Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Özet Bu çalışmada XVII. yüzyıldan bu yana toplumların hayatından etkili olmaya başlayan sekülerleşme/dünyevileşme projesinin tüm dinler için olumsuz sonuçları irdelenecek; dindarların dindarlıklarının zayıflamasına ve bazen de buharlaşmasına sebep olduğu gözlenen sekülerleşmenin felsefi ve ideolojik temellerine işaret edilecektir. Bunu yaparken öncelikle sekülerleşmenin tanımı ve Batıda ve ülkemizdeki tarihi gelişimi vurgulanacak, Bediüzzaman Said Nursi'nin bu ideolojik ve felsefi saldırıyı nasıl algıladığı ve nasıl bir cevap verdiğinin üzerinde durulacaktır. Nursi'nin sekülerleşmenin dinler ve dindarlar için yaptığı meydan okumaya verdiği cevabın diğer din mensupları için de anlamlı sonuçları olduğuna da işaret edilecektir.
PEGEM AKADEMİ, 2019
Bu çalışmada ele alınan “din eğitimi” kavramı, üniversitelerde ilmi bir disiplin olarak kurulan “din eğitimi anabilim dalı”yla sınırlı tutulmamıştır. Bu çalışmanın temel amacı daha çok hem “din”in hem de “eğitim”in felsefi temellerini irdelemek ve “din eğitimi”nin akademik bir disiplin olarak üniversitelerde, yaygın din eğitimi modelinde ise medreselerde gerçekleştirilen “din eğitimi”nin felsefi temellerini araştırmaktır. Dini doğanın kendi bütünlüğü eğitimsel araçlarla gerçekleşebildiği gibi, eğitimin doğasının kendi bütünlüğü, amaç ve hedefleri de doğru bilgi ve doğru bilginin kaynağı ile gerçekleşebilmektedir. Doğru bilgi ve doğru bilginin kaynağının ne olduğu sorusuna dini ve hümanist geleneğin verdiği cevap ikiyi geçmemektedir. Dini gelenek doğru bilginin kaynağını vahiy ve bazen de akıl olarak ele alırken hümanist gelenek ise sadece aklı doğru bilginin kaynağı olarak kabul etmiştir. Oysaki insanın tabiî aklı veya hakikatin peşinde giden aklı vasıtasıyla elde ettiği felsefî bilgi ile vahiy vasıtasıyla insana ulaşan kutsal öğreti arasında bir çelişkinin olması mümkün değildir. Çünkü her şeyden önce insanın fıtrî olarak sahip olduğu prensipler de Tanrı tarafından onun tabiatına yerleştirilmişlerdir. İlâhî bilgiye dâhil olan bu prensiplerle çelişen şey ilâhî bilgi ile çelişiyor demektir. Dolayısıyla ilâhî olarak vahyedilmiş iman esasları olarak kabul edilen prensiplerle tabiî olarak elde edilen bilginin çelişmesi imkânsızdır. Bu durumda iman prensipleriyle çelişik bir delil öne sürüldüğünde bu delilin insan fıtratına yerleştirilen ilk prensiplerden yanlış bir çıkarımla elde edildiği, dolayısıyla da burhânî bir güce sahip olmadığı söylenebilir. Bundan hareketle din eğitiminin felsefi temelleri denildiğinde “din” ve “eğitim”in kaçınılmaz varoluşsal bir ilişki içinde oldukları iddiası öne sürülebilir. Öncelikle din olan ile dini olanın felsefi temellendirme açısından ayırt edilmesi gerekmektedir. Din nedir? Dini olan nedir? sorgusu temellendirme için ayrı bir öneme sahiptir. Din ve dini olanı ayırt etmeksizin eğitime tabi tutmak felsefi temellendirme için doğru sonuçlara ulaştırmayacaktır. Çünkü din vahyedilende bulunan temel öğreti iken, dini olan ise bu temel öğreti üzerine yapılan yorumlardır. Kaldı ki temel öğreti ve yorumunun dışında bir de yaşanılan din vardır. Bu da apayrı bir durumu ortaya koymaktadır. Onun için din eğitiminin felsefi temelleri irdelenirken din’in mi, dini olanın mı yoksa din olarak bilinip yaşanılan realitenin mi irdelendiği vuzuha kavuşması gerekmektedir. Ayrıca böylesi bir problematik karşısında felsefi doğanın bütünlüğü hangisinin temellendirilmesi ile uğraşması gerektiği de vuzuha kavuşmalıdır. Aksi takdirde verilecek uğraş ve gösterilecek olan çaba felsefi bir temellendirmeyi değil, var olan probleme/problemlere yenisini eklemekten başka bir işe yaramayacaktır. O vakit din eğitimin felsefi temelleri denildiğinde, felsefe yoluyla dinin, eğitimin ve din eğitiminin ne olduğu sorusunun açıklığa kavuşturulması yanında bunların amaç ve hedeflerinin ne olduğu ve ne olması gerektiği üzerine düşünmek, tartışmak ve düşünsel üretimler yapılmalıdır. Felsefi temellendirme için din eğitimi adına var olan din eğitimi kürsüsü ile medreseleri felsefi bir sorgulamaya tabi tutarak dinin ve eğitimin doğasal bütünlüğü açısından yeniden sorgulanmadır. Ayrıca bu iki alanın ilmi eleştirisi ve müzakeresi yapılmalıdır. Bu yaklaşımların güncel eğitim pratiğine ve 2023 eğitim vizyonuna yeni ufuklar katacağı düşünülmektedir.
İSLAM DÜŞÜNCESİNDE DİN TASAVVURU, 2021
Türkiye Din Eğitimi Araştırmaları Dergisi, 2020
Araştırmada, seçmeli Temel Dini Bilgiler (İslam) dersi konu edilmiş, derse ait kitaplarda öğretime konu edilen dini anlayışın tespiti amaçlanmıştır. Bu bağlamda kitaplarda yer bulan içeriğin, ele alınan konular itibariyle temel çerçevesi belirlenmiş, öğretimi hedeflenen dini anlayışın bir dünya görüşü olarak temel felsefesi analiz edilmiştir. Araştırmada nitel içerik analizi yöntemi kullanılmış ve kitap içerikleri, önceden belirlenen kategoriler, temalar ve kavramlar dikkate alınarak taranmıştır. Araştırma bulgularına göre içerikte, yeni bir öğrenme alanı olarak İslam hukuku da yer almış, DKAB ders içeriklerine kıyasla birçok yeni konuya yer verilmiş, kazanımlar açısından tasdik ve amel boyutlarına ağırlık verilmiş, ibadetlerin öğretiminde şekil-mana dengesi sağlanmıştır. Diğer yandan derse ait içerikte yer bulan dini anlayışın akıldan ziyade, birer bilgi kaynağı olarak vahyi, sünneti ve geleneği öncelediği, vahiy ve sünnete dayandırılan bir Allah, evren/varlık ve insan anlayışı sergilediği, dünya hayatına nispetle Ahiret hayatını ön plana çıkardığı ve insan davranışlarının merkezine Allah rızasını yerleştirdiği, bireysellikten çok toplumsallığı öncelediği, belirli bir İslami toplum modeli önerdiği ve nihayet modern dini çoğulculuk anlayışları karşısında mutlak tek hakikat anlayışını sergilediği tespit edilmiştir. Bütün bu nitelikleriyle Temel Dini Bilgiler dersine ait dini anlayışın, Cumhuriyet tarihi boyunca sergilenen din eğitimi politikalarından önemli oranda farklılaşarak Kur’an ve sünnet merkezli bir içerik inşa ettiği anlaşılmıştır.
Kuşkusuz Durkheim sosyolojisi ve din sosyolojisi üzerine çok sayıda araştırma yapılmıştır. Toplumsal olaylara ilişkin geliştirdiği ve sosyal bilimlerin kullanımına sunduğu teori ve tezleri, günümüzde bile hala geçerliliğini korumaktadır. Sosyolojinin ve din sosyolojisinin kuruluşuna büyük katkılarda bulunmuş bir sosyolog olarak Durkheim‟ın, on dokuzuncu yüzyılın sonları ile yirminci yüzyılın başlarında sosyoloji bilimine damga vurduğunu söylemek çok da abartılı olmayacaktır. Toplumsal konulara bakış açısı, ele alış biçimi, üstün vizyonu gibi özellikleri onu çağın ötesine taşımış, üzerindeki tartışmaların da sürgit devam etmesine neden olmuştur. Bununla birlikte onu gündemde tutan en önemli özelliklerinden biri, bir toplumbilimci olarak toplum sorunlarına yine toplumdan, toplum dinamiklerinden ve toplum gerçeklerinden elde ettiği bulgularla yaklaşmış olmasıdır. Dolayısıyla bu özelliği, “sorunları tespit etme ve çözüm önerileri sunma” odaklı bilimselliğinin ve olguların işlevselliği prensibinin, sosyoloji ve din sosyolojisi kamuoyu nezdinde sürekli kalıcılığını ve “güncellik” özelliğini korumasını sağlamıştır. Buna paralel biçimde biz de, Durkheim‟ı değişik açılardan ele alan çok sayıda araştırma gibi, diğer eserleri ile birlikte, onun sosyologluğunu ve din sosyolojisi alanındaki sıra dışı uzmanlığını özellikle tanımlayan klasiği “Din Hayatının İlk Formları”nda yansıttığı bilimsel kimliğini incelemeyi amaçladık. Bu anlamda çalışmamızda, Durkheim‟ın büyük çaplı bir din sosyolojisi ve din fenomeni kavramsallaştırması sunduğunu söyleyebileceğimiz özellikle bu eserini etraflıca tetkik etmeye ve geniş hacimli bir dini sosyolojik çıkarsamalar yapmaya çalıştık
zet Mahkûmiyet altında olan insanların toplumdan soyutlandığı bir gerçektir. Makalede, toplumsal bir değere ve işlerliğe sahip olan dini yaşantı şekillerinin, bu soyutlanma dolayısıyla hapishane ortamında nasıl yer bulduğu ve hükümlülerin din algısının ne düzeyde olduğu irdelenmektedir. Makaleye konu olan araştırma kapsamında, mahkûmlarda 'dini yaşantı' ve 'din algısı' ile demografik değişkenlerin ilişkisi ele alınmıştır. Diğer taraftan insanların cezaevinde dindarlaşıp dindarlaşmadığı incelenmeye çalışılmıştır. Suç ve ceza kavramı üzerinde kısaca durulmuştur. Avrupa ve Amerika'dan örneklerle durum tespiti yapılmıştır.Araştırma kapsamında, Konya E Tipi Cezaevinde 234, Konya Yarı Açık Cezaevinde ise 68 mahkûm ile mülakat yapılmıştır. Yapılan diğer araştırmalarda, mahkûmların dindarlaştığına ilişkin bulgular yer almakla birlikte, araştırma sonucu bu bağlamda farklı bir durum ortaya çıkmıştır. nanç boyutu açısından değerlendirildiğinde dindarlığın arttığı; ibadet bo...
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
مجلة العمارة والفنون والعلوم الإنسانیة, 2020
Encyclopaedia of Hebrew Language and Linguistics. Volume I. A–F, ed. Geoffrey Khan (Leiden/Boston: Brill), 649-654., 2013
Akademik Fran Ramovš (= Razprave SAZU, Razreda za filološke in literarne vede 29, ed. by Marko Jesenšek), 2023
Teorías contemporáneas del arte y la literatura (Tecnos ISBN 978-84-309-8402-2), 2021
Verbum Et Ecclesia, 2014
Revue Organisations & territoires
Coloration Technology, 2018
European Neurology, 2020
European Journal of Organic Chemistry
Applied Psychological Measurement, 1989
The Journal of Organic Chemistry, 2004
Cropp Breeding and Applied Biotechnology, 2005
ISC Int. J. Inf. Secur., 2017
Journal of theoretical biology, 2014