Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE A COUNTRY ON THE THRESHOLD OF A CIVIL WAR: SYRIA YASİN ATLIOĞLU 13 MART 2012 http://yasinatlioglu.blogspot.com Sayfa 1 İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU ÖZET Tunus, Mısır, Yemen, Libya, Bahreyn ve Suriye gibi çok sayıda Arap ülkesi, 2011 yılında Orta Doğu’nun otoriter yönetimlerine karşı ortaya çıkan halk ayaklanmalarından derinden etkilendi. Suriye’deki ayaklanma 15 Mart 2011’de başladı ve hızlı bir biçimde ülke çapına yayıldı. Bununla birlikte Suriye’deki ayaklanma, bu ülkenin kendine özgü iç siyasi şartları ve jeopolitik konumundan dolayı diğer Arap ülkelerinden farklı bir seyir izledi. Yaklaşık bir yıllık sürede ne Suriye yönetimi ülkedeki ayaklanmayı tam anlamıyla bastırabildi, ne de muhalifler Suriye yönetimini yıkacak yeterli toplumsal tabana sahip olabildi. Suriye’deki kriz gün geçtikçe derinleşmekte ve daha karmaşık bir hale gelmektedir. Suriye’de mezhep temelli bir iç savaş olasılığı, Orta Doğu alt sisteminde güvenlik ve yüksek yoğunlukta çatışma risklerini hızlı bir biçimde yükseltmektedir. Anahtar Kelimeler: Suriye, Beşşar Esad, 2011-2012 Suriye Ayaklanması ABSTRACT A great number of Arab countries such as Tunisia, Egypt, Yemen, Libya, Bahrain and Syria were deeply affected by uprisings occurring against authoritarian regimes of the Middle East in 2011. Syrian uprising broke out on 15 March 2011 and quickly developed into a full-scale nationwide uprising. However Syrian uprising has proceeded in different way than others owing to its sui generis internal political conditions and geopolitical position. Nearly for a year neither Syrian government could suppress the uprising, nor opponents had enough social base to overturn the regime. As the day goes on crisis in Syria has deepened and got more complicated. The probability of civil war in Syria sharply increases risks of security and high density conflict in the Middle East sub-system Keywords: Syria, Bashar al-Assad, 2011–2012 Syrian Uprising http://yasinatlioglu.blogspot.com Sayfa 2 İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU Yasin ATLIOĞLU Suriye’de Mart 2011’de başlayan yönetim karşıtı ayaklanma bir yılını doldurmaya hazırlanıyor. Bu bir yıllık sürede ülkedeki siyasi ve toplumsal kriz kendi içinde dalgalı bir seyir izleyerek bölgesel gerginliklerle paralel ilerledi. Belli dönemlerde Suriye’ye karşı uluslararası siyasi ve ekonomik baskı artarken belli dönemlerde ise Rusya, Çin başta olmak üzere Suriye’nin dış destekçilerinin ve Suriye yönetiminin karşı hamlelerinin etkisiyle krizde durağanlaşma yaşandı. Ne Suriye yönetimi ülkedeki ayaklanmayı tam anlamıyla bastırmayı başarabildi, ne de muhalifler Suriye yönetimini yıkacak toplumsal güce sahip olabildi. Suriye’deki bu uzun süreli iktidar mücadelesi, muhaliflerin ve hükümet yanlılarının kitlesel protesto gösterilerinden silahlı çatışmaya ve şiddet eylemlerine kadar pek çok araç kullanılarak sürdürüldü. Facebook, Twitter gibi sosyal paylaşım ağları ve görsel medya aracılığıyla gerçekleşen propaganda savaşı Suriye’deki iç çatışmada dikkate değer bir biçimde ön plana çıktı. Aslında Suriye’deki iç çatışma, günümüzdeki toplumsal veya askeri çatışmalarda ileri teknoloji ve kitle iletişim araçlarını kullanarak yapılan propagandanın ve psikolojik savaşın uluslararası kamuoyundaki genel kanaatin şekillenmesinde ve tarafların haklılıklarını ispat etmede stratejik bir öneme sahip olduğunu bir kez daha ortaya koydu. El-Cezire, El-Arabiya, BBC gibi uluslararası televizyon kanalları, Suriye’de ayaklanma başladığından beri olayları insan hakları, demokratikleşme ve otoriter yönetime karşı mücadele kavramları çerçevesinde ele alıp Suriyeli muhaliflere yakın bir yayıncılık anlayışı sergiledi. Suriye Devlet Televizyonu, Ed-Dunya, El-Manar ve Press TV gibi teknik imkânları ve izleyici kitlesi diğerlerine göre sınırlı olan televizyon kanalları ise ülkesel egemenlik, ulusal güvenlik ve İsrail’le http://yasinatlioglu.blogspot.com 13 MART 2012 mücadele bağlamında olayları değerlendirip Suriye yönetimini destekleyen yayınlar yaptılar. Bu medya savaşında ortaya çıkan dezenformasyon, ajitasyon ve yalan haberler Suriye’de olanların çoğu zaman tek taraflı olarak uluslararası kamuoyuna yansıtılmasına yol açtı. Bu bağlamda Suriye’deki ayaklanmanın sivil barışçıl gösterilerle sınırlı kalıp kalmadığı ve ülkede yönetime karşı silahlı bir mücadelenin varlığı büyük tartışmaları ve kafa karışıklığını beraberinde getirdi. 27 Ocak 2012 tarihinde Suriye’nin başkenti Şam’ın kenar mahallelerinden Sakba’da hükümet karşıtı silahlı bir grubun görüntülerinin bazı uluslararası medya kurumları tarafından yayınlanması silahlı mücadele konusundaki tartışmalara yeni bir boyut kazandırdı. Sabka’da çekilen görüntüler, kendilerini Özgür Suriye Ordusu’nun askerleri olarak tanıtan silahlı kişilerin Şam’ın merkezine çok yakın bölgeleri kontrolleri altında tuttuklarının bir delili olarak uluslararası kamuoyuna sunuldu. Bu iddiaların Arap Birliği’nin Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ı görevi bırakmaya davet eden planının Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’ne taşınmasının arifesinde ortaya çıkması oldukça manidardır. Suriye yönetiminin başkent Şam’da bile kontrolü kaybettiğine yönelik Sayfa 3 İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU haberler ABD yönetimi başta olmak üzere muhalif grupları destekleyen uluslararası aktörler tarafından rejimin sonunun geldiği şeklinde yorumlandı. Suriye’deki silahlı iç çatışmanın geniş kapsamlı ve uzun süreli bir iç savaşa yol açmasının Orta Doğu alt sisteminde kriz ve çatışma potansiyeli barındıran tüm ülkeleri farklı boyutlarda etkilemesi muhtemeldir. Özellikle İran’ın Batılı devletlerle yaşadığı nükleer kriz, Kürt meselesi, Arap-İsrail çatışması, Sünni-Şii gerilimi gibi meseleler Suriye’de ortaya çıkacak gelişmelerle doğrudan karşılıklı etkileşim içinde olacaktır. Suriye’de çıkabilecek bir iç savaş, bölgedeki iki kutuplu siyasi ve askeri cepheleşmeyi radikalleştirerek çok sayıda aktörün katıldığı daha büyük bir bölgesel savaşı tetikleyebilir. Makalede Suriye’deki iktidar mücadelesinin askeri çatışma boyutu üzerine odaklanılarak bu ülkenin yakın geleceğinde ortaya çıkabilecek bir iç savaşın Orta Doğu alt sistemi üzerindeki etkileri değerlendirilmeye çalışılacaktır. 1. SURİYE’DE MERKEZİ OTORİTE KAYBI VE SİLAHLI ÇATIŞMA Hafız Esad, 13 Kasım 1970’de Salah Cedid yönetimine karşı bir askeri darbe yaparak Suriye’de iktidarı ele geçirmiş ve toplumsal alanı tam anlamıyla kontrol eden otoriter ve istikrarlı bir rejim inşa etmişti. Tek lider, tek parti, güvenlik güçleri ve güçlü bir merkezi bürokrasi çevresinde oluşan rejimin kurumsal yapısı, bir taraftan merkezi yönetimin mutlak otoritesinin ülkenin her yerine yayılmasını sağlarken diğer taraftan da aşırı güvenlikçi yaklaşımlarıyla toplumu iç siyasetle ilgili her http://yasinatlioglu.blogspot.com şeyden uzak tutan bir korku psikolojisi yaratmıştı. i Beşşar Esad’ın devlet başkanı olduğu 2000 yılından sonra rejimin siyasi yapısı ve temel dayanakları varlığını büyük ölçüde devam ettirdi.ii Bununla birlikte ülkede Beşşar Esad döneminde yapılan sınırlı sosyoekonomik reformlarla devletin toplumsal alan üzerindeki denetimini gevşedi, otoriter ve güvenlikçi eğilimleri oldukça yumuşadı. Bu yumuşama çoğu zaman Suriye güvenlik güçlerinde bir rehavet ve umursamazlığı da beraberinde getirdi. Fakat 2011 yılında Suriye’de başlayan ayaklanma ve bu ayaklanmanın rejime yönelttiği siyasi ve askeri tehdit, devletin otoriter yüzünün zaman zaman tekrar ortaya çıkmasına yol açtı. Merkezi otoritenin toplumsal alanı siyasi ve askeri olarak sıkı bir şekilde kontrol ettiği düşünülen Suriye gibi bir ülkede 2011 yılı boyunca yönetime karşı mücadele eden silahlı grupların ortaya çıkması uluslararası kamuoyunun oldukça ilgisini çekti. 27 Ocak 2012 tarihinde Şam’ın doğusundaki Sakba’da birkaç uluslararası medya kurumunun muhabirleri tarafından çekilen görüntüler de bu ilginin bir parçası olarak değerlendirilebilir. Yüzleri maskeli ve ellerinde Kalaşnikov tüfekler, RGP-7 roketatarlar, el bombaları ve yeşil, beyaz, siyah renkli bayraklar (Fransız Mandası döneminde kullanılmaya başlanan eski Suriye bayrağı) taşıyan silahlı kişiler, hükümet karşıtı sloganlar atarak gövde gösterisi yapıyor, Şam’ın bu bölgesinde devlet otoritesinin kalktığını, yollarda kontrol yaptıklarını ve bir otoriteye sahip olduklarını iddia ediyorlardı. Hatta bu silahlı kişilerden biri çuvallardan yapılmış bir barikatın Sayfa 4 İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU arkasında poz vererek bölgeyi kontrol ettiklerine dair yabancı gazetecilere bir mizansen veriyordu. Bu silahlı grupların görüntülerini çeken gazeteciler arasında BBC’den Jeremy Bowen, CNN’den Arwa Damon gibi ünlü Batılı medya kurumlarının Orta Doğu muhabirleri yer alıyordu. Bu görüntülerin kullanıldığı haberlerde ortak vurgu ise Suriye yönetiminin Şam’ın doğusundaki kenar mahallelerde kontrolü kaybettiği ve silahlı muhalif grupların başkent Şam’a yaklaştıkları yönündeydi. Hatta BBC muhabiri Bowen haberinde, “Özgür Suriye Ordusu, Şam’daki Devlet Başkanlığı Sarayı’nın sadece 30 dakika yakınında” diyordu.iii Uluslararası medyada yayınlanan bu görüntülerin ardından 28 Ocak Cumartesi günü Suriye Ordusu Şam’ın doğusundaki Duma, Harasta, Sakba, İrbin, Hammuriye ve Kafar Batna kenar mahallelerindeki silahlı gruplara karşı tanklarla desteklenen bir askeri operasyon başlattı. Operasyonun üçüncü gününde Suriye İçişleri Bakanlığı, bölgenin silahlı terörist gruplardan temizlendiğini ve http://yasinatlioglu.blogspot.com çok sayıda silah ve mühimmatın ele geçirildiğini bildirdi.iv Muhalif gruplar ise bölgedeki çatışmalar sırasında 100’a yakın kişinin öldüğünü, Özgür Suriye Ordusu’na bağlı silahlı grupların bölgeden çekildiğini ve gerilla tarzı saldırılarla mücadelelerine devam edeceklerini açıkladı. Görülen o ki Suriyeli muhalifler (ve dış destekçileri) ile Suriye yönetimi (ve dış destekçileri) arasında silahlı çatışmayı da içeren karmaşık bir mücadele söz konusu. Bu mücadelenin -daha önce de söylediğimiz gibi- en önemli kısmını kitle iletişim araçlarını üzerinden yapılan “psikolojik savaş” oluşturuyor. Şam’ın doğusunda yer alan Duma, Harasta, Sakba, İrbin, Hammuriye ve Kafar Batna gibi kenar mahallelerin ekonomik, demografik ve coğrafi şartları şartlarını ele almadan bu bölgelerde olanları anlamak mümkün görünmüyor. Sünni, muhafazakâr ve içe kapalı bir toplumsal yapının hâkim olduğu Duma, geçen yıl Mart ayında başlayan hükümet karşıtı gösterilerin Şam kenti sınırları içerisinde en fazla destek bulduğu yerlerin başında geliyor. Duma’da başlayan gösterilerin öncelikli nedeni, Suriye yönetiminin 2010 yazında uygulamaya koyduğu okullarda görev yapan kadın öğretmenlere yönelik nikab (sadece gözlerin göründüğü kara çarşafa benzer bir kıyafet) yasağıydı. Duma’da yaşayan kadınların büyük bir çoğunluğunun bu kıyafeti kullanması başlangıçta hükümete karşı gösterilere bu bölge halkının katılmasının önemli nedenlerinden biri oldu. Duma ve çevre mahallelerde yaşayanların ekonomik olarak Sayfa 5 İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU yoksul alt sınıfta yer almaları ve mezhepsel aidiyetleri gösterilere verdikleri desteğin kitleselleşmesine katkı sağladı. Tüm bunlarla birlikte son birkaç ayda Suriye’ye karşı ekonomik yaptırımların devreye girmesi, ülkedeki ekonomik sıkıntıların artmasına (artan yiyecek fiyatları, mazot ve mutfak tüpünün karaborsaya düşmesi) ve özellikle her gün belli saatlerde Şam’da uygulanan elektrik kesintileri bölgedeki yönetim karşıtı gösterilerin silahlı grupların katıldığı şiddet eylemlerine dönüşmesini kolaylaştırmaktadır. Suriye güvenlik güçleri, devlet otoritesini sağlamak için bölgeye zaman zaman müdahalelerde bulunsa da özellikle elektrik kesintilerinin olduğu gece saatleri silahlı grupların güvenlik güçlerinin kontrol noktalarına ve asker taşıyan araçlara yönelik saldırıları artış göstermiştir. Bununla birlikte bölgedeki güvenlik boşluğu hırsızlık, gasp gibi adi suçların artmasına da yol açtı. Sakba, İrbin, Hammuriye mahallelerine bitişik Ghuta bölgesi erik, badem, ceviz ve kavak ağaçlarıyla kaplı ağaçlık bir arazidir.v Ağaçlık arazi silahlı grupların bu bölgede barınmasını kolaylaştıran bir coğrafi avantaj olarak gözden kaçırılmamalıdır. Tabi ki Suriye güvenlik güçlerinin disiplin, askeri teçhizat ve örgütlenme açısında büyük zaaflara sahip olması Şam’ın kenar mahallelerinde bile kontrolü ve asayişi tam olarak tesis etmesini güçleştirmektedir. Şam doğusundaki kenar mahallelere bu kadar kolay silah ve askeri mühimmat girebilmesi Suriye güvenlik güçlerinin zafiyetlerinin açık bir göstergesidir. Ayrıca Arap Birliği gözlemci heyetinin Suriye’de bulunduğu bir aylık süre içerisinde Suriye yönetiminin askeri önemleri gevşetmesi ve büyük çaplı askeri operasyonlardan kaçınması ülke içindeki belli bölgelerde silahlı grupların organize olmasını kolaylaştırmıştır. Bu süreçte Humus ve Zabadani kentlerinin bazı mahallelerinde Suriye güvenlik güçlerinin kontrolü dışında kurtarılmış alanlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Tüm bunlara rağmen başkent Şam’ın doğusundaki mahallelerin hükümet karşıtı http://yasinatlioglu.blogspot.com silahlı grupların kontrolü altına girdiğini söylemek oldukça abartılı bir iddia olacaktır ve bunu sadece iki taraf arasındaki psikolojik savaşın bir parçası olarak görmek gerekiyor. Batılı medya kurumları da her zaman ki gibi bu psikolojik savaşta önemli bir rol oynamaktadır. Öyle ki Batılı medya kurumlarının Suriye ile ilgili yaptığı haberlerin büyük bir dezenformasyon ve kara propaganda içerdiğini söyleyerek meslektaşlarını eleştiren bazı Batılı medya mensupları da vardır. İngiliz gazeteci Patrick Cockburn, 15 Ocak 2012’de The Independent gazetesindeki yazısında BBC ve El-Cezire başta olmak üzere meslektaşlarının gazetecilik ahlakını sorguluyordu. Cockburn, Orta Doğu’daki medya üzerindeki devlet tekelini kırmak için kurulan El-Cezire’nin Libya ve Suriye’deki ayaklanmacıların eleştirel olmayan bir propaganda silahına dönüştüğünü söylüyordu. Cockburn sözlerini şöyle sürdürüyordu: “Suriye muhalefetinin ayaklanmanın başarıya ulaşmada gerçekte olduğundan daha yakın olduğu izlenimi vermesi gerekiyor. Suriye hükümeti, protestocuları bastırmada başarılı olmadı, ama onlar da hala rejimi devirmekten uzak. Sürgündeki liderler, Suriye’de şartlar çok farklı olsa da Batı’nın Libya’da yaptığı gibi kendi lehlerinde bir askeri müdahalede bulunmasını istiyorlar.”vi BM Güvenlik Konseyi’nde Batılı devletlerin Arap Birliği planını Rusya’ya kabul ettirmeye çalıştıkları Şubat ayının ilk günleri Suriye Ordusu’nun Humus, Hama ve Lübnan sınırındaki Zabadani’de başlattığı askeri operasyonlar uluslararası kamuoyunun ilgi odağı oldu. 1 Şubat’ta Humus kentinde evlerin arasında bir sokakta silahlı bir grubun “Allahukber” bağrışları arasında bir tankla birlikte ateş açtıklarını gösteren videolar Sayfa 6 İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU Suriye’de 1975-1990 Lübnan İç Savaşı’nı hatırlatan manzaraların ortaya çıkmasına yol açtı. Ayrıca bu görüntü silahlı grupların ilk defa bir tankı ele geçirdiklerini kanıtlıyordu. vii 3 Şubat’ı 4 Şubat’a başlayan gece Suriye Ordusu’nun Humus’ta ağır bir bombardımana başladığı ve 200’den fazla insanın öldürüldüğü haberleri ise uluslararası medya kurumlarında ve sosyal medyada Suriye yönetiminin sivillere yönelik katliam yapmakla suçlanmasını getirdi. BBC, kente olanları 200’den fazla insanın öldüğü “Humus Katliamı” olarak viii adlandırıyordu. CNN, El-Cezire ve ElArabiya televizyonları da Suriye Ordusu’nun bombardımanı sonucu 100’lerce kişini öldüğünü iddia ediyordu. Tüm bu haberlerin kaynağı ise “Suriyeli aktivist”ix diye adlandırılan kişilerin açıklamalarıydı. x Suriye yönetimi ise Humus’un ordu birlikleri tarafından bombalandığı haberlerini yalanladı ve bu haberlerin BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye’ye karşı bir karar aldırabilmek için yapılan medya propagandasının bir parçası olduğunu iddia etti.xi Humus’ta bulunan BBC muhabiri Paul Wood, 4 Şubat’ta yayınlanan haberinde “Niçin BM güvenlik konseyindeki kritik oylamadan bir gün önce kente böyle bir durum ortaya çıktı?” sorusuna yanıt ararken kentin bazı mahallelerinin (Baba Amr, Halidiye gibi) Özgür Suriye Ordusu’nun kontrolüne geçtiğini ve Suriyeli askeri yetkililerin daha fazla beklenemeyeceğine karar vermiş olabileceklerini söylüyordu. Wood, Özgür Suriye Ordusu’nun 3 Şubat Cuma günü Humus’un biraz dışındaki bir askeri üsse 100 adamla saldırdığını, fakat birkaç saat süren çatışmaya rağmen üssü ele http://yasinatlioglu.blogspot.com geçiremediklerini sözlerine de ekliyordu. xii Reuters haber ajansı ise aynı gün yayınlanan bir haberde kentteki katliamın BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya üzerine olan baskıyı attırabileceği üzerine odaklanıyordu. xiii Oysaki akşam saatlerinde Rusya ve Çin, BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakkın kullanarak Suriye’ye yönelik Arap Birliği planının reddedilmesini sağladı.xiv Rusya’nın Humus’ta uluslararası medya tarafından katliam olarak sunulan çatışmaları göz ardı ederek veto kullanması Batılı karar alıcılar ve Suriyeli muhalifler tarafından sert bir şekilde eleştirildi. Oysaki Rusya, BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye konusunda veto hakkını kullanırken ortaya iki önemli itiraz koymuştu. Bu itirazlardan ilki, Suriye ile ilgili karar tasarısında ülkedeki silahlı gruplardan açıkça bahsedilmemesiydi. İkincisi ise bu karar geçtikten sonra Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad bu kararı reddederse ne türden önemler alınacağının açıkça belirtilmemesiydi. Rusya, BM Güvenlik Konseyi’nde veto kullandıktan sonra Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, 7 Şubat’ta Şam’a bir ziyarette bulunarak ülkesinin Suriye yönetimine desteğini gösterdi. xv Suriye’deki kriz Rusya ve Çin’in kullandığı vetoyla yeni bir aşamaya girdi. Suriye’de geçen yıl Mart ayında başlayan krizde gerilimin dönemsel olarak yükselen ve alçalan bir seyir izlediğinden bahsetmiştik. Rusya ve Çin’in vetosunun ardından karşı tarafın yeni hamlelere hazırlandığı aşikar. Aslında Suriye’deki iktidar mücadelesi uzun soluklu bir satranç oyunu gibi. Fakat oyunu sadece iki oyuncu oynamıyor ve bundan dolayı bu oyun anlaşılması oldukça zor ve karmaşık ilişkileri Sayfa 7 İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU içinde barındırıyor. Suriye’de olanları anlayabilmek için ülke içindeki askeri çatışmalara ve muhaliflerin silahlanma süreçlerine geniş bir perspektiften ve ayrıntılı bir biçimde bakmak gerekiyor. 2. SİVİL GÖSTERİLERDEN SİLAHLI DİRENİŞE: ÖZGÜR SURİYE ORDUSU Suriye güvenlik güçlerinin zafiyetlerine rağmen silahlı muhalif grupların iyi bir koordinasyon ve bütünlüğe ve şu an için Suriye Ordusu’yla rekabet edecek silah, tehçizat ve askeri eğitime sahip olmadıkları aşikâr. Kendilerine Özgür Suriye Ordusu (elCeyş es-Suri el-Hur) adını veren silahlı grupların kaç kişi olduğu bilinmiyor. Suriyeli silahlı muhalifler, Suriye Ordusu’ndan firar eden askerlerin katılımıyla sayılarının 30-40 bine çıktığını iddia ediyor. Buna karşılık Suriye yönetimi firar eden askerler dışında bazı El-Kaide unsurlarının, Selefi militanların ve Libyalı savaşçıların da silahlı grupların içinde yer aldığı iddia ediyor.xvi Muhaliflerin silahlı adam sayısı olarak verdiği 30-40 bin rakamı doğruysa şu ana kadar en azından Suriye’nin belli yerlerinde Özgür Suriye Ordusu’nun kontrolü ele geçirmesi gerekiyordu. Oysaki bu silahlı gruplar, daha çok Suriye’nin farklı bölgelerinde ve birbirinden bağımsız görünen küçük gruplar halinde kısa süreli gerilla tarzı saldırılar düzenleyerek merkezi hükümete karşı mücadele etmeyi tercih ediyor. Silahlı grupların saldırılarda kullandığı silahlar ise daha çok piyade tüfekleri (AK-47, M-16, G-3), roketatarlar (RPG-7), el bombaları ve havan toplarıyla sınırlı. Özgür Suriye Ordusu’nun silahlı eylem gücü ve ülkedeki etkinlik düzeyini anlayabilmek için her şeyden önce bu silahlı grubun nasıl ortaya çıktığına bakmak gerekiyor. Suriye yönetimi, geçen yıl Mart ayından itibaren olayların hükümet karşıtı sivil gösterilerle sınırlı kalmadığını ve silah bazı grupların sivil ve güvenlik güçlerinin üzerine ateş açtığını iddia etti. Buna karşılık muhalifler, gösterilerin http://yasinatlioglu.blogspot.com barışçıl olduğunu ve Suriye güvenlik güçlerinin sivillerin üzerine ateş açtığını söylüyordu. Mayıs ve Haziran aylarında uluslararası medyada Suriye Ordusu’nda mezhebe dayalı bir parçalanma olabileceği ve bazı Sünni askerlerin ayaklanmacılara katılacağına dair haberler çıkmaya başladı. Bununla eş zamanlı olarak internette yayınlanan videolarda askeri kimliklerini gösteren bazı kişiler Suriye Ordusu’ndan ayrılan askerler olduklarını iddia etmeye başladılar. Mayıs sonunda İngiliz gazeteci Robert Fisk, ilk kez Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde bir güvenli bölge (safe area) kurabileceğinden bahsetti.xvii Fisk’in güvenli bölge iddiası, Türkiye-Suriye sınırının coğrafi gerçekleriyle pek uyuşmasa da uzun süre uluslararası medyada tartışma konusu oldu. Suriye’de muhalif grupların silahlı mücadeleye başladıklarını açıkça gösteren ilk olay ise Haziran ayı başında Suriye’nin kuzeyindeki Cisr eş-Şugur kasabasında 120 Suriye güvenlik görevlisinin katledilmesi oldu. xviii Cisr eşŞugur olayının ardından kendini Yarbay Hüseyin Harmuş olarak tanıtan bir kişi, internette yayınladığı bir videoda önceden hazırlanmış bir metni okuyup kimliğini gösteriyor ve ordudan ayrıldığını söylüyordu. Daha sonra Türkiye sınırı yakınında TIME dergisine konuşan Yarbay Harmuş, askerleriyle birlikte güvenliği sağlamak için Cisr eş-Şugur kasabasına gönderildiğini ve ordunun kasabayı bombalamaya başlamasından sonra 30 askeriyle birlikte firar ettiğini iddia ediyordu. Yarbay Harmuş, ElCezire, El-Arabiya ve Visal TV gibi televizyon Sayfa 8 İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU kanallarına Suriye Ordusu’nun sivil halka ateş açtığını ve kendisine bağlı askerlerin halkı korumak için ordu birlikleriyle savaştığını söylüyordu. Fakat aynı kişi bir süre sonra Hatay’daki kamplarda ortaya çıktı ve BBC muhabiriyle yaptığı bir görüşmede daha önce anlattıklarını uydurduğunu, aslında çatışmanın olduğu tarihten 4 gün sonra Cisr eş-Şugur kasabasına geldiğini ve tek başına firar ettiğini söyledi. Bu açıklamasına rağmen Yarbay Harmuş özellikle Şeyh Adnan Arur’un Suriye yönetimine karşı mezhep temelli saldırgan programlar yaptığı Visal TV’de Temmuz ayı boyunca sıkça görüldü. Temmuz ayı sonunda internette yayınlanan yeni bir videoda kendilerini “Özgür Suriye Ordusu” olarak tanıtan askeri üniformalı 7 kişi, Suriye Ordusu’na karşı bir savaş başlattıklarını açıkladı. Video kaydında Suriye Ordusu’ndan ayrılan üst düzen subaylar olduklarını iddia eden bu 7 kişinin lideri olan Albay Riyad Esad, askerleri ordudan ayrılıp kendi kurdukları orduya katılmaya çağırıyordu. xix Suriye’de muhalif grupların silahlı mücadeleye başlamasının ikinci aşamasını Temmuz ayı sonunda Hama’da yönetim karşıtı silahlı grupların bir kurtarılmış bölge oluşturma girişimi oluşturdu. Kenti ele geçirmeye çalışan silahlı muhalifler kamu binalarına saldırılar düzenleyip birçok güvenlik görevlisini öldürdü.xx 31 Temmuz’da Hama’ya bir operasyon gerçekleştiren Suriye Ordusu birkaç gün içinde kentin kontrolünü ele geçirdi. Suriye Ordusu’nun bu operasyonu uluslararası kamuoyunda güvenlik güçlerinin sivillere yönelik bir katliamı olarak yorumlandı ve büyük bir hezeyana yol açtı. Hama’ya yapılan askeri müdahaleden sonra Ağustos ayı http://yasinatlioglu.blogspot.com boyunca Suriye’nin bazı yerlerinde güvenlik güçlerine yönelik silahlı saldırılar olsa da Eylül başına kadar ülkedeki durum sakin bir seyir izledi. Bu süreçte Suriyeli muhalifler ve uluslararası destekçileri, yönetim karşıtı muhalefetin sadece barışçıl gösterilerden ibaret olduğu iddiasını dillendirmeye devam ederken internette Suriye Ordusu’ndan ayrıldığını iddia eden silahlı kişilerin videolarında büyük bir patlama yaşandı. Ağustos ayı sonunda Suriyeli muhalif Muhammed Rahhal, Suriye’deki ayaklanmanın sivil gösterilerle sınırlı kalmadığını söyleyerek diğer muhalif gruplara silahlı mücadele çağırısı yapıyordu. Rahhal, açıklamasında Suriye güvenlik güçlerini kapsayacak silahlı saldırıların yakında başlayacağını da iddia ediyordu.xxi Ramazan Bayramı’nın ardından Rahhal’ın iddiaları özellikle Humus kentinin kuzeyindeki bölgelerde güvenlik güçleri ve sivillere yönelik silahlı ve bombalı saldırılar, suikastlar, pusu kurmalar, adam kaçırmalar gibi şiddet eylemleriyle gerçeğe dönüşmeye başladı. Eylül ayı başında Hama Başsavcısı Sayfa 9 İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU Adnan Bakkur’un Suriye güvenlik güçlerinin sivil göstericileri öldürmesinden dolayı istifa ettiğini açıkladığı bir video internette yayınlandı. Bu açıklama Suriye’nin üst düzey devlet bürokrasisi içinden ilk kopma olarak kamuoyuna sunuldu. Suriye yönetimi ise başsavcının silahlı gruplar tarafından kaçırılıp zorla konuşturulduğunu açıkladı.xxii Suriyeli savcının kaçırıldığı iddialarının tartışıldığı günlerde bir kaçırma olayı da Suriyeli muhalifler tarafından dile getirildi. Suriyeli muhaliflerin iddialarına göre kendini Özgür Suriye Ordusu’nun komutanı olarak tanıtan Hüseyin Harmuş Hatay’da Suriyeliler için kurulan bir kamptan kaçırılmıştı. xxiii Suriye yönetimi iki hafta sonra Hüseyin Harmuş’un tutuklandığını açıkladı. Harmuş, Suriye Devlet Televizyonu’nda yayınlanan itiraflarında Suriye güvenlik güçlerinin sivillerin üzerine ateş açtığına asla şahit olmadığını ve Cisr eşŞugur olayından sonra ordudan ayrıldığını söylüyordu. Ayrıca Harmuş, Züheyr Saddik, Muhammed Rahhal, Riyad eş-Şekfa ve Abdülhalim Haddam gibi birçok muhalifin kendisini aradığını ve maddi destek vaat ettiğini söylüyordu.xxiv Eylül ayı boyunca Suriye yönetimi, devlet televizyonuna çıkardığı olaylara karışan bazı kişilerin itirafları ve öldürülen Suriyeli güvenlik görevlilerinin cenazeleri aracılığıyla ülkede silahlı grupların varlığını kanıtlamaya çalıştı. Eylül ayında Humus, Hama, Rastan gibi birçok kenti dolaşan El-Cezire muhabiri Nir Rosen, silahlı grupların bazı üyeleriyle röportajlar yaparken Suriye’de silahlı http://yasinatlioglu.blogspot.com mücadelenin zamanının geldiğine yönelik yorumlarda bulunuyordu. Böylece El-Cezire ilk kez Suriye’deki silahlı grupların varlığından bahsetmiş oluyordu.xxv Eylül ayından itibaren Suriye’deki silahlı grupların faaliyetleri ve eylem biçimleri yeni bir aşamaya girdi. Bu süreçte Suriye üst düzey güvenlik güçleri ve bazı ünlü şahsiyetlere yönelik suikast girişimleri büyük bir artış gösterdi. Bu suikastların ilk başladığı yer Humus kenti oldu. 25 Eylül’de Humus Devlet Hastanesi Cerrahi Bölümü Başkanı Hasan Eid evden işe giderken arabasına ateş açılması sonucu öldürüldü. 26 Eylül’de Humus Ba’as Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Muhammed Ali Akil ve Kurmay Tuğgeneral Nail el-Dâhil düzenlenen suikastlar sonucu öldürüldü.xxvi Bir gün sonra yine Humus’ta nükleer fizik uzmanı Evs Abdülkerim Halil kimliği belirsiz kişilerin düzenlediği suikastla öldürüldü.xxvii Humus kenti ve çevresinde suikastlar devam ederken Suriye güvenlik güçleri de bölgede yaptığı operasyonlarda büyük miktarda silah, bomba ve mühimmat ele geçirdiğini açıklıyordu. xxviii 2 Ekim’de bu kez hedef Suriye yönetimine yakınlığıyla bilinen Suriye Baş Müftüsü Şeyh Ahmed Bedreddin Hassun’un 22 yaşındaki oğlu Saria idi. Müftü Hassun’un oğlu Saria, Halep Üniversitesi’nden tarih profesörü Muhammed el-Ömer ile birlikte İdlib-Halep kara yolunda silahlı kişilerin arabalarına açtığı ateş sonucu öldürüldü. xxix Eylül ayından itibaren hükümet karşıtı silahlı grupların faaliyet gösterdiği alanlar belirginleşmeye başladı. Özellikle Humus, Rastan ve ülkenin kuzeyindeki İdlib bölgesi silahlı faaliyetlerin en yoğun olduğu yerlerdi. Sayfa 10 İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU 27 Eylül’de Suriye Ordusu, Hama-Humus kara yolu üzerindeki stratejik öneme sahip Rastan kasabasına askeri bir operasyon başlattı. xxx Suriye Ordusu, Humus kentinde de otoriteyi sağlamak için güvenlik tedbirlerini arttırdı. Ekim ayında Humus’a gizlice giden BBC muhabiri Sue Lloyd-Roberts, bir taraftan kentin Suriye Ordusu’nun kuşatması altında olduğunu belirtirken diğer yandan da kentteki hükümet karşıtlarının uluslararası toplumun müdahalesiyle uçuşa yasak bölge ilan edilmesi isteklerini dile getiriyordu.xxxi Suriye asıllı Kanadalı siyasi analist Camille Otrakji ise popüler söylemlerden uzak kalarak Humus kentinin ayaklanmada ön plana çıkmasının arkasındaki sosyal ve ekonomik faktörler üzerinde duruyordu. Otrakji’ye göre Humus’ta ekonomik-dini nüfuz sahibi geleneksel ileri gelen aileler (Attasiler gibi) ile 1960’larda Ba’as iktidarı sonrası gelişen partiye bağlı bürokratik yönetici sınıf arasında var olan gerilim bu ayaklanmayla açık bir çatışmaya dönüşmüştür. Ayrıca 1970’lerden itibaren kırsal alanlardan Humus kentine göçlerin artması (fakir taşralı Sünniler ve Nusayriler) kentin çevresinde büyük nüfus kitlelerini barındıran yeni kenar mahallelerin oluşmasına yol açmış ve bu demografik dönüşüm kentte mezhebe dayalı toplumsal gerilimin xxxii yükselmesine zemin hazırlamıştır. Eylül 2011, Suriye’deki ayaklanmanın tamamen bir silahlı mücadeleye dönüşümünde önemli bir kırılma noktası oldu. Eylül ayı sonunda kendilerini Özgür Suriye Ordusu olarak adlandıran silahlı gruplar Suriye yönetimine karşı silahlı mücadele kararı aldıklarını açıkladı. Bu açıklamanın yanında http://yasinatlioglu.blogspot.com Hüseyin Harmuş’un yakalanmasının ardından Özgür Suriye Ordusu’nun komutanlığını Riyad Esad isimli başka bir kişinin üstlendiği de açık bir biçimde ortaya çıkıyordu. Suriye Ordusu’ndan firar ederek Hatay’daki kamplara gelen Albay Riyad Esad, Suriye’deki muhalif silahlı grupları Özgür Suriye Ordusu çatısı altında örgütleme çabası içine girdi. Suriye muhalefetinin siyasi olarak bölünmüş yapısı göz önüne alınırsa uluslararası kamuoyunda silahlı grupların tek çatı altında hareket ettiği izlenimi verilmesinin Suriye yönetiminin ülkedeki otoritesini sarsacağı aşikârdı. Özgür Suriye Ordusu’nun örgütlenmesi, koordinasyonu, silah ve adam gücü konusunda tartışmalar uzun süre devam etmekle birlikte muhalif silahlı grupların Ekim ve Kasım ayında Suriye güvenlik güçlerine yönelik gerilla tarzı saldırılarını arttırdığını söylemek mümkündür. Bu gerilla saldırıları ve saldırıların arkasından yürütülen psikolojik savaş, Albay Riyad Esad’ın kısa sürede uluslararası kamuoyunda popüler bir askeri figür haline gelmesini sağladı. Riyad Esad’ın popülaritesi, Özgür Sayfa 11 İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU Suriye Ordusu ile Suriye muhalefetin en popüler örgütü olan Suriye Ulusal Konseyi arasında temasların başlamasını kolaylaştırdı. Suriyeli muhalifler arasında ayaklanmanın barışçıl sivil gösterilerle sınırlı kalıp kalmaması tartışılmalarına rağmen Aralık ayı başında Suriye Ulusal Konseyi Başkanı Burhan Galyun, Hatay’daki kampta Riyad Esad ile bir görüşme gerçekleştirdi.xxxiii Suriye muhalefetinin siyasi ve askeri kanatları arasında işbirliği ve dayanışma kurma çabaları daha çok Arap Birliği’nin Suriye’deki ayaklanmaya öncelikli bir aktör olarak müdahil olmasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. 3. SURİYE AYAKLANMASINDA ARAP BİRLİĞİ’NİN ROLÜ VE TIRMANAN ŞİDDET Arap Birliği, 1943’te Mısır Başbakanı Mustafa Nahas’ın önderliğinde Suudi Arabistan, Suriye, Irak, Trans Ürdün, Lübnan ve Yemen heyetleri arasında bir Pan-Arap organizasyon kurmak için başlatılan bir dizi çaba sonunda Ekim 1944’te Aleksandra Protokolü ve ardından Mart 1945’te Kahire’de örgüt şartının imzalanmasıyla kurulmuştu.xxxiv Üye ülkelerin karşılıklı kuvvet kullanımına engel olmak, sorunları barışçıl yollardan çözmek, üye ülkelere karşı düzenlenen tehdit ve saldırılarda birlikte önlem almak ve en önemlisi milliyetçilik bağlamında Arap dünyasında dayanışmayı arttırmak gibi idealleri savunarak kurulan Arap Birliği, 2011 yılında Suriye’deki ayaklanmaya müdahale şekliyle örgütün kuruluş ideallerinin çok uzağında bir tavır sergilemiştir. Soğuk Savaş döneminin büyük ve güçlü Arap devletlerinin günümüzde yaşadığı istikrarsızlık ve iç çatışmalar Suudi Arabistan ve Katar gibi küçük ölçekli devletlerin maddi güçleriyle örgütü kendi dış siyaset çıkarlarıyla uyumlu hale getirmelerine yol açmıştır. Arap Birliği’nin Suriye’deki ayaklanmaya doğrudan müdahil olmasını başlatan dönüm noktası, 12 Kasım 2011’de Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil el-Arabi ve Katar Dışişleri http://yasinatlioglu.blogspot.com Bakanı Şeyh Hamad bin Casim’in Suriye’nin birliğe üyeliğinin askıya alındığına dair açıklamasıydı. Kararda eğer ülkede sivillere yönelik şiddet sona erdirilmezse örgütün Suriye’ye karşı siyasi ve ekonomik yaptırımlar uygulamaya koyacağı da yer alıyordu. Suriye, Lübnan, Yemen ve Irak (çekimser kaldı) dışında tüm üye ülkeler kararın alınması için olumlu oy kullandı.xxxv Suriye yönetimi, kararı sert bir dille reddetti ve 13 Kasım günü Suriye’nin bir çok kentinde Arap Birliği’ni protesto eden büyük katılımlı protesto gösterileri düzenlendi. Özellikle bu kararın alınmasında Katar gibi küçük ölçekli bir devletin önemli rol oynaması, Suriyeliler tarafından ulusal gururlarının aşağılanması olarak algılanmış ve tepkilerin sert bir şekilde ifade edilmesine yol açmıştır. Protesto gösterilerinde Katar ve Suudi Arabistan büyük elçilikleriyle birlikte Halep’teki Türk Konsolosluğu da göstericilerin hedefi oldu. xxxvi Böylece Arap Birliği’nin kararı, bir yandan Suriye’yi uluslararası kamuoyunun öncelikli gündem maddesi haline getirdi, diğer yandan Suriye ayaklanmasında şiddetin yükselmesini getiren yeni bir süreci başlattı. Arap Birliği ile Suriye arasındaki diplomatik mücadele, Arap Birliği gözlemcilerinin Sayfa 12 İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU Suriye’ye girişini sağlayan bir uzlaşma sağlanana kadar devam etti. Bununla birlikte Ramazan Bayramı’ndan sonraki süreçte komşu ülkelerle Suriye arasındaki illegal silah ve askeri mühimmat ticaretinin büyük bir artış göstermesi dikkat çekicidir. Suriye’deki ayaklanmanın niteliği giderek silahlı bir hale gelirken ülke içindeki silahlı muhaliflerin ihtiyaçlarını karşılayacak silah tüccarları için verimli bir pazar ortaya çıkmış oluyordu.xxxvii Suriye güvenlik güçleri, bu silah ticaretindeki artışı kanıtlar nitelikte operasyonlar gerçekleştirmiş ve çok sayıda silah ve mühimmat ele geçirmiştir.xxxviii Arap Birliği kararının alınmasından sonraki hafta silahlı muhalif gruplar ilk kez başkent Şam’da Suriye yönetimine ait bir istihbarat üssüne saldırdı. 16 Kasım gece yarısından sonra Şam’ın doğusundaki Harasta’da bulunan Suriye Hava Kuvvetleri İstihbarat Üssü’ne roketatarlarında kullanıldığı bir saldırı düzenlendi. Kasım ayından itibaren silahlı muhalif grupların diğer bir hedefi de büyük kentlere mazot taşıyan araçlar ve doğal gaz boru hatları oldu. Bu saldırılar, Suriye’ye yönelik dış ekonomik yaptırımların arttığı bu süreçte, büyük kentlerdeki orta sınıfın yönetime verdiği desteği azaltmaya yönelik yeni bir stratejinin parçası olarak görülebilir. Muhalif silahlı gruplar, saldırılarıyla bir yandan merkezi otoriteyi zayıflatma diğer yandan da ülkedeki ekonomik zorlukları büyütme çabası içerisine girmiştir.xxxix Muhaliflerin silahlanmalarına karşılık bu süreçte Suriye yönetimi de uluslararası alandaki en önemli destekçisi Rusya’dan silah ve mühimmat alma çabası içerisinde girmiştir. Buna ek olarak Rus http://yasinatlioglu.blogspot.com donanmasına ait savaş gemilerinin Akdeniz’e inerek Suriye’nin Lazkiye limanına yaptığı ziyaret büyük bir gövde gösterisine dönüşmüştür.xl Arap Birliği ile Suriye arasındaki diplomatik mücadele, 19 Aralık’ta Suriye yönetiminin Arap gözlemcileri kabul etmesiyle sonuçlandı. Arap Birliği barış planının uygulanmasını denetleyecek gözlemcilerle ilgili protokol, Mısır’ın başkenti Kahire’de Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal Mikdad ile Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil el-Arabi tarafından imzalandı.xli Bu protokol Suriyeli muhalifler tarafından hoşnutsuzlukla karşılandı. 22 Aralık’ta Arap Birliği’nin ilk gözlemci ekibinin Suriye’ye yola çıkmasının ardından Suriye’deki şiddet eylemleri yeni bir eylem biçimiyle kendini gösterdi. 23 Aralık Cuma sabahı Şam’daki iki istihbarat binasının önünde şiddetli patlamalar meydana geldi ve bu patlamalarda içinde güvenlik görevlileri ve sivillerin olduğu 40 kişi öldü ve 100’den fazla kişi yaralandı.xlii Şam’daki ikiz patlamadan kısa bir süre sonra 6 Ocak’ta Şam’ın Midan semtinde meydana gelen yeni bir patlamada 25 kişi öldü ve 46 kişi yaralandı.xliii İki patlamanın ortak yanı, her ikisinin de Irak’ta Şiilere yönelik iki ayrı bombalı saldırılardan bir gün sonra gerçekleşmesiydi. Bu patlamaların arkasında kimi olduğu muhtemelen asla bilinemeyecek fakat bu patlamalarla bölgesel manada bir Şii-Sünni çatışmasına yönelik kuvvetli bir mesaj verildiği aşikârdır. Arap Birliği gözlemci heyeti, Aralık ayı sonundan Ocak ayı sonuna kadar yaklaşık bir ay boyunca Suriye’nin farklı kentlerinde Sayfa 13 İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU incelemelerde bulundu. Bu incelemeler sırasında muhalifler dahil çok sayıda kişiyle mülakatlar yapıldı. Arap Birliği gözlemci heyetinin başkanı Sudanlı General Ahmed Mustafa ed-Dabi, Humus kentindeki incelemelerinin ilk günün sonunda “Kent dün sakindi. Çatışma yoktu. Hiç tank görmedik ama bazı zırhlı araçlar vardı. Ama unutmamak lazım bu sadece ilk gündü ve incelemelerimiz sürecek. Yirmi kişilik bir gözlemci grubu uzun süre Humus'ta kalacak” diyordu.xliv Ed-Dabi, daha sonra verdiği bir röportajında Suriye içinde gözlemcilerin istedikleri her yere gidebildiklerini ve Suriye hükümetinin hiçbir engel çıkarmadığını belirtiyordu.xlv Arap Birliği gözlemci heyetinin ilk açıklamalarında ülke içinde silahlı gruplar bulunduğuna yaptıkları vurgu, Suriye yönetimini memnun ederken uluslararası kamuoyunda doğrudan ifade edilemeyen bir hoşnutsuzluk ve ilgisizlik ortaya çıkardı. Buna karşılık Cezayirli gözlemci Enver Malik’in Suriye’yi heyet başkanından izin almadan terk etmesi ve Suriye yönetimine yönelik suçlamaları uluslararası medyada büyük yankı uyandırdı. Heyetin başkanı ed-Dabi, Enver http://yasinatlioglu.blogspot.com Malik’in heyetten izin almadan ayrılmasının göreve başlamadan önce edilen görev yeminini yok saymak olduğunu ve söylediklerinin de gerçekleri yansıtmadığını söylüyordu.xlvi Arap Birliği gözlemci heyeti Suriye kentlerinde incelemelerini sürdürürken Suriyeli muhalifler arasında silahlı mücadele konusunda tartışmalar ve liderlik mücadelesi tekrar gündeme geldi. Suriye muhalefetinin güçlü ve karizmatik bir liderin denetimi altında hareket edebilecek tek bir örgüt kurmakta başarısız olduğu aşikârdır. Muhalefetin siyasi kanadının en popüler örgütü, İstanbul’da kurulan Suriye Ulusal Konseyi’dir. Müslüman Kardeşler Örgütü ve Batılı ülkelerde yaşayan seküler aydınları içinde barındıran konsey, Suriye’deki ayaklanmanın siyasi yapılanması ve Suriye halkının meşru temsilcisi olarak kendini sunma gayreti içerisindedir. İlk zamanlar silahlı mücadele ve dış müdahaleye karşı gibi görünen konsey üyelerinin bu fikirleri zaman içerisinde dönüşüme uğramış görünüyor. Konsey, Ocak ayında Özgür Suriye Ordusu’yla işbirliğini geliştirmek istediklerini belirten bir bildiri yayınlayarak silahlı mücadele konusundaki fikirlerini daha açık hale getirdi. Ulusal Konsey’in başkanı Burhan Galyun, aynı ay içerisinde Özgür Suriye Ordusu Komutanı Riyad Esad ve onun yardımcısı Melik Kürdi ile bir görüşme de gerçekleştirdi. Bu görüşme, bölünmüş Suriye muhalefeti arasında tepkilere yol açtı. Suriyeli muhalif ve insan hakları savunucusu Heysem el-Menna, bu görüşmeye sert tepki gösterdi. El- Menna, Suriye’de Değişim için Ulusal Koordinasyon Komitesi adlı örgütün lideridir Sayfa 14 İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU ve Menna’nın muhalefet tarzının öncelikli ilkesini dış müdahaleye karşı olması oluşturmaktadır. El-Menna, yaptığı açıklamada Türkiye topraklarında bulunan Özgür Suriye Ordusu gibi bir silahlı grubun Türk hükümetinin çıkarlarına hizmet ettiğini ve bağımsız hareket edemeyeceğini söylüyordu. Ayrıca “Suriye devriminin askerileştirilmesi ülke içindeki devrimin ölümü manasına geliyor” diyen Menna, Özgür Suriye Ordusu’nun firari askerler dışında Suriyeli olmayan bazı yabancı unsurları (Selefiler gibi) da içinde barındırmasından duyduğu rahatsızlığı belirtiyordu. xlvii Suriye muhalefeti içindeki bu mücadeleler, sadece siyasi kanatla sınırlı kalmıyor ve askeri kanadı da kapsıyordu. Ocak ayı başında Suriye’den Türkiye’ye kaçan General Mustafa Ahmed eş-Şeyh, Riyad Esad’ın Hatay’da kaldığı kampa geldikten bir süre sonra ona karşı bir liderlik mücadelesi başlattı. Mart ayından beri devam eden ayaklanma boyunca Suriye Ordusu’ndan firar eden en yüksek düzeyde komutan olan General Eş-Şeyh, Suriye’deki silahlı mücadeleyi yürütecek bir http://yasinatlioglu.blogspot.com “Yüksek Askeri Konsey” kurmakla işe başladı. Kendisini bu konseyin sözcüsü olarak tanıtan Mahir Naimi, CNN Televizyonu’na telefonla verdiği röportajda konseyin Suriye’deki savaşan insanları temsil ettiğini ve başkanlığını da General Eş-Şeyh’in yaptığını açıklıyordu. Fakat Naimi’nin açıklamalarına diğer firari komutan Riyad Esad sert bir dille cevap verdi ve General Eş-Şeyh’i kastederek “O adam sadece kendisini temsil ediyor” dedi. xlviii Böylece Eş-Şeyh ve Esad arasındaki liderlik mücadelesi açıkça ortaya çıkıyordu. Ulusal Konsey’in başkanı Burhan Galyun’un, bu askeri liderlik mücadelesinde rütbesinin yüksek olduğunu vurgulayarak General EşŞeyh’den yana tavır alması Riyad Esad’la Ulusal Konsey arasında yeni bir gerilim ortaya çıkardı, hatta Riyad Esad bu gerilimi konseyi ihanetle suçlamaya kadar götürdü.xlix Arap dünyasında dayanışmayı arttırmak için İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan ve 1990’lardan itibaren etkisiz bir örgüt haline gelen Arap Birliği, Suriye’de son 4-5 ayda ortaya koyduğu çabalarla yeni bir canlanma dönemine girmiş görünüyor. Bu canlanma, örgüt içerisindeki devletlerin birlik ve dayanışmasından çok Katar ve Suudi Arabistan’ın örgütü kendi dış siyasetlerinin bir aracı olarak kullanma çabasının bir sonucudur. Öyle ki Suriye’deki Arap Birliği girişimleri çoğu zaman tek taraflı, Suriye yönetimini değiştirmeye odaklı ve Batılı devletlerin bölge siyasetleriyle uyumlu bir eğilime sahiptir. Bu eğilimin sonucu 22 Ocak’ta Kahire’de toplanan Arap Birliği Dışişleri Bakanları Suriye’ye yönelik yeni bir plan hazırlamıştır. Plan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın yetkilerini yardımcısına devretmesi ve ulusal birlik hükümeti kurulmasını içeriyordu. Suriye yönetimi, planı iç işlerine açık bir müdahale olarak nitelendirerek reddetti. Arap Birliği’nin planını reddeden Suriye yönetimi, Arap Birliği gözlemci heyetinin ülkesinde çalışmalarını bir ay daha uzatmasını ise kabul ettiğini açıklıyordu.l Buna karşılık Arap Birliği, Suriye ile ilgili planını BM Güvenlik Konseyi’ne taşıma kararı aldı ve Suriye’de bulunan Sayfa 15 İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU gözlemci heyetin çalışmalarını durdurdu.li Bu diplomatik mücadeleler arasında Arap Birliği gözlemci heyetinin Suriye’deki olaylar hakkında yazdığı rapor hiç kimse tarafından dikkate alınmadı ve yok sayıldı.lii Bu raporun gereğince dikkatte alınmaması Suriye’deki krizin barışçıl bir çözümü yönünde umutları daha da azaltırken ülkedeki şiddetin teşvik edilmesine katkı sağladı. Arap Birliği gözlemci heyetinin incelemeleri sürerken Suriye’deki şiddet eylemleri sona ermedi. Örneğin 11 Ocak’ta Humus’un Nusayri mahallesinde hükümet yanlısı gösterileri görüntüleyen Fransız gazeteci Gilles Jacquier, yakına bir havan topu mermisinin düşmesi sonucu öldürüldü ve Suriye ayaklanması sırasında ülkede ölen ilk yabancı gazeteci oldu.liii Bununla birlikte Arap Birliği’nin gözlemci heyetinin çalışmalarını durdurma kararı alması ve birliğin Suriye planını BM Güvenlik Konseyi’ne taşıması ülkedeki silahlı çatışmaların, suikastların, adam kaçırmaların tekrar artmasını sağladı. 25 Ocak’ta İdlib’te Kızılay İl Şube Başkanı Dr. Abdürrezzak Jbeyro’ya suikast sonucu öldürüldü. Aynı gün Hama kentinin Jarajima semtinde yaralılara yardım etmeye çalışan http://yasinatlioglu.blogspot.com Rum Ortodoks Peder Bassilius Nassar açılan ateş sonucu öldürüldü.liv Ocak ayı sonunda Şam yakınlarında Seydnaya’daki tarihi Ortodoks Manastırı roketli saldırının hedefi oldu.lv Ocak ayı içinde şiddet eylemlerinin diğer bir hedefi de ülkedeki İranlılar oldu. Silahlı muhalif gruplar, 7 İranlı mühendisi kaçırdı ve onları gösteren bir video yayınladı. Videoda kaçırılan İranlılarla birlikte Özgür Suriye Ordusu’nun Humus’taki komutanı olduğu ileri sürülen Üsteğmen Abdürrezzak Talas adlı bir kişi bulunuyordu. Bu videonun yayınlanmasının ardından Şam’dan Halep’e giden 11 İranlı hacı silahlı gruplar tarafından kaçırıldı.lvi Suriyeli Hıristiyanlara ve İranlılara yönelik saldırılardaki artış ülkedeki çatışmanın mezhepçi karakterinin gittikçe güçlendiğini gösteriyordu. Suriyeli muhalifler arasında İran ve Hizbullah yönelik nefret duygusunun yükselmesi Suriye’deki çatışmanın bölgesel Sünni-Şii gerginliğinin bir parçasını olma yolunda hızla ilerlediğini kanıtlamaktadır. Ocak ayındaki siyasi ve toplumsal gelişmeler, Suriyeli muhaliflerin yönetimi devirme adına yeterli toplumsal desteğe ve güce ulaşamadıklarını ortaya çıkarıyordu. Sayfa 16 İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU Uluslararası siyasi, ekonomik ve diplomatik baskıya karşılık Suriye yönetim ülke üzerinde merkezi otoriteyi büyük ölçüde kontrol etmeyi ve devlet hizmetlerini ulaştırmayı başarmış görüntüsü veriyordu. Özellikle Şam ve Halep gibi büyük kentlerde orta sınıfın muhalefete seviyeli yaklaşması, Suriye Ordusu’ndan büyük kopuşların ortaya çıkmaması ve hükümet içindeki üst düzey bürokratların yönetime sadakatlerini sürdürmesi muhaliflerin toplumsal baskı ile yönetimi değiştirme umutlarını sona erdiriyordu. Bu durum Suriyeli muhalifler arasında silahlı mücadeleye öncelik verenlerin ve bir dış askeri müdahaleye sempati ile bakmaların sayısında yükselişe yol açtı. Ocak ayı sonunda Şam’ın kenar mahallelerinde başlayan daha sonra Humus’ta yoğunlaşan silahlı çatışmalar, Suriye’nin bir iç savaş sürüklendiği varsayımından yola çıkarak bir dış müdahaleyi meşrulaştırma girişimlerini arttırdı. Fakat Rusya ve Çin’in BM Güvenlik Konseyi yoluyla Suriye’ye müdahale edilmesini engellemesi, Suriyeli muhalifleri ve onların dış destekçilerini ülkedeki yönetimi değiştirmek için başka yollar aramaya sürükledi. http://yasinatlioglu.blogspot.com SONUÇ Suriye’de rejimin protesto gösterileri veya bazı silahlı provokasyonlarla kısa sürede çökertilemeyeceğini görmek bu ülkenin iç dinamiklelviirini bilen biri için hiç de zor olmasa gerek. Suriye’deki iktidar-toplum ilişkilerinin sadece cebir ve otoriterlikten ibaret olmadığı Suriye milliyetçiliği, sekülerizm, farklı mezheplerin birlikte yaşama kültürü, güvenlik ihtiyacı, eğitimli kentli bir orta sınıfın varlığı gibi faktörler tarafından şekillendirildiğini bilmek gerekiyor. Suriye rejiminin güvenlik yapılanmasında Nusayri mezhebinden kişilerin ağırlığı olsa da rejimin toplumsal ve ekonomik temelleri tüm mezheplerden seçkinlerin katıldığı bir ittifaka dayalıdır. Bu ittifak, Suriye’de ulusal kimlik ve sekülerizm gibi değerleri içeren bir çıkar birlikteliği şeklinde ortaya çıkmıştır. Suriye, vatan kavramına dayalı coğrafi bir milliyetçiğin ve ulusal kimliğin (Suriyelilik) inşasında kısmen sağladığı başarıyla diğer Arap ülkelerinin bir adım önünde yer almaktadır. Suriyeliler, rejimin otoriter yanına rağmen ulusal bütünleşme, dini eşitlik ve sekülerizm üzerine inşa edilmiş bir birlikte yaşama kültürüne sahiptir. 2011-2012 Ayaklanması başladıktan sonra Suriye muhalefetinin bir kısmının Sünni İslam’a dayalı radikal fikirlere vurgu yapması ve diğer kısmının ise seküler görünmesine rağmen Batılı devletlerle yakın ilişkileri sahip oluşu, Suriye’deki kentli, seküler ve milliyetçi Müslüman ve Hıristiyan kitlelerin onlara güven duymasının güçleştirmiştir. Seküler yaşam tarzından taviz vermek istemeyen kentli orta sınıfla merkezi yönetim arasında var olan ekonomik ve ticari bağlar da rejimi varlığını sürdürmesini veya rejimin hızlı bir devrimsel dönüşümle yıkılmasına izin vermeyen diğer bir faktördür. Bu iç dengelerin yanında Suriye’nin jeopolitik konumu ve çevresindeki müzminleşmiş kriz alanlarıyla karşılıklı etkileşimi bu ülkeye bölgesel manada vazgeçilmez bir stratejik üstünlük sağlamaktadır. Suriye’deki bir iç savaş veya rejimin değişmesi, başta Filistin-İsrail Sayfa 17 İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU çatışması, Lübnan’da Hizbullah’ın varlığı, Irak meselesi, bölgesel manada Kürt meselesi, Sünni-Şii gerilimi gibi konuları doğrudan etkileyebilme potansiyeline sahiptir. Suriye tüm bu bölgesel kriz alanlarıyla derin ilişkilere sahiptir. Suriyeli muhaliflerin ve bazı Batılı karar alıcıların -tüm bunları görmezden gelerek- dile getirdikleri “Suriye rejimi kısa sürede çökecek” söylemi büyük ölçüde uluslararası medya üzerinden yapılan propaganda savaşının bir parçası olmanın ötesine geçememiştir. Suriye’deki ayaklanmanın ilk yılına bakıldığında, merkezi yönetimin orduyu denetimi altında tuttuğu, üst düzey bürokraside sadakatin sürdüğü ve özellikle büyük kentlerdeki orta sınıfın yönetime verdiği desteği muhafaza ettiği görülmektedir. Suriye’de siyasi lider, ordu ve bürokrasi arasındaki istikrarlı devlet yapısı ve bu ülkenin kendine özgü şartları rejimin Tunus, Mısır ve Libya’da uygulanan yöntemlerle değiştirilmesini oldukça zorlaştırmaktadır. Buna ek olarak Suriye’ye uygulanan dış ekonomik baskılar ve ambargo da şu ana kadar rejimin yıkılması yönündeki beklentilere cevap verememiştir. Neredeyse geçen yılın Ekim ayından beri Suriye’ye yönelik uygulanan ağır dış ekonomik baskıların ülke ekonomisini büyük bir sarsıntıya uğratmasına rağmen (yükselen gıda fiyatları, elektrik kesintileri, tüp gaz ve mazotun karaborsaya düşmesi gibi) rejimin çöküşünü getirmemesi dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Doğal kaynak zenginliği, sermaye ve üretim açısından güçlü bir görünüme sahip olmayan Suriye ekonomisi, kapitalist dünya ekonomisiyle zayıf bağları ve http://yasinatlioglu.blogspot.com kendi kendine yeten yapısı sayesinde sert yaptırımlar altında bile hızlı bir çöküş sürecine girmemiştir. Suriye yönetimi, hala ülkenin her yerinde siyasi ve askeri kontrolü elinde tutmakta ve devlet olma işlevlerini (memur maaşlarının yatırılması, sağlık hizmetleri gibi) büyük ölçüde yerine getirmeyi sürdürmektedir. Suriyeli muhalif gruplar arasındaki parçalanmışlık ve bu grupların tek bir lider çatısı altında birleşememeleri de Suriye yönetiminin varlığını sürdürmesini kolaylaştıran diğer bir faktördür. Suriye’deki iç siyasi ve toplumsal dinamikler göz önüne alındığında yönetimin iktidarı bırakmasının iki yolu olduğu aşikârdır. Bunlardan ilki dış askeri müdahale, ikincisi ülke içindeki silahlı grupları Suriye Ordusu’yla Sayfa 18 İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU rekabet edecek hale getirmek. Batılı devletler, farklı nedenlerden dolayı Suriye’ye bir askeri müdahaleye sıcak bakmadıklarını diplomatik alanda sürekli dile getirmektedir. Suriye’nin zengin doğal kaynaklardan mahrum olması ve askeri operasyonun maliyeti Batılıları böylesi bir askeri müdahaleden uzak tutan öncelikli nedenlerdir. Bunun yanında insan hakları gibi nedenlerle bağımsız bir devletin egemenlik alanına yapılacak askeri müdahalenin ne gibi vahim sonuçlar doğurabileceği yakın bir geçmişte Irak’ta ve Libya’da görülmüştür ve uluslararası kamuoyunun geneli bu tür askeri müdahalelere şüpheyle yaklaşmaktadır. Bu nedenlerin etkisiyle Batılı devletler bir yandan Suriye’ye askeri olarak müdahil olmak istemezken diğer yandan da bu ülkedeki olaylara bölgesel bir gücün siyasi ve askeri olarak müdahil olmasını teşvik etmektedir. Orta Doğu’daki Sünni-Şii çatışması senaryoları üzerinden Katar ve Suudi Arabistan’ın öncülüğünde Arap Birliği’nin ısrarlı çabaları ve Türkiye hükümetinin girişimleri bu çerçevede değerlendirilebilir. Şubat ayı başında BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya ve Çin’in Suriye yönelik siyasi ve askeri müdahalelere karşı olduğunu veto hakkını kullanarak göstermesiyle Batılı devletler ve onların bölgedeki müttefikleri yeni arayışlar içerisine girmiştir. Ocak ayı başından beri Katar ve Suudi Arabistan yönetimleri tarafından dillendirilen askeri müdahale ve Türkiye hükümetinin öncülüğünü yaptığı “insani koridor” ve “güvenli bölge” kurma tartışmaları Suriye’de önümüzdeki 6 ay boyunca olacak gelişmeleri şekillendirecekmiş gibi görünüyor. Arap Birliği’nin Suriye’ye uluslararası barış gücü gönderilmesi talebinin ve “Suriye’nin Dostları Toplantısı” adı altında yapılan diplomatik faaliyetlerin Suriye’deki yönetimi değiştirmeye odaklandığı aşikârdır. Ocak ayı sonunda Arap Birliği gözlemcilerinin Suriye’den ayrılmasından sonra Suriye Ordusu çeşitli kentlerde silahlı gruplara karşı geniş kapsamlı operasyonlara başlayarak ülkedeki otoritesini tam olarak sağlama çabasına girmiştir. Ülkedeki silahlı muhalif grupların http://yasinatlioglu.blogspot.com Suriye Ordusu’na karşı başarı sağlayıp bir kurtarılmış bölge elde etmesi bu ülkeye yönelik “insani koridor” veya “güvenli bölge” kurma girişimlerinin uygulanabilmesi için öncelikli gerekliliktir. Şu an için silahlı muhalif grupların Suriye Ordusu ile rekabet edecek askeri kapasiteye sahip olmaması bu muhaliflerin bir dış askeri müdahale ile paralel olarak silahlandırılmasını zorunlu kılmaktadır. Katar ve Suudi Arabistan’ın güçlü maddi kaynaklarına rağmen askeri ve coğrafi olarak bir dış müdahaleyi yapabilecek istek ve kapasiteye sahip olmaması Türkiye’yi ön plana çıkarmaktadır. Türkiye hükümeti, geçen yıl boyunca Suriye’ye askeri bir dış müdahaleye karşı olduğunu belirtse de son zamanlarda bu konuya yönelik daha sıcak baktığını gösteren üst düzen açıklamalar yapmıştır. Türkiye hükümeti, insani amaçlarla Suriye’ye bir askeri müdahaleye yapılacaksa operasyonun BM veya NATO çatısı altında olması yapılmasını istemektedir. BM’de Rusya ve Çin engeli ve NATO’nun şu an için böyle bir operasyona sıcak bakmaması Türkiye’nin bu yönde atacağı adımları sınırlandırmaktadır. Bununla birlikte Türkiye’nin içinde olacağı askeri bir müdahalenin -Türk kamuoyunda yapılan savaş yanlısı propagandaya rağmen- Türk halkı tarafından kabul edilemez bir durum olarak görülmesi Türk hükümetini iç siyasetle dış siyasetin iç içe girdiği bir çıkmazın içerisine sokmaktadır. Türk hükümetinin Suriye yönetiminin mutlak değişeceği üzerine odaklanan statik dış siyaset anlayışı, Suriye’de yönetimin değişmemesi veya Rusya öncülüğünde yumuşak bir yönetim değişikliği Sayfa 19 İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU yapılması durumunda Türkiye’yi dış siyasette oldukça zor durumda bırakacaktır. Özellikle Suriye yönetiminin Şubat ayı içinde yeni anayasanın taslağını hazırlayıp halkoyuna sunması, ülkede yumuşak bir geçişin olma ihtimalini güçlendirmektedir. Diğer yandan Suriye’ye kurulacak bir “insani koridor” veya “güvenli bölge” Suriye yönetiminin hızlı bir tasfiyesine değil de mezhepsel temelli bir iç savaşa yol açarsa, bu iç savaş Türkiye’nin siyasi istikrarı ve güvenliği açısından büyük riskleri beraberinde getirecektir. Bölgedeki tüm Kürtlerin lideri olduğu iddiasını taşıyan Mesud Barzani’nin, Suriye’de çıkabilecek mezhepsel temelli iç savaşı bir fırsat olarak gördüğü ve bu ülkenin kuzeyindeki Kürt nüfusu yeni duruma hazırlama çabası içerisine girdiği aşikârdır. Radikal Kürt milliyetçiliğinin Suriye içerisinde yayılması ve siyasi kazanımlar elde etmesi Türkiye’deki Kürt sorununu da doğrudan etkileyecektir. “Demokratikleşme” ve “devletin yeniden inşası” gibi içeriği muğlâk kavramlarla bölgedeki devletlerin ulusal egemenliklerine yapılan dış müdahaleler ve bu müdahalelerle uygulamaya başlanan rejim değiştirme stratejileri bölgedeki tüm devletlerin egemenlik alanlarını ve meşruluklarını tartışmalı hale getirebilir. Suriye’de çıkacak mezhepsel temelli iç savaşın bölgesel bir Sünni-Şii savaşının tetikleyicisi olması bölgedeki tüm devletleri tehdit etmektedir. İran’a Batılı güçler tarafından yapılacak bir askeri saldırı veya İran’ın Basra Körfezi’nde girişeceği askeri bir hareketlilik, bölgesel düzeydeki Sünni-Şii kutuplaşmasının bir fait accompli (oldu-bitti) ile askeri http://yasinatlioglu.blogspot.com çatışmaya dönüşmesi ve kısa sürede genişlemesini getirebilir. Böylesi bir savaşın bölgesel aktörlerle sınırlı kalmayıp küresel aktörlerin tüm güçleriyle bu çatışmaya katılması krizi küresel sistem boyutuna taşıyabilir. Orta Doğu’daki hiçbir devlet böylesi bir bölgesel savaşı göze alamaz. Küresel aktörlerin de çatışmanın bu denli üst seviyeye yükselmesini kendi çıkarları için uygun görmeyecekleri aşikârdır. Bölgesel bir Sünni-Şii savaşı riskinin yanında Suriye’nin iç sorunlarla uğraştığı ve zayıfladığı bu süreçte İsrail’in Lübnan’daki Hizbullah tehdidine karşı geniş çaplı bir saldırıya veya işgale başlama ihtimali olasılık dâhilindedir. 1982’de Hama Katliamı’ndan kısa bir süre sonra İsrail Ordusu’nun Lübnan’daki Filistinli silahlı gruplara yönelik geniş çaplı bir işgal başlattığını hatırlayan birçok İsrailli şahin siyasetçi Hizbullah’a karşı benzer bir saldırının planlarını kafasında kurgulamaya ve gelecek yazı beklemeye çoktan başlamış olabilir. Arap dünyasındaki siyasal istikrarsızlıklar ve karmaşa, İsrail’in bekasını koruma stratejisiyle oldukça uyumlu olduğu gibi bölgede İsrail’e karşı doğrudan askeri tehdit olabilecek güçlerin zayıflatılması için uygun fırsatlar da sağlamaktadır. Görünen o ki Suriye’de çıkabilecek mezhepsel temelli iç savaş tüm bölgeyi farklı düzeylerde çatışma riskleriyle karşı karşıya bırakabilir. İran, Irak ve Lübnan, istikrarsız ve çatışma içindeki Suriye’den oldukça olumsuz etkilenecektir. Ayrıca Arap ülkelerinin İsrail’e karşı siyasi ve askeri güç dengeleri İsrail’in lehine daha fazla genişleyecektir. Kriz içindeki Sayfa 20 İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU parçalanmış Arap dünyasının bu travmayı atlatması ve İsrail’in yayılmacı siyasetine karşı yeni bir uzlaşma ve birlik oluşturmasının en az 10-15 yıllık bir süreye ihtiyaç duyduğu aşikârdır. Bu süre içerisinde iç siyasi yapıları yeniden şekillenen Arap devletlerinin birbirlerine duyduğu kin ve nefretten dolayı kendi aralarında yeni hesaplaşmalara gidebileceği ve çatışmanın istikrarlı bir hale gelebileceği unutulmamalıdır. Suriye’nin istikrarı ve güvenliği, Anadolu coğrafyasının ve Doğu Akdeniz’in güvenliği açısında birinci dereceden önem arz etmektedir. Suriye’deki çatışmacı atmosfer, 2023 yılına hazırlanan Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde önemli tehditlerin ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir. 2000’li yılların başından itibaren aktif diplomasi ve “komşularla sıfır sorun” stratejisi sayesinde Orta Doğu’da önemli kazanımlar elde eden Türkiye, 2011 yılında Arap dünyasında ortaya çıkan halk ayaklanmaları sonucunda tüm bu kazanımları kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmıştır. Son bir yıldır benimsenen statik ve Batı yanlısı dış siyaset anlayışı, Türkiye’nin bölgedeki inandırıcılığını ve nüfuzunu daraltmaya başlamıştır. Gelinen bu noktada Suriye konusunda Rusya, İran, Irak ve Türkiye arasında bir uzlaşma sağlanmadıkça bu ülkedeki şiddet olaylarının süreceği ve bu krizin tüm bu aktörleri olumsuz etkileyeceği aşikârdır. Suriye’deki krizin ortak bir uzlaşma ve karşılıklı tavizlerin verildiği diplomatik bir üslupla çözülmesi bölgedeki tüm devletlerin çıkarınadır. Günümüzdeki uluslararası konjonktürde bu bölgesel uzlaşmanın sağlanması zor gibi görünse de imkânsız değildir. http://yasinatlioglu.blogspot.com KAYNAKÇA i Volker Perthes, The Political Economy of Syria Under Asad, (Londra: I.B. Tauris, 1997), s. 140 ii Flynt Leverett, Inheriting Syria: Bashar’s Trail by Fire, (Washington: Brookings Institution Press, 2005), s. 22 iii Jeremy Bowen, “Syria rebels gain foothold in Damascus”, BBC News, 28.01.2012, Erişim Tarihi: 01.02.2012, http://www.bbc.co.uk/news/worldmiddle-east-16771542 iv “Interior Ministry: Big Numbers of Terrorists Killed, Many Others Caught in Damascus Countryside”, SANA, 31.01.2012, Erişim Tarihi: 01.02.2012, http://www.sana.sy/eng/337/2012/01/31/397544.ht m v Ross Burns, Damascus: A History, (Londra: Routledge, 2005), S.118 vi Patrick Cockburn, “Whose hands are behind those dramatic YouTube pictures”, The Independent, 15.01.2012, Erişim Tarihi: 25.01.2012, http://www.independent.co.uk/opinion/commentato rs/patrick-cockburn-whose-hands-are-behind-thosedramatic-youtube-pictures-6289808.html vii “Syria Army Defector Runs Away With Tank Joins Freedom Fighters in Homs”, Youtube, 01.02.2012, Erişim Tarihi: 02.02.2012, http://www.youtube.com/watch?v=6Lkvg1Ro44M &feature=related Sayfa 21 İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU viii “Syria Assad: Army massacres 'hundreds' in city of Homs”, BBC News, 04.02.2012, Erişim Tarihi: 05.02.2012, http://www.bbc.co.uk/news/worldmiddle-east-16883911 ix CNN televizyonuna canlı yayında bağlanıp Humus’taki çatışmaları ilk olarak anlatan aktivist Danny Abdul Dayem adlı 22 yaşında İngiliz vatandaşı Suriyeli bir gençti. Dayem, çatışmanın sürdüğü Humus’tan CNN’e görüntülü bağlanıp Suriye güvenlik güçlerinin kentte yaptığı bombardımanı telefonla dünyaya duyuruyordu. Dayem’in bağlantı sırasında görüntü ve ses kalitesinin oldukça yüksek olması elektrik, telefon ve internet bağlantısının kesildiği ve yiyecek sıkıntısının olduğu iddia edilen bir kent için ise oldukça şaşırtıcıydı. Dayem daha sonra El-Cezire televizyonuna Skype yoluyla bağlanıp Humus kentinin durumunu anlatıyordu. Dayem, Eylül ayında ilk kez uluslararası medyanın ilgisini çekmişti. Eylül ayında Hama’ya ilaç ve yiyecek götürürken sivil bir araçtan ateş edilmesi sonucu vurulduğunu iddia eden Dayem İngiltere’ye döndükten sonra BBC Arapça, Sky TV, El-Arabiya, CNN gibi birçok televizyon kanalına röportaj vermişti. Bkz. UK citizen describes being shot in Syria, BBC News, 07.09.2011, Erişim Tarihi: 22.01.2012, http://www.bbc.co.uk/news/worldmiddle-east-14831387 x BBC, 3-4 Şubat gecesi Humus’taki çatışmalarda 200’den fazla kişinin öldürüldüğünü söyleyerek olayı Suriye Ordusu’nun yaptığı bir “katliam” olarak duyuruyordu. Ayın gece Humus’ta ölenlerle ilgili en yüksel rakam El- Arabiya Televizyonu’nun açıkladığı 337 ölü ve 1300 yaralıydı. 4 Şubat Cumartesi günü Rusya ve Çin’in Suriye kararını veto etmesinin ardından BBC, Humus’taki ölü sayısını 55’e indiriyordu. “Hundreds of casualties in Syria’s Homs” Al-Jazeera, 04.02.2012, Erişim Tarihi: 05.02.2012, http://www.aljazeera.com/news/middleeast/2012/02 /201223231333768854.html xi “TV Satellites of Instigation Partners with Armed Terrorist Groups”, SANA, 04.02.2012, Erişim Tarihi: 05.02.2012, http://www.sana.sy/eng/337/2012/02/04/398341.ht m xii “Homs attack: BBC reporter takes in differing accounts”, BBC News, 04.02.2012, Erişim Tarihi: 05.02.2012, http://www.bbc.co.uk/news/worldmiddle-east-16888777 xiii “Syria massacre puts pressure on Moscow to back U.N.”, Reuters, 04.02.2012, Erişim Tarihi: 05.02.2012, http://www.reuters.com/article/2012/02/04/us-syriaidUSTRE80S08620120204 xiv “Russia and China veto resolution on Syria at UN”, BBC, 04.02.2012, Erişim Tarihi: 05.02.2012, http://www.bbc.co.uk/news/world-16890107 http://yasinatlioglu.blogspot.com xv Assad ready for talks, 'fully commits' to end violence – Lavrov”, Russia Today, 7 Şubat 2012, http://rt.com/news/syria-lavrov-talks-damascus657/ xvi Ocak ayı sonunda Suriye Ordusu’nun Humus ve Zabadani’de yaptığı askeri operasyonda bazı Irak, Ürdün, Lübnan, Suudi Arabistan ve Libya asıllı ElKaide militanlarının öldürüldüğü iddia edilmiştir. Özellikle Aralık ayından itibaren Suriye’nin büyük kentlerinde meydana gelen patlamalar El-Kaide’nin saldırı yöntemlerini hatırlatmaktadır. En son 10 Şubat’ta Halep kentinde güvenlik güçlerini hedef alan ve 28 kişinin öldüğü ikiz bombalı saldırı bu tür saldırıların devam edeceğini gösterdi. Suriye yönetiminin bombalı saldırılarla ilgili El-Kaide’ye yönelik suçlamalarını doğrulayan El-Kaide’nin Mısırlı lideri Eymen ez-Zevahiri ait bir video 12 Şubat’ta internet üzerinden yayınlanmıştır. Bu videoda Ez-Zevahiri, Suriye’deki ayaklanmacılara desteğini açıkça ilan ederken “kanserli bir rejim” olarak adlandırdığı Suriye yönetimini devirmek için her yolun mübah olduğunu söylüyordu. Ayrıca EzZevahiri, Irak, Ürdün, Lübnan ve Türkiye’deki Müslümanları bu konuda harekete geçmeye davet ediyordu. Syria uprising: Al-Qaeda's al-Zawahiri lends support, BBC News, 12.02.2012, Erişim Tarihi: 12.02.2012, http://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east17002573 xvii Robert Fisk, “Who cares in the Middle East what Obama says?”, The Independent, 30.05.2011, Erişim Tarihi: 05.01.2012, http://www.independent.co.uk/opinion/commentato rs/fisk/who-cares-in-the-middle-east-what-obamasays-2290761.html xviii “Third mass grave found in Syria”, PRESS TV, 20.06.2011, Erişim Tarihi: 15.01.2012, http://www.presstv.ir/detail/185564.html xix Yasin Atlıoğlu, “Hama’da Neler Oluyor?”, Yasin Atlıoğlu’nun Kişisel Blogu, 07.08.2011, Erişim Tarihi: 05.01.2012, http://yasinatlioglu.blogspot.com/#!/2011/08/hamad a-neler-oluyor.html ; “Free Syrian Army Founded by Seven Officers to Fight the Syrian Army”, Syria Comment, 29.07. 2011, Erişim Tarihi: 16.01.2012, http://www.joshualandis.com/blog/?p=11043 xx Fransız akademisyen Pierre Piccinin, 16 Ocak 2012’de bir Türk gazetesine verdiği röportajda Temmuz ayında Hama’yı ziyaret ettiğinde kentin büyük ölçüde muhaliflerin kontrolü altında olduğuna şahit olduğunu söylemektedir. “Başka bir Suriye”, Hürriyet, 16.01.2012, Erişim Tarihi: 19.01.2012, http://www.hurriyet.com.tr/planet/19690319.asp xxi “Who is Mohammad Rahhal, the Syrian Revolutionary who Called for Armed Resistance and Attacked Burhan Ghalioun?”, Syria Comment, 07.09.2011, Erişim Tarihi: 05.01.2012, http://www.joshualandis.com/blog/?p=11905 Sayfa 22 İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU xxii “Syrian ex-attorney-general Bakkour survives attack”, BBC News, 05.09.2011, Erişim Tarihi: 20.01.2012, http://www.bbc.co.uk/news/worldmiddle-east-14786486 ; “Gunmen Kidnap Attorney General in Hama,Terrorist confesses to killing and mutilating body of a lawenforcement member”, SANA, 29.08.2011, Erişim Tarihi: 10.01.2012, http://www.sana.sy/eng/337/2011/08/29/366700.ht m xxiii Hüseyin Harmuş’un ortadan kaybolmasının ardından bir çok iddia dile getirildi. Bu iddiaların en dikkat çekeni Harmuş’un PKK üyeleri karşılığında Türkiye ile Suriye arasında takas edildiği idi. 10 Şubat 2012’de Türk medyasında Harmuş’un kaçırılması ve Suriye’ye teslim edilmesinde rol oynayan 5 kişinin gözetim altına alındığına dair haberler yayınlandı. Türk hükümeti, bu 5 kişiden birinin Türk Milli İstihbarat Teşkilatı adına çalıştığını açıklıyordu. “Eski MİT’çiye Harmuş baskını”, Hürriyet, 11.02.2012, Erişim Tarihi: 12.02.2012, http://www.hurriyet.com.tr/gundem/19894309.asp xxiv “El-Harmuş: Hiçbir Emir Almadım... Ticaretimi Yaptılar”, SANA Türkçe, 16.09.2011, Erişim Tarihi: 21.01.2012, http://www.sana.sy/tur/339/2011/09/16/369673.htm xxv “Syria: The revolution will be weaponised”, AlJazeera, 23.09.2011, Erişim Tarihi: 22.01.2012, http://www.aljazeera.com/indepth/features/2011/09/ 2011923115735281764.html xxvi “Terör Tuğgeneral ve Üniversite Öğretim Üyesini Hedef Aldı”, SANA Türkçe, 26.09.2011, Erişim Tarihi: 20.01.2012, http://www.sana.sy/tur/339/2011/09/26/371764.htm xxvii “Suriyeli bilim adamları infaz edilmeye başlandı”, Yakın Doğu Haber, 28.09.2011, Erişim Tarihi: 20.01.2012, http://www.yakindoguhaber.com/HD9342_suriyelibilim-adamlari-infaz-edilmeye-baslandi.html xxviii Muallem Holds Meetings in NY as Arms Seized in Homs, Al-Manar, 28.09.2011, Erişim Tarihi: 20.01.2012, http://www.almanar.com.lb/english/adetails.php?ei d=29376&cid=23&fromval=1&frid=23&seccatid= 20&s1=1 xxix “Son of Syria’s grand mufti, professor killed in ambush near Ibla University”, Al-Arabiya, 02.10.2011, Erişim Tarihi: 19.01.2012, http://english.alarabiya.net/articles/2011/10/02/169 872.html xxx “Syria forces storm main town, fight defectorsresidents”, Reuters, 27.09.2011, Erişim Tarihi: 10.01.2012, http://www.reuters.com/article/2011/09/27/syriatown-idUSL5E7KR02A20110927 xxxi “ Inside Homs, besieged centre of Syrian resistance”, BBC News, 17.10. 2011, Erişim Tarihi: http://yasinatlioglu.blogspot.com 10.01.2012, http://news.bbc.co.uk/2/hi/programmes/newsnight/9 617507.stm xxxii Camille Otrakji, “Homs: The Capital of Syrian Uprising”, Syria Comment, 18.10.2011, Erişim Tarihi: 20.01.2012, http://www.joshualandis.com/blog/?p=12501 xxxiii “Syria opposition groups agree to coordinate efforts”, The Los Angeles Times, 01.12.2011, Erişim Tarihi: 06.01.2012, http://articles.latimes.com/2011/dec/01/world/la-fgsyria-accord-20111202 xxxiv Patrick Seale, The Struggle for Syria: A Study of Post War Arab Politics 1945-1958, (Londra: I.B. Tauris, 1986), s. 21 xxxv “Syria calls Arab League decision to suspend its membership violation of charter”, Al-Arabiya, 12.11.2011, Erişim Tarihi: 21.01.2012, http://english.alarabiya.net/articles/2011/11/12/176 668.html xxxvi Yasin Atlıoğlu, “Suriye İzlenimleri (4-14 Kasım 2011), BİLGESAM, 23.11.2011, Erişim Tarihi: 18.01.2012, http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com _content&view=article&id=1229:suriye-zlenimleri4-14-kasm-2011&catid=77:ortadoguanalizler&Itemid=150 xxxvii “Arms smuggling into Syria flourishes as revolt drags on”, Al-Arabiya, 16 .10.2011, Erişim Tarihi: 20.01.2012, http://english.alarabiya.net/articles/2011/10/16/172 051.html xxxviii “Silah Yüklü Bir Araç Yakalandı”, SANA Türkçe, 29.11.2011, Erişim Tarihi: 20.01.2012, http://www.sana.sy/tur/339/2011/11/29/384773.htm xxxix “Sanctions Bite; Do Not Attack Syria; The Harasta Attack; The Arab League Delays as Damascus Contemplates Observers”, Syria Comment, 18.11.2011, Erişim Tarihi: 20.01.2012, http://www.joshualandis.com/blog/?p=12738 xl Ocak ayı başında Suriye’ye silah götürdüğü iddia edilen Rus bandıralı bir kuru yük gemisine dair haberler uluslararası medyada yer almıştır. Bu haberlere göre Rus gemisi yükünü Suriye’nin Tartus limanına bırakmıştır. “Russian arms shipments bolster Syria's embattled Assad”, BBC News, 30.01.2012, Erişim Tarihi: 04.02.2012, http://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east16797818 xli “Suriye'den Arap Birliği gözlemcilerine izin”, BBC Türkçe, 19.12.2011, Erişim Tarihi: 20.01.2012, http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2011/12/1112 19_syria_protocol.shtml xlii “40 Killed in Damascus Suicide Bombings”, AlManar, 24.12.2011, Erişim Tarihi: 21.01.2012, http://www.almanar.com.lb/english/adetails.php?ei Sayfa 23 İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU d=38956&cid=23&fromval=1&frid=23&seccatid= 20&s1=1 xliii “Terrorist Explosion in al-Midan Quarter in Damascus Causes Tens of Civilian and Security Victims”, SANA, 06.01.2012, Erişim Tarihi: 20.01.2012, http://www.sana.sy/eng/337/2012/01/06/392647.ht m xliv “Suriye'yle ilgili herkesin aklındaki soruyu cevapladı”, Hürriyet, 28.12.2011, Erişim Tarihi: 20.01.2012, http://www.hurriyet.com.tr/planet/19554751.asp xlv “Dabi: Suriye’de istediğimiz her yere gidiyoruz”, Yakın Doğu Haber, 29.12.2011, Erişim Tarihi: 10.01.2012, http://www.yakindoguhaber.com/HD9681_dabi-suriyede-istedigimiz-her-yere-gidiyoruz.html xlvi “Arap Birliği gözlemci heyetinden çelişkili açıklamalar”, Euro News, 13.01.2012, Erişim Tarihi: 21.01.2012, http://tr.euronews.net/2012/01/13/arap-birligigozlemci-heyetinden-celiskili-aciklamalar/ xlvii “Opposition figure criticizes SNC ties to Syrian rebels”, Al-Akhbar, 13.01.2012, Erişim Tarihi: 22.01.2012, http://english.alakhbar.com/content/opposition-figure-criticizessnc-ties-syrian-rebels xlviii “Syrian rebel leadership is split”, CNN, 07.02.2012, Erişim Tarihi: 10.02.2012, http://edition.cnn.com/2012/02/06/world/meast/syri a-rebel-leaders / xlix “Suriyeli rakip silahlı grupları uzlaştırma çabası sürüyor”, Yakın Doğu Haber, 11.02.2012, Erişim Tarihi: 12.02.2012, http://www.yakindoguhaber.com/HD9848_suriyelirakip-silahli-gruplari-uzlastirma-cabasisuruyor.html l “Suriye, Arap gözlemcilerin iznini uzattı”, BBC Türkçe, 25.01.2012, Erişim Tarihi: 25.01.2012, http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2012/01/1201 24_syria_arab_monitors.shtml li “Arabi Gözlemci Heyetin Çalışmalarını Durdurdu”, SANA Türkçe, 29.01.2012, Erişim Tarihi: 01.02.2012, http://www.sana.sy/tur/339/2012/01/29/397100.htm lii Sharmine Narwani, “Foolishly Ignoring the Arab League Report on Syria”, Al-Ahkbar, 04.02.2012, Erişim Tarihi: 06.02.2012, http://english.alakhbar.com/content/foolishly-ignoring-arab-leaguereport-syria ; Arap Birliği gözlemci heyetinin Suriye raporu için bkz. “Report of the Head of the League of Arab States Observer Mission to Syria for the period from 24 December 2011 to 18 January 2012”, http://www.columbia.edu/~hauben/Report_of_Arab _League_Observer_Mission.pdf liii “Syria unrest: French journalist Gilles Jacquier killed”, BBC News, 11.01.2012, Erişim Tarihi: http://yasinatlioglu.blogspot.com 20.01.2012, http://www.bbc.co.uk/news/worldmiddle-east-16516135 liv “Red Crescent official shot dead in Syria”, The Telegraph, 25.01.2012, Erişim Tarihi: 28.01.2012, http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/middl eeast/syria/9039393/Red-Crescent-official-shotdead-in-Syria.html lv “Arab and Foreign Media Delegation Inspect Damages of Terrorist Attack against Convent of the Lady of Saydnaya”, SANA, 01.02.2012, Erişim Tarihi: 02.02.2012, http://sana.sy/eng/337/2012/02/01/397789.htm lvi “Mag pictures Iranians nabbed in Syria”, PRESS TV, 17.01.2012, Erişim Tarihi: 20.01.2012, http://www.presstv.ir/detail/221601.html ; “More Iranian pilgrims kidnapped in Syria: report”, AlAkhbar, 01.02.2012, Erişim Tarihi: 02.02.2012, http://english.al-akhbar.com/content/more-iranianpilgrims-kidnapped-syria-report Sayfa 24