T.C.
YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
SANAT VE TASARIM ANA BİLİM DALI
SANAT VE TASARIM YÜKSEK LİSANS PROGRAMI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
II. ABDÜLHAMİD’İN YILDIZ SARAYI:
MİMARİ MEKÂNLAR VE DÖNEMİN
FOTOĞRAFLARDAKİ TEMSİLİ
DİLRUBA KOCAIŞIK
12715006
TEZ DANIŞMANI
Doç. Dr. SEZA SİNANLAR USLU
İSTANBUL
2019
T.C.
YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
SANAT VE TASARIM ANA BİLİM DALI
SANAT VE TASARIM YÜKSEK LİSANS PROGRAMI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
II. ABDÜLHAMİD’İN YILDIZ SARAYI:
MİMARİ MEKÂNLAR VE DÖNEMİN
FOTOĞRAFLARDAKİ TEMSİLİ
DİLRUBA KOCAIŞIK
12715006
TEZ DANIŞMANI
Doç. Dr. SEZA SİNANLAR USLU
İSTANBUL
2019
ÖZ
II. ABDÜLHAMİD’İN YILDIZ SARAYI:
MİMARİ MEKÂNLAR VE DÖNEMİN
FOTOĞRAFLARDAKİ TEMSİLİ
Dilruba Kocaışık
Mayıs, 2019
Bu çalışmanın amacı, Osmanlı saraylarının son örneklerinden olan, özellikle Sultan II.
Abdülhamid Dönemi’nde Sultan’ın hem evi hem de imparatorluğu yönetim merkezi
olarak kullanılan Yıldız Sarayı’nı arşiv fotoğrafları aracılığıyla incelemek ve sarayı
özgün haliyle anlamaya çalışmaktır.
Tezimiz, Yıldız Sarayı’nın üzerine kurulmuş olduğu arazi ve bölgenin Antik Dönem,
Bizans, Osmanlı ve özellikle II. Abdülhamid Dönemi’nde yoğunlaşarak son şeklini
alan kullanım ve yapılaşma faaliyetlerinin tarihçesini, Sultan’ın tahttan indirilmesiyle
başlayan tasfiye sürecini, Cumhuriyet Dönemi’ndeki kullanımları, Yıldız Arşivi’nin
önemli bir parçasını oluşturan fotoğraf albümlerini, II. Abdülhamid’in fotoğrafa
verdiği önemi, Yıldız Arşivi içerisinde Yıldız Sarayı’nı gösteren fotoğrafların
belirlenmesini, bu fotoğraflardan seçilenlerin analizini kapsamaktadır.
Çalışmada Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nde bir külliye gibi kurgulanan Yıldız
Sarayı’nı oluşturan yapı elemanları, Saraya girişi sağlayan kapılar, avlular çevresinde
şekillenen idari bölüm ve hususi bölüm, bahçeler ile çevre yapılar olmak üzere tasnif
edilmiş, bunlar tarih ve sanat tarihi özellikleri açısından incelenmiştir. II. Abdülhamid
Arşivi’ndeki Yıldız Sarayı fotoğrafları çekildiği yerler ve fotoğrafçılar açısından
listelenmiş, bunlardan özellikle Yıldız Sarayı’nda gerçekleşen merasimlerden ve
zamanla yok olan veya taşınan kültür varlıklarından örneklere ait fotoğraflar fotoğraf
okuma yöntemiyle analiz edilmiştir.
Analizler yapılırken kullanılan materyallerin en önemlisi şüphesiz II. Abdülhamid
Fotoğraf Koleksiyonu’nda yer alan arşiv fotoğraflarıdır. Ayrıca fotoğrafların içerik
analizi için dönemi aydınlatan tarihi kaynaklardan yararlanılmıştır. Bu bilgilerle
fotoğraflarda biçimsel olarak yer alan öğeler eşleştirilerek analizler tamamlanmıştır.
Çalışmanın en özgün bölümü olan “Fotoğraf Analizleri” bölümünde birtakım yeni
bilgilere ulaşılmıştır.
Sonuç olarak Yıldız Sarayı’nı oluşturan yapılar topluluğu günümüze Sultan II.
Abdülhamid Dönemi’ndeki özgün haliyle ulaşamamış, yıllar içinde çeşitli tasfiye,
düzenleme ve tahsisler neticesinde Sarayın kaybedilen bütünlüğünü fotoğraflar
aracılığıyla kavrama imkânı elde edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Yıldız Sarayı, II. Abdülhamid, Fotoğraf, Fotoğraf Albümleri,
Yıldız ve II. Abdülhamid, Osmanlı’da Fotoğrafçılık
iii
ABSTRACT
THE YILDIZ PALACE OF ABDULHAMID II:
ARCHITECTURAL PLACES AND THEIR REPRESANTATION IN THE
PHOTOGRAPHS OF THE PERIOD
Dilruba Kocaışık
May, 2019
The objective of this study is to examine Yildiz Palace through archive photographs
and try to understand the palace in its authentic version as the palace is one of the last
examples of Ottoman palaces and most particularly it was used both as the residence
of the Sultan and the head office of the empire in Abdulhamid the II’s reign.
The thesis consists of the history of the usage and activities of the area and the land on
which Yıldız Palace was grounded from Ancient Period, Byzantine, Ottoman to the
last form of the structure in Abdulhamid Period; the discharge process by the
dethronement of the Sultan; the usage of the palace in republic period; photograph
albums as the significant part of the Yıldız Archive; the importance Abdulhamid II
places on photography; identification of the photographs which show Yıldız Palace
inside the Yıldız Archive; and the analysis of the selected photographs.
In this study, Yıldız Palace, built as a complex during Sultan Abdulhamid II’s period,
is was classified according to constructional components of the palace; entrance gates;
governmental and private rooms around the courtyards; gardens with surrounding
structures, and these are examined in terms of their historical and art history features.
Yıldız Palace photographs in the Abdulhamid the II Archive are listed in respect of the
places the photographs are taken and the photographers. The photographs, particularly
chosen among Yıldız Palace photographs which exemplify the ceremonies in Yıldız
Palace and cultural properties relocated or disappeared in time, are analysed with the
method of photographic reading.
The most significant materials for the analysis are the archive photographs in the
Albums of Abdulhamid II without doubt. Historical resources which enlighten the
period are also used for the content analysis of the photographs. By these information,
the visual elements of the photographs are matched and the analyses are completed
accordingly. Some new information is found out in the most authentic part of the study,
"The Photograph Analyses".
In consequence, the group of the buildings belong to Yıldız Palace could not reach
today with their genuine state as they were in Abdulhamid the II period, through the
medium of photographs it is obtained the possibility to comprehend the integrity of the
palace which has been lost as a result of various relocations, regulations and
dispositions in years.
Key Words: Yildiz Palace, Abdulhamid II, Photograph, Photograph Albums, Yildiz
and Abdulhamid II., Photography in Ottoman Period
iv
ÖN SÖZ
“Bazı şeylerin uzun mu uzun, asırlara yayılan, pek çok başka şeyin ve pek çok insanın
hikâyesiyle iç içe giren, bir çok gizi bilinmeyeni, merak edileni ihtiva eden, dinleyecek olanı
büyüleyici bir tabiat hadisesine şahit oluyormuşçasına mest edip kendinden geçirecek bir
hikayesi vardır.”1
Yolumun Sultan II. Abdülhamid’le kesişmesi ilk olarak yaptırmış olduğu çocuk
hastanesinde doğmamla başlamış, hem ön lisans, hem de lisans eğitimimi Yıldız
Teknik Üniversitesi’nde almamla devam etmiş ve Yıldız’da geçirdiğim zamanlar II.
Abdülhamid ile Yıldız üzerine hep düşünmeme, burasının geçmişteki halini merak
etmeme sebep olmuştu. Mimari Restorasyon üzerine aldığım yüksekokul eğitiminden
sonraki Fotoğraf ve Video Bölümü’ndeki üniversite eğitimimi geçmişte Yıldız
Sarayı’nın bir parçası olan Yıldız Teknik Üniversitesi’nin Beşiktaş Kampüsü’nde
tamamladım. Agavat, Çukursaray ve Kiler-i Hümayun gibi saray yapılarında dersler
aldığım üniversitenin her köşesi benim için anılarla dolu diyebilirim. Fakülteye her
girişte ve çıkışta zorunlu olarak uğradığım Hamidiye Camii’nin ise bendeki hatıraları
çok kıymetlidir. Üniversite yıllarında müdavimi olduğum Hamidiye Camii hünkâr
mahfilinin ve ön lisans okurken rölöve ve restorasyon projesini çizdiğim Yahya Efendi
Camii hünkar mahfilinin Sultan II. Abdülhamid’in marangozhanesinden çıktığını ise
sonradan öğrendim. Mimari kültürel mirasın korunmasına yönelik almış olduğum
eğitimle, diğer mesleğim olan fotoğrafçılık bilgimi birleştirerek ilerlediğim
kariyerimde akademik olarak da ilerlemek isteğindeydim. Özellikle arşiv
fotoğraflarına ve fotoğraf tarihine olan merakım ile Yıldız ve Sultan II. Abdülhamid’le
ilgili deneyimlediğim tüm bu kesişmeler yüksek lisans eğitimimde Yıldız’ı tez konusu
olarak seçmemde etkili oldu.
Tezimde Yıldız’ı kapsamlı olarak anlatmaya, Sultan II. Abdülhamid Albümleri’ndeki
fotoğraflarını inceleyerek Yıldız Sarayı’nın bu fotoğraflarda ne kadar görünür
olduğunu anlamaya ve aktarmaya çalıştım. Zamana yayarak yazdığım tezim hem beni
hem de çocuğumu büyüttü. Kütüphanelerde geçen günler, haftalar, aylar, yıllar
birbirini kovaladı ve nihayet bitirdim.
Öncelikle tez çalışmamızda beni sabırla destekleyen, kıymetli tecrübe ve bilgileriyle
yolumu aydınlatan tez hocam Doç. Dr. Seza Sinanlar Uslu’ya teşekkür ederim. Benden
zihin açıklığı dualarını hiç esirgemeyen başta annem olmak üzere tüm büyüklerime,
aileme ve can arkadaşlarıma ama en çok da beni her koşulda destekleyen, yükümü
paylaşan, anlayışla elimden tutan eşim Fatih Kocaışık’a ve kızım Rabia Livâ’ya çok
teşekkür ediyorum.
Bu çalışma Yıldız Teknik Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon
Birimince Desteklenmiştir. (Proje Numarası: 2016-08-02-YL01)
İstanbul; Mayıs, 2019
Dilruba Kocaışık
Murat Beyazyüz, Yakup Albayrak, Bir Şehzadenin Ruh Portresi (İstanbul: Kapı Yayınları, 2016),
20.
1
v
İÇİNDEKİLER
ÖZ ............................................................................................................................... iii
ABSTRACT ............................................................................................................... iv
ÖN SÖZ ....................................................................................................................... v
İÇİNDEKİLER ......................................................................................................... vi
ŞEKİLLER LİSTESİ ............................................................................................... iix
KISALTMALAR ....................................................................................................... x
1. GİRİŞ ...................................................................................................................... 1
2. YILDIZ SARAYI VE KORUSU .......................................................................... 4
2.1. SULTAN II. ABDÜLHAMİD ÖNCESİ DÖNEM ........................................... 5
2.1.1. Antik Dönem ve Bizans Dönemi ............................................................... 5
2.1.2. Osmanlı Dönemi ........................................................................................ 6
2.2. Sultan II. Abdülhamid Dönemi ....................................................................... 13
2.2.1. Sultan II. Abdülhamid’in Yıldız’a Taşınması .......................................... 16
2.2.2. Yıldız Saray-ı Hümâyunu ........................................................................ 17
2.2.2.1. Saraya Giriş / Sarayın Kapıları ......................................................... 20
2.2.2.2. Birinci Avlu ve İdari Bölüm (Selamlık Bölümü) .............................. 22
Büyük Mabeyn Köşkü / Mabeyn-i Hümâyun / Mabeyn Dairesi ............... 22
Çit Kasrı / Köşkü........................................................................................ 25
Yaveran Dairesi .......................................................................................... 26
Seyir / Set Köşkü ........................................................................................ 27
Hususi Mutfak / Hünkâr Mutfağı / Hususi Kiler - Silahhane Köşkü /Silah Müzesi Saray Arabacıları Dairesi/Arabalık…………………………………………….. . 27
Hususi Mutfak / Hünkâr Mutfağı / Hususi Kiler ....................................... 28
Silahhane Köşkü / Silah Müzesi ................................................................ 28
Saray Arabacıları Dairesi - Arabalık .......................................................... 29
Kimyahane ve Eczane / Güvercinlik Köşkü .............................................. 29
Kiler-i Hümâyun / Mutfak (Matbah).......................................................... 30
Baş Kitabet Dairesi / Teşrifat Nazırlığı Dairesi / Agavat Dairesi ............. 30
2.2.2.3. İkinci Avlu ve Hususi Bölüm ............................................................ 31
Küçük Mabeyn Köşkü................................................................................ 32
Çinili Geçit ................................................................................................. 38
Kış Bahçesi / Limonluk Köşkü/ Limonluk Serası ..................................... 38
Pavyon Köşkü / Küçük Pavyon.................................................................. 38
Hünkâr Dairesi / Valide Sultan Köşkü / Yıldız Kasrı / Hünkâr Sofası / Daire-i
Hümâyun ..................................................................................................... 38
Yeni Köşk / Hususi Daire / Abdülhamid'in Özel Dairesi/ Büyük Köşk / Saray-ı
Hümâyun ..................................................................................................... 39
Tiyatro ........................................................................................................ 41
Japon Usulü Köşk / Harem Köşkü ............................................................. 45
vi
Musahibler, Kızlar Ağası Köşkleri ............................................................ 46
Kadın Efendiler- Hazinedar Ustalar - Cariyeler Daireleri ......................... 47
Diğer Köşkler ............................................................................................. 47
2.2.2.4. Üçüncü Avlu ..................................................................................... 47
Şehzade/ Şehzadegân ve Sultan Köşkleri .................................................. 47
Çukur Saray/ Hanım Sultanlar Dairesi ....................................................... 48
Damatlar Dairesi ........................................................................................ 48
Kameriyeler ................................................................................................ 49
2.2.2.5. Sarayın Bahçeleri .............................................................................. 49
2.2.2.5.1. Has Bahçe / İç Bahçe / Selamlık Bahçesi .................................. 50
Suni Göl / Hamid Havuzu ve Adası ........................................................... 51
Has Bahçe’nin Fauna ve Florası ................................................................ 53
Has Bahçedeki Yapılar ............................................................................... 55
III. Selim Çeşmesi ...................................................................................... 55
Namazgâh ................................................................................................... 56
Dinlenme Pavyonu ..................................................................................... 56
Kebab Köşkü / Ada Köşkü / Çayır Köşkü ................................................. 56
Kaskad Köşkü/ Saatli Köşk/Eski Yıldız Kasrı / Çağlayan Köşkü ............. 56
Kışlık Kameriye Köşkü .............................................................................. 57
Diğer Dinlenme Köşkleri - Kameriyeler - Geyiklik ve Kuşhaneler .......... 57
Cihannüma Kasrı/ Köşkü ........................................................................... 57
Tamirhane-i Humayun / Marangozhane .................................................... 58
Yıldız Sarayı Müzesi / Güzel Sanatlar Binası ............................................ 60
Kütüphaneler / Saray Kitaplığı .................................................................. 61
Mücellidhane ve Demirhane ...................................................................... 68
Rasathane ................................................................................................... 69
Çiçek Serası / Sera-Limonlıık .................................................................... 69
Limonluklar ................................................................................................ 69
Kameriyeler ................................................................................................ 70
2.2.2.5.2. Dış Bahçe (Park) ........................................................................ 70
Şale Kasr-ı Hümâyunu / Merasim Köşkü / Şale Köşkü ............................. 73
Çadır Köşkü ............................................................................................... 80
Malta Köşkü ............................................................................................... 82
Çini Fabrika-i Hümâyunu / Yıldız Çini Fabrikası...................................... 84
Ahırlar ve Manej ........................................................................................ 87
Istâbl-ı Âmire-i Ferhan / Ferhan Tavilesi / Ferhan Köşkü ......................... 88
Acem Köşkü ............................................................................................... 89
Talimhane Köşkü ....................................................................................... 89
Bahçıvancıbaşı Köşkü ................................................................................ 90
2.2.2.6. Çevre Yapılar .................................................................................... 91
Kışlalar ....................................................................................................... 91
Dış Karakol Binası ..................................................................................... 93
Hamidiye Camii ......................................................................................... 93
Yıldız Sarayı Saat Kulesi / Hamidiye Saat Kulesi ..................................... 97
Sergi Binası / Öksüz ve Yetimler Tören Binası ........................................ 98
Şeyh Zâfir Külliyesi / Ertuğrul Tekkesi ..................................................... 99
Hastaneler ................................................................................................. 103
Çeşmeler ................................................................................................... 104
Kameriye .................................................................................................. 105
vii
2.3. II. Abdülhamid Dönemi’nden Sonra Yıldız Sarayı’nın Kullanımı ............... 105
2.3.1. Sultan II. Abdülhamid’in Tahttan İndirilmesi ........................................ 105
2.3.2. Yıldız Yağması....................................................................................... 107
2.3.3. Yıldız Sarayı’nın Tasfiye Edilmesi ........................................................ 113
2.3.4. Tasfiye Süreci’nde Yıldız Sarayı’ndan Götürülen ve Taşınan Kültür
Varlıkları .......................................................................................................... 121
2.3.5. Günümüzde Yıldız Sarayı ...................................................................... 123
3. YILDIZ ARŞİVİ VE II. ABDÜLHAMİD KOLEKSİYONU ........................ 125
3.1. Fotoğrafın İcadı ve Osmanlı’nın Fotoğrafla Tanışması ................................ 125
3.2. Sultan II. Abdülhamid ve Fotoğraf ............................................................... 136
3.2.1. Yıldız Sarayı Fotoğrafhanesi.................................................................. 137
3.2.2. Devlet Kurumları /Askeri Okullar/ Asker Kökenli Fotoğrafçılar .......... 142
3.2.3. Saray Fotoğrafçıları ................................................................................ 148
3.2.4. Özel Stüdyolar/ Fotoğrafhaneler ............................................................ 156
3.2.5. Uluslarası Arenada Fotoğraf ve Dış İlişkiler ......................................... 159
3.3. Yıldız Arşivi ve II. Abdülhamid Fotoğraf Koleksiyonu ............................... 164
4. II. ABDÜLHAMİD FOTOĞRAF KOLEKSİYONU’NDA YILDIZ SARAYI
.................................................................................................................................. 171
4.1. Yıldız Sarayı’nın Bütüncül Olarak Anlaşılmasında Arşiv Fotoğraflarının Önemi…171
4.2. II. Abdülhamid Fotoğraf Koleksiyonu’ndaki Yıldız Sarayı Fotoğraflarının Dizini . 173
5. FOTOĞRAF ANALİZLERİ ............................................................................. 177
5.1. Merasim Fotoğrafları .................................................................................... 178
5.1.1. Surre Alayı / Mahmil-i Şerif Alayı / Surre-i Hümâyun Alayı Fotoğrafları ...... 179
5.1.2. Cuma Selâmlığı Fotoğrafları .................................................................. 205
5.2. Kaybolan, Yok olan, Taşınan, Yeri Değişen Kültür Varlıklarının Fotoğrafları...... 226
5.2.1. Talimhane Köşkü Fotoğrafları ............................................................... 227
5.2.2. Acem Köşkü Fotoğrafları ....................................................................... 232
5.2.3. Dövüşen Boğa Heykeli Fotoğrafları ...................................................... 240
5.2.4. Kuğulu Fıskiye Fotoğrafları ................................................................... 240
6. SONUÇ ................................................................................................................ 252
KAYNAKÇA……………………………………………………………………...258
EKLER……………………………………………………………………………270
Ek 1. Yıldız Sarayı ve Korusu’nun Konumu………………………………270
Ek 2. Yıldız Sarayı’nın Yerleşim Planı…………………………….………271
Ek 3. Yıldız Sarayı Genel Planı….…………………………...…………... 272
Ek 4. Yıldız Sarayı’nın Havadan Görünümü…………...………………….273
ÖZ GEÇMİŞ………………………………………………………………………274
viii
ŞEKİLLER LİSTESİ
Şekil 1:
Şekil 2:
Şekil 3:
Şekil 4:
Şekil 5:
Şekil 6:
Şekil 7:
Şekil 8:
Şekil 9:
Şekil 10:
Şekil 11:
Şekil 12:
Şekil 13:
Şekil 14:
Şekil 15:
Şekil 16:
Şekil 17:
Şekil 18:
Şekil 19:
Şekil 20:
Şekil 21:
Şekil 22:
Şekil 23:
Şekil 24:
Şekil 25:
Şekil 26:
Şekil 27:
Şekil 28:
Şekil 29:
Şekil 30:
Şekil 31:
Şekil 32:
Şekil 33:
Şekil 34:
Şekil 35:
Şekil 36:
Şekil 37:
Şekil 38:
Sayfa No
Yıldız Sarayı’nda Surre Alayı …………………………...…….
188
Ertuğrul Süvari Alayı zabitanına mahsus kılıç……..…..………
189
Yıldız Sarayı’nda Surre Alayı………………………………….
190
Fesli Zuhaf Alayı'ndan selamlık elbiseli nefer…………….…… 191
Yıldız Sarayı Surre Alayı……………………………………..... 192
Yıldız Sarayı'nda Surre Alayı…………………………………..
194
Sarıklı Zuhaf Alayı'ndan selamlık elbiseli nefer……………….
195
Yıldız Sarayı'nda Surre Alayı………………………………….
195
Hademe-i hassa-i şahane kolağalarından (padişahın hususi işlerini
gören birlikten bir yüzbaşı…………………………………….
197
Yıldız Sarayı'nda Surre Alayı………………………………….. 198
Piyade Mülazım………………………………………………..
199
Piyade Onbaşı …………………………………………………
199
Yıldız Sarayı'nda Surre Alayı…………………………………
199
Yıldız Sarayı'nda Surre Alayı………………………………...
200
Surre Alayı Genel Görünüş…………………………………..
203
Surre Alayı Yıldız Sarayı Bahçesinde………………………..
203
Surre Alayı Yıldız Sarayı Bahçesindeki Yaveran Köşkü Önünde 204
Ali Kemâlî Paşa’nın portre fotoğrafı…………………………
204
Hamidiye Camii’nde Cuma Selamlığı……………………….
212
Yıldız Sarayı’nda II. Wilhelm için Yapılan Karşılama Töreni
214
Bahriye Silahendaz Neferi (Deniz Piyade Eri)……………....
215
Yıldız Sarayı'nda Cuma Selamlığı…………………………..
216
Kara Papak Aşiretine Mensup Hamidiye Süvarisi Ümerasından .... 218
Hamidiye Camii'nde Cuma Selamlığı……………………….
219
Hamidiye Camii'nde Cuma Selamlığı……………………….
221
Nişancı taburları boruzenlerinden…………………………...
223
Hamidiye Camii'nde Cuma Selamlığı………………………
224
Talimhane Köşkü…………………………………………...
230
Acem Köşkü………………………………………………..
234
90509 Numaralı Albümdeki Fotoğrafları Çeken Komisyon Üyelerini
Gösteren Belge……………………………………………
235
İran Şah’ına Bakırköy Tren İstasyonu’nda Yapılan Karşılama
236
Yıldız Sarayı Dış Bahçesi’nde Acem Köşkü’nün Bulunduğu Yer 237
Yıldız Sarayı Dış Bahçesi'nde Kasr-ı Âli (Acem Köşkü)…
239
Yıldız Sarayı Dış Bahçesi'nde Dövüşen Boğa Heykeli…...
240
Yıldız Sarayı Dış Bahçesi’ndeki Kuğulu Fıskiye…………
247
Malta Köşkü’ndeki Kuğulu Fıskiye ve Selsebiller…….….
248
Yıldız Sarayı Dış Bahçesi’ndeki Kuğulu Fıskiye………...
249
Dolmabahçe Sarayı Has Bahçesi’nde Kuğulu Fıskiye…...
251
ix
KISALTMALAR
BOA.
: Başbakanlık Osmanlı Arşivi
DH.MUİ.
: Dahiliye,Muhaberat-ı Umumiye İdaresi
DH.EUM.THR.
: Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Tahrirat Kalemi
IRCICA
: İslam Tarih Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi
İ.HUS
: İrade Hususi
İ.TAL.
: İrade Taltifat
İÜNEK
: İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi
MMZC:
: Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi
MSHHA.
: Milli Saraylar Hazine-i Hassa Arşivi
MVM.
: Meclis-i Vükela Mazbataları
TCBOA.
: Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Osmanlı Arşivi
YEE.
: Yıldız Esas Evrakı
Y.MTV.
: Yıldız Mütenevvi Maruzat Evrak
Y.PRK.A.
: Yıldız Perakende Evrakı Sadaret Maruzatı
Y. PRK. KOM.
: Yıldız Perakende Evrakı Komisyonlar Maruzâtı
www
: World wide web
x
1. GİRİŞ
Bu çalışmada, II. Abdülhamid’in Yıldız Sarayı, sarayı oluşturan mimari mekânlar ve
dönemin II. Abdülhamid Albümleri’ndeki temsili incelenmiştir. Yıldız Sarayı ve
fotoğraflarının bir araştırma konusu olarak seçilmesinin temel nedeni, fotoğraf
albümleri ışığında Yıldız Sarayı’nı anlamaktır.
Yıldız Sarayı hem yapım tarihi bakımından hem de imparatorluğun tek merkezden
yönetildiği sarayların sonuncusu olması bakımından Osmanlı saraylarının önemli bir
örneğidir. Sultan II. Abdülhamid’in ismiyle adeta özdeşleşen Yıldız Sarayı onun
dönemini, yönetim anlayışını, yaşam tarzını yansıtan çok önemli bir mimari belge
olarak önem kazanmaktadır. Sultan II. Abdülhamid’den önceki padişahlar döneminde,
içerisinde birkaç köşkün olduğu ve ağırlıklı olarak bir saray bahçesi olarak kullanılan
Yıldız, Sultan II. Abdülhamid’in ikametinden, yönetimine her şeyi taşıyacak şekilde
kurgulanmıştır. Tahta çıkışından kısa süre sonra tamamıyla Yıldız’a taşınan Sultan II.
Abdülhamid burayı adeta yeniden mâmûr etmiştir.
Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nde Yıldız Sarayı’nda doğal parklardan yapay
havuzlara, pavyon biçimindeki küçük köşklerden daha büyük ölçekli kasırlara, kışla,
karakol gibi askeri yapılardan cami tekke gibi dini yapılara, tiyatrodan hayvanat
bahçesine, kütüphane ve müzeden, rasathaneye, marangozhaneden, çini fabrikasından,
tamirhaneye, silahhaneden, arabalıktan, ahırlara, güvercinliklerden, seralardan,
kameriyelere kadar birbirinden çok farklı işlevde ve yelpazede yapılar ve parklar
topluluğu vücuda getirilmiştir. Bu haliyle önemli ihtiyaçlarını kendi sınırları içinde
görebilen bir alan ortaya çıkmıştır.
Ancak ne yazık ki Yıldız Sarayı II. Abdülhamid Dönemi’ndeki kapsamıyla günümüze
ulaşamamış, özgün yapısını yitirmiştir. Günümüzde Yıldız Sarayı denildiğinde akla
gelen yer ile II. Abdülhamid dönemindeki Yıldız Sarayı arasındaki fark
kapatılamayacak büyüktür. Yıldız Sarayı Sultan’ın tahttan indirilmesinden sonraki
süreçte bitmek bilmeyen değişiklik ve dönüşümlere sahne olmuştur. Sultan II.
1
Abdülhamid döneminde yaklaşık yarım milyon metrekarelik büyük bir alanı kapsayan
Yıldız Sarayı’nı geri alınması mümkün olmayan bu değişimler sebebiyle,
dönemindeki haliyle idrak edebilmek imkânsız hale gelmiştir.
Tez çalışmamız geçirdiği değişimler sebebiyle özgünlüğünü yitiren Yıldız Sarayı’nın
tam olarak neresi olduğunun, nereleri kapsadığının, yerleşim ve kullanım şemasının
anlaşılabilmesi için, Sultan II. Abdülhamid döneminden kalan arşiv fotoğraflarından
yararlanılmasının katkı sağlayacağı düşüncesiyle hazırlanmıştır. Bu noktada da II.
Abdülhamid Fotoğraf Koleksiyonu’nda yer olan fotoğrafların Yıldız Sarayı’nın özgün
haline dair ne ölçüde bilgi verdiği ve fotoğrafın belge değeri ile tarihi bilgiler
örtüştürüldüğünde Yıldız Sarayı’nın daha iyi anlaşılabilmesinin mümkün olup
olamayacağı soruları ortaya konmuş ve öncelikle Yıldız Sarayı ile ilgili olarak
hazırlanmış yazılı ve basılı kaynakların araştırılması hedeflenmiş, bunlardan edinilen
bilgiler birbirleriyle kıyaslanarak, bütünleştirilmiştir. Daha sonra Yıldız Sarayı’nı
oluşturan yapılar ve yapıların sonraki dönemlerdeki işlevlerine bakılmasına karar
verilmiştir.
Akademik yayınların yanı sıra araştırmamızda II. Abdülhamid Dönemi’nde Yıldız
Sarayı’nı gören, burada yaşayan, çalışan veya misafir olan kişilerin yazdıkları tarih
kitapları, hatıratlar veya hazırladıkları biyografik eserler de dönemi birinci ağızdan
anlatmaları ve aktarmaları açısından önemli referans kaynaklarımız arasında yerini
almıştır.
Çalışmamızın ana amacı fotoğrafları inceleyerek Yıldız Sarayı’nı anlamak olduğu için
fotoğrafları incelemeye geçmeden önce Yıldız Sarayı’nın tarihçesini yazmak ve
buradaki yapıları tasnif ederek belli bir çerçeve içerisinde listelemek, yapılarla ilgili
tarihçe ve sanat tarihi bilgilerini derlemek, bir anlamda Yıldız Sarayı’nın mimari, idari
ve özel kullanım şemasını çıkarmamız gerekmiştir.
Sultan II. Abdülhamid Fotoğraf Koleksiyonu’nda yer alan Yıldız Sarayı fotoğraflarını
tespit etmemizde ve sağlamamızda ise müracaat yerimiz İstanbul Üniversitesi Nadir
Eserler Kütüphanesi olmuştur. Sultan II. Abdülhamid Fotoğraf Albümleri günümüzde
Nadir Eserler Kütüphanesi’nde muhafaza edildiğinden, tez yazım sürecimizin
başlarında kullanacağımız arşiv fotoğraflarının telif bedelleri ödenerek dijital
kopyaları edinilmiştir. Fotoğrafların telif bedelleri Yıldız Teknik Üniversitesi Bilimsel
Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü tarafından verilen 2016-08-02-YL01 Proje
2
Numaralı “isimli Yüksek Lisans Araştırma Projesi (YÜLAP) desteğiyle sağlanmıştır.
Yıldız Sarayı’na ait fotoğraflara ulaşmamızda Nadir Eserler Kütüphanesi tarafından
yapılan dizin çalışması faydalı olmuş, önce konulara göre yapılmış olan dizin
üzerinden Yıldız Sarayı ile ilgili fotoğrafların albüm ve fotoğraf numaralarına
erişilmiş, daha sonra fotoğrafçılara göre dizin çalışmasından eğer belli ise fotoğrafçı
bilgileri ile fotoğraflar eşleştirilmiştir. Bu açıdan İstanbul Üniversitesi tarafından
yapılan dizin çalışmasının oldukça başarılı olduğunu, işimizi kolaylaştırdığını, ancak
fotoğraf albümlerinin oluşturulma tarihine dair herhangi bir dizin bilgisi olmadığından
fotoğrafların çekim yıllarını net olarak ortaya koymakta zorlandığımızı söylemeliyiz.
Araştırmamızda yöntem olarak temelde yazılan bilgileri detaylı olarak toplamak, tarih
kaynaklarda yazılanla fotoğraflarda görünenleri bir araya getirerek yorumlayarak
analiz etme yöntemini kullandık. Başından itibaren seçilen arşiv fotoğraflarının
konuları hakkında yapacağımız kapsamlı araştırmalardan edindiğimiz bilgiler
yardımıyla fotoğrafların ilk bakışta gösterdiklerinden daha fazlasını söyleyebileceği
kanaatindeydik. Orada ne olduğunun en önemli kanıtı ve görsel kaydı olan
fotoğrafların gerçeği gösterme gücüyle tarih kaynaklarda yazılanlar birbirini
doğrulamakta olduğunu ve fotoğrafları daha anlaşılır hale getirdiğini deneyimledik.
Tezimizde yer alan bölümleri kısaca tanıtacak olursak, girişten sonraki ikinci bölümde,
Yıldız Sarayı ve Korusu’nun konumuna ve tarihçesine yer verilmiş, bu bölüm II.
Abdülhamid öncesi ve II. Abdülhamid Dönemi ve II. Abdülhamid sonrası olmak üzere
ele alınmıştır. Üçüncü bölümde II. Abdülhamid Fotoğraf Albümlerinin bir parçası
olduğu büyük bir arşiv olan Yıldız Arşivi’ni tanıtımına, fotoğrafın icadını takip eden
yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun fotoğrafla tanışmasına, Sultan II. Abdülhamid’in
fotoğrafa verdiği öneme, dönemin fotoğrafhanelerine ve fotoğraf üretim ortamlarına
yer verilmiştir. Dördüncü bölüm II. Abdülhamid Fotoğraf Koleksiyonu’nda Yıldız
Sarayı’nın fotoğraflarının tespitine, çekildikleri yer, fotoğrafçı, albüm ve fotoğraf
numaraları açısından listelenmesine ayrılmıştır. Tezimizin beşinci bölümünde ise
Sultan II. Abdülhamid Dönemi’ni yansıtan merasimlerden surre alayı, cuma selamlığı
gibi törenlerin fotoğraflarıyla, günümüze çeşitli sebeplerle ulaşmayan veya yeri
değişen kültür varlıklarından Talimhane Köşkü, Acem Köşkü, Dövüşen Boğa Heykeli,
Kuğulu Fıskiye gibi seçme konular üzerinden yaptığımız okumaları içeren analizlere
yer verildi.
3
2. YILDIZ SARAYI VE KORUSU
Yıldız Sarayı ve korusu İstanbul’un Beşiktaş ilçesinde aynı isimle anılan Yıldız
semtinde yer alır. Semt, günümüzde kuzeyde Beşiktaş - 15 Temmuz Şehitler Köprüsü
bağlantı yolu ile buradan Ortaköy sahiline kadar bağlantıyı sağlayan Palanga Caddesi,
kuzeybatıda Emirhan Caddesi, batıda Ihlamur ve Dikilitaş semtleri, güneybatıda
Abbasağa, güneyde Serencebey, güneydoğuda ise Çırağan semtleri ile sınırlıdır.
Yıldız’ın doğu kesiminde yer alan Yıldız Sarayı ve korusu (parkı) semtteki en büyük
alanı kaplamaktadır. Saray, Beşiktaş ile Ortaköy arasındaki sahilden itibaren
başlayarak üzerlerinde bulunan boğaza hâkim tepelerle sahil şeridi arasındaki yamacı
da kapsayan yaklaşık 500.000 metrekarelik bir alanda kuruludur2.
Beşiktaş ile Ortaköy arasındaki yamaçları kaplayan Yıldız Korusu ise 17. ve 18.
yüzyıllarda Çırağan Sarayı’nın arka bahçesi, 19. yüzyılda ise Yıldız Sarayı’nın dış
bahçesidir. Koru “Yıldız Parkı” ismini Cumhuriyet Dönemi’nde alır.
19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başında tamamen saray yapıları ile saraya ait
parklar ve bahçeler topluluğu olan bu bölge günümüzde ise, saray yapıları, köşkler,
eğitim yapıları, yönetim yapıları, müzeler ve parkları kapsamaktadır.
Kendine özgü yapılaşma modeli ile Yıldız Sarayı Osmanlı saraylarının son örneğidir.
İstanbul sarayları olan Eski Saray, Yeni Saray (Topkapı Sarayı), Çırağan Sarayı,
Beylerbeyi Sarayı, Dolmabahçe Sarayı’nın ardından imparatorluğun son ikametgâh ve
yönetim merkezidir. Sarayın 19. yüzyılın ikinci yarısı ve yüzyılın başında oluşan
yerleşimi, çevre düzeni, mimarisi ile ilgili halen muhafaza ettiği karakteristik çizgiler
bu dönemin çevre ve mimarlık anlayışının halen görülebildiği önemli bir örneğidir3.
Farklı yıllarda köşk ve kasırların eklenmesi ile genişleyen saray bu özelliği ile daha
çok Topkapı Sarayı ile benzerlik gösterir. Zira Tanzimat anlayışı ile yapılan son dönem
Afife Batur, “Yıldız Sarayı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c.7. (İstanbul: Tarih Vakfı
Yayınları, 1993-1994): 520.
3
age, 520.
2
4
sahil saraylarındaki bütüncül mimari anlayışın yerine Yıldız Sarayı’nda monolit bir
kütle olarak değil, ünite ünite gelişmiş bir tercih söz konusudur4
2.1. SULTAN II. ABDÜLHAMİD ÖNCESİ DÖNEM
Yıldız Sarayı asıl şeklini Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nde almış ve burada en yoğun
imar faaliyeti onun döneminde gerçekleşmiştir. II. Abdülhamid Dönemi’nde Yıldız
Sarayı’nı ayrı bir başlık altında ele alacağımız için, II. Abdülhamid’e kadarki dönemi
Antik Dönem ve Bizans Dönemi ile Sultan II. Abdülhamid’in tahta çıkışına kadarki
Osmanlı Dönemi olarak aktarmak yerinde olacaktır.
2.1.1. Antik Dönem ve Bizans Dönemi
Yıldız’ın antik dönem ve Bizans dönemi tarihçesine Beşiktaş semti ile ilgili kaynaklar
ışık tutmaktadır. Bir Boğaziçi semti olan Beşiktaş, antik dönemde sırasıyla Iasonion
ve Sergion, Bizans döneminde ise Daphne ve Diplokionion adlarıyla bilinmekteydi.
Dionysios Byzantios’un Anaplous Bosporou (Boğaziçinde Bir Gezinti) adlı eserine
göre Iasonion (Beşiktaş) adını İstanbul Boğazı ve Argonotlar efsanesinde anlatıldığına
göre lason ve yoldaşları burada karaya yanaştığı için almıştı5. Burada, defne
ağaçlarının bol olduğu sık bir koruluk ve Apollon sunağı vardı. Uzun kıyısı, batı ve
güney rüzgârlarına açıktı. Bölge, Bizans döneminde “çift sütun” manasına gelen
Diplokionion, Bizans Antikitesi üzerine çalışan bir araştırmacı-yazar olan Petrus
Gyllius döneminde ise Diplocion olarak adlandırılmıştı6. Petrus Gyllius, Apollon
Sunağı ve büyük defne korusunun bulunduğu yerin, sonraki kuşakların Daphne adını
(defne) adını verdiği ve Stephanos’un Çılgın Daphne dediği ve Sergios olarak da
4
age, 520.
Dionysios Byzantios, Boğaziçinde Bir Gezinti (Anaplous Bosporou), çev. Mehmet Fatih Yavuz,
(İstanbul: Yapı Kredi Yayınları Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi, 2010), 54.
Byzantionlu Dionysios hakkında neredeyse hiç bir bilgi yoktur. Eserden, MS 1. ve/ya 2. yüzyılda
yaşadığı anlaşılmaktadır. MS 10. yüzyılda kaleme alınan Suda isimli Bizans Ansiklopedisinin
kaydettiğine göre Dionysios, Anaplous Bosporou'dan (Boğaziçi'nde bir Gezinti) başka Perithrenon
(Ağıtlar üzerine) adlı bir eser kaleme almıştır. Adı geçen diğer eser günümüze ulaşmamıştır.
6
age, 23. Bizans Antikitesi üzerine çalışan bir yazar olan Petrus Gyllius, İstanbul Boğazı (de Bosporo
Thracio libri III.) adlı eserinde Yunanlıların Diplokionion, Türklerinse Beşiktaş olarak adlandırdığı
köyün İasonion olduğunu belirtir. Dionysios'un Anaplous Bosporou adlı eseri Kanuni dönemine kadar
ulaşmıştı. Çünkü Fransa kralı François I tarafından İstanbul'a, Kanuni'ye gönderilen heyet içinde yer
alan Fransız Pierre Gilles ya da Latince adıyla Petrus Gyllius (1490-1555), 1544-7 ve 1550 tarihlerinde
İstanbul ve civarında araştırmalarda bulunmuş ve Boğaziçi üzerine yaptığı araştırmada Dionysios'un
eserini kullanmıştır. Daha da önemlisi, Gyllius, Dionysios'un eserinin büyük bir kısmını Latinceye
çevirmiş ve eserine dâhil etmiştir. Gyllius, 1555 yılında Roma'da ölmüş ve yeğeni Antoine Gilles, onun
Boğaz'la ilgili araştırmalarını 1561 yılında yayınlamıştır.
5
5
adlandırılan yer olduğundan bahsetmektedir. Byzantionlular’ın, Daphne kültü nedeni
ile Apollon ve Daphne’sini kutsal sayarak burada toplandıklarından burayı Daphne
adlı bir dış mahalle haline getirdikleri bilinmektedir7.
İstanbul’un erken dönemini anlatan ancak ilerleyen tarihlerde yazılan kaynaklarda da
Daphne (defne) vurgusu yapılmıştır. Örneğin, ünlü tarihçi Joseph von Hammer (1774
-1856) 1822’de yazdığı “İstanbul ve Boğaziçi” isimli eserinde, erken dönem Bizans
şiirlerinde defne ormanları içerisinde sevimli Pan’ın flütünü çaldığı hayal edilen
yeşillik yerlerin bu koruluklar olabileceğini belirtmektedir8. Nitekim çok daha sonraki
bir zamanda daphne (defne) vurgusunu G.V. İnciciyan da Boğaziçi Sayfileri isimli
kitabında yapmış ve şu dizelerle bölgeyi tasvir etmiştir9.:
"İki vadi defne ağacı ile kaplı
Rumlar bir kilise yapmış
Apollo tapınağının üstüne
Adamışlar Meryem Anaya".
Bizans döneminde ormanlık olduğu bilinen bu bölgeden Dünyaca ünlü İtalyan yazar
Edmondo de Amicis ise İstanbul (1874) isimli eserinde bölgedeki defne ormanlarından
Tefne olarak şöyle bahsetmektedir10:
“Sol tarafta, Boğaz’ın Rumeli yakasında görünen ilk köy Beşiktaş’dır; bir tepenin eteğinde,
küçük bir iskelenin etrafında, yayılan büyük bir Türk köyü veya daha ziyade İstanbul’un büyük
bir semti. Köyün arkasında Beyoğlu’na doğru yükselen güzel bir vadi, Bizans’ın kadim Aziz
Stefano’nun Tefne ağaçları vadisi açılır, evlerin arasında meşhur korsan Barbaros’un türbesini
gölgeleyen bir çınar kümesi vardır. […] Kıyı kalabalık, tepe yeşillikle kaplı, vadi evlerle,
bahçelerle doludur. […] Gördüğümüz şey, Boğaziçi köylerine has zerafet ve neşedir… Bu köyü
seyredecek zaman bulamadık geride kaldı, Çırağan Sarayı’nın veya daha ziyade, beyaz
mermerden yapılmış, sade ve fevkalade, uzun sütun dizileriyle süslenmiş, üzerinden bir sürü
beyaz Boğaz kuşunun canlı mazgallar gibi yükseldiği parmaklıklı taraçalar ile çevrilmiş, sahil
tepelerinin gür yeşili içinde daha belli olan bir saray ordusunun önünden geçiyoruz”.
2.1.2. Osmanlı Dönemi
Bizans Dönemi’nde ulaşım güçlüğü nedeni ile Boğaziçi, bir kaç yazlık saray, bir-iki
balıkçı köyü ve tapınağın bulunduğu, ekseriyetle iki yakası ormanlarla kaplı bir yer
iken, İstanbul’un fethinden itibaren ise temiz havası ve suyunun güzelliği ile meşhur
Boğaziçi’ne verilen önem artmıştır. Fatih devrinde başlayan Boğaziçi bahçeleri
Petrus Gyllius, İstanbul Boğazı (De Bosporo Thracio Libri III.), çev. Erendiz Özbayoğlu, (İstanbul:
Eren Yayıncılık, 2000), 92.
8
Çelik Gülersoy, “Yıldız Parkı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. 7. (İstanbul: Tarih Vakfı
Yayınları, 1993-1994): 518.
9
G.V. İnciciyan, Boğaziçi Sayfiyeleri, çev. Kandilli Ermeni Kilisesi Papazı (İstanbul: Eren Yayıncılık,
2000), 102.
10
Edmondo De Amicis, İstanbul, çev. Beynun Akyavaş (Ankara: Atatürk Kültür Dil Tarih Yüksek
Kurumu Yayınları,1993), 384.
7
6
geleneği diğer sultanlar döneminde de devam etti. Özellikle 1509’daki Küçük Kıyamet
(Kıyamet-i Suğra) adı da verilen İstanbul Depremi’nin ardından yeni inşa faaliyetleri
ile birlikte hem İstanbul’un hem de Boğaziçi’nin Türk kenti niteliği oluşmaya
başlamıştır. Kanuni döneminde özellikle bahçe ve mesire yerlerinin sayısı artmıştır.
Sultanlar bu bahçelerle birlikte aynı zamanda sahil sarayları ve boğaz tepelerinde
köşkler yaptırmışlardı. 17. yüzyıldan sonra Topkapı Sarayı’nın has bahçesi dışındaki
bu bahçelerin tamamı Hadâik-i Hassa (Padişah Bahçeleri) arasına katılmışlardır11.
Beşiktaş köyündeki Yıldız da bu Boğaziçi bahçelerinden biridir.
Beşiktaş o dönemde, tarihi yarımadaya yakınlığı, yeşilliği, özellikle yaz dönemlerinde
Karadeniz'den gelen serin rüzgârlara açık olması gibi sebeplerle Boğaziçi semtleri
arasında en elverişli ve ilgi çeken bölgelerden biriydi12.
Yıldız’ı da içine alan bölge, Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nden (1520-1566)
itibaren ise Yıldız ve çevresi sultanlar için bir av yeridir. Kesin olmamakla birlikte
Beşiktaş’taki bir şahıs malı olan Kazancıoğlu Bahçesi adıyla da bilinen
Civankapucıbaşı Bahçesi’nin Yıldız Sarayı’na ait olan araziyi de içerdiği tahmin
edilmektedir13. Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde Türk, Rum ve Yahudi
mahallerinin bulunduğu bir semt olan Beşiktaş’ta sözü edilen Civankapucıbaşı
Bahçesi ile Kazancıoğlu bahçesi, Yahya Efendi Mesiresi ve Ihlamur Mesiresi bu
bölgenin başlıca gezinti yerleridir.
Yahya Efendi Mesiresi olarak zikredilen yerin ismi, Kanuni Sultan Süleyman’ın
sütkardeşi olarak da bilinen müderris, şair ve sûfî unvanları ile tanınan Beşiktaşî Yahyâ
Efendi’den gelmektedir. Yahya Efendi’nin Hz. Musa ile Hızır’ın buluştuğu yer olarak
kabul edilen Hıdırlık adını verdiği bölgeye rüyasında gördüğü bir şahsın işaretiyle
gidip tekkesini kurduğu ve çevresini bağ ve çiçek bahçeleriyle donattığı
bilinmektedir14. Yahya Efendi’nin kendi imkânları ile aldığı bu arazi o dönemde Yıldız
tepesinden Boğaziçi kıyısına kadar bir alanı kapsamaktadır. Bu geniş arazinin bir
kısmı daha sonra Yıldız ve Çırağan Saraylarının arazisine katılacaktır.
Gönül Aslanoğlu Evyapan, Eski Türk Bahçeleri ve Özellikle Eski İstanbul Bahçeleri, (Ankara:
Ortadoğu Teknik Üniversitesi, 1972), 20-23.
12
Çelik Gülersoy, Çerâğân Sarayları, (İstanbul: Turing Yayınları, 1992), 12.
13
Batur, Dünden Bugüne, 520.
14
M. Baha Tanman, “Yahya Efendi Külliyesi”, DİA, c. 43. (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
2013): 246-249.
11
7
Kazancıoğlu Bahçesi ise, I. Ahmet (1603-1617) döneminde Hadaik-i Hassa (padişah
bahçeleri) arasına katılmıştır. Buradaki bilinen ilk yapı olan küçük bir köşk de yine
Sultan I. Ahmet tarafından yapılmıştı. Sonraki yıllarda IV. Murad (1623-1640) da
buraya bir gezi ve av olanı olarak ilgi gösterecek ve buradaki köşkü de zaman zaman
dinlenme amacıyla kullanacaktı. Hatta bu arazi ile içindeki köşkü kızı Kaya Sultan'a
hediye
etmişti15.
Evliya
Çelebi
17.yüzyılda
yazdığı
seyahatnamesinde
Civankapucıbaşı bahçesinden ağaçlık bir bağ olarak söz etmektedir. Kazancıoğlu
Bahçesi’nde bulunan ve Kaya Sultan’a babası tarafından verilen yapı içinse “Burada
iki katlı bir şadırvan var ki bütün dünyada öyle sanatlı fıskiye yoktur." sözleri ile ifade
etmiştir16.
Lale Devri'nin (1718-1730) ıslahatları ile bilinen padişahı Sultan III. Ahmet (17031730) bu bölgenin sahil kısmındaki yalıyı veziri Nevşehirli İbrahim Paşa'nın kardeşi
Mehmet Paşa'ya tahsis etmişti. Sultan ile veziri başta olmak üzere saray erkânının da
katıldığı bu sahildeki ve bahçelerdeki yapılan meşhur âlemlerin ardından burası ön
tarafta mavi deniz, arka tarafta ise yeşil ağaçların bulunduğu mehtaplı gecelerde
yapılan masal eğlencelerinden ötürü "Çerağan" ismini almıştır17.
Yıldız Korusu bu dönemde özellikle devrin simgesi olan laleler ve diğer türlü
çiçeklerin ışıklandırılması ile yapılan gece eğlencelerine ev sahipliği yapmıştır.
Çırağan'ın arkasındaki bu bahçeler bugünkü Yıldız Parkı'na ait alandır ve Lale
Devri’nin en önemli simgelerindendir. Lale Devri’nde bu eğlencelere tanıklık etmiş
bir Fransız aristokratı ve Osmanlı İmparatorluğu'nun 18. yüzyılda yaptığı reform
hareketlerine olan katkılarıyla tanınan Baron de Tott'un (1733-1793) aktardığına göre,
bu bahçelerde çiçek adalarına kristal fenerler ve aynalarla aydınlatmalar yapılır ve
bunlar türlü renk akisleri, ışık oyunları yaratırdı. İngiliz gezgin ve yazar Miss Julia
Pardoe da “Beauties of the Bosphorus” (1838) adlı eserinde Çırağan Sarayından ve
arkasında yükselen, denizden bakıldığında serviler, badem ağaçları, akasyalar ve
Batur, Dünden Bugüne, 520.
Evliya Çelebi, Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi: İstanbul, haz. Seyit Ali
Kahraman, Yücel Dağlı, 8. Bs. (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2014), 409.
17
Gülersoy, “Yıldız Parkı”, Dünden Bugüne, 518.
Çırağan/ Çerağan kelimeleri farsça mum, kandil, lamba vb. ışık veren araç, çırağ ve ışık anlamlarına
gelen çerağ kelimesinden gelmektedir.
http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.569509286f3565.79494097
[11.01.2016].
15
16
8
büyük akçaağaçlar ile kaplı yeşil yamaçlardan övgü ile söz etmiştir. Yazarın bahsettiği
koruluğun bakir ve çevre düzenlemelerinin yapılmadığı halidir18.
Lale Devri’nin 1730’daki Patrona Halil İsyanı ile sonlandırılmasından itibaren
Çırağan’daki yapılar ve bahçeler bir süre bakımsız kalmış ve buradaki sahil sarayı el
değiştirmiştir. III. Selim buradaki ahşap sarayla yanındaki yalıyı daha büyük bir saray
yaptırma niyetiyle satın aldıysa da ekonomik sebeplerden ötürü sadece onarımı
yapılabilmiştir. 1803-1804’de kız kardeşi Hatice Sultan ise sarayı yeniden
yaptırmıştır19. Bununla birlikte Sultan III. Selim (1789-1807) döneminde, Ali Said
Bey’in 1922'de kaleme aldığı saray hatıralarında zikredildiği üzere saray erkânının
Yıldız’a rağbeti ise daha da artar. Yıldız bu dönemde halen şehzade ve hanım sultanlar
için bir mesire yeridir. Hem bir bestekâr hem de bir şair olan Sultan III. Selim, Yıldız
koruluğuna bestelerini söylemek, şiirlerini okumak ve gezmek için gelir20. Sultan III.
Selim buraya özellikle yazları gelerek denizi seyrettiği ve annesi Mihrişah Sultan için
günümüzde mevcut olmayan “Yıldız” adındaki kasrı yaptırırken, babası Sultan II.
Mustafa adına da has bahçedeki rokoko üslubundaki dört yüzlü çeşmeyi inşa ettirir21.
O dönemden günümüze ulaşan tek mimari eser olan bu çeşme, halen sarayın has
bahçesindedir. Bugün mevcut olmayan kasrın ise bu çeşmeye yakın bir yerde inşa
edildiği tahmin edilmektedir. Çeşmenin ve yakınındaki namazgâhın çevresinin Sultan
II. Abdülhamid döneminde sarayın Selamlık bahçesini (has bahçe) oluşturacak en eski
bölüm olduğu tahmin edilmektedir22.
Sultan II. Mahmud Çırağan Sarayı’nı onarımını yaptırdıktan sonra, Topkapı
Sarayı’ndan ayrılarak Çırağan’a yerleşmişti. Osman Nuri, “Abdülhamid-i Sani ve
Devri Saltanatı Hayat-ı Siyasiye ve Hususiyesi” (1909) adlı iki ciltlik eserinde
Osmanlı dönemi Yıldız Sarayı tarihini Sultan II. Mahmut döneminden (1808-1839)
itibaren ele almıştır. Bu esere göre, II. Mahmud dönemine kadar burası metruk bir
18
age, 519.
Evyapan, age, 27.
20
Ali Said, Ali Said Saray Hatıraları Sultan Abdülhamid'in Hayatı, haz. Ahmet Nezih Galitekin
(İstanbul: Nehir Yayınları, 1994), 21.
21
Ahmet Ağın, Saraylarımız (İstanbul: Tan Gazetesi ve Matbaası, 1965), 129.
22
Münevver Dağgülü, Yıldız Sarayı- Selamlık Bahçesi Has Bahçe- İç Bahçe Tespit ve Envanter
Çalışması (İstanbul: YTÜ Mimarlık Fakültesi Baskı İşliği, 1993), 3.
Bu tespit ve envanter çalışmasında günümüzde mevcut olan Marangozhane / Sanat Galerisi'nin
önündeki akstaki fıskiye ile merdiven izleri burada bir köşk olabileceği fikrini düşündürmektedir. Bahçe
oluşumu da tam bu yarımada çevresinde başlar ve II. Abdülhamid döneminde çekilen fotoğraflar da bu
fikri kanıtlar. Fotoğraf da bahçenin bu bölgesi dışında bulunan ağaçlar fidan görünümünde iken bu
kısımdaki ağaçlar büyüktür ve bu yarımada üzerinde yapılan ağaç yaşı tespitleri de II. Abdülhamid
döneminden daha önce buradaki bahçe oluşumunun başladığı fikrini doğrular.
19
9
koruluktur ve Sultan 1834'de buraya günümüzde mevcut olmayan bir köşk ve etrafına
da geniş bir bahçe yaptırmış, İstanbul ve Boğaziçi manzarasına hâkim oluşu nedeni ile
de buraya Yıldız adını vermiştir23. Sultan II. Mahmud arada bu köşke gelerek,
manzarayı seyretmiş ve saz dinlemiştir24. Yıldız Köşkü ile semtin aynı adla anılır
olmasının bu tarihe tekabül ettiği tahmin edilmektedir. Bu köşk Balyan ailesinden
Garabet Amira Balyan'a yaptırılmıştı. II. Mahmud Vaka-i Hayriye* (1826) ile Yeniçeri
Ocağı'nı kaldırarak bugünkü modern Türk ordusunun temellerini oluşturan Asakir-i
Mansure-i Muhammediye adıyla kurduğu yeni orduyu burada teftiş eder, talimlerini
burada izlerdi25. Bizzat kendisi ok atar, okların düştüğü yerlere ise kitabeli taş
diktirirdi26. Bu dönemde Yıldız'da küme fasılları* yapıldığı ve Enderun halkına cirit
ve tomak**oyunları oynatıldığı da bilinmektedir27.
Sultan Abdülmecid (1839-1861) ise önceden yapılmış olan köşkleri yıktırarak 1842'
de annesi Bezmiâlem Valide Sultan için günümüzde Valide Sultan Köşkü diye anılan
yapının esasını oluşturan bina olduğu düşünülen Kasr-ı Dilküşâ köşkünü yaptırmıştı.
Kasra bu ismi annesi Bezmiâlem Valide Sultan vermişti28. Günümüzde Dolmabahçe
Sarayı'nda üzerinde "Gelüb seyyare-i seb'a bugüna söyledi tarih 1258, Kamerdir
Yıldız'a güya bu kasr-ı Valide Sultan" ifadesi yer alan ahşap kitabesinden, Sultan
Abdülmecid'in annesi için bu kasrı yaptırmasından itibaren Beşiktaş Tepesi olarak
anılan bu yerin bu dönemden itibaren hareket kazandığı anlaşılmaktadır29. Saray
hekiminin kızı Şair Leyla Hanım’ın aktardığına göre ise Sultan Abdülmecid annesi
için koruluğun üstündeki bu köşkü yaptırmış, İstanbul’un her yerine nazır olduğu için
Osman Nuri, Yıldız Sarayı "Abdülhamid-i Sâni ve Devr-i Saltanatı" adlı eserin bir bölümü, çev.
Sabahattin Türkoğlu (İstanbul: Yıldız Sarayı Vakfı, 1998), 9.
24
Yılmaz Öztuna, "Yıldız Sarayı", Hayat Saray İlavesi, 41.
*
Vaka-i Hayriye (Hayırlı Olay), 16 Haziran 1826 tarihinde, İstanbul'da Osmanlı padişahı II. Mahmut
tarafından Yeniçeri Ocağı'nın topa tutularak yok edilmesi ve sağ kalanların ise idam edilmesi ile
sonuçlanan hadise.
25
François Georgeon, Sultan Abdülhamid, çev. Ali Berktay, 2. bs. (İstanbul: İletişim Yayınları, 2012),
176.
26
Ağın, Saraylarımız, 129.
*
Küme faslı: Osmanlı döneminde gerek sarayda gerekse saray dışında kalabalık bir ses ve saz
kadrosundan meydana gelen ve küme faslı diye anılan fasıl heyetleridir.
İsmail Hakkı Özkan, "Fasıl", DİA, c. 12. (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1995): 208.
**
Tomak: Tomak adı verilen üstü meşin, içi keçeli ve kadın saçı gibi örülmüş "tura" nevinden aletle
oynanan oyun. Ciriti atlılar, tomağı ise yayalar oynardı.
Ali Said, age, 154.
27
Ali Said, age, 21.
28
Bülent Bilgin, Geçmişte Yıldız Sarayı (İstanbul: Yıldız Sarayı Vakfı, 1998), 13., Tarih-i İstanbul,
Yeni İstanbul Gazetesi’nin Kültür Hizmeti, s.62, baskı tarihi yok. (Yıldız Sarayı ile ilgili gazete, dergi
ve kitaplardan yapılmış derlemeden alınmıştır.)
29
Vahide Gezgör, Feryal İrez, Yıldız Sarayı Şale Kasrı Hümâyunu (İstanbul: TBMM Milli Saraylar
Daire Başkanlığı, 1993), 9.
23
10
“Yıldız” adını vermiştir30. Sultan Abdülmecid de kendinden önceki diğer padişahlar
gibi buraya rağbet göstermiş, hatta Çırağan'dan Yıldız'a girişi sağlayan Mecidiye
Kapısı'nın önüne Mecidiye Camii'ni yaptırmış ve cuma selamlıklarından önce
genellikle cuma namazlarını burada kılmıştır. Ayrıca Yıldız'ın etrafındaki bağ ve
bahçeleri de satın alarak, kasrın bahçelerine ekletmiştir31. Çırağan Sarayı’nın arka
koruluğu olan bu bahçelerin düzenlenmesi için Almanya’dan uzmanlar getirilmesi de
yine Sultan Abdülmecid dönemine tarihlenmektedir. 1850 yılında Stefel tarafından
hazırlanan bahçe düzenlemesi projesi, 1860’da Schlerf tarafından yeni ve değerli
bitkilerin yetiştirilmesi için geliştirilmiştir.32 Yıldız’da Sultan Abdülmecid döneminde
Çukursaray adı verilen yeni bir köşk de yapılmıştır33.
Osman Nuri'nin aktardığı bir rivayete göre Sultan Abdülmecid Yıldız’daki bir köşkü
Yıldız ismindeki bir cariyesine tahsis etmişti. Abdülmecid ile ilgili bir başka rivayet
ise Sultan’ın hanımlarından Serefraz Hanımla ilgilidir34.
Sultan Abdülaziz (1861-1876) ise daha önceki kasırları yıktırarak/tamir ettirerek Çit
Kasrı ile bir dinlenme köşkü olarak mimarları Sarkis ve Agop Balyanlar’a daha sonra
Sultan II. Abdülhamid’in mabeyincilerine ve kâtiplerine tahsis eyleyeceği kâgir Büyük
Mabeyn Köşkü'nü (1866), dış bahçede Ortaköy tarafında Malta Köşkü ile Çırağan'da
biten vadide büyük bir göl ile bu gölün kenarındaki Çadır Köşkü'nü yaptırmıştır.
Koruyu doğal güzelliğini bozmadan usta bahçıvanlara düzenlettirmişti. Yeni Çırağan
Sarayı'nı da yaptıran Sultan ardından da Çırağan ve Yıldız arasına günümüzde de
mevcut olan kemerli köprüyü yaptırarak saray ile koruyu ve aynı zamanda Boğaziçi
kıyısı ile koruyu birbirine bağlamıştır. Koru bu dönemde "Mabeyn Bahçesi" adını
almıştır.
Sultan Abdülaziz Çırağan Sarayı’nın arka tarafında Yıldız Bahçesi’nin caddeye bakan
tarafındaki setin üzerine Billurin Kasrı adı verilen üç katlı cam bir saray da yaptırmıştı.
Dışarıdan bakıldığında tamamen şeffaf olarak tasarlanmış yapı bir süre sonra
Leyla Saz, Haremin İçyüzü, (İstanbul: Milliyet Yayınları, 1974), 80.
Ali Said, age, 22., Haluk Y. Şehsuvaroğlu, İstanbul Sarayları, (İstanbul: TBMM Milli Saraylar
Daire Başkanlığı, 2011), 92.
32
Batur, Dünden Bugüne, 520.
33
Mustafa Armağan, İstanbul Armağanı 2: Boğaziçi Medeniyeti (İstanbul: İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, 1996), 136.
34
Şehsuvaroğlu, İstanbul Sarayları, 93
Rivayete göre Sultan maiyeti ile birlikte Yıldız Köşkü'ne çekilen Serefraz Hanım’a saraya dönmesi için
ricada bulunmak için bir gece vakti fenerle Yıldız Köşkü'ne gitmiştir.
30
31
11
yıktırılmıştı35. O yıllarda İstanbul’da bulunmuş olan bir Rus yazar Billurin Köşkü’nün
tıpkı Londra’da 1851’deki Dünya Fuarı için yapılan Crystal Palace (Kristal Saray) gibi
bir camdan bir limonluk olduğunu, içine binlerce kuşun salındığını, ancak Sultan
Abdülaziz’in kuşların aşırı gürültüsünden ve limonluğun fazla güneş alarak çok
ısınmasından ötürü bu köşkü yıktırdığını aktarmıştır36.
Ayrıca Sultan Abdülaziz koruya büyük demir camekânlı kış bahçeleri, yaban
hayvanları için tasarlanmış kafesler, özel kuşlar için yuvalar ve kafesler yaptırmıştı.
Burası o dönemde Avrupa'dakilere benzer bir hayvanat bahçesi niteliğindedir. Bu
hayvanların bakımından ve huylarından anlayan hizmetliler mevcuttu. Sultan
Abdülaziz burada güreş yaptırır, özel olarak beslenen koç ve horozların dövüşünü
izlerdi37. Özellikle aslan sevgisinden ötürü mabeyn bahçesinde bir aslanhane de
yaptırmıştı. Sultan’ın aslan sevgisi öyle çoktu ki bu aslanların heykellerinin
yapılabilmesi için 1871’de İtalya’nın Carrara bölgesinden mermerler getirtmişti. Bu
hayvanat bahçesi için Bağdat civarından 165 arap atı, 3 aslan, 1000 van kedisi ve bir
de sansar alınmıştı38.
Bu dönemde Yıldız, Çırağan Sarayı'ndan özellikle yaz sıcaklarında çıkılan bir sayfiye
yeri ve haremdeki kadınlar için bir mesire yeri idi39. Şair Leyla Hanım anılarında
harem ahalisinin özel izinle çıktıkları bu gezintileri anlatmıştır. Ekseriyetle Çırağan
Sarayı'nda ikamet eden ancak özellikle bahardan itibaren yaz sıcaklarında Yıldız'ı
tercih eden Sultan Abdülaziz buraya hal edilmesinden önce son olarak 1876 yılının
Nisan ayında çıkmıştır. Tahttan indirilmesine kadar sebep olacak Talebe-i Ulum
Hareketi'nin (1876) ardından ise Çırağan Sarayı'nı da terk ederek Dolmabahçe
Sarayı'na dönmüştür40.
V. Murad (1876-1876) hastalığı sebebi ile 93 gün süren kısa saltanat döneminin bir
bölümünde Yıldız’da oturmuş ve burada köşk yaptırmamıştır. Çerkes Hasan Vakası
(15/16 Haziran1876) sırasında da sultan ve maiyeti Yıldız'da ikamet etmekte olduğu
35
Ali Said, age, 139-140.
Haluk Y. Şehsuvaroğlu, İstanbul Sarayları İlavesi (İstanbul: Doğan Kardeş Yayınları, 1954), 23.
37
Osman Nuri, age, 9., Ali Said, age, 22.
38
Selman Can, Belgelerle Çırağan Sarayı (Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, 1999), 31-32.
Ayrıca bakınız Başbakanlık Osmanlı Arşivi Hazine-i Hassa No:33, Milli Saraylar Arşivi (D) No:2691,
Tasvir-i Efkar, 20 Şubat 1278, No:72.
39
Georgeon, age, 177.
40
Ali Said, age, 140., Şehsuvaroğlu, İstanbul Sarayları, 93.
36
12
için bu olay sebebi ile sarayda tedbirler alınmıştı41. Olayların ardından V. Murad
tahttan indirilmiş ve Sultan II. Abdülhamid Dönemi başlamıştır.
2.2. Sultan II. Abdülhamid Dönemi
Sultan II. Abdülhamid döneminde Yıldız tarihçesini anlatabilmek öncelikle, Yıldız ile
II. Abdülhamid arasındaki yakın ilişkiye ve güçlü bağa odaklanmak gerekir. Yıldız,
Sultan’ın 33 yıllık imparatorluk idaresinde neredeyse hiç ayrılmadan ikamet ettiği
sarayıdır. Sultan II. Abdülhamid’in Yıldız’a olan bu meyli Yıldız Sarayı’nın
kendisiyle, kendisinin de sarayla özdeşleştirilmesine sebep olmuştur. Nitekim, Yıldız
deyince akla II. Abdülhamid, II. Abdülhamid deyince de Yıldız gelir. Başka bir deyişle
Yıldız ve II. Abdülhamid birbirini çağrıştıran iki kelime gibidir. Bu bağın sebeplerini
anlayabilmek için Sultan’ın şahsiyetini anlamaya çalışmak yerinde olacaktır.
II. Abdülhamid, 34. Osmanlı padişahı ve 113. İslam halifesidir. Kendisinin hem 34
yaşında tahta geçmesi hem de 34. Osmanlı hükümdarı oluşu güzel bir tevafuk olarak
kabul edilmektedir42.
22 Eylül 1842’de (15 Şaban 1258) Çırağan Sarayı’nda Sultan Abdülmecid’in ikinci
oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Sultan, doğumundan 3 yıl kadar önce ilan edilen
Tanzimat Fermanı’nın üzerine doğmuştur. Dolayısıyla çocukluğu ve gençliği
Osmanlı’nın modernleşme çağı olan Tanzimat Dönemi’ne tekabül etmektedir.
Emeritus
Profesör
François
Georgeon
yazdığı
Abdülhamid
biyografisinde
Abdülhamid’i hem bir “Tanzimat çocuğu” hem de bir “Doğu Sorunu Çocuğu” olarak
nitendirmektedir43. Doğumunda tahtın üçüncü sıradaki varisi iken, 1861’de babasının
ölümünden sonra amcası Abdülaziz’in tahta çıkmasıyla ikinci varis, ağabeyi V.
Murad’ın tahttan indirilmesiyle de Sultan olmuştur. En yakınları olan kızları Sultan
babalarını şöyle anlatmışlardır:
Kızı Ayşe Sultan, II. Abdülhamid’in fiziksel ve manevi özelliklerini şöyle
anlatmaktadır44:
“Rahmetli babam orta boyluydu. Saçı ve sakalı koyu kumraldı. Saçları tepeden
dökülmüştü. Etrafta gür saçları vardı. Burnu yüksekti: Osmanlı Hanedanı’nın
41
age, 93.
Ziya Nur Aksun, II. Abdülhamid Han, (İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2010), 13.
43
Georgeon, age, 23-24.
44
Ayşe Osmanoğlu, Babam Sultan Abdülhamid, (Ankara: Selçuk Yayınları, 1984), 15.
42
13
alametini taşıyan biçimdeydi. Gözleri tahrirli yeşil ile mavi arası ela idi. Bakışları
gayet zeki ve hassastı. […] Kuvvetli zekâsını gösteren anlı, açık ve yüksekti. Elleri
orta büyüklükte ve biçimli, ayakları da ne küçük ne büyüktü. […]Sesi tatlı kalın ve
gürdü. Söz söylerken dinlemek zevki duyulurdu. Fikirlerini ve meramını fevkalade bir
ifade ve nezaketle anlatmaya muktedirdi. Hareketlerinde padişahlık vakar ve halâveti
görünürdü. […] Babam daima sade giyinir hiçbir hususta alâyişten hoşlanmazdı”.
Şadiye Sultan ise hatıratında babası Sultan II. Abdülhamid’i şu şekilde
anlatmaktadır45:
“Sıhhatli bir erkekti, sağlam bir bünyesi ve daima idmanlı bir vücudu vardı,
küçüklüğümde onun bir defa hastalandığını hatırlarım. Çok az uyurdu. Şafaktan önce
kalkardı, beş vakit namazını kılar, daima Kur’an-ı Kerim ve Buhari-i Şerif okurdu.
Dindar, Allah’ına bağlı, büyük bir müslüman idi. Abdestsiz yere basmazdı. Çok
çalışkandı. Devlet ve millet işlerinden iyi anlar ve onlarla meşguliyeti canı kadar
severdi. Kâtipleri ve Mabeyncileri ile beraber çalışır, günün mühim kısmını onlar ile
geçirirdi”.
Sultan şehzadelik yıllarında selefleri olan diğer sultanlar gibi pek çok alanda eğitim
alarak yetişmişti. Şüphesiz ki çok yönlü kişiliğinin oluşmasında bu derslerin etkisi
büyüktü. Şehzadeliğinde aldığı başlıca dersler arasında Batı müziği, piyano ve keman
dersleri, Farsça, Arapça, Fransızca, Türkçe dil dersleri vardı. Ayrıca Osmanlı
Edebiyatı, Fransız Edebiyatı, Osmanlı Tarihi, İslam İlimleri gibi derslerle birlikte hat,
marangozluk, ekonomi, politik, spor, süvarilik, askerlik gibi farklı disiplinlerden
kendisini besleyecek konularda eğitim görmüştü. Yine Şâzeliyye Tarikatı 46 ve
Kâdiriyye Tarikatı47 adabı ile tasavvuf dersleri aldığı da bilinmektedir.
Şadiye Osmanoğlu, Babam Sultan Abdülhamid Saray ve Sürgün Yılları, (İstanbul: Timaş
Yayınları, 2014), 31-32.
46
Şâzeliyye Tarikatı: Şâzeliyye Tarikatı İskenderiye, Kahire, Tunus gibi bölgelerde başlamış, daha
sonra Mısır’ın yanı sıra Mağrib bölgesinin kırsal alanlarına genişlemiş, zaman içinde Suriye, Arap
dünyası, Hint alt kıtası, Malezya ve Endonezya, Afrika, Anadolu ve Balkanlar, Amerika’da ve birçok
Avrupa ülkesine yayılmış bir tarikattır. Bu tarikata mensup olanlar Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî’ye (ö.
656/1258) intisab etmişlerdir. Sultan II. Abdülhamid de bu yola insitab etmiş ve tarikatın en bilinen ve
etki bırakan şeyhi Zâfir el-Medenî için Yıldız Sarayı’na yakın Ertuğrul Tekkesi olarak da bilinen tekkeyi
yaptırmıştır.
Ahmet Murat Özel, "Şâzeliyye", DİA, c. 38. (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2010): 387.
47
Kâdiriyye Tarikatı: Abdülkādir-i Geylânî’ye (ö. 561/1165-66) intisab edilen Kâdiriyye Tarikatı İslâm
dünyasının ilk ve en yaygın tarikatıdır.
Nihat Azamat, "Kâdiriyye", DİA, c. 24. (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2001): 131.
45
14
Batı müziği tarzında birkaç bestesi, birkaç şiiri olduğu bilinen Sultan, ressam, piyanist,
viyolonist, hattat ve hakkâktır. Özellikle ince marangozluğa kabiliyeti olan II.
Abdülhamid’in mobilya tasarımları da meşhurdur48.
Resme olan ilgisini kızı Ayşe Sultan hatıralarında detaylı bir biçimde aktarmıştır. Ayşe
Sultan, II. Abdülhamid’in şehzadeliğinde resim dersleri aldığını, ekseriyetle manzara
ve çiçek resimlerinden biraz da portre resminden hoşlandığını, bir dönem getirttiği
XV. Louis üslubundaki camlı dolapların arka tahtalarına yağlı boya manzaralar
yaptığını ve önlerine de saray kuşhanelerinde ölen kuşları doldurtup bu kuşları
uçuyorlarmış gibi yerleştirdiğini, sarayda tablo koleksiyonu bulunduğunu anlatmıştır.
Aynı zamanda II. Abdülhamid’in babasından aldığı marangozluk merakını ise
Avrupa’dan getirdiği yeni sistem pek çok aletle geliştirdiğinden, sedefli, oymalı pek
çok eşya ve mobilyayı yaptığından söz etmiştir. Spor ve binicilik merakını ise
Abdülhamid’in kendisinin “gençliğimde denize girer, peki iyi yüzer, ata biner, araba
kullanır, kürek çeker, yelken kullanır, tabancayla atıcılık yapar, ava gider, kılıç
talimleri yapardım” sözleri ile aktardığını belirtmiştir49.
Hükümdarlığı döneminde neredeyse hiç seyahat etmeyen II. Abdülhamid şehzadeliği
döneminde amcası Abdülaziz ile birlikte Mısır ve Avrupa seyahatlerine iştirak
etmiştir50. Bu seyahatler vesilesiyle de bir şehzade için önemli tecrübeler edindiği
bilinmektedir.
II. Abdülhamid’in gündelik hayatına ilişkin bazı alışkanlıkları ve özellikleri ise özetle
Yemen kahvesini çok sevmesi, geceleri uyuyabilmek için kendine kitap okutturması,
atlar başta olmak üzere hayvanları çok sevmesi, müzik merakı, Yıldız’da yaptırdığı
özel tiyatroda opera temsilleri ve konserler verdirmesi, çiçek ve bitki merakı, keskin
nişancılığı, kitap sevgisi, özellikle polisiye romanlara olan merakı, seyahatnameleri
tercüme ettirmesi, resim ve fotoğrafa olan merakı, saat tamirciliği, pek çok yerde saat
kuleleri yaptırması, çini ve porselene alakası, bu sebeple Yıldız’da bir porselen ve çini
fabrikası kurdurması olarak sıralanabilir. Bu özelliklerinin Yıldız Sarayı’nı da
şekillendirdiği görülmektedir.
48
Aksun, age, 19.
Ayşe Osmanoğlu, age, 31-33.
50
age, 11.
49
15
2.2.1. Sultan II. Abdülhamid’in Yıldız’a Taşınması
Ağabeyi V. Murat’ın tahttan indirilmesinin üzerinden bir yıl geçmeden II. Abdülhamid
Dolmabahçe Sarayı’nı tamamen terk etmiş ve 7 Nisan 1877 tarihinde, 35 yaşındayken
Yıldız’a taşınmıştır51.
Taşınma kararında imparatorluğun içinde bulunduğu siyasi durum ve sıkıntıların etkisi
büyüktür. Bu tebdil-i mekân ile ilgili en kuvvetli gerekçe Dolmabahçe Sarayı’nın
denize bitişikliği nedeni ile güvenli olmayışıdır. Zira Sultan Abdülaziz’in 30 Mayıs
1876 darbesi ile Dolmabahçe Sarayı’nın kuşatılarak tahttan indirilmesi ve ardından
tutuklu bulunduğu Feriye Sarayı’nda bilekleri kesilmiş olarak ölü bulunması, türlü
isyanlar ve karışıklıklar içinde bulunulan o dönemde sahil saraylarının güvenli
olmadığı gerçeğini ortaya koymaktadır. Başlı başına Abdülaziz’in başına gelenler bile
II. Abdülhamid’in Yıldız Tepesi’ni tercihinin izahı için kâfidir.
Taşınmanın ardından Mayıs 1878’deki Ali Suavi’nin yandaşları ile birlikte Çırağan
Sarayı’na yaptıkları baskın da bu kararı pekiştirmiş olmalıdır52.
Padişahın uzun süre Mabeyn Baş Kâtibi olan Tahsin Paşa Yıldız Hatıralarında bu konu
ile ilgi II. Abdülhamid’in şu sözünü nakleder: “Basiret emniyetin babasıdır; evvela
basiret, sonra emniyet”53. Bu konu ile kendisine ait bir başka söz de “Beni evhamlı
sanıyorlardı. Hayır! Ben Sadece gafil değilim, o kadar!”dır54.
Ayrıca, II. Abdülhamid’in Dolmabahçe’yi terk edişi Tanzimat Dönemi’nin simgesi
Dolmabahçe Sarayı’ndan dolayısıyla Tanzimat’ı simgeleyen bir saray ve yönetimden
kopmak isteyiş olarak da açıklanabilir. Zira Sultan’ın bu amaçla dönemin simge ismi
sadrazam Mithat Paşa’yı azletmesi de bunun açık göstergesidir55.
II. Abdülhamid’in siyasi sebeplerden dolayı Yıldız’ı emniyetli bulması sebebi ile
tercih etmesinin yanında, elbette yeşillikler içinde, havası temiz, ferah bir yer
olmasının da etkisinin büyük olduğu anlaşılmaktadır.
Davut Erkan, II. Abdülhamid`in İlk Mabeyn Feriki Eğinli Said Paşa`nın Hatıratı I-II, (İstanbul:
Bengi Yayınları, 2011), 142.
52
Georgeon, age, 174.
53
Tahsin Paşa, Sultan Abdülhamid: Tahsin Paşa’nın Yıldız Hatıraları, 3.bs (İstanbul: Boğaziçi
Yayınları, 1996), 81.
54
Mustafa Armağan, Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı, 29. bs (İstanbul: Timaş Yayınları, 2015), 18.
55
Georgeon, age, 176.
51
16
Ali Said Bey saray hatıralarında Sultan II. Abdülhamid’in Yıldız’a meylini şöyle izah
eder56:
“Sultan Abdülhamid şehzadeliğinde Tarabya üzerinde Maslak ve Kâğıthane’deki
kendisine mahsus kasırlarda binicilik ve atıcılık, avcılık ve sanatla meşguliyete,
rutubetsiz yerlerde tenhada oturmaya ve fikirleri rahat olarak alıştıklarından, veliahtlık
zamanından beri getirildiği Beşiktaş Sarayı’nın rutubetli havasıyla uyuşamayıp,
şehzadelik zamanında ziyaretle, eslafına uyarak, hürmet ve itibar ettiği Yıldız’ı oturma
yeri edinmeğe azm ile mevcut kasırlar, Harem-i Hümâyun ile oturmaya müsait
olmadığından, derhal şimdiki Yıldız’ın harem bahçesi mevkiinde, ahşap bir sarayı inşa
ettiren padişah, Beşiktaş Sarayı’ndan o yüksek yere nakletti”.
Ayrıca Yıldız’ın bulunduğu bu tepe Beyoğlu, Beşiktaş, İstanbul, Ortaköy’de saraya
çıkan yolların tümüne, Haliç’e, boğazın güneybatı kısmına, özellikle Üsküdar olmak
üzere Anadolu yakasına hâkimdi57.
2.2.2. Yıldız Saray-ı Hümâyunu
Sultan II. Abdülhamid’in Yıldız’a taşınmasının ardından artık burası “Yıldız Saray-ı
Hümâyunu” adını almış ve uzun yıllar sürecek saray yapılaşma faaliyetleri başlamıştır.
Georgeon’un değerlendirmesine göre Abdülhamid’in saltanatı boyunca Yıldız,
çalışmaların hiç sona ermediği bir şantiye görüntüsü sergileyecektir 58. Sultan II.
Abdülhamid döneminde burası “12.000 nüfüs havi bulunan bir kasaba” veya “adeta
mustahkem bir şehir” olarak ifade edilmektedir59.
Abdülhamid 33 yıllık hükümdarlığı süresince seleflerinin o zamana kadar yapmayı
adet haline getirdikleri şehir / boğaz gezintileri, av partileri, yurtdışı ziyaretleri, taşra
seyahatleri ve açılış törenlerinin hiç birini yapmamış, Yıldız’dan ayrılmamıştır. Burası
sadece Sultan’ın yaşadığı yer olarak kalmamış,
aynı zamanda imparatorluk
yönetiminin de kalbi olmuştur. Yıldız bir saray olmanın ötesine geçip, Sultan II.
Abdülhamid’in yaşamını, benimsediği alışkanlık ve değerleri, ortaya koymak istediği
yönetim biçimini yansıtan özel bir devrin simge yapısı olmuştur. Dolayısıyla Yıldız
Sarayı Sultan II. Abdülhamid’den ayrı düşünülemez bir simge haline gelmiştir.
Georgeon’a göre Yıldız Sarayı taşıdığı bu özellikler nedeniyle Avrupalılar açısından
56
Ali Said, age, 24
Osman Nuri, age, 21.
58
Georgeon, age, 175.
59
Ağın, Saraylarımız, 132.
57
17
yabancı ancak büyüleyici bir dünyadır60. 19. yüzyılda Tanzimat reformları sonrasında
padişahlara rağmen ağırlıklı olarak bürokratlar ve nazırlar tarafından yönetilen
imparatorluğun yönetim merkezi saraydan Bab-ı Ali’ye kaymıştı. Bu anlamda artık
mutlak erk sahibi olmayan hükümdarların yetkileri sınırlanmıştı. II. Abdülhamid’in
selefleri olan hem II. Mahmud hem Abdülaziz devletin modernleşme sürecine bir
yandan ayak uydurarak modernleşmenin gerekliliği ve işareti olan girişimlerde (yeni
bina açılışları, seyahatler, sultanların da batı stilinde kıyafetler giymeye başlamaları
gibi) bulunmuşlardır. Ancak II. Abdülhamid yönetimi ile saraydan Bâb-ı Ali’ye
kayan yönetim tekrar saray merkezine intikal etmiştir.
Çünkü II. Abdülhamid saray ağırlıklı ve şahsi otoritesini kullanmayı tercih ettiği bir
yönetim anlayışına sahiptir61. Bu yönetim anlayışı için gözlerden uzakta, güvenli ve
korunaklı Yıldız ideal bir yönetim konutudur.
Sultan’ın Yıldız’a taşınmayla başlayan imar çalışmaları kapsamında ilk önce Beşiktaş
Tepesi’nden, Ortaköy üzerine kadar uzanan arazi istimlak edilmiş, Yıldız Parkı’nın
genişletilmesi ile devam etmiştir. İlk taşındıklarında Sultan’ın kendisi ile birlikte
getirdiği tebaasının kalabileceği yeri olmadığından bu kişilerin geçici bir süre
çadırlarda kalmışlar ve bu durumun hemen ardından uzun yıllar sürecek inşa
faaliyetleri başlamıştır62.
Yıldız’da yeni yapılan bu saray yapıları, Dolmabahçe ve Çırağan Sarayları’ndan farklı
olarak köşk, şale ve pavyon tarzında binalardan oluşacaktır. Bu yapılaşma türü aynı
zamanda bölgenin topografyası ve bitki örtüsünü zorlamamış, aksine kolaylaştırmıştır.
Yapılaşma ağırlıklı olarak bölgenin kuzey-batı kesiminde, doğu-batı ekseninde
yapılan birkaç istisna bina dışında çoğunlukla kuzey-güney ekseninde yani arazinin
eğimini
takip
edecek
şekilde
ilerlemiştir.
Yapıların
birbirlerine
göre
konumlandırılmalarında ise belirli bir geometriye veya plana riayet etme eğiliminden
ziyade gereksinime göre davranıldığı düşünülmektedir. Böylece Afife Batur’un ifade
ettiği gibi Yıldız’ın sürekli yenilenen Ortaçağvari sokak dokusu oluşmuştur. Saray
yapılaşması daha önce de zikredildiği gibi kendinden önceki saraylardaki (Çırağan ve
Dolmabahçe) Tanzimat anlayışından da çok uzakta, bütüncül bir tasarım modeli yerine
klasik dışı ve parçalıdır. Kapalı ve Ortaçağ yerleşim modeli ile İngiliz bahçesini
60
Georgeon, age, 173-174.
Murat Candemir, Yıldız’da Kaos ve Tasfiye, (İstanbul: İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, 2007), 15.
62
Osman Nuri, age, 10.
61
18
birleştirir. Kapalı saray konsepti saray arazisinin resmi bölüm, özel bölüm, dış bahçe,
çevre yapıları olmak üzere farklı bölümlerde birbirine bitişik, işlevsel anlamda
birbirine bağımlı ancak görsel olarak kapalı olması ile idrak edilebilir. Bu kapalı
yerleşme tipi Dolmabahçe Sarayı’ndaki gibi açık mekân perspektifi içinde
algılanamamaktadır63. Yıldız Sarayı’nın sürekli eklemelerle genişleyen modeli
Topkapı Sarayı’ndaki, saray yapılanmasına benzer. Bursa Sarayı ile başlayan eski
Edirne ve Yeni Edirne sarayları ile devam eden ve Topkapı Sarayı’nda klasik yapısına
ulaşan çok üniteli saray anlayışı Dolmabahçe, Beylerbeyi ve Çırağan saraylarında
farklılaşmıştır. Çünkü bu saraylar işlev ve örgütlenme düzeyi planlanarak tek hamlede
yapılan saray yapılarıdır. Bu anlamda Yıldız Sarayı klasik Osmanlı saray anlayışına
bir geri dönüş niteliği taşımaktadır64. Sarayın kişiye ve durumlara özel ve farklı
üsluplarda köşkler, pavyonlar olarak yapılaşması Batur’a göre burasının o dönemde
saraydan farklı bir ortam olarak da algılanıp yaşandığını gösterir65.
Osman Nuri’nin aktardığına göre, sarayın ve ona ait parkı içeren vadinin dış dünya
ilişkisinin sınırlandırılması veya kesilmesi için II. Abdülhamid öncelikle Hamidiye
Camii önünden başlayan Yıldız Yaylası’ndan Beşiktaş ve Ortaköy üzerine kadar inen
büyük parkı kalın ve ortalama 4m yükseklikte ve harpuştalı duvarlarla ayırır66. Hem
saray olarak kullanılan kısımlar hem de dış bahçe (park) Yıldız Sarayı Hümâyunu’na
aittir.
Yıldız Sarayı’nın koruma amaçlı yapıları ve kışlaları dışındaki bölümleri kalın ve
yüksek duvarlarla çevrilidir. Topkapı Sarayı örneğine benzer kapalı saray konsepti ile
kurgulanan II. Abdülhamid Dönemi’nin Saray-ı Hümâyunu olan Yıldız Sarayı’nın
adeta iç içe açılan, pek çok duvarla birbirinden ayrılan parçalı ve girift yapısını
algılayabilmek için saraya ait alanlar kullanımları açısından sınıflandırılabilir. Sarayın
bölümleri kullanım açısından temel anlamda saraya girişi sağlayan kapılar, devlet
idaresini birinci dereceden ilgilendiren yapıların bulunduğu idari bölüm, Sultan’ın
kendisine ve haremine ait olan hususi bölüm, dış bahçe ve çevre yapılar olmak üzere
sınıflandırılabilir. Zira II. Abdülhamid Yıldız’a taşınmasının ardından saraydaki
mevcut Selamlık kısmı ile haremi olarak kullanacağı bölümü bir duvarla ayırmıştır67.
Batur, Dünden Bugüne, 520.
Gezgör, İrez, Yıldız Sarayı, 11.
65
Batur, Dünden Bugüne, 520.
66
Bülent Bilgin, "Yıldız Sarayı", DİA, c. 43. (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2013): 541.,
Osman Nuri, age, 10.
67
Ali Said, age, 29.
63
64
19
Yani saraydaki bölümleme de işleve göre yapılmıştır. Sarayın idari ve harem bölümleri
oluşturan yapılar aynı zamanda bazı avlulular etrafında toplanır.
2.2.2.1. Saraya Giriş / Sarayın Kapıları
Sarayın dört büyük ana kapısı vardır. Sarayı çevreleyen yüksek surun etrafında birçok
kapı olmasına rağmen II. Abdülhamid devrinde bunlardan sadece üç tanesi açık
tutulurdu. Birincisi Koltuk Kapı’dır. Bu kapı Hamidiye Camii önünden geçince, sol
tarafta sefirlerin ve yurtdışından gelen önemli ziyaretçilerin Cuma Selamlıklarını
izleyebilmeleri için yapılmış olan Set Köşkü’nün alt tarafındadır. Aynı zamanda
Hamidiye Camii’nin de karşısındadır. Koltuk kapı sabah güneşin doğuşuyla açılır ve
gece geç saatlere kadar açık kalırdı. Paşa, vekil, saray memuru, hizmetlileri gibi kişiler
bu kapıdan saraya girip çıkardı. Kapının önünde iki çift nöbetçi vardı, ayrıca kapının
iç tarafında bulunan kulübe de gece-gündüz tüfekçiler bulunurdu. Dışarıdan gelenler
kartvizitlerini verip, içeri girmelerine izin verilinceye değin bu kulübede
bekletilirlerdi. Koltuk Kapı’dan sarayın idari kısmı diyebileceğimiz birinci kısmına
girilirdi. Birinci kısımdaki yapılar sağda Set Köşkü, Büyük Mabeyn Dairesi, solda
Mutbah (mutfak), Hazine-i Evrak, Tercüme Odası, Başkâtip ve Teşrifat Nazırının
odaları, mutfağın karşısında Yaveran Dairesi, daha ilerisinde Harem ağalarının, Sertüfengi Tahir Paşa’nın* dairesi bulunurdu. Bu daireden özel bir kapı ile ikinci bölüme
sadece Tahir Paşa geçebilmektedeydi68.
Koltuk Kapı’nın üst tarafında altın yaldızlarla bezeli kapı ise Saltanat Kapısı olup
sadece Sultan dışarı çıkacağı zaman açılırdı. Saltanat Kapısı’ndan da sarayın birinci
avlusuna ve dolayısı ile idari bölümünün diğer kısmına girilebilmekteydi. Burası dış
bahçeye de geniş bir girişle bitişikti69. Saltanat Kapısı’ndan girildiğinde Sultan
Abdülaziz döneminde yapılmış olan Büyük Mabeyn Köşkü solda yer almaktadır. O
dönemde elçilerin kabul edildiği yapı olan Çit Kasrı da bu bölümdedir.
68
Osman Nuri, age, 11.
Tahir Paşa: Yıldız Sarayı’nı ve Sultan II. Abdülhamid’i korumakla görevli, ekseriyetle Arnavut,
Boşnak, Çerkez ve Türkler’den seçilen tüfekçilerin oluşturduğu muhafız teşkilatının amiriydi.
Tüfekçiler, Yıldız Sarayı’nın kapısından Sultan’ın yattığı odanın kapısına kadar her yerin korumasıyla
vazifeliydiler.
Tüfekçi Tahir Paşa Sultan II. Abdülhamid tahta çıkmadan önce ona bağlılığını göstermiş ve onun
güvenini kazanmış birisi olup, Yıldız Sarayı’nda istediğinde doğrudan Sultan’la görüşebilme yetkisine
sahip kişilerdendi. (Tahsin Paşa, Yıldız Hatıraları, haz. Ahmet Zeki İzgöer (İstanbul: İz Yayıncılık,
2015), 157-158.)
69
age, 11.
*
20
Saltanat kapısı Cumhuriyet Dönemi’nde Harp Akademileri’nin Yıldız Sarayı’nı
kullandığı yıllarda Harp Akademileri Merasim Kapısı olarak kullanılmıştır70.
Üçüncü kapı ise Hamidiye Camii’nden yukarı çıkarken karşıdaki kapıdır ve Harem
Kapısı veya Valide Kapısı denir. Kapıdan girildiğinde tam karşıda Yaveran Dairesi,
sağ tarafta Silahhane, arabacılar dairesi ve arabalık binaları, sola dönünce sağ kolda
tek katlı hademe daireleri, sol kolda ise Kâtib-i Sâni İzzet Paşa’nın dairesi vardı.
Valide Kapısı’nı hareme mensup kişilerle, yüksek görevliler kullanırdı71. Harem kapısı
Cumhuriyet Dönemi’nde Harp Akademileri’nin burayı kullandığı yıllarda Harp
Akademileri Nizamiye Kapısı olarak kullanılmıştır72.
Harem kısmı Büyük Mabeyn Köşkü’nün baktığı birinci avludan kuzeydoğusundaki 910 metrelik yüksek bir duvarla ayrılmaktadır. Bu duvar ve bu duvarda yer alan Harem
İç Kapısı hem Sultan’ın hem de hareminin köşklerini dışarıdan ayırmaktadır. Harem
iç kapısından içeri girildiğinde sağdan dış bahçeye, soldan da Abdülhamid’in özel
dairesine veya hareme gidilebilmektedir. Sarayın has bahçesi (iç bahçe) de bu duvarın
ve kapının arkasındadır. Ziyarete gelen yabancı prensler ve görüşme veya ziyafetlere
gelen kişiler de Harem Kapısı’nı kullanırlardı. Bu kapıda da aynı şekilde hem dışında
çifte nöbetçiler hem de iç kısmında tüfekçiler bulunurdu73.
Sultan Abdülmecid döneminde yapılan ve kendi adıyla alınan Mecidiye Kapısı ise dış
bahçenin giriş kapısıdır. Beşiktaş- Ortaköy yolu üzerinde solda yer alan bu kapı saray
personeli ve ziyaretçilerinin kullanımına aitti74. Şale Köşkü’nün yapılmasından sonra
dış bahçeyi çevreleyen duvara köşke yakın beşinci bir kapı daha açılmıştı. Malta ve
Sultan ara kapıları ile Şale’ye geçilirdi75.
Bu kapıların dışında Yıldız Sarayı’nın kışlalar ve ahır ile at arabalarının ve diğer
servislerin girişleri için Orhaniye ve Çini Fabrikası kapıları gibi kapılar da vardı76.
Ayşe Sultan Sarayın kapılarını anlatırken Aş Kapısı, Gidiş Kapısı ve Saltanat Kapısı
olmak üzere üçe ayırmıştır. Aş Kapısı yemek tablalarının geldiği ve bütün bendegânın
işlediği kapıdır. Gidiş Kapısı’ndan araba giriş çıkışları yapılır, bu kapıdan sultanlar,
Fuad Ezgü, Yıldız Sarayı Tarihçesi, (İstanbul: Harb Akademileri Basımevi, 1962), 83.
Bilgin, DİA, 541., Batur, Dünden Bugüne, 520.
72
Ezgü, age, 83.
73
Osman Nuri, age, 12.
74
Batur, Dünden Bugüne, 522.
75
Gezgör, İrez, Yıldız Sarayı, 16.
76
Afife Batur, "Yıldız Sarayı", Devr-i Hamid, ed. Mehmet Metin Hülagü, Şakir Batmaz ve Gülbadi
Alan (Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yayınları, 2011): 138.
70
71
21
şehzadeler ve büyükler tarafından kullanılırdı. Saltanat Kapısı ise yalnızca Sultan’a
aitti77.
2.2.2.2. Birinci Avlu ve İdari Bölüm (Selamlık Bölümü)
Sarayın ağırlıklı olarak idari ve resmi bölümünü oluşturan yapılarla bunlarla ilgili
hizmet yapıları çoğunlukla birinci avluda toplanır. I. Avlu Silahhane, Büyük Mabeyn
Köşkü, Yaveran Dairesi ve Çit Kasrı'nın bulunduğu veya çevrelediği avlu olarak
tanımlanabilir78.
Sarayın idari bölümünü I. Avlu çevresindeki yukarıda zikredilen yapılar ile Büyük
Mabeyn'in oturduğu setin altında güneyden kuzeye sıralanan yapılar oluşturur. İdari
bölümün yapıları: Büyük Mabeyn Köşkü, Çit Kasrı, Yaveran Dairesi, Seyir Köşkü,
Hususi Mutfak - Silahhane Köşkü, Saray Arabacıları Dairesi – Arabalık, Kimyahane
ve Eczane, Kiler-i Hümâyun, Baş Kitabet Dairesi’dir.
Büyük Mabeyn Köşkü / Mabeyn-i Hümâyun / Mabeyn Dairesi
Mabeyn kelime olarak padişah sarayı, konaklarda harem ile selâmlık arasındaki bölüm
ve özel olarak da Padişah saraylarının harem dairesi ile dış daireler arasında bulunan
Sultan II. Mahmud (1785-1839) döneminden itibaren de sarayın dışarı ile ilişkilerin
sağlandığı kısmına denmektedir79.
Büyük Mabeyn Köşkü de Yıldız Sarayı’nın dışarısı ile ilgili ilişkilerinin sağlandığı
yapısı olup, aynı zamanda Sultan'ın bazı resmi toplantılarını yaptığı, davetler verdiği
ve kendi resmi odasının da bulunduğu binaydı. Köşkün üst katında Mabeyn Müşiri
Gazi Osman Paşa'nın özel odası bulunurken alt katlar ise mabeyncilere tahsis edilmişti.
Mabeynciler Bab-ı Ali'yle yani hükümetle olan ilişkilerin yürütülmesi, saraya gelen
resmi veya halktan kimselerden yapılan ziyaretlerin düzenlenmesi, saray protokolünün
sağlanması gibi görevlerle vazifeli idiler. Mabeynciler Büyük Mabeyn'de kalırlar ve
istedikleri veya gerekli gördükleri zamanlarda Sultan'ın huzuruna çıkabilirlerdi80
Büyük Mabeyn Köşkü idari bölümün mimari açıdan en önemli, anıtsal özellikteki ve
görkemli yapısıdır. 1866'da (Sultan Abdülaziz döneminde) saray mimarları Sarkis ve
Ayşe Osmanoğlu, age, 91.
Bilgin, DİA, 542.
79
Büyük Türkçe Sözlük,
http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.5c2dafe10d2892.18072
861 [03.01.2019].
80
Bilgin, DİA, 541., Ali Said, age, 34.
77
78
22
Agop Balyan tarafından bir dinlenme köşkü olarak tasarlanan yapı Yıldız Sarayı'nın
bulunduğu tepenin zirvesindedir81. Sarayın Saltanat kapısından girildiğinde sol kolda
konumlanır.
Plan özellikleri açısından bakıldığında Büyük Mabeyn, merkezi sofalı ve eyvanlı
klasik plan şemasının bir örneğidir. Yani Çırağan ve Dolmabahçe saraylarındakine
benzer bir mimari anlayışla tasarlanmıştır82. 30x45 metre boyutlarındaki köşkün
planının simetrik bir yapısı vardır. Güney-kuzey doğrultusundaki uzun ekseninin
üzerinde havuzlu divanhanesi, sofa ve merdiven holü, kısa ekseni üzerinde ise
eyvanlar ve bu eyvanların açıldığı bir sofası vardır. Havuzlu divanhanesi geleneksel
Osmanlı plan tipinde ancak daha süslüdür. Mermer sel sebilleri ve ince kolon
çiftleriyle ayrılmış çıkmaları vardır. Kristal korkuluklu çift kollu merdiveni sofaya
Dolmabahçe Sarayı’ndakine benzer havada bir saray salonu görünümü katar83.
Büyük Mabeyn Köşkü alçak zemin katı, zemin katı ve bunların üzerinde de iki kattan
oluşmaktaydı. Köşkün alçak zemin katında kahve ocağı vardı ve bu kat mabeyn
hademelerinin kullanımına aitti. Zemin katta mabeynciler, esvabcıbaşı ve esvab odası,
tütün odası, mabeyn müdürleri bulunurdu. Birinci katın merdiveninin arka ve yan
taraflarında Baş Mabeynci, İkinci Mabeynci, Mabeyn Müşiri ve Erkân-ı Harbiye
Heyeti ve Vükelâ’nın odaları sıralanmakta, ön cepheye bakan odalar ise Sultan'ın
hususi kullanımına ayrılmıştı. İkinci yani en üst kat ise Daire-i Hümâyun olup bu katın
ortasında yer alan salonda ziyafetler verilirdi. Örneğin Alman İmparatoru II.
Wilhelm'in İstanbul'u ilk ziyaretinde verilen ziyafet bu salonda olmuştu84. Bu ziyafette
imparatorun maiyeti, vekiller, devlet adamları ve mabeyn erkânı da hazır
bulunmuştu85.
Tahsin Paşa’nın Yıldız hatıralarında sarayın resmi teşkilatını oluşturan dairelerden
olan Mabeyin Müşirliği Dairesi, Teftişi Askeri Komisyonu, İzzet Paşa Dairesi, Derviş
Paşa Dairesi, Şakir Paşa Dairesi, Aleksandır Kara Todori Paşa ve Hususi Şifre
Dairesi’nin Büyük Mabeyn Köşkü’nde oldukları tahmin edilmektedir86.
Bilgin, DİA, 541., Batur, Dünden Bugüne, 522.
Batur, Dünden Bugüne, 522.
83
Batur, Devr-i Hamid, 139.
84
Örikağasızade Hasan Sırrı, Sultan Abdülhamit Devri Hatıraları Saray İdaresi, (İstanbul: Dergah
Yayınları, 2007), 185-186.
85
age, 54-56.
86
Tahsin Paşa, age, 21., Zafer Sağdıç, “Üç Osmanlı Sarayında İşlev ve Mimarlık Bağlantısı” (Doktora
Tezi, YTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, 2006). 144.
81
82
23
Büyük Mabeyn Dairesi Yıldız Sarayı’nda aktif bir şekilde kullanılan ve işleyen bir
mekândı. Sultan’ın tahta çıkışının yıl dönümü olan cülus günleri, veladet günleri gibi
önemli günlerde Sultan erkenden Büyük Mabeyn’e geçerek, akşama değin vekiller,
vezirler, müşirler ve elçilerin tebriklerini alırdı. Şenlik günlerinde hanım sultanlar da
atılan fişekleri ve şenlikleri görmek için Büyük Mabeyn’e çıkarlardı. Harem-i
Hümâyun’un şenlikleri izlemek amacıyla köşke geçişi için Çit Kasrı’ndan Büyük
Mabeyn’e kadar tenteler kurularak sultanların geçmesi sağlanırdı. Büyük Mabeyn’in
üst kat salonuna geçen hanımlar Sultan’a ait olan ortadaki odadan dışarıyı seyreder
aynı şekilde geri dönerlerdi87.
Ramazanlarda Sultan’ın huzurunda verildiği için Huzur-i Hümâyun adı verilen sorulu
cevaplı takrirlerden oluşan dersler Mabeyn Dairesi’nin birinci katının ortasında
bulunan büyük salonda yapılırdı88. Tahsin Paşa ise Huzur derslerinin Çit Köşkü’nde
yapıldığını aktarmıştır89.
Büyük Mabeyn Köşkü geçmişten bugüne pek çok önemli olaya ev sahipliği de
yapmıştır. 1884'de Avusturya Macaristan veliahdı Arşidük Rudolf ve eşi Arşidüşes
Stephanie, 1885’de Amerika Devlet Başkanı General Grant (Ulysses S. Grant), daha
önce de zikredildiği üzere 1889'da Alman İmparatoru ve Prusya Kralı II. Wilhelm
Sultan Abdülhamid tarafından Büyük Mabeyn Köşkü'nde kabul edilmişlerdi90.
Birinci Meşrutiyet'in ilanı kararı 23 Temmuz 1908'de bu köşkte verilmişti. 8 Haziran
1919'da mütareke yıllarının Saltanat Şurası üst kat salonlarında toplanmıştı91. 1920'de
de Sevr Antlaşmasının hükümleri köşkte toplanan 50 kişilik Saltanat Şurası’nda kabul
edilmişti92.
Cumhuriyet sonrası dönemde Yıldız Sarayı’nın bir bölümü 1946’dan itibaren Harp
Akademileri tarafından kullanılmıştır. Büyük Mabeyn Köşkü de bu dönemde Harp
Akademileri tarafından kullanılan ve onarım gören yapılardan biridir. 1955'de
akademinin kumandanlık binası olarak kullanılan köşkün büyük kapısının önünde
bulunan ahşap çerçeveli antre rüzgârlığı çürümeye yüz tuttuğundan kaldırılmış ve
yeniden yapılmıştır93. Büyük Mabeyn Köşkü’nde 1969’da Genel Kurmay
Ayşe Osmanoğlu, age, 83-84.
Örikağasızzade, age, 210., Ayşe Osmanğlu, age, 95.
89
Tahsin Paşa, age, 177.
90
Harp Akademileri, Harp Akademileri 1970 Yıllığı (İstanbul, 1970), 28-29.
91
Bilgin, Geçmişte Yıldız, 15.
92
Ezgü, age, 84.
93
age, 78.
87
88
24
Başkanlığı’nın izniyle Colombia Pictures film şirketi tarafından İki Demircinin
Başından Geçenler ve Paralı Askerler isimli iki film de çekilmiştir94. 5 Aralık 1973’de
köşkte bir yangın çıkmış ve iç kısmı yanmıştır95. Uzun yıllar süren onarım
çalışmalarının ardından yapı günümüzde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı
tarafından Devlet Kabul Salonu ve ofis olarak kullanılmaktadır.
Çit Kasrı / Köşkü
Sultan Abdülaziz döneminde yapılmış olan Çit Kasrı ince, uzun, kâgir ve tek katlı bir
yapıdır. Büyük Mabeyn Köşkü'nün baktığı Birinci Avlu’nun kuzeyinde yer alır. İçi içe
açılan odalardan ve bu odaların sonunda ulaşılan bir salondan oluşan kasır, elçilerin
ve diplomatların kullanımına aitti. Yapının Koltuk Kapı’dan, Büyük Mabeyn
Köşkü’nün bahçesinden ve harem tarafından olmak üzere üç noktadan girişi vardı96.
Kasır ilk yapıldığında yapı malzemesi olarak çitlerle yapılmış olduğu aktarıldığından,
Çit Kasrı ismi verilmesinin sebebi bu olsa gerektir. Etrafı büyük ağaçlar ve çimenlerle
kaplı olan köşk uzaktan bir kuş kafesini andırırdı. Fakat Sultan II. Abdülhamid bu
köşkü kâgir olarak yeniletmiştir. Eski köşk müstakil bir yapı iken, yeni yapılan köşk
arka tarafından harem dairesine geçilebilecek şekilde yapılmıştır97.
Sultan II. Abdülhamid Cuma Selamlıkları sonrasında sefirlerin kabullerini daima Çit
Köşkü’nde yapardı98. Küçük Mabeyn Köşk yapılıncaya değin Mevlid-i Şerif’ler
burada okutulurdu99.
Ramazanlarda Huzur-i Hümâyun dersleri Çit Köşkü’nde yapılırdı. Dersler her sene
ramazan ayında haftada iki gün olmak üzere toplam sekiz defa olurdu100. Ancak Ayşe
Sultan ve Örikağasızzade Sırrı Bey ise hatıralarında bu derslerin Büyük Mabeyn
Köşkü’nde yapıldığını aktarmışlardır101.
94
Harp Akademileri, 31.
“Baş sayfa”, Hürriyet Gazetesi, 6 Aralık 1973’den aktaran Havane Dırağ, “1831-1900 yılları
arasındaki İstanbul Yangınları” (Bitirme Tezi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü,
1977) (Yıldız Sarayı ile ilgili gazete, dergi ve kitaplardan yapılmış derlemeden alınmıştır.)
96
Batur, Dünden Bugüne, 522.
97
Örikağasızzade, age, 186-187.
98
Örikağasızzade, age, 78.
99
Haluk Y. Şehsuvaroğlu, “Yıldız Sarayı’nda Küçük Mabeyn Dairesi”. Resimli Tarih Mecmuası. s.
27 (1952): 1327.
100
Örikağasızzade, age, 210., Ayşe Osmanğlu, age, 95.
101
Tahsin Paşa, age, 177.
95
25
Çit Kasrı’nda gerçekleşen hadiseler arasında 1877-1878 Türk-Rus Savaşı ve 1897
Türk-Yunan Savaşı Çit Kasrı'ndaki en büyük salonda kurulan karargâhtan telgraf
aracılığı ile yönetilmesi de vardır102.
Cumhuriyet sonrası dönemde Çit Kasrı Harp Akademileri'nin kitaplığı olarak
kullanılmıştır. Harp Akademileri’nin 1955'de yaptırdığı onarımda kasrın ön
cephesindeki giriş kapısı önünde üstü ve yanları camlı çerçeveleri ise demir olan
rüzgarlığı yenilenerek değiştirilmiştir103.
Çit Kasrı 1980'de İslam Konferansı Teşkilatı'nın ilk kültürel alt organı olan İslam Tarih
Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi'nin faaliyetlerini Türkiye’de sürdürmesi amacı ile
kuruma tahsis edilen saray yapılarından biridir. Çit Kasrı 2017 yılına kadar İslam Tarih
Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) tarafından kullanılmış, ancak kurum bu
tarihten itibaren T.C. Cumhurbaşkanlığı tarafından kendisine tahsis edilen başka bir
yerleşkeye taşınmıştır104. Yapı günümüzde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı
tarafından kullanılmaktadır.
Yaveran Dairesi
II. Abdülhamid döneminde yapılan Yaveran Dairesi Büyük Mabeyn'in baktığı Birinci
Avlu’nun doğusunda yer alır. Art Nouveau stilindeki yapının mimari Raimondo
D'Aronco’dur. Kesin yapım tarihi bilinmemekle birlikte II. Abdülhamid döneminde
1876-1909 yılları arasında yapıldığı tahmin edilmektedir105.
İnce uzun dikdörtgen bir plana sahip olan yapı iki katlı ve ahşaptır. Farklı girişleri olan
5 daireden oluşmaktadır. II. Abdülhamid döneminde Yaveran dairesinde Telgrafhane
ve Şifrehane de vardı. Sol başında padişah ve hareminin emniyetinden sorumlu olan
tüfenkçibaşının nöbet odası bulunmaktaydı106.
II. Meşrutiyet’le birlikte imparatorluk sınırlarında mesleki eğitimin yaygınlaştırılması
amacıyla pek çok kurum açıldı. Bu kapsamda İstanbul Polis Mektebi 1909’da Yıldız
Sarayı Baş Kitabet Dairesi, Kızlar Ağası ve Yaveran Daireleri’nde eğitime başladı.
Böylece bu yapı da bir dönem Polis Mektebi olarak kullanılmış oldu107.
Bilgin, DİA, 541.
Ezgü, age, 78.
104
https://www.ircica.org/tr/hakkimizda [18.01.2007].
105
Batur, Devr-i Hamid, 139.
106
Batur, Dünden Bugüne, 522., Bilgin, DİA, 542.
107
Ülkü Köksal, “II. Meşrutiyet Dönemi’nde ve Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Trabzon Polis Mektebi”
Karadeniz İncelemeleri Dergisi, s. 19 (2015): 142.
102
103
26
Yaveran Dairesi 1980’den 2017’ye kadar İslam Tarih Sanat ve Kültür Araştırma
Merkezi (IRCICA) tarafından kullanılmıştır. Yapı, günümüzde Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanlığı tarafından kullanılmaktadır.
Seyir / Set Köşkü
Seyir Köşkü, Büyük Mabeyn Köşkü'nün sol yanında ve Hamidiye Camii’nin karşı
sırasındadır. Osmanlı'da önemli bir gelenek olan Cuma Selamlığı törenlerinin elçiler
ve yabancı misafirlerin seyretmeleri amacıyla yapılmıştır.
Yapı Set Köşkü ismini bir set üzerine yapılı olmasından, Seyir Köşkü ismini ise seyir
amacıyla yapılmasından almış olsa gerektir. Zira yapı ilk olarak Alman İmparatoru II.
Wilhelm’in Cuma Selamlığı törenini izlemesi için inşa edilmiştir108.
Yıldız Sarayı’na yaklaşık elli metre mesafedeki Hamidiye Camii’nin yapımından
sonra Cuma selamlıkları hep bu camide yapılır olduğundan sefir, kıdemli banka
memurları gibi yabancı misafirler töreni camiye nazır bu köşkten izlerlerdi109.
Mimarı Sarkis Balyan olan tek katlı köşk Büyük Mabeyn Köşkü’ne benzer bir mimari
tarzda yapılmış olup tavanları zengin kalem işleriyle bezelidir 110. Yapı ayrıca Büyük
Mabeyn’in birinci katındaki havuzlu salonun yanında bulunan bir odadan koridorla
Büyük Mabeyn Köşkü’ne bağlanmaktadır111.
Seyir Köşkü de 1980 ile 2017 yılları arasında İslam Tarih Sanat ve Kültür Araştırma
Merkezi (IRCICA) tarafından kullanılmıştır. Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanlığı tarafından kullanılmaktadır.
Hususi Mutfak / Hünkâr Mutfağı / Hususi Kiler - Silahhane Köşkü / Silah
Müzesi - Saray Arabacıları Dairesi/Arabalık
Hünkâr Mutfağı, Hususi Kiler, Silahhane Köşkü, Saray Arabacıları Dairesi ve
Arabalık yapıları Valide Sultan kapısından girildiğinde sağ tarafta, Birinci Avlu’nun
güneye uzanan kısmında birbirine bitişik ince uzun yapı dizisi içinde yer alırlar. Bu
yapı dizisi dışarıdan bakıldığında tek bir yapı gibi görünmesine rağmen iç kısmında
108
Batur, Devr-i Hamid, 139.
Örikağasızade Hasan Sırrı, Sultan Abdülhamit Devri Hatıraları Saray İdaresi, (İstanbul: Dergah
Yayınları, 2007), 151-152.
110
Bilgin, DİA, 541., Batur, Devr-i Hamid, 139.
111
Sağdıç, age, 150.
109
27
bölümlere ayrılır. En uç kısmında Arnavut tüfekçiler koğuşu ve alt kısmı arabalık olan
bina ile sonlanır. Son yapının batı kanadı ise karakol olarak düzenlenmiştir112.
Hususi Mutfak / Hünkâr Mutfağı / Hususi Kiler
Hünkâr Mutfağı veya matbah olarak ifade edilen alan saray mutfağından ayrı olarak
sadece Sultan II. Abdülhamid'in yemeklerinin hazırlandığı mutfaktır. Valide
Kapısı’ndan girildiğinde sağ tarafta silahhanenin bitişiğindedir. Yemekler bu mutfakta
kilercibaşının gözetiminde pişirildikten sonra mühürlenerek götürülür ve kilerci başı
bizzat mühürlerini açarak padişaha takdim ederdi113.
Bu bölüm günümüzde Yıldız Sarayı Müzesi girişinde güvenlik biriminin odası olarak
kullanılmaktadır.
Silahhane Köşkü / Silah Müzesi
Silahhane Köşkü veya Silah Müzesi olarak bilinen yapı Sultan II. Abdülhamid
tarafından ilk önce sarayda hizmet eden kişilere yemekhane olarak yapılmıştı. Yapı
sarayda daha önceden mevcut bulunan Silahhanenin kütüphane olarak kullanılmaya
başlamasından sonra Silah Müzesi olarak kullanılmaya başlandı114.
Yığma ve iki katlı bu bina yüksek ve tek kat olarak başlar ancak arazinin eğimi
doğrultusunda güney yarısından itibaren iki kat olmaktadır. Bahçeden görünen uzun
cephesi yüksek tek katlı kısma aittir. Bu cephede korint başlıklı sütun dizisi kullanılmış
ve ritim duygusu sağlanmıştır. İç kısımda ise tek bir dikdörtgen uzun alan olarak
kullanılmış ve ince sütunlarla üçe ayrılmış, ortasında ise ahşap kaburgalı yüksek bir
tonozla örtülmüştür. Tonozda madalyonlar içerisine yapılmış gemi resimleri ve silah
motifleri görülür115.
O dönemde yapının birinci katında sarayın erkek hizmetkârları, üst katta da kadın
hizmetliler yemek yerlerdi. Üst kat hanım personele tahsis edildiğinden pencereleri
kafeslerle çevrilmişti116.
Batur, Dünden Bugüne, 522.
Osman Nuri, age, 25.
114
Bilgin, Geçmişte Yıldız 15.
115
Bilgin, DİA, 542., Batur, Dünden Bugüne, 522.
116
Sevgin Erdoğan, “İstanbul Saraylarında Adım Adım: Yıldız Sarayı” Hayat Tarih Mecmuası, I/5,
(1966): İstanbul 1966, 46.
112
113
28
Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra Yıldız Sarayı’nın tasfiyesi
sürecinde burada sergilenen silahlarla Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa tarafından
Askeri Müze kurulmuş ve bu koleksiyon oraya taşınmıştı117.
Cumhuriyet sonrası dönemde Silahhane Köşkü Harp Akademileri’nin harp oyunları
salonu ve konferans salonu olarak kullanılmıştır118. Köşk 1980'de İslam Tarih Sanat
ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA)’nin kullanımına tahsis edilmiş ve 2017 yılına
kadar bu kuruma ait kütüphane olarak hizmet vermiştir. Yapı günümüzde Türkiye
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı tarafından kullanılmaktadır.
Saray Arabacıları Dairesi - Arabalık
Saray Arabacıları Dairesi arabacılarının oturduğu, Arabalık ise saray arabalarının
korunduğu bölümdür. Her iki bölümde de silahhaneden farklı olarak süslemeye yer
verilmemiştir119. Yapı, Cumhuriyet sonrası dönemde Harp Akademileri’nin hizmet
bölüğü koğuşu olarak kullanılmıştır120.
Kimyahane ve Eczane / Güvercinlik Köşkü
Eczahane Sultan Abdülhamid'in geçirdiği bir rahatsızlığın ardından gerekli görülerek
kurulmuştur. Ayşe Sultan'ın aktardığına göre Sultan'da çıkan bir çıban saray
doktorlarınca tedavi edilmiş, ancak yara iyileşmeyince dışardan ayrı bir doktor
tarafından hazırlanan ilaçlarla tedavi edilmiştir. Sultan'ın daha önceki ilaçları tahlil
ettirmesi ve ilaçların şüpheli görülmesinin ardından sarayda bir eczane yapılmıştır.
Bundan sonra saray için tüm ilaçlar bu eczanede hazırlanmıştır121. Bu eczanenin
dışında Sultan kendisi için hususi bir eczane daha yaptırmıştır122.
Arabalığın karşısındaki bu yapı önündeki kaskatlardan güvercinler su içtiğinden
güvercinlik olarak da anılırdı. Diğer yapılara ve iç bahçe duvarına bitişik olmayan
müstakil bir yapı olan köşk Neogotik ve Uzak Doğu üsluplarının karışımı stilinde, iki
katlı ve bağdadi tekniği ile yapılmıştı. Köşkün mimarının Raimondo D'Aronco olduğu
tahmin edilmektedir123.
117
Harp Akademileri, 30.
Ezgü, age, 81.
119
Bilgin, DİA, 542.
120
Ezgü, age, 81.
121
Ayşe Osmanoğlu, age, 47.
122
Ezgü, age, 37.
123
Bilgin, Geçmişte Yıldız, 16., Batur, Dünden Bugüne, 522, Batur, Devr-i Hamid, 140., Fuad Ezgü,
age, 37.
118
29
Bu yapı cumhuriyet sonrası dönemde Harp Akademileri’nin levazım deposu olarak
kullanılmıştır124. Halen saray sınırları dışına çıkarılmış olan yapı Milli İstihbarat
Teşkilatı’nın kullanımındadır125.
Kiler-i Hümâyun / Mutfak (Matbah)
Kiler-i Hümâyun Koltuk Kapı’dan girildiğinde solda idari bölümün ikinci kısmında
yer alır. Kâgir ve tek katlı olarak inşa edilmiştir. Kiler-i Hümâyun’da kilercibaşı ve
kilerciler bulunurdu126.
Sultan II. Abdülhamid’in hususi mutfağından ayrı olarak yapılmış büyük bir saray
mutfağıydı. Şehzadelerin ve sarayın ileri gelen memurlarının yemekleri bu mutfakta
pişirilirdi. Bu mutfaktan sabah ve akşam 600 tabla yemek çıkarılırdı. Uşak, kapıcı gibi
kimseler için Beşiktaş'da ayrıca bir mutfak daha vardı127.
Cumhuriyet sonrası dönemde Harp Akademileri Yıldız’da iken, bu yapı bir süre Polis
Okulu idarecilerinin lojmanları olarak kullanılmıştır128. Kiler-i Hümâyun 1975'de
Kültür Bakanlığı'na bağlanmış ve 2004'e kadar Bakanlık tarafından lojman olarak
kullanılmıştı129. Kiler-i Hümâyun 2004'den itibaren ise Yıldız Teknik Üniversitesi
kullanımına verilmiş, başlangıçta üniversitenin Sanat ve Tasarım Fakültesi olarak
hizmet vermiş, daha sonraki yıllarda üniversitenin çeşitli idari birimler tarafından
kullanılmış, nihayetinde de bu birimler üniversitenin Davutpaşa Yerleşkesi’ne
taşınmıştır. Kiler-i Hümâyun günümüzde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı
tarafından kullanılmaktadır.
Baş Kitabet Dairesi / Teşrifat Nazırlığı Dairesi / Agavat Dairesi
Resmi bölümün ikinci kısmındaki bu hizmet yapıları yalın ve işlevsel bir mimari
üslupta yapılmışlardır130. Sarayda Başkitabet Dairesi’nin vazifesi sultan ile resmi
daireler arasında tebliğ yapmaktı131. Baş Kitabet Dairesi ve Teşrifat Nazırlığı
Dairesi’nin Tahsin Paşa’nın Yıldız hatıralarında zikrettiği sarayın resmi teşkilatını
oluşturan dairelerden olan Maiyeti Seniyye Erkânı Harbiyesi, Kamphoner Paşa Dairesi
Ezgü, age, 81.
Batur, Devr-i Hamid, 140.
126
Ezgü, age, 82.
127
Fuat Ezgü, s.40
128
Ezgü, age, 82.
129
Güçlü Arapoğlu, “Yıldız Sarayı Şehzade Köşkleri ve Şehzade Burhaneddin Efendi Köşkü
Restitüsyonu” (Yüksek Lisans Tezi, YTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, 2005), 47.
130
Batur, Devr-i Hamid, 140.
131
Tahsin Paşa, age, 23.
124
125
30
ve diğer başka mekânlarla birlikte Agavat Dairesi’nin içinde bulunduğu
düşünülmektedir132.
İkinci Harem Avlusu yapıları arasında olduğu da ifade edilen bu yapıda ayrıca alt
kademelerdeki harem ağaları kalmaktaydı. Agavat “ağalar” anlamına geldiğinden dış
hizmetle ilgili kişilere ayrıldığı tahmin edilmektedir133.
II. Abdülhamid’in Mabeyn Başkâtibi Tahsin Paşa hatıralarında geceli gündüzlü
çalışılan Başkitabet Dairesi için Mülkiye Mektebi’nden derece ile mezun olanların
özel olarak seçilerek görevlendirdiklerini aktarmıştır. Dairede her gece on adet kâtibin
nöbete kalarak Sultan’a gelen şifreli yazışmalar üzerinde çalıştıklarını yazmıştır134.
II. Meşrutiyet’le birlikte mesleki eğitim yaygınlaştırılması amacıyla açılan
kurumlardan birisi de İstanbul Polis Mektebi’ydi. Mektep 1909’da Yıldız Sarayı Baş
Kitabet Dairesi, Kızlar Ağası ve Yaveran Daireleri’nde eğitime başlamıştı135.
Yapı Cumhuriyet Dönemi’nde Devlet Konservatuarı ve Barbaros İlkokulu olarak da
kullanıldı. 1996'da ise bağlı olduğu Kültür Bakanlığı’ndan ayrılarak Yıldız Teknik
Üniversitesi’ne tahsis edildi136. Yıldız Teknik Üniversitesi bünyesinde bu yapı Sanat
ve Tasarım Fakültesi ardından da üniversitenin Sürekli Eğitim Merkezi olarak
kullanılmıştır.
Yapı
günümüzde
Türkiye
Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanlığı
kullanımındadır.
2.2.2.3. İkinci Avlu ve Hususi Bölüm
Birinci Avlu'nun kuzeydoğu köşesindeki büyük Harem İç Kapısı ile hususi bölüme ve
dolayısıyla İkinci Avlu’ya geçilir. Bu bölüm II. Abdülhamid'in şahsına ve haremine
ait olan kısımdır. Hususi bölümü, Büyük Mabeyn Köşkü, Yaveran Dairesi, Çit Kasrı
gibi resmi amaçla kullanılan Birinci Avlu'dan anıtsal özellikteki bir duvar ayırır.
Eklektik üsluptaki bu duvarın Çit Kasrı'na bakan cephesinde neo-klasik ve ampir
üslubun karışımı olarak düzenlenmiş bir selsebil bulunur. Abdülhamid'e ait bir tuğra
ile bezenmiş nişin fıskiyesinden kademe kademe su akmakta ve alttaki dilimli geniş
havuzda toplanmaktadır. Bu nişin iki tarafında çiçek motifleri ile bezenmiş rölyef
panolar bulunur. Duvarı üstten ise dişli bir korniş ikinci avluya geçiş veren cepheyi de
Tahsin Paşa, age, 21. Sağdıç, age, 143.
Sağdıç, age, 143.
134
Tahsin Paşa, age, 22-23.
135
Köksal, age, 142.
136
Arapoğlu, age, 45.
132
133
31
çevreler137. Yaveran Köşkü tarafındaki bir zafer takı havasındaki cephede ise yine
vazolu kabartmalar devam eder.
Buradan hareme ve dolayısıyla özel bölüme girişi sağlayan Harem İç Kapısı (Haremi Hümâyun Kapısı) küfeki taşından yivli ve düz şeritlerle süslü, duvara bitişik, kalın
çifte sütun arasına yerleşmiş, yuvarlak kemerli, döküm kanatlı ve 5 m yüksekliğinde
bir yapı elemanıdır. Kapıda da dişli korniş üzerinde köşelerine vazolar yerleştirilmiş
bir korkuluk vardır. Bu korkuluğun tam ortasında madalyon içerisinde II.
Abdülhamid'in tuğrası bulunur138.
Bu kapıdan girildiğinde solda küçük bir kış bahçesi veya limonluk sağda ise Küçük
Mabeyn Köşkü bulunur. Buradaki küçük bir geçitten has bahçeye geçilebilir veya
devam edilerek Valide Sultan Köşkü önündeki geniş alana çıkılır, burasının tam
karşısında ise küçük bir çeşme görülür, yanından da bir alt geçitle tiyatroya ulaşılır139.
Hususi bölüm sarayın resimsel havasını hala koruyabilen bölümüdür. Hamit Havuzu
adı verilen yapay göl veya suyolunun sağladığı peyzaj buraya bir yazlık saray havasına
büründürmektedir140. İkinci Avlu ve Hususi Bölüm’ün yapıları şunlardır: Küçük
Mabeyn Köşkü, Çinili Geçit, Kış Bahçesi, Pavyon Köşkü, Hünkâr Dairesi, Yeni Köşk,
Tiyatro, Japon Usulü Köşk, Musahibler, Kızlar Ağası Köşkleri, Kadın EfendilerHazinedar Ustalar - Cariyeler Daireleri ve diğer köşklerdir.
Küçük Mabeyn Köşkü
İkinci avluya geçişte sağda yer alan Küçük Mabeyn Köşkü'nü II. Abdülhamid 1900
yılında kendisi için yaptırmıştı. Köşk, II. Abdülhamid'in çalışma, yemek, istirahat,
kabul ve yatak odasını bulunduran özel ikametgâhıydı.
Batur’a göre köşkün mimarının Raimondo D'Aronco olduğu düşünülmekte ve köşke
ait yapı eklerinin ise D'Aronco’ya ait olduğu kesin olarak bilinmektedir141. Tahsin Paşa
ise hatıratında Küçük Mabeyn Köşkü’nü Sultan II. Abdülhamid’in Fransız mimarına
yaptırdığını ifade etmiş ancak bu mimarın ismini vermemiştir142.
Bilgin, DİA, 542.
Bilgin, DİA, 542.
139
Batur, Dünden Bugüne, 522.
140
Batur, Dünden Bugüne, 522.
141
Batur, Dünden Bugüne, 523., Bilgin, DİA, 542.
142
Tahsin Paşa, age, 356.
137
138
32
Halit Ziya Uşaklıgil Küçük Mabeyn Köşkü’nü, duvarların (Harem-i Humayun duvarı)
ötesinde mükellef bir köy köşküne benzetilen bir daire olarak tarif etmiştir. Uşaklıgil
dairenin içinin de kıymetli halılar, levhalar, altın varaklı yeni stil mobilyalar ile
döşendiğini ve Sultan’ın bazı kabul merasimlerini burada yapmak istemesinden dolayı
köşkün Küçük Mabeyn adını aldığını aktarmıştır143.
Köşk, dikdörtgen planlı ve koridor üzerine açılan salon ve odalardan oluşan sade bir
plan tipine sahiptir. Geniş bir giriş holü vardır. Yapının arka cephesinde her iki katında
birer büyük salonu ve Hususi Daire’nin olduğu yönde ise bir koridora açılan üçer adet
odası vardır. Giriş holünde çiçek dalları ile bezenmiş bir korkuluğuyla art nouveau stili
döner merdiven göze çarpar. Üst kat holünün pencerelerinde ise Paris’li sanatçı
"Bonet" imzalı natüralist tarzda ve büyük çiçek motifli vitraylar bulunur. İki katlı ve
kâgir olarak inşa edilen bu köşkün salonlarının tavanları beyaz zemin üzerine geç
rokoko stilinde altın varak, tavan eteğindeki bordürler ise boğazı tasvir eden peyzaj
resimleri ile bezelidir. Köşk, Sefir Münir Paşa vasıtasıyla Fransa'dan gelen özel
mobilyalarla döşelidir144.
Sultan II. Abdülhamid köşkün düz teras olan üst katına üçüncü bir kat olarak kış
bahçesi yaptırmıştı. Yıldız Arşivi fotoğraflarında da görülen bu art nouveau stili bir
kitaplık veya kış bahçesi olarak isimlendirilen kısım art nouveau’nun tüm özelliklerini
yansıtmaktaydı. Kış bahçesi veya kitaplığın okuma mekânı çok sayıda bitki ve çiçek
saksıları, sehpalar üzerinde ve tavana asılı kuş kafesleri, makremeler, aydınlatma
elemanları, dökme demirden oturma üniteleri, atlas perdeler, halılar, duvarlarda
kelebek koleksiyonu tablolar ile görkemli bir biçimde süslenmişti. Köşkteki bu
bölümün yapının çatısının tamiri esnasında kaldırılarak yerine kiremit örtülü bir çatı
ile örtüldüğü bilinmektedir145.
Halit Ziya Uşaklıgil, Saray ve Ötesi, c.1. (İstanbul: İstanbul İnkılâp ve Aka Kitabevleri Kollektif
Şirketi, 1981), 48.
144
Batur, Dünden Bugüne, 523., Bilgin, DİA, 542., Şehsuvaroğlu, Yıldız Sarayı’nda, 1327.
145
Şehsuvaroğlu, Yıldız Sarayı’nda, 1327., Batur, Dünden Bugüne, 523, Bilgin, DİA, 542., Yıldız
Sarayı Vakfı, (İstanbul: Yıldız Sarayı Vakfı Yayınları, 1986) sayfa numarası belirtilmrmiştir., Ülkü
Altınoluk, “Yıldız Sarayı Seraları ve Limonlukları ‘Kış Bahçeleri’”, İlgi Dergisi, s.46 (1986): 29.
143
33
Küçük Mabeyn Köşkü’nün dış cephesi de iç kısmı ile uyumlu şekilde art nouveau
stilindedir146. Köşke iki taraftan altı basamaklı bir taş merdivenle çıkılarak, renkli
camlı bir camekândan girilmektedir.147
Köşkün dışarıdan görünmeyen, Sultan’a ait özel yol ve geçitleri de vardı. Binadan
ayrılan yollardan biri ahşap bir galeriden geçişle hamama ve özel odaya
bağlanmaktaydı. Yapı bir yer altı geçidiyle Tiyatro ve Şale Köşkü ile birleşirdi. Sultan
bu iki yapıya geçmek için bu yolu kullanırdı148 .
Ali Said Bey’in hatıralarında yer verildiği üzere Sultan'ın sadece kendisine mahsus bu
saray yapısının selamlık kısmında beyaz ve zenci musahipler, (kilerci, seccadecibaşı,
ibrikdar vs. nöbetle geceleri kalkarlar, zenci musahiblerin görevi tebliğdir) saray
bekçileri, (selamlık bölümünde temizlik memurları), Karakeçili Aşireti’nden getirtilen
muhafızlar hazır bulunurdu149. Bu bilgilerle birilkite Tahsin Paşa’nın Yıldız
hatıralarında sarayın hususi teşkilatını oluşturan esvapçıbaşılık, seccadecibaşılık,
ibriktarbaşılık, tütüncübaşılık, kahvecibaşılık, kilercibaşılık, kitapçıbaşılık dairelerinin
hususi bölümün başlıca yapısı olan Küçük Mabeyn Köşkü ve çevresindeki diğer
yapılarda teşekkül ettiği düşünülebilir150.
Küçük Mabeyn Köşkü, çalışma, yemek, istirahat, kabul ve yatak odasını barındırdığı
için çok işlevli bir yapı olarak kullanılmaktaydı. Sultan’ın Küçük Mabeyn Dairesi’nin
alt katında bir yazıhanesi vardı. Yazıhane arka cephede olup iç bahçedeki suni havuz
ve uzaktan da denize bakardı. Bu yazıhanede II. Abdülhamid’in çok ehemmiyet
verdiği, Avrupa’nın büyük şehirlerinde neşredilen haftalık ve aylık mecmualarla
gazeteler bulunurdu. Sultan, Hususi Dairesi’nden koridora açılan bir kapı vasıtasıyla
Küçük Mabeyn Köşkü’ne geçerek çalışma odasına girerdi. Çalışma odasının bir kapısı
koridora bir kapısı ise diğeri de salona açılırdı. Sultan çoğunlukla vekilleri de bu odada
kabul ederdi. Bu odanın havuza bakan köşe penceresi önünde bronz süslemeli bir yazı
takımı konmuş ve odadaki diğer eşyalar lake kenarlı ipek kaplı bir takımla döşenmişti.
Batur, Dünden Bugüne, 523.
Sevgin Erdoğan, “İstanbul Saraylarında Adım Adım: Yıldız Sarayı” Hayat Tarih Mecmuası, I/5,
(1966): İstanbul 1966, 44.
148
Erdoğan, age, 44.
149
Ali Said, age, 31.
Karakeçili Aşireti: Ertuğrul Gazi'den (1198 –1281) beri Bilecik, Söğüt ve Eskişehir bölgelerinde
yaşamakta olan, mertlik, güçlülük, tedbirlilik ve cesaret gibi özellikleriyle tanınan kimselerdir. Sultan
II. Abdülhamid Karakeçili Aşireti’nin mert delikanlılarından 200 kişilik bir mızraklı maiyet bölüğü
kurmuştur. (Tahsin Paşa, age, 2015, 168.)
150
Tahsin Paşa, age, 21.
146
147
34
Sultan II. Abdülhamid’den sonraki padişahlar da bu odayı çalışma odası olarak
kullanmışlardır151.
Sultan II. Abdülhamid, Başvekili Küçük Mabeyn Köşkü'nde kabul eder, bazı
görüşmeleri burada yapardı152. Altta kattaki çalışma odasının karşısındaki oda altın
varaklı ve kadife döşeli bir koltuk takımı ve üzeri camlı bir masa ile dekore edilmişti.
Bu oda vekillerin geldiklerinde toplandıkları yerdi153.
Sultan, alt kattaki yemek odası olarak düzenlenmiş Büyük Salon’da ise özel
konuklarını misafir ederdi. Sultan II. Abdülhamid'e tahttan indirildiği bu salonda tebliğ
edilecekti154. Salonunun duvarları alçı ve kalem işleri bezenmiş, parke zemin üzerinde
bu salon için özel olarak dokunmuş olan bej ve mavi yolları ve pembe çiçekleri olan
büyük bir Hereke halısı serilmişti. Salona üzerindeki şamdanların süslediği büyük bir
lake masa ile çevresine yirmi kadar hasırlı ve şilteli iskemleler yerleştirilmişti.
Pencereler işli kadife perdelerle örtülmüştü. Salonda bronz bir avize ile duvarlarda
üçer dörde kollu aplikler vardı. Yan duvarlar arasına karşılıklı konmuş uzun ve ince
dolaplar, bunların yanlarında sehpalar ve üzerlerinde vazolar vardı. Antreye açılan
kapının yanına da büyük bir dolap konmuştu. Kapının diğer tarafında kenarları abanoz,
iç yüzeyi lacivert ve ipek üzerine sim işlemeli çinkari tekniğinde yapılmış bir paravan
duruyordu. Alman İmparatoru II. Wilhelm’in ziyaretlerinde, imparator ailesi ile
birlikte bu salonda ağırlanmıştı. Alman İmparatoru ve oğullarının ağırlandığı
günlerden birinde bu salonda Sultan II Abdülhamid’in oğlu Burhaneddin Efendi
piyano çalmış, Alman Prensi ise mandolin çalarak ona eşlik etmişti155.
Küçük Mabeyn Köşkü tarihi açıdan önem arzeden kutlama ve kabullerin de
gerçekleştiği bir mekân olmuştur. Sultan’ın tahta çıkışının yıl dönümleri olan cülus
şenliklerinin en ihtişamlısı yirmi beşinci Cülus-ı Hümâyun’dur (1 Eylül 1900). Bu
vesile ile II. Abdülhamid’e gelen hediyeler kendi dairesi ile Küçük Mabeyn arasındaki
Büyük Salon’a konulmuştur156. İran Şah'ı Muzaffereddin'in sarayı ziyaretinde (1900)
Tahsin Paşa, age, 355-356., Bilgin, Geçmişte Yıldız, 17., Şehsuvaroğlu, Yıldız Sarayı’nda, 1327.
Ağın, Saraylarımız, 132.
153
Şehsuvaroğlu, “Yıldız Sarayı’nda”, 1327.
154
Bilgin, Geçmişte Yıldız, 17, Haluk Y. Şehsuvaroğlu, “Yıldız Sarayı’nda”, 1327.
155
Haluk Y. Şehsuvaroğlu, Tarihi Odalar, (İstanbul: İnkılap Kitabevi, 1954), 107-108., Ayşe
Osmanoğlu, age, 55.
156
Ayşe Osmanoğlu, age,84.
151
152
35
Sultan II. Abdülhamid Acem Şahı ile birlikte Küçük Mabeyn'de öğle yemeği
yemiştir157.
Küçük Mabeyn Köşkü’nün üst katı her zaman kullanılmamış, sadece büyük kabuller,
ziyafetler, mevlitler için açılmıştı. Bu katta, alt kattaki oturma odasının üstüne denk
gelen oda yatak odası olarak hazırlanmıştı. Üst kattaki salonda ise hasırlı bir koltuk
takımı, ayaklı bir piyano, ortada üstü mermer yaldızlı bir masa ile köşelerde vazolar
vardır158. Daha önce kandil gecelerinde mevlitler Çit Kasrı’nda okutulurken, Küçük
Mabeyn Köşkü yapılınca mevlitler burada okutulmaya başlanmıştı. Mevlid-i Şerif
okunacağı zaman üst kattaki büyük salon kafeslerle ikiye ayrılırdı 159. Sultan ve
bendegânı için yere minderler konurdu. Mevlitten önce Sultan Küçük Salon'da ayakta,
başta Serasker Paşa ile vekillerden gelenleri, damat, paşa ve beyleri, şehzadeleri kabul
ederdi. Kabülden sonra mevlidi okumak için Hamidiye Camii'nin baş imamı ve
Muzıka-i Humayun'a mensup müezzinler içeri girerek tebrik ederlerdi. Sultan mindere
diz çökerek oturur, ardından diğer paşa ve beylere de oturma emrini verirdi. Büyük
Salon'un koridor tarafına açılan kapısının önüne altın yaldızlı kafesler yerleştirilirdi.
Valide Sultan ile Harem-i Hümâyun'daki hanımlar ve saray dışından gelen misafirler
de minderlere otururdu. Mevlitte büyük gümüş tepsilerle akide şekerleri ikram edilirdi.
Mevlite gelenlere süslü sepetler ve kutularda Hacı Bekir Efendi'den alınan şekerler
hediye edilirdi160.
Sultan 31 Mart Vakası'ndan tahttan indirilmesine kadar devamlı olarak Küçük Mabeyn
Köşkü'nde kalmıştı. 27 Nisan 1909 Salı günü Arnavut Esad Toptani, Laz Arif Hikmet
Paşa, Ermeni Aram Efendi ve Yahudi Karasu Efendi'den oluşan dört kişilik heyet
Küçük Mabeyn Köşkü'nün Büyük Salonu'nda Sultan Abdülhamid'e tahttan
indirildiğini bildirmişlerdir161.
Dolayısıyla Sultan Abdülhamid'in 33 yıllık yönetiminin son bulduğu yer Küçük
Mabeyn Köşkü olmuştur. Bir dönemin kapanışına tanıklık eden yapı bu açıdan da
önem kazanmaktadır. Sultan Abdülhamid maiyetindeki bazı kişilerle birlikte Selanik'e
Ayşe Osmanoğlu, age, 59.
Şehsuvaroğlu, “Yıldız Sarayı’nda”, 1327.
159
Şehsuvaroğlu, “Yıldız Sarayı’nda”, 1327.
160
Ayşe Osmanoğlu, age, 67-68.
161
Ayşe Osmanoğlu, age, 144-151.
157
158
36
gönderilmek üzere Sirkeci Garı'na götürülürken, Küçük Mabeyn Dairesi'ni asker istila
etmiştir162.
II. Abdülhamid'in hâl’inden sonra saray tekrar Dolmabahçe Sarayı'na taşınmasına
rağmen daha sonra gelen padişahlar bazı görüşmeler için bu yapıyı kullanmaya devam
etmişlerdir. Örneğin, Sultan Vahdeddin 15 Mayıs 1919 tarihinde 3. Kolordu müfettişi
sıfatı ile Samsun'a hareketinden önce Mustafa Kemal Paşa ile Küçük Mabeyn
Köşkü’nde görüşmüştür163. Bu görüşmenin yapıldığı oda alt kattaki dış bahçeye bakan
küçük bir odaydı. Odanın bir kapısı Sultan II. Abdülhamid’e tahttan indirildiğinin
bildirildiği büyük salona bir kapısı da koridora açılmaktaydı. Sultan 31 Mart Vakası
ve akabindeki günlerde bu çalışma odasında kalmış, hal için gelen heyetin yanına da
bu odadan geçmişti164.
Uşaklıgil Sultan Reşad’ın bu köşkü kullanmadığını ancak Sultan Vahdettin’in
kullanımından sonra burada bir yangın çıktığının işitildiğini yazmıştır165.
Safiye Ünüvar ise saray hatıralarında, Sultan Reşad döneminde Şehzade Ziyaeddin
Efendi’nin çocukları olan Dürriye ve Rukiye Sultanların Kuran-ı Kerim hatimlerinden
sonra Küçük Mabeyn Köşkü’nde bir merasim düzenlendiğini detaylarıyla
aktarmıştır166.
Sultan Vahdeddin Yıldız Sarayı’nda kullandığı Hususi Daire’nin elektrik kontağından
çıkan bir yangınla yanmasından sonra Küçük Mabeyn Köşkü’nün üst katında Sultan
II. Abdülhamid’in kendisine yatak odası olarak yaptırdığı ancak hiç kullanmadığı
odayı yatak odası olarak kullanmıştı. Sultan Vahdeddin imparatorluktaki son gecesini
de bu odada geçirmişti167.
Yıldız Sarayı’nın tasfiye sürecinden sarayın diğer yapıları gibi Küçük Mabeyn Köşkü
de etkilendi. Köşke ait özel olarak getirilen ve yaptırılan mobilyaların bir kısmı
İstanbul’daki diğer saray yapılarına taşındı bir kısmı ise kayboldu 168.
Cumhuriyet sonrası dönemde Küçük Mabeyn Milli savunma ve Yüksek Kumanda
Akademileri Binası olarak kullanılmıştır. Yapının çatı katı 1955'de esaslı bir onarım
Ayşe Osmanoğlu, age, 155.
Bilgin, DİA, 542.
164
Şehsuvaroğlu, Tarihi Odalar, 134.
165
Uşaklıgil, age, 48.
166
Safiye Ünüvar, Saray Hatıralarım, (İstanbul: Cağaloğlu Yayınevi, 1964), 27-28.
167
Şehsuvaroğlu, Tarihi Odalar, 102.
168
Erdoğan, age, 44.
162
163
37
geçirmiştir169. Günümüzde Küçük Mabeyn Köşkü'nün sadece bir kısmı saray-müze
işlevi ile kullanılmaktadır.
Çinili Geçit
Çinili Geçit, Küçük Mabeyn Köşkü'nün doğu cephesi üzerinden Harem Hamamı ile
bağlantısını sağlayan galeridir. İlk yapıldığında bu galeri alttan kemerli bir geçiş
sağlayacak şekilde yükseltilmişti. Demir strüktürlü geçidin üstü ve yanları camla
kaplıydı. Çini panoları vardı170.
Kış Bahçesi / Limonluk Köşkü/ Limonluk Serası
Küçük Mabeyn Köşkü'nün tam karşısında yer alan sarı dökme demirden yapılmış olan
limonluk 1895-1896'da Raimondo D'Aronco tarafından tasarlanıp inşa edilmiştir.
Bezemeleri rokoko stilinde olup yapı “L” planlıdır. Kolları beşik tonozla, köşe mekânı
dilimli kubbe ile ve dökme demir üzerine camla örtülüdür171.
Pavyon Köşkü / Küçük Pavyon
Pavyon Köşkü Küçük Mabeyn Köşkü'nün karşısında yer alan limonluğun bitişiğinde
yer alan köşklerden biridir. Çit Kasrı ile bağlantılı olan köşk, tek oda ve koridordan
ibarettir172.
Bu köşk Cumhuriyet sonrası dönemde Harp Akademileri tarafından Öğretmenler
Gazinosu olarak kullanılmıştır173.
Hünkâr Dairesi / Valide Sultan Köşkü / Yıldız Kasrı / Hünkâr Sofası / Daire-i
Hümâyun
Hususi bölümün en önemli yapılarından olan Hünkâr Dairesi, Valide Sultan Köşkü
veya Hünkâr Sofası isimleriyle de bilinir. Pavyon Köşkü sol kola alındığında, köşkün
ilerisinde sol kolda ve Küçük Mabeyn Köşkü’nün karşısında yer alır. İki katlı ve
bağdadi tekniği ile inşa edilmiş olan köşkün tavanları kalem işleri ile süslü salonları
vardır. Sultan Abdülmecid döneminde yapılan bu saray yapısı II. Abdülhamid'in
Yıldız'a taşınmasından itibaren harem dairesi olarak kullanmış ancak dönem içinde
Ezgü, age, 78,80.
Afife Batur, “Yıldız Sarayı’na İlişkin Bazı Belgeler ve Türkiye’de Belgeleme Çalışmalarının
Sorunları”, TBMM Milli Saraylar Sempozyumu, 15-17 Kasım 1984. İstanbul: Yıldız Sarayı/Şale,
1985): 95.
171
Batur, Dünden Bugüne, 523., Batur, TBMM Milli Saraylar, 92.
172
Bilgin, Geçmişte Yıldız, 17., Batur, TBMM Milli Saraylar, 92.
173
Ezgü, age, 79.
169
170
38
özellikle de Küçük Mabeyn Köşkü'nün yapımından sonra geniş ilave ve değişikliklere
uğramıştır174.
II. Abdülhamid Yıldız’a taşındığında haremleri ile birlikte önce bu kasırda ikamet
etmiş daha sonra Hususi Dairesini inşa ettirmiştir175. Sultan II. Abdülhamid’in kızı
Ayşe Sultan’ın aktardığına göre saray tiyatrosunda oynanan oyunlar dışında Hünkâr
Sofası’nda da oyunlar sahnelenirdi. Havanın çok sıcak olduğu zamanlarda Harem
bahçesinin Hünkâr Sofası’na bakan alanında geçici bir tiyatro kurulur, orta oyunu
komedi gibi oyunlar oynanırdı176.
Cumhuriyet Dönemi'nde yapı, Teknik Okul zamanında (1937-1969) Teknik Okul
Yatakhanesi olarak kullanılmıştır177. Bu dönemde köşk iki büyük onarım geçirmiştir.
1940’lardaki birinci onarımda yıkılmış bölümlere betonarme kısımlar eklenmiş,
1985'deki ikinci onarımda ise köşke ek bina yapılmıştır178.
Yapı günümüzde Yıldız Teknik Üniversitesi’nin Rektörlük Binası olarak
kullanılmaktadır.
Yeni Köşk / Hususi Daire / Abdülhamid'in Özel Dairesi/ Büyük Köşk / Saray-ı
Hümâyun
Sultan Abdülmecid döneminden kalan kâgir Hünkâr Dairesi binasının rutubetli bir yer
olması, Sultan Abdülhamid’in sağlığına dokunması ve ailenin genişleyerek buraya
sığmaması gibi sebepler sarayda yeni bir köşkün yapımını gerektirmişti.
Hususi Daire veya Abdülhamid'in Özel Dairesi gibi isimlerle anılan olan bu köşk,
Yıldız Sarayı’nın en güzel ve havadar yerinde ve oldukça güzel bir manzaraya bakan
bir yerinde 1885-1886 tarihlerinde inşa edildi. Hususi Daire, Küçük Mabeyn
Köşkü’nün hemen yanında bir cephesi yola bir cephesi parka ve suni göle bakan beyaz
boyalı ve kafesli bir köşktü. Yapının mimarı Vasilaki Efendi olup, iç süslemelerini
marangozhanedeki en usta sanatkârlar yapmıştı. Kapıları ve pencereleri yekpare maun
ağacından olan köşkün duvar yüzeyleri zarif kalem işleri ile süslenmişti. Duvarlardaki
yemiş ve çiçek resimlerini ressam Şeker Ahmet Paşa yapmıştı. Hususi Daire iki bölüm
olup, bir tarafı Sultan’ın eşi Müşfika Kadın Efendi’ye aitti. Müşfika Kadın Efendi’nin
dairesindeki tavanındaki dört mevsim resimlerini ise Mehmed Ali Paşa yapmıştı.
Batur, Dünden Bugüne, 523., Bilgin, DİA, 543., Şehsuvaroğlu, İstanbul Sarayları, 26-27.
Dağgülü, age, 1.
176
Ayşe Osmanoğlu, age, 77.
177
Ezgü, age, 82.
178
Arapoğlu, age, 41.
174
175
39
Yapımına çok özenilen köşkün tamamlanmasından sonra Sultan eşi ve hazinedarlarını
alarak bu köşke geçmişti179.
Hususi Daire daha önce yapılmış olan Hünkâr Sofası’nın karşısında olup, diğer
cephesi ise has bahçeye ve çimenliğe bakmaktaydı. Daire aynı zamanda Küçük
Mabeyn Köşkü'ne kapalı bir galeri ile bağlantılıydı. Dairenin bir cephesi iç bahçeye
bir cephesi ise dış bahçeye bakardı. Köşkün Küçük Mabeyn hizasına tekabül eden
bölümü tek katlı, Şale Kasrı’na doğru olan kısmı ise iki katlıydı 180. Yapının planı
karmaşık bir yapıya sahipti. Kapıdan girildiğinde küçük bir taşlığa giriliyor bu
taşlıktaki bir kapıdan da iki basamakla sağ ve solunda ikişer odası bulunan bir salona
geçiliyordu. Bu odalardan kapılarla birbirine bağlanmıştı. Salonun karşısına tekabül
eden bir başka kapıdan da hususi daire ile harem arasındaki koridora geçilmekteydi.
Sultan’ın yatak odası salonun solundaki odaydı. Bu odaya girildiğinde sol tarafta
kadifeli bir paravanın arkasında tepelikli bir karyolası vardı. II. Abdülhamid’in
kendisine uyumadan önce kitap okutturduğu yer bu paravanın arkasıydı. Sultan uykusu
geldiğinde kitap okuyan kişiye bu kadarının kâfi olduğunu söyler ardından okuyucu
dışarı çıkar ve kapı örtülürdü. Bu kapının dış tarafında yer yataklarında mutlaka
Söğütlü Alayı’ndan bir muhafız veya Boşnak bir tüfekçi ile bir haremağası yatardı.
Ayrıca odada üç koltuk ve karyolanın karşısında bir şezlong vardı. Koltukların ve
perdelerin açık renkli döşemelikleri Hereke fabrikasının imalatı olan ipektendi. Sultan,
uzun yıllar yatak odasını kullanmasına rağmen daha sonra geçirdiği bir böbrek
rahatsızlığından ötürü hekim tavsiyesi ile bu odadan taşınmıştı181.
Yapının arşiv fotoğraflarından görüldüğü kadarı ile neo-rönesans stilinde bir dış
cephesi vardır. Mobilyaları ise Münir Paşa tarafından Paris'ten seçilerek
getirilmiştir182.
Ayşe Sultan'ın aktardığına göre, Sultan bazı akşamlar oda orkestrası getirterek kendi
dairesinin önündeki çimenlikte çaldırtırdı. Zaman zamansa salonda bir piyano, keman,
viyolonsel çaldırtırdı. Tanburi Cemil Bey’de bu şekilde saraya gelip tanbur çalmış ve
Sultan tarafından çok beğenilmişti183.
Ayşe Osmanoğlu, age, 114-115.
Ezgü, age, 6., Osman Nuri, age, 21., Şehsuvaroğlu, Tarihi Odalar, 99.
181
Tahsin Paşa, age, 15., Şehsuvaroğlu, Tarihi Odalar, 99., Ayşe Osmanoğlu, age, 48.
182
Batur, Dünden Bugüne, 523.
183
Ayşe Osmanoğlu, age, 78.
179
180
40
1899 yılında Hususi Daire’de bir yangın çıkmış ancak çok büyümeden saray itfaiyesi
tarafından kontrol altına alınmıştı. Sultan yangın çıkınca hemen ailesi ve maiyetiyle
birlikte Küçük Mabeyn Köşkü’ne geçmişti. Yangının çıktığı yer Hususi Daire’nin alt
katında ve Sultan’ın özel marangozhanesinin yanında mağaza denilen kerestelerin
konulduğu bir yerdi184.
Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra yerine geçen Sultan Mehmed
Reşad ölümüne değin Hususi Daire'de kalmış, dairenin Dört Mevsim Salonu'nda bir
ameliyat da geçirmişti. Sultan Vahdeddin ise köşkün Müşfika Kadın Efendi’ye ait olan
kısmında kalmıştı. Yapı Sultan Vahdeddin zamanında kaza ile çıkan bir yangınla
yanmıştı185. Sultan II. Abdülhamid’in Özel Dairesi olan bu yapı da böylece Yıldız
Sarayı’nın günümüze ulaşmayan yapılarından biri oldu.
Tiyatro
Yıldız Sarayı Tiyatrosu günümüzde mevcut olmayan Dolmabahçe Sarayı
Tiyatrosu'ndan sonra Osmanlı sarayları içinde yer alan ikinci büyük tiyatrodur186.
Osmanlı Tiyatro Tarihi açısından da büyük öneme sahip tiyatronun yapımı 1889'da
tamamlanmıştır. Tiyatro binası Batur'a göre hususi bölümün en ilgi çekici binasıdır187.
Sultan II. Abdülhamid’in tiyatroya ve batı musikisine alakası gençlik yıllarında
başlamıştı. Şehzadeliğinden itibaren Dolmabahçe Sarayı’nda verilen opera ve
temsilleri izlemekteydi. Ayrıca amcası Sultan Abdülaziz ile birlikte katıldığı Avrupa
seyahatinde kendileri onuruna verilen konser, temsil ve bale gösterimlerini
seyretmişti188. Sanata dolayısıyla tiyatroya da büyük alakası olan Sultan II.
Abdülhamid Yıldız’a taşınmasından hemen sonra başlayan inşa sürecinde sarayına bir
tiyatro binası yaptırmayı ihmal etmemişti.
Tiyatro oyunlarının ve konserlerin izlendiği bu binanın tasarımı Batur’a göre
Raimondo D'Aronco’ya aittir. Mimarın projesi ana fikir olarak aynen korunmuş ancak
sadeleştirilerek uygulanmıştır. İkinci Avlu’da Valide Sultan Köşkü ile Usta Kalfalar
ve Gedikli Cariyeler Dairesi'ne bitişik olduğundan cephesi yoktur. Eski bir ahırın
Ezgü, age, 26.
Ayşe Osmanoğlu, age, 114-115., Ağın, Saraylarımız, 133.
186
Bilgin, DİA, 543.
187
Batur, Dünden Bugüne, 523.
188
Fatih Akyüz, “II. Abdülhamid’in Modern Eğlencesi Yıldız Tiyatrosu”, II. Abdülhamid
Modernleşme Sürecinde İstanbul, ed. Coşkun Yılmaz (İstanbul: İstanbul 2010 Avrupa Kültür
Başkenti, 2011) : 449.
184
185
41
üzerine inşa edilmiştir. Neo-barok üsluptaki yapı 22x16 metrelik bir alana
oturmaktadır189.
Başka kaynaklara göre ise tiyatro saray mimarlarından Vasilaki Kalfa’nın oğlu olan
Yanko İoannidis tarafından yapılmıştır190. Ziya Şakir’e göre Sultan II. Abdülhamid
tiyatro binasının tasarımı için Viyana ve Paris’den projeler getirtmiş, bunları
inceledikten sonra işi Mimar Valeri’ye uygulatmıştır191.
Yapının tavanları mavi zemin üzerine altın varaklı bezemeler ve yıldız motifleri ile
süslüdür. Salon üstte, 12 adet ahşap kolonla taşınan ve sahneye dönük U formunda bir
galeri ile çevrilidir. Üstte ahşap ve yoğun bezemeli bir kubbesi vardır. Üst kata döner
merdivenle ulaşılır. Kapı girişinin tam üst kısmında ve sahnenin karşısında hünkâr
locası bulunur. Locanın sırma saçaklı kırmızı kadife perdeleri ve altın yaldızlı
koltukları vardır. Görkemli bir şekilde döşenmiş olan ve adeta hususi bir daire olan bu
geniş loca aynı zamanda kabul ve görüşmeler için de kullanılırdı. Eşyaların büyük
kısmı Yıldız Sarayı Marangozhanesi'nde imal edilmişti. Locanın sahneye bakan
cephesine iki koltuk yerleştirilmişti, Sultan bu koltuklardan birine oturur, diğeri boş
kalırdı. Locada bu koltukların dışındaki kırmızı kaplı 6 adet de sandalye bulunur ve
bunlara Sultan’ın iltifat ederek locasına davet ettiği kişiler otururdu. Tiyatro ayrıca
sahne önündeki manzara resimleri ile de dikkat çekmektedir192.
Salonun diğer yanları da localar olarak düzenlenmiş olup, bu locaların dördü kafesliydi
ve saray haremine aitti. Salonun ortasındaki boşluğun ise Sultan'a arkasını dönmenin
adabı muaşerete aykırı olacağı düşüncesiyle pek kullanılmadığı söylenmektedir. Saray
haremi dışında tiyatrodaki temsillere nazırlar ve yüksek memurlar özel davetle
gelirlerdi193.
Sultan Abdülhamid’den önce sarayda daha çok orta oyunu oynanırdı. Ancak Sultan II.
Abdülhamid alaturka oyunları pek sevmediğinden saray tiyatrosunda daha çok batı
tarzı oyunlar oynanmıştır.
Batur, Dünden Bugüne, 523., Osman Nuri, age, 28.
Akyüz, age, 448
191
Ziya Şakir, “Yıldız Tiyatrosu”. Resimli Tarih Mecmuası. c.5. (1954): 2972-2974. (Yıldız Sarayı
ile ilgili gazete, dergi ve kitaplardan yapılmış derlemeden alınmıştır.)
192
Batur, Dünden Bugüne, 523., Bilgin, Geçmişte Yıldız, 17., Osman Nuri, age, 28., Ziya Şakir, age,
2972-2974.
193
Akyüz, age, 448.
189
190
42
Tiyatro bünyesinde saray teşkilatında önem verilen Muzika-i Hümâyun da pek çok
çalışma yapardı. Sultan saraya ait Muzika-i Hümâyun’un geliştirilmesi için bizzat
uğraşmış, döneminde 60 kişilik bir orkestra kurdurmuştu194.
Sultan çok çalıştığı ve yorulduğu günlerde istirahat ve eğlence vesilesi ile tiyatro
izlemek isterdi. Ancak bazen tiyatro esnasında da devlet işlerinden kopamaz, iradeler
buyururdu. Tiyatro binası verilen temsil ve konserlerin verildiği bir yapı olarak
kullanılmasının dışında bazı görüşmeler için de kullanılırdı. Örneğin bazen cuma
selamlıklarından sonra genelde Çit Kasrı’nda kabul edilen elçilerle tiyatroda
görüşülürdü195.
Sultan II. Abdülhamid’in kızı Ayşe Sultan’ın aktardığına göre İstanbul’a gelen
kumpanyalar derhal saraya davet edilir, sarayda çalmaları sağlanır ve gelen sanatçılar
nişanlarla ödüllendirilirdi. Hatta Sultan İstanbul’a gelen İtalyan kumpanyasından
Çampi Ailesi adındaki bir aileyi maiyetine almış, Muzika-i Hümâyun’a dahil etmişti.
Bu ailenin dışında da daha sonra başka İtalyan sanatçılar da katılmıştı. Bu sanatçılar
tiyatroda opera ve operetleri oynarlardı. Orta oyunu ile birlikte biri alaturka komedya,
diğeri alafranga opera ve operet için kurulmuş iki oyuncu grubu vardı. Bu oyunların
en meşhurları Traviata, Troubadour, Bal Masqué, Sevil Berberi, La Fille de Regiment
gibi oyunlardı. Tüm bu oyunlara sarayda ayrı isimler de verilirdi. Örneğin Traviata’ya
Madam Kamelya, Troubadour’a Demirci Operası, Bal Masqué’ye Maskeli Opera
denirdi. Sarayda İtalyan sanatçılar ek olarak iki adet de Fransız sanatçı vardı. Bertrand
taklit ve hokkabazlık gösterileri yaparken, bir hayvan terbiyecisi olan Jean ise atları,
merkepleri, köpekleri terbiye ederek Bertrand ile birlikte oyunlar oynarlardı. Bertrand
her yıl Sultan'dan izin alıp Fransa’ya gider ve yeni şeyler öğrenip bunları saraya
getirirdi. Saraya sinemayı da ilk o getirmişti. Bu dönemde sinema perdesi büyük
fırçalar yardımıyla iyice ıslatılarak küçük parçalar gösterilirdi. Filmler bir dakikada
biterdi. Son dönemde kadroya alınan iki Amerikalı sanatçı da akordiyon ve mandolin
çalar, ayak dansları bilirlerdi. Saray tiyatrosuna bir dönem Fransa elçisi Constance
meşhur Sarah Bernhardt ile Coquelin Cadet’yi getirtmişti. Her iki sanatçı da
oyunlarından sonra nişanlarla ödüllendirilmişlerdi. Rusya İmparatoru özel saray
194
195
Ayşe Osmanoğlu, age, 74.
Tahsin Paşa, age, 17,19.
43
tiyatrosunun musiki heyetini Yıldız’a göndermiş, bu heyet güzel Rus şarkıları
söylemişti. Heyet de meşhur Çalyapin de vardı196.
Sultan Abdülhamid’in kızları Ayşe ve Şadiye Sultan’ın anlattıklarından anlaşıldığı
üzere tiyatroda da bir usul ve hiyerarşi vardı. İzleyicilerin oturacakları yerler, davet
dilecek kişiler, oynanacak oyun gibi konular duruma göre değişiklik gösterirdi.
Örneğin tiyatroda böyle önemli etkinlikler olduğunda Sultan saraya vekilleri de davet
eder, kendisi sadrazam ile birlikte oturur, diğer vekiller pencerelere yerleştirilirdi.
Hanım sultanlar harem tarafında oturur onları kafesleri kaldırılmaz ancak vekillerin
kafesleri kaldırıldı. Orkestra tiyatronun alt katında sol tarafta yer alırdı. Alt katta
sahneye karşı paşalar, bendegân ve beyler oturtulurdu. Bazen harem ahalisi oyunları
izlemeye katılmaz sadece sefirler ve eşleri gelir tüm kafesler kaldırılırdı. Bazen
sefirlerle birlikte paşalar davet edilir, bazen Sultan Abdülaziz’in şehzadeleri de davet
edilirdi. Sultan kendi büyük şehzadelerini locasına alırdı. Bazen vekil hanımları da
sultanlarla birlikte hareme ait localarda seyrederlerdi. Havanın çok sıcak olduğu
zamanlarda Harem Bahçesi’nin Hünkâr Sofası’na bakan alanında geçici bir tiyatro
kurulur, orta oyunu komedi gibi oyunlar oynanırdı197.
Tiyatrodaki localar elektrikle aydınlatılmışken, Sultan II. Abdülhamid’e mahsus olan
loca da aydınlatma yoktu. Dolayısıyla tiyatrodaki diğer kişiler Sultan Abdülhamid’i
göremezlerdi198.
Sarayda cuma akşamları ekseriyetle eğlence ve temaşa günüydü. Osman Nuri'nin
aktardığına göre Yıldız Tiyatrosu’nda Cuma günleri ile beraber Pazar ve Çarşamba
akşamları da sinematograf ve tiyatro oyunları izlenirdi. Çoğunlukla Cuma akşamları
tiyatro günü olduğundan harem halkı da heyecanla bu günü beklerdi199.
Sultan II. Abdülhamid’in çok kıymetli bir musiki ve nota koleksiyonu vardı. Orkestra
eserleri, piyano eserleri ciltlenerek korunmuştu. Bu koleksiyon tiyatro dairesini alt ve
üst katında bulunan camlı kitaplıklar içindeydi. Ayşe Osmanoğlu hatıratında “çok
merak ediyorum acaba bunlar ne oldu” diye yazmıştır200.
Osman Nuri, age, 28., Ayşe Osmanoğlu, age, 74, 77.,
Ayşe Osmanoğlu, age, 77., Şadiye Osmanoğlu, age, 32.
198
Ali Said, age, 41.
199
Şadiye Osmanoğlu, age, 23., Osman Nuri, age, 28., Ayşe Osmanoğlu, age, 78.
200
Şadiye Osmanoğlu, age, 23., Osman Nuri, age, 28., Ayşe Osmanoğlu, age, 78.
196
197
44
Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra kendisinden sonra gelen
sultandan izin alınarak tiyatronun birkaç temsil için halka açıldığı bilinmektedir201.
Cumhuriyet sonrası dönemde tiyatro Harp Akademileri tarafından sinema salonu
olarak kullanılmıştır202. Tiyatro binası bir dönem çok harap durumda olmasına rağmen
daha sonra özel gösterimlerde kullanılmak üzere onarılmıştır.
Japon Usulü Köşk / Harem Köşkü
Sultan Abdülhamid 1894’deki büyük depremin ardından Büyük Köşk’ün (Hususi
Daire) önünde üç odalı bir köşk inşa ettirdi. Japon Usulü Köşk adı verilen bu küçük
köşkün yanına da mavi çinili bir hamam yaptırdı203.
Büyük Köşk'ün hemen yanındaki bu köşkün de saray mimarı D'Aronco tarafından
tasarlandığı tahmin edilmektedir. Bu köşk Sultan Vahdeddin döneminde yandığından
günümüzde mevcut değildir. Köşkün D'Aronco tarafından tasarlandığı kesin olarak
bilinen hamam bölümü ise günümüze ulaşmıştır. Bu hamam art nouveau stilinde
fayans, cam ve altın yaldızlı metal şebekeli pencereleri ile sarayın sanatsal anlamda en
nitelikli yerlerinden biridir204.
Ayşe Sultan'ın aktardığına göre, babası II. Abdülhamid böbreklerinden kum döktüğü
bir hastalık döneminde doktorların tavsiyesi ile kendi yatak odası havasız bulunduğu
için bu köşkün salonunu yatak odası olarak kullanmıştı. Bu odaya kırmızı kadife ile
döşenmiş iki koltuk yaptırmış, birinde kendisi diğerinde ise eşi Müşfika Kadınefendi
yatmıştı. Divanlar gündüzleri kanape haline getirilerek, oda yine salon gibi
kullanılmıştı. Sultan, hekimlerinden olan Nafiz Paşa’ya bu portatif yataklar için “asker
böyle yatıyor ben de yatayım” demiş, bu şekilde çok rahat ettiğini belirtmişti. Geniş
ve havadar bu salon bir istirahat salonu olarak döşendiğinden içinde iki adet büyük
lake dolap, bir paravan, bir koltuk kuyruksuz bir piyano, büyük bir şezlongla koltuklar
yerleştirilmişti. Sultan tahttan indirilmesine kadar bu odada kalmış ve yatmış, geceleri
kitap okutturma âdetini de burada kaldırmıştı205.
Akyüz, age, 454.
Fuat Ezgü, age, 79.
203
Ayşe Osmanoğlu, age, 50,102.
204
Batur, Dünden Bugüne, 523.
205
Ayşe Osmanoğlu, age, 50., 102., Şehsuvaroğlu, Tarihi Odalar, 100.
201
202
45
Sultan Vahdeddin döneminde çıkan yangınla Büyük Köşk’le beraber bu köşk de yandı.
Yangından kurtulan hamama ise Sultan Vahdeddin ilave olarak üç odalı bir köşk
yaptırarak burayı ikballerinden birine tahsis etti206.
Sultan Vahdeddin’in yaptırdığı bu köşk Cumhuriyet yıllarında Harp Akademileri’nin
Deniz Akademisi olarak kullanılmıştı207.
Musahibler, Kızlar Ağası Köşkleri
Musahibler ve Kızlar Ağası Köşkleri, Valide Sultan Köşkü arkaya alındığında sol
tarafta idiler208. Musahibler yalnız padişahın hizmetini yapan kişiler olup saraydaki
mevkileri önemliydi. Sultan’ın dairesinin kapısında nöbet tutar, gelen paşaları, beyleri
ve kâğıtları harem kapısının ziline basarak nöbetçi hazinedara bildirirlerdi209.
Sarayda Kızlar Ağası denilen Darüssaadetü’ş-Şerife Ağası, bir nevi Harem-i
Hümâyun’un amiriydi. Sultan düğünlerinde sultanların koltuk merasimlerinde
bulunmak, Hırka-i Şerif’lerde Destimal-i Şerif vermek gibi görevleri vardı.Kızlar
Ağası’nın müsaadesi olmadan padişah eşleri olan Kadın Efendiler de dâhil olmak
üzere harem mensubu kimse dışarı çıkamazdı. Harem ile selamlık arasındaki iletişimi
Kızlar Ağası sağlardı210.
Kızlar Ağası Köşkü’nün yılda bir kez yapılan Surre Alayları’nda önemli bir rolü vardı.
Surre Alayı her yıl Şaban ayının on beşinde yapılır, Şaban ayının on dördüncü günü
bu alay için develer ve katırlar Kızlar Ağası Dairesi’nin önüne getirilirdi. Alaya
katılacaklara özgü olarak yapılan süslü çadırlar kurulurdu. Bu kişiler geceyi orada
geçirirken, harem ağaları, enderun ağaları ve saray bendegânı huzurunda sabaha değin
hafızlar aşr-ı şerifler okur, müezzinler ilahiler söylerdi. Bir yandan da
buhurdanlıklarda kokular yakılırdı. Ertesi gün öğlen namazından sonra alay hareket
ederdi211.
Kızlar Ağası Dairesi’nin zaman içindeki işlevlendirmelerinden birisi de 1909’da açılan
İstanbul Polis Mektebi’nin eğitim yapılarından biri olarak kullanılmış olmasıdır212.
Ayşe Osmanoğlu, age, 102.
Ezgü, age, sayfa no yok
208
Bilgin, DİA, 543.
209
Ayşe Osmanoğlu, age, 91-92.
210
Ayşe Osmanoğlu, age, 91-92., Örikağasızade, age, 135.
211
Örikağasızzade, age, 211-212.
212
Köksal, age, 142.
206
207
46
Kadın Efendiler- Hazinedar Ustalar - Cariyeler Daireleri
Harem yapıları olan bu daireler, Valide Sultan Köşkü arkaya alındığında tam
karşısında, hususi bölümün kuzeydoğu ucunda yer alırlar. Daireler birbirine camlı
geçitlerle bağlanmış pavyonlar biçiminde tasarlamışlardı. Harem yapılarının tümü iki
katlı, bağdadi tekniği ile yapılmış ve tavanları kalem işleri ve resimler ile süslüydü.
Usta Kalfalar ve Gedikli Cariyeler daireleri tiyatronun yanındaydı213.
Kadın Efendiler, Sultan'ın zevceleri yani nikâhlı eşleriydi. İkballer ise çocuk sahibi
olan cariyelerdi. Hazinedar ustalar, nöbetçi kalfalar ile birlikte sadece gerekli
olduğunda her daireye girip çıkabilen görevlilerdi214. Hazinedar Usta birinci hazinedar
vekil demekti. Saraydaki şehzade, sultan, kadın ve ikballerden sonra en nüfuzlu
kişiydi. Haremde en yüksek rütbeye sahip kadın memurdu. Hazinedar Ustalar yetkileri
açısından adeta Harem-i Hümâyun’un kadın sadrazamı gibi düşünülebilirler. Haremin
hazinelerini ve kıymetli eşyalarının anahtarları onlarda bulunurdu. Birinci derece
şefkat nişanı taşırlardı. Kadın efendiler ve sultanlar dahi bazı konuları kendilerine
danışırlardı. Hazinedar ustalardan sonra hazinedar kalfalar gelirlerdi215.
Bu daireler, cumhuriyet sonrası dönemde Harp Akademileri’nin Kara ve Hava Harp
Akademisi binaları olarak kullanılmıştır216.
Diğer Köşkler
Haremdeki kadınlara ve görevlilere ait pek çok köşk vardır. Bunların bir bölümü
yanarak yok olmuş bir kısmı da harabe haline gelmiştir217.
2.2.2.4. Üçüncü Avlu
Şehzade/ Şehzadegân ve Sultan Köşkleri
Şehzadelere ve sultanlara ait olan bu köşkler Has Bahçe’nin kuzey, haremin batı
kesiminde İkinci Harem Avlusu veya üçüncü avlu olarak ifade edilen alandaki yapılar
arasındadırlar. Genellikle ahşap veya bazen kâgir, bir veya iki katlı zarif köşklerin
çoğu şale (chalet) stilinde mütevazı binalardır218.
Bilgin, DİA, 543., Batur, Dünden Bugüne, 524.
Ali Said, age, 31.
215
Ayşe Osmanoğlu, age, 86., Şadiye Osmanoğlu, age, 21.
216
Ezgü, age, 79.
217
Batur, Dünden Bugüne, 523.
218
Batur, Dünden Bugüne, 524
213
214
47
Şehzade Köşkleri 1937’de diğer İkinci Harem Avlusu yapıları ile birlikte Teknik
Okul’a (bugünkü Yıldız Teknik Üniversitesi) tahsis edilmiştir219.
Şehzade Köşkleri'nden Şehzade Burhaneddin Efendi Köşkü 1973 yılında yandığından
günümüzde mevcut değildir. 6 adet şehzade köşkü Yıldız Teknik Üniversitesi
tarafından kullanılmıştır. Bu köşklerin dördü Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık
Fakültesi'nin doğu kesiminde, biri fakülte ile Agavat Dairesinin arasında, biri de ise
Çukur Saray ile Hünkâr Kasrı arasındaki kış bahçesinin yanındadır 220. Köşkler ve
bulundukları
alan
günümüzde
Türkiye
Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanlığı’nın
kullanımındadır.
Çukur Saray/ Hanım Sultanlar Dairesi
Saraya Sultan Abdülmecid döneminde inşa edilen yapılardan biri olan Çukur Saray,
has bahçenin kuzey, haremin batı kesimindeki İkinci Harem avlusu veya üçüncü avlu
olarak ifade edilen alandaki yapılar arasında yer alır. Şale Köşkü’nden sonra Yıldız'ın
en büyük ikinci köşkü olan iki katlı ve kâgir bu yapıda bekâr sultanlar, dul sultanlar ve
saraylılar otururdu221.
Çukur Saray Binası da 1937’de bugünkü Yıldız Teknik Üniversitesi’ne tahsis edilmiş
olup,
Okulun talebe pansiyonu olarak kullanılmıştır222. Çukur Saray Binası
günümüzde
Türkiye
Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanlığı’nın
himayesinde
ve
kullanımındadır.
Damatlar Dairesi
Sultan'ın kızları ile evlenen damatların ikametgâhı olan Damatlar Dairesi has bahçenin
kuzey, haremin batı kesimindeki İkinci Harem Avlusu Yapıları veya üçüncü avlu
olarak ifade edilen alandaki yapılardan arasındaydı. Avlunun kuzeybatı-güneydoğu
yönünde konumlanmış bu yapının Osmanlı mimarlık tarihinde daha önce denenmemiş
bir tasarımı vardı. Şöyle ki dört köşkten oluşan yapı dizisi hem birbirinden bağımsız
(dört ayrı girişe sahip) hem de bitişik olarak tasarlanmıştı. Köşkler geleneksel orta
sofalı plan tipindeydi. Zemin katlarının beden duvarlarında tuğla, döşemelerinde ise
ahşap kullanılmıştı. Her köşkün arasında geniş kâgir döşemeli tesisat boşlukları
219
Batur, Devr-i Hamid, 144.
Arapoğlu, age, 70.
221
Ezgü, age 82., Armağan, İstanbul Armağanı, 136.
222
Ezgü, age 82.
220
48
yaratılmış, köşklerin üst katlarına kubbeli hamamlar yapılmıştı. Köşkler 3 katlı olup,
daire girişleri yapı dizisinin doğu cephesinde, şehzade köşklerinin bulunduğu set
bahçesi yönündeydi. Bahçeden çift taraflı merdivenlerle, yapıların orta katına
ulaşılarak camekânlı giriş kapılarından içeri girilirdi. Damatlar Dairesi 4 ayrı köşkten
oluşmasına rağmen dış mimarisi ve kitlesel görünümü ile tipik bir 19. yüzyıl yapısıydı.
Cephesi eklektik üslupta ve Çukur Saray ile Hünkâr Köşkü’ne benzer bir havadaydı.
Ancak dört farklı giriş tasarımı yapıyı farklılaştırmıştı223.
Damatlar Dairesi Cumhuriyet sonrası dönemde Yıldız Teknik Üniversitesi’ne tahsis
edilerek, Teknik Okul Merkez Binası olarak kullanılmış224, Mimarlık Fakültesi’nin
yapımı gündeme geldiğinde de tamamen yıkılmıştır.
Kameriyeler
Yıldız Sarayı ve bahçelerinin bir çok noktasında kendisine yer bulan kameriyeler
doğayla baş başa kalınabilecek dinlenme ve sohbet mekanlarıydı. Yıldız Sarayı
bahçelerindeki bu estetik peyzaj elemanlarına üçüncü avluda da rastlanmaktadır.
Bunların birincisi basamakla çıkılan altıgen kameriyedir. Bu kameriyenin içi ve dışı
kendisi ile yaşıt olduğu düşünülen beyaz sarmaşık gülü ile sarılıdır. Kameriyenin
hemen yanındaki rustik minyatür havuz ve rustik setteki divit kamışlar günümüzde de
mevcuttur. Yine kameriyenin hemen yakınında sarmaşık gülleri ve palmiyeler
arasında ülkemizde tek olduğu iddia edilen Çin Şemsiye Ağacı (Sterculiaceae) vardır.
Basamakla çıkılan ikinci kameriyede ise sekizgendir. Her iki kameriye de Harem
Duvarı ile Şehzadegan Köşkleri’nin arasındaki bahçededir225.
2.2.2.5. Sarayın Bahçeleri
Yıldız Sarayı bahçeleri, hususi bölümdeki has bahçe veya selamlık bahçesi olarak
ifade edilen iç bahçe ve günümüzde Yıldız Parkı olarak kullanılan dış bahçe olmak
üzere iki büyük bahçeden oluşmaktaydı.
İç bahçe ve dış bahçe batıdan Serencebey başlayıp, Ortaköy önlerine kadar inen kalın
duvarlarla çevrilmişti. Bu bahçeler; mimarisi, çevre düzeni ve bitki örtüsü ile birlikte
düşünüldüğünde barok ve manierist ekolün bahçe düzenleme özelliklerini
223
Batur, Devr-i Hamid,, 143-144.
Ezgü, age 82.
225
Ülkü Altınoluk, “ Yıldız Sarayı Kameriyeleri”, İlgi Dergisi, s.43 (1985): 30.
224
49
göstermekteydi. Özelikle barok akımında görülen bahçe içinde yapay mağaralar
(grottolar), sünger taşları, deniz kabukları kullanımına yer verilmişti226.
Has bahçe ve dış bahçe dışında Yıldız’ın geniş arazisi içinde muhtelif yerlere yapılmış
köşk ve şale tarzı yapıların her birinin çevresi de içinde su öğesi olarak havuzları da
bulunan müstakil bahçelerle çevrilmişti227.
2.2.2.5.1. Has Bahçe / İç Bahçe / Selamlık Bahçesi
Yıldız Sarayı has bahçesi Osmanlı Bahçeleri’nin son örneği olması açısından çok
önemlidir. Sarayın Boğaz yönündeki has bahçesi için birinci ve ikinci avlunun uzantısı
denilebilir. Hususi bölümde yer alan has bahçeye harem girişinden girilebildiği gibi
aynı zamanda Birinci Avlu’daki Silahhane Köşkü ve Arabacılar binasının birleştiği
yerin karşısındaki duvarda bulunan kapıdan da girilebilmekteydi. Has bahçeye açılan
kapıların en işleği Saltanat Kapısı karşısında olan kapıydı. Bu kapının hem dışında
hem de iç kısmında bekçi tüfekçiler hazır bulunurdu. Kapı sabahları padişahın emri ile
açılır akşam da aynı şekilde emri ile içeriden kilitlenirdi228.
Romantik-pitoresk üslupta düzenlenen selamlık bahçesi sadece II. Abdülhamid'e ve
harem kadınlarına aitti. Sultan II. Abdülhamid’e kadar burası bir mesire alanıydı.
Sultan’ın Yıldız’a taşınmasının ardından bahçenin sınırları belirlenmiş ve kendisine
ait özel bir bahçe olarak kurgulanmıştır. Alan iki tepenin arasına büyük bir set
çekilerek genişletilmiş, içerisindeki suni göl de bu setle birlikte yapılmıştır. Bahçenin
kuzey-batı yönünü gösteren fotoğraftan II. Abdülhamid’in hususi dairesini
yaptırmadan önce bahçenin ve havuzun oluşturulmaya başlandığı anlaşılmaktadır.
Yani has bahçe 1885-1886 tarihlerinden önce yapılmaya başlanmıştır229. 3,65 hektarlık
has bahçenin her karışına bir altın lira harcanmış, bahçenin kuruluşu ve
düzenlenmesinde Alman, İtalyan ve Fransız bahçe uzmanları ile bu uzmanların
emrinde üç yüz kadar bahçe on başı ve neferlerinin bulunduğu kayıtlardan
öğrenilmiştir230.
Gezgör, İrez, Yıldız Sarayı, 18., Ahmet Ağın, Saraylarımız, sayfa no yok. (Yıldız Sarayı ile ilgili
gazete, dergi ve kitaplardan yapılmış derlemeden alınmıştır.)
227
Nurhan Atasoy, 15. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Osmanlı Bahçeleri ve Hasbahçeler (İstanbul: Kültür
ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2005), 168.
228
Ali Said, age, 29.
229
Bilgin, DİA, 543., Osman Nuri, age, 16., Batur, Dünden Bugüne, 524.Dağgülü, age, 2., 4. , Ali
Said, age, 29.
230
Yıldız Sarayı Vakfı, sayfa no yok.
226
50
Suni Göl / Hamid Havuzu ve Adası
Hamid Havuzu olarak da ifade edilen ve bahçenin ana motifi olan bu yapay göl
yaklaşık üç yüz metre uzunluğunda, bazı kısımlarda daralıp genişleyecek şekilde yirmi
beş-otuz metre enindeydi. Daraldığı kısımlarda ağaç dalı formunda yapılmış
korkulukları olan köprüler, kıyılarında suni mağaralar, basamaklar yapılıydı231. Suni
göl sandal ve piyade denilen hafif çifte kayıkların, küçük kotra ve motor gibi deniz
taşıtlarının yüzebileceği büyüklükteydi. Sahili çimenler ve gölgelik ağaçlarla
çevriliydi232.
Yapay kaskatlardan dökülen suların kıvrımlar yaparak dolaştığı bu suni havuz Küçük
Mabeyn Köşkü'nün önündeki grotto (yapay mağara) önünde biraz daralarak III. Selim
Çeşmesi ve Kameriye Köşkü'nün bulunduğu yerde iki kola ayrılarak bir ada
oluşturmaktadır. Bu alana Hamid Havuzu ve Hamid Adası da denmesinin sebebi
Osmanlıca “Hamid” yazısı formunda yapılmış olmasıdır. Osmanlıca “ha” harfinin
etrafı burada su ile çevrilmiş ve bir ada formu almıştır233.
Bu havuz boyunca uzanan ve tamamen bahçe manzaralı bir köşk II. Abdülhamid’in
istirahat ettiği ve en sevdiği yer olarak bilinmekteydi. Sultan burada havuzun sularının
hareketlerini izler ve uzun süre otururdu. Bu köşkün içinde Sanayi-i Nefise'ye ayrılmış
olan resim salonu, fotoğraf atölyesi, müzik salonu olarak kullanılan odalar bulunurdu.
Ayrıca II. Abdülhamid Han'ın Kütüphanesi, Asar-ı Atika (Eski Eser) ve Nadire
Koleksiyonları da bu köşkteydi. Yine bu köşkte doldurulmuş ölü kuşlar, kelebekler
ve kanatlı böcek koleksiyonlarına ait bir oda da mevcuttu234.
Havuzun ve bahçenin çeşitli yerlerinde ayrıca pek çok kaskat (suni şelaleler) vardı.
Havuzun kuzeyinde yer alan birinci kaskad üzerinde eski fotoğraflarda bir köprü
görülmektedir. Bu görüntü ile günümüzdeki görüntüsü çok farklıdır. Dağgülü’nün
raporuna göre bugünkü görünümünü Hususi Daire’nin yapımından sonra aldığı tahmin
edilmektedir. İkinci kaskad Kebab Köşkü’nün sağ tarafında,
doğal bir göl
görünümündedir. Bu kaskatın marangozhane tarafında çimento harç ve demir
strüktürden yapılı rustik stilde bir fıskiye vardır. Üçüncü kaskat bahçenin güney
yönünde, dış bahçeye açılan kapının sağ yanındaki çiçek serasının merkezinde, duvar
231
Osman Nuri, age, 16.
Ali Said, age, 30.
233
Bilgin, DİA, 543., Faruk Sırmalı, Ülkü Altınoluk, “Yıldız Sarayı Hamid Havuzu’na bir Yaklaşım”,
TBMM Milli Saraylar Sempozyumu 15-17 Kasım 1984. İstanbul: Yıldız Sarayı/Şale, 1985): 99.
234
Osman Nuri, age, 14.
232
51
yüzeyindeydi. Selsebil şeklinde tasarlanmış olup, duvardan yapılan sarkıtlarla su
akıtılmıştı. Dördüncü kaskad ise, dış bahçeye açılan kapının sağ yanında ve duvar
yüzeyinde oluşturulmuş bir çeşme şeklindeydi. Kaskadların hepsi çimento ve demir
donatı ile yapılmış ve bunlara ağaç dalları formu verilmişti235.
Büyük Havuz'da Sultan II. Abdülhamid’in küçük motorlu bir filikası vardı. Selamlık
bahçesine haremleriyle çıktığında bu filikayla onları gezdirirdi. Bu şekilde havuzdaki
adaya gider oradaki Küçük Köşkte kahve içerek dinlenirdi. Bu gezintilere bazen de
bendegânı ile çıkar, bu kişiler bazen bir iki paşa bazen biraderleri bazen oğulları
olurdu. Bazı zamanlar kız kardeş ve diğer misafir sultanları da gezdirirdi236.
Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonraki dönemde has bahçedeki adanın
sadece dolaşılacak bir alan olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Mevcut olan
köprünün dışında bahçenin doğusu ile batısı arasında mümkün olan en kısa yaya
ulaşımını
sağlayabilmek
amacıyla
ikinci
ve
üçüncü
köprülerin
yapıldığı
görülmektedir. Zira yine Dolmabahçe Sarayı Kitaplığı’ndaki belgeden Sultan Reşat
döneminde Mimar Vedat tarafından bir köprü inşa edildiğinden söz edilmiştir. Yine
bu dönemin imparatorluğun en sıkıntılı son yılları olması açısından ve sık sık
padişahların değişmesinden olacak bakımsızlık ve kendinden türeyen arsız ağaçlar
türemiş ve çok az sayıda ağaç dikilmiştir237.
1923'den sonra havuz, yollar, has bahçedeki kameriyeler ve köşkler onarım görmüştür.
Aynı zamanda pek çok ağaç dikilmiş, bahçe bir koru haline gelmiştir. Has bahçede III.
Selim Çeşmesi çevresindeki çakıl taşı bordürlü yollar gibi özgün olarak korunan yollar
bulunmaktadır. Bunun dışıdaki yolların çoğu tuğla ve taş parçaları üzerine beton
dökülmesi ile özgünlüğünü yitirmiştir238.
Fuad Ezgü suni adada Sultan II. Abdülhamid döneminde yapılan tenis kortlarının
1960’larda da mevcut olduğunu, Harp Akademileri’nin adaya bir de basketbol sahası
ilave ettiğini kaydetmiştir239.
Dağgülü, age, 6.
Ayşe Osmanoğlu, age, 125.
237
Dağgülü, age, 8.
238
age, 11.
239
Ezgü, age, 50.
235
236
52
1983 yılında alınan bir kararla adaya, buranın karakteri ile uyumsuz olduğu aktarılan
1050 kişilik bir Açıkhava Tiyatrosu yapılmıştır. Bu anfi-tiyaro her yıl İstanbul
festivallerinde konser, tiyatro, folklor gösterileri gibi etkinlikler için kullanılmıştır240.
Ezgü’nün aktardığına göre adada 1980'lerde II. Abdülhamid tarafından yaptırılan tenis
kortları hala durmaktaydı241.
Günümüzde hasbahçedeki onarım ve çevre düzenlemesi faaliyetleri devam etmekte
olup, sarayın bu bölümü ziyarete kapalıdır. Has bahçedeki yapıların bir kısmı Yıldız
Sarayı Müzesi’nin dışındaki farklı kurumlara bağlı olduğundan has bahçeyi II.
Abdülhamid dönemindeki özgün haliyle algılamak mümkün değildir.
Has Bahçe’nin Fauna ve Florası
II. Abdülhamid büyük ağaçları çok sever ve özel olarak yetiştirirdi, bu yüzden de has
bahçeyi türlü ağaç ve bitkilerle donatmıştı. Has bahçenin atmosferini Osman Nuri
şöyle tasvir etmektedir242:
" […] Biraz daha ileride yüzlerce ağaçlar, binlerce çiçekler nazarrüba bir surette birbirine
karışmış, Arabistan içlerinden getirilmiş narin palmiyelerin ve çamların yüksek sakları arasında
zerrin limonlar, ateşîn turunçlar, portakallar nazarı okşuyor, akasyaya krizantem yaslanmış,
karanfiller güllerle rekabet ediyor. Havuzun kenarında da sandallar tenezzüh-ü şahaneye amade
duruyor. Yüzünde kazlar ördekler yüzüyor".
Has bahçede Sultan II. Abdülhamid'in İtalyan bahçıvanı Sinyor Romeo Skanciani'nin
diktiği kamelyalar de dikkate değerdi. Ayrıca çok sayıda limonluk ve kış bahçesi
bulunurdu. Özellikle bu kış bahçelerinden biri Avrupa'da bile nadir görülebilecek
nitelikteydi. Burada çok değerli vanilyalar vardı. Ayrıca nadir türdeki kuşlar buraya
asılan
süslü
kafeslerde
beslenirdi.
Bu
kış
bahçesine
II.
Abdülhamid'in
marangozhanesinde üretilen çok sayıda kanepe ve koltuk yerleştirilmişti. Başka bir
kış bahçesinde ise kuşlar serbest olarak uçmaktaydı, kuşlar kış bahçesinin içindeki çok
kıymetli ağaçları ve fidanları gagalamasına rağmen serbest hareket etmelerine
müsaade edilirdi. Sırf bu yüzden bahçıvanlar "Nebâtât Hastanesi" adını verdikleri ayrı
bir limonluğa bu zarar gören bitki ve ağaçları taşıyıp tedavilerine çalışırlardı. Bu
hastanede pek çok bitki doktoru, bitki hastalıkları uzmanı ve hastabakıcıları
bulunurdu. Limonluklar kalorifer tesisatı ile ısıtıldıklarından bu limonluklarda sıcak
Sırmalı, Altınoluk, age, 99., Dağgülü, age, 11.
Ezgü, age, 50.
242
Osman Nuri, age, 15.
240
241
53
bölgelerde yetişen bitki ve çiçek türlerini yetiştirmek zordu. Bu yüzden İtalya, Fransa
ve Almanya'dan taze fidanlar getirilirdi. Sarayda verilen ziyafetlerde salonlar baştan
uca çiçek ve ağaçlarla süslenirdi. Sultan, en nadir çiçek ve ağaçlarla süslenen
salonlarda misafirleri için bu canlı manzarayı oluşturmayı arzu ederdi243.
Ada ile tek bağlantı açılır kapanır özellikte çelik bir köprü ile sağlanmaktaydı.
Köprünün bir kol ile açılıp kapatılması ile ada üzerindeki kafeslerde yaşayan hayvanlar
bazen serbest bırakılırdı. Kayıtlarda ada üzerinde bir geyiklik ve kuşhaneden
bahsedilmesi adanın hayvanlara ait özel bir bahçe gibi tanzim edildiğini
göstermektedir. Ayrıca ada etrafında hendek oluşturulmuş ve böylece has bahçenin
diğer bölümlerine geçişleri engellenmişti244. Has bahçe dış bahçeden ise harpuştalı
yüksek bir duvarla ayrılmıştır245.
Has bahçede beş yüz kadar odunsu, seksen beş kadar bitki türü vardır. 1980’lerde
yapılan incelemeler neticesinde 1870-1910 döneminden kalan yapraklı ağaç
türlerinden en çok çitlembik, ıhlamur, manolya, çınar, diş budak atkestanesi,
menengiç, meşeler, iğne yapraklı ağaç türlerinden porsuk, çam, sedir, köknar, mamut
ağacına, çalı ve kökenlerden de kurtbağrı, taflan, mazı, erguvan, oya ve şimşire
rastlanmıştır. Ayrıca bahçede mevsimlik ve ömürlük farklı çiçek türleri ve süs
bitkilerinin yetiştirildiği bilinmektedir. Bunların arasında en çok kış bahçesinde
kamelya, vanilya, portakal ve turunç gibi egzotik bitkiler, açık alanda ise gül, karanfil,
krizantem, lale, zambak, nergis, zerrin, klayol, kana ve avizler vardı246.
Selamlık bahçesinde tavus, sülün, papağan, güvercin gibi her tür kuş vardı. Suni gölde
(Büyük Havuz) Japonya İmpararatoru tarafından hediye olarak gönderilen ördekler
yüzerdi. Yine havuzun ortasındaki adada Japon imparatorunun gönderdiği kuşlar
bulunurdu247.
İsviçre’den getirtilen nadir türde ördekler, pelikanlar, kuğular, has bahçede
dolaşmaktaydı.
Has Bahçe’de bir pelikanın 1956-1957’ye kadar yaşadığı
bilinmektedir. Japon imparatoru Mikado Mutsu Hito’nun armağanı olan süs balıkları
243
age, 15.
age, 15. ,Dağgülü, Yıldız Sarayı- Selamlık Bahçesi, 4.
245
Bilgin, DİA, 543.
246
Yıldız Sarayı Vakfı, sayfa no yok.
247
Ayşe Osmanoğlu, age, 124.
244
54
bu adada ve yakın çevresinde yaşamaktaydı. Ayrıca su üzerinde nilüferler vardı.
Adada köpekler için ayrı bir köşk yapılmıştı248.
Has bahçede demirden ufak bir akvaryum da vardı. Kanaryalar, güvercinler ve
özellikle de “padişahım çok yaşa” dedikleri söylenen papağanlar vardı. Sultan
Abdülhamid'in Şeri isimli bir cins köpeği de vardı. Selamlık bahçesinde yapılan
gezilere bazen o da getirildi. Diğer köpekler kafeslerinden onu izlerdi249.
Bir de Pamuk adında bembeyaz bir Van kedisi vardı. Bu kedi Sultan Abdülhamid'in
hal'inden sonra onunla birlikte Selanik'e bile gitmiş, daha sonra Sultan'ın Beylerbeyi
Sarayı'ndaki sürgün günlerinde de yanında kalmıştı250.
Has Bahçedeki Yapılar
Hasbahçede havuzun içindeki adada bulunan art nouveau stilindeki küçük dinlenme
köşkleri ve yapay ağaç dallarından yapılmış kameriyeler günümüze ulaşmıştır251.
Göl boyunca çeşitli kuşlar için yaşam yerleri oluşturulmuş, çevresinde ise içinde kahve
içilip keyif yapılabilecek, manzara izlenebilecek, kuş seslerin ve doğanın
dinlenebileceği küçük bahçe köşkleri yapılmıştır252.
III. Selim Çeşmesi
1805 tarihli bu çeşme sarayda yapım tarihi bilinen en eski yapıdır. Has bahçedeki
yapay
gölün
ortasında
bulunan
adacıkta
ve
Güzel
Sanatlar
Binası
ile
Marangozhane’nin önünde yer alır. Kare planlı ve dört yüzlü çeşme, rokoko stilde
yapılmıştır. Mermer çeşmenin köşelerinde gömme sütunlar vardır. Hat levhası olan bir
yüzünde büyük oval madalyon bir motif yer alır. Profillerle çizilmiş madalyonunun
içinde altın yaldızlarla işlenmiş ışınsal dallar yapılmıştır. Örtüsü ahşap üzerine kurşun
kaplı çeşmenin barok stilde geniş saçakları vardır. Saçak altları da bezelidir. Geniş
saçağın altında dört cephede II. Selim'in tuğrası vardır. III. Ahmet dönemi çeşmelerine
benzer şekilde ortasında büyük köşelerine ise küçük dekoratif kubbeler eklenmiştir.
Bu çeşme Yıldız'ın en önemli yapılarındandır253.
Yıldız Sarayı Vakfı, sayfa no yok., Sırmalı, Altınoluk, age, 99., Ezgü, age,, 14.
Evyapan, age, 28., Ayşe Osmanoğlu, age, 25.
250
Ayşe Osmanoğlu, age, 125-126.
251
Batur, Dünden Bugüne, 524.
252
Atasoy, 15. Yüzyıldan, 167-168.
253
Batur, Dünden Bugüne, 524.
248
249
55
II. Selim Tuğrası altında bulunan kitabesi 1219 (1804-1805) tarihlidir. Kitabesinde
“Calis-i taht’ı Osmanî revnak Efzâ-yı evrenk-i hakanî Gazi Sultan Selim Han
hazretlerinin Vâlid-i macid-i kesir-el- mehamidleri, cennetmekan mağfiretnişan
merhum Sultan Mustafa Han İbn-u Sultan Ahmet Han hazretlerinin ruh-i şerifleri içun
fî sebilililah ihdâ buyurulan ma-i caridir” yazılıdır254.
Namazgâh
Namazgâh III. Selim Çeşmesi'nin yanında yer alır. Kitabesinde “Hazreti Abdülhamid
Han mukteda-yı müminin hıfz ede taht-ı hilafetde Hüday-ı alemin şu çemenzar üzre
her bir bendesi tahmid için vazedüb mihrab kıldı secdegah-ı müslimin, 1295” yazılıdır.
Miladi takvime göre 1879’da yapılmıştır255.
Dinlenme Pavyonu
1900 senesinden önce yapıldığı tahmin edilen Dinlenme Pavyonu, III. Selim
Çeşmesi’nin sağ tarafındaydı. Bu pavyonun ne zaman yıkılarak yerine günümüzdeki
çardağın yapıldığı bilinmemektedir. Bu çardak çimento ağaç ve demir donatı ile ağaç
dalları formu verilerek yapılmıştı256.
Kebab Köşkü / Ada Köşkü / Çayır Köşkü
Kebab Köşkü, has bahçedeki havuzun meydana getirdiği ada üzerinde çokgen planlı
taş temeller üzerine oturan bir yapıdır. Köşkün duvarlarında manzara resimleri vardır.
Mimarı kesin olarak belli olmamakla birlikte, cephe süslemeleri art nouveau tarzında
Raimondo D'Aronco bu tarihlerde (1896-1908) saray baş mimarı olduğundan bu
yapının onun tarafından yapılmış olması muhtemeldir257. Köşk günümüzde mevcuttur.
Kaskad Köşkü / Saatli Köşk / Eski Yıldız Kasrı / Çağlayan Köşkü
Arşiv fotoğraflarında Kaskad Köşkü ve köşkün sağ ve sol yanında çiçek seraları
görülmektedir. Art nouveau stili süslemelerinden ötürü bu seralar ve köşkün de
Raimondo D'Aronco tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir. Eski Yıldız Kasrı
olarak ifade edilen köşkün II. Abdülhamid döneminde yıkılarak yerine hünkâr
hamamı, sağdaki seraların yerine Küçük Mabeyn Dairesi (1900), soldaki seraların
Bilgin, Geçmişte Yıldız, 18.
Bilgin, Geçmişte Yıldız , 18., Bilgin, DİA, 543.
256
Dağgülü, age, 5.
257
Bilgin, DİA, 543.
254
255
56
yerine ise Marangozhane binaları inşa edilmiştir258. Dolayısıyla yapı günümüzde
mevcut değildir.
Kışlık Kameriye Köşkü
Art nouveau uslubunda yapılmış olan Kışlık Kameriye Köşkü adından da anlaşılacağı
üzere, has bahçede yapılan gezintilerde kullanılan küçük bir dinlenme köşküdür.
Kameriye Köskü’nün kış aylarında kullanılabilmesi için soba ile ısıtmanın sağlandığı
görülmektedir. Köşk günümüzde mevcuttur.
Diğer Dinlenme Köşkleri - Kameriyeler - Geyiklik ve Kuşhaneler
Has bahçedeki havuzun meydana getirdiği ada üzerinde halen sarayın resimsel
havasını yansıtan odaları natürmort ve peyzaj resimleri ile süslü küçük dinlenme
köşkleri, yapay ağaç dallarından oluşturulmuş kameriyeler, geyiklik ve kuşhane
yapıları vardır259.
II. Abdülhamid döneminde bir kuşçubaşının idaresindeki Kuşhane’de farklı farklı öten
kuşlar olduğu ve yirmiden fazla kişi görevli olduğu bilinmektedir260.
Cihannüma Kasrı/ Köşkü
Adını Marmara denizi ve İstanbul Boğazı'na bakan geniş manzarasından alan
Cihannüma Kasrı, has bahçenin güneydoğu ucunda Yıldız Parkı ile bahçeyi ayıran set
duvarı üzerinde ve Hamid Havuzu’nun bitiminde yer alır. Kasrın batı cephesi iç
bahçedeki adaya, set üzerindeki cephesi dış bahçeye, Boğaz’a, Kuzguncuk ve
Üsküdar’a, liman ve Sarayburnu'na, hatta İstanbul'a hakimdir261.
Yapım tarihi ve mimarı belli değildir. Bağdadi tekniği ile inşa edilmiş olan üç katlı
kasır sivri beşik çatı ile örtülüdür. Neoklasik Türk Üslubu’nun erken bir örneğidir.
Tavanlarında natüralist manzara ve çiçek resimleri vardır.
Sarayın en manzaralı köşkü olan Cihannüma Kasrı Sultan II. Abdülhamid’in özel
olarak kullandığı köşklerdendi. Sultan Selamlık Bahçesi’nde yaptığı gezilerde bazen
bu köşke çıkarak Zeiss marka dürbünü ile manzarayı izlerdi 262. Halit Ziya (Uşaklıgil)
Dağgülü, age, 5.
Batur, Devr-i Hamid, 144.
260
Osman Nuri, age, 23.
261
Ezgü, age, 50.
262
Ayşe Osmanoğlu, age, 125.
258
259
57
saray hatıralarında bu köşkün bahçevancıbaşı Chester namına yapıldığını ama
Cihannüma ismi ile anıldığını aktarmıştır263.
Cumhuriyet sonrası dönemde bu köşk Harp Akademileri tarafından lojman olarak
kullanılmıştır. Ayrıca köşkün biraz ilerisine yapılan ısınma merkezinin bu dönemde
yapıldığı tahmin edilmektedir264. Cihannüma Kasrı günümüzde mevcuttur.
Tamirhane-i Hümâyun / Marangozhane
Tamirhane-i Hümâyun’a (Marangozhane) Birinci Avlu’daki Silahhane Köşkü ile
Arabacılar yapı dizisinin karşısındaki duvarda bulunan kapıdan girildiğinde ulaşılan
yapılar arasındadır. İç bahçedeki havuza paralel bağdadi tekniğinde yapılmış olan tek
katlı yapı kâgir ve iki katlı bir yapı olan Güzel Sanatlar Binası’na bitişiktir. İnce uzun
dikdörtgen planlı yapı dışarıdan sade bir rejans uslubu çizgisindedir265.
Sultan II. Abdülhamid sanayiye çok meraklıydı. Bu merakının neticesi olarak
Yıldız’da da bazı fabrika ve atölyeler kurdurmuştu. Tamirhane Yıldız’daki eski en eski
fabrika olup aynı zamanda büyük bir marangozhaneydi. Burası daha çok şehzadelerin
zaman geçirmeleri için yapılmıştı. Sarayın ihtiyacı olan ahşap işleri burada yapılırdı266.
Burada yabancı ustalarla birlikte Sanayi mektebinden ve tophane marangozhanesinde
yetişmiş pek çok ustalar da vardı. Sarayın panjur, kapı ve çerçevelerinin imali ve
tamirleri, masa konsol, kanepe gibi mobilyaları da burada yapılırdı. Ahşap mobilyalara
yapılan mat ve parlak cilalar Avrupa’daki örneklerinden daha başarılıydı dense
yeriydi267.
Sultan II. Abdülhamid’in marangozhanesi ise kendisi için çok önemliydi. Zira Sultan,
gündelik hayatında vakit geçirmeyi en çok tercih ettiği mekânlardan biri olan
marangozhanesine olan alakasını: “Başlıca eğlencem musiki dinlemekten ve
marangozhanemde çalışmaktan ibarettir” sözleri ile ifade etmişti268. Sultan’ın
marangozluğa olan alakası gençlik yılarında başlamıştı. Tahta çıktıktan sonra
kendisine Yıldız’da kendisine hususi bir atölye yaptırmış, hususi atölyesi olan bu
marangozhane için Avrupa’dan devrin en son sistemi olan alet ve edevat getirtilmişti.
Uşaklıgil, age, 165.
Ezgü, age, 50., Dağgülü, age, 9.
265
Batur, Dünden Bugüne, 524.
266
Osman Nuri, age, 18-19., Ezgü age, 10.
267
Ali Said, age, 43.
268
Ayşe Osmaoğlu, age, 28.
263
264
58
Sultan’ın bu atölyede çalışan usta ve çırakları da vardı. Marangozhaneden herkesi
hayran bırakacak muhteşem eserler çıkardı269.
Bu marangozhane dışında sarayda farklı marangozhaneler de olduğu tahmin
edilmektedir. Marangozhanelerde çoğunluğu gayrımüslim olmak üzere 60 işçi
çalışırdı. Bu çalışanların içinde iki Alman usta da vardı. Marangozhane de ahşap oyma
eserler üretilirek, bu eşyalar sarayda kullanılır veya kendisi de çok iyi bir marangoz
olan Sultan tarafından gelen misafirlere hediye edilirdi.
Sarayda Sultan II.
Abdülhamid'in kendi elinden çıkan masa, sandalye, dolap ve pencerelerinin yer aldığı
bir odası da vardı. Marangozluğa merakı neticesinde bu sanat sarayda uzun yıllar ilgi
görmüştü270.
II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesini takip eden Yıldız Sarayı’nın tasfiye edilmesi
süreciyle bu marangozhaneden çıkan eserler farklı yerlere taksim edildi. II.
Abdülhamid’in bu marangozhanede yaptığı eserler günümüzde ise çeşitli saray
yapılarındadır271. Sultan’ın bizzat yaptığı sedefli ve oymalı bir kitaplık sarayın tasfiye
sürecinde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne taşınmış, dekanlık odasına
yerleştirilmişti. 1942 yılında Edebiyat Fakültesi’nin Dolmabahçe Sarayı Veliaht
Dairesi’ne taşınması sırasına en sona kalan bu kitaplık, gecikme nedeni ile ertesi güne
bırakılmıştı. O gece çıkan yangında hem Zeynep Hanım Konağı hem de bu kitaplık
yanmıştı272. Yıldız Kütüphanesi’ne ait ve yine II. Abdülhamid’in marangozhanesinden
çıkan kitaplıklar ise günümüzde halen İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler
Kütüphanesi’nde muhafaza edilmekte ve kullanılmaktadır.
Tüm bunlar Hidayet el-Konevi’nin de ifade ettiği gibi Sultan II. Abdülhamid’in,
eserlerinin bir kısmı etrafa dağılmış ve tam bir tespiti yapılamış çok usta bir marangoz
olduğunu göstermektedir273.
Tamirhane-i Humayun yanında bulunan Yıldız Sarayı Müzesi ile birlikte İstanbul
Büyükşehir Belediyesi tarafından onarılarak 6 Ekim 1988 tarihinden itibaren hizmete
Tahsin Paşa, age, 212.
Osman Nuri, age, 18., İlgürel, İslam Ansiklopedisi, 426.
271
Gezgör, İrez, age, 14.
272
Ezgü, age, 29.
273
Hidayet (Nuhoğlu) el-Konevi, “Çağdaş Bir Bende-i Yıldız Gözüyle II. Abdülhamid Han”’dan
aktaran Mehmet İpşirli, “Sultan II. Abdülhamid’in Merasimleri”, ”, II. Abdülhamid Modernleşme
Sürecinde İstanbul, ed. Coşkun Yılmaz (İstanbul: İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti, 2011) : 143
269
270
59
açılmıştır. Yapılar halen İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Yıldız Sarayı Şehir
Müzesi binaları olarak kullanılmaktadır.
Yıldız Sarayı Müzesi / Güzel Sanatlar Binası
Yıldız Sarayı Müzesi (Güzel Sanatlar Binası) Birinci Avlu’daki Silahhane Köşkü ile
Arabacılar yapı dizisinin karşısındaki duvarda bulunan kapıdan girildiğinde solda yer
alan kâgir ve iki katlı yapıdır274.
Sultan II. Abdülhamid’in Yıldız Sarayı’nda yaptırdığı Müze Galerisi’nde sanat eserleri
sergilenmekteydi. Galeriye ait o dönemde yapılan bir çizimden içerisinde bulunan
eserlerin on bölüm halinde sınıflandırıldıkları görülmektedir. Birinci bölümde, sikke,
mücevher ve değerli taşlı eserler, ikinci bölümde, değerli maden ve taşlardan yapılmış
eserler, üçüncü bölümde, sultanlara ait portreler ve tablolar, dördüncü bölümde,
Avrupa porselenleri, beşinci bölümde, hükümdaran hediyeleri, altıncı bölümde, tunç
ve gümüşten yapılmış antika eserler ve mineli eşyalar, yedinci bölümde, halılar ve
seccadeler, sekizinci bölümde, Saksonya ve Kuzey Avrupa tarzı eşyalar, dokuzuncu
bölümde, deniz kabukları, yazı levhaları, Bohemya kristalleri, onuncu bölümde ise Çin
ve Japonya işi çini ve mineli eserler bulunmaktaydı. Müzenin özellikle bir bölümünün
padişah portrelerine ayrılmış olması, Sultan II. Abdülhamid’in de portre resmine
verdiği değerin bir göstergesidir275.
Sultan Yıldız’da müzeyi kurdururken Hazine-i Hümâyun’dan içlerinde bir çok
mücevherin olduğu on bini aşan kıymetli ve antika eserleri sergilenmek üzere bu
müzeye getirtmiş, ancak hazineden çıkarılarak buraya getirilen eşyalar en ince
detayına kadar defterlere kaydedilmişti276. Bu da müzenin kurulurken ne kadar hassas
davranıldığının kanıtıdır.
Yıldız Müzesi de II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra sarayda başlayan
tasfiye süreci içinde 7 Haziran 1910’da Hazine-i Hassa’ya devredildi277. Cumhuriyet
Batur, Dünden Bugüne, 524.
Günsel Renda, “Portrenin Son Yüzyılı”, Padişahın Portresi: Tesâvir-i Al-i Osman, (İstanbul:
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2000), 532. (Ayrıca Bknz TSM 17/33-17/ 52, KAT. 65-66, RES.
94.)
276
Sedat Kumbaracılar, “31 Mart Vakası ve Yıldız Sarayı Yağması”, Hayat Tarih Mecmuası, s.4,
(1972): İstanbul 1972, 74..
277
Murat Candemir, “II. Abdülhamid'in Hal 'inden Sonra Yıldız Kütüphanesi'nin Tasfiyesine Dair Bazı
Tespitler”, Prof. Dr. Mübahat S. Kütükoğlu’na Armağan, ed: Zeynep Tarım Ertuğ (İstanbul: İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2006): 428. Ayrıca Bakınız: (BOA, Dahiliye Nezareti Emniyet-i
Umumiye Müdüriyeti Tahrirat Kalemi (DH.EUM.THR), NR. 39/48 , 24 C1328
274
275
60
Dönemi’nde Yıldız Sarayı’nın Harp Akademileri tarafından kullanıldığı yıllarda müze
binası Amerikan Matbaası olarak kullanılmıştı278.
Müze Binası 1988’den beri Yıldız Sarayı Şehir Müzesi olarak kullanılmaktadır.279
Güzel Sanatlar Binası olarak da ifade edilen yapı, II. Abdülhamid döneminde müze
olarak yapıldığından binanın bu anlamda özgün işlevini sürdürdüğü söylenebilir.
Kütüphaneler / Saray Kitaplığı
Saray Kitaplığı Birinci Avlu’nun güney kısmında yer alan yapılar arasındaydı280.
Yıldız Kitaplığı, Osmanlı İmparatorluğu hakkında farklı dillerde eserleri barındırması,
paha biçilmez el yazmaları ve fotoğraf koleksiyonu ile ünlüydü.
Sultan II. Abdülhamid'den önce Yıldız'da kütüphane namına bir şey yokken, Sultan bu
konuya ayrıca önem vermiş, bahçenin uygun bir yerinde ayrı bir daire yaptırmıştı. 25
bin cilt eser barındıran bu kütüphane doğu ve batı eserleri ile yazma eserleri
barındırmaktaydı281.
Sultan II. Abdülhamid tarihe ve edebiyata karşı çok meraklıydı. Sultan’ın kitaplara ve
okumaya olan bu ilgisini sarayda yaşayan veya hizmetinde olan kişilerin hatıratlarında
pek çok kez zikrettikleri görülmektedir.
Sultan basılan eserlerle yetinmez, Avrupa’da yayınlanıp Türkçe’ye çevrilmeyen yeni
romanların tercümesini yaptırıp okurdu. Geceleri uyumadan önce kendisine özellikle
polisiye ve cinayet romanları okutması da kitap sevgisinin açık bir göstergesiydi.
Yabancı eserlerin Türkçe’ye çevrilmesi için sarayda hususi bir tercüme dairesi
kurdurmuştu. Mabeyn’deki mütercimlerin tercüme ettikleri romanlar bir kütüphane
dolduracak nicelikteydi. Tercüme Dairesi’nde daha çok cinayet ve polisiye romanlar
ile seyahatnameler Türkçe’ye çevrilirdi. Sultan II. Abdülhamid Osmanlı tarihini de
farklı kaynaklardan okurdu. Kütüphanesi Sultan’ın Yıldız’da vakit geçirmeyi en
sevdiği yerlerden biriydi282.
Sultan II. Abdülhamid’in Yıldız’da 4 kütüphanesi vardı. Biri Osmanlı Devleti
hakkında farklı dillerde yazılmış eserlerden oluşuyordu. Kütüphanelerde el yazması
pek çok eser de vardı. Telifleri ödenerek alınan bu kitapların Yıldız Kütüphanesi’nden
Fuad Ezgü, age, 80.
Dağgülü, age, 11.
280
Batur, Devr-i Hamid, 140.
281
Örikağasızade, age, 161.
282
Tahsin Paşa, age, 212. , Ali Said, age, 40.
278
279
61
başka bir yerde bulunmasına, yayınlanmasına müsaade edilmezdi. Türkçe ve Arapça
eserler
düzgün
şekilde
tasnif
edilmiş
ve
numaralı
bölmelere
dizilmişti.
Kütüphanecileri daha çok Türkçe ve Arapçaya hâkim olduklarından diğer dillerdeki
eserler bu denli düzgün tasnif edilmemişti. Kütüphanelerde kitapçılar, 30 kadar
memur ve hademe görevliydi283.
Sultan II. Abdülhamid günde 2-3 saat kütüphanede oturur, bazen de kendisi ile
görüşmek üzere gelen vekilleri veya saray memurlarını burada kabul ederdi.
Kütüphanelerin en büyüğü kısmen kâgir, kısmen de ahşap olarak yapılmıştı. Bu
kütüphanede 10.000 civarında eser mevcuttu. Bu kitapların birçoğu resimliydi ve zarif
ciltlere sahipti284.
Osman Nuri’nin aktardığına göre Sultan II. Abdülhamid’in kütüphanesi iç bahçede
havuza bakan köşklerden birindeydi. Eski eser koleksiyonları, fotoğraf atölyesi, resim
ve müzik salonlarını da içeren bu köşkün285 sözü edilen dört kütüphaneden birini
barındıran yapı olduğu düşünülebilir.
Son vakanüvis Abdurrahman Şeref Bey’in aktardığına göre ise Yıldız’da biri büyük
kütüphane ve biri de hususi kütüphane olmak üzere iki kütüphane vardı286. Yıldız
Sarayı’ndaki kütüphanelerin sayısına ilişkin bilgilerin bu şeklide değişiklik göstermesi
II. Abdülhamid’in Hususi Kütüphanesi’nin farklı köşklerde dağınık olmasının yol
açtığı bir durum olarak düşünülebilir287.
Kaynaklar incelendiğinde Yıldız Sarayı bünyesinde farklı kütüphaneler bulunduğu ve
bu kütüphanelerdeki eserlerin daha sonra tek bir çatı altında toplanmış olduğu tahmin
edilmektedir. “Yıldız Sarây-ı Âlîsi’nde Harem-i Hümâyun’da müceddeden inşa
olunan kütüphane ve müzehane ...” ifadesi yer alan belgelere göre yapının 1887’de
yapımına başlanmış, kütüphane 1893’te tamamlanarak kitaplar buraya taşınmış,
1897’de tefrişi için çalışmalar devam etmiştir. Kütüphane yeni binasına taşındıktan
sonra eserlerin erişimi için konularına ve dillerine göre tasnifi yapılarak Kütübhâne-i
Hümâyûn Esas Defteri adı verilen yirmi iki ciltlik bir katalog hazırlanmıştır288.
283
Osman Nuri, age, 24.
age, 24.
285
age, 14.
286
Tuba Çavdar Karatepe, "Yıldız Sarayı Kütüphanesi", DİA, c. 43 (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, 2013): 544-545.
287
Candemir, Prof. Dr. Mübahat, 406.
288
Tuba Çavdar Karatepe, "Yıldız Sarayı Kütüphanesi", DİA, c. 43 (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, 2013): 544.
284
62
Saray Kütüphanesi olarak hizmet eden kütüphane zaman zaman yabancı misafirlerin
ilgisini çekerdi. Eşiyle birlikte İstanbul’a gelerek Yıldız Sarayı’nda misafir edilme
fırsatı bulan Bayan Max Müller hatıratında bizzat deneyimlediği Yıldız
Kütüphanesi’ni şöyle anlatmıştır289:
“ İhtiyar kütüphanecinin, kocamın görmek istediği herhangi bir kitabı bulmak için gösterdiği
içten gayret cidden dokunaklı idi. Yardımcıları ona gayet bilinçli olarak yardım ediyorlardı. Bize
evvelâ çok güzel resimlendirilmiş (minyatürler) ve ciltlenmiş nefis İran elyazmaları getirdiler.
Ben, onlara, kocamın kütüphanede Hindistan'dan getirilmiş ne gibi kitaplar bulunduğunu
görmek istediğini anlattığım zaman, ellerinde ne varsa hemen önümüze döktüler. Ama bunlar
daha ziyade müziğe ait eserler idi. Şerh ve tefsirleriyle birlikte Kur'an'dan bazı nefis elyazmaları
getirdikten sonra etrafta dolaşıp mevcut eserleri umumî olarak bizzat tetkik etmemizi istediler.
Kitaplıklar müteharrik [hareketli] raflariyle en güzel yapım tarzı idi. Bir köşede Fransız, ingiliz
ve Alman klasiklerinin çok güzel bir koleksiyonunu bulduk. Odanın orta kısmında ise, içlerinde
ekserisi Sultan'a hediye olan muhteşem resimli ciltler bulunan cam mahfazalar duruyordu.
Kocam, Sadık Bey'in yardımıyla yaşlı kütüphane memuruyla konuşurken, yardımcıları bana ve
oğluma Osmanlı imparatorluğunun dahilinde bulunan bazı nefis yerlerin ve İstanbul'daki bazı
umumî binaların resimlerini gösterdiler. […] Kütüphane memurundan, Zat-ı Şahanelerinin,
kütüphane tanzimi ile bizzat meşgul olduklarını ve hemen her gün burayı ziyaret ettiklerini
öğrendim. Sultan, kocamın kendisinden kabulünü rica ettiği kitaplarının, vâsıl oldukları zaman,
müstesna bir köşeye yerleştirilmelerini emir buyurmuşlar. Buradan isteksiz bir şekilde ayrıldık.”
Yıldız Kütüphanesi’nde Süleyman Hasbi, Mustafa Sabri, Mehmed Lutfi ve Ali Sabri
(Sabri Kalkandelenli) Efendiler kütüphanede hafız-ı kütüb (baş kitabçı) vazifesini
yapan kişiler olmuşlardı. Resmi adı Kütübhâne-i Hümâyûn-ı Cenâb-ı Mülûkâne olan
kütüphane arşiv belgelerinde dış kütüphane veya büyük kütüphane adıyla da
geçmektedir290.
II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra sarayda tarihe Yıldız Yağması olarak
geçen üzücü hadise gerçekleşmiş ancak kütüphane bu istiladan kıl payı kurtulmuştur.
Baş Hâfız-ı Kütüb Ali Sabri (Sabri Kalkandelenli) Efendi’nin canını ortaya koyan
kararlı duruşuyla kütüphanenin yağmalanması önlenmiştir291. Sabri Bey kütüphanenin
kapısına yatmış, askerlerin kütüphaneye girmesini önlemiştir. Şans eseri kendisinin
Kalkandelenli olması ve o sırada orada bulunan askerlerin de birçoğunun
Kalkandelenli olması sonucu onlara sözünü dinletebildiği aktarılmıştır292. Kütüphane
Mrs. Max Müller, İstanbul’dan Mektuplar, çev. Afife Buğra (İstanbul: Şehir Yayınları, 2010), 48.
Candemir, age, 408.
291
İlgürel, age, 437.
292
Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlana Müzesi Abdülbaki Gölpınarlı Kütüphanesi Yazma Kitaplar
Kataloğu, haz. Abdülbaki Gölpınarlı (Ankara, 2003), 286.’dan aktaran Candemir, Prof. Dr. Mübahat,
409. (Abdülbaki Gölpınarlı bu hadiseyi babası Ahmed Agah’dan ve Sabri Kalkandelenli’nin oğlu
Nureddin Kalkandelen’den duyduğunu ve Sabri Kalkandelenli’nin de bu aktarımı doğruladığını
yazmıştır.
289
290
63
yağmalanmaktan kurtulmuşsa da süreç içinde Yıldız Sarayı’nın diğer yapıları ile
birlikte tasfiye edilmiştir.
31 Mart Vakası (1909) ve ardından devam eden tasfiye sürecinde kütüphane Maarif
Nezareti’ne bağlanmış, sayım için bir heyet kurulmuş ve on ay süren sayım çalışmaları
neticesinde kitaplar iki nüsha halinde deftere kaydedilmiştir. Bu heyet söz konusu
koleksiyondan bazı belgeleri ve eserleri Müze Kütüphanesi, Askeri Müze, Kütübhânei Umûmî, Tarih Komisyonu ve Topkapı Sarayı gibi farklı kurumlara dağıtmıştır293.
Kütüphane Maarif Nezareti’ne bağlanım süreci 18 Kasım 1909’da Abdurrahman Şeref
Bey’in vakanüvis ve ayan üyesi sıfatlarıyla Sadaret Makamı’na (başbakanlık) Yıldız
Kütüphanesi ile ilgili gözlem ve çözüm önerilerini yazdığı bir rapor sunması ile
başlamıştır. Abdurrahman Şeref Bey raporunda Yıldız Sarayı’nda bulunan büyük
kütüphane ve hususi kütüphane olan iki kütüphaneden büyük (dış) kütüphanede daha
çok sayıda kitap olduğunu, bunların içeriğini ise yirmi bin ciltten fazla kitap, risale,
süreli yayınlar koleksiyonları, harita mecmuları olduğunu ifade etmiştir. Yine, bu
arşivin son derece düzenli bir kataloğa sahip olduğunu, kütüphanenin dolaplarının
tamamen dolu oluğunu yazmıştır. Son vakanüvis Abdurrahman Şeref Bey ayrıca
kütüphanede Topkapı Sarayı Kütüphanesi ve Enderun Kütüphanesi’nden getirilmiş
pek çok eser bulunduğunu, hatta vakıf kütüphanelerinden alınan bazı eserlerin de
olması ihtimal dâhilinde olduğunu ve dolayısıyla bu kitapların ilgili kütüphanelere
iadesinin daha doğru olacağını belirtmiştir. Ayrıca Kütübhane-i Hususi adı verilen ve
müzenin bitişiğinde olan Sultan Abdülhamid’in Hususi Kütüphanesi için bu
kütüphanedeki eserlerin katalog çalışmasının kısmen yapıldığını, ancak II.
Abdülhamid döneminde bazı kişilerden alınan kitapların konuldukları sandık ve
torbalarda açılmadan beklediğini kaydetmiştir. Sandık ve torbalar dışında bu
kütüphanedeki dolapların da tamamen dolu olduğunu belirtmiştir. Söz konusu raporda
verilen bu bilgiler ve öneriler ışığında Sadaret Makamı’nca Maarif Nezareti ile
gereken yazışma yapılmış, eski Hafız-ı Kütub Sabri Bey’le birlikte, biri yabancı dil
bilen
üç
memurun
görevlendirilmesi
sağlanmıştır.
Bu
komisyon
Yıldız
Kütüphanesi’ndeki kitapların kayıt defterlerini düzenlemeye başlamıştır. Kitapların
sayım işlemleri sürerken bir yandan da Yıldız Müzesi’nde bulunan kitaplarla ilgili
karar alınması, Almanya Elçiliği ile Topkapı Sarayı’ndan getirilen kitaplar için
yazışmalar yapılması, Güney Afrika’daki Malay müslümanlarına kitap hediye
293
Karatepe, DİA, 545.
64
edilmesi, İstanbul ve diğer illerdeki kütüphaneler ve okullara kitap dağıtılması,
ulemaya kitap dağıtılması gibi işlemler gerçekleştirilmiştir. Kitapların sayım işlemleri
tamamlanmasının ardından Maarif Nezareti’ne devri sağlanmıştır. Yıldız Kütüphanesi
Maarif Nezareti’ne 14 Mart 1910 tarihinde devredilmiştir294.
Devir esnasında Yıldız Kütüphanesi’nden Maarif Nezareti’ne devredilen 600 takım
Buhari-i Şerif, Osmanlı topraklarındaki illerde bulunan kütüphanelere ve medreselere
verilmiştir295. Ayrıca, Maarif Nezaretine devredilen ve depoda bulunan içlerinde
Kur’an cüzleri, tefsirler, fıkıh kitapları ve diğer dini içerikli yayınların bulunduğu 2963
cilt kitap uygun görülen kütüphaneler, okullar ve ehil görülen ulemaya dağıtılmıştır296.
Hafız-ı Kütüb Efendi’lerin Yıldız Kütüphanelerinde bulunan eserlerin bir kısmının da
II. Abdülhamid döneminde Merasim Dairesi (Şale) ve Hususi Daire’ye alındığının ve
tüfenkhane adı verilen yerde de kütüphaneye dâhil edilen numaralı birçok levhanın
bulunduğunu bildirmeleri üzerine bunların da Maarif Nezareti’ne devirleri istenmiştir.
Ancak bu yapılar o dönemde Hazine-i Hassa’nın sorumluluğunda olduğundan, Sadaret
Makamı sadece Müzehane’deki kitapları Büyük Kütüphane’ye nakletmiş, söz konusu
diğer yerlerdeki eserlerin naklini uygun görmemiştir297. Sultan II. Abdülhamid’e ait
bu önemli koleksiyon sarayın tasfiye sürecinde binaların mülkiyetlerinin farklı
kurumlara tahsisi neticesinde parçalara ayrılmıştır.
Sadaret Makamı’nca Maarif Nezareti’ne gönderilen 17 Aralık 1910 tarihli resmi
yazıda, Yıldız Müze ve Kütüphanesi’ndeki kitapları ilerleyen dönemde genel bir
kütüphane yapılıp diğer kitaplarla beraber oraya nakledilmesine değin, Müze-i
Hümâyun Kütüphanesi’nde korunmaları gerektiği ifade edilmiştir298.
Yıldız Sarayı’nda kurulan komisyonca Maarif Nezareti’ne devir işlemlerinin
sonuçların gösteren iş defterlerindeki bilgilerine göre Yıldız’daki kütüphanede 20.535
cilt yazma ve basma eser vardı. Yine Maarif Nezareti’ne gönderilen 30 Temmuz 1911
tarihli bir belgede ise bu sayının çok daha fazla olduğu, kaydı yapılmamış 5000 adedin
üzerinde kitap daha olduğu olduğu ifade edilmişti. 1912 tarihli bir başka resmi yazı da
Candemir, Prof. Dr. Mübahat, 412-414., 428.
age, 417. Ayrıca Bknz (BOA, BEO, nr.300096) 22 S 1330
296
age, 417. Ayrıca Bknz (BOA, BEO, nr.301209) 29 Ra 1330
297
age, 415. Ayrıca Bakınız: (BOA, BEO, nr.285336) 16 N 1328
298
age, 415-416. Bknz (BOA, BEO, nr.287555) 22 Z 1328
294
295
65
ise mevcut eserlerin 30.000 adet olduğu belirtilmişti299. Ancak kütüphanelerin tasfiyesi
sonucunda eserlerle ilgili esas rakamlara ancak Hususi Kütüphane ile Dış
Kütüphane’deki eserlerin katalogları ile yapılacak ortak bir çalışma ile ulaşmak
mümkün olacaktır300.
Yıldız Bendegânı’ndan Hidayet el- Konevi’nin de aktardığına göre Sultan II.
Abdülhamid’in hususi kütüphanesinin bir kısmı dağılmış olup, koleksiyon olarak tam
tespiti yapılmamıştır301. Kitapların sayım işlemleri Büyük Kütüphane’nin Maarif
Nezareti’ne devredilmesinden sonra da devam etmiş, Ekim 1911’de ancak bitmiştir302.
Cumhuriyet’in kurulmasından sonra 1924 yılında Yıldız Kütüphanesi’ne ait eserler
eşyasıyla birlikte reisi cumhur Gazi Mustafa Kemal, başvekil İsmet (İnönü) ve diğer
vekillerin imzası da bulunan bir kararla Dar-ül Fünun’a devredildi. Ancak bu devir
tek seferde gerçekleşemedi, yıl boyunca taşınma süreci devam etti 303. Dönemin Darül Fünun Emini İsmail Hakkı Baltacıoğlu hatıralarında bu naklin son derece titiz bir
şekilde yapıldığını aktarmıştır. Baltacıoğlu, Yıldız’daki Abdülhamid Kütüphanesinin
Medresetü’l Küzat (Kadılar Medresesi) binasına taşınırken önce uzman bir mimar
bulduklarını, bir plan hazırladıklarını, kitapların konduğu orijinal kitaplıklar da
taşınacağı
için
bunların
dikkatle
sökülerek,
ambalajlandığını,
sandıkların
markalanarak, kamyonlara yüklendiğini, taşınma esnasında her kamyonun başına bir
jandarma verildiğini ve kitaplıkların bir çizik bile almadan buraya nakledildiğini ifade
etmiştir304.
Mimar Kemaleddin Bey tarafından Kadılar Medresesi olarak 1913 yılında inşa edilen
Medreset-ül Kuzat’ı, 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile medreseler kapatılınca
Dar-ül Fünun’a kütüphane olarak tahsis edilmişti. Sultan Abdülhamid’in Yıldız
Kütüphanesi de kitaplıklarıyla birlikte böylece buraya taşınmış oldu.
1933 yılında Dar-ül Fünun lağv edilmiş, alınan kararla bünyesindeki tüm kurumlarla
birlikte Dar-ül Fünun Kütüphanesi de yeni ismiyle İstanbul Üniversitesi’ne
Tuba Çavdar, “Tanzimattan Cumhuriyete Kadar Osmanlı Kütüphanelerinin Gelişimi” (Doktora Tezi,
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1995), 71-72’den aktaran Candemir, Prof. Dr.
Mübahat, 429.
300
Candemir, Prof. Dr. Mübahat, 431.
301
İpşirli, age, 143.
302
Candemir, Prof. Dr. Mübahat, 429.
303
Murat Candemir, “Yıldız Sarayı Kütüphanesi Saraydan Üniversiteye” İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, s. 45, (2007): 143.
304
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, Hayatım, haz. Ali Y. Baltacıoğlu, (İstanbul: Dünya Yayınları, 1998),
284.
299
66
devredilmişti. 6 Kasım 1981’deki yeni mevzuatla üniversite kütüphane birimleri
Kütüphane ve Dökümantasyon Daire Başkanlıkları’na verildi. 1988’de bir
yönetmelikle üniversite kütüphanesi birimlere ayrıldı. Yıldız Sarayı Kütüphanesi
Koleksiyonu bu birimler içinde kendine Merkez Kütüphanesi’nin en eski koleksiyonu
olarak ifade edilen Nadir Eserler Koleksiyonu içinde yer buldu305.
Yıldız Sarayı Kütüphanesi veya II. Abdülhamid Koleksiyonu olarak isimlendirilen bu
zengin koleksiyonda el yazmaları, matbu eserler, pafta ve rulolar halinde haritalar,
fotoğraf albümleri, gazete, mimarı çizimler, sergi, mobilya, kumaş, desen katalogları,
gravür albümleri, masalar, dolaplar, porselen ve cam eserler, antika eserler, nota
kitapları gibi çok kıymetli eserler vardı306.
Nadir Eserler Müze ve Kütüphanesi adıyla hizmet veren eski Kadılar Medresesi yapısı
1999 depreminden zarar gördü ve içindeki koleksiyon geçici olarak İstanbul
Üniversitesi Rektörlük Binası’na taşındı. Koleksiyon 2003’den itibaren Bilim ve Sanat
Merkezi Kitap Galerisi adıyla sergilenmeye başladı. Nadir Eserler Kütüphanesi’nin
onarım çalışmaları tamamlandıktan sonra koleksiyon tekrar buraya geri nakledildi.
Kütüphane 2007 yılı Ocak ayında tekrar açılarak hizmet vermeye başladı307.
11 Kasım 2015’de Murat Bardakçı’nın Habertürk’de yazdığı bir yazıya göre Sultan II.
Abdülhamid Kütüphanesi’ne ait bazı eserler 28 Şubat Askeri Kararları döneminde
çöpe atılmıştır. Bardakçı, 1999 depreminin ardından kütüphanenin başına geçen Prof.
Meral Alpay tarafından Osmanlıca tüm eserlerin mahzene indirttiğini ve dönemin
rektörü Kemal Alemdaroğlu’na tüm Osmanlıca eserleri kütüphaneden kaldırttıklarını
belirttiğini kaydetmiştir308. Bardakçı’nın bir başka yazısına göre o yıllarda piyasa
(dükkânlarda ve mezatlar) üzerinde üniversite kütüphanesinin damgası bulunan
kitaplarla dolmuş, kütüphaneden kitaplar kolilerle atılmıştır. Kadılar Medresesi
yapısının onarımı bittikten sonra 2007’de kütüphane tekrar buraya nakledilmiş, ancak
binlerce cilt eser kaybolmuştur. İstanbul Belediyesi’ne bağlı Atatürk Kitaplığı Müdürü
Ramazan Minder’in aktardığına göre çöpe atılan koliler dolusu kitapları bazı kitap
koleksiyonerleri toplamıştır. Bu eserlerin 4 bin 500 kadarını tekrar bir kütüphaneye
Candemir, İstanbul Üniversitesi, 143-145.
age, 145.
307
age, 144-146.
308
Murat Bardakçı, “Abdülhamid’in Kütüphanesi Yıldız Sarayı’na dönmelidir!”,
http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1151599-abdulhamidin-kutuphanesi-yildizsarayina-donmelidir [11.11.2015].
305
306
67
dönmesi için Atatürk Kitaplığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin malî desteği ile
kendi koleksiyonuna almıştır309.
24 Ocak 2016’da Sabah Gazetesi’nde yer alan bir habere göre Yıldız Sarayı Vakfı’nın
girişimiyle günümüzde İstanbul Üniversitesi bünyesindeki Nadir Eserler Kitaplığı'nda
bulunan arşivin tekrar Yıldız Sarayı’na dönmesi için Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanlığı’na başvuru yapılmıştır310.
İlgili kaynaklar incelendiğinde anlaşıldığı üzere, bilimsel çalışmalar için benzeri
olmayan zengin bir kaynak olan Yıldız Sarayı Kütüphanesi’nin uzun tasfiye süreci
içinde kütüphanenin ve kitapların yolculuğu yüz yıldan fazla süredir devam
etmektedir. Tasfiye sürecinin başlangıcındaki tüm iyi niyetli çabalara rağmen yıllar
içinde meydana gelen doğal afet, siyasal karışıklık, yönetim değişikliği gibi durumlar
eser ve verilerin ilk günkü gibi bir bütün olarak muhafaza edilememesine yol açmıştır.
Koleksiyon günümüzde halen İstanbul Üniversitesi Kütüphane ve Dokümantasyon
Daire Başkanlığı’na bağlı Nadir Eserler Kütüphanesi’nde bulunmakta ve
Cumhurbaşkanlığı İstanbul Külliyesi olarak düzenlenecek Yıldız’a nakledilmesi için
çalışmalar devam etmektedir.
Batur’un Saray Kitaplığı olarak ifade ettiği bina Cumhuriyet sonrası dönemde sarayın
Harp Akademileri’nin erat kantini ve gazinosu olarak kullanılmıştır. Kitaplık Binası
günümüzde ise Milli İstihbarat Teşkilatı’nın kullanımındadır311.
Mücellidhane ve Demirhane
Yıldız’da dış kütüphanenin karşısında Mücellidhane ve Demirhane adıyla bilinen yapı
ahşap ve iki kısımdan oluşmaktaydı312.
Murat
Bardakçı,
“Abdülhamid'in
Kütüphanesi
28
Şubat'ta
çöpe
atılmış!,
http://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/1178813-abdulhamidin-kutuphanesi-28-subatta-copeatilmis [10.01.2016].
310
Hasan
Ay,
“'Yıldız
Sarayı
Kütüphanesi
geri
dönsün'
başvurusu”,
http://www.sabah.com.tr/gundem/2016/01/24/yildiz-sarayi-kutuphanesi-geri-donsun-basvurusu
[24.01.2016].
311
Ezgü, age, 81., Batur, Devr-i Hamid, 140.
312
Candemir, Prof. Dr. Mübahat, 421-422. Ayrıca Bakınız (BOA, Dahiliye Nezareti Emniyet-i
Umumiye Müdüriyeti Tahrirat Kalemi (DH.EUM.THR), NR. 39/48, 24 C1328
309
68
Rasathane
Yıldız Sarayı Rasathanesi ise Birinci avlunun güneyinde yer alan yapılar arasında
zikredilmektedir.313 Osman Nuri Yıldız Sarayı’nda bir rasathaneden söz etmiştir. II.
Abdülhamid Yıldız Sarayı’nda da çok şiddetli olarak hissedilen 1894 Depremi’nin
akabinde depremlerin bilimsel olarak araştırılması için Avrupa’dan uzmanlar getirtmiş
ve bu konuda önemli adımlar atmıştı. 1894 Depremi’nden önce bir deprem şubesi
olmayan Rasathane-i Amire’ye ve ayrıca Yıldız Sarayı’na olası depremlerin şiddetinin
ölçülmesi amacıyla sismograf ve diğer aletlerden sipariş edildiği edildiği
bilinmektedir.314. Bu bilgi Yıldız’da bir rasathanenin varlığını doğrulamaktadır.
Batur’a
göre
Rasathane
binası
günümüzde
Milli
İstihbarat
Teşkilatı’nın
kullanımındadır315.
Çiçek Serası / Sera-Limonlıık
Yan bölümleri limonluk, orta kısmı ise sera olarak inşa edilen bu yapının Dolmabahçe
Sarayı Kitaplığı’ndaki kayıtlara göre yapım tarihi 1904’tür. Konum olarak sera has
bahçeden dış bahçeye açılan kapının sağ yanındaydı.
Altınoluk 80’li yıllarda yapının harabe halinde olduğunu, Dağgülü ise 90’lı yıllarda
sadece su basmanının mevcut olduğunu aktarmıştır. Çelik taşıyıcıları günümüze kadar
ulaşmayan seradan Dolmabahçe Sarayı Kitaplığı’ndaki kayıtlarda kış bahçesi olarak
söz edilmektedir. Seranın bir kenarı has bahçeye bir kenarı da dış bahçe ile hasbahçeyi
ayıran duvara bitişikti316.
Limonluklar
Has bahçenin duvarlarının büyük bölümü limonluklarla tezyin edilmişti. Suni gölün
içindeki adada ve batısındaki karşı kıyıda yer aldığı sanılan kuşluk, tavukluk,
güvercinlik haricinde has bahçede 4 adet limonluk olduğu bilinmektedir. Bunların bir
çoğu harabe halinde olup günümüze ulaşmamakla birlikte, zemin ve duvarlarda
bulunan izlerin takibi ile yerleri tahmin edilebilmektedir317.
313
Osman Nuri, age, 13.
Sema Küçükalioğlu Özkılıç, 1894 İstanbul Depremi, (İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları,
2015), 181. Saraya ait sismografların bedeli Hazine-i Hassa’dan karşılanmıştı. (Bakınız: İ.HUS (İrade
Hususi), Muharrem 1312/113, 28 Temmuz 1894/24 Muharrem 1312; Y.PRK.A. (Yıldız Perakende
Evrakı Sadaret Maruzatı), 9/46)
315
Batur, Devr-i Hamid, 140.
316
Dağgülü, age, 5., Altınoluk, İlgi Dergisi, s.46 (1986): 29.
317
Altınoluk, “ Yıldız Sarayı Seraları”, İlgi Dergisi 29., Yıldız Sarayı Vakfı, sayfa no yok.
314
69
Günümüze ulaşan kısım set üzerinde olup, büyük ölçüde korunmuştur. 1985’de esaslı
onarım geçiren sera bu tarihlerde yapılan yanlış bir uygulama ile özgünlüğünü
yitirmiştir. Seranın renkli camlarının yerine saydam camlar takıldığından yapının
kimliği değişmiştir318.
Kameriyeler
Yıldız Sarayı’nda kış bahçeleri ve limonluklar gibi kameriyeler de doğayla baş başa
kalınabilecek dinlenme ve sohbet mekânlarıydı. Yıldız Sarayı bahçelerinde kendine
geniş yer bulan kameriye peyzaj elemanlarına has bahçede de rastlanmaktadır. Bunlar
Sultan III. Selim Çeşmesi’nin yanındaki rustik kameriye, Cihannuma Köşkünün
yakınında bulunab sekizgen küçük kameriye ve harem bahçesindeki yapıldığında üzeri
camlı, kenarları açık altıgen küçük kameriyedir319.
2.2.2.5.2. Dış Bahçe (Park)
Dış bahçe (park) batıda Ortaköy mahalleri, güneyde Çırağan mahallesi, batıda
Serencebey yokuşu ile çevrilidir. Dış bahçede iki büyük havuz, Çadır Köşkü, Malta
Köşkü, Yeni Köşk, Acem Köşkü, Şale Köşkü, Talimhane Köşkü, Çini Fabrikası,
İstabl-ı Amire, hızarhane, marangozhane, tavukluk, güvercinlik, bağ, meyve bahçesi
ve limonluklar vardı320. Bu yapılardan Acem Köşkü, Talimhane Köşkü, Yeni köşk, Av
Köşkü ve Bahçıvancıbaşı Köşkleri günümüze ulaşamamışlardır.
Bu yapılara ek olarak Milli Saraylar Arşivi’ne ait 1304 / 1886 tarihli bir belgede dış
bahçedeki vahşi hayvanlara mahsus bir aslanhanenin tamiratından söz edilmektedir321.
Bu Sultan Abdülaziz’in arslan sevgisinden ötürü yaptırmış olduğu arslanhane olsa
gerektir. Ayrıca sarayı koruyan binlerce askerin kaldığı barakalar da dış bahçedeydi322.
Sultan II. Abdülhamid’den önceki dönemde de bir av ve mesire alanı olarak kullanılan
dış bahçedeki bu koruluk II. Abdülhamid döneminde baştanbaşa imar ve ihya
edilmiştir323.
Boğaz’a inen vadinin iki yamacına kurulu olan dış bahçe, zengin ağaç türleri ile
romantik İngiliz bahçe tipinin doğa anlayışı ile düzenlenmiştir. İçerisinde bulunan su
Altınoluk, “ Yıldız Sarayı Seraları”, İlgi Dergisi 29.,
Altınoluk, “Yıldız Sarayı Kameriyeleri”, İlgi Dergisi 29-30.
320
Osman Nuri, age, 16.
321
Atasoy, 15. Yüzyıldan, 168.
322
Evyapan, age, 29.
323
Gülersoy, Dünden Bugüne, 519.
318
319
70
öğesi küçük göller, akarsularda kullanılarak eğimli arazinin patikalarını birbirine
bağlayan küçük köprüler ve çimentodan yapılan ağaç dalı taklidi korkuluklarla
detaylandırılmıştır324. Parka, Beşiktaş-Ortaköy yolu üzerinde bulunan Mecidiye
Kapısı’ndan girilir. Bu kapıdan girilerek yukarı çıkan yol sağ ve solda iki tepe
arasındadır. Bu iki tepenin oluşturduğu boğaz 150 m. uzunluğundadır. 10x30 m.
genişliğindeki dere havuzu da bir havuza dönüştürülmüştür. Havuzun etrafı çiçeklerle
bezelidir. Havuzun iki tarafındaki sırtlarda ise bağ ve meyve bahçeleri vardır. Sağ
taraftaki tepede Sultan Abdülaziz’in daha önce yaptırmış olduğu bir köşk olan Malta
Köşkü bulunur. Yine bu tarafta daire şeklinde ancak kuzey ucu hafif sivri geniş bir
havuz daha olup, havuzun batı tarafında yine Sultan Abdülaziz’in yaptırmış olduğu bir
köşk olan Çadır Köşkü bulunur. Havuzun suyu kuzeyindeki sivri köşedeki
çağlayandan gelmektedir. Havuzda ördek ve kaz sürüleri yüzer, kenarında kayık,
sandal ve istimbotlar durur325.
Dış bahçede günümüzde mevcut olmayan ancak II. Abdülhamid Arşivi fotoğraflarında
görülebilen büyük köprüler de vardır. Bu fotoğraflarda çelik halatlı ve ahşap tabliyeli
iki köprü görülmektedir. Bu köprülerden biri Çadır Köşkü’nün önündeki havuzu
aşarak iç bahçedeki Cihannüma Kasrı’nın önüne ulaşmaktadır. Ayrıca iç ve dış
bahçede gezinti için düşünülmüş bir demir yolu projesi çizimi de mevcuttur326.
Sultan II. Abdülhamid'in ağırlıklı olarak Yıldız'da sürdüğü yaşamı içinde dış bahçenin
de önemi ayrıdır. Sultan Yıldız Parkı'na belirli günlerde çıkar, bu zamanlarda yanında
birkaç mabeynci, musahipleri ve paşalardan bazıları olurdu. Parkın etrafında geceli
gündüzlü Arnavut bekçiler ve muhafızlar bulunurdu327.
Dış bahçe saray kadınlarının gezintileri için de önemli bir yerdi. Yıldız’ın bu büyük
bahçesine sarayda “kır” denirdi. Ayşe Sultan buradaki Çadır, Malta, Talimhane ve
Bahçıvancıbaşı Köşkleri’ne gittiklerini ve buraların dışarısı sayılmadığı için izinsiz
olarak çıkabildiklerinden bahsetmiştir. Bu gezintilerinde bahçe takımları denilen
içerisinde helva, yoğurt, salata, yemiş gibi soğuk gıdalar olan takımlardan getirtip
yediklerini anlatmıştır. Günü burada geçiren genç sultanlar yanlarında onlara eşlik
Batur, Dünden Bugüne, 520.
Osman Nuri, age, 16.
326
Batur, Dünden Bugüne, 521.
327
Osman Nuri, age, 13.
324
325
71
eden anneleri ve kalfalarla birlikte akşam harem kapıları kilitlenmeden geri dönmek
üzere burada eğlenip vakit geçirmişlerdir328.
Osman Nuri’nin aktardığına göre Sultan II. Abdülhamid iç bahçeyi yaptırmadan önce
hep bu dış bahçede gezerdi. Ancak iç bahçenin yapımından sonra dış bahçe de ara sıra
at ile gezer ve ava çıkardı. Bomba hadisesinden sonra ise kendi özel dairesi ve iç
bahçeden hiç ayrılmamıştır329.
Sarayın sebze ve meyve bahçeleri de dış bahçeden sağlanırdı. Dış bahçede her çeşit
meyve, sebze yetiştirilmesinin yanında ayrıca özel bir limonlukta da turfanda meyve
ve sebzeler yetiştirilirdi. Osmanlı’da “soba” adı verilen çeşitli ağaç fidanları, sebze ve
çiçekler için yapılan limonlukların bazıları Avrupa’dan getirtilmişti. Örneğin
“turfanda sobası” adı verilen turfanda sebze seraları vardı330.
Dış bahçe için diğer bahçelerle birlikte II. Abdülhamid döneminde Almanya’dan Koch
kardeşler ve babaları Heinrich Koch, İtalya’dan Romeo Scanciani, Fransa’dan Deroin
gibi yabancı bahçe uzmanları ile Adil Ağa, Tatar Zeynel Ağa, Necip Ağa gibi yerli
bahçıvanlar da çalışmıştı331.
II. Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra dış bahçe 1908’de halka açılmıştır. Sultan II.
Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle birlikte başlayan Yıldız Sarayı’nın tasifiye
edilmesi sürecinden dış bahçe de etkilenmiştir. Sultan II. Abdülhamid’in Alman,
Fransız ve İtalyan bahçe mimarlarını yaptırdığı eşsiz çiçek tarlaları zaman içinde
ortadan kalkmış, dökme demirden yapılmış özel köprüler sökülüp atılmış yerlerine
beton ve demir boru köprüler konmuştur. Yabani sarmaşık türleri ağaçları sarmış, etraf
adeta balta girmemiş bir orman görünümü almıştır332.
1941’e kadar kapalı kalan parkın, dönemin valisi ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar’ın
girişimi ile Maliye Bakanlığı’ndan Belediye'ye devri sağlanmıştır333. Bardakçı’ya göre
ise 27 Temmuz 1924 tarihli kararname ile ve halkın istifadesine sunulması maksadıyla,
Yıldız Sarayı’nın bahçesi Belediye’ye kiralanmıştır334.
Ayşe Osmanoğlu, age, 66., 124.
Osman Nuri, age, 13.
330
Osman Nuri, age, 16. , Batur, “Yıldız Sarayı”, Dünden Bugüne, 521., Atasoy, 15. Yüzyıldan, 169.
331
Batur, Devr-i Hamid, 134., Evyapan, age, 29.
332
Erdem Yücel, “Yıldız Sarayı Parkı’nda T.T.O.K. Çalışmaları”, Belgelerle Yıldız Sarayı Rehberi,
s.4 (1982): 7.
333
age, 7.
334
Murat Bardakçı, “İşte, Cumhurbaşkanı’nın Bahsettiği Olayın, Yıldız Sarayı’nın Kumarhane ve
Meyhane Yapılmasının Belgeleri”, http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1255838-iste328
329
72
Dış bahçe 1950’de İstabul Büyükşehir Belediyesi tarafından alınan kararla park haline
getirilmiştir. Bu dönemde Yıldız Korusu öyle çok bitki çeşidi barındırmaktadır ki
bunların bir kısmı Ankara’daki Meclis bahçesiyle İstanbul’daki sair parklara
aktarılmıştır335. 1950’li yıllarda Çırağan Sarayı’nın arkasındaki düzlükte İstanbul
Belediyesi tarafından Botanikçi Lütfi Arif Kenber’le çalışarak Yıldız Sarayı ve Korusu
ile özdeşmesi için yıldız çiçeği sergileri açılmış, ancak parkın bütünü ile
ilgilenilememiştir336.
1979’da İstanbul Belediyesi Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu ile protokol yapmış,
bu protokol çerçevesinde parkın kapsamlı onarımı, çevre düzenlemelerinin yapılması,
Malta ve Çadır Köşkleri'nin bahçeleriyle birlikte çay salonları olarak halka ve turizme
açılması hususları bu kuruma devredilmiştir. Malta Köşkü halka açılmış, Çadır
köşkünün ise bahçesi düzenlenmiştir. Arkasındaki büyük havuz değerlendirilmiştir.
Malta Köşkü'nün yanındaki pembe sera adı verilen yapı ise Türkiye Turing ve
Otomobil Kurumu (TTOK) tarafından yapılmıştır. Yani parktaki en geniş kapsamlı
onarım ve düzenleme bu dönemde yapılmıştır. Asfaltlar sökülmüş yerler mozaik parke
taşlarla kaplanmış, park olabildiğince araç trafiğine kapanmıştır. Demir boru elektrik
direklerinin yerine dantel görünümlü döküm direkler takılmış, parka banklar
yerleştirilmiştir337.
Dış bahçenin bazı bölümleri günümüzde de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı
Yıldız Parkı adıyla halka açıktır. Dış bahçede bulunan pek çok yapı farklı kurumlara
bağlı olarak kullanılmakta olduğundan bunların bir kısmı ziyarete kapalıdır. Onarımda
olan ve ziyarete kapalı bölümler de mevcuttur. Dolayısıyla Yıldız Sarayı dış bahçesini
II. Abdülhamid dönemindeki özgün hali gibi algılamak mümkün değildir.
Şale Kasr-ı Hümâyunu / Merasim Köşkü / Şale Köşkü
Şale Köşkü adını “chalet” olarak ifade edilen İsviçre ve Fransa mimarisine özgü dağ
evlerinden alır. Ancak dış görünümü bir şale stilinde olan yapı harem ve selamlık
olarak kullanılabilecek iki bölümden oluşması nedeni ile Osmanlı konut geleneğine de
uygundur338.
cumhurbaskaninin-bahsettigi-olayin-yildiz-sarayinin-kumarhane-ve-meyhane-yapilmasinin-belgeleri
[19.06.2016].
335
Evyapan, age, 29.
336
Yücel, age, 7.
337
age, 7-8.
338
Metin Sözen, Devletin Evi Saray, (İstanbul: Sandoz Kültür Yayınları, 1990), 203.
73
Şale Köşkü Sultan II. Abdülhamid’in yabancı devletlerden gelen temsilcileri kabul
ettiği ve onları ziyafetlerle ağırladığı hariciye köşküydü. Vaktiyle daha küçük bir köşk
iken Almanya İmparatoru II. Wilhelm'in ilk ziyareti vesilesiyle genişletilmişti. Bu
sayede diğer daireler ve harem ile bağlantısı da sağlanmıştı 339. Merasim Dairesi’nden
harem kısmına geçilebildiği gibi dolayısıyla tiyatro da buraya bitişikti.
Köşk, saraya son devirde eklenen en görkemli yapıydı. Merasim Köşkü olarak da
bilinir. İsviçre mimarisi stilindeki köşk konum olarak iç bahçenin kuzey ucundadır340.
Köşkün çevresi ise akarsu ve kaskadlarla zenginleştirilmiş pitoresk havadadır. Köşkün
önünde protokol için ayrılan geniş alandan sonra pitoresk-romantik üsluptaki bahçesi
başlamaktadır341.
Şale dış bahçeden özel bir duvarla ayrılır. Bir bodrum katı üzerine iki katlı olarak inşa
edilen yapı, farklı dönemlerde yapılmış üç bölümden oluşmaktadır. Ancak bu üç
bölüm plan tipi ve cephe özellikleri bakımından birbiri ile uyumlu şekilde
tasarlanmıştır. Şale’nin ilk bölümünün yapım tarihi ve mimarının kim olduğu kesin
olarak bilinmemektedir. 1879-1880 tarihli bir belgede ise döşemeci Leon tarafından
bu bölümün döşendiği öğrenilmektedir. Bu belge ışığında ilk bölümün bu tarihlerde
veya bundan biraz önce yapılmış olabileceği tahmin edilmektedir. İkinci bölüm
İstanbul’u ziyaret edecek ilk Avrupalı hükümdar Alman İmparatoru II. Wilhelm'in ve
eşinin ziyareti için II. Abdülhamid tarafından özel olarak yaptırılmıştır. Mimarı Sarkis
Balyan olan bu bölüm 1889 yılında tamamlanmıştır. Sarkis Balyan’ın tasarımı kasrı
bir kat büyütmüş ve onu yüksek düzeyde bir merasim köşkü seviyesine çıkarmıştır.
Balyan’ın artistik katkısı özellikle yemek salonu ve oryantalist üsluptaki bezemeleri
ile öne çıkmaktadır. Ayrıca Nikolaki Kalfa tarafından birinci bölümün arkasına,
köşkle dik açı yapan hamamın üstüne Sarı Salon olarak ifade edilen büyük bir salon
eklenmiştir. Salonun duvarlarında rokoko stilde bezemeler ve tavanlarında İstanbul’u
tasvir eden peyzaj resimleri vardır. Üçüncü bölüm ise yine II. Wilhelm ve eşinin ikinci
ziyaretleri için saray mimarı Raimondo D'Aronco’ya yaptırılmıştır. Bu ek kasırda
yapılan asıl büyük genişletmedir. D'Aronco kasrın kitlesini ve planını bir kat daha
büyüterek Şale Kasrı’nı son derece görkemli salonlara sahip bir Tören Sarayı haline
getirmiştir. Merasim Köşkü adı verilen bu bölümün yapım tarihi ise 1898’dir. Bu
Şadiye Osmanoğlu, age, 39., Örikağasızzade, age, 187.
Osman Nuri, age, 16.
341
Batur, Dünden Bugüne, 521.
339
340
74
gelişme ile özellikle Tören Salonu, İtalyan natüralizminin en güzel örneklerinden
birini sunmaktadır. Muayede Salonu’nda yer alan 420 m2’lik terk parça eşsiz Hereke
Halısı Hereke Fabrika-i Hümâyûn’da dokunmuştur342. Halid Ziya Uşaklıgil’in
aktardığına göre Sultan II. Abdülhamid, Alman İmparatoru II. Wilhelm’in ziyareti için
özel olarak hazırlanan Merasim Dairesi’nin süslenmesi için Çırağan Sarayı’nın sedef
kakmalı kapılarını da getirtmiştir343.
Şale’nin bodrum katında, kalorifer dairesi ve mutfak, çatı katında küçük oda ve
koridorlar, zemin katta köşkün bakımı için görevli kimselerin odaları bulunmaktaydı.
Üst kat toplantı, misafir ağırlama ve servis mekânları olarak ayrılmıştı. Sarkis Balyan
tarafından yapılan ikinci bölümdeki bir daire Alman İmparatoru ve imparatoriçesi için
özel olarak hazırlanmış ve döşenmişti.
Kasrın alt katında bir adet, üst katta üç adet olmak üzere dört büyük salonu ve toplam
altmış odası vardır. Üst katta dört ve zemin katta beş banyosu ve iki de hamamı vardır.
Tüm oda ve salonların zeminleri parke kaplı, tavan ve duvarları birbirinden özel kalem
işleri ile bezelidir. Duvarlarda ayrıca marmorino adı verilen mermer taklitleri
yapılmıştır. Köşkün odaları çalışma odası, yemek odası, yatak odası, misafir odası,
teşrifat odası gibi işlevlere göre ayrılmış ve kullanılmuştır. Üst katta bulunan kabul
salonu, çalışma odaları ve yemek salonu II. Wilhelm ve eşinin kaldıkları dairenin
yanındadır344.
Merasim Köşkü’nün salonlarının her biri farklı milletlerin dekorasyon stiline göre
döşenmişti. Arap usulü, İngiliz işi, Fransız ve Alman usulü döşeli bu salonlar o millete
ait eşyalarla ve gereçlerle zenginleştirilmişti345.
Köşke ön cepheden üç, kuzeyden bir anıtsal merdivenle girilmektedir. Katlar arasında
ise ilk iki köşkte ahşap, Merasim Köşkü’nde ise mermer merdivenler vardır. Bu
merdivenlerden çıkılınca gelinen galeri tören ve kabüllerde çalan orkestraya
ayrılmıştı346.
Köşk 1898 yılından itibaren elektrikle aydınlatılmış, aydınlatma işi Siemens ve
Halske şirketlerine verilmişti. Isıtma ise soba ve şöminelerle sağlanmaktaydı 347.
Gezgör, İrez, Yıldız Sarayı Şale, 20.., Bilgin, DİA, 543., Batur, Devr-i Hamid, 145.
Uşaklıgil, age, 51.
344
Gezgör, İrez, Yıldız Sarayı Şale, 23-24.
345
Ali Said, age, 44.
346
Gezgör, İrez, Yıldız Sarayı Şale, 26.
347
Gezgör, İrez, Yıldız Sarayı Şale, 26.
342
343
75
Şale yapılışından itibaren gerçek bir merasim köşkü idi. Pek çok önemli merasime ve
olaya ev sahipliği yaptı, pek çok konuk ağırladı. İran Şahı Muzafferüddîn de ziyareti
esnasında bu köşkte bir hafta kadar kalmıştı348.
Sultan II. Abdülhamid'in cülusunun yirmi beşinci yılı için düzenlenen tebrik töreni
Şale Köşkü'nde yapılmıştı. Bu vesile ile dış ülkelerin imparatorlarından gönderilen
değerli nişanlar sultanın esvapçıları tarafından bir odada toplanmıştı349. Yirmi beşinci
cülus günü Sultan, vekil, vezir, kumandan, şeyhülislam ve patriklerin tebriklerini
almak için büyük üniformasını giyerek Şale Köşkü’ne gelmişti. Sultan o gün hareme
dönmemiş Şale’de yemek yemişti. O gün huzura hangi devletten elçi veya heyet kabul
edilecekse onun nişanı takılacaktı. Yine aynı şekilde hangi devletten temsilci geldi ise
o devletin marşı çalınmıştı. Şale Köşkü’nden sarayın dış kapılarına kadar askerler
selama durmuş, merasimler akşama kadar sürmüştü350. Şale Köşkü’nün bu yönleriyle
tam bir merasim köşkü olduğu açıktır.
II. Meşrutiyetin ilanının ardından Sultan II. Abdülhamid Şale Kasr-ı Hümâyunu’nun
Meşhur Muayede Salonunda 31 Aralık 1908’de Meclis-i Mebusan’ın başkanı ve
üyeleri ile Heyet-i Vükela’ya ziyafet vermişti. Bu ziyafet ilk kez bir padişahın seçilmiş
ve atanmış kişilerle aynı masada yemek yemesi açısından önemliydi. Kendisi bu
durumla ilgili olarak “seleflerimden kimseye nasib olmamıştır” sözleri ile heyecanını
dile getirmiş, Ziyafet-i Hümâyun’un en ince ayrıntısına kadar bizzat ilgilenmişti.
Şale'ye sık sık giderek ziyafet ve sofra düzeni ile alakadar olmuştu. Konuklara büyük
ziyafet salonunda at nalı biçiminde bir sofra hazırlanmıştı. Sultan bu sofranın iki
ucunun birleştiği kısma en uca oturacaktı. İki yanına ise Meclis-i Mebusan reisi ile
sadrazamı oturtacaktı. Müziğin başlaması ile vekillerin saraya ulaştığı haberi verildi.
Kızı Ayşe Sultan II. Abdülhamid'in, mebusların yaptığı tezahüratlar ve Sultan'a olan
saygı ve hürmetlerini ifadeleri neticesinde yemeğin ardından son derece memnun
olduğunu ifade etmiştir. Hatta kendisini hiç bu kadar sevinçli ve memnun görmediğini
yazmıştır. Sultan “Milletimin vekilleriyle yemek yedim. Bana karşı pek samimi idiler.
Bunu gördüğüme ve muvaffak olduğuma çok şükrediyorum” demiştir351.
Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra, 1909’da gerçekleşen Yıldız
Yağması’nda önce Mabeyn Dairesi’nin kapısı, daha sonra Şale mühürlenmiştir. Sedat
Ayşe Osmanoğlu, age, 59.
Ezgü, age, 24.
350
Ayşe Osmanoğlu, age, 84-85.
348
349
351 age,139.
76
Kumbaracılar’ın aktardığına göre yağmanın ardından Şehremini Hazım Bey, Müzeler
Müdürü Halil Edhem Bey, Hasan Bey gibi kişilerin bulunduğu bir heyet sarayda sayım
yapmak üzere görevlendirilmişlerdir. Yüzbinlerce eşya etiketlenmeye çalışılmış,
ancak başa çıkılamayınca Hazine-i Hassa’ya devredilmesi planlanmıştır352.
Ayrıca Başbakanlık arşivinde bulunan Halit Ziya Uşaklıgil’in imzası bulunan bir
belgeye göre Sultan Reşad’ın iradesiyle Şale, Merasim ve Mabeyn dairelerinin
belediyeye devredilmesi için bir komisyon kurulmuştur353.
Şale Kasrı’nda bulunan döşeme ve eşyalar özgün yerleri ve durumlarını
koruyamışlardır. Çünkü yıllar içinde farklı yerlere taşınmışlardır. Örneğin 1909’da
kasrın odalarındaki gümüş şamdanlar kibritlikler, tablalar gibi eşyaların pek çoğu
Dolmabahçe Sarayı’na nakledilmiştir354.
Tören Salonu’ndaki koltuk takımları Beylerbeyi Sarayı’nın 30 numaralı odasına
yerleştirilmiştir. Günümüzde ise salonun köşelerine neo-gotik üslupta mobilyalar
konmuştur.
Kasrın Sırmalı Salon olarak ifade edilen ve kabul odası olarak kullanılan salonu adını
özgün perde ve mobilyasında kullanılan sırmalı kumaşlardan almaktaydı. Sırmalı
takım günümüzde Dolmabahçe Sarayı’nda 49 numaralı odadadır. Kasrın II.
Abdülhamid’e ait olduğu bilinen ve bütünüyle rokoko stilinde tasarlamış olan deniz
yönündeki Yazı odasına ait yazı takımları Beylerbeyi Sarayı’nın 28 numaralı odasına
nakledilmiştir. Kasrın II. Abdülhamid’e ait olduğu bilinen ve bütünüyle rokoko
stilinde tasarlamış olan deniz yönündeki Yazı Odasına ait yazı takımları Beylerbeyi
Sarayı’nın 28 numaralı odasına nakledilmiştir. Kasrın Sedefli Salon olarak bilinen en
göz alıcı salonlarında biri olan yemek salonundaki yemek masası ve sandelyeleri
Beylerbeyi Sarayı Selamlık Yemek Odası’na götürülmüştür. Kasrın Piyanolu Salon
olarak ifade edilen ve Yıldız Albümleri’nde Müzik Salonu olarak geçen salonun tablo,
vazo heykel gibi eşyaları Dolmabahçe Sarayı’nın 48 numaralı salonu ve 47 numaralı
koridoruna yerleştirildiği bilinmektedir355.
Gezgör, İrez, Yıldız Sarayı Şale 33.
age, 33.
354
age, 35.
355
age, 42- 58.
352
353
77
Sultan Mehmed Reşad tahta çıkışından sonra Bulgaristan Kralı Ferdinand’ı burada
ağırlanmış, Alman İmparatoru II. Wilhelm de 20 Ekim 1917’de İstanbul'a üçüncü
ziyaretini yaptığında yine Şale Köşkü'nde misafir edilmiştir356.
Cumhuriyet’in ilanından sonra 3 Mart 1924’de çıkan 431 sayılı kanunun 9. Maddesi
ile saray ve kasırlar milletin malı olmuştur357. Dolayısıyla Şale Köşkü de bu kanun
kapsamındaki yapılardan biri olması sebebiyle millete intikal etmiştir.
4 Haziran 1924’te Maarif Vekâleti’nin talebi doğrultusunda Bakanlar Kurulu Kararı
ile daha önce Topkapı Sarayı’na ait olan ve daha sonra ziyafetlerde kulanılmak üzere
Merasim Dairesi’ne götürülen 561 adet Sevr porseleninin tekrar Topkapı Sarayı’na
iadesi gerçekleşmiştir358.
27 Ağustos 1924’de çıkan bir başka Bakanlar Kurulu Kararı ile “Memleket
ekonomisinin kalkınmasını sağlayacak yabancı turistlerin rağbetlerini sağlayabilmek
maksadıyla, içerisinde her türlü medenî ihtiyacı karşılayacak oyun ve dans salonları
bulunan gazino ve müesseseler vücuda getirilmesi için” Yıldız, Feriye ve Çırağan
Sarayları’nın yabancı firmalara kiralanabilmesi maksadıyla İstanbul Belediyesi’ne
yetki verilmişti359. İstanbul Belediyesi başkanı Operatör Emin Bey’in girişimi ile
Şale’de Yıldız Belediye Gazinosu’nun kurulması için gerekli izinler alınmış, Şale
Kasrı Belediye’ye devredilmiştir. Köşkün işletilmesi için açılan ihaleye Fransız,
Alman ve İtalyan şirketleri katılmışlar, ihale neticesinde işletme hakkını 30.000 liraya
İtalyan Mario Serra almıştır. Sedad Hakkı Eldem’in aktardığına göre Çırağan
Sarayı’nın yeniden kullanıma açılması gündeme geldiğinde Mario Serra’nın sarayı bir
müzikhol ve kumarhane olarak işletmek istemiş ancak yapılan anlaşmayla bina
yapılıncaya kadar kendisine Şale Kasrı verilmiştir360.
Şale Kasrı’nın kumarhaneye dönüştürülmesi için hazırlıklar sürerken, saraydaki bazı
eşyaların başka bir yere taşınmasına veya müzayede ile satışa çıkarılmasına imkân
olmayınca 8 Ağustos 1926’da çıkan bir başka kararname kasrın eşyasıyla birlikte
Ezgü, age, 65-66.
Gezgör, İrez, age, 65.
358
Bardakçı, http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1255838-iste-cumhurbaskanininbahsettigi-olayin-yildiz-sarayinin-kumarhane-ve-meyhane-yapilmasinin-belgeleri [26.10.2016].
359
Bardakçı, age.
360
Gezgör, İrez, age, 65-66.
356
357
78
kumarhane işletmecisine önce pazarlıkla satılmasına sonra da bundan vazgeçilerek
kiralanmasına karar verilmiştir361.
Hazırlıkların tamamlanmasından sonra Şale Kasrı Yıldız Gazinosu adıyla 26 Eylül
1926 akşamı uluslararası bir gazino ve kumarhane olarak açıldı. Büyük bir törenle
yapılan açılışta İçişleri Bakanı Cemil Bey ve İstanbul Belediye Reisi Muhiddin Bey
de vardı. Kumarhane ile ilgili haberler kısa zamanda basında kendine geniş yer buldu.
Şale’nin İstanbul’un Monte Carlo’su olacağı ve Avrupa ile Amerika’nın zenginleri
için bir cazibe merkezi olacağı ifade ediliyordu. Büyük salonları, görkemli bezemeleri
ile göz dolduran bu yapı, lokantası, bahçeye kurulan yazlık gece kulübü ve kurulan
orkestraları ile bu dönem içinde yapılış amacından çok farklı işlevlerde kullanıldı.
Köşkte garsonların çoğunun kırmızı fesli, cepkenli, şalvarlı eski harem ağalarından
oluşması ilginç bir detaydır362. Sedad Hakkı Eldem’in belirttiğine göre köşkün önüne
alttan ışık alan bir dans pisti yapılmıştı. Büyük Merasim Salonu oyun odası yapılmış
ve burası İstanbul sosyetesinin gözde mekaânı olmuştu. Eldem o dönemde kendisi gibi
gençlerin sarayın diğer ucundaki çay salonuna dansa gittiklerini, salonun cilalı ve
elastiki parkesinin sanki dans için yapıldığını yazmıştır363.
12 Ekim 1926 gecesi Macar Büyükelçiliği’nin 26 yaşındaki başkâtibi Miklon Derepaş
kumarhanede kendine ait ve zimmetindeki paraları kaybedince intihar eder. Bu olayın
ardından ve Yıldız’da kumar oynamaları yasak olduğu halde girişlerine izin verilen
bazı Türkler’in de büyük paralar kaybettikleri ortaya çıkınca konu basına yansır.
“Yıldız, Türk servetini kemiren âdî ve müptezel bir batakhaneden başka bir şey
değildir” ifadesi ile kaleme alınan yazılar yazılır. Kumarhanenin kapatılması için bir
başka talep de o dönem milletvekili olan Salih Bozok’dan gelir. Milletvekili Salih
Bozok da bu mekânla ilgili Gazi Mustafa Kemal’e yakınmıştır364. Tüm tartışmaların
ve şikâyetlerin neticesinde İstanbul Başsavcısı Nazif Bey, 12 Eylül 1927’de
kumarhaneye polisle birlikte askın yaparak mühürletir. Ardından işletmeci ile İstanbul
Belediyesi arasında uzun yıllar sürecek dava süreci başlar. Mahkeme ilk önce
işletmeciyi haklı bulur ancak mahkeme kararı temyiz yoluyla bozulur. Mairo Serra
Bardakçı, http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1255838-istecumhurbaskanininbahsettigi-olayin-yildiz-sarayinin-kumarhane-ve-meyhane-yapilmasinin-belgeleri
[26.10.2016].
362
Gezgör, İrez, age, 65.
363
Gezgör, İrez, age, 65. , Bardakçı, http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1255838-istecumhurbaskanininbahsettigi-olayin-yildiz-sarayinin-kumarhane-ve-meyhane-yapilmasinin-belgeleri
[26.10.2016].
364
Gezgör, İrez, age, 66. , Bardakçı, age.
361
79
sözleşmenin feshi neticesinde kendisine teklif edilen tazminatı yeterli bulmayınca
başka davalar da açılır. Bu davalar 1938’e değin sürer365. 12 Kasım 1938’de İsmet
İnönü’nün imzaladığı kararnameyle 1926’da yapılmış olan sözleşme tamamen fesh
edilir. 10 Haziran 1925 ve 24 Temmuz 1930 tarihlerinde alınan kararlarla ise Yıldız
Sarayı’nın sadece Şale Kasrı, Ihlamur Küçüksu, Yalova Köşkleri Milli Saraylar’a
bağlanır. Bu tarihten itibaren Şale Kasrı Merasim Dairesi uluslararası kongre ve
konferanslarda kullanılmak üzere ayrılmıştır366.
Şale 1956-1976 yılları arasında ilk yapılış amacı doğrultusuna da uygun şekilde devlet
konukevi olararak kullanılmıştır. Bu dönemde İran Şahı Rıza Pehlevi üç kez ziyarete
gelmiş ve burada misafir edilmiştir. Ayrıca bu ziyaretçiler arasında Pakistan
Cumhurbaşkanı İskender Mirza, Tunus Cumhurbaşkanı Habib Burgiba, Suudi
Arabistan Kralı Faysal, Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Aleksi Kosigin, Habeşistan
İmparatoru I. Haile Selassie, İtalya Başbakanı Aldo Moro, Bulgaristan Devlet Başkanı
Todore Jivkov, Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle de vardır367. Şale Köşkü 1984’de
Milli Saraylar Sempozyumu’na da ev sahipliği yapmıştır368.
Yapı günümüzde TBMM Genel Sekreterliği (Milli Saraylar)’a bağlı müze saray işlevi
ile kullanılmaktadır.
Çadır Köşkü
Çadır Köşkü Sultan Abdülaziz döneminde dış bahçede yapılan gezintilerin ardından
kullanılan bir dinlenme köşküydü. II. Abdülhamid ise köşkün önüne çeşitli küçük su
araçlarının ve minyatür bir vapurun yüzebileceği yüzölçümü 5000 m2 olan bir suni göl
(havuz) ilave ettirdi. Bu havuzda sultanın ve hareminin gezintileri için istimbotlar
vardı. Ayrıca arşiv fotoğraflarında da görülen asma bir köprü Çadır Köşkü’nü iç
bahçeye dolayısıyla Cihannüma Kasrı önüne bağlamaktaydı369.
Köşk bodrumsuz bir zemin kat üzerine tek kat olarak yapılmıştı. Yapı aynı zamanda
bir seyir köşkü olarak tasarlandığından giriş cephesi sağır tutulmuş ancak Boğaz’a
bakan cephesi geniş bir balkonla büyük ve yüksek pencerelerle zenginleştirilmiştir.
Gezgör, İrez, age, 66. , Bardakçı, age.
Gezgör, İrez, Yıldız Sarayı, 65.
367
age, 66.
368
Sözen, Devletin Evi, 203.
369
Evyapan, age, 28., Batur, Devr-i Hamid, 145.
365
366
80
Arşiv fotoğraflarında merdiven kollarının birleştiği sahanlık kısmında renkli camları
olan bir rüzgârlık görülebilmektedir370.
Ayşe Sultan’ın aktardığına göre cuma selamlıklarından sonra o gün selamlıkta hazır
bulunan harem mensubu hanımlar sarayda kır adı verilen dış bahçeye giderler,
buradaki köşklere gelirlerdi371. Çadır Köşkü bu kır gezintilerinin uğrak yeriydi.
Çadır Köşkü de Yıldız Sarayı’ndaki diğer yapılar gibi pek çok önemli olaya tanıklık
etmiştir. Sultan II. Abdülhamid tahta çıkışından beş yıl sonra amcası Sultan
Abdülaziz’in intiharını bir kumpas olarak düşündüğü için bundan sorumlu olan kişiler
için Yıldız’da bir mahkeme kurdurmuştur. Bu davadan sorumlu olan sanıklar bu
süreçte Çadır Köşkü’nün bodrumunda tutularak sorgulanmışlardır. Asıl sorumlu
olarak gördüğü kişi olan Mithad Paşa’nın ise köşkün üst katında sorgulaması
alınmıştır372 . Sadrazam Mithat Paşa ile Damat Mahmud Celaleddin Paşa burada
kurulan mahkemede önce idam cezasına sonra da Sultan’ın kararı ile Hicaz
Kalesi'ndeki Taif'de müebbet hapse mahkum edilmişlerdir373. Çelik Gülersoy’a göre
ise pek çok yazarın aktardığına göre söz konusu mahkeme Çadır Köşkü’nde
yapılmamış. Mahkeme Malta köşkü’nün arkasında bunun için kurulan çadırda
yapılmıştır374.
Köşk Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra uzun yıllar kapalı kalmıştır.
Dış bahçenin Yıldız Sarayı’nın ara duvarına kadarki kısmı 1940’da Vali Lütfi
Kırdar’ın girişimi ile Maliye Bakanlığı’ndan İstanbul Belediyesi’ne devredilmiştir.
Parkın Yıldız Parkı ismiyle halka açılması için girişimlerde bulunulmuştur. Çadır
Köşkü Beyoğlu’nun çok ünlü pastanesi olan Markiz Pastanesi’nin işletmecisi Avedis
Çakır’a kiralanmış, işletmeci basit bir onarımın ardından denize bakan ön terasa beton
döktürmüş ve buraya zemini fayans olan bir dans pisti yaptırmıştır, köşkün içini de
döşemiştir375.
1960 Askeri Darbesiyle köşkün bu kullanımı uygun görülmeyince ve köşk
boşaltılmıştır. Birkaç yıl sonra daha önce Ihlamur Kasrı’nda kurulmuş olan Tanzimat
Müzesi, TBMM Başkanlığı tarafından tahliye edilmiş ve müze dönemin valisi
370
Batur, Devr-i Hamid, 145.
Ayşe Osmanoğlu, age, 66.
372
Çelik Gülersoy, “Çadır Köşkü”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. 2. (İstanbul: Tarih
Vakfı Yayınları, 1993-1994): 457.
373
Ezgü, age, 84.
374
Gülersoy, Dünden Bugüne, 457.
375
age, 457-458.
371
81
Fahrettin Kerim Gökay’ın girişimiyle Çadır Köşkü’ne nakledilmiştir. Yapının müze
olarak kullanılması amacıyla panjurların tamamen kapalı tutulması, camlara siyah
bezler gerilmesi gibi müdahaleler yapının içerisine güneş ışığı ve havanın girişini
engelleyince bina için sıhhatli olmayan bu kullanım yapının içerden çürümesine,
zemin parkelerinin çökmesine, çatı akıntılarına, tavan ve duvarların süslemelerinin
bozularak dökülmesine sebep olacaktı376.
İstanbul Belediyesi 1979’da Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu ile anlaşma yaparak
Yıldız Parkı’nın ıslah edilmesi ve içindeki Malta ve Çadır Köşkleri’nin onarımı işini
bu kuruma verdi. Tanzimat Müzesi hemen boşaltılamadığından Çadır Köşkü’ne
dokunulamadı. Çevresinin onarımı yapılarak önündeki teras çiçek dikili alanlar haline
getirildi. Zemin çimentosu sökülerek traverten taşı kaplandı. Bahçe demir döküm
aydınlatma elemanları yerleştirilerek çay bahçesi yapıldı. Ancak bu protokol de yine
bir darbe ile sekteye uğradı. 12 Eylül 1980 Darbesi ile tesis bir süre işletmeye kapatıldı.
1982’de Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren’in konsey üyeleri, kuvvet
komutanları, başbakan ve dış işleri bakanı bir yerinde inceleme yaptılar. Bu
incelemenin ardından Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nun da teklif ettiği üzere
Tanzimat Müzesi için Gülhane’de yeni bir müze yapılmasına ve Çadır Köşkü’ndeki
eşyaların oraya nakledilmesine karar verildi. Çadır Köşkü böylece onarılarak kafetarya
işlevi ile halka açılabilecekti. Turing Kurumu yapıyı onarıma sokarak kalorifer tesisatı
kurdu, çatıyı yeniledi ve içerideki kalem işlerini onardı. Köşkün dokusuna uyumlu
olacak şekilde yeniden dekore etti ve halkın kullanımına açtı 377.
Köşk 1995’den itibaren ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmiş ve
bütünüyle restore edilmiştir. 1997 yılında kafeterya olarak işletilmek üzere BELTUR
A.Ş.’ye verilmiştir378. Günümüzde BELTUR ticari işletmesi tarafından restoran ve
kafetarya olarak hizmet vermeye devam etmektedir.
Malta Köşkü
Bir seyir köşkü olarak Sultan Abdülaziz döneminde yaptırılan Malta Köşkü geniş bir
boğaz manzarasına nazırdır. Köşk kâgir, iki katlı olup, dışı gibi iç dekorasyonu da yeni
barok üsluptadır. Simetrik plana sahip köşkün mimarının kim oluğu tam olarak
bilinmemektedir. Cephesinde klasik bir düzen, yarım daire kemerli pencereler,
376
age, 458.
age, 458.
378
http://www.beltur.com.tr/cadir-kosk.asp tarih [26.10.2016].
377
82
köşelerinde ve pencerelerin kenarlarında gömme sütunlar, sade kat kornişleri vardır.
Köşkün iç mimarisi alt kattaki havuzlu orta sofada özellikle öne çıkmaktadır379.
Ayşe Sultan’ın aktardığına göre Cuma selamlıklarından sonra o gün selamlıkta hazır
bulunan harem mensubu hanımlar sarayda kır adı verilen dış bahçeye giderler,
buradaki köşklere gelirlerdi380. Malta Köşkü de bu kır gezintilerinin uğrak yeriydi.
Malta Köşkü de Yıldız Sarayı’ndaki birçok yapı gibi önemli olaylara tanıklık etmiştir.
V. Murat tahttan indirildiğinde bir süre Malta Köşkü'nde tutulmuştu. Bir kaç yıl sonra
Mithad Paşa’nın tutuklanması ve yargılanması esnasında Malta Köşkü’nün
arkasındaki düzlüğe kurulan bir çadır mahkemesinde duruşmalar yapılmıştı.
Duruşmalar arasında da Paşa köşke alınarak burada bekletilmişti381.
Sultan II. Abdülhamid’in halinden sonra köşk neredeyse yarım asır boyunca kapalı
kaldı. Malta Köşkü’nün de içinde bulunduğu dış bahçenin 1941’de Maliye
Bakanlığı’ndan İstanbul Belediyesi’ne devrinden ve Yıldız Parkı ismini alarak halka
açılmasından sonra da köşkün durumu hemen değişmedi. Ziyaretçi azlığı ve ödenek
yokluğu sebebi ile Malta Köşkü’ne dokunulamadı. 1950 seçimlerinden sonra iktidar
partisi olan Demokrat Parti Dönemi’nde Malta Köşkü davetlerde, çeşitli ziyaret ve
ağırlamalarda kullanılmaya başlandı. Bu dönemde bina onarımdan geçirildi ve içinde
aslına uygun olmayan bazı değişiklikler yapıldı. 1960 Darbesi’nden itibaren köşk 1520 yıl tekrar kapalı kalınca tavandan su alması ve onarılmayan su boruları nedeniyle
çok fazla tahribata uğramıştı. Çelik Gülersoy’un aktardığına göre 1979 senesinde park
şefi için Malta Köşkü’nün arka bahçesine betonarme bir villa yapılmış, köşkün zemin
katındaki bir oda bekçiye verilmişti, bekçi odasının karşı odasında ise bekçinin
beslediği koyun ve keçiler vardı. İstanbul Belediyesi 1979’da Türkiye Turing ve
Otomobil Kurumu ile anlaşma yaparak köşk onarıma alındı. Onarım tamamlandıktan
sonra köşk, kurum tarafından yapıldığı döneme uygun mobilyalar, tablolalar, avizeler
gibi elemanlarla yeniden dekore edildi382.
Köşk 1995’den itibaren İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devredildi ve bütünüyle
restore edildi. 1997 yılında kafeterya olarak işletilmek üzere BELTUR A.Ş.’ye
Batur, Devri Hamid, 145, Can Binan “Malta Köşkü”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c.
5. (İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 1993-1994): 280, 281.
380
Ayşe Osmanoğlu, age, 66.
381
Ezgü, age, 84, Gülersoy, “Malta Köşkü”, Dünden Bugüne, 280.
382
Gülersoy, “Malta Köşkü”, Dünden Bugüne, 281.
379
83
verildi383. Malta Köşkü günümüzde BELTUR ticari işletmesi tarafından restoran ve
kafetarya olarak hizmet vermektedir.
Çini Fabrika-i Hümâyunu / Yıldız Çini Fabrikası
Çini Fabrika-i Hümâyunu 1890’lı yıllların başlarında Yıldız'a tabak kâse gibi mutfak
eşyası yaptırmak üzere II. Abdülhamid’in saray mimarı Raimondo D'Aronco
tarafından dış bahçenin doğu kısmında tepenin en üst kısmındaki yaylada inşa
edilmişti. Fabrika 1894 Depremi’nden büyük ölçüde zarar görmüş ve aynı yıl
içerisinde D'Aronco
tarafından neredeyse
yeniden
yapılmıştı. Bu süreçte
D'Aronco’dan yapıya bazı ekler yapılması için proje hazırlanması ve Sultan’a
sunulması istenmiştir. D'Aronco hem onarım hem de bir genişletme ve yenileme
çalışması yapmıştır. Mimarın bu projesi 1896 Torino Mimarlık Trienali’nde
sergilenmiştir, ancak günümüzde özgün proje kayıptır384.
Fabrika D’Aronco’nun yenileme ve genişletme çalışmasından sonra iki bölümden
oluşmaktadır denilebilir. Birinci bölüm fabrikanın ilk yapılan doğu kanadıdır. Burası
55x7,5m boyutlarında, tek katlı ve kâgirdir. Sıvalı beyaz duvarları üzerine tuğla
sövelere sahip basık kemerli pencereleri vardır. Fabrikanın üzerine oturduğu alan doğu
kanadına doğru eğimlidir. İç kısım birbirine bağlı atölyelerden oluşmaktadır. Bu
bölüme eklenen kuzey kanadının ise D’Aronco’ya ait olduğu tahmin edilmektedir. Bu
bölüm form olarak yamuk bir plan üzerine oturur ve avluya bakan ön cepheye yönetici
odaları ve ressam atölyeleri yerleştirilmiş, fırınlar ise arka cepheye aktarılmıştır385.
Çini Fabrikasının avluya bakan cephesi ise 3 kitle ve doğu kanadının mimarisini
yineleyen ara hacimlerden oluşur. Bu cepheler yapının karakteristiğini oluşturacak
şekilde tuğladan yapılmıştır. Beyaz mermerlerin veya beyaz sıvalı yüzeylerle
tuğlaların yalın halde kullanımı dönemin Avrupa Sanayi yapılarında kullanılan
romanesk üslubu ile paraleldir. Fabrikanın ana giriş kapısı ise geniş bir basık kemerle
geçilmiştir İki yanında yine yalın tuğlalarla örülmüş anıtsal özelikte giriş vardır386.
Çini Fabrikası Sultan II. Abdülhamid’in sanayiye ve sanata olan merakının en önemli
göstergelerinden biridir. Şehzadeliği döneminde 1867 Paris Evrensel Sergisi’ni
http://www.beltur.com.tr/cadir-kosk.asp [26.10.2016].
Osman Nuri, age, 19, Batur, Dünden Bugüne, 525., Batur, Devr-i Hamid, 147., Demet Coşansel
Karakullukçu, 150 Yılın Sessiz Tanıkları Saray Porselenlerinden İzler, (İstanbul: TBMM Milli
Saraylar Daire Başkanlığı, 2007), 62., Batur, Dünden Bugüne, 525.
385
Batur, Devr-i Hamid, 147.
386
age, 147-148.
383
384
84
görmüş olan II. Abdülhamid’in sanayiye ve teknolojiye her zaman ilgi ve önem
gösterdiği bilinmektedir.
Sultan II. Abdülhamid’in Yıldız’da kurdurduğu Çini Fabrikası Anadolu’da
yüzyıllardır devam eden çini ve seramik eser üretiminin yeniden canlandırılarak farklı
bir boyuta taşınması anlamına da gelmektedir. Zira fabrika çinilerin yanında Avrupai
tarzda porselenler üretecektir. Tahsin Paşa hatıratında Sultan II. Abdülhamid’in
Kütahya’nın çini imalatının ihya edilmesini çok arzu ettiğini belirtmiştir387.
Fabrika zaten Avrupa stili özellikle de Sèvres porselenleri düzeyinde ürün elde etmek
amacı ile kurulmuştu. Üretim başlangıçta Fransa’nın Limoges şehrinden birkaç usta
getirilerek başlamış ancak ileride 50-60 kişilik bir kadro olarak genişletilmişti.
Porselen fabrikasına öyle önem verilmişti ki bazı kişiler Fransa'daki Sevrés
atölyelerine eğitim amacı ile gönderildi. Sanayi-i Nefise mezunu ressam Halid
Naci'nin de bu atölyelere porselen ressamlığı için gönderildiği bilinmektedir388.
Fabrika üretime 1895'de başlamış, fabrikanın ilk ürünleri olan sofra takımları II.
Abdülhamid'e sunulmuştur. Bu dönemde fabrikada Halid Naci ve 8 Fransız porselen
ustası ile birlikte 15 de yerli usta çalışmaktaydı389. Çini fabrikasında çalıştığı bilinen
yerli sanatçılar arasında Halid Naci, Enderuni Abdurrahman, Ressam Ömer Adil,
Mesrur İzzet, Ressam Hoca Ali Rıza ve Ali Ragıp, yabancı sanatçılar ise A. Nicot, E.
Narcice, Tharet, L’Avergine, Saray Ressamı Fausto Zonaro gibi isimler vardı390.
Sultan II. Abdülhamid döneminde Yıldız Çini Fabrikası’nda üretilen çini ve porselen
eserler sarayı ziyarete gelen konuklara armağan edilirdi. Bu eserler aynı zamanda diğer
köşk ve kasırlar için vazgeçilmez bir dekorasyon malzemesidir. Özellikle Şale
Kasrı’nın bu nadide eserlerin sergilendiği en önemli saray yapısı olduğu bilinmektedir.
Fabrikada üretilen eserlerin tamamına ay yıldız formunda olan fabrika amblemi
damgalanırdı. Damganın altında ise eserin üretim tarihi kaydedilirdi. Hatta bazı
eserlerde bir köşesinde veya altında yapan sanatçının isimi nakşedilirdi. Yine bazı
eserlerde Sultan’ın isminin baş harflerine, tuğrasına veya Osmanlı armasına yer
verilmişti391.
Tahsin Paşa, age, 213.
Batur, Dünden Bugüne, 525.
389
age, 525
390
Karakullukçu, age, 63.
391
age, 63,65.
387
388
85
Çini Fabrikası II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinen sonra kapanmış, ardından bazı
sanatçılar fabrikanın yeniden açılabilmesi için girişimlerde bulunmuşlardır. Bu
girişimler neticesinde fabrika, Müze-i Hümâyun’a bağlanmış, Müze Müdürü Osman
Hamdi Bey ve onun ölümünden sonra ise Halil Edhem Bey fabrikanın yeniden üretime
geçebilmesi için çalışmalar yapmışlardır. 1911’de tekrar üretim başlamış, ancak
Birinci Dünya Savaşı başladığı için fabrika tekrar kapanmıştır. Savaş yıllarında (19141918) fabrikada ordu için telefon ve telgraf izolatörleri üretilmiştir. 1920’de
İstanbul’un işgali ile fabrika bir kez daha kapanmıştır392.
1945’deki bir gazete haberine göre fabrikaya ait kalıplar, yarı pişmiş halde 3000 adet
tabak, vazo ve fırınlar İstanbul Deftardarlığınca bir antikacıya 1350 liraya satılmıştır.
Güzel Sanatlar Akademisi hocalarından Hikmet Bey, meseleyi dönemin valisi Lütfi
Kırdar’a bildirmiş, bu sayede fabrika yıkılmaktan kurtulmuştur393. Fabrika Milli
Emlak tarafından tasfiye edilmiş, 12 yıl boş kalmıştır. 1957’de yeniden açma
girişimlerinde bulunulmuş, yapılan onarımda fabrikanın dış cephesi korunmuş ancak
elektrikli
donanıma
geçildiğinden
planı
değiştirilmiştir.
Ardından
1959’da
Sümerbank’a devri sağlanmıştır. Üretime başlanması için gereken cihazlar
Almanya’daki Dorst Keramiche Fabrik, elektrikli fırınlar da Siemens’e yaptırılmıştır.
Bu dönemde fabrikanın adı da değiştirilmiş, ismi “Sümerbank Yıldız Porselen Sanayi
Müessesi” olmuştur. Ancak bu isim de 1961’de tekrar değişitirilerek, bu sefer
fabrikanın adı “Yıldız Çini ve Porselen Sanayi Müessesi” olmuştur. 1986’da
özelleştirilmesinden önceki dönemde Sümer Holding tarafından ileride müze fabika
olarak çalıştırılması düşüncesi ile fabrikasyon üretimler azaltılmış, el işi üretime
ağırlık kazandırılmıştır. Ayrıca Sultan II. Abdülhamid Dönemi sonrasında farklı
yerlere dağılmış olan eserler binada toplanarak, müdüriyet binasında bir müze bölümü
oluşturulmuştur. Sümer Holding özelleştikten sonra fabrika 1994’de TBMM Milli
Saraylar Daire Başkanlığı’na devredilmiştir394.
Fabrika tüm bu kronolojien anlaşıldığı siyasi ve sosyal pek çok hadiseden etkilenmiş
saray yapılarından birirdir. Fabrika uzun yılar kapalı kalıp, ara ara üretime tekrar
başlamış ancak üretimi savaş ve darbelerin getirdiği bürokratik engellemelerle sürekli
sekteye uğramıştır.
Önder Küçükerman, Dünya Saraylarının Prestij Teknolojisi : Porselen Sanatı ve Yıldız Çini
Fabrikası, (Ankara: Sümerbank Genel Müdürlüğü, 1987), 73-74., Karakullukçu, age, 67.
393
Küçükerman, age, 117.
394
Küçükerman, age, 73-74. , Karakullukçu, age,71, Batur, TBMM Milli Saraylar, 92,93.
392
86
Yapı günümüzde TBMM Genel Sekreterliği’ne (Milli Saraylar) bağlı müze-fabrika
işlevi ile kullanılmaktadır. Yıldız Çini Fabrikası, hem yeni porselen eşya üretimini
hem de kuruluş yıllarında yaptığı ürünlerin replikalarını üretmektedir. Fabrikada
üretilen ürünler Milli Saraylar bünyesindeki satış mağazalarında satılmaktadır.
Ayrıca fabrikanın amblemi yenilenmiş, marka koruma hakkı için Türk Patent
Enstitüsü’ne yapılan başvuru kabul edilmiş ve 28 Ağustos 2009’dan başlamak üzere
10 yıl süreli belge tescili alınmıştır395.
Ahırlar ve Manej
Ahırlar ve at eğitiminin yapıldığı yapı olan manej, Yıldız Sarayı’nın kuzeydoğusunda,
günümüzdeki konumuyla Orhaniye Kışlasıyla Yıldız Parkı arasında kalan alandadır.
Yapım tarihleri kesin olarak bilinmeyen bu yapılar Şale Kasrı’nın kuzeyindeki alanda
ve dış bahçenin sınırları içindeydiler396.
İstâbl-ı Âmire'ye bağlı olan manejin tasarımının saray mimarı D'Aronco’ya ait olduğu
tahmin edilmektedir. Yapı 15x30m boyutunda olup, dikdörtgen planlıdır. Kuzey ve
batı taraflarında saray duvarına yaslıdır. Afife Batur’un aktardığına göre yapı 80’li
yıllarda onarım görmüştür ve Milli Savunma Bakanlığı’n ait kısım da depo olarak
kullanılmıştır397.
Sultan II. Abdülhamid döneminde bu bölümler dış bahçeye dahil bir alan iken,
günümüzde Yıldız Parkı olarak kullanılan dış bahçeyle bağlantıları kopmuştur.
Yönetim olarak ise park İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yönetiminde iken, bu
kısımlar TBMM Genel Sekreterliği (Milli Saraylar) yönetimindedir. Ahırlarda yapılan
onarımların tamamlanmasından sonra bu binalar Klasik Türk Sanatları Merkezi olarak
açılmıştır.
Merkez
geleneksel
sanatlar
alanında
eğitimlerini
bu
yapılarda
sürdürmektedir. Manej binası ise kongre ve seminerlerde kullanılan bir konferans
salonu haline getirilmiştir.
395
www.millisaraylar.gov.tr/portalmain/Factories.aspx?FabrikaId=9 [27.10.2016].
Batur, Devr-i Hamid, 148.
397
Batur, Dünden Bugüne, 525., Batur, TBMM Milli Saraylar, 94.
396
87
Istâbl-ı Âmire-i Ferhan / Ferhan Tavilesi / Ferhan Köşkü
Istâbl-ı Âmire-i Ferhan adını II. Abdülhamid’in çok sevdiği Ferhan isimli beyaz
atından almaktadır. Yapı, Yıldız Sarayı'nın kuzeyinde, Şale Köşkü’nün bitişiğinde dış
bahçe sınırları içindedir.
Kuzeybatı-güneydoğu yönünde konumlanmış olan ahır, 110x15m boyutlarında, kâgir
olarak yapılmıştır. Ortasında ve iki ucunda hayvanlara bakanlara ait mekânlarla
aralarındaki ahırlar şeklinde düzenlenmiştir. Ahır bölümleri tek, diğer mekânlar iki
katlıdır. Uç bölümlerinde ise bir de çatı katı vardır. İki uçta köşelerinde sekizgen
kuleleri olan bölümleri neo geotik üsluptadır. Güney-batı cephesinde at nalı formunda
yapılmış bir giriş kapısı vardır. Ön cepheye bakan salonun pencere ve kapıları art
nouveau uslubunda olup bu bölümün tasarımının D’Aronco’ya ait olduğu tahmin
edilmektedir398.
Özellikle şehzadelik yıllarında iyi bir binici olan Sultan bu merakını Yıldız Sarayı’nda
da devam ettirmiştir. Ayşe Sultan hatıratında, babası Sultan II. Abdülhamid’in
binicilikte çok usta olduğunu, hatta bu mahareti sayesinde padişahlığı döneminde
başına gelen önemli bir kazayı da bertaraf ettiğini aktarmıştır399.
Istâbl-ı Âmire adı verilen ahır dairesi imrahorbaşı veya ser imrahor denilen bir
müdürün kontrolündeydi. Burası Sultan'ın saltanat arabaları ve diğer arabalarını
koşum ve cenk hayvanlarının, bunlara ait takımların korunduğu ve bakımının yapıldığı
bir yerdi400.
Milli Saraylar Arşivi’ndeki belgelerden elde edilen bilgilere göre Sultan II.
Abdülhamid döneminde Istabl-ı Amire’de çalışmak üzere İngiltere’den Seyis Daviyon
ve Mösyö Blakken davet edilmişti. Istabl-ı Amire’ye Bağdat’tan hayvanat getirildiği
de bilinmektedir401.
Bu yapılar Cumhuriyet Dönemi’nde Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı olarak
kullanılmış daha sonra TBMM’ye devredilmiştir402. Batur’un aktardığına göre Ferhan
Köşkü 1990’lı yıllarda Milli Saraylara bağlıydı ve onarım görmüştü403.
398
Batur, Devr-i Hamid, 148-149.
Ayşe Osmanoğlu, age, 34-35.
400
Örikağasızzade Sırrı, age, 177.
401
Yasemin Acaralp, “Yıldız Sarayı ve Yıldız Kasrı Bahçeleri”, Milli Saraylar Sanat- TarihMimarlık Dergisi, s.11 (2013): 220.
402
Sözen, Devletin Evi, 203.
403
Batur, TBMM Milli Saraylar, 94.
399
88
1999’da çıkan bir habere göre Istabl-ı Amire Ahırları’nın TBMM'ye bağlı Milli
Saraylar Daire Başkanlığı’nca dolar karşılığında, fuar, sergi, defile gibi sosyal
etkinliklerde için kiraya verilmesine karar verilmişti404. 2000’li yıllarda çıkan bir başka
gazete haberine göre ise Istabl-ı Âmire-i Ferhan Milli Saraylar Dairesi Başkanlığı’na
bağlı bir kültür merkezi olarak kullanılmaktaydı405.
Istâbl-ı Âmire-i Ferhan’da yapılan onarımların tamamlanmasından sonra burada
Klasik Türk Sanatları Merkezi eğitimlerine halen burada devam etmektedir.
Sultan II. Abdülhamid döneminde Ferhan Köşkü dış bahçeye dahil bir alan iken,
günümüzde Yıldız Parkı olarak kullanılan dış bahçeyle bağlantıları kopmuştur.
Yönetim olarak ise park İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yönetiminde iken, artık
TBMM Genel Sekreterliği (Milli Saraylar) yönetimine verilmiştir.
Acem Köşkü
Acem Köşkü II. Abdülhamid döneminde dış bahçede yapılmış olup, günümüze
ulaşmayan köşklerden biridir.
Köşk, İran Şahı Muzafferüddîn’in İstanbul’u ziyareti (1900) kabulü için tek katlı
küçük bir pavyon olarak inşa edilmişti. Şah, sarayın Çırağan tarafındaki Mecidiye
Kapısı’ndan girerek Acem Köşkü’ne ulaşmış, burada yapılan resmi kabülden sonra
Şale Köşkü’ne gitmişti406. Ayşe Sultan'ın aktardığına göre dış bahçedeki Acem
Köşkü'nün bulunduğu yer küçük ayıların, deve kuşlarını, maymunların, zürafa ve
zebraların olduğu bir hayvanat bahçesi niteliğindeydi. Buradaki iki zebra Sultan
Abdülhamid’e Habeşistan Kralı Menelik tarafından hediye edilmişti407. Acem Köşkü
Sultan Reşad döneminde yıktırılmıştı408.
Talimhane Köşkü
Talimhane Köşkü adını asker talimlerinin yapıldığı yer olan Talimhane Meydanı’ndan
almaktadır. Sultan’ın bu meydanda yapılan asker talimlerini izlediği, yabancı
29 Aralık 1999’da Hürriyet’te çıkan bir haber, “Yıldız'ın tarihi ahırları fuar ve sergi alanı oldu”,
http://www.hurriyet.com.tr/yildizin-tarihi-ahirlari-fuar-ve-sergi-alani-oldu-39122237 [27.10.2016].
405
16.05.2001’de Milliyet Cumartesi’de çıkan bir haber, “Dört Nala Festival”,
http://www.milliyet.com.tr/2001/05/16/cumartesi/muz01.html [27.10.2016].
406
Ayşe Osmanoğlu, age, 58-59.
407
age, 124.
408
Osmanoğlu, age, 60.
404
89
hükümdarları karşıladığı, resmigeçitlerin yapıldığı, pek çok konuğun ağırlandığı bir
köşktü.
Talimhane Köşkü sarayın arka tarafında Ortaköy'ün arka tarafındaki sırtlar
üzerindeydi. Oldukça büyük bir kaç odası ve geniş bir salonu vardı. Yıldız Sarayı’na
gelen hükümdarlara, Talimhane Meydanında resmigeçit yapılırdı. Gelen hükümdarlar
sultanla birlikte Talimhane Köşkü’nün balkonundan resmigeçidi izlerlerdi. Köşk ilk
olarak Almanya İmparatoru II. Wilhelm’in ziyaretinde resmigeçidin izlenebilmesi için
hususi olarak yaptırılmıştı. İmparator Şale Köşkü’nde misafir edilirken askeri ve mülki
kabinesinin müdürleri ise Talimhane Köşkü’nde misafir edilmişti. Sultan'ın eski fahri
yaveri Fransız Dresse Paşa da İstanbul’a misafir olarak geldiğinde bu köşkte
kalmıştı409.
Ayşe Sultan’ın aktardığına göre Sultan II. Abdülhamid bazen Talimhane Köşkü’ne
giderek askerlerin yaptığı talimleri izler, askerlere dağıtılan yemeklerden tadar, eksik
gördüğü bir şey olursa ikaz ederek düzeltilmesini isterdi410.
Hareket Ordusu 31 Mart Vakası ile Yıldız Sarayı'nı muhasaraya alıp dışarısı ile
irtibatını kesince sultanın emri ile hareket ordusuna teslim bayrağı ilk bu köşke
çekilmişti. Talimhane Köşkü daha sonra Sultan Vahdeddin zamanında yanarak kül
oldu411.
Cumhuriyet Dönemi’nde 1958’de yapılan imar harketleri çerçevesinde yıkılan
Ertuğrul Kışlası’nın uzantısı üzerinde bulunan Talimhane Köşkü’nün önündeki
gösterilerin yapıldığı Talimhane Meydanı da çevre yolu düzenleme çalışmaları
nedeniyle kışla ile bağlantısı koparılarak tek bırakılmıştır412.
Bahçıvancıbaşı Köşkü
II. Abdülhamid döneminde dış bahçede yapılmış olup, günümüze ulaşmayan
köşklerden
biri
olan
Bahçıvancıbaşı
Köşkü
ile
alakalı
çok
fazla
bilgi
bulunmamaktadır. Ayşe Sultan’ın aktardığına göre köşkün orta katı bir dönem Sultan
Abdülhamid tarafından eski silahların sergilenmesi için müze haline getirilmişti413.
Örikağasızzade, age, 54-56, 190., Ayşe Osmanoğlu, age, 55., Osman Nuri, age, 17.
Ayşe Osmanoğlu, age, 56.
411
Ezgü, age, 46, 53., Ayşe Osmanoğlu, age, 55.
412
Batur, Devr-i Hamid, 149.
413
Ayşe Osmanoğlu, age, 92.
409
410
90
2.2.2.6. Çevre Yapılar
Yıldız Sarayı’nın avlular etrafında şekillenen idari ve özel bölümlerini oluşturan
yapıları, bahçeleri haricinde, saray duvarlarının dışında olmasına rağmen sarayla
organik bağı olan bazı yapıları da vardı.
Çevre yapılar olarak ifade edebileceğimiz bu yapılara arasında elektrik fabrikası,
itfaiye lojmanı gibi hizmet yapılarının yanında çeşitli nedenlerle ortadan kalkmış
yapılar da dâhildir. Yine Şeyh Zafir Külliyesi, Ertuğrul Camii, vezir ve bendegân
köşkleri ve Yıldız Sarayı’nın güvenliğini sağlayan Orhaniye ve Ertuğrul Kışlaları gibi
ikincil kuşağı oluşturan yapılarını da bu grup içinde saymak gerekir414.
Birçok bina yanarak, yıkılarak veya örneğin dökme demir veya çelikten yapılmış
olanlar sökülerek yok olmuş veya ortadan kaldırılmıştır. Örneğin 1958’de yapılan imar
harketleri çerçevesinde yıkılan Ertuğrul Kışlası’nın uzantısı üzerinde bulunan
Talimhane Köşkü ile önündeki gösterilerin yapıldığı Talimhane Meydanı da çevre
yolu düzenleme çalışmaları ile kışla ile bağlantısı koparılarak tek bırakılmıştır415.
Kışlalar
Sultan II. Abdülhamid’in en önem verdiği hususlardan birisi de şüphesiz ki emniyetti.
Bu sebeple Yıldız’ın emniyetini sağlamak üzere sarayın çevresinde 15.000 askeri
barındırabilecek nitelikte kışlalar yapılmıştı416.
Yıldız Sarayı Kışlaları sarayı korumak üzere oluşturulmuş güvenlik halkasının ana
unsurlarıydı. Yıldız’ı korumakla görevli bu yapılar Malta Kışlası, Orhaniye Kışlası,
Ertuğrul Kışlası, Yaverler (Seçme Süvariler, Hünkar Çavuşları) Kışlası, Fesli ve
Sarıklı Zuhaf Alayları Kışlası ile İkinci Fırka askerlerinin kışlaları ve Müzika-i
Hümâyun Kışlası’ydı.
Osman Nuri’nin aktardığına göre Yıldız'ın kuzeydoğu sınırını oluşturan büyük duvar
boyunca fesli ve sarıklı zühaf alayları ve ikinci fırka askerlerinin kışlaları vardı. Bu
kışlaların, hastanenin, ahırların, mutfakların, saray müştemilatlarının yapıldığı yayla
Batur, Dünden Bugüne, 526.
age, 526. Batur, Devri hamid, 149
416
Osman Nuri, age, 13.
414
415
91
daha önceden çorak bir arazi idi417. Sarayın etrafında 15.000 askeri barındıran bu
kışlalarda ağırlıklı olrak Arnavut tüfekçiler, Boşnak ve Arap erleri bulunmaktaydı418.
Yıldız’da inşa edilen kışlalar büyük kâgir kışla binaları ile tek katlı pavyon stili kışlabarakalar ve subay lojmanları olmak üzere sınıflandırılabilir. Ertuğrul ve Orhaniye
Kışlaları büyük kâgir kışla yapılarıydı. Sultan II. Abdülhamid döneminde yapılan
Ertuğrul Kışlası Beyoğlu- Beşiktaş yönünün emniyetini sağlamakta ve Osmanlı kışla
mimarisinin tüm özelliklerini taşıyan bir kompleksti. Ertuğrul Kışlası 1958'deki imar
faaliyetleri ile birlikte yok oldu419.
II. Abdülhamid’in sarayın kuzey yönü ile Ortaköy bölgesinin güvenliğini sağlamak
üzere yaptırdığı Orhaniye Kışlası’nın Osmanlı'nın ikinci padişahı Orhan Gazi'ye ithaf
edildiği için bu ismi aldığı düşünülmektedir. Çeşitli yapı gruplarından oluşan kışla bir
bodrum üzerine iki katlı olarak yapılmıştır. Kışlanın Nizamiye Kapısı üzerindeki
kitabesinde H. 1302 M. 1886 tarihi yazılıdır. Arka cephesinde ise Orhaniye Camii yer
alır. Cami de bodrum katı üzerine çift sıra pencereli olup, kubbe ile örtülüdür. Güdük
bir minaresi vardır. Kışlanın müştemilatı Şale Köşkü iç duvarının yan kapısı ile dış
duvar arasındaki geniş alandadır. Burada görkemli süvari tavlaları ile kapalı manej ve
köşkler vardır. Bu köşkler Cumhuriyet Dönemi’nde subay lojmanı olarak
kullanılmıştır420. Orhaniye Kışlası günümüzde ayakta olup hâlen İstanbul Merkez
Komutanlığı olarak kullanılmaktadır.
Dış bahçedeki Malta Kasrı’nın haricinde de kışla ve askeri tesisler olduğundan
bahsedilmektedir421. Alman Mavileri İstanbul Haritalarında görülen Malta Kışlası
ibareli yapı da bu bilgiyi doğrulamaktadır.
Yaverler (Seçme Süvariler, Hünkâr Çavuşları) Dairesi Sultan II. Abdülhamid
döneminde küçük rütbeli Yaverler ile Hünkâr Çavuşları ve Dragonlar’ın (Seçme
Süvariler) kışlası olarak yapılmıştır. 1925 yılında ilk Mülkiye Mektebi burada öğretim
yapmıştır. Yapı 1953-1983 yılları arasında Yıldız Sağırlar Okulu Yetiştirme Yurdu
olarak ardından da üniversitenin Meslek Yüksek Okulu olarak kullanılmıştır, son
417
Osman Nuri, age, 20.
Vahdettin Engin, “Yıldız Sarayı’nda Hayat”, II. Abdülhamid Modernleşme Sürecinde İstanbul,
ed. Coşkun Yılmaz (İstanbul: İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti, 2011) : 58.
419
Kemal Tüfekçioğlu, “Yıldız Sarayı Kışlaları”, Belgelerle Yıldız Sarayı Rehberi, s.2 (1982): 8.,
Batur, Dünden Bugüne, 526.
420
Bilgin, DİA, 544., Tüfekçioğlu, age, 8.
421
Haluk Şehsuvaroğlu, İstanbul Sarayları, (İstanbul: Doğan Kardeş Yayınları, 1954), 27.
418
92
olarak da İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi olarak kullanılmıştır422. Yapı günümüzde
T.C. Cumhurbaşkanlığı himayesinde ve kullanımındadır.
Dış Karakol Binası
Dış Karakol Binası Yıldız Sarayı’nın güvenliğini sağlayan yapılardan biriydi. Yapının
konumu Arabacılar Dairesi’nin caddeye bakan tarafıdır.
Dış Karakol da diğer yapılar gibi Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden
sonra tasfiye sürecine giren yapılardan biriydi. Yapının 1980’lerde Yıldız Sarayı Vakfı
ile İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın ortak kullanımındaki Yıldız Kültür ve Sanat
Merkezi olarak hizmet verdiği bilinmektedir.423 Dış Karakol Binası 1995 yılında
Kültür Bakanlığı ile yapılan protokol ile on yıl için Mimarlar Odası İstanbul
Büyükkent Şubesi'ne verilmişti. 22 Ekim 2002 tarihinde yenilenen protokolle de 2051
yılına kadar kullanımı uzatılmıştı. Ancak Yıldız Sarayı ve çevresindeki bazı yapıların
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı'na tahsis edilmesinden sonra, 2015 yılında
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü protokolü
tek taraflı olarak fes etmiştir ve yapı boşaltılmıştır.
Hamidiye Camii
Hamidiye Camii Yıldız Sarayı’na çıkan yolun sağ tarafında saraya ortalama elli metre
kadar mesafede, yakın bir konumdadır. Hamidiye Camii, saray duvarlarının dışında
yer almasına rağmen saraya çok yakın bir konumda olması ve işlevi açısından bir saray
camii olma niteliği taşır. Nitekim kullanımı da bu şekilde olmuştur.
Cami, özellikle Sultan II. Abdülhamid’in emriyle özellikle Osmanlı’da önemli bir
gelenek olan Cuma Selamlığı törenlerinin yapılması, bayram, mübarek gün ve
gecelerde yapılan vazifelerin icrası için 1885-1886 yıllarında yapılmıştı.
Caminin giriş cephesini Hünkâr Köşkü oluşturmaktadır. Hünkâr Köşkü harim
bölümünü de barındıran dikdörtgen planlı bir kitledir. Bu kitleye eklenen daha alçak
kottaki dikdörtgen kitleyle birlikte kurgulanmıştır. Dolayısıyla bu üç kitle arasında
hünkâr köşkü hiyerarşik şekilde öne çıkarılmıştır. Harim Bölümü dikdörgen planlı
olup 16 pencereye sahip yüksek kasnağı olan küçük bir kubbeye sahiptir. Kubbe
Arapoğlu,age,45.,
http://mimarsinanisitmeengelliler.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/34/10/746776/icerikler/tarihcemiz_95
7445.html “Mimar Sinan İşitme Engelliler İlköğretim Okulu Tarihçesi” [11.08.2016].
423
Yıldız Sarayı Vakfı, sayfa no yok
422
93
geleneksel plan tiplerinde yer aldığından farklı şekilde mihrabın oldukça uzağında
caminin girişine yakın bir yerdedir. Kubbe içeriden mavi zemin üzerine altın varakla
kaplanmış yıldızlarla süslenmiştir. Kubbe iki yanında yüksek ve sekizgen planlı
sütunlar tarafından desteklenir. Sütunlar birbirine dilimli kemerlerle bağlıdır. Bu
dilimli kemerler oryantalist üslubun en bilinen öğelerinden biri olan El-Hamra
imgesine referans verirler. Kubbenin dışında diğer kısımlar düz tavanlıdır. Kubbedeki
mavi zemin üzerine yıldızlarla yapılan süslemeler mihrap üstündeki tavana kısmına da
yapılmıştır. Bu bölüm altın varaklı profil, mukarnas ve yazı şeritleri ile
zenginleştirilmiştir. Camideki en ihtişamlı bezeme ise iki katlı hünkâr köşkündedir.
Kasrın II. Abdülhamid’e ayrılan üst katında altın varak ve çok renkli şekilde çalışılmış
oryantalist stilde bezemelere yer verilmiştir. Bu stilin son derece sanatsal biçimde
kullanılması bir saray yapısı olma özelliğini vurgulamaktadır. Yoğun bir şekilde
bezenmiş olan mahfil doğrudan harim kısmına ve kubbenin altına açılmaktadır424.
Caminin kapısı cephenin tam merkezinde öne doğru çıkma yapan bir taç kapı olarak
tasarlanmıştır. Taç kapı tüm kitlelerden daha yüksek yapılarak üstünde zengin
süslemeleriyle dikkat çeken bir tepelikle vurgulanmıştır. Geleneksel yapım
sistemlerinden çok farklı olacak şekilde taç kapı motifi mihrap cephesinde de
tekrarlanmıştır. Batur’un belirttiği gibi bu taç kapı öğesi açık bir emperyal
göstergedir425. Bu formun kullanılması Anadolu Selçuklu Dönemi’nin taç kapılarına
dair bir etki de olabilir.
Caminin benzerine rastlanmayan bir zenginlik ve itina ile süslendiği gözükmektedir.
Çift sıralı neo-gotik stildeki pencereler alçı oyma dilimler ve zengin örgülü demir
parmaklıklarla örtülmüştür. Pencerelerin aralarına ise ünlü hattatlara ait hat levhaları
yerleştirilmiştir. Cephelerde oluşturulan zengin süslemeli çerçeveler içinde dilimli
neo-gotik stilde pencereler vardır. Cephenin üst kısmı mukarnaslı bir korniş ve üstünde
yer alan parapetlerle geçilmiştir426
Yıldız Arşivi fotoğrafları ile kıyaslandığında Hamidiye Cami’nin özellikle kuzey
cephesinde önemli değişiklikler yapıldığı görülmektedir. Cephesinin ortasında
bulunan küçük giriş bölümü fotoğraflara bakıldığında büyük ve geniş pencerelerle
çevrilidir. İki yan girişler ise çift kollu dairesel merdivenlerden sonra sahanlık
424
Batur, Devr-i Hamid, 149-150.
age, 150.
426
age, 150.
425
94
kısmında bulunan camlı bir sundurma ile örtülüdür. Ancak burada şimdi düz bir
merdiven bulunmaktadır ve fotoğraflarda görülen camlı sundurma mevcut değildir.
Ayşe Sultan'ın notuna göre caminin merdiveni Sultan Reşad döneminde
değiştirilmiştir427.
Bir saray camii olma özellikleriyle donatılmış olan bu caminin saray hayatının
ayrılmaz bir parçası olduğu görülmektedir. Yıldız Sarayı ve çevresinde her hafta
yapılan cuma selamlıkları, mübarek gün ve gecelerde, bayramlarda yapılan alay ve
törenler çoğunlukla Hamidiye Camii’nde icra edilirdi.
Osmanlı Sultanları’nın halife sıfatlarıyla cuma namazlarına imamet etmek üzere
katılmaları eski bir adet olduğundan Sultan II. Abdülhamid de bu geleneği devam
ettiren padişahlardan biri olmuştur. Sultan Abdülhamid Hamidiye Camii'ni
yaptırmadan önce Cuma selamlıkları için Beşiktaş'taki Sinan Paşa Camii'ne veya
Ortaköy'deki Mecidiye Camii'ne giderken, Yıldız'da bu camiyi yaptırdıktan sonra
ekseriyetle selamlıkları burada yapmıştır428.
Ayşe Sultan’ın aktardığına göre cuma selamlıklarından önce sarayda saatler
ayarlanırdı. Bunun için Fransız Kambara Efendi rasat aletleri ile Sultan’ın Küçük Köşk
denilen dairesinin önüne gelir, güneşten gelen ışıkla çalışan bu aletler yardımıyla
saatler ayarlanırdı429.
II. Abdülhamid’in Cuma selamlıklarında bir kaç tabur piyade, bir iki alay süvari ve bir
iki batarya topçu hazır bulunurdu. Bu askerlerin elbiselerinin intizamına özellikle
ihtimam edilirdi. Ayrıca ayak talimlerinin ve her türlü hareketlerinin mükemmel
olmasına dikkat edilirdi430.
Sultan iki atlı saltanat arabasıyla özel dairesinden hareket eder ve Mabeyn Dairesi’nin
üst tarafındaki kapıdan (Saltanat kapısı) Hamidiye Camii'ne doğru saraydan çıkardı. O
esnada müezzin caminin minaresine çıkarak ezan okumaya başlar, bir taraftan da
Muzıka-yi Hümâyun Hamidiye Marşı’nı çalardı. Mahfil-i Hümâyun'un (hünkar
mahfili) girişindeki binek taşına ulaşarak arabadan inen Sultan etrafı selamladıktan
sonra camiye girerdi. Şeyhülislam caminin kapısından Sultan'ı karşılardı, içeriye
girince namaz başlardı. Namazını daima Mahfil-i Hümâyun'da kılardı. Dışardan gelen
age, 150., Ayşe Osmanoğlu, age, 135..
Örikğasızzade, age, 193-194.
429
Ayşe Osmanoğlu, age, 63,64.
430
Örikğasızzade, age, 195.
427
428
95
hacılar, Yemen ve Arabistan'dan gelen müslümanlar caminin avlusuna serilen
hasırlarda namaz kılarlardı. Namaz bittikten sonra hazır bulunan askerler Mahfil-i
Hümâyun'un penceresinin önünde resmi geçit yaparlardı. Sultan resmi geçit yapan bu
askerleri pencereden selamlar geri dönüşte iki atlı bir viktoryaya (saltanat arabası)
biner ve atları kendi idare ederek saraya çıkardı431.
Cuma günleri alay esnasında caminin çevresi mahşer yeri gibi olurdu. Herkes selamlık
temaşası için gelirdi. Çünkü herkes genel olarak Yıldız Sarayı'ndan ayrılmayan
Sultan'ı uzaktan da olsa araba içinde de olsa görebilme merakı içindeydi. Sefirler Set
Köşkü yapıldıktan sonra hemen her cuma selamlık seyrine gelmeye başlamışlardı432.
Merasimden sonra Mabeyn-i Hümâyun'da ya da Çit Kasrı'nda bu elçiler kabul edilirdi.
Elçilere ve ecnebilere mabeyn de mükellef masalar hazırlanırdı433.
Cuma selamlıkları gibi bayram alayları da Hamidiye Camii’nde olurdu. Bu alaylar
cuma selamlıklarına göre daha gösterişli yapılırdı. Yıldız Sarayı’nda muayede için
hususi salon (Şale Kasrı) yapılana değin Sultan II. Abdülhamid bayram töreni için
Dolmabahçe Sarayı’na giderdi. Bayram günleri önce bayram namazı için camiye,
ardından muayede resmi için saraya geçmek bir gelenekti. Sultan II. Abdülhamid’in
saltanatının son senelerinde hem Cuma selamlıkları hem de de bayram törenleri
tamamıyla Hamidiye Camii’nde ve Merasim Köşkü’nde yapılmak olmak üzere
Yıldız’a naklolmuştu434.
Mevlüd kandilllerinde gündüzleri alay yapılır, Hamidiye Camii’ne gelinerek askerlere
şeker ve şerbet dağıtılırdı435. Ramazan ayının yirmi yedincisi gecesine tekabül eden
Kadir Gecelerinde yapılan büyük alay da cami çevresinde şekillenirdi. Saraydan
Valide Sultan’ın arabası başta olmak üzere diğer sultanların arabaları çıkar, Hamidiye
Camii avlusuna sıralanırlardı. Sultan’ın arabasının yanında gümüş kaplamalı deri
fenerler tutulurdu. Sultan camiye girdikten sonra Kiler-i Hümâyun’da hazırlanmış olan
peynirli pideler ve şerbetler askerlere dağıtılırdı. Namaz bitene değin Yıldız
Meydanı’nda fişekler atılmaya devam ederdi. Namazın sonuna doğru askerlere
müsade edilir, onlar da bandolarını çala çala kışlalarına dönerlerdi436.
Örikğasızzade, age, 195-197., Ayşe Osmanoğlu, age, 60-65.
Örikğasızzade Hasan Sırrı, age, 198.
433
Ayşe Osmanoğlu, age, 65
434
Örikğasızzade, age, 198.
435
Ayşe Osmanoğlu, age, 68.
436
age, 97-98.
431
432
96
Yılbaşı günlerinde yani her yıl muharrem ayının onuncu gününde pişirilen aşure
kazanlarla
Hamidiye
Camii’nin
avlusunda
dağıtılırdı.
Ayrıca
Talimhane
Meydanı’ndaki askerlere de dağıtılarak, çevredeki tüm kışlalalara da gönderilirdi437.
Tüm bu kutlamaların yanında, cami avlusu 21 Temmuz 1905’de tarihe Bomba
Hadisesi olarak geçen acı bir olaya da sahne olmuştur. Bomba Hadisesi Cuma
Selamlığı’nın hemen ardından gerçekleşmiştir.
Ermeni Taşnak Komitesi’nin Sultan II. Abdülhamid’e karşı düzenlemiş olduğu
bombalı suikast girişiminde Cuma selamığı için avluda bulunan yirmi altı kişinin
öldüğü, elli sekiz kişinin yaralandığı bilinmektedir. Sultan’ın Cuma namazının
bitimiyle Yıldız Saray-ı Humayunu’na geri dönmek üzere caminin Mahfil-i Hümâyun
sofasına yöneldiği sırada eski Şeyhülislâm Hâlidefendizâde Cemâleddin Efendi ile
karşılaşarak burada yaptığı ayaküstü sohbet kendisinin elim bir suikaste kurban
gitmesini önlemişti438. Ali Said Bey’in aktardığına göre Bomba Hadisesi’nin etkisiyle
Hamidiye Camii’nin, etraftaki saray dairelerinin ve saray mutfağının camları
kırılmıştı439.
Hamidiye Camii, bir saray camii olma özelliği ve sahne olduğu tarihi olayların
tanıklığıyla günümüze ulaşmıştır. Yapı günümüzde Türkiye Cumhuriyeti Vakıflar
Genel Müdürlüğü’ne bağlıdır.
Yıldız Sarayı Saat Kulesi / Hamidiye Saat Kulesi
Sultan II. Abdülhamid’in imparatorluğun pek çok yerinde saat kuleleri yaptırmasıyla
meşhurdu. Elbetteki kendi sarayının yakınına da bir saat kulesi yaptırmayı ihmal
etmemişti. Hamidiye Saat Kulesi, Hamidiye Camii’nin yapılmasından sonra 1890
senesinde tamamlandı. Konum olarak cami avlusunun kuzey-batı köşesinde yer alan
kule, Hamidiye Camii'ne benzer şeklide oryantalist, barok ve neo-gotik üslubun
birlikte kullanıldığı eklektik bir yapıdır. Köşeleri kırık bir kare plan üzerine oturan üç
katlı bir yapıda katlar birbirinden mukarnaslı kornişlerle ayrılır. Zemin kattaki
girişinde geleneksel sivri kemer ve kitabeye yer verilmiştir. İkinci katında bir gül
pencere motifi bulunur. Girişin üzerinde bulunan pencereye bir tür meteorolojik
kadran yerleştirilmiştir. Üçüncü katta ise bu kotun gül pencerelerinden saray yönünde
437
age, 105.
Ali Said, age, 117, Selman Can, "Yıldız Camii", DİA, c. 43 (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, 2013): 541.
439
Ali Said, age, 115.
438
97
olan kuzey penceresinde saat vardır. Kubbenin üst örtüsü ise dilimli bir kubbedir440.
Kulenin dört tarafındaki celî ta‘lik kitâbelerin hattı Mehmed Nazif Bey’e aittir441.
Hamidiye Saat Kulesi meşhur bomba hadisesinin cereyan ettiği yer olması açısından
önemlidir. II. Abdülhamid’ın kızlarından Ayşe Sultan 21 Temmuz 1905'de Cuma
Selamlığı'nın ardından saat kulesi istikametinden gerçekleşen Bomba Hadidesi
esnasında saat kulesinin taşlarının düştüğünü aktarmıştır442. Hamidiye Saat Kulesi
halen Hamidiye Camii’nin avlusunda olup ayaktadır.
Sergi Binası / Öksüz ve Yetimler Tören Binası
Sergi binası 1897’de gerçekleşen Osmanlı-Yunan Harbi’nin hemen ardından Evlâd-ı
Şüheda ve Mâlûleyn-i Guzat Âsâkir-i Şâhâne-i İane Sergisi adıyla düzenlenen sergi ve
kermese ev sahipliği yapması için hususi olarak yaptırılmıştır.
Sergi Binası, bizzat II. Abdülhamid’in emri ile şehit, yaralı ve bu kişilerin aileleri
yararına organize edilen kermes için, Yıldız Sarayı’na çok yakın bir mevkide, tam
Yıldız Sarayı’nın karşısında bulunan Talimhane Meydanı’nda inşa edilmiş ve
etrafında çevre düzenlemesi yapılmıştır443.
Batur’un araştırmalarına göre Raimondo D'Aronco’ya ait yapı listesinde bu yapının
adı Bazar de Charité’dir444. Yapı aynı zamanda Sağırlar Okulu’nun (Seçme Süvariler
Kışlası) karşısında yer almaktaydı.
Tahsin Paşa’nın Yıldız Hatıraları’nda aktardığına göre kermeste satılan eşyaların
büyük bölümünü Sultan II. Abdülhamid bizzat göndermiştir. Bunlar arasında kendi
marangozhanesinden çıkma bir yazı takımı da vardır445.
Ziya Şakir’in aktardığına göre, büyük bir salondan oluşan Sergi Binası’nda bu salonun
ortasına yerleştirilmiş camekânlı sergileme masalarında Sultan’ın bizzat bağışladığı
hediyeler sergilenmekteydi. Sefir, tüccar, esnaf gibi meslek gruplarından kimselerin
Afife Batur, “Yıldız Sarayı Saat Kulesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. 7 (İstanbul:
Tarih Vakfı Yayınları, 1993-1994): 527.
441
Selman Can, "Yıldız Camii", DİA, c. 43 (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2013): 541.
442
Ayşe Osmanoğlu, age, 60.
443
Ziya Sakir, Sultan Abdülhamid’in Yunan Zaferi ve Gizli Siyaseti, 2.bs. (İstanbul: Boğaziçi
Yayınları, 1994), 161. ‘den aktaran Necmettin Alkan, “1897 Yunan Harbi’nde Şehit Olanların Yakınları
ve Gaziler İçin Düzenlenen İane Sergisi”, Güney Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, s. 13. (2008):
18. Ayrıca Bakınız BOA, Y. PRK. KOM, Dosya No. 9, Gömlek No. 59, BOA, Y. PRK, KOM, Dosya
No. 9, Gömlek No. 38.
444
Batur, TBMM Milli Saraylar, 93.
445
Tahsin Paşa, age, sayfa numarası yok. (kitabın sonundaki vesikalalar ve fotoğraf bölümünde)
440
98
veya halkın bağışladığı hediyeler ise duvarlardaki camekânlı bölmelere konmuştu.
Yıldız Sarayı bahçıvanlarının özenle yaptıkları çiçek tarhları binanın bahçesini
süslüyor, halktan kişiler isterlerse buralarda özgürce gezebiliyorlardı. Gün içinde belli
vakitlerde mabeyn, bahriye ve topçu bandoları müzik yapıyorlardı446. Serginin açılışı
Cuma gününe denk getirilmiş ve tabiki Hamidiye Camii’nde yapılan Cuma Selamlığı
töreninden sonra II. Abdülhamid tarafından bizzat açılmıştı. Sultan’ın sergiyi
gezmesinden sonra resmi geçit yapılmıştı447.
Toplumun her kesiminden büyük ilgi görerek, sağladığı bağışlarla amacına ulaşan İane
Sergisi’nin bu özel binası ne yazık ki 1922’de Nisan ayında çıkan bir yangında yandığı
için günümüze ulaşmamıştır448.
Şeyh Zâfir Külliyesi / Ertuğrul Tekkesi
Sultan II. Abdülhamid günümüzdeki konumuyla Barbaros Bulvarı, Yıldız Caddesi,
Serencebey Yokuşu’ndaki Ertuğrul Tekkesi’ni bir tekke-cami olarak büyük bir
bağlılıkla sevdiği şeyhi Muhammed Zâfir Efendi için yaptırmıştı. Tekke Şazeli
tarikatının Medeni kolunu temsil ediyordu. Şazeli tarikatı başta Mısır olmak üzere
Cezayir, Fas, Tunus gibi bölgelerde Kuzey Afrika’nın yaygın tarikatlarından
biriydi449.
Ayşe
Sultan’ın
aktardığına
göre
Sultan
II.
Abdülhamid
şehzadeliğinde
Süleymaniye'de namaz kıldığı günlerden birinde Şeyh Hamza Zafir Efendi ile
tanışmış, onunla dostluk kurmuş ve ardından bu tarikata intisab etmişti. Sultan,
Ertuğrul Tekkesi’ni yaptırmadan önce Yıldız Hamidiye Camii’nde Şazeli usulü zikri
başlatmıştı. 1887-1888 yılllarında ise cami, tevhidhane, selamlık bölümleri olan asıl
yapıyı, yani Ertuğrul Tekkesi’ni yaptırmış, tekkeye daha sonra harem ve misafirhane
bölümleri de eklenerek burası bir külliye olarak kurgulanmıştı. Tekkenin açılışı
1888’de yapılan Cuma selamlığının ardından büyük bir şölenle yapılmıştı450.
Ziya Sakir, Sultan Abdülhamid’in Yunan Zaferi, 162.’den aktaran Alkan, age, 18. Ayrıca
Bakınız: BOA, Y. MTV, Dosya No. 181, Gömlek No. 123.
447
Ziya Şakir, Sultan Abdülhamid’in Yunan Zaferi, 163.’den aktaran Alkan, age, 18.
448
Batur, TBMM Milli Saraylar, 93., Örikğasızzade, age, 192.
449
Kamil Büyüker, II. Abdülhamid’in Şeyh Muhammed Zafir Efendi ve Ertuğrul Tekkesi,
(İstanbul: Kişisel Yayın, 2004), 29.
450
Ayşe Osmanoğlu, age, 28, Burak Çetintaş, “Sultan Hamid’in Şeyhi Zâfir Efendi ve Beşiktaşlı
Ailesinin Sıradışı Hikâyesi” NTV Tarih, s. 46, (2012): 26.
446
99
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden edinilen bilgilere göre 1890 yılında tekkenin
hümâyûn dâiresi, şeyhe ait selamlık ve harem dâiresi, dedegân dâireleri, ahır, arabalık
ve diğer kısımlarının yeniden inşa edildiği anlaşılmaktadır. Câminin minaresi de bu
dönemde ilave edilmiştir451.
Cami tekke niteliğindeki yapıya Ertuğrul isminin Ertuğrul Gazi’ye ithafen verildiği
düşünülmektedir. Ayrıca II. Abdülhamid tarafından kurulan Domaniç yöresi
askerlerinden oluşan Ertuğrul Alayı’nın ibadetine ayrıldığı için bu ismin verilmiş
olması da muhtemeldir452.
Külliyenin avlusuna verilen dört girişin en gösterişlisi güney yönündeki hünkar
mahfiline geçişi sağlayan giriştir. Sultan II. Abdülhamid Cuma selamlıklarını Ertuğrul
Tekkesi’nde yaptığında bu girişi kullanmıştır. Cami- tevhidhane kısmının üst
katındaki kadınlar mahfilindeki ahşap kafeslerin bizzat II. Abdülhamid tarafından
yapıldığı rivayet edilmektedir453.
Ayşe Sultan’ın aktardığına göre Şeyh Zafir Efendi sarayda herkes tarafından bilinen
ve sevilen bir kişiydi. İmparatorlukta bir hastalık olduğunda tekkede Buhâri-i Şerif,
Hizbul Bahr okunurdu454. Her gün yatsı namazının ardından ise “vazife adı verilen
Şâzelî Evrâdı’nın okunması Sultan II. Abdülhamid tarafından başlatılmış, tekkenin
kapanmasına değin sürmüştü. Ayrıca mübarek gün ve gecelerde de tekke boş
kalmazdı. Her yıl Recep ayının 27. Gecesine Miraciye okunurdu. Mübarek gün ve
gecelerde zikirler yapılırdı. Bu mübarek günler dışında da düzenli olarak her hafta Salı
günü zikir günüydü. Salı gecesi yapılan bu zikirler yaklaşık iki saat sürer, şehrin farklı
yerlerinden dervişler, tarikat ehli kimseler katılırdı455.
Tekkenin biraz yukarısına inşa edilen harem dairesi olan büyük ahşap konak şeyhin
hanımı Nurnigar hanımefendi ve çocuklarına aitti. Konak Bir Fransız şirketine 18 odalı
ve 4 sofalı olarak yaptırılmıştı. Birkaç sene sonra ikinci evliliğini yapan şeyhin eşi
Deblic Hanımefendi ve çocukları için bahçesi ahşap konağın bitişiğinde ve daha
yukarısında bir taş konak yaptırıldı. Rivayete göre bu taş konağın mimarı Osef
Kalfa’ydı. Taş konağın yapımından sonra iki konağın arasına çift kanatlı büyük bir
Fatih Köse, “Arşiv Belgelerinin Işığında İstanbul Şâzelî Tekkelerinin Tarihi”, Vakıflar Dergisi,
s.40, (2013): 109. (Ayrıca Bakınız: BOA, Y.PRK.MM. 1/48.)
452
M. Baha Tanman, “Ertuğrul Tekkesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. 3 (İstanbul: Tarih
Vakfı Yayınları, 1993-1994): 196.
453
Büyüker, age, 35-36.
454
Ayşe Osmanoğlu, age, 28.
455
Köse, age, 107-109., Çetintaş, age, 26.
451
100
kapı yapıldı. 1912’de konakta vefat eden Deblic Hanım dergâhın bahçesine
defnedildi456.
Tekkenin harem ve selamlık bölümleri üç katlı olup, üst katta 7 oda 1 salon, orta katta
8 oda 1 salon, alt katta 3 oda ve soğuk camekândan oluşurdu. Bahçe içinde de dedegân
denilen dedelere ait 4 adet oda vardı. Tekkenin içinde padişaha ait ve şeyhe ait birer
oda da vardı457.
Ertuğrul Tekkesi’ne pek çok vakıf tahsis edilmişti. Bu vakıflar tekkenin de içinde
olduğu ve içinde pek çok meyve ağacını da barındıran bir arazi, Akaretler caddesindeki
binalar ve Tophane’nin altında bulunan sıra dükkânlardı. Tekke’nin de içinde olduğu
meyve bahçeleri bulunan arazi 1980’lerde satılmış ve buraya Conrad Oteli
yapılmıştır458.
Tekkeye mensup dervişlerin yeme içme ihtiyaçları Yıldız Sarayı’ndan temin edilirdi.
Dervişlerin kalmaları için ahşap konağın aşağısında, Hasanpaşa deresinin kenarında
15 odalı iki koğuş vardı. Günümüzde buradan Barbaros Bulvarı geçmektedir. Tekke
adeta bir eğitim öğretim kurumuydu. Trablus’dan her yıl 30 derviş burada eğitim
görmek için tekkeye gönderilirdi. Eğitim süresince parlak olduğu farkedilen öğrenciler
geri gönderilmez, İstanbul’da Dişçilik Mektebi, Mülkiye ve Nafia Kondüktör Mektebi Alisi gibi okullara gönderilirdi459.
Şeyh Zafir Efendi üç kez memleketine dönmek istemişse de, Sultan gitmesini
istememiş böylece ömrünün sonuna dek burada kalmıştı460. 1903 yılında ölen Şeyh,
önce tekkenin haziresine defnedilmiş, ardından mimar Raimondo D'Aronco’dan
Ertuğrul Tekkesi’nin yanına bir türbe ile kitaplık ve çeşme yapılması istenmişti461.
1903-1904 yıllarında inşa edilen bu yapılar son dönem Osmanlı mimarlığının önemli
örneklerindendir. Özellikle türbe hayranlık uyandırcak şekilde zariftir. İstanbul’daki
art nouveau uslubunun sınırlı sayıdaki ve özgün örneklerinden biridir.
Çetintaş, , age, 26.
Köse, age, 108. (Bu bilgi 16 Mayıs 1304/ 28 Mayıs 1888 tarihli “Şâzelî Dergâhı postnişîni Şeyh
Zâfir Efendi’ye mahsus haremve selamlık dâiresine tefriş olunan eşyanın miktarını hâvi defter” başlıklı
bir arşiv belgesinden öğrenilmiştir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)., HH. 14847).12.
458
Utku Yücel, Serap Koçak, “Ertuğrul Tekke Camii ve 2008-2010 Restorasyon Çalışmaları”, Vakıf
Restorasyon Yıllığı, s.1 (2010): 88-90.
459
Hür Mahmut Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf 19. Yüzyıl, (İstanbul: İnsan Yayınları, 2003),
605.’den aktaran Köse, age, 110., Çetintaş, age, 26.
460
Kamil Büyüker, age, 19-20.
461
Afife Batur, “Şeyh Zâfir Külliyesi", DİA, c. 39 (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2013):
79.
456
457
101
Türbede geleneksel kare plan şeması uygulanmış, Osmanlı mimarisinin önemli
unsurlarıdan biri olan kubbe elemanına yer verilmiştir. Artnouveau / secession örneği
olarak tanımlanabilecek türbenin üç cephesi birbiriyle aynı şekilde yaplmıştır.
Kütüphane türbe ile bağlantılı olarak yapılmış, girişi buradan sağlanmıştır. Bu yapıda
da örtü sistemi kubbedir. Suyu Hamidiye Suları’ndan gelen çeşme ise, iki yüzlü olarak
tasarlanmıştır. Mimar D'Aronco sokak ile tekke bahçesi arasındaki kot farkını
değerlendirerek çeşmeyi iki düzlemde kurgulamış böylece çeşmeye bir meydan
çeşmesi olma niteliğini kazandırmıştır462.
Şeyh Zafir Külliyesi yapımından itibaren Yıldız Sarayı ile sürekli bağlantılı olarak
kullanılmıştır. Yemen ayaklanması olduğunda II. Abdülhamid'in görüşmek için saraya
çağırdığı kabile reisleri Zafir Efendi tekkesinde Sultan tarafından yaptırılmış olan
misafirhanede kalmışlardı. Ayrıca Şeyh Zafir Efendi İslam dünyasının çeşitli
bölgelerinden gelen misafirleri Yıldız Sarayı’nın desteğini alarak misafirhanesinde
ağırlamış,
İslam halifesi olan Sultan’ın nüfuzunu ve itibarını kuvvetlendirmeye
katkıda bulunmuştur463.
Sultan II. Abdülhamid Hamidiye Cami yapıldıktan sonra da bazen cuma selamlıklarını
burada yapmıştır464. Şeyh Zafir Tekkesi’nde yapılan bu törenler arşiv fotoğraflarında
da görülmektedir.
Şeyh Zafir Efendi’nin ölümünden sonra yerine önce oğlu Ebu’l Hasan Zafir, ardından
da diğer oğlu İbrahim Zafir geçti. İbrahim Zafir Efendi tekke ve zaviyelerin
kapatılmasına değin postnişin görevini yaptı ve 1925’de tekkelerin kapatılmasından
sonra da İstanbul’u dört bir yanından ve Trablusgarp’dan gelen ziyaretçileri misafir
etmeye devam etti.1947’de taş konakta vefat etti ve Yahya Efendi Dergâhı haziresine
defnedildi465.
Tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonraki dönemde şeyh efendilerin de
vefatlarından sonra konakta yaşayanlar farklı yerlere dağıldılar. Bir kısmı yurtdışında
eğitimlerine devam etmiş, bir kısmı yurtta kalarak burada çalışmalarını sürdürdü. Pek
çok varisi olan konak ilerleyen yıllarda el değiştirrek Zafir ailesine ait olmaktan çıktı.
Bahçelerindeki kaskadlı havuzlar, limonluklar, müzik odası ve yer altında bulunan ve
Batur, “Şeyh Zâfir Külliyesi", DİA, 79.
Osmanoğlu, age, 29., Şit Tufan Buzpınar, “Şeyh Zâfir", DİA, c. 39 (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, 2013): 78.
464
Örikağasızzade, age, 196.
465
Çetintaş, age, 26.
462
463
102
istiridyelerle kaplı olan gizli odası yıkılarak yok oldu466. Bu yapılar harabe halinde
yıllarca kalarak bahçeleri otopark olarak kullanıldı.
Ertuğrul Tekkesi’nin mülkiyeti Cumhuriyet Dönemi’nde Vakıflar İdaresi’ne
devredilmiş, kullanım hakkı ise önce İstanbul Belediyesi’ne daha sonra da Milli
Eğitim Bakanlığı’na verilmiştir. Cami-tevhidhane kısmı dışındaki diğer bölümler
1957’ye kadar Şair Nedim İlkokulu olarak kullanılmıştır. İlkokulun başka bir yere
nakledilmesinden sonra cami olarak tekrar açılmış, 1960’ların sonunda çökme
tehlikesine karşı 1969-1973 tarihlerinde Vakıflar İdaresi tarafından esaslı bir onarıma
tabi tutulmuştur. Onarımın ardından vakıfların depolarında çürümeye yüz tutan çeşitli
tarikat eşyalarının sergilendiği bir müze olması kararlaştırılmış ancak bazı
spekülasyonlar sebebi ile uygulamaya geçilememiştir. Harem ve misafirhane ise
onarılmayarak kendi haline terkedilmiştir467.
Nuri Akbayar’dan edinilen bilgiye göre misafirhane ve konak (harem) binalarının
mülkiyeti uzun yıllar Zafir Efendi’nin torunlarına aitti. Bunun dışında 90’lı yıllarda
dönemin başbakanı Tansu Çiller’in burayı otel haline getirmek için satın almış olduğu,
yasal düzenleme sağlanamayınca yapıların Mermerler Ailesine satılmış olduğu
rivayetleri vardır. Yapılar 2000’li yıllarda metruk bir halde ancak bahçeleri otopark
olarak kullanmaktaydı468.
Tekke tevhidhane kısmı Vakıflar Genel Müdürlüğü tarfından 2008-2010 yılları
arasında tekrar restore edildi469.
Günümüzde tekke-cami kısmı ayaktadır ve cami olarak kullanılmaya devam
edilmektedir. Türbe, kitaplık ve çeşme üçlüsü de ayaktadır. İki misafirhane ve harem
yapıları olan iki konak ise halen harabe halindedir. 2015 ve 2016 yıllarında bu
yapıların bahçesinde Fotoİstanbul Beşiktaş Uluslararası Fotoğraf Festivali yapılmıştır.
Hastaneler
Sultan II. Abdülhamid imparatoluğun çeşitli noktalarında olduğu gibi Yıldız Sarayı ve
çevresinde de bazı hastaneler de yaptırmıştı. Sultan, sağlıkla ilgili yeni teknolojilerin
466
age, 28.
Tanman, “Ertuğrul Tekkesi”, Dünden Bugüne, 196.
468
Didem Danış, “Şeyh Zâfir Konağı'nda neler oluyor?”, İstanbul, s.61 (2007): 25.
469
Yücel, Koçak, age, 88-90.
467
103
memlekete getirilmesi, tıbbın ve eczacılığın gelişmesi, savaş malullerinin tedavisi gibi
konulara da çok önem verirdi.
Tahsin Paşa’nın aktardığına göre Yunan Harbi’nde yaralanan askerlerin tedavileri için
Yıldız’ın karşısında bir hastane yapılmıştı470. Arşiv belgelerine göre sarayın içinde
müzeye bitişik hekim odaları da vardı471.
Ayrıca Yıldız’a Almanya’dan getirilen ahşap barakalarla kurulan bir askeri hastaneden
söz edilmektedir. Bu hastane o tarihlerde röntgen ünitesi bulunan askeri hastane olma
özelliğini taşımaktaydı472.
Almanya’dan özel olarak getirtilen barakalardan oluşan Yıldız Asker Hastanesi
1884’de saraya bağlı kışlalardaki saray muhafız erleri ve Beşiktaş’la çevresinde
bulunan saray mensubu kişilerin tedavileri için yapılmıştı. Bu hastanenin tüm
masrafları Sultan II. Abdülhamid’in Ceyb-i Hümâyun’undan karşılanmıştı. Sökülüp
takılabilir özellikli malzemelerden yapılmış olan bu barakalar taş temeller üzerine
oturan üç pavyondan oluşmaktaydı. İki yüz hasta kapasiteli bu üç pavyona daha sonra
bir röntgen dairesi, bir hamam ve müştemilat eklenmişti. Röntgen uygulamasının
erken örneklerinden birine sahip olan bu hastane Sultan II. Abdülhamid’in tahttan
indirilmesinden sonra da hizmet vermeye devam etmişti. Balkan Savaşı ile Birinci
Dünya Savaşı’nda yaralananların, gazilerin fizik tedavi ve rehabilitasyonuna burada
devam edilmişti. 1918’den sonra çalışmalar durmuş, ilerleyen süreçte muhafız
birlikleri ile 1923’de hastane de tasfiye edilmişti. Hastaneye ait eşyaların bir bölümü
Gümüşsuyu Hastanesi’ne bir kısmı da Saraçhane ambarına taşınmıştı473. Yıldız Asker
Hastanesi günümüzde mevcut değildir.
Çeşmeler
İstanbul'a Hamidiye Suları’nın getirilmesi ve Sultan II. Abdülhamid'in yirmi beşinci
cülus yıl dönümü vesilesi ile itibaren saray içinde pek çok çeşme yapılmıştır. Örneğin
Tahsin Paşa, age, 212.
Rengin Dramur, “Yıldız Sarayı Askeri Hastanesi ve Yıldız Sarayı Eczahanesi”, Sandoz Bülteni, s.4
(1989): 9., Ayrıca Bakınız: (Milli Saraylar Müdürlüğü Dolmabahçe sarayı Arşivi defter 425 Hazine-i
Hassa Kayıt defteri, s.4 1331/1915.),
http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/4529/001581892010.pdf?sequence=3&is
Allowed=y [11.10.2016].
472
Arslan Terzioğlu, “19. yy.da ve 20. yy. Başında Tesis Edilen Osmanlı Hastanelerinde Alman
Tesirleri”, Türk Alman Tıbbı İlişkileri Sempozyumu Bildirileri, 18-19 Ekim 1976 (İstanbul, 1981)’den
aktaran Dramur, age, 9.
473
Kemal Özbay, Türk Asker Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneleri, c.3. (İstanbul, 1981) ‘den
aktaran Dramur, age, 9.
470
471
104
saray tiyatrosuna giden yolun sağ tarafında D'Aronco'ya ait bir çeşme vardır. İtalyan
mimar Yıldız için 6 adet çeşme tasarımı yapmış ise de bunlardan sadece iki tanesi inşa
edilmiştir474. Bu çeşmelerden biri olan Hamidiye Çeşmesi bugünkü Şehir Müzesi’nin
sırasındadır.
Kameriye
Yıldız Sarayı bahçelerinde sıkça kullanılan dinlenme ve seyir yapılarından olan
kameriyelerden biri de bu Seçme Süvariler Kışlası’nın bahçesinde bulunan sekizgen
büyük kameriyedir.
Altınoluk 1980’li yılllarda kameriyenin sadece taşıyıcı sisteminin ayakta olduğunu,
zeminin beton olduğunu aktarmıştır475. Yıldız Bahçe isimli restoranın kullandığı bu
alanda kameriye /çardak görünümlü bir yapı halen mevcuttur, ancak özgün değildir.
2.3. II. Abdülhamid Dönemi’nden Sonra Yıldız Sarayı’nın Kullanımı
Çalışmamızda, II. Abdülhamid Dönemi’nden sonra günümüze kadarki dönem Sultan
II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden itibaren ele alınacaktır.
2.3.1. Sultan II. Abdülhamid’in Tahttan İndirilmesi
Rumi takvime göre 31 Mart’ta gerçekleştiği için tarihe 31 Mart Vakası olarak geçen,
13 Nisan 1909’da orduda başlayan ayaklanmaları bastırmak ve II. Abdülhamid’i
tahttan indirmek niyetiyle Selanik’den yola çıkan Hareket Ordusu’nun İstanbul’a
girmesinin ardından, Sultan tahttan indirilerek 33 yıllık iktidarına son verilmişti.
Sultan’ın tahttan indirilmesine kadar ki süreç Selanik’de örgütlenmesi çok iyi olan
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin desteğiyle, yanına Balkan unsurları ve gönüllüleri
(fedai çeteler) alarak Selanik’den başkente doğru yola çıkan Hareket Ordusu’nun
Mahmut Şevket Paşa komutasında İstanbul’a girmesi, bu ordunun 25 Nisan 1909’da
sıkıyönetim ilan etmesi, 25 Nisan sabahı Hareket Ordusu Birlikleri’nin Yıldız
Sarayı’na girerek kontrolü ellerine almaları, Meclis-i Mebusan’ın 27 Nisan 1909’da
474
475
Batur, Dünden Bugüne, 525.
Altınoluk, “Yıldız Sarayı Kameriyeleri”, İlgi Dergisi, 29-30.
105
toplanması ve II. Abdülhamid’in tahttan indirilerek yerine kardeşi Reşad’ın V.
Mehmed Reşad ünvanı ile geçirilmesi şeklinde özetlenebilir476.
13 Nisan 1909’da başlayan ayaklanmadan, 27 Nisan 1909’da Sultan’ın hal edilmesine
kadar kadar Yıldız Sarayı’nda yaşananları Ayşe Sultan hatıratında detayları ile
anlatmıştır. Bu süre zarfında saray muhasara altına alınmış, elektrik ve sular kesilmiş,
gece bekçileri, haremağaları, kapıcılar gibi görevliler gitmiş, sarayda neredeyse sadece
kadınlar kalmıştır. Ayşe Sultan Taşkışla’dan gelen asker isyanının ve dışarıdaki
çatışmaların seslerinin günlerce sürdüğünü, dışarda atılan kurşunların saray bahçesine
düştüğünü, harem halkının korku içindeki bekleyişini, uykusuz, yataksız ve yemeksiz
geçirdikleri endişe dolu günleri, tüm bu korku dolu günlerde yine en dayanıklı ve sakin
olan kişinin Sultan II. Abdülhamid olduğunu, Sultan’ın Küçük Mabeyn’deki Küçük
Salon’da beklediğini, saraydakilere herşeye rağmen gayret ve teselli telkin ettiğini
aktarmıştır. Durumu kontrol altına almak için yapılan tüm çabalara rağmen Yıldız
Sarayı için beklenen zor gün gelip çatmıştır. Hareket Ordusu’nun Mirliva Şevket
Turgut Paşa’nın yönetimindeki birliği sarayı kuşatınca, saraydan hiç bir mukavemet
gösterilmeden Talimhane Köşkü’ne teslim bayrağı çekilmiştir477. Hareket Ordusu’nun
Selanik’den yola çıkıp Yıldız Sarayı’nı muhasara edinceye kadar geçen günlerde,
kendisine sadık paşaların bu girişime silahla karşılık verilmesi yönündeki tavsiyelerine
ve Yıldız Sarayı’nı koruyan kışlalardaki askerlerin mevcudiyetine rağmen Sultan II.
Abdülhamid hiçbir direniş gösterilmemesini emretmiş: “Bir kişi için bin kişi yanmaz.
İki kardeş birbirini vurmaz. Tüfekçilerin silahları toplansın. Kimse bir silah atmasın.
Kimsenin burnunun kanamasını istemem. Ne yapacaklarsa yapsınlar” demiştir478.
Saray teslim alındıktan sonra, tüm işlevlerinden arındırılmış, Sultan’ın yaveran,
bendegân, hademe ve memurları çıkarılmıştır479.
27 Nisan 1909’da saraydaki herkes Küçük Mabeyn’deki Büyük Salon’da toplanmıştır.
Sultan II. Abdülhamid’e Milli Meclis’den bir heyet geldiği bildirilmiş, Esad Toptani,
Arif Hikmet Paşa, Aram Efendi ve Karasu Efendi’den oluşan bu dört kişilik heyet,
Küçük Mabeyn Köşkü’nün Küçük Salonunda kabul edilmiştir. Heyet, Sultan’a
476
Georgeon, age, 578., Türkmen, 31 Mart Olayı'ndan Sonra Yıldız Evrakı Tedkik Komisyonunun
Kuruluşu, Faaliyetleri ve Yıldız Sarayı'nın Araştırılması”, XIII. Türk Tarih Kongresi : Kongreye
Sunulan Bildiriler, 4-8 Ekim 1999 (Ankara: Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih
Kurumu, 2002): 560-563.
477
Ayşe Osmanoğlu, age, 140-149., Türkmen, age, 562-563.
478
Ayşe Osmanoğlu, age, 144.
479
Türkmen, age, 563.
106
“milletin kendisini azlettiğini” bildirerek kendisi için çıkarılan fetvayı okumuş, hal
edildiğini bildirmiştir. Sultan II. Abdülhamid ailesiyle birlikte ısrarla Çırağan
Sarayı’na yerleşmeyi istemesine rağmen bu arzusu kabul edilmemiş, trenle
Selanik’deki Alatini Köşkü’ne yerleştirilmek üzere Sirkeci Garı’na götürülmüştür.
Ayşe Sultan, babasıyla birlikte saraydan kimlerin Selanik’e gidebilecegini, ancak
Sirkeci Garı’na geldiklerinde anladıklarını yazmıştır. Çünkü haremdeki hanımların bir
kısmı, Küçük Mabeyn Dairesi asker tarafından istila edildiğinden ve harem kapıları da
kilitli
olduğundan
sarayda
Sultan
II.
Abdülhamid’in
bulunduğu
bölüme
geçememişlerdir. Böylece Sultan Abdülhamid maiyetindeki bazı kişiler ve ailesinden
yanına alabildiği kişilerle Selanik’e götürülmüştür480.
2.3.2. Yıldız Yağması
Yıldız Sarayı’nın 1909’da hiçbir direniş göstermeden Hareket Ordusu II. Fırka
Komutanı Mirliva Şevket Turgut Paşa’nın komutasındaki birliklere teslim olmasının
ve Sultan II. Abdülhamid’in maiyetindeki yirmi dört kişi ile birlikte Selanik'e
gönderilmesinin ardından, saray tarihinde görmediği bir yağmalamaya maruz
kalmıştır.
Ayşe Sultan'ın ifadesi ile bu yağma ile Sultan II. Abdülhamid Dairesi hiç olmuş, yükte
hafif pahada ağır ne varsa yağmalanmıştır. Saraydan geceleri sabahlara kadar
sandıklarla eşyalar götürülmüş, saray darmadağınık hale gelmiş, sarayda hizmetli olan
kalfalar kendilerine ait olan biriktirdikleri para ve elmaslarını korkuyla etrafa atarak
kurtulabilmişlerdir481.
Tarihe “Yıldız Yağması” olarak geçen bu üzücü hadiseyi Hareket Ordusu ve bu
orduyla birlikte gönüllü olarak gelen çetelerin (fedai çeteler) gerçekleştirdiği
aktarılmaktadır482. Bu yağmaya sebep olanlar arasında Binbaşı Enver Paşa ve onunla
birlikte gelen gönüllülerden olan Bulgar Komitacısı Yan Sandanski’de vardı483. Bu
olayların şahitlerinden biri olan Mustafa Turan’ın aktardığına göre Enver Bey ve
maiyetindeki bu Bulgar şahıs, Sultan II. Abdülhamid’in musahiplerinden olan Cevher
ve Nadir Ağa’ya Yıldız Sarayı’ndaki gizli hazinelerin yerini öğrenmek için işkence
A.Osmanoğlu, age, 149-158.
A. Osmanoğlu, age, 166.
482
Mustafa Turan, 31 Mart Faciası (İstanbul: Üçdal Neşriyat, 1966), 60-64. ‘den aktaran Türkmen,
age, 563-564.
483
age, 563-564, A. Osmanoğlu, age, 92-93.
480
481
107
yapmışlardı. Cevher Ağa hazinenin yerini ifşa etmediği için bu olay onun idamına
sebep olmuştu. Bu soruların cevaplarını veren Nadir Ağa ise Divan-ı Harp kararları ile
masum bulunmuş, ancak tüm mal mülküne el konulmuştu. Yıldız Sarayı’nın teslim
alınmasında itibaren saray hizmetlilerinin tamamına yakını Yemen’e sürgün edilmiş,
daha sonra bir kısmı bağışlanarak geri dönmelerine müsade edilecekti484.
Yıldız Sarayı ablukaya alındığında giriş kapıları tutularak giren çıkanlar aramaya tabi
tutulmaktaydı. İlk anlarda sarayın çevresine dağılan beyaz külahlı askerlerin girdikleri
yerlerden elbise ve nişan gibi eşyaları aldıkları aktarılmıştır485. Yıldız Sarayı teslim
alındıktan sonra Sultan’ın otuz üç yıllık iktidarı süresince burada biriken şahsi paraları,
senetler, mücevherler, nişanlar ve evraklar gibi mallar ele geçirilmek istendi. Ele
geçirilmek istenen evraklar arasında en önemli olanları şüphesiz jurnallerdi486. Hareket
Ordusu yönetimi Yıldız Sarayı’ndaki evrakların incelenmesi için tayin edilen heyete
ayrıca Mebusan Meclisi’nden üç mebusun da nezaret etmesini teklif etti. Bu üç mebus
seçim yapılarak bu göreve tayin edildiler. Ayrıca Meclis-i Mebusan’da Yıldız’da ele
geçirilen paraların Maarif Nezareti’ne verilmesi teklif edildiyse de bazı mebuslar bu
teklifi kabul etmediler. Görevlendirilen bu heyetler kısa zamanda Sultan’ın
musahibleri başta olmak üzere, en yakınındaki kişilerden bilgi alarak bütün gizli
bölüm ve koridorlara ulaştılar. Buralarda saklanan evrakları kurulan sayım
komisyonuna ilettiler. Para ve değerli eşyaların sayımıyla görevlendirilmiş olan heyet
ise Sultan II. Abdülhamid’in hususi odasında şahsına ait olan Deutsche Bank ve Bankı Osmanî’deki hisse senedi ve paraların bulunduğu hesap defterlerini de buldu. Yine
bu odadaki valizlerde Bank-ı Osmanî senetleri, marangoz odasında banknotlar, Taşoda
adı verilen bir bölümdeki sandıkta altın ve gümüş paralar, mücevherler, kasalar
bulunarak tüm bunlar Harbiye Nezareti’ne teslim edildi. Tüm bu süreçlerle ilgili
devam eden meclis görüşmelerinde bu heyetlere bir kaç kişinin daha takviyesi
kararlaştırıldı. Meclis Sultan II. Abdülhamid’in şahsına veya çocuklarına ait olan para,
senet, tahvillere meclisin denetimi altında haciz konmasını ve bu kararın da yabancı
bankalara bildirilmesini uygun gördü487. Bazı mebuslar yabancı bankalardaki paraların
age, 563-564. (Nadir Ağa’nın masumiyeti hakkında verilen karar: 24 Ağustos 1325)., A. Osmanoğlu,
age, 92-93.
485
Kumbaracılar, age, 74.
486
Said Paşa, Said Paşa’nın Hatıraları, c.II/2 Dersaadet, 1328’den aktaran Türkmen, age, 565.
487
Türkmen, age, 565-566. Ayrıca Bakınız: Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi (MMZC), 66. İn’ikad, 21
Nisan 1325, celse: 1,s.206., Ayrıca Bakınız: Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi (MMZC), 66. İn’ikad, 21
Nisan 1325, celse: 1,s.207-208.
484
108
kaçırılması tehlikesini dile getirerek durum için önlem alınması önerdiler. Bunları
takip eden günlerde Yıldız’daki heyet incelemelerine devam ederek, bulunan iki
kasayı kırarak açtı ve içinde 90.000 lira kıymetinde altın ve gümüş buldu. Ayrıca
Başmusahib Nadir Ağa’nın itirafıyla bulunan iki büyük kasa Harbiye Nezareti’ne
gönderildi. Bu kasalarda değerlerinin ne kadar olduğu tespit edilemeyen 584 adet
mücevher, 14 murassa nişan, şehzade ve sultanlara ait 25 adet mücevher vardı 488.
Bulunan bu kıymetli eşyalarla ilgili çıkan söylentilere göre, mücevher ve nişanların
büyük bir bölümü görevli heyetteki kişilerce yağmalandı, sadece yabancı devletlerden
gelen nişanlar müzeye verildi489. İlerleyen günlerde dört kasa içinde liralar, gümüş
mecidiyeler, altın ve gümüşler, senetler, tahvilller bulunmaya devam etti. Bu
araştırmalarda bulunanlar arasında değer biçilemeyen bir gerdanlık ve taç da vardı.
Maliye Nezareti’nce muhafaza edilen bu taç ve gerdanlığa devlet yetkililerinin
huzurunda Kapalı Çarşı esnafından birisine değer biçtirildi. Toplam 290 krat olan bu
mücevhelerden elde edilecek para Bakanlar Kurulu Kararı ile Kandilli’de kurulacak
olan İnas Sultani Mektebi’ne (Kandilli Kız Lisesi) verildi. Meclis-i Mebusan’daki bazı
vekiller Yıldız’daki evrakın çokluğundan dolayı tesbit heyetine kişi takviye edilmesini
önerdiler. Evrak Tetkik Komisyonu tasnif edilen jurnallerin ne yapılacağı konusu pek
çok hararetli tartışmayı beraberinde getirdi. Jurnallerde halen önemli görevlerdeki
şahısların isimleri geçtiğinden bunların açıklanması riskliydi. Bu isimlerin ilan
edilmesinin ancak hükümet kararı ile olabileceği düşünülürken, bir yandan bazı
gazetelerde bu jurnaller yayınlanıyordu. Bu olayların neticesinde jurnalller Hareket
Ordusu Kumandanlığı ile İttihat ve Terakki’inin ileri gelenlerince alınan kararla
Harbiye Nezareti avlusunda yakıldı490.
Yıldız Sarayı’nda sayım yapmak üzere bazı heyetler görevlendirdiğinde ilk olarak
Mabeyn Dairesi’nin kapısı, ardından da Şale Köşkü gibi diğer önemli mekanlar
mühürlenmişti. Yüzbinleri bulan eşya etiketlenmeye çalışılmış fakat işin içinden
çıkılamayınca, eşyaların Hazine-i Hazine-i Hassa’ya devredilmesi fikri ortaya
atılmıştı. Askerler Şale Köşkü’ne girmeye çalışmışlar ancak bu da köşkün bekçisi olan
Şaban Ağa tarafından kapıların kilitlenmesi suretiyle engellenmişti. Sarayın tasfiye
sürecinde Sultan II. Abdülhamid’in Hereke’den getirttiği ustalara köşkün içinde
age, 566. Ayrıca Bakınız: Gn. Kur. ATASE Arşivi, 9-3411, Kls: 80, Ds:50, F:2, 2/1-5.
age, 566. Yazar Zekerriyya Türkmen, bu iddialar için Mehmed Selahaddin, İttihad ve Terakki
Cemiyetinin Maksadı-ı Tesis Ve Sureti Teşkili ve Devlet-i Aliyye-i Osmaniye’nin Felaket ve
İnkısamı, Kahire, Emin Hindiye Matbaası, 1334). eserine bakılabileceğini not düşmüştür.
490
age, 567-569., Ayrıca bakınız: BOA., İrade Meclis-i Mahsus, nr:2,5 Cemaziyelahir 1330.
488
489
109
dokuttuğu halıların çok büyük ve yerinden kaldırılması imkânsız olduğu için kesilerek
dışarı çıkarıldığı ve çalındığı bilinmektedir. Bu olayı sonradan burayı korumak üzere
görevlendirilen kolluk kuvvetlerinin yaptığı söylenmektedir491.
Sultan II. Abdülhamid’in özel koleksiyonundaki silahlara ihtiyaçları olduğu için
Emniyet-i Umumiye Müdürlüğü ve Harbiye Nezareti talip oldu. Bu talepler
neticesinde bu silahların Hareket Ordusu Komutanlığı ile Zaptiye Nezareti’ne
ihtiyaçları oranında verilmesi kararlaştırıldı. Ayrıca Yıldız’daki Silah Müzesi’nde
sergilenen zırhlı gemi modelleri ve antika silahlar gibi eşyaların incelenmek üzere
Harbiye Nezareti’ne verildi. Yeni sistemdeki silahlar ise Maçka Silahhanesi’ne
gönderildi492.
Yıldız Sarayı Müzesi’ndeki tüm eşyalar Hazine-i Hassa’ya devredildi. Yine Yıldız
Sarayı’nda bulunan tüm eşyaların hazineye ait olduğuna karar verildi. 1911’de Yıldız
Kütüphanesi’nde tutulan Mukaddes emanetlerin Topkapı Sarayı’na gönderilmesi
gündeme geldi493. Sultan Yıldız’da müzeyi kurdururken Hazine-i Humâyun’dan
içlerinde birçok mücevherin olduğu kıymetli ve antika eserleri sergilenmek üzere bu
müzeye getirtmişti. Hazineden çıkarılarak buraya getirilen eşyalar en ince detayına
kadar defterlere kaydedilmişti. Yıldız Yağması’nda bu eşyalara ne olduğunu o
dönemin Hazine-i Hümâyun kâtiplerinden Mehmed İzzed Kumbaracılar Milli Eğitim
Bakanlığı’na yazdığı bir raporla aktarmıştır. Bu belgeye göre Kumbaracılar hiç bir şey
almadan, üç ay boyunca Yıldız Sarayı’na yürüyerek gitmiş, Topkapı Sarayı
hazinesinden getirttiği on bir parça eseri eksiksiz olarak, karşılaşılan zorluk ve
itirazlara rağmen geri almış ve Yıldız Yağması’ndan kurtarmıştır494.
Yıldız Sarayı Sayım Komisyonu’nda yer alan Hazım Bey’in evindeki bazı eşyaların
Yıldız Sarayı’na ait olabileceği iddiasından sonra bu iddia ile ilgili İzzet Kumbaracılar
ile Musahib Nadir Ağa’nın bilgi ve şahitliğine müracaat edilmiş ancak onlar da bu
konu ile ilgili kesin bir bilgi veremeyeceklerini bildirmişlerdir. Ayrıca bazı kişilerin
Yıldız Sarayı’ndan bazı kıymetli eşyaları evlerine götürdükleri tespit edilmiş, Eski
Kumbaracılar, age, 74-75.
Türkmen, age, 569. Ayrıca bakınız: BOA, YEE, Kısım 10, Evrak: 2510, Zarf: 154, Karton:1, BOA,
YEE, Kısım 10, Evrak: 2494, Zarf: 155, Karton:1, Ayrıca bakınız: BOA, YEE, Kısım 10, Evrak: 2595,
Zarf: 154, Karton:1
493
age, 569-570. Ayrıca bakınız: BOA, YEE, Kısım 10, Evrak: 2500, Zarf: 154, Karton:1, Ayrıca
bakınız: BOA, YEE, Kısım 10, Evrak: 2498, Zarf: 154, Karton:1, Ayrıca bakınız: BOA, YEE, Kısım
10, Evrak: 2501, Zarf: 154, Karton:1
494
Kumbaracılar, age, 74.
491
492
110
Basra mebusundan geri alınan altın ibrik ve son derece kıymetli bazı eşyalar bir yed-i
emin’e teslim edilmiş, Sultan II. Abdülhamid’in ikinci musahibi Nadir Ağa’ının bu
eşyaların hareme ait olabileceğini söylemesi üzerine saray hanımlarından iki kişinin
şahitliğine başvurulmuş ve bu kadınların eşyaların Yıldız Sarayı’na ve buradaki
sultanlara ait olduğunu aktarmaları üzerine bu eşyaların alıkonulması sağlanmıştır495.
Tüm bunlar dışında saraydan çeşitli yollarla el altından çıkarılan eserler de olmuş, bu
eserler mezatlarda değerinin altında satılmıştır. Evrak Komisyonu’nun inceleme
çalışmaları devam ederken sarayın kütüphanesinin kapısı kimliği bilinmeyen kişilerce
kırılmış ve içerideki eserler dağıtılmıştır. Talan edilen bu eserlerin Çin’e
gönderileceğine dair bazı kayıtlar da vardır. Ayrıca bir raporda kütüphanenin kapısı
uzun süre açık bırakıldığından askerlerin mektup yazmak için kalem kağıt almak üzere
sürekli girip çıkarak buradaki kitapları talan ettikleri ifade edilmiştir496.
Yıldız Yağması’nda sarayın zengin kütüphanesindeki eserler ise Baş Hâfız-ı Kütüb
Ali Sabri (Sabri Kalkandelenli) Efendi’nin canı pahasına gösterdiği direnişle
yağmadan kıl payı kurtarılmıştır. Sabri Efendi kütüphanenin kapısına yatarak,
askerlerin kütüphaneye girmesini önlemesi, şans eseri kendisinin Kalkandelenli olması
ve o sırada orada bulunan askerlerin de birçoğunun Kalkandelenli olması sonucu
onlara sözünü dinletebilmesiyle olmuştur. Kütüphane yağmalanmaktan kurtulmuşsa
da süreç içinde Yıldız Sarayı’nın diğer yapıları ile birlikte tasfiye edilmiştir497.
Saray ahırlarındaki inek ve koyunlar Mihaliç Çiftliği’ne nakledilmiş,
Istabl-ı
Amire’deki araba ve binek hayvanlarının bir kısmı orduya verilmiş, bu hayvanlara
bakmakla yükümlü memurlar emekliye sevk edilmiş veya görevlerine son
verilmiştir498.
Yıldız Sarayı’nda yağma edilen para ve mücevherlerin dışında yağmalananlar
arasında, saraya ait kadife ve ipek perdeler, avizeler, hereke dokuma fabrikasında
hususi olarak dokutulan halılar, sedef tablolar, oymalı kapılar, gümüş şamdanlar,
mangallar, ceviz ve maun koltuk takımları, yataklar, yorganlar, yastıklar, gümüş
Kumbaracılar, age, 75.
Türkmen, age, 570. Ayrıca bakınız: BOA, DH.MUİ., Ds: 6-2/3, 9 Ramazan 1328., BOA, DH.MUİ.,
Ds: 6-2/4; 6-2/3-1.
497
Gölpınarlı, age, 286.’dan aktaran Candemir, Prof. Dr. Mübahat, 409. (Abdülbaki Gölpınarlı bu
hadiseyi babası Ahmed Agah’dan ve Sabri Kalkandelenli’nin oğlu Nureddin Kalkandelen’den
duyduğunu ve Sabri Kalkandelenli’nin de bu aktarımı doğruladığını yazmıştır. , İlgürel, age, 437.
498
Türkmen, age, 570. BOA., Yıldız Maruzat Defteri nr: 15659, 29 Rebiyulahir 1327, nr: 21-25.
495
496
111
mutfak takımları, gümüş çatal ve bıçak takımları gibi sarayın günlük hayatında yeri
olan pek çok eşya da vardı499.
1910’da Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu büyük mali bunalımı
hafifletebilmek amacıyla Sultan II. Abdülhamid’e ait mücevherler Paris’de satışa
çıkarıldı500. Ayşe Sultan, Sultan Reşad döneminde yönetimi eline alan İttihat ve
Terakki’ye mensub yüksek imtiyazlı şahısların Yıldız Sarayı ve diğer saraylardan
yağma olunan serveti, Üçüncü Ordu adına zorla alınan Sultan Abdülhamid'in şahsi
servetini ve Paris'de hanedana ait mücevherleri satarak elde ettikleri kazançla sefahat
seyahatlerinde kullandıklarını aktarmıştır501.
Yıldız Sarayı’nın yağmalanması ile ilgili bu konular İttihat ve Terakki Partisi
karşıtlarınca da Meclis-i Mebusan’a getirilmiş, meclis Yıldız’la ilgili hareretli
tartışmalara sahne olmuştır. Sadrazam olan Mahmud Şevked Paşa ordunun bütün bu
şaibelerden münezzeh olduğunu ve ordunun Yıldız Sarayı’nın korunması için gereken
herşeyi yaptığını ifade etmiştir502.
Yıldız Yağması olarak tarihe geçen 1909’daki bu üzücü hadise, ancak 1920’da yargı
sürecine geçmiş, olaya karışan bazı kişiler yargılanmışlardır. I. Divan-i Örfi
mahkemesi tarafından bu olaya karışanlar hakkında cezai yaptırım uygulanması
meselesi gündeme gelmiştir. Hareket ordusundan bu yağmaya dâhili olan bir paşa
kürek cezasına çarptırılmış, askerlikten men edilmiş, nişan ve madalyaları alınmışsa
da daha sonra bu karar kaldırılarak, emekli maaşı tekrar ödenmeye başlanmıştı503. Yine
bazı paşalar hakkında çıkan kararlar değiştirilerek beşer yıl kalebentlik görevine
dönüştürülmüş, nişan ve madalyaları ise alınmıştır. İçlerinde Şevket Turgut Paşa’nın
da bulunduğu bazı kişiler adice hareket esnasında askerin başında olmalarından başka
suçları olmadığı gerekçesiyle rütbe, nişan ve madalyaları alınmamış ancak beş ay hapis
cezası almışlardır. Daha sonra Yıldız Yağması’nda suçu bulunanlarla ilgili karar
temyize gitmiş, bu kişilerin maaşları tekrar bağlanmıştır504.
Yıldız Yağması Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra saraydaki her
türlü eşyayı ve belgeyi tasnif ve tetkik için kurulan heyetlerin içinde de art niyetli
Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası, İstanbul, 1957.’den aktaran Türkmen, age, 572.
Türkmen, age, 571. Ayrıca bakınız. BOA, MVM.,nr:138, 19 Rebiyülevvel 1328/ 18 Mart 1326.
501
A. Osmanoğlu, age, 197-198.
502
Kumbaracılar, age, 75-76.
503
Türkmen, age, 573.
504
Türkmen, age, 573.
499
500
112
kişilerin teşebbüslerinin önlenemediğini, durumdan fayda çıkarmak isteyenlerin
amaçlarına ulaştıklarını göstermektedir. Saray tasfiye edildiği için yüze yakın yapıyı
barındıran bu büyük kompleks bölünerek parçalanmıştır. Mahmud Şevket Paşa
yönetimindeki askeri idare imparatorluğu 3 yıl sıkıyönetimle yönetmiş, bu yağma
süresince alınan kararlarla yapılanların bir kısmı kanuni zemine oturtulmuştur. Alınan
kararlarla başta jurnaller olmak üzere tarihe ışık tutacak birçok belge yakılıp yok
edilmiş, Yıldız Sarayı başta Hareket Ordusu’nun büyük bir bölümünü oluşturan
fedailer ve Sultan II. Abdülhamid karşıtlarınca yağmalanmıştır. Sultan’ın şahsi
servetinden sarayındaki koyunlara kadar herşey bu yağmadan nasibini almıştır. Elbette
bu süreç içinde görevlerini kötüye kullanan, gözlerini hırs ve para hırsı bürüyen,
kargaşa ve belirsizlik durumlarından istfiade etmeye çalışan kimselerin yanında
namuslu ve dürüst bazı kişlerin gayretleri yadsınamaz.
Yıldız Yağması neticesinde Yıldız Sarayı’na ait pek çok eser yurtiçinde ve yurdışında
satılarak, dağıldı. Sultan’a ait şahsi eşyalarla birlikte, II. Abdülhamid dönemini
aydınlatacak tarihi belgelerin vesikaların yakılarak ortadan kaldırılması, geri
döndürülmez bir kayıptır.
Bu yüzden bu dönemdeki bazı hadiselerin hala
aydınlanamaması bile söz konusudur505.
2.3.3. Yıldız Sarayı’nın Tasfiye Edilmesi
Sultan II. Abdülhamid’in şahsıyla birebir özdeşleşen sarayı, Sultan’ın hâl’inin hemen
akabinde yıllarca sürecek ve hiç bitmeyecek bir tasfiye sürecine girmiştir. Yıldız
Sarayı’nı oluşturan yapılar topluluğu, aradan geçen yüzyıldan fazla süreye rağmen
günümüzde de dönüşmeye devam etmektedir. Bunun en önemli sebebi, Yıldız
Sarayı’nın çok fazla yapıyı ve işlevi barındıran bir külliye niteliğinde kurgulanmasına
rağmen bu kompleksin bütüncül bir yaklaşımla korunamamış olmasıdır. Osmanlı
İmparatorluğu’nun son saray kompleksi olan Yıldız Sarayı, tasfiye sürecinin başından
itibaren barındırdığı yapı ve birimlerin farklı kurumlara tahsis edilmesi, yıllar
içerisinde sürekli değişiklik yapılmasıyla birbirinden kopmuştur. Sultan II.
Abdülhamid’in 27 Nisan 1909’da tahtttan indirilerek Yıldız Sarayı’nı terketmek
zorunda kalarak Selanik’deki Alatini Köşkü’ne sürgüne gönderilmesinden,
Cumhuriyet’in 29 Ekim 1923 tarihinde kurulmasına kadarki dönemde saraydaki
yönetim değişikliği ve tasfiye süreci devam etmiştir. Yönetim değişikliğiyle Sultan II.
505
Türkmen, age, 574.
113
Abdülhamid’den sonra 1909-1918 yılları arasında Yıldız Sarayı’nı ilk olarak yerine
geçen kardeşi Mehmet Reşad kullanmıştır. Ardından 1918-1922 yılları arasında
hüküm süren Sultan Vahideddin Dolmabahçe Sarayı’nda kalmayı tercih ederek,
sadece ara sıra Yıldız Sarayı’nda da kalmıştır. Sultan Vahdeddin’in 1922’de
imparatorluğu terketmesinden sonra saray 1924’e kadar boş kalmış, 24 Mart 1924’de
Erkan-ı Harbiye Mektebi’nin kullanımına tahsis edilmiştir506.
3 Mart 1924’de çıkarılan Hilafetin Kaldırılması ve Osmanlı Hanedanı’nın Ülke Dışına
Çıkarılmasına Dair Kanun’la hanedana ait tüm saray ve kasırlar millete intikal ederek
milletin malı olur507. Bu kanunla söz konusu saray ve kasırlar tespit ve muhafaza
komisyonlarına geçerek, Yıldız Sarayı ve ekleri ile de herbirinin kullanma şekilleri ile
tanzim edilmek üzere geçici olarak Maliye Vekâleti’ne bağlı olarak Milli Saraylar
Müdürlüğü’ne bağlanır508. 1924 yılı Yıldız Sarayı’nı birebir ilgilendiren birçok
kararnamenin alındığı bir yıl olur. 1 Haziran 1924’te alınan Reisicumhur Gazi Mustafa
Kemal, Başvekil İsmet (İnönü) ve diğer vekillerin imzası da bulunan Bakanlar Kurulu
kararıyla, Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra Maarif Nezareti’ne
bağlanan ardından da Hazine-i Hassa’ya devredilen Yıldız Kütüphanesi’ne ait eserler
eşyasıyla, Dar-ül Fünun’a verilir. 1933 yılında Dar-ül Fünun lağv edilir, alınan kararla
bünyesindeki tüm kurumlarla birlikte Dar-ül Fünun Kütüphanesi de yeni ismiyle
İstanbul Üniversitesi’ne verilir. Dolayısıyla koleksiyon son olarak kendisine Merkez
Kütüphanesi’nin en eski koleksiyonu olarak ifade edilen Nadir Eserler Koleksiyonu
içinde yer bulur509. 4 Haziran 1924’te Maarif Vekâleti Sultan II. Abdülhamid
döneminde Topkapı Sarayı’ndan ziyafetlerde kullanılması için Yıldız Merasim
Dairesi’ne getirilmiş 561 adet Sevres porseleninin Topkapı’ya geri gönderilmesini
talep eder. 20 Temmuz 1924’de Bakanlar Kurulu’nca çıkan kararname ile bu eserlerin
iadesi gerçekleşir. 27 Temmuz 1924 tarihinde çıkan bir başka kararname ile de sarayın
İlgürel, age, 424., Harp Akademileri 1970, 31.
“Hilâfetin İlgasına ve Hanedanı Osmaninin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine
Çıkarılmasına Dair Kanun”, 1924, Madde 9 – Mülga Padişahlık sarayları, kasırları ve emakini sairesi
dâhilindeki mefruşat, takımlar, tablolar, asarınefise ve sair bilumum emvali menkule millete intikal
etmiştir. Madde 10 – Emlaki Hakaniye namı altında olup evvelce Millete devredilen emlak ile beraber
mülga Padişahlığa ait bilcümle emlak ve sabık Hazinei Humayun, muhteviyatlariyle birlikte saray ve
kasırlar ve mebani ve arazi Millete intikal etmiştir.
508
Milli Saraylar Restorasyonu Mastr-Plan Ön Çalışmaları (Ankara: 1977), 4.
509
Candemir, İstanbul Üniversitesi, 143-145.
Yıldız Kütüphanesi’nde içinde çok değerli yazma eserler, çok kıymetli koleksiyon günümüzde halen
İstanbul Üniversitesi Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı’na bağlı Nadir Eserler
Kitaplığı’nda muhafaza edilmektedir. Kütüphanenedeki söz konusu arşivin tekrar Yıldız Sarayı’na
dönmesi için girişimler sürmektedir.
506
507
114
bahçesi (dış bahçe) İstanbul Belediyesi’ne kiralanır. 27 Ağustos 1924’de çıkan
Bakanlar Kurulu kararı ile de Yıldız’da dans ve oyun salonları yapılmasına izin verilir.
14 Ekim 1925 tarihli bir kararname ile Saraydaki mefruşat deposundaki ve Mabeyn
Dairesi’ndeki bazı eşyalar Yıldız Sarayı’nın mefruşat deposu ile Mabeyn Dairesi’nde
bulunan bazı eşyalar, 14 Ekim 1925 tarihli bir kararname ile Müzeler Müdürlüğü’ne
devredilir. Merasim Dairesi’nde bulunan bitki serasının 17 Ocak 1926’da Büyük
Millet Meclisi’nin bahçesi için Ankara’ya gönderilmesine karar verilir 510.
25 Temmuz 1926’daki bir başka Bakanlar Kurulu kararı ile Dolmabahçe Sarayı’nın
harem mutfağı ile Yıldız ve diğer sarayların mutfaklarında bulunan dökme yemek
sobaları ve öteki dökme sobalar, satışa çıkartılır. 8 Ağustos 1926’da Yıldız Sarayı
bünyesinde bir kumarhane açılması için, saraydaki eşyaların başka mekânlara
taşınması veya müzeyade yoluyla satılması mümkün olmadığı için bu eşyaların da
kumarhaneyi işletecek şahıs olan Mairo Serra’ya pazarlık usulüyle satışı kararlaştırılır
ancak daha sonra satıştan vazgeçilerek kiralanmalarında karar kılınır. 29 Ağustos
1926’da çıkarılan kararnameyle sarayda yapılacak kumarhanenin hemen yakınındaki
Dış Mabeyn, Musahipler, Bekçiler Dairesi ve yemekhanenin etrafındaki boş yerler
geçici bir süre için Millî Müdafaa Vekâleti’ne tahsis edilir. Hazırlıkların bitmesiyle 26
Eylül 1926 akşamı Şale Kasrı Yıldız Gazinosu ismiyle uluslararası bir gazino ve
kumarhane olarak büyük bir törenle açılır ve faaliyete geçer. 12 Ekim 1926 gecesi
Macar Büyükelçiliği’nde çalışan 26 yaşındaki başkâtib Miklon Derepaş kumarhanede
kendine ait ve zimmetindeki paraları kumarda kaybederek intihar eder. Bu tatsız
hadiseden sonra olayın toplum nezdinde ve basında hararetli tartışma ve eleştirilere
konu olmasıyla 12 Eylül 1927’de mühürlenir. Gazinosu mühürlenen işletmeciyle
İstanbul Belediyesi arasında 1938’e değin sürecek dava süre süreci başlar. 12 Kasım
1938’de İsmet İnönü tarafından imzalanan kararname ile sözleşme tamamen fesh
edilir511.
24 Temmuz 1930’da Bakanlar Kurulu kararıyla Yıldız Sarayı’nın sadece Merasim
Dairesi uluslararası kongre ve konferaslarda kullanılmak üzere TBMM Milli Saraylar
Müdürlüğü’ne verilir. Şale 1956-1976 yılları arasında ilk yapılış amacına uygun
Bardakçı, http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1255838-iste-cumhurbaskanininbahsettigi-olayin-yildiz-sarayinin-kumarhane-ve-meyhane-yapilmasinin-belgeleri [26.10.2016].
511
Gezgör, İrez, age, 66., Bardakçı, http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1255838-istecumhurbaskaninin-bahsettigi-olayin-yildiz-sarayinin-kumarhane-ve-meyhane-yapilmasinin
belgeleri[26.10.2016].
510
115
biçimde devlet konukevi olararak kullanılır. Bu dönemde Merasim Dairesi’nde İran
Şahı Rıza Pehlevi, Pakistan Cumhurbaşkanı İskender Mirza, Fransa Cumhurbaşkanı
De Gaulle gibi pek çok önemli isim ağırlanır512.
1937’de kurulan Teknik Okula II. Harem Avlusu yapıları tahsis edilir. Bu birimler
1937-1969’da İstanbul Teknik Okulu, 1969-1982’de İstanbul Devlet Mühendislik ve
Mimarlık Akademisi, 1982-1992’de Yıldız Üniversitesi ve 1992’den itibaren Yıldız
Teknik Üniversitesi ismiyle kullanılmaktadır. Valide Sultan Köşkü günümüzde
üniversitenin rektörlük binası olarak, Çukur Saray (Hanım Sultanlar Dairesi), Bekâr
Sultanlar, Şehzade Köşkleri, Sünnet Köşkü, Damatlar Dairesi, Agavat, ve Kileri-i
Hümâyun yapıları da üniversitenin çeşitli birimleri tarafından kullanılmaktadır.
Damatlar Dairesi bir dönem Teknik Okul Merkez Binası olarak kullanılmış ancak daha
sonra üniversitenin Mimarlık Fakültesi’nin yapımı için tümüyle yenilenerek ortadan
kaldırılmıştır513.
Yıldız Sarayı’na ait bazı yapılar 1946’da tekrar Harp Akademileri’ne verilir. Harp
Akademileri 18 Nisan 1941’de Yıldız Sarayı’ndan Ankara’ya taşınır ve saray Beşiktaş
Askerlik Şubesi’nin muhafazasına bırakılır. İkinci Dünya Savaşı (1939-1945)
yıllarında saray Birinci Ordu Tanksavar Alayı’na Ordu Ulaştırma Birlikleri’ne verilir.
Bu dönemde saraya ait bazı eşyalar korunması için geçici olarak İstanbul
Üniversitesi’ne götürülür. 13 Kasım 1946’da Harp Akademileri tekrar Yıldız’a
dönerek 1974’e kadar burada kalır. Harp Akademileri burada kullandığı bazı yapılarda
onarım çalışması da yapar. 1955'de akademilerce kullanılan bazı saray binalarından
olan Küçük Mabeyn Köşkü esaslı bir onarıma sokulur. Kütüphane işleviyle kullanılan
Çit Kasrı’nın önündeki camlı antresi yenilenerek, değiştirilir. Kumandanlık binası
olarak kullanılan Büyük Mabeyn Köşkü’nün önündeki ahşap çerçeveli antre
(rüzgarlık) de çürüdüğünden yenilenir ve değiştirilir. Ayrıca bu yıllarda (1946-1974)
has bahçeye çok fazla türde ağaç dikilmiştir. 1974’de Harp Akademileri Ayazağa’ya
taşınır ve Yıldız Sarayı’nı Harp Akademisi’ne bağlı bir hizmet bölüğünün korumasına
Milli Saraylar Restorasyonu Mastr-Plan Ön Çalışmaları, 5., Gezgör, İrez, age, 66.
Emre Dölen, “Yıldız Teknik Üniversitesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. 7. (İstanbul:
Tarih Vakfı Yayınları, 1993-1994): 528-529., Ezgü, age 82.
512
513
116
bırakırlar. 1978’de Yıldız Sarayı’nın bütününü oluşturan yapılar topluluğu değil,
sadece bir bölümü Kültür Bakanlığı’na bağlanır514.
Kiler-i Hümâyun sarayın 1946'dan itibaren Harp Akademileri tarafından kullanıldığı
dönemde Polis Okulu idarecilerinin lojmanları olarak kullanılır, 1975'de Kültür
Bakanlığı'na bağlanır, 2004'e kadar Bakanlık’a bağlı lojman olarak kullanılır515. Yapı
2004-2018 yılları arasında Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından kullanılmıştır. Yapı
günümüzde T.C. Cumhurbaşkanlığı himayesinde ve kullanımındadır.
Yıldız Sarayı’nın tasfiye sürecinden en çok etkilenen bölümlerinden biri de şüphesiz
dış bahçedir. Sultan II. Abdülhamid döneminde Avrupalı bahçe mimarlarına yaptırılan
eşsiz çiçek tarlaları ortadan kalkarak, dökme demirden yapılmış özel köprüler
sökülmüş, onların yerine beton ve demir borulardan yapılan köprüler konmuştur.
Ağaçları yabani sarmaşık ve bitki türleri sararak, bahçe balta girmemiş bir orman
haline gelmiş, dış bahçe farklı amaçlı ziyaretçilerin gayri meşru kullanımları ile ün
yapmıştı. Park 1941’e kadar kapalı kalmış, Belediye Reisi ve Vali Lütfi Kırdar’ın
girişimi ile Maliye Bakanlığı’ndan Belediye'ye devri sağlanmıştır516. İstanbul
Büyükşehir Belediyesi tarafından alınan kararla 1950’de park haline getirilmiştir. Bu
dönemde sayısız bitki çeşidini barındıran parktan söz konusu bitkilerin bir bölümü
Ankara’daki Meclis bahçesiyle İstanbul’daki bazı parklara ilave edilmiştir517.
1950’lerde Çırağan Sarayı’nın arkasında İstanbul Belediyesi Botanikçi Lütfi Arif
Kenber’le iş birliği yaparak Yıldız Sarayı ve Korusu ile özdeşleşmesi amacıyla “Yıldız
Çiçeği Sergileri”ni açmış, ancak parkın tamamı ile alakadar olunamamıştır. 1979’da
İstanbul Belediyesi Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu ile protokol yaparak bu
protokol çerçevesinde parkın kapsamlı onarımı, çevre düzenlemelerinin yapılması,
Malta ve Çadır Köşkleri'nin bahçeleriyle birlikte çay salonları olarak halka ve turizme
açılması için yetkiyi bu kuruma vermiştir. Malta Köşkü halka açılmış ancak Çadır
köşkünün sadece bahçesi düzenlenebilmiştir. Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu
(TTOK) tarafından Malta Köşkü'nün yanına Pembe Sera adı verilen yapı eklenmiştir.
Asfaltlar sökülerek, yerler mozaik parke taşla kaplanmış, Yıldız Parkı olabildiğince
araç trafiğine kapatılmıştır. Demir borudan yapılı elektrik direklerinin yerine ajurlu
Ezgü, age, 78., Can Binan, Cengiz Can, “Yıldız Sarayı ve Yıldız Teknik Üniversitesi”, Yıldızlar,
Yıldız Teknik Üniversitesi Yaşam Kültürü Dergisi, s.1. (2009): 38., Harp Akademileri 1970,
31.,Dağgülü, age, 9.
515
Ezgü, age, 82., Arapoğlu, age, 47., Dağgülü, Yıldız Sarayı- Selamlık Bahçesi, 9.
516
Erdem Yücel, age, 7.
517
Evyapan, age, 29.
514
117
döküm direkler takılmış, ayrıca banklar yerleştirilmiştir518. Dolayısıyla parktaki en
geniş kapsamlı onarımın ve düzenleme çalışmalarının bu dönemde yapıldığı
gözükmektedir. Dış bahçenin bazı bölümleri günümüzde de İstanbul Büyükşehir
Belediyesi’ne bağlı Yıldız Parkı adıyla halka açık olarak kullanılmaktadır. Yıldız
Sarayı’nın özgün halinde dış bahçeye ait bazı kısımlar ziyarete kapalıdır. Dış bahçede
halen onarımda olan ve ziyarete kapalı bölümler de mevcuttur. Malta ve Çadır
Köşkleri 1995’den itibaren ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devredilerek
onarılmış ve 1997 yılından beri kafeterya olarak işletilmek üzere BELTUR A.Ş.’ye
verilmiştir519. Köşkler günümüzde kafetarya işlevi ile işletilmeye devam etmektedir.
Dış bahçedeki Çini Fabrika-i Hümâyunu Sultan II. Abdülhamid’in tahttan
indirilmesinen sonra kapatılmış, sonra tekrar faklı tahsis ve işlevlendirmeler
gerçekleşmiş, tezimizin Çini Fabrika-i Hümâyunu ile ilgili bölümünde detaylı olarak
anlatıldığı üzere fabrikanın üretimi savaş ve darbelerin getirdiği bürokratik
engellemelerle sürekli sekteye uğramıştır. Yıldız Çini Fabrikası Günümüzde TBMM
Genel Sekreterliği’ne (Milli Saraylar) bağlı müze-fabrika işlevi ile kullanılmaktadır.
1940’lardan itibaren saraya ait bazı binaların Üniversiteye, dış bahçenin Belediye’ye,
saraya bağlı kışlaların Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmasıyla iyice bozulan
bütünlüğü Yıldız’ın bağrına hançer gibi saplanan imar hareketleri takip edecektir.
Yıldız Sarayı’nın içinde bulunduğu semt olan Yıldız, Cumhuriyet Dönemi boyunca
imar hareketleri çerçevesinde yapılan değişiklerden en çok etkilenen semtlerden biri
olmuştur. Semtin şekillenmesi Yıldız Sarayı’nın gelişimine bağlı şekilde, 19. yüzyılın
ikinci yarısından itibaren Serencebey yokuşunun doğusunda, Çırağan Sarayı’na ulaşan
bölgelerde ahşap konaklar ve Hamidiye Camii’nin karşısına tekabül eden Ihlamur
vadisine inen tepelerin üzerinde az sayıda bahçe içlerinde bulunan konaklar şeklinde
ilerlemişti. Saray, cumhuriyetin ilk yıllarında Harp Akademilerince kullanıldığı için
bu yıllarda bu bölgede daha çok askeri personel, memur aileleri ve Eski İstanbullular
yaşamaktaydı. 1950’lere kadar Yıldız Sarayı’nı oluşturan yapılar topluluğu ve
çevresindeki bölgelere serpiştirilmiş konaklarla çevrili görünümdeki semt, 1957’de
Barboros Bulvarı’nın yapılmasıyla büyük değişime uğradı. Beşiktaş Meydanı'ndan
Balmumcu'ya kadar 50 metre genişliğinde olan Barboros Bulvarı’nın açılması için
yapılan istimlakler çerçevesinde pek çok yıkım gerçekleşti. Bu yıkımlar Yıldız
518
519
Gülersoy, “Yıldız Parkı”, Dünden Bugüne, 518., Erdem Yücel, age, 7.
http://www.beltur.com.tr/cadir-kosk.asp [26.10.2016].
118
Sarayı’na ait binaların bir kısmını da içermekle birlikte, sarayın özgün kurgusunu da
elbetteki geri döndürülemeyecek şekilde bozmuştu. Yıldız Sarayı’na ait pek çok
hizmet ve güvenlik yapısı bu imar faaliyeti sebebiyle yok oldu. Merkez öğesini Yıldız
Sarayı oluşturan bu semt, önce bulvarın ve ardından yapılacak asma köprünün (15
Temmuz Şehitler Köprüsü) bağlantı yolları için sayısız düzenlemeye tabi tutuldu ve
değiştirildi. 1958’deki imar hareketleri çerçevesinde sarayın önemli güvenlik
yapılarından olan Ertuğrul Kışlası ortadan yıkılarak, ortadan kaldırıldı. Bulvarın
açılmasını takip eden ilk on yıldan itibaren, yani 1960’larda özellikle Yıldız Sarayı’nın
karşısında, batı yakasında bitişik düzen apartmanlar yapıldı, 70 ve 80’lerde Ihlamur’a
inen tepeler üzerinde olağanüstü hızla yapılaşma gerçekleşti, Barboros Bulvarı
üzerindeki yapılar da konut olma vasfından çıkıp iş yerlerine dönüştü. 1970’lerde 15
Temmuz Şehitler Köprüsü (Boğaziçi Köprüsü) için yapılan bağlantı yolları da
Yıldız’dan geçince bu bölge İstanbul trafiğinin kavşak noktalarından biri haline geldi.
Üstelik köprünün bağlantı yollarının yapımı için dış bahçe bölünerek Orhaniye Kışlası
dışarıya alındı520. Barboros Bulvarı’nın doğusundaki Serencebey Yokuşu eski evlerini
koruyamasa da yoğun bir konut bölgesi olarak kullanılmaya devam etmektedir. Yıldız
Caddesi’nin solundaki Yıldız Sarayı’nın çevre yapılarını teşkil eden Şeyh Zâfir
Külliyesi’ne ait yapılar korundu ancak tekkenin vakfiyesi olan içinde birçok ağaç ve
çeşitli meyveler bulunan geniş arazisine 1988 yılında kurulan ve 1992’de faaliyete
geçen Conrad Oteli yapıldı.
Sultan Vahdeddin döneminde yanarak kül olan Talimhane Köşkü’nün önündeki adını
asker talimlerinin yapıldığı yerden alan Talimhane Meydanı da imar hareketlerinden
nasibini almıştır. 1958’de yapılan imar harketleri çerçevesinde yıkılan Ertuğrul
Kışlası’nın uzantısı üzerinde bulunan Talimhane Meydanı çevre yolu düzenleme
çalışmaları ile kışla ile bağlantısı koparılarak tek bırakılmıştır521.
Barboros Bulvarı’nın batı yakasında Yıldız Sarayı’nın karşısında günümüzde Beşiktaş
Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi bulunmaktadır. Burasının da ilk olarak 1929’de Sultan
II. Abdülhamid’in başhekimine ait bir evde 50. İlkokul adıyla açıldığı, daha sonra
Yıldız İlkokulu adını aldığı, Barbaros Bulvarı için yıkıldığı ve yerine yapılan yeni
İstanbul, “Yıldız”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. 7, (İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları,
1993-1994): 513-514., Batur, Dünden Bugüne, 526., Batur, Devr-i Hamid, 132.
521
Batur, Devr-i Hamid, 149.
520
119
binanın 1964’de açıldığı bilinmektedir522. Beşiktaş Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi’nin
olduğu alanın daha önce Öksüz ve Yetimler Tören Binası’nın (Sergi Binası) olduğu
alan olduğunu düşünmekteyiz. Sergi Binası, Sultan II. Abdülhamid tarafından 1897’de
gerçekleşen Osmanlı-Yunan Harbi’nin ardından Evlâd-ı Şüheda ve Mâlûleyn-i Guzat
Âsâkir-i Şâhâne-i İane Sergisi adıyla düzenlenen sergi ve kermese ev sahipliği
yapması için özel olarak yaptırılmıştı523. Bu binanın yeri tam Yıldız Sarayı’nın
karşısında bulunan Talimhane Meydanı’ydı. Yapı aynı zamanda günümüzde Yıldız
Teknik Üniversitesi’nin İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi olarak kullanılan Seçme
Süvariler Kışlası) karşısında yer alıyordu. İane Sergisi’nin bu özel binası 1922’de
Nisan ayında çıkan bir yangın sebebiyle ortadan kalkmıştı524.
1980 yılında faaliyete geçen İslam Konferansı Teşkilatı (İKT)’nın ilk kültürel alt
organı olan İslam Tarih Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi’nin (IRCICA) Türkiye’de
çalışmalarını sürdürebilmesi için Türkiye Cumhuriyeti hükümeti tarafından Yıldız
Sarayı’nın Seyir Köşkü, Çit Kasrı, Yaveran Binası ve Silahhane Köşkü bu kurumun
kullanımına tahsis edildi. Seyir Köşkü ve Çit Kasrı, IRCICA tarafından bir dönem
hem kütüphane hem de yönetim binası olarak kullanıldı. Kütüphane bölümü 17 Mayıs
2009’da Silahhane Köşkü’ne taşınarak törenle açıldı525. Bu kütüphanede günümüzde
orjinalleri İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi’nde bulunan Yıldız
Albümleri’nin de yeniden basımları bulunmaktadır. Seyir Köşkü, Çit Kasrı, Yaveran
Dairesi 2017 yılına kadar İslam Konferansı Teşkilatı’nın çeşitli birimleri tarafından
kullanılmıştı526. Bu yapılar günümüzde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı
himayesinde ve kullanımındadır.
Yıldız Sarayı’nın tanıtımı, onarımı ve ihtiyaçlarının karşılanması için 1982’de
dönemin Kültür Bakanı’nın da girişimiyle Yıldız Sarayı Vakfı kurulur. Vakıf önceliği
hasbahçeye vererek öncelikle Hamid Havuzu adı verilen suni gölün temizlenip
onarılmasını, havuzun üstündeki köprülerin yenilenmesini, bahçedeki ağaçların yaş ve
cins tayinlerinin yapılmasını, has bahçedeki en eski yapı olan lll. Selim Çeşmesi’ni,
namazgâhı ve Ada Köşkü’nün onarılmasını sağlamıştır. Vakfın girişimiyle 1983’de
Yıldız Sarayı’nın bir bölümü halka açılmıştır. Elde edilen gelirlerle çatı onarımları gibi
522
http://sabancilisesi.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/34/03/455908/icerikler/tarihcemiz_94157.html?C
HK=a1775e061fac06b3050226ba3831819d [19.01.2017].
523
Ziya Şakir, Sultan Abdülhamid’in, 161.
524
Batur, TBMM Milli Saraylar, 93., Örikğasızzade, age, 192.
525
http://tr.ircica.org/about-us/irc380.aspx [19.01.2017].
526
https://www.ircica.org/tr/hakkimizda [18.01.2007].
120
aciliyeti olan tamirler yapılmıştır. Devam eden süreçte Kültür Bakanlığı, Yıldız Sarayı
Vakfı ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın ortak girişimleriyle Kışlık Kameriye Köşkü,
bazı seralar, Kızlarağası Köşkü’nün iç kısmı, Kaskat Köşkü, hamam, tiyatro, Müsahip
Ağalar Köşkü, Dış Karakol onarılmıştır. Yıldız Sarayı Vakfı tarafından Arabacılar
yapısının çatı tamiri, boya ve badanası gibi basit bakım ve onarımları üstlenmiş,
Silahhane Binası’nın içi düzenlenmiştir. 1985’de Silahhane Binası, Saray Tiyarosu
Müzesi, 1986’da Sahne Sanatları Müzesi, 1994’de Güzel Sanatlar Binası müze
işleviyle açılmıştır. Küçük Mabeyn Köşkü’nün alt katı ve Kaskat Köşkü de müze işlevi
ile işlevlendirilmiştir. Vakıf sarayın tanıtılması için kitap, dergi, broşür, kartpostal gibi
tanıtım metaryalleri hazırlamış, bu mekânlarda sergiler ve konferanslar düzenlenerek
canlandırılması için çaba harcamıştır527.
2015 yılından itibaren Hasbahçe dâhil içindeki 42 yapı ile birlikte Yıldız Sarayı
kompleksinin T.C. Cumhurbaşkanlığı’na tahsis edilmiştir. Maliye Hazinesi tarafından
yapılan tahsisde "Cumhurbaşkanlığı istediği kuruma tahsis edebilir" ibaresine yer
verilmiştir. Günümüzde Arabalık, Kızlar Ağası, Musaip Ağalar, Harem, Cihannüma
Köşkü ve Hamid Havuzunda restorasyon çalışmaları sürmektedir528. Büyük Mabeyn
Köşkü Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı tarafından Devlet Kabul Salonu ve
ofis olarak kullanılmaktadır. Ancak Yıldız Teknik Üniversitesi, TBMM Milli Saraylar
ve Kültür Bakanlığı’na ait bölümler bu kurumlara daha önce verilen aynı işlevleriyle
kullanılmaya devam etmektedir.
2.3.4. Tasfiye Süreci’nde Yıldız Sarayı’ndan Götürülen ve Taşınan Kültür
Varlıkları
II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesini takip eden Yıldız Sarayı’nın tasfiye edilmesi
sürecinde bazı somut kültür varlıklarının da saraydan götürüldüğü, taşındığı
görülmektedir. Yıldız Sarayı kompleksinin birer parçası olan bu kültür varlıkları ait
oldukları yerden taşınarak başka mekânlara nakledilmişlerdir. Bunlardan tespit
edebildiklerimiz sırasıyla;
527
http://www.yildizsarayivakfi.org.tr/tarihce/ [19.01.2017].
Ömer Erbil, 10 Kasım 2015’de Radikal’de çıkan bir haber, “Yıldız Sarayı gerçeği: Cumhurbaşkanlığı
istediği
kuruma
tahsis
edebilir”.
http://www.radikal.com.tr/turkiye/yildiz-sarayi-gercegicumhurbaskanligi-istedigi-kuruma-tahsis-edebilir-1469330/ [26.01.2017].
528
121
Yıldız Sarayı’ının 1912’de Yıldız bahçelerinde bulunan bir havuzun fıskiyesi
sökülerek Dolmabahçe Sarayı’na götürülmüştür529. Söz konusu fıskiye halen
Dolmabahçe Sarayı’nın bahçesini süslemektedir.
Çırağan Sarayı’nın Meclis-i Mebusan olarak kullanılığı yıllarda 19 0cak 1910’da
Çırağan Sarayı’nda sebebi bilinmeyen bir yangın çıkmış ve sarayın, harem ve ağalar
dairesi dışındaki tüm bölümleri yanmıştır. Bu yangında Yıldız Sarayı’ndan getirilen
iki metre yüksekliğindeki dört adet şamdandan üçü sağlam şekilde, biri ise pencereden
atıldığı için hurda halinde kurtarılmıştır. Sarayın yandığı günden bir gün öncesine
kadar Şale Kasrı, Silahhane Köşkü, Mabeyn-i Hümâyun ve Hususi Daire’den Çırağan
Sarayı’na nakledilen tüm eşyalar yanmıştır. Bu eşyalar, Şale Kasrı’ndan getirilen iki
adet çinkâri vazo, İstanbul’un fethini anlatan bir tablo, üç adet elektrikli fener, balgami
taşından yapılmış madeni dört kollu saksı, iki adet somaki ayaklı büyük vazo, iki adet
madeni kulplu çinkari tekniğinde maun ayaklı vazo, Silahhane Köşkü’den getirilen beş
adet sedef işlemeli rahle ve dolap, üç adet hüsn-i hat levhası, bir dürbün, Mabeyn-i
Hümâyun’dan getirilenbir tane dört köşe sigara sehpası, bir hat levhası, iki çift gümüş
şamdan, bir çift gümüş saat, sekiz adet yağlı boya tablo, iki adet on üç kollu şamdan,
iki det yedi kollu şamdan, iki adet beş kollu şamdan, dört adet vazo, iki adet billur
fener, Hususi Daire’den getirilen altı adet lake dolap, bir maun üstüne pirinç kaplama
dolap, beş adet çinkari tekniğinde dolap, dört adet kadife koltuk, bir adet orta masası
ve yazı takımı, üç adet camlı dolap, iki adet pirinç kaplama dolap, üç adet asma saat
iki adet ipek seccade, bir camlı dolap, bir kitap dolu kütüphane, iki etajer, bir hareket
eder kitaplık, on takım çay fincanı ve tabak, iki adet ayaklı elektrik şamdan, iki adet
büyük barometre, bir adet hilye-i saadettir530. Görüldüğü gibi yangın neticesinde
Yıldız Sarayı’ndan getirilen eser ve eşya sayısı fazla olup ne yazık ki zayiat büyüktür.
Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinin ardından, has bahçedeki inşaat işleri
devam etmiş, bazı yapılar yıkılarak yeni bazı yapılar eklenmiştir. Dolmabahçe Sarayı
Kitaplığı’ndaki belgeden kuş kafeslerinin sökülerek Dolmabahçe Sarayı’na
getirildikleri öğrenilmektedir531.
Acaralp, age, 220. Ayrıca bakınız MSHHA. E-I 1993. (Milli Saraylar Hazine-i Hassa Arşivi)
Can, Belgelerle Çırağan, 50.
531
Dağgülü, age, 8.
529
530
122
2.3.5. Günümüzde Yıldız Sarayı
Sultan II. Abdülhamid’in 1909’da tahttan indirilmesinden itibaren önce yağmalanan,
ardından hızla tasfiye edilen Yıldız Sarayı'nın değişim ve dönüşüm süreci günümüzde
halen devam etmektedir. Döneminde bir külliye niteliğinde kurgulanmış olan Osmanlı
Sarayları'nın son örneği olan Yıldız Sarayı'na ait yapılar görüldüğü gibi günümüzde
farklı kurumlar tarafından kullanılmakta ve yönetilmektedir. Batur’un da ifade ettiği
gibi "Aslında çok da büyük olmayan yapılardan oluşan Yıldız Sarayı'nın o görkemli
büyüklüğünü, anlamını ve tarihi ve artistik önemini oluşturan bütünlüğü, binaların
çeşitli kurumlara dağıtılması ile sona ermiştir"532.
Sarayın geçirdiği tüm düzenlemeler, tasfiye süreci, yıkımlar, yangınlar, taşınmalar,
imar hareketleri, yıllar içerisinde verilen tahsisler, geri almalar, farklı kullanımlar
sebebiyle Yıldız Sarayı kompleksini oluşturan kültürel mirasın bir bütün olarak, tek
elden yönetimi maalesef ki artık imkânsız gözükmektedir. Yıldız Sarayı kendi
dönemindeki özgün halini yitirmiştir. Yıldız Sarayı’nı oluşturan somut ve somut
olmayan tüm kültürel miras, bu bitmek tükenmek bilmeyen değişikliklerle birbirinden
kopmuştur.
110 yılda bu bölgenin geçirdiği değişim inanılmaz derecede büyük ölçeklidir. Çok
farklı kurumlar tarafından kullanım ve her birinin ayrı kalkıştığı onarım veya
düzenleme faaliyetleri de işin içinden çıkılmaz hale getirmektedir. Daha önce de
belirttiğimiz gibi Yıldız'ı mamur eden II. Abdülhamid'in sarayını maalesef ki bugün
özgün haliyle ve bütüncül olarak anlamak imkânsızdır.
Günümüzde tezimizde ele aldığımız bütünlüğüyle Yıldız Sarayı ve bahçelerini ve
çevre yapılarını kapsayan alan T.C. Cumhurbaşkanlığı, TBMM Genel Sekreterliği
(Milli Saraylar), T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel
Müdürlüğü, Yıldız Sarayı Müdürlüğü, T.C. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü,
Türk Silahlı Kuvvetleri, Milli İstihbarat Teşkilatı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi,
İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) ve İslam Tarih Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi
(IRCICA), Yıldız Teknik Üniversitesi, BELTUR İşletmesi gibi kurumlarca
kullanılmakta ve yönetilmektedir.
Yıldız Sarayı hakkında yapılan birçok kapsamlı araştırmaya rağmen günümüzde halen
yerleşmenin ve kompleksi oluşturan yapıların tarihi ile ilgili önemli bilgi eksikleri
532
Batur, Dünden Bugüne, 526.
123
bulunmaktadır. Bunun sebebi burasının sürekli belli bir program çerçevesine uymadan
sürekli yeni yapılar eklenen bir alan olması, yangınlar, yıkımlar, taşınmalar ve belge
kayıplarıdır533. Çalışmamızın Yıldız Sarayı ile ilgili yapılan çalışmalara katkı
sağlayacağını umut ediyoruz.
533
Batur, Dünden Bugüne, 526.
124
3. YILDIZ ARŞİVİ VE II. ABDÜLHAMİD KOLEKSİYONU
Fotoğraf icadının arsından tüm dünyaya duyurulmasıyla eş zamanlı olarak Osmanlı
topraklarında ilgiyle karşlanmış ve Osmanlı hanedanı tarafından da desteklenmiştir.
Ancak Osmanlı’da fotoğrafçılığın en parlak devri Sultan II. Abdülhamid döneminde
yaşanmıştır. Sultan II. Abdülhamid döneminde Sultan’ın fotoğrafa verdiği büyük
değerin bir neticesi olarak, çağın en yeni ve en etkili bir anlatım dili olan fotoğrafın
imkânlarından geniş ölçekte yararlanılmış, fotoğrafçılar ve fotoğrafhaneler
desteklenmiş, saray fotoğrafçıları ve saraya fotoğraf albümleri sunan fotoğrafçıların
yoğun üretimiyle, Yıldız Sarayı bünyesinde yaklaşık 35.000 fotoğrafı içeren çok
kıymetli bir fotoğraf koleksiyonu oluşmuştur.
3.1. Fotoğrafın İcadı ve Osmanlı’nın Fotoğrafla Tanışması
1826’da Joseph Nicephore Niepce Paris’de ışığa duyarlı kimyasallarla kapladığı bir
levhayı 8 saat pozlayarak tarihte bilinen ilk kalıcı görüntüyü kaydetmeyi başardı.
Niepce’nin tarihe ilk fotoğraf olarak geçen bu buluşundan önce aslında fotoğrafik
görüntünün nasıl oluşturulduğu keşfedilmiş ancak bu görüntü henüz bir yüzeye
aktarılamamıştı. MÖ. 4. yüzyıl’da Aristo’nun mağara deliğinden içeri giren ışığın karşı
duvarda ters görüntüsünü yansıttığını bulduğunu, MS. 10. yüzyılda İbn-i Heysem’in
mum ışığından yararlanarak Camera Obscura’nın çalışma sistemini uyguladığını, 15.
yüzyılda Leonardo Da Vinci’nin resim yaparken perspektif için karanlık odadan
yararlanma fikrini ortaya koyduğunu ve Camera Obscura sisteminin taşınabilir
boyutlara getirilerek 19. yüzyıla kadar kulanılmaya devam ettiğini biliyoruz.
Niepce’nin buluşunu takip eden yıl benzer denemeler yapan Louis Daguerre,
Nicephore Niepce’ye birlikte çalışmayı teklif etmesinin ardından ikili ortak olarak
çalışmaya başlamış, Niepce 1833’de ölünce Daguerre çalışmaları sürdürmüş ve
1835’de gümüş iyodürle kapladığı levhanın civa buharından etkilendiğini keşfetmişti.
Bu sayede poz süresini azaltmayı ve görüntülerde daha fazla detay elde etmeyi başaran
Daguerre’in bu buluşu “Daguerréotype” adı ile 19 Ağustos 1839’da François Arago
125
tarafından Fransız Bilimler ve Güzel Sanatlar Akademisi’nde duyurulmuştur. Bu tarihi
açıklama ile fotoğraf resmen tüm dünyaya ilan edilmiş, aynı yıl yapılan ikinci
oturumdan sonra ise Niepce ve Daguerre’in buluşunu Fransız Hükümeti’nin satın
almasıyla tüm dünyaya hızla yayılmıştır. Bu açıklamalar yapılırken öne sürülen
iddialar ise çarpıcıdır. Daguerre icadına yardım ettiği fotoğrafı tanıtırken ondan
“zenginlerin eğlenebileceği bir oyuncak” olarak bahsetmiştir. Buluşu tanıtan afişte ise
“yüksek sınıf” yazmaktadır534.
Bu buluş bir anlama daha gelmektedir. Artık herkes resim becerisi olmasa dahi istediği
yerin fotoğrafını çekebilecektir. Bu yüzden Fransız Bilimler ve Güzel Sanatlar
Akademisi’ndeki bu tarihi oturumda konuya ilişkin tepkiler hemen ortaya
konulmuştur. Oturumun sonunda ressam Paul Delaroche “Resim sanatı ölmüştür” diye
bağırmıştır. İlerleyen günlerde İngiliz ressam William Turner da endişesini “Bu
sanatın sonudur” diyerek ifade etmiştir535. Resim ve fotoğraf ilişkisi ile ilgili bu
hararetli tartışma fotoğrafın icadını takip eden ilk yıllardan itibaren devam etmektedir.
Fotoğraflara günlük hayatta hala resim denmesinin sebeplerinden biri de belki bu
bitmeyen karşılaştırmadır. Zira çalışmamızın konusu olan Sultan II. Abdülhamid
Albümleri’nde de bazı fotoğrafların, fotoğraf altı açıklamalarında da “resim” ile ifade
edildikleri görülmektedir.
Dezevantajlı yönü çoğaltılamaması olan Daguerréotype yöntemini, 1839’da William
Henry Fox Talbot’un görüntünün çoğaltılabilmesini başaran Talbotype yöntemi
izlemiş, 1840’da Calotype’lar, 1850’de Wet Collodion yöntemi derken fotoğrafla ilgili
teknik gelişmeler hız kesmeden devam etmiş ve fotoğraf hızla yayılmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’na fotoğrafın girişi de Daguerréotype’in ilan edildiği tarih olan
1839’da gerçekleşmiş, yani fotoğrafın bir icat olarak dünyaya Fransa’dan
duyrulmasıyla eş zamanlı olmuştur. Bu yeni icat 1839’da Takvim-i Vekayi’de çıkan
bir haberle duyurulmuş dolayısıyla fotoğrafın Osmanlı’ya girişi Sultan II.
Abdülhamid’in babası Sultan Abdülmecid Dönemi’ne (1839 – 1861) rastlamıştır.
Ancak fotoğrafın tüm dünyaya resmi olarak ilan edilmesinden yıllar önce Osmanlı’da
da Avrupa’da olduğu gibi Camera Obscura resme yardımcı bir alet olarak
Alfred Nemeczek, Rolf Allan Paltzer, “Fotoğraf Yoksa Resim de Yok”, Adam Sanat, s. 28, (1988):
53. ,François Arago, Rapport sur le daguerréotype, La Rumeur, des âges, La rochelle, 1995.’den aktaran
Catherine Pinguet, İstanbul, Fotoğrafçılar, Sultanlar, (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,
2014), 29.
535
Nemeczek, age, 53,54.
534
126
kullanılıyordu. Hatta Sultan III. Selim Dönemi’nde (1789-1807), 1805 yılında
Osmanlı modernitesinin önemli çarklarından biri olan Mühendishâne-i Berrî-i
Hümâyun’da (Kara Mühendisliği Okulu) resim derslerinde kullanılmak üzere
İngiltere’den bir Camera Obscura getirilmişti536.
Fotoğrafın bulunması tüm dünyada olduğu gibi Osmanlı’da İmparatorluğu’nda da
portre resminin geleceğini ve seyrini değiştirmiştir. Portre resminden fotoğrafa geçiş
hanedan nezdinde de kabul görmüş ve resmi olarak kullanılmıştır. Osmanlı'da batılı
tarzda portre resmi yaptırma geleneğinin en erken öncüsü Fatih Sultan Mehmet’tir
(1432-1481). Fatih’in İtalyan ressam Bellini’ye portresini yaptırmasından sonra onu
takip eden sultanlar onu bu anlamda model almamış, Fatih'ten III. Selim’e kadarki
Osmanlı padişahları daha çok minyatürlerde resmedilmişlerdir. Sultan III. Selim
Dönemi’nde ise padişah portreciliğinde yeni bir dönemin kapısı açılmış, çünkü Sultan
III. Selim’in tahta çıkışıyla (1789) birlikte Osmanlı İmparatorluğu 20. yüzyılın başına
değin sürecek Batılılışma Dönemi’ne girmiştir. Avrupa’da gerçekleşen Endüstri
Devrimi’nin tüm dünyayı etkisine alan gelişmeleri Osmanlı İmparatorluğu’nda
Batılılaşma Hareketleri olarak da ifade edilen yeniliklerle karşılık bulmuş, bu
yenilikler sanat ve sanata bakış alanlarında da kendisini göstermiştir. Resim alanında
Avrupa stili portre örnekleri III. Selim döneminde denenmiştir. III. Selim yaptırdığı
portreleri Avrupa’da çoğaltarak Osmanlı devlet erkânına vermiş ve yabancı
hükümdarlara göndermiştir. Sultan, Avrupa’lı hükümdarların diplomatik bir hareket
olarak birbirlerine portrelerini hediye ettiklerinin bilincindedir. Yerli ve yabancı
ressamlara en çok portre siparişi veren Sultan olarak bilinen III. Selim batıdaki
gelişmelerin farkında olarak imparatorluk imgesini bu yolla güçlendirmiştir. III. Selim
sadece portre resimleri değil, tören sahnelerini de anlatan pek çok yağlıboya tablo
siparişi vermiştir. Bunların içerisinde en önemlilerinden biri kendisinden önceki 28
Osmanlı padişahının portrelerini içeren bir seriye sahip olmak amacıyla Rum kökenli
ressam Kostantin Kapıdağlı’ya verdiği sipariştir. Kapıdağlı’nın yaptığı Osmanlı
padişahları portre serisi, bastırılması için 1806’da Londra’ya gönderilmiş, baskı işi
Engin Çizgen, “Fotoğrafçılık”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. 3. (İstanbul: Tarih Vakfı
Yayınları, 1993-1994): 330., Engin Çizgen, Photographer/ Fotoğrafçı Ali Sami 1866-1936, (İstanbul:
Haşet Kitabevi, 1989), 34. (19 Ekim 1805 /25 Receb 1220’ye göre: " Hendesehanelerde resim almak
için Avrupa’da kullanılan Camera Obscura adıyla bilinen iki adet sandık, İngiltere’den Derssadet’e
(İstanbul) gelmiş olup, sekiz yüz kuruşa satın alınmış olduğu, malum’u Devletleri buyurdukta, baş
muhasebeye kaydı ile masrafı için sureti verilmek üzere emr-i ferman devletli, inayetli Sultanım
hazretlerinindir.“
536
127
John Young’a verilmiştir. Ancak Sultan III. Selim tahttan indirilince, bu proje ancak
Sultan II. Mahmud Dönemi’nde (1808-1839) tamamlanabilmiştir. Kapıdağlı Serisi
olarak bilinen ve Young albümü adıyla albüm haline getirilen bu portrelerin etkisi 19.
yüzyıl boyunca hem Osmanlı’da hem de Avrupa’da devam eder537. II. Mahmud
dönemiyle padişah portreciliği yeni bir ikonografik dile bürünür çünkü II. Mahmud da
III. Selim’i takip ederek batlılışmayı kurumsallaştıracak, toplumun ve kültürel hayatın
her yerinde yenileşme sürecine gidecektir. Sultan II. Mahmud Yeniçeri Ocağı’nı
tasfiye ederek, kurduğu yeni ordu için tasarlattığı kıyafetlerle Avrupa stili bir giyinişin
öncüsü olur. Yeni ordu ile birlikte ceket, pantolon, çizme ve fes, sarık ve kaftanın
yerini alarak sivil hayattta da kendisine yer bulur. II. Mahmud’da kendisini bu modern
kıyafetlerle resmeden portrelerini yaptırarak devletin resmi kurumlarına astırır. Ayrıca
üzerinde kendi portresinin yer aldığı Tasvir-i Hümâyun nişanları yaptırarak bunları
döneminin en muteber taltif araçları olarak kullanır. II. Mahmud’un ayrıca Fatih Sultan
Mehmet gibi kendi resminin yer aldığı sikkeler de bastırdığı bilinmektedir. II.
Mahmud döneminde sanatsal üretim de önemli ilerleme kaydeder538. Sultan
Abdülmecid de babasının reformlarını sürdürür, resimde anıtsal portelerin yapımı
devam eder. Sultan Abdülmecid hiç Avrupa’ya gitmemiş olmasına rağmen Avrupalı
hükümdarlarla yanyana resimleri yapılır. Sultan Abdülmecid’in büst, tam boy ve atlı
fotoğrafları Avrupa’da çok sayıda baskıyla çoğaltılır539. Sultan Abdülaziz (1808-1839)
ise yurdışına çıkarak resmi ziyaretlerde bulunan ilk sultan olma özelliğiyle birlikte batı
sanatı ile de yakından alakadardır. Resimle ilgili olduğu kadar heykelle de ilgili olan
Sultan, kendi heykellerini de yaptıracak kadar bu sanata meraklıdır. Sultan Aziz’in
verdiği heykel siparişleri Osmanlı’da ilk resmi heykel örnekleridir. Sultan Abdülaziz
döneminde fotoğraf iyice yaygınlaşır540. Yani diyebiliriz ki fotoğrafın gelişimi tüm
dünyada olduğu gibi portre resmi geleneğini Osmanlı’da da etkilemiştir. Öyle ki
Sultan Abdülaziz Dönemi’nde sarayın resmi fotoğrafçısı olan Abdullah Biraderler’in
çektikleri bazı portre fotoğraflarına bakarak yağlıboya portreler yapılmıştı. Bu da
537
Renda, age, 442,443,444.
Edhem Eldem, İftihar ve İmtiyaz: Osmanlı Nişan ve Madalyaları Tarihi, (İstanbul: Osmanlı
Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi, 2004)’den aktaran “Bir Onurlandırma Aracı olarak Osmanlı Nişan
ve Madalyaları”, http://www.obarsiv.com/dokumantasyon/numismatik/osmanli_nisan_madalya.html
[04.04.2017]., Renda, age, 449.
539
Renda, age, 452.
540
age, 446, 460,
538
128
gösreriyor ki fotoğrafçılık resim sanatının karşısında değildi, hatta ona yardım ettiği
bile söylenebilirdi.
Sultan II. Abdülhamid Dönemi (1876-1909) de padişah portreciliği açısından yine
önemli bir dönemdi. Çünkü Sultan II. Abdülhamid yerli ve yabancı sanatçılara
kendinden önceki padişahların yağlıboya tablolarını sipariş etti. Ayrıca Yıldız Sarayı
Müzesi’nde (Bakınız: Yıldız Sarayı Müzesi/ Güzel Sanatlar Binası) kurduğu müzenin
eskizlerinde ayrıntılı biçimde işlendiği üzere bu müzede sikkeler, değerli madeni
eşyalar, el yazmaları, Avrupa porselenleri, Çin ve Japon seramikleri ile birlikte babası
Abdülmecid’in yaptırdığı 19. yüzyıl portre serisinden alındığı tahmin edilen 11 büst
portre sergileniyordu541. Sultan II. Abdülhamid’in kendi sarayında kurduğu müze için
bu seriyi tercih etmesi onun da batı stili resmi sevdiğinin göstergesidir. Zaten Sultan
II. Abdülhamid’in kendinden önceki padişahların resimlerini batılı ressamlara sipariş
etmesi onları da Yıldız’da sergilemeyi istediğinin bir kanıtıdır. Ancak bu resimlerin
Yıldız Sarayı’nda veya diğer saraylarda tam olarak nerelere konuldukları
bilinmemektedir. Çünkü bunların çoğu Topkapı Sarayı’na sonradan gelmiştir. Sultan
II. Abdülhamid’in seleflerinin portrelerini yaptırmaya düşkün oluşunun bir göstergesi
de İtalyan sanatçı Fausto Zonaro’yu “saray ressamı” payesi vererek, Fatih Sultan
Mehmed’in kendi döneminde Bellini’ye yaptırdığı portresini kopya ettirmesiydi.
Ayrıca Yıldız Sarayı’ndaki Çini Fabrika-i Hümâyunu’nda padişahların portrelerinin
bulunduğu tabak ve fincanlar da bu dönemin buluşu olmalıydı542. Sultan II.
Abdülhamid seleflerinin portrelerini yaptırma konusunda gönüllü ve ilgili olmasına
rağmen kendi portreleri konusunda cömert davranmamıştır. Sultan II. Abdülhamid’in
günümüze ulaşan çok fazla portresi yoktur. Sultan’ın bu davranışının nedeni şüpheci
kişiliğine atfedilmiştir. Aynı durum fotoğraf için de söz konusudur çok büyük bir
fotoğraf arşivine sahip olan Sultan, kendi fotoğrafının çekilmesinden ve
görüntülenmekten pek hoşlanmamış, yerli ve yabancı basında saltanatı boyunca daha
çok şehzadeliği döneminde çekilen fotoğrafları kullanılmıştır.
Osmanlı hanedanı nezdinde ilgiyle karşılanan fotoğraf yukarıda zikredildiği üzere hem
mevcut portre resmi geleneğini değiştirmiş, hem de münferit bir alan olarak
batılılaşma hareketleriyle çağdaş ve eş zamanlı olarak ilerlemiştir.
Filiz Çağman, Zeren Tanındı, Padişah Portreleri, (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1984), 21.’den
aktaran Renda, age, 461-462.
542
Renda, age, 461,462.
541
129
Fotoğrafın Osmanlı’ya girişi ve ilerleyişi şöyle özetlenebilir: 28 Ekim 1839’da (Sultan
Abdülmecid Dönemi) fotoğrafın icadı ile ilgili Avrupa’daki gazetelerinde çıkan
haberler Moniteur Ottoman adıyla Fransızca olarak da yayınlanan ilk Osmanlı gazetesi
olan Takvim-i Vekayi’de yayınlanır, 25 Ağustos 1840’da Ceride-i Havadis’de de
Daguerre’ın ticari amaçla çoğalttığı fotoğraf makinesi ile ilgili bir haber yayınlanır, 15
Ağustos 1841’de yine Ceride-i Havadis Daguerre’ın fotoğraf kitabının imparatorluğa
geldiğini ve tercüme edildiğini duyurur543. Fotoğraf alanına ilk önce imparatorluk
tebaasından daha çok eczacı ve kimyager olarak meslek tutan Ermeniler girer. Kimya
bilgisi gerektiren Daguerréotype’lerle başlayan süreçte yeni açılan fotoğrafhanelerde
daha çok Ermeni fotoğrafçılar ve onların yanına meslek öğrenmek üzere gönderilen
Ermeni çıraklar çalışmaktadır. Bu dönemde stüdyolarda yetişen gençlerle birlikte
Ermeniler’in fotoğrafçılıkta bir tekel olurlar. Ermenilerin ardından bu alana alaka
gösteren ikinci teba ise Rumlar olmuştur. 19.yy’ın sonuna gelindiğinde bazı
Levantenler’den de bu mesleği icra edenler olur. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
batılı devletlerin elçilik binalarının buraya taşınması ile çehresi değişen ve büyük
değişime uğrayan Grande Rue de Pera (İstiklal Caddesi) mağazaları, pastaneleri,
tiyatroları vb. mekanlarıya birlikte kültürel ve sosyal hayatın buluştuğu önemli bir
merkez haline gelir. Grande Rue de Pera’ya artık kültür sanat ortamının ve günlük
hayatın da bir parçası haline gelecek fotoğrafın girişi 1850’li yıllarda buraya gelen
fotoğrafçılar sayesinde olur. Fotoğrafın öncüleri olan bu kişiler Avrupa’da daha önce
gravürlerle karşılık bulan Doğunun Gizemi’ni bu kez fotoğraflarla aktarma imkânı
bulurlar. Bu fotoğrafçılar başta imparatorluk başkenti İstanbul olmak üzere,
Anadolu’daki gizemli şehirler ve arkeolojik alanlara yönelirler. İlk gezgin
fotoğrafçılar başlangıçta daha çok manzara fotoğrafları çekmişlerdir. Bu manzaralar
arasında Anadolu şehirleri, İstanbul panaromaları, müslüman mezarlıkları gibi konular
vardır. Fotoğrafın tüm dünyaya 1839’da duyrulmasından hemen sonra daguerretype
yöntemi ile fotoğraflar çeken Frédéric Goupil-Fesquet (1806-1893), Fransız ressam
Horace Vernet (1789-1893), Charles Marie Bouton (1781-1853) Marsilya’dan yola
çıkarak dümyadaki ilk fotoğrafik yolculuğu yaparlar. Suriye, İskenderiye, Kahire,
Sina, Filistin, Tyre, Saidon, Deir El Kamar, Şam, Kudüs, Nasıra, Beyrut ve Baalbek’i
gezerek 4 Şubat 1840’da İzmir limanına gelirler. Frederic Goupil Fesquet’in burada
Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul Geçmişe Bir Bakış, (İstanbul: İslam Kültür Tarih ve Araştırma
Merkezi, 1987), 7., Engin Özendes, Abdullah Frères Osmanlı Sarayının Fotoğrafçıları, (İstanbul:
Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, 1998), 13., Pinguet, age, 29.
543
130
gemiden çektiği fotoğraflar Anadolu topraklarının ilk fotoğrafları olur. Bu yolculukta
çekilen fotoğraflar Avrupa’da gravür tekniği ile çoğaltılır. 1842-1845 yılları arasında
İslam mimarisi özelinde çalışmaları olan Joseph Philbert Girault de Pirangey (18041892), Ortadoğu’da daguerretype yöntemi ile çok sayıda fotoğraf çeker. Bu
çekimlerinden yararlanılarak üretilen illüstrasyonlar 1846’da basılır 544. 16 Temmuz
1842’de Ceride-i Havadis’de Mösyö Daguerre’in öğrencilerinden biri olan Mösyö
Compas’nın İstanbul’a geldiği duyurulur. Mösyö Compas Pera’da gezerek gün
ışığında portre ve manzara çekimleri yapar. Fransız yazar Maxime Du Camp (18221894) 1843’de İzmir, Efes ve İstanbul’da çektiği fotoğraflarını 1848’de Paris’de
çıkardığı kitabında yayınlar. Görüldüğü üzere bu yıllarda özellikle İstanbul, Anadolu
ve Orta Doğu toprakları gezgin fotoğrafçıların ilgi odağı olmuştur. 1852’de
İstanbul’da ve Anadolu’da calotype yöntemi ile fotoğraflar çeken Ernest de Caranza
(1817-1868) çalışmalarını albüm haline getirerek Sultan Abdülmecid’e sunar. Caranza
bu sayede Sultan Fotoğrafçısı (fotoğrafî-i hazreti şehriyârî) ünvanını alır. Yani
fotoğrafçılara devlet nişanı verme geleneği de bu dönemde başlamış olur. Bu yıllarda
ayrıca insan öğesi de fotoğrafçıların kadrajına dâhil olur. Fotoğrafçılar erken
yılllardaki çekimserliklerinden kurtularak objetiflerini sokaklardaki insanlara
yöneltirler. Böylece çevre ile birlikte insan unsuru da fotoğraf kompozsiyonlarının
vazgeçilmez bir öğesi haline gelir. Böylece portre tekniği iyice gelişerek stüdyolar
açılmaya başlanır. Stüdyoların sahibi olan kişiler padişahtan veya batılı
hükümdarlardan aldıkları nişan ve madalyaları grafik desenlerle süsleyerek
kendilerine stüdyo kartları yaptırırlar. Bu kartları çektikleri fotoğraflarla birlikte
müşterilerine verirler. Carlo Naya (1816-1882) İtalya’dan İstanbul’a gelerek, Pera’ya
yerleşir ve 1845’de burada fotoğraf stüdyosu açar. Naya’nın İstanbul’da yaptığı
fotoğraf çalışmaları gazete ilanlarında da yer bulur545. 1850’de Rum asıllı Basile
(Vassilaki) Kargopoulo (1826–1886) da bir fotoğraf stüdyosu açarlar. Kargopoulo
İstanbul panaromaları ve şehir görüntüleri ile birlikte İstanbul’daki farklı meslek
gruplarının fotoğraflarını çeker. 1852’de Alfred Nicolas Normand (1822-1894)
calotype tekniği ile İstanbul fotoğrafları çeker. 1851-1852’de John Shaw Smith (18111873) İstanbul’da üç yüzün üzerinde calotype yöntemi ile fotoğraf çeker. 1857’de
Pascal Sébah (1823-1886) Pera’da El Chark isimli fotoğrafhaneyi açar. Bu
fotoğrafhanede yerel kıyafetleriyle Osmanlı insanını çeker. Kırım Savaşı (4 Ekim
544
545
Çizgen, Dünden Bugüne, 329., Özendes, age, 14.
İhsanoğlu, age,7., Özendes, age, 14-15.
131
1853-30 Mart 1856) olarak bilinen Osmanlı-Rus Savaşı da James Robertson (18131888) tarafından fotoğraflarla belgelenir, üstelik bu fotoğraflar imparatorlukta ve
dünyada çekilen ilk savaş fotoğrafları olma özellikleriyle tarihe geçer. Kırım
Savaşı’ndan sonra İstanbul’a gelen Alman kimyager ve daguerretype fotoğrafçısı
Rabach’ın yanında yetişen Viçen Abdullah (1820-1902) daguerretypleri elle
renklendirerek fotoğrafçıya yeni bir iş sahası açar. Daha sonra müslüman alarak
Abdullah Şükrü Efendi adını alacak olan Viçen Abdullah, Rabach’ın 1858’de
Almanya’ya dönmesi üzerine onun Pera’daki İngiltere Oteli karşısında bulunan
stüdyosunu devralır546. Osmanlı fotoğrafının gözde isimleri olacak ve daha sonra
dünyaca üne de sahip olacak Abdullah Biraderler’in Osmanlı Fotoğraf Tarihi
sahnesine çıkışları burada başlar. Abdullah Biraderlerin en büyüğü olan Viçen birkaç
yıl sonra kardeşi Kevork Abdullah’la birlikte fotoğraf hakkında bilgi ve tecrübelerini
arttırma maksadıyla Fransız Elçiliği’nden aldıkları tavsiye mektubuyla Paris’e gider
ve oradan da kendilerini öven bir tavsiye mektubu ile geri döner. Abdullah Biraderler
1860’lara gelindiğinde İstanbul’daki fotoğraf çalışmalarını hızla devam ettirirler547.
Sultan Abdülmecid Devri’nde (2 Temmuz 1839 – 26 Haziran 1861) gerçekleşen tüm
bu gelişmeleri fotoğrafçılığın erken yıllarındaki gezgin fotoğrafçılar ve stüdyolar
döneminin başlangıcı olarak düşünebiliriz.
Sultan Abdülaziz Devri’ne (25 Haziran 1861 – 30 Mayıs 1876) gelindiğinde sosyal ve
kültürel yaşamın buluşma noktası haline gelen Pera’da fotoğraf stüdyoları ve
fotoğrafhanelerin artarak kümelenmeye devam ettiği gözlenir. Bu dönem açılan belli
başlı stüdyolar arasında Tancrède R. Dumas (1830-1905), Guillaume Berggren (18351920) ve Gülmez Kardeşler’in stüdyoları vardır. 1862’de Galler Prensi Edward’la
birlikte Osmanlı İmparatorluğu’na yapılan geziye katılan Francis Bedford (18161894) wet collodion548 ile fotoğraf çekimleri yapar ve ardından bu gezi ile alakalı bir
Özendes, age,16., Yesayi Dayetsi, Court Photographer Kevork Abdullah’s Memoirs, Life and
Work (Ermenice), (Venedik: St. Lazarus Press, 1929), 23-24.’den aktaran Bahattin Öztuncay,
Hanedan ve Kamera: Osmanlı Sarayı’ndan Portreler, 2.bs. (İstanbul: Ömer M. Koç Koleksiyonu,
Aygaz, 2011), 33.
547
Reşad Ekrem Koçu, “Abdulllah Biraderler”, İstanbul Ansiklopedisi, c. 2. (İstanbul: Koçu Yayınları,
1971): 36. Yesayi, age, 31.’den aktaran Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 34. , Özendes, age, 33.
Çizgen, Dünden Bugüne 329-330.
548
Wet Collodion: Scott Ercher tarafından bulunan ve formülü 1851’de açılanan fotoğraf yöntemi. Bu
yöntem toz pamuğun alkolde ve eterde çözülerek kollodyum denilen çökeltiye dönüşmesinden
yararlanılarak ve kollodyumla kaplanan fotoğraf plakalarının da ışığa duyarlı hale gelebilmesi için ise
gümüşlü bir çözeltiye sokulmasına dayalıydı. (Gilbert Beaugé, Engin Çizgen, Images d'empire Aux
Origines de la Photographie en Turquie Türkiye'de Fotoğrafın Öncüleri, (İstanbul: Osmanlı
Bankası, Institut d'Etudes françaises d'Istanbul, 1993), 270.
546
132
fotoğraf albümü hazırlar. Aynı yıl Fransız A. de Moustier’in çektiği fotoğraflar, 1864
yılında Le Tour du Monde isimli 15 ciltlik bir kitapta yayınlanır 549. İmparatorlukta
fotoğraf yaygınlaşınca Bab-ı Seraskeri, Bahriye Nezareti, Mühendishâne-i Berrî-i
Hümâyun bazı kurumlar da kendi fotoğrafhanelerini açarlar550.
Sultan Abdülmecid Dönemi’nde Rabach’dan devraldıkları stüdyoda fotoğraf
çalışmalarını sürdüren ve Paris’e gidip gelerek fotoğrafla ilgili tecrübeler edinen
Abdullah Biraderler 1862’ye gelindiğinde dönemin gazetelerinde “fotoğraf
ressamları” olarak nitelenmişlerdir. 1862 yılında çıkan haberlerden edinilen bilgiye
göre
Abdullah
Biraderler
ünlü
Young
Albümü’nden
yapmış
oldukları
repredüksiyonlarını piyasaya sürmüşlerdi. 1862’de henüz bir Osmanlı Sultanı’nın
veya hanedan mensuplarının çekilmiş bir portresi yokken Abdulah Biraderler
Sadrazam Keçecizade Mehmet Paşa’yla olan yakın ilişkileri sayesinde devletin ileri
gelen kişileri ve önemli askeri pozisyonlarda bulunan paşaların portre dizilerini
yapmışlardı. Kartvizit fotoğraf formatında (6x9cm) olarak hazırladıkları bu devlet
adamları portre dizisi Osmanlı fotoğrafında bir ilkti551. 1865’de Sultan Abdülaziz
portresinin çekilmesi için Abdulah Biraderler’i İzmit’deki Av Köşkü’ne çağırmıştır552.
Abdullah Biraderler İzmit Av Köşkü’nde çektikleri portrelerle Sultan Abdülaziz’den
tam not alarak 19 Nisan 1865 tarihli fermanla Ressam-ı Hazret-i Şehriyârî (saray
fotoğrafçısı) ünvanını resmi olarak sahip olmuşlardır. Sultan Abdülaziz, Berlin sefiri
vasıtasıyla İmparatoriçe Augusta’ya, Abdullah Biraderler tarafından çekilen bir
portresini göndermiştir553. Resme ve portreye büyük ilgisi olan Sultan’ın iftiharını
arkasına alan Biraderler, stüdyo ve fotoğraf kartlarında, albüm kapaklarında, basına
verdikleri ilanlarda padişah tuğrasını kullanmaya başlamışlardır. Sultan’ın fotoğrafçısı
namıyla ticari anlamda atılım yapan Abdullah Biraderler dönemin tercih edilen
fotoğrafhanesi olmuşlardır554. Daha önce Beyrut’ta bir fotoğraf stüdyosu olan
Tancrède R. Dumas (1830–1905) 1866’da İstanbul’a gelmiş ve stüdyosunu Grande
Çizgen, Dünden Bugüne, 330.
Bahattin Öztunçay, Dersaadet’in Fotoğrafçıları 19. Yüzyıl İstanbulunda Fotoğraf: Öncüler,
Stüdyolar, Sanatçılar, c. 1. (İstanbul: Aygaz A.Ş.,2003), 36., İhsanoğlu, age, 8.
551
Bahattin Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 34,35., Ayrıca bakınız: Tercüman-ı Ahval, 18 Aralık
1862
552
Teotik (Teotoros Labcinciyan), Amenun Daretsuysı (Herkesin Yıllığı), (İstanbul, 1912), 256257’den aktaran Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 34.
553
Özendes, Abdullah Frères, 39. (Bu çekimden hoşnut kalan Sultan Abdülaziz: Yüzüm ve asıl
görüntüm, Abdullah Biraderler’in çektiği gibidir. Emrediyorum, bundan böyle yalnızca onların çektiği
fotoğraflarım resmi fotoğraf olarak tanınsın ve böyle kabul edilerek dağıtılsın” demişti)., Çizgen,
Dünden Bugüne, 329.
554
Koçu, “Abdulllah Biraderler”, 36., Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 37.
549
550
133
Rue de Péra’da (İstiklal Caddesi) açmıştır. 1870’lerde İstanbul’un daha çok kırsal
bölgelerini fotoğraflayan Gülmez Kardeşler ve Guillaume Berggren (1835-1920) de
stüdyolarını Pera’da açmışlardır555.
Sultan Abdülaziz Dönemi’nde gerçekleşen önemli girişimlerden birisi de 1867 Paris
Evrensel Sergisi’dir. Osmanlı İmparatoluğu,
Avrupa’da Endüstri Devrimi’nin
neticesinde hızla gelişen sanayi ve ticari faaliyetler için önemli bir tanıtım aracı olan
evrensel sergilerin ilkine 1851’de Londra’da katılmıştı. Milli sanayiyi canlandırmak
için 1863’de İstanbul’da At Meydanı’nda gerçekleştirilen Sergi-i Umumi-i Osmani’de
sanat kategorisinde resim, gravür, desen gibi sanat eserlerinin arasında Abdullah
Biraderler’in fotoğrafları da yer almıştı556. 1867 Paris Evrensel Sergisi imparatorluğun
iştirak ettiği dördüncü sergiydi. Sultan Abdülaziz’in Fransa İmparatoru III. Napoléon
tarafından şeref konuğu olarak davet edilerek bizzat sergiye katılmasından dolayı bu
sergi diğerleri içinde ayrı bir öneme sahipti. Osmanlı sergiye tarım, sanayi, el sanatları
ve güzel sanatlar kategorilerinde katılmıştı557. Sergide yer alan Abdullah Biraderler’in
“Fotoğraflarla İstanbul Manzaraları ve Tarihi Türk silahları” isimli fotoğraf sergisi de
hem güzel sanatlar kategorisinde hem de bir sanayi ürünü olarak silahları göstermesi
açısından sanayi ürünleri kategorisinde göz doldurmuş olmalıydı558. 15 milyonun
üzerinde ziyaretçinin izlediği sergide yer alan Abdullah Biraderler’in eserleri arasında
Sultan Abdülaziz’in, Eski İstanbul Elçisi ve dönemin Dış İşleri Bakanı Marki de
Moustier’nin, Cebel-i Lübnan Valisi Davut Paşa’nın 35x41 cm ölçülerinde basılmış
ihtişamlı portreleri de vardı. Yine portre fotoğrafları sergilenen önemli isimler arasında
Sadrazam Fuat Paşa, Hariciye Nazırı Ali Paşa, Kırım Savaşı kumandanı Ömer Paşa,
Ermeni Katolik Patriği Andon Hasun da vardı559. Sultan Abdülaziz, Evrensel Sergi’ye
katılmak için gerçekleştirdiği Avrupa seyahati esnasında kendisi onuruna verilen
Crystal Palace’daki büyük konser ve baloya da iştirak etmiştir. İngiltere’de fotoğrafçı
Öztunçay, Dersaadetin, 307., Çizgen, Dünden Bugüne, 330.
Yeşim Duygu ERGÜNEY, Nuran KARA PİLEHVARİAN, Ondokuzuncu Yüzyıl Dünya
Fuarlarında Osmanlı Temsiliyeti, MEGARON 2015;10(2):224-240. sayfa. 229., Engin Özendes,
Abdullah Frères Osmanlı Sarayının Fotoğrafçıları, yapı kredi kültür sanat yayınclılık, 1998, istanbul,
17.
557
Yeşim Duygu Ergüney, Nuran Kara Pilehvarian, “Ondokuzuncu Yüzyıl Dünya Fuarlarında Osmanlı
Temsiliyeti”, Megaron, s. 10 (2015): 227.
558
Öztunçay, Dersaadetin, 36., İhsanoğlu, age, 8., Çizgen, Dünden Bugüne, 330., Aziz Tekdemir,
“1867 Paris Sergisi ve Sultan Abdülaziz’in Sergiyi Ziyareti”, Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Dergisi, s.9 (2013): 9. Ayrıca Bakınız: Ruznamçe-i Ceride-i Havadis, nr. 612, s. 2447 (7 Za. 1283/14
Mart 1867 Perşembe). İmparator Napolyon İstanbul sefiri vasıtasıyla Sultan Abdülaziz’i Paris’e resmi
olarak davet etmiştir. Sultan Abdülaziz’de Şehzadeler ve maiyetiyle icabet edeceğini bildirmiştir:
(Ruznamçe-i Ceride-i Havadis, nr. 656, s. 2621,(17 M. 1284/21 Mayıs 1867 Pazartesi)
559
Öztuncay, Dersaadetin, 199.
555
556
134
William Downey tarafından Sultan’ın ve Avrupa seyahati boyunca okendisine refakat
eden şehzadeler Yusuf İzzeddin, Murad ve Abdülhamid Efendi’lerin ayakta ve oturur
pozisyonda portre fotoğrafları çekilmiştir560. Bu portrelerde Osmanlı Fotoğraf Tarihi
açısından büyük önem arzetmektedir. Çünkü özellikle II. Abdülhamid’in şehzadeyken
çekilen bu fotoğrafları tahta geçişinden itiibaren aralıksız olarak yerli ve yabancı
basında kullanılacaktır.
Paris Evrensel Sergisi (1867) sonrası saray fotoğrafçısı Abdullah Biraderler sergideki
başarılı çalışmaları nedeniyle Avrupa’da da ünlenirler. Stüdyolarının antetli
faturalarına, fotoğraf kartlarının arkalarına Sultan Abdülaziz’in tuğrasının yanında
Paris Sergisi’nde kazandıkları İmparator III. Napoléon’unda portresinin olduğu
madalyayının görselini de yerleştirirler. Abdullah Biraderler’e diğer hanedan
mensuplarından da fotoğraf çekimi için talepte bulunulduğu ve bu çekimlerin sık sık
tekrarlandığı bilinmektedir. Abdullahlar, 1874-1875’de Sultan Abdülaziz’in arzusuyla
Pera’daki stüdyolarında devletin ileri gelenlerini, kabine üyeleri ve paşaların
fotoğraflarını çekerek bunları bir seri haline getirmişlerdir. Fotoğrafçı kardeşler tüm
bu çalışmaları ve bunlar neticesinde elde ettikleri imtiyazlarlarla Ressam-ı Hazret-i
Şehriyari Abdullah Efendi ve Kardeşleri adıyla döneme damgalarını vurmuşlardır561.
1873 Viyana Sergisi’nde ise sergi katoloğunun tüm fotoğraflarını Pascal Sébah çekmiş
ve fotoğrafları phototype tekniği ile basmıştır562. Pascal Sébah 1876’daki Philadelphia
Sergisi’ne de katılmış ve buradan da madalya ile dönmüştür563.
Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesinden sonra başa geçen V. Murad’ın çok kısa
süren hükümranlığının ardından, Osmanlı’da fotoğrafçılığın en büyük destekleyicisi
ve koruyucusu olacak II. Abdülhamid’in dönemi başlar. Osmanlı Fotoğraf tarihi’nin
en önemli dönemlerinden biri olan Sultan II. Abdülhamid dönemini ve bu dönemde
fotoğrafla ilgili gelişmeleri Sultan II. Abdülhamid ve Fotoğraf adı altındaki ayrı bir
başlıkta incelemek yerinde olacaktır.
Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 40.
age, 41-43.
562
Engin Çizgen, Ali Sami, 30.
563
Öztuncay, Dersaadetin, 272.
560
561
135
3.2. Sultan II. Abdülhamid ve Fotoğraf
Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz dönemlerinde de Osmanlı hanedanın ilgisine
mazhar olan fotoğraf, bilhassa II. Abdülhamid döneminde altın çağını yaşamıştır.
Sultan II. Abdülhamid sanayileşmenin getirdiği en etkili anlatım araçlarından biri olan
fotoğrafa değer vermesinin yanında, sağladığı olanaklardan ve gücünden
yararlanmıştır. Bu çerçevede fotoğrafın bir sanat olarak gelişimini desteklemiş, saray
bünyesinde bir fotoğrafhane kurdurmuş, kendisi ile birebir çalışan, saray fotoğrafçılığı
unvanı verdiği fotoğrafçı veya fotoğrafhane sahiplerini ödül ve nişanlarla
mükâfatlandırmış, imparatorluğun dört bir yanında olan bitenden fotoğraflar
aracılığıyla haberdar olmuş, Osmanlı’nın tıp, teknoloji, ulaşım, eğitim gibi konularda
gösterdiği ilerlemeyi yaptırdığı fotoğraf albümlerini Avrupa ülkelerine ve Amerika’ya
göndererek fotoğrafı aynı zamanda bir propaganda ve tanıtım aracı olarak kullanmıştır.
Sultan’ın fotoğrafa gösterdiği bu alaka ve önemin bir sonucu olarak hususi ikâmetgahı
ve devleti yönetim merkezi olan Yıldız Sarayı bünyesinde de çok değerli bir fotoğraf
koleksiyonu oluşmuştur.
Sultan II. Abdülhamid’in fotoğrafa atfettiği bu değer ve manayı ifade ettiği meşhur bir
sözü de vardır. Sultan’ın Mabeyn Başkâtibi Tahsin Paşa’ya ara ara söylediği bu sözü,
Paşa hatıratında şöyle aktarmıştır: “Her resim (fotoğraf) bir fikirdir. Bir resim yüzlerce
sahifelik yazı ile ifade olunamayacak, siyasi ve hissi manaları telkin eder. Onun için
ben, tahrir-i münderecattan (yazılı bilgilerden) ziyade, resimlerden istifade
ederim.”564. Sultan, fotoğraflardan bilgi edinmeye bu denli meraklı olmasına rağmen
kendi fotoğrafının çekilmesinden ise çoğunlukla imtina etmiştir. Kendi fotoğraflarının
çekilmesi konusunda gösterdiği ciddiyet ve hassasiyeti gösteren bir olay da 1900
yılında İran Şahı Muzafferüddîn’in ziyareti esnasında gerçekleşmiştir. Sultan II.
Abdülhamid’in çok nadir olarak poz verdiği bu portre fotoğrafının çekimi esnasında
Febüs (Phebus) Fotoğrafhanesi’nin sahibi Boğos Tarkulyan, Sultan’a: “Biraz
tebessüm buyurmaz mısız; Efendim? diye sormuş ve “Hayır, gayet ciddi olmak
gerektir” cevabını almıştır565. Sultan bu gibi nadir olarak çektirdiği bir kaç portre
Tahsin Paşa, age, 355-356.
L’Orient Des Photographes Armeniens, Institut Du Monde Arabe et Editions Cercle d’Art, Paris,
2007, 74.’den aktaran Pinguet, age, 143., Feridun Kandemir, “Febüs Anlatıyor”, Aydabir, s.7. (1936):
53-55.’den aktaran Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 58.
564
565
136
örneği
dışında
saltanatının
son
senelerinde
Cuma
Selamlığı’na
giderken
fotoğraflanmıştır566.
Sultan II. Abdülhamid, nadir portre fotoğraflarından ikisini de 1867’de şehzadelik
döneminde amcası Sultan Abdülaziz’le birlikte gittiği Avrupa Seyahati’nde
çektirmiştir. İngiliz fotoğrafçı William Downey (1829-1915) tarafından çekilen
portreleri Sultan’ın saltanatı boyunca ulusal ve özellikle uluslararası basında kendisi
ile ilgili çıkan haberlerde hep kullanılmıştır567. Sultan II. Abdülhamid’in amcası Sultan
Abdülaziz’le birlikte şehzadelik yıllarında katıldığı bu seyahat kendisine çok şey
katmış olsa gerektir. Çünkü orada Sultan Abdülaziz adına verilen balo ve konsere
katılmış, 1867 Paris Evrensel Sergisi’ni yerinde görmüş ve hanedanı bizzat temsil
etmiş, Avrupa’nın teşrifat, organizasyon yöntemlerini gözlemlemiş olması çok
önemlidir. Bu seyahat çocukluğundan itibaren sanatla ilgili dersler de almış olan
Sultan II. Abdülhamid’in sanata bakış açısını yüzyılın sanat ortamını bizatihi yerinde
görmesi açısından etkilemiştir.
3.2.1. Yıldız Sarayı Fotoğrafhanesi
Sultan II. Abdülhamid’in sadece fotoğrafa değil resim, marangozluk, çinicilik gibi
diğer sanat dallarına da ilgisi büyüktü. Sultan Yıldız Sarayı’nda iç bahçeye bakan, en
sevdiği ve hususi istirahatgâhı olarak kullandığı köşklerden birini sanayi-i nefiseye
(güzel sanatlar) mahsus ayrı ayrı odalar şeklinde tanzim ettirmiş, birini resim salonu,
birini fotoğraf atölyesi, bir diğerini de müzik salonu yapmıştı. Kendisi iyi resim yapan
ve musikiden de anlayan Sultan’ın hususi kütüphanesi, asar-ı atika (eski eser) ve nadir
eser koleksiyonları da bu köşkteydi568. Sultan’ın fotoğraf sevgisinin en önemli
göstergelerinden biri de vakit geçirmeyi en çok sevdiği yerlerden biri olan bu köşkte
bir fotoğraf atölyesinin olmasıydı.
Yıldız Sarayı’nda 1893 yılında tam teşekkülü bir fotoğrafhanenin de kurulduğu
bilinmektedir. Bu fotoğrafhanenin Osman Nuri’nin sözünü ettiği fotoğraf atölyesi mi
yoksa münferit bir atölye mi olduğu belli değildir. Yıldız Sarayı’nda kurulan bu
fotoğrafhanenin başına 1893 Chicago Sergisi’ndeki başarılı çalışmaları ile Sultan’ın
ilgisine mazhar olan asker menşeili fotoğrafçı Ali Rıza Bey (1850-1907)
Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 57.
age, 26, 28.
568
Osman Nuri, Abdülhamid-i Sani ve Devr-i Saltanatı: Hayat-ı Hususiyesi ve Siyasiyesi, c.2.
(Osmanlıca), (İstanbul: Matbaa-i Osmaniye, 1909), 454.
566
567
137
getirilmiştir569. Hanedan mensubu şehzade ve sultanların fotoğraflarının büyük
bölümünün bu fotoğrafhane tarafından çekildiği bilinmektedir570. Vesikalardan bu
fotoğrafhanenin 1907’ye kadar devam ettiği anlaşılmaktadır571.
Ayrıca, Sultan II. Abdülhamid tahttan indirildiğinde İstanbul şehremini ve valisi
olarak görev yapan Ebubekir Hâzim Bey (1864-1947) de hatıratında Harem
Dairesi’nde bir fotoğraf atölyesinin varlığından söz etmektedir. Ebubekir Hâzim Bey
(Tepeyran) daha önce çeşitli devlet memurluğu görevlerinde bulunmuş bir isimdir,
1896-1898 yıllarında Dedeağaç Mutasarrıfı iken çektiği fotoğrafları II. Abdülhamid’e
fotoğraf albümü olarak sunmuş ve çalışmaları saray nezdinde kabul görmüştür572.
Ebubekir Hâzim Bey’in 1896-1898 yıllarında Dedeağaç’ta iken çektiği bu fotoğraflar
ve fotoğrafa olan ilgisi hem kendi istikbalini etkilemiş hem de Yıldız Sarayı’nda
Harem Dairesi’nde bir fotoğraf atölyesinin kurulmasına vesile olmuştur.
Ebubekir Hâzim Bey hatıratında aktardığına göre, kendisi fotoğraf çalışmaları
sayesinde, memuriyetinde azledilmesine neden olacak jurnallerle mimlenerek, uzun
yıllar görevinden uzak kalma ihtimalinden kurtulmuştur. Kendisi ile ilgili gönderilen
olumsuz jurnaller neticesinde görevlerinden azledilecek olan Ebubekir Hâzim Bey bir
ariza (istirahamname) ile birlikte Dedeağaç’ta yaptığı çalışmaların fotoğraflarını
Kızlar Ağası Abdülgani Ağa’ya ile birlikte saraya göndermiştir573. Abdülgani Ağa
daha sonraki görüşmelerinde Hâzim Bey’e Sultan’a ariza ile birlikte albümü verdiğini,
hatta önce arizayı ardından albümü takdim ettiğini söylemiştir. Kızlarağası kendisinin,
Sultan II. Abdülhamid fotoğrafa olan derin alakasından dolayı istirhamnameyi iyice
okumaz diye özellikle böyle yaptığını belirtmiştir. Kızlarağası Abdülgani Ağa, Sultan
II. Abdülhamid albümü incelerken, içerisinde Dedeağaç’ta Rumların çaldığı ancak
Hâzim Bey’in meydana çıkardığı topun fotoğrafına işaret etmiş, fotoğrafta topun
arkasında görünen kişinin Mutasarrıf Hâzim Bey olduğunu ve bu resimleri
Salih Gülen, “II. Abdülhamid ve Fotoğraf”, Devr-i Hamid, ed. Mehmet Metin Hülagü, Şakir
Batmaz, Gülbadi Alan (Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yayınları, 2011): 380. Ayrıca Bakınız: BOA,
Y.PRK.MYD., 48-13/ 04 Safer 1311. (17 Ağustos 1893) “Maiyyet-i Seniyye Erkan-ı Harbiye Feriki
Mehmed Şakir Paşa’nın, padişahın emri gereği Yıldız Sarayı’nda bir fotoğrafhane tesis olunduğu,
gerekli alet ve edavatın getirtildiği ve fotoğrafhanenin başına da Ali Rıza Bey’in geçirildiğini
bildirmesi”
570
İhsanoğlu, age, 8.
571
Adnan Genç, Orhan M. Çolak, Sultan II. Abdülhamid Arşivi İstanbul Fotoğrafları, (İstanbul:
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş.Yayınları, 2007), 655. Ayrıca Bakınız: Y.MTV. 234/157,
289/82.
572
Ebubekir Hâzim Tepeyran, Ebubekir Hâzim Tepeyran Hatıraları: 1, (İstanbul: Türkiye Yayınevi,
1944), 237-238.
573
age, 233-234.
569
138
(fotoğrafları) de bizzat kendisi çektiğini Sultan’a aktarmıştır. Bunun üzerine Sultan’ın
söylediği söz II. Abdülhamid ve fotoğraf ilişkisi bağlamında çok önemlidir. Sultan II.
Abdülhamid, Kızlar Ağası Abdülgani Ağa’ya Ebubekir Hâzim Bey için “Mademki,
O böyle güzel resimler yapıyormuş, bir makine aldırarak ben de resim yapmaya
çalışacağım” dediğini aktarmıştır574. Buradan Sultan II. Abdülhamid’in fotoğrafın
büyük destekleyicisi olmasının yanında kendisinin de bir kameraya sahip olma
ihtimalini ve bizzat kendisinin de fotoğraf çektiği sonucunu çıkarabiliriz.
Sultan II. Abdülhamid Ebubekir Hâzim Bey’in bu girişiminin neticesinde masum
olduğuna kanaat getirmiştir. Rütbede terfi alan Hâzim Bey Musul Valiliği’ne
yükselmiştir575. Sultan’ın tahttan indirilmesine kadar çeşitli devlet görevlerinde
bulunmaya devam eden Ebubekir Hâzim Bey, Sultan tahttan indirildiğinde ise İstanbul
şehremini ve valisi olarak görev yapmaktadır. Ebubekir Hâzim Bey’in yolu Yıldız
Sarayı’nın tasfiye sürecinde önemli bir aktör olarak Yıldız Sarayı ile kesişmiştir. Bu
kesişme sayesinde yine Sultan II. Abdülhamid’in fotoğraf atölyesine dair bir bilgi
günümüze ulaşmıştır. Hazim Bey’in anılarında anlattığı üzere Sultan Abdülhamid’in
tahttan indirilmesinden sonra Sultan’ın meclis kararıyla parasına ve mallarına el
koyulması için kurulan komisyonla birlikte kendisi de Yıldız Sarayı’na girmiştir576.
Hatta 8 Mart 1909’da L'illustration’da çıkan haberde Ebubekir Hâzim Bey’in
şehremini olarak Şale Köşkü’nün mühürlenirken orada olduğu görülmektedir. Çıkan
haberin resim altında “Merdivenin altında: İstanbul Valisi Hâzim Bey kapıda,
mühürleri eklerken: Dr. Mouhiddine Bey” ifadesi yer almaktadır577. Hazim Bey’in
hatıratında Yıldız Sarayı’nın tasfiye sürecinde Harem Dairesi’ne Kızlar Ağası
Abdülgani Ağa ile birlikte girdiklerini ve Kızlar Ağasının o esnada küçük bir fotoğraf
atölyesini göstererek “bu camekân Padişah’a takdim ettiğiniz albümdeki güzel
resimlerin uyandırdığı fotoğrafçılık hevesi ile yaptırılmıştı” dediğini aktarmıştır578. Bu
bilgi bize haremde camekân içinde küçük bir fotoğraf atölyesinin varlığını
göstermektedir. Bu, Sultan II. Abdülhamid’in özel fotoğraf atölyesi olabilir. Ayrıca
Sultan’ın Dedeağaç’da çekilen fotoğraflardan oluşan albümünün etkisiyle bir fotoğraf
574
age, 235.
age, 236.
576
age, 235.
577
Youssouf Razi Bey, L'illustration, s. 3454 (8 Mart 1909): 324-325.,
https://www.archives.saltresearch.org/R/-?func=dbin-jumpfull&object_id=3758088&silo_library=GEN01 [04.07.2017].
578
Tepeyran, age, 235.
575
139
makinesi alacağını söylemesi ve tahttan indirildikten sonra Kızlarağası’nın Hâzim
Bey’e haremdeki fotoğraf atölyesini göstererek bu atölyenin Dedeağaç albümünden
sonra kurulduğunu aktarması bu atölyenin 1898 tarihinden sonra kurulduğunu
göstermektedir. Çünkü Hazim Bey Dedeağaç’daki görevini 1896-1898 yılları arasında
yapmıştır. Saraya söz konusu ariza ve albümü bu tarihler arasında göndermiş
olmalıdır. Arizanın neticesinde terfi alarak Musul Valiliği’ne atanmıştır. Yıldız Sarayı
bünyesinde başında Ali Rıza Bey’in bulunduğu fotoğrafhanenin 1893’de kurulduğu
bilindiğinden, demek ki bu atölye daha sonra kurulmuştur. Dolayısıyla bu Sultan II.
Abdülhamid’in özel fotoğraf atölyesi olabilir ve bu bilgi aynı zamanda sarayda birden
fazla fotoğraf atölyesinin varlığını doğrular.
Yıldız Sarayı bünyesinde varlığı bilinen bir diğer fotoğrafhane de Çini Fabrika-i
Hümâyunu Fotoğrafhanesi’dir. Yıldız Sarayı’nın dış bahçesinde yer alan Çini Fabrikai Hümâyunu’nun hususi fotoğrafhanesi olan bu fotoğrafhanenin çini fabrikasının
ürünlerinin çekilmesi için kurulduğu düşünülmektedir. Çünkü Sultan II. Abdülhamid
Arşivi’nde bu fotoğrafhaneye ait olan albümlerde fabrikanın ürettiği eserlerin
çekimlerinin yapıldığı görülmektedir.
Çini Fabrika-i Hümâyunu Fotoğrafhanesi 1897 Osmanlı Yunan Harib’nin akabinde
Yıldız Sarayı’nda hazırlanan Evlâd-ı Şüheda ve Mâlûleyn-i Guzat Âsâkir-i Şâhâne-i
İane Sergisi adıyla düzenlenen sergi ve kermesinde sergilenen eşyaların çekimini de
yapmıştır579. Günümüzde Nadir Eserler Kütüphanesi’nde bulunan Sultan II.
Abdülhamid Albümleri’nin dizinine bakıldığında bu fotoğrafhane “Yıldız Çini
Fabrikası Fotoğrafhanesi (Hazırlayan)” ibaresi ile 90525 ve 90526 numaralı
albümlerin müellifidir.
Fotoğrafhane’nin Yıldız Çini Fabrika-i Hümâyun’undaki yeri tespit edilememiştir. Bu
fotoğrafhanede görev yapan kişilerin kim oldukları konusunda ise sınırlı bilgi
mevcuttur. Bunlardan birincisi Sadrazam Cevad Paşa’dır. Sanatla yakından ilgili bir
sadrazam olan ve Osmanlı devlet ricali içerisinde fotoğrafçılık tutkusu önde gelen biri
olarak anlatılan Cevad Paşa’nın Çini Fabrika-i Hümâyunu’nun kurucusu sayıldığı
aktarılmaktadır580.
Genç, Çolak, age, 660.
Taha Toros, “İlk Türk Fotoğrafhanesi ve Ferit İbrahim”,
http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/5811/001582408010.pdf?sequence=1
[06.07.2017].
579
580
140
Çini Fabrikası Hümâyunu Fotoğrafhanesi’nde çalışmış bir diğer isim ise Mehmet Rıfat
Efendi’dir. Mekteb-i Harbiye’de 1893-1900 yıllar arasında fotoğraf hocalığı yapmış
olan Mehmet Rıfat Efendi 1894’den itibaren Çini Fabrikası Hümâyunu’nda çalışmaya
başlayarak burada fotoğraf ve kimya işlerinden sorumlu fotoğrafçı ve ressam olarak
görev yapmıştır. 1896’da dördüncü dereceden Âli Osman nişanı almıştır581.
Milli Saraylar Hazine-i Hassa Arşivi’nde fotoğrafhanenin hangi yıllarda kurulmuş
olabileceğine dair ipucu veren belgeler mevcuttur. Yıldız Çini Fabrikası
Fotoğrafhanesi’nde 3 Haziran 1896 - 8 Mart 1897 tarihleri arasında yapılan yenileme
amaçlı inşaat işlerini gösteren vesikalar: fotoğrafhane inşası için verilen malzemeleri
gösteren irsaliyeler, pusulalar ve faturalardır582. Çini Fabrika-i Hümâyunu’nun ilk
olarak 1892 yılında faailiyete geçtiği, ancak 1894’de depreminden büyük ölçüde zarar
gördüğü için saray mimarı D'Aronco tarafından yapıya bazı ekler yapılması için proje
hazırlandığı, Sultan’a sunulan bu projeler neticesinde fabrikanın bir dizi genişletme ve
yenileme çalışmalarına tabi tutularak neredeyse yeniden yapıldığı bilinmektedir583.
Fotoğrafhane bu yenileme ve genişletme döneminde kurulmuş olabilir. Fabrikada
1895’de çıkan bir yangından sonra da onarım ve yenileme çalışmaları yapıldığı
bilinmektedir584. Dolayısıyla Yıldız Çini Fabrikası Fotoğrafhanesi 1895 yılındaki
yangından zarar görmüş bu yüzden de 1896-1897’de yenileme amaçlı inşaat
faaliyetlerine tabi tutulmuş olabilir. Böylece fotoğrafhanenin hemen hemen fabrikanın
kuruluşundan itibaren eş zamanlı olarak burada üretilen mamulatın çekimlerini
yaparak üretimi desteklediği görülmektedir.
Yıldız Sarayı’nda muhtelif fotoğrafhaneler olmasının yanında bazı hanedan
mensuplarına fotoğraf derslerinin de verildiği bilinmektedir. Sarayda fotoğraf dersi
veren isimler Aşil (Achille) Samancı (1870-1942) ve Ali Sami (Aközer) (1866Süleyman Kani Bey, “Saray ve Bâb-ı Âlî’nin iç Yüzü" adlı anılarında, Sadrazam Cevat Paşa’nın sanat
sevgisine ve fotoğrafçılığına geniş yer vermektedir.
581
Fatih Damlıbağ, “Osmanlı Devleti’nde Porselen ve Çini Fabrikaları” (Doktora Tezi, İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011), 114,115. Ayrıca bakınız: BOA HH.d. 7447, s.28b. , BOA
İ.TAL 90/1313.Ş.098, 30 Şaban 1313, 2 Şubat 1311, 14 Şubat 1896., Genç, Çolak, age, 667. Ayrıca
bakınız: İ.TAL. 112/1314 Z-097.
582
Sinem Serin, “Yıldız Çini/Porselen Fabrikası” (Yüksek Lisans Tezi, İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü,
2009), 20. Ayrıca Bakınız: MSHHA, E-I, dosya no. 85. : MSHHA, E-I, dosya no. 85, belge no. 4. (3
Haziran 1896 tarihli olanı Keresteci Avram’ın 1.209 kuruş 92 santimlik olan alacağını gösteren bir
irsaliye), MSHHA, E-I, dosya no. 85, belge no. 55. (12 Şubat 1897 tarihli olup fotoğrafhane inşası için
verilen çam ağaçlarının faturası)
583
Osman Nuri, age, 19, Batur, Dünden Bugüne, 525., Batur, Devr-i Hamid, 147., Demet Coşansel
Karakullukçu, age, 62., Batur, Dünden Bugüne, 525.
584
Bakınız: Hazine-i Hassa Defterleri, 15 Cemâziyelevvel 1313 / 22 Teşrîn-i evvel 1311 (3 Kasım 1895)
tarihli irade sureti: HH.d, no. 30667, s. 72/3.
141
1936)’dir. Dekoratör ve ressam Jacob Samancı’nın oğlu olan Aşil Samancı Abdullah
Biraderler’in yanında çırak olarak yetişmiş, yine onların vasıtasıyla sarayda
şehzadelere fotoğraf dersleri vermiştir585. Halil Kamil Paşa’nın torunu olan Üsküdarlı
Ali Sami (Aközer) ise Mühendishane-i Hümâyun’un topçu bölümünden mezun olmuş,
ilerleyen yıllarda da bu okulda resim ve fotoğrafçılık dersleri vermiş bir isimdir.
Karakalem ve suluboya resim alanında da usta olan Üsküdarlı Ali Sami, Şehzade
Burhaneddin Efendi’ye de sarayda fotoğraf dersleri vermiştir586.
3.2.2. Devlet Kurumları /Askeri Okullar/ Asker Kökenli Fotoğrafçılar
Sultan II. Abdülhamid döneminde özel fotoğraf stüdyoları açılmaya devam ederken
devlete bağlı idari, askeri, sağlık ve eğitim kurumlarında da fotoğraf tekniğinin
kullanımı
yaygınlaşır.
Harbiye
ve
Bahriye
Nezaretleri,
Bab-ı
Seraskeri,
Mühendishane-i Berri Hümâyun, Dârülaceze, Hamidiye Etfal Hastanesi ve Yıldız Çini
Fabrikası’nın kendi bünyelerinde hususi fotoğrafhaneler kurulmuştur587.
Askeri okullardaki resim dersleriyle birlikte fotoğraf derslerinin de verilmesi 1860’lı
yıllarda başlamıştı. Mühendishâne-i Bahr-i Hümâyun 1773 yılında, Mühendishâne-i
Berrî-i Hümâyun 1795’de, Mekteb-i Harbiye ise 1834’de açılmıştı. 1805’de
Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun resim derslerinde kullanılmak üzere İngiltere’den
bir Camera Obscura getirilmişti588. 1839’dan itibaren Osmanlı’ya fotoğrafın girişi ve
hızlı bir şekilde kullanılmaya başlamasıyla bu okullardan mezun olanlar arasından da
fotoğrafçılıkla ilgili çalışmalar yapan askerler yetişti ve bu isimler Osmanlı fotoğraf
tarihinin öncü isimleri oldular. Bunlar arasında Servili Ahmed Emin (1845-1892),
Üsküdarlı Ali Sami (Ali Sami Aközer) (1866-1936), Yüzbaşı Hüsnü Bey (1844-1896),
Bahriyeli Ali Sami (1867 - 1936), Yüzbaşı Sadullah İzzet, Ali Rıza Bey (1850-1907),
Hüseyin Zekai Bey (1860-1919), Kenan Reşid Bey gibi isimler vardı. Bunlardan
Bahriyeli Ali Sami Bey daha sonraki yıllarda Sultan’ın Fotoğrafçısı (serfotoğrafi)
ünvanını da elde edecekti589. Sultan II. Abdülhamid döneminde Mühendishâne-i Berrîi Hümâyun, Bahriye Okulu gibi bazı okulların müfredatlarına fotoğraf dersleri de
eklendi. Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun’da verilmeye başlanan fotoğraf derslerini
Beaugé, Çizgen, age, 258., Reşad Ekrem Koçu, “Apollon Fotoğrafhanesi”, İstanbul Ansiklopedisi,
887.
586
Beaugé, Çizgen, age, 249., Çizgen, Fotoğrafçı Ali Sami, 37.
587
Genç, Çolak, age, 33.
588
Çizgen, Dünden Bugüne,330.
589
Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 58.
585
142
daha önce bu okulun resim sınıfından mezun olan ve fotoğrafçılıkla ilgili çalışmalar
yapan Servili Ahmed Emin, Ali Rıza Bey, Ali Sami, Yüzbaşı Hüsnü Bey gibi hocalar
verdiler590. Mekteb-i Bahriye’yi Şahane’de (Deniz Harp Okulu) fotoğraf derslerini
“Bahriye Nezaret-i Celilesi Serfotoğrafi” unvanıyla Bahriyeli Ali Sami verdi. Sultan
II. Abdülhamid’in iradesiyle görevlendirilen bu fotoğrafçıların çalışmaları sayesinde
Osmanlı’da belgesel fotoğrafçılığın da temelleri atıldı591. 1872’de Yüzbaşı Hüsnü Bey
fotoğrafla ilgili teknik bilgilerin yer aldığı “Risale-i Fotografya” adlı kitabını
Osmanlıca olarak yayınladı. Hüsnü Bey bu kitabı yazarken Osmanlı İmpatorluğu’nda
Türkçe olarak yayınlanan ilk fotoğraf kitabı olarak 1866’da Sarkis Der Torosyan
tarafından Ermeni alfabesiyle yazılan Risale-i Fotografya adlı eserden ilham almıştı592.
Aynı zamanda iyi bir suluboya ressamı olan, gravür ve fildişi oyma sanatında usta olan
Servili Ahmed Emin ise Bursa, Bozüyük, Eskişehir ve İznik'de çektiği fotoğrafları
albüm halinde Sultan II. Abdülhamid’e sundu. Fotoğraf alanında elde ettiği başarılar
neticesinde bir dönem yaverlik görevine de getirilen fotoğrafçı daha sonra
mühendishanede hocalık yapmaya devam etti593.
Askeri okullardan fotoğrafçı olarak çıkan bir isim de Üsküdarlı Hasan Rıza’ydı (1864?). Kuleli Askeri Yüksek Okulu’nda 1888-1895 yılları arasında resim hocası olarak
görev yapan Üsküdarlı Hasan Rıza 1893’de İstanbul’da ve Anadolu’daki askeri
yapıların fotoğraflarının çekilmesi amacıyla kurulan komisyonda da görev aldı. Bu
fotoğraflardan hazırladığı 51 adet albümü Sultan II. Abdülhamid’e sundu594.
1886’da Mühendishane-i Berri Hümâyun’un topçu sınıfından mezun olmuş olan
Üsküdarlı Ali Sami (Aközer) mezun olduktan sonra bu okulda resim ve fotoğraf
hocalığı yaptı. Yine bu okullardan yetişen asker fotoğrafçılardan olan Servili Ahmet
Emin Bey’in kızı ile evlendi ve Emin Bey’in mühendishane’de yardımcılığını yaptı.
1890’da yüzbaşılığa yükseldi ve Mühendishane-i Berr-i Hümâyun Fotoğrafhanesi’nde
memur olarak görev yaptı595. 10 Eylül 1899’da binbaşlığa terfi etti, 1900 yılında
Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 58., Çizgen, Dünden Bugüne, 329.
Çizgen, Dünden Bugüne, 329., Çizgen, Ali Sami, 33. Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 58.
592
Beaugé, Çizgen, age, 223.
593
Çizgen, Photographer/ Fotoğrafçı Ali Sami, 37.
594
Engin Özendes, “Osmanlı'da Fotoğraf Sanatı”,
https://www.tarihtarih.com/?Syf=26&Syz=353074&/Osmanlıda-Fotoğraf-Sanatı-/-Engin-Özendes-,
[06.07.2017]., Beaugé, Çizgen, age, 224.
595
Genç, Çolak, age, 654., Ali Sami (Aközer) II. Abdülhamid Arşivindeki 1897 tarihli , konusunu
“Yunan Harbi Esirleri ve Yunanlılardan Alınan Silahlar”ın fotoğraflarından oluşan albümde
Mühendishane-i Berr-i Hümayun Fotoğrafhanesi’nde memur olan Topçu Kolağası Ali Sami olarak
geçmektedir. Sultan bu albüm neticesinde, kendisine ve diğer albümde Mühendishane-i Berr-i
590
591
143
“Mühendishane-i Berr-i Hümâyun hocalarından Binbaşı Ali Sami Bey” ünvanı ile İran
şahı Muzafferüddîn’in İstanbul ziyaretini fotoğrafla belgelemekle görevlendirilen
komisyonda yer aldı. 1902’de Mavzer Fişek Fabrikası’nın açılışını çekti, 26 Şubat
1908’de
Kaymakam
(Yarbay)
olarak
Yaveran-ı
Hazreti
Şehriyari
olarak
görevlendirildi596.
Asker ressamlardan biri olan Hüseyin Zekai Bey (Paşa) de aynı zamanda fotoğrafçılık
yapan isimlerden biridir. 1892’de kaymakam (yarbay) olan Hüseyin Zekai Bey bu
yıllarda sultanın iradesi ile askeri mekânların fotoğrafını çekmekle görevlendirilmiştir.
Bu çekimlerden hazırladığı fotoğraf albümünü Sultan’a sunmuş, 18 Nisan 1893’de bir
nişanla ödüllendirilmiştir597. 1900’de Yaveran-ı Hazret-i Şehriyarî ünvanıyla İran
Şah’ı Muzafferüddîn’in İstanbul ziyaretini fotoğrafla belgelemekle görevlendirilen
komisyonun başkanlığını yapmıştır. Eski Türk sanatlarına ve eserlerine derin alakası
olan ve devrin sanat akımlarına hâkim bir isim olan Hüseyin Zekai Bey ayrıca Alman
İmparatoru II. Wilhelm’in Suriye seyahatine eski eser uzmanı olarak katılmıştır. Yıldız
Silah Müzesi’nin kuruluşunda da görev alan Hüseyin Zekai Bey 1906’dan itibaren
sarayda mabeyn ressamı ve yabancı konuk teşrifatçısı olarak görev almıştır598.
Medine Müdafii Fahrettin Paşa ünvanıyla tanınan Fahrettin (Türkkan) Paşa (18681948) ise çocukluğundan itibaren babasının (Tuna Vilayeti Posta ve Telgraf Müdürü
Mehmed Nahid Efendi) yanında görevli olan Fransız mühendislerden, matematik ve
Fransızca gibi dersler almış, aynı zamanda fotoğrafçılığı da öğrenme imkânı bulmuştu.
Fahrettin Paşa Harp Okulu’nda öğrenci iken fotoğraf çekmeye devam etmiş, bu ilgisini
daha da ilerleterek Febüs (Phebus) Fotoğrafhanesi’nin sahibi Boğos Tarkulyan’dan
eğitim alarak onun fotoğrafhanesinde çalışmaya başlamıştı. Bürokrat bir babanın oğlu
olan Fahrettin Paşa Harbiye’den mezun olduktan sonra yoluna asker ve devlet adamı
olarak devam etti. Başta Balkan Savaşı olmak üzere pek çok askeri harekâtta önemli
görevler üstlendi, özellikle kutsal topraklardaki görevi ile tarihe geçti. Medine'de
Osmanlı’ya isyan eden Mekke emirine karşı Medine'yi savunan Fahrettin Paşa tarihte
bu özelliği ile "Medine Müdafii Fahrettin Paşa" olarak bilinmektedir599. Paşa’nın
Hümayun fotoğrafçıları Yüzbaşı Hakkı ve Yüzbaşı Ahmed Raşid Efendi’lere üçüncü dereceden Mecidi
Nişanı vermiştir. Bakınız : İ.TAL. 119/1315 R-161.
596
Genç, Çolak age, 654., Ayrıca Bakınız: İ.AS. 70/1326 M-27.
597
Genç, Çolak, age, 662. Ayrıca Bakınız: Y.EE.56/12., İ.TAL. 18/1310 L-014.
598
Genç, Çolak, age, s.662, 663.
599
Engin Özendes, Osmanlı İmparatorluğu’nda Fotoğrafçılık, (İstanbul: İletişim Yayınları, 1987),
182., Beaugé, Çizgen, age, 185-187.
144
Osmanlı fotoğraf tarihine bir katkısı da yabancı yayınlardan derleme fotoğraf notları
mahiyetindeki fotoğrafçılık kitabıdır600. Askeri vazifeyle gittiği yerlerin fotoğraflarını
da çeken Paşa, böylece “Fahrettin Paşa Koleksiyonu” olarak adlandırılan 300 cam
negatiften oluşan bir arşivin sahibidir. Bu koleksiyonu ailesi tarafından İslâm Tarih,
Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi'ne (IRCICA) bağışlanmıştır601.
Hususi fotoğrafhane sahibi devlet kurumlarından birisi de Bab-ı Seraskeri
Fotoğrafhanesi’dir. Buradaki çalışmaları 1882’den 1894’e kadar Kolağası Mehmed
Hüsnü yürütmüştür602.
Kasımpaşa’daki Bahriye Matbaasında da Matbaa-i Bahriye Fotoğrafhanesi isimli bir
fotoğrafhane olduğu bilinmektedir. Matbaa-i Bahriye Fotoğrafhanesi’nin II.
Abdülhamid Fotoğraf Koleksiyonu’nda yer alan fotoğraflarının konuları Osmanlı
donanması gemileri, tersane üretimi silahlar ve makinelerdir. Fotoğrafhane Moda’da
yapılan kayık müsabakalarını ve 1894’deki Sırp Kralı Alexsander’in ziyaretini de
belgelemiştir603.
Harbiye Nezareti’ndeki Fotoğraf Dairesi’nin başındaki isim ise Yıldız Sarayı’ndaki
fotoğrafhaneyi de yöneten Ali Rıza Bey olmuştur. Ali Rıza Bey, 27 Aralık 1866’da
Mekteb-i Erkân-ı Harbiye’den mezun olmuş, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye
Fotoğrafhanesi’nde kaymakam (yarbay) olarak görev yapmış, 1 Kasım 1881’de ise
miralaylığa (albay) yükselmiştir604. Ali Rıza Bey çektiği fotoğraflarla 1893’deki
Chicago Sergisi’ne de katılmış, buradaki başarılarıya Sultan II. Abdülhamid’in ilgisini
çekmiş ve Yıldız Sarayı’nda kurulan fotoğrafhanenin başına getirilmiştir. Ali Rıza Bey
ayrıca Sultan’ın aynı yıl Amerika Kongre Kütüphanesi’ne gönderdiği fotoğraf
albümleri içerisinde 2 adet albümün müellifidir. Albümlerin 2 adeti Ali Rıza Bey’e ait
olup bunlar 60 fotoğraf içermektedir. Bu albümlerde Ali Rıza Bey için el yazısıyla
Harbiye Nezareti Fotoğraf atölyesinin şef operatörü ibaresi geçmiştir. Buradan
edinilen bilgiye göre Ali Rıza Bey Yıldız Sarayı’ndaki fotoğrafhanenin başında olduğu
gibi aynı zamanda Harbiye Nezareti Fotoğraf Atölyesi şefliği de yapmıştır. Ali Rıza
Özendes, “Osmanlı'da Fotoğraf Sanatı”, https://www.tarihtarih.com/?Syf=26&Syz=353074
Haremeyn. Makka al-Mukarrama and al-Madina al-Munawwara in photographs from the Ottoman
period selected from the albums of Sultan Abdulhamid II and the collection of Fahreddin Pasha
(Türkkan), http://www.ircica.org/haremeyn-makka-al-mukarrama-and-al-madina-al-munawwara-inphotographs-from-the-ottoman-period-selected-from-the-albums-of-sultan-abdulhamid-ii-and-thecollection-of-fahreddin-pasha-turkkan/irc959.aspx, [06.07.2017].
602
Çizgen, Dünden Bugüne, 329.
603
Genç, Çolak, age, 667.
604
age, 34, 655. Ayrıca Bakınız: İ.DH.838/67419
600
601
145
Bey, geniş formatlı kamera çalışarak İstanbul’daki anıt eserleri, boğaz kıyılarını
görüntülemiş ve geniş format kameranın sağladığı detay sayesinde mükemmel
fotoğraflar elde etmiştir605. Fotoğrafçı 15 Aralık 1895’de mirlivalığa (tuğgeneral) terfi
etmiş 1899’da ikinci dereceden Mecidi Nişanı ile taltif edilmiştir606.
Fotoğrafçılığın imkânlarından yararlanan bir başka kamu kurumu ise Dârülaceze’dir.
Bir yandan Mekteb-i Bahriye’yi Şahane’de (Deniz Harp Okulu) Bahriye Nezareti
Celilesi Serfotoğrafi unvanıyla fotoğraf dersleri vermekte olan Bahriyeli Ali Sami
Dârülaceze’nin de fahri baş fotoğrafçısıdır. Bahriyeli Ali Sami bu unvanlarıyla hem
Osmanlı Donanması’nın hem de imparatorluğu ziyarete gelen amirallerin ve yabancı
donanmaların fotoğraflarını çekmiştir. Bahriyeli Ali Sami 1893’de fotoğraf
tekniklerini ve ilkelerini anlatan “Mebadi-i Usuli Fotoğrafya" adlı bir fotoğraf kitabı
da yayınlamıştır607.
Bu dönemi Türk resim sanatındaki Asker Kökenli Ressamlar ekolüne benzer şekilde
Asker Kökenli Fotoğrafçılar ekolü olarak adlandırabiliriz. Zaten bu fotoğrafçıların
çoğu aynı zamanda ressamdır. Osmanlı modernleşmesinin en önemli dişlisi olan
ordunun içinden çıkan asker fotoğrafçılar mühendishane ve askeri okullardaki fotoğraf
derslerini yürütmekle birlikte, aynı zamanda Sultan II. Abdülhamid’in isteğiyle
dönemin ordusu, donanması, fabrikaları, işçileri, memurları ve eğitim kurumlarını,
karakolları, camileri, kültürel mekânları, arkeolojik alanları, doğa görünümlerini de
fotoğrafla belgeleyerek, tüm gelişmeleri fotoğraf aracılığı ile aktarmışlardır. Sultan II.
Abdülhamid savaşları da fotoğraf aracılığı ile takip etmiştir. 1897’deki Türk-Yunan
Harbi’nin her aşaması irade-i seniyye ile görevlendirilmiş asker fotoğrafçılar
aracılığıyla
belgelenmiştir608.
Sultan
imparatorluğu
ziyarete
gelen
yabancı
hükümdarların gezilerini ve büyük kurumların açılış törenlerini çektirerek bunlar
hakkında fotoğraflar aracılığıyla malumat sahibi olmuştur609. Yabancı hükümdarlara
gönderdiği fotoğraf albümleri vasıtasıyla da imparatorlukta gerçekleşen tüm
yeniliklerin bir anlamda tanıtımını yapmıştır.
William Allen, “Analyses of Abdul-Hamid’s Gift Albums”, Journal of Turkish Studies/ Türklük
Bilgisi Araştırmaları, vol.12 (1988): 35. Öztuncay, Dersaadetin, 342.
606
age, 655. Ayrıca Bakınız: İ.TAL. 87/1313 C-26), İ.TAL.187/1317Ca-027)
607
Öztunçay, Dersaadetin, 338., Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 58., Çizgen, Dünden Bugüne, 329.
608
İhsanoğlu, age, 8., Genç, Çolak, age, 33., Ayrıca bakınız: Fotoğraf işlerinde istihdam olunan Yüzbaşı
Ziya ve Ahmed Nuri Efendiler ile beraber harp mevkiine gönderilen Hüsameddin Bey’in çekmiş olduğu
resimlerin takdimine dair: 23.1.1315 tarihli belge BOA,Y.MTV.,161/43.
609
Çizgen, “Dünden Bugüne, 329.
605
146
Sultan’ın fotoğrafın gücünden nasıl yararlandığına dair bir örnek de yirmi beşinci
cülus yıldönümünde (1900) çıkaracağı sınırlı af için mahkûmların fotoğraflarını
çektirmesidir. Bu af için, imparatorluktaki tüm cezaevlerinde bulunan mahkûmların
tek tek veya üçerli gruplar halinde boy fotoğrafları çekilerek albümlenmiş, albümlere
fotoğraflarla birlikte mahkumların suçları, mahkumiyet süreleri gibi bilgiler de
işlenmiştir. Sultan bu albümleri inceleyerek af kararı vermiştir610.
Sultan II. Abdülhamid Mekteb-i Harbiye’ye öğrenci seçiminde de fotoğraflardan
yararlanmıştır. İyi bir fizyonomi bilgisine de sahip olduğu anlaşılan Sultan, bu okula
öğrenci seçerken Payitaht’ın önemli ailelerinin fotoğraf albümlerine bakmıştır611.
Zaptiye
Nazırlığı
bünyesindeki
fotoğrafhanede
ise
1884’de
İstanbul’daki
hapishanelerdeki tüm mahkumların fotoğrafları çekilmiştir. Bu olay Osmanlı Polisiye
tarihinde fotoğraftan yararlanmasına dair önemli bir başlangıçtır. Bu sayede fotoğraflı
sabıka dosyaları oluşturularak tüm karakollara dağıtılmış ve suçluların takibinde
kolaylık sağlanmıştır612. Bu uygulama da Sultan II. Abdülhamid fotoğrafa olan özel
ilgisi ve onu her alanda kullanarak yararlanmasının iyi bir örneğidir.
Sultan II. Abdülhamid önemli olayların takibi ve fotoğrafla belgelenmesi için sadece
tek tek veya ortaklıklardan oluşan fotoğrafçı veya fotoğrafhanelerle çalışmamış aynı
zamanda fotoğraf çekmekle görevli konmisyonlar da kurdurmuştur. Örneğin İran Şahı
Muzafferüddîn’in 1900’de gerçekleştirdiği İstanbul ziyaretinde bir komisyon
kurulmuş, Hüseyin Zekai Bey (Paşa) Yaveran-ı Hazret-i Şehriyarî ünvanıyla
komisyonun başkanlığını yapmıştır613. Komisyonda Mekteb-i Mühendishane-i Berr-i
Hümâyun hocalarından Binbaşı Ali Sami Bey (Üsküdarlı Ali Sami) ve fotoğraf
hocalarından Ömer Fuad (Keskin) (1869-1949) görev almış, Hazım Bey ve Behcet
Bey gibi isimler ise fotoğraf muavinliği (asistanlığı) yapmışlardır 614. Yine 1897’ deki
Türk Yunan Harbi süresince fotoğraf çekimlerinin yapılması için bir heyet
oluşturularak Teselya’ya gönderilmiştir.
Bu komisyonda ise Hüsammedin Bey
(?,1904), Yüzbaşı Ziya Efendi ve Ahmed Nuri Efendi, Kenan Paşa (1855-?) gibi
isimler görev almıştır615.
Çizgen, Dünden Bugüne, 329.
Özendes, Osmanlı İmparatorluğu’nda, 26.
612
Genç, Çolak, age, 665.
613
age, 662, 663.
614
age, 659, 661, 668.
615
age, 33, 661., Ayrıca Bakınız: Fotoğraf işlerinde istihdam olunan Yüzbaşı Ziya ve Ahmed Nuri
Efendiler ile beraber harp mevkiine gönderilen Hüsameddin Bey’in çekmiş olduğu resimlerin takdimine
610
611
147
II. Abdülhamid fotoğraf arşivinde ağırlıklı olarak Yıldız Sarayı, Hamidiye Etfal
Hastanesi ve İstanbul karakolları ile ilgili fotoğrafların sahibi olan Hüsameddin Bey,
1902’de yaveran sınıfına alınmış, 1904’den itibaren miralay olaerak görev yapmıştır.
Hüsameddin Bey aynı zamanda Hamidiye Etfal Hastanesi’nde memur olarak da
çalışmıştır. Hüsameddin Bey’in ayrıca Uzakdoğu’da Şangay, Singapur, Malezya,
Borneo, Kore, Sibirya, Amur nehri gibi çok farklı bölgede fotoğraf çekmiştir616.
Sultan II. Abdülhamid böylece, başta asker fotoğafçılar olmak üzere devlet
kurumlarında görevlendirdiği fotoğrafçıların imparatorlukta olan hemen her şeyi
belgelemelerini
sağlamış,
bu
sayede
sadece
payitaht
İstanbul’unun
değil
imparatorluğun her yerindeki gelişmelerden haberdar olmuştur.
3.2.3. Saray Fotoğrafçıları
İlk olarak Sultan Abdülmecid Dönemi’nde verilmeye başlayan saray fotoğrafçısı
unvanı Osmanlı’da “Ressâmı- Şehriyâri”, “Fotoğrafî-i Hazreti Şehriyârî” veya “SerFotoğrafî-yi Hazret-i Şehriyârî” şeklinde ifade edilmiştir. Beraberinde bir çok imtiyaz
ve prestij getiren saray fotoğrafçılığı ünvanı Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nde de
uğrunda yarışılan bir unvan olur. Öyle ki Sultan Abdülaziz Dönemi’nde rakiplerine
rağmen bu unvanı ellerinde tutan Abdullah Biraderler’in sarayla bağlantılı çalışmaları
zaman zaman kesintiye uğrar. Sultan II. Abdülhamid tahta çıktığında bu görevde olan
Abdullah Biraderler Tersane Konferansı’nda (23 Aralık 1876) konferansa katılan
yabancı devlet temsilcilerini ve elçileri fotoğraflamışlardır617. Tarihe 93 Harbi olarak
geçen Osmanlı-Rus Savaşı (1877-1878) neticesinde Kevork Abdullah’ın takındığı
tutum ve yaptığı bazı davranışlar ise Abdullah Biraderler’i saray fotoğrafçılığı
konusunda dezavantajlı duruma düşürür. Savaşı kaybeden Osmanlı İmparatorluğu
Ayastefanos (Yeşilköy) Anlaşması’nı kabul etmek zorunda kalır. Kevork Abdullah,
bu anlaşmanın ardından bir süre daha Yeşilköy’de bir konakta kalan Grandük Nikolai
Nikolayeviç (1831-1891) ve beraberindeki subayların fotoğraflarını çeker. Üstelik bu
fotoğraf çekimi ilk değildir. Grandük Nikolai 1870’lerin başında Abdullah
Biraderler’in atölyesinde bir portre çektirir. Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından
Grandük’ü bu kez beraberindekilerle birlikte fotoğraflayan Kevork Abdullah bununla
dair: 23.1.1315 tarihli belge BOA,Y.MTV.,161/43, Engin Özendes, Türkiye’de Fotoğraf, (İstanbul:
Türkiye Ekonomik Ve Toplumsal Tarih Vakfı, 1999), 20.
616
Genç, Çolak, age, 661, 662.
617
Pinguet, age, 129.
148
da kalmayarak işgalci Rus ordusu generallerine ve subaylarına Pera’daki evinde bir
davet verir. Bunlardan haberdar olan Sultan II. Abdülhamid derhal Abdullah
Biraderler’i saray fotoğrafçılığından azleder. Abdullah Biraderler Sultan II.
Abdülhamid nezdinde düştükleri bu durumdan Grandük Nikolai Nikolayaviç ve Elçi
Nikolay Pavloviç İgnatyev (1832- 1908)’in Sadrazam Ahmed Vefik Paşa’ya (18231891) ricaları sayesinde kurtulurlar. Saray fotoğrafçılığı görevini kaybeden Abdullah
Biraderler bu imtiyazı Basile (Vassilaki) Kargopoulo’ya (1826–1886) kaptırırlar618.
Fotoğrafçılığa 1850’de başlayan Basile Kargopoulo 1886’daki ölümüne değin
mesleğini kesintisiz olarak icra eder ve Abdullah, Gülmez, Sebah gibi kardeşlerden
veya ortaklıklardan oluşan güçlü rakipleri karşısında tek başına durur. Osmanlı Saray
Fotoğrafçısı unvanını 1878’de alan Kargopoulo daha önceden de saraya fotoğraf işleri
yapmıştır. Kargopoulo’ya fotoğraf işi yaptıran hanedan mensupları arasında Sultan
Abdülmecid’in kızları Refia ve Naile Sultan gibi isimler vardır. Kargopoulo aynı
zamanda Sultan V. Murad’a şehzadelik döneminde fotoğraf dersleri de vermiştir.
Kargopoulo’nun 1878’de Abdullah Biraderler’i saray fotoğrafçılığı görevinden alarak
bu görevi kendisine veren II. Abdülhamid Dönemi’nde yıldızı daha da parlar. II.
Abdülhamid’in emriyle hanedan üyelerinin, devlet ricalinin fotoğraf çekimleri ve
dağıtımları ile hanedana ait köşk ve yalıların iç ve dış mekânlarının fotoğraf çekimleri
işi resmen kendisine verilir. Kargopoulo böylece sadece fotoğraf stüdyosunda değil
sarayın içerisinde çekim yapabilen bir isim olur. Fotoğrafçının 1879’da saraya kesmiş
olduğu faturadan edinilen bilgiye göre, Kargopoulo 1878 Haziran ayından itibaren
saraya 1266 fotoğraf teslim etmiştir. Bu işler arasında 5 adet Boğaz panoraması,
İstanbul manzaraları ve Yıldız Sarayı görüntülerini barındıran yaklaşık 160 fotoğraf,
İstanbul’a ait 200 streograf, sarayda görevli olan yaverlerin tümünün belgelendiği 438
fotoğraf içeren portre albümü, 122 adet at fotoğrafı, 35 adet muhafız taburu subayı
portresi, 269 Mısır fotoğrafı ve Plevne konulu üç adet resim vardır619.
Kargopulo 1879-1885 tarihler arasında Sultan II. Abdülhamid’in isteğiyle Osmanlı
Hanedanı ve Osmanlı Devlet Adamları fotoğraf dizilerini hazırlar. Sultan bu albümleri
sarayda kullanmak, yerli, yabancı misafirlere hediye etmek ve hanedan üyelerine
Engin Çizgen, “Abdullah Biraderler”, İstanbul, 72-73., Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 44,45.
(Yazarın Notu: Kevork Abdullah’ın Grandük Nikolai’ye hitaben yapmış oldığu konuşmanın kendi el
yazısı ile hazırlamış imzalı orjinal metni Ömer M. Koç koleksiyonunda bulunmaktadır.)
619
Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 48-49. Ayrıca Bakınız: TCBOA: Y.PRK.MYD. 1/33., Pinguet,
age, 165.
618
149
vermek niyetiyle hazırlatmıştır. Hanedan mensuplarının fotoğraf çekimleri belirli
aralıklarla tekrarlanması Sultan’ın bu konuya verdiği ehemmiyeti göstermektedir.
Hanedan ve devlet adamlarına ait bu fotoğraf serileri incelendiğinde bunların
bazılarının Yıldız Sarayı içerisindeki fotoğrafhane stilinde sade ve dekor olmayan bir
mekânda, arka plan perdeleri ile çekilmiş oldukları görülmektedir. Bazı fotoğraflar ise
Kargopoulo’nun Tünel Meydanı’ndaki stüdyosunda çekilmiş olsa gerektir. Çünkü
Pera’daki stüdyosunda çekilen başka kişilerin fotoğraflarındaki stüdyo perdeleri;
mobilya ve iç dekorasyonu fotoğraflardakilerle eşleşmektedir. Kargopoulo’nun
stüdyosunda çekilen fotoğraflarda fonda deniz ve boğaz manzaralarının yer aldığı,
mermer sütunlar ve büyük vazolarla süslü saray görünümü verilmiş görüntüler stüdyo
perdelerine aktarılmıştır. Kargopoulo’nun fotoğraf stüdyosu pahalı halı ve mobilya
seçimleriyle Sultan’ın fotoğrafçısı olmanın hakkını vermiştir620. Bu dönem de
imparatorluğa yapılan resmi ziyaretleri fotoğraflama işi de yine Kargopoulo tarafından
gerçekleştirilir. Fotoğrafçı, 1882’de II. Wilhelm’in heyetini, Avusturya imparatoru
Franz Joesph’in ziyaretini, daha sonra da Avusturya veliahtı Rudolf’un ziyaretlerini
fotoğraflar. Ayrıca Rasathane-i Amire tarafından bir ay tutulması fotoğrafı çekmekle
görevlendirilir. Bu fotoğraf çekimi fotoğrafçılıkla astronominin iş birliğine gidildiği
ilk örnek olması açısından önemlidir. Kargopoulo 1883’de Sanayi-i Nefise’nin açılışı
töreniyle, bu tören sırasında okulda sanat, arkeoloji ve koruma dersleri verecek sanatçı
ve hocalarla Osman Hamdi Bey’i (1842-1910) görüntüler621. 1884’de Zaptiye
Nazırlığı
bünyesindeki
fotoğrafhanede
İstanbul’daki
hapishanelerdeki
tüm
mahkumların fotoğraflarını çeker622.
Fotoğrafçının 1885’de kazandığı iki altın madalya Moniteur Oriental’de duyurulur.
Kargopoulo bu madalyaların ilkini İsveç kral ve kraliçesinin çektiği fotoğraflar için
ikincisini ise fotoğraf alanına yaptığı katkılardan ötürü Danimarka’dan alır 623. Sultan
II. Abdülhamid, Kargopoulo’nun fotoğraf sanatına vermiş olduğu bu üstün hizmetleri
29 Ocak 1886’da güzel sanatlar alanında çıkartılmış bir nişan olan “sanayi madalyası”
ile mükâfatlandırır624. Basile Kargopoulo bu nişanı almasından kısa bir süre sonra 28
Mart Pazar geçirdiği kalp krizi nedeniyle vefat eder, mesleğinin zirvesinde olduğu bu
dönemi yaşamaya ömrü vefa etmez. Fotoğrafçının ölümü Le Moniteur Oriental’da
620
age, 49-50.
Pinguet, age, 165.
622
Genç, Çolak, age, 665.
623
Pinguet, age, 165.
624
Le Moniteur Oriental, 29 Ocak 1886.’dan aktaran Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 50.
621
150
“Zat-ı şahanenin fotoğrafçısı Vasilaki Kargopoulo Efendi’nin vefatını teessürlerimizle
beyan ederiz” ifadeleri ile duyurulur.
Sultan II. Abdülhamid çıkarttığı iradeyle
Vasilaki Efendi’nin tüm defin masraflarının Hazine-i Hassa İdaresi tarafından
karşılatır625. Sultan ayrıca 11 Nisan 1886’da çıkardığı bir iradeyle onun yerine oğlu
Konstantin Kargopoulo’yu saray fotoğrafçısı olarak görevlendirir. II. Abdülhamid’in
saray ressamı olarak görev yapan Josef Manas da 1886’da Konstantin Kargopoulo
tarafından yönetilen saray fotoğrafhanesinde üretilen fotoğrafları elle renklendirir.
Ressamın bu çalışmaları Sultan nezdinde de takdir görerek, güzel sanatlar altın
madalyası ile mükâfatlandırılır626. Bu çalışma bir resim ve fotoğraf işbirliği örneği
olması açısından önemlidir. Konstantin Kargopoulo saray fotoğrafçısı olarak
çalışmalarına devam etse de bu unvanı tekrar elde edebilmek için uğraşan Abdullah
Biraderler ve Sébah & Joaillier gibi deneyimli ortaklıkların rekabetine çok fazla
dayanamayarak, 1889’da bu görevi kaybeder627.
1886’da Mısır Hidivi Tevfik Paşa, saray fotoğrafçılığı görevi bu tarihlerde kesintiye
uğramış olan Abdullah Biraderleri Kahire’de de bir fotoğraf stüdyosu açmaları için
Mısır’a davet eder. Kardeşlerden Kevork ve Hovsep bu daveti kabul ederek Mısır’a
giderler, hıdiv ile eşinin yoğun ilgi ve himayesine mazhar olarak burada da bir stüdyo
açarlar. Sağlık nedeniyle İstanbul’a dönmek zorunda kalan Hovsep, yerine yeğeni
Apraham’ı bırakır. Kevork ve Apraham Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın Nil nehri
üzerinden Mısır’ın kuzeyine yaptıkları gemi seyahatine iştirak ederler. 39 günlük bu
yolculuğun neticesinde çektikleri fotoğrafları bir albüm halinde hidiv ve eşine
sunarlar. 9 yıl boyunca aktif olarak çalışan fotoğrafhane 1895’de kapanır ve Kevork
Abdullah İstanbul’a döner628.
1889’da Sultan II. Abdülhamid Abdullah Biraderler’den Viçen Abdullah’a
Serfotoğrafi Hazret-i Şehriyari (Sultan’ın Fotoğrafçısı) unvanını geri verir.
Ayastefanos Anlaşması’ndan sonraki davranışlarıyla Sultan’ı kızdıran kardeşi Kevork
zaten Kahire’dedir ve fotoğraf stüdyosunun çalışmalarını Viçen devam ettirmektedir.
Vichen Abdullah tekrar saray fotoğrafçılığına getirildikten sonra 1889’da Sultan II.
Abdülhamid’in çıkardığı irade üzerine talep edilen Topkapı Sarayı Hazine Dairesi’nde
Öztuncay, age, 51., Bahattin Öztuncay, Vasilaki Kargopulo : Hazret-i Pâdişâhi’nin
Serfotoğrafı, (İstanbul: Birleşik Oksijen Sanayi (BOS), 2000), 86-87.
626
Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 18-19.
627
Le Moniteur Oriental, 11 Nisan 1886’dan aktaran Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 51-52.
628
Çizgen, “Abdullah Biraderler”, İstanbul, 73-74.
625
151
silahhanede bulunan eski eser ve silahların fotoğraf çekimleri ile işe başlar629. Alman
İmparatoru II. Wilhelm ve eşi Victoria’nın 2 Kasım 1889’daki İstanbul ziyareti de
Viçen Abdullah tarafından belgelenir. Alman İmparatoru’na önce denizden yapılan
karşılama törenini, ardından da Yıldız’da yapılan resmigeçidin fotoğraf çekimlerini
gerçekleştiren Viçen Abdullah’ın, bunlarla hazırladığı fotoğraf albümü Kayzer ve
eşinin İstanbul’dan dönüşlerinden önce kendilerine armağan olarak sunulur. Viçen
Abdullah 1890’da sahip olduğu saray fotoğrafçılığı unvanının yanına bir de rütbe-i
salise (üçüncü derece sivil memur) rütbesini alır. Konu ile ilgili arşiv belgelerinde
kendisinden “Fotoğrafi Hazret-i Şehriyari (Sultan’ın Fotoğrafçısı) Abdullah Efendi
diye bahsedilmektedir630. Abdullahlar’ın bir dönem kaybettikleri bu görevi tekrar elde
etmiş olan Viçen bu dönemlerde canla başla çalışarak pek çok fotoğraf serisi hazırlar,
adeta İstanbul’un envanterini çıkartır. 1890’da tüm Boğaz ve Haliç sahillerini
fotoğraflar. Fotoğrafçı 1891-1894 yılları arasında çok yoğun bir fotoğraf üretimine
girer. 1891’de İstanbul’a gelen Japon heyetinin ve iki kruvazörün fotoğraflarını çeker.
Aynı yıl Tersane-i Amire’deki tarihi topların fotoğraflarını çekerek Müze-i Bahriye’ye
teslim edeceği haberi gazetelerde geçer631.
Sultan II. Abdülhamid 1893’de Amerika Kongre Kütüphanesi’ne (Library of
Congress) hediye olarak gönderdiği 51 adet fotoğraf albümündeki fotoğrafların 1291
tanesi Viçen Abdullah’a aittir ve bu fotoğrafların büyük bölümü fotoğrafçının 18911892 yıllarında yaptığı çekimlerden oluşmaktadır632.
1894’den itibaren Viçen Abdullah’ın saray nezdinde çalışmalarında bir azalma
görülürken başka isimlerin yıldızı parlamaya başlayacaktır. Örneğin 1893’deki
Chicago Sergisi’nde asker kökenli fotoğrafçı Ali Rıza Bey’in yaptığı çalışmalar ve
elde ettiği başarılar Sultan’ın ilgisini kendisine çekmiştir. Aynı zamanda Amerika
Kongre Kütüphanesi’ne gönderilen albümlerde de çekimleri yer alan Ali Rıza Bey’in
başına getirildiği tam teşekküllü fotoğrafhane 1894 yılının Ocak ayında Yıldız
Sarayı’nda kurulmuştur. Sultan’ın fotoğraf konusunda dikkatini çeken bir diğer isim
de Bahriye Nezareti Baş fotoğrafçısı Ali Sami Bey’dir633.
Sabah, 13 Şubat, 1889.’dan aktaran Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 52.
Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 53. Ayrıca Bakınız: TCBOA: İrade-i Dahiliye, 92155.
631
Nezih Başgelen, Tarihi Fotoğraflarla İstanbul, (İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2008), 17.,
Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 53, 54.
632
age, 54.
633
age, 54.
629
630
152
1894’deki Annuaire Oriental (Osmanlı Ticaret Yıllığı)’nda yer alan fotoğraf firmaları
arasında hem Gülmez Frères (Biraderler) hem de Abdullah Biraderler saray
fotoğrafçısı olarak yer almıştır634. Bu bilgi ışığında, o yıllarda saray fotoğrafçılığının
artık tek bir kişi veya kurumda toplanmadığını eş zamanlı olarak bu unvanı taşıyan ve
saraya işler yapan fotoğrafçıların olduğu anlaşılmaktadır.
Saray fotoğrafçısı ünvanıyla şereflenecek bir diğer fotoğrafhane de Gülmez Frères
(Biraderler) stüdyosudur. İlk olarak 1870 yılında Pera’da bir stüdyo açan Gülmez
Biraderler (Yervant, Kirkor, Artin) özellikle İstanbul’da çektikleri panoromalar, anıt
eserler ve cadde fotoğraflarıyla dikkat çekerler. Fotoğrafçıların 24 Temmuz 1892’de
çıkarılan bir irade ile Chicago Sergisi’nde (1893) Abdullah Biraderler’le birlikte
çalışmaları da sergilenir. Gülmez Biraderler II. Abdülhamid’in tuğrasını Chicago’ya
gönderecekleri albümlerin kapaklarında kullanmak için izin istemişlerdir635.
Gülmezler, Chicago Sergisi için albümlerinin konusu olan İstanbul manzaraları ve
tarihi eserlerinin çekim izinlerini alarak çalışmalarını tamamlarlar. Chicago Sergisi
neticesinde jüriden bir takdir belgesi de alırlar. Bu başarılarının neticesinde Sultan’ın
da ilgisini çeken fotoğrafçılar, 1894’den itibaren stüdyo kartlarında ve yapacakları
tanıtımlarda kullanabilecekleri “sultanın fotoğrafçısı” unvanını elde ederler. Gülmez
Kardeşler 1900’lerin başına gelindiğinde arşivlerini Achille (Aşil) Samancı’ya
devrederler. Stüdyonun yeni isimi ise Apolllon Fotoğrafhanesi olur. Aynı zamanda
sarayda şehzadelere fotoğraf dersleri veren Aşil Samancı fotoğrafçılığa oldukça
meraklı bir devlet adamı olan Sadrazam Cevad Paşa’nın (1850-1900) da yardımcısı
olur. Aşil Efendi özel izinle İstanbul’un belli başlı tarihi eserlerinin, camilerinin de
fotoğraflarını çeker. Aşil Efendi, 1908-1909’da meydana gelen olayları neredeyse
günü gününe fotoğraflar636.
Daha önce de belirttiğimiz gibi Sultan II. Abdülhamid’in saray fotoğrafçısı olarak tek
bir fotoğrafçı ya da fotoğrafhaneyi değil, eş zamanlı olarak farklı fotoğrafhane veya
fotoğrafçıları desteklediği görülmektedir. 1890’lara gelindiğinde sayıca artan
fotoğrafhanelerle rekabetin iyice arttığı bir ortam söz konusu olmuştur. Bu durumdan
etkilenen fotoğrafhanelerden birisi de Abdullah Biraderler’dir. Kevork Abdullah,
Mısır’dan İstanbul’a dönmesinin ardından çalışmalarına devam ettiyse de bu rekabet
634
age, 54.
age, 56. Ayrıca bakınız: TCBOA: Hususi İradeler 188-1192.
636
Beaugé, Çizgen, age, 258., Koçu, “Apollon Fotoğrafhanesi”, İstanbul Ansiklopedisi, 887.
635
153
ortamı fotoğrafhaneyi zorlamıştır. 1899’da Abdullah Biraderler stüdyolarını tüm
ekipmanlarıyla birlikte Sebah & Joailier’e devretmişlerdir637. Viçen Abdullah
Pera’daki stüdyolarını devretmelerine rağmen Ser Fotoğrafi Hazret-i Hilafet Penahi
unvanıyla saray fotoğrafçılığı görevini sürdürmüştür638. 1900 yılına gelindiğinde
Vichen Abdullah, Abdullah Şükrü Efendi adını alarak Müslüman olmuştur639. Bu
dönemde Abdullah Şükrü Efendi birçoğu Yıldız Sarayı’nda ve bahçesinde olmak
üzere fotoğraf çekimleri yapmış, bu fotoğrafları kendi el yazısıyla Osmanlıca olarak
Abdullah Şükrü Kulları yazarak imzalamıştır. Abdullah Şükrü Efendi 1902’de vefat
etmiş ve tıpkı Vasilaki Kargopulo gibi Sultan’ın iradesi ile tüm defin masrafları
Hazine- Hassa Dairesi’nce karşılanmıştır640. Hovsep Abdullah 1908’de, Kevork
Abdullah ise 1918’de ölmüştür641.
Sultanın serfotoğrafi unvanını elde eden bir diğer isim de asker fotoğrafçılar arasındaki
Bahriyeli Ali Sami’dir. Daha önce de zikredildiği üzere Mühendishâne-i Berrî-i
Hümâyun’da ve sarayda şehzade Burhaneddin Efendi’ye sarayda fotoğraf dersleri
veren Bahriyeli Ali Sami 1889’da Sultan’ın yaverliğine atanmıştır642. 1897’deki
Osmanlı- Yunan Harbi’nden gümüş madalya almış ve savaşın hemen ardından Evlâdı Şüheda ve Mâlûleyn-i Guzat Âsâkir-i Şâhâne-i İane Sergisi adıyla düzenlenen
serginin müdürlüğünü yapmıştır643. Boğaz sahilleri, Osmanlı donanması, tersaneler ile
ilgili geniş kapsamlı fotoğraf çekimleri yapan fotoğrafçı imparatorluğa yapılan çok
önemli ziyaretleri de belgelemiştir. Bu ziyaretler arasında Alman İmparatoru II.
Wilhelm’in İstanbul ve Kutsal topraklar (1898) ziyareti vardır. Bahriyeli Ali Sami,
Alman İmparatoru II. Wilhelm’in İstanbul ve kutsal topraklar ziyareti (1898) boyunca
İstanbul, Yafa, Nasra, Kudüs, Şam, Beyrut ve Baalbek’de çekimler yapmış, bu
fotoğraf serilerinden hazırladığı albümleri Sultan II. Abdülhamid’e ve Kayzer’e
sunmuştur644. Fotoğrafçı daha sonra Kayzer’in bu ziyareti anısına Sultan Ahmet
Meydanı’na inşa edilen Alman Çeşmesi’nin imparator II. Wilhelm’in doğum gününde
Çizgen, “Abdullah Biraderler”, İstanbul, 75.
Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 55.
639
Koçu, “Abdulllah Biraderler”, İstanbul Ansiklopedisi, 36.
Ayrıca Bakınız: Sabah 19 Nisan, 1900 ve Sermet Muhtar Alus, Not: Sabah Gazetesi: Yevm-i Malumat
Gazetesi “Geçenlerde şerefi ile İslam ile müşerref olan Serfotoğrafii Hazreti Şehriyarî izeetlû Abdullah
Şükrü Efendi ile üç nefer mahdumlarının hitan cemiyeti evvelki gün Hamidiye Etfal Hastanesi’nde icra
edilmiştir.”
640
Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 55.
641
Çizgen, “Abdullah Biraderler”, İstanbul, 75.
642
Beaugé, Çizgen, age, 249.
643
Alkan, age, 18., Özendes, Osmanlı İmparatorluğu’nda Fotoğrafçılık, 182.
644
Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 60, Ayrıca Bakınız: Sabah Gazetesi, 30 Ocak 1901.
637
638
154
(27 Ocak 1901) yapılan açılışını da görüntülemiş ve bunları bir albüm haline getirerek
Sultan’a takdim etmiştir645. Alman İmparatoru II. Wilhelm’in oğlu Prens Adalbert’i
23 Ekim 1901’de gemiyle İstanbul’a gelişini de Bahriyeli Ali Sami görüntülemiştir646.
Sultan II. Abdülhamid’in tüm bu hizmetlerinden ötürü kendisine miralay (albay)
rütbesi verdiği, aynı zamanda saray yaverliği de yapan Bahriyeli Ali Sami üçüncü
dereceden Osmanî ve dereceden Mecidî ve bir de sanat madalyası kazanmıştır647. Tüm
bu nişanların sahibi fotoğrafçıyı, II. Meşrutiyetin ilanı ve Sultan’ın tahttan indirilmesi
sürecinden sonra zor günler beklemiştir. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Bahriyeli
Ali Sami’nin Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nin hafiye teşkilatının üyesi olduğu iddia
edilerek, saray yaverliğinden alındığı, yaverlik ücretinin kesildiği ve İskenderun
Liman Reisliği'ne tayin edildiği bilinmektedir648. Bahriyeli Ali Sami’nin bu karardan
sonra Mısır’a kaçtığı, giderken de yanında fotoğraf makinesini de götürdüğü iddia
edilmiştir. Öyle ki 28 Ağustos 1909 tarihli İkdam gazetesinde, II. Abdülhamid
devrinin harcamalarını incelemek için kurulan komisyonun, Bahriyeli Ali Sami'nin
beraberinde Mısır’a götürdüğü devlet malı fotoğraf makinasının 1740 kuruş bedelinin
kendisinin haciz edilen mallarından tahsil edileceği ifade edilmiştir649.
Sultan II. Abdülhamid’in Ressam-ı Hazret-i Şehiryari ünvanını verdiği bir başka
fotoğrafçı da Febüs (Phebus) Fotoğrafhanesi’nin sahibi Febüs Efendi (Boğos
Tarkulyan)’dır. Daha önce zikrettiğimiz gibi Sultan II. Abdülhamid İran Şah’ı
Muzafferüddîn’in İstanbul’u ziyareti (1900) vesilesiyle Febüs Efendi’yi fotoğraf
çekmesi için davet etmiştir. Febüs Efendi çektiği fotoğrafların beğenilmesi üzerine Şah
tarafından ikinci dereceden Şır-ü Hurşid (aslan ve güneş) nişanı ile ödüllendirilmiş,
ayrıca Fotoğraf-i Şah-i rütbesi almıştır650. Febüs Efendi anılarında sarayla ilgili olarak
şehzadelerin ise sık fotoğraf çektirdiklerini ve haremağalarının ise fotoğraf çektirmeyi
çok sevdiklerini aktarmıştır651.
645
age, 61.
Öztuncay, Dersaadetin, 340. Ayrıca Bakınız: Sabah Gazetesi, 23 Ekim 1901. Sayı 4397.
647
Özendes, Osmanlı'da Fotoğraf Sanatı, [06.07.2017].
648
Özendes, Osmanlı İmparatorluğu’nda, 182-183., Ayrıca Bakınız: Tercüman-ı Hakikat Gazetesi,
2 Ağustos 1909, Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 63. Ayrıca Bakınız TCBOA: ZB,393/24; Y.PRK.
A.14/79; Y.PRK.SGE. 10/110; Y.PRK. SGE. 10/39.
649
Özendes, Osmanlı İmparatorluğu’nda, 182-183. Ayrıca Bakınız: İkdam Gazetesi, 28 Ağustos
1909.
650
Öztuncay, Derssadetin, 286. Ayrıca Bakınız: Sabah Gazetesi, 6 Ekim 1900, sayı 3915., Genç,
Çolak, age, 673.
651
Kandemir, age, 53-55’den aktaran Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 58.
646
155
Saray fotoğrafçılarına tanınan imtiyazların 1900’lerden itibaren azaldıkları, hanedan
üyelerinin
farklı
fotoğrafhaneleri
istekleri
doğrultusunda
kullandıkları
görülmektedir652 .
Saray fotoğrafçılığı Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinin ardından Sultan
Mehmed Reşad döneminde devam etse de altın çağını kapatmıştır. Çünkü Sultan II.
Abdülhamid çağdaşı olan bu sanat dalının Osmanlı’daki en büyük koruyucusu ve
destekçisi olmuş, fotoğrafın getirdiği yenilik ve olanaklardan önemli ölçüde
yararlanmıştır. Böylece, günümüzde II. Abdülhamid Koleksiyonu olarak adlandırılan
ve çektirdiği binlerce fotoğrafı da barındıran büyük arşivi günümüze miras kalmıştır.
3.2.4. Özel Stüdyolar/ Fotoğrafhaneler
Sultan II. Abdülhamid Osmanlı modernleşmesinin her aşamasını fotoğraflarla
belgeleterek, yapılan atılımların tanıtımını bu yolla yaparken, açılan özel stüdyolar da
fotoğrafçılığın hızla ilerlemesini sağlamıştır.
II. Abdülhamid Dönemi’nde, imparatorlukta Sultan Abdülmecid döneminden itibaren
açılmaya başlayan stüdyolara yenileri eklenmiştir. Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nde
açılan
fotoğrafhaneler
arasında
Sébah
&
Joaillier
Fotoğrafhanesi,
Febüs
Fotoğrafhanesi, Andriyomenos Fotoğrafhanesi, Apollon Fotoğrafhanesi gibi stüdyolar
vardır.
1850’lerde Pera’da bir fotoğrafhane açmış olan Pascal Sébah 1873’de Mısır’a gitmiş
ve burada da bir fotoğrafhane işletmiştir. 1880’lerin başında tekrar İstanbul’a dönen
Sébah, Polycarpe Joallier ile birlikte Sébah & Joallier firmasını kurarak çalışmalarına
devam etmiş, stüdyo oldukça meşhur olmuştur. Bu ortaklık 1899’da Abdullah
Biraderler’in arşivlerini devralmıştır653. Abdullah Biraderler’in stüdyoları ve arşivleri
Polycarpe Joallier de ölünce Sébah ve Joallier ortaklığının varisleri tarafından elde
tutulmaya çalışıldıysa da ekonomik nedenlerle 1905’de elden çıkarılmıştır654.
Pera’da 1870’de stüdyo açmış olan Guillaume Berggren (1835-1920) Sultan II.
Abdülhamid dönemindeki demir yolları ve liman projelerinin yapıldığı coğrafyalarda
fotoğraf çekimleri yapma imkânı bulmuştur. Guillaume Berggren birden fazla dil
biliyor olmasının avantajıyla ve sağladığı bağlantılar sayesinde demiryolu ve liman
652
age, 58.
Beaugé, Çizgen, age, 262.
654
Öztuncay, Dersaadetin, 279.
653
156
projelerinin yapıldığı alanlarını belgelemiştir. İzmir, Konya, Eskişehir, Dedeağaç ve
Selanik’e gitmiş, dolayısıyla Frig Vadisi’nin güzergâhında gerçekleşen demiryolu
projesi sayesinde Frigya lahitlerini çekmiştir. 1888-1895 tarihlerinde yayınladığı
Demiryolları Albümü’nde demiryolu projesinin işleyişini gözler önüne sermiştir.
Bergrren ayrıca 1890’lı yıllarda kendisinden İstanbul Limanı inşaatının gelişimini
anlatan bir albüm istenmesi üzerine inşaat sürecini de fotoğraflamıştır 655. Berggren
1885’de İstanbul’u ziyaret eden İsveç kralı II. Oscar ve ailesini de fotoğraflamış,
çektiği fotoğrafları krala sunmuş, bu sayede kendisine İsveç Kraliyet Fotoğrafçısı
ünvanı verilmiştir656.
Özellikle portre fotoğraflarıyla ünlü Boğos Tarkulyan (?-1940) fotoğrafçılığa önce
Karakaş Biraderler’in stüdyosunda başlamış ardından Abdullah Biraderler’in yanında
asistanlık yapmıştır657. Tarkulyan’ın ilk firmasını ilk olarak nerede açtığı tam olarak
bilinmemekle birlikte 1882’deki Annuaire Oriental’deki (Osmanlı Ticaret Yıllığı) en
eski kayıt stüdyosunun Pangaltı’da olduğunu göstermektedir658. Boğos Tarkulyan,
daha sonra bu stüdyoyu kapatarak 1886’da Pera’da Febüs (Phébus) Fotoğrafhanesi’ni
açmıştır. Aynı zamanda bir portre ressamı olan Tarkulyan ilerleyen yıllarda
fotoğrafhanesinin adıyla müsemma olmuş, Febüs Efendi olarak tanınmaya
başlamıştır659. Özellikle portre fotoğrafları konusunda ünlü olan fotoğrafçı rakipleri
gibi manzara fotoğrafına da yönelmiştir.
Saraya da çekimler yapan ve saray
fotoğrafçısı ünvanı da elde etmiş olan Febüs Efendi’nin stüdyosu 1900’de çıkan bir
yangında tamamen yanmıştır. Bu üzücü hadiseden sonra fotoğrafçı stüdyosunu başka
bir yere taşımıştır. Febüs Efendi saray fotoğrafçısı olduğu için hanedan üyelerinin de
fotoğraflarını çekmiştir. Fotoğrafçının son dönem Osmanlı tarihi ve belgesel fotoğraf
açısından önemli bir çalışması da Bomba Hadisesi fezlekesinde yer alan
fotoğraflarıdır. 21 Temmuz 1905’de Ermeni komitacılar tarafından Sultan II.
Abdülhamid’e düzenlenen, 26 kişinin öldüğü, 56 kişinin yaralandığı suikastten sonra
hazırlanan fezleke için Febüs Efendi suikastten sonra ele geçirilen fünye, fitil, dinamit,
bomba gibi mühimmatın ve kullanılan arabanın bir benzerinin fotoğrafını çekmiştir660.
Beaugé, Çizgen, age, 203, 206.
Genç, Çolak, age, 660.
657
Öztuncay, Dersaadetin, 282. Ayrıca Bakınız: Malumat Gazetesi, 12 Eylül 1895), Özendes,
Osmanlı İmparatorluğu’nda Fotoğrafçılık, 175.
658
Annuaire Oriental, 1882, Fotoğrafçılar Bölümü
659
Çizgen, “Fotoğrafçılık”, Dünden Bugüne, 330., Özendes, Abdullah Frères, 17.
660
Öztuncay, Dersaadetin, 289.
655
656
157
Andriomenos Fotoğrafhanesi tarihi yarımadada açılan ilk büyük fotoğrafhane olması
açısından önemlidir. Fotoğrafhanenin sahibi Nikolai Andriomenos (1851-1929)
fotoğrafçılığı Abdullah Biraderler’in kardeşi olan ama onlardan ayrı olarak 1870’lerde
Beyazıt’ta bir fotoğrafhane işleten Kosmi Abdullah’ın Beyazıt’taki stüdyosunda
öğrenmiş, 1879’da bu stüdyoyu devralarak yoluna devam etmiştir. Andriomenos
Fotoğrafhanesi başlangıçta Pera’da kümelenen fotoğrafçılarla tarihi yarımadadan
rekabet etmiş, 1895’de ise Pera’da bir şube açarak çalışmalarını sürdürmüştür661.
1890’larda Pera’da stüdyosu olan bir diğer isim de Mihran İranyan’dır. Bilinen ilk
stüdyosunu Pera’da 1891’de açan İranyan daha sonra yoluna ortaklıklarla devam
etmiştir. Fotoğrafçı ağırlıklı olarak İstanbul’daki anıt eserleri, surları, caddeleri, sokak
satıcılarını belgelemiştir662.
Sultan II. Abdülhamid döneminde fotoğrafçılık yapmış bir isim de İlyas’dır. II.
Abdülhamid Fotoğraf Koleksiyonu’nda Kâğıthane ve Beşiktaş semtlerinde çektiği
fotoğraflar bulunmaktadır. Özellikle Yıldız Sarayı’ndan Beşiktaş iskelesi yönüne
çektiği Beşiktaş panaroması tezimizin konusu açısından önemlidir663. İlyas isimli
fotoğrafçı ile ilgili çok fazla bilgiye ulaşılamadığından bu fotoğrafçının bir
stüdyosunun olup olmadığına dair bir bilgiye ulaşılamamıştır. Sultan II. Abdülhamid
Fotoğraf Koleksiyonu’nda İlyas (Fotoğrafçı) ibaresi ile 90854 numaralı albümün
müellifi olarak görünmektedir.
Sultan II. Abdülhamid’e albüm takdim edenler arasında Fransız Haber Ajansı
Havas’ın bir temsilcisi Jules Sandoz da vardır. 1894’de Havas ajansı adına İstanbul
fotoğrafları çekerek elle renklendiremk için izin isteyen Jules Sandoz İstanbul’da ve
Mısır’da çektiği fotoğrafları elle renklendirimiş ve albüm haline getirerek Sultan’a
sunmuştur664.
Fotoğrafçılığın böylesine yaygın ve aktif kullanıldığı bu dönemde fotoğraf
malzemelerinin nereden temin edileceği de önemli bir konudur. Dönemin
fotoğrafhanelere fotoğraf malzemesi temin eden firmalarının başlıcaları Onnik
Reşad Ekrem Koçu, “Fotoğraf, fotoğrafhaneler”, İstanbul Ansiklopedisi, (İstanbul: Koçu Yayınları,
1958): 5825, Öztunçay, Dersaadetin, 307.
662
Başgelen, age, 19., Öztunçay, Dersaadetin, 307.
663
Genç, Çolak, age, 663.
664
age, 671.
661
158
Diraduryan, Caracache Biraderler (Karakaş Kardeşler) ve Nadir Fotoğrafhanesi’nin
sahibi G. Paboudjian’dır665.
Fotoğrafçılığın mesleki olarak teşkilatlanma süreci de II. Abdülhamid döneminde
gerçekleşmiştir. O yıllarda basında yer alan haberlerden edinilen bilgilere göre
fotoğraf başlı başına bir sanat dalı olarak ele alınmış, düzenlenen fotoğraf yarışmaları
ile de teşvik edilmiş ve mesleki teşkilatlanması da gerçekleştirilmiştir666.
İlk korsan yayın önleme girişimi de yine Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nde olmuş,
Abdullah Biraderler tarafından çekilen bir fotoğrafın izinsiz çoğaltılarak çok ucuza
satılması üzerine bu fotoğraflar toplatılmıştır667.
Özel stüdyoları olan fotoğrafçıların bir kısmı bağımsız olarak çalışırken bir kısmı da
sarayla bağlantılı veya doğrudan saraya bağlı işler yaparak Osmanlı’da fotoğrafçılığın
gelişimine katkıda bulunmuşlardır. Sultan II. Abdülhamid’in fotoğrafa olan yoğun
alakası ve desteği nispetinde bu döneme Osmanlı’da fotoğrafçılığın altın çağı
diyebiliriz.
3.2.5. Uluslarası Arenada Fotoğraf ve Dış İlişkiler
Sultan II. Abdülhamid imparatorluğun dört bir yanında çektirdiği fotoğraflarla bir
yandan kendisi malumat sahibi olurken, bir yandan da fotoğrafı uluslararası arenada
bir tanıtım ve propaganda aracı olarak kullanmıştır. Özellikle de İngiltere Kraliçesi’ne,
Fransa Kralı’na, Amerika Kongre Kütüphanesi’ne ve British Museum’a gönderdiği
fotoğraf albümleri bunun ispatıdır. Ayrıca Sultan’ın çalıştığı fotoğrafçıların
çalışmaları evrensel sergilerde yer almış, Osmanlı’daki gelişmelerin fotoğraflar
aracılığıyla yurtdışında da izlenmesi sağlanmıştır.
III. Selim döneminden itibaren diplomatik bir hareket olarak Osmanlı padişahlarının
Avrupa’daki mevkidaşları gibi yaptırdıkları portreleri çoğaltarak, devlet erkânına ve
yabancı hükümdarlara hediye verdiklerini zikretmiştik. Sultan II. Abdülhamid
dönemine gelindiğinde ise bu kez fotoğraf albümleri devlet başkanları arasında alınıp
verilen bir hediye türü olmuştur. Fotoğraf albümlerinin o yıllarda diplomatik bir
Özendes, Abdullah Frères, 17.
Fotoğraf müsabakası haberi için bakınız: 28 Mart 1312R (1896M), Servet-i Fünun sayı 265. Sayfa
66.
Cemiyet-i Mahsusa için bakınız: Sabah Gazetesi, sayı 2292, 8.10.1311 R (1895 M)
667
Gülen, age, 389.
665
666
159
hediye türü
olarak
kullanıldığı
konu ile ilgili
gazete haberlerinden
de
anlaşılmaktadır668.
Evrensel sergilerin Osmanlı pavyonlarında güzel sanatlar bölümleri, 1862’deki Londra
Sergisi’nden itibaren yer almaya başlamıştı. 1863’deki İstanbul Sergisi’nde (Sergi-i
Umumi-i Osmani) yazı, desen, gravür, kitap ve cilt örnekleriyle birlikte fotoğraflar da
sergilenmişti669. Sultan II. Abdülhamid döneminde katılınan en önemli sergilerden biri
1893 Chicago Sergisi’ydi. Amerika’nın Christophe Colomb tarafından keşfinin 400.
yılı münasebetiyle düzenlenen Chicago Sergisi’ne Sultan II. Abdülhamid, Amerika
Birleşik Devletleri Hükümeti’nin özel olarak gönderdiği heyetle davet edilmişti. Bu
davete bir komisyon kurarak icabet edilmiş, Osmanlı İmparatorluğu resmi olarak bu
sergiye katılmıştı. Serginin komiserliğini Hakkı Paşa ve yardımcısı Fahri Bey yapmış,
Osmanlı pavyonu olarak ayrılan alana örnek bir Türk köyü kurularak, el sanatları
ürünleri, zanaat ve sanayi ürünleri ile mimari eserlerin maketleri sergilenmişti670.
Chicago Sergisi’nde çalışmaları sergilenen fotoğrafçılar Abdullah Biraderler, Gülmez
Biraderler, Ali Rıza Bey ve Hüseyin Zekai Bey’dir. Çıkarılan iradeyle Abdullah
Biraderler’le birlikte Chicago Sergisi’ne katılma hakkını elde eden Gülmez Kardeşler
buradan jüriden aldıkları bir takdir belgesiyle geri dönmüşlerdir671. 1889’da Abdullah
Biraderler adına Serfotoğrafi Hazret-i Şehriyari (Sultan’ın Fotoğrafçısı) unvanını geri
almış olan Viçen Abdullah’ın Chicago sergisinde fotoğrafları yer almıştır672. Asker
fotoğrafçılar ekolünden bir isim olan Ali Rıza Bey ve fotoğrafçılığından çok ressamlığı
ile tanınan Hüseyin Zekai Bey de sergiye fotoğraf çalışmalarıyla katılmışlardır673.
Servet-i Fünun’da çıkan bir habere göre Chicago Sergisi esnasında Milletlerarası
Fotoğraf Kongresi yapılacağı duyurulmuştur674. Tüm bu bilgiler Chicago Sergisi’nin
fotoğrafçılık açısından oldukça verimli geçtiğini göstermektedir. Chicago Sergisi (1
Mayıs 1893- 30 Ekim 1893) münasebeti ile Sultan II. Abdülhamid’in Amerika Birleşik
Genç, Çolak, age, 42. Ayrıca Bakınız: (İrade-i Hususiye, Genel 246, Hususi 16), işaret ve Rebiülahir,
1325(R), (1907M) tarihli belgeden Saksonya Kralı’nın kendi tebasından Dr. Mösyö Avrili’nin İstanbul
mimarisine ait fotoğraflardan oluşan bir albümü Halife hazretlerine sunduğu anlaşılmaktadır.
669
Selahaddin Bey, La Turquie a l'exposition universelle de 1867, (Paris: 1867), 12-13’den aktaran
Semra Germaner, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Uluslararası Sergilere Katılımı ve Kültürel Sonuçları”,
Tarih ve Toplum, s. 95 (1991): 291.
670
Germaner, age, 295.
671
Öztuncay, Dersaadetin, 302. Ayrıca Bakınız: TCBA: Hususi İradeler, 878-123., TCBA: Hususi
İradeler, 188-1192.
672
age, 302. Ayrıca Bakınız: TCBA: Hususi İradeler, 188-1192., TCBA: Y.MTV 70/69.
673
age, Dersaadetin, 342.
674
Genç, Çolak, age, 40. Ayrıca Bakınız: Servet-i Fünun, 30.10.1309, R (1893 M), sayı 148, sayfa 288.
668
160
Devletleri Ulusal Kütüphanesi’ne 51 adet de fotoğraf albümü göndermiştir675. 1893
yılında Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti ile olan ilişkilerde fotoğrafın önemli rol
oynadığı görünmektedir.
Sultan II. Abdülhamid 1893’de Amerika’daki Ulusal Kütüphane’ye (National Library)
gönderdiği 51 adet büyük formatlı fotoğraf albümü 1880-1893 yıllarına tarihlenen
toplam 1819 adet fotoğrafı ihtiva etmektedir676. Albümler günümüzde Amerikan
Kongre Kütüphanesi’nin (Library of Congress) baskılar ve fotoğraflar bölümünde
bulunmaktadır ve koleksiyona çevrimiçi olarak da erişilebilmektedir. Sultan II.
Abdülhamid 1894’de hemen hemen aynı koleksiyonu British Museum’a da
göndermiştir677.
Amerikan Kongre Kütüphanesi’ne gönderilen albümlerin temaları dört ana kategoride
sınıflandırılmıştır. Birinci kategori: Görünüşler, Binalar, Anıtlar ve Eski Eserler, ikinci
kategori: Harbiye, Bahriye, Kurtarma, Ek Hizmetler, Askeri ve Sinai Kuruluşlar,
üçüncü kategori: Eğitim Kuruluşları, dördüncü kategori ise Atlar, Has Ahırlar,
Yatlar’dan oluşmaktadır678. Böylece Amerika’ya gönderilen albümlerin içeriklerine
bakıldığında özellikle Osmanlı coğrafyasının sahip olduğu doğal güzelliklere, tarihi
ihtişamına, modernleşme hareketlerine ve sahip olduğu güce vurgu yapıldığı
görülmektedir679.
Gönderilen albümlerde imparatorluğun her alanda modernleşmesini gösteren
fotoğraflar başı çekerken, Sultan II. Abdülhamid’in sureti sadece Hamidiye
Camii'ndeki Cuma selamlıklarını gösteren bir dizi fotoğrafla uzak mesafeden temsil
edilmiştir680. Sultan II. Abdülhamid’in kendi fotoğrafının çekilmesinden ve
yayınlammasından imtina eden bir kişiliği olduğunu daha önce zikretmiştik.
Yurtdışına gönderilen albümlerde de Sultan’ın sadece Cuma selamlıklarını gösteren
fotoğraflarda yer alması bilinçli tercih edilmiş olmalıdır. Çünkü Cuma selamlıkları
Sultan II. Abdülhamid’in bir iki istisna dışında mutlaka katıldığı, halkın, bürokratların,
Carney E.S. Gavin, “Imperial Self-Portrait: The Ottoman Empire As Revealed in The Sultan Abdul
Hamid II’s Photographic Albums”, Journal of Turkish Studies/ Türklük Bilgisi Araştırmaları,
vol.12 (1988): 6.
676
Allen, age, 33., https://www.loc.gov/collections/abdul-hamid
ii/?fa=contributor%3Aabdulhamid+ii%7Ccontributor%3Asebah+%26+joaillier , [13.07.2017].
677
https://www.loc.gov/collections/abdulhamid%20ii/?fa=contributor%3Aabdulhamid+ii%7Ccontribu
tor%3Asebah+%26+joaillier [13.07.2017].
678
Gavin, age, 47-50.
679
Allen, age, 33.
680
age, 34.
675
161
askerlerin, elçilerin, yabancı konukların izlediği ve genellikle seyrek ayrıldığı Yıldız
Sarayı’na çok yakın bir mesafede bulunan Hamidiye Camii’nde icra edilen
buluşmalardı ve Sultan’ın iradesini yansıtması bakımından etkili bir görsel
oluşturmaktaydı.
Amerika’ya hediye olarak gönderilen albümlerde fotoğrafları yer alan fotoğrafçılar ve
fotoğrafhaneler ise Abdullah Biraderler, Sébah & Joaillier, Febüs (Phébus)
Fotoğrafhanesi, (Miralay) Ali Rıza Bey ile Mühendishane-i Berr-i Hümâyun
Fotoğrafhanesi’dir681.
Gönderilen fotoğrafların yaklaşık olarak yüzde yetmişi saray fotoğrafçısı Viçen
Abdullah’a aittir. Çünkü Abdullah Biraderler 35 albümde yer alan, 1291 adet
fotoğrafın sahibidirler. Fotoğrafların büyük bölümü Viçhen Abdullah’a 1891-1892
yıllarında yaptığı çekimlerden oluşmaktadır682.
Albümlerin 2 adeti Sebah & Joaillier’e ait olup bu albümler 60 fotoğraf içermektedir.
Bu albümlerde İstanbul başta olmak üzere imparatorluğun, İzmir, Trabzon, Rodos,
Midilli, Selanik, Bağdat, Halep gibi farklı bölgelerinden ilkokulların ve öğrencilerinin
fotoğrafları yer almaktadır683.
Toplam 66 fotoğrafı ihtiva eden 2 adet albüm Febüs (Phébus) Fotoğrafhanesi’ne aittir.
Bu fotoğraflarda orta ve yüksek dereceli askeri okullara ve bu okulların öğrencilerinin
fotoğraflarına yer verilmiştir. Fotoğrafhanenin sahibi Febüs Efendi’nin bu çekimleri
yaptığı yıllarda dönemin asker fotoğrafçılarıyla da yakınlık kurduğu tahmin
edilmektedir. Zira asker fotoğrafçı Bahriyeli Ali Sami bey’in yabancı misafir
amirellerin fotoğraf çekimlerinde yardım ettiği rivayet edilmektedir684.
Albümlerin 2 adeti Ali Rıza Bey’e ait olup bunlar 60 fotoğraf içermektedir. Ali Rıza
Bey bu albümlerde anıt eserleri ve boğaz kıyılarını görüntülemiştir685.
Koleksiyonda Mühendishane-i Berr-i Hümâyun Fotoğrafhanesi’ne ait bir adet albüm
bulunmaktadır ve 55 fotoğraftan oluşmaktadır. 286 fotoğraf içeren toplam 9 albümün
ise fotoğrafçı veya fotoğrafhane bilgisi yoktur686. Bu 9 albümün içeriklerine
bakıldığında çoğunlukla asker fotoğrafçılar tarafından çekildikleri düşünülmektedir.
681
age, 35.
age, 35., Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 54.
683
age, 35., Öztuncay, Dersaadetin, 278.
684
age, 35., Öztuncay, Dersaadetin, 286.
685
age, 35., Öztuncay, Dersaadetin, 342.
686
age, 35
682
162
Çünkü bu imzasız albümleri Bahriye Nezareti, Kasımpaşa Tersanesi ve Heybelada
Denizcilik okulu askeriye ile alakalı yerlerin fotoğrafları oluşturmaktadır687.
1800- 1899 yılları arasına tarihlenen bu fotoğraflar aracalığıyla Sultan II.
Abdülhamdi’in dışarıya karşı nasıl bir imaj oluşturmak istediği ile ilgili çeşitli
yorumlar yapılmıştır. Allen’a göre; koleksiyon Sultan'ın Türk topraklarını ilerici bir
ifade ile sunmak için tasarlanmış, resmi bir 19. yüzyıl propaganda çabasını temsil
etmektedir688. Beaugé’ye göre, fotoğrafın icadını takip eden süreçte imparatorluk
bünyesinde hızla gelişen fotoğrafçılık daha önceleri daha çok Batı’nın Doğu’ya
bakışını yansıtırken daha sonra bunun yerini Doğu’nun kendisi için vermek istediği
görüntü almıştır689. Pinguet’e göre Sultan II. Abdühamid bu fotoğraflarla Osmanlı
modernleşmesini her yönüyle gözler önüne sermeyi planlamıştır. Okullar, sanayi ve
ordu kurumları, inşa edilen köprüler ve yolların fotoğrafları modernleşmenin ve
atılımların ispatıdır. İçlerinde siyahi öğrencilerin de bulunduğu fotoğraflara yer
verilmesi
o
yılllarda
Amerika’da
siyahi
beyaz
ayrımcılığnın
yaşanıldığı
düşünüldüğünde Amerika’ya verilmek istenen bir mesaj olarak da algılanabilir690.
Birbirini destekleyen tüm bu görüşlerin ortak noktası Sultan II. Abdülhamid’in bir
imaj politikası güderek fotoğraflar aracılığıyla uluslararası arenada Osmanlı’ya
yönelik algıyı yönlendirmek istediği yönündedir. Ancak belki de çağın getirdiği
yeniliklere birer birer adapte olan modernleşme sürecindeki Osmanlı’ya ait bu
görüntüler sadece bir imaj çalışmasının ürünü değildir. Bu fotoğraflar bize
imparatorluktaki okulllarda siyahilerin veya kız çocuklarının okumaları örneklerinde
olduğu gibi bir fırsat eşitliği sağlandığını göstermektedir. Yani bu fotoğrafları mevcut
durumun tezahürü olarak da okuyabiliriz. Fotoğraflarda kendini gösteren ilerleme ve
modernleşme gerçektir, fotoğraflar da bu gerçekler tesbit edilmiş, sabitlenmiştir.
Dolayısıyla Sultan II. Abdülhamid’in fotoğraf albümlerini yabancı ülkelere
göndermesi, Doğu- batı yüzleşmesi sürerken Doğu’nun kendi gözünden kendi imajını
nasıl inşa etmek istediğinin iyi bir örneği olarak okunabileceği gibi imparatorluktaki
eğitim, öğretim, askeriye, kurumsallaşma, ulaşım alanlarındaki ilerlememenin
S. Pertev Boyar, Türk Ressamlar Hayatları Eserleri, (Ankara: Jandarma Basımevi, 1948), 49.’den
aktaran Öztuncay, Dersaadetin, 342.
688
Allen, age, 33.
689
Beaugé, Çizgen, age, 192.
690
Pinguet, age,156., Georgeon, age, 386.
687
163
fotoğrafla belgeleme yöntemiyle kaydedilmesi ve bu kayıtlardan sunulan bir seçkinin
dışarıya sunulması olarak da yorumlanabilir.
Görüldüğü gibi Sultan II. Abdülhamid adeta fotoğrafın Osmanlı İmparatorluğu’ndaki
hamisi olmuş, ilerlemesine destek olarak onun güçlü teknik ve estetik değeri olan bir
alan olmasının imkânlarından önemli ölçüde yararlanmış, diğer devletlerle olan dış
ilişkilerinde de fotoğrafı yaygın bir medya olarak kullanmıştır.
3.3. Yıldız Arşivi ve II. Abdülhamid Fotoğraf Koleksiyonu
Yıldız Arşivi, II. Abdülhamid’in 1876 –1909 tarihleri arasındaki 33 yıllık saltanatı
süresince Yıldız Sarayı’nda toplanan belge, kayıt ve defterlerden oluşan büyük ve çok
zengin bir saray arşivdir. Sultan II. Abdülhamid’in devletle ilgili evrakların düzenli
şekilde kaydedilmesi ve muhafaza edilmesine çok önem vermesinin neticesiyle oluşan
bu büyük arşiv, Sultan’ın tahttan indirilmesini takip eden Yıldız Sarayı’nın tasfiyesi
sürecinde Yıldız Evrakı Harbiye Nezareti’ne götürülmüştür. Kurulan Tedkîk-i Evrâk
Komisyonu arşivi incelemiş ve kitaplar, albümler ve jurnaller dışındaki resmi ve
hususi evraklar Bab-ı Ali’deki Hazine-i Evrak’a gönderilmiştir. Jurnaller komisyonun
kararı ile yakılarak imha edilmiştir. Kitaplarla ve albümler ise ilk olarak Maârif-i
Umûmiyye
Nezâreti’ne,
daha
sonra
İstanbul
Üniversitesi
Kütüphanesi’ne
devredilmiştir691.
Yıldız Esas Evrakı, Sadaret Hususi Maruzatı, Sadaret Resmi Maruzatı, Mütennevi
Maruzat, Yıldız Perakende Evrakı, Değişik Defterler olmak üzere 6 ana bölümden
oluşan, Yıldız Arşivi olarak ifade edilen Yıldız Tasnifi günümüzde Başbakanlık
Osmanlı Arşivi bünyesindedir.
Yıldız Sarayı Koleksiyonu veya Sultan II. Abdülhamid Arşivi, II. Abdülhamid
Fotoğraf Koleksiyonu, Yıldız Sarayı Fotoğraf Albümü Koleksiyonu isimleriyle
anılmakta olan fotoğraf koleksiyonu ise Yıldız Sarayı Kütüphanesi’ndeki eserlerin bir
bölümüdür. Yıldız Sarayı Kütüphanesi veya II. Abdülhamid Koleksiyonu olarak
isimlendirilen bu zengin koleksiyonda fotoğraf albümleri ile birlikte el yazmaları,
matbu eserler, pafta ve rulolar halinde haritalar, gazete, mimarı çizimler, sergi,
Atilla Çetin, “Yıldız Arşivine Dair”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi,
İsmail Hakkı Uzunçarşılı Hatıra Sayısı, s. 32 (1979): 563, 566.
http://www.journals.istanbul.edu.tr/iutarih/article/view/1023003284/1023002891 [28.09.2017].
691
164
mobilya, kumaş, desen katalogları, gravür albümleri, masalar, dolaplar, porselen ve
cam eserler, antika eserler, nota kitapları gibi çok kıymetli eserler vardı692.
Sultan’ın tahttan indirilmesinin akabinde gerçekleşen Yıldız Yağması’nda kütüphane
Baş Hâfız-ı Kütüb Ali Sabri (Sabri Kalkandelenli) Efendi’nin gayretiyle
yağmalanmaktan kurtarılmıştır693 Kütüphane yağmadan kurtulmuş ancak Yıldız
Sarayı’nın diğer yapıları ile birlikte tasfiye edilmiştir. Tasfiye sürecinde kütüphane
önce Maarif Nezareti’ne bağlanmış, eserlerin sayımı için heyet kurulmuş ve sayım
çalışmaları sonucunda kitaplar iki nüsha halinde deftere kaydedilmiştir694. Yıldız
Kütüphanesi 14 Mart 1910’da Maarif Nezareti’ne devredilmiştir695. Cumhuriyet’in
ilanından sonra 1924 yılında, Yıldız Kütüphanesi’ne ait eserler, reisi cumhur Gazi
Mustafa Kemal, başvekil İsmet (İnönü) ve diğer vekillerin kararıyla Dar-ül Fünun’a
devredilmiştir. Sultan Abdülhamid’in Yıldız Kütüphanesi kitaplıklarıyla birlikte
Kadılar Medresesi olarak 1913 yılında inşa edilen 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu
ile medreseler kapatıldığında Dar-ül Fünun’a kütüphane olarak tahsis edilmiş olan
Medreset-ül Kuzat’a (Kadılar Medresesi) taşınmıştır. Dar-ül Fünun’un 1933’de lağv
edilerek
bünyesindeki
tüm
kurumlarla
birlikte
İstanbul
Üniversitesi’ne
devredilmesiyle Sultan II. Abdülhamid’in Kütüphanesi de İstanbul Üniversitesi’ne
devrolmuştur. 1981’de üniversite bünyesindeki kütüphane birimleri Kütüphane ve
Dökümantasyon Daire Başkanlıkları’na verilmiştir. 1988’de bir yönetmelikle
üniversite kütüphanesi birimlere ayrılmış, Yıldız Sarayı Kütüphanesi Koleksiyonu da
bu birimler içinde Merkez Kütüphanesi’nin en eski koleksiyonu olarak ifade edilen
Nadir Eserler Koleksiyonu içine alınmıştır696. Nadir Eserler Müze ve Kütüphanesi
olarak kullanılan Kadılar Medresesi 1999 Marmara Depremi’nde hasar gördüğü için
koleksiyon geçici bir süre İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası’na aktarılmıştır.
Yıldız Sarayı Kütüphanesi Koleksiyonu 2003’den itibaren Bilim ve Sanat Merkezi
Kitap Galerisi adıyla sergilenmiş, Nadir Eserler Kütüphanesi’nin onarım çalışmaları
tamamlandıktan sonra tekrar buraya getirilmiştir. Nadir Eserler Kütüphanesi’nin 2007
yılı Ocak ayından itibaren tekrar açılmış ve hizmet vermeye başlamıştır697.
Candemir, İstanbul Üniversitesi, 145.
İlgürel, age, 437.
694
Karatepe, DİA, 545.
695
Candemir, Prof. Dr. Mübahat, 412-414., 428.
696
Candemir, İstanbul Üniversitesi, 143-145.
697
age, 144-146.
692
693
165
Yıldız Sarayı’nın tasfiye sürecinde kütüphanedeki diğer eserlerle birlikte nihai olarak
İstanbul Üniversitesi Kitaplığı’na devredilen fotoğraf koleksiyonu, günümüzde halen
İstanbul Üniversitesi Kütüphane ve Dökümantasyon Daire Başkanlığı’na bağlı Nadir
Eserler Kütüphanesi’nde muhafaza edilmektedir. Ayrıca İslam Konferansı Teşkilatı,
Tarih, Sanat ve Kültürü Araştırma Merkezi (IRCICA) tarafından üniversite ile yapılan
bir protokol çerçevesinde bir kopyası IRCICA’ya bir kopyası Nadir Eserler
Kütüphanesi’ne verilmek üzere iki kopya halinde yeniden basımları yapılmıştır698.
Ayrıca İstanbul Üniversitesi bünyesinde araştırmacıların faydalanabilmesi ve
fotoğrafların zarar görerek yıpranmaması için albümlerin 18 ciltlik bir katoloğu ve
indeksi hazırlanmıştır699.
İstanbul Nadir Eserler Kütüphanesi’nin verdiği bilgiye göre kütüphanedeki II.
Abdülhamid Koleksiyonu 911 adet albüm ve bunların içindeki yaklaşık 36.585
fotoğraftan oluşmaktadır. Üniversitenin elindeki bu koleksiyonun dizin ve düzenleme
çalışmaları “II. Abdülhamit Dönemine Ait Fotoğraf Albümlerinin Düzenlenmesi ve
Dizin Çalışmaları” adıyla İstanbul Üniversitesi hocaları Prof. Dr. Nurhan Atasoy, Prof.
Dr. Hüsamettin Aksu, Dr. Nur Taviloğlu ve Dr. Nihat Ergin tarafından yapılmıştır700.
IRCICA ise albüm ve fotoğraf sayısını yapılan tespite göre mükerrerler dâhil 962
albüm ve 38.599 fotoğraf olarak belirtmiştir. Bu görsel malzemenin 2000 adede
yakınının gravürlerden, az kısmının basılı fotoğraflardan, büyük kısmının da özgün
fotoğraflardan oluştuğunu ifade etmişlerdir. Yapılan tespitlere göre koleksiyonda yer
alan fotoğraflar 1862-1917 tarihleri arasına tarihlenmişlerdir701. Yani Sultan II.
Abdülhamid’in 1876’da tahta çıktığını göz önüne alırsak bu koleksiyonda Abdülhamid
Han öncesi (Sultan Abdülaziz) dönemde çekilen fotoğraflarında varlığından söz
edebiliriz. İhsanoğlu’nun verdiği bilgiye göre bunlar, yani Yıldız Sarayı
Koleksiyonu’nun en eski albümleri: 1862 tarihli İran, 1865 tarihli Kudüs, 1866 tarihli
Cebel-i Lübnan, Mısır- Suriye, 1867 tarihli Paris Umumi Sergisi, 1867 tarihli Sultan
Abdülaziz’in Avrupa seyahati dönüşünde Tuna Nehri kıyısında köprücü talimlerini
izlerken çekilen fotoğraf albümleridir. Koleksiyona ayrıca Osmanlı İmparatorluğu’nu
gezen bazı seyyahların çektikleri ilgi uyandıran fotoğrafların da eklendiği
Genç, Çolak, age, 44, http://tr.ircica.org/library/irc426.aspx [02.01.2017].
Nihat Ergin, “Yıldız Sarayı’nda Müzik” (Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, 1997), 46.’dan aktaran Candemir, “Yıldız Sarayı Kütüphanesi”, 148.
700
http://kutuphane.istanbul.edu.tr/?page_id=6462 [02.01.2017].
701
Genç, Çolak, age, 45.
698
699
166
bilinmektedir. Yine mahalli ve yerel yönetimler de açılış, temel atma gibi törenleri
kendi içlerinde belgeleyerek saraya göndermişlerdir. Koleksiyonda yabancı devlet
başkanlarının Sultan’a gönderdikleri albümler ve Avrupa’daki teknik gelişmelerin
takibi için payitahta getirtilen albümler de yer almıştır702.
Görülüyor ki Sultan II. Abdülhamid seleflerinden aldığı fotoğraf koleksiyonunu
inanılmaz derece genişletmiştir. Bu koleksiyonu büyütmekle kalmamış aynı zamanda
fotoğrafı istihbarat, envanter, hüvviyet tespiti, kriminoloji, savaşların takibi, kamu
kurum ve kuruluşlarının takibi, tanıtımı gibi farklı alanlarda kullanarak gücünden
yararlanmış, kullanımını yaygınlaştırmıştır.
Fotoğraf Albümlerinin İçeriği
II. Abdülhamid Fotoğraf Koleksiyonu konularına göre sınıflandırıldığında çok geniş
bir skalada konu ve içerik barındırdığı görülmektedir. Koleksiyonda, Osmanlı
donanmasına ait gemilerin, askeri kurumların, mimari eserlerin ve binaların,
sarayların, sanayi yapılarının, fabrikaların, hastanelerin, karakolların, demiryolu
inşaatlarının, eğitim yapılarının, imar ve inşaat faaliyetlerinin, açılış törenlerinin,
köprü ve liman projelerinin, arkeolojik alanların, müzelerin, Osmanlı hanedanına
mensup şehzade ve sultanların, ordu, donanma ve hassa alayına mensup üniformalı
kişilerin,
zabitlerin,
yaverlerin,
haremağalarının,
şahısların,
cezaevlerindeki
mahkumların, Osmanlı İmparatorluğu sınırlarındaki toprakların, çeşitli yerleşim
yerlerinin, bazı Avrupa ve Uzak Doğu şehirlerinin, İstanbul’daki cami ve mescitlerin,
askeri malzemelerin, bazı teknik aletlerin, sanat eserlerinin, çini ve porselen eserlerin,
saray mücevherlerinin, sergilerin, atların, çiftlik ve haralardaki hayvanların, silahların
ve çeşitli konuların fotoğrafları yer almaktadır703. Albümlerin içinde Osmanlı tiyatro
tarihi açısından önemli bir belgeler olan bazı piyeslerin fotoğrafları yer almaktadır704.
Ayrıca cuma selamlıkları, surre alayı, yabancı ülke imparatorluklarının ziyaretleri gibi
önemli olaylar (ritüel, tören gibi etkinlikler) da fotoğrafla belgelenerek albümlerde
yerini almıştır.
Fotoğraflara çekildikleri coğrafyalar açısından bakıldığında ise bunun sadece
imparatorluk toprakları ile sınırlı olmadığı görülür. Amerika, Almanya, Belçika, Çin,
İhsanoğlu, age, 9.
Koçu, “Fotoğraf, Fotoğrafhaneler”, İstanbul Ansiklopedisi, 5825., Genç, Çolak, age, 45-46.,
Atasoy, Nurhan Atasoy, Yıldız Sarayı Fotoğraf Albümlerinden Yadigar-ı İstanbul (İstanbul: Akkök
Yayınları, 2007), 168.
704
Koçu, “Fotoğraf, Fotoğrafhaneler”, İstanbul Ansiklopedisi, 5825.,
702
703
167
Doğu Türkistan, Fransa, İngiltere, İran, İspanya, İtalya, Portekiz, Rusya, Kırım,
Tataristan, Türkmenistan, Japonya gibi farklı coğrafyalara ait fotoğraflara rastlanır.
Almanya ve Japonya’ya ait fotoğrafların birçoğu elle renklendirilmiştir. Yurt dışı
fotoğraflarını içeren albümler Sultan’ın yurtdışına gönderdiği fotoğraf albümlerinin
karşılığında gönderilen albümlerdir. Albümlerin büyük kısmını ise Osmanlı
İmparatorluğu sınırlarındaki yerler oluşturmaktadır705.
Fotoğraf Albümlerinin Nicelik ve Nitelikleri
Yıldız Sarayı Fotoğraf Albümü Koleksiyonu’nda 990 civarındaki fotoğraf albümü
genellikle 10-80 arası fotoğraf içermekte, 40 adet albüm yüzden fazla fotoğraf
içermekte, 4 adet albüm sadece 1 fotoğraftan oluşmakta, 4 adet albüm 300-450 arası
fotoğraftan oluşmakta, 11 albümde ise elle renklendirilmiş fotoğraflar bulunmaktadır.
En fazla fotoğraf içeren albümdeki fotoğraf sayısı ise 507’dir706.
II. Abdülhamid Albümleri’nde albüm içlerindeki fotoğraf sayısı açısından bir standart
olmadığı gibi albüm boyutlarında ve ciltlerinde de farklı tercihler söz konusudur. Bir
metreyi aşan uzunluktaki büyük albümlerden daha küçük boyutlara kadar çok çeşitli
ebatlarda hazırlanan albümlerin fotoğrafların boyutlarına göre ayarlanmış olduğu
düşünülmektedir707. Genellikle kadife, deri veya standart cilt beziyle kaplanan
albümlerin ciltlerinde farklı renkler kullanılmakla beraber ağırlıklı olarak bordo veya
yeşil renk tercih edilmiştir. Koleksiyonda o dönemin yaygın üsluplarından Art
nouveau stilinde tasarlanmış albüm örnekleri vardır. Yıldız Sarayı’ndaki yapılarda da
etkisini gösteren art nouveau uslubunün albüm ciltlerinde ve iç sayfalarında da
kullanıldığı görülmektedir. Albüm ciltlerinin içleri kırmızı atlas, kırmızı canfes ve
kadife gibi değerli kumaşlarla kaplanmıştır708.
Albüm ciltlerinde soğuk baskı tekniği, yaldız baskı tekniği, tezhip, telkâri, sedef
kakma, ahşap kakma, mine tekniği, aplike yöntemi, maden işleri gibi tezyinat
tekniklerine ve Sultan II. Abdülhamid Tuğrası, Osmanlı Arması, “Padişahım Çok
Yaşa” ibaresi, ay-yıldız motifi, şeritler, cetveller, kıvrık dal ve yaprak motifli köşe
bentler, kabaralar, sim şerit ile süslü çerçeveler, defne dalları ile çevrili ay yıldız
Sultan II. Abdülhamid'in Arşivi’nden Dünya, ed. Hakan Yılmaz, (İstanbul: İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Kültür A.Ş Yayınları, 2008), 9., Atasoy, Yadigar-ı İstanbul, 12-13.
706
age, 12.
707
age, 12.
708
Salih Gülen, “II. Abdülhamid ve Fotoğraf”, Devr-i Hamid, ed. Mehmet Metin Hülagü, Şakir
Batmaz, Gülbadi Alan (Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yayınları, 2011):389. , Atasoy, Yadigar-ı
İstanbul, 32.
705
168
motifleri, küçük dallardan oluşan bordürler gibi süsleme elemanlarına yer
verilmiştir709.
Albümlerin bazılarında albümü tanıtan bir takdim sayfası konulmuştur. Takdim
sayfalarında genellikle Sultan II. Abdülhamid’in tuğrasına, albümdeki fotoğrafları
çeken fotoğrafçı veya fotoğrafhanenin bilgisine, bazılarında albümün üretim yılına,
nadiren de albümün cildini yapan cilt ustasının adına yer verilmiştir. Bu sayfada yer
alan bilgiler bazen cilt kapağında da tekrarlanmıştır710.
Fotoğraflar albüm yaprakları içine yapıştırılmıştır. Genellikle albümlerin yapraklarına
yerleştirilen fotoğraflar yaldız baskı süslü cetveller içeresine alınmış, bazı örneklerde
ise etraflarına art nouveou üslubunda çerçeveler çizilmiştir. Ayrıca paspartulu fotoğraf
örnekleri de vardır. Koleksiyonda bazı fotoğrafların farklı albümlerde tekrar yer aldığı
görülmektedir. Mükerrer fotoğraflar genellikle aynı fotoğrafçı tarafından hazırlanan
farklı albümlerde yer almaktadır711.
Fotoğrafların altlarında genellikle çekildikleri yer ve konuları ile bilgilere yer
verilmiştir. Fotoğraf altı bilgisine sahip olmayan örnekler de vardır. Fotoğraf altı
yazıları genellikle Osmanlıca olmakla birlikte, bazılarında Latin Alfabesi ile Türkçe,
Fransızca veya Almanca olarak yazılmıştır.
Fotoğrafçılar
Atasoy’un verdiği bilgiye göre Yıldız koleksiyonunda 370 adet civarında fotoğrafçı
yer alır. Ancak bazı fotoğrafçıların isimlerinin değişik şekillerde de yazıldığına da
rastlanmaktadır712. Bu yüzden fotoğrafçı ve fotoğrafhane sayısı farklı kaynaklarda
değişkenlik göstermektedir. Örneğin, bir başka kaynağa göre ise koleksiyonda yer alan
fotoğrafçı ve fotoğrafhane sayısı 263 olarak tespit edilmiştir713. Bu veriler oldukça
zengin bir skalaya işaret etmektedir. Albümlerin bir kısmında fotoğrafçıların adı
yazarken bazılarında yazmamaktadır. Yani fotoğrafçısı bilinmeyen anonim olarak
niteleyebileceğimiz fotoğraflar da vardır.
Sultan II. Abdülhamid Koleksiyonu’nda yer alan fotoğrafçıların ve fotoğrafhanelerin
en bilinenleri başta saray fotoğrafçıları Abdullah Biraderler ve Vasilaki Kargopoulo
709
age, 32-36.
age, 32.
711
age, 13, 33.
712
age, 347.
713
Genç, Çolak, age, 46., İhsanoğlu, İstanbul Geçmişe, 11.
710
169
olmak üzere, Pascal Sébah ve ortağının fotoğrafhanesi Sébah & Joaillier, Gülmez
Kardeşler, Apollon Fotoğrafhanesi, Phébus Fotoğrafhanesi, Guillaume Berggren,
asker fotoğrafçılar ekolünden Yüzbaşı Hüsnü Bey, Ali Rıza Bey ve Bahriyeli Ali Sami
Bey’dir. Koleksiyonda ismini burada zikretmediğimiz onlarca fotoğrafçı ve
fotoğrafhane daha vardır714.
Fotoğraf Koleksiyonunun Önemi
Sultan II. Abdülhamid’in fotoğrafa gösterdiği büyük ilgi ve ehemmiyetin bir sonucu
olarak saltanatı süresince Yıldız Sarayı içerisinde oluşan II. Abdülhamid Fotoğraf
Koleksiyonu çok değerli ve hacimli bir arşivin önemli bir parçasını oluşturmaktadır.
II. Abdülhamid Fotoğraf Koleksiyonu’ndaki tek bir stile bağlı kalmaksızın, 370
civarında farklı fotoğrafçı ve fotoğrafhane tarafından hazırlamış ve yaklaşık 36.585
fotoğraf içeren 911 adet fotoğraf albümünün her biri biriciktir.
Koleksiyonda yer alan fotoğrafların görüntü kalitelerinin yüksek olması, ışığın çok iyi
kullanılması, fotoğrafların net ve keskin olması, fotoğrafların günümüze bozulmadan
ulaşması gibi veriler Osmanlı’da fotoğrafın ulaştığı teknik ve estetik seviyenin
üstünlüğünü ispatlamaktadır.
Fotoğrafın icadını takip eden süreçte bu tekniği hemen alımlayan Osmanlı’da
fotoğrafın kullanımı en çok Sultan II. Abdülhamid döneminde olmuştur. 19. yüzyıl
Osmanlı Dönemi’ne ışık tutan II. Abdülhamid Koleksiyonu’daki bu albümler Osmanlı
ve Dünya Fotoğraf Tarihi için çok kıymetli vesikalarıdır. Sadece fotoğraf tarihi alanı
değil, sosyal tarih, siyasal tarih, sanat tarihi, kültür tarihi ve mimarlık tarihi alanları
için de II. Abdülhamid ve dönemini yansıtan bu fotoğraflar, araştırmacılar için zengin
bir hazine niteliğindedir.
Sultan II. Abdülhamid albümleri hem somut kültür mirasına ait yapıları, eserleri
günümüze taşırken, bir yandan da sosyal ve gündelik hayatın parçaları olan törenler,
bayramlar, surre alayları, kandil günleri, cülüs törenleri, cuma selamlıkları, giyimkuşam alışkanlıkları, meslekler gibi somut olmayan kültürel mirasa dair unsurlarıyla
da dönemi aydınlatmaktadır.
Yıldız Albümleri’nde tespit edilen 370 civarında fotoğrafçının listesi için bakınız: Atasoy, Yadigarı İstanbul, 347-351.
714
170
4. II. ABDÜLHAMİD FOTOĞRAF KOLEKSİYONU’NDA YILDIZ SARAYI
II. Abdülhamid Fotoğraf Albümleri’nde başta İstanbul olmak üzere, o dönemki
imparatorluk topraklarına ait hem de Osmanlı imparatorluğu sınırları dışında
ülkelerden pek çok yerin fotoğrafları bulunmaktadır. Bu bölümde özellikle Sultan II.
Abdülhamid Fotoğraf Albümleri’nde Yıldız’a, Yıldız Sarayı ve Bahçeleri’ne ait
fotoğraflar değerlendirilecektir.
Koleksiyonu özellikle Yıldız Sarayı ekseninde incelemek istememizin sebebi
Yıldız’ın, Sultan II. Abdülhamid’in resmi ikâmetgahı özelliği taşıması, içindeki
fotoğrafhanesi(leri) ile ve yıllarca devam eden saray fotoğrafçılığı mekanizmasıyla bu
projenin merkezi olmasıdır.
4.1. Yıldız Sarayı’nın Bütüncül Olarak Anlaşılmasında Arşiv Fotoğraflarının
Önemi
Sultan II. Abdülhamid döneminde 500.000 metrekarelik bir alanı içeren Yıldız Sarayı
ve bahçelerine ait bu fotoğrafik vesikalar, Osmanlı Sarayları’nın son örneği olan
Yıldız’ı, Sultan’ın Cuma selamlıklarının yapıldığı, imparator ve dış ülkelerden gelen
önemli ziyaretçilerin ağırlandığı, pek çok önemli olaya tanıklık etmiş bir mekân olarak
göstermeleri bakımından çok önemlidir.
Sultan II. Abdülhamid’in 33 yıllık saltanatına damgasını vuran, onun adeta
şahsiyetiyle özdeşleşen Yıldız Sarayı o dönemde (Büyük ve Küçük Mabeyn) ana yapı
olmak üzere, kışlaları, camisi, karakolları, idari ve hizmet yapıları, müteaddit köşkleri,
bahçeleri, has ahırları, dinlenme yapıları, tiyatrosu, hizmet yapıları, saat kulesi, çini
fabrikası, yapay gölleri, zengin fauna ve florası ile pek çok yapı türünü barındıran
büyük bir kompleks niteliğindeydi. Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden
sonra yağmaya uğrayan ve tasfiye edilen sarayını günümüzde de farklı kurumlar
tarafından kullanıldığını ve bu kullanımların günden güne değişiklik gösterdiğini daha
önce zikretmiştik.
171
Yıldız Sarayı’nın kendi dönemindeki özgün halini imar hareketleri, yıkımlar,
gerçekleşen yangınlar, yıllar içerisinde verilen tahsisler, geri almalar, farklı
kullanımlar, taşınmalarla yitirmiştir. Bu sebeplerden ötürü Yıldız'ı mamur eden II.
Abdülhamid'in sarayını maalesef ki bugün özgün haliyle ve bütüncül olarak anlamak
imkânsızdır. Bu açılardan özellikle bu alana ait arşiv fotoğraflarının ayrıca tespitinin
ve analizinin kültürel mirasın korunmasına, Yıldız Sarayı’nın özgün halinin daha iyi
kavranmasına
ve
burada
cereyan
eden
hadiselerin
arşiv
fotoğraflarıyla
çakıştırılmasıyla, mekânın tarihinin anlaşılmasına katkı sağlayacağı inancındayız.
Arşiv fotoğrafları de şüphesiz ki pek çok hatırata da konu olan Sultan II. Abdülhamid
Dönemi'nin Yıldız'ını aydınlatan en önemli verilerdendir. Tezimizin konusu olan "19.
yüzyıl Osmanlı Dönemi II. Abdülhamid Albümleri’ndeki Yıldız Sarayı Fotoğrafları"
Sultan II. Abdülhamid Dönemi ile ilgili yazılmış olan hatırat eserlerindeki bilgiler ve
bu konuda yapılmış sanat tarihi araştırmaları ile birleşince daha da anlam
kazanmaktadır. Tezimiz Fotoğraflarda görülen imgelerle hatıratlara konu olan Sultan
II. Abdülhamid Dönemi’ni çakıştırma ve Yıldız Sarayı’nı anlama çabamızı içerir.
Ayrıca, tez çalışmamız boyunca Yıldız Sarayı ile ilgili yapılan çok değerli
araştırmaların genelinde Yıldız Sarayı’nın II. Abdülhamid Dönemi’ndeki özgün
haliyle, bütüncül olarak ele alınmadığını gözlemledik. Bazı çalışmalarda sarayın
tanımlanabilmesi için yapılan tasniflerde, kimi yapılar veya yapı grupları saray
kompleksi içerisine dâhil edilmezken, bazı çalışmalarda bu yapıların dahil edildiğini
ancak bu sefer başka yapıların veya eserlerin dahil edilmediğini gördük.
Bu durum sarayın yüzyıldan fazla süredir devam eden tasfiye sürecinin bir sonucu
olabilir. Bugüne kadar yapılan araştırmalarda sarayla ilgili yapılan tasniflerin süreç
içindeki köklü değişiklik ve tahsislerden etkilendiği fikrine vardık
Sultan II. Abdülhamid Albümleri’nde Yıldız’a ait bu fotoğraflar, sadece mimari
yapılar ekseninde değil, Yıldız Sarayı çevresinde icra edilen, yaşanan, sosyal ve
gündelik hayatın parçaları olan törenler, bayramlar, surre alayları, kandil günleri, cülüs
törenleri, cuma selamlıkları, giyim-kuşam alışkanlıkları, meslekler gibi sarayın somut
olmayan kültürel mirasına dair de pek çok okuma yapabileceğimiz fotoğraflardır.
Bu yüzden Sultan II. Abdülhamid’in kendi ismiyle günümüze ulaşan koleksiyonu
Sultan’ın alamet-i farika’sı olan sarayına dair bilgi veren en önemli ve güçlü
kaynaklardan biridir. Sultan II Abdülhamid’in başkâtibine sıkça söylediği gibi: “Her
172
resim (fotoğraf) bir fikirdir. Bir resim yüzlerce sahifelik yazı ile ifade olunamayacak,
siyasi ve hissi manaları telkin eder.”
Yıldız Sarayı denilince, günümüzde zihinlerde sadece sarayın Valide Kapısı’ndan
girildiğinde ulaşılan Birinci Avlu olarak nitelenen bölgesindeki bir kaç yapı
algılanmaktadır. Yıldız Sarayı Müzesi olarak gezilebilen alan ise sadece Sultan II.
Abdülhamid döneminde Güzel Sanatlar Galerisi olarak kullanılan binadaki İstanbul
Büyükşehir Belediyesi’nce kurulmuş olan Yıldız Şehir Müzesi ve Kültür Bakanlığı’na
bağlı Yıldız Sarayı Müzesi’nin sınırlı bölümleridir.
Bu yüzden çalışmamızda fotoğraflar ışığında, Yıldız Sarayı’nı asıl saray yapılarını
oluşturan köşk ve kasırlarla birlikte, güvenlik çemberini oluşturan kışla ve karakol,
hastane, fabrika, cami, tekke gibi tüm çevre yapılarıyla, içinde barındırdığı zengin
fauna ve florası, peyzaj öğeleri ile ele alarak bütüncül bir algı oluşturmaya çalışıyoruz.
Çalışmamız şu soruları sormaktadır:
Fotoğrafın aktarım gücü ve belge değeri
sayesinde Yıldız Sarayı’nın fotoğraf haritası çıkarılabilir mi? Saraydaki tüm geri
alınamaz bazı imar hareketlerine (köprü bağlantı yolu gibi) rağmen arşiv fotoğrafları
bu büyük kompleksi dönemindeki gibi algılanmasına yardımcı olabilir mi? Özgün
haliyle günümüze ulaşamayan bu çok değerli kompleksin aslında neresi olduğunun
gelecek nesiller tarafından bilinmesi bile bizim için ziyadesiyle önemli ve araştırmaya
değer değil mi?
4.2. II. Abdülhamid Fotoğraf Koleksiyonu’ndaki Yıldız Sarayı Fotoğraflarının
Dizini
Fotoğraf koleksiyonu tarandığında, albümlerde mükerrerler ile birlikte 931 adet Yıldız
Sarayı ile ilgili fotoğraf olduğu görülmektedir. Bunların 203 adedinin konusunu atlar,
149 adedinin Yıldız Çini Fabrikası'nda üretilmiş olan eserler, diğerlerinin ise Yıldız
Sarayı'na ait alanlardaki iç ve dış mekânlar oluşturmaktadır.
173
Sultan II. Abdülhamid Albümlerindeki Yıldız Sarayı fotoğraflarının arşiv taraması
neticesinde tesbit edilen albüm ve fotoğraf dizini:
KONU BAŞLIĞI
YER NUMARASI
Yıldız Çini Fabrikası (İstanbul)
779-54/28
Yıldız Çini Fabrikası (İstanbul)
90508/32 - 90509/25
Yıldız Çini Fabrikası (İstanbul)
90552/23,83-86
Yıldız Çini Fabrikası Fotoğrafhanesi 90525 - 90526
Yıldız Sarayı (İstanbul)
90552
Yıldız Sarayı (İstanbul)
90867
Yıldız Sarayı (İstanbul)
779-23/14-21 - 779- 34/57,62
Yıldız Sarayı (İstanbul)
90407/31,43
Yıldız Sarayı (İstanbul)
90468 - 90469 - 90474/1-19 - 90479/4a-5a 90508/8-15,34-37 - 90509/8,26,29-31
Yıldız Sarayı (İstanbul)
90614/1-24,28,33-39
Yıldız Sarayı (İstanbul)
90751/3,13,15,17,51-52,65,76,79-80,82
Yıldız Sarayı (İstanbul)
90815/1-12,14-36,40 - 90817/1-12 - 90818/1-12
- 90819/1-8 - 90836/1-32 - 90839/12 - 90853/134,41-58 - 90854/1-3
Yıldız Sarayı Bahçesi
90407/35-43
Yıldız Sarayı Kütüphanesi
90552/24-25,36-37
Yıldız Sarayı Kütüphanesi’nin Çatısı 90552/20
Yıldız Sarayı-Bahçesi
779-34/57,62
Yıldız Sarayı-Bahçesi
90552/4,22-23,27-31,42-43,46,82,87,90
Yıldız Sarayı-Bahçesi
90614/14-15,17
Yıldız Sarayı-Bahçesi
90867/5-22,25-29,31-43
Yıldız Sarayı-Bahçesi (İstanbul)
90751/3,29,31,34,44-45,47-49,52,66-70,7274,77-78,81-82,86
174
Yıldız Sarayı-Bahçesi (İstanbul)
90815/13,15,17-18 - 90853/1,3-4,6-8,10-25,2728,30-34,42-58
Yıldız Sarayı-Güvercinlik
90552/30
Yıldız Sarayı-Güvercinlik
90751/70
Yıldız Sarayı-Güvercinlik
90867/27
Yıldız Sarayı-Güvercinlik (İstanbul) 90853/1
Yıldız Sarayı-Kütüphanesi (İstanbul 90751/15
Yıldız Sarayı-Kütüphanesi (İstanbul) 90815/15,17 - 90853/9
Yıldız Sarayı-Limonluk
90552/2,39-41
Yıldız Sarayı-Limonluk (İstanbul)
90853/29
Yıldız Sarayı-Marangozhane
90552/38
Yıldız Sarayı-Sera
90867/6-7,15,19,30
Yıldız Sarayı-Sera (İstanbul)
90751/13,51
II. Abdülhamid Albümleri “Yıldız”’ı görüntüleyen fotoğrafçılar ve fotoğrafhaneler
açısından tasnif edilirse, bu fotoğrafçılar veya fotoğrafhaneler Abdullah Biraderler
(Abdullah Frères), Vasilaki (Basile) Kargopoulo, Römmler&Jonas, Hüsameddin Bey,
Binbaşı Ali Sami, Komisyon (Zekai, Rıfat, Sami, Hazım Bey’ler), Çini Fabrika-i
Hümâyunu Fotoğrafhanesi’dir. Bunlardan Abdullah Biraderler ve
Vasilaki
Kargopoulo ve Binbaşı Ali Sami’nin saray fotoğrafçılığı yapmış olduklarını zaten
biliyoruz. Çini Fabrikası Fotoğrafhanesi de saray bünyesinde üretim yapan bir
fotoğrafhane olduğu için, ağırlıklı olarak fabrikanın çini ve porselen mamulatının
fotoğraflarını çekmişlerdir.
Yıldız Sarayı ve çevresinde fotoğraf çeken isimlerden Abdullah Biraderler ve Vasilaki
Kargopoulo’nun saray kompleksini oluşturan ana yapıları, Alman İmparatoru II.
Wilhelm'in İstanbul'u ziyareti dolayısıyla sarayda yapılan geçit törenlerini, Hamidiye
Camii’nde gerçeakleşen Cuma selamlıkları, surre alayları gibi önemli olayları
belgelemiş oldukları görülmektedir. Ayrıca Kargopoulo Osmanlı Hanedanı mensubu
sultan ve şehzadeleri Yıldız Sarayı’ndaki köşklerde fotoğraflamıştır.
Komisyon (Zekai, Rıfat, Sami, Hazım Bey’ler)’den oluşan komisyonun çektiği
fotoğraflar ise İran Şahı Muzaffereddin’in 1900’de gerçekleştirdiği İstanbul
175
ziyaretinde çekilmiştir. Daha önce de zikrettiğimiz gibi bu proje için Hüseyin Zekai
Bey (Paşa) komisyonun başkanlığını yapmış, Binbaşı Ali Sami Bey (Üsküdarlı Ali
Sami) ve Hazım Bey ve Behcet Bey gibi isimler ise fotoğraf asistanlığı yapmışlardır715.
715
age, 659, 661, 668.
176
5. FOTOĞRAF ANALİZLERİ
Bu bölüme kadar Yıldız Sarayı’nın II. Abdülhamid Dönemi’ndeki özgün halini, bu
külliyeyi oluşturan kültür varlıklarını, II. Abdülhamid’in fotoğrafla olan yakın
ilişkisini, çalıştığı ve desteklediği fotoğrafçılarla fotoğrafhaneleri, Yıldız Arşivi’nin
hatırı sayılır bir parçasını oluşturan II. Abdülhamid Albümleri’nin içeriğini ve bunlar
içerisinde Yıldız’a ne kadar yer verildiğini anlamaya ve anlatmaya gayret ettik. II.
Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden itibaren çeşitli sebepler, farklı tahsis ve
kullanımlarla özgün bütünlüğünü yitiren Yıldız Sarayı’nın bir anlamda şemasını
çıkarmayı denedik. Fotoğraf Analizleri başlıklı bu bölümde ise, arşiv fotoğrafları
aracılığıyla bu bütünden geriye kalan parçaları, Yıldız Sarayı kompleksi sınırları
içerisinde daha önce var olan, ancak çeşitli siyasi, sosyal sebepler, imar düzenlemeleri
ve farklı tahsislerle sarayın asıl algısından kopan kültür varlıklarını, sarayda ve
çevresinde icra edilen merasimleri ele alacağız. Dolayısıyla bu bölümde II.
Abdülhamid Fotoğraf Koleksiyonu’nda Yıldız Sarayı ile ilgili tespit edilen 931
fotoğrafın tamamını değil, bizim için öne çıkan konuları inceleyecek ve analize tabi
tutacağız.
Fotoğrafları analiz ederken kullanacağımız yöntem, Yıldız Sarayı bünyesindeki
mimari yapılar ve bunların çevresinde gelişen önemli olayları tarihi kaynaklar ve
hatıratlardaki bilgilerle eşleştirerek bunlarla ilintili olan arşiv fotoğraflarını
yorumlamak, fotoğrafları bu bilgiler ışığında yeniden okumak, değerlendirmek
olacaktır. II. Abdülhamid Dönemi’ne ışık tutan tarih ve sanat tarihi okumaları ile
edinilen bilgilerle fotoğraflar çakıştırılmaya, yorumlanmaya, anlaşılmaya ve analiz
edilmeye çalışılacaktır.
İlk bakıldığında sadece iki boyutlu bir yüzeye kaydedilmiş tarihi bir görüntüden ibaret
olan bu fotoğraflar, dönemi anlatan bilgilerle birlikte tekrar ele aldığımızda cismi
görünümlerin başka bilgiler de içerdiğini göstermekte ve her fotoğrafın tarihsel olarak
olaylar ve olgular açısından değerlendirilecek farklı bilgi katmanları sunduğunu
görüyoruz. Bu nedenle de önceki benzer çalışmalarda hep yapıldığı gibi arşiv
177
fotoğraflarını sadece tarihi bir bilgiye örnek göstermek için kullanmayı değil,
fotoğrafın bizatihi kendisinin tarihi açıklayan, orada ne olduğunu gösteren bir materyal
olduğuna işaret etmek istiyoruz. Bunu yaparken onları önce parçalara ayırmayı yani
fotoğraf kâğıdı yüzeyine kaydedilen görüntüdeki tüm unsurları tek tek ele almayı ve
daha sonra fotoğrafı tekrar bütünüyle okumayı hedeflemekteyiz. Bu sayede bizlere
hatıratların söylemediklerini fotoğraflar, fotoğrafların söyleyemediklerini veya eksik
bıraktıklarını ise yazılı kaynaklar söyleyebilecektir kanaatindeyiz. Analizler kısmı, bir
anlamda bilgi, tahmin bazen de içgüdülerimizin yönlendirmesi ile yapacağımız bir
fotoğraf okuma sürecidir.
II. Abdülhamid’in şahsıyla özdeşleşen, onun gözbebeği olan, 33 yıllık evi, devletin
yönetim merkezi ve inşa tarihi açısından son Osmanlı Sarayı olma özelliğiyle önemini
hala koruyan Yıldız Sarayı’nı bu fotoğraf okumalarıyla birlikte daha iyi
anlayabileceğimizi ve bu okumaların Yıldız Sarayı ile ilgili yapılan çalışmalara katkı
sağlayacağı ümidindeyiz.
5.1. Merasim Fotoğrafları
Bir külliye olarak kurgulanan Yıldız Sarayı ve çevresi, hem imparatorluğun idare
merkezi hem de Sultan II. Abdülhamid’in yaşadığı yer olması sebebiyle pek çok
merasime ev sahipliği yapmıştır. Elbette bu törenlerin saray çevresinde şekillenmesi,
Sultan’ın hem özel yaşamında hem de yönetimde “Yıldız” odaklı tercihlerinin de
tezahürüdür. Merasim başlığı altında görülebilecek bu etkinlikler arasında surre
(mahmil) alayları, cuma selamlıkları, cülus şenlikleri, özel misafir ziyaretleri için
yapılan resmigeçit ve karşılama törenleri, açılışlar ve de mevlid alayları olarak bilinen
özel törenler yer almaktadır.
Söz konusu törenlerin Yıldız Arşivi’ndeki fotoğraf albümlerinde ne sıklıkta ve
yoğunlukta yer aldığına bakıldığında, başta Hamidiye Camii’nde olmak üzere, Yıldız
Yokuşu’nda veya Ertuğrul Tekkesi’nde yapılan cuma selamlıklarında pek çok fotoğraf
çekildiği görülmekte, fotoğrafların da daha çok Saltanat Kapısı, Harem Kapısı, Büyük
Mabeyn Köşkü, Hamidiye Camii, Hamidiye Saat Kulesi ve Seyir (Set) Köşkü
arasındaki alanı gösterecek şekilde çekildiği görülmektedir. II. Abdülhamid Fotoğraf
Koleksiyonu’ndaki albümlerde merasim fotoğrafları bu törenlerin genel görüntülerine
işaret ederken, Sultan’ın bizzat kendisinin göründüğü bir fotoğrafa rastlanmamaktadır.
Bu durum, Sultan II. Abdülhamid’in kendi fotoğrafının çekilmesinden genellikle
178
imtina etmesiyle ve dolayısıyla merasimleri gösteren fotoğraf albümlerinde de kendi
fotoğrafına yer vermemesi ile açıklanabilir.
Merasimlerle ilgili arşiv fotoğrafları, Osmanlı İmparatorluk geleneğinde öne çıkan
merasimlerin ne denli önem arz ettiği ve buna binaen de ne denli özenle tertip
edildikleri konusunda bir kere daha bilgilerimizi doğrular niteliktedir. Merasimler bu
açıdan bakıldığında Osmanlı devletinde sadece devletle bütünleşmiş sultanın gücünü
göstermez, bu törenler sultanların Fatih’le başlayan Avrupa’ya da hükmeden
imparator olmaları fikrini taşıdıkları gibi, Yavuz’la beraber halifelik unvanıyla İslam
coğrafyasını da içine alan koruyucu gücü ve Kanuni ile de dünyaya hükmeden
sultanların iktidarını da temsil eden en önemli temaşa alanlarıdır. II. Abdülhamid
döneminde
de
merasimler
bu
yüklü
anlamlarını
korumaktaydı.
Nitekim
merasimlerdeki alaylar saray halkının, askeri ve yönetici sınıfından kişilerin,
ulemanın, farklı milletlerden müslümanların, sivil halkın halifeyle buluştuğu, toplu
olarak katılım sağladığı olaylardı. Aynı zamanda kendilerine ayrılan alanlarda bu
törenleri izleyen sefirler, sefir eşleri, ecnebiler de bu törenlerin bir parçasıydı.
Fotoğraflar da böylece dönemin teşrifat usullerini, adetlerini, dönemin giyim
kuşamını, araçlarını, mimari atmosferini yansıtan birer belge olarak kabul edildiler.
İnceleyenler için de bazen tek fotoğrafla, bazen de seri halinde okunduğunda hayli
anlamlı ifadeler içeren görseller olarak kıymetlendiler. Tezimizde merasim
fotoğraflarından özellikle surre alayları, cuma selamlıkları sebebiyle yapılan törenleri
gösteren fotoğraflar incelenecektir.
5.1.1. Surre Alayı / Mahmil-i Şerif Alayı / Surre-i Hümâyun Alayı Fotoğrafları
İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi’nde bulunan II. Abdülhamid Fotoğraf
Koleksiyonu’nun albüm ve fotoğraf dizini incelendiğinde 779-23 numaralı albümün
14-21 (14,15,16,17,18,19,20,21) numaralı fotoğrafları Yıldız Sarayı'nda yapılan
Mahmil Alayı’nı gösterdiği tespit edilmiştir. Bu fotoğrafları surrenin ne olduğunun ve
surre alaylarının nasıl yapıldığını anlatan kaynaklarla birlikte değerlendirerek okumak
fotoğrafların çözümlenmesinde yardımcı olmaktadır.
İçine altın veya para gibi değerli eşyanın konulduğu kese anlamına gelen surre, İslam
ülkelerinde Abbasilerden itibaren başladığı düşünülen, her sene Hac vaktinden evvel
kutsal topraklar olan Haremeyn’in (Mekke ve Medine) ileri gelenlerinden yoksullarına
179
kadar dağıtılmak üzere gönderilen maddi yardımlar ve hediyelerdir716. Osmanlı
İmparatorluğu’nda Haremeyn’e ilk surre gönderen padişah ise Çelebi Mehmed’di
(1389-1421). 1517’de Mekke ve Medine’nin Osmanlı yönetimine dâhil edilmesiyle,
Hâdimü'l-haremeyni'ş-şerîfeyn (Haremeyn-i Şerif’in hizmetkârı) sıfatını alan Yavuz
Sultan Selim’den itibaren Osmanlı padişahları surreyi düzenli biçimde göndermişlerdi.
Surre ile gönderilenler arasındaki önemli bir parça olan Kâbe örtüsünün (Kisve-i Şerif)
gönderilmesi ise Kanuni Sultan Süleyman zamanında başlamıştı717.
Sultan II. Abdülhamid de seleflerinden aldığı bu geleneği devam ettirdi. Onun
döneminde Payitahttan kutsal topraklara surre gönderilmesine çok önem verildiği
görülmektedir. Bunun en belirgin göstergelerinden birisi de Sultan’ın Hac
yolculuğunu kolaylaştırmak için Hicaz’a kadar yaptırdığı (1900-1908) demiryolu
hattıydı. Sultan II. Abdülhamid’in saltanatının son yıllarında surre mukaddes
topraklara demiryolu ile gönderilmişti. Surre maddi sıkıntıların olduğu dönemlerde
bile ihmal edilmemiş, gerekirse borç alınarak gönderilmişti718.
Saraydan gönderilen surre, saray erkânı için olduğu kadar sivil halk için de son derece
önemliydi. Çünkü surre ile hediye ve para göndermek sadece saraya ve sarayla ilişkili
kişilere mahsus değildi. İsteyen herkes kutsal topraklara surre gönderebilirdi. Surre
göndermek isteyenlerin hediyeleri her yıl Evkaf Nezareti tarafından toplanır, bir
yüzüne alacak kişinin diğer yüzüne veren kişinin adreslerinin yazıldığı feraşet
çantalarına konurdu. Hediyeleri gönderenlere, dönüşte aynı çantayla hurma, zemzem,
kına, akik yüzük gibi küçük hediyeler gelirdi. Bunların kayıtları da o senenin surre ve
ferâşet defterlerine yazılarak tutulurdu719.
Surre’nin kutsal topraklara gönderilmesi özel bir törenle yapılırdı. Bu törene Surre
Alayı, Mahmil-i Hümâyun Alayı veya Mahmil-i Şerif Alayı denirdi. Mahmil-i Şerif,
surre adıyla gönderilen para ve hediyelerin yüklendiği ve surre devesinin taşıdığı
dörtgen ahşap çerçeve üzerinde dört yüzlü piramit biçimindeki bir tür araçtı. Mahmili Şerif, adını ve anlamını, Hz. Muhammed’in levazımını taşıyan deveye verilen
Tufan Buzpınar, , “Surre”, DİA, c. 37. (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2013): 567., İsmail
Hakkı Uzunçarşılı, Mekke- i Mükerreme Emirleri (Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1984),
35., Münir Atalay, Osmanlı Devleti’nde Surre-i Hümayun ve Surre Alayları, (Ankara: Diyanet İşleri
Başkanlığı Yayınları, 1991), 2.
717
Buzpınar, age, 567-569., Uzunçarşılı, age, 35, Ercüment Ekrem Talu, “Sürre Alayı”, Resimli Tarih
Mecmuası, s. 29 (1952): 1480.
718
Yusuf Çağlar, Salih Gülen, Dersaadetten Haremeyn’e Surre-i Hümayun (İzmir: Yitik Hazine
Yayınları, 2009), 96, 102.
719
Talu, age,1481.
716
180
“Mahmel” isminden alıyordu720. İstanbul ve Mısır’dan yollanan surrelerin en önemli
unsurlarından biri olan mahmillerin İstanbul’dan gönderilenine Mahmil-i Hümâyun,
Kahire’den gönderilenine ise Mahmil-i Mısrî denirdi. İstanbul’dan gönderilen
Mahmil-i Hümâyun’un öncekileri siyah renk atlasla, son dönemlerdeki örnekleri ise
yeşil renk atlasla kaplanırdı. Bu kumaş altın ve gümüş simli yazılar, nakışlar, ipek
püsküller ve değerli taşlarla süslenirdi721.
Surre-i Hümâyun Alayı yapıldığında Mahmil-i Şerif ve onu taşıyan deve adeta bu
merasimin yıldızı olurdu. Mahmil-i Şerif’in yanı başında İslam âlemi için kutsal anlam
ifade eden Sancak-ı Şerif722 de taşınırdı. Mahmil-i Şerif ve onu taşıyan deve
Osmanlı’daki peygamber sevgisinin sembolüydü. Çünkü Surre-i Hümâyun alayının en
önünde giden süslü dişi deve Hz. Muhammed’in kutlu devesi Kusva’yı ve ona
yüklenen Mahmil-i Şerif ise ailesini taşıyan mahmili simgeliyordu723.
Surre alayı 19. yüzyılın sonlarına kadar (1864) Receb ayının on ikisinde veya onu takip
eden günlerde, bu tarihten sonra ise Şaban ayının on beşinci gününde (Berat
Kandili’nde) yola çıkardı. Yani bu bilgiye göre, Sultan II. Abdülhamid döneminde
yapılan Surre alayları Şaban ayı içerisinde yapılmaktaydı. Surre önceleri kara yoluyla
katır ve develerle birlikte gönderilirken, 1864’den itibaren deniz yoluyla gönderildi.
Beşiktaş iskelesinden vapurla Beyrut’a gelen surre, Beyrut’tan Şam’a götürülür,
buradan da kutsal topraklara karayoluyla ulaştırılırdı. 1908’den itibaren demiryolu
hattı tamamlanınca surre demiryolu ile gönderilmeye başlandı ve yolculuk daha kısa
sürdüğü için gönderimi Şevval Ayı’na alındı724.
Surre’ye, Surre Emîni adı verilen, doğruluk ve dürüstlüğünden emin olunan bir
bürokrat (devlet adamı, asker veya ilim adamı) başkanlık ederdi. Surre Emîni, surrenin
yol boyunca güvenliğinden ve Haremeyn’e ulaştıktan sonra dağıtımından da sorumlu
kişiydi. Surre Emîni, surre defterinde yazılı olduğu şekilde para ve hediyeleri
Mehmet Zeki Pakalın, “Mahmil-i Şerif”, Tarih Deyimleri Sözlüğü, c.2 (İstanbul: Milli Eğitim
Bakanlığı Yayınları, 1993): 384, Buzpınar, age, 569.
721
Buzpınar, age, 568.
722 *
Sancak-ı Şerif: Hz. Peygamber’in sancağı için kullanılan tabir. Sancak-ı Şerif Osmanlılar’da devlet
protokolünde en önemli “teberrükât” eşyası olarak yer almıştır. Fırat Boztaş, “Sancak-ı Şerif”, DİA, c.
EK-2. (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2016): 473-475.
723
Çağlar, Gülen, age, 16,20, İsmail Çolak, “Sevgi Alayı: Surre-i Hümâyûn”, Somuncu Baba İlim
Kültür ve Edebiyat Dergisi, s. 155 (2013): 53.
724
Uzunçarşılı, age, 35., Buzpınar, age, 568., Nigar Ayyıldız, II. Abdülhamid Dönemi Saray
Merasimleri, (İstanbul: Doğu Kütüphanesi, 2008): 107.
720
181
sahiplerine teslim eder, hac süresince kafilenin ibadet usulünü idare eder, sonra
İstanbul’a dönerdi725.
II. Abdülhamid Dönemi’nde Yıldız Sarayı’nda yapılan Surre-i Hümâyun Alayı şu
seyirle gerçekleşirdi: Alay her yıl Şaban Ayı’nın on beşinci gününde yapılacağı için
Mahmil-i Şerif bundan bir gün önce yani Şaban ayının on dördüncü günü tekbir ve
ilahiler eşliğinde Harem Dairesi’nin bahçesine getirilirdi. Bu görevi en önde elinde
fildişi ve altınla süslenmiş bir asa tutan Kızlarağası ve onu takip eden Harem Ağaları
yapardı. Mahmil, Harem Bahçesi’ne gelince haremdeki tüm sultanlar, kadınefendiler
ve kalfalar onu ziyaret ederler, sarayda görevli iki kalfa da kadınefediler ve sultanların
hediye ettikleri işlemeli ustufalarla (kumaşlar) mahmili süslerdi. Mahmil süslendikten
sonra Kızlarağası ve beraberindeki diğer harem ağaları onu tekrar alarak, bu kez
Kızlarağası Dairesi’ne getirirlerdi. Alaya katılacak olan kişiler saray bahçesinde
kendilerine kurulan süslü çadırlarda geceyi geçirir, harem ağaları, enderun ağaları ve
saray bendegânın huzurunda hafızlar sabaha dek aşr-ı şerif726 okur, gece boyunca
ilahiler söylenir, buhurdanlıklarda kokular yakılırdı. Ertesi gün öğleye doğru surre
alayında görev alacak herkes Yıldız Sarayı’nda toplanır, bahçeye kurulmuş olan
çadırlarda yemek yenir, kurbanlar kesilirdi727. Nihayet, öğle namazından sonra surre
alayı başlardı. Surre Emîni, Evkaf Nazırı ile birlikte Yıldız Sarayı’na gelir, Sultan’ın
huzuruna çıkar, kutsal topraklara ve bu toprakların mülki amirleri olan Mekke Emiri,
Hicaz Valisi, Medine Muhafızı gibi kişilere gönderilecek olan hediyeler sandıklar
içerisinde Kızlarağası Dairesi’nde bulunan büyük ve süslü bir devenin sırtına konurdu.
Deve üzerindeki yüklerle beraber Kızlarağası tarafından Harem’den sarayın bahçesine
çıkartılırdı. Sultan bu ritüeli Mabeyn’in penceresinden izlerdi. Evkaf Nazırı ile Surre
Emîni de bahçede devenin olduğu yere geçerlerdi728. Önde süslenmiş develerle birlikte
alay Kızlarağası Dairesi’nden Sultan’ın bulunduğu daire önüne geldiğinde burada
akkâmlar729 tarafından kılıç kalkan oyunu yapılır, padişah bu oyunu izler ve bitince
Talu, age, 1481, Uzunçarşılı, age, 35., Buzpınar, age, 568, Atalay, age, 171.
Aşr-ı Şerif: bir cemaat içinde sesli olarak okunan Kur’ân-ı Kerîm’den genellikle orta uzunlukta on
âyet kadar olan bölümlerineTürkler tarafından aşr-ı şerif denmiştir. (Muhammed Eroğlu, , “Aşr-ı Şerif”,
DİA, c. 04. (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2013): 24.)
727
Ayşe Osmanoğlu, age, 68,69., Ahmet Salahaddin Bey, Kâbe Yollarında Surre Alayı Hatıraları,
haz. İsmail Kara, Yusuf Çağlar, (İstanbul: Dergah Yayınları, 2015), 34-35.
728
Ayşe Osmanoğlu, age, 68,69., Örikağasızzade, age, 211-212.
Burada “Mabeyn” ifadesi ile Büyük Mabeyn Köşkü kastediliyor olsa gerektir. Ayşe Osmanoğlu alayın
Yıldız Yokuşu’nda yapıldığını ve babasının Mabeyn’in penceresinden paşalarıyla beraber alayı
izlediğini aktarmıştır.
729
Akkâm: Arapça deveci manasına gelen akkâm, özelikle Surre-i Hümâyun’da vazife gören Hicazlı,
Şamlı, Halepli, Mısırlı Araplar kafilesiydi. Halk arasında hekkam da denilen bu kişiler Şaban ayının on
725
726
182
ihsanda bulunurdu. Kızlarağası Mahmil-i Şerif’i taşıyan deveyi meydanda üç tur
dolaştırır ve Sultan’ın deveyi Evkaf Nazırı’na teslim etmesi yönünde emrini beklerdi.
Eğer bu emir gelmezse durum Kızlarağası’nın azledildiği anlamına gelirdi. Eğer
azledilmez de bu emri alırsa Evkaf Nazırı’na devenin yularını verir, Nazır da deveye
bir tur attırdıktan sonra o da Surre Emîni’ne teslim ederdi. Emîn de deveyi üç kez
bahçede dolaştırırdı. Geleneksel olarak surre ile gönderilen, Sultan’ın Mekke Emiri’ne
yazdığı mektup olan Name-i Hümâyun da kırmızı atlastan bir kese içerisinde Surre
Emîni’ne verilirdi. Ardından Surre Emîni padişaha veda eder, develere Kutsal
topraklara gidecek olan surre sandıklarla yüklenirdi730.
Surre Alayı vapura binmek üzere Yıldız Yokuşu’ndan Beşiktaş’a doğru hareket ederdi.
Surre Alayı’nda sıralama şöyleydi: En önde has ahırdan bir atın üzerinde alayı idare
eden teşrifatçı, onun arkasında kaftancıbaşı, müjdecibaşı, kâhya, Surre Emîni,
Mahmil-i Hümâyun ve sandıkların yüklendiği develer, akkâmlar731 bulunurdu. Ayrıca
iki taraflı piyade askerleri, muhafız askerler ve polisler alayın çevresini kuşatırlardı.
Saray mensubu hanımlar da lando ve kupa tipi arabalarıyla alayı takip ederlerdi.
Beşiktaş’a inen alay, deniz yoluyla Üsküdar’a ulaştığında top atılarak kafilenin
Üsküdar’a ulaştığı haber verilmiş olurdu732. Surre Alayı senenin en önemli, en çok ilgi
gören ve büyük kalabalıklarca katılım sağlanan dinî bir merasim olarak İstanbul’dan
böylece gönderilirdi733.
II. Abdülhamid Fotoğraf Koleksiyonu’nda surre alaylarını bize aktaran arşiv
fotoğraflarına baktığımızda ilk etapta gözümüze çarpan şey, bu fotoğrafların sınırlı
sayıda olmasıdır. Surre alaylarının her yıl Şaban ayının on beşinde yapıldığı kabul
beşinde Tahtakale’den çıkıp İstanbul’u köşe bucak dolaşan hac yolcularıydı. Küçük davul ve dümbelek
çalarak evlerin önünde kılıç kalkan oynarlar sonra sürre alayının da önüne düşüp bu gösterilerini onlara
da yaparlardı. (Talu, age, 1481-1482.)
730
Ahmet Salahaddin, age, 34-35. Örikağasızzade, age, 211-212.
731
Akkâm: Arapça deveci manasına gelen akkâm, özelikle Surre-i Hümâyun’da vazife gören Hicazlı,
Şamlı, Halepli, Mısırlı Araplar kafilesiydi. Halk arasında hekkam da denilen bu kişiler Şaban ayının on
beşinde Tahtakale’den çıkıp İstanbul’u köşe bucak dolaşan hac yolcularıydı. Küçük davul ve dümbelek
çalarak evlerin önünde kılıç kalkan oynarlar sonra sürre alayının da önüne düşüp bu gösterilerini onlara
da yaparlardı. (Talu, age, 1481-1482.)
732
Talu, age, 1481-1482., Ahmet Salahaddin , age, 36., Örikağasızzade, age, 211-212.
Lando: Dört tekerlekli, içinde dingillere paralel olarak düzenlenmiş karşılıklı iki oturma sırası bulunan,
üstü
açılıp
kapanabilen
çift
körüklü
binek
arabası.
(Güncel
Türkçe
Sözlük,
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.5b49eca81bbdd8.
01350951 [14.07.2018].
Kupa: Kapalı ve yalnız arkada oturulacak yeri olan, genellikle atların çektiği dört tekerlekli araba.
(Güncel Türkçe Sözlük,
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.5b49ed4b445d85
.40392116 [14.07.2018].
733
Buzpınar, age, 568.
183
edilirse Sultan II. Abdülhamid’in saltanatı boyunca (31 Ağustos 1876 H 10 Şaban
1293- Rabiulahir 1327) 31 kez surre alayı yapılmış olmalıdır. Surre alayı her yıl
yapılmasına rağmen, II. Abdülhamid Koleksiyonu’nda 911 adet albüm içerisinde
Yıldız Sarayı özelinde surre alaylarını gösteren tek bir adet albüm içerisinde 8 fotoğraf
mevcuttur. İÜNEK’in yaptığı dizin çalışmasına göre II. Abdülhamid Koleksiyonu’nda
Mahmil (Surre) Alayı’nı gösteren toplam 5 adet albüm mevcuttur. Bunlar sırasıyla
Mahmil Alayı 91313/1-15, Mahmil Alayı (İstanbul-Yıldız Sarayı'nda) 779-23/14-21,
Mahmil Alayı (Kahire'de) 90612/29, Mahmil Alayı (Şam'da) 91276, Mahmil Alayı
(Şam'da) 90778/22 konu başlıklı ve numaralı albümlerdir. Biz tezimiz kapsamında
bunlardan Mahmil Alayı (İstanbul-Yıldız Sarayı'nda) 779-23 numaralı albümdeki 1421 numaralı fotoğrafları inceliyoruz.
Surre-i Hümâyun’un Yıldız Sarayı’ndan hareketi esnasında yapılan merasimi gösteren
779-23 numaralı albümün 14-21 numaralı fotoğraflarına bakıldığında bunların aynı
günde çekildiği görülmektedir. Yani fotoğraflar dikkatle incelendiğinde fotoğrafların
birbirini takip ettiği anlaşılmaktadır. Bu albümdeki yer alan 8 fotoğrafın hemen
hepsinin Valide Kapısı’nın dışında, Hamidiye Camii, Seyir Köşkü ve günümüzdeki
Yıldız Caddesi ve devamındaki Saray Caddesi’ni kapsayan alanda çekildiklerini
görülmektedir. Ancak surre alaylarını anlatan tarihi kaynak ve hatıratlar incelediğinde
bu merasimin ilk faslının (Mahmil-i Şerif’in hareme getirilmesi, mahmilin haremde
süslenmesi) Harem dairelerinin Kızlar Ağası Köşkünün bulunduğu İkinci Avlu olarak
nitelediğimiz Hususi Bölüm’de, ikinci faslının (devenin dolaştırılması, kurbanların
kesilmesi, surre alayının yapılması, akkâmların kılıç kalkan oyunları, deveye bahçede
tur attırılması, Birinci Avlu ve İdari Bölüm’de (Selamlık Bölümü), üçüncü faslının
(alayın Beşiktaş iskelesine doğru hareketi) saray kapısından günümüzdeki Yıldız
Caddesi ve devamındaki Saray Caddesi üzerinde gerçekleştiği açığa çıkmaktadır.
Elimizdeki fotoğraflar daha ziyade üçüncü fasılda yani saray kapısından (Valide
Kapısı) çıktıktan sonraya tanıklık etmektedir.
İÜNEK’den aldığımız bu fotoğraflara ek olarak, II. Abdülhamid Koleksiyonu’nda yer
almayan ancak başka kaynaklarda rastladığımız surre alayı fotoğrafları törenle ilgili
diğer parçaları tamamlamaktadır. Engin Özendes’in arşivinde yer alan ve “Fotoğrafçı
Ali Sami” ve “Photography in the Ottoman Empire” isimli kitaplarında yer verdiği
surre alayı fotoğrafı (Bakınız Photographer Ali Sami, Engin Özendes, s.107, Surre
Alayı Genel Görünüş, 1890, 11,2 x 9 cm cam negatif) İÜNEK’deki albümün
184
fotoğrafları ile benzerlik göstermektedir. Engin Özendes Arşivi’nde 1890 yılına
tarihlenen ve Ali Sami (Aközer) tarafından çekilen surre alayı fotoğrafları elimizdeki
fotoğrafları ve merasimi anlamamızı kolaylaştırmaktadır. Bu aşamada Ali Sami’nin
fotoğraflarının bizim için iki önemi olduğunu söyleyebiliriz. Birincisi onun
çektikleriyle elimizdeki fotoğraflar kıyaslandığında fotoğrafların aynı surre alayında
çekildiklerini görülmektedir. Bu durumda 779-23 numaralı albümdeki fotoğrafları da
Ali Sami çekmiş olabilir. Zira 779-23 numaralı albümün müellifi belli değildir. Ayrıca
İÜNEK’İN fotoğrafçılara göre yaptığı albüm dizini çalışmasında Ali Sami’nin çektiği
fotoğrafların yer aldığı fotoğraf albümleri arasında bu albüme rastlanmamaktadır.
Arşivde fotoğrafçısı belli olmayan pek çok fotoğraf albümü olduğu için bu
fotoğrafların müellifini anonim olarak düşünebiliriz. Veya o yıllarda sarayla bağlantılı
çalışmalar yapanlar açısından konuyu değerlendirecek olursak, zaten bu fotoğrafları
ya Ali Sami ya da Abdullah Biraderler çekmiş olmalıdır. Albümdeki fotoğrafların
fotoğrafçısı hakkında kesin bir yargıya varamasak da Engin Özendes arşivinde yer alan
surre fotoğraflarında yer alan şahıslar ve konumları göz önüne alındığında (surre
emîni, buhurdanlık tutan görevliler, alayda bulunan kişiler ve konumları vb.) dikkatle
incelendiğinde II. Abdülhamid Albümleri’ndeki fotoğraflarla örtüşmektedir. Yani
bunların 1890’da gerçekleşen aynı surre alayında çekildikleri aşikârdır. Böylece
İÜNEK’den aldığımız 779-23 numaralı albümün 14-21 numaralı fotoğraflarının
çekilmiş oldukları tarihi tespit etmiş olmamız bize başka bilgilerin de kapısını da
aralamaktadır. Tarihi bilgiler, hatıratlarda yazılanlar, II. Abdülhamid Koleksiyonu
fotoğrafları ve diğer arşivlerdeki fotoğraflar bir araya getirilince parçalar birleşmekte
ve fotoğrafların hikâyesi ortaya çıkmaktadır.
Özendes Arşivi’ndeki Ali Sami tarafından çekilen surre alayı fotoğraflarının
aydınlattığı ikinci konu alayın ikinci faslı olan, devenin bahçede dolaştırılması,
kurbanların kesilmesi, surre alayının yapılması, akkâmların kılıç kalkan oyunları,
devenin bahçede tur attırılması ritüellerini içeren Birinci Avlu ve İdari Bölüm
(Selamlık Bölümü)’de icra edilen kısmı bize göstermeleridir. (Bakınız: Photographer
Ali Sami, Engin Özendes, s.105, Surre Alayı Yıldız Sarayı Bahçesinde, 1890, 11,2 x
9 cm cam negatif, Photographer Ali Sami, Engin Özendes, s.106, Surre Alayı Yıldız
Sarayı Bahçesindeki Yaveran Köşkü Önünde, 1890, 11,2 x 9 cm cam negatif) Bu
fotoğrafların Birinci Avlu’da çekildikleri çok belirgindir. Zira Birinci Avlu’da yer alan
Yaveran Dairesi bu iki fotoğrafta da net bir şekilde gözükmektedir. Yani bunlar surre
185
alayı Valide Kapısı’ndan henüz çıkmadan çekilmiş fotoğraflardır. Üstelik alay Valide
Kapısı’ndan
çıktıktan
sonra
fotoğrafçı
Yıldız
Caddesi’nde
onları
tekrar
görüntülemiştir (Bakınız: (Photographer Ali Sami, Engin Özendes, s.107, Surre Alayı
Genel Görünüş, 1890, 11,2 x 9 cm cam negatif). Özellikle, surre emini olduğunu
düşündüğümüz kaftanlı ve sarıklı kişi hem Ali Sami’nin bu fotoğrafında hem de
İÜNEK’den aldığımız 779-23 nolu albümün 21 numaralı fotoğrafında görülmektedir.
Peki bu tarihte surre emini olan kişi kimdir? Yıllarına göre surre eminleri listesine
baktığımızda en yakın tarih olarak, 1888’de Mehmed Bey (Ali Bey)’in Surre Emîni
olarak görevlendirdiğini görüyoruz734. Ancak bu listeden 1890’da kimin Surre Emîni
olduğunu öğrenemiyoruz. Öte yandan yine o tarihte yazılan bir hatırat bu konuyu
aydınlatıyor. 1890’daki Surre Emîni’nin Ali Kemâlî Paşa (1818-1898) olduğunu oğlu
Süleyman Şefik Paşa’nın (Söylemezoğlu) o yıl babasıyla birlikte gittiği hac
yolculuğunda yazdığı Hicaz Seyahatnamesi isimli eserinden öğreniyoruz735. Ali
Kemâlî Paşa’nın ayrıca bulduğumuz portre fotoğrafıyla da (bakınız Ali Kemâlî
Paşa’nın portre fotoğrafı) önde giden üzerinde kaftan giyen (surre emînleri hil’at adı
verilen bir kaftan giyerlerdi736) Surre Emîni olduğunu anladığımız kişi benzerlik
gösteriyor. 1890’da Ali Kemâlî Paşa’nın 72 yaşında olduğunu da düşünürsek bu
fotoğraftaki kişiyle fiziksel görünüş, yaş özellikleri bakımından örtüştüğünü
görüyoruz. Böylece İÜNEK’den aldığımız fotoğrafların çekildiği tarih, bu bilgiler
ışığında surre alayının en önemli figürlerinden biri olan surre eminin kim olduğu ve
bu
fotoğraflarda
yer
alıp
almadığı
konusu
aydınlanmış
oluyor.
Hicaz
Seyahatnamesi’nden öğrendiğimiz ikinci husus da 1890’daki Surre-i Hümayûn’un
surre ile kaynaklarda genel olarak aktarıldığı şekilde Şaban Ayı’nın 15. gününde değil,
Ramazan ayının 13. gününde yani 2 Mayıs 1890 Cuma günü İstanbul’dan yola
çıkmasıdır737. Süleyman Paşa’nın seyahatnamesinden surre alayının o yıl Girit
Vapuru’na bindirilerek, Beyrut’a kadar deniz yoluyla, Beyrut’tan Mekke’ye kadar ise
karayoluyla gidildiğini öğreniyoruz. Ulaşım imkânları kolaylaştıkça hac vaktine
yetişmesi gereken surre gönderim tarihinin daha ileriye atıldığını biliyorduk ancak bu
konu ile edindiğimiz genel kanı o yıllarda sürrenin mu'tad olarak Şaban Ayı’nın on
Atalay, age, 182. Nigar Ayyıldız, age, 110.
Süleyman Şefik Söylemezoğlu, Hicaz Seyahatnâmesi, yayına hazırlayanlar, Ahmet Çaycı,
Bayram Ürekli, (İstanbul: İz Yayıncılık, 2012), 31.
736
Uzunçarşılı, age, 37.
737
“1307 Ramazan-ı Şerif’inin On üçüncü ve 1(306) sene-i Mâliyyesi Nisan’ının yirminci Cum’a günü
(02 Mayıs 1890 M. Cuma günüdür) gurûb-u şemsle müsta’înen bi’l-llâhi te’âlâ Der-sa- âdet’den hareket
edildi.” (Söylemezoğlu, age, 32.)
734
735
186
beşinci günü yola çıkmasıydı. Dolayısıyla İÜNEK’den aldığımız 779-23/14-21
numaralı fotoğrafların 2 Mayıs 1890 Cuma günü çekilmiş olduğunu tespit etmiş
bulunuyoruz.
Bu bölümde İÜNEK’de Mahmil Alayı (İstanbul-Yıldız Sarayı'nda) olarak tanımlanan
779-23 numaralı albümdeki 14-21 numaralı fotoğrafları tek tek analiz edilecektir.
779-23 Numaralı Albüm 14 Numaralı Fotoğrafın Analizi
Şekil 1: Yıldız Sarayı’nda Surre Alayı
İÜNEK 90614 Numaralı Albüm, 39 Numaralı Fotoğraf
1307 Ramazan-ı Şerif’inin on üçüncü ve 1(306) Sene-i Mâliyyesi Nisan’ının yirminci
Cum’a günü 2 Mayıs 1890 (13 Ramazan 1307) cuma günü çekildiğini tespit ettiğimiz
bu fotoğraf aynı albümdeki surre alayını anlatan 8 fotoğraftan birincisidir (Şekil 1).
Fotoğrafçısı belli olmamakla birlikte o tarihlerde saray fotoğrafçılığı açısından
değerlendirdiğimizde fotoğraf serisinin Ali Sami (Aközer) veya Abdullah Biraderler
tarafından çekilmiş olması muhtemeldir.
187
Bu fotoğrafta Surre Alayı, Yıldız Sarayı’nın Valide Kapısı’nın hemen karşısından,
Mahmil-i Şerif sarayın Birinci Avlusu’ndan henüz çıkarılmışken görüntülenmiştir.
Valide Kapısı’nın aralığından Yaveran Dairesi net bir şekilde seçilmektedir. Kapının
fotoğrafa göre sağ tarafında surreleri taşıyan iki adet surre devesi ve beraberinde
görevli kişiler görülmektedir. Develerden en sağdakine işlemeli kumaşlarla kaplanmış
olan Mahmil-i Şerif yüklenmiştir, devenin yularını bir görevli tutmaktadır. Kapıya
daha yakın olan ikinci deveye de surre hediyeleri yüklenmiştir. Fotoğrafta develerin
bir hayli süslendiği görülmektedir. Halit Ziya Uşaklıgil de Saray ve Ötesi isimli
eserinde surre develerinin çanlarının olduğunu, hatta halk arasında haddinden fazla
süslenen hanımlar için surre devesi ifadesinin kullanıldığını aktarmıştır738. Fotoğrafta
kapıya yakın olan devenin üzerine bir çıngırak tahtasının takıldığı görülmektedir.
Salahaddin Bey bu çıngırak tahtasının ne olduğundan detaylı olarak bahsetmiş ve
hatıratında “Para sandıklarından en önde gidenin üstüne konmak için üzerinde yirmi
beş adet çıngırak takılı bir metre eninde ve boyunda bir tahta yapılmıştı. Buna çıngırak
tahtası denirdi. Deve yürüdüğü zaman tahta sallanır, çıngıraklar mutarrid ve ahenkli
bir ses çıkarırlardı.”739 diye aktarmıştır. Bu fotoğrafta da devenin üstünde çıngırak
tahtası açık şekilde görülmekte ve yirmi beş adet çıngırak da sayılmaktadır.
Surre develerinin bu merasimin yıldızı olduğunu, süslendiğini ve alayın en önündeki
dişi devenin Hz. Peygamber’in devesini sembolize ettiğini daha önce zikretmiştik.
Mahmil-i Şerif’in yanı başında İslam âlemi için kutsal anlam ifade eden Sancak-ı
Şerif’in de taşındığı740 bilindiğinden, fotoğrafta devenin arka kısmında görünen
bayrağın Sancak-ı Şerif olması muhtemeldir veya bu surre develerini süslemek için
takılan kırmızı veya yeşil renkteki bayraklardan biridir. Salahaddin Bey yine
hatıratında surre alayında develerin al, yeşil bayraklar ve birçok tüylerle
süslendiklerini yazmıştır741. Fotoğrafta görülen ikinci devede bu süs amaçlı takılan
tüyler de belirgin bir biçimde görülmektedir.
“Asıl merasimin kahramanı bu deve idi. Bittabi o en yakışıklı, en gösterişli olanlardan seçilir ve ne
kadar mümkünse o kadar donatılır, süslenirdi. Öyle ki lüzumundan fazla takıştırmış, hadden aşın süslü
püslü kadınlar için «surre devesi» demek halk lisanında sık sık tesadüf olunan bir tâbir idi” , (Uşaklıgil,
age,172-173.)
739
Ahmet Salahaddin, age, 32.
740 *
Sancak-ı Şerif: Hz. Peygamber’in sancağı için kullanılan tabir. Sancak-ı Şerif Osmanlılar’da devlet
protokolünde en önemli “teberrükât” eşyası olarak yer almıştır. (Fırat Boztaş, , “Sancak-ı Şerif”, DİA,
c. EK-2. (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2016): 473-475.)
741
Ahmet Salahaddin, age, 36.
738
188
Kapının sol tarafında güvenlik kulübesi ve ellerinde tuttukları tüfeklerden muhafız
olduklarını anladığımız dört kişi vardır. Ayrıca iki devenin arasında arkada havaya
kaldırılmış kılıçlar görünmektedir. Bu kılıçlar da Ertuğrul Süvari alayı askerlerine
mahsus kılıçlar (Şekil 2’de 372 numaralı kılıç) olabilir742.
Şekil 2: Ertuğrul Süvari Alayı Zabitanına Mahsus Kılıç
Osmanlı Askeri Teşkilat ve Kıyafetleri 1876-1908, (Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı
Yayınları, 1986) 79,80.
Kapının fotoğrafa göre sol tarafındaki aydınlatma direğinin solunda da bazı paşalar ve
devamında da bando ve mehter çalmak üzere orada hazır bulunan Muzika-i
Hümâyun’a ait unsurlar olduğu görülmektedir.
Bu fotoğraf, 779-23 nolu albümün sıralama açısından 14. fotoğrafı olarak, dolayısıyla
Yıldız Sarayı’ndaki mahmil törenini gösteren ilk fotoğraf olarak albüme
yerleştirilmiştir. Ancak seriyi oluşturan fotoğrafları incelediğimizde bunların oluş
sırasına göre sıralanmadığını görüyoruz. Çünkü Mahmil-i Şerif’in yüklendiği deve
daha önde olduğundan aynı albümdeki 21 numaralı fotoğrafın bu fotoğraftan önce
çekildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla fotoğraflar aynı günde çekilmişse de albümdeki
sıralamaları karışık dizilmiştir.
Osmanlı Askeri Teşkilat ve Kıyafetleri 1876-1908, (Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı
Yayınları, 1986) 79,80
742
189
779-23 Numaralı Albüm 15 Numaralı Fotoğrafın Analizi
Şekil 3: Yıldız Sarayı’nda Surre Alayı
İÜNEK 779-23 Numaralı Albüm, 15 Numaralı Fotoğraf
Bu fotoğraf Yıldız Sarayı’nın Valide Kapısı’yla Hamidiye Camii arasındaki Yıldız
Caddesi’nde çekilmiştir (Şekil 3). Fotoğrafın sağında görülen pencereleri kepenkli
yapı Büyük Mabeyn Köşkü, solunda bir bölümü görülen yapı ise Seyir/Set Köşkü’dür.
Büyük Mabeyn Köşkü’nde surre alayını binanın caddeye bakan pencerelerinden
izleyen kişiler görülmektedir. Ama asıl alayın seyredildiği yer, bu tür törenleri elçiler
ve yabancı misafirlerin izlemeleri amacıyla yapılmış olan Seyir /Set Köşkü’dür. Seyir
Köşkü ile Büyük Mabeyn arasında kalan set üzerinde de merasimi izlemek için orada
oldukları anlaşılan pek çok kişi vardır. Setin üzerinde bizim için en ilginç unsurlardan
birisi buradaki bir fotoğrafçının varlığıdır. Setin hemen hemen tam ortasında üçayak
ve kamerasını yerleştirmiş ve elinde şemsiye tutan bir figür görülmektedir ve bu şahıs
fotoğrafın çekildiği esnada kameraya bakmaktadır. Surre alayını Set Köşkü tarafından
görüntüleyen bir fotoğrafçı olduğunu düşündüğümüz bu figürün sağ ve solundaki iki
190
kişi de yardımcıları olabilir. Fotoğrafçının sağ yanındaki kişi tripodun ayaklarından
birini tutmaktadır. Bu fotoğraf sayesinde merasimin bu mevkiden de bir fotoğrafçı
tarafından belgelendiği ve o yılki surre alayını birden fazla fotoğrafçının görüntülediği
anlaşılmaktadır. Setin üzerinde bulunan diğer kişileri incelediğimizde, fotoğrafçının
sağ tarafında başları fesli olduğundan yerli olarak niteleyebileceğimiz kişiler, sol
tarafında ise başları fötr, melon şapka gibi Avrupai tarzda şapkalar takılı, ellerinde
bastonlar tutan ve dolayısıyla ecnebi olduklarını düşündüğümüz kişiler yer almaktadır.
Ortada duran fotoğrafçı da olduğu gibi seyir terasının en solunda da bir kişinin elinde
şemsiye tuttuğu görülmektedir. Fotoğrafın kadrajına sadece biri bölümü dâhil edilmiş
olan Seyir Köşkü’nün en sağ penceresinde yine töreni izleyen başı fesli bir adam ile
iki çocuk vardır. Ortadaki pencere de ise pelerinli ve şapkalı bir kadın köşkün içindeki
birileri ile sohbet etmektedir.
Setin hemen altındaki duvarın önünde de kıyafetlerinden anladığımız üzere, Fesli
Zuhaf Alayı'ndan selamlık elbiseli neferler dizilmiştir (Şekil 4’de 21 Numaralı neferin
kıyafeti). Fesli Zuhaf Alayı askerleri saray korumasında görevli süvari birliklerinden
biridir743. Süvari oldukları için atları da yanlarında veya arkalarında açık bir şekilde
görünmektedir.
Şekil 4: Fesli Zuhaf Alayı'ndan selamlık elbiseli nefer
Osmanlı Askeri Teşkilat ve Kıyafetleri 1876-1908, (Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı
Yayınları, 1986) 35.
743
age, 35.
191
Valide Kapısı’ndan Hamidiye Camii’ne doğru inen yokuşun üzerinde görülen cübbeli
ve sarıklı kişilerin de dönemin şeyhleri ve imamları olması muhtemeldir. Çünkü
Osmanlı’da geçmişteki surre alaylarından beri alayı iskeleye kadar götürenlerin
arasında şeyhler, imamlar ve hatiplerin de olduğu bilinmektedir744. Bu kişilerin
bazılarının göğüslerinde, bazılarının da zincire takılmış şekilde boyunlarında nişanlar
taktıkları görülmektedir. Demek ki bu hocalar, Sultan tarafından da taltif edilmiş
kişilerdir.
Son olarak, albümde serinin ikinci fotoğrafı olarak yer alan bu fotoğraftaki kişileri
konumları, yürüdükleri ve baktıkları yön açısında değerlendirdiğimizde fotoğrafın
Surre Alayı sarayın Valide Kapısı’ndan çıktıktan sonra kaydedilmiş olduğu
anlaşılmaktadır.
779-23 Numaralı Albüm 16 Numaralı Fotoğrafın Analizi
Şekil 5: Yıldız Sarayı Surre Alayı
İÜNEK 779-23 Numaralı Albüm, 16 Numaralı Fotoğraf
744
Uzunçarşılı, age, 39.
192
Bu fotoğrafın, kadrajında yer alan kişiler ve konumları dikkatle incelendiğinde 15 ve
18 numaralı fotoğraflarla peş peşe çekildiği net bir şekilde anlaşılmaktadır (Şekil 5).
Fotoğrafa göre sol tarafta bulunan bina Yaverler (Seçme Süvariler, Hünkâr Çavuşları)
Dairesi’dir. Sağ taraftaki bina ise yine Seyir/Set Köşkü’dür. Yaverler (Seçme
Süvariler, Hünkâr Çavuşları) Dairesi’nin alt tarafında, bahçesini çevreleyen demir
parmaklıklar ve bu parmaklıkların arasına gerilmiş üzerinde yıldız amblemi olan bez
bir flama asıldığı görülmektedir. Aynı flamadan bir tanesi daha üstte binanın üst kat
pencerelerinin hizasında uzaktan da olsa seçilmektedir. Fotoğrafın en sol tarafındaki
parmaklıkların hizasında kalabalıkların arasında yüksek bir görünüm arz eden şey de
surrenin yüklendiği deve ve katırlardan biri olabilir.
Fotoğrafta yer alan kişilerin çoğu saray yönüne bakmakta, surre alayının saraydan
çıkıp aşağıya doğru inişlerini seyretmektedir. Fotoğrafta üniformalı görevliler ve
merasimi izlemek için gelmiş kişiler görülmektedir. Özellikle Seyir Köşkü’nün geniş
ve yüksek pencerelerinden merasimi izleyen kişiler, kılık kıyafetlerinden anlaşıldığı
üzere yabancı misafirlerdir. Bu izleyeciler arasında değişik şapkalar takan hanımlar,
fötr şapkalı beyler, fes takan erkekler, hatta çocuklar da vardır. Setin önünde yine
sarayı korumakla yükümlü süvari birliklerinden Fesli Zuhaf Alayı askerleri atlarıyla
birlikte dizilmişlerdir. Bunların aralarında ve yanlarında da yine üniformalı, ellerinde
kılıç tutan görevliler ve sivil olduğunu düşündüğümüz kişiler de durmaktadır.
Son olarak, serinin üçüncü fotoğrafı olarak yer alan bu fotoğraf, kişilerin konumları,
yürüdükleri ve baktıkları yön açısından değerlendirdiğinde, görüntünün Surre Alayı
sarayın Valide Kapısı’ndan çıktıktan sonra Yıldız Caddesi’nde alınmış olduğu
anlaşılmaktadır.
779-23 Numaralı Albüm 17 Numaralı Fotoğrafın Analizi
Yıldız Sarayı’nın Valide Kapısı’nın karşısından çekilmiş olan bu fotoğrafta, kapının
iç kısmında bir kalabalık göze çarpmaktadır (Şekil 6). Bu kalabalığın içerisinde yer
alan kişilerin çoğunun kapının iç kısmına doğru yönelmiş oldukları görülmektedir.
Fotoğraf muhtemelen alay saray kapısından henüz çıkmadan törenin Birinci Avlu’da
gerçekleşen ikinci faslı esnasında çekilmiştir. Valide Kapısı’nın sol tarafındaki
güvenlik kulübesinin önünde muhafızlar, muhafızların hemen yanında bir aydınlatma
direği, aydınlatma direğinin fotoğrafa göre sol tarafında da bando ve mehter çalmak
193
üzere orada hazır bulunan Muzika-i Hümâyun yer almaktadır. Muzika-i Hümâyun
mensuplarının pozisyon ve görüntülerinden o esnada bir bando çaldıkları
anlaşılmaktadır.
Şekil 6: Yıldız Sarayı'nda Surre Alayı
İÜNEK 779-23 Numaralı Albüm, 17 Numaralı Fotoğraf
Saray duvarının arkasından boydan boya Yaveran Dairesi uzanmaktadır. Fotoğrafın
en solundaki aydınlatma direğinin yanında kıyafetlerinden anlaşıldığı üzere iki adet
Sarıklı Zuhaf Alayı askeri durmaktadır (Şekil 7’de 22 numaralı kıyafet)745.
Saray kapısının önündeki toprak yolda araba izleri belli olmaktadır. Buradan daha önce
bir at arabası geçmiş olmalıdır. Fotoğraf muhtemelen surre alayı henüz saray
kapısından çıkmadan çekilmiş olmalıdır.
745
Osmanlı Askeri, 35.
194
Şekil 7: Sarıklı Zuhaf Alayı'ndan selamlık elbiseli nefer
Osmanlı Askeri Teşkilat ve Kıyafetleri 1876-1908, (Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı
Yayınları, 1986) 35.
779-23 Numaralı Albüm 18 Numaralı Fotoğrafın Analizi
Şekil 8: Yıldız Sarayı'nda Surre Alayı
İÜNEK 779-23 Numaralı Albüm, 18 Numaralı Fotoğraf
195
Bu fotoğraf surre alayını Seyir Köşkü’nden ve bu köşkle Büyük Mabeyn Köşkü’nün
arasındaki setin üzerinden izlemek için gelen izleyicileri göstermektedir (Şekil 8). En
solda ucu görünen bina Yaverler (Seçme Süvariler, Hünkâr Çavuşları) Dairesi’dir.
Setin arkasında uzanan bina da Kiler-i Hümâyun’dur. Seyir Köşkü’nün
pencerelerinden, serinin diğer fotoğraflarında da analiz ettiğimiz üzere merasimi
izleyen kadınlar ve erkekler seçilmektedir. Setin ortasında bulunan ağacın sol tarafında
fötr şapka ve Avrupai tarzda kıyafetler giyen misafirler, onların yanında fesli ve bir
bölümü üniformalı göreviler, onların yanında da kameralarını bağladıkları tripod ile
bir fotoğrafçı ve ekibi görülmektedir. Fotoğrafa göre kameranın sağ yanındaki kişi
yine tripodun ayaklarından birini tutmaktadır, bu kişi fotoğrafçının asistanı olabilir.
Fotoğrafta herkes saray kapısı yönüne dikkat kesilmiş durumdadır. Setin üzerinde ve
önünde kümelenen kalabalığın arasında askeri üniformalarıyla paşalar, öğrenciler,
çocuklar, başı sarıklı oldukları için hoca olduklarını tahmin ettiğimiz kişiler, genciyle
yaşlısıyla her yaştan insan, hem ecnebi hem de yerel halktan misafirler bir arada
görülmektedir.
Yokuşun üzerinde, ortada ve kalabalığın bir adım önünde duran kişinin kıyafeti
incelendiğinde Hademe-i Hassa-i Şahane Kolağaları’ndan birinin (padişahın hususi
işlerini gören birlikten bir yüzbaşı) kıyafetine (Şekil 9’daki 6 numaralı kıyafet)
benzemektedir746.
Fotoğrafa göre hemen sağında benzer kıyafette bir kişi daha
görünmektedir.
Şekil 9: Hademe-i hassa-i şahane kolağalarından (padişahın hususi işlerini
gören birlikten bir yüzbaşı)
Osmanlı Askeri Teşkilat ve Kıyafetleri 1876-1908, (Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı
Yayınları, 1986) 29.
746
Osmanlı Askeri, 29.
196
Son olarak, bu fotoğraf saray yönünden gelen veya gelecek olan alayın Seyir/Set
Köşkü’nde seyrini anlatması ve aynı zamanda bu geçişi fotoğrafla belgelemek üzere
orada bulunan başka bir fotoğrafçı ekibinin varlığını bize göstermesi açısından
önemlidir.
779-23 Numaralı Albüm 19 Numaralı Fotoğrafın Analizi
Şekil 10: Yıldız Sarayı'nda Surre Alayı
İÜNEK 779-23 Numaralı Albüm, 19 Numaralı Fotoğraf
Yıldız Sarayı Valide Kapısı’nın tam karşısından çekilmiş olan bu fotoğrafta iki atın
çektiği bir saltanat arabasının çıkmakta olduğu görülmektedir (Şekil 10). Bu araba
harem mensubu hanımlara ait olabilir. Zira Ahmet Salahaddin Bey, harem mensubu
hanımların at arabalarıyla surre alayını takip ettiklerini aktarmıştır747. Veya bu Sultan
Talu, age, 1481-1482., Ahmet Salahaddin , age, 36., Örikağasızzade, age, 211-212.
Lando: Dört tekerlekli, içinde dingillere paralel olarak düzenlenmiş karşılıklı iki oturma sırası bulunan,
üstü
açılıp
kapanabilen
çift
körüklü
binek
arabası.
(Güncel
Türkçe
Sözlük,
747
197
II. Abdülhamid’in saltanat arabası olabilir. Fotoğraf serisinin 2 Mayıs 1890 (13
Ramazan 1307) cuma günü çekildiğini tespit ettiğimizden saltanat arabası belki de
Sultan II. Abdülhamid Cuma Selamlığı için saltanat arabasıyla Hamidiye Camii’ne
inerken görüntülenmiş olabilir. Valide Kapısı’nın aralığından görünen yapı ise
Yaveran Dairesi’dir.
Fotoğrafa dikkatle bakıldığında özellikle kapının sağ tarafındaki üniformalı kişilerin
bazılarının görüntülerinde hareket netsizliği olduğu görülmektedir. Yani başka bir
deyişle bu fotoğraf uzun pozlanmış, bu yüzden çekim esnasında hareket eden öğelerde
netsizlik oluşmuştur.
Kapının fotoğrafa göre sağ tarafındaki güvenlik kulübesinin önünde belirgin olarak
seçilen dört kişi üniformaları incelendiğinde piyade mülazım (teğmen) üniformaları
ile benzerlik göstermektedir (Şekil 11’deki 13 numaralı kıyafet). Bu kişilerin
göğüslerinde de arma ve nişanlar ve ellerinde kılıçlar dikkat çekmektedir.
Şekil 11: Piyade Mülazım
Osmanlı Askeri Teşkilat ve Kıyafetleri 1876-1908, (Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı Yayınları,
1986) 33.
Kapının fotoğrafa göre sağ tarafında ve piyade mülazım olduklarını tahmin ettiğimiz
kişilerin yine sağ tarafında bu kez tüfekli görevlilerin oldukları görülmektedir.
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.5b49eca81bbdd8.
01350951 [14.07.2018].
Kupa: Kapalı ve yalnız arkada oturulacak yeri olan, genellikle atların çektiği dört tekerlekli araba.
(Güncel Türkçe Sözlük,
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.5b49ed4b445d85
.40392116 [14.07.2018].
198
Bunların da üniformalarını incelediğinde piyade onbaşı oldukları anlaşılmaktadır
(Şekil 12’de 20 numaralı kıyafet).
Şekil 12: Piyade Onbaşı
Osmanlı Askeri Teşkilat ve Kıyafetleri 1876-1908, (Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı
Yayınları, 1986) 35.
Valide Kapısının fotoğrafa göre sol tarafındaki güvenlik kulübesinin önünde yine
tüfekleri yere dayalı piyade onbaşılar, aydınlatma direğinin sol tarafında ise piyade
mülazımlar ve devamında da Muzika-i Humayun’a ait unsurlar görülmektedir.
779-23 Numaralı Albüm 20 Numaralı Fotoğrafın Analizi
Şekil 13: Yıldız Sarayı'nda Surre Alayı
İÜNEK 779-23 Numaralı Albüm, 20 Numaralı Fotoğraf
199
Fotoğrafta görülen yapı Büyük Mabeyn Köşkü’dür (Şekil 13). Köşkün kepenkli
pencerelerinden birinde saray yönüne doğru bakan ve ellerini ağzına doğru götürmüş
bir kişi bulunmaktadır. Köşkü çevreleyen parmaklıkların alt tarafında Sarıklı Zuhaf
Alayı askerleri sıralanmışlardır. Ortada yan yana duran iki Sarıklı Zuhaf Alayı
askerinin arkasında yere dayalı bir ahşap merdiven vardır.
Fotoğrafın en sol yanında ise yan yana Fesli Zuhaf Alayı’na mensup iki asker
durmaktadır. Fesli ve Sarıklı Zuhaf Alayı askerleri arasındaki alanda da hem
üniformalı hem de sivil kıyafetli kişiler sıralanmıştır. Bunların arasında bir çocuk da
olduğu görülmektedir. Soldaki aydınlatma direğinin arkasında çoğunluğu başları fesli,
bir tanesi sarıklı, bazıları sivil bazıları ise üniformalı kişiler ve çocuklar, saray yönüne
doğru bakmakta ve muhtemelen alayın saray kapısından inişini izlemekte veya
beklemektedirler.
779-23 Numaralı Albüm 21 Numaralı Fotoğrafın Analizi
Şekil 14: Yıldız Sarayı'nda Surre Alayı
İÜNEK 779-23 Numaralı Albüm, 21 Numaralı Fotoğraf
200
Bu fotoğraf Yıldız Sarayı’ndaki Mahmil Töreni’ni gösteren 779-23 numaralı albümün
sıralama açısından son fotoğrafıdır (Şekil 14). Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi
seriyi oluşturan fotoğrafları incelediğimizde bunların oluş sırasına göre sıralanmadığı
görülmektedir. Çünkü Mahmil-i Şerif’in yüklendiği deve fotoğrafta daha önde
olduğundan bu fotoğrafın aynı albümdeki 14 numaralı fotoğraftan önce çekildiği
anlaşılmaktadır.
Fotoğraf, Mahmil-i Şerif’in Surre Alayı tarafından Yıldız Sarayı’nın Birinci
Avlu’sundan Valide Kapısı’nın dışarısına çıkarılırken kaydedilmiştir. Valide
Kapısı’nın boşluğundan Birinci Avlu’da bulunan Yaveran Dairesi görülmektedir.
Kapının tam ortasında Mahmil-i Şerif’in yüklendiği deve onun arkasında da, tüylerle
ve bayraklarla süslenmiş ve surrelerin yüklendiği diğer deve seçilmektedir. Devenin
etrafını çevreleyen kalabalığın arasında ağırlıklı olarak üniformalı görevliler vardır.
Görevlilerin arasında önde iki de çocuk görülmektedir. Sağdaki güvenlik kulübesinin
hizasında, önde elinde buhurdanlık tutan bir görevli dikkat çekmektedir. Surre
alaylarında buhurdanlıklarda buhur yakıldığını, bunun surre alayına ait geleneklerden
biri olduğunu daha önce de zikretmiştik748.
Buhurdanlık taşıyan görevlinin fotoğrafa göre sağ yanında ellerini karnının üzerine
kavuşturmuş bir paşa, onun sağ arka yanında da başında selimî sarık 749 takan bir kişi
görülmektedir. Ten rengi koyu olduğu için Arap olduğunu tahmin ettiğimiz bu kişi
Kızlarağası
olabilir.
Her
sene
Hicaz’a
gönderilen
Surre-i
Hümâyun’un
düzenlenmesinde en önemli figürlerden biri olan Kızlarağası’nın bu aşamada da alayın
içerisinde olması kuvvetle muhtemeldir. Bu kişinin kıyafeti, başındaki sarık ve giydiği
hil’at (kaftan) ile Tahsin Paşa’nın Kızlarağası’nın kıyafetine dair yaptığı tarifle
benzerlik göstermektedir750.
Ayrıca Özendes’in arşivinde yer alan Surre Alayı Genel Görünüş, 1890 tarihli
fotoğrafında (Şekil 15) da bu başında sarık takan Arap şahıs vardır. Üstelik önünde
748
Ahmet Salahaddin, age, 5.
Selimî sarık: Bir tür başlık, serpuş (Tahsin Paşa, age, 164,165.)
750
age, 164, 165. “ Eskiden Kızlarağası’na Büyük Ağa derlerdi. Bunların kendilerine ait özel
üniformaları selimî bir başlık, kenarı sırmalı bir hil’at bir de sincabi kürkten ibaretti. Bellerinde
mücevherli ve altın zincirli bir hançer bulunurdu. Her sene Hicaz’a giden Surre-i Hümayun’un
düzenlenmesi görevi de Kızlarağası’na verilmişti. Surre hazırlanıp hareket edeceği gün Kızlarağası
üniformasını giyer, eline Darüssaade Ağalığı’na ait uzun asayı alır ve surrenin önünde giderdi. Bu asa,
harem ağalarının terbiyesiyle görevli olduklarının simgesi olmak üzere icat olunmuştur. Kızlarağası bu
asayı sadece surrenin hareket edeceği gün taşıyabilirdi. Sultan Mahmut’tan sonra Kızlarağası’nın
kıyafeti değişmiş ve gitgide azaltılarak nihayet alelade bir süs haline getirilmişti”
749
201
yine 779-23/ 21 numaralı fotoğrafımızda görülen Paşa ve sol yanında da buhurdanlık
taşıyan görevli görülmektedir. Zaten bu figürler iki fotoğraf arasındaki benzerlikleri
bulmamızı sağlayan ve dolayısıyla fotoğrafın çekildiği tarihi de tespit etmemiz
sağlayan figürlerdir. Ayrıca Özendes arşivindeki Surre Alayı Yıldız Sarayı Bahçesinde
isimli fotoğraf da buhurdanlık taşıyan aynı görevlileri görebildiğimiz bir başka arşiv
fotoğrafı (Şekil 16) olarak ve Surre Alayı Yıldız Sarayı Bahçesindeki Yaveran Köşkü
Önünde (Şekil 17) isimli fotoğraf da 1890 yılının surre alayını gösteren bir başka
fotoğraf olarak konuyu aydınlatmaktadır.
Şüphesiz 779-23 / 21 numaralı fotoğrafın anahtar figürü fotoğrafın en sağ tarafında
konumlanan, giydiği hil’at (kaftan) ve başındaki sarığı ile Surre Emîni olduğunu tespit
ettiğimiz kişidir. Daha önce de zikrettiğimiz gibi bu kişi 1890 senesinin Surre Emîni
Ali Kemâlî Bey’dir (Şekil 18) . Fotoğrafta Surre Emîni Mahmil-i Şerifi taşıyan deveye
ve kafileye önderlik edecek şekilde önde yer almaktadır. Surre Emîni, alay Yıldız
Caddesi’nden aşağı inerken de Ali Sami (Aközer) tarafından görüntülenmiştir.
Özendes Arşivi’nde yer alan bu fotoğraf sayesinde Surre Emini konusunu aydınlatmış
bulunuyoruz.
Fotoğrafta yer alan diğer öğeler ise, en solda Muzika-i Hümâyun’a ait parçalar, saray
kapısında sıralanmış üniformalı görevliler ve sağ arkada kılıçlarını havaya dikmiş
askerlerdir.
Sultan II. Abdülhamid Fotoğraf Albümleri’nde Yıldız Sarayı’nda Mahmil Alayı’nı
gösteren bu fotoğraf serisinin hangi tarihte çekildiğini bulmamız açısından en çok
ipucu içeren fotoğraf olduğundan, bu fotoğraf için serinin kilit fotoğrafı diyebiliriz.
Son olarak, seriyi oluşturan fotoğrafları çekim noktaları açısından sınıflarsak, 9, 14,
17 ve 21 numaralı fotoğrafların Valide Kapısı’nın tam karşısından saraya doğru, 15
numaralı fotoğrafın Set Köşkü’nün karşısından saray yönüne doğru, 16, 18 ve 20
numaralı fotoğrafları ise Büyük Mabeyn Köşkü’nün karşısından aşağıya doğru
çekildiğini görüyoruz. Ağırlıklı olarak Surre alayının saraydan çıkışına ve izlenmesine
dair bilgi veren belgeler niteliğindeki fotoğrafları böylece surre ile ilgili tarihi
kaynakların, hatıratların ışığında tekrar okumaya ve anlamaya çalıştık.
202
Şekil 15: Surre Alayı Genel Görünüş, 1890, 11.2 x 9 cm cam negatif
Engin Çizgen (Özendes), Photographer/ Fotoğrafçı Ali Sami 1866-1936, (İstanbul: Haşet Kitabevi,
1989), 107.
Şekil 16: Surre Alayı Yıldız Sarayı Bahçesi’nde, 1890, 11.2 x 9 cm cam negatif
Engin Çizgen (Özendes), Photographer/ Fotoğrafçı Ali Sami 1866-1936, (İstanbul: Haşet Kitabevi,
1989), 105.
203
Şekil 17: Surre Alayı Yıldız Sarayı Bahçesi’ndeki Yaveran Köşkü Önünde,
1890, 11.2 x 9 cm cam negatif
Engin Çizgen (Özendes), Photographer/ Fotoğrafçı Ali Sami 1866-1936, (İstanbul: Haşet Kitabevi,
1989), 106.
Şekil 18: Ali Kemâlî Paşa’nın portre fotoğrafı
Süleyman Şefik Söylemezoğlu, Hicaz Seyahatnâmesi, haz. Ahmet Çaycı, Bayram Ürekli, (İstanbul:
İz Yayıncılık, 2012), 11.
204
5.1.2. Cuma Selâmlığı Fotoğrafları
İslam ülkelerinde hükümdarlığın en önemli işaretleri hükümdar adına sikke
bastırılması ve hutbe okunmasıdır. Cuma namazlarında hutbe hükümdar adına okunur,
hükümdar da bulunduğu yerdeki bir camide cuma namazını halkla birlikte kılar.
Osmanlı İmparatorluğu’nda hem hükümdar hem de İslam halifesi olan Sultan’ın
saraydan cuma namazı için camiye gidişi ve dönüşü Cuma Selâmlığı adı verilen bir
merasime dönüşmüştür751. Böylece Osmanlı’da padişahların, Müslümanlara farz olan
cuma namazını büyük camilerde halkla bir araya gelerek kılmaları bir gelenek olarak
devam etmiştir. İslam dininde Müslümanların bayramı olarak da kabul edilen cuma
gününe ve o gün kılınan namaza ayrı bir önem atfedilmiştir. Cuma selâmlığı ayrıca,
Selâmlık Resm-i Âlîsi, Selâmlık, Selâmlık Alayı, Selamlık Resmi isimleriyle de
anılmıştır.
Cuma selâmlığı merasimleri dini olduğu kadar, sosyal, kültürel ve siyasi önem de
taşırdı. Cuma selâmlıklarının bir önemi de halkın görüş, talep, arzu ve şikâyetlerini
doğrudan Sultan’a yazılı veya sözlü olarak iletebildikleri bir mecra olmasıydı. Zaten
İslâm hukukunda halkın hükümdara ulaşabilmesi önem verilen bir konuydu.
Dolayısıyla cuma selâmlıkları bu buluşmalar için önemli bir vesileydi752.
Osmanlı İmparatorluğu’nda Sultan II. Abdülhamid öncesi dönemde padişahların cuma
namazlarını başta Ayasofya Camii’nde ve İstanbul’daki selâtin camilerinde kıldıkları
bilinmektedir. Önceleri padişahlar cuma selâmlığına at üzerinde giderlerken, 19.
yüzyılın ikinci yarısından itibaren araba ile gitmişlerdir. Sultan II. Abdülhamid de
selâmlığa hep saltanat arabası ile gitmiştir753. Sultan, 1886’da Hamidiye Camii’ni
yaptırmasına kadar, cuma selamlıkları için Yıldız Sarayı’na en yakın camiler olan
Mecidiye Camii veya Sinan Paşa Camii’ne gitmiş, 1886’dan itibaren ise selâmlıklar
ekseriyetle Hamidiye Camii’nde nadiren de Sinan Paşa Camii veya Şazeli Tekkesi’nde
yapılmıştır754. Cuma selâmlığının o hafta nerede yapılacağı konusu cuma namazından
Mehmet İpşirli, “Cuma Selâmlığı”, DİA, c. 8. (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1993): 90.
İpşirli, “Cuma Selâmlığı”, DİA, 90, 91.
753
age, 90, 91.
754
Celal Esad Arseven, Sanat ve Siyaset Hatıralarım, haz. Ekrem Işın ( İstanbul: İletişim Yayınları,
1993), 77,78.
751
752
205
yarım saat öncesine kadar tebliğ edilmediğinden selamlıkta görev alacak askerlerin
hazır kıta bekletildiği aktarılmıştır755.
II. Abdülhamid Dönemi’nde yapılan cuma selâmlıkları açısından Hamidiye Camii çok
önemlidir. Bir saray camii olarak 1885-1886 yıllarında, Yıldız Sarayı’na ortalama elli
metre mesafede, yapılan Hamidiye Camii, cuma selâmlıklarında binlerce kişinin
avlusunu, bahçesini ve çevresini doldurduğu bir yapı olarak o günlerin önemli bir
tanığıdır.
Cuma günleri Hamidiye Camii ve çevresinin mahşer yeri gibi olduğu, herkesin
selâmlık temaşası için geldiği aktarılmaktadır. Çünkü herkes Yıldız Sarayı'ndan
ayrılmayı pek tercih etmeyen Sultan II. Abdülhamid’i uzaktan da olsa görebilme
hevesi içindedir. Sefirler, Set Köşkü yapıldıktan sonra hemen her cuma selâmlık
seyrine gelmeye başlamışlardı756. Yabancılar için Sultan’ın cuma namazına gidişi
görülmeye değer bir olaydı. Selâmlığa katılmak için elçilik ya da konsolosluktan
mutlaka bir izin belgesi almak gerekliydi. Yine çok özel bir ödül ya da nişan verildiği
zaman, Sultan’a şükranlarını sunmak üzere cumaları Yıldız Sarayı’ndaki selâmlığa
gitmek adettendi757.
Cuma selâmlığında Büyük Mabeyn Köşkü’nün misafir dairesinde sefirlerden bir kaçı
muhakkak olur, dairenin önündeki setlerde de yabancı misafirler selâmlık alayını
seyrederlerdi758.
Selamlıklara bürokratlar (asker, idareci, ilim adamı) resmi
üniformaları ile katılırlardı. Kısacası herkes orada olurdu. Yabancı devlet erkânı da
(elçiler) selâmlığı ilgiyle takip ederdi.
Her hafta icra edilen cuma selâmlığı için hem teşrifat, hem inzibat (güvenlik) ile ilgili
bir dizi hazırlık yapılırdı. Cuma selâmlığından önce Yıldız Sarayı’nda yapılan
hazırlıklardan biri de saatlerin ayarlanmasıydı. Bunun için cuma günleri Fransız
Kambara Efendi rasat aletleri ile Sultan’ın dairesinin önüne gelirdi ve saatleri
ayarlardı759.
755
Arseven, age,78
Örikağasızzade, age, 198.
757
Anna Groser Rilke, Avrupa Saraylarından Yıldız’a Bir Hoş Seda, (İstanbul: Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, 2009), 149-150.
758
Ayşe Osmanoğlu, age, 65.
759
age, 63, 64.
756
206
Esvapçıları Sultan’ın giyeceği kıyafet ve takacağı nişanları hazırlardı. Cuma
selâmlıklarında küçük üniforma760 giyilirdi. Sultan II. Abdülhamid selamlığa vaktinde
çıkmaya önem verdiğinden, giyinirken arabası hazır bekletilir, dairenin kapısını önüne
çekilmiş olurdu761. Sultan’la birlikte cuma selâmlığına inmek üzere saltanat arabasına
binmek üzere önceleri Gazi Osman Paşa (1832-1900), Gazi Osman Paşa’nın
vefatından sonra ise Serasker Rıza Paşa (1844-1920) kapının önünde beklerlerdi. Gazi
Osman Paşa’nın vefatından sonraki dönemde Sultan II. Abdülhamid, Şehzade
Burhanettin Efendi ile birlikte Hususi Daire’den çıkar, arabada karşısına Serasker Rıza
Paşa ile birlikte şehzadeyi de oturturdu762. Emir-i Ahur Faik Paşa ve diğer bendegân
(padişahın hizmetinde olanlar) da burada olurlardı763.
Harem arabaları ise Sultan II. Abdülhamid saltanat arabasına binmeden yarım saat
evvel saraydan çıkarılırdı. Haremden Valide Sultan ve Hazinedar Usta muhakkak
cuma selâmlığına katılırlar, sultanlar ve kadın efendiler ise eğer arzu ederlerse
giderlerdi. Saray dışından evli olan sultanlar ve vekil eşleri de selâmlığa
katılabilirlerdi. Harem kadınlarını taşıyan arabalar Hamidiye Camii’nin avlusuna atları
çıkarılarak, en başta Valide Sultan’ın en sonda Hazinedar Usta’nınki olacak şekilde
sıralanırlardı764.
Şehzadeler taburlarının başında bulunup Sultan’ı selamlamak üzere, oğulları ile
birlikte mutlaka alaya katılırlardı. Şehzadelerden Bahriyeli olan Burhaneddin Efendi
(1885-1949) ve İbrahim Tevfik Efendi (1874-1937) Bahriye Alayı’nın önünde,
Mehmed Selim Efendi (1871-1938) İkinci Fırka’nın önünde, Abdülkadir Efendi
(1877-1944) Ertuğrul Süvari Alayı’nın önünde, Ahmed Efendi (1901-1943) Mızraklı
Süvari Alayı’nın önünde, Abdürrahim Efendi (1894-1952) Topçu Alayı’nın önünde,
Cemaleddin Efendi (1891-1947) ve Abdülhalim Efendi (1894-1926) Maiyet Bölüğü
önünde selama dururlardı765.
Küçük Üniforma: Küçük veya diğer bir ismiyle cumalık üniforma, cuma selamlıklarında ve resmî
nitelikteki daha az önemli ziyaret ve törenlerde kullanılır, günlük faaliyetlerde kullanılan askeri
üniformadır.
(Kadir Türker Geçer, “Tarihten Günümüze Türk Ordusunda Kullanılan Rütbe Sembolleri”, Silahlı
Kuvvetler Dergisi, s.411 (2012): 73.)
761
Ayşe Osmanoğlu, age, 63.
762
Tahsin Paşa, age, 46.
763
Ayşe Osmanoğlu, age, 63.
Emir-i Ahur Faik Paşa (Mehmed Faik Paşa): Süvari Feriki-Istabl-ı Amire Müdürü
Bakınız İÜNEK 91046/38 - 91058/28 http://cdn.istanbul.edu.tr/statics/kutuphane.istanbul.edu.tr/wpcontent/uploads/2012/03/m.htm [08.01.2019].
764
age, 64.
765
age, 64.
760
207
II. Abdülhamid’in cuma selâmlıklarında bir kaç tabur piyade, bir iki alay süvari, topları
ile birlikte bir veya iki batarya topçu hazır bulunurdu. Selamlıkta askerlerin
elbiselerinin temiz ve düzgünlüğüne, ayak talimlerinin ve her türlü hareketlerinin
mükemmel olmasına dikkat edilirdi. Yıldız Sarayı’nın korunmasından sorumlu sarayın
civarında bulunan İkinci Piyade Fırkası taburları ikişer üçer tabur halinde, Harbiye
Nezareti’ndeki
Birinci
Fırka
Taburları,
Rami
Kışlası’ndan
süvari
asker,
Kasımpaşa’daki Tersane-i Amire’den Bahriye Silahendaz (Deniz Piyade) Taburları,
Sefain-i Harbiye (Harp Gemileri) Taifesi de selâmlığa katılırlardı. Uzaklardan gelen
bu askerler cuma günleri erkenden yola çıkardı766.
Selamlık iradesi buyrulana kadar selâmlıkta görevli olan zabitler, memurlar arabalarla
akın akın Yıldız’a yetişmeye çalışırlardı. Örikağasızzade’nin ifadesine göre,
selâmlıktan önceki yarım saat içerisinde Beşiktaş ile Yıldız arasındaki araba kafesi
halkaları noksansız siyah bir zincire benzetilse abartı olmazdı. Bu arabalar selâmlık
iradesi verildikten sonra oldukları yerden hareket edip cami civarında daha önceden
belirlenmiş yerlere gelerek dururlar ve böylece cami ile güzergâh-ı hümâyun ortada
kalacak şekilde mükemmel bir muhafaza halkası meydana getirirlerdi. Bu vakitten
sonra o daireyi yarıp girmek kim olursa olsun neredeyse imkânsız olurdu767.
Sultan II. Abdülhamid cuma selâmlığına devlet adamları ve komutanların geniş
katılımını arzulardı. Öyle ki bir defasında bu kişiler selamlıkta sayıca az olduğu için
rahatsız olmuş ve buna özen gösterilmesini istemişti768.
Cuma selâmlıkları için çok sıkı güvenlik önlemleri alınırdı. Bunun sebeplerinden biri
cuma selâmlıklarının padişahlara suikast yapmak veya olay çıkarmak isteyenler için
fırsat oluşturmasıydı. Sultan II. Abdülhamid’den önce de böylesi bir suikast girişimi
(10 Temmuz 1792) Sultan III. Selim’e Ayasofya’da düzenlenmişti769. Cuma selâmlığı
törenlerinden birinde Sultan II. Abdülhamid’e de tarihe Bomba Hadisesi (21 Temmuz
1905) olarak geçen suikast girişimi yapıldı770. Bu yüzden güvenlik konusu hep çok
önemli oldu. Her cuma ordu ve donanmadan hangi subaylar selamlığa katılacaksa bir
gün öncesinde bağlı bulundukları devlet dairelerinden saraya yazı gönderilirdi. Özel
Örikğasızzade, age, 195.
age, 196.
768
Tahsin Paşa, age, 379.
769
İpşirli, “Cuma Selâmlığı”, DİA, 91.
770
Ayşe Osmanoğlu, age, 60
766
767
208
memurlar cuma günleri gelenlerle bu listeleri kıyaslayarak gizlice kontrol ederlerdi.
Cuma selâmlığı için gelen yabancıların arasına da sivil görevliler yerleştirilirdi771.
Ayrıca cumadan bir gün önce Yıldız’a çıkan sokakların başları zabıtalar tarafından
sıkıca kontrol edilir, şüpheli kişilerin buralardan geçmeleri engellenirdi772. Padişahın
camiye gideceği yollardaki bozukluklar da kum dökülerek düzeltilirdi773.
Cuma selâmlığı merasiminde güvenlik kadar teşrifat da önemli bir meseleydi. Teşrifat
törene katılacak olan kişilerin hazır bulunup bulunmadıklarının öğrenilip Sultan’a
iletilmesiydi. Güvenlikle ilgili hazırlıklar tamamlandıktan sonra Sultan II.
Abdülhamid’e bilgi verilmesi görevi Tahsin Paşa’ya aitti774.
Sultan II. Abdülhamid’e güvenliğin tamamıyla sağlanarak selâmlık hazırlıklarının
tamamlanmış olduğu bilgisi verildikten sonra Sultan yanında Şehzade Burhanettin
Efendi ile Hususi Daire’den çıkar, saltanat arabasına binerdi. Istabl-ı Amire ve
musahiplerden oluşan bir grupla hareket eden araba Yıldız Sarayı’nın Saltanat
Kapısı’ndan selâmlığa çıkardı. Bu sırada Muzika-i Hümâyun Hamidiye Marşı’nı
çalmaya başlardı775. Kapıda damat paşalar, mabeynciler ve yaverler de gruba dâhil
olurlardı. Sultan’ın saltanat arabası görününce müezzin öğle ezanını okurdu776. Selam
borusu çalınıp, asker bağırıp, ikinci ve üçüncü defa marş çalınmaya devam edip, bu
alay saflar halinde sıralanan devlet adamları ve askeri komutanların arasından geçip,
“Padişahım çok yaşa” nidaları arasında Hamidiye Camii’ne ulaşılırdı. Bu esnada
Sultan’a arzuhal iletmek isteyenler arzuhallerini havaya kaldırır ve bunlar görevliler
tarafından toplanırdı777. Hünkâr Mahfili girişindeki binek taşına ulaşarak arabadan
inen Sultan, etrafı selamladıktan sonra camiye girerdi. Sadrazam’ın selamlıklara
katılması adet olmadığı için caminin kapısında Sultan’ı Şeyhülislam Efendi, Evkaf
Nazırı ve Feraşet-i Şerife Vekili778 karşılardı. Padişah içeri girer girmez namaz
başlardı. Sultan II. Abdülhamid namazını Hamidiye Camii’nde daima Hünkâr
Mahfili’nde kılardı. Dışardan gelen hacılar, Yemen ve Arabistan'dan gelen
Tahsin Paşa, age, 106.
Örikağasızzade, age, 195.
773
İpşirli, “Cuma Selâmlığı”, DİA,, 91.
774
Tahsin Paşa, age, 201, 202.
775
Ayşe Osmanoğlu, age, 65, Örikağasızzade, age, 196,197., Tahsin Paşa, age, 201, 202.
776
Arseven, age,79.
777
Tahsin Paşa, age, 46, 201, 202., Örikğasızzade, age, 195-197., Ayşe Osmanoğlu, age, 60-65.,
Ayyıldız, age, 42.
778
Feraşet-i Şerife Vekili: Kabe-i Muazzama ve Hazreti Muhammed’in kabrine bakım ve temizlik
görevini yerine getiren kimse. (Tahsin Paşa, age, 202.)
771
772
209
Müslümanlar ise namazı Hamidiye Camii’nin avlusuna serilen hasırlarda kılarlardı.
Cuma namazı bittikten sonra hazır bulunan askerler Mahfil-i Hümâyun'un
penceresinin önünde resmigeçit yaparlardı. Sultan, bu askerleri pencereden selamlar,
askerlerin kışlalarına dönmelerine müsaade edilir ve padişah camiden dışarı çıkardı779.
Sultan, namazdan sonra bazen Şeyhülislam Efendi ve Evkaf Nazırı ile kısa bir görüşme
yapar, dönüşe geçerdi780.
Selâmlıktan saraya dönüş resmî olmadığı için Sultan II. Abdülhamid iki atın çektiği
başka bir faytona biner ve atları kendi idare ederek saraya çıkardı781. Saraya dönüşte
arabasına oğlu Burhaneddin Efendi’yi de alır, diğer şehzadeleri Abdülkadir Efendi
sağında, Ahmed Efendi solunda olacak şekilde atlarıyla saraya giderlerdi. Selamlık
alayı dönüşünde sefirler Çit Kasrı’nda veya Büyük Mabeyn Köşkü’nde kabul
edilirlerdi. Elçi ve ecnebilere Mabeyn’de ikramlar verilirdi782.
Cuma Selâmlığı’nın ertesi günü yani cumartesi günleri Selâmlık Töreni’ne Takvîm-i
Vekâyi’de detaylı şekilde birinci haber olarak yer verilirdi 783. Tüm bunlar Sultan II.
Abdülhamid Dönemi’nde cuma selâmlıklarına verilen önemin göstergeleriydi.
Sultan II. Abdülhamid’in saltanatı boyunca 1600 kere devamlı surette icra edilen784 bir
merasim olan cuma selamlıkları için yapılan hazırlıkları, teşrifat usullerini, alayın nasıl
icra edildiğini, kimlerin katıldığını, alaya gösterilen ilgiyi ve alayın düzenlenmesine
yönelik gösterilen ihtimamı dönemi aydınlatan tarihi kaynaklardan aktarmaya çalıştık.
Tüm bu bilgiler selamlıkları gösteren arşiv fotoğraflarını daha anlaşılır hale getirdi.
II.
Abdülhamid
Fotoğraf
Koleksiyonu’ndaki
cuma
selamlıklarını
gösteren
fotoğraflarda Sultan II. Abdülhamid’in doğrudan göründüğü herhangi bir fotoğrafa
rastlamıyoruz. Sultan II. Abdülhamid dönemi ile adeta özdeşleşen cuma selamlıkları
ile ilgili zihnimize kazınan fotoğraflar başka fotoğraf arşivlerine aittir. Örneğin
Sultan’ın mahşeri kalabalık içerisinde apaçık şekilde saltanat arabasının içinde
görüntülendiği fotoğrafları 24 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanını takip eden
hafta 31 Temmuz 1908’de gerçekleşen Cuma selamlığında çekilen fotoğraflardır.
Örikğasızzade, age, 195-197., Ayşe Osmanoğlu, age, 60-65., Tahsin Paşa, age, 46.
Tahsin Paşa, age, 201, 202.
781
Örikğasızzade, age, 195-197., Ayşe Osmanoğlu, age, 60-65., Tahsin Paşa, age, 46.
782
Örikğasızzade, age, 195-197., Ayşe Osmanoğlu, age, 65., Tahsin Paşa, age, 46, 191,192.
783
Mehmet İpşirli, “Sultan II. Abdülhamid’in Cuma Selamlığı”, Sultan II. Abdülhamid ve Dönemi,
ed. Coşkun Yılmaz (İstanbul: Sultanbeyli Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Kültür
Yayınları, 2014) : 394.
784
İpşirli, Sultan II. Abdülhamid ve Dönemi, 394.
779
780
210
İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi’nde bulunan albüm ve fotoğraf dizini
incelendiğinde Yıldız Sarayı ve çevresinde cuma selamlıkların gösteren fotoğraflara
farklı albümlerde seri halinde rastladığımız gibi, fotoğrafların bazılarına koleksiyonun
farklı albümlerinde mükerrer olarak yer verildiğini de görüyoruz.
90614 numaralı albümün 28 numaralı fotoğrafı Hamidiye Camii Önünde Cuma
Selâmlığı’nı ve 779-67 numaralı albümün 7, 10 ve 19 numaralı fotoğrafları Yıldız
Sarayı’nda Cuma Selâmlığı’nı ve 90479/5a numaralı fotoğraf da Yıldız Sarayı Önünde
Hamidiye Camii-Cuma Selamlığı’nı göstermektedir. İÜNEK’in yaptığı dizin
çalışmasına göre bu fotoğraf Emil Römmler (1842-1941)’e aittir785. 90614 numaralı
albümün müellifi ise Abdullah Biraderler’dir. Bu fotoğrafların hangi tarihte çekilmiş
olduklarını bilmemize rağmen, Abdullah Biraderler’in hangi tarihlerde saray
fotoğrafçılığı yaptıklarını biliyor olmamız işimizi kolaylaştırmaktadır. 1876’da Sultan
II.
Abdülhamid
tahta
çıktığında
Abdullah
Biraderler
saray
fotoğrafçılığı
görevindelerdir. 1878’deki Osmanlı–Rus savaşı sonrasında Abdullah Biraderlerden
Kevork’un takındığı tutum yüzünden bu görevden azledilmişlerdir. 1886’ya kadar
saray fotoğrafçılığını Kargopoulo yapmış, onun ölümünden sonra oğlu Konstantin
Kargopoulo ise bu görevi 1889’a kadar sürdürmüştür. 1889’den itibaren ise
kardeşlerden sadece Viçen Abdullah tekrar saray fotoğrafçısı ünvanı geri verilmiş,
Vichen Abdullah bu görevi 1902’ye kadar devam ettirmiştir. Ancak 1894’den itibaren
Vichen’e verilen işlerde azalma görüldüğü ve saraya bağlı olarak eşzamanlı çalışan
farklı fotoğrafçılar olduğunu biliyoruz. Fotoğraflarda Hamidiye Camii’nin varlığını da
göz önüne alırsak, cami 1885-1886’da yapılmış olduğundan, tüm bu bilgiler
değerlendirildiğinde bu fotoğraflar demek ki 1889- 1902 arası bir tarihte çekilmiş
olmalıdır. 779-67 nolu albümdeki fotoğrafların fotoğrafçısı ise İÜNEK’in yaptığı dizin
çalışmasına göre Fuad’dır. Fotoğrafçının sadece Fuad ismi ile verilmiş olması
fotoğrafın
müellifinin
Ömer
Fuad
(Keskin)
(1869-1949)
olabileceğini
düşündürmektedir. Zira Ömer Fuad (Keskin) aynı zamanda Mekteb-i Mühendishanei Berr-i Hümâyun fotoğraf hocalarından olup İran Şahı Muzafferüddîn’in 1900
senesindeki İstanbul ziyaretinde kurulan komisyonda da görevli kişilerden biridir786.
Bu bölümde İÜNEK’den aldığımız ve Yıldız Sarayı ve çevresinde gerçekleşen cuma
selâmlığı fotoğraflarından bazılarını tek tek analiz edilecektir.
785
786
Genç, Çolak, age, 511.
Genç, Çolak, 659, 661, 668.
211
90614 Numaralı Albüm 28 Numaralı Fotoğrafın Analizi
Şekil 19: Hamidiye Camii’nde Cuma Selamlığı
İÜNEK 90614 Numaralı Albüm, 28 Numaralı Fotoğraf
Bu fotoğrafın içinde bulunduğu 90614 numaralı albümün Yıldız Sarayı, Osmanlı
donanmasına ait bazı gemiler, Alman İmparatoru II. Wilhem’in ziyareti, Topkapı
Sarayı, İstanbul ve Boğaz manzaraları gibi konuların fotoğraflarını içeren, adeta
dönemin İstanbul’unu tanıtan karma bir albüm olarak hazırlandığı söylenebilir.
Albümün 25. fotoğrafından itibaren Yıldız Sarayı ve çevresinde gerçekleşen cuma
selamlığı fotoğraflarına yer verilmiştir. Serinin Abdullah Biraderler tarafından çekilen
90614/28 numaralı fotoğrafı da Hamidiye Camii önünde yapılan cuma selâmlığını
göstermektedir (Şekil 19). Fotoğraf baskısının sol altında “Abdullah Frères 896”
yazmaktadır. Hamidiye Camii’nin yapım tarihi 1885-1886 olduğundan bu fotoğraf,
Vichen Abdullah’ın saray fotoğrafçılığı görevinde olduğu 1889-1902 yılları arasında
çekilmiş olmalıdır.
212
Fotoğrafın merkezini bütün ihtişamıyla bir saray cami olma özelliğini taşıyan
Hamidiye Camii doldurmaktadır. Caminin hünkâr mahfiline girişini sağlayan
camekânlı kapısının önünde merdivenlerin en üst basamağında dışarıya doğru
yönelmiş, elinde baston veya kılıç tutan bir kişi görülmektedir. Yüzü seçilemeyen bu
kişi Sultan II. Abdülhamid olabilir. Elinde tuttuğu şey muhtemelen kılıçtır. Çünkü
Sultan cuma selâmlığına kılıçla çıkmaktadır787. Sultan’ın cuma namazını caminin
hünkâr mahfilinde kıldığını bildiğimizden, bu fotoğraf Sultan II. Abdülhamid
namazdan sonra mahfilden dışarıya çıkmak üzereyken çekilmiş olabilir. Zira kapıdan
çıkmakta olan kişinin yönü de dışarıya dönüktür, yani içeriye girmekte değil, dışarıya
çıkmak üzere yönelmiş gibidir. Aşağıda merdivenlerin sağ kanadında, görevli
oldukları anlaşılan üç kişi vardır. Onların yüzleri de hünkâr mahfilinden çıkmakta olan
bu kişiye dönüktür. Caminin ana giriş mekânının önünde duran ve kıyafetlerinden
paşalar olduklarını tahmin ettiğimiz kişiler de yüzleri ve bedenleri dışarıya dönük
şekilde beklemektedirler. Bunlar da yine fotoğrafın cuma namazı kılındıktan sonra
çekildiğini düşündürmektedir.
Hamidiye Camii’nin avlusunda fotoğrafa göre sol tarafta, sırtları kameraya dönük
başlarında sarık benzeri başlıkları ve tüfekleri olan bir tabur görülmektedir. Askerlerin
önlerinde ortada ise kıyafetlerinden anlaşıldığı üzere 4 adet baltacı asker vardır. Celal
Esad Arseven (1875-1971) cuma selâmlıklarında taburların önünde deri önlükler
giymiş, baltaları omuzunda sakallı dört baltacı asker yürüdüğünü ve baltacıların
askerin önünde yol açmak ve mani olan ağaçları kesmek için öteden beri tatbik olunan
bir adet olarak onlara eşlik ettiğini aktarmıştır788. II. Abdülhamid Fotoğraf
Koleksiyonu’ndaki bir başka fotoğrafta da (İÜNEK 90614/39) baltacıların kıyafetleri
net bir şekilde görülmektedir (Şekil 20). İncelemekte olduğumuz 90614/28 numaralı
fotoğrafa dönersek, önlerinde baltacıların yer aldığı askerlerin baltacıları takip ettikleri
ve dolayısıyla askerlerin cuma selâmlığının ardından kışlalarına dönüşe geçtikleri
anlaşılmaktadır. Zira Örikağasızzade de cuma namazının akabinde askerlerin cami
avlusunda resmigeçit yaptıklarını, Sultan’ın hünkâr mahfilinin penceresinden onları
Müller, age, 43.
“…Arabada küçük fakat muhteşem bir insan oturuyor. Üstünde hiçbir apolet herhangi bir süs
bulunmayan askeri bir ceket giymiş. Belinde sadece ucu kıvrık bir kılıç ve başında diğerleri gibi bir fes
var.”
788
Celal Esad Arseven, Sanat ve Siyaset Hatıralarım yayına hazırlaayan ekrem ışın, iletişim yayınları
1993, 78.
787
213
selamladığını, ardından askerlerin dönüşe geçtiğini ve sonra da Sultan’ın camiden
çıktığını aktarmıştır789.
Şekil 20: Yıldız Sarayı’nda II. Wilhelm için Yapılan Karşılama Töreni
İÜNEK 90614 Numaralı Albüm, 39 Numaralı Fotoğraf
Caminin dışında parmaklıkların önünde boydan boya Bahriye Silahendaz Neferleri
(Deniz Piyade Erleri) sıralanmışlardır (Şekil 21’de 65 numaralı kıyafet). Bahriye
Silahendaz Neferleri donanmaya bağlı tüfekli askerlerdir790. Fotoğrafta da tüfekleri
ellerinde açık bir şekilde görünmektedir. Bayan Müller de hatıratında cuma selâmlığını
seyrettiği Seyir Köşkü’nün karşısında yani Hamidiye Camii tarafında geniş yakalı
üniformalarıyla Bahriye Alayı’nın durmakta olduğunu aktarmıştır791.
Örikğasızzade, age, 195-197., Ayşe Osmanoğlu, age, 60-65., Tahsin Paşa, age, 46.
Osmanlı Askeri, 48.
791
Müller, age, 41.
Georgina Adelaide Müller (1835-1916): Alman asıllı İngiliz filoloğu ve oryantalisti Frederich Max
Müller’in (1823-1900) eşi olan Georgina Adelaide Müller, eşiyle birlikte İngiliz Büyükelçiliği’nde
memur olan oğullarını ziyaret etmek için 1893’de İstanbul’a gelmiştir. Aile bu ziyaretleri süresince
Sultan II. Abdülhamid’in ilgisine ve misafirperverliğine mazhar olmuştur. Bayan Müller, 1894 yılında
yazdığı İstanbul’dan Mektuplar isimli eserinde Payitaht’a yaptıkları bu ziyaretindeki izlenim ve
tecrübelerini detaylı biçimde aktarmıştır.
789
790
214
Şekil 21: Bahriye Silahendaz Neferi (Deniz Piyade Eri)
Osmanlı Askeri Teşkilat ve Kıyafetleri 1876-1908, (Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı
Yayınları, 1986) 48.
Bunlar dışında fotoğrafta dikkati çeken diğer unsurlardan birisi de cami avlusunda
hünkâr mahfilinin sol tarafındaki 4 adet saltanat arabasıdır. Bunlar muhtemelen harem
hanımlarına ait arabalardır. Çünkü harem arabalarının da Cuma günleri Valide
Sultan’ın, kadın efendilerin ve sultanların cuma selamlığını izlemesi için avluya
girdikleri aktarılmıştır. Zira Bayan Müller, cuma selamlığında altı tane seçkin kapalı
arabanın Yıldız’dan inerek önlerinden geçerek, caminin demir kapılarından avluya
girdiğini, arabaların burada sıraya dizildikten sonra atların arabalardan çözülerek
dışarıya çıkarıldığını, hanımların saltanat arabalarının yarıya indirilmiş perdelerinin
arkasından selamlığı seyrettiklerini ve Valide Sultan’ın arabasının bu arabaların en
önünde durduğunu aktarmıştır792.
Fotoğrafın sol tarafında yukarıda görülen yapı ise Dış Karakol Binası’dır. Dış Karakol
binası ile camiyi çevreleyen demir parmaklılar arasında da merasimi izleyen kişiler
veya görevliler vardır.
Son olarak, Hamidiye Camii’ni çevreleyen demir parmaklıkların arkasında, cami
avlusunun içerisinde (fotoğrafın sağ altında) bir çeşme görünmektedir. Bu çeşme II.
Abdülhamid Devri Son Bahriye Nazırı Hasan Fehmi Paşa’nın hatıratında bahsettiği
Hamidiye Çeşmesi olsa gerektir. Hasan Fehmi Paşa hatıratının Cuma selamlığını
anlattığı bölümünde Hamidiye Camii’nin avlusunda bulunan Hamidiye Çeşmesi’nden
792
Müller, age, 42.
215
söz etmiştir793. Bu çeşme günümüzde yerinde değildir. Fotoğraf bu sebeple
günümüzde var olmayan bir çeşmenin varlığını ve konumunu göstermesi açısından
önemlidir.
779-67 Numaralı Albüm 10 Numaralı Fotoğrafın Analizi
Şekil 22: Yıldız Sarayı'nda Cuma Selamlığı
İÜNEK 779-67 Numaralı Albüm, 10 Numaralı Fotoğraf
İÜNEK’in yaptığı dizin çalışmasına göre 779-67 numaralı fotoğraf albümünün
müellifi fotoğrafçı Fuad’dır. Albümdeki 779-67/10 numaralı bu fotoğraf da Yıldız
Sarayı’nda Cuma Selâmlığı’nı göstermektedir (Şekil 22). Sultan II. Abdülhamid
Arşivi İstanbul Fotoğrafları kitabında ise fotoğrafın resim altı bilgisi “Yıldız
Sarayı’nda Cuma selamlığından sonra yapılan resmi geçit” olarak verilmiştir794.
Fotoğrafçı Fuad olarak ifade edilen kişi Ömer Fuad (Keskin) (1869-1949) olsa
II. Abdülhamid Devri Son Bahriye Nazırı Hasan Paşa ve Hatıratı, haz. Osman Öndeş (İstanbul:
Alfa Basım Yayım, 2013), 60.
794
Genç, Çolak, age, 510.
793
216
gerektir. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi Ömer Fuad (Keskin) Mekteb-i
Mühendishane-i Berr-i Hümâyun fotoğraf hocalarından biridir795.
779-67/10 numaralı fotoğrafın çekim tarihi ise bilinmemektedir. Ancak kadrajda
Hamidiye
Saat
Kulesi’nin varlığı
-kulenin
1890 senesinde tamamlandığı
bilindiğinden- fotoğrafın 1890’dan sonra çekildiğini düşündürmektedir796.
Fotoğraf Yıldız Sarayı’nın Valide Kapısı, Büyük Mabeyn Köşkü, Hamidiye Camii,
Hamidiye Saat Kulesi, Seyir Köşkü ve günümüzdeki Yıldız Caddesi ve devamındaki
Saray Caddesi’ni kapsayan alanda çekilmiştir. Fotoğrafta en tepede görünen yapı
Büyük Mabeyn Köşkü olup, onun altında Seyir Köşkü’nün üzerinde bulunduğu set
görünmekte bu setin sol tarafında da boydan boya Kiler-i Hümâyun yapısı
uzanmaktadır. Kiler-i Hümâyun camlarının yarıya kadar açık oluşu ve fotoğrafın
kadrajında yer alan ağaçların yapraklarının dökmemiş oluşu yaz mevsimi olduğunu
düşündürmektedir. Ayrıca Seyir Köşkü’nün yanındaki set üzerinde ellerinde
şemsiyeler olan kadınlar seçilmektedir. Şemsiyelerin güneşten korunmak amacıyla
kullanıldıklarını
düşünülürse
bu
da
mevsimin
yaz
olma
ihtimalini
kuvvetlendirmektedir. Yine gölgelerin sertliği de güneşin keskin geldiğini
göstermektedir.
Yıldız Sarayı’ndan aşağıya doğru uzanan yokuşun ortalarından aşağıya doğru bir
süvari birliğinin indiği görülmektedir. Bu süvari birliğinin kıyafetleri incelendiğinde,
birliğin Hamidiye Süvari Alaylarına mensup oldukları anlaşılmaktadır (Şekil 23’de 35
numaralı kıyafet). Çünkü Kara Papak ve Türkmen aşiretlerinden kişilerden oluşturulan
bu süvariler Çerkez elbisesi biçiminde geniş kollu, göğsün iki tarafında fişekliği içine
alan uzun bir setre giyip palaskaları ile Hamidiye Süvarilerine özel olarak yapılan kılıç
kayışlarını setrelerinin üstünden bağlar, ön taraflarında bir de kama taşırlardı. Ayrıca
bu süvariler başlarına kalpak giyer ve kalpaklarının ön taraflarına da sarı madenden
yapılmış bir Osmanlı Arması takarlardı797.
Genç, Çolak, age, 659, 661, 668.
Batur, “Yıldız Sarayı Saat Kulesi”, Dünden Bugüne, 527.
797
Mehmet Akçakoca, “Mahmud Şevket Paşa'nın Osmanlı Teşkilat Ve Kıyafet-İ Askerıyesi Adlı
Eserinin III. Cildi Tenkitli Metin Neşri” (Yüksek Lisans Tezi, Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, 1992), 119.
795
796
217
Şekil 23: Kara Papak Aşiretine Mensup Hamidiye Süvarisi Ümerasından
Osmanlı Askeri Teşkilat ve Kıyafetleri 1876-1908, (Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı
Yayınları, 1986) 38-39.
Fotoğrafta özellikle Hamidiye Camii’ni ve Hamidiye Saat Kulesi’ni çevreleyen
parmaklıkların dış kısmında, üniformalı görevliler dışında sivil kıyafet giyen,
dolayısıyla halktan olduğunu anlaşılan kişiler de vardır. Parmaklıkların iç tarafındaki
alanda ve Hamidiye Saat Kulesi’nin arkasında pek çok arabanın park halinde olduğu
görülmektedir. Altta, fotoğrafa göre soldaki arabanın yanında başı fesli, kıyafeti ve
ayakkabıları yıpranmış olarak görülen bir çocuk doğrudan fotoğrafçıya bakmaktadır.
Süvari birliğinin yönü ile etrafta üniformalı ve sivil halkın karışık haldeki
mevcudiyetleri cuma selamlığının bitmiş olduğunu düşündürmektedir.
90815 Numaralı Albüm 5 Numaralı Fotoğrafın Analizi
90815 numaralı albümün tamamı Fransızca olarak tasarlanmış olup, müellifi Abdullah
Biraderler’dir. Kırmızı ciltli, kenarları sırmalı, 4 köşesine hilal sembolleri nakşedilmiş
olan albümün kapağında II. Abdülhamid’in tuğrasına yer verilmiştir. Kapakta ortada
Fransızca olarak Palais Imperiaux (İmparatoluk Sarayı) yazmaktadır. Özel bir cilde
sahip olduğu anlaşılan albümün ciltçisi ise İÜNEK’in yaptığı dizin çalışmasına göre
Them. C. olarak verilmiştir.
218
Albümdeki 90815/ 5 numaralı fotoğraf İÜNEK’in yaptığı dizin çalışmasına göre
“Selamlık Alayı” olarak adlandırılmış olup, ağırlıklı olarak cuma selamlığının merkez
yapısı Hamidiye Camii’ni ve avlusunu göstermektedir (Şekil 24). Fotoğraf Abdullah
Biraderler tarafından çekilmiştir. Caminin yapım tarihi ve Abdullah Biraderler’in
saray fotoğrafçılığı görevi yılları göz önüne alındığında fotoğrafın çekim tarihi 18891902 arasıdır.
Şekil 24: Hamidiye Camii'nde Cuma Selamlığı
İÜNEK 90815 Numaralı Albüm 5 Numaralı Fotoğraf
Fotoğraf baskısının üzerinde sol altta 696 rakamı, sağ altta ise Fransızca Mosqueé
Hamidié yazılmıştır. Baskı dört kenarından eşit boşluk bırakacak şekilde içi içe iki
kırmızı çizgiyle cetvellenmiştir. Fotoğrafın altındaki beyaz paspartu alanında
Fransızca olarak resim altı bilgisine yer verilmiştir. Resim altında “Cérémonie du
Selamlik de vendredi de S. M. I. le Sultan à la Mosqué Hamidié” yani “Sultan'ın
219
Hamidiye Camii ziyaretinde Cuma Selamlık Seremonisi” ifadesi yer almaktadır. Tüm
bunlar fotoğrafın yer aldığı fotoğraf albümünün tasarımı ve gönderileceği yerler ile
ilgili bir tercih gibi görünmektedir. Zira Sultan II. Abdülhamid Fotoğraf
Albümleri’nde resim altı bilgileri genellikle Osmanlıca olup bazıları Latin Alfabesi ile
Türkçe, Fransızca veya Almanca olarak yer verilmiştir. Bu fotoğraf Fransızca resim
altı bilgisi verilen örneklerden birisidir.
Fotoğrafın ana temasını Hamidiye Camii’nde Cuma selamlığı oluşturduğundan
fotoğrafa ilk bakıldığında göze çarpan şey, bu saray camiidir. Camiyi çevreleyen
parmaklıkların dışında sırtları bu kez camiye dönük şekilde Bahriye Silahendaz
Neferleri (Deniz Piyade Erleri) sıralanmışlardır. Askerlerin bedenleri Yıldız
Sarayı’ndan camiye inen rampa yönüne dönüktür. Cami avlusunda sağ tarafta, caminin
harim bölümünün kapısı hizasından avluya girişi sağlayan demir kapıların önüne kadar
paşalar sıralanmışlardır. Ayrıca harim kısmına girişi sağlayan kapının önünde de bir
kalabalık olduğu görülmektedir.
Avluda Hünkâr Mahfili ile Hamidiye Çeşmesi arasındaki alanda 3 tane saltanat arabası
vardır. Bunlar harem hanımlarına ait arabalardır. Harem hanımlarının da cuma
selamlığı için saltanat arabalarıyla avludaki yerlerini aldıkları ve selamlığı bu
arabaların içerisinden izlediklerini daha önce zikretmiştik798.
Hünkâr Mahfilinin fotoğrafa göre sol tarafında, sağdan sola doğru bir sarıklı zuhaf
askeri ile onun yanında da tüfekli piyadeler sıralanmışlardır. Saltanat arabaları ile
Hamidiye Çeşmesi’nin arasında da bir dizi üniformalı görevli dizilmiş, beklemektedir.
Bu fotoğrafta dikkat çeken bir diğer unsur da fotoğrafın yüksek bir seviyeden çekilmiş
olmasıdır. Öyle ki sağ tarafta Sarayburnu uzanmakta, Topkapı Sarayı ve Dolmabahçe
Sarayı seçilmekte, denizde gemiler görülmektedir. Fotoğrafın caminin zemin
seviyesinden yüksekte çekilmiş olması ve çekim açısı değerlendirildiğinde Seyir
Köşkü’nden veya yanındaki üstü açık setten çekilmiş olması muhtemeldir.
Paşaların, askerlerin ve arabaların konumları ve yönleri fotoğrafın II. Abdülhamid’in
cuma selamlığı için saraydan çıkıp henüz Yıldız Hamidiye Camii’ne ulaşmadan
selamlık öncesi bir hazırlık anında çekildiğini düşündürmektedir.
798
Müller, age, 42.
220
90817 Numaralı Albüm 40 Numaralı Fotoğrafın Analizi
Şekil 25: Hamidiye Camii'nde Cuma Selamlığı
İÜNEK 90817 Numaralı Albüm 40 Numaralı Fotoğraf
İÜNEK’in yaptığı dizin çalışmasına göre “Selamlık Alayı” olarak adlandırılan bu
fotoğraf, Hamidiye Camii’nin parmaklıklarla çevrili avlusunun ve bahçesinin Yıldız
Sarayı’na yakın olan tarafını göstermektedir (Şekil 25). Hamidiye Camii’nin küçük bir
bölümünün çerçeveye alındığı fotoğrafta daha çok cami ile Yıldız Sarayı arasındaki
alan gözükmektedir.
Abdullah Biraderler tarafından çekilen fotoğraf 1889- 1902 arasında çekilmiş
olmalıdır. Çünkü Hamidiye Camii’nin yapılışı ve Abdullah Biraderler’in saray
fotoğrafçılığında oldukları seneler dikkate alındığında bu tarihler arasına karşılık
gelmektedir.
Fotoğraf baskısının üzerinde sol altta 802 rakamı, sağ altta ise Fransızca olarak
“Cérémonie du Selamlik” (Selamlık Seremonisi) yazılmıştır. Baskının etrafı içi içe
221
iki kırmızı çizgiyle cetvellenmiş, dört tarafından eşit boşluk bırakacak şekilde beyaz
paspartu alanı bırakılmıştır. Fotoğrafın altındaki paspartu alanında resim altı bilgisi
olarak Fransızca “ La Cérémonie du Selamlik de vendredi à la Mosqueé Hamidié” yani
Hamidiye Camii'nde Cuma Selamlık Seremonisi yazmaktadır.
Üstte görülen yapı Dış Karakol Binası’dır. Dış karakol binası ile Hamidiye Camii’ni
çevreleyen demir parmaklıklar arasındaki alanda da üniformalı kişiler olduğu
seçilmektedir. Ancak uzakta ve belirsiz oldukları için kim olduklarını tespit etmek
mümkün olmamıştır.
Bahriye Silahendaz Neferleri (Deniz Piyade Erleri) her zamanki yerlerinde camiyi
avlusunu çeviren parmaklıkların Seyir Köşkü’ne bakan tarafına yerleşmişlerdir.
Bahriye Silahendaz Neferleri yüzleri cami tarafına dönüktür. En önde yokuştan aşağı
inmekte olan 4 adet baltacı asker ve onların arkasında ise Nişancı Taburları
Muzikası’dan boruzenler görülmektedir (Şekil 26). Piyade askerler olan nişancı
taburları boruzenleri kayışlarını boyunların geçirdikleri tüfeklerinin omuzlarında
taşırlarken, borazanlarını da ellerinde tutmaktadırlar799.
Şekil 26: Nişancı taburları boruzenlerinden (29 numaralı kıyafet)
Osmanlı Askeri Teşkilat ve Kıyafetleri 1876-1908, (Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı
Yayınları, 1986) 37.
Akçakoca, age, 115., Üflemeli bir çalgı olan ve daha ziyade askerî bandolarda kullanılan keskin
sesli, boru şeklinde mâdenî çalgılar bu müzik aletini çalan kişilere boruzen denilmektedir. Türk. boru
ve Fars. zen “çalan” ile boru-zen , http://www.lugatim.com/s/boraza [30.01.2019].
799
222
Caminin avlusunda 4 tane saltanat arabası atlarından çözülmüş halde beklemektedir.
Bunlar daha önceki fotoğraflarda da yorumladığımız gibi Valide Sultan ve hanım
sultanlara ait arabalardır. Yine cami avlusunda, saltanat arabalarının fotoğrafa göre sol
yanında, caminin arka tarafına ilerlemekte olan bir tabur piyade görülmektedir. Yine
onların önünde de aynı yöne ilerlemekte olan ve başlarında sarık benzeri başlıklar olan
bir piyade taburu daha seçilmektedir. Bu taburların sırtları dönük olduğundan ve
üniformaları tam seçilemediğinden ordunun hangi sınıfına mensup olduklarına dair
yorum yapmak mümkün olmamıştır. Bunlar belki sarıklı zuhaf alayı askerleri olabilir.
Son olarak fotoğrafın selamlıkta cuma namazı kılındıktan sonra yapılan resmi-i geçit
esnasında çekilmiş olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü daha önce de bahsettiğimiz gibi
namaz bittikten sonra avluda hazır bekleyen askerler caminin hünkâr mahfilinin
penceresinin önünde resmigeçit yapar ve Sultan II. Abdülhamid bu askerleri
pencereden selamlardı. Bu seremoniden sonra askerlerin tekrar bağlı oldukları
kışlalarına dönmelerine izin verilirdi800. Fotoğrafta hünkâr mahfilinin pencerelerinden
en soldakinin kepenklerinin açık olduğu görülmektedir. Sultan II. Abdülhamid resm-i
geçiti az önce bu pencereden izlemiş ve askeri selamlamış olabilir.
90817 Numaralı Albüm 6 Numaralı Fotoğrafın Analizi
İÜNEK’in yaptığı dizin çalışmasına göre “Yıldız Hamidiye Camii’nde Selamlık
Alayı” olarak adlandırılmış olan bu fotoğraf 90817 numaralı albümün içerisinde yer
alan 66 fotoğraftan birisidir. İstanbul’u tanıtan bir fotoğraf albümü niteliğinde
hazırlanmış olan bu albümün, kırmızı kadife ile kaplı cildi, tuğra ve motiflerle bezeli
kapağı ile oldukça gösterişli bir şekilde hazırlandığı dikkat çekmektedir. Kapağına
ayrıca Fransızca “Vues Et Monuments Antiques Et Modernes De Constantinople” ve
“Photographies Executees Par Abdullah Freres” yazılmıştır. Yani Abdullah Biraderler
tarafından çekilmiş olan bu fotoğraf albümünde İstanbul’un Antik ve Modern Anıtsal
Eserlerinin Görünümleri’ni gösteren fotoğraflar vardır. Albümde 90817/ 6,9 arası
fotoğraflarda ise Hamidiye Camii’nde gerçekleşen cuma selamlığı fotoğraflarına yer
verilmiştir.
800
Örikğasızzade, age, 195-197., Ayşe Osmanoğlu, age, 60-65., Tahsin Paşa, age, 46.
223
Şekil 27: Hamidiye Camii'nde Cuma Selamlığı
İÜNEK 90817 Numaralı Albüm 6 Numaralı Fotoğraf
90817/6 numaralı ve çekim tarihi tam olarak belli olmayan bu fotoğraf için Abdullah
Biraderler’in saray fotoğrafçılığı görevinde oldukları yıllar ve Hamidiye Camii’nin
yapım tarihi göz önüne alındığında 1889- 1902 çekilmiş olduğunu söyleyebiliriz (Şekil
27). Fotoğrafta görülen ağaçların yapraklarını dökmemiş olması, güneşin tepede ve
gölgelerin sert oluşu, mevsimin bahar veya yaz olduğunu düşündürmektedir.
Fotoğrafın çerçevesini ağırlıklı olarak Hamidiye Camii ve avlusu doldurmaktadır.
Caminin yolun karşı tarafından ve yüksek bir noktadan çekildiği göze çarpmaktadır.
Sağda deniz, açıkta gemiler görünmekte ve Sarayburnu uzanmaktadır. Bu fotoğraf
büyük ihtimalle Seyir Köşkü’nden veya yanındaki üstü açık setten çekilmiştir.
Fotoğrafta Hamidiye Camii’nin avlusunun oldukça kalabalık olduğu görülmektedir.
Özellikle caminin harim kısmına girişi sağlayan kapının önündeki yoğunluk dikkat
çekmektedir. Fotoğraftaki hemen herkesin yönü hünkâr mahfiline dönüktür. Valide
Sultan ve hanım sultanların arabaları her zamanki yerlerinde - avluda ortada fotoğrafa
göre sağda - yerlerini almışlardır. Hünkâr mahfilinin önünde bu kez Sultan II.
Abdülhamid’in iki atlı saltanat arabası durmaktadır. Hünkâr mahfiline çıkan
merdivenlerin hemen önünde duran arabanın kepengi yarıya kadar kapalıdır. Arabanın
önünde bu kepenge doğru eğilmiş bir kişi görülmektedir. Ayrıca caminin hünkâr
224
mahfiline girişini sağlayan camekânlı kapısının önünde ayakta ve bedeni fotoğrafa
göre hafif sola dönük bir kişi daha seçilmektedir. Onun yanında da atların iplerini tutan
ve fotoğrafa göre sırtı dönük bir görevli vardır. Sırt kısmı sırmalı kıyafetinden
anlaşıldığı üzere bu kişi saltanat arabasını çeken atları kontrol eden Istabl-ı Amire’den
görevli bir kişidir. Bayan Müller de eserinde saltanat arabasını kullanan ve yanında
yürüyen görevlilerin altın sırmalı elbiseler giydiklerini yazmıştır801. Hünkâr mahfiline
girişi sağlayan camekânlı kapının iç tarafında da siluet halinde iki kişi daha
seçilmektedir. Bu kişilerin kim olduklarına dair net bir şey söylemek mümkün değildir.
Ancak muhtemelen bunlardan hiç biri Sultan II. Abdülhamid değildir. Sultan’ın Cuma
selamlıkların genelde koyu renkli sade bir setre giydiği, göğsüne genel olarak tek bir
nişan taktığı aktarılmıştır802. Sultan’ı caminin giriş kapısında Şeyhülislam, Evkaf
Nazırı ve Feraşet-i Şerife Vekilii’nin karşıladığı803, daha sonra Sultan’ın yanına aldığı
birkaç kişiyle kırmızı halı döşeli iki taraflı merdivenin solundan çıkarak hünkâr
mahfiline geçtiği bilinmektedir804. Bu durumda Sultan saltanat arabasından henüz
inmemiş olabilir.
Avluda, hünkâr mahfilinin ön tarafında kılıçlarını yukarı kaldırmış vaziyette ayakta
duran askerler vardır. Yine cami avlusunun hemen hemen tamamı erkân ve ümera
(devlet ileri gelenleri ve yüksek rütbeli zabitler) ile doludur. Harem kadınlarına ait
arabalar avluda yerlerini aldıktan sonra Mabeyn Bahçesi’nde toplandıkları yerden
hareket ederek, küçük rütbeliler önde ve Ferik’e kadar büyük rütbeliler arkada olacak
şekilde ikili sıra halinde yokuştan aşağı inip cami avlusuna gelen ve cami kapısından
bahçe kapısına kadar avluyu dolduran kişiler görülmektedir805. Cuma selamlıklarında
Hamidiye Camii’nin avlusuna vezir ve müşirlerden müteşekkil başka bir grubun da
gösterişli üniformalarıyla avludaki konumlarına yerleştikleri, Mabeyn Başkâtibi
Tahsin Paşa’nın ve mabeyncilerin bir kısmının da avlunun sağ tarafına yerleştikleri
bilinmektedir. Dolayısıyla avluya giren kapıdan cami girişine kadar vekiller, müşir
rütbesi olan yaver-i ekremler (yüksek rütbeli memurlar), diğer paşalar, kaymakamlar
gibi devlet erkânının sağlı sollu yerleşerek adeta bir yol oluşturdukları fotoğrafta da
Müller, age, 43.
Ayşe Osmanoğlu, age, 62.
803
Tahsin Paşa, age, 202.
804
Mehmet Tevfik, Hatıralar I, 49.dan aktaran Hakan T. Karateke, Padişahım Çok Yaşa! Osmanlı
Devleti’nin Son Yüzyılında Merasimler, (İstanbul: Kitap Yayınevi, 2004), 117.
805
Hakan T. Karateke, age, 111.
801
802
225
görülmektedir.806 Avluyu çevreleyen parmaklıkların dışında da Bahriye Silahendaz
Neferleri (Deniz Piyade Erleri) her zamanki yerlerinde sıralanmışlardır.
Dolayısıyla, bu fotoğraf muhtemelen Sultan II. Abdülhamid saltanat arabasıyla camiye
vasıl olduğunda çekilmiştir. Caminin avluya girişini sağlayan demir kapıları da açık
olup, saltanat arabası bu kapıdan henüz geçmiş gibidir. Demir kapıların hizasında
dışarıdan avluya henüz girmiş bir beyaz at ile dışarıdan avluya girmek üzere olan bir
beyaz at daha görülmektedir.
Fotoğraftaki en ilginç detaylardan birisi de minarede görülen müezzindir. II.
Abdülhamid dönemi cuma selamlıklarında cuma günü öğle vakti minareye çıkan
müezzinin öğle ezanını okumak için Sultan’ın saray kapısından çıkmasını bekler,
yüzünü ezan okumak için güney yönüne döndüğü için, minarenin arka tarafına geçer
ve daha sonra padişah cami avlusuna gelip arabadan indiği zaman minareden aşağı
doğru sarkarak; “Gururlanma padişahım senden büyük Allah var” diye son çağrısını
yapardı807. Tüm bu anlatılanların bir fotoğrafta bu denli görünür olması fotoğraf
analizi açısından heyecan vericidir.
Son olarak bu fotoğrafın özellikle cuma selamlığının Hamidiye Avlusu’nda icra edilen
kısmını, II. Abdülhamid dönemi Cuma selamlıklarını anlatan tarihi kaynaklardaki
bilgilerle büyük ölçüde örtüşecek şekilde göstermesi açısından önemli olduğu
kanaatindeyiz.
5.2. Kaybolan, Yok olan, Taşınan, Yeri Değişen Kültür Varlıklarının
Fotoğrafları
Sultan II. Abdülhamid’in 1909’da tahttan indirilmesini takip eden ve günümüzde de
devam eden süreçte Yıldız Sarayı’nın ve çevre yapılarının bitmek bilmeyen bir dizi
tasfiye sürecine girdiğini, dolayısıyla sarayın II. Abdülhamid Dönemi’ndeki
özgünlüğünü ve bütünlüğünü yitirdiğini görmekteyiz. Sultan II. Abdülhamid
Dönemi’nde bir külliye gibi kurgulanan, pek çok farklı türde ve işlevde yapıyı
bünyesinde barındıran, doğal parkı, kendine has fauna ve florası ile bir bütünlüğü olan
Yıldız’da, sarayın tasfiyesiyle başlayan değişim, dönüşüm, onarım, taşınma, gerek
806
807
Osman Nuri, Abdülhamid-i Sani II, 491-492.’den ’den aktaran Karateke, age, 111-112.
Müller, age, 42.
226
yönetim gerekse kullanım açısından farklı kurumlara tahsis edilme durumunun halen
devam ettiğini görmekteyiz.
Tezimizin bu bölümünde Sultan II. Abdülhamid döneminde Yıldız Sarayı bünyesinde
olan, ancak sarayın tasfiye sürecinin getirdiği sebeplerle günümüze ulaşmayan mimari
eser ve kültür varlıklarını Sultan II. Abdülhamid Fotoğraf Albümleri içerisindeki
fotoğrafları aracılığıyla inceleyeceğiz. Kaybolan veya taşınarak özgün mekânından
kopan kültür varlıklarının arşivde yer alan fotoğraflarını irdelerken elbette yine
dönemi aydınlatan tarihi kaynakların bize verdiği bilgilerden istifade edeceğiz.
Zira doğrudan veya dolaylı olarak Yıldız Sarayı’nı etkileyen pek çok imar ve taşınma
hareketi, bu kültür varlıkları ve tarihi önem taşıyan mimari eserler için geri dönüşü
olmayan tamamen yok olarak ortadan kalkma veya konum değişikliklerine sebep
olmuştur. Bu eserlerin özgün yerlerinin ve konumlarının tespit edilmesi, belirtilmesi
ve bu bilgilerin gelecek kuşaklara aktarılması için arşiv fotoğrafları çok önemli bir
kanıt niteliğindedir.
Bu bölümde kaybolan kültür varlıklarından Talimhane Köşkü, Acem Köşkü, Boğa
Heykeli ve Kuğulu Fıskiye fotoğrafları analiz edilecektir.
5.2.1. Talimhane Köşkü Fotoğrafları
Talimhane Köşkü, Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nde Yıldız Sarayı’nın arka
kısmında yani, Ortaköy'ün üst tarafındaki sırtlar üzerinde Alman İmparatoru II.
Wilhelm ve Alman İmparatoriçesi Augusta Victoria’nın Osmanlı İmparatorluğu’nu
ziyaretlerinde kendilerine yapılan resmigeçidi izleyebilmeleri için hususi olarak
yapılmıştı808. Köşk aynı zamanda II. Wilhelm’in ziyaretleri için Yıldız Sarayı
bünyesinde yapılan üç yapıdan (Merasim Dairesi, Seyir Köşkü, Talimhane Köşkü)
birisiydi.
Yıldız Sarayı’nın arka tarafında askerlerin talim yaptıkları yer olan Talimhane
Meydanı’nda inşa edilen Talimhane Köşkü’nün yapım tarihi kesin olarak
bilinmemektedir. Alman İmparatoru II. Wilhelm’in, II. Abdülhamid Dönemi’ndeki
ziyaretlerinin birincisinin 1889’da ikincisinin ise 1898’de gerçekleştiği809 göz önüne
alınırsa köşkün yapım tarihi bu tarihlerden birisine yakın olmalıdır. Alman
İmparatoru’nun ziyaretinde kullanılmak üzere yapılan diğer iki yapının yapım
808
809
Örikağasızzade, age, 54-56, 190., Ayşe Osmanoğlu, age, 55., Osman Nuri, age, 17.
Necdet Sakaoğlu, Bu Mülkün Sultanları (İstanbul: Oğlak Yayınları, 2005), 483.
227
tarihlerini de dikkate alırsak, ilk olarak Seyir Köşkü 1889’daki ziyaret sebebiyle
imparator ve imparatoriçenin cuma selamlığını izleyebilmeleri için Hamidiye
Camii’nin tam karşısına inşa edilmiştir810. Bu önemli misafirlerin konaklamaları için
Şale Köşkü’nün bir parçası olarak hazırlanan Merasim Dairesi ise 1898’de
tamamlanmıştır811. Yani Seyir Köşkü birinci ziyaret, Merasim Dairesi ise ikinci
ziyaretle aynı senelerde yapılmıştır. Talimhane Köşkü’nün yapım tarihi ile ilgili bir
ipucu Ayşe Sultan’ın hatıratında yer almaktadır. Ayşe Sultan, Alman İmparatoru’nun
1889’daki ilk ziyaretini hiç hatırlamadığını çünkü o vakitlerde iki yaşlarında olduğunu
kaydetmiştir812. Ancak daha sonraki yaşlarında hatırladıklarından Talimhane
Meydanı’nda yapılan resmigeçitleri Sultan II. Abdülhamid’in misafir gelen
hükümdarlarla birlikte Talimhane Köşkü’nün balkonundan izlediğini, harem
arabalarının da oraya gidip bir kenarda durduğunu, harem mensubu hanımların da
arabalarından töreni izlediklerini, Almanya İmparatoru’ndan sonra veliaht Prens
Wilhelm’in ve ikinci oğlu Eitel Fredrich’in de sarayda misafir edildiklerini
aktarmıştır813. Talimhane Köşkü’nün yapım tarihine ilişkin daha güçlü bir ipucu ise
Örikağasızzade tarafından aktarılmıştır. Örikağasızzade İstanbul’daki Büyük Deprem
(1894) olduğunda, Sultan II. Abdülhamid’in eski fahri yaveri Fransız Dresse Paşa’nın
İstanbul’a gelerek Yıldız Sarayı’nın bahçesi içinde bulunan Talimhane Köşkü’nde
misafir edildiğini belirtmiştir814. Demek ki 1894 yılında Talimhane Köşkü mevcutsa,
Alman İmparatorunun 1889’daki ilk ziyareti için o yıl içerisinde yapılmış olabilir.
Talimhane Köşkü’nün Alman İmparatoru’nun ziyaretinden sonra da benzer işlevi
sürdürdüğü, aynı isimle anılan meydanda yapılan resmigeçitlerin seyri için kullanıldığı
anlaşılmaktadır815. Köşkün bir başka işlevi de Sultan II. Abdülhamid’in askerlerin bu
meydanda yaptıkları talimleri izlediği, kontrol ettiği bir yer olarak kullanılmasıdır.
Ayşe Sultan’ın aktardığına göre, Sultan II. Abdülhamid bazı akşamlar bu köşke
giderek asker talimlerini, askerlere verilen yemek dağıtımlarını takip etmiş, hatta
karavana
yemeklerinin
tadına
bakarak
eksik
gördüklerini
söylemiştir816.
Örikağasızzzade’nin aktardığına göre Talimhane Köşkü’nün tarihi süreç içerisindeki
810
Georgeon, age, 177.
age, 179.
812
Ayşe Osmanoğlu, age, 53.
813
age, 55.
814
Örikağasızzade, age, 67.
815
Ayşe Osmanoğlu, age, 55.
816
age, 56.
811
228
ev sahipliklerinden birisi de II. Wilhelm’in ziyaretinde imparator ve eşinin Şale
Köşkü’nün
Merasim
Dairesi
bölümünde
ağırlanırken,
kendisinin
(Örikağasızzzade’nin) bizzat refakat ettiği Alman askeri ve idari kabinesinin
Talimhane Köşkü’nde kalmış olmasıdır817. Son olarak Sultan II. Abdülhamid’in
tahttan indirilmesiyle sonuçlanan 31 Mart Vakası’nda (1909) Hareket Ordusu Yıldız
Sarayı'nı kuşatmış, sarayın dışarısıyla ile iletişimi tamamen kesilmiş, son raddede
Hareket Ordusu’na karşı teslim bayrağı Sultan II. Abdülhamid’in emriyle bu köşkte
çekilmiştir818. Bu olay da yapıyı tarihi açıdan ayrıca önemli kılmaktadır.
Birçok önemli misafiri konuk etmiş, tarihi olay ve anlara tanıklık etmiş bir yapı olan
Talimhane Köşkü’nden geriye sadece bir fotoğrafı kalmıştır. Çünkü yapı Sultan
Vahdeddin döneminde (1918- 1922) çıkan bir yangınla ortadan kalkmıştır819. Ayrıca
sadece Talimhane Köşkü yok olmamış, önünde gösterilerin yapıldığı Talimhane
Meydanı da günümüze ulaşmamıştır. 1957’de Barbaros Bulvarı’nın açılmasıyla köklü
değişiklikler yapılan bölgede, 1958’deki imar hareketleri çerçevesinde Ertuğrul
Kışlası yıkılarak Talimhane Meydanı da çevre yolu düzenleme çalışmalarından
etkilenerek önce tek kalmış820, 1970’lerde 15 Temmuz Şehitler Köprüsü (Boğaziçi
Köprüsü) için yapılan bağlantı yolunun yapımı nedeniyle dış bahçe bölünmüş,
Orhaniye Kışlası dış bahçenin dışına alınmış, dolayısıyla dış park ile kışla arasından
yol geçirilmiştir821. Dolayısıyla bu alanları içeren Talimhane Meydanı da ortadan
kalkmıştır. Günümüzde burada Talimhane veya Talimhane Meydanı adıyla anılan bir
yer kalmamıştır.
Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nde Yıldız Sarayı’nda önemli olaylara ev sahipliği ve
tanıklık yapmış olan bu yapı kaybolan mimari eserler arasında yerini almıştır. Tahta
çıkışından bir yıl sonra Osmanlı İmparatorluğu’na ilk ziyaretini gerçekleştiren II.
Wilhelm için yapılan hususi hazırlıklardan sadece birisi olan bu köşkün, dönemin
Türk-Alman yakınlaşması ve işbirliği sürecinin göstergelerinden biri olduğunu
söyleyebiliriz.
Örikağasızsaze, age, 56, 57.
Ezgü, age, 46, 53., Ayşe Osmanoğlu, age, 55.
819
age, 56.
820
Batur, Devr-i Hamid, 149.
821
İstanbul, “Yıldız”, Dünden Bugüne, 513-514., Batur, Dünden Bugüne, 526., Batur, Devr-i Hamid,
132.
817
818
229
İÜNEK’in yaptığı dizin çalışmasına göre Sultan II. Abdülhamid Fotoğraf
Koleksiyonu’nda Talimhane Köşkü ile ilgili fotoğraflar, 90614/22 numaralı
Talimhane Köşkü (İstanbul-Yıldız Sarayı) ve 90815/9 Talimhane Köşkü (İstanbulYıldız Sarayı) fotoğraflarıdır. Farklı albümlerde yer alan bu iki fotoğraf birebir aynıdır.
Sultan II. Abdülhamid Arşivi’nde Talimhane Köşkü’nü gösteren bu fotoğraf dışarıdan
çekilmiştir. Büyük bir kaç odası ve geniş bir salonu olduğu aktarılan Talimhane
Köşkü’nün822 köşkün içinin nasıl olduğuna dair elimizde herhangi bir fotoğraf yoktur.
90614 Numaralı Albüm 22 Numaralı Fotoğraf veya 90815 Numaralı Albüm 9
Numaralı Fotoğrafın Analizi
Şekil 28: Talimhane Köşkü
İÜNEK 90614 Numaralı Albüm 22 Numaralı Fotoğraf
Talimhane Köşkü’nü dışarıdan gösteren bu fotoğraf, köşkten elimizde kalan tek
fotoğraftır (Şekil 28). Sultan II. Abdülhamid Fotoğraf Koleksiyonu’nda bu fotoğrafa
iki farklı albümde mükerrer olarak yer verilmiştir. Abdullah Biraderler tarafından
çekilen fotoğrafın çekim tarihi, Talimhane Köşkü’nün yapım tarihini 1889 (Alman
822
Örikağasızzade, age, 54-56, 190., Ayşe Osmanoğlu, age, 55., Osman Nuri, age, 17.
230
İmparatoru’nun ilk ziyaret yılı) olarak kabul edersek ve Abdullah Biraderler’in saray
fotoğrafçılığında oldukları yılları da göz önüne alırsak 1889-1902 yılları arasında
olmalıdır.
90614/22 ile 90815/9 numaralı fotoğrafların tek farkı, 90815/9 numaralı fotoğrafın
altında resim altı bilgisine yer verilmiş olmasıdır. Fotoğrafın altında Fransızca olarak
“Vue du Talimmone Kiosque situe dans le Parc Imperial de Yildiz” yazmaktadır. Yani
resim altı olarak “Yıldız Sarayı Parkı’nda Bulunan Talimhane Köşkü’nün Görünümü”
bilgisi verilmiştir.
Fotoğrafa bakıldığında köşkün bir cephesinin Yıldız Sarayı dış bahçesini çevreleyen
duvara oturduğu görülmektedir. Sağda, bahçe duvarına açılan kapının yanlarında
yapım stili Talimhane Köşkü ile uyumlu, iki tane beyaz renkli ahşap güvenlik kulübesi
vardır. Kapının önünde içeriye giriş çıkışları denetleyen ve güvenlikten sorumlu
olduğunu düşündüğümüz dört tüfekli muhafız görülmektedir. Fotoğraf köşkün
Talimhane Meydanı’na bakan dış cephesini gösterecek şekilde çekilmiştir.
Fotoğraftan köşkün kâgir bir zemin üzerine ahşap olarak inşa edildiği anlaşılmaktadır.
Süsleme özellikleri dikkate alındığında, köşkün eklektik stili yansıttığı görülmektedir.
Köşkün giriş kapısı arkada yani dış bahçeye bakan tarafta olmalıdır. Zaten fotoğrafta
görülen cephe üzerinde köşke girişi sağlayan herhangi bir giriş kapısı mevcut değildir.
Bu cephede alt kata sivri kemerli pencereler açılmıştır. Üst katta düz atkılı pencereler
ve üstlerinde yer alan ahşap işlemeli alınlıklarla zemin kattaki kemer formu
yinelenmiştir. Yapının köşelerinin bu cephede çokgen form ile dışarı taşırılarak
vurgulanması, çatı formunda da ahşap süslemeli detaylarla bezenerek devam
ettirilmiştir. Yine bu cephede üst katta görülen mermer balkon, talimlerin ve
resmigeçitlerin izlendiği balkon olmalıdır.
Ön tarafta görülen toprak yol Talimhane tarafı olsa gerektir. Fotoğrafta en solda çok
küçük olarak bir yapı seçilmektedir. Bu taraf manej ve Ferhan Köşkü’nü içeren ahırlar
tarafına benzemektedir. Yapı fotoğrafta çok küçük yer kapladığından ve sadece çatısı,
çatı penceresi ve ağırlık kuleleri göründüğünden yapının Ferhan Köşkü’ne benzediğini
söyleyebiliriz.
Fotoğraf, II. Abdülhamid Dönemi Yıldız Sarayı’nın önemli olaylarına tanıklık etmiş
olan ve günümüzde varlıklarından hiçbir iz kalamayan Talimhane Meydanı ile aynı
isimle anılan köşkün konumu hakkında fikir vermekte ve cephesinde kullanılan
231
süsleme ve yapı elemanlarıyla dönemin mimari stilini yansıttığını açık bir şekilde bize
göstermektedir.
5.2.2. Acem Köşkü Fotoğrafları
Acem Köşkü, İran hükümdarı Muzafferüddîn Şah’ın 1900 yılındaki İstanbul ziyareti
için hususi olarak Yıldız Sarayı’nın dış bahçesinde yapılan tek katlı küçük bir
pavyondu823. Şah’ın ziyaretinde karşılamanın sarayda başladığı yer olması sebebiyle
tarihi öneme sahip bu yapı uzun ömürlü olmamıştır. Ayşe Sultan, Acem Köşkü’nün
Sultan V. Mehmet (Sultan Reşad) döneminde yıktırıldığını aktarmıştır824. Sultan
Reşad’ın saltanat yılları 1909-1918 olduğundan, demek ki Acem Köşkü bu dokuz
yıllık süre zarfında yıkılarak ortadan kalkmış olmalıdır.
Acem Köşkü Yıldız Sarayı bünyesinde yabancı bir hükümdar ziyaretine ev sahipliği
yapmış bir mekân olması açısından önemli bir yapıdır. Zira imparator ziyaretleri ve
karşılamaları için Yıldız Sarayı ve bahçeleri içerisinde hususi binalar (Talimhane
Köşkü, Merasim Dairesi, Seyir Köşkü gibi) yapıldığını ve Acem Köşkü’nün bunun tek
örneği olmadığını biliyoruz. Bununla birlikte Alman imparatoru ve imparatoriçesinin
ziyareti için Şale Köşkü’nün bir bölümü olarak inşa edilen Merasim Dairesi gibi
gösterişli bir yapı da olmadığı aşikârdır. Zaten Muzafferüddîn Şah Yıldız Sarayı’na
ulaştığında kendisine resmikabul Acem Köşkü’nün salonunda yapılmış, ardından bir
haftalık ziyareti süresince Şale Köşkü’nde kalmıştır825. İran şahı Sultan II. Abdülhamid
tarafından sadece Şale Köşkü’nde misafir edilmekle kalmamış ziyareti boyunca
sarayın farklı bölümlerinde hususi olarak ağırlanmıştır. Öyle ki bu ziyaret sebebiyle
özel olarak Mabeyn'in incesaz takımı hazırlanmış ve Şah’ın onuruna verilen ziyafetler
sırasında İran müziğine ait parçalar çalınmış, Yıldız Sarayı Tiyatrosu’nda hem
ortaoyunu hem de batı eserleri oynanmıştır. Yine Küçük Mabeyn Köşkü'nde Sultan
II. Abdülhamid ve Muzafferüddîn Şah özel bir öğle yemeği de yemişlerdir826.
Muzafferüddîn Şah’ın Yıldız Sarayı’ndan uğurlanma merasimi de kabul merasiminde
olduğu gibi Acem Köşkü’nde yapılmıştır827. Dolayısıyla Acem Köşkü’nün İran
Ayşe Osmanoğlu, age, 58.
age, 60.
825
age, 58-59.
826
age, 59.
827
İkdam Gazetesi, nr.2252’den aktaran Fatmagül Demirel, “II. Abdülhamid Dönemi’nde İran Şahı’nın
İstanbul Ziyareti”, İmparatorluk Başkentinden Kültür Başkentine İstanbul, ed. Feridun. M.
Emecen, (İstanbul: Kitabevi, 2010): 285.
823
824
232
Şahı’nın konaklaması için değil, karşılanması ve uğurlaması merasimleri için yapıldığı
anlaşılmaktadır.
II. Abdülhamid Fotoğraf Koleksiyonu’nda Acem Köşkü ile ilgili fotoğrafları
taradığımızda, İÜNEK’in yaptığı dizin çalışmasında Muzafferüddîn Şah İçin Yapılan
Kasır (İstanbul-Yıldız Sarayı) olarak isimlendirilen 90508 numaralı albümdeki 8
numaralı fotoğraf ile 90509 numaralı albümün 8 numaralı fotoğrafı karşımıza
çıkmaktadır. Acem Köşkü’nü gösteren bu iki fotoğraf da birbirinin aynısıdır. Bu
yüzden fotoğrafçı bilgisi ve resim altı bilgilerini de içerdiği için bu fotoğrafları birlikte
analiz edeceğiz. 90508 numaralı albümdeki 9 numaralı fotoğrafta ise Acem Köşkü’nün
sadece küçük bir bölümü görünmektedir ancak köşkün bulunduğu yerine dair fikir
verdiğinden bu fotoğraf bizim için önemlidir. Doğrudan Acem Köşkü’nü gösteren bir
diğer fotoğraf da İÜNEK’in yaptığı dizin çalışmasında Kasr-ı Âli (İstanbul-Yıldız
Sarayı) olarak isimlendirilen 90552/91 numaralı fotoğraftır. Bu fotoğrafın önemi
Acem Köşkü’nün bir diğer isminin Kasr-ı Âli olduğunu öğrenmemizi sağlamasıdır.
Sultan II. Abdülhamid Koleksiyonu’nda yer alan Acem Köşkü fotoğraflarının tamamı
köşkü dışarıdan göstermektedir. Köşkün içeriden fotoğrafı veya Muzafferüddîn Şah’a
köşkün salonunda yapılan kabul veya uğurlama merasimlerini gösteren herhangi bir
fotoğraf yoktur. Koleksiyonda Acem Köşkü’nü gösteren fotoğrafları tek tek analiz
edersek:
90508 Numaralı Albüm 8 Numaralı Fotoğraf veya 90509 Numaralı Albüm 8
Numaralı Fotoğrafın Analizi
Bu fotoğrafa hem 90508 numaralı albümde hem de 90509 numaralı albümde mükerrer
olarak yer verilmiştir. Her iki albüm de sadece İran Şah’ı Muzafferüddîn’in 1900
yılında İstanbul’a yaptığı ziyareti gösteren fotoğraf albümleridir. Özellikle 90508
numaralı albüm İran Şahı’nın Avrupa Seyahatinin son durağı olarak planladığı
Osmanlı İmparatorluğu ziyaretinin Edirne’de başlayan karşılama merasiminden,
Bakırköy Tren Garı’na inişini, Bakırköy İskelesi’nden Ortaköy İskelesi’ne ulaşmak
için bindiği İzzettin Vapuru’nu, Ortaköy’de yapılan karşılama merasimini, Yıldız
Sarayı Bahçesi’nde karşılama merasimi için özel olarak yapılan köşkü, Şah’ın Şale
Köşkü’nden İran Sefarethanesine gitmek üzere köşkün kapısından çıkışını ve arabaya
binişini, Cağaloğlu’ndaki Sefarethane ziyaretini, Tophane İskelesi’nden Tarihi
Yarımada’ya geçişlerini, Ayasofya ziyaretini ve Ortaköy’den uğurlanışı gibi ziyaretin
233
pek çok aşamasını gösteren fotoğrafları içermektedir. Albümün sonuna tek tek
albümdeki her fotoğrafın numarası ve resim bilgileri eklenmiştir.
Şekil 29: Acem Köşkü
İÜNEK 90508 Numaralı Albüm 8 Numaralı Fotoğraf veya 90509 Numaralı Albüm 8 Numaralı
Fotoğraf
90508/8 numaralı Acem Köşkü’nü gösteren bu fotoğraf için albümün arkasında
verilen resim bilgisi Osmanlıca olarak “mülakat mahalli” şeklinde yazılmıştır (Şekil
29). 90508 numaralı albümdeki fotoğrafların kime ait olduğu bilgisi verilmemiştir.
Ancak bu albümün müellifi 90509 numaralı albümün müellifi ile aynı olabilir. Çünkü
aynı Acem Köşkü fotoğrafını içeren 90509 numaralı albümün de tamamı İran Şahı’nın
ziyaretini gösteren fotoğraflardan oluşmaktadır. Bu albümün sonuna da resim bilgileri
eklenmiş, ayrıca albümün hazırlanma sebebinin ve komisyon üyeleri bilgilerinin yer
aldığı Osmanlıca bir vesikaya yer verilmiştir (Şekil 30). Bu vesikada Komisyon
üyeleri Fotoğraf Muavini Hazım, Fotoğraf Muavini Behçet, Mühendishane-i Berr-i
Hümâyun muallimlerinden Binbaşı Sami, Mekteb-i Harbiye-i Şahane Fotoğraf
Muallimi Rif’at ve Yâveran-ı Hazret-i Şehriyarî Miralay Zekai olarak yazılmıştır.
Zaten, İran Şahı Muzafferüddîn’in 1900’de gerçekleştirdiği İstanbul ziyaretini
fotoğrafla belgelemek için bir komisyon kurulduğu ve Hüseyin Zekai Bey (Paşa)’in
234
komisyonun başkanlığını yaptığını bilinmektedir828. Dolayısıyla 90508-8 veya 905098 numaralı fotoğrafların müellifi asker kökenli fotoğrafçılardan oluşan bu
komisyondur.
Şekil 30: 90509 Numaralı Albümdeki Fotoğrafları Çeken Komisyon Üyelerini
Gösteren Belge
İÜNEK 90509 Numaralı Albüm 65 Numaralı Fotoğraf
Fotoğraf 1900 yılında Eylül ayı sonunda veya Ekim ayı başında çekilmiş olmalıdır,
çünkü Muzafferüddîn Şah’ın İstanbul ziyareti 30 Eylül 1900’de Edirne’den
karşılanmasıyla başlamış, 30 Eylül’de Bakırköy’e gelen Şah, saltanat yatı olan İzzettin
Vapuru ile Ortaköy iskelesine oradan da Yıldız Sarayı’na ulaşmış829, 1 Ekim Pazartesi,
2 Ekim Salı, 3 Ekim Çarşamba olmak üzere İstanbul içinde ziyareti devam etmiş ve 4
Ekim Perşembe günü ise Yıldız Sarayı’ndan uğurlanmıştır830.
90508-8 veya 90509-8 numaralı fotoğrafı biçimsel ve içerik açısından analiz edersek,
fotoğrafın merkezinde Acem Köşkü’nün ön cephesinin yer aldığı, köşkün tarihi
kaynaklarda aktarıldığı üzere tek katlı bir yapı olduğu, ön cephesindeki pencere
üstlerinin ve saçak altlarının mütevazı süslemelerle bezendiği görülmektedir.
Dışarıdan 5 basamakla çıkılan kapı girişine kadar uzanan direkli bir karşılama yolu
yapılmıştır. Taşıyıcısı sıra direkler olan bu karşılama yolunda direkler açık renk şerit
kurdele benzeri bir malzeme ile helezon şeklinde sarılmış veya açık renk bir boya ile
Genç, Çolak, age, 662,663.
İkdam gazetesi nr. 2247, 2248.’den aktaran Fatmagül Demirel, İmparatorluk Başkentinden, 281.
830
İkdam gazetesi nr. 2250, 2251, 2252’den aktaran Fatmagül Demirel, İmparatorluk Başkentinden,
284-285.
828
829
235
boyanarak bu görünüm verilmiştir. Ayrıca direklerin üstü kumaş benzeri bir malzeme
ile kapatılarak üst kısmı örtülmüş, sundurma biçiminde direkler arasından geçilen bir
geçit alanı oluşturulmuştur. Bu helezonik süslemeli direklerin bir benzerine aynı
albümdeki 90508-31 numaralı fotoğrafta da rastlanmaktadır (Şekil 31). 90508-31
numaralı bu fotoğraf da İran Şah’ını karşılama merasimi esnasında Bakırköy Tren
İstasyonu’nda çekilmiştir. Bayrakların asıldığı direkler ve sağ tarafta askeri bandonun
içerisinde yer aldığı alanı çevreleyen çitler de aynı şekilde sarmal görünümü verilecek
biçimde kurdele benzeri bir malzeme ile sarılmıştır. Bunun İran Şah’ını karşılama
merasimi için yapılan hazırlıklarda tercih edilen görsel bir süsleme unsuru olduğu
anlaşılmaktadır.
Şekil 31: İran Şah’ına Bakırköy Tren İstasyonu’nda Yapılan Karşılama
İÜNEK 90508 Numaralı Albüm 31 Numaralı Fotoğraf
90508-8 veya 90509-8 numaralı fotoğraflar da Acem Köşkü’nün fotoğrafa göre sol
tarafında yakınında bir yapı daha uzandığı, bu yapının da arkasında yüksekçe bir duvar
olduğu dikkat çekmektedir. Bu fotoğraf bize Acem Köşkü’nün Yıldız sarayı dış
bahçesinin neresinde olduğu hakkında fikir vermese de albümlerdeki diğer fotoğraflar
bu konu hakkında tahminde bulunmamızı kolaylaştırmaktadır.
236
90508 Numaralı Albüm 9 Numaralı Fotoğrafın Analizi
Şekil 32: Yıldız Sarayı Dış Bahçesi’nde Acem Köşkü’nün Bulunduğu Yer
İÜNEK 90508 Numaralı Albüm 9 Numaralı Fotoğraf
90508/ 9 numaralı bu fotoğraf 90509/26 numaralı fotoğrafla birebir aynıdır. 90509
numaralı albümün müellifinin İran Şahı’nın ziyaretini belgelemek için görevlendirilen
komisyon olduğu bilindiğinden, 90508/9 numaralı bu fotoğrafında komisyon
tarafından çekilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Fotoğraf için albümün sonunda fotoğraf bilgilerinin yer aldığı bölümde “mülakat
mahalli” ifadesi kullanılmıştır (Şekil 32). Mülakat mahalli denmesinin sebebi
burasının İran Şahı’nın Yıldız Sarayı’na Mecidiye Kapısı’ndan girdikten831 sonra
Sultan II. Abdülhamid tarafından kendisine kabul merasiminin yapıldığı yer olan
Acem Köşkü’nün olduğu alan olmasıdır. Fotoğrafta Acem Köşkü’nün küçük bir
bölümü görünmekte, fotoğrafın ilgi merkezini yolun orta tarafındaki kameriye
doldurmaktadır. Bu fotoğrafın bizim için önemi, hem Acem Köşkü’nü göstermesi hem
831
Ayşe Osmanoğlu, age, 59.
237
de fotoğrafta görülen diğer yerler sayesinde köşkün Yıldız Sarayı dış bahçesindeki
konumu hakkında fikir vermesidir.
Fotoğraf dikkatle incelendiğinde orta hizada sağda görülen Acem Köşkü, karşılama
merasimi için hazırlanan geçidinin süslenen direklerinden seçilmektedir. Direklerin
hemen arkasında Çırağan Sarayı ile Yıldız Sarayı dış bahçesini bağlayan köprünün
kemeri görünmektedir. Köprünün yivli kemeri ve kapının kenarlarındaki sütunların
dantel biçimindeki başlıkları net şekilde seçilmektedir. Bu kapının oturduğu ve
Çırağan Sarayı ile Yıldız Sarayı dış bahçesini ayıran yüksek duvarın arkada boylu
boyunca uzandığı görülmektedir. Ayrıca bu dış duvarın arkasında sol tarafta Çırağan
Sarayı da seçilmektedir. Bu köprünün Sultan Abdülaziz döneminde Çırağan
Sarayı’nın arka bahçesi olarak kullanılan Yıldız Parkı ile Çırağan’ı birbirine bağlamak
için yapıldığını daha önce zikretmiştik. Acem Köşkü de öyle görülüyor ki bu köprüye
dolayısıyla dış bahçenin Çırağan’a yakın bir bölgesinde yapılmıştır. Ayrıca Ayşe
Sultan’ın hatıratında Acem Köşkü’nün bulunduğu yerin adeta bir hayvanat bahçesi
niteliğinde olduğunu,832 Osman Nuri’nin de Sultan Abdülaziz Dönemi’nde bu
bahçenin Avrupa'dakilere benzer bir hayvanat bahçesi gibi olduğunu aktarmış
olmaları833, Acem Köşkü’nün de dış bahçede Sultan Abdülaziz döneminden
devralınan ve Sultan II. Abdülhamid döneminde de genişleyen hayvanat bahçesine
yakın olabileceğini düşündürmektedir.
90552 Numaralı Albüm 91 Numaralı Fotoğrafın Analizi
Bu fotoğraf doğrudan İran şahı Muzafferüddîn’in ziyaretini gösteren bir albümde değil
Yıldız Sarayı’nı gösteren fotoğrafların yer aldığı 90552 numaralı albümde yer
almaktadır. İÜNEK’in yaptığı dizin çalışmasında Kasr-ı Âli (İstanbul-Yıldız Sarayı)
olarak isimlendirilen bu fotoğrafın altında yer alan Osmanlıca bilgide “Hadika-i
Hümâyun dâhilinde İran şahı merha-metlû Muzafferüddin Şah Hazretleriyle Mülakatı
Hümâyun Cenâb-ı Hilâfet-penâhîye’ye Kasr-ı Âli” yazılmıştır (Şekil 33). Bu fotoğraf
sayesinde Acem Köşkü’nün bir diğer adının da Kasr-ı Âli olduğu ortaya çıkmaktadır.
832
833
age, 124.
Osman Nuri, age, 9., Ali Said, age, 22.
238
Şekil 33: Yıldız Sarayı Dış Bahçesi'nde Kasr-ı Âli (Acem Köşkü)
İÜNEK 90552 Numaralı Albüm 91 Numaralı Fotoğraf
Bu fotoğrafta Kasr-ı Âli yani Acem Köşkü ön cephesi de görünecek şekilde 45
derecelik açıyla köşeden çekilmiştir. Bu kez 90508-8 numaralı fotoğrafta olduğu gibi
bahçeden köşkün girişine uzanan, direklerle geçilen ve sundurma şeklinde üstü tenteli
geçit yolu yoktur. Sadece sarmal görünümlü iki adet ince direk mevcuttur. Diğer
fotoğraflarda çatı örtüsü çok belli olmayan Acem Köşkü’nün bu fotoğrafta kırma çatılı
bir üst örtüsüne sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Fotoğrafa göre sol tarafta Acem Köşkü’nün yanında bir yapı uzanmakta, en arkada da
yine Çırağan Sarayı ile Yıldız Sarayı dış bahçesini ayıran yüksek duvar
görünmektedir. 90508-8 numaralı fotoğrafla kıyaslandığında her iki fotoğrafta da
bulunan bitkilerin ve ağaçların boyları hemen hemen aynı göründüğünden demek ki
bu iki fotoğraf birbirine yakın tarihlerde çekilmiştir. Temel fark karşılama için yapılan
sundurmalı geçit yolunun olmamasıdır. Dolayısıyla fotoğraf bu geçit yapılmadan önce
veya sundurmalı geçit söküldüğüne göre İran Şahı’nın ziyaretinden sonraki bir tarihte
239
çekilmiştir. Bu yüzden bu fotoğrafın da yine 1900 yılı içerisinde çekilmiş olduğunu
söyleyebiliriz. Fotoğrafın kime ait olduğu ise bilinmemekte olup, İÜNEK’in
fotoğrafçılara göre yaptığı albüm dizininde de albümün müellifine dair herhangi bir
bilgi verilmemiştir.
5.2.3. Dövüşen Boğa Heykeli Fotoğrafları
Şekil 34: Yıldız Sarayı Dış Bahçesi'nde Dövüşen Boğa Heykeli
İÜNEK 90751 numaralı albüm 44 numaralı fotoğraf
Sultan II. Abdülhamid Fotoğraf Koleksiyonu’nda Dövüşen Boğa Heykeli’ni (Taureau
Combattant) gösteren fotoğraflar 90751/44 ve 90867/31 numaralı fotoğraflardır. Farklı
albümlerde yer alan bu iki fotoğraf birbirinin aynısıdır, yani heykel fotoğrafına farklı
albümlerde mükerrer olarak yer verilmiştir. Fotoğraf, saray fotoğrafçısı Kargopoulo
tarafından çekilmiştir. Kargopoulo’nun saray fotoğrafçılığı yılları 1878-1886
olduğundan834,
fotoğraf
bu
tarihler
arasında
çekilmiş
olmalıdır.
Ayrıca,
Kargopoulo’nun 1879’da Yıldız Sarayı için kestiği makbuza göre, fotoğrafçı 1878
yılında saraya 1266 adet fotoğraf teslim etmiştir. Teslim ettiği fotoğraflar arasında
834
Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 48-49.
240
Yıldız Sarayı’nı gösteren yaklaşık 160 fotoğraf vardır835. Dolayısıyla Dövüşen Boğa
Heykeli’ni gösteren bu fotoğrafın çekim tarihi 1878-1879 yılları arası olmalıdır.
Fotoğrafın yer aldığı 90867 kodlu albüm Yıldız Sarayı dış bahçesini gösteren
fotoğraflardan oluşmaktadır. Albümün kapağında Fransızca olarak “Vues de Yeldez
Kiosque Et Parc” yazılmıştır. Yani fotoğraf albümü “Yıldız Köşkü ve Parkı
Manzaraları” olarak isimlendirilmiştir.
Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nde Yıldız Sarayı dış bahçesinde sergilenen Dövüşen
Boğa Heykeli Yıldız Sarayı’nın tasfiye edilmesi sürecinden etkilenen kültür
varlıklarından sadece birisidir. Günümüzde Kadıköy’de Osmanağa Mahallesi Altıyol
Meydanı’ndaki kavşakta bulunan bronz heykel, bulunduğu yerin sembolü olmuş, aynı
zamanda Kadıköy’de bir buluşma noktası haline gelmiştir. Günümüzde, “Boğa’nın
orada buluşalım” veya “Boğa’da buluşalım” denildiğinde kast edilen yer Dövüşen
Boğa Heykeli’nin önüdür.
Dövüşen Boğa Heykeli, Sultan Abdülaziz tarafından Fransa’dan özel olarak sipariş
verilerek, saray bahçelerine yerleştirilen vahşi hayvan konulu heykellerden birisidir836.
Sultan Abdülaziz, İmparatorluk toprakları dışına sadece sefer yapmak amacıyla değil
gezi amacıyla giden padişahların ilki olarak bilinmekte olup, 1863 yılında Mısır’ı,
1867’de de Paris, Londra ve Viyana’yı ziyaret etmiştir837. 1867’de Fransa İmparatoru
III. Napolyon’un (1808-1873) özel davetiyle Paris Uluslararası Sergisi’nin açılışına
katılan838 Sultan Abdülaziz Avrupa Seyahati esnasında hem sarayları hem de evrensel
sergiyi gezerek, dönemin üslubuyla üretilen sanat eserlerini yerinde izlemiştir839.
Sultan Abdülaziz aynı zamanda heykelini yaptıran ilk padişah unvanına sahiptir840.
age, 48-49. Ayrıca Bakınız: TCBOA: Y.PRK.MYD. 1/33.
Klaus Kreiser, “Public Monuments in Turkey and Egypt, 1840-1916”, Muqarnas, an Annual on
the Visual Culture and Islamic World, Vol. 14 (1997): 109-110.)
837
Nihat Karaer, Paris, Londra, Viyana; Abdülaziz’in Avrupa Seyahati, (Ankara: Phoenix Yayınevi,
2003) 67, 100, 128.
838
Tasvir-i Efkâr, 23 Muharrem 1284, (27.5.1867), No: 486.’den aktaran Karaer, age, 45.
839
Ruznamçe-i Ceride-i Havadis, nr. 687, s. 2745, (1 Ra. 1284/3 Temmuz 1867); Ruzname-i
Ayine-i Vatan, nr 26, s. 1 (1 Ra. 1284/3Temmuz 1867)’den aktaran Tekdemir, age, 13.
840
Mustafa Cezar, Sanatta Batıya Açılış ve Osman Hamdi, c.1 (İstanbul: Erol Kerim Aksoy Vakfı
Yayınları, 1995), 151.
Sultan Abdülaziz C.F. Füller isimli bir heykeltraşı İstanbul’a getirterek, kendisini at üzerinde tasvir
eden bir heykel sipariş etmiştir. Bu heykel 1871’de İstanbul’da yapılan heykelin bronz dökümü ise
Münih’te yapılmıştır. Sultan Abdülaziz heykelini Beylerbeyi Sarayı’nın salonuna yerleştirmiştir.
835
836
241
Sultan Abdülaziz saray bahçelerine yerleştirmek üzere Fransız heykeltıraş Pierre Louis
Roillard (1820-1881) ve ekibine toplam 24 adet bronz ve mermer hayvan heykeli,
anıtsal özellikli vazolar ve 2 adet mermer friz sipariş etmiştir841. Pierre Louis
Roillard’in başkanlık ettiği ve (1820-1881), Isidore Jules Bonheur (1827-1901), Louis
Joseph Doumas (1801-1887), Hippolyte Heizler (1828,1872), Joseph Leboeuf (1792
–1865), Paul-Edouard Delabrière (1829-1912), Antoine-Louis Barye (1795 –1875)
gibi heykeltıraşlardan oluşan bir ekibin ürettiği842 bronz ve mermer heykellerin
tamamı 1864 tarihlidir843. Yapıldığı dönemin sanat akımı olan Romantizm üslubunu
yansıtan bu heykel türü konularını ağırlıklı olarak tarih, edebiyat gibi disiplinlerden
alarak, yaban hayvanları, av sahneleri gibi konuları betimlemektedir844.
Bu heykeller arasında Sultan Abdülaziz döneminde Yıldız Sarayı bahçesine konan ve
heykeltıraş Pierre Louis Roillard ve Isidore J. Bonheur ve tarafından 845 imzalanan
Dövüşen Boğa heykelinin eşi olan Böğüren Boğa Heykeli (Taureau Combattant) ise
Beylerbeyi Sarayı bahçesine yerleştirilmiştir846. 1864’de Thiébaut Dökümhanesi’nde
yapılan847 ikiz boğa heykelleri ilk olarak 1865’teki Salon Sergisi’nde teşhir
edilmişlerdir848. Sultan Abdülaziz’in saray bahçelerine yerleştirmek üzere heykel
sipariş etmesi 1865’de Fransa basınında ilgi ve övgüye de mazhar olmuştur849.
841
Bernard-Yves Cochain, Pierre Louis Rouillard (1820-1881) Sculpteur Animalier, Professeur De
Sculpture Et D'anatomie, Dea De L'ecole Du Louvre, Paris 1997.’den aktaran Emine Altay Seçen,
“Son Dönem Saray Bahçelerini Süsleyen Heykeller”, Milli Saraylar Dergisi, s. 7 (2011): 20.
842
Seçen, age, 19.
843
Günsel Renda, “Osmanlılarda Heykel”, Sanat Dünyamız, s. 82 (2001): 142., Seçen, age, 19.,
844
Vildan Çetintaş, "Türk Heykel Sanatının Gelişim Aşamasında Abdülaziz Dönemi (1861-1876)
Etkinlikleri", 38. ICANAS (Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi) Bildiri
Özetleri Kitabı, 10-15 Eylül 2007 (Ankara: Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, 2008): 929930.
845
Isidore Jules Bonheur: 1827, Bordeaux doğumlu olan heykeltraş özellikle hayvan figürleri
konusunda uzmanlaşmıştır.
(Emmanuel Bénézit, Dictionnaire Critique et Dokcumentaire Des Peintres, Sculpteurs,
Dessinateurs et Graveurs, Tome Quatriéme Doughet-Gillet, Librairie Gründ, 1976, 149. 'dan aktaran
Çetintaş, age, 931.)
Pierre Louis Roillard: 1820, Paris doğumlu heykeltıraş, özellikle yaptığı anıtsal hayvan heykelleri ile
ünlüdür. Roillard, bu heykellerin yapımında heykeltıraşlardan oluşan bir ekibi de yönetmiştir. 1840’dan
1881’deki ölümüne değin Ecole des Arts Decoratifs’de heykel bölümünde profesör olarak görev
yapmıştır. Sanatçının Sultan Abdülaziz’den aldığı 24 adet bronz ve mermer hayvan heykeli siparişi
aldığı en önemli heykel siparişlerden olarak görülmektedir.
(Cochain, age.’den aktaran Seçen, age, 20.)
846
Seçen, age, 21.
847
Elmas Erdoğan, Parisa Göker, “Geç Osmanlı Döneminde Heykel; İstanbul Saray Bahçeleri”,
Journal of Social and Humanities Sciences Research (JSHSR), Vol. 5, Issue: 24, (2018):1429.
848
Kreiser, age, 109-110.
849
Victor Borie, “Le Jardin Du Sultan”, L'Illustration: Journal Universel, Vol. 45., no. 1141, (1865):
16. (“Je trouve que le Grand Turc, comme on disait autrefois, a montre un gout parfait, bon et salutaire
exemple aux autres monarques de l'Europe, moins absolus et plus civilise.”)
242
Dövüşen Boğa Heykeli’nin ve fotoğrafının önemi, 19. yüzyıl sonunda Osmanlı
İmparatorluğu’nda İstanbul’da parkların yapıldığı ve heykellerle süslendiği bir dönemi
yansıtmasıdır. Bu dönemde saray bahçeleri dışında İstanbul’un çeşitli semtlerinde
bahçelerin ve parkların yapıldığı bilinmektedir850. Ayrıca son dönem Osmanlı saray
ve millet bahçelerinde heykellere yer verilmesi, heykel sanatının Osmanlı hanedanı
nezdinde nasıl kabul ve değer gördüğünün de örneğidir.
Arşiv fotoğrafı ayrıca Sultan Abdülaziz Dönemi’nde sipariş edilerek Yıldız Sarayı dış
bahçesine yerleştirilen bronz heykellerin Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nde de
korunduğunu ve bronz heykelin Yıldız Sarayı dış bahçesindeki özgün yerini
göstermektedir. Amcası Sultan Abdülaziz’in Avrupa Seyahati esnasında şehzade
olarak bu yolculuğa katılmış851 ve Paris Evrensel Sergisi’nde benzer eserleri yerinde
görmüş olan Sultan II. Abdülhamid’in de bu heykellere değer verdiğini, fotoğraflarını
çektirdiğini ve koruduğunu söyleyebiliriz.
Dövüşen Boğa Heykeli'nin eşi olan Böğüren Boğa Heykeli günümüzde halen
Beylerbeyi Sarayı üst bahçesindeki Sarı Köşk’ün önündedir, yani herhangi bir yere
taşınmamıştır. Günümüzde Altıyol Kavşağı’nda bulunan Dövüşen Boğa Heykeli'nin
özgün yeri arşiv fotoğrafında da görüldüğü üzere Yıldız Sarayı dış bahçesindeki
seranın önüdür.
Yıldız Sarayı’nın tasfiye edilmesinden sonra Dövüşen Boğa Heykeli, arşiv
fotoğrafında da gördüğümüz diğer heykeller gibi (Şaha Kalkmış At Heykeli, Su İçen
Dişi Geyik ve Yavrusu Heykeli) farklı yerlere taşınmıştır. Dövüşen Boğa Heykeli’nin
ilk olarak taşındığı yer için ulaşılan bilgiler heykelin Yıldız Sarayı’ndan sonraki ilk
durağının Abraham Paşa’nın (1833-1918)852 Büyükdere sırtlarındaki Bilezikçi Çiftliği
olduğunu göstermektedir. Münevver Ayaşlı, Dersaadet isimli kitabında bu çiftlikte
Refik Fidan, “Saray Bahçelerinde Kullanılan Ağaç Türleri”, Millî Saraylar Dergisi, s. 1, (1987):
71.’den aktaran
Çetintaş, age, 929.
İstanbul’da şehir içinde bahçe ve parkların yapılması Abdülaziz devrinde başlamıştır. Örneğin 1871’de
Tepebaşı’nda halka açık için bahçelerin meydana getirilmesine dair haber yapılmıştır. Basiret Gazetesi,
3 Recep 1287., No: 174.
851
Ali Kemali Aksüt, Sultan Aziz’in Mısır ve Avrupa Seyahati, (İstanbul: Ahmet Sait Matbaası,
1944), 98-99’dan aktaran Karaer, age, 53.
852
Abraham Paşa: 1833-1918 yılları arasında yaşamış, asıl adı Abraham Eramyan olan bürokrat ve
diplomat.
Edhem Eldem, “Abraham Paşa”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. 1. (İstanbul: Tarih Vakfı
Yayınları, 1993): 59.
850
243
kaldığı günlerde müstesna güzellikte bronz at, boğa ve geyik heykelleri gördüğünden
ve bunların bir kısmının daha sonra Mahmud Muhtar Paşa’nın853 (1867-1935)
Moda’daki köşkünün bahçesine taşındığından söz etmiştir854. Ayaşlı, bu çiftliği
Abraham Paşa’dan veya varislerinden önce Enver Paşa’nın855 (1881-1922), Enver
Paşa’nın ülkeden ayrılışından sonra ise Mahmud Muhtar Paşa’nın satın aldığını
aktarmıştır. Ayaşlı, Bilezikçi Çiftliği’ne Mahmud Muhtar Paşa’nın sahip olduğu
dönemde gitmiş ve heykelleri bahçede görmüştür856. Ancak, Dövüşen Boğa
Heykeli’nin Bilezikçi Çiftliği’ne çiftliğin sahibi Abraham Paşa iken mi, Enver Paşa
iken mi yoksa Mahmud Muhtar Paşa iken mi getirildiği belli değildir. Bilindiği gibi
Sultan II. Abdülhamid 1909’da tahttan indirilmiş ve Yıldız Sarayı bu tarihten sonra
tasfiye sürecine girmiştir. Aralarında Dövüşen Boğa Heykeli’nin de olduğu seranın
önündeki heykellerin tasfiye sürecinin hangi aşamasında Yıldız Sarayı dış bahçesinden
çıkarıldıklarını tam olarak bilemiyoruz. Ancak bronz heykellerin daha sonraki yıllarda
taşındıkları yerler ve buralara nasıl götürüldükleri dikkate alındığında, bunların önce
Bilezikçi Çiftliği’ne daha sonra farklı yerlere taşındıkları anlaşılmaktadır.
Bilezikçi Çiftliği’nin tarihçesine kronolojik olarak bakarsak, Bilezikçiyan isimli
Ermeni bir sarraf tarafından av korusu olarak kullanılan çiftliği Abraham Paşa 1910’da
satın almıştır. Bilezikçi Çiftliği’nin mülkiyeti 1913’de Enver Paşa’nın eşi Naciye
Sultan’a (1896-1957), I. Dünya Savaşı’ndan sonra ise Mahmud Muhtar Paşa’nın eşi
Nimetullah Hanım’a (1876-1945) geçmiştir857.
Ayaşlı’nın Bilezikçi Çiftliği’ndeki bronz at, boğa ve geyik heykellerinden bazılarının
Mahmud Muhtar Paşa’nın ve eşi Nimetullah Hanım’ın Moda’daki Köşkü’nün
Mahmud Muhtar Paşa (Katırcıoğlu): 1866-1935 yılları arasında yaşamış asker ve devlet adamıdır.
Aynı zamanda Gazi Ahmed Muhtar Paşa’nın oğludur. Eşi Nimetullah Hanım (1876-1945) Hidiv İsmail
Paşa’nın kızıdır.
Necdet Sakaoğlu, “Katırcıoğulları”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. 4. (İstanbul: Tarih
Vakfı Yayınları, 1994): 489.
854
Münevver Ayaşlı, Dersaadet, (İstanbul: Bedir Yayın Evi, 1993), 106.
855
Enver Paşa: 1881-1922 yılları arasında yaşamış asker ve devlet adamıdır. Enver Paşa 1918’de
Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmıştır.
Enver Paşa, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. 8. (İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 1995):
138.
Bilezikçi Çiftliği’nin mülkiyeti 1917 yılında Enver Paşa’nın eşi Naciye Sultan’a (1898-1957) geçmiştir.
Faik Yaltırık, “Bilezikçi Çiftliği”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. 2. (İstanbul: Tarih Vakfı
Yayınları, 1994): 229.
856
Ayaşlı, age,106.
857
Yaltırık, age, 229.
853
244
bahçesine taşındığını aktardığını daha önce zikretmiştik858. Bir başka kaynakta
aktarıldığına göre ise bu heykellerden biri olan Şaha Kalkmış At Heykeli ilk olarak
Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın (Mahmud Muhtar Paşa’nın babası) Feneryolu’ndaki
köşkünün bahçesine getirilmiştir. Günümüzde Tahir Ekdal Sokağı, Numara: 7, Kibar
Apartmanı’nın olduğu yere getirilen heykel o vakitlerde kestane, çam ve çitlembik
ağaçlarıyla kaplı bir arazidir ve heykel bu arazideki ağaçların arasına
yerleştirilmiştir859. Daha sonra, Mahmud Muhtar Paşa heykelin Moda’daki kendi
konağına (Mermer Konak) taşınmasını istemiştir. Şaha Kalkmış At Heykeli böylece
Mahmud Muhtar Paşa’nın Mermer Köşkü bahçesine yerleştirilmiştir860. 1950’de özel
mülk olmaktan çıkarılarak kamulaştırılan ve Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilen
Mahmud Muhtar Paşa Köşkü’nün içindeki eşyalar için müzayede yapılmıştır. Bu
müzayedede Şaha Kalkan Özgürlük Atı Heykeli için Hacı Ömer Sabancı ve Vehbi
Koç arasında çekişmeli bir açık arttırma yaşanmış, neticede heykeli Hacı Ömer
Sabancı satın almıştır. Bugün Emirgan’daki Sabancı Müzesi olarak kullanılan köşkün
bahçesinde bulunan heykel, köşkün Atlı Köşk adıyla anılmasını sağlamıştır. Vehbi
Koç ise bu köşke ait açık arttırmadan bronz bir geyik heykeli almış, bu heykel de Divan
Oteli önüne yerleştirilmiştir861. Tüm bu bilgilere istinaden Dövüşen Boğa Heykeli de
eğer Moda’daki köşke getirilmiş olan heykellerden birisi ise, o da köşkün
kamulaştırılmasından sonra yer değiştirmiş olabilir.
Dövüşen Boğa Heykeli’nin bir sonraki durağı 1951-1969 yılları arasında ise
Harbiye’deki Spor Sergi Sarayı’nın (günümüzde İstanbul Kongre Merkezi) önüdür862.
Heykel, 1953’de Hilton Oteli yapılırken Hilton Oteli ile Spor Sergi Sarayı’nın
arasındaki meydana yerleştirilmiştir863. Oradan da Taksim Gezi Parkı’na götürüldüğü
aktarılan Dövüşen Boğa Heykeli, 1969’da ise Kadıköy Şehramaneti ile Sokoni Benzin
İstasyonu arasındaki alana konmuştur864. Heykel nihai olarak 1990’da Altıyol’daki
mevcut yerine getirilmiştir865. Günümüzde Milli Saraylar İdaresi Başkanlığı tarafından
Ayaşlı, age, 106.
Müfid Ekdal, Bizans Metropolü’nde İlk Türk Köyü Kadıköy, (İstanbul: Kadıköy Belediye
Başkanlığı Kültür Yayınları, 1996), 55.
860
Ekdal, age, 55.
861
Ekdal, age, 56., Mine Akverdi, “Tarihi Köşk Vali'nin İmzasını Bekliyor”, Akşam Gazetesi, 14 Nisan
2008. http://v3.arkitera.com/h27371-tarihi-kosk-valinin-imzasini-bekliyor.html [01.04.2019].
862
Ömer Faruk Şerifoğlu, “İstanbul’da Başıboş Bir Boğa”, İstanbullu, s. 5, (1999): 52-53.
863
Anais M. Martin, Her Yeri Resim Gibi Küçük Moda, (İstanbul: Heyemola Yayınları, 2010), 14.
864
Sokoni Benzin İstasyonu, günümüzde Kadıköy’deki Kadıköy-Beşiktaş İskelesi’nin karşısındaydı.
(Martin, age, 15.)
865
Şerifoğlu, age, 52-53.
858
859
245
Sultan Abdülaziz Dönemi’ne ait diğer heykellerle birlikte Dövüşen Boğa Heykeli’nin
de ilk yerine dönmesi için çalışmalar yapılmaktadır866.
Dövüşen Boğa Heykeli, saray bahçesine arslanhane ve geyikhaneler yaptırdığı867
bilinen Sultan Abdülaziz’in vahşi hayvan ve heykel sevgisinin bir tezahürü olarak,
Osmanlı saraylarını süslettiği heykellerden biri olması ve günümüze ulaşabilmesi
açısından önemlidir. Sultan II. Abdülhamid döneminde fotoğraflanarak arşive alınan
Dövüşen Boğa Heykeli ve diğer heykel grubunu gösteren fotoğraf, bunların Yıldız
Sarayı’na ait olduklarının ve zaman içerisinde buradan farklı yerlere taşındıklarının en
önemli kanıtıdır. Üstelik Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nden sonra yer değiştirerek
farklı mekânlarda boy gösteren bu heykeller birbirinden çok farklı noktalara taşınarak,
taşındıkları yerlerin simgesi haline gelmiş, buralarda da farklı yaşanmışlıkların şahidi
olmuşlardır.
Bu heykellerden günümüzde Yıldız Parkı olarak kullanılan parkta sadece tek bir geyik
heykeli kalmıştır868. Oysa Beylerbeyi Sarayı’na da birer eşleri ve benzerleri
yerleştirilmiş olan bronz heykeller (Böğüren Boğa Heykeli, Dinleyen Geyik,
Yavrusunu Emziren Geyik, Şaha Kalkmış Özgürlük Atı) halen Beylerbeyi
Sarayı’ndaki yerlerindedirler. Konumuz olan Dövüşen Boğa Heykeli, günümüzdeki
konumu itibariyle hem Kadıköy’ün simgesi haline gelmiş, hem de çok tercih edilen
bir buluşma noktası olarak günlük hayatın önemli bir parçası olmuş ve kamusal belleğe
dâhil olmuştur. Ancak açık bir alanda bulunması sebebiyle de maalesef tahribata da
açık hale gelmiştir. Nitekim heykel üzerine yazılar yazıldığı için 869 defalarca
boyanmıştır. Heykelin üzerine çıkılarak fotoğraf çektirilmesi gibi durumlar da sıkça
görülen şeylerdir. Heykelin sevilmesi ve benimsenmesinin de göstergesi olan bu tür
temasların orijinal eseri yıpratması nedeniyle, yapılması gereken heykelin replikasının
yapılıp konması ve orijinalin de hak ettiği şekilde korunması gerektiğini düşünüyoruz.
Hali hazırda da bu konu tartışılmaktadır870.
“Milli Saraylar’ın Heykel Avı”, 01.01.2015, https://www.haberturk.com/gundem/haber/1025652milli-saraylarin-heykel-avi# [02.04.2019].
867
Nurhan Atasoy, Hasbahçe, Osmanlı Kültüründe Bahçe ve Çiçek, (İstanbul: Aygaz Yayınları,
2002), 302, 316.
Ayrıca Bakınız BOA., HH.d., 21899
868
Çetintaş, age, 934.
869
“Kadıköy'ün boğasına Lazio yazdılar!”, Altıyol’daki heykeli Lazio-Fenerbahçe maçı öncesinde
mavi-beyaza boyanarak üstüne Lazio yazıldığına dair haber, https://www.posta.com.tr/kadikoyunbogasina-lazio-yazdilar-172253 [08.04.2019].
870
Seçen, age, 21.
866
246
Dövüşen Boğa Heykeli, 2018 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından
tescillenerek çevresindeki alanla birlikte Boğa Heykeli ve Koruma Alanı adıyla imar
planına işlenmiştir. Bu tarih itibarıyla heykelle ilgili kararlar T.C. Kültür Bakanlığı
Kültür Varlıklarını Yüksek Kurulu’nun yetkisindedir871.
5.2.4. Kuğulu Fıskiye Fotoğrafları
Sultan II. Abdülhamid Fotoğraf Koleksiyonu’nda Yıldız Sarayı dış bahçesine ait olan
Kuğulu Fıskiye’yi gösteren fotoğraflar 90751/29 ve 90552/46 dizin numaralı
fotoğraflardır. Günümüzde Dolmabahçe Sarayı has bahçesindeki havuzu süsleyen ve
adeta bu bahçenin simgesi haline gelen Kuğulu Fıskiye’nin Yıldız Sarayı’ndan
getirilmiş olduğunun en önemli kanıtı bu iki arşiv fotoğrafıdır.
Şekil 35: Yıldız Sarayı Dış Bahçesi’ndeki Kuğulu Fıskiye
İÜNEK 90751 Numaralı Albüm 29 Numaralı Fotoğraf
90751/29 dizin numaralı arşiv fotoğrafı saray fotoğrafçısı Kargopoulo tarafından
çekilmiştir (Şekil 35). Fotoğrafın sağ alt köşesine B. Kargopoulo Phot., sağ alt
köşesine ise Fransızca olarak “Jet d’eau dans le Jardin de Yeldéz Kiosk” yazılmıştır.
“Kadıköy'deki Boğa Heykeli koruma altına alındı”, 17.02.2018,
https://www.trthaber.com/haber/turkiye/kadikoydeki-boga-heykeli-koruma-altina-alindi-351247.html
[08.04.2019].
871
247
Yani fotoğraf bilgisi “Yıldız Köşkü Bahçesi’nde Fıskiye” olarak verilmiştir.
Kargopoulo’nun saray fotoğrafçılığı yaptığı yıllar 1878-1886 olduğundan872 ve daha
önce de belirttiğimiz gibi Kargopoulo’nun 1879’da Yıldız Sarayı’na kestiği faturaya
göre, fotoğrafçının 1878’de teslim ettiği fotoğraflardan 160 tanesi Yıldız Sarayı’nda
çekilmiştir873. Bu yüzden dış bahçede görüntülenen Kuğulu Fıskiye fotoğrafının çekim
tarihi de 1878-1879 yılları arası olmalıdır.
Fotoğrafta Kuğulu Fıskiye’nin fidan biçiminde ağaçlardan oluşan iki yolun kesişim
noktasındaki bir havuzu süslediği görülmektedir. Arşiv fotoğrafından bu havuzun
Yıldız Sarayı dış bahçesinin tam olarak neresinde olduğu anlaşılmamaktadır. Ancak,
yine dış bahçedeki köşklerden biri olan Malta Köşkü’nün içerisinde, havuzlu orta
sofanın ortasındaki, kuğu ve balık figürleri ile bezenmiş olan mermer fıskiye ile aynı
sofadan üst kata çıkılmasını sağlayan merdivenin iki tarafındaki duvarlara simetrik
olarak yerleştirilmiş olan selsebiller, biçimsel olarak Kuğulu Fıskiye ile benzerlik
göstermektedir (Şekil 36). Bu durum, dış bahçedeki bir havuzu süsleyen Kuğulu
Fıskiye’nin, Malta Köşkü’ndeki bu fıskiye ve selsebillerle aynı dönemde yapılmış
olabileceğini düşündürmektedir. Ayrıca Malta Köşkü’nün orta sofasındaki bu su ve
süsleme unsurlarının varlığı, dışarıdaki fıskiyenin yerinin de Malta Köşkü’ne yakın bir
mevkide olabileceğini akla getirmektedir.
Şekil 36: Malta Köşkü’ndeki Kuğulu Fıskiye ve Selsebiller
Fotoğraf: Dilruba Kocaışık, (07.04.2019)
Fıskiyeyi gösteren diğer arşiv fotoğrafı 90552/46 dizin numaralı fotoğraftır. Altında
Osmanlıca olarak “Hadika-i Şahane’den Bir Manzara” yazan fotoğrafın etrafı ağaçla
872
873
Öztuncay, Hanedan ve Kamera, 48-49.
age, 48-49. Ayrıca Bakınız: TCBOA: Y.PRK.MYD. 1/33.
248
çevrili iki toprak yolun kesişim noktasındaki fıskiyeye ulaşan bu iki yoldan birinin
biraz gerisinden çekildiği anlaşılmaktadır (Şekil 37). 90751/29 dizin numaralı
fotoğrafa göre daha uzaktan çekilmesine rağmen dikkatle incelendiğinde Kuğulu
Fıskiye’nin formu ve süsleme elemanları belirgin biçimde seçilmektedir.
Şekil 37: Yıldız Sarayı Dış Bahçesi’ndeki Kuğulu Fıskiye
İÜNEK 90552 Numaralı Albüm 46 Numaralı Fotoğraf
Yıldız Sarayı dış bahçesine ait Kuğulu Fıskiye, 19. yüzyıl sonunda saray bahçelerini
süsleyen su unsurlarının nadide bir örneğidir. Fıskiyede deniz demonlarından yükselen
bir istiridye kabuğu içinde kuğular tasvir edilmiştir874. Su hayvanı figürleri ile birlikte
bitkisel bezemeler de kullanılmış olan fıskiye barok stilde yapılmıştır875.
Kuğulu Fıskiye’nin yapım tarihine ilişkin bilgiler Sultan Abdülmecid Dönemi’ne
işaret etmektedir. Sultan Abdülmecid’in Ihlamur Kasrı’ndaki havuz için ısmarlandığı
bu fıskiyenin, sonra Yıldız Sarayı bahçesine yerleştirildiği aktarılmıştır876.
Fıskıye’nin Yıldız Sarayı dış bahçesinden Dolmabahçe’ye tam olarak ne zaman
getirildiğine dair bilgiler ise birbirinden farklılık arz etmektedir. Bu konuda ulaşılan
kaynaklar ağırlıklı olarak Sultan Mehmed Reşad Dönemi’ne işaret etmektedir. Milli
Deniz Esemenli, Osmanlı Sarayı ve Dolmabahçe (İstanbul: Homer Kitabevi, 2002), 202.
Betül Kartal, “İstanbul’daki Tarihi Saray Bahçeleri’nin Peyzaj Mimarlığı Açısından İncelenmesi”
(Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2009), 67.
876
Kartal, age, 138
874
875
249
Saraylar Hazine-i Hassa Arşivi’nde yer alan bir belgeye göre 1912’de Yıldız
bahçelerinde bulunan bir havuzun fıskiyesi sökülerek Dolmabahçe Sarayı’na
götürülmüştür877. Milli Saraylar Daire Başkanlığı’nda bir dönem Park ve Bahçeler
Müdürü olarak görev yapmış olan Refik Fidan’a ait bir rapora (2001) göre de Kuğulu
Fıskiye Dolmabahçe Sarayı’na Mehmet Reşad döneminde getirilmiştir878. Tarihçi ve
aynı zamanda Dolmabahçe Sarayı Turist Rehberi olarak görev yapan Osman Nihat
Bişgin de, has bahçedeki havuza ismini veren bu fıskiyenin Dolmabahçe Sarayı’nda
Sultan Mehmed Reşad döneminde yapılan onarım ve düzenlemeler kapsamında
Mimar Vedat (Tek) (1873-1942) tarafından Yıldız Sarayı dış bahçesindeki yerinden
sökülerek getirildiğini aktarmıştır879.
Kuğulu Fıskiye’nin Dolmabahçe’deki havuza ne zaman yerleştirildiğine dair bir başka
bilgi ise çok daha geç bir tarihi göstermektedir. Başçınar tarafından yazılan
yayınlanmamış bir yüksek lisans tezinde Yıldız Sarayı’na ait Kuğulu Fıskiye’nin
Dolmabahçe’deki havuzun ortasına 1968 yılında getirildiği ifade edilmiştir880. Bir
başka kaynakta yer alan bilgiye göre ise çeşme önce Harem Bahçesi’ndeki havuzdadır,
1965 yılında ise günümüzdeki yerine yerleştirilmiştir881.
Günümüzde halen Dolmabahçe Sarayı has bahçesindeki sekizgen formlu büyük
havuzun ortasında yer alan fıskiye zaman içerisinde bu bahçeyle adeta özdeşleşmiştir
(Şekil 38). Kuğulu Fıskiye Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra
Yıldız Sarayı’ndan taşınarak yer değiştiren kültür varlıklarından birisidir, ancak
sonradan getirildiği yerdeki işleviyle de aktif olarak kullanılmaya devam etmiştir.
Dolmabahçe Sarayı’na Hazine Kapısı’ndan girildiği vakit ilgiyi üstüne çeken bir saray
bahçesi ve havuz süsü olarak yaşamayı sürdürmektedir. Kuğulu Fıskiye’ye ait arşiv
Acaralp, age, 220. Ayrıca bakınız MSHHA. E-I 1993. (Milli Saraylar Hazine-i Hassa Arşivi)
Hakan Gülsün, Refik Fidan, “Başlangıcından Günümüze Saray Havuzları”, Milli Saraylar
1994/1995, (İstanbul: TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı Yayını, 1996), 101.
Refik Fidan, “Başlangıcından Günümüze Saray Havuzları”,
http://katalogtarama.cekulvakfi.org.tr/resimler/3/20/17573/rap0000106.pdf [21.04.2019].
879
Osman Nihat Bişgin, “Dolmabahçe Sarayı Denemesi”, İstanbul Tarih, s. 5 (2017): 94.
880
Nesime Başçınar, “İstanbul Dolmabahçe Sarayı Bahçesinin Peyzaj Planlama Açısından İrdelenmesi
ve Restorasyon Sorunları”, (Yüksek Lisans Tezi, YTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1987)’den aktaran
Ayşegül Ekşioğlu, “Rönesans ve Barok Bahçe Sanatı’nın İstanbul Saraylarındaki Etkileri Dolmabahçe
ve Beylerbeyi Sarayı Örneği” (Yüksek Lisans Tezi, İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, 2001): 160.
881
The Dolmabahçe Palace, translated by. Nazif Yarman, (İstanbul: Keskin Colour) sayfa numarası
verilmemiştir.
(… Formerly the fountain was in the pool of the garden of the Harem, later it was removed and placed
hee in the year 1965)
877
878
250
fotoğrafları ise önemli bir görsel belge olarak Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nde
Yıldız Sarayı’na ışık tutmaktadır.
Şekil 38: Dolmabahçe Sarayı Has Bahçesi’nde Kuğulu Fıskiye
Milli Saraylar Tarih- Kültür Sanat- Mimarlık, sayı: 2, 2004. (ön kapak içi)
251
6. SONUÇ
Tez çalışmamız II. Abdülhamid’in Yıldız Sarayı’nın bütüncül bir yaklaşımla ele
alınması ve Yıldız Arşivi’nin önemli bir parçasını oluşturan Sultan II. Abdülhamid
Fotoğraf Koleksiyonu özelindeki Yıldız Sarayı fotoğraflarının incelenmesi hedefiyle
başlamıştır. Bu fotoğrafları inceleyebilmek için öncelikle Sultan II. Abdülhamid’in
şahsiyetiyle adeta özdeşleşen Yıldız Sarayı’nın kurulduğu bölgenin neresi olduğu,
Antik Dönem, Bizans Dönemi ve II. Abdülhamid öncesi Osmanlı Dönemi tarihçesi ile
yapılaşma faaliyetleri kronolojik olarak araştırılmıştır.
Sultan II. Abdülhamid’in öncelikle diğer imparatorluk saraylarından daha emniyetli
bulduğu için hususi ikametini ve devlet idaresini taşıdığı bir merkez haline gelmiş olan
Yıldız’da asıl yapılaşma faaliyeti de O’nun döneminde gerçekleşmiştir. Bu sebeple
çalışmamızda buradaki yapı stoğunu tasnif etme ihtiyacı doğmuştur. Yıldız Sarayı’nı
yapılar
ekseninde
tasnif
etmeye
çalışırken
elbette
daha
önce
yapılan
sınıflandırmalardan da yararlanılmış, şimdiye kadarki sınıflandırmaların bazılarında
yer verilmeyen yapı isimleri eklenerek sınıflandırma tamamlanmıştır. Günümüze
ulaşmayan bazı yapılar ve farklı tahsisler sebebiyle sarayın bütününden kopan
elemanlar olduğu için amacımız Yıldız Sarayı’nı oluşturan yapıları, bahçeleri, doğal
ve yapay alanlar topluluğunu olabildiğince eksiksiz şekilde algılayabilmek olmuştur.
Bu minvalde Yıldız Sarayı ile ilgili araştırmalarda yapılan sınıflandırmalardan da
yararlanılarak bu elemanların, saraya girişi sağlayan kapılar ve bu kapıların açıldığı
alanlar olan, Birinci Avlu ve İdari Bölüm, İkinci Avlu ve Hususi Bölüm, Üçüncü Avlu,
has bahçe ve dış bahçe olmak üzere saray bahçeleri ve sarayın korunmasından sorumlu
kışla, karakol gibi savunma yapıları, cami, tekke gibi dini yapılar, hastaneler, su
yapıları gibi ikinci dereceden yapıları içeren çevre yapılar olmak üzere ele alınması
uygun görülmüştür.
Tüm bu bölümlerin içinde yer alan saray yapıları tek tek ele alınarak, yapım tarihleri,
saray yapısı olarak kullanımları, ağırladıkları misafirler, şahit oldukları önemli tarihi
252
olaylar, Sultan II. Abdülhamid sonrası kullanımları ve günümüzdeki durumları
hakkında bilgilere yer verilmiştir. Yapılarla ilgili araştırmalar yapılırken, bazı
yapıların birden fazla isimle anıldıkları tespit edilmiş, bunları da kayda geçirmek ve
rastlanabilecek olası karışıkları önlemek niyetiyle, eğer bir yapı ile ilgili farklı
isimlendirmeler varsa konu başlığında yapının tüm isimlerine yer verilmiştir.
Yıldız Sarayı’nın yapılar eksenli detaylı tasnif ve incelemesi sarayın bünyesindeki
kayıpların,
değişimlerin
de
ortaya
konmasını
kolaylaştırmıştır.
Sultan
II.
Abdülhamid’in 1909’da tahttan indirilmesiyle başlayan Yıldız Sarayı tasfiye sürecine,
Yıldız Sarayı Yağması’na, saraydan çıkartılarak başka yerlere götürülen kültür
varlıklarının bilgilerine yer verilmiştir. Sultan II. Abdülhamid sonrası dönemden
günümüze uzanan süre zarfında saray yapılarının birbirinden farklı kurumlar ve
yönetimlerin kullanımına verilmesi, bu tahsislerin sürekli değişmesi, saray civarında
yapılan imar faaliyetleri, yıkımlar veya yangın gibi doğal afetlerle ortadan kalkan
yapılar söz konusu olduğundan sarayın özgün bütünlüğünü yitirdiğine vurgu
yapılmıştır.
Yıldız Sarayı’nın II. Abdülhamid Dönemi’ndeki özgün halini yansıtan en önemli
başvuru kaynaklarından birisi de şüphesiz arşiv fotoğraflardır. Tezimizde Yıldız
Sarayı’nı gösteren arşiv fotoğraflarının tespitine ve analizine geçmeden önce kapsamlı
olarak Osmanlı topraklarına fotoğrafın girişi, Osmanlı Hanedanı’nın fotoğrafa
gösterdiği ilgi, II. Abdülhamid ve fotoğraf ilişkisi, saraydaki fotoğrafhaneler, saray
fotoğrafçıları, asker kökenli fotoğrafçılar, devlet kurumları bünyesinde açılan
fotoğrafhaneler, uluslararası ilişkilerde ve uluslararası sergilerde fotoğrafın kullanımı,
Yıldız Sarayı bünyesinde teşekkül eden Yıldız Arşivi ve büyük arşivin önemli bir
parçasını oluşturan II. Abdülhamid Fotoğraf Koleksiyonu hakkında malumat
verilmiştir.
Daha sonra Sultan II. Abdülhamid Fotoğraf Koleksiyonu’ndaki Yıldız Sarayı
fotoğrafları tespit edilerek, konular, albüm ve fotoğraf numaraları, çeken fotoğrafçılar
veya fotoğrafçıları açısından İstanbul Üniversitesi Nadir eserler Kütüphanesi’nin
yaptığı dizin çalışması esas alınacak şekilde listelenmiştir. Koleksiyonda mükerrer
fotoğraflar da dâhil olmak üzere toplam 931 adet Yıldız Sarayı ile ilgili fotoğraf tespit
edilmiştir. Sultan II. Fotoğraf Koleksiyonu’nda tespit edilen Yıldız Sarayı’na ilişkin
fotoğraflar hem külliyeyi oluşturan yapıları, bahçeleri, havuzları, bitkileri, hayvanları,
peyzaj öğelerini gösterirken hem de sarayda ve çevresinde gerçekleşen cuma
253
selamlığı, surre alayı, bayram alayı, yabancı hükümdar ziyaretleri esnasında yapılan
resmigeçitler gibi somut olmayan kültürel mirasa ilişkin unsurları da gösterdiği
gözlemlenmiştir.
Tespiti yapılan arşiv fotoğrafları içerisinden hangilerinin fotoğraf analizi yöntemi ile
irdeleyeceğine ise tarihçe ve sanat tarihi araştırmalarımızı içeren yapı eksenli tasnifi
yaparken karar verilmiştir. Daha doğrusu bu fotoğraflar içerisinden hem bize çarpıcı
gelen hem de Yıldız Sarayı’nın anlaşılmasına katkı sağlayabileceğini düşündüğümüz
konulara ilişkin fotoğraflar seçilmiştir.
Fotoğraf Analizleri bölümünde arşiv fotoğrafları fotoğraf okuma yöntemi ile analiz
edilmiştir. Bu yöntemde öncelikle fotoğraflarda biçimsel olarak yer alan unsurlar
(yapılar, mekânlar, insanlar, peyzaj öğeleri, araçlar) tespit edilmiş, bu unsurların
verdiği ipuçları üzerinden çekildikleri zaman, mevsim, çekim tarihi ve çekim açıları
hakkında yorumlar yapılmıştır. Ayrıca varsa resim altı bilgilerine yer verilmiş,
fotoğrafların bulundukları albümlerin hazırlanma sebepleri, fotoğrafların bulundukları
albümle olan içeriksel ilişkileri araştırılmıştır. Bu analizleri yaparken fotoğrafları
yorumlamamızda en önemli başvuru kaynaklarımız Sultan II. Abdülhamid Dönemi ve
Yıldız Sarayı ile alakalı yazılan tarih, hatırat, biyografi, anı otobiyografi türündeki
eserler olmuştur. Bu yöntemle fotoğraflarda ilk bakışta görünmeyen pek çok şey
görünür ve yorumlanabilir hale gelmiştir.
Analizler bölümünde ilk olarak Sultan II. Abdülhamid dönemiyle özdeşleşen
merasimlerden surre alayı ve cuma selamlığı törenleri fotoğrafları incelenmiştir.
Analizler yapılırken önce bu törenlerin yapılma nedenleri, kökenleri, usuller, teşrifat
ve güvenlikle ilgili hazırlıklar, katılanlar, görevliler, mekânlarla ilgili bilgiler dönemi
aydınlatan tarihi kaynaklardan araştırılmış daha sonra edinilen bilgiler sayesinde içerik
okuması yapılmıştır. Yani fotoğraf çerçevesi içerisinde yapısal olarak var olan öğeler
bu bilgilerle birlikte yorumlanarak fotoğraflarda ilk bakışta görünür olmayan hikâyeler
çıkarılmaya çalışılmıştır.
Merasim fotoğraflarından sonra analizler bölümünde yer verdiğimiz ikinci konu ise
Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nde Yıldız Sarayı bünyesinde olan, ancak O’nun
tahttan indirilmesinden sonraki süreçte çeşitli sebeplerle kaybolan, yer değiştiren, yok
olan, kaybolan kültür varlıklarından örneklerdir. Bu yapıların ve kültür varlıklarının
da Sultan II. Abdülhamid Koleksiyonu’ndaki fotoğraflarına bakarak ve bunlarla ilgili
254
günümüze ulaşan bilgileri bir araya getirerek analizler tamamlanmıştır. Fotoğrafları
analiz ederken söz konusu yapıların veya kültür varlıklarının tarihçeleri, yok olma
veya taşınma sebepleri, eğer varsa zaman içerisinde geçirdikleri tahribatlar ve
günümüzdeki durumları ortaya konmuştur. Fotoğraf analizlerinin bu son bölümünde
Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nden sonra ortadan kalkan Acem Köşkü’nün,
Talimhane Köşkü’nün günümüzde Kadıköy’ün simgesi haline gelen Dövüşen Boğa
Heykeli’nin ve Dolmabahçe Sarayı hasbahçesiyle özdeşleşen Kuğulu Fıskiye’nin
izleri sürülmüştür.
Analizlerin, arşiv fotoğraflarının bu tür bir fotoğraf okuma yöntemi ile incelendiğinde
pek çok tarihi bilgiyi doğruladığı ve bu yöntemin başka arşiv fotoğraflarının
okunmasıyla Yıldız Sarayı gibi tarihi belge ve anıt değeriyle günümüze ulaşan veya
ulaşamayan kültür varlıklarının tespitinde, özgün durumlarının anlaşılmasında,
dönemlerine dair barındırdıkları bilgi katmanlarının aralanmasında, fotoğrafların
çekilme sebeplerinin, zamanlarının, hikâyelerinin ortaya çıkartılmasında katkı
sağladığı inancındayız.
Tezimizde yapılar çevresinde gerçekleşen merasimlerin veya mekanların analizi
konusu, hem tarihin hem de spesifik olarak sanat, mimarlık ve fotoğraf tarihinin
alanına girmekte böylece farklı disiplinleri bir araya getiren bir dizi okuma ve çıkarım
süreci olarak denenmiştir. Dolayısıyla kimi zaman tahmin sezgilerden yararlanan ve
farklı disiplinlerden bilgileri bir araya getiren bu analiz yönteminin başka arşiv
fotoğrafları için de kullanılabileceği düşüncesindeyiz.
Sonuç olarak, dönemi yansıtan Yıldız Sarayı Fotoğrafları’nın incelemesinin öncelikle
sarayı oluşturan yapıların ne kadarının Sultan II. Abdülhamid Albümleri’nde görünür
olduğunu anlamamızı sağladığı, belirlediğimiz fotoğrafları inceleyebilmek için
yaptığımız kapsamlı araştırmaların da arşiv fotoğraflarını daha anlamlı ve okunaklı
hale getirdiği kanaatindeyiz. Ayrıca tüm bu incelemelerin Yıldız Sarayı’nın bir bütün
olarak anlaşılmasında arşiv fotoğraflarının ne denli önemli belgeler olduğunu bir kez
daha ortaya çıkardığını düşünüyoruz. Tezimizde yer verdiğimiz fotoğraflar dışında,
Yıldız Sarayı ile ilgili diğer arşiv fotoğraflarının da benzer fotoğraf okuma ve analizi
yöntemiyle incelenerek Sultan II. Abdülhamid Dönemi Yıldız Sarayı’nın
aydınlatabileceği inancındayız. Bu okumalarla, yapım tarihi açısından bakıldığında
Osmanlı Dönemi’nin son sarayı olması hasebiyle ehemmiyetini halen koruyan ve
Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nin en önemli tanığı Yıldız Sarayı’nın daha iyi
255
kavranmasına yardımcı olacağımız ve yaptığımız analizlerin sarayla ilgili daha sonra
yapılacak araştırmalara da katkıda bulunacağı ümidiyle tezimizi tamamlamış
bulunuyoruz.
256
KAYNAKÇA
Acaralp, Yasemin. “Yıldız Sarayı ve Yıldız Kasrı Bahçeleri”. Milli Saraylar SanatTarih- Mimarlık Dergisi, s.11 (2013): 213-223.
Ağın, Ahmet. Saraylarımız. İstanbul: Tan Gazetesi ve Matbaası, 1965.
Ahmet Salahaddin Bey. Kâbe Yollarında Surre Alayı Hatıraları. haz. İsmail Kara,
Yusuf Çağlar. İstanbul: Dergah Yayınları, 2015.
Ali Said. Ali Said Saray Hatıraları Sultan Abdülhamid'in Hayatı. haz. Ahmet
Nezih Galitekin. İstanbul: Nehir Yayınları, 1994.
Akçakoca, Mehmet. “Mahmud Şevket Paşa'nın Osmanlı Teşkilat Ve Kıyafet-İ
Askerıyesi Adlı Eserinin III. Cildi Tenkitli Metin Neşri”. Yüksek Lisans Tezi.
Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1992.
Aksun, Ziya Nur. II. Abdülhamid Han. İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2010.
Aksüt, Ali Kemali. Sultan Aziz’in Mısır ve Avrupa Seyahati. İstanbul: Ahmet Sait
Matbaası, 1944.
Akyüz, Fatih. “II. Abdülhamid’in Modern Eğlencesi Yıldız Tiyatrosu”. II.
Abdülhamid Modernleşme Sürecinde İstanbul. ed. Coşkun Yılmaz. İstanbul:
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti, 2011: 447-454.
Allen, William. “Analyses of Abdul-Hamid’s Gift Albums” Journal of Turkish
Studies/ Türklük Bilgisi Araştırmaları, vol.12 (1988): 33-37.
Altay Seçen, Emine. “Son Dönem Saray Bahçelerini Süsleyen Heykeller”. Milli
Saraylar Dergisi. s. 7 (2011): 16-40.
Altınoluk, Ülkü. “Yıldız Sarayı Seraları ve Limonlukları ‘Kış Bahçeleri”. İlgi Dergisi.
s. 46 (1986): 26-30.
Altınoluk, Ülkü. “ Yıldız Sarayı Kameriyeleri”. İlgi Dergisi. s. 43 (1985): 27-30.
Annuaire Oriental. 1882. Fotoğrafçılar Bölümü
Arago, François. Rapport sur le daguerréotype. La Rumeur, des âges, La rochelle.
1995. (Aktaran: Pinguet, Catherine. İstanbul, Fotoğrafçılar, Sultanlar.
İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2014).
Arapoğlu, Güçlü. “Yıldız Sarayı Şehzade Köşkleri ve Şehzade Burhaneddin Efendi
Köşkü Restitüsyonu”. Yüksek Lisans Tezi. YTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, 2005.
Armağan, Mustafa. Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı. 29. bs. İstanbul: Timaş
Yayınları, 2015
Armağan, Mustafa. İstanbul Armağanı 2: Boğaziçi Medeniyeti. İstanbul: İstanbul
Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, 1996.
Arseven, Celal Esad. Sanat ve Siyaset Hatıralarım. haz. Ekrem Işın. İstanbul:
İletişim Yayınları, 1993.
Atalay, Münir. Osmanlı Devleti’nde Surre-i Hümayun ve Surre Alayları. Ankara:
Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 1991.
257
Atasoy, Nurhan. 15. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Osmanlı Bahçeleri ve Hasbahçeler.
İstanbul: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2005.
Atasoy, Nurhan. Yıldız Sarayı Fotoğraf Albümlerinden Yadigar-ı İstanbul.
İstanbul: Akkök Yayınları, 2007.
Atasoy, Nurhan. Hasbahçe, Osmanlı Kültüründe Bahçe ve Çiçek. İstanbul: Aygaz
Yayınları, 2002.
Ayaşlı, Münevver. Dersaadet. İstanbul: Bedir Yayın Evi, 1993.
Ayyıldız, Nigar. II. Abdülhamid Dönemi Saray Merasimleri. İstanbul: Doğu
Kütüphanesi, 2008.
Azamat, Nihat. "Kâdiriyye". DİA. c. 24. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
2001: 131-136.
Baltacıoğlu, İsmayıl Hakkı. Hayatım. haz. Ali Y. Baltacıoğlu. İstanbul: Dünya
Yayınları, 1998.
Basiret Gazetesi. 3 Recep 1287. No: 174.
Başçınar, Nesime. “İstanbul Dolmabahçe Sarayı Bahçesinin Peyzaj Planlama
Açısından İrdelenmesi ve Restorasyon Sorunları”. Yüksek Lisans Tezi. YTÜ
Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1987.
Başgelen, Nezih. Tarihi Fotoğraflarla İstanbul. İstanbul: Arkeoloji ve Sanat
Yayınları, 2008.
Batur, Afife. “Yıldız Sarayı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. c. 7. İstanbul:
Tarih Vakfı Yayınları, 1993-1994: 520-527.
Batur, Afife. “Yıldız Sarayı Saat Kulesi”. Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi.
c. 7. İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 1993-1994: 527.
Batur, Afife. “Şeyh Zâfir Külliyesi". DİA. c. 39. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, 2013: 79-80.
Batur, Afife. "Yıldız Sarayı". Devr-i Hamid. ed. Mehmet Metin Hülagü, Şakir
Batmaz, Gülbadi Alan. Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yayınları, 2011:129-151.
Batur, Afife. “Yıldız Sarayı’na İlişkin Bazı Belgeler ve Türkiye’de Belgeleme
Çalışmalarının Sorunları”. TBMM Milli Saraylar Sempozyumu, 15-17 Kasım
1984. İstanbul: Yıldız Sarayı/Şale, 1985: 90-96.
Beaugé, Gilbert, Engin Çizgen. Images d'empire Aux Origines de la Photographie
en Turquie Türkiye'de Fotoğrafın Öncüleri. İstanbul: Osmanlı Bankası,
Institut d'Etudes françaises d'Istanbul, 1993.
Bénézit, Emmanuel. Dictionnaire Critique et Dokcumentaire Des Peintres,
Sculpteurs, Dessinateurs et Graveurs. Tome Quatriéme Doughet-Gillet.
Librairie Gründ, 1976. (Aktaran: Çetintaş, Vildan. "Türk Heykel Sanatının
Gelişim Aşamasında Abdülaziz Dönemi (1861-1876) Etkinlikleri". 38.
ICANAS (Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi) Bildiri
Özetleri Kitabı 10-15 Eylül 2007. Ankara: Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu, 2008: 929-930).
Bilgin, Bülent. Geçmişte Yıldız Sarayı. İstanbul: Yıldız Sarayı Vakfı, 1998.
258
Bilgin, Bülent. "Yıldız Sarayı". DİA. c. 43. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
2013: 541-544.
Bişgin, Osman Nihat. “Dolmabahçe Sarayı Denemesi”. İstanbul Tarih. s. 5 (2017):
94-95.
Binan, Can. “Malta Köşkü”. Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. c. 2. İstanbul:
Tarih Vakfı Yayınları, 1993-1994: 280-281.
Binan, Can, Cengiz Can. “Yıldız Sarayı ve Yıldız Teknik Üniversitesi”. Yıldızlar
Yıldız Teknik Üniversitesi Yaşam Kültürü Dergisi. s.1. (2009): 33-38.
Borie, Victor. “Le Jardin Du Sultan”, L'Illustration: Journal Universel. Vol. 45. no.
1141 (1865): 16.
Boyar, S. Pertev. Türk Ressamlar Hayatları Eserleri. Ankara: Jandarma Basımevi,
1948.
Boztaş, Fırat. “Sancak-ı Şerif”. DİA, c. EK-2. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, 2016: 473-475.
Buzpınar, Şit Tufan. “Şeyh Zâfir". DİA. c. 39. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, 2013: 78-79.
Buzpınar, Şit Tufan. “Surre”, DİA, c. 37. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
2013: 567-569.
Büyüker, Kamil. II. Abdülhamid’in Şeyh Muhammed Zafir Efendi ve Ertuğrul
Tekkesi. İstanbul: Kişisel Yayın, 2004.
Can, Selman. Belgelerle Çırağan Sarayı. Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları,
1999.
Can, Selman. "Yıldız Camii". DİA. c. 43. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
2013: 540-541.
Candemir, Murat. Yıldız’da Kaos ve Tasfiye. İstanbul: İlgi Kültür Sanat Yayıncılık,
2007.
Candemir, Murat. “II. Abdülhamid'in Hal 'inden Sonra Yıldız Kütüphanesi'nin
Tasfiyesine Dair Bazı Tespitler”. Prof. Dr. Mübahat S. Kütükoğlu’na
Armağan. ed: Zeynep Tarım Ertuğ. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi, 2006: 405-447.
Candemir, Murat. “Yıldız Sarayı Kütüphanesi Saraydan Üniversiteye”. İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi. s. 45 (2007): 123-153.
Cezar, Mustafa. Sanatta Batıya Açılış ve Osman Hamdi. c.1. İstanbul: Erol Kerim
Aksoy Vakfı Yayınları, 1995.
Cochain, Bernard-Yves. Pierre Louis Rouillard (1820-1881) Sculpteur Animalier,
Professeur De Sculpture Et D'anatomie. Paris, Dea De L'ecole Du Louvre,
1997 (Aktaran Altay Seçen, Emine. “Son Dönem Saray Bahçelerini Süsleyen
Heykeller”. Milli Saraylar Dergisi. s. 7 (2011): 16-40.)
Coşansel Karakullukçu, Demet. 150 Yılın Sessiz Tanıkları Saray Porselenlerinden
İzler. İstanbul: TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı, 2007.
Çağlar, Yusuf, Salih Gülen, Dersaadetten Haremeyn’e Surre-i Hümayun. İzmir:
Yitik Hazine Yayınları, 2009.
259
Çağman, Filiz, Zeren Tanındı. Padişah Portreleri. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları,
1984 (Aktaran: Renda, Günsel. “Portrenin Son Yüzyılı”. Padişahın Portresi:
Tesâvir-i Al-i Osman. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2000).
Çavdar Karatepe, Tuba. "Yıldız Sarayı Kütüphanesi". DİA. c. 43. Ankara: Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları, 2013: 544-545.
Çavdar, Tuba. “Tanzimattan Cumhuriyete Kadar Osmanlı Kütüphanelerinin
Gelişimi”. Doktora Tezi. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1995.
(Aktaran: Candemir, Murat. Prof. Dr. Mübahat S. Kütükoğlu’na Armağan.
ed: Zeynep Tarım Ertuğ. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi,
2006: 405-447).
Çetin, Atilla. “Yıldız Arşivine Dair”. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Tarih Dergisi. İsmail Hakkı Uzunçarşılı Hatıra Sayısı. s. 32 (1979): 563-586.
http://www.journals.istanbul.edu.tr/iutarih/article/view/1023003284/10230028
91 [28.09.2017].
Çetintaş, Burak. “Sultan Hamid’in Şeyhi Zâfir Efendi ve Beşiktaşlı Ailesinin Sıradışı
Hikayesi”. NTV Tarih. s. 46 (2012): 24-28.
Çetintaş, Vildan. "Türk Heykel Sanatının Gelişim Aşamasında Abdülaziz Dönemi
(1861-1876) Etkinlikleri". 38. ICANAS (Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika
Çalışmaları Kongresi) Bildiri Özetleri Kitabı 10-15 Eylül 2007. Ankara:
Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, 2008: 929-930.
Çizgen, Engin. “Fotoğrafçılık”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. c. 3.
(İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 1993-1994): 329-331.
Çizgen, Engin. Photographer/ Fotoğrafçı Ali Sami 1866-1936. İstanbul: Haşet
Kitabevi, 1989.
Çolak, İsmail. “Sevgi Alayı: Surre-i Hümâyûn”. Somuncu Baba İlim Kültür ve
Edebiyat Dergisi. s. 155 (2013): 52-55.
Damlıbağ, Fatih. “Osmanlı Devleti’nde Porselen ve Çini Fabrikaları”. Doktora Tezi.
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011.
Dayetsi, Yesayi. Court Photographer Kevork Abdulah’s Memoirs, Life and
Work. Venedik: St. Lazarus Press, 1929. (Aktaran Öztuncay, Bahattin.
Hanedan ve Kamera: Osmanlı Sarayı’ndan Portreler. 2.bs. İstanbul: Ömer
M. Koç Koleksiyonu, Aygaz, 2011).
Dağgülü, Münevver. Yıldız Sarayı- Selamlık Bahçesi Has Bahçe- İç Bahçe Tespit
ve Envanter Çalışması. İstanbul: Y.T.Ü. Mimarlık Fakültesi Baskı İşliği,
1993.
Danış, Didem. “Şeyh Zâfir Konağı'nda neler oluyor?”. İstanbul Dergisi. s. 61 (2007):
25.
Demirel, Fatmagül. “II. Abdülhamid Dönemi’nde İran Şahı’nın İstanbul Ziyareti”.
İmparatorluk Başkentinden Kültür Başkentine İstanbul. ed. Feridun. M.
Emecen. İstanbul: Kitabevi, 2010: 279-286.
Dionysios Byzantios. Boğaziçinde Bir Gezinti (Anaplous Bosporou). , çev. Mehmet
Fatih Yavuz. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar
Dizisi, 2010.
260
Dölen, Emre. “Yıldız Teknik Üniversitesi”. Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi,
c. 7. İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 1993-1994: 527-529.
Dramur, Rengin. “Yıldız Sarayı Askeri Hastanesi ve Yıldız Sarayı Eczahanesi”.
Sandoz Bülteni. s. 4 (1989): 8-15.
Edmondo De Amicis. İstanbul. çev. Beynun Akyavaş. Ankara: Atatürk Kültür Dil
Tarih Yüksek Kurumu Yayınları, 1993.
Ekdal, Müfid. Bizans Metropolü’nde İlk Türk Köyü Kadıköy. İstanbul: Kadıköy
Belediye Başkanlığı Kültür Yayınları, 1996.
Ekşioğlu, Ayşegül. “Rönesans ve Barok Bahçe Sanatı’nın İstanbul Saraylarındaki
Etkileri Dolmabahçe ve Beylerbeyi Sarayı Örneği”. Yüksek Lisans Tezi. İTÜ
Fen Bilimleri Enstitüsü, 2001.
Eldem, Edhem. İftihar ve İmtiyaz: Osmanlı Nişan ve Madalyaları Tarihi.
İstanbul: Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi, 2004. (Aktaran: “Bir
Onurlandırma Aracı olarak Osmanlı Nişan ve Madalyaları”.
http://www.obarsiv.com/dokumantasyon/numismatik/osmanli_nisan_madalya.
html [04.04.2017]).
Eldem, Edhem. “Abraham Paşa”. Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. c. 1.
İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 1993: 59.
Engin, Vahdettin. “Yıldız Sarayı’nda Hayat”. II. Abdülhamid Modernleşme
Sürecinde İstanbul. ed. Coşkun Yılmaz. İstanbul: İstanbul 2010 Avrupa Kültür
Başkenti, 2011: 47-71.
Erdoğan, Sevgin. “İstanbul Saraylarında Adım Adım: Yıldız Sarayı”. Hayat Tarih
Mecmuası. I/5 (1966): 38-47.
Erdoğan, Elmas, Parisa Göker. “Geç Osmanlı Döneminde Heykel; İstanbul Saray
Bahçeleri”. Journal of Social And Humanities Sciences Research (JSHSR).
Vol. 5. Issue:24 (2018):1422-1431.
Ergin, Nihat. “Yıldız Sarayı’nda Müzik”. Doktora Tezi. İstanbul Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, 1997.
Ergüney, Yeşim Duygu, Nuran Kara Pilehvarian. “Ondokuzuncu Yüzyıl Dünya
Fuarlarında Osmanlı Temsiliyeti”. Megaron. s. 10 (2015): 224-240.
Erkan, Davut. II. Abdülhamid`in İlk Mabeyn Feriki Eğinli Said Paşa`nın Hatıratı
I-II. İstanbul: Bengi Yayınları, 2011.
Eroğlu, Muhammed. “Aşr-ı Şerif”. DİA, c. 04. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, 2013: 24.
Ertürk, Hüsamettin. İki Devrin Perde Arkası. İstanbul: 1957. (Aktaran Türkmen,
Zekeriya. “31 Mart Olayı'ndan Sonra Yıldız Evrakı Tedkik Komisyonunun
Kuruluşu, Faaliyetleri ve Yıldız Sarayı'nın Araştırılması”. XIII. Türk Tarih
Kongresi : Kongreye Sunulan Bildiriler, 4-8 Ekim 1999. Ankara: Atatürk
Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu, 2002: 559-577).
Esemenli, Deniz. Osmanlı Sarayı ve Dolmabahçe. İstanbul: Homer Kitabevi, 2002.
Evliya Çelebi. Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi: İstanbul. haz.
Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı. 8. Bs. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2014.
261
Evyapan Aslanoğlu, Gönül. Eski Türk Bahçeleri ve Özellikle Eski İstanbul
Bahçeleri. Ankara: Ortadoğu Teknik Üniversitesi, 1972.
Ezgü, Fuad. Yıldız Sarayı Tarihçesi. İstanbul: Harb Akademileri Basımevi, 1962.
Fidan, Refik. “Saray Bahçelerinde Kullanılan Ağaç Türleri”. Millî Saraylar Dergisi.
s. 1 (1987): 68-71.
G.V. İnciciyan. Boğaziçi Sayfiyeleri. çev. Kandilli Ermeni Kilisesi Papazı. İstanbul:
Eren Yayıncılık, 2000.
Gavin, Carney E.S.. “Imperial Self-Portrait: The Ottoman Empire As Revealed in
The Sultan Abdul Hamid II’s Photographic Albums”. Journal of Turkish
Studies/ Türklük Bilgisi Araştırmaları. vol. 12 (1988): 3-11.
Geçer, Kadir Türker. “Tarihten Günümüze Türk Ordusunda Kullanılan Rütbe
Sembolleri”. Silahlı Kuvvetler Dergisi. s. 411 (2012): 68-85.
Genç, Adnan, Orhan M. Çolak. Sultan II. Abdülhamid Arşivi İstanbul
Fotoğrafları. İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş.Yayınları,
2007.
Georgeon, François. Sultan Abdülhamid. çev. Ali Berktay. 2. bs. İstanbul: İletişim
Yayınları, 2012.
Gezgör, Vahide, Feryal İrez. Yıldız Sarayı Şale Kasrı Hümâyunu. İstanbul: TBMM
Milli Saraylar Daire Başkanlığı, 1993.
Gölpınarlı, Abdülbaki. Mevlana Müzesi Abdülbaki Gölpınarlı Kütüphanesi
Yazma Kitaplar Kataloğu. Ankara: 2003. (Aktaran: Candemir, Murat. Prof.
Dr. Mübahat S. Kütükoğlu’na Armağan. ed: Zeynep Tarım Ertuğ. İstanbul:
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2006: 405-447).
Gülen, Salih. “II. Abdülhamid ve Fotoğraf”. Devr-i Hamid. ed. Mehmet Metin
Hülagü, Şakir Batmaz, Gülbadi Alan. Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yayınları,
2011: 379-392.
Gülersoy, Çelik. “Yıldız Parkı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. c. 7.
İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 1993-1994: 518-520.
Gülersoy, Çelik. Çerâğân Sarayları. İstanbul: Turing Yayınları, 1992.
Gülersoy, Çelik. “Çadır Köşkü”. Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. c. 2.
İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 1993-1994: 457-458.
Gülersoy, Çelik. “Malta Köşkü”. Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. c. 2.
İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 1993-1994: 280-281.
Gülsün, Hakan, Refik Fidan. “Başlangıcından Günümüze Saray Havuzları”. Milli
Saraylar 1994/1995. İstanbul: TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı Yayını,
1996:
92-101.
http://katalogtarama.cekulvakfi.org.tr/resimler/3/20/17573/rap0000106.pdf
[21.04.2019].
Harp Akademileri, Harp Akademileri 1970 Yıllığı. İstanbul, 1970.
Hâzim Tepeyran, Ebubekir. Ebubekir Hâzim Tepeyran Hatıraları: 1. İstanbul:
Türkiye Yayınevi, 1944.
262
“Hilâfetin İlgasına ve Hanedanı Osmaninin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine
Çıkarılmasına Dair Kanun”. 1924.
Hürriyet Gazetesi. 6 Aralık 1973. (Aktaran: Dırağ, Havane. “1831-1900 yılları
arasındaki İstanbul Yangınları”. Bitirme Tezi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Tarih Bölümü, 1977. (Yıldız Sarayı ile ilgili gazete, dergi ve
kitaplardan yapılmış derlemeden alınmıştır).
II. Abdülhamid Devri Son Bahriye Nazırı Hasan Paşa ve Hatıratı. haz. Osman
Öndeş. İstanbul: Alfa Basım Yayım, 2013.
İhsanoğlu, Ekmeleddin. İstanbul Geçmişe Bir Bakış. İstanbul: İslam Kültür Tarih ve
Araştırma Merkezi, 1987.
İpşirli, Mehmet. “Sultan II. Abdülhamid’in Cuma Selamlığı”. Sultan II. Abdülhamid
ve Dönemi. ed. Coşkun Yılmaz. İstanbul: Sultanbeyli Belediyesi Kültür ve
Sosyal İşler Müdürlüğü Kültür Yayınları, 2014: 393-398.
İstanbul. “Yıldız”. Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. c. 7. İstanbul: Tarih
Vakfı Yayınları, 1993-1994: 513-514.
Kandemir, Feridun. “Febüs Anlatıyor”. Aydabir. s. 7 (1936): 53-55 . (Aktaran:
Öztuncay, Bahattin. Hanedan ve Kamera: Osmanlı Sarayı’ndan Portreler.
2.bs. İstanbul: Ömer M. Koç Koleksiyonu, Aygaz, 2011).
Karaer, Nihat. Paris, Londra, Viyana; Abdülaziz’in Avrupa Seyahati. Ankara:
Phoenix Yayınevi, 2003.
Karateke, Hakan T.. Padişahım Çok Yaşa! Osmanlı Devleti’nin Son Yüzyılında
Merasimler. İstanbul: Kitap Yayınevi, 2004.
Kartal, Betül. “İstanbul’daki Tarihi Saray Bahçeleri’nin Peyzaj Mimarlığı Açısından
İncelenmesi”. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü, 2009.
Koçu, Reşad Ekrem. “Abdulllah Biraderler”. İstanbul Ansiklopedisi. c. 2. İstanbul:
Koçu Yayınları, 1971: 36.
Koçu, Reşad Ekrem. “Apollon Fotoğrafhanesi”. İstanbul Ansiklopedisi. c. 2.
İstanbul: Koçu Yayınları, 1958: 887.
Koçu, Reşad Ekrem. “Fotoğraf, fotoğrafhaneler”. İstanbul Ansiklopedisi. İstanbul:
Koçu Yayınları, 1958: 5825.
Köksal, Ülkü. “II. Meşrutiyet Dönemi’nde ve Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Trabzon
Polis Mektebi”. Karadeniz İncelemeleri Dergisi. s. 19 (2015): 139-166.
Köse, Fatih. “Arşiv Belgelerinin Işığında İstanbul Şâzelî Tekkelerinin Tarihi”.
Vakıflar Dergisi. s. 40 (2013): 99-119.
Kreiser, Klaus. “Public Monuments in Turkey and Egypt, 1840-1916”. Muqarnas, an
Annual on the Visual Culture and Islamic World, Vol. 14 (1997): 103-117.
Kumbaracılar, Sedat. “31 Mart Vakası ve Yıldız Sarayı Yağması”. Hayat Tarih
Mecmuası. s. 4 (1972): 70-77.
Küçükalioğlu Özkılıç, Sema. 1894 İstanbul Depremi. İstanbul: Türkiye İş Bankası
Yayınları, 2015.
263
Küçükerman, Önder. Dünya Saraylarının Prestij Teknolojisi : Porselen Sanatı ve
Yıldız Çini Fabrikası. Ankara: Sümerbank Genel Müdürlüğü, 1987.
Labcinciyan, Teotoros (Teotik). Amenun Daretsuysı (Herkesin Yıllığı). İstanbul:
1912. (Aktaran Öztuncay, Bahattin. Hanedan ve Kamera: Osmanlı
Sarayı’ndan Portreler. 2.bs. İstanbul: Ömer M. Koç Koleksiyonu, Aygaz,
2011).
L’Orient Des Photographes Armeniens. Paris: Institut Du Monde Arabe et Editions
Cercle d’Art, 2007. (Aktaran: Pinguet, Catherine. İstanbul, Fotoğrafçılar,
Sultanlar. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2014).
Le Moniteur Oriental. 29 Ocak 1886. (Aktaran: Öztuncay, Bahattin. Hanedan ve
Kamera: Osmanlı Sarayı’ndan Portreler. 2.bs. İstanbul: Ömer M. Koç
Koleksiyonu, Aygaz, 2011).
Le Moniteur Oriental. 11 Nisan 1886 (Aktaran: Öztuncay, Bahattin. Hanedan ve
Kamera: Osmanlı Sarayı’ndan Portreler. 2.bs. İstanbul: Ömer M. Koç
Koleksiyonu, Aygaz, 2011).
Martin, Anais. M.. Her Yeri Resim Gibi Küçük Moda. İstanbul: Heyemola
Yayınları, 2010.
Mehmed Selahaddin. İttihad ve Terakki Cemiyetinin Maksadı-ı Tesis Ve Sureti
Teşkili ve Devlet-i Aliyye-i Osmaniye’nin Felaket ve İnkısamı. Kahire: Emin
Hindiye Matbaası, 1334. (Aktaran Türkmen, Zekeriya. “31 Mart Olayı'ndan
Sonra Yıldız Evrakı Tedkik Komisyonunun Kuruluşu, Faaliyetleri ve Yıldız
Sarayı'nın Araştırılması”. XIII. Türk Tarih Kongresi : Kongreye Sunulan
Bildiriler, 4-8 Ekim 1999. Ankara: Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Türk Tarih Kurumu, 2002: 559-577).
Mehmet Tevfik, Hatıralar I (Aktaran: Karateke, Hakan T.. Padişahım Çok Yaşa!
Osmanlı Devleti’nin Son Yüzyılında Merasimler. İstanbul: Kitap Yayınevi,
2004).
Milli Saraylar Restorasyonu Mastr-Plan Ön Çalışmaları. Ankara: 1977.
Müller, Mrs. Max. İstanbul’dan Mektuplar. çev. Afife Buğra. İstanbul: Şehir
Yayınları, 2010.
Nemeczek, Alfred, Rolf Allan Paltzer. “Fotoğraf Yoksa Resim de Yok”. Adam Sanat.
s. 28. (1988): 53-71
Nuhoğlu, Hidayet (el-Konevi). “Çağdaş Bir Bende-i Yıldız Gözüyle II. Abdülhamid
Han”. (Aktaran: İpşirli, Mehmet. “Sultan II. Abdülhamid’in Merasimleri”. II.
Abdülhamid Modernleşme Sürecinde İstanbul. ed. Coşkun Yılmaz. İstanbul:
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti, 2011: 143).
Osman Nuri. Abdülhamid-i Sani ve Devr-i Saltanatı : Hayat-ı Hususiyesi ve
Siyasiyesi. c. 2. İstanbul: Matbaa-i Osmaniye, 1909.
Osman Nuri. Yıldız Sarayı "Abdülhamid-i Sâni ve Devr-i Saltanatı" Adlı Eserin
Bir Bölümü. çev. Sabahattin Türkoğlu. İstanbul: Yıldız Sarayı Vakfı, 1998.
Osmanlı Askeri Teşkilat ve Kıyafetleri 1876-1908. Askeri Müze ve Kültür Sitesi
Komutanlığı Yayınları, 1986.
Osmanoğlu, Ayşe. Babam Sultan Abdülhamid. Ankara: Selçuk Yayınları, 1984.
264
Osmanoğlu, Şadiye. Babam Sultan Abdülhamid Saray ve Sürgün Yılları. İstanbul:
Timaş Yayınları, 2014.
Örikağasızade Hasan Sırrı. Sultan Abdülhamit Devri Hatıraları Saray İdaresi.
İstanbul: Dergah Yayınları, 2007.
Özbay, Kemal. “Türk Asker Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneleri”. c. 3. İstanbul,
1981. (Aktaran Dramur, Rengin. “Yıldız Sarayı Askeri Hastanesi ve Yıldız
Sarayı Eczahanesi”. Sandoz Bülteni. s. 4 (1989): 8-15).
Özel, Ahmet Murat. "Şâzeliyye". DİA. c. 38. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, 2010: 387-390.
Özendes, Engin. Osmanlı İmparatorluğu’nda Fotoğrafçılık. İstanbul: İletişim
Yayınları, 1987.
Özendes, Engin. Abdullah Frères Osmanlı Sarayının Fotoğrafçıları. İstanbul: Yapı
Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, 1998.
Özendes, Engin. Türkiye’de Fotoğraf. İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal
Tarih Vakfı, 1999.
Özkan, İsmail Hakkı. "Fasıl", DİA. c. 12. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
1995: 208.
Öztuna, Yılmaz. "Yıldız Sarayı", Hayat Saray İlavesi. Baskı Tarihi Yok: 41-52.
Öztuncay, Bahattin. Dersaadet’in Fotoğrafçıları 19. Yüzyıl İstanbulunda
Fotoğraf: Öncüler, Stüdyolar, Sanatçılar. c. 1. İstanbul: Aygaz A.Ş., 2003.
Öztuncay, Bahattin. Vasilaki Kargopulo : Hazret-i Pâdişâhi’nin Serfotoğrafı.
İstanbul: Birleşik Oksijen Sanayi (BOS), 2000.
Pakalın, Mehmet Zeki. “Mahmil-i Şerif”. Tarih Deyimleri Sözlüğü. c. 2 İstanbul:
Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1993.
Petrus Gyllius. İstanbul Boğazı (De Bosporo Thracio Libri III.). çev. Erendiz
Özbayoğlu. İstanbul: Eren Yayıncılık, 2000.
Renda, Günsel. “Portrenin Son Yüzyılı”. Padişahın Portresi: Tesâvir-i Al-i Osman.
İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2000.
Renda, Günsel. “Osmanlılarda Heykel”. Sanat Dünyamız. s. 82 (2001): 139-145.
Rilke, Anna Groser. Avrupa Saraylarından Yıldız’a Bir Hoş Seda. İstanbul:
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2009.
Sabah. 13 Şubat 1889. (Aktaran: Öztuncay, Bahattin. Hanedan ve Kamera:
Osmanlı Sarayı’ndan Portreler. 2.bs. İstanbul: Ömer M. Koç Koleksiyonu,
Aygaz, 2011).
Sağdıç, Zafer. “Üç Osmanlı Sarayında İşlev ve Mimarlık Bağlantısı”. Doktora Tezi.
YTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, 2006.
Said Paşa. Said Paşa’nın Hatıraları. c. 2. Kısım 2. Dersaadet Matbaası, 1328.
(Aktaran Türkmen, Zekeriya. “31 Mart Olayı'ndan Sonra Yıldız Evrakı Tedkik
Komisyonunun Kuruluşu, Faaliyetleri ve Yıldız Sarayı'nın Araştırılması”. XIII.
Türk Tarih Kongresi : Kongreye Sunulan Bildiriler, 4-8 Ekim 1999. Ankara:
Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu, 2002: 559577).
265
Sakaoğlu, Necdet. Bu Mülkün Sultanları. İstanbul: Oğlak Yayınları, 2005.
Sakaoğlu, Necdet. “Katırcıoğulları”. Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. c. 4.
İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 1994): 489.
Saz, Leyla. Haremin İçyüzü. İstanbul: Milliyet Yayınları, 1974, 80.
Selahaddin Bey. La Turquie a l'exposition universelle de 1867. Paris: 1867
(Aktaran Germaner, Semra. “Osmanlı İmparatorluğu’nun Uluslararası
Sergilere Katılımı ve Kültürel Sonuçları”. Tarih ve Toplum. s. 95 (1991):
289-296).
Serin, Sinem. “Yıldız Çini/Porselen Fabrikası”. Yüksek Lisans Tezi. İÜ Sosyal
Bilimler Enstitüsü, 2009)
Sırmalı, Faruk, Ülkü Altınoluk. “Yıldız Sarayı Hamid Havuzu’na bir Yaklaşım”,
TBMM Milli Saraylar Sempozyumu, 15-17 Kasım 1984. İstanbul: Yıldız
Sarayı/Şale, 1985: 97-99.
Söylemezoğlu, Süleyman Şefik. Hicaz Seyahatnâmesi. haz. Ahmet Çaycı, Bayram
Ürekli. İstanbul: İz Yayıncılık, 2012.
Sözen, Metin. Devletin Evi Saray. İstanbul: Sandoz Kültür Yayınları, 1990.
Sultan II. Abdülhamid'in Arşivi’nden Dünya. ed. Hakan Yılmaz. İstanbul: İstanbul
Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş Yayınları, 2008.
Şehsuvaroğlu, Haluk Y. İstanbul Sarayları. İstanbul: TBMM Milli Saraylar Daire
Başkanlığı, 2011.
Şehsuvaroğlu, Haluk. İstanbul Sarayları. İstanbul: Doğan Kardeş Basımevi. 1954.
Şehsuvaroğlu, Haluk Y. İstanbul Sarayları İlavesi. İstanbul: Doğan Kardeş
Yayınları, 1954. 3A Araştırma Eğitim Danışmanlık, 1994.
Şehsuvaroğlu, Haluk Y. “Yıldız Sarayı’nda Küçük Mabeyn Dairesi”. Resimli Tarih
Mecmuası. s. 27 (1952): 1326-1329.
Şehsuvaroğlu, Haluk Y. Tarihi Odalar. İstanbul: İnkılap Kitabevi, 1954.
Şerifoğlu, Ömer Faruk. “İstanbul’da Başıboş Bir Boğa”. İstanbullu. s. 5 (1999): 5253.
Tahsin Paşa. Yıldız Hatıraları. haz. Ahmet Zeki İzgöer. İstanbul: İz Yayıncılık, 2015.
Tanman, M. Baha. “Yahya Efendi Külliyesi”. DİA. c. 43. Ankara: Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları, 2013: 246-249.
Tanman, M. Baha. “Ertuğrul Tekkesi”. Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. c.
3 İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 1993-1994: 196-198.
Talu, Ercüment Ekrem. “Sürre Alayı”, Resimli Tarih Mecmuası, s. 29 (1952): 1480.
Tekdemir, Aziz. “1867 Paris Sergisi ve Sultan Abdülaziz’in Sergiyi Ziyareti”.
Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi. s. 9 (2013): 1-19.
Terzioğlu, Arslan. “19. yy. da ve 20. yy. Başında Tesis Edilen Osmanlı
Hastanelerinde Alman Tesirleri”, Türk Alman Tıbbı İlişkileri Sempozyumu
Bildirileri, 18-19 Ekim 1976. İstanbul: 1981. (Aktaran Dramur, Rengin.
“Yıldız Sarayı Askeri Hastanesi ve Yıldız Sarayı Eczahanesi”. Sandoz
Bülteni. s. 4 (1989): 8-15).
266
The Dolmabahçe Palace, translated by. Nazif Yarman. İstanbul: Keskin Colour
Turan, Mustafa. 31 Mart Faciası. İstanbul: Üçdal Neşriyat, 1966. (Aktaran Türkmen,
Zekeriya. “31 Mart Olayı'ndan Sonra Yıldız Evrakı Tedkik Komisyonunun
Kuruluşu, Faaliyetleri ve Yıldız Sarayı'nın Araştırılması”. XIII. Türk Tarih
Kongresi : Kongreye Sunulan Bildiriler, 4-8 Ekim 1999. Ankara: Atatürk
Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu, 2002: 559-577).
Tüfekçioğlu, Kemal. “Yıldız Sarayı Kışlaları”. Belgelerle Yıldız Sarayı Rehberi. s.
2 (1982): 8.
Türkmen, Zekeriya. “31 Mart Olayı'ndan Sonra Yıldız Evrakı Tedkik Komisyonunun
Kuruluşu, Faaliyetleri ve Yıldız Sarayı'nın Araştırılması”. XIII. Türk Tarih
Kongresi : Kongreye Sunulan Bildiriler, 4-8 Ekim 1999. Ankara: Atatürk
Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu, 2002: 559-577.
Uşaklıgil, Halit. Ziya Saray ve Ötesi.
Kitabevleri Kollektif Şirketi, 1981.
c.1. İstanbul: İstanbul İnkılâp ve Aka
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı. Mekke- i Mükerreme Emirleri. Ankara: Türk Tarih
Kurumu Basımevi, 1984.
Ünüvar, Safiye. Saray Hatıralarım. İstanbul: Cağaloğlu Yayınevi, 1964.
Yaltırık, Faik. “Bilezikçi Çiftliği”. Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi,.c. 2.
İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 1994: 229.
Yıldız Sarayı Vakfı. İstanbul: Yıldız Sarayı Vakfı Yayınları, 1986.
Yücel, Erdem. “Yıldız Sarayı Parkı’nda T.T.O.K. Çalışmaları”. Belgelerle Yıldız
Sarayı Rehberi. s. 4 (1982): 6-8.
Yücel, Utku, Serap Koçak, “Ertuğrul Tekke Camii ve 2008-2010 Restorasyon
Çalışmaları”, Vakıf
Restorasyon Yıllığı, s. 1 (2010): 88-90.
Yücer, Hür Mahmut. Osmanlı Toplumunda Tasavvuf 19. Yüzyıl. İstanbul: İnsan
Yayınları, 2003. (Aktaran: Köse, Fatih. “Arşiv Belgelerinin Işığında İstanbul
Şâzelî Tekkelerinin Tarihi”. Vakıflar Dergisi. s. 40 (2013): 99-119).
Ziya Şakir. “Yıldız Tiyatrosu”. Resimli Tarih Mecmuası. c. 5. (1954): 2972-2974.
Ziya Sakir. Sultan Abdülhamid’in Yunan Zaferi ve Gizli Siyaseti. 2.bs. İstanbul:
Boğaziçi Yayınları, 1994. (Aktaran Alkan, Necmettin. “1897 Yunan Harbi’nde
Şehit Olanların Yakınları ve Gaziler İçin Düzenlenen İane Sergisi”. Güney
Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi. s. 13. (2008): 13-42).
İnternet Kaynakları
Özendes, Engin. “Osmanlı'da Fotoğraf Sanatı”.
https://www.tarihtarih.com/?Syf=26&Syz=353074&/Osmanlıda-FotoğrafSanatı-/-Engin-Özendes-, [06.07.2017].,
“Mabeyn”. Büyük Türkçe Sözlük.
http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.
5c2dafe10d2892.18072861 [03.01.2019].
https://www.ircica.org/tr/hakkimizda [18.01.2007].
267
Bardakçı, Murat. “Abdülhamid’in Kütüphanesi Yıldız Sarayı’na dönmelidir!”.
http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1151599-abdulhamidinkutuphanesi-yildiz-sarayina-donmelidir [11.11.2015].
Bardakçı, Murat. “Abdülhamid'in Kütüphanesi 28 Şubat'ta çöpe atılmış!,
http://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/1178813-abdulhamidinkutuphanesi-28-subatta-cope-atilmis [10.01.2016].
Ay, Hasan. “'Yıldız Sarayı Kütüphanesi geri dönsün' başvurusu”.
http://www.sabah.com.tr/gundem/2016/01/24/yildiz-sarayi-kutuphanesi-geridonsun-basvurusu [24.01.2016].
Bardakçı, Murat. “İşte, Cumhurbaşkanı’nın Bahsettiği Olayın, Yıldız Sarayı’nın
Kumarhane ve Meyhane Yapılmasının Belgeleri”.
http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1255838-istecumhurbaskaninin-bahsettigi-olayin-yildiz-sarayinin-kumarhane-ve-meyhaneyapilmasinin-belgeleri [19.06.2016].
“Çadır Köşkü”. http://www.beltur.com.tr/cadir-kosk.asp tarih [26.10.2016].
“Yıldız Çini Fabrika-i Hümâyûnu”.
www.millisaraylar.gov.tr/portalmain/Factories.aspx?FabrikaId=9
[27.10.2016].
29 Aralık 1999’da Hürriyet’te çıkan bir haber. “Yıldız'ın tarihi ahırları fuar ve sergi
alanı oldu”, http://www.hurriyet.com.tr/yildizin-tarihi-ahirlari-fuar-ve-sergialani-oldu-39122237 [27.10.2016].
16 Mayıs 2001’de Milliyet Cumartesi’de çıkan bir haber. “Dört Nala Festival”.
http://www.milliyet.com.tr/2001/05/16/cumartesi/muz01.html [27.10.2016].
“Mimar Sinan İşitme Engelliler İlköğretim Okulu Tarihçesi”.
http://mimarsinanisitmeengelliler.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/34/10/746776/i
cerikler/tarihcemiz_957445.html [11.08.2016].
“Sabancı Lisesi Tarihçesi”.
http://sabancilisesi.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/34/03/455908/icerikler/tarihc
emiz_94157.html?CHK=a1775e061fac06b3050226ba3831819d [19.01.2017].
“IRCICA Hakkında”. http://tr.ircica.org/about-us/irc380.aspx [19.01.2017].
“IRCICA Hakkında”. https://www.ircica.org/tr/hakkimizda [18.01.2007].
“Yıldız Sarayı Vakfı Tarihçesi”. http://www.yildizsarayivakfi.org.tr/tarihce/
[19.01.2017].
Erbil, Ömer. 10 Kasım 2015’de Radikal’de çıkan bir haber. “Yıldız Sarayı gerçeği:
Cumhurbaşkanlığı istediği kuruma tahsis edebilir”.
http://www.radikal.com.tr/turkiye/yildiz-sarayi-gercegi-cumhurbaskanligiistedigi-kuruma-tahsis-edebilir-1469330/ [26.01.2017].
Youssouf Razi Bey. L'illustration. s. 3454 (8 Mart 1909): 324-325.
https://www.archives.saltresearch.org/R/-?func=dbin-jumpfull&object_id=3758088&silo_library=GEN01 [04.07.2017].
Toros, Taha. “İlk Türk Fotoğrafhanesi ve Ferit İbrahim”.
http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/5811/0015824080
10.pdf?sequence=1 [06.07.2017].
268
“Haremeyn. Makka al-Mukarrama and al-Madina al-Munawwara in photographs
from the Ottoman period selected from the albums of Sultan Abdulhamid II
and the collection of Fahreddin Pasha (Türkkan)”,
http://www.ircica.org/haremeyn-makka-al-mukarrama-and-al-madina-almunawwara-in-photographs-from-the-ottoman-period-selected-from-thealbums-of-sultan-abdulhamid-ii-and-the-collection-of-fahreddin-pashaturkkan/irc959.aspx, [06.07.2017].
“Fotoğraf Albümleri
[02.01.2017].
Dizini”,
http://kutuphane.istanbul.edu.tr/?page_id=6462
“Lando”. Güncel Türkçe Sözlük.
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.
GTS.
“Kupa”. Güncel Türkçe Sözlük.
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.
GTS.5b49ed4b445d85.40392116 [14.07.2018].
“Boru-zen”. http://www.lugatim.com/s/boraza [30.01.2019].
Akverdi, Mine. “Tarihi Köşk Vali'nin İmzasını Bekliyor”. Akşam Gazetesi. 14 Nisan
2008. http://v3.arkitera.com/h27371-tarihi-kosk-valinin-imzasini-bekliyor.html
[01.04.2019].
“Milli Saraylar’ın Heykel Avı”. 01.01.2015.
https://www.haberturk.com/gundem/haber/1025652-milli-saraylarin-heykel-avi#
[02.04.2019].
“Kadıköy'ün boğasına Lazio yazdılar!”. Altıyol’daki heykeli Lazio-Fenerbahçe maçı
öncesinde mavi-beyaza boyanarak üstüne Lazio yazıldığına dair haber.
https://www.posta.com.tr/kadikoyun-bogasina-lazio-yazdilar-172253
[08.04.2019].
“Kadıköy'deki Boğa Heykeli koruma altına alındı”. 17.02.2018.
https://www.trthaber.com/haber/turkiye/kadikoydeki-boga-heykeli-korumaaltina-alindi-351247.html [08.04.2019].
269
EKLER
Ek 1.
Yıldız Sarayı ve Korusu’nun Konumu
Yıldız Sarayı ve Korusu’nun Konumu
https://www.google.com/maps [12.11.2018].
270
Ek 2.
Yıldız Sarayı’nın Yerleşim Planı
Yıldız Sarayı’nın Yerleşim Planı
Afife Batur, “Yıldız Sarayı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. c. 7. İstanbul: Tarih Vakfı
Yayınları, 1993-1994: 521.
271
Ek 3.
Yıldız Sarayı Genel Planı
Yıldız Sarayı Genel Planı
Bilgin, Bülent. Geçmişte Yıldız Sarayı. İstanbul: Yıldız Sarayı Vakfı, 1998.
272
Ek 4.
Yıldız Sarayı’nın Havadan Görünümü
Yıldız Sarayı’nın Havadan Görünümü
Kıdemli Başçavuş Salih Alkan, Salih Alkan Koleksiyonu,
https://archives.saltresearch.org/handle/123456789/94018 [12.11.2018].
273
ÖZ GEÇMİŞ
1983 yılında İstanbul'da doğan Dilruba Kocaışık, ilk öğrenimini Hasan Ali Yücel
İlkokulu’nda, orta ve lise öğrenimini Sarıyer İmam Hatip Lisesi’nde tamamladı. 2002
yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Restorasyon Bölümü'nden
mezun oldu. Mimari kültürel miras alanlarındaki yapıların koruma ve onarım
uygulamalarında çalıştı. 2009 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım
Fakültesi Fotoğraf ve Video Bölümü'nden mezun oldu. 2008-2013 yılları arasında
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı, Koruma
Uygulama ve Denetim Müdürlüğü’nde fotoğrafçı ve fotoğraf editörü olarak görev
yaptı. 2009-2014 yılları arasında “Restorasyon Konservasyon Çalışmaları” isimli 3
Aylık Hakemli Bilim Dergisi’nin fotoğraf editörlüğünü yaptı. 2016’da UNESCO’nun
Dünya Kültür Mirası Haritası’nda (World Heritage 2015-2016 MAP) fotoğrafları
kullanıldı. Yine 2016’da UNESCO Quarterly Magazine’de fotoğrafı kapak fotoğrafı
olarak basıldı. 2016’da Skylife dergisinde “İnsanlığın Ortak Mirası” isimli makalede
fotoğrafı yer aldı. 2015’de İstanbul Alan Yönetimi Başkanlığı’nın Heritage Area isimli
tanıtım kitapçıklarında fotoğrafları yer aldı. 2011'de “Suriye’de Birkaç Gün”, 2017’de
“Merdiven”, 2018’de “Nerede Yaşıyorsun? Where Do You Live?”, 2019’da
“Gördüğün Gibi”fotoğraf sergilerinin küratörlüğünü yaptı. 2013’de Yüksel Sabancı
Sanat Merkezi’ndeki “Kelimeler ve Şeyler” isimli sergide yer aldı. Yüksek lisans
tezinin yazım sürecinde, ulusal ve uluslararası kongre ve sempozyumlarda tez konusu
ile alakalı bildiriler sundu. 2016 yılından itibaren İstanbul Şehir Üniversitesi Meslek
Yüksekokulu Fotoğrafçılık ve Kameramanlık Programı’nda tam zamanlı öğretim
görevlisi olarak görev yapmakta, üniversitenin İletişim Fakültesi Sinema ve
Televizyon Bölümü, Meslek Yüksekokulu Fotoğrafçılık ve Kameramanlık Programı
ve Grafik Tasarımı Programı’nda Temel Fotoğraf, Fotoğraf Okuma, Belgesel
Fotoğraf, Fotoğraf Projesi Geliştirme, Fotoğrafta Görsel Teknikler, Basın
Fotoğrafçılığı derslerini vermektedir.
Bildiriler
Dilruba KOCAIŞIK, “Yıldız Sarayı’ndaki Fotoğrafhaneler ve Sultan II. Abdülhamid’in
Hususi Fotoğrafhanesi”, Vefatının 100. Yılında Sultan II. Abdülhamid ve Dönemi
Uluslararası Kongresi, 22-24 Ekim 2018, İstanbul
Seza SİNANLAR USLU, Dilruba KOCAIŞIK, “II. Abdülhamid Fotoğraf Albümleri
Işığında Yıldız Sarayı’nı Anlamak”, III. Yıldız Sosyal Bilimler Enstitüsü Lisansüstü
Öğrenci Sempozyumu, 22-23 Aralık 2016, İstanbul
Dilruba KOCAIŞIK, Contemphoto’15 International Visual Culture and Contemporary
Photography Conference, DAKAM, 9-10 Haziran 2015, İstanbul
Seza SİNANLAR USLU, Dilruba KOCAIŞIK, “Sultan II. Abdülhamı̇ d Albümlerı̇ ’nı̇ n
Yıldız Sarayı ve Yapıları Eksenı̇ nde İncelenmesi”, Cumhuriyet Üniversitesi II.
Uluslararası Güzel Sanatlar Bı̇ lı̇ msel Araştırma Günlerı̇ (GUSBAG), 8-10 Nisan 2015,
Sivas
274