Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Muzafer ŞEKER Editör Doç. Dr. Doğan KAPLAN Graik & Tasarım Merve BÜLBÜL Mustafa ALTINTEPE Kapak Serpil YAKUT Fotoğraf Murat AKTEKE İletişim Nişantaşı Mah. Dr. Hulusi Baybal Cad. No:12 Kat:25 Posta Kodu:42060 Selçuklu / KONYA Tel: 0332 280 80 80 Fax: 0332 236 21 41 ISBN: 978-605-4988-02-0 Konya, Şubat 2016 İÇİNDEKİLER “Bulanmadan, Donmadan Akmak” Prof. Dr. Muzafer ŞEKER EDİTÖRDEN Doç. Dr. Doğan KAPLAN 5 7 ÇALIŞTAY SUNUMLARI Prof. Dr. Seyit BAHCIVAN Prof. Dr. Ramazan ALTINTAŞ Mezhep Çatışmasını Önlemek Mümkündür Prof. Dr. Hasan ONAT Vehhabilik’ten Işid’e Günümüz Seleiliği Prof. Dr. Mehmet Ali BÜYÜKKARA Seleiliğin Tarihi Arka Planı: Hanbelilik Yrd. Doç. Dr. Muhyettin İĞDE Hâricîlerin Günümüzdeki Devamı İbâdîler mi, Selefîler mi? Yrd. Doç. Dr. Kadir GÖMBEYAZ İhya/Islah Hareketleri ve Seleilik İrtibatı Yrd. Doç. Dr. Hanii ŞAHİN Mısır’daki Selefîlik ve İhvân-ı Müslimîn İlişkisine Dair Bazı Mülahazalar Yrd. Doç. Dr. Kamile ÜNLÜSOY Suûdi Arabistan Dışında Vehhabilik Etkisi Yrd. Doç. Dr. Rifat TÜRKEL Seleilerin Türkiye’deki Faaliyetleri Yrd. Doç. Dr. Ahmet YÖNEM 11 13 17 21 33 53 67 91 115 137 MÜZAKERELER Prof. Dr. İlyas ÜZÜM Prof. Dr. Mehmet KUBAT Prof. Dr. Sıddık KORKMAZ Doç. Dr. ARİF AYTEKİN 151 155 161 167 ÇALIŞTAY SONUÇ BİLDİRGESİ 173 ON SORUDA SELEFİLİK 177 ÇALIŞTAY FOTOĞRAFLARI 184 HÂRİCÎLERİN GÜNÜMÜZDEKİ DEVAMI İBÂDÎLER Mİ, SELEFÎLER Mİ? -Metodik Bir Tartışma- Yrd. Doç. Dr. Kadir GÖMBEYAZ Kocaeli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelâm ve İtikâdi İslam Mezhepleri Anabilim Dalı kadir.gombeyaz@kocaeli.edu.tr Giriş [ ] İ âdîleri Hâri îleri gü ü üze kadar ulaşa tek kolu olduğu argısı a dair ör ek olarak kz. Valerie J. Hof a , I adis : Histor , Do tri es a d ‘e e t “ holarship , ‘eligio Co pass, IX/ , : , s. ; Ethe ‘uhi Fığlalı, İ âzı e , Türki e Di a et Vakı İslâ A siklopedisi, . , s. . “eleîleri e/ e a özellikle so gü leri sı ak eseleleri de iri ola Cihâdî “eleîliği ir ürü ü olarak IŞID/DÂİŞ i Hâri îleri gü ü üzdeki görü ü leri e te sil ileri olarak ta ı la a ör ek irkaç çağdaş çalış a e azı içi kz. Mustafa Öz a & Le la Öz a , IŞİD e Köke leri: Hari ilik e “eleilik, İsta ul: “afa Ya ı Dağıı , ; . al- o itor. o /pulse/e /origi als/ / /isla i -state-kjarijites- o i uaio .ht l E.T.: . . a karastrateji.org/ oru / oder - a- -hari ileri-i-id/ E.T.: . . . za a . o .tr/ali- ula /seleilik- e-hari ilik_ .ht l E.T.: . . .a aha ergazete. o /seleilik-hari iligi -uza isidir-ha eri E.T.: . . .kure ed a. o / huse i -ala -hari ilik- e- e -seleilik.ht l# E.T. . . . illigazete. o . tr/kose azisi/Hari ilik_ile_Mur ie_arasi da/ E.T.: . . Yakı za a larda Di aet İşleri Başka lığı taraı da DÂİŞ hakkı da hazırla a raporda geçe Terör de diği de hee ilk akla gele e ha o azlıkla ka a sotalığı ilgi ç ileşi leri i ürete Hâri îlik ugü “eleilik e ezhepçilik üzeri de e i ara ollar e paikalar üret e e, ö lelikle de i sa lığı uku u daralt a a de a et ektedir. ifadeleri le Hâri îlikle “eleîlik arası da ağla ı kurul a a çalışıl ışır; kz. DAİŞ i Te el Felsefesi e Di i ‘efera sları ‘aporu, A kara, , s. . İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ: SELEFİLİK ÇALIŞTAYI Bu çalışmanın temel problematiği, günümüzde varlığını sürdüren iki müslüman grubun, yani İbâdîler ile Selefîlerin birbirlerine açık bir muhalefet içerisinde olmalarına rağmen nasıl olup da çeşitli araştırmalarda, basında veya değişik platformlarda aynı mezhebin yani Hâricîliğin devamı olarak nitelenebildiği meselesidir.1 Zira İbâdîler, kendilerinin Selefîlerden ne denli uzak olduğunu ispat çabası içerisinde iken Selefîler de İbâdîleri tekfîr edecek kadar muhalitirler. O halde aralarında bu derece münâferet bulunan iki topluluğun her biri nasıl Hâricîliğin devamı olarak görülebilir? Bu soruya bir çırpıda İbâdîlerin Hâricîliğin “organik bir yapı” olarak devamı; Selefîlerin ise “zihniyet veya dinî 53 05-06 EYLÜL 2015, KONYA anlayış ve pratikler” bakımından devamı olduğu şeklinde cevap verilebilir. Ancak burada önemli bir soru daha ortaya çıkmaktadır: Organik bir bağlantısı olmadığı halde bir mezhep başka bir mezhebin zihniyet olarak nasıl devamı olabilir? İşte bu çalışma Hâricîliğin devamı olarak nitelenen İbâdîler ile Selefîlerin bu devam oluşlarının mahiyetini, “bir mezhebin devamı” ifadesinin ne anlama geldiğini ve hem bu üç fırkanın birbirleriyle ilişkileri hem de genel olarak fırkalara dair araştırmaların mahiyeti ve metodolojisi ile alakalı meseleleri irdelemeye çalışmaktadır. Bunu yaparken birtakım yargılara varma değil, metodik problemleri gündeme taşıma ve bunların halline dair tartışma ve önerileri provoke etme amacını gözetmektedir. I İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ: SELEFİLİK ÇALIŞTAYI Hâricîlik, 37/657 senesinde Halife Ali b. Ebî Tâlib ile Şam Valisi Muâviye b. Ebî Süfyân liderliğindeki iki ordu arasında cereyan eden Sıfîn Savaşı’nın sonlarına doğru Muâviye b. Ebî Süfyân tarafından teklif edilen savaş hâlinin durdurulup iki ordu arasındaki durumu görüşmek ve Kur’an’a göre bir karara bağlamak üzere iki hakemin belirlenmesi (tahkîm) şeklindeki tekliini Hz. Ali’nin kabul etmesi/etmek durumunda kalması üzerine buna karşı çıkarak Hz. Ali’nin ordusundan ayrılan böylece üçüncü bir taraf olarak ortaya çıkan siyâsî ve dinî organik yapılanmanın adıdır. Bu ad, meşru halîfeye isyan etmeleri (hurûc) sebebiyle muhalileri tarafından kendilerine verilmiştir. Elbette bu grup kendisini bu isimle değil, Ehlü’l-Hak, Ehlü’l-istikâme ve daha ilerleyen dönemlerde 9.Tevbe Suresi 111. âyete referansla canlarını ve mallarını karşılığı Cennet olmak üzere Allah yolunda satanlar anlamında “şurât” gibi isimlerle adlandırmıştır. Tahkîm uygulamasının savaşan iki grup (Halifenin ordusu-Şam Valisinin ordusu) arasındaki anlaşmazlığı çözmesi bir yana ayrılığı daha da derinleştirmesi her iki grubun da baş etmek zorunda kalacağı yeni bir grubun, yani Hâricîliğin zuhuruna sebebiyet vermiştir. Özellikle Halife Ali b. Ebî Tâlib’in 38/658’de Nehrevân’da Hâricîleri büyük bir yenilgiye uğratmasından sonra hususen kendileri gibi düşünmeyen kişi ve grupları Kur’an’a aykırı hareket etmek ve dolayısıyla dinden çıkmakla suçlayan (tekfîr), bunun neticesi olarak da onlara karşı iilî mücadeleyi gerekli gören Ezârika sebebiyle Hâricîler çoğu zaman en azından bir kısmı itibariyle şiddet eylemleri ile anılıp dışlayıcı ve ötekileştirici söylemin ve tekfîr pratiğinin simgesi olarak gösterilegelmiştir. Ancak burada Hâricîlerin yeknesak bir yapı olmadığı, kendi içerisinde birbirinden farklı hatta birbirini dışlayan, bir kısmının diğerlerini tekfîr ettiği çeşitli gruplardan oluşan bir yapı olduğuna işaret etmek gerekir. Nitekim bu gruplar içerisinde en sert ucu Ezârika temsil ederken diğer uçta en ılımlıları İbâdîler yer almaktadır. II İbâdîler, Tahkîm Hadisesi neticesinde Halife Ali b. Ebî Tâlib’in ordusundan ayrılan ve muhalileri tarafından Hâricîler/Havâric olarak isimlendirilen grubun içerisinden 54 05-06 EYLÜL 2015, KONYA çıkmaları ve günümüze değin ulaşmaları sebebiyle Hâricîliğin günümüzdeki devamı olarak kabul edilebilirler. Ancak hususen kaynaklarda ve toplumsal hafızada Hâricîlere dair oluşturulan rahatsız edici algı sebebiyle İbâdîlerin, Hâricîliği tam anlamıyla sahiplendiğini söylemek mümkün değildir. Özellikle kendilerinin Hâricîlerle kurdukları bağıntı ne tam kabul ne tam red olmayıp biraz daha girit bir mahiyet arzetmektedir. Örneğin eserinin bir bölümünde itikâdî İslam fırkalarının ve görüşlerinin bir dökümünü ortaya koymaya ve onları tasnif etmeye girişen Uman İbâdîlerinden Kalhâtî’nin (ö. 7/13. yy) ifadelerine ve sunumuna baktığımızda, onun tahkîm sebebiyle Halife Ali b. Ebî Tâlib’in ordusundan ayrılan grubu kendi mezhebî aidiyeti bulunan İbâdîlerin ataları görerek sahiplendiği ve bu grubu Hz. Peygamber’in yolunu devam ettiren grup olarak tanımlayarak Ehlü’l-istikâme şeklinde isimlendirdiği görülmektedir. Tahkîm Hadisesi sebebiyle farklılaşan ve müstakil bir mezhebî yapılanma olarak teşekkül eden grubu kökenleri olarak görmeleri hasebiyle İbâdîleri kolayca “Hâricîlerin yaşayan kolu” veya “Hâricîliğin günümüzdeki devamı” şeklinde nitelemek doğru olmakla birlikte bir miktar problemlidir. Zira bir mezhebe dair yapılacak araştırmada öncelikle o mezhebin kendi kaynaklarına bakılması ve kendilerini nasıl ifade ediyorlarsa o şekilde ortaya konulması biçimindeki metodik öncül3 ihlal edilmektedir. Aslında meseleyi problemli yapan temel husus Hâricîliğin olabildiğince negatif biçimde yapılan sunumunun akabinde İbâdîlerin bu mezhep içerisinden çıkıp günümüze kadar hayatiyetini sürdüklerini söylemek, böylece Hâricîlere dair sunulan resmi bir şekilde İbâdîlerle de ilintilendirmektir. Halbuki bu resimle İbâdîlerin uyuşması güçtür. Nitekim İbâdîlik üzerine çalışmalarıyla dikkat çeken ve kendisi de bir İbâdî olan Ali Yahya Muammer (ö. 1980) fırak eserlerinin İbâdîleri Hâricîlerden saymak suretiyle İbâdîlere zulmettiklerini söyler. Hatta ona göre İbâdîler “insanlar içerisinde Hâricîlikten en uzak olan” topluluktur. İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ: SELEFİLİK ÇALIŞTAYI Ancak daha sonra bu grup içerisinden ‘müslüman cemaatin birliğini bozan ilk grup’ olarak Ezârika’nın, sonrasında da Necdiyye, Sufriyye gibi Hâricîlik altında sayılan fırkaların zuhur ettiğini, bunların doğru yoldan ayrılan sapkın fırkalar olup Vehbiyyeİbâdiyye’nin doğru yolu devam ettirdiğini belirtir. Buna göre tahkîm sebebiyle Ali b. Ebî Tâlib’ten ayrılan grubu ifade etmeleri itibariyle İbâdîleri, Hâricîler altında zikreden Kalhâtî, yine aynı fırka altında on beş fırka daha zikretmekte, ancak İbâdîleri bunlardan ayırmaktadır. Bu itibarla eğer diğer fırkalar esas alınacaksa İbâdîlerin Hâricîlerle bir alakası yoktur. Şayet tahkîm hadisesi neticesinde oluşan grup esas alınacaksa İbâdîler ilk Hâricîlerin, daha doğrusu Muhakkime-i Ûlâ’nın tâ kendisi olup bugüne değin başlangıçtaki çizgiyi devam ettirenlerdir.2 Bu hâliyle İbâdîlerin kendileriyle Hâricîler arasında kurdukları ilişki, itibar alınan zaman dilimine göre değişkenlik arzetmektedir. [ ] Kalhâî i ırkaları ele alışı e hususe İ âdîler ile Hâri îler arası da kurduğu ilişki içi i içi kz. Kadir Gö e az, İ âdî Fırak Literatürü de Şehristâ î Etkisi: Kalhâî Ör eği , İslâ î İli ler Dergisi -İ âdîlik Özel “a ısı-, X/ , , ss. . [ ] “ö ez Kutlu, İslâ Mezhepleri Tarihi de Usûl “oru u , İslâ î İli lerde Metodoloji/Usûl Mes elesi I, İsta ul: E sar Neşri at, , s. . 55 05-06 EYLÜL 2015, KONYA İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ: SELEFİLİK ÇALIŞTAYI 56 Bu fırak yazarları İbâdîleri Hâricîlerle ilintilendirmek suretiyle İbâdîlerin uzaktan yakından alakalı olmadıkları türlü kötülük ve çirkinlikleri onlara nispet etmekte, İbâdîleri birtakım fırkalara bölüp her birine birer imam ve kendilerini İslam dışına itmeye yetecek bir sürü görüşler atfetmektedirler. Halbuki ne bu fırkaların ne de onlara nispet edilen imamların herhangi bir gerçekliği bulunmamaktadır. İbâdîler onlara nispet edilen görüşleri benimsemedikleri gibi bunları benimseyenlerden de teberri etmişlerdir.4 Problemin ve İbâdîlerin kendilerini Hâricîlik bağlantısından koparma çabalarının temelinde Hâricîliğin kendi içinden çıkan birtakım kişi veya alt grupların görüş veya pratikleri üzerinden, daha müşahhas hâle getirirsek Ezârika üzerinden tanımlanması yatmaktadır. Klasik fırak eserlerinde uygulanan bu sunum modern araştırmalarda da devam ettirilmiştir. Örneğin W. Montgomery Watt, İrfan Abdülhamîd ve ülkemizde onları temel kaynak alan birtakım çalışmalarda Hâricîlik genel olarak ‘bedevî yaşam tarzı’, ‘kabilevî direniş psikolojisi’, ’sığ dinî bilgi’, ‘şiddet ve taassub’ gibi kavramlar çerçevesinde tasvir edilmektedir. İbâdîler için temel rahatsızlık uyandıran husus Hâricîlere dair ortaya konan bu resmi takip eden “Hâricîliğin günümüze değin varlığını sürdürebilmiş tek kolu İbâdîlerdir” şeklindeki bir ifadenin kullanımı ile başlamaktadır. Zira bu sunum İbâdîlik ile Hâricîliğin tasvir edildiği kavramsal çerçeve arasında bir ilişki kurulmasına yol açmakta, dolayısıyla İbâdîliğin olduğundan farklı bir şekilde algılanmasına sebep olmaktadır. Bu da günümüz insanının yaşayan dinî bir topluluk olarak İbâdîleri önyargılı ve yanlış tanımasını beraberinde getirmektedir. Örneğin Hâricîlere dair çizilen resmin akabinde İbâdîleri bu yapının günümüzdeki devamı olarak kabul eden bir zihin, İbâdîliği resmî mezhebi olarak kabul eden Uman Devleti’nin dünyanın bir çok yerinde kendini tanıtmak üzere açtığı sergiler ve hazırladığı basılı dokümanlarda İbâdîliği “doğuşundan bugüne İslam’ın en hoşgörülü yorumu” olarak tanıtmasını garipseyecektir. Yine Hâricîleri dinî nasları zâhirine göre yorumlayan ve bu sebeple de katı bir din anlayışına sahip olan bir yapı olarak tanıtan sunum üzerinden İbâdîliği tanıyan zihin söz konusu dokümanlarda geçen “… Kur’an âyetleri literal/zâhirî olarak anlaşılamaz, günümüz zaman ve mekanına göre yorumlanmalıdır…” şeklindeki ifade karşısında şaşkınlığa düşecektir.5 Bu durum aslında yalnızca günümüz İbâdîliği için de geçerli değildir. Örneğin Ebû Hanîfe ile aynı çağda ve muhitte yaşamış Kûfe İbâdî âlimlerinden Abdullah b. Yezid el-Fezârî’nin yakın zamanlarda neşredilen altı risalesi incelendiğinde karşımızda hiç de sığ dinî bilgiye sahip olmayan, en girit kelâmî meseleleri ustalıkla tartışan birinin durduğu görülecektir.6 O halde Ezârika üzerinden oluşturulan Hâricîlik resminin üzerine İbâdîliğin bina edilmesi [ ] Ali Yah a Mua er, el-İ âdi e: Dirâsetü Mürekkezetü î usulihi e ta rîhihi , . Bsk., Kahire: el-Mekte etü Veh e, / , s. . [ ] Bkz. Tolera e U dersta di g Coe iste e: O a s Message of Isla roşür , . sk., U a “ulta lığı E kaf e Di î İşler Baka lığı Vizâretü l-E kâf e ş-Şü û i d-Dî i e : Maskat & Mü ih, , s. . [ ] krş. A dullah . Yezîd el-Fezârî, “i Kala Works A d Allah . Yazid al-Fazari, edited A dulrah a al-“ali i & Wilferd Madelu g, Leide & Bosto : Brill, . 05-06 EYLÜL 2015, KONYA yanlış ve yanıltıcı olmaktadır.7 Elbette bir mezhebi yalnızca kendi ifadelerinden hareketle tanı(mla)mak da resmi doğru görmeyi engelleyen bir durumdur, ancak bunun tersi de yani muhaliler gözünden mezhebi tanı(mla)mak da aynı derecede sıkıntılıdır. Bu sebeple İbâdîlik ve hatta Hâricîlik çok yönlü olarak farklı kaynaklardan çapraz sorgulama ile okunmalıdır. [ ] Bu duru a dair M. Kala ı ı şu ifadeleri dikkate değerdir: Hâri îliliği, Hadarîlik-Bede îlik ikile i üzeri de tahlil et e e çalışa e çei çöl şartları da şekille e ede î aşa tarzı ı Hâri îliği tahlili de e te ele erleşire Wat ı tutu u da da u a e zer ir aklaşı ı izleri i gör ek ü kü dür. Bu a göre Hâri îler, çöldeki aşa tarzları ı ke tlerde sürdüree e e e i uhitleri e i i ak ede e e ki selerdir. Hâri îliğe u şekilde aklaşıl ası, o u ke di parçaları da a rışır akta e İsla düşü e tarihi i herha gi ir kesii e ile rahatlıkla ge elle e ile ek ir zih i ete, ir aşka ifade le ke disi de geli e ile ek ir tü e dö üştür ektedir. Hâri îlik u ze i de i şa edildiği de, İ âdîleri u resi içerisi deki eri elirsiz kal aktadır. , kz. Meh et Kala ı, Şiîlik-“ü îlik İlişkisi i Kapsa ı e “ı ırları a Dair Bazı Metodik Mülahazalar , e-Makâlât Mezhep Araşır aları, VI/ , , s. . [ ] Niteki IŞİD/DÂİŞ üzeri e apıla ir çalış ada söz ko usu grup ikre “eleî ir hareket sa ılsa ile e le e hareket azı da Hâri î olarak itele ektedir; kz. M. Öz a & L. Öza , IŞİD e Köke leri, s. . İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ: SELEFİLİK ÇALIŞTAYI III Bazı araştırma ve yazılarda genelde Selefîler, özelde de Cihâdî Selefîler ve hususen gündemin sıcak bir başlığı olarak IŞİD/DÂİŞ, Hâricîliğin günümüzdeki devamı veya modern görünümü şeklinde nitelenmektedir. Bu devamlılık İbâdîler örneğinde olduğu üzere organik bir devamlılık değildir. Zira hiçbir Selefî grup kendisini Hâricî olarak tanımlamamakta, kökenini Hâricîlere dayandırmamakta ve temel referans çerçevesini Hâricî çevreden belirlememektedir. Bu niteleme dışarıdan ve muhalilerden gelmektedir. Selefîlik veya bazı Selefî gruplara dair yapılan Hâricîliğin günümüzdeki devamı/ görünümü nitelemesi özellikle diğer müslümanlara karşı dışlayıcı söylemi benimseyen ve şiddet kullanımını caiz gören Ezârika kolu üzerinden tanı(mla)nan Hâricîlerin bazı görüş, tavır ve pratikleri ile görülen benzerliklere dayanmaktadır. Kendini hakikatin merkezinde görme, diğerlerine karşı dışlayıcı ve zaman zaman tekire varan söylem, şiddeti meşru görme ve tedhiş derecesindeki şiddet eylemleri bu benzerliklerin başlıcalarıdır. Bu hâliyle Selefîliği, Hâricîliğin devamı olarak niteleyenlerin organik bir devamlılıktan değil anlayış/ zihniyet ve pratikler bakımından bir devamlılık ilişkisinden bahsettikleri söylenebilir.8 Bu bir mezhebin alt kolu üzerinden tanımlanmasının yanında bünyesindeki farklı fraksiyonların dikkate alınmaması şeklinde kusurlu bir metodolojinin ürünüdür. Aslında burada mezhebin etiketleşmesi şeklinde isimlendirebileceğimiz bir durum söz konusudur. Artık ortada bahse konu olan organik bir mezhebî yapılanma yoktur. Onun yerine mezhebin içerisindeki bir fraksiyonun veya mezhep mensuplarından bir kısmının ikir ve/veya pratiklerinin ön plana çıkarılmasıyla benzerlik kurulmaya müsait her gruba uyarlanabilecek bir etiket söz konusudur. Nitekim Hâricîlik’i “toplumun (el-Cema’a) üzerinde ittifak ettiği hak imama/devlet başkanına hurûc/isyan eden herkes Hâricî olarak isimlendirilir, bu isyan ister sahabe döneminde Râşid İmamlara karşı olsun isterse de onlardan sonra gelip onları güzel bir şekilde takip edenlere ve her devirde devlet 57 05-06 EYLÜL 2015, KONYA başkanlarına karşı olsun.”9 şeklinde tanımlayan fırak edebiyatının zirve ismi Ebu’l-Feth eş-Şehristânî (ö. 548/1153), aslında organik bir mezhebî yapılanma olarak Hâricîliği tanımlamamakta, onun yerine Hâricîler resmi içerisinde tahkîm kararı sonrası oluşan ilk Hâricî grubun (Muhakkime-i Ûlâ) tahkîm kararı sebebiyle halifeye isyan edip otoritesini artık geçersiz kabul etme ve daha sonraki süreçte yani Emevîler döneminde de Emevî yönetiminin meşruiyetini kabul etmeyip isyan hâlinde olma durumlarını seçip genel bir etiket oluşturmaktadır. Böylece o, her zaman ve zeminde uygun görülen her yeni oluşum için kullanılmaya hazır bir Hâricîlik etiketi üretmiş olmaktadır. Artık devlet otoritesine isyana kalkışan her oluşum Hâricî olarak tavsif edilebilecektir. Nitekim Selefîlik içerisinde bir uçlanma10 olarak nitelenebilecek ama aynı zamanda Osmanlı yönetimine isyan şeklinde siyasî bir gündeme sahip olan Vehhâbîlik hareketi Osmanlı ümerası ve uleması tarafından Hâricî şeklinde vasfedilmiştir.11 İlginç bir şekilde Hâricî olarak nitelenen Vehhâbîlik bir süre sonra Suûdî hanedanlığı nezdinde devletleşince devlet otoritesine itaatsizliği hoş karşılamamış ve bunu Hâricîlik olarak tavsif etmiştir. Nitekim günümüz Suûdî Selefîleri meşru idareye itaat söylemini diri tutarak Cihâdî Selefîleri bulundukları devlet otoritesini tanımamaları ve isyan etmeleri sebebiyle Hâricî olarak nitelemekte ve dışlamaktadır. Yine ilginç bir şekilde ‘başta el-Kaide olmak üzere Cihadî Selefî yapılar tekfîrci tutumunda aşırıya gitmeleri ve mücadelelerini gayrimüslim ve zalimlere değil İslamcı yapılara ve Müslüman kitlelere karşı yürüttüğü gerekçesiyle IŞİD/DÂİŞ’i Hâricî olarak nitelemektedir.’12 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ: SELEFİLİK ÇALIŞTAYI IV 58 Hâricîlik bağlamında işaret ettiğimiz bu etiketleşme aslında bir çok fırka için farklı biçimlerde gerçekleşmiş bir durumdur. Örneğin ilahî sıfatlar konusunda yorumda bulunmaktan kaçınmak yerine te’vîle başvurmak Cehmîlik; herhangi bir meselede hadis yerine kıyas ve aklî çıkarıma başvurmak Mu’tezilîlik; ulûhiyetle alakalı meselelerde ilahî adalet ve hikmet yerine ilahî kudrete vurgu yapmak Eş’arîlik; Hz. Ali’ye yönelik gösterilen her türlü hususî muhabbet Şîîlik/Râfızîlik, eleştiri ise Nâsıbîlik; siyasî otoriteye itaati savunmak Mürcîîlik şeklinde etiketlenebilmektedir. Selefîlik de böylesi bir durumdan nasibini [ ] Bkz. E u l-Feth Muha ed . A dilkerî eş-Şehristâ î, el-Milel e - ihal, I-II, thk. E îr Alî Mühe â – Alî Hasa Fâ ûr, Be rut, Dâru l-Ma rife, , I, . [ ] Bu ifade, Bü ükkara a aiir; kz. Meh et Ali Bü ükkara, Çağdaş İsla i Akı lar, İsta ul: Klasik Ya ı ları, , s. . [ ] Daha deta lı alu at içi kz. Faih M. Şeker, Vehhâ îliği Os a lı Mütefekkirleri Üzeri deki Akisleri , Uluslararası “os al Araşır alar Dergisi, V/ , Bahar , ss. . [12] Bü ükkara, Çağdaş İsla i Akı lar, s. . Bü ükkara, IŞİD/DÂİŞ i “eleîlikte Hâri îliğe geçişi ir u u esi olarak ta sif et ektedir; kz. a. . Bü ükkara, Hâri îlik itele esi i diğerleri de zi ade “eleî gruplara ilişiril esi i gerisi de iki gru u i a ta ı ları ı tasdik, ikrar e a el şekli de a eli i a ı ir parçası olarak göre üçlü ir tarite oluş ası, dolaısı la a elsizlik e gü ahkârlığı küfürle eşdeğer tutul a duru u u söz ko usu ol ası a işaret eder; kz. a. . Burada hareketle her “eleî i ir Hâri î ada ı olduğu e her a Hâri îliğe ka a ile eği sö le e ilir. 05-06 EYLÜL 2015, KONYA [ [ [ [ ] Bu üç esli esas alı ası ı gerisi de Hz. Pe ga er e ispet edile ü ei i e haırlıları e i dö e i de aşa a lar, so ra o larda so ra gele ler e so ra da o larda so ra gele lerdir şekli deki hadisi rol o adığı e a u hadisle eşrui et kaza dırıldığı kaul edil ektedir. ] Burada “elef ezhe i adı la ta ı la a u üç esli i a ç e u gula aları ı izzat “elei e/“eleîler taraı da elirle diği, dola ısı la ir kurguda i aret olduğu iddiası kz. Meh et E kura , Bir Kriz Teolojisi e Toplu sal Hareket Olarak “eleîlik -“eleî İdeoloji e İslâ Dü ası daki Etkileri Üzeri e Bir A aliz- , İlahi at Akade i -“elefîlik Özel “a ısı-, I/ - , , s. dikkate alı alıdır. ] Niteki Akpı ar, Kadızâdelileri Ha eî ezhe i siste aiği de “eleî sö le i te sil etesi i irtakı çelişkiler arı dıra ile eği i ka ul et ekle irlikte, Os a lı toplu u daki “eleî düşü e i ipik te sil ileri olarak gör ektedir; kz. Muha ed ‘aşit Akpı ar, Os a lı Toplu u da “eleî Düşü e i Tipik Bir Te sil isi Olarak Kadızâdeliler , İlahi at Akade i -“elefîlik Özel “a ısı-, I/ - , , ss. . Kadızadelileri “eleî olarak itelerke kulla ıla argü a larda iri de Kadızade Meh ed Efe di i İ Te i e i es-“i asetü ş-Şer ı e isi li eseri i –Âşık Paşa ı ter ü esi i esas alarak- ter ü e et esi gösterilir. A ak u u ile İ Te i e etkisi i ir ka ıı ola a a ağı ileri sürül üştür; kz. Ah et Ha di Furat, “eleîliği Os a lı a Etkisi Bağla ı da Kulla ıla Bir Argü a : İ Te i e i es-“i âsetü ş-Şer i e İsi li Eseri i Os a lı Dü ası da XVI. e XVII. Asırdaki Ter üeleri , Marife –“eleîlik Özel “a ısı-, IX/ , , ss. . ] Arıka , Os a . Fûdî i ir eseri de ke disi i ese e Fulâ î, ezhe e Mâlikî, iikâde Eş arî olarak itele esi, harekei suî ö leri e azı praikleri, i e Os a . Fûdî i eserleri de görüşleri i erdiği âli ler arası da Muha ed . A dil ehhâ ı ulu a ası, kela il i i farz-ı kifa e sa arak kela eserleri e refera slarda ulu ası, a eli i a a dahil et e esi, rü etullah görüşü, sıfatlar görüşü ü “eleîlerde farklı oluşu gi i hususlara dikkat çekerek söz ko usu iddia ı geçersizliği i göster e e çalış ışır; kz. Ade Arıka Nijera da “eleîler , İlahi at Akade i -“elefîlik Özel “a ısı-, I/ - , , ss. . İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ: SELEFİLİK ÇALIŞTAYI almıştır. Dini ‘Selef ’in yani sahabe-tâbiûn-tebeu’t-tâbiîn şeklindeki üç neslin13 anladığı ve uyguladığı şekilde anlamak ve yaşamak’14 ikri üzerine kendini konumlandırdığı kabul edilen Selefîlik, tarihsel süreçte Ashabu’l-Hadîs ve Hanbelîler, daha sonra İbn Teymiyye, sonrasında Vehhâbîler ve günümüzde birtakım gruplarla temsil edilmiştir. Bunların ortak noktalarından hareketle Selefîliğin karakteristikleri belirlenmiş, bunlar üzerinden Selefîlik etiketleri oluşturulmuştur. Örneğin Selef denilen ilk üç neslin söz ve uygulamalarını takip etmekle yetinme, Hz. Peygamber zamanında olmayıp daha sonra ortaya çıkan her türlü ikir ve uygulamayı dinin aslını bozan yenilikler (bidat) olarak görerek bunlardan dini ve Müslümanların yaşamını arındırma (tasiye), bu kapsamda kelam, felsefe ve tasavvuf ile bunların müesses görünümlerine karşı düşmanlık, kendileri dışındakilere karşı dışlayıcı üslup ve emr bi’l-maruf ve nehy ani’l-münker esasından hareketle diğerlerinin hayatına müdahale etmeyi meşru görme gibi hususiyetler Selefîliği karakterize eden hususiyetler olarak görülebilir. Bunlardan en az biriyle benzerlik görülen gruplar tıpkı Hâricîlik ve Selefîlik arasında kurulan ilişki örneğinde görüldüğü üzere Selefîlikle aralarında organik bir bağ bulunmasa bile Selefî şeklinde etiketlenebilmektedir. Örneğin kullandıkları dışlayıcı dil, bidat düşmanlığı ve özellikle suilere yönelik müdahaleci tutumları sebebiyle her ne kadar Hanefîliğe taassubla bağlı olsalar bile Kadızadeliler hareketi Selefî olarak nitelenebilmektedir.15 Yine bidat düşmanlığı, öteki Müslüman grupları dışlama ve cihad söylemi gibi hususiyetleri sebebiyle Nijerya’daki Osman b. Fûde Hareketi ‘Vehhâbîliğin Arap Yarımadası dışında ideoloji olarak etkilediği bir hareket’ şeklinde betimlenebilmektedir.16 Burada en önemli tehlike birtakım benzer noktalardan hareketle 59 05-06 EYLÜL 2015, KONYA İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ: SELEFİLİK ÇALIŞTAYI farklı yapılar arasında bir aynîleştirme/özdeşleştirmeye gidilmesidir. Bazı yönlerden ortak özellikler gösteriyor olmak bir hareketi Selefî olarak nitelemek için yeterli olmamalıdır. Bir örnek vermek gerekirse, Vehhâbîliğe olumlu atıları, öze dönüş ve tasiye söylemleri sebebiyle Reşid Rıza gibi İslam modernistleri, dinî düşünce ve pratiklerde ıslahat ikri savunucuları, Kur’an’a dönüş söyleminde bulunanlar gibi bazı kişi ve gruplar kimi zaman Selefî olarak nitelenebilmektedir. Ancak bunların tasiye ve öze dönüşten anladıkları şey Selefîlerde olduğu gibi ilk üç neslin görüş ve pratiklerinin sahiplenilmesi değil, bugünü inşa ederken temel prensipleri ana kaynakta, yani Kur’an’da aramaktır. Bunu yaparken İslam modernistlerinin ve ıslahçılarının en önemli vasıtası tevil ve akıl yürütmedir. Bu ise Selefîlikle bağdaştırılamayacak bir hususiyettir. O nedenle bu kişi ve grupların Selefî olarak anılmayıp başka bir tanımlamaya gidilmesi daha doğru olacaktır.17 Yine Mısır’daki İhvan-ı Müslimîn’in Selefî olarak nitelenmesi de bu bağlamda iyi tahlil edilmelidir. Her ne kadar teşkilatın kurucusu Hasan el-Bennâ teşkilatı betimlerken “selei” vasfını kullansa da buradaki selefîlik, ilk üç neslin anlayış ve pratiklerine dönüşü değil, İslam’ın ilk kaynaklarına özellikle Kur’an’a dönüşü vurgulayan bir metodolojiye işaret eden bir kavramı ifade etmektedir.18 Nitekim Selefîler ile İhvan arasındaki farklılık 2013 yılında seçilmiş cumhurbaşkanı Mursî’yi deviren General Sisi Darbesi esnasında Selefîlerin Mursi ve onun temsil ettiği İhvan-ı Müslimîn’in karşısında yer alarak Sisi’yi desteklemeleriyle görünürlük kazanmıştır. Üstelik Selefîler artık İhvan karşısında kendi siyasî partileriyle vücut kazanmış durumdadır. 60 Mezheplere dair araştırmalarda sakınılması veya dikkatli olunması gereken en önemli huşulardan biri yukarıdaki örneklerin de işaret ettiği gibi benzerlikler üzerinden aynîleştimeye gitmektir. Halbuki benzerlikleri bulunan kimi oluşumlar arasındaki bazı nüanslar o denli önemlidir ki, bu nüanslar söz konusu oluşumları birbirinden farklı ve uzak kılar. Bu nedenle aynîleştirmek ve aynı isimle adlandırmak yanlış tespit ve sonuçlara varmaya yol açabilir. Bunun önüne geçmek için farklı isimlendirmeler veya ilave nitelemeler meseleyi daha sağlıklı ele almayı temin edecektir. Bu durum bazen aynı gövde içerisinden çıkan ve birçok temel esasta uzlaşan alt gruplar için de söz konusudur. Örneğin günümüzde pek çok çalışma Selefîleri, Suudî Selefîler, Cihâdî Selefîler ve İlmî Selefîler olarak kategorileştirmektedir. Bu grupları sadece Selefî olarak nitelemek yetersiz olacağı gibi Suûdî Selefîlerin Cihadî Selefîleri Hâricîlikle suçlayıp dışlaması gibi bazı meseleleri de cevapsız bırakacaktır. O nedenle iki grup arasındaki ortak noktaların çokluğu bazen nüanslar karşısında o denli zayıf kalır ki, hiçbir şey onların birbirine düşman iki yapı [ [ ] Niteki Bü ükkara, “eleîlerle ıslah düşü esi de ola ları e İsla oder istleri i ir iri de a ırarak o ları sırası la Gele ekçilik, Islahçılık e Moder iz kategorileri alı da i ele ektedir; kz. Bü ükkara, Çağdaş İsla i Akıı lar, ss. . Yi e çağdaş tefsir sahası da hakları da “eleî itele esi apıla A duh, ‘ıza, Me dûdî, “e id Kutu çizgisi i i ele e Öztürk o lar hakkı da “eleî karakterli içi âî/hida etçi tefsir eğili i şekli de ir itele e kulla aktadır; kz. Mustafa Öztürk, Tefsir Gele eği de “eleîlik Ekolü , İlahi at Akade i -“elefîlik Özel “a ısı-, / - , , s. . ] Bü ükkara, Çağdaş İsla i Akı lar, s. . 05-06 EYLÜL 2015, KONYA haline gelmesinin önüne geçemeyebilir. Bu sebeple ilave nitelemeler kaçınılmaz hâle gelir. Bazen bunlar da yeterli gelmeyip daha alt nitelemelere de ihtiyaç duyulabilir. Örneğin Cihadî Selefîler içerisinden çıkan IŞİD/DÂİŞ, el-Kaide gibi diğer Cihadî Selefî gruplar tarafından dışlanmaktadır. Böylece onlar için artık yeni bir nitelemeye gerek olacaktır. Yine bugüne değin demokratik sistemin bir parçası olmayı küfürle eş tutan Selefîler Mısır’da siyasî parti hâline gelmişlerdir. Bu da yeni bir nitelemeyi gerekli kılacaktır.19 V Gerek İbâdîlik gerekse de Selefîlik ve alt grupları hakkında yukarıda verdiğimiz bilgiler, bir mezhebî yapılanmanın “kendisinden çıktığı veya klasik kaynakların isnat ettiği ana bünye ekseninde ya da bu ana bünyenin taşıdığı ikirler zemininde değil, tarihî dönemler esas alınarak”20 incelenmesinin gerekliliğini ortaya koymaktadır. İbâdîliği tanım(lam)aya Ezârika üzerinden tanımlanmış bir Hâricîlik ekseninde başlamak yanlış bir hareket noktası olacaktır ve ilk düğmesi yanlış iliklenmiş bir elbise gibi diğer düğmeler de doğru iliklenmeyecektir. İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ: SELEFİLİK ÇALIŞTAYI Yine Selefîliği kendilerini Ehl-i Sünnet ve Cemaat olarak adlandırmalarına veya köklerini ve referans çerçevesini Ashabu’l-Hadîs üzerine bina etmelerine bakarak Ehl-i Sünnet ve Cemaat’i oluşturan bir unsur -hatta Ehl-i Sünnet-i Hâssa olarak- incelemek de benzer bir sıkıntılı durumu ifade etmektedir. Zira Selefîleri kendileri gibi Ehl-i Sünnet’in bir parçası olarak gören Eş’arîler ve Mâturîdîler, Selefîler nezdinde Ehl-i Sünnet içerisinde addedilmemekte ve dışlanmaktadır. Selefîler yalnızca kendilerini Ehl-i Sünnet olarak görmektedir. Geçmişin kategorileri ile düşünmeye kalkan günümüz Eş’arî veya Mâturîdî müntesibi İbâdîleri Hâricîlerin bir kolu olarak görüp dışlarken Selefîleri mezhepdaş olarak algılayacaktır. Halbuki Selefîler tarafından sapkın olarak görülüp dışlanmaktadır. Üstelik reel yaşamında bir İbâdî ile karşılaştığında aralarındaki farkın bugün önemini ve değerini kaybetmiş tahkîm, rü’yetullah ve halk-ı Kur’an gibi meselelerde olduğunu görmekte, bir Selefîden ziyade bir İbâdî ile rahatlıkla anlaşabildiğini farketmektedir. Bu durum günümüzdeki bir fırkayı içerisinden çıktığı ana fırka ekseninde veya klasik fırak eserlerinin kategorileri çerçevesinde incelemenin ne kadar problemli olabileceğini göstermektedir. Buradan hareketle mezhep dediğimiz yapının mahiyet ve muhtevasını doğru bir şekilde belirlemenin mezheplere dair algı, tanım ve incelemeleri daha sağlıklı hâle getireceğini söylememiz önemli olacaktır. Mezhep dediğimiz oluşumlar toplumsal hayatı ciddi biçimde etkileyen bazı siyasî [ [ ] Niteki Yıldırı , Arap aharı a dek ir e i küfür siste i olarak gördükleri de okraik parla e ter siste e si asî pariler şekli de gire “eleî grupları, Gele eksel “eleîlik, “uûd “eleîliği e Cihadçı “eleîlik ile irlikte “eleîliği dördü ü ir gru u olarak Islahatçı Çizgi adı la ila e eder; kz. ‘a aza Yıldırı , Arap Baharı e “o rası da “eleîlik -Mısır Ör eği- , İlahi at Akade i -“elefîlik Özel “a ısı-, I/ - , , s. . ]Bü ükkara, Bir Bili Dalı Olarak İslâ Mezhepleri Tarihi ile İlgili Metodolojik Pro le ler , İslâ î İli lerde Metodoloji/Usûl Mes elesi I, İsta ul: E sar Neşri at, , s. . 61 05-06 EYLÜL 2015, KONYA İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ: SELEFİLİK ÇALIŞTAYI gelişmeler ve çekişmeler, sosyal değişim ve çalkantılar esnasında ve akabinde bunlara muhatap olanların aldıkları farklı tavırlar etrafında oluşmaya başlar. Bu tavır alış çoğu zaman karizmatik şahıslar eliyle olur ve onlar etrafında toplumsal bir tabanın oluşması ile fırka dediğimiz olgu teşekkül etmeye başlar. Sonra sıra bu tavır alışın meşruiyetinin temellendirilmesine gelir. Bu sahada fırkanın teolojisi oluşur ve bu teolojinin kapsamı, dili, mahiyeti, muhtevası vs özellikle diğer farklı tavır sahibi muhataplarla girilen diyalektik ilişki çerçevesinde şekillenir. Nitekim tahkîm kararı karşısında bunu kabul edilemez bulan bir grubun bu tavırlarını “Lâ hükme illâ lillâh” âyeti çerçevesinde meşrulaştırmasıyla Hâricîlik dediğimiz fırka oluşmuştur.21 62 Ortak bir tavır etrafında birleşerek bir fırkayı teşekkül ettirenler aslında birbirinden farklı hususiyetlere sahip birey ve/veya birey gruplarından oluşmaktadır. Ancak bu farklılıklar benimsedikleri ortak tavrın zuhuruna yol açan durumun etkisi devam ettiği sürece ve aynı durum karşısında farklı tavır alan diğer gruplarla girilen diyalektik ilişki aynı şiddette sürdüğü sürece fırkanın birlik ve bütünlüğünü bozmayacaktır. Fırkalaşmayı temin eden durum etkinliğini kaybedip muhataplarla girilen ilişkinin mahiyeti değişince veya yeni muhataplar sahneye girince süreç içerisinde ortaya çıkacak yeni durumlar örtük durumdaki farklılıkların bir kısmının su yüzüne doğru yükselmesine sebep olacak ve farklı alt gruplaşmalar ortaya çıkacaktır. Nitekim Nehrevan’da alınan ağır mağlubiyetten sonra Hâricîler içerisinde alınacak yeni tavra dair farklılıklar gündeme gelmiş ve farklılıklar yeni alt grupların oluşumuna sebep olmuştur. Bir kısmı ele geçirdikleri yerleri Dâru’lİslâm ilan ederek buraya göçü ‘hicret’ ve muhalilere karşı etkin silahlı mücadeleyi ‘cihâd’ ve bundan kaçınmayı da ‘küfür’ olarak değerlendirirken, bir başka grup kendilerinden olmayanlarla aynı şehirde ve barış hâli içerisinde yaşamayı doğru bulmuştur. Böylece aynı fırka altında görünen ancak birbirinden belki de bir başka ana fırkadan daha farklı ve muhalif olan gruplar oluşmuştur. Tahkîm karşısında ortak tavrı benimseyen grup artık yeni de-facto durum karşısında birbirinin karşısına dikilir hâle gelmiştir. Ezârika ile İbâdiyye bu yeni ayrışmanın iki ucunu ifade etmektedir. Hâricîler olarak adlandırılan grup içerisinde çıkmış olsalar da onlar artık birbirinden çok farklı ve muhalif oluşumlardır. Her iki grubun Hâricî olarak nitelenmesi kategorik olarak mümkün olsa da gerçekte yetersiz ve yanıltıcıdır. Artık karşımızda Ezârika ve İbâdiyye şeklinde ayrı gruplar mevcuttur. Birini esas alarak yapılacak Hâricîlik tanımlaması diğerine de teşmil edilirse bu diğerine haksızlık olacaktır. Mezhep içi değişim ve dönüşüm bu noktada da kalmayacak ve sürekli yeni bağlamların oluşumuyla devam edecektir. O nedenle bir fırkanın sadece belli bir [21] Hâri îlik ağla ı da apıla sıkı tılı ta ı la alarda iri de Hâri îliği si asî ir ezhep olarak ta ı la asıdır. Ha atı her ala ı a üdahil ola e hükü ler ko a ir di i , a i İsla ı ü tesipleri i tarihi de hiç ir şe e salt di îdir e de salt si asîdir. Ne sa aşa iki grup arası da ir uzlaşı oktası ul a ara ışı ı ifade ede tahkî kararı salt si asîdir e de u u ka ul edile ez ula Hâri îleri ta rı. )ira tahkî kararı ı ere ler elirle e ek iki hake i Kur a a aş urarak ir karar elde et eleri i ö gör ekte di. Hâri îleri urada farklı olarak gerçekleştirdikleri şe tahkî kararı ı itikadı ir eselesi hali e getir eleri e tahkî i ka ul et e i Kur a ı e di i hükü leri i çiğ e ek olarak itele eleridir. O ede le Hâri îleri si asî ir fırka olarak itele ek eksik e a ıltı ıdır. 05-06 EYLÜL 2015, KONYA dönemini özellikle teşekkül dönemini esas alarak tanımlanmaya ve tasvir edilmeye çalışılması yanlıştır.22 Bu noktada fırkaların “pasif çerçeveler olup zamansal ve mekânsal bağlamların değişmesine paralel olarak içerikleri veya kabullerinin değişebildiği”ni23 sürekli gözönünde tutmak gerekir. Artık tahkîm kararı karşısındaki Hâricîlik ile Ezârika veya İbâdîler nezdinde yaşanan Hâricîlik bir ve aynı şey değildir. Bu nedenle fırkalar incelenirken zaman ve zemin özelinde yani bağlamsal olarak ve bir tür mikroskobik tarzda, örneğin şu yüzyıl şu bölge İbâdîliği gibi incelenmeli ve elde edilen sonuçlar İbâdîliğin tümüne teşmil edilmemelidir. Bağlamsal incelemede fırkanın anatomisini en net veren resim muhatapları üzerinden elde edilir. Örneğin İbâdîlik tahkîm kararı esnasında Muhakkime-i Ûlâ içerisinde ve Halife Ali b. Ebî Tâlib ile Şam valisi Muâviye ordularının karşısında, yaklaşık yarım asır sonra bir yanda Ezârika, Necdiyye ve Sufriyye, diğer yanda Emevîler karşısında konumlandırılarak ve ilgili bağlamların tüm yönleriyle incelenmelidir. Mezhebin bugünü işlenirken de bir yanda Selefîlik, Sünnîlik, Şîîlik vb, diğer yanda Batı karşısında; Uman özelinde bakarsak kapalı toplum yapısından tanınır olma kaygı ve hedei, Sultan Kabus tecrübesi gibi bağlamlar esas alınarak incelenmelidir. Bu, örneğin günümüzde Uman devletinin İbâdîliği “İslam’ın en hoşgörülü yorumu” olarak sunma gayretinin bağlamsal ipuçlarını bize verecektir. [ [ [ [ ] Niteki Kala ı u etodik sıkı ı a işaret ederek ırka ı gü ü üze taşı a orta dö ei elirsiz kaldığı a, ırka ı aktüel duru u u klasik for u üzeri de içerikle diril esii a lışlığı a dikkat çeker; kz. Kala ı, Mezhepleri e a Dî i Hareketleri Ta a la Ma Mış Ki liksel “üreçler Olarak Oku ak , Kur a e Toplu sal Bütü leş e Mezhepler e Di î Gruplar Arası İlişkiler içi de, ed. Ha ati Hökelekli & Vejdi Bilgi , Bursa: Bursa Bü ükşehir Beledi esi Ya ı ları, , s. . ] Kala ı, Mezhepleri e a Dî i Hareketleri Ta a la Ma Mış Ki liksel “üreçler Olarak Oku ak , s. . ] M. “ait Özer arlı, “elei e , Türki e Di a et Vakı İslâ A siklopedisi, . , s. . ] Âde Apak, İslâ Tarihi Bo u a “elef e “eleîlk Ka ra ları ı A la “erü e i , Tarihte e Gü ü üzde “eleîlik: Milletlerarası Tarış alı İl î Topla ı - Kası , İsta ul: E sar Ya ı ları, , s. . İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ: SELEFİLİK ÇALIŞTAYI Benzer durum Selefîlik için de geçerlidir. “İtikâdî konularda Kur’an ve Sünnet’in lafzına bağlı olan ve te’vîli kabul etmeyen ekol” şeklindeki metot odaklı tanımlama24 Selefîliğin hicrî ikinci ve üçüncü asırlarda özellikle Mu’tezile karşısında genel itibariyle Ashabu’l-hadis ve Hanbelîler nezdinde temsil edildiği döneme işaret ederken İbn Teymiyye ile sistematik bir teolojiyi ve son iki yüzyıl öncesinde Vehhâbîlik tecrübesiyle kazanılan ‘siyasî bir duruşu’ içine almamaktadır. Sömürgecilik ve İslam dünyasının Batı karşısındaki zayıf durumu neticesinde de aksiyonerlik25 artık Selefîlik tanımlarının belirleyicisi olmuştur. Ancak tanım, Selefî olarak nitelenen kişi ve grupların dini anlama ve dinî hüküm çıkarma noktasındaki ortak tavırlarını ifade etmesi bakımından doğru ve yerindedir. Lakin İbn Teymiyye ve Vehhâbîlikle birlikte tanımın sınırlarında genişleme ve değişim gerçekleşmiştir. Bu genişleme ve değişim süreci günümüzde bir yandan Cihadî oluşumlarla ve yakın zamandaki IŞİD/DÂİŞ tecrübesiyle, diğer yandan da Arap Baharı sonrasında Mısır, Libya, Tunus ve Yemen gibi ülkelerde Selefîlerin siyasî partiler olarak 63 05-06 EYLÜL 2015, KONYA görünürlük kazanmaları ile sürmektedir. VI Hâricîlik ve Selefîlik örneğinde daha önce değindiğimiz üzere mezhebin bir süre sonra etiketleşmesiyle birlikte mezhep artık organik bir yapılanma olarak değil, mezhepüstü/mezhep-dışı bir mahiyet kazanmaya, bir ikir, tavır, anlayış, zihniyet vs olarak görünmeye başlar. Hele yukarıda bazı örnekleri sunulduğu üzere organik bağıntısı olmayan gruplara etiket olarak iliştirildikçe mezhebin organik yapısı daha da bulanıklaşır ve kimi zaman mezhebin organik bir yapılanma mı yoksa bir anlayış biçimi/zihniyet mi olduğu tartışması gündeme taşınır. Nitekim Selefîlik bazı müellilerce bir mezhep olmayıp bir anlayış biçimini/zihniyeti ifade etmektedir.26 Ancak burada etiketlere bakarak mezhebin organik yapılanması olmadığını iddia etme noktasında dikkatli olunması gerekir. İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ: SELEFİLİK ÇALIŞTAYI Mezhebin belli hususiyetlerine odaklanılarak organik bağlantısı olmayan oluşumlara da iliştirilen etiketlerin keyfî, seçmeci, zannî ve indî/sübjektif bir karakteri hâiz olduğunu belirtmek gerekir. Etiket veya zihniyet tanımlamasının içerimi tanımı yapan tarafından seçilmekte ve doldurulmaktadır. Örneğin birinin Selefî zihniyeti olarak belirlediği içerim ile bir başkasınınki farklılık arzedebilir. Üstelik bu belirlenimlerde tanımı yapanın kendi bağlamsal şartları ve şahsî tercihleri önemli rol oynar. Mezheplerin etiketleşmesi aslında insanın dış dünyadaki varlığı, zihin dünyasında anlamlı ve sistematik bir konuma oturtma gayretinin bir ürünüdür. İnsan zihni kategorilerle düşünür ve hayatı kategorilerin içerisine sığdırmaya çalışır. Halbuki hayat birbirinden kesin çizgilerle ayrılan kategorilere sığmayacak kadar çok yönlü ve karmaşıktır. O nedenle her kategorileştirme faaliyeti dış dünyada gerçekleşenin olduğu gibi kuşatılamaması, bazı yönleriyle ıskalanması, hatta bazen tahrii gibi neticelerle ve nihayet indirgemecilik ve genellemecilik illetiyle maluldür. Ancak insanın da anlama çabası içerisinde yapacağı başka da bir şey yoktur. En fazla kategorilerin sayısını arttırıp aradaki geçişkenliğin ve gri alanların varlığını öne çıkarabilir. Öte yandan bir şeyi anlamak onu tümüyle kuşatmayı gerektirir. Ancak varlığı tümüyle kuşatmak insan için mümkün değildir. O halde insan varlığı kuşatabildiği ölçüde anlar. Esas problem burada değildir. Problem anlamadan sonra gelen adımda gerçekleşir ki, o da tanımlamadır. zira insan anladığını anlamlandırmak, tanımlamak ve zihninde bir yere oturtmak ister. Bilim dediğimiz de zaten bu ameliyenin sonucu olarak doğar. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus daha vardır. İnsan varlığa çoğu zaman sadece anlama çabasıyla yaklaşmaz, onu yüceltme veya karalama veya istediği şekle sokma gibi şeytanî biçimde de yaklaşır. Eğer insan [ 64 ] Ko a, Buî e refera sla “eleîliği ir ezhep ol a ıp assları oru la ası e hükü çıkarıl ası da ir aklaşı e düşü e tarzı olduğu u elirir; kz. Ferhat Ko a, İslâ Düşü e Tarihi de “eleîlik: Tarihsel “erü e i e Ge el Karakterisiği , İlahi at Akade i -“elefîlik Özel “a ısı-, I/ - , , s. . Ko a u tezi Milli etçilik ör eği ererek te elle dir e e çalışır; kz. s. . 05-06 EYLÜL 2015, KONYA salt anlama niyetiyle varlığa yaklaşabilseydi, yaptığı tanımlama eksik kuşatma sebebiyle sadece eksiklikle malul olacaktı. Halbuki farklı niyetlerle yaklaşma tanımlamanın eksik doğasını daha sıkıntılı bir hâle sokmaktadır. Dahası tanımlamalar çoğu zaman anlamayı takip eden bir sonuç değil, anlamanın başlangıcında farkında olunan veya olunamayan belirlenimlerin fısıldadığı birer sebeptir. Hulasa araştırmacı anlama ve tanımlama ameliyesini farkında olduğu ve olamadığı veya kendisinin belirlemediği bir çok belirlenim altında gerçekleştirdiğini unutmamalı ve söyleyeceği her şeyin varlığa ve gerçekliğe dair yalnızca bir açıklama önerisinden ibaret kalacağını unutarak hakikati tümüyle ifşa ettiği yanılsamasına düşmemelidir. Kaynakça Akpınar, Muhammed Raşit, “Osmanlı Toplumunda Selefî Düşüncenin Tipik Bir Temsilcisi Olarak Kadızâdeliler”, İlahiyat Akademi -Selefîlik Özel Sayısı-, I/1-2, (2015), ss. 303-315. Alan, Hüseyin, “Haricilik ve New Seleilik”, www.kuremedya.com, E.T.: 01.01.2016. Ali Yahya Muammer, el-İbâdiyye: Dirâsetün Mürekkezetün fî usulihim ve ta’rîhihim, 2. Bsk., Kahire: elMektebetü Vehbe, 1407/1987. İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ: SELEFİLİK ÇALIŞTAYI Apak, Âdem, “İslâm Tarihi Boyunca Selef ve Selefîlik Kavramlarının Anlam Serüveni”, Tarihte ve Günümüzde Selefîlik: Milletlerarası Tartışmalı İlmî Toplantı 08-10 Kasım 2013, İstanbul: Ensar Yayınları, 2014, ss. 39-50. Arıkan Adem, “Nijerya’da Selefîler”, İlahiyat Akademi -Selefîlik Özel Sayısı-, I/1-2, (2015), ss. 283-302. Bulaç, Ali, “Seleilik ve Haricilik”, www.zaman.com.tr, E.T.: 01.01.2016. Büyükkara, Mehmet Ali, “Bir Bilim Dalı Olarak İslâm Mezhepleri Tarihi ile İlgili Metodolojik Problemler”, İslâmî İlimlerde Metodoloji/Usûl Mes’elesi I, İstanbul: Ensar Neşriyat, 2005, ss. 441-491. _______, Çağdaş İslami Akımlar, İstanbul: Klasik Yayınları, 2015. DAİŞ’in Temel Felsefesi ve Dini Referansları Raporu, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı, 2015. Evkuran, Mehmet, “Bir Kriz Teolojisi ve Toplumsal Hareket Olarak Selefîlik -Selefî İdeoloji ve İslâm Dünyasındaki Etkileri Üzerine Bir Analiz-“, İlahiyat Akademi -Selefîlik Özel Sayısı-, I/1-2, (2015), ss. 71-90. el-Fezârî, Abdullah b. Yezîd, Six Kalam Works by Abd Allah b. Yazid al-Fazari, edited by Abdulrahman al-Salimi & Wilferd Madelung, Leiden & Boston: Brill, 2014. Fığlalı, Ethem Ruhi, “İbâzıyye”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, c. 19, s. 256-261. Furat, Ahmet Hamdi, “Selefîliğin Osmanlıya Etkisi Bağlamında Kullanılan Bir Argüman: İbn Teymiyye’nin es-Siyâsetü’ş-Şer’iyye İsimli Eserinin Osmanlı Dünyasında XVI. ve XVII. Asırdaki Tercümeleri”, Marife –Selefîlik Özel Sayısı-, IX/3, (2009), ss. 215-226. Gömbeyaz, Kadir, “İbâdî Fırak Literatüründe Şehristânî Etkisi: Kalhâtî Örneği”, İslâmî İlimler Dergisi 65 05-06 EYLÜL 2015, KONYA -İbâdîlik Özel Sayısı-, X/1 (2015), ss. 149-168. Hofman, Valerie J., “Ibadism: History, Doctrines and Recent Scholarship”, Religion Compassi, IX/9, (2015): 297-307, doi: 10.1111/rec3.12164. Kalaycı, Mehmet, “Şiîlik-Sünnîlik İlişkisinin Kapsamı ve Sınırlarına Dair Bazı Metodik Mülahazalar”, e-Makâlât Mezhep Araştırmaları, VI/2, (2013), ss. 293-319. _______, “Mezhepleri veya Dîni Hareketleri Tamamlan(Ma)Mış Kimliksel Süreçler Olarak Okumak”, Kur’an ve Toplumsal Bütünleşme (Mezhepler ve Dinî Gruplar Arası İlişkiler) içinde, ed. Hayati Hökelekli & Vejdi Bilgin, Bursa: Bursa Büyükşehir Belediyesi Yayınları, 2015, ss. 227-245. Koca, Ferhat, “İslâm Düşünce Tarihinde Selefîlik: Tarihsel Serüveni ve Genel Karakteristiği”, İlahiyat Akademi -Selefîlik Özel Sayısı-, I/1-2, (2015), ss. 15-70. Kutlu, Sönmez, “İslâm Mezhepleri Tarihinde Usûl Sorunu”, İslâmî İlimlerde Metodoloji/Usûl Mes’elesi I, İstanbul: Ensar Neşriyat, 2005, ss. 391-440. Özervarlı, M. Sait, “Seleiyye”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, c. 36, ss. 399-402. Özcan, Mustafa & Özcan, Leyla, IŞİD ve Kökenleri: Haricilik ve Seleilik, İstanbul: Safa Yayın Dağıtım, 2015. Öztürk, Mustafa, “Tefsir Geleneğinde Selefîlik Ekolü”, İlahiyat Akademi -Selefîlik Özel Sayısı-, I/1-2, (2015), ss. 195-252. eş-Şehristânî, Ebu’l-Feth Muhammed b. Abdilkerîm, el-Milel ve’n-nihal, I-II, thk. Emîr Alî Mühennâ – Alî Hasan Fâ’ûr, Beyrut, Dâru’l-Ma‘rife, 1996. Şeker, Fatih M., “Vehhâbîliğin Osmanlı Mütefekkirleri Üzerindeki Akisleri”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, V/21, (Bahar 2012), ss. 329-358. Taşken, Cemalettin, “Modern Çağın Haricileri:İŞİD”, www.ankarastrateji.org, (E.T.: 01.01.2016) İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ: SELEFİLİK ÇALIŞTAYI Tolerance Understanding Coexistence: Oman’s Message of Islam (broşür), 2. Bsk., Uman Sultanlığı Evkaf ve Dinî İşler Bakanlığı (Vizâretü’l-Evkâf ve’ş-Şü’ûni’d-Dîniyye): Maskat & Münih, 2014. Turhan, Sabri, “Seleilik Hariciliğin Uzantısdır”, www.anahabergazete.com, (E.T.: 01.01.2016) Yıldırım, Ramazan, “Arap Baharı ve Sonrasında Selefîlik -Mısır Örneği-”, İlahiyat Akademi -Selefîlik Özel Sayısı, I/1-2, (2015), ss. 263-281. www.al-monitor.com, “Who are the Kharijites and what do they have to do with IS?, (E.T.: 01.01.2016) www.milligazete.com.tr, “Haricilik ile Mürcie Arasında”, (E.T.: 01.01.2016) 66 05-06 EYLÜL 2015, KONYA