10
2020/17
YÜKSEK ÖĞRETİM
DERGİSİ
Doğumunun
1150. Yıldönümünde
FÂRÂBÎ
Prof. Dr. Yavuz Unat*
2020 yılı büyük Türk bilgini Fârâbî’nin doğumunun 1150. yıldönümü. Fârâbî’nin bilim ve felsefe alanındaki katkılarından ötürü 2020 yılı Birleşmiş Milletler tarafından “Fârâbî Yılı” ilan edildi. Bilim ve felsefe insanlığın ortak
birikimi ve mirasıdır. Bilim tarihi çalışmaları bu ortak birikim ve mirasta İslâm dünyasının ve Türklerin de katkılarının olduğunu kanıtlamıştır. Bu nedenle birkaç senedir, gerek Birleşmiş Milletler gerekse UNESCO bazı özel
yılları İslâm ve Türk bilim insanlarına adamaktadır. Son olarak bilim tarihçilerinin, tarihçilerin ve felsefecilerin
girişimi ile doğumunun 1150. yılında evrensel kültüre katkılarından ötürü 2020 yılı “Fârâbî Yılı” ilan edilmiştir.
* Kastamonu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü.
2020/17
YÜKSEK ÖĞRETİM
DERGİSİ
870 yılında Türkistan'ın Fârâb şehri (günümüzde
Kazakistan’da Otrar şehri) yakınlarında Vesiç’te
doğan Fârâbî’nin tam adı Ebû Nasr Muhammed
b. Muhammed b. Tarhan b. Uzluğ el-Fârâbî el-Türkî’dir. Öğrenimine doğduğu yerde başladı, daha
sonra bir süre İran’da dolaştı ve o zamanın bilim
ve sanat merkezi olan Bağdat'a gelerek yüksek
öğrenimini burada tamamladı. Bağdat'ta Farsça,
Arapça, Latince ve Yunanca öğrendi. Çağının ünlü
bilginlerinden mantık, dilbilgisi ve felsefe dersleri
aldı, eski Yunan filozoflarından Aristoteles (384–
322) üzerindeki çalışmalara başladı, bir süre sonra
Mısır'a gitti. 941 yılında Mısır'dan Halep'e gelerek
Emir SeyfüddevIe Hemedani'nin sarayında bulundu. Zamanının devlet adamlarından saygı gördü.
Alçakgönüllü bir hayat süren Fârâbî, Emir'in teklif
ettiği yüksek maaşı kabul etmeyerek küçük bir ücretle yaşamayı yeğledi. Mısır'da kaldığı süre içerisinde Türk kıyafeti ile dolaşan ve Türkçe konuşan
Fârâbî, 950 yılında Şam'da öldü ve Babüssagir'e
gömüldü.
Batı kaynaklarında adı Alfârâbîus, Abunnaser, Alpharbius ya da Alphartabi olarak geçen Fârâbî’nin
fikir hayatı bütün bilgiyi kucaklıyordu. Fârâbî, bütün bilimleri tasnif eden, sınırlarını belirleyen ve
her bilim dalını sağlam temeller üzerine oturtan ilk
isimdir. Rasyonel sorgulama alanını ileriye taşımış
ve ayrıca maneviyata ayrılmış alanı teşhis etmesi
başarı olarak görülmüştür. Bu açıdan bakıldığında
Doğu’da Muallim-i Evvel (Birinci Öğretmen) olarak
tanınan Aristoteles’i geçtiği söylenir ve hem bu
katkılarından dolayı hem de Aristoteles’in bütün
eserlerini açıkladığı ve incelediği için Muallim-i Sani
(İkinci Öğretmen) lakabıyla tanınır.
Fârâbî’nin mantık, matematik, astronomi, astroloji,
fizik, felsefe, siyaset, dil, tasavvuf ve müzik üzerine
olmak üzere (tıp dışında) 100 civarında eseri vardır. Eserlerinin listesi için TDV İslâm Ansiklopedisi “Fârâbî” maddesi ve Hüseyin Gazi Topdemir’in
Fârâbî kitabı iyi birer kaynaktır.
Asıl ilgisi felsefe ve mantık olan Fârâbî genellikle ilk
Türk filozofu olarak anılır. İslâm felsefesinin en güçlü filozofudur. Platon (428/27-348/47) ve Aristoteles’e düşünsel açıdan çok şey borçlu olan Fârâbî,
İslâm dünyasında ilk defa Kindî’nin (801-873)
başlattığı felsefe hareketine ve onu şekillendirdiği
Meşşâi akıma kendi kültürünün temellerini ve Platon ve Yeni Platonculuk’tan aldığı bazı unsurları da
katarak eklektik bir sistem kurmuştur. Fârâbî’de
Yeni Platoncu etki en belirgin olarak kozmolojisini oluşturan südur anlayışında görülmektedir.
Fârâbî’nin kozmolojisi, Aristoteles’in nedensel metafiziğini Batlamyus (M.S. 150’ler) astronomisinin
gezegen düzeni içine yerleştiren Plotinos’un (205-
11
12
2020/17
YÜKSEK ÖĞRETİM
DERGİSİ
270) südur teorisinin gelişmiş şeklidir. Fârâbî’nin
südur anlayışı, ilk nedenden ikincil nedenler veya
dokuz göksel felekle ilişki içindeki Akıllar aracılığı
ile sonuncu akıl olan ve Ay-altı dünyayı idare eden
Onuncu Akıl’a doğru hiyerarşik bir iniştir. Bu sistem
içerisinde altı ilke bulunmaktadır: 1) İlk Neden; 2)
İkincil Nedenler (gayri maddi akıllar); 3) Ay-Altı
Dünya’yı idare eden Faal Akıl; 4) Nefs; 5) Suret; 6)
Madde. Bu hiyerarşik düzende Fârâbî’nin akıl anlayışı evrensel, zorunlu ve ilk nedeni ve evrenin var
oluş sürecini kuşatan bir nitelik taşır. Ona göre ilk
neden ve Aristoteles’teki İlk Devindirici bütün varlığın ilkesi olamaz; onun da bir ilkesinin olması zorunludur. İlk göğü hareket ettiren madde değil akıldır. Öyleyse İlk Devindirici Aristoteles’in kabul ettiği
şekilde sabit yıldızlar küresi olamaz. Fârâbî’ye göre
bu ilk nedenden, kendisini düşünmesi sonucunda,
ilk aklın maddesel olmayan varlığı südur eder. İlk
akıl kendisini ve ilk nedeni düşünür ve ikinci aklı,
sonrasında ise nefs ve beden südur eder. Akıl, nefs
ve bedenin südur süreci feleklerin dokuzuncu aklına kadar aşağıya doğru inen bir süreçtir. Sistemin
merkezinde bulunan unsur ise Faal Akıl’dır.
riyle tanınır. Kısaca Erdemli Kent olarak tanınan
bu eserinde Fârâbî’nin Platon’un etkisi altındaki
siyaset anlayışını görürüz. Fârâbî toplumun amacının vatandaşların mutluluğu olarak ifade eder.
İnsan tecrit edilmiş bir halde değil iyi yönetilen bir
toplumda iyi ilişkiler içerisinde yaşadığı ve doğru
yönlendirildiği zaman erdemli olur. Yani erdemli
olmak demek iyi düzenlenmiş ve doğru yönlendirilmiş erdemli toplumlarda yaşamak demektir.
İnsan topluluklarını düzenleme, yönetme ve yönlendirme işinden sorumlu olan insanlar ise filozof
ve bilge olmalıdır. Ancak bu da yetmez, bu felsefi
bilgelik Fârâbî’de Platon’dan farklı olarak Tanrı’ya
iman eden Müslüman bilge olmak kaydıyla iktidarla
birleşir ve son noktada filozofla peygamber birleşir.
Felsefe Öğreniminden Önce Bilinmesi Gereken
Konular (Risâle fimâ Yanbağî en Yukaddeme Kabl
Teallüm el-Felsefe) adlı eserinde öncelikle felsefi okulların ve Aristoteles felsefesinin bilinmesi
gerektiğini yazan Fârâbî’ye göre felsefenin amacı “Yüce Yaradan’ı anlamak, onun Bir durağan ve
bütün varlığın etken nedeni olduğu, cömertliği,
bilgeliği ve adaleti ile tüm evrene düzen verdiği
konusunda bilgi kazanmaktır.” Böylece Fârâbî felsefenin yalnızca insan, doğa ve evreni değil Tanrı’yı
da anlama ve açıklama çabası olduğunu iddia eder.
Bu bağlamda Fârâbî’ye göre metafiziğin ilk ve temel konusu neden, varlık, Tanrı ve Tanrı’nın sıfatları
ve daha sonra da Tanrı’nın var oluşuna dair kanıtlar,
Tanrı’nın dünya ile ilişkisi ve dünyadaki varlıkların
ontolojik mahiyeleri olmalıdır.
Metafizik alanında tamamen Aristotelesçi bir tavır
sergileyen Fârâbî, bir yandan da Platon’un siyaset
düşüncesini çağdaş politik duruma ustalıkla uygulamıştı. Ona göre vahiy felsefeyi önceleyen temel bir
olgu olmasına karşın ilahi yasa da açık değildir. Bu
durumda yasa koyucu Tanrı tarafından hangi eylemlerin emredilip hangi eylemlerin yasaklandığını kimin ya da neyin belirleyeceği bir problemdir. Platon
bu soruya filozof-kral yanıtını vermişti. Fârâbî ise bu
noktada peygamberi mükemmel politik topluluğun
kurucusu olarak yorumlar. Yani doğruyu ve yanlışı
bilmesi gereken politik toplumun liderinin filozof ve
aynı zamanda peygamber olması gerekir. Tahayyül
gücü yüksek olan peygamber, insanlara nasıl yaşayacaklarını bildirme becerisine sahiptir. Bu bağlamda insan ideal devleti ve erdemli toplumu ancak hakikatin bilgisi yoluyla yani Tanrı evren ilişkisi yoluyla
oluşturabilir. Fârâbî hiyerarşik bir sıralama ile üç sınıflı bir toplum yapılanması geliştirir ve bu yapılanmayı da biyolojik açıdan bir organizmaya benzetir.
En tepede yönetici, idareci olarak toplumun beyni
olan bir peygamber vardır. En alt basamakta ise idare etmekten aciz olan dolayısıyla başkaları tarafından yönetilmeye ihtiyaç duyan insanlar yer alır.
Fârâbî, Erdemli Kent Halkının Görüşlerinin Esasları
(Kitabun fî Ârâ-i Ehl-i Medine el-Fazıla) adlı ese-
Fârâbî’nin en önemli çalışmalarından birisi İlimlerin Sayımı (İhsâ el-Ulûm) adlı kitabıdır. Onun bu
2020/17
YÜKSEK ÖĞRETİM
DERGİSİ
kitabında verdiği bilim sınıflaması hem bilim ve
yöntem hem de dünya görüşünü yansıtması bakımından önemlidir. Bilimlerin sınıflandırılması ile
ilgili en eski çalışma Aristoteles’e aittir. Aristoteles
bilimleri 1) Kuramsal, 2) Uygulamalı ve 3) Sanat ve
Edebiyat olmak üzere üçe ayırır. Bu sınıflama daha
sonra 1) Kuramsal ve 2) Uygulamalı bilimler olarak
iki ana grup olarak düzenlenmiştir. Ancak İslâm
dünyasında özellikle Kindî’nin etkisiyle 1) İlahiyat,
2) Matematik ve 3) Tabiat olmak üzere üçlü bir sınıflama yapılmışsa da bu konuda en köklü çalışma
Fârâbî’ye aittir. Fârâbî İlimlerin Sayımı adlı eserinde
bilimleri 1) Dil Bilimleri (sarf, nahiv), 2) Mantık Bilimi, 3) Uygulamalı Bilimler (aritmetik, geometri, optik, astronomi, müzik, ağırlık ve mekanik) , 4) Tabiat ve İlahiyat ve 5) Medeni Bilimler (ahlak, siyaset,
fıkıh ve kelam) olmak üzere beşe ayırır.
Fârâbî insanın bilimler hakkında bilgi sahibi olmadan önce bilimler sayımının gerekli olduğunu vurgular. Bilimler sayımı, kişinin hem âlim olabilmesi,
hem de âlim olmayıp kendini âlim zannedenleri
ayırt edebilmesi için gereklidir.
Fârâbî en büyük başarısını mantık alanında göstermiş, kendisinden önceki yorumcuların eserlerinden
de faydalanarak Aristo'nun Organon adlı mantık
külliyatı üzerinde çalışmıştır. Özellikle de Kindî ve
diğer mantıkçıların görmezlikten gelerek çözümsüz bıraktıkları kıyas ve ispat teorisiyle ilgili problemleri çözüme kavuşturmuştur. Fârâbî mantığı
Aristoteles’ten farklı olarak kavramlar ve hükümler
(önermeler) olmak üzere ikiye ayırmıştır. Kendisinden sonra İslâm dünyasında yazılan bütün mantık
kitapları bu plana bağlı kalmıştır. Onun mantığa
katkılarını iki kısımda ele almak mümkündür. 1)
Fârâbî Antik Yunan’da mantığa yüklenen anlam ve
işlevlerden etkilenerek mantığı felsefe için bir hazırlık olarak görmüş ve insanı hakikate yönelten bir
disiplin olarak benimsemiştir. 2) Mantıksal ölçütlere
uygun olarak akıl yürütmeyi sınıflandırmıştır. Ona
göre akıl yürütme kesinliğe götürürse kanıtlayıcı,
öncüllerden doğru gibi görünen sonuçlara götü-
Mantık Sanatına Giriş Kitabı (Kitâb el-Medhâl fî Sınaat el-Mantık,
Süleymaniye Kütüphanesi Hamidiye, nr. 812)
rürse diyalektik, iyi niyet yoluyla yakın sonuçlar verirse safsata, muhtemel fikirlere yöneltirse hitabî,
zevk verici hayallere sevk ederse şiir olur.
Fizik üzerine yazmış olduğu kitaplardan birisi Boşluk Üzerine (Risâle fî el-Halâ) adını taşır. Yapıt incelendiğinde, diğer Aristotelesçiler gibi, boşluğu
kabul etmediği anlaşılmaktadır. Fârâbî’ye göre,
eğer bir tas, içi su dolu olan bir kaba, ağzı aşağıya
gelecek biçimde batırılacak olursa, tasın içine hiç
su girmediği görülür. Çünkü hava bir cisimdir ve
kabın tamamını doldurur ve suyun içeri girmesini
engeller. Buna karşılık eğer, bir şişe ağzından bir
miktar hava emildikten sonra suya batırılacak olursa, suyun şişenin içinde yükseldiği görülür. Öyleyse
doğada boşluk yoktur. Ancak, Fârâbî'ye göre suyun
şişe içerisinde yukarıya doğru yükselmesini Aristoteles fiziği ile açıklamak olanaklı değildir. Çünkü
Aristoteles suyun hareketinin doğal yerine doğru,
yani aşağıya doğru olması gerektiğini söylemiştir.
Boşluk da olanaksız olduğuna göre, bu olgu nasıl
açıklanacaktır? Bu durumda Aristoteles fiziğinin
yetersizliğine dikkat çeken Fârâbî, hem boşluğun
13
14
2020/17
YÜKSEK ÖĞRETİM
DERGİSİ
varlığını kabul etmeyen ve hem de bu olguyu açıklayabilen yeni bir varsayım oluşturmaya çalışmıştır.
Bunun için iki ilke kabul etmiştir: 1. Hava esnektir
ve bulunduğu mekânın tamamını doldurur; yani bir
kapta bulunan havanın yarısını tahliye edersek, geriye kalan hava yine kabın her tarafını dolduracaktır. Bunun için kapta hiç bir zaman boşluk oluşmaz.
2. Hava ve su arasında bir komşuluk ilişkisi vardır
ve nerede hava biterse orada su başlar. Fârâbî, işte
bu iki ilkenin ışığı altında, suyun şişenin içinde yükselmesinin, boşluğu doldurmak istemesi nedeniyle
değil, kap içindeki havanın doğal hacmine dönmesi sırasında, hava ile su arasındaki komşuluk ilişkisi
yüzünden, suyu da beraberinde götürmesi nedeniyle oluştuğunu bildirmektedir. Yapmış olduğu bu
açıklama ile Fârâbî, Aristoteles fiziğini eleştirerek
düzeltmeye çalışmıştır. Fârâbî'nin açıklamaları,
sonradan Batı’da Roger Bacon (yaklaşık 1220–
1292) tarafından doğadaki bütün nesneler birbirinin devamıdır ve doğa boşluktan sakınır biçimine
dönüştürülerek genelleştirilecektir. Fârâbî ilk defa
bu makalesinde deneysel yöntemi Aristoteles’in
boşlukla ilgili düşüncelerini desteklemek için kullanmıştır. Aristotelesçilerin boşluk ile ilgili tezinin
deney yoluyla desteklenmesi geleneği Fârâbî’den
sonra yerleşmiş ve gelişmiştir.
Fârâbî’nin matematik konusundaki görüşlerini ise
Euklides’in Beşinci Kitabının Baş Tarafının Şerhi
(Şerh-i Sadr el-Makâle el-Hâmise) adlı eserinden
öğreniyoruz. Burada Fârâbî Aristoteles’in “tarif =
yakın cins+ayrım” görüşü ile Euklides’in (330-275)
Kazakistan Banknotu ve Fârâbî
geometrideki tariflerini uzlaştırmış ve Euklides’in
geometrisine epistemolojik bir temel aramıştır.
Eukleides’in tarif edilmemiş terimlerini tarif ederek
bazı geometrik kavramlara ulaşmayı başarmıştır.
Fârâbî ayrıca matematik nesneleri inceleye inceleye Tanrı hakkında bilgi edinmeye yatkınlaşmış olunacağını da iddia etmiştir.
Erdemli Kent ve İlimlerin Sayımı adlı eserlerinde
Fârâbî ışık ve görme üzerine de bazı görüşler bildirmiştir, ışık ve görme konusunda Aristoteles’i izleyerek ışık kaynağı olarak nesneyi görmüş ve gözün
de ancak nesneden yayılan ışıkla algılayabildiğini
savunmuştur. Ancak Erdemli Kent’in bazı yerlerinde Platon’dan etkilenerek ışığın gözden çıktığını da savunmuş ve çelişkiye düşmüştür. Platon ve
Aristoteles’in Görüşlerinin Uzlaştırılması (Kitâb fî
Cemî Beyne Reyey el-Hakimeyn) adlı eserinde ise
Aristoteles’in ve Platon’un görme kuramlarını uzlaştırmayı denemiştir. Özellikle görmenin gözden
çıkarak oluşamayacağı üzerinde durması sonradan
bu görüşün İslâm dünyasında reddedilmesinde de
etkili olmuştur.
Felsefe dünyasında "Muallim-i Sani” lakabı ile tanınan Fârâbî müzik alanında birçok tarihçi ve müzik
kuramcısı tarafından "Muallim-i Evvel" olarak kabul
edilmiştir. Müzik bilimini teorik ve pratik olarak iki
bölümde ele alan Fârâbî’nin Büyük Musiki Kitabı (Kitâb el-Mûsiki el-Kebir) incelendiğinde onun
sadece büyük bir kuramcı değil aynı zamanda bu
sanatı fiilen icra eden bir sanatkâr olduğu açıkça
görülür. Kimi kaynaklar, Fârâbî’nin ut ve kanunun
mucidi olduğunu belirtse de bu sazların ondan
önce kullanıldığı bilinmektedir. Ancak Fârâbî bu
sazların düzenini geliştirmiştir. Ayrıca İlimlerin Sayımı adlı eserinde müzik konusuna da yer vermiş
olan Fârâbî, bu eserinde melodilerin çeşitleri, nasıl
terkip edildikleri, daha tesirli olmaları için ne gibi
özelliklere sahip bulunmaları gerektiğini de ele almıştır. Müzik sanatını ise müşahede ve uygulama
yolu ile öğrenilen ve matematiğin kapsamında bulunan bir bilim olarak tanımlamıştır.
2020/17
YÜKSEK ÖĞRETİM
DERGİSİ
İslâm felsefesi tarihinde Meşşai okulun İbn Rüşd
(1126-1198) dönemine kadar olan yaklaşık 250 yıllık
geçmişi ana hatlarıyla Fârâbî’nin izlerini taşır. Onun
kurmuş olduğu felsefi doktrin gerek öğrencileri ve
eserleri, gerekse onu eleştiren düşünürler kanalıyla
kısa zamanda Maveraünnehir'den Endülüs'e kadar
bütün İslâm coğrafyasına yayılmıştır. Ortaya koyduğu mantık külliyatından sonra özellikle Süryaniler artık bu alanda yazılmış Süryanice kaynaklara
başvurma ihtiyacını duymamışlardır. Fârâbî’nin bilimler sınıflaması, bu sahada eser yazan İslâm müellifleri üzerinde olduğu kadar Ortaçağ Latin yazarları üzerinde de büyük ölçüde etkili olmuştur. Yine
onun kaynağını Plotinus'tan alan ve belli bir sisteme kavuşan südur teorisi, İhvan-ı Safa (10. yüzyılda
Basra’da ortaya çıkan bir felsefi okul) ile İbn Sina
(980-1037) başta olmak üzere İslâm ve Latin Ortaçağ filozoflarını etkilemiştir.
Kaynaklar
- Alaeddin Jebrini, “Mûsiki” (Fârâbî maddesi içinde), TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt 12
- Aydın Sayılı ve Necati Lugal, Ebû Nasri’l-Fârâbî’nin Halâ Üzerine Makalesi, Fârâbî’s Article on Vacuum
- Aydın Sayılı, “Fârâbî ve İlim”, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt VIII
- Hüseyin Gazi Topdemir, Fârâbî, Doğu Bilgeliğinin Kapısı, Say Yayınları
- Hüseyin Gazi Topdemir, Felsefe, Pegem Akademi Yayınları
- Hüseyin Gazi Topdemir ve Yavuz Unat, Bilim Tarihi ve Felsefesi, Pegem Akademi Yayınları
- Mahmut Kaya, “Fârâbî”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt 12
- Melek Dosay Gökdoğan, Türklerin Bilime Katkıları, Atatürk Kültür Merkezi
- Mübahat Türker Küyel, Fârâbî’nin Geometri Felsefesine İlişkin Metinler, Atatürk Kültür merkezi
- S. Frederick Starr, Kayıp Aydınlanma, Arap Fetihlerinden Timur’a Orta Asya’nın Altın Çağı, Çeviren: Yusuf
Selman İnanç, Kronik
- Sevim Tekeli, Esin Kâhya, Melek Dosay, Remzi Demir, Hüseyin Gazi Topdemir, Yavuz Unat ve Ayten Aydın
Koç, Bilim Tarihine Giriş, Nobel
- Yavuz Unat, Türk-İslâm Dünyası’nda Bilim, TMMOB Makine Mühendisleri Odası Konya Şubesi
15