ANKARA HACI BAYRAM VELİ ÜNİVERSİTESİ
Türk Kültürü Açısından Hacı Bektaş-ı Velî Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU
(18-20 EKİM 2018 ANKARA)
BİLDİRİLER KİTABI
Editörler:
Doç. Dr. Orhan KURTOĞLU
Dr. Ayşe ÇAMKARA ERGİNER
1. CİLT
ANKARA- 2018
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU
(18-20 EKİM 2018 ANKARA)
BİLDİRİLER KİTABI
Birinci Basım, Aralık 2018
EDİTÖRLER
Doç. Dr. Orhan KURTOĞLU
Dr. Ayşe ÇAMKARA ERGİNER
ISBN
978-605-7893-01-7 (1.c)
978-605-7893-02-4 (2.c)
978-605-7893-00-0 (Tk)
e-ISBN
978-605-7893-03-1
DÜZELTİ
Ebru KARADAŞ
GRAFİK TASARIM VE BASKI
Asil Organizasyon AŞ. Aşağı Öveçler Mah. 1332. Cad. No: 7/8 Çankaya / Ankara
IV. Uluslararası Alevilik ve Bektaşilik Sempozyumu Bildiriler Kitabı’ndaki yazıların yasal ve bilimsel
sorumluluğu yazarlarına aittir.
© Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Türk Kültürü Açısından Hacı Bektaş-ı Velî Araştırmaları Uygulama
ve Araştırma Merkezi Yayınları
Her hakkı saklıdır. Bu kitabın hiçbir kısmı yayıncısının yazılı izni olmaksızın elektronik veya mekanik,
fotokopi, kayıt ya da herhangi bir bilgi saklama, erişim sistemi de dâhil olmak üzere herhangi bir şekilde
çoğaltılamaz.
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Türk Kültürü Açısından Hacı Bektaş-ı Velî Araştırmaları Uygulama ve
Araştırma Merkezi Emniyet Mahallesi Abant 1 Caddesi No:10 E Blok 3. Kat
Teknikokullar Yenimahalle ANKARA
Telefon: +90 31202 23 46 • Belgegeçer (Faks) : +90 312 202 28 84
ZÜLFİKAR’IN DİVAN ŞİİRİNE YANSIMALARI
Reflections of Zulfiqar on Divan Poetry
Hasan KAPLAN*
Öz
Hazreti Ali Türk edebiyatında en fazla bahsedilen dinî ve tarihî şahsiyetlerden birisidir.
O; hayatı, halifeliği, veliliği, âlimliği, kahramanlığı, ahlakı, cömertliği, ehl-i beytten olması
gibi birçok yönden edebi eserlere konu olmuş, ismi etrafında farklı edebî türlerde manzum ve
mensur eserler yazılmış biridir. Hz. Ali’den bahsedildiğinde çoğu defa Zülfikar adlı kılıcı da
zikredilmiştir. Zülfikar, Hz. Ali’nin ucu çatallı, ortası yivli meşhur kılıcının adıdır. Gerek ismi
gerekse ele geçirilişi hakkında farklı rivayetler olan bu kılıç, yalnız Alevî-Bektaşî zümreye
mensup halk ve tekke şairleri tarafından değil birçok divan şairi tarafından da şiirlerde farklı
münasebetler içinde kullanılmıştır.
Bu çalışmada Zülfikar adlı kılıcın şiire yansımaları üzerinde durulmuştur. Zülfikar, divan
şairleri tarafından telmih unsuru olarak kullanılırken farklı çağrışımlar ve benzetmeler içinde
kendisine oldukça geniş bir kullanım alanı bulmuştur. Zülfikar, kasidelerde memduhun kılıcının
benzetileni olarak yer almıştır. Zülfikar, sevgilinin gamzesi, kaşı, kirpiği, saçı, dudağı, gözü gibi
farklı güzellik unsurlarıyla şekle dayalı bir münasebet içinde ilgili unsuların âşık üzerindeki
etki gücünü yansıtırken kullanılmıştır. Bazen de kalem, makas, dil, tuğra ve çiçek olmuştur.
Zülfikar’ın sancaklarda, duvarlarda, kalender ve Abdâlların kol ve sinelerinde damga olarak
yer alması da şairlere ilham vermiştir. Bu çalışmada Zülfikar’ın şiirlerdeki tüm bu kullanımları
incelenerek divan edebiyatı içindeki yeri tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Hz. Ali, Zülfikar, kılıç, lâ fetâ illâ ‘Alî lâ seyfe illâ Zû’l-fekâr.
Abstract
His Holiness Ali is one of the religious and historical personalities most commonly mentioned in Turkish Literature. He has been the subject of numerous literary works with regard
to his life, his caliphate, his saintship, his intellect, heroism, morality, generosity and his membership in the family of the house (ehl-i beyt). Several literary works in both prose and verse
format were written in relation to his name. When His Holiness Ali was mentioned, most of the
time his sword, which is called Zulfiqar, was also mentioned. Zulfiqar is the name given to his
famous sword, a scissor-like double bladed sword, with a fluted center piece. This sword, on
whose name and appearance, several stories had been told, has been used in different poems in
different contexts not only by folk poets and poets of Dervish Lodges belonging to Alevi-Bektashi Community but also by many divan poets.
This study has dwelled on the reflections of the sword called Zulfiqar on the Poetry.
While Zulfiqar was used by Divan Poets as an element of reference (telmih), it was used in a
wide context of associations and metaphors. Zulfiqar took part in Qasīdahs as the analogy of
Memduh’s sword. It was also used in a formal relationship with elements of beauty such as
beloved one’s dimples, eyelashes, hair, lips, and eyes in reflecting the power of such elements
* Dr. Öğr. Üyesi, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi, Türkiye, h1982kaplan@hotmail.com
789
Hasan KAPLAN
over the lover. The fact that Zulfiqar had found its place as a stamped mark on flags and walls,
on arms and chests of Abdâls and Zahids has inspired poets in their works. In this study, all such
usages of Zulfiqar in the Turkish Literature have been examined and its place in divan literature
has been determined.
Key Words: His holiness Ali, Zulfiqar, sword, lâ fetâ illâ ‘Alî lâ seyfe illâ Zû’l-fekâr.
1. Giriş
Hazreti Ali, Türk edebiyatında en fazla bahsedilen dinî ve tarihî şahsiyetlerden birisidir. O; hayatı, kahramanlığı, ahlakı, cömertliği, halifeliği,
veliliği, âlimliği, ehl-i beytten olması gibi birçok yönden edebî eserlere
konu olmuş1, ismi etrafında farklı edebî türlerde manzum ve mensur eserler
yazılmıştır2. Hz. Ali, divan edebiyatında tüm isim, künye, lakap ve sıfatlarının
yanı sıra bedenî ve manevî özellikleriyle de yer almıştır. Şairler bazen ona atfedilen sözlerle bazen de onunla ilgili ayet ve hadisleri, tabir ve deyimleri kullanarak şiirlerinin anlam dünyasını genişletmişlerdir. Hz. Ali, edebî ve tasavvufî remizlerle ele alınırken bile metinlerde onunla özdeşleşen olay, mekân,
hâl ve eşyalar yer almıştır. Bu eşyalardan biri de onun Zülfikar adlı kılıcıdır3.
Zülfikar, kelime olarak “zû+el” ile “fekâr” kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur. “Zû” sahip, “fekâr” omurga ve boğum anlamına gelmektedir.
Zülfikar’ın lügat manası fukralıdır. Kılıcın üzerindeki çentikler fukralara benzetildiği için bu isimle anıldığı ileri sürülmektedir (Topuzoğlu, 1997: 649).
Bugün çatallı veya iki dilli olarak bilinen Zülfikar’ın bu şeklinin bir tasavvur
olduğu, gerçekte ise Hz. Ali’ye ait kılıcın çentiklerinden, kesici ve parçalayıcı
vasfından dolayı Zülfikar olarak isimlendirildiği muhtemeldir (Topuzoğlu,
1997: 650). Zülfikar, Hz. Ali’nin iki tarafı da keskin, boğumlu, yivli kılıcının
adıdır. Zülfikar’ın menşei konusunda çeşitli rivayetler vardır4: Bunlardan
birisine göre Hz. Ali, Yemen’de demir kaide üzerinde duran taştan yontulmuş bir putu kırmış ve demirini Medine’ye götürmüştür. Ömer es-Saykal adlı
demirci bu demiri eriterek her biri yedi arşın boyunda ve bir karış eninde iki
kılıç dökmüş, ortasına kanın akması için yivler açmıştır. Şiî geleneğine göre
Zülfikar Hz. Musa’nın asası, on emirin taşındığı kutsal sandıktır, Zülfikar’ı
kendi tabutuyla birlikte Hz. Âdem cennetten çıkarmıştır. Zülfikar’ın akıbetine dair bir rivayete göre kılıç Necef Denizi’ne bırakılmıştır5. İbn Mülcem
tarafından zehirli bir hançerle yaralanan Hz. Ali, çocuklarına bazı vasiyetlerde
bulunmuş ve Düldül’ün sahraya, Zülfikar’ın da Necef Denizi’ne bırakılmasını
emretmiştir (Yıldıran Sarıkaya, 2013: 556). Başka bir rivayete göre Hz. Mu-
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
790
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
hammed, Bedir Gazvesi’nde savaş sonrasında elde edilen ganimetleri taksim
ederken boğumlu bu kılıcı kendine ayırmıştır. Kılıcı Hz. Muhammed, Uhud
Gazvesi’nde Hz. Ali’ye hediye etmiş ve bu sırada “lâ fetâ illâ ʿAlî lâ seyfe illâ
Zû’l-fekâr” tabirini kullanmıştır (Öz, 2013: 553).
Resim 1. Lâ fetâ illâ ʿAlî velâ seyfe illâ Zû’l-fekâr 6
Bu tabirin Cebrail (a.s.) tarafından kullanıldığı rivayeti de vardır (İvgin,
2015: 73). Bu tabir, daha sonra şairler tarafından bazen tamamen bazen de
kısmen iktibas edilmiştir. Öyle ki bu tabir bazı mütekerrir musammatlarda
her bendin sonunda tekrarlanmıştır. Nesîmî (ö. 1404-05), on dört bentlik murabbaında her bendin sonunda bu ifadeyi tekrarlamıştır (Ayan, 2014: 766-68).
Giritli ‘Aşkî (19. yüzyıl), üç bentlik murabbaında her bendin sonunda bu ifadeyi tekrarlamıştır (Alper, 2005: 205). Sükûtî (ö. 1896), yedi bentlik murabbaında her bendin sonunda bu ifadeyi tekrarlamıştır (Özcan, 2001: 89-90).
Ahmet Cezbî (ö. 1829), üç muhammesinde her bendin sonunda bu ifadeyi
tekrarlamıştır (Roohi Maleky, 2012: 139-166). Bursalı Murad Emrî (ö. 1916)
altı bentlik bir muhammesinde her bendin sonunda bu ifadeyi tekrarlamıştır
(Öztahtalı, 2009: 283). Aczî (ö. 1866), dört bentlik bir müseddesinde her
bendin sonunda bu ifadeyi tekrarlamıştır (Özgönül, 2001: 472). Misâlî (16.
yüzyıl) yedi bentlik müsebbaında her bendin sonunda bu ifadeyi tekrarlamıştır
(Güneş, 2011: 134-136). Behrî (19. yüzyıl?) on iki bentlik mütessaında her
bendin sonunda bu ifadeyi tekrarlamıştır (Turan, 2008: 381-385). Eşref Paşa
(ö. 1894), her bendi altı beyitten oluşan yedi bentlik terci-bendinde her bendin
sonunda tekrarladığı vasıta beytinde bu ifadeye yer vermiştir (Tanrıbuyurdu,
2006: 116-119).
Divan edebiyatında bu tabirin yanı sıra Zülfikar’ın redif olarak kullanıldığı şiirler de vardır7. Nâbî Divanı’nda 760. gazel Zülfikar redifli beş
beyitlik bir gazeldir (Bilkan, 2011: 1031). Nâbî (ö. 1712), bu gazelinde Hz.
Ali’nin Zülfikar’ıyla bakışı acı (tuzlu) ettiğini, iki göze ateş verdiğini söyler.
Hz. Ali’nin Zülfikar’ı bakışın kuvveti ve Hayber’i açan dudağıyla (kenarıyla),
cihana karışıklık salmıştır. Hz. Ali Zülfikar’ıyla şairin İslam hükümdarının
hükmü altında bulunan ülkeye benzeyen gönlünü karanlıktan uzak kılmış,
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
791
Hasan KAPLAN
muhabbet şarabının hararetiyle (kuvvetiyle) şairin kalbini sevinç kadehi yapmış, gönle şuur (idrak) vermiştir.
Azmî Divanı’nda 146. gazel Zülfikar redifli altı beyitlik bir gazeldir
(Duymaz, 2010: 349). Azmî (ö. 1831), bu gazelinde Hz. Ali’nin birçok hududu Zülfikar’ıyla fethettiğini, kaplanları kestiğini, yiğitler arasında Necef şahı
olmasına rağmen Zülfikar’ıyla gururlanmadığını söyler. Cihana bir daha “Hel
etâ” denilen -İnsan Suresi’nde övülen- Hz. Ali gibi biri gelmez, âlemler bir
daha Zülfikar’ıyla Hz. Ali gibi birisini görmez. Feleğin savaşçı gezegeni olan
Merrih (Mars), Hz. Ali’nin Zülfikar’ı karşısında utancından kılıcını kınına koyar geçip giderdi. Gerçekten Hz. Ali, Allah’ın arslanı olup Zülfikar ile kâfirleri
huzursuz etmiştir. Sûra üflendiği zaman Hz. Ali, Zülfikar’ı ve gazilerin sancağı ile ortaya çıkar. Hz. Ali, Zülfikar’ı ile İslam dinine hizmet etmeyi seçti ve
bununla çok sevap kazandı.
Hanyalı Nûrî Divanı’nda 458. gazel Zülfikar redifli beş beyitlik bir gazeldir (Aydın, 2009: 850). Nûrî (ö. 1815), bu gazelinde Azmî gibi Hz. Ali’nin
Zülfikar’ıyla yaptıklarından bahseder. Nûrî, Hz. Ali’nin Zülfikar’ıyla şah
olarak ortaya çıktığını, müminlere sığınak olduğunu, kâfirleri mahvettiğini
söyler. Hz. Ali, mahşerde âşıkların davranışının güzelliğine Zülfikar’ıyla hem
şahit olur hem de onları himaye eder. Hz. Ali, bütün tabi olanların küfür perdesini Zülfikar’ıyla kesip Hakk’a yol göstermiştir. Hz. Ali, bir zaman kâinattan âlem-i lâhûtu Zülfikar’ıyla tecelli yeri eylemiştir.
Edirneli Nazmî Divanı’nda 1849. gazel Zülfikar redifli dört beyitlik bir
gazeldir (Üst, 2018: 1077). Nazmî (ö. 1585-86?), Zülfikar’dan bir sevgili
gibi bahsetmiştir. O güzeller şahının namı Zülfikar’dır. Şair “şâh-ı merdân”
Hz. Ali üzerine yemin ederek o Zülfikar’ın güzel olduğunu söyler. Şaire göre
onun gözü öfkeli olup insanın gözüdür. Zülfikar’ın bakışları sert olup insanı
öldürür. Şair, Zülfikar’ın bütün canlara kıydığını ve merhamet etmediğini söyler. Onun gözü kılıcın ta kendisidir, onu gören bunu söyler. Nazmî’ye göre
Zülfikar gönül alan bir güzeldir.
Gelibolulu ‘Âlî Divanı’nda yer alan ilk murabba Zülfikar redifli yedi
bentlik âşıkâne bir şiirdir (Aksoyak, 2018: 379). ‘Âlî (ö. 1600), şiirin başından
sonuna kadar Zülfikar’a seslenmiştir. Şair, Zülfikar’a “âftâbum, kâm-kârum,
kâm-yâbum, kâm-rânum, nükte-dânum, cefâ-kârum, cevânum, bî-vefâ yârüm,
dil-berüm, sîmîn-berüm, beste-dehânum, dil-nüvâzum, çâre-sâzum, dil-sitânum, serv-kaddüm, lâle-haddüm, gülsitânum, nâzenînüm, mû-miyânum,
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
792
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
meh-cebînüm, beste-dehânum, şehryârüm, şeh-levendüm, şeh-süvârum, serbülendüm…” gibi divan edebiyatında sevgiliye/mahbuba yönelik kullanılan
ve onun bir vasfını dile getiren hitaplarla seslenmiş, âdeta onu bir sevgili gibi
anlatarak teşhis ve teşbih yapmıştır. Şaire göre Zülfikar’ın benzeri dünyada
yoktur, onun şanına dünyada hiçbir padişah sahip değildir, ondaki unvan hiçbir
ay yüzlüde yoktur. Şair, Zülfikar’ın zülfüne bağlı, ferman taşıyan bir kuldur.
Sevgisi güneşten fazladır ve kendisi zerre gibi çok değersizdir. Zülfikar, Hz.
Ali karakterli bir server iken şair onu kölesi olan Kamber’dir. Şair, Zülfikar’a
divane olduğundan beri sevinç sahibi bir düşkündür. Zülfikar’ın zülfünün
bağıyla bela ve gamdan azadedir. Gönül kapan sevgililerden uzaklaşıp tok
gözlü kimselerin arasına dâhil olmuştur. Şair, Zülfikar’ın elinde gül renkli
şarabın olduğu demleri arzulamaktadır. O zamanlar mest olan şairin, sevgilinin lal renkli dudağının hatırına bağrı kanlıdır. Ney gibi inlemek onun için bir
kanundur. Şair, Zülfikar’dan salınarak uzun boyuyla gül bahçesine çıkmasını,
dünyayı sümbül gibi kokulu kılmasını ister. Bahçede her bülbül bin âh vâh
ile Zülfikar’a servi boylum, lale yanaklım, gül bahçem diyecektir. Gökteki
ay Zülfikar’ın kaşlarını gördüğünde göğüs germemelidir, ay onun dolunay
gibi olan yüzünde noksanlık kaydı düşmemelidir. Şair murabbaını Allah’ın
onun eksikliğini göstermemesi duasıyla noktalar. Bu şiir boyunca ‘Âlî, âdeta
Zülfikar adlı bir mahbuptan bahsetmiş, kılıç olan Zülfikar’a da göndermelere
yaparak onu sevgilinin farklı güzellik unsurlarıyla ilişki içinde anlatmıştır.
Nâ’ilî (ö. 1666), Hz. Ali hakkında yazdığı bir na’tta (K. 6/32-35) dört
beyitte art arda Zülfikar’dan bahsetmiştir (İpekten, 1970: 51). Nâ’ilî, beyitlerde Zülfikar’ın gücünü, düşman üzerindeki tesirini ve Hz. Ali ile yakaladığı
uyumu ön plana çıkarmıştır. Şaire göre Zülfikar’ın öyle bir bakışı vardır ki
kılıcın üzerindeki siyah ve beyaz dalgalı benekler zehrin tesirini ve canın
ödünü parçalar, insanı bu derece etkiler. Zülfikar’ın düşman üzerindeki etkisi
de çok fazladır. O, düşmanın ödünü parçalar, yüz parçaya ayırır. Düşmanın
sağlam yemini, yiğitliği onun karşısında parça parça olur. Zülfikar, Allah’ın
arslanı olan Hz. Ali’nin kuvvetli eli (pençesi) ile bütünleşince hiçbir yerde
duramaz. Zülfikar bir yandan düşmana vururken bir yandan da yiğitlerin şahı
Hz. Ali’yi gölgesi gibi kucaklar, onu saldırılara karşı muhafaza eder.
Zülfikar, sadece redif olarak kullanıldığı şiirlerde değil, birçok beyitte,
bentte müstakil olarak yer almış; şiirin anlam dünyasına genişlik kazandırmıştır. Yıldıran Sarıkaya (2013: 555), Zülfikar’ın şiirlerde Hz. Ali’nin
kılıcı olarak gerçek anlamıyla zikredildiği gibi teşbih, istiare, telmih ve mecaz
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
793
Hasan KAPLAN
yoluyla bazı kavram ve unsurların tanımlanmasında da kullanıldığını belirtir.
Bu yönüyle Zülfikar, Türk şiirinin zengin imajlarının önemli bir unsurudur.
Şairler Zülfikar’ı sevgilinin gamze, kaş, kirpik, göz (bakış), saç, dudak, endam gibi güzellik unsurlarıyla; aşk, muhabbet, dert, lütuf, âh, dua gibi soyut
unsurlarla; kalem, makas, anahtar, tuğra ve sûr gibi eşyalarla; çiçek, güneş,
ay, ırmak gibi tabiata ait unsurlarla; söz, beyt, harf, dil gibi şiire dair unsurlarla; parmak ve kalp gibi organlarla ilişki içinde kullanmışlardır. Şairler, şairlikleriyle fahrederken, memduhlarını methederken ve -bilhassa şehrengizlerde- Ali, Zülfikar ve Haydar isimli mahbuplar(ın)dan bahsederken Zülfikar’ın
çağrışımlarından faydalanmışlardır. Metinlerde, âşıkların kol ve sinelerinde
dövme olarak yer almasından tekke duvarlarına asılmasına kadar birçok yerde
Zülfikar’ın kullanımına yer verilmiştir. Bu çalışmada tüm bu kullanımlardan
hareketle Zülfikar’ın söz konusu unsurlarla olan ilişkisi örneklerden hareketle
açıklanmaya çalışılacaktır.
2. Sevgilinin Güzellik Unsurları ve Zülfikar
Divan edebiyatında sevgili saçı, kaşı, kirpiği, gözü, gamzesi, yüzü,
yanağı, beni, ayva tüyleri, ağzı ve dudağı gibi çoğu yüz bölgesinde yer alan
güzellik unsurları ile ele alınmıştır. Bu güzellik unsurları renk, şekil, vasıf,
koku ve âşık(lar) üzerindeki etkisi bakımından farklı unsurlarla teşbih ve mecaza dayalı ilişki içinde kullanılmıştır. Şairler, Zülfikar’ı başta şekli ve etkisi
bakımından olmak üzere çeşitli yönlerden sevgilinin gamzesi, kaşı, kirpiği,
gözü, saçı ve dudağıyla ilişki içinde ele almışlardır. Bazen de ona bir sevgiliye hitap eder gibi seslenmişlerdir. Gelibolulu ‘Âlî’nin ona “dil-berüm, sîmînberüm, dil-sitânum, serv-kaddüm, lâle-haddüm, gülsitânum, nâzenînüm…”
diyerek seslendiği yukarıda söylenmişti. Cemâleddîn Mahmûd Hulvî (ö.
1625) de şu beyitte sevgilisine “cânım Zülfikar” diyerek hitap etmiş, ondan
lütfunu umduğunu söylemiştir8.
Şâh-ı vaktüm mâh-ı bedrüm gül-ʿizârumsun benim
Lutfun umar Hulvî-i şûrîde cânım Zülfikâr G. 89/5 (Yavuz, 2012: 132)
2.1. Zülfikar ve Gamze
Divan edebiyatında gamze; sevgilinin teveccühü, süzgün bakışı, yan
bakışı ve nazlı bakışı konu olduğunda zikredilen güzellik unsurudur. Bu güzellik unsurunun Zülfikar ile münasebeti iki noktaya dayanmaktadır: Bunlardan ilki, sevgilinin gamzesinin gelenekte kılıç olarak tasavvuru (kılıçla
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
794
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
şekil bakımından benzerliği) ve sevgilinin gönül mülkünü onunla fethetmesi,
âşıklarını onunla yaralaması, âşıklarının kanını onunla dökmesi hatta onunla
âşıklarını öldürmesidir. Bu vasıflara Zülfikar da sahiptir. Zülfikar’ın düşman
üzerindeki etkisi ile gamzenin âşıklar üzerindeki etkisi bu ilişkinin ikinci
yönünü oluşturmaktadır. Şairler gamze ve Zülfikar arasında münasebet kurdukları beyitlerde Zülfikar’ın tedailerinden hareketle Hz. Ali etrafında çeşitli
göndermelerde bulunmuşlardır.
Cemâleddîn Mahmûd Hulvî (ö. 1625), “Alî” redifli bir gazelinde Hz. Ali
hakkında söylenen “lâ fetâ illâ ʿAlî lâ seyfe illâ Zû’l-fekâr” sözünü iktibas
ederek mahbupla Hz. Ali’yi, mahbubun gamzesiyle de Zülfikar’ı eşleştirir.
“Zülfikar’ın üzerine kılıç yok.” sözü sevgilinin gamzesi hakkındadır, “Ali’nin
üzerine yiğit yok.” sözü ise sevgiliye layıktır.
Gamzenün hakkındadur lâ seyfe illâ Zû’l-fekâr
Şânuna lâyık dinilse lâ fetâ illâ ʿAlî G. 267/2 (Yavuz, 2012: 233)
Şem’î (ö. 1529-30), mahbubu Haydar’ın, gamzesinin Zülfikar’ını
çekince gönüller ülkesini fethettiğini söyler. Haydar aynı zamanda Hz. Ali’nin
isimlerinden birisidir. Şair, Zülfikar ve Haydar arasında münasebet kurmuş,
Hz. Ali’nin kılıcıyla yaptığı fetihleri, sevgilinin de gamzesiyle yaptığını ima
etmiştir.
Çeküben Zülfikâr-ı gamzesini
Gönüller mülkini feth itdi Haydar
G. 50/4 (Karavelioğlu, 2014: 160)
Üsküdarlı ‘Aşkî (ö. 1576-77), şu beytinde Zülfikar, Hz. Ali ve onun
bineği olan Düldül’e birlikte yer vermiştir. Şair, mahbubu Ali’nin kan dökücü
gamzesinin Zülfikar’ı ile güzelliğinin atına Düldül gibi cilveler yaptırmasını
söyler. Şair, aslında mahbubundan kendisine teveccüh göstermesini istemektedir.
Zülfikâr-ı gamze-i hûn-rîzün ile yâ ʿAlî
Cilveler itdür semend-i hüsnüne Düldül gibi G. 475/4 (Uzun, 2011: 597)
Zâtî (ö. 1547) de mahbubu Haydar’dan bahsedince Zülfikar’ı şiirine
dâhil etmiştir. Şair, Haydar’ın -Haydar’ın bir anlamı da arslandır- can avlayan
gamzesinin Zülfikar’ında bir anda, bir nefeste can vermesine şaşılmaması gerektiğini söyler. Zira sevgilinin gamzesinin Zülfikar’ı bir anda bin canı avlayabilir. Burada da şair Hz. Ali’nin Zülfikar’ının gücüyle sevgilinin gamzesinin
gücü arasında bir münasebet kurmuştur.
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
795
Hasan KAPLAN
N’ola cân virsem ana bir demde bin cân sayd ider
Gamzesinün Zülfikâr-ı cân-şikârı Haydarun G. 786/2 (Tarlan, 1970)
Kabûlî (ö. 1591-92), Zülfikar’ı zikredince Hz. Ali’yi hem ismen hem
de vasfen ele almıştır. Hz. Ali için kullanılan yaygın tabirlerden biri Haydar-ı
Kerrâr’dır. Bu tabir, onun düşmanına döne döne, tekrar saldırdığını ortaya
koymak amacıyla kullanılmıştır. Kabûlî, bu vasfı sevgilinin gözüne vermiş
ve ondan gözünün yok yere kan dökmemesini, kendisini öldürmemesini
istemiştir.
Zülfikâr-ı gamze-i hûn-rîz ile yok yirlere
Hayder-i Kerrâr-ı çeşmün dökmesün kanum ʿAlî
2008: 734)
G. 418/3 (Erdoğan,
Hayâlî Bey (ö. 1557), şu beytinde sevgilinin gamzelerine Ali’nin Zülfikar’ı denilememesi durumunda Mülcem’in kılıcı denilebileceğini söyler.
Beyitte sevgilinin gamzesinin kan dökücülüğü ve âşık üzerindeki öldürücü
etkisi hem Zülfikar hem de Mülcem bağlamında anlatılmak istenmiştir. Mülcem, Hz. Ali’yi şehit eden katilin adıdır. Hâricî zümresine mensup olan bu zat,
Hz. Ali’yi yaralamış, Hz. Ali bu yaranın etkisiyle üç gün sonra vefat etmiştir.
Hayâlî Bey, beyitte bu olaya da telmihte bulunmaktadır.
Zülfikâr-ı ʿAlî değilse şehâ
Gamzeler tîg-i tîz-i Mülcemdir
G. 50/3 (Tarlan, 1945: 146)
Manastırlı Celâl (ö. 1574?), cazibeli sevgilinin gözünün Hz. Ali’nin gözü
gibi -yahut Ali’nin aynısı, yahut Ali isminin başındaki ayn harfi- olduğunu,
gamzesinin de Zülfikar gibi olduğunu ve ondan ejderhaların bile kurtulamayacağını söyler. Şair, beyitte Dastan-ı Ejderha ve Hz. Ali Cenknameleri’nde
geçen, Hz. Ali’nin insanlara zulmeden ejderhayı Zülfikar adlı kılıcıyla öldürmesi olayına telmihte bulunmuştur. Beyitte Zülfikar-gamze münasebeti şekil
benzerliğinin yanı sıra sevgilinin gamzesinin etkisini ve gücünü ortaya koymak amacıyla kurulmuştur.
447)
Fi’l-mesel ʿayn-ı ʿAlîdür çeşm-i fettân sanasın
Zülfikâr-ı gamzesinden olmaz ejderler halâs
G. 307/3 (Güneş, 2013:
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
796
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
Resim 2. Hz. Ali’nin ejderhayı öldürmesi9
Muvakkıt-zâde Pertev (ö. 1807-08), aşağıdaki beytinde hem sevgilinin
gözünü hem de gamzesini (bakışını) Zülfikar’la ilişki içinde kullanmış, gönlünü Zülfikar’ın kını olarak görmüştür.
215)
Nâʾil oldukda nigâh-ı gamze-i çeşmânuna
Gûyiyâ sandum gılâf-ı Zülfikâr oldı gönül CCCXXIX/2 (Bektaş, 2017:
2.2. Zülfikar ve Kaş
Sevgilinin güzellik unsurlarından biri olan kaş, çoğunlukla göz ve
gamzeyle birlikte zikredilen, şairler tarafından şekli dolayısıyla çeşitli benzetmeler içinde kullanılan bir unsurdur. Sevgilinin kaşının ilk özelliği
eğriliğidir. Kaş bu yönüyle keman, yay ve hançer gibi çeşitli savaş aletleriyle
ilişki içinde kullanılmıştır. Zülfikar da ucu eğri bir kılıçtır. Zülfikar’ın ucu
çatallıdır, yani ikiye ayrılır. Sevgilinin kaşı da iki adettir. Bu yönleriyle kaş,
Zülfikar’la bir benzerlik taşımaktadır. Bu benzerlikten hareketle şu beytinde
Vahdetî Baba (ö. 1598), doğrudan sevgilinin alnındaki iki kaşın Hz. Ali’nin
Zülfikar’ı, sevgilinin zülfünün de çene çukurunda en yakın arkadaşı olduğunu
söylemiştir.
Zenahdânunda zülfün ehl-i ʿışkun yâr-ı gârıdur
Cebînünde iki kaşun ʿAlînün Zülfikârıdur G. 11/1 (Öztürk, 2006: 49)
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
797
Hasan KAPLAN
Gelibolulu Âlî (ö. 1600), mahbubunun Muhammed isimli, Yusuf yüzlü,
Mahmut çehreli biri olduğunu söyler. Sevgilinin gözü Hz. Ali’nin gözü gibidir
(yahut Hz. Ali’nin isminde yer alan ayn harfi gibidir zira gelenekte göz şekil
olarak ayn harfine benzer ve Ali isminin de ilk harfi ayndır.). Göz, Hz. Ali
olunca gamzeler ve kaş da Zülfikar olmuştur.
Muhammed-nâm bir Yûsuf-likâ Mahmûd-talʿatsın
Gözün ʿayn-ı ʿAlîdür gamzelerle Zülfikâr ebrû
G. 1167/4 (Aksoyak,
2018: 1070)
Seyyid Nigârî (ö. 1886), mensup olduğu zümreyi anlatırken Zülfikar’a
yer vermiştir. Şair kendilerinin Zülfikar’ın katlettiği, kaşın aşk şehidi olduklarını söylerken kaş ile Zülfikar arasında münasebet kurmuştur.
174)
Nazargâh-ı İlâhî mazhar-ı lutf-ı Hudâyız biz
Şehîd-i ʿaşk-ı ebrûyuz katîl-i Zülfikârız biz
G. 279/3 (Bilgin, 2017:
Ahmed Bâdî (ö. 1908), geleneğin sinesi nokta nokta ve dilim dilim
yaralarla dolu olarak çizdiği âşık imajından faydalanarak sevgilisinin
kaşlarının Zülfikar’ıyla âşıkların sinesini harap ettiğini söyler. Sevgili böylece
âşıkların sinesini Hayber Kalesi’ne döndürmüştür. Beyitte şair, Hz. Ali’nin
Hayber Kalesi’nin fethinde oynadığı role telmihte bulunmuş, Zülfikar’ın tedaileri doğrultusunda kelimelere yer vermiştir.
207)
Zülfikâr-ı ebruvânınla harâb itdün şehâ
Sîne-i ʿuşşâkı döndürdün hisâr-ı Haybere
G. 146/2 (Okmak, 2008:
Resim 3. Hz. Ali, Hayber Savaşı’nda10
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
798
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
Yahyâ Nazîm (ö. 1727), Zülfikar’ın iki yüzünün de keskin ve ucunun
çatallı olmasından hareketle sevgilinin kaşlarının iki yüzlü ve iki dilli Zülfikar
gibi olduğunu söyler. Şair, bununla da yetinmeyip dilinin kılıcı ve kaleminin
de bunlara eş, ikiz olduğunu söyler. Gelenekte şairler kalemin ucuyla Zülfikar
arasında şekle, dil ile Zülfikar arasında da hem şekle hem de tesire dayalı bir
ilişki kurmuşlardır. Yahyâ Nazîm de bu ilişkiden faydalanmıştır.
O kaşlar iki yüzlü iki dilli Zülfikâr ancak
Yâ şemşîr-i zebânumla yâhûd hâmemle tevʿemdür
1992: 340)
G. 33/5 (Gümüş,
2.3. Zülfikar ve Kirpik
Kirpik, çoğunlukla göz ve kaşla birlikte zikredilen bir güzellik unsurudur. Kirpik etrafındaki hayallerin kaynağı daha çok onun şekline dayanmaktadır. Onun şeklinden hareketle şairler âşığa tesir edici (etkileyici, yaralayıcı ve öldürücü) yönü üzerinde durmuşlardır. Kirpik ile Zülfikar arasındaki
münasebet kirpiklerin şeklinden ve âşığa tesir edici yönünden kaynaklanmaktadır. Emrî (ö. 1575), sevgilinin gözünün yanında kirpiği ve gamzesini
görünce bunları Hz. Ali’nin Zülfikar’ına benzetmiştir.
257)
Müjeyle gamzesin gördüm yanında çeşminün Emrî
Erenler cânıçün benzer ʿAlînün Zülfikârına
G. 479/5 (Saraç, 2002:
Üsküdarlı ‘Aşkî’ye (ö. 1576-77) göre sevgilinin gözü Ali’nin gözüdür,
kirpikleri de Zülfikar’dır. ‘Aşkî bu kompozisyona sevgilinin başka bir güzellik unsuru olan ayva tüylerini de dâhil etmiştir. Sevgilinin siyah ayva tüyleri
karayağız at gibidir ve bunlar onun Düldül’üdür. Hz. Ali, kılıcı Zülfikar ve
bineği Düldül zikredilince sevgiliye de “Ey fetâ” diyerek seslenilmiş, “lâ fetâ
illâ ʿAlî lâ seyfe illâ Zü’l-fikâr” hadisine göndermede bulunulmuştur.
Zülfikârı müjeler ʿayn-ı ʿAlîdür çeşmün
Ey fetâ şol hat-ı şebdîz anun Düldülidür
G. 97/3 (Uzun, 2011: 368)
Yakînî (ö. 1568), kirpiklerden kaynaklı yaralarından bahsederken kirpik-Zülfikar münasebetini kurmuştur. Şair yaralı vücudundaki her yaranın
sevgilinin kirpiğinin Zülfikar’ından kan ağladığını (kanadığını) söylemektedir.
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
799
Hasan KAPLAN
Ey Yakînî ten-i mecrûhdaki her zahmum
Zülfikâr-ı müjesinden o şehün kan ağlar G. 30/5 (Zülfe, 2009: 171)
Gelibolulu Sun’î (ö. 1533-34), tarihi çağrışımlar da ihtiva eden bir
beytinde sevgilinin yüz güzelliğini seyre kirpiğinin engel olmayacağını söyler. Zülfikar, Bağdat’ı Rum padişahına teslim etmiştir.
Seyr-i hüsne mâniʿ olmaz ey gönül müjgân-ı yâr
İtdi Bağdâdı şeh-i Rûma müsellem Zülfikâr G. 33/1 (Yakar, 2018: 56)
Hafî (15. yüzyıl), sevgilinin kirpiğinin etki gücünü anlatırken Zülfikar’a
dayalı farklı göndermelerde bulunmuştur. Şairin mahbubu Ali, kirpiğinin
kılıcını çekse haset edenler kaçar giderler. Bu durumu şair, leff ü neşr içinde
Zülfikar’ı kında görüp kaçan Zülhumar’la ilişkilendirir. Zülhumâr, Hz. Ali’nin
Zülfikar’la öldürdüğü bir kimsedir11.
Tîg-i müjgânın ʿAlî çekse Hafî turmaz hasûd
Zülfikârı kında görse Zü’l-humâr andan kaçar
2017: 900)
G. 2410/5 (Gıynaş,
2.4. Zülfikar ve Göz (Bakış)
Göz, sevgilinin güzellik unsurları arasında kaşı, kirpiği, gamzeyi de
kapsayan bir unsurdur ancak Zülfikar’la olan münasebeti bu unsurlardan
daha azdır. Bunda Zülfikar’la kaş, kirpik ve gamze arasında şekle dayalı bir
münasebetin bulunması ve sevgilinin bu üç güzellik unsurunun savaş aletleriyle eşleştirilmesi etkendir. Gözün Zülfikar’la olan münasebeti aslında gözün
eylemine dayalı kurulmuştur. Zâtî (ö. 1547), şu beytinde göz ve Zülfikar arasında etki gücüne dayalı bir münasebet kurmuştur. Sevgilinin işveli bakışı nasıl
gamlı gönülleri açıp ferahlık verirse Haydar’ın Zülfikar’ı da her diyarı açar
(fetheder). Şairin bahsettiği mahbubun ismi Haydar olunca gözü de Zülfikar’a
benzetilmiştir. Şair, Zülfikar’ıyla fetihlerde bulunan Hz. Ali’ye göndermede
bulunmaktadır.
Şîve-i çeşmün açarsa n’ola gamgîn dilleri
Zülfikârı feth idübdür her diyârı Haydarun
G. 786/5 (Tarlan, 1970)
Enderunlu Hasan Yâver (ö. 1797-98) de göz (bakış) ile Zülfikar arasında münasebet kurmuştur. Veli ve Ali olan sevgilinin kaş ve gözüyle yaptığı
işaretler ve nazı bir keramettir. Gözünün öfkeyle bakışı ise onun Zülfikar’ıdır.
Şair, dolaylı olarak Zülfikar’ın Hz. Ali’nin bir kerameti olduğunu söylemekte-
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
800
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
dir. Gerçekten de Zülfikar’ın elde edilişinden fetihlerdeki rolüne kadar birçok
hikâye onun Hz. Ali’nin elinde bir keramete dönüştüğünü göstermektedir.
Kirişmen şîve vü nâzun kerâmetdür velî sensin
Nigâh-ı hışm-ı çeşmün Zülfikârundur ʿAlî sensin
2017: 123)
G. 135/1 (Üstüner,
Gelibolulu ‘Âlî (ö. 1600), Zülfikar’ı aynı beyitte hem dile hem de makasa benzetmiştir. Şairin dilinin kılıcının yansıması şaşı bir gözde bazen Zülfikar
bazen de makas olarak görünmektedir. Şairin dil kılıcı aslında tektir. Ancak
onu şaşı göz gördüğünde iki adet gibi görmekte böylece şairin de dili, iki dilli
Zülfikar’a yahut Zülfikar’ın da benzetildiği makasa dönmektedir. Beyitte şaşı
göz, Zülfikar’la ilişkili kullanılmıştır. Zira şaşı göz eğri görür, iki görür. Zülfikar’ın da ucu eğri ve çatallıdır.
Senün tîg-ı zebânun ʿaksi ʿÂlî çeşm-i ahvelde
Geh olmış Zülfikâra gâhî ol mıkrâza dönmişdür
2018: 646)
G. 288/5 (Aksoyak,
‘Âlî’nin şaşı göz ile Zülfikar arasında kurduğu ilişkinin benzeri Azmizâde
Hâletî’nin (ö. 1631) de bir beytinde vardır. Hâletî, Ali karakterli kimsenin
kahır kılıcının, düşmanın şaşı gözüne Zülfikar’ın benzeri göründüğünü söyler.
Şairin bahsettiği kişi Ali karakterli olunca düşmana kahır kılıcı da Zülfikar
olmaktadır. Şaşı göz bir şeyi iki şey gibi görür. Bu sebeple normal bir kılıç bir
anda ucu çatallı Zülfikar’a döner. Beyitte şaşı gözün eğriliği ve eğri bakışı ile
Zülfikar arasında bir ilişki kurulmuştur.
Ol ʿAlî-sîret ki çeşm-i ahvel-i aʿdâsına
Tîg-i kahrı görinür mânend-i şekl-i Zülfikâr
Kt. 21/2 (Kaya, 2017: 193)
Şeyh Gâlib (ö. 1799), sevgilinin büyüleyici, şaşı gözünün bakışı
karşısında “la havle” demekten kendisini alamaz. O şaşı bakışlı güzel her
sözünde Hz. Ali’nin Zülfikar’ının üzerine yemin etmektedir, başka bir ifadeyle
sevgili bakışıyla âşık üzerinde Zülfikar etkisi uyandırmaktadır. Burada
sevgilinin Zülfikar üzerine yemin etmesi gelenekte kılıç üzerine yapılan
yeminleri hatırlatmaktadır. Beyitte şaşı gözlü güzelin eğri ve bir şeyi iki şey
gören bakışıyla Zülfikar’ın ucunun eğri ve çatallı olması arasında münasebet
kurulmuştur. Sevgilinin gözünün âşığı büyü yapmış gibi etkisi altına alması ile
Zülfikar’ın manevî gücü arasında da başka bir ilişkinin kurulduğu söylenebilir.
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
801
Hasan KAPLAN
Lâ-havle o çeşm-i sâhir-i şehlâ nigâhdan
Her sözde Zülfikâr-ı ʿAlîye yemîn eder G. 62/2 (Kalkışım, 1994: 285)
Enderunlu Hasan Yâver (ö. 1797-98?), kahramanım ve sultanım diyerek
Hz. Ali gibi gördüğü sevgilisinin sarhoş gamzesinden Zülfikar nişanlı kılıcı
gibi bakmasını diler. Şair hem gamzeyi hem de sarhoş bakışı Zülfikar’la
münasebet içinde kullanmıştır. Bu beyitte şaşı bakış yerine sarhoş bakışın
Zülfikar’ın ucunun eğriliği ile ilişkilendirildiği görülmektedir.
Nigâh-ı Zülfikâr-âsârı çeksün gamze-i mestün
ʿAlî-sîretli sultânum benüm ey kahramânum gel
2017: 113)
G. 119/4 (Üstüner,
2.5. Zülfikar ve Saç
Sevgilinin en sık ele alınan güzellik unsurlarından birisi olan saç, şiirlerde rengi, kokusu, şekli ve uzunluğu gibi farklı yönlerden birçok unsurla
münasebet içinde kullanılmış, saça dair çeşitli hâl ve vasıflara yer verilmiştir.
Saçın Zülfikar’la olan münasebeti genelde saçın şekline özelde ise yüzün
iki tarafına sarkan saç olan zülüfle Zülfikar’ın çatallı ucu arasındaki benzerliğe dayanmaktadır. Şu beyitte Sehî Bey (ö. 1548) böyle bir ilgi kurmuştur.
Şair, sevgilinin zülfünün Zülfikar’ının yüreğini yardığını söyler. Bu durum
karşısında sevgiliyi Alilik eyledin, koluna kuvvet diyerek tebrik eder. “Alilik eylemek” ifadesi divan şairleri tarafından Ali gibi davranmak, yardımcı
olmak, kurtarıcılık yapmak, merhamet etmek, büyüklük göstermek gibi anlamlara gelecek şekilde kullanılmıştır (Çeltik, 2007: 600). Beyitte bu ifade ile
sevgilinin saçının işi Ali’ye yakışacak bir surette yaptığı anlatılmıştır.
Yüreğüm yardı zülfün Zülfikârı
ʿAlîlik eyledün koluna kuvvet G. 20/6 (Yekbaş, 2010: 192)
Zülfikar yivli ve boğumlu bir kılıçtır. Sevgilinin yüzünün iki yanından
sarkan zülfü de kıvrım kıvrımdır. Cebrî (16. yüzyıl), aşağıdaki beyitte zülüfle
Zülfikar arasında böyle bir ilişki kurmuştur. Cebrî, sevgilinin kıvrım kıvrım
zülüflerini görenin Ali’nin üzerine yiğit, Zülfikar’ın üzerine kılıç yoktur
sözünü söyleyeceğini belirtir.
Zülf-i pür-çînünle cânâ sen cevânı dir gören
Lâ fetâ illâ ʿAlî lâ seyfe illâ Zû’l-fekâr 947/2 (Köksal, 2017: 591)
Divan edebiyatında sevgilinin saçı bazen kâfir olarak nitelendirilir. Bu
nitelendirmede onun çokluğu, rengi ve yanağı (yüzü) kaplaması etkendir.
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
802
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
‘Aşkî Mustafa (ö. 1860-70), şu beyitte leff ü neşr içinde sevgiliyi Haydar’a,
zülfünü de Haydar’ın Zülfikar’ına benzetir. Sevgilinin iki başlı kılıca benzeyen zülfü kâfire Zülfikar çekmiştir.
285)
İki başlı tîge benzer zülf-i cânânum benüm
Kâfire Haydar gibi gûyâ ki çekmiş Zülfikâr
180/9 (Bıyık Yapa, 2007:
2.6. Zülfikar ve Dudak
Esrar Dede (ö. 1796), “leb” kelimesinin dudak ve kenar anlamından
hareket ederek Haydar’ın Zülfikar’ının dudağının/kenarının camın üst kısmını
öptüğünü söyler. Âşık, sevgilinin yanan ateşe dönen bakışından korkmaktadır.
Celalli bakışı ateş gibi olan sevgili Zülfikar’a benzeyen (iki dudak, iki dilli
Zülfikar) dudağıyla kadehi öpmüş, şarap içmiştir.
O nigâh-ı pür-celâli yanar âteş oldu eyvâh
Leb-i Zülfikâr-ı Hayder ser-i câmı öpdü hâlâ
(Horata, 1998: 277)
2.7. Zülfikar ve Endam
Taşlıcalı Yahyâ (ö. 1582), sevgilinin dış görünüşünü Haydar-ı Kerrâr
olan Hz. Ali’nin Zülfikar’ına benzetir. Çılgın âşığa sevgilinin merhaba eli ise
bir mızraktır. Beyitte sevgili bir savaşçı şeklinde çizilmiştir. İslam resim sanatında bazen insan yüzünün bazen de insan bedeninin iç içe geçmiş Zülfikarlar ile çizildiği görülmektedir. Muhtemelen Taşlıcalı Yahyâ da bu çizimlerden
hareketle böyle bir teşbihte bulunmuştur. Ayakta duran bir insanın Zülfikar’a
benzetilmesinde Zülfikar’ın uç kısmını iki parçalı olması etken olmalıdır.
569)
Zülfikâr-ı Haydar-ı Kerrâra benzer heyʾeti
ʿÂşık-ı şeydâya dest-i merhabâdur gönderi
G. 472/4 (Çavuşoğlu,1977:
3. Şiire Dair Unsurlar ve Zülfikar
Şairler tarafından söz ve şiir etrafındaki unsurlar ile Zülfikar arasında da ilişki kurulmuştur. Bu ilişkide söz ve şiirin etki gücünün Zülfikar’ın
etki gücüyle ilişkilendirildiği görülmektedir. Şairler, böyle bir ilişki kurduklarında Zülfikar’la tenasüp oluşturacak kelimeleri kullanmışlardır. Kalem,
Zülfikar olduğunda şairin kendisi söz meydanının Haydar-ı Kerrâr’ı, şairlik
yaratılışı Düldül olmuştur. Şairin sözü/şiiri/dili Zülfikar olduğunda düşman
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
803
Hasan KAPLAN
ona baş eğmekte, şair bu sözüyle nazım ülkesini fethetmektedir. Divan şairleri Zülfikar’ı ele aldıklarında sık sık bu türden çağrışımlarla beytin anlam
dünyasını zenginleştirmişlerdir.
3.1. Zülfikar ve Söz (Kelam)
Şairler, sözlerinin haset edenler, rakipler, şirk ehli ve bazı zümreler üzerindeki etkisini anlatırken Zülfikar’dan faydalanmışlardır. Şu beyitte Nesîmî
(ö. 1404-05) sözünün etkisini anlatırken Zülfikar’a müracaat etmiştir. Doğru
söz haset edenlerin bağrını manasıyla doğrar. Bunun için şairin sözü de inkâr
edenler için Zülfikar gibidir.
Toğru söz toğrar hasûdun bağrını şol maʿnîden
Münkire oldu Nesîmînün kelâmı Zülfikâr G. 106/14 (Ayan, 2014: 313)
Nesîmî gibi bir Hurûfi olan Misâlî (16. yüzyıl) ise şu beytinde inkârcıların
değil şirke düşenlerin bağrını doğramıştır. Zira şairin sözü Haydar’ın Zülfikar’ı
gibidir.
635)
Anunçün toğradum erbâb-ı şirkün bağrını
Kim kelâmumdur Misâlî Zülfikâr-ı Haydarî
G. 586/9 (Güneş, 2011:
Hidâyet Çelebi (15. yüzyıl), Necef şahı Hz. Ali’nin yardımıyla kendi
sözünün Zülfikar misali Havârici kestiğini söyler. Hz. Ali edebî metinlerde
zikredilirken bazen Necef şahı olarak isimlendirilmiştir. Şair bu isimle Hz.
Ali’yi kastederken tarihî göndermelerde de bulunmaktadır. Havâric, Hz. Ali
döneminde ortaya çıkan siyasî ve itikadî bir zümredir. Bu zümrenin temsilcileri, Hz. Ali’yi tekfir ederek onunla mücadeleye girişmiştir. Hz. Ali, bu zümreyle yaptığı mücadeleyi kazanmış ve birçok Haricî’yi ortadan kaldırmıştır.
Şair, Hz. Ali’nin bu mücadelesine telmihte bulunarak sözünün de Hz. Ali’ye
düşmanlık besleyenleri tıpkı Zülfikar gibi ortadan kaldıracağını söylemektedir.
Şâh-ı Necef ʿinâyeti ilen Hidâyetün
Her sözidür havârici kesmekde Zülfikâr
G. 57/7 (Sona, 2006: 108)
Hidayet Çelebi’nin Zülfikar’a dayalı kurduğu ilişki ve göndermeler
Eğribozlu Mehmed Emin Sırrî (19. yüzyıl) tarafından da yapılmıştır. Sırrî,
Hz. Ali’nin sırrına vakıftır. Hâliyle şairin sözü de Hâricîlerin boyunlarındaki
Zülfikar gibidir.
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
804
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
268)
Bihamdillâh ʿAlînün sırrına mahrem olup geldüm
Kelâmun Hâricî boynunda Sırrî Zülfikâr oldı G.182/5 (Cansever, 2005:
Hikmetî’nin (17. yüzyıl) sözü de mana hükümdarının Zülfikar’ıdır. Şairin nazım ülkesini fethetmesi için yalnız sözü yeterlidir. Beyitte şah, fetih,
Zülfikar ile şair Hz. Ali’ye göndermede bulunmaktadır.
191)
Zülfikâr-ı şâh-ı maʿnâdur kelâmum Hikmetî
Kişver-i nazmı yeter feth itmege tenhâ sözüm
G. 182/5 (Eğri, 2006:
3.2. Zülfikar ve Şiir
Âşık Çelebi (ö. 1572), şiirinin düşmanlar üzerindeki etkisini anlatırken
Zülfikar’dan faydalanmıştır. Şair, Hz. Ali misali şiirinin Zülfikar’ını ele
aldığında düşmanın gönlünü Hayber Kalesi gibi alacaktır. Âşık Çelebi, beyitte
kendisini Hayber Kalesi’ni fetheden Hz. Ali; şiirini de Hayber Kalesi’ni
fethederken Hz. Ali’nin en büyük yardımcısı olan Zülfikar’la ilişkilendirmiştir.
ʿAlî-misâl alup Zülfikâr-ı şiʿrüm ele
Dil-i ʿadûyı alam hemçü kalʿa-i Hayber
K. 14/236 (Kılıç, 2017: 75)
Şairlerin söz ve şiirlerinin düşman üzerindeki etkisini ifade ederken
Zülfikar’la münasebet kurmaları yaygın bir kullanımdır. Şânî (16. yüzyıl)
de bu kullanıma yer veren bir şair olarak şiirinin Zülfikar’ına düşmanın baş
eğeceğinden bahsetmektedir. Şairin nazlı şairlik yaratılışı Hz. Ali’nin bineği
Düldül gibidir.
111)
Zülfikâr-ı nazmuma ey Şânî aʿdâ baş eğer
Tabʿ-ı nâzum ʿarsa-i ʿâlemde Düldüldür bana
G. 13/5 (Tunç, 2017:
3.3. Zülfikar ve Beyt
Manastırlı Celâl (ö. 1574?), Zülfikar’ın şeklini esas alarak Zülfikar’ın
ucunun iki parçalı olmasından hareket etmiş, iki kulağı (kılıcın kabzasının
başında çatal şeklindeki çıkıntıyı) ve şiirinin iki mısraını (matlaı) Zülfikar’la
ilişkilendirmiştir.
347)
Celâlî Zülfikârumdur benüm her matlaʿ-ı şiʿrüm
ʿAliy-yi Murtazâ hakkı iki başdan kulağum var G. 123/5 (Güneş, 2013:
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
805
Hasan KAPLAN
Diyarbakırlı Azmî (ö. 1831) şu beyitte Zülfikar’ın ucunun çatallı olmasından hareket ederek hem sevgilinin kaşını hem de iki mısraı Zülfikar’la münasebet içinde kullanmıştır. Sevgilinin kan saçan kaşları amansız bir cellat
gibidir, Haydar’ın Zülfikar’ı gibi iki mısra kanlar döker.
270)
Çün dü-mısraʿ Zülfikâr-ı Haydarî kanlar döker
Hûn-feşân ebrûların cellâd-ı bî-pervâ mıdır G. 58/2 (Duymaz, 2010:
Azmî aynı benzetmeye başka bir beytinde de yer vermiştir. Sevgilinin
kaşlarının oku kaza okudur, kaşları da âdeta Haydar’ın Zülfikar’ı gibi iki mısradır. Burada her ne kadar iki adet kaş iki mısra olarak düşünülmüşse de kaşlar
da Zülfikar olarak düşünüldüğü için iki mısra (beyit) ile Zülfikar arasında da
ilişki kurulmuştur.
355)
Nâvek-i müjgânların tîr-i kazâdan bir nişân
Kaşların gûyâ dü-mısraʿ Zülfikâr-ı Haydarî
G. 152/2 (Duymaz, 2010:
3.4. Zülfikar ve Harf
Zülfikar’ın şekli şairlerin onu Arap alfabesindeki harflerle benzetmeye
dayalı bir ilişki içinde kullanmalarını sağlamıştır. Mostarlı Ziyâ’î (ö. 1584),
kendisini şiir meydanının Haydar (Hz. Ali) gibi bir yiğidi olarak görür. Şair,
şiir meydanın Hz. Ali’si olunca şairlik yaratılışı Düldül, Zülfikar’da şiirinde
(gazelde) lâmelif olmuştur. Zülfikar’ın çatalı ucu, şekil olarak lâmelife ()ﻻ
benzemektedir.
Gazelde lâmelifdür Zülfikâr u tabʿ Düldüldür
Dilîriyem bugün meydân-ı nazmun ben de Haydarvâr G. 72/2 (Gürgendereli, 2002: 157)
Taşlıcalı Yahyâ (ö. 1582), Divan’ının dibacesinde eserinin özelliklerinden bahsederken eserindeki lâmelifleri ( )ﻻZülfikar, yâ harfini feleğin yayı
olarak nitelendirmiştir.
Her görinen lâmelifi Zülfikâr
Yâları kavs-i felek-i nâmdâr (Çavuşoğlu, 1977: 12)
Tâcîzâde Ca’fer Çelebi (ö. 1515), kendi şiirini överken şiirindeki
lâmeliflerin ( )ﻻhaset edenlerin boynuna düştüğünü, onların boynunu vurmak
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
806
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
için Hz. Ali’nin Zülfikar’ı olduğunu söyler. Beyitte Zülfikar nasıl ki Hz. Ali’ye
safları yaran ve döne döne savaşan unvanını kazandırmışsa şair de Zülfikar’ın
benzeyeni lâmelifler ile yani şiiriyle unvan kazanacaktır. Şair, bu sebeple Hz.
Ali’den Haydar-ı Kerrâr olarak bahsetmiştir.
537)
Lâmelifler kim düşüpdür boynını hâsidlerün
Urmağıçün Zülfikâr-ı Haydar-ı Kerrârdur
Kt. 2/19 (Erünsal, 2018:
Handâni (16. yüzyıl), Zülfikar’ı lâmeliften farklı olarak kâf harfine benzetmiştir. Şair, Hakkı örten münafıklar için nûn ( )نharfinin kemân (yay),
kâf’ın ( )كise Zülfikar olduğunu söyler. Beyitte şair kâf ve nûn harfleriyle“kün” lafzına12 göndermede bulunmaktadır. Bu doğrultuda bakıldığında
şairin elindeki yayın ve kılıcın “kün” hükmünde olduğunu söylemek istediği
ve bunlarla münafıkları ortadan kaldırdığı anlaşılmaktadır. Kün lafzı Hakk’ın
bir şeyin olmasını dilediğinde ona “kün/ol” dediğini ifade ederken kullanılmaktadır.
244)
Hakkı setr iden münâfıklar içün Handânîyâ
Kâf u nûn elde kemân u Zülfikâr oldı bize
K. 43/15 (Durkaya, 2017:
Azmizâde Hâletî (ö. 1631) de kâf ( )كharfiyle Zülfikar arasında bir
münasebet kurmuştur. Beyitte Zülfikar’ın gücü ortaya koyulurken onun
karşısına heybeti, ulaşılmazlığı ve manevî yönüyle Kaf Dağı çıkarılmıştır.
Kaf Dağı, Zülfikar’a karşı durması hâlinde Zülfikar, dağı bir hat çeşidi olan
Kûfî hattın kâfı gibi yaracaktır. Kûfî, İslam hattında yatay, dikey harfleri ve
geometrik yapısıyla ön plana çıkan en eski yazı çeşitlerinden birisidir. Şair,
Zülfikar’la bu yazı çeşidinin dikey ve köşeli yapısı arasında bir münasebet
kurmuş gibidir13.
Karşu tursaydı Zülfikârına Kâf
Kâf-ı Kûfî gibi kılurdı şikâf M. 5/37 (Kaya, 2017: 64)
3.5. Zülfikar ve Dil
Müştâk Baba (ö. 1832), soyunun Hz. Ali’ye dayandığını ima ettiği bir
beytinde düşman ordusunu kahreden biri olmasının babasından, Haydar-ı
Kerrâr’dan, miras kaldığını söyler. Şairin Zülfikar’ı dildedir. Beyitte “dil”in
gönül anlamı dikkate alınıp şairin Zülfikar’a muhabbetinin gönülden olduğu
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
807
Hasan KAPLAN
sonucu çıkartılabilirse de asıl olarak şairin dilini Zülfikar’a benzettiği ve diliyle (sözüyle) düşmanı kahrettiğini söylemek istediği anlaşılabilir. Burada Hz.
Ali’nin şiirler söylediği düşünülürse Müştâk Baba’nın söz söylemenin kendisine Hz. Ali’den miras kaldığını ima ettiği anlaşılabilir.
120)
Bana mevrûs-ı pederdir Haydar-ı Kerrârdan
Kâhir-i ceyş-i ʿadûyum Zülfikârım dildedir G. 57/4 (Gündoğdu, 1997:
Figânî (ö. 1531-32), Murtazâ-sehâ diyerek cömertliği yönünden Hz.
Ali’ye benzettiği memduhunu methettiği için, dilinin (sözünün) Zülfikar gibi
inci ve mücevher ile dolduğunu söyler. Beyitten Zülfikar’ın bir takım değerli
taşlarla süslü olduğunu anlamak mümkündür.
Vasf eylemekde zâtunı ey Murtazâ-sehâ
Dürr ü cevâhir oldı zebânum çü Zülfikâr
K. 6/18 (Karahan, 1966)
4. Övgüde Zülfikar
Divan şairleri hem memduhun övgüsünde hem de kendi övgülerinde
Zülfikar etrafında çeşitli söyleyişlere yer vermişlerdir. Bu doğrultuda devlet
adamının kahramanlığı söz konusu olduğunda Zülfikar zikredilmiştir. Şairler
kendi şairlik güçlerini ortaya koyarken de Zülfikar’a yer vermişlerdir.
4.1. Şairin Fahri ve Zülfikar
Hz. Ali’nin lakaplarından biri Murtazâ’dır. Bâkî (ö. 1600), Hakk’ın
rızasını kazanmış anlamına gelen bu kelimeyle Hz. Ali’yi kastettiği bir beytinde düşmanın kendi şiirine zorunlu olarak baş eğdiğini söyler. Zira Bâkî’nin
şair tabiatının kılıcı, Murtazâ’nın kılıcı Zülfikar’dır.
Zarûrî ser-fürû kıldı edâna düşmen ey Bâkî
Senün şemşîr-i tabʿun Zülfikâr-ı Murtazâ ancak
1994: 245)
G. 234/7 (Küçük,
Şeyhî Mehmed Efendi (ö. 1635), ikiyüzlü kimseleri uyarırken onları
Zülfikar’ıyla tehdit etmiştir. Şair, kalemiyle ikiyüzlü kimsenin defterini varak
gibi düreceğini, onu ortadan kaldıracağını söylemektedir. Zira şair Ali’nin
oğlu Ali’dir ve ikiyüzlüler şairin Zülfikar’ından sakınmalıdır. Beyitte kalemin
Zülfikar’la eşleştirildiği görülmektedir.
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
808
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
İki yüzlinün dürer hâmem varakveş defterin
Ben ʿAlî ibn-i ʿAlîyim Zülfikârımdan sakın G. 124/4 (Nar, 2007: 121)
4.2. Memduhun Methi ve Zülfikar
Bâkî (ö. 1600), Sultan Mehmed Han için yazdığı kasidesinde memduhunu Hz. Ali olarak tavsif ederken onun kan saçan kılıcının Zülfikar’ın işini
yaptığını söyler.
Eyler hücûmı düşmen-i dîne ʿAlî-sıfat
Şemşîr-i hûn-feşânı kılur kâr-ı Zülfikâr
K. 9/15 (Küçük, 1994: 27)
Hayalî Bey (ö. 1557) bir kasidesinde Hz. Ali için yaygın bir kullanım
olan “şâh-ı merdân” ifadesine yer verir, memduhun doğuya ve batıya Hz.
Ali’nin Zülfikar’ını çektiğini söyler. Şair, Şehzade Mehmed ve Selim’in şehzadeliği döneminde Râfizî ve Hâricîlerin yok edildiğini vurgular (Burada
akla İran-Safevî ile girilen mücadeleler gelebilir. Bu dönemde hilafet Osmanlı hükümdarlarındadır ve İran, Sünni Osmanlı’nın karşısında bir güç olarak
yer almaktadır. Hâricîler de Hz. Ali’nin hilafetini tanımamışlardır, Râfizîler
de Hz. Ali hakkında aşırıya giderek ona haksızlık yapmışlardır.). Şair, aslında beyitte tarihî bir göndermede de bulunup Hz. Ali’nin halifeliği esnasında
farklı zümrelerle giriştiği mücadelelere telmihte bulunmaktadır.
63)
Revâfızla Havâric münʿadim oldu zamânında
Çekelden şark u garbe Zülfikâr-ı şâh-ı merdânı
K. 22/13 (Tarlan, 1945:
Hayâlî Bey gibi Sehâbî (ö. 1564) de yaşadığı dönemde Hâricî olarak nitelenen İran-Safevîler ile girilen mücadelelerden hareket ederek memduhunu
övmüştür. Şair, memduhunun Hz. Ali misali Hâricîlerin kanını yere döktüğünü
söyler. Böyle bir memduhun kılıcının Zülfikar’dan iz taşımasına şaşırmamak
gerekir.
Hûn-ı havârici yire dökdi ʿAlî-misâl
Tîgı ʿalâmet olsa n’ola Zülfikârdan (Bayak, 2017: 189)
Nef’î (ö. 1635), Sultan Ahmed’i övdüğü kasidesinde muhatabının
zamanını, Hz. Muhammed’in (Ahmed-i Muhtâr’ın) zamanı olarak görür. Sultanın kılıcı da Hz. Ali’nin kılıcı Zülfikar’ı hatırlatmaktadır.
Devri zamân-ı Ahmed-i Muhtârı andırır
Şemşîri Zülfikâr-ı ʿAlîden nişân verir K. 5/35 (Akkuş, 1993: 57 )
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
809
Hasan KAPLAN
Nedîm (ö. 1730), Nef’î’nin yukarıdaki beytinin yer aldığı kasidesine
yazdığı nazirede Nef’î’nin söz konusu beytinin ikinci mısraını tazmin ederek
muhatabı Ali Paşa’yı ismine layık bir şekilde methetmiştir. Şair, Ali Paşa’nın
Hz. Ali ile nam olarak aynı olduğunu (Murtazâ olduğunu) söyler. Ali Paşa
savaş günü kılıcıyla Hz. Ali’nin Zülfikar adlı kılıcını hatırlatmaktadır.
Hem-nâm-ı Murtazâ ʿAlî Pâşâ ki rûz-ı rezm
Şemşîri Zülfikâr-ı ʿAlîden nişân verir
K. 3/20 (Macit, 2017)
Azmizâde Hâletî (ö. 1631), çeliğe su verilerek onun sertleştirilmesi geleneğinden istifade ederek memduhun keskin kılıcının Zülfikar’la aynı
olmasında aynı kudret dağının çeşmesinden gelen suyla beslenmelerinin etken olduğunu söyler. Kılıcın, su ile bu münasebetinin yanı sıra şairin “âb-ı
şemşîr” ve “âb-ı Zülfikâr” ifadelerini kullanmasında suyun rengi, akıcılığı,
saflığı, berraklığı ve kılıcın üzerinde olması muhtemel hatların -ki Zülfikar’ın
üzerinde kanın akması için yivlerin, kanalların olduğunu bilinmektedir- su ile
ilişkilendirilmesinde etkili olmalıdır. Şair, “Bû-Türâb” diyerek Hz. Ali’nin
en fazla kullandığı künyelerinden biri olan “Ebû Türâb”a göndermede bulunmuştur. Peygamber Efendimiz tarafından Hz. Ali’ye verilen bu künyenin
kelime manası toprağın babasıdır. Beyitte türâb ile su-dağ-çeşme arasında da
ihama dayalı tenasüp kurulmuştur.
Kûh-sâr-ı kudretün bir çeşme-sârından gelür
Âb-ı şemşîrünle âb-ı Zülfikâr-ı Bû-Türâb K. 35/7 (Kaya, 2017: 154)
Yukarıdaki beyitte görülen lafız ve mana tek kelime farkıyla Râmî’nin
(ö. 1639-40) şu beyitinde de vardır. Râmî’de “Bû-Türâb”ın yerini Hz. Ali’nin
lakaplarından biri olan “Murtazâ” almıştır.
Kûh-sâr-ı kudretün bir çeşme-sârından gelür
Âb-ı şemşîr ile âb-ı Zülfikâr-ı Murtazâ K. 34/3 (Hamami, 2001: 239)
Memduhun Hz. Ali ve onun kılıcının Zülfikar’la eşleştirilmesi şairlerin
sık sık müracaat ettikleri müşterek bir kullanımdır. Bu kullanımda bazen de
Hz. Ali ve onun kılıcı için söylenen “Lâ fetâ illâ ‘Alî lâ seyfe illâ Zû’l-fekâr”
tabirine doğrudan yer verilir. Edirneli Nazmî (ö. 1585-86?), kasidesinde sultanı Hz. Ali gibi şanlı olarak görür ve onun kılıcına bedel olmadığını söyler.
Nitekim Ali’nin üzerine yiğit, Zülfikar’ın üzerine kılıç yoktur. Aynı hadisi
aynı bağlamda Kâtib-zâde Sâkıb (ö. 1716-17) da iktibas etmiştir. Şair, cihan
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
810
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
halkının sultanın vasfına uygun gelecek şekilde “Lâ fetâ illâ ‘Alî lâ seyfe illâ
Zû’l-fekâr” demelerine şaşırmamak gerektiğini söyler.
Sen ʿAliyyü’ş-şâne tîg-ıla bedel yok nitekim
Lâ fetâ illâ ʿAlî lâ seyfe illâ Zülfikâr K. 15/64 (Üst, 2018: 97)
Vasfuna şâyeste dirlerse n’ola halk-ı cihân
Lâ fetâ illâ ʿAlî lâ seyfe illâ Zülfikâr K. 10/10 (Kırbıyık, 2017: 73)
Gelibolulu ‘Âlî (ö. 1600), memduhun Hz. Ali sıfatlı müstesna bir yiğit
olduğunu, kötü/eğri bakışlı düşmanın kılıcını Zülfikar olarak gördüğünü
söyler. “Kec” eğri anlamına gelmektedir. “Kec-nazar” ifadesinin kötü bakış
yanında eğri ve şaşı bakışı da ifade edebileceği düşünüldüğünde düşmanın
eğri baktığı veya şaşı baktığı için kılıcı Zülfikar olarak gördüğü söylenebilir.
Çünkü şaşılar bir şeyi iki şey gibi görür, Zülfikar da iki dilli bir kılıçtır.
289)
Ol bir ʿAlî sıfatlu dilîr-i yegânedür
Her hasm-ı kec-nazar kılıcın gördi Zülfikâr
K. 80/12 (Aksoyak, 2018:
Bâkî (ö. 1600), sevgilinin kılıcını Zülfikar’a benzetir ve gönül ehlinin bu
kılıcın resmini âlemin tekkesine Zülfikar gibi nakış eylediğini söyler. Şairin
bu beyanından hareketle Zülfikar’ın resminin bazı tekkelerde duvara asıldığını söylemek mümkündür.
Tîgı resmin ehl-i dil mânend-i şekl-i Zülfikâr
Hânkâh-ı ʿâlemün nakş eylesün dîvârına G. 407/6 (Küçük, 1994: 351)
Muhatabın kılıcı zikredilirken şairler teşbih-i tafdil yaparak onun kılıcını Zülfikar’la mukayese ederler. Bu mukayesede memduhun kılıcının Zülfikar’dan üstün tutulduğu görülmektedir. Bâkî, bir beytinde memduhun kılıcını
bu şekilde methetmiştir. Şair, muhatabına Hz. Ali’nin bir sıfatıyla seslenir.
Şair, Haydar-ı Kerrâr dediği muhatabını tebrik eder ve onun cevherli kılıcına
Zülfikar’ın denk olamayacağını söyler.
Âferîn ol rûzgârun Hayder-i Kerrârına
Zülfikâr olmaz muʿâdil tîg-i cevherdârına
G. 407/1 (Küçük, 1994: 351)
Ahmed-i Dâ’î (ö. 1421?) de kasidesinde muhatabının kılıcını mübalağa
yaparak gaybdan gelen bir şimşek gibi görür. Bu kılıcın darbesini gördüğünde
Zülfikar utanıp yerin yedi kat altına geçecektir.
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
811
Hasan KAPLAN
Kılıcun berk-ı hâtıfdur görürse zarbesin hakkâ
Geçeydi yidi kat yire utanup Zülfikâr andan K. 9/26 (Özmen, 2017: 24)
Ahmedî, iki farklı beyitte memduhun kılıcını Zülfikar’dan üstün tutar.
Şair, bunların birinde memduhunu Hz. Ömer adaletli, Hz. Hasan ahlaklı ve Hz.
Ali gönüllü olarak görür. Memduhun kılıcı karşısında Zülfikar’ın dişi körelir,
Zülfikar keskinliğini kaybeder. Şair diğer beyitte de memduhunu aynı şekilde övdükten sonra memduhun kılıcını çekmesi durumunda Zülfikar’ın ondan
yüzünü döndüreceğini söyler. Beyitte şair Zülfikar’ın her iki yüzünün de keskin olmasından hareket ederek yüz döndürme eylemiyle onu kişileştirmiştir.
72)
168)
Ol ʿÖmer-ʿadl ü Hasen-hulk u ʿAlî-dildür velî
Kılıcından künd-dendân olur anun Zülfikâr K XXV/33 (Akdoğan, ty.:
Hasen-hulk u ʿÖmer-ʿadl ü ʿAlî-dilsin ü kılıcun
Çekilse döndüre yüzini tîg-i Zülfikâr andan K. LXVI/25 (Akdoğan ty.:
5. Soyut Unsurlar ve Zülfikar
Şairler Zülfikar’ı aşk, lütuf, âh, dert, gayret ve dua gibi soyut unsurlarla
birlikte kullanmışlardır. Burada Zülfikar’ın manevî gücünün bu soyut
unsurların etkisini somutlaştırmada şairlere imkân tanıdığı söylenebilir.
5.1. Zülfikar ve Aşk/Muhabbet
Bursalı Rahmî (ö. 1567-68), Haydar adlı bir mahbuptan bahsederken
Haydar isminin Hz. Ali’nin de lakabı olmasından hareketle Hz. Ali etrafında
çeşitli göndermelerde bulunur. Şaire göre güzellik ülkesinde güzellik tahtına
hükümdar Haydar’dır. Onun aşkının Zülfikar’ıyla gönül ülkesi zaptedilmiştir.
Melâhat tahtına şeh kişver-i hüsn içre Haydardur
Ki ʿışkı Zülfikârıyla gönül mülki musahhardur
2011: 290)
G. 39/1 (Erdoğan,
Sun’ullah-ı Gaybi (ö. 1676?), muhabbetin gücünden bahsederken
Zülfikar’dan faydalanır. Şaire göre muhabbet, Hz. Ali’nin Zülfikar’ı gibidir,
şirkin başını baştan ayağa keser.
Ser-i şirki ser-â-pâ katʿ ider ol
ʿAlînün Zülfikârıdur mahabbet
7/18 (Kemikli, 2000: 256)
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
812
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
5.2. Zülfikar ve Lütuf
Şem’î (ö. 1529-30), bir beytinde hem Hz. Ali’nin bineği Düldül’ü
hem de kılıcı Zülfikar’ı soyut unsurlara benzetmiştir. Hak, kimin eline lütuf
Zülfikar’ını verirse o kimse maksadının Düldül’üne şahlara yakışır bir şekilde
biner.
24)
Olur süvâr Düldül-i maksûda şâh-vâr
Kimün ki Hakk eline vire Zülfikâr-ı lutf
K. 11/8 (Karavelioğlu, 2014:
Câzib (19. yüzyıl), hem gönlün hem de ney’in hakikat makamında Haydar’ın remizlerini işitip lütuf Zülfikar’ını aradığını söyler. Burada Zülfikar’ın
Hz. Ali’nin sırlarından biri olduğunu, gönlün ona muhabbet duyduğunu anlamak mümkündür. Şair, ney ile Zülfikar arasında bir ilişki kurmuştur. Zülfikar’ın
kelime manası “boğuma sahip” demektir. Ney de boğumları olan bir çalgıdır.
Beyitte ney’in Zülfikar’ın lütfunu araması Zülfikar’a manevî bir güç atfedildiğini göstermektedir. Ney ve Zülfikar arasında farklı bir yönden daha ilişki
kurulabilir. Ney, kamıştan yapılan bir çalgı aletidir. Rivayete göre Hz. Ali,
Hz. Muhammed’in kendisine emanet ettiği Mi’rac sırlarını bir kısmını kör bir
kuyuya haykırmıştır. Kuyu zamanla su ile dolup taşmış ve o yerde kamışlar
yetişmiştir. Bu kamışlardan yapılan ney bu sırları ifşa etmektedir. Beyitte bu
ilişkiyi kurmamızı sağlayan bir kelime de “cûy” kelimesinin su çağrışımıdır.
336)
Gûş edüp câh-ı hakîkatte rumûz-ı Haydarî
Zülfikâr-ı lutfunu cûyân bir ney bir gönül
G. 258/6 (Yılmaz, 2010:
Filibeli Vecdî (ö. 1599), Hz. Ali’nin cömertliğinden hareketle memduhundan yaşadığı dönemde kerem ehlinin razı olduğunu söyler. Murtazâ
kelimesini kullanarak memduhunun aynı zamanda Hz. Ali gibi cömert olduğunu da vurgulayan şair, bu sebeple elindeki kalemin lütuf Zülfikar’ı olmasına şaşılmaması gerektiğini söyler. Kalemi, Zülfikar’a benzeten şair, lütfu da
Zülfikar’la somutlaştırır.
Devr içre şimdi ehl-i kerem Murtazâsıdur
Olsa elinde hâme n’ola Zülfikâr-ı lutf K. 9/9 (Kavruk-Selçuk, 2017)
5.3. Zülfikar ve Âh
Fehîm-i Kadîm (ö. 1647), muhatabına Haydar gibi gece gündüz düşman
saflarını yarıp geçmesini, ayın ve güneşin başını âhının Zülfikar’ıyla kesmeIV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
813
Hasan KAPLAN
sini söyler. Divan şiirinde âh göğe doğru yükselmesi yönüyle ele alınır. Göğe
doğru yükselen âh da gece ayın, gündüz güneşin başını kesecektir. Beyitte
âh kelimesinin Osmanlı Türkçesindeki yazımının bilindik tasavvuruna uygun
olarak Zülfikar’ın “elif”le, ay ve güneşin de “he” harfiyle ilişkili kullanıldığını
söylemek mümkündür. Âh, âşığın zikridir. Bu zikir âşığın sinesindeki âşıklık
alameti olan şerha şerha ve nokta nokta yaraları taşır. Âşığın âhı o kadar
güçlüdür ki göğe yükselip manevî bir gücü olan Zülfikar gibi, ayın ve güneşin
başını kesecektir. Mihrin ve mâhın başını kestiğinde (mim harfi düştüğünde)
geriye her âh kalacaktır ki her âh aslında bir Zülfikar’dır.
Başını kes mihr ü mâhun Zülfikâr-ı âhla
Saf-şikâf-ı düşmen ol mânend-i Haydar rûz u şeb
1991: 100)
K. 1/12 (Üzgör,
5.4. Zülfikar ve Dert
Celîlî (ö. 1569), aşağıdaki beytinde dert ile Zülfikar arasında ilişki kurmuştur. Sevgili, kâfir rakibin iki gözünü kör kılmak için derdin Zülfikar’ı gibi
âşığın boyunu yay biçime getirmiş, ikiye bükmüştür. Beyitte ikili ögeler ile
Zülfikar’ın iki dilli ucu arasında ilişki kurulmuş, bu doğrultuda iki göz ve ikiye bükülmüş boya yer verilmiştir. Zülfikar’ın ucu eğridir, âşık da boyunu ikiye
bükmüş (dâl veya râ harfi gibi) eğri hâle getirmiştir. Bu hâliyle âşık Zülfikar’a
dönüşüp rakibin iki gözünü kör edebilecektir. Âşığın boyunu büken çektiği
dertlerdir ve bu dertler sonucu o, Zülfikar’a dönmüştür14.
İki gözin kör kılmağa rakîb-i kâfirün
Zülfikâr-ı derd gibi kaddümi ham eyledün
G. 220/6 (Kazan Nas, 2018)
5.5. Zülfikar ve Dua
Azîz Mahmûd Hüdâyi (ö. 1628), velilerin duasının etki gücünü anlatırken “şâh-ı velâyet” olan Hz. Ali’nin Zülfikar’ından istifade eder. Velinin
duası inkârcıyı Hz. Ali’nin Zülfikar’ı gibi keserse buna şaşırmamak gerekir.
N’ola ol münkiri duʿâ-i velî
Kesse mânend-i Zülfikâr-ı ʿAlî
Müf. 166 (Tatcı-Yıldız, 2005: 544)
5.6. Zülfikar ve Gayret
Zülfikar etrafındaki rivayetlerin birisi kılıcın Hz. Muhammed tarafından
Uhud Gazvesi’nde Hz. Ali’ye verildiği ve Hz. Ali’nin de bu savaşta yaralan
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
814
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
Peygamber Efendimizi Zülfikar’la koruduğu yönündedir. Bâlî Çelebi (16.
yüzyıl), bu olaya telmihte bulunurken Zülfikar’a yer vermiştir. Şair, memduhuna Hz. Muhammed’in Uhud Gazevesi’nde yaralandığını hatırlatır ve o
savaşta Zülfikar’ıyla Hz. Muhammed’i koruyan Hz. Ali’yi hatırlatarak Hz.
Haydar gibi gayret (çaba, mücadele) Zülfikar’ını bırakmamasını tavsiye eder.
Beyitte gayret, Zülfikar’la ilişkilendirilmiştir.
127)
Zahmnâk oldı Uhud cenginde fahr-i kâyinât
Koma gayret Zülfikârın hazret-i Haydar gibi
K. 9/14 (Sinan, 2004:
Erzurumlu Zihnî (ö. 1794-97), Ali Paşa’nın İran’la giriştiği mücadelelerden bahsederken İran’dan Paşa’nın Hz. Muhammed’in dört halifesinin hakkını almasını ister. Paşa, bunu Hz. Haydar gibi gayret Zülfikar’ıyla yapacaktır.
Çâr-ı yâr-ı Ahmed-i Muhtârın andan hakkın al
Zülfikâr-ı gayretinle Hazret-i Haydar gibi K. 16/28 (Macit, 2001: 65)
6. Zülfikar ve Eşyalar
Divan şairleri Zülfikar’ı şeklinden hareketle kalem ve makas gibi bazı
eşyalarla; etki gücünden hareketle de tuğra ve tuğranın çeşitli bölümleriyle
ilişki içinde kullanmışlardır.
6.1. Zülfikar ve Kalem
Bir yazı aleti olan kalemin ucuyla Zülfikar arasındaki benzerlik şairlerin
sık sık bu ilişkiden hareketle farklı hayaller geliştirmelerini sağlamıştır. Eski
zamanlarda yaygın olarak kamış kalemler kullanılırdı. Bu kalemlerin ucu tek
veya çift boğumluydu. Bu kalemlerin uç kısmı Zülfikar’ın şekline benzemektedir. Gelibolulu ‘Âlî (ö. 1600) bir şiirinde tam olarak bu ilişkiyi kurmuştur.
Şair adının ‘Âlî olduğunu ve Hz. Ali’nin sırrına kendisinin sahip olduğunu
söyler. Bu sırra sahip olunca şairin elinde tuttuğu iki dilli kalem de Zülfikar
olmuştur.
ʿÂlî benem ki sırr-ı ʿAlî bendedür henûz
Kabzumda hâme-i dü-zebân oldı Zülfikâr
1282)
Kt. 71/1 (Aksoyak, 2018:
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
815
Hasan KAPLAN
Resim 4. Hat sanatında kullanılan muhtelif kalemler
Şairler kendi şairlik güçlerini ortaya koymak amacıyla gazel ve kasidelerinde fahriye yaparken kalem ile Zülfikar arasında ilişki kurmuşlar, şiirlerinde
Zülfikar’ın çağrışımlarına uygun kelimelere yer vermişlerdir. Bu doğrultuda
Hz. Ali, Düldül, Hayber gibi birçok unsur şiirde birer telmih unsuru olarak
yer almıştır. Bâkî (ö. 1600) kendisini şiir meydanının Haydar-ı Kerrâr’ı olarak
nitelendirdiği bir beytinde bu nitelendirmeye uygun gelecek kompozisyonu
ikinci mısrada Zülfikar ve Düldül’le desteklemiştir. Şairin kaleminin ucu
Zülfikar, şairlik yaratılışı da Düldül’dür.
Hayder-i Kerrârıyam meydân-ı nazmun
Bâkıyâ nevk-i hâme Zülfikâr u tabʿ Düldüldür bana
1994: 109)
G. 12/5 (Küçük,
Resim 5. Hz. Ali, Zülfikar ve Düldül15
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
816
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
Bâkî aynı ilişkiye fahriye yaparken başka bir beytinde de yer vermiştir.
Şairin elinde kalemin ucu Hz. Ali’nin Zülfikar’ıdır. Şairlik yaratılışının atı ise
Düldül’dür. Bâkî, bu ilişkiler ile kendisini Hz. Ali ile özdeşleştirmekte, dolaylı
olarak Hz. Ali’nin Zülfikar ve Düldül’le yaptıklarını kendisinin de kalem ve
şiirleriyle yaptığını söylemektedir.
258)
Destünde Zülfikâr-ı ʿAlî nevk-i hâmedür
Bâkî semend-i tabʿun olur Düldül eylesen
G. 255/5 (Küçük, 1994:
Bâkî tarafından kurulan bu ilişki aynı kelime ve ifadelerle aynı söyleyiş
içinde Antepli ‘Aynî (ö. 1837) tarafından da kurulmuştur. ‘Aynî, nazım meydanının Haydar-ı Kerrâr’ıdır. Şairin elinde kalem Zülfikar’dır, şairlik yaratılışı
Düldül’dür.
Bu gün meydân-ı nazmun Haydar-ı Kerrârıyım ʿAynî
Yedimde Zülfikârım hâme tabʿım Düldül olmuşdur
G. 60/7 (Arslan,
2004: 129)
Kara Fazlî (ö. 1564), şu beytinde kalem mi kılıç mı sorusuna cevap
verircesine nazım ülkesini kalem ve kılıcıyla fethettiğini, kalemin bu fetihte
Zülfikar kılıcına yardımcı olduğunu söylemektedir. Gelibolulu ‘Âlî (ö. 16000)
de hem kılıç hem de kalemle memduhun methini eden yiğit biri olarak Hz. Ali
gibi elinde Zülfikar tutmaktadır. Beyitlerde hem kılıç hem kalem Zülfikar’a
benzetilmiştir.
Tîgumla eyledi kalemüm milk-i nazmı feth
Nusretde oldı san kalemüm tîg-ı Zülfikâr K. 24/38 (Özkat, 2005: 198)
251)
Tîg u kalemle medhün ider bir dil-âverem
ʿÂlî benem ʿAlî gibi kabzumda Zülfikâr
K. 64/27 (Aksoyak, 2018:
‘Âşık Çelebi (ö. 1572), irfanın Hayber kapısını fethederse şaşırmamak
gerekir. Zira şairin elindeki kalem, düşman saflarını yararak ilerleyen Hz.
Ali’nin Zülfikar’ıdır. Şair, Zülfikar etrafında Hayber ve Haydar kelimelerine
yer vererek Hz. Ali’nin Hayber’in fethindeki önemine, kapıyı kendisinin açmasına, saflar yararak saldırışına ve Zülfikar’ının bu fetihteki gücüne telmihte
bulunmuştur.
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
817
Hasan KAPLAN
32)
N’ola bâb-ı Hayber-i ʿirfânı feth itdünse ger
Çün elünde Zülfikâr-ı Haydar-ı saff-der kalem
K. 7/24 (Kılıç, 2017:
Hanyalı Nûrî (ö. 1815), kalem ve âşığın kalbinin iki parça olduğunu söyler. Şair, Allah’ın arslanı Hz. Ali’nin, kılıcı Zülfikar ile kâfirleri öldürmeyi
ister. Beyitte Zülfikar’ın iki dilli olmasıyla kalp ile kalemin ucunun iki parça
olması arasında ilişki kurulmuştur.
İki şakdır kalem-i dest [ü] fuʿâd-ı ʿâşık
Zülfikâr-ı Esedullâh ile kâfir biçelim G. 360/5 (Aydın, 2009: 787)
6.2. Zülfikar ve Makas
Zülfikar’ın kendine mahsus şekli şairlere birçok benzetmede ilham
olmuş, şairler Zülfikar’la şekle dayalı münasebet kurulabilecek birçok unsura
şiirlerinde yer vermişlerdir. Bunlardan birisi de makastır. Makasın kesiciliği
ve iki parçalı yapısı ile Zülfikar’ın iki dilli olması arasındaki şekil münasebeti
şairlerin bu iki unsur arasında çeşitli ilişkiler kurmasını sağlamıştır. Azmizâde
Hâletî (ö. 1631), Hz. Ali’nin elinde Zülfikar’ını makas gibi eyleyerek din elbisesine süs biçtiğini söyler. Beyitte Hz. Ali’nin dine yaptığı hizmetler vurgulanmaktadır.
Eyleyüp elde Zülfikârını kâz
Hilʿat-ı dîne kesdi biçdi tırâz
M. 5/37 (Kaya, 2017: 64)
Sabâyî (15. yüzyıl), sevgilinin zülfünü kesmek için eline makas alması
hâlinde bunun Hz. Ali’nin elinde Zülfikar’ıyla ejderhayla yaptığı savaşa benzeyeceğini söyler. Divan şiirinde sevgilinin zülfünün şekil ve âşıkla olan
münasebeti bakımından benzetildiği unsurlardan biri ejderhadır. Sabâyî,
sevgilinin zülfünü ejderhaya benzetince beyte Hz. Ali ve Zülfikar da dâhil
olmuştur. Zira Hz. Ali, ejderhayla giriştiği mücadele ile edebî metinlere
konu olmuştur. Şair, Hz. Ali’nin bu mücadelesine telmihte de bulunarak leff
ü neşr içinde sevgiliyle Hz. Ali’yi, sevgilinin zülfüyle ejderhayı ve makasla
Zülfikar’ı eşleştirmiştir.
Zülfini katʿ itmege mikrâs alup kasd itse dost
Zülfikâr ile ider san ceng-i ejderhâ ʿAlî G. 117/5 (Kavaklık, 2008: 93)
Helâkî (ö.1572-76), sevgilinin öfkeyle eline can yaralayıcı makası alması
durumunda âdeta elinde Zülfikar’ıyla savaşan Hz. Ali’ye döneceğini söyler.
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
818
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
Alsa eline hışm ile mikrâz-ı cân-şikâf
Gûyâ ki Zülfikâr ile kılur ‘Alî savaş Helâkî G. 68/2 (Çavuşoğlu, 1982)
Sevgilinin zülfü büklüm büklümdür ve âşıkları zülfünde tutsak bir
hâldedir. Gelibolulu Sürûrî (ö. 1562) sevgilinin büklüm büklüm zülfünde
başkalarının olmasına tahammül edemez ve sevgiliden onların başını gamzesinin Zülfikar makasıyla kesmesini ister. Böylece onlar sevgilinin zülfünden
düşecektir. Beyitte gamze Zülfikar’la ilişkilendirilip bir kılıç gibi düşünülmüş,
sonra da Zülfikar’a makas denilmiştir. Şair, sevgiliden rakiplerin başını ikiye
biçmesini isterken makasın ve Zülfikar’ın iki dilli olmasına da göndermede
bulunmuştur.
Kim ki pîç-â-pîç zülfüne senün olursa pîç
Zülfikâr-ı gamze mikrâzıyla başın iki biç
G. 56/1 (Ünver, 2010: 343)
Emrî, şu beytinde uzayan mumun kesilmesi görevini makas yerine
Zülfikar’a yüklemiştir. Eski zamanlarda mumun ucu makasla kesilir, böylece
daha parlak yanması sağlanırdı. Bunun için de mum makasları kullanılırdı.
Şair, mumun alevinin başı kıvrılmış bir şekilde durduğunu, mumun Zülfikar’a
boynunu verince -Zülfikar’ı andıran makasla fitilinin ucunu kestirdiğindemutlu olduğunu söylemektedir. Şair, beyitte mumun görüntüsünden hareket
etmiştir. Mumun baş kısmında kıvrılmış fitili bulunmaktadır. Şair, bu fitilinin
kesilmesiyle mumun güldüğünü, mutlu olduğunu söylemektedir. Kılıç (2005:
70), gülen mum imajının divan şiirinde mumun alevinden dolayı kurulduğunu,
alevin parlaklığı, titremesi, dans eder gibi görünmesinin bu benzetmeye kaynaklık ettiğini söylemektedir. Emrî, “alevi” kelimesinin çağrışımlarından faydalanmış, bu doğrultuda Zülfikar’a yer vermiştir. Bilindiği üzere “Alevî” kelimesinin asıl manası Ali’ye mensuptur. Zülfikar da Hz. Ali’nin kılıcıdır. Şair
âdeta boynunu bükmüş, başında kıvrımlı tacıyla (külahıyla) teslimiyet içinde
duran bir “Alevî” resmi çizmektedir. Hatta mumun bu resmi çizilen Alevî’ye
benzetildiğini, Hz. Ali’ye duyduğu muhabbetle Zülfikar’ı görünce mutlu olduğunu söylemek de mümkündür.
Meftûl ser-durur ʿalevî gibi gâlibâ
Çün Zülfikâra virdi boyın kıldı hande şemʿ
G. 245/2 (Saraç, 2002: 149)
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
819
Hasan KAPLAN
Resim 6. Mum makası16
6.3. Zülfikar ve Anahtar
Yahyâ Tevfîk (ö. 1791), na’tında Zülfikar ile anahtar arasında bir ilişki kurmuştur. Şair, kâfirlerin ülkelerinin kilitli kale kapısını memduhun
Zülfikar’ın anahtarıyla açtığını söyler. Burada şairin Hz. Ali’nin elinde
Zülfikar’ıyla Hayber’in fethinde gösterdiği kahramanlıklar ve Hayber Kalesi’nin kapısını açmasına telmihte bulunduğu görülmektedir.
Der-i kılâʿ-ı mukaffel bikâʿ-ı küffârı
Güşâd-kerde-i miftâh-ı Zülfikâr itdi
K. 2/65 (Yılmaztürk, 2016: 167)
6.4. Zülfikar ve Tuğra
Tuğra, Osmanlı padişahlarının imzası mahiyetinde olup fermanlara
çekilirdi. Dolayısıyla güç, heybet ve otoriteyi temsil ederdi. Tuğra, bu yönüyle
hem maddî hem de manevî bir güç kaynağı olan Zülfikar’la ilişkilendirilmiştir. Böylece tuğranın etki gücü daha somut hâle getirilmiştir. Bu ilişkiden
hareket eden şairlerden biri Kelâmî’dir. Kelâmî (ö. 1595-96), tuğranın kesin,
tartışılmaz bir hüküm gibi sultanın emrini uyguladığını söyler. Dolayısıyla
tuğranın Hz. Ali’nin Zülfikar’ına benzetilmesini uygun bulur. Şair, böylece
tuğranın etki gücüne neden şaşırmamak gerektiğini Hz. Ali’nin Zülfikar’ıyla
somutlaştırarak verir.
Zülfikâr-ı ʿAlîye olsa müşâbih yiridür
Nass-ı kâtıʿ gibi hükmin ider icrâ tuğra
K. 2/4 (Karlıtepe, 2007: 118)
Ubeydî (ö. 1573), “yâ Alî” redifli bir gazelinde Hz. Ali’yi methederken
onun yiğitliğin şahı olduğunu söyler. Şaire göre Hz. Ali’nin eli kudret fermanıdır. Elindeki Zülfikar ise o fermanın zafer tuğrasıdır. Beyitte “nusret” ke-
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
820
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
limesinin yardım anlamından hareketle Zülfikar’ın Hz. Ali’nin elinde Allah’ın
yardımını ifade eden bir tuğra olduğu da anlaşılabilir.
Sen şecâʿat şâhısın menşûr-ı kudretdür kefün
Zülfikârun anda bir tuğra-yı nusret yâ ʿAlî Ubeydî G. 305/3 (Arslan,
2013: 519)
Şeyh Gâlib (ö. 1799), Sultan III. Selim’in tuğrasını vasfettiği kasidesinde
tuğranın bir bölümünü oluşturan zülfelere yer verir. Zülfe, tuğranın üst
kısmında yer alan ve elif harfini andıran üç dik çizgiyi kesen kavisli üç çizginin adıdır. Bu çizgiler, şekil olarak çengeli andırır. Gâlib bu kavisli çizgiler ile Zülfikar arasında görünüşe dair bir ilişki kurmuştur. Gâlib, padişahın
tuğrasının gücünü somutlaştırırken Zülfikar’ı, cihanı zapteden hükümdarlara
keskin ucunu gösterip kınından çıkan keskin zülfeler olarak görmektedir. Bu
keskin zülfeler, Hz. Ali’ye ait Zülfikar’dır. Zülfikar’ın eğri ve çatallı ucu ile
zülfenin çengeli andıran yapısı arasındaki benzerlik zülfe kelimesinin başka
bir anlamıyla da farklı bir yönden daha kurulmuştur. Zülfe, aynı zamanda
sülüs yazıda kullanılan ve elifin tepesine konulan çengeldir. Fermanlar sülüs
yazıyla yazılır ve fermana padişahın tuğrası çekilir. Gâlib’in sülüs yazısında
kullanılan zülfelere de gönderme yaptığı ve bununla da Zülfikar arasında bir
ilişki kurduğu açıktır.
Cihân-girâna yalman gösterip çıkmış niyâmından
O keskin zülfeler kim Zülfikâr-ı Haydariyyetdir
1994: 100)
K. 30/3 (Kalkışım,
Taşlıcalı Yahyâ (ö. 1582), sultanın fermanından ve fermana çekilen
tuğradan bahsettiği bir kasidesinde sultanın imzasının (tuğrasının) ışık veren
bir fikirle insanlar arasında Ka’be gibi bir yer edindiğini söyler. Daha sonraki beyitte Ka’beden de hareketle fermanı ve tuğrayı Ka’bedeki altın oluklara
benzetir. Bu altın oluklar da şekil olarak Zülfikar gibidir ve buradan Müminlere su yerine nurlar akmaktadır. Yahyâ Bey fermanın ve fermandaki tuğranın
etki gücünü, insanlar arasındaki konumunu Kâbe ve Zülfikar ile somutlaştırır.
Burada altın oluğu Zülfikar’a şeklen benzeten şair (Zülfikar’ın ortasındaki kan
akmasını sağlayan yivli kısımlar akla gelmelidir.) Zülfikar’ın manevî gücüne
de göndermede bulunmaktadır.
Altun olukdur ol görinen şekl-i Zülfikâr
Müʾminlere su yirine envâr olur revân K. 27/3 (Çavuşoğlu, 1977: 115)
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
821
Hasan KAPLAN
Öziçeli Sâbit (ö. 1712), “Tuğraiyye” başlıklı kasidesinde bir beyitte
tuğranın bir bölümü ile Zülfikar arasında ilişki kurmuştur. Şair, beyitte tuğranın
hançere ve beyze bölümlerine yer vermiştir. Beyze, tuğranın sol tarafında bulunan iç içe geçmiş iki kavisli kısımdır. Hançere ise beyzelerin devamı olarak
sağa doğru paralel uzanan iki koldur. Şair, hançereyi Zülfikar’a; beyzeyi ise
iri ve ağır topuza benzetmiştir. Tuğranın her iki kısmının şekli ile savaş aletleri
arasında şekle dayalı bir ilişki kurulduğu açıktır. Hançerenin birbirine paralel
uzanan iki kolu Zülfikar’ın çatallı ucuna, beyzenin de yuvarlak şekli gürze
(topuza) benzetilmiştir. Şaire göre hançere Zülfikar kılıcını kınından çıkarırsa
şaşılmaz. Zira beyzesi de iri ve ağır topuzunu korkusuzca çekmiştir.
274)
ʿAceb mi Zülfikâr-ı hançere sell itse şemşîrin
ʿAdûya beyzesi gürz-i girânın çekdi bî-pervâ K. 37/17 (Karacan, 1991:
Resim 7. Bir tuğranın kısımları
6.5. Zülfikar ve Sancak
Zülfikar sancaklarda, tılsımlı gömleklerin bir kısmında, Bektaşîlikte ve
bazı tarikatlarda bir motif olarak kullanılmıştır (Öz, 2013: 554). Ganî-zâde
Nâdirî’nin (ö. 1626) şu beytinde sancak, Zülfikar’a benzetilmiştir. Şair, ‘Alî
Paşa’nın düşmanla mücadelesinin Haydar (arslan) yani Hz. Ali gibi olduğunu,
paşanın gemisini sürmesi durumunda onun savaş gemisinin direğindeki sancağı görenin paşanın Zülfikar’ını arşa astığını söyleyeceğini belirtir. Beyitten
sancaklarda Zülfikar çiziminin yer aldığı anlaşılmaktadır.
Sürse keştîsini ʿAlî Paşa
Hasm ile Haydarânedür cedeli
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
822
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
Dir hevâda gören filandiresin
Zülfikârını ʿarşa asdı ʿAlî Kt. 18 (Külekçi, 1985: 290)
Resim 8. Üzerine zülfikar tipinde kılıç işlenmiş ipek bayrak (Stadtmuseum-Münster)
Diyarbakırlı Lebîb’in (ö. 1768) şu beytinden sancaklara sadece
Zülfikar’ın çiziminin değil, “lâ fetâ illâ ‘Alî” sözünün de yazıldığı anlaşılmaktadır. Şair, Bağdat ve Basra Valisi Ali Paşa’nın vezâretine düştüğü tarih
kıt’asında Paşa’nın isminin Ali olmasından da hareket ederek onun sancaklarına“Ali’nin üstüne yiğit yoktur.” sözünün yazılmasını yahut kan süzücü/
dökücü Haydar-ı Kerrâr’ın (Hz. Ali’nin) Zülfikar’ının şeklinin çizilmesini
söyler.
Yazılsın lâ feta illâ ʿAlî râyâtına anın
Ya şekl-i Zülfikâr-ı Haydar-ı Kerrâr-ı hûn-pâlâ
2017: 177)
Kt. 2/29 (Kurtoğlu,
6.6. Zülfikar ve Sûr
Acem Sürûrî (15. yüzyıl?), divazdeh türünde mütekerrir bir murabba
yazmıştır. Şair, bu murabbaın her bendinde “Kim ʿAlînün Zülfikârı sûr-ı İsrâfîldür” mısraını tekrarlamıştır. Hz. Ali, on iki imamın ilkidir. Şair de buna
gönderme yaparak onun imamlık sabahının doğan güneşi olduğunu söyler.
İnsanlar onun görünmesiyle nura gark olmuşlardır. Bütün cansız cisimler,
felekler, bitkiler Hz. Ali’nin Zülfikar’ının İsrafil’in sûru olduğunu söylemektedir. Bentte Zülfikar’ın, İsrafil’in sûruna benzetildiği görülmektedir. Dört
büyük melekten biri olan İsrafil, Kıyamet’te sûr çalmakla görevlidir. Sûr
çalınca kıyamet kopacak, tüm canlılar hayatını kaybedecektir. Şair galiba Hz.
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
823
Hasan KAPLAN
Ali’nin Zülfikar’ının maddî ve(ya) manevî gücünü somutlaştırmak adına onu
sûra benzetmiştir.
Matlaʿ-ı subh-ı imâmetden doğup hûrşîd-i zât
Garka-i nûr-ı tecellî oldı halk-ı kâʾinât
Çağırur ecrâm u eflâk u cemâdât u nebât
Kim ʿAlînün Zülfikârı sûr-ı İsrâfîldür Mrb. 54/2 (Şaripbekova, 2001:
238-240)
7. Tabiat Unsurları ve Zülfikar
Şairler, Zülfikar’ın şeklinden, etkisinden, maddî ve manevî gücünden
hareketle bazen onu tabiat unsurları ile de ilişkilendirmişlerdir. Bu doğrultuda
çiçekler, güneş, ırmak ve ay Zülfikar’la ilişki içinde kullanılmıştır.
7.1. Zülfikar ve Çiçek
Divan edebiyatında çiçekler şekil, renk ve koku bakımından şiire konu
olmuşlardır. Bu çiçeklerden biri olan süsen sık sık kılıç (tîg, şemşîr), hançer,
dil gibi unsurlara benzetilmiştir. Bu benzetmede süsenin yapraklarının sivri,
uzun ve keskin görünümü etkili olmuştur (Bayram, 2007: 215). Şairler süsenle Zülfikar arasında da benzetmeye dayalı bir ilişki kurmuşlardır. Ahmed-i
Rıdvân (ö. 1528-1538?), süsenin yiğitlikte önde geldiğini, Zülfikarı’ıyla sanki
Haydar (Hz. Ali) olduğunu söyler.
Zülfikâr ile sanki Haydardur
Ki şecâʿatde pîrdür sûsen G. 594/5 (Çeltik, 2011: 553)
Hz. Ali, ibn Mülcem tarafından yaralandığında çocuklarına Zülfikar’ın
Necef denizine atılmasını vasiyet etmiştir. Bu rivayeti şiirine taşıyan Sülûkî
(16. yüzyıl), kış mevsiminden bahsettiği bir gazelinde Hz. Ali gibi süsenin
can çekişirken Zülfikar’ını yokluk denizine gönderdiğini söyler. Süsenin
Zülfikar’ını yokluk denizine salması kışa doğru Zülfikar’a benzeyen yapraklarını dökerek ömrünü tamamlaması olarak düşünülebilir.
Sûsen çün irdi hâlet-i nezʿe ʿAlî-sıfat
Bahr-i fenâya saldı revân Zülfikârını (Kılıç, 2010: 1003)
Revânî (ö. 1523-24) birçok çiçeğe bir arada yer verdiği beytinde her bir
çiçeği Hz. Ali etrafındaki unsurlarla ilişkilendirmiştir. Başına kırmızı giyinerek gül, Haydar-ı Kerrâr olmuştur. Bağda menekşe Kanber; süsen ise Zülfi-
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
824
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
kar’dır. Şair, gül ile Hz. Ali arasında münasebet kurarken gülün başına Haydar
gibi kırmızı giydiğinden bahseder. Buradan Hz. Ali’nin kırmızı tacına göndermede bulunulmaktadır (Hz. Ali’nin Hayber fethinde başına kırmızı sarık
sardığı, Sıffin savaşında Hz. Ali’nin ordusuna başlarına kırmızı bağlamalarını
emrettiği şeklinde farklı rivayetler vardır.). Kanber, Hz. Ali’nin siyahî kölesidir. Şair, mor (koyu) renkli menekşeyi Kanber ile eşleştirmiştir. Zülfikar, Hz.
Ali’nin kılıcıdır. Beyitte süsen görünümüyle Zülfikar ile ilişkilendirilmiştir.
Bâğda Kanber benefşe sûsen oldı Zülfikâr
Sürh-pûş olmış nitekim Haydar-ı Kerrâr gül
K. 15/3 (Avşar, 2017: 103)
Manastırlı Celâl (ö. 1574?), çiçekleri savaş aletleriyle eşleştirdiği bir
beytinde gülün Hz. Muhammed, menekşenin de Hz. Ali olamayacağını söyler.
Şaire göre menekşe, gürz; gül, kalkan; diken ise Zülfikar’dır. Celâl, çiçeklerin şekliyle savaş aletlerini eşleştirirken dikenin sivri ve ince ucuyla Zülfikar
arasında şekle dayalı bir benzetme kurmuştur.
Hâşâ gül ü benefşe Muhammed ʿAlî durur
Şeş-per benefşe gül siper ü hâr Zülfikâr K. 2/21 (Güneş, 2013: 235)
7.2. Zülfikar ve Güneş
Râmî Çelebi (ö. 1639-40), tarihî göndermeler de ihtiva eden şu beytinde
güneşi, Haydar’a yani Hz. Ali’ye benzetir. Şairin beyitte Haydar ismini tercih etmesinin sebebi güneşle Haydar’ın kelime manası olan arslan arasındaki
renge ve güce dayalı ilişki olmalıdır. Güneş, Haydar olunca elinde de Zülfikar
olacaktır. Burada Zülfikar’ı güneş ışınları olarak düşünmek mümkündür.
Şair, Zülfikar’ın parlaklığı ile güneş arasında bir ilişki kurmuştur. Güneş,
Zülfikar’ını çekince Şam askerini kaçırmıştır. Bu hâliyle o, seher vaktinde
âdeta gökyüzünde Haydar olmuştur. Beytin realitesinde gecenin bitip güneşin
doğması anlatılmaktadır. Şair bu durumu hüsn-i talil içinde güneşin seher vakti Zülfikar’ını çekip akşamı (karanlığı) kaçırması şeklinde sunmuştur. Beyitteki tarihî gönderme ise Şam’ın Muaviye’nin valilik yaptığı şehir olması ve
Suriye sınırları içinde yer alan Rakka yakınlarındaki Sıffîn bölgesinde Hz.
Ali’nin Muaviye ve ordusunu yenilgiye uğratması, Muaviye’nin ordusunun
bir kısmının kaçmasıdır. Şair, güneş gibi olan Hz. Ali’nin parlak ve aydınlık
Zülfikar’ını çekince akşam gibi olan Muaviye’yi kaçırdığına göndermede bulunuyor demek yanlış bir yorum olmayacaktır. Zira Râmî’nin şiirlerinde Hz.
Ali ve ehl-i beyte duyduğu muhabbetin yansımalarını görmek mümkündür.
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
825
Hasan KAPLAN
Zülfikârın çekicek asker-i Şâm itdi firâr
Oldu gûyâ seherî çarhda Haydar horşîd
K. 5/25 (Hamami, 2001: 71)
7.3. Zülfikar ve Irmak
Taşlıcalı Yahyâ, Edirne Şehrengizi’nde Tunca ve Meriç nehrinden bahseder. Bu nehirlerden Tunca, Bulgaristan’da doğup Meriç nehriyle birleşir.
Şair de beyitte bu birleşmeye yer vermiştir. Tunca Meriç’le birleşip akınca
âdeta Hz. Ali’nin Zülfikar’ına döner. Burada Zülfikar’ın çatallı ucu ile nehirlerin birleşmesi arasında ilişki kurulduğu görülmektedir.
Merîce irüp olmış Tunca cârî
Olupdur san Alînün Zülfikârı
1/113 (Çavuşoğlu, 1977: 235)
7.4. Zülfikar ve Arı
Abdulkadir Efendi (Saynaç, ö. 1967), arıcılıktaki gözlemlerini ihtiva
eden Arı-nâme adlı bir edebî eser yazmıştır. Şair, bu eserinde yer alan bir
beyitte arıların ululuğundan ve kovandaki etkileyici görünüşlerinden hareketle onları düşmana karşı saldırırken Zülfikar’ın askerleri olarak görmüştür.
Burada arının Zülfikar’a benzetilmesinde şairin Zülfikar’ın gücünden hareket ettiği açıktır. Ancak arının saldırırken kullandığı iğnesi ile Zülfikar’ın ucu
arasında da bir ilişki kurulduğu söylenebilir.
Bak arıdaki devlete kovanındaki haşmete
Düşmene karşu savlete cünûd-ı Zülfikârı gör
(Karataş, 2014: 109)
8. Zülfikar ve Damga
Divan edebiyatında âşıklığın bazı işaretleri vardır: Bunlardan bazıları
ikiye bükülmüş boy, sararmış bir beniz, kan ağlayan göz ve yaralarla dolu bir
sinedir. Âşığın sinesinde genel olarak iki çeşit yaradan bahsedilir: Bunlardan
biri nokta nokta yaralardır. Bunlar sevgilinin bakış okunun yaralarıdır. İkincisi
ise dilim dilim yaralardır. Bunlar da sevgilinin gamze kılıcının yaralarıdır.
Bu yaraların yanı sıra bazen âşık ve Abdâllar/Kalenderîler sinelerine damga vurmuşlar, bazen bu damgaları kollarına da yapmışlardır. Aşağıdaki
beyitte Âhî (ö. 1517), sinesine Hz. Ali’nin Zülfikar’ını çektiğini söylemektedir. Şair, sadece bununla kifayet etmeyip Zülfikar’ın etrafını da “yâ şâh” ile
süslemiştir. Bu beyitten o dönemde Hz. Ali’ye muhabbet duyanların göğüslerine Zülfikar’ın resmini yaptırdıkları, hatta göğüslerine Hz. Ali’nin isim ve sıfatlarını yazdıkları anlaşılmaktadır.
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
826
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
Sîneme çekdüm ‘Alînün Zülfikârı şeklini
Hem anun etrâfını zeyn eyledüm yâ şâhdan
G. 95/2 (Kaçalin, ty.: 45)
Âhî’nin damga ve dövmeler konusunda verdiği bilgiye, Yakînî’de (ö.
1568) de rastlanmaktadır. Yakîni, sevgilinin gamzesinin Zülfikar’ıyla teninde
dilim dilim yaralar açmıştır. Daha sonra bu yaraların etrafını baştan başa “yâ
Alî” ile süslemiştir. Divan şiirinde sevgilinin gamzesi kılıca benzetilir. Bu
doğrultuda şair de Zülfikar’a benzettiği bu bakışın sinesinde dilim dilim yaralar açtığını söylemektedir. Bu dilim dilim yaralar aslında âşığın sinesinde yer
alan Zülfikar şeklindeki dövmelerdir. Bu dövmelerin etrafında da Hz. Ali’nin
ismi yer almaktadır.
259)
Zülfikâr-ı gamzen içün tende açup şerhalar
Ser-be-ser etrâfını kıldum münakkaş yâ ʿAlî
G. 195/2 (Zülfe, 2009:
Âhî (ö. 1517), Abdâllar olarak sinelerindeki Zülfikarlar ile her tarafa
yâ Ali diye dil uzattıklarını söyler. Şair, Abdâlların sinelerine Zülfikar’ı
işlediklerini, bu işlemenin etrafına da “yâ Ali” yazdıklarını belirtmektedir.
Beyitte Zülfikar ile dil arasında şekle dayalı bir benzetme kurularak sinedeki
Zülfikar dövmelerinin âdeta her tarafa dil uzattığı söylenmiştir. Burada hat
sanatında Hz. Ali’nin ismi yazıldığında yapılan yaygın bir uygulama akla
gelmelidir. Hattatlar Hz. Ali’nin ismini ister celî sülüs ister celî ta’lik hattıyla
yazsınlar “yâ-i ma’kûs” denilen ters yönlü harfi kullandıkları zaman bunun
ucunu Zülfikar’a benzeterek yazmışlardır (Derman, 2014: 301). Şairin sinesindeki Ali yazısında Zülfikar’la çizilen “yâ” harfinin uzantısı Zülfikar’ın her
tarafa dil uzatması gibi düşünülmüştür.
Abdâllaruz ki her tarafa yâ ʿAlî diyü
Diller uzatdı sînedeki Zülfikârumuz G. 39/4 (Kaçalin, ty.: 20)
Resim 8. Meded yâ Alî17
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
827
Hasan KAPLAN
Cenâbî (ö. 1561-62), Haydarî zümreye mensup olanların -yahut Hz.
Ali’ye bağlı olanların- bunu herkese gösterdiklerini söyler. Zira onların sinelerinin tekkesinde Haydar’ın (Hz. Ali’nin) kılıcı Zülfikar’ın dövmesi vardır.
Beyitten yalnız sinelere değil, tekke duvarlarına da Zülfikar resmi yapıldığı
veya asıldığı anlaşılmaktadır. Aynı kullanıma yer veren Zâtî (ö. 1547), sinesinin tekkesi üzerine “lâ fetâ illâ ʿAlî”, Ali’den başka yiğit yoktur yazdığını,
gece gündüz, sabah akşam dilinde zikrin Ali olduğunu söyler.
132)
Hayderî nisbet olanlar fâş ider ‘âlemlere
Tekyegâh-ı sînem üzre Zülfikârundur senün
Tekye-i sînemde yazdum lâ fetâ illâ ʿAlî
Rûz u şeb şâm u seher vird-i zebânum yâ ʿAlî
1970: 404)
G. 166/6 (Kesik, 2018:
(Çavuşoğlu-Tanyeri,
Divan şairleri aşığın gam yükü çekmekten ikiye bükülmüş boyu ile
lâmelif arasında şekle dayalı bir münasebet kurmuşlardır. Celîlî (ö. 1569) de
bu doğrultuda ayrılığın, bükülmüş bedenini lâmelif gibi kıldığını söylemiştir.
Lâmelif iki harften oluşur. Âşığın boyu ilk önce eliftir ancak ayrılık, sevgilinin cevr ü cefası gibi unsurlar âşığın boyunu lâm gibi büker. Böylece âşığın
boyu lâmelife döner. Celîlî, bu unsurlarla beraber beytin anlam dünyasını
Zülfikar’ı da kullanarak genişletmiştir. Ayrılık, boyu lâmelif yapınca âşığın
gam levhasına Zülfikar resmi yapmasına şaşılmaz. Celîlî birçok unsuru birbiri
ile ilişkili kullanmıştır. Âşığın bedeni eğridir, lâm harfi ve Zülfikar’ın ucu da
eğridir. Lâmelif, şekil olarak Zülfikar’ın çatallı ucuna benzer. Beyitten âşığın
sinesinde Zülfikar şeklinde dövmelerin ve lâmelif gibi harflerin olduğu anlaşılmaktadır. Abdâlların, Kalenderî ve Haydarî zümreye mensup dervişlerin
sinelerine çeşitli dövmeler yaptıkları ve harfler çizdikleri bilinmektedir. Celîlî
bu çizimlere de göndermede bulunmuştur.
Firâk ey ten-i ham kıldı lâmelif çü seni
ʿAceb mi levh-i gama nakş-ı Zülfikâr olsan
2018)
G. 211/4 (Kazan Nas,
Dükakinzâde Ahmed (16. yüzyıl), şu beyitte sevgilinin zülfünü Zülfikar’a
benzetirken aynı zamanda sinesinde Zülfikar şeklinde dövmeler olduğunu
söylemiştir. Şaire göre sevgilinin zülfünün hayali, göğüs levhasında Zülfikar
olarak okunmaktadır.
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
828
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
ʿAlî hakkı hayâl-i zülf-i nigâr
Levh-i sînemde Zülfikâr okınur
G. 30/3 (Süzen, 1994: 110)
Şeyh Hacı Abdullah Ferdî (ö. 1857-58), Zülfikar’ı kelime-i tevhide benzetmiştir. Şair, Tarikat ehlinin sinelerini “lâ ilâh (Allah’tan başka)” Zülfikar’ı
ve “illallâh (ilah yoktur)” kılıcıyla parça parça etmeleri gerektiğini söyler.
Zülfikar çatallı bir kılıçtır. Beyitte bu doğrultuda kelime-i tevhid iki parçalı
verilmiş ve ikinci mısrada çâk çâk ikilemesi kullanılmıştır. Tarikat ehlinin sinesinde birden çok yırtığın yer alması gerektiği söylenmiştir.
Zülfikâr-ı lâilâh u seyf-i illallâh ile
Sîne-i ehl-i tarîkat çâk çâk olmak gerek
G. 183/2 (Avcıl, 2010: 180)
Âşığın gönlündeki yaralardan bahseden Celîlî (ö. 1569), bu yaraların
Zülfikar resmi olduğunu söyleyerek hem yaraların şekline (dilim dilim kılıç
kaynaklı yaralar) hem de sinesindeki Zülfikar dövmesine göndermede bulunmuştur. Sevgi ve vefa bağının gül fidanının iki dalı gibi, şairin gönlündeki
yaralar Zülfikar resmi olmuştur. Şair iki gül dalı diyerek Zülfikar’a gönderme
yapmıştır. Zira Zülfikar iki dilli bir kılıçtır ve âşığın gönlünde de iki dal vardır.
Şairin beyitteki ikili kullanımları Zülfikar’ı vurgulamak içindir. Bunun için
vefa ve mihr bağı vardır ve bu bağın gül fidanının iki dalı vardır. İnsanın hem
kalbi/gönlü hem de sinesi iki parçadır. Buradaki ikili kullanımlar Zülfikar’ın
iki dilli yapısını görselleştirmektedir.
Dü-şâh-ı gül-bün-i bâğ-ı vefâ vü mihr gibi
Gönülde yârelerüm nakş-ı Zülfikâr oldı G. 411/6 (Kazan Nas, 2018)
Divan şairi sevgilisine vasıl olamayınca hiç olmazsa ondan bir iz, işaret
ister ki bu, kendisine sevgiliyi yâd ettirsin. Bu sebeple âşıkların sinesindeki
yaralar sevgilinin gamze kılıcından ve kirpik okundan geldiği için önemlidir.
Nakşî (16. yüzyıl) de bu doğrultuda mutlu vakit geçirmek ve gönlünü avutmak için muhatabından Ali aşkına sinesine Zülfikar çizmesini ister. Böylece
sinesinde sevgiliye ait bir iz taşıyacaktır.
Gönlümi eğlemeğe ʿAlî ʿışkına begüm
Gel bârî eyle sîneme bir Zülfikâr nakş (Kılıç, 2010: 892)
Zülfikar şeklindeki dövmeler yalnızca sinelere yapılmamıştır. Şiirlere
bakıldığında Zülfikar’ın bazen kola işlendiği bazen de kolda bir bâzûbend
gibi taşındığı görülmektedir. Bâzûbendin kuvvet vermesi için yazılan muska
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
829
Hasan KAPLAN
olduğu düşünüldüğünde şairlerin Zülfikar’ın dövmesini yaptırmalarının bir
sebebi de manevî güç elde etme düşüncesi olduğu anlaşılmaktadır. Üsküplü
İshak Çelebi (ö. 1538), yazdığı şehrengizinde art arda iki beyitte Zülfikar’a
yer vermiştir. Şair, gönül ülkesini ele geçirmek için mahbubunun kolunda
Zülfikar şeklinde dövme olduğunu söyler ve muhatabından kendisine Alilik
eyleyerek (merhamet ederek) o Zülfikar dövmeli koluyla boynunu sarmasını
(kendisine sarılmasını) söyler. Şaire göre o, gerçekte kendisini koruyacak bir
bâzûbenddir, su üzerindeki nilüfer goncasına benzetmektedir.
Müsahhar itmeğe gönlüm diyârın
Temâşâ kıl kolında Zülfikârın
‘Alîlik eyle gel bir kerre bârî
Benüm boynuma sal o Zülfikârı
94)
O bir kolında bâzû-bendi el-hakk
Su üzre gonca-i nîlûfer ancak
Ş. 1/74-76 (Çavuşoğlu-Tanyeri, 1989:
Zülfikar’ın lâmelif ile şekle dayalı bir benzetme içinde kullanıldığı söylenmişti. Hayâlî Bey şu beytinde lâmelifi zikretmeden bu harfe göndermede
bulunmuştur. Şair, inkârcının varlığına lâ (hayır) dediğini, kolunda Ali gibi
Zülfikar olduğunu söyler. Şair, “lâ” ile Zülfikar arasında şekle dayalı bir ilişki
kurmuştur. Daha sonra kolunda Zülfikar şeklinde dövme bulunduğunu söylemiştir. Burada Hayâlî Bey’in Baba Ali Mest-i Acemî adlı bir Kalender dervişine duyduğu muhabbetle İstanbul’a kadar geldiği bilgisi hatırlanmalıdır.
Diyem her dem vücûd-ı münkire lâ
Kolumda Zülfikârıdır ʿAlî-vâr G. 82/2 (Tarlan, 1945: 163)
9. Zülfikar ve Organlar
Zülfikar’ın insan organları ile kullanımı pek yaygın değildir. Şairler az
da olsa kalbi iki parçalı düşünerek Zülfikar’la ilişkilendirmişlerdir. Bunun
yanında parmaklar da Zülfikar’la şekil benzerliğine dayalı kullanılmıştır.
9.1. Zülfikar ve Kalp
Edirneli Kâmî (ö. 1724), Damat Ali Paşa’nın 1715’te Mora’yı fethi
münasebetiyle yazdığı şiirde Paşa’nın mübarek adını işitince düşmanların
kalbinin parçalandığını söyler. Paşa, Haydar’ın (Hz. Ali’nin) Zülfikar’ının
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
830
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
korkusu gibi tesir eylemiş, bu sebeple düşmanın kalbi ikiye ayrılmıştır. Beyitte
kalp ile Zülfikar arasındaki ilişkinin Zülfikar’ın düşmanlar üzerindeki etkisine
dayalı olarak anlatıldığı görülmektedir.
İşidüp nâm-ı şerîfün kalb-i aʿdâ oldı çâk
Eyledi teʿsîr havf-ı Zülfikâr-ı Haydarî TB. 3/5 (Yazıcı, 2017: 104)
Aydınlı Visâlî (15-16. yüzyıl) de sevgilinin gamzesinin âşıkların kalbi
üzerindeki etkisini Zülfikar’a dayalı olarak anlatmıştır. Şair, sevgilinin gamzesinden âşıkların kalbinin kırıldığını (yarıldığını) söyler. Zira Hz. Ali’nin Zülfikar’ına karşı kimse dayanamaz.
Kalbi ‘uşşâkun kaçan bulmaya gamzenden şikest
Zülfikârına ‘Alînün kimse m’olur pâydâr G. 24/2 (Mermer, 2006: 127
9.2. Zülfikar ve Parmak
Taşlıcalı Yahyâ (ö. 1582), asker bir şair olarak kendisi gibi asker olanları
kılıca dayalı unsurlar ile anlatmıştır. Bu doğrultuda şair, kendilerini dinin kılıcı
olarak görmüş ve savaşta hepsinin bir kılıç gibi yararlı olduklarını söylemiştir.
Şair, iki parmaklarının bir Zülfikar işlevi gördüğünü söyleyerek iki parmak ile
Zülfikar’ın çatallı ucu arasında şekle dayalı münasebet kurmuştur.
Ceng içinde halkumuz bî-ihtiyâr olur bizüm
Her iki barmağumuz bir Zülfikâr olur bizüm
Cümlemüz keskin kılıç gibi yarar olur bizüm
Seyf-i dînüz merd-i meydânuz Budin şehbâzıyuz
lu, 1977: 193)
Mr. 21/IV (Çavuşoğ-
Şeyh Galib (ö. 1799), şu beytinde Allah’ın arslanı diyerek Hz. Ali’ye
göndermede bulunmuş ve Zülfikar’ı onun pençesi olarak görmüştür. Böylece
Zülfikar’ın Hz. Ali’nin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurgulamıştır. Şair,
Zülfikar’ı hem pençeye/ele hem de ay ve güneşe benzetmiştir. Şair, beyitte
ikili unsurlar zikrederek bu ikili unsurlar ile Zülfikar’a göndermede bulunmuştur. Zülfikar gece ay, gündüz güneştir. Onun hakikati hasetçilerin gözüne
gün gibi açıktır.
Pençe-i şîr-i Hudâdır mihr ü mehdir Zülfikâr
Çeşm-i hussâda bu maʿnâ günden azher rûz u şeb
1994: 51)
K. 1/34 (Kalkışım,
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
831
Hasan KAPLAN
10. Sonuç
Hz. Ali, divan şairlerinin farklı göndermeler yaparak en fazla zikrettiği
tarihî ve dinî şahsiyetlerden birisi olarak her yönüyle şiire konu olmuştur. Bu
yönlerden birini de onun eşyalarından biri olan Zülfikar oluşturmuştur. Şairler, Zülfikar’ı şiirlerinde zikrettiklerinde Hz. Ali’ye onun kölesi Kanber’e ve
bineği Düldül’e yer vermişler; onun Haydar, Haydar-ı Kerrâr, Murtazâ, BûTürâb, şîr-i Hudâ, şâh, şâh-ı Necef, şâh-ı merdân, şâh-ı velâyet gibi lakap ve
sıfatlarını da kullanmışlardır. Zülfikar etrafında Hayber’in fethine, Hz. Ali’nin
ejderha, Hâricîler ve halifeliğine karşı olan gruplar ile yaptığı -efsanevî ve
tarihî- mücadelelere yer yer telmihte bulunmuşlardır. Mahbubun adı Haydar,
Ali ve Zülfikar olduğunda onun güzellik unsurları Zülfikar’la eşleştirilmiş,
Zülfikar’ı bir sevgiliden bahseder gibi işlemişlerdir.
Şairlerin Zülfikar’ı kullanırken onun etrafındaki hikâye ve rivayetlerden
faydalandıkları, bunlara telmihte bulundukları, Hz. Ali ve Zülfikar hakkında Hz. Muhammed’in söylediği belirtilen “lâ fetâ illâ ʿAlî lâ seyfe illâ Zû’lfekâr” hadisini iktibas ettikleri görülmüştür. Şiirde Zülfikar’a yer verildiğinde
fetih, Düldül, savaş gibi unsurlar etrafında bir kompozisyon oluşturulmuş,
Zülfikar’ın hem maddî hem de manevî gücü ön plana çıkarılmıştır. Zülfikar
bazen şiirin redifini oluşturmuş, şiir boyunca teşbih, teşhis, istiare, telmih,
iktibas ve mecaz içinde anlatılmıştır. Zülfikar’ın en fazla sevgilinin güzellik
unsurları ile eşleştirildiği görülmüştür. Bu doğrultuda bizatihi sevgili ve onun
gamzesi, gözü, kirpiği, kaşı, dudağı Zülfikar’la eşleştirilmiştir. Sevgilinin
kılıç olarak tasavvur edilen gamzesinin öldürücülüğü ve âşık üzerindeki etkisi; sevgilinin iki adet kaşı, kaşının eğriliği ve âşık üzerindeki etkisi; kirpiğinin
şekli, kılıç olarak tasavvuru ve âşık üzerindeki etkisi; gözünün eylemi, nazlı,
eğri, şaşı ve sarhoş bakış ve âşık üzerindeki etkisi; saçının şekli, zülfünün iki
adet oluşu ve âşık üzerindeki etkisi Zülfikar’la daha etkili anlatılmıştır.
Şairler, söz ve şiirlerinin etki gücünü göstermek, haset edenler, rakipler
ve düşmanlar üzerinde şiirlerinin tesirini somutlaştırmak için Zülfikar’dan
faydalanmışlardır. Kalemini, sözünü, şiirini ve dilini Zülfikar’la eşleştiren
şair, şairlik gücünü Zülfikar’la ortaya koymuştur. Övdüğü kendisi değil, devlet adamı olduğunda da şair, devlet adamının kılıcının gücünü, savaşçılığını,
giriştiği mücadeleleri, kahramanlığını Zülfikar’la anlatılmıştır.
Şairlere göre Zülfikar üzerine yemin edilen bir kılıçtır, duadır, kelime-i
tevhiddir, Hayber’in kapısını açan bir anahtardır, mumun fitilini kesen bir
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
832
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
makastır, İsrafil’in surudur, şairin dilidir, sevgilinin boyudur, âşığın kalbidir,
âşığın ve dervişin sinesinde dövme, kolunda damgadır, fermanda tuğradır, gemide sancaktır, iki nehrin birleşmesidir, güneş ışığıdır, Kâbe’nin altın oluğudur
ki nur akıtır. Şairler, “aşk, dert, âh, lütuf, gayret, dua” gibi soyut unsurları
Zülfikar’ın maddî ve manevî gücüne dayanarak somutlaştırmışlardır. Tabiat,
eşyalar ve organlar hem etkileri hem de şekilleri bakımından Zülfikar’la anlatılmıştır. Sonuç olarak şairler başta Zülfikar’ın yivli, boğumlu, çatallı yapısı
olmak üzere onun etrafındaki hikâyeleri, onun Hz. Ali’yle olan münasebetini,
onun maddî ve manevî gücünü referans alarak şiirlerine Zülfikar’la zengin bir
çağrışım sağlamışlardır.
Sonnotlar
1 Hz. Ali’nin edebî eserlere yansımaları konusunda yapılan bazı çalışmalar şunlardır: MelihaYıldıran
Sarıkaya (2004). Türk-İslâm Edebiyatında Hz. Ali. Yayımlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul; Âdem Ceyhan (2006). Türk Edebiyatında Hazret-i Ali Vecizeleri. Ankara: Öncü Kitap; Hüseyin Güfta (2002). “Divan Şiirinde İlim ve İrfan Timsâli Hz. Ali”. Türk
Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, 24, 69-111; Güzel, Abdurrahman. (2007). “XVI. Yüzyıl
Alevî-Bektaşi Edebiyatında Hazret-i Ali Motifi”. 2. Uluslararası Türk Kültür Evreninde Alevilik ve
Bektaşilik Bilgi Şöleni Bildiri Kitabı, C. 1, Ed. Filiz Kılıç-Tuncay Bülbül, Ankara: Grafiker Ofset, 1132; Necati Demir (2011). “Türk Düşünce Dünyasında Hazret-i Ali”. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî
Araştırma Dergisi, 60, 85-104; İbrahim Gültekin (2012). “Kasidelerde Hz. Ali ve Hz. Ali’ye Dair Unsurların Kullanımına Yönelik Tespit ve Değerlendirmeler”. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma
Dergisi, 62, 17-44; Hakan Yekbaş (2013). “Türk Edebiyatında Hz. Ali Mevlidleri”. Türk Kültürü ve
Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, 65, 17-52; İsmet Çetin (2014). “Türk Halk Edebiyatında Hz. Ali”.
Tarihten Teolojiye İslam İnançlarında Hz. Ali, Haz. Ahmet Yaşar Ocak, Ankara: Türk Tarih Kurumu
Yayınları, 193-215.
2 Hz. Ali etrafında yazılan eserleri fazilet-nâmeler, methiyeler, mevlitler, menkıbe kitapları, dinî-menkıbevi kahramanlık hikâyeleri, hilyeler ve vecizeler olarak sınıflayan Ceyhan (2006: 17-44), bu türler
hakkında eserinin giriş kısmında tafsilatlı bilgi vermiştir.
3 Bu kılıç Hz. Ali ile o denli özdeşlemiştir ki sadece edebî metinlerde değil; minyatürlerde, İslam resim
sanatının ilk örneklerinde Hz. Ali’nin en belirgin alameti olarak Zülfikar çizilmiş, Hz. Ali, diğer İslam
büyükleri ve bilhassa diğer halifeler ile birlikte resmedildiğinde resimde en belirgin ayırt edici ögesi
olarak Zülfikar kullanılmıştır (Bağcı, 2014: 233).
4 Güneş (2018: 9-20), Zülfikar’ın ne zaman ve kim tarafından imal edildiği, onun hangi özelliklere sahip
olduğu ve Hz. Ali’ye ne zaman ve niçin verildiğine dair sorulara cevap aradığı makalesinde Zülfikar’ın
nasıl ortaya çıktığına dair çeşitli rivayetleri aktarmış, Hz. Ali’den sonra kılıcın akıbetinin ne olduğunu
araştırmıştır. Söz konusu çalışmada Güneş, Zülfikar’ın Bedir harbinde ele geçirilen ganimetler arasında
bulunmuş bir kılıç olduğunu, Hz. Muhammed’in, ordu komutanı sıfatıyla kılıcı şahsına ayırdığını ve
yivli yapısından dolayı ona Zülfikar adını verdiğini belirtir. Güneş’e göre iki tarafı keskin olan kılıç, kavisli ve çift ağızlı değil, düz ve tek ağızlıdır. Kabzası ve kılıfının metal kısımları gümüştendir. Hz. Peygamber, farklı nedenlerle kılıcı başta Hz. Ali olmak üzere sahabesine emanet etmekle birlikte ömrünün
son yıllarına kadar onu yanından ayırmamıştır. Hz. Peygamber’in vefatından sonra Düldül ve diğer özel
eşyaları gibi Zülfikar da Hz. Ali’ye kalmıştır. Ondan sonra ise Hasan, Hüseyin ve torunları bu kılıcı
tevarüs etmişlerdir. Ehl-i Beyt efradında en son Hz. Hasan’ın torunu Muhammed enNefsüzzekiyye’de
görülen kılıç, bilahare Abbasi halifelerine, oradan da Fatimî halifelerine geçmiş, daha sonra kılıçtan bir
daha haber alınamamıştır.
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
833
Hasan KAPLAN
5 Şu beytinde Edirneli Bâlî (16. yüzyıl) Kaptan-ı Deryâ Ali Paşa’dan bahsederken bu rivayete göndermede bulunmuştur:
Zülfikârı kuşana bahr-i Necef’den çıkarup
ʿAlî-i sânîyi evvel salalum ʿummâna K. 16/5 (Sinan, 2004: 140)
6 https://www.flickr.com/photos/muzafferozak/25831013653/sizes/m/ (Erişim tarihi: 25.10.2018)
7 Zülfikar’ı konu edinen manzumelere halk edebiyatında daha fazla rastlanmaktadır. İvgin (2015: 72-97),
“Zülfikârnâne” adını verdiği bu şiirlerden 18’inin metnine yer vermiştir.
8 Her ne kadar şair Zülfikar adlı bir mahbuptan bahsediyor görünse de ondan lütufta bulunmasını istemesi, ona şâh-ı vakt diyerek seslenmesi kılıç olan Zülfikar’ı akla getirmekte ve şairin bu kılıcın manevî
gücüne göndermede bulunduğunu düşündürmektedir. Şeyh Gâlib (ö. 1799) de Zülfikar’ın gücüne göndermede bulunmuştur. III. Selim’in gizli kınından Zülfikar’ını aşikâr etmesini ve güneş gibi doğarak
küfür karanlığını dağıtmasını istemiştir. Beyitte memduhun kılıcı övülse de Zülfikar’ın hem maddî hem
de manevî gücüne vurgu yapıldığını açıktır.
Niyâm-ı bâtınından Zülfikârın âşikâr eyle
Toğup hurşîdveş deycûr-ı küfrü târümâr eyle TB. 3/II (Kalkışım, 1994: 169)
Kelâmî (ö. 1595-96) ise Zülfikar’ın maddî gücüne göndermede bulunmuş, dokuz kalkanlı (katlı) feleğin
onun bir darbesine dayanamayacağını söylemiştir.
Bir darbına tayanmaya tokuz siperlü çarh
Her kim ki Zülfikâr ayasından kuşana tîg K. 15/18 (Karlıtepe, 2007: 152)
Misâlî (16. yüzyıl), “şâh-ı merdân” Hz. Ali’nin üzerine yemin ederek Zülfikar’ını bağlayıp ten Düldül’üne binmeyenin Hayber’i fethedemeyeceğini söylemiştir. Şair, beyitte Hayber’in fethinde Zülfikar’ın önemini vurgulamıştır.
Zülfikârun bağlayup ten Düldüline binmeyen
Hayberi feth eylemez şâh-ı merdân hakkıçün G. 418/6 (Güneş, 2011: 500)
Fevrî (ö. 1570) bu şairlerden farklı düşünmektedir. O, eşya yerine eşyayı kullanan kişiyi ön plana çıkarmıştır. Ona göre yiğitlik erdedir. İşi yapan Zülfikar değildir, yiğitlik Haydar olan Hz. Ali’dedir.
Tîgde sanman ciger-derlik şecâ‘at erdedür
Zülfikâr itmez işi merdânelik Hayderdedür 3395 (Gürbüz, 2018: 676)
9 Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, H. 1223, y. 70b
10 Hafız-ı Ebrû, Külliyat-ı Tarih (Herat, 1415-17), Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, B. 282, y. 169a
11 Zâtî (ö. 1547) de şu beytinde “humâr-câm-mahmûr” kelimeleri arasında tenasüp yaparken Zülhumar
ismine yer vermiştir. Beyitte Haydar’ın Zülfikar’ının Zülhumar’ı öldürdüğü söylenmiştir.
Düşmeni katl eyle mahmûr eylemiş câm-ı gurûr
Zülfikârı öldürübdür Zü-l-humârı Haydarun G. 786/6 (Tarlan, 1970)
12 Bu ifade Kur’an-ı Kerim’de Bakara, 2/17; Ali İmran, 3/47, 59; En‘am, 6/73; Nahl, 16/40; Furkan, 25/7;
Mu’min, 40/68; Yasin, 36/82 geçmektedir. “Allah bir şeyi dilediği zaman onun emri sadece ona kün/ol
demektir, o da hemen oluverir (Yasin 36/82).”
13 Hattatlar hakkında bilgi veren bazı eserlerde Hz. Ali’nin hattatların başı, Kufî hattın yaratıcı ve en
büyük sanatçısı olarak kabul edildiği görülmektedir (Bağcı, 2014: 218-219). Şairin buna gönderme de
bulunduğu düşünülebilir.
14 Câzib (ö. 19. yy) de bir beytinde âşıkla Zülfikar arasında ilişki kurmuştur. Şair, kirpiğinin açtığı yarayla
sevgilinin kendisini Zülfikar gibi ettiğini, ikiye ayırdığını söylemiştir.
Zahm-ı müjgânınla cânâ Zülfikâr ettin beni
Girye-i bî-ihtiyârla eşk-bâr ettin beni G. 490/1 (Yılmaz, 2010: 507)
15 https://tr.pinterest.com/pin/817614507321740748/ (Erişim tarihi: 25.10.2018)
16 Mum makası. Bu konuda daha geniş bilgi için bk. Osman Ünlü (2017). “Klasik Türk Şiirinde Mum
Makası”. Journal of Turkish Language ve Literature, 3/1, 321-329.
17 Hattat Hâmid Aytaç, https://tr.pinterest.com/pin/344384702730436869/ (Erişim tarihi: 25/10/2018)
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
834
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
Kaynaklar
Akdoğan, Yaşar. (ty.). Ahmedî Dîvân. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. [Adobe Acrobat Reader sürümü]. Erişim tarihi: 19.07.2018 http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/
TR,78357/ahmedi-divani.html
Akkuş, Metin. (1993). Nef’î Dîvânı. Ankara: Akçağ Yayınları.
Aksoyak, İ. Hakkı. (2018). Gelibolulu Mustafa Âlî Dîvânı. Ankara: T.C. Kültür
ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. [Adobe Acrobat Reader sürümü]. Erişim tarihi: 19.07.2018 http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/TR,208602/gelibolulu-mustafa-ali-divani.html
Alper, Kadir. (2005). “Giritli Aşkî ve Divanı”. Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Arslan, Mehmet. (2004). Antepli Aynî Divanı. İstanbul: Kitabevi Yayınları.
Arslan, Ömer. (2013). “Ubeydî Dîvânı (Metin ve İnceleme)”. Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Avcıl, Şükran. (2010). “XIX. yy. Şairi Şeyh Hacı Abdullah Ferdî Hayatı, Eserleri, Edebi Kişiliği ve Dîvânının Tenkitli Metni”. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Avşar, Ziya. (2017). Revânî Dîvânı. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı
Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. [Adobe Acrobat Reader
sürümü]. Erişim tarihi: 19.07.2018 http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/
TR,196374/revani-divani.html
Ayan, Hüseyin. (2014). Nesîmî Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Türkçe Divanının Tenkitli Metni. Ankara: TDK Yayınları.
Aydın, Abdullah. (2009). “Hanyalı Nûrî Osmân ve Divanı”. Yayımlanmış
Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Bağcı, Serpil. (2014). “Metinlerden Resimlere: Elyazma Tasvirlerinde Hz.
Ali”. Tarihten Teolojiye İslam İnançlarında Hz. Ali, Haz. Ahmet Yaşar
Ocak, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 217-248.
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
835
Hasan KAPLAN
Bayak, Cemal. (2017). Sehâbî Dîvânı. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. [Adobe Acrobat Reader sürümü]. Erişim tarihi: 19.07.2018 http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/
TR,194338/sehabi-divani.html
Bayram, Yavuz. (2007). “Klasik Türk Şiirinde Duyguların Dili: Çiçekler”.
Turkish Turkish International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic 2/4, 209-219.
Bektaş, Ekrem. (2017). Muvakkit-zâde Muhammed Pertev Dîvânı. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel
Müdürlüğü. [Adobe Acrobat Reader sürümü]. Erişim tarihi:19.07.2018
http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/TR,195828/muvakkit-zade-muhammed-pertev-divani.html
Bıyık Yapa, Melek. (2007). “Aşkî Mustafa Dîvânı”. Yayımlanmamış Doktora
Tezi, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul.
Bilkan, Ali Fuat. (2011). Nâbî Dîvânı -II-. Ankara: Akçağ Yayınları.
Bilgin, Azmi. (2017). Nigârî Dîvânı. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. [Adobe Acrobat Reader sürümü]. Erişim tarihi: 19.07.2018 http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/
TR,194361/nigari-divani.html
Cansever, Sıddık. (2005). “Eğribozlu Mehmed Emin Sırrî Hayatı, Eserleri,
Dîvânının Edisyon Kritik Metni ve Değerlendirmesi”. Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul.
Ceyhan, Âdem. (2006). Türk Edebiyatında Hazret-i Ali Vecizeleri. Ankara:
Öncü Kitap.
Çavuşoğlu, Mehmed. (1977). Yahyâ Bey Dîvan. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları.
——. (1982). Helâkî Dîvan Tenkidli Basım. İstanbul: İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Yayınları.
Çavuşoğlu, Mehmed ve M. Ali Tanyeri. (1970). Zatî Divanı (Edisyon Kritik ve
Transkiripsiyon) Gazeller Kısmı. III. Cilt. İstanbul: İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Yayınları.
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
836
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
——. (1989). Üsküplü İshak Çelebi Dîvan. İstanbul: Mimar Sinan Üniversitesi Yayınları.
Çeltik, Halil. (2007). “Divan Dünyasından Bir Tabir: Alilik Eylemek”. 2.
Uluslararası Türk Kültür Evreninde Alevilik ve Bektaşilik Bilgi Şöleni
Bildiri Kitabı, C. 1, Ed. Filiz Kılıç-Tuncay Bülbül, Ankara: Grafiker Ofset, 597-602.
——.(2011). Ahmed-i Rıdvân Divanı. Ankara: Bizim Büro Basım Yayın
Dağıtım.
Çetin, İsmet. (2014). “Türk Halk Edebiyatında Hz. Ali”. Tarihten Teolojiye
İslam İnançlarında Hz. Ali, Haz. Ahmet Yaşar Ocak, Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yayınları, 193-215.
Demir, Necati. (2011).“Türk Düşünce Dünyasında Hazret-i Ali”. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, 60, 85-104.
Derman, M. Uğur. (2014). “Osmanlı Hat Sanatında Hz. Ali”. Tarihten Teolojiye İslam İnançlarında Hz. Ali, Haz. Ahmet Yaşar Ocak, Ankara: Türk
Tarih Kurumu Yayınları, 297-308.
Durkaya, Hayriye. (2008). “Handanî Divanı (İnceleme-Tenkitli Metin-Sözlük)”. Yayımlanmamış Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Erzurum.
Duymaz, Mehmet. (2010). “Diyarbakırlı Azmî ve Divançesi (İnceleme-Metin-İndeks)”. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Eğri, Aysel. (2006). “17. yy. Şairlerinden Hikmetî ve Divanı”. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Ankara.
Erdoğan, Mustafa. (2008). “Kabûlî İbrahim Efendi, Hayatı, Edebî Kişiliği ve
Divanı (İnceleme-Tenkitli Metin-Dizin)”. Yayımlanmamış Doktora Tezi,
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
——. (2011). Bursalı Rahmî ve Dîvânı. İstanbul: Dergâh Yayınları.
Erişen Yazıcı, Gülgun. (2017). Kâmî Dîvânı. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm
Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. [Adobe Acro-
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
837
Hasan KAPLAN
bat Reader sürümü]. Erişim tarihi: 19.07.2018 http://ekitap.kulturturizm.
gov.tr/TR,195832/kami-divani.html
Erünsal, İsmail E. (2018). Tâcî-zâde Ca’fer Çelebi Dîvânı. Ankara: T.C. Kültür
ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. [Adobe Acrobat Reader sürümü]. Erişim tarihi: 19.07.2018 http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/TR,211662/taci-zade-cafer-celebi-divani.html
Gıynaş, Kamil Ali. (2017). Pervâne Bey Mecmuası. Ankara: T.C. Kültür ve
Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. [Adobe
Acrobat Reader sürümü]. Erişim tarihi: 19.07.2018 http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/TR,194492/pervane-bey-mecmuasi.html
Güfta, Hüseyin. (2002). “Divan Şiirinde İlim ve İrfan Timsâli Hz. Ali”. Türk
Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 24, 69-111.
Gültekin, İbrahim. (2012). “Kasidelerde Hz. Ali ve Hz. Ali’ye Dair Unsurların
Kullanımına Yönelik Tespit ve Değerlendirmeler”. Türk Kültürü ve Hacı
Bektaş Velî Araştırma Dergisi 62, 17-44.
Gümüş, Nevin. (1992). “Yahya Nazîm Dîvânı I (İnceleme-Metin)”. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri.
Gündoğdu, Mehmed Kemâl. (1997). Müştak Baba (Dîvân). İstanbul: MEB
Yayınları.
Güneş, Deva. (2011). “Misâlî Dîvânı (İnceleme-Metin)”. Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Kütahya.
Güneş, Hüseyin. (2018). “Zülfikar: Efsanevi Bir Kılıcın Tarihi Serüveni”.
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 86, 9-20.
Güneş, Murat. (2013). “Manastırlı Celâl Bey Dîvânı [İnceleme-Metin]”.
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Sivas.
Gürbüz, Mehmet. (2018). Sultân-ı Hûbâna Münasib Eş’âr. Ankara: T.C.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü.
[Adobe Acrobat Reader sürümü]. Erişim tarihi: 19.07.2018 http://ekitap.
kulturturizm.gov.tr/TR,208513/sulan-i-bana--munasib-esar.html
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
838
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
Gürgendereli, Müberra. (2002) Hasan Ziyâ’î Hayatı-Eserleri-Sanatı ve Divanı (İnceleme-Metin). Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Güzel, Abdurrahman. (2007). “XVI. Yüzyıl Alevî-Bektaşi Edebiyatında Hazret-i Ali Motifi”. 2. Uluslararası Türk Kültür Evreninde Alevilik ve Bektaşilik Bilgi Şöleni Bildiri Kitabı, C. 1, Ed. Filiz Kılıç-Tuncay Bülbül,
Ankara: Grafiker Ofset, 11-32.
Hamami, Erdal. (2001). Râmî Dîvânı. Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları.
Horata, Osman. (1998). Esrâr Dede, Hayatı, Eserleri, Şiir Dünyası ve Dîvânı.
Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
İpekten, Halûk. (1970). Nâ’ilî-i Kadîm Divânı. İstanbul: Millî Eğitim
Basımevi.
İvgin, Hayrettin. (2015). “Alevî-Bektaşî Halk Şiirinde Zülfikârnâme’ler”.
Kültür Evreni 24, 72-97.
Kaçalin, Mustafa S. (t.y.). Âhî Dîvân. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. [Adobe Acrobat Reader sürümü]. Erişim tarihi: 19.07.2018 http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/
TR,78356/ahi-divani.html
Kalkışım, Muhsin. (1994). Şeyh Gâlib Dîvânı. Ankara: Akçağ Yayınları.
Karacan, Turgut. (1991). Bosnalı Alaeddin Sabit Divan. Sivas: Cumhuriyet
Üniversitesi Yayınları.
Karahan, Abdulkadir. (1966). Kanunî Sultan Süleyman Çağı Şairlerinden
Figânî ve Divançesi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Yayınları.
Karataş, Ahmet. (2014). “Hattat-Şâir Abdülkadir Efendi’nin Arınâmesi”.
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 46, 69-124.
Karavelioğlu, Murat Ali. (2014). Şem’î Dîvânı (İnceleme-Metin-Tıpkıbasım).
İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları.
Karlıtepe, Mustafa. (2007). “Kelâmî Dîvânı”. Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
839
Hasan KAPLAN
Kavaklık, Rüstem. (2008). “On Beşinci Yüzyıl Şairi Sabâyî ve Divançesi”.
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul.
Kavruk, Hasan ve Bahir Selçuk. (2017). Filibeli Vecdî Dîvânı. Ankara: T.C.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü.
[Adobe Acrobat Reader sürümü]. Erişim tarihi: 19.07.2018 http://ekitap.
kulturturizm.gov.tr/TR,195644/filibeli-vecdi-divani.html
Kaya, Bayram Ali. (2017). Azmizâde Hâletî Dîvânı Ankara: T.C. Kültür ve
Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. [Adobe
Acrobat Reader sürümü]. Erişim tarihi: 19.07.2018 http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/TR,196456/azmizade-haleti-divani.html
Kazan Nas, Şevkiye. (2018). Celîlî Dîvânı. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm
Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. [Adobe Acrobat Reader sürümü]. Erişim tarihi: 19.07.2018 http://ekitap.kulturturizm.
gov.tr/TR,211944/celili-divani.html
Kemikli, Bilal. (2000). Sun’ullâh-ı Gaybî Dîvânı İnceleme-Metin. İstanbul:
MEB Yayınları.
Kesik, Beyhan. (2018). Cenâbî Dîvânı. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. [Adobe Acrobat Reader sürümü]. Erişim tarihi: 19.07.2018 http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/
TR,211661/cenabi-divani.html
Kılıç, Filiz. (2005). “Klasik Şiirimizde Gülen Mum”. Milli Folklor 66, 61-71.
——. (2010). Âşık Çelebi Meşâ’irü’ş-Şu’arâ 1-2-3. İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yayınlar.
——. (2017). Âşık Çelebi Dîvânı. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı
Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. [Adobe Acrobat Reader
sürümü]. Erişim tarihi: 19.07.2018 http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/
TR,195827/asik-celebi-divani.html
Kırbıyık, Mehmet. (2017). Kâtib-zâde Sâkıb Dîvânı. Ankara: T.C. Kültür ve
Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. [Adobe
Acrobat Reader sürümü]. Erişim tarihi: 19.07.2018 http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/TR,199763/katib-zade-sakib-divani.html
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
840
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
Köksal, M. Fatih (2017). Mecma’u’n-Nezâ’ir. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm
Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. [Adobe Acrobat Reader sürümü]. Erişim tarihi: 19.07.2018 http://ekitap.kulturturizm.
gov.tr/TR,195954/mecmaun-nezair-edirneli-nazmi.html
Kurtoğlu, Orhan. (2017). Lebîb Dîvânı. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. [Adobe Acrobat Reader sürümü]. Erişim tarihi: 19.07.2018 http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/
TR,194358/diyarbakirli-lebib-divani.html
Küçük, Sabahattin. (1994). Bâkî Divanı. Ankara: TDK Yayınları.
Külekçi, Numan. (1985). “Ganî-zâde Nâdirî Hayâtı, Edebî Kişiliği, Eserler
Dîvânı ve Şeh-nâmesinin Tenkidli Metni”. Yayımlanmamış Doktora
Tezi, Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Erzurum.
Macit, Muhsin. (2001). Erzurumlu Zihnî Dîvânı. Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları.
——. (2017). Nedîm Dîvânı. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı
Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. [Adobe Acrobat Reader sürümü]. Erişim tarihi: 19.07.2018 http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/
TR,196897/nedim-divani.html
Mermer, Ahmet. (2006). Türkî-i Basît ve Aydınlı Visâlî’nin Şiirleri. Ankara:
Akçağ Yayınları.
Nar, Oktay. (2007). “Şeyhî Hayatı ve Divanı’nın Tenkitli Metni”. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya.
Okmak, Özgür. (2008). “Ahmed Bâdî Dîvânı (Metin-İnceleme)”. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Edirne.
Öz, Mustafa. (2013). “Zülfikar”. TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 44, İstanbul:
Türkiye Diyanet Vakfı Yay., s. 553-554.
Özcan, Nurgül. (2001). “Sükûtî Hayatı, Sanatı ve Dîvânı”. Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Özgönül, Öznur. (2001). “Aczî Divânı”. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Balıkesir.
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
841
Hasan KAPLAN
Özkat, Mustafa (2005). “Kara Fazlî’nin Hayatı, Eserleri, Edebî Kişiliği ve
Dîvânı(İnceleme-Tenkitli Metin)”. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul.
Özmen, Mehmet. (2017). Ahmed-i Dâ’î Divan. Ankara: TDK Yayınları.
Öztahtalı, İbrahim İmran. (2009). “Bursalı Emrî Murad Efendi ve Divanı”.
Yayımlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Öztürk, Yılmaz. (2006). “17. Yüzyıl Şairlerinden Dimetokalı Vahdetî’nin Divan’ının Tenkitli Metni”. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara
Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul.
Roohi Maleky, Mahnaz. (2012). “Himmetzâde Ahmet Cezbî Divanı”. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Divanı, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Saraç, M. A. Yekta. (2002). Emrî Dîvânı. İstanbul: Eren Yayınları.
Sinan, Betül. (2004). “Bâlî Çelebi ve Divanı (2b-35a) İnceleme-Metin”.
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Boğaziçi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Sona, İbrahim. (2006). “Hidâyet Çelebi ve Dîvânı”. Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Süzen, Hüseyin. (1994). “Dükakinzade Ahmed Beg Dîvanı”. Yayımlanmamış
Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Şaripbekova, Saule. (2001). “Acem Sürûrî ve Divançesi”. Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Tanrıbuyurdu, Gülçin. (2006). “Eşref Paşa Dîvânı”. Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kocaeli.
Tarlan, Ali Nihat (1945). Hayâlî Bey Dîvânı. İstanbul: İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Yayınları.
——. (1970). Zatî Divanı (Edisyon Kritik ve Transkiripsiyon) Gazeller Kısmı.
II. Cilt. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları.
Tatcı, Mustafa ve Musa Yıldız. (2005). Azîz Mahmûd Hidâyî Dîvân-ı İlâhiyât
Tıpkıbasım ve Çeviriyazı. İstanbul: Sahhaflar Kitap Sarayı.
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
842
Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları
Topuzoğlu, Tevfik Rüştü. (1997). “Zülfekâr”. MEB İslâm Ansiklopedisi, c. 13,
İstanbul: MEBYayınları, s. 649-650.
Tunç, Ahmet Tuna. (2017). “Şânî Divanı”. Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana.
Turan, Muhittin. (2008). “Behrî Dîvânı (İnceleme-Metin)”. Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Kütahya.
Uzun, Süreyya. (2011). “Üsküdarlı Aşkî Divanı Tenkitli Metin, Nesre Çeviri
ve 16. yy. Osmanlı Hayatının Divandaki Yansımaları”. Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Ünlü, Osman (2017). “Klasik Türk Şiirinde Mum Makası”. Journal of Turkish
Language and Literature 3/1, 321-329.
Ünver, Niyazi. (2010). “Gelibolulu Sürûrî ve Divanı”. Yayımlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Üst, Sibel. (2018). Edirneli Nazmî Dîvânı. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm
Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. [Adobe Acrobat Reader sürümü]. Erişim tarihi: 19.07.2018 http://ekitap.kulturturizm.
gov.tr/TR,206284/edirneli-nazmi-divani.html
Üstüner, Kaplan. (2017). Yâver Dîvânı. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. [Adobe Acrobat Reader sürümü]. Erişim tarihi: 19.07.2018 http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/
TR,194342/yaver-divani.html
Üzgör, Tahir. (1991). Fehîm-i Kadîm Hayatı, Sanatı, Dîvân’ı ve Metnin Bugünkü Türkçesi. Ankara: AKM Yayınları.
Yakar, Halil İbrahim. (2018). Gelibolulu Sun’î Dîvânı. Ankara: T.C. Kültür ve
Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. [Adobe
Acrobat Reader sürümü]. Erişim tarihi: 19.07.2018 http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/TR,204115/gelibolulu-suni-divani.html
Yavuz, Sevgi. (2012). “Cemaleddin Mahmud Hulvî Divanı (Metin-İnceleme)”. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
843
Hasan KAPLAN
Yazıcı, Gülgun Erişen. (2017). Edirneli Kâmî Dîvânı. Ankara: T.C. Kültür ve
Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. [Adobe
Acrobat Reader sürümü]. Erişim tarihi: 19.07.2018 http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/TR,195832/kami-divani.html
Yekbaş, Hakan. (2010). Sehî Bey Dîvânı. İstanbul: Kitabevi Yayınları.
——. (2013). “Türk Edebiyatında Hz. Ali Mevlidleri”. Türk Kültürü ve Hacı
Bektaş Velî Araştırma Dergisi, 65, 17-52.
Yıldıran Sarıkaya, Meliha. (2004). “Türk-İslâm Edebiyatında Hz. Ali”. Yayımlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
——. (2013). “Zülfikar”. TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 44, İstanbul: Türkiye
Diyanet Vakfı Yay., s. 554-556.
Yılmaz, Salih. (2010). “Câzib Divanı İnceleme Metin”. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Yılmaztürk, Hasan. (2017). “Yahya Tevfik ve Dîvânı (İnceleme-Metin)”.
Yayımlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Zülfe, Ömer. (2009). Yakînî [ö. 1568] Dîvân. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm
Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. [Adobe Acrobat
Reader sürümü]. Erişim tarihi: 15.02.2013 www.kulturturizm.gov.tr
IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
844