Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                

Borneo ve Sporenburg Yerleşmeleri; Amsterdam

4x9x15: Borneo ve Sporenburg Yerle meleri, Amsterdam Hakkı Yırtıcı Hollanda modernizmin ya anılır yeni bir dünya kurma iddiasının modernle menin yıkıcılığı ile uzla tığı nadir ülkelerden biri. Bir yanda modern dünyanın hemen yanı ba ında, tüm sarsıcı modernle me süreçlerini barındırırken, diğer yanda modern dünyanın ilk bakı ta kavranamaz deği kenliği içinde her eyin planlandığı, ilk kastedildiği ekliyle yapılması mümkün olabiliyor. Amsterdam’ın doğusundaki liman bölgesinin 70’lerde okyanusa daha yakın bir bölgeye ta ınması ile eski liman bölgesinin yerle im alanı olarak kullanılmasına karar verilmesi de böyle bir hikayeyi barındırıyor. Bölge, planlama ve in aat sürelerini kapsayan 25 yıllık bir dönü üm projesi ile bugünkü halini alıyor. 1975’de ba layan planlama süreci sonunda ilk konutlar 1988’de, tüm proje ise 2000’li yılların ba larında tamamlanıyor. Tüm sürece daha en ba ından karar veriliyor. Plan i leri yava latan, engelleyen bir sorun değil, sınırları çekerek i leri hızlandıran bir araca dönü üyor. Plan ve verilen kararlar siyasi iradenin her deği mesinde yeniden kurgulanmıyor, inanılmaz bir süreklilik içerisinde çeyrek asır boyunca adım adım gerçekle iyor. Dönemin belediye meclisinin verdiği en önemli karar bölgenin seyrek yoğunlukta bir altkentle me alanı olarak değerlendirilmeyerek, kentin geni leme alanının bir parçası olarak yüksek kent yoğunluğunu barındıracak bir yerle me planı mantığının kabul edilmesi. Bu ise hektara 100 konut demek. Aslında kentin dı ında bu kadar yoğun bir yerle me kararının alınması Hollanda gibi toprağın miktarının sınırlı olduğu bir ülke için anla ılabilir bir durum. Toprak hazır verili bir durum değil, doğadan kazanılması gereken, fiziksel olarak üretilen bir nesne. Eski liman bölgesinin 313 hektarlık ada ve yarımadaları insan eliyle yaratılmı yapay adalar. Sadece bu durum bile projeye ütopik bir boyut, en soyut hali ile modernist bir nitelik kazandırmaya yetiyor. KNSM ve Java adaları ile Borneo ve Sporenburg yarımadaları her defasında hektara 100 konut yoğunluğu gerçekleyecek üç farklı yerle me planlaması ile yeniden kuruluyorlar. KNSM adası büyük tek yapıların dizildiği, Amsterdam’ın pek de alı ık olmadığı bir anıtsallıkla yeniden üretiliyor. Java adasında eski kentin biti ik nizam kanal evleri tekrar ediyor. Borneo ve Sporenburg yarımadalarında ise az katlı, yüksek yoğunlukta bir yerle me anlayı ı seçiliyor. Bu üç farklı yakla ım içinde sınırları en çok zorlayan, özgün çözümler gerektiren yer Borneo ve Sporenburg yerle mesi. Her iki yarımadada, birinde 4 diğerinde 2 konut sırası birbirlerine paralel olarak yarımadalar boyunca uzanıyorlar. Modernist bir projenin soyutluğu ve biraz da pervasızlığı ile bu sıralar yarımadaların kara ile bağlandığı noktalardan ba layıp, önemli bir kesintiye uğramadan denize kadar ula ıyor, burada ba ladıkları gibi aniden bitiyorlar. Sıralar sadece kara ile deniz arasındaki bu fiziksel sınırlar ile tanımlanıyorlar. Konut sıraları sanki üstünde bulundukları kara parçasının yapay olduğunu ve sonsuza kadar gitme ihtimallerini hatırlatırcasına ba ladıkları gibi aniden, insanı hazırlamadan bitiyorlar. Tüm bu sıraların ortalarında ise gökten dü mü meteorlar gibi duran iki büyük apartman bloğu var. The Whale, 1999 Konut sıraları yakla ık 4x9x15 metre boyutlarındaki bir hacmin ve buna uygun bir parselizasyonun yan yana gelmesi ile olu mu lar. Her ey bu ölçünün içinde oluyor. Biteviye uzayıp giden, yakla ık 4 metrelik dar cepheli, 3 katlı ve 15 metre derinliğe sahip parsellerin her birinde tek bir konut bulunuyor. Modernist bir soyutlamanın sıkıcı, bu anlamda sınırları zorlayan, renksiz bir örneği olabilecekken, Borneo ve Sporenburg bir anda her adımda insanın yeni bir eyle kar ıla tığı, a kınlıkla gezdiği, söz konusu yoğunluğun insanı boğmadığı, Hollanda’nın yüzyıllar boyunca kısıtlı alanda bir arada ya ama kültürünün kendisini burada tekrar gerçeklediği keyifli bir yere dönü üyor. Anahtar kelime permütasyon galiba. 4x9x15 boyutlarındaki hacim ve bunun sağladığı parselizasyon pek çok yerde bu imar durumunun yarattığı sıkıcı, yeknesak bir çevre olabilecekken burada mimarlık ve tasarım eylemi bir çözüm olarak permütasyonu kullanarak bu sorunu a maya çalı ıyor. 4x9x15 her defasında yeni bir imkan sağlıyor. Tanıdık bir modernist imge olarak bahçeler yukarı, teraslara ta ınıyor ya da kimi noktada ritim dolu ve bo olarak devam ediyor, yan bahçeler olu uyor. Her teras bahçe yüksek yoğunlukta yerle menin getirdiği kısıtlama ve kendi özel, açık kullanım alanı ihtiyacının çözümü oluyor; kanal manzarasına yukardan bakma imkanı sağlıyor. Katlar pasta dilimleri gibi birbirlerini tekrar eden planlardan olu muyorlar. Kimi yerde zemin, cadde kotu önemsenmez ve kapalı bir garaj olarak değerlendirilirken, kimi yerlerde evlerin büyük camlı oturma alanları doğrudan sokağa açılıyor, Hollanda’ya özgü bir rahatlıkla, gezerken sürekli açık perdeleri ile gündelik ev ya antısından keyifli kesitler sunuyorlar. 15 metre derinliğin getirdiği iç mekanlara doğal ı ık sağlama gereksinmesi iç avluların, ı ık kuyularının yapıldığı bir kesit zenginliğine dönü üyor. Böylelikle sokaktan konutların içerisine doğru geli en, adım adım kendisini gizleyen, iç avlu ya da teras bahçeleri ile desteklenen kademeli bir iç ya antı kurgusu ortaya çıkıyor. Burada sorulması gereken kritik soru u: Aslında ne oluyor da ba ka yerde bir felaketle sonuçlanabilecek bir modern yerle me kararı burada ba arılı olabiliyor? Borneo ve Sporenburg konut yerle mesi ba arısını sadece nesnelerin kurgusundan ve bu kurguya yön veren modernist tavırdan mı alıyor? Dü üncem u: Soyut bir imkan olarak sunulan her modernist projenin temel ba arısızlığı kültürü, coğrafyayı, ya ama pratiklerini aslında bir noktaya kadar dı laması, topluma ve onun kendisini yeniden üretme pratiklerine tıpkı yarattığı nesneler gibi sadece basit bir kurgusallıkla yakla ması. Borneo ve Sporenburg’un ba arısı ise bulunduğu coğrafyanın kültürel iz ve alı kanlıklarını modernist bir projenin imgelem gücü ve iddiası ile bulu turabilmesinde yatıyor. Galiba bu yüzden Türkiye coğrafyasında yoğun toplu konut ve bir arada ya ama projeleri ya vasat denebilecek düzeyde kalıyor ya da yüksek gelir gruplarının kendilerini kapattıkları rükü gettolara dönü ebiliyor sadece.