Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
Tell England (1931), Anthony Asquith and Geoffrey Barkas’ film depicting the Battle of Gallipoli, unsurprisingly incited emotional responses from its audiences. In Turkey, at a time when memories of the war were still fresh, the feeling... more
Tell England (1931), Anthony Asquith and Geoffrey Barkas’ film depicting the Battle of Gallipoli, unsurprisingly incited emotional responses from its audiences. In Turkey, at a time when memories of the war were still fresh, the feeling was that Tell England would benefit from the insertion of a few ‘local scenes’. Additional scenes were written by author, Ziya Şakir, who also appeared in the film alongside other Turkish actors. In January 1932, this new version of the film was screened under the new title, Çanakkale/Gallipoli. In order to meet the demand for the indigenous production of the talkies in Turkey at a time when the necessary resources and infrastructure were not readily available, Tell England served as a way of offering a film which could meet these demands, without having to produce an entire film. Although the arrival of the talkies has often been described as having posed a challenge to the transnational exhibition of cinema, in this article, we will consider the ways in which local exhibitors of the period employed a number of tactics in relation to Tell England and its adaptation for Turkish audiences. In addition to subtitling, dubbing and foreign language remakes, creative strategies like those used in the Turkish production of Tell England, demonstrate the ways in which film continued to be productively exchanged internationally, even in cases where ideological reframing was required to suit local and national contexts.
Sesli sinemaya geçiş tüm dünyada filmlerin üretim, gösterim ve seyir pratiklerini derinden etkilemiştir. Yerli film endüstrisi gelişkin olmayan Türkiye’de bu döneme sinema salonlarında sesli film gösterim altyapısına ilişkin gündemler ile... more
Sesli sinemaya geçiş tüm dünyada filmlerin üretim, gösterim ve seyir pratiklerini derinden etkilemiştir. Yerli film endüstrisi gelişkin olmayan Türkiye’de bu döneme sinema salonlarında sesli film gösterim altyapısına ilişkin gündemler ile yabancı dillerde gösterilen filmler karşısında seyircilerin karşılaştığı dil bariyeri ile ilgili sorunlar damga vurur. Sinema sermayesi taşrada güçlü olmadığı için buradaki salonların sesli film altyapısı kurmaları oldukça zor olur. Ayrıca dil bariyeri taşradaki salon işletmecileri için bir endişe kaynağıdır. Makalede İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirler dışında kalan bölgeler taşra olarak ele alınmış ve merkez dışında kalan coğrafyalarda bu süreçte öne çıkan aktörler, dinamikler ve sonuçların ortaya konulması amaçlanmıştır. Araştırmada konu ile ilgili çeşitli ikinci el kaynakların yanı sıra döneme ait gazete, dergi ve Cumhurbaşkanlığı Cumhuriyet Arşivi belgelerinden oluşan birincil kaynaklar kullanılmıştır. Bu çalışma, 1930-1945 arasında sesli sinemanın Türkiye’ye gelişi, film gösterim ve seyir pratiklerinin değişimi ile bu sürecin taşra sinemaları için yarattığı güçlükleri ele almaktadır. Makalede, taşrada sesli sinemanın yaygınlaşmasında halkevlerinin rolüne ve Zonguldak Halkevi örneği üzerinden bu süreçteki zorluklara değinilmektedir.

Kaynakça
Adadağ, Ö. (2022). Halkevlerinde Sinema Faaliyetini Yaygınlaştırma Çabaları ve Sınırlılıklar. Tarih İncelemeleri Dergisi, XXXVII / 1, 1-25.
Adadağ, Ö. (2020). From ‘People’s Education’ to People’s Entertainment: the Changing Role of Cinema in Turkey’s People’s Houses (1932–1950). Middle Eastern Studies, 56:3, 453-468.
Adadağ, Ö. (2012). Ulusu Eğitmek: İki Dünya Savaşı Arası Dönemde Eğitici Sinema. Galatasaray Üniversitesi İleti-ş-im Dergisi, No: 17/2012, 30-61.
Alpkaya, F. & Alpkaya, G. (2004). 20. Yüzyıl Dünya ve Türkiye Tarihi, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Arıkan, Z. (1999). Halkevlerinin Kuruluşu ve Tarihsel İşlevi. Atatürk Yolu Dergisi, 6, Sayı 23, 261-281.
Aydın, H. (2008). Sinemanın Taşrada Gelişim Süreci: Konya’da İlk Sinemalar ve Gösterilen Filmler (1910–1950). Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 19, 61–74. Bir Türkün İcadı. (1935). Yedigün, 117, 9.
Boran, T. (2015). Erken Cumhuriyet Dönemi’nde Taşrada Sinema Seyri: Çankırı Örneği. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, 41(Güz), 257–276.
Bozdoğan, S. & Kasaba, R. (2014). Türkiye’de Modernleşme ve Ulusal Kimlik, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Cumhurbaşkanlığı Cumhuriyet Arşivi, CCA 490.100.1221.56.2 1933. CCA 490.01.100.3.12.1 1936. CCA 490.1.0.1223.61.1 1937. CCA 490.1.1221.56.2 1938. CCA 490.100.1219.50.2 1938. CCA 490.100.1220.53.1 1939. CCA 490.1.1222.59.1 1939. CCA 490.100.1220.53.1 1939. CCA 490.01.100.1219.50.2 1940. CCA 490.1. 1210.19.1.8. 1950.
C.H.F. Halkevleri Talimatnamesi. (1932), Ankara: Hâkimiyeti Milliye Matbaası. CHP Halkevleri Çalışma Talimatnamesi. (1940). Ankara.
Çeçen, A. (2000). Atatürk’ün Kültür Kurumu Halkevleri, İstanbul: Cumhuriyet Kitapları. Çeliktemel-Thomen, Ö. (2016). Müderris Sinema: Erken Cumhuriyet Türkiye'sinde Sinemayla Eğitim Misyonu. Türk Film Araştırmalarında Yeni Yönelimler 12, Deniz Bayrakdar (Der.), İstanbul: Bağlam Yayıncılık, 253-278.
Çeliktemel-Thomen, Ö. (2015). Halkevleri’nde Eğitici Sinema Repertuarı: Erken Cumhuriyet Türkiyesi’nde Sinema, Eğitim, Propaganda (1923-1945). SineCine Sinema Araştırmaları Dergisi / SineCine Journal of Film Studies, Vol: 6, No: 2, 49-75.
Durukan, A. (2006). Cumhuriyetin Çağdaşlaşma Düşüncesinin Yaşama ve Mekana Yansımaları: Halkevi Binaları Örneği. Mimarlık Anabilim Dalı Doktora Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü.
Duyan, Y. N. (2019). 1930 Sonrası Mardin’de Değişen Eğlence Kültürü: Mardin Halkevi Sineması Üzerine Bir İnceleme. Turkish Cinema Researches, Vol. 1, Emrah Doğan (der.), London: IJOPEC Publishing, 9-25.
Filmer, C. (1984). Hatıralar: Türk sinemasında 65 yıl. Emek Matbaacılık ve İlâncılık. Halkevleri 1940, (1940). Ankara: Ulusal Matbaa.
Hinkle, E. (2007). The Motion Picture in Modern Turkey. R. Bali (der.), US Diplomatic Documents on Turkey II: The Turkish Cinema in the Early Republican Years içinde (25-187). İstanbul: The Isis Press.
Karadağ, N. (1998). Halkevleri Tiyatro Çalışmaları (1932-1951). T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları.
Karaömerlioğlu, A. (2006). Orada Bir Köy Var Uzakta Erken Cumhuriyet Döneminde Köycü Söylem, İstanbul: İletişim Yayınları.
Lamprou, A. (2019). Nation-Building in Modern Turkey The ‘People’s Houses’, the State, the Citizen, New York: Bloomsbury Publishing.
Namal, Y. (2012). Zonguldak Halkevi’nin Faaliyetleri ve Karaelmas Dergisi. Karadeniz Araştırmaları, Yaz, Sayı 34, 97‐134. Özsoy, M. (2021). Toplumsal Tarihe Sinema Penceresinden Bir Bakış: Bir Sözlü Tarih Çalışması. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi.
Öztürk, S. (2005). Erken Cumhuriyet Döneminde Sinema Seyir Siyaset. Ankara: Elips. Özuyar, A. (2007). Devlet-i Aliyye’de Sinema, Ankara: De Ki Basım Yayım.
Özyılmaz, Ö. (2016). Türkiye’de Sesli Filme Geçiş. Alternatif Politika, 8, 30-54. Thompson, K. (1985). Exporting Entertainment: America in the World Film Market, 1907-34. London: BFI Pub.
Toksoy, N. (2007). Halkevleri Bir Kültürel Kalkınma Modeli Olarak, Ankara: Orion Yayınevi. Türk Sinema Piyasası. (1933).
Ekran Sinema Mecmuası, 2, 3.
Uyar, H. (1998). Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi. Dokuz Eylül Üniversitesi.
Sinema tarihi alanindaki calismalarin 2000’li yillardan itibaren artisi ana konu basliklarinin cesitlenmesini ve farkli kaynaklarin kullanimini mumkun kilmistir. 1939’da Nurullah Tilgen’in kisa yazisi ve 1946’da Rakim Calapala’nin bu... more
Sinema tarihi alanindaki calismalarin 2000’li yillardan itibaren artisi ana konu basliklarinin cesitlenmesini ve farkli kaynaklarin kullanimini mumkun kilmistir. 1939’da Nurullah Tilgen’in kisa yazisi ve 1946’da Rakim Calapala’nin bu alanda yazdigi makalenin ardindan pek cok orijinal calisma Osmanli/Turkiye sinema tarihi calismalarinin yonunu degistirmistir. Sinema calismalari alanindaki aka demisyenler sadece film elestirisiyle sinirli kalmayarak, sinema ve edebiyattan esinlenen metin analizlerine ve tarihi calismalarin arsiv merkezli yontemlerine basvurmustur. Bir gorsel kaynak olarak filmler, kendi tarihsellikleriyle birlik te, tarihcilerin odak alanina girmis ve tarihi calismalarda disiplinlerarasi yon temlerle kullanilmistir. Bu olumlu gelismelerle birlikte sinema tarihi calismalari yontem, kaynak ve yaklasimlar acisindan halen bazi sorunlari barindiriyor. Bu nedenle Osmanli/Turkiye sinema tarihi calisan uzmanlarin derinlemesine bir fikir alisverisi icinde temel sorunlari belir...
Abstract:The coming of sound to cinema marked one of the most significant developments in all cinema history. However, there has been only limited research into this process despite its dramatic impact on the production, exhibition, and... more
Abstract:The coming of sound to cinema marked one of the most significant developments in all cinema history. However, there has been only limited research into this process despite its dramatic impact on the production, exhibition, and viewing processes of films. Most of the studies on the coming of sound focus on either Hollywood or other large film-producing countries. With the aim of contributing to the area of study, this article focuses on the transition in Turkey and investigates the ways in which the Turkish film industry and local audiences responded to the coming of sound. While examining these responses, the article will cover a variety of aspects regarding the production, distribution, exhibition, and reception stages–including the installation of new sound equipment in theatres; the fortunes of cinema musicians who accompanied silent films; the language barrier erected by the talkies; the critical and popular responses to these developments; and their place in the wider context of Turkey's modernisation.
İpekçi Kardeşler Türkiye film endüstrisinde yapım, dağıtım ve gösterim alanlarının dikey bütünleşmesini sağlamış ilk oluşumdur. Selanik Bonmarşesi’nde kamera ve ham film satışı yaparak sinema sektöründe ilk işlerini yapmaya başlayan aile,... more
İpekçi Kardeşler Türkiye film endüstrisinde yapım, dağıtım ve gösterim alanlarının dikey bütünleşmesini sağlamış ilk oluşumdur. Selanik Bonmarşesi’nde kamera ve ham film satışı yaparak sinema sektöründe ilk işlerini yapmaya başlayan aile, 1923’te Elhamra Sineması’nı işletmeye başlayarak gösterim alanında bir yandan da dış alım yaparak film dağıtımında etkin olmaya başlar. Sinema sektöründeki ilk faaliyetleri sahibi oldukları Selanik Bonmarşesi’nde kamera ve ham film satışını yaptıkları Selanik Bonmarşesi iken, 1923’te bir yandan gösterim alanında Elhamra Sineması’nı işletmeye başlamışlar bir yandan da dış alım yaparak dağıtımcılık alanına girmişlerdir. 1928’de kurdukları İpek Film ile yapımcılığa da başlarlar ve bir süre ülkedeki tek yapım şirketi olurlar. Ülkedeki tek yapım şirketi, en güçlü dağıtımcı ve en prestijli salonlarının işletmecisi oldukları bu dönemde, sinema alanında oldukça yenilikçi girişimler denediler, ülkenin en önemli ve yaratıcı isimleri ile çalıştılar, sinema alanında dünyada olan biten yenilikleri takip edip onları uygulamaya çalıştılar. Ancak ticaretten gelen sermayeleri bu atılımları yapmalarına yetmediği noktada bir devlet kuruluşu olan İş Bankası’ndan borç aldılar. Ancak yine de Varlık Vergisi’nden en ağır yara alan sinemacılardan olmaktan kurtulamadılar. İpekçiler sinema alanında her ne kadar oldukça profesyonel girişimlerde bulunmuş olsalar da bir aile şirketi olmanın ötesine geçip, köklü bir kurumsallaşma sağlayamadılar. Şirket kişilere bağlı olmanın ötesine geçemedi, sinemaya derinden bağlı İhsan, Cemil ve Osman İpekçi gibi isimlerin vefatının ardından düşülen açmazlar bir türlü aşılamadı ve bu öncü ve güçlü oluşum Türkiye’de sinema alanında yalnızca bir dönemin aktörü olarak kaldı.

Abstract:
İpekçi Brothers was the first firm that achieved vertical integration of production, distribution and exhibition in the film industry in Turkey. The family, who started to do their first business in the film industry by selling cameras and film stock in Thessaloniki Bonmarch, started to be active in the exhibition by running the Alhambra Cinema and started to be active in film distribution by making foreign purchases and being agents of Paramount and Ufa Film studios. In 1928, they also started film production with İpek Film and for a while became the only production company in the country. During this period when they were the only production company, the strongest distributor and the operator of the most prestigious cinemas, they worked with the most important and creative names of the country, followed the innovations in the world and tried to apply them. However, when their capital from trade was not enough to finance these attempts, they had to borrow from the bank (İşbank, a state institution) yet they still could not escape being one of the filmmakers who suffered the heaviest injuries from the Wealth Tax. Despite their entrepreneurial motivations and professionalization attempts in the film business, they always remained as a family-run firm. This pioneering and powerful family initiative did not go beyond to the being dependant on person who have strong connections with cinema (e.g. Ihsan, Cemil and Osman Ipekci) and enjoyed their power just for a single period of cinema in Turkey.
Bu çalışmada öncelikle Türkiye’de sessiz film döneminde sinemada ses üzerinde durulup, ardından plak tabanlı ve sonrasında optik tabanlı sesli film gösterimlerinin nasıl başladığı anlatılacaktır. Ardından Türkiye’de ilk uygulamaları... more
Bu çalışmada öncelikle Türkiye’de sessiz film döneminde
sinemada ses üzerinde durulup, ardından plak tabanlı ve
sonrasında optik tabanlı sesli film gösterimlerinin nasıl
başladığı anlatılacaktır. Ardından Türkiye’de ilk
uygulamaları 1920’lerin sonunda başlayan ve 1930’lu yıllar
boyunca devam eden sesli filme geçiş sürecinin beraberinde
getirdiği sorunlar ve bunların yarattığı tartışmalar
aktarılacak, bu sorunları aşma yönünde hem sinemacıların
hem de seyircilerin ne türden girişimleri olduğu
araştırılacaktır. Sesli sinemaya dönem entelektüellerinin nasıl
tepkiler verdiği incelenecek, bu tepkilerin sinema
salonlarında nasıl bir seyir talep etmiş olabileceği
aktarılırken, Türkiye’de modern ve muteber seyircinin nasıl
tanımlandığı da gösterilmeye çalışılacaktır.

This article concentrates on the transition to sound cinema in
Turkey. The research first focuses on the use of sound in the
silent cinema period by explaining how the sound-on-disc and
sound-on-film screenings first began in Turkey. It then
explores the problems and debates that were triggered with the emergence of sound cinema during 30s, and examines the
efforts of cinema professionals and audiences of the period to
overcome these newly emergent problems. Finally, this article
embarks upon examining the reception of this transformation
by the intellectuals of the period and their aspiration for a
new way of film-viewing and spectatorship.
1930'larda yayımlanan sinema dergileri, düzenledikleri yıldız yarışmalarının yanı sıra, ünlü yıldızların nasıl yıldız olduğuna ya da genel olarak yıldızların nasıl da güzel ve ihtişamlı bir hayat sürdüğüne dair haberlerle okurları... more
1930'larda yayımlanan sinema dergileri, düzenledikleri yıldız yarışmalarının yanı sıra, ünlü yıldızların nasıl yıldız olduğuna ya da genel olarak yıldızların nasıl da güzel ve ihtişamlı bir hayat sürdüğüne dair haberlerle okurları arasında sinema yıldızı olma arzusu yaratır, ancak çok daha cılız bir sesle de olsa yıldılığın hiç de sanıldığı kadar kolay bir iş olmadığı, Hollywood'a gidip başarılı olmanın çok zor olduğu yönünde yazılarla ve okur mektuplarına verilen cevaplarla, yıldız olma hevesini "aşırıya" kaçıran okurlarına uyarıda bulunurlar.
OSMANLI’DAN CUMHURİYET’E SİNEMA TARİHİ DOSYA EDİTÖRÜ: ÖZDE ÇELİKTEMEL-THOMEN Ana-akım sinema tarihine ve resmi görüşe göre, 2014 Türkiye sinemasının 100. yılıydı. “Türk” etnisitesiyle inşa edilen bu anlatıda, erken dönem Türkiye... more
OSMANLI’DAN CUMHURİYET’E
SİNEMA TARİHİ

DOSYA EDİTÖRÜ: ÖZDE ÇELİKTEMEL-THOMEN

Ana-akım sinema tarihine ve resmi görüşe göre, 2014 Türkiye sinemasının 100. yılıydı.  “Türk” etnisitesiyle inşa edilen bu anlatıda, erken dönem Türkiye sinemasına emeği geçmiş Fuat Uzkınay’ın çektiği belge filmi (Ayastefanos’ta Rus Abidesi'nin Yıkılışı, 1914)  başlangıç olarak kabul edilmekte.  Film ne yazık ki şu ana kadar bulunamadı. Esasen, Osmanlı İmparatorluğu’nda yeni teknolojilerle ilgilenenler ilk filmlerini Uzkınay’dan evvel çekmişti: Manaki Kardeşler (Dokumacılar, 1905)  ve Sigmund Weinberg (İstanbul’da Seçimler ve Meclisin Açılışı, 1909).  1914 Türkiye’de sinemanın miladı sayıldığı için daha eskilerin 100. yıl kutlamalarında yeri yok gibi.  Keza, “milli sinema tarihi” inşasında her devlet kendi tahayyülüne göre tarih yazmaya meyilli. Örneğin Manaki Kardeşler, Yunanistan ve Makedonya’da sinema tarihinin adeta paylaşılamayan kahramanları haline gelmiş durumda. Tartışmalı görünen 1914 miladına karşı yeni anlatılar da üretilmeye devam ediliyor. En sonunucusu Tolga Yalur’un keşfettiği bir veriyle ortaya çıktı. Yalur’a göre ilk film Kâhya Hamit’in İzmir’de çektiği Bilardo Müsabakası filmi (1906) olabilir. 

2014’te sinemanın 100. yılı kutlamaları kapsamında pek çok etkinlik düzenlendi. Bunlardan biri İstanbul Modern’deki “Yüz Yıllık Aşk: Türkiye’de Sinema ve Seyirci İlişkisi” sergisiydi. İlginçtir ki “Yüz Yıllık” zaman dilimiyle, sinema seyircisinin tarihini de 1914’te başlatanlar var. Küratörlüğünü Gökhan Akçura ve Müge Turan’ın yaptığı, Akçura’nın muazzam kişisel arşivinin ve diğer koleksiyonerlerin kaynaklarının kullanıldığı sergi kesinlikle görülmeye değerdi. Çünkü sinema seyircisinin deneyimine dair bilgimiz oldukça sınırlı. Acaba bu önemli sergi, “Yüz Yıllık Aşk” söylemiyle 1914 öncesi seyirci deneyimini dışarıda bırakmış olmuyor mu?

Bu bağlamda, 100. yıl kutlamalarıyla ilgili birkaç soru sorabiliriz: Sinema tarihi sadece film yapımı üzerinden inşa edilebilir mi? Bu coğrafyada, sinemanın gelişiyle birlikte değişen sosyo-kültürel ortamı hangi tarihten itibaren başlatmalıyız? Peki ya sinema seyircisinin tarihi? Sinemanın Osmanlı’ya geldiği 1896’dan 1914’e kadar geçen zaman “kayıp” mı? Yahut  tarihsel doğruluk bu noktada ne kadar mühim?

Bu ve benzeri soruların ışığında, ulusal film arşivi  bile olmayan Türkiye’de, bir avuç meraklı  araştırmacı sinema tarihinin dehlizlerinde çalışmaya devam ediyoruz. Toplumsal Tarih’in elinizdeki sayısında çalışmalarımızın bazılarını siz tarihseverlerle paylaşmak istedik. Dosyada  yukarıdaki sorulara doğrudan cevap vermemekle birlikte, Osmanlı’dan Türkiye’ye sinema deneyimini beş farklı konuyla ele almayı hedefledik: Birincisi sinemada nitrat yangınları ve önlemler, ikincisi Manaki Kardeşlerin Hürriyet çekimleri ışığında filmlerin tarihsel belge olarak kullanımı, üçüncüsü sinemanın denetimi ve sansür, dördüncüsü sinema yıldızı olmak ve güzellik yarışmaları ve son olarak da ulus ve tarih inşası bağlamında sinema. Dosyadaki dönemsel ayrım son derece geniş, Osmanlı’dan erken Cumhuriyet yıllarına ve günümüze uzanıyor. İlk üç yazı, ağırlıklı olarak, Osmanlı’da erken dönem sinemaya yoğunlaşırken erken  dönem Cumhuriyet’i ve günümüzü birer yazıyla sınırladık.

Nezih Erdoğan, “Erken Sinemanın Kazası: Nitrat Yangınları ve Önlemler” adlı yazısında dönemin “tehlikeli madde”si addedilen nitrat tabanlı filmlerin kullanımını, çeşitli endişeler ışığında alınan önlemleri ve felaketle sonlanan yangınları inceliyor. 1896 senesiyle başlayan ve bilhassa Osmanlı deneyimini kapsayan bu tarihsel yolculuk Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar gitmekte. Başbakanlık Arşivi belgeleri ve günlük gazetelerden yararlanan Erdoğan, karşılaştırmalı bir perspektifle Osmanlı’yı çağdaşları olan Rusya, Britanya ve ABD’deki benzeri yangınlarla birlikte ele almakta. Devletin ve sinema salonu sahiplerinin tüm yaptırımlarına ve önlemlerine rağmen yangınların sürdüğünü vurgulayan bu yazı, yukarıda bahsi geçen Ayastefanos’ta Rus Abidesinin Yıkılışı’nın sonunu getirenin de muhtemelen bir yangın olduğunu öne sürüyor.

Saadet Özen makalesinde göz ardı edilen ilginç bir konuya değiniyor: filmin tarihsel çalışmalarda bir belge olarak kullanımı. Özen, Makedonya Kinematek Arşivleri’nden derlediği Manaki Kardeşler’in çekimlerinden Hürriyet serisine yoğunlaşarak
dönemin tarihsel aktörlerinin ve konjonktürünün izini sürer. Filmlerdeki sembolik anlamlardan, kesin olmayan verilerin vurgulanmasına, montajlanmamış görüntülerin yorumlanmasındaki ustalıktan, Manakiler’in detaylı biyografisine kadar bu çalışma uzun soluklu bir araştırmanın ürünü. Toplumsal Tarih’in önceki sayılarında iki yazıyla, fotoğraf ve kartpostallar aracılığıyla II. Meşrutiyet dönemini inceleyen yazarın dosyamızdaki bu son çalışması bir devam yazısı niteliğinde.

“Denetimden Sansüre Osmanlı’da Sinema” başlıklı yazı ise kavramsal olarak içiçe geçen denetim ve sansür mekanizmaları hakkında. Özde Çeliktemel-Thomen, yeni bir teknoloji olan sinema aygıtlarının tedkiki, sinemada elektrik kullanımının denetimi ve içeriği nedeniyle sansürlenen filmlere yoğunlaşmakta. Seyirci profiliyle sinemanın mekânsal denetimi çalışmaya dahil değil; yazı II. Meşrutiyet’e kadar olan dönemi ele alıyor (1896-1909). Çeliktemel-Thomen, arşiv belgeleri ışığında, sinemanın denetimi ve sansür kararlarının etkili bir biçimde uygulanmadığını iddia ediyor ve literatürdeki çalışmalardan farklı olarak, II. Abdülhamid idaresinin sinemaya yaklaşımının sanıldığı kadar katı olmadığını, aksine iktidarın sinemayı “devlet yararına” kullanma arzusu içinde olduğunu ortaya koyuyor.

Özge Özyılmaz “Türkiye’de Sinema Yıldızı Olmanın İmkânsızlığı”nda, Cumhuriyet’in Osmanlı’nın mirasını gömerek milli bir tarih inşası yürüttüğü dönemde sinema dergilerinin yıldız yarışmalarından bahsediyor. Özyılmaz,  yıldız ve güzellik yarışmalarının “modern Türk kadınını tüm dünyaya tanıtmanın bir aracı olarak” kullanıldığını belirtiyor. Betty Grable, Marlene Dietrich, Robert Taylor ve Clark Gable gibi yıldızlar, dergiler aracılığıyla birer “arzu nesnesi” olarak sunulurken diğer yandan konuyla ilgili yazarlar yıldız olmak isteyenleri çeşitli vesilelerle uyarırlar. Aralarında Holivut, Sinema Gazetesi, Perde ve Sahne, Hollywood Sesi, Salon-Hollywood Sesi, Yıldız ve Hollywood Dünyası gibi dönemin süreli yayınlarının incelendiği bu yazı özenli bir basın taramasının ürünü.

Esin Paça-Cengiz “Türkiye’de Sinema, Tarih ve Temsil İlişkisi Üzerine Sorular” başlıklı yazısında, akademisyenler dışında siyasetçilerin daha çok söz sahibi olduğu resmȋ anlatının ve resmȋ ideolojinin baskısını taşıyan sinemada “tarihin nasıl temsil edilmesi gerektiği” sorusuna ve “doğru” temsil meselesine odaklanıyor. Yazar, son yılların güncel yapımlarıyla birlikte - Fetih 1453 (Faruk Aksoy, 2012), Veda (Zülfü Livaneli, 2010) ve Mustafa (Can Dündar, 2008)- geç Osmanlı ve erken Cumhuriyet yıllarındaki filmleri de ele alıyor. Yazı, sinemada tarihin temsili üzerine yapılmış çalışmalara önemli bir katkıda bulunuyor.

Bu beş yazılık dosya ile Türkiye sinema tarihindeki pek de anlatılmayan konuları paylaşmayı denedik. Makalelerin bir kısmı yeni tamamlanmış doktora ve yüksek lisans tezlerimizin ürünüyken bazıları da hâlihazırda devam eden araştırmaların ilk paylaşımları. “Milli sinema tarihi” inşasını zaman, coğrafya ve hafıza bağlamlarında dönüştürmeye çabalayan bu yazıların Türkiye’deki ana-akım sinema tarihi yazımına yeni bir soluk getirmesini umuyoruz. Farklı disiplinlerden (sinema-TV, tarih) uzmanların bir araya gelerek film çözümlemesinden tarihsel analize, kaynak eleştirisinden karşılaştırmalı yönteme kadar çeşitli metodolojileri harmanladığı bu dosyayı zevkle okumanız dileğiyle.
Research Interests:
Research Interests:
Though the first sound film is largely unknown and ignored in Turkish cinema historiography, music became one of the most important components in this country’s movies—a tradition that continued up to the ‘golden years’ of Turkish cinema... more
Though the first sound film is largely unknown and ignored in Turkish cinema historiography, music became one of the most important components in this country’s movies—a tradition that continued up to the ‘golden years’ of Turkish cinema in the 1960s and 1970s. In this chapter, I demonstrate how the style of such music, which was crucial to cinema during the transition to sound, changed over the ensuing decade. At first sight, it might seem that this alteration was related to the change in top-down cultural policies of the early Republican period, but I argue that the change of musical style in Turkish films mostly stemmed from the aim to reach larger audiences, as Turkish cinema was always financially dependent on audiences, and duly paid attention to their tastes and preferences during this period.
In the early Republican period, when there were years without any domestic production at all and if there was it was no more than one or two, almost the only production in the field of cinema were the many film magazines that went into... more
In the early Republican period, when there were years without any domestic production at all and if there was it was no more than one or two, almost the only production in the field of cinema were the many film magazines that went into circulation then. These magazines were the principal medium that created cinema culture in the country, and they played a significant role in shaping cinema audiences. While the magazines shaped cinema audiences, they also instilled in them the fantasy of being Western.
Research Interests:
Muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak için neredeyse milli bir seferberlik hali olan erken Cumhuriyet dönemi, Türkiye'de sinemanın popülerleşmesine de sahne olur. Özellikle büyük şehirlerde sinemaya gitme, önemli bir boş zaman aktivitesi... more
Muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak için neredeyse milli bir seferberlik hali olan erken Cumhuriyet dönemi, Türkiye'de sinemanın popülerleşmesine de sahne olur. Özellikle büyük şehirlerde sinemaya gitme, önemli bir boş zaman aktivitesi haline gelmeye başlar. Yerli film üretiminin kimi yıllar hiç olmadığı, olduğundaysa yılda 1-2 adedi geçmediği bu dönemde, sinema alanında neredeyse tek yerli üretim, yayımlanmaya başlanan çok sayıda sinema dergisidir. Bu dergiler, ülkedeki sinema kültürünün üretildiği temel mecraydı ve bu dönemde sinema seyircisinin şekillenmesinde önemli bir role sahip oldular. Dergiler, sinema seyircilerini şekillendirirken, bir yandan da onlar arasında batılı ve modern olma fantazileri yarattılar.
Research Interests:
A short piece about the Fatih Akin's documentary Crossing The Bridge in Istanbul - World Film Locations book.
Research Interests:
Erken Cumhuriyet Dönemi edebiyatında, sinemanın kadınları geleneksel rollerinden uzaklaştıracağı, bunun da ailenin ve toplumun parçalanmasına yol açacağı yönündeki endişeler yansımalarını bulur. Genç kızların yıldız olma arzuları,... more
Erken Cumhuriyet Dönemi edebiyatında, sinemanın kadınları geleneksel rollerinden uzaklaştıracağı, bunun da ailenin ve toplumun parçalanmasına yol açacağı yönündeki endişeler yansımalarını bulur. Genç kızların yıldız olma arzuları, yıldızlara benzeme çabaları, bunun için onların makyaj ve saç stillerini kopyalamaları, onların giysilerine benzer giysiler giymeye çalışmaları, yıldızların jest, mimik ve hareketlerini taklit etmeleri ve yıldızlara benzer erkeklere âşık olmak isteyip, filmlerdeki gibi bir aşk yaşamak istemeleri dönemin çeşitli yazarları tarafından büyük bir endişeyle karşılanır.
Bu makalede, dönem romanlarında genç kızların sinemadan “aşırı” etkilenmeleri yönünde duyulan kaygı ve endişelerin izleri sürülecek, modernliğin simgesi olarak görülen kadınların bir yandan dönüşmesi istenirken bir yandan da buna dair kaygılar Türk modernleşmesinin çelişkileri bağlamında anlamlandırılmaya çalışılacaktır.
Mélisande Leventopoulos & Özge Özyilmaz (15 Oct 2023): Exploring Cinema
Memory, Historical Journal of Film, Radio and Television