Charles Robert Darwin, doğal seçilim yoluyla evrim kuramını ortaya koyduğu Türlerin Kökeni (1859) adlı eserinde, insan hakkında neredeyse hiçbir iddiaya yer vermemişti. Ancak kuramın doğal bir sonucu, insanların da doğal seçilimle ortaya... more
Charles Robert Darwin, doğal seçilim yoluyla evrim kuramını ortaya koyduğu Türlerin Kökeni (1859) adlı eserinde, insan hakkında neredeyse hiçbir iddiaya yer vermemişti. Ancak kuramın doğal bir sonucu, insanların da doğal seçilimle ortaya çıktığıydı. Her ne kadar Darwin kendisi de kuramını insana uygulanabilir gördüyse de kuram, canlıların nasıl olduklarına ilişkin savlarda bulunuyor, nasıl olmaları gerektiği konusunda normatif yargılar içermiyordu. Bu yazıda Darwinci bilimin normatif alanda yargı üretip üretemeyeceği sorusunu tartışacağım.
The main purpose of our study is to determine the importance of the text called Telgraf Risalesi, which was written by Mustapha Efendi and is the first work written about electrical telegraph as far as we could identify, in terms of our... more
The main purpose of our study is to determine the importance of the text called Telgraf Risalesi, which was written by Mustapha Efendi and is the first work written about electrical telegraph as far as we could identify, in terms of our history of technology and culture. In addition to being the first
Bilim tarihi çalışmaları belirli bir bilim imgesi ışığında yapılır ve söz konusu imgeyi yeniden üretir. Bu nedenle bilim tarihi ve bilim felsefesi bir bütün olarak ele alınmalıdır. Ancak var olan bilim tarihi yazımı geleneği kimi... more
Bilim tarihi çalışmaları belirli bir bilim imgesi ışığında yapılır ve söz konusu imgeyi yeniden üretir. Bu nedenle bilim tarihi ve bilim felsefesi bir bütün olarak ele alınmalıdır. Ancak var olan bilim tarihi yazımı geleneği kimi zaman bilim felsefesi alanında bazı önemli değişimleri yansıtmayı güçleştirmektedir. Bu yazıda Mary Anning örneği üzerinden gözlemin kuram yüklü olduğu görüşünün bilim tarihi yazımını nasıl yönlendirmesi gerektiğini tartıştım.
Bu çalışmada Orta Çağ'da hem Avrupa'da hem de İslam Uygarlığı'nda bilim tarihi için önemli sayılabilecek gelişmeler verilmiştir. Orta Çağ'da doğa felsefesine dair yürütülen kuramsal ve pratik çabalar Bilimsel Devrim'de önemli bir rol... more
Bu çalışmada Orta Çağ'da hem Avrupa'da hem de İslam Uygarlığı'nda bilim tarihi için önemli sayılabilecek gelişmeler verilmiştir. Orta Çağ'da doğa felsefesine dair yürütülen kuramsal ve pratik çabalar Bilimsel Devrim'de önemli bir rol oynamıştır. Bu dönemde hem Doğu hem de Batı uygarlıkları bilimin gelişmesine farklı zeminlerde katkı sunmuşlardır. İslam Uygarlığı'nın ortaya çıkışı ve fetihler yoluyla hem Avrupa'da hem de Asya'da hakimiyet kurması onların buradaki entelektüel faaliyeti de sahiplenmesine neden olmuştur. Daha sonra bilimsel-entelektüel hayat İslam Dünyası'ndan Hıristiyan dünyasına çeviriler yoluyla iletilmiştir. Bu bakımdan Orta Çağ bize, bilim tarihinin gelişimini anlayabilmemiz için üç temel ipucu vermektedir. Bunlardan birincisi bilimsel ve entelektüel ilerlemenin zaman zaman yavaşlasa da devam ettiği ve bütünüyle kesintiye uğratılamadığıdır. Diğeri çeviri faaliyetin bilimlerin gelişmesinde oynadığı rol ve son olarak da epistemik grupların kendi aralarında çatışmasının bilimin ilerlemesinde yaptığı etkidir. Orta Çağ diye anılan dönem bu bakımlardan günümüz bilim tarihçilerine verimli bir empirik araştırma sahası olmaya devam etmektedir.
Bu yazıda Darwin ve Wallace’ın biyolojiye yaklaşımlarındaki farklılıklar ele alınacak. Bu farklılıklara dayanarak, Wallace’ın Darwin’in gölgesinde kalmış bir bilim kahramanı olarak yorumlanamayacağı savunulacak.
Galileo'nun öncülük ettiği bilimsel devrimde kilit rol oynayan bazı düşünceler Rönesans ile ortaya çıkmıştır. Medici ailesinin bilinçli çabaları sonucu yaşanan Antik Yunan'ın yeniden keşfi süreci, Michelangelo'nun çabalarıyla... more
Galileo'nun öncülük ettiği bilimsel devrimde kilit rol oynayan bazı düşünceler Rönesans ile ortaya çıkmıştır. Medici ailesinin bilinçli çabaları sonucu yaşanan Antik Yunan'ın yeniden keşfi süreci, Michelangelo'nun çabalarıyla başlamış ve Galileo ile sürmüştür. Bu çalışmada hem Michelangelo'nun hem de Galileo'nun konularına Platonist bir tavırla yaklaştıklarını ve Medicilerin desteğinin tüm bu devrim boyunca yaşamsal olduğunu göstermeye çalıştım.
Tycho Brahe (1546-1601), teorisyen olarak değil fakat gözlemci olarak önemli biriydi. Önce Danimarka kralının, sonra da Kutsal Roma İmparator II. Rudolf'un (1552-1612) himayesinde gözlemler yaparak bir yıldız katalogu hazırlamıştı ve... more
Tycho Brahe (1546-1601), teorisyen olarak değil fakat gözlemci olarak önemli biriydi. Önce Danimarka kralının, sonra da Kutsal Roma İmparator II. Rudolf'un (1552-1612) himayesinde gözlemler yaparak bir yıldız katalogu hazırlamıştı ve yıllarca gezegenlerin konumlarını not etti. Ömrünün sonlarına doğru genç Kepler onun asistanı olmuştu ve onun gözlemleri Kepler için paha biçilemez değerdeydi.
İslam dininin inançlar arasındaki uzlaştırıcı ve barışçı yönünün vurgulandığı günümüzde dahi, İslam dünyasında bilimin ve teknolojinin, çağımız kriterlerine uygun bir vaziyette ve hızlı bir şekilde gelişebilmesinin önünde diktatörel... more
İslam dininin inançlar arasındaki uzlaştırıcı ve barışçı yönünün vurgulandığı
günümüzde dahi, İslam dünyasında bilimin ve teknolojinin, çağımız kriterlerine uygun
bir vaziyette ve hızlı bir şekilde gelişebilmesinin önünde diktatörel rejimler ve miktarı
sabit olmayıp devamlı daha aza doğru giden maddi fonlar gibi engeller halen önemini
korumaktadır. Bu nedenle İslam dünyasının bilim ve teknolojide çağı yakalaması ve bu
paralellikte bilimsel üretimin nitelik ve nicelik olarak özellikle Batı ile yarışabilir konuma
gelmesi için söz konusu Müslüman ülkelerin çoğunda, bazı değerlerin ve kurumların
değişmesi gerekmektedir
Önceki iki yazımızın ortaya koyduğu durum tespitinin üzerine bina ettiğimiz bu yazımız, uygulanabilir ve maksadı karşılayabilir kabiliyette bir çözüm önerisini ortaya koyacaktır inşallah. Bizim şimdi sizlere takdim edeceğimiz çözüm... more
Önceki iki yazımızın ortaya koyduğu durum tespitinin üzerine bina ettiğimiz bu yazımız, uygulanabilir ve maksadı karşılayabilir kabiliyette bir çözüm önerisini ortaya koyacaktır inşallah. Bizim şimdi sizlere takdim edeceğimiz çözüm önerimiz hayat kurtarıcı bir acil müdahale reçetesidir..
Bilim tarihi disiplini, ilk doktora derecesinden bu yana geçen yetmiş sekiz yılda bilime ve bilimsel ilerlemeye dair belli başlı soruları odağına taşımış olsa da özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren disiplinin bilimle... more
Bilim tarihi disiplini, ilk doktora derecesinden bu yana geçen yetmiş sekiz yılda bilime ve bilimsel ilerlemeye dair belli başlı soruları odağına taşımış olsa da özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren disiplinin bilimle birlikte kendisini de nesne olarak tanımlama ve konumlandırma gerekliliği ile yüzleşmektedir. Bu çalışma Batı’da ve Türkiye’de akademik olarak kurumsallaşmış bilim tarihi disiplininin meta-düzeydeki refleksif problemlerini tespit etmeyi amaçlamıştır. Bu bağlamda üç boyutlu bir problem ağı ortaya çıkarılmıştır. Her üç boyutu da ortaklaştıran somut durum çeşitlenmedir. Bilim tarihi disiplini kuruluşunda ön görülen netliği git gide kaybetmekte, ‘bilim tarihi’ adı bilimin geçmişini konu edinen bir dizi araştırma programının taşıdığı akraba benzerliğinin adı durumuna gelmektedir. Bunun nedenlerine dair gerek meta-teorik tartışmaların yürütülebileceği bir hat açmak gerekse de bu hat üzerinde empirik alan araştırmalarına teorik zemin hazırlayabilmek için problem tespiti üç boyutlu olarak yapılandırılmıştır: (1) Bilim Tarihi – Akademik Felsefe ilişkisi, (2) Bilim Tarihi – Epistemoloji İlişkisi ve (3) Bilim Tarihi – Bilim Teorisi (Felsefesi) İlişkisi. Sonuçta bu hat üzerinden yapılandırılan merkezi soru şudur: Bilim tarihi, gerek genel bilim eğitimi ve akademi mecrasında gerekse de BTÇ / STS içerisinde ‘bilim’e ilişkin diğer araştırma programlarının veya disiplinlerinin sağlayamayacağı, fakat onlarla entegre olabilecek nasıl bir içerik veya kavrayış üretebilir?
Isaac Newton (1642-1727), tüm zamanların en büyük bilim insanlarından biri olarak kabul edilen ve modern fiziğin kurucusu İngiliz bilim insanıdır. Hareketin doğası ve dünya sistemini araştırırken, üç hareket yasasıyla yerçekimi kanununu... more
Isaac Newton (1642-1727), tüm zamanların en büyük bilim insanlarından biri olarak kabul edilen ve modern fiziğin kurucusu İngiliz bilim insanıdır. Hareketin doğası ve dünya sistemini araştırırken, üç hareket yasasıyla yerçekimi kanununu keşfetmiştir. Onun hareket yasaları zaman ile mekânın mutlaklığını varsaymıştır. Pozitivist olarak bilinen Newton'un XX. yüzyılda ortaya çıkan el yazılarından sonra hiçte öyle olmadığı anlaşılmıştır. Yaşamı boyunca simyaya duyduğu ilgi, kökenlere ilişkin ilkel bilgilerin varlığına kesin bir biçimde inanması ve bilim ile dini, Tanrı kavramıyla fiziği birbirine harmanlaması ve doğa ile Kitabı Mukaddes'i inceleme yöntemleri, onun çalışmalarını bütünüyle pozitivistlikten başka bir çerçeveye oturtmaktaydı. Çalışmalarında Newton, hem yöntemsel hem de teorik olarak Copernicus, Kepler ve Galileo ile başlayan Bilimin Yükselişi'nin nihai ifadesini ve tutarlı düzenlenmesini temsil eder. Newton'un fiziği, klasik fiziğin krizi olarak anılan döneme kadar, iki yüz yıldan fazla bir süre fiziğin tümü, onun görüşlerinden oluşmuştur. O, Kartezyen fiziğe karşı bir tutum sergilemişti...
Öz Auguste Comte'dan bu yana, yani başlangıcından beri bilim tarihi çalışmaları 'ilerleme' kavramı üzerine odaklanmıştır. Akademik bir disiplin olarak bilim tarihinin kurucu babası George Sarton bilim tarihini bilimsel bilginin gelişim... more
Öz Auguste Comte'dan bu yana, yani başlangıcından beri bilim tarihi çalışmaları 'ilerleme' kavramı üzerine odaklanmıştır. Akademik bir disiplin olarak bilim tarihinin kurucu babası George Sarton bilim tarihini bilimsel bilginin gelişim tarihinin betimlenmesi ve açıklanması olarak tanımlar. Bilimin bütün bu gelişme süreci ilerlemenin tarihidir. Bilim tarihsel yöntemlerin kullanılmasıyla bu süreç bilimsel olarak açıklanabilir ve bu açıklama yoluyla da bilim insanlık için daha anlaşılır kılınabilir. Ayrıca bu bilgiden açığa çıkan öngörüler bilim politikalarını da belirleyecektir. Tam bu noktada çalışmanın ikinci sorusu gündeme gelmektedir. Bilimi, öngörüde bulunamayan bir tarihsel yöntemle açıklamak nasıl mümkündür? Mamafih davranışı değiştirmeyen bilgi işe yaramazdır. Fakat davranışı çok hızlı değiştiren bilgi de hızla bağlamını yitirir. Ne kadar çok verimiz varsa ve tarihi ne kadar iyi anlarsak, tarihin yönü o kadar hızlı değişir ve bilgimiz o kadar hızlı biçimde güncelliğini ve geçerliliğini yitirir. Buna Oedipus Etkisi denmektedir ve bu etki tarihsel ve sosyal bilimlerin ürettiği bilginin paradoksudur. Fakat belki de bütün sosyal bilimler bu etkiden ve paradokstan muzdaripken, bilim tarihi disiplini bir istisnadır. Bu istisnanın nedeni esasında basittir. Bilim tarihinin konusu bilimin ta kendisidir ve bilim ilerleyebilen tek entelektüel ve pratik girişimdir. Bu bağlamda bilim tarihinin öngörüde bulunabilmesinin tek bir şartı vardır: Kuramsallaşmış bir bilim tarihi.
Abstract
History of Science, Why Now? How?
At the beginning, ever since the time of Auguste Comte, history of science studies has focussed on the concept of 'progress'. The founding father of the history of science as an academic discipline, George Sarton, defines the history of scince as the description and explanation of the development of scientific knowledge. This whole process of the development of the science is the history of progress. By the using of the scientific historical methods, this process could be explained and by this explanation the science will be more understandable for humanity. Also by the prediction that released from this knowledge will determine the science policies At this point, the second question of this paper raises. How is it possible to explain the science with a historical method that cannot make a prediction? At the same time, knowledge that does not change behaviour is useless. But knowledge that changes behaviour quickly loses its relevance. The more data we have and the better we understand history, the faster history alters its course, and the faster our knowledge becomes outdated. This is called the Oedipus effect and this effect is the paradox of historical and also social scientific knowledge. But maybe there is no social science discipline that does not suffer from Oedipus effect other than the history of science. Its reason is very simple. The subject of the history of science is the epitome of science. And science is the only intellectual and practical approach that can be in progression. In this context there is only one condition that the history of science can make predictions: A history of science discipline that build on a theory.
Francis Bacon (1561-1626), felsefede modernlik ruhunun ilk temsilcilerindendir. Felsefesi birçok bakımdan yetersiz olmasına rağmen, modern tümevarım yönteminin kurucusu ve bilimsel prosedürü mantıksal sistematikleştirmenin öncüsüdür.... more
Francis Bacon (1561-1626), felsefede modernlik ruhunun ilk temsilcilerindendir. Felsefesi birçok bakımdan yetersiz olmasına rağmen, modern tümevarım yönteminin kurucusu ve bilimsel prosedürü mantıksal sistematikleştirmenin öncüsüdür. Bacon, modern dünyanın bilim üzerine inşa edileceğini düşünüyordu. Bu nedenle de eski bilgi ve bilgeliğe, skolastisizme, Platonik ve Aristotelesçi geleneklerin tamamına büyük bir savaş açmıştı. O, öncelikle doğaya ilişkin bilimsel bilgiye giden yolu kapatan idolleri, zihnin yanlış düşünce kalıplarıyla önyargılarını ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Sonrasında ise, deneysel yöntemin savunuculuğunu yapmıştır. Bacon, pozitivizmin, bilimciliğin ve bunlarla birlikte ütopyacılığın da ilk büyük temsilcilerindendir.
Öz Osmanlı Türklerinin modern astronomi ile ilk temasları 17. yüzyıl ortalarında başlamışsa da yeni astronominin ve yeni astronomi terimlerinin kabul görmesi 19. yüzyılın ortalarını bulmuştur. 17. yüzyılda modern astronominin Osmanlılara... more
Öz Osmanlı Türklerinin modern astronomi ile ilk temasları 17. yüzyıl ortalarında başlamışsa da yeni astronominin ve yeni astronomi terimlerinin kabul görmesi 19. yüzyılın ortalarını bulmuştur. 17. yüzyılda modern astronominin Osmanlılara girişini sağlayan ilk eserler genellikle astronomi katalogları ve coğrafya çevirileridir. Yeni astronomiye ilişkin bu temaslar 18. yüzyılda Batı coğrafya eserlerinin,18. yüzyılın ikinci yarısında ise Fransız astronomi tablolarının çevrilmesiyle devam etmiştir. Ancak bu döneme kadar hatta bu dönemden sonra bile yeni astronomi hakkında yapılan çeviriler ve yazılarda Kopernik astronomisine kuşkulu bakış sürmüştür. Yeni astronomiye karşı bu tereddütlü bakış açısı ancak 19. yüzyılın ortalarında ortadan kalkmıştır. 1830'larda Mühendishanelerin eğitim programlarının modernleşme çalışmalarıyla yeni astronominin kavramlarının ve bilgilerinin ayrıntılı bir şekilde Başhoca İshak Efendi'nin katkılarıyla girdiği genel kabul görmektedir. Ancak Hoca İshak Efendi'den önce yeni astronomiye ilişkin olarak kaleme alınan birçok eser tam olarak incelenmemiştir. Osmanlı Astronomisinin Değişim ve Dönüşümü (17-19. Yüzyıllar Arası) Projesi adıyla TÜBİTAK'a sunduğumuz bu projede amacımız Hoca İshak Efendi öncesi ve sonrasında yeni astronomiye ilişkin eserleri incelemek ve tam olarak incelenmemiş bu konuyu yeniden ve eksiksiz ele almaktır. Bildirimizde projemiz hakkında bilgi verilecek ve ulaştığımız bazı sonuçlar tartışılacaktır.
ÖZET XIX. yüzyılda Osmanlı tıp biliminin gelişmesinde Fransız bilim ekolünün ve bilim adamla-rının etkin bir rol oynadığı bilinmektedir. Bu bağlamda, Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şâhâne'nin açı-lışı, kuduz aşısının insanlarda başarılı... more
ÖZET XIX. yüzyılda Osmanlı tıp biliminin gelişmesinde Fransız bilim ekolünün ve bilim adamla-rının etkin bir rol oynadığı bilinmektedir. Bu bağlamda, Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şâhâne'nin açı-lışı, kuduz aşısının insanlarda başarılı şekilde uygulanmasının ardından Paris'teki Pasteur Enstitüsü'ne bir heyet gönderilerek aşı çalışmalarının yakından takip edilmesi ve Bakteriyoloji-hâne-i Şâhâne'nin kuruluşu örnek olarak verilebilir. Dr. Maurice Nicolle (1862-1932) Bakteriyolo-jihâne-i Şâhâne'nin ilk müdürü olarak İstanbul'daki çalışmalarına başlamış (1893 Kasım) ve 1901 yılındaki istifasına kadar kayda değer faaliyetlerde bulunmuştur. Özellikle aşı ve serum üretimi, muhtelif kimyasal tetkikler ve eğitim alanındaki çalışmaları dikkat çekicidir. Bu bağlamda, difteri, kolera, şark çıbanı hastalıkları ile mücadele etmesi, bakteriyolojihânede öğrenciler için kurslar dü-zenlenmesi ve ders kitabı niteliğinde bir mikrobiyoloji eseri kaleme almış olması örnek olarak gös-terilebilir. Her ne kadar, yürüttüğü çalışmalarında desteklendiği bilinmekle birlikte, çalışma hayatında bazı imkânsızlıklar nedeniyle zorluklar yaşandığı da anlaşılmaktadır. Bu yazıda, Dr. Mau-rice Nicolle'ün İstanbul'da ilk görev yıllarındaki çalışma şartlarını göstermesi bakımından önemli bazı belgelerin yayınlanması amaçlanmaktadır. Bu belgeler ışığında; Dr. Maurice Nicolle'ün Bak-teriyolojihâne'nin ilk yıllarında gerekli olan bazı malzemelerin masraflarını kendi imkânlarıyla kar-şılamaya çalıştığı, geç saatlere kadar çalışması gerektiğinden Bakteriyolojihâne'nin de içinde bulunduğu Topkapı Sarayı'ndan çıkış saatleri hususunda yaşadığı sorunlar nedeniyle üst makam-lardan bazı talepleri olduğu, kurulan bazı sağlık komisyonlarına katıldığı ancak fikirlerinin istediği düzeyde takdir edilmediğinden şikâyetçi olduğu gibi bilgileri öğrenmekteyiz.
10 2020 yılı büyük Türk bilgini Fârâbî'nin doğumunun 1150. yıldönümü. Fârâbî'nin bilim ve felsefe alanındaki kat-kılarından ötürü 2020 yılı Birleşmiş Milletler tarafından "Fârâbî Yılı" ilan edildi. Bilim ve felsefe insanlığın ortak... more
10 2020 yılı büyük Türk bilgini Fârâbî'nin doğumunun 1150. yıldönümü. Fârâbî'nin bilim ve felsefe alanındaki kat-kılarından ötürü 2020 yılı Birleşmiş Milletler tarafından "Fârâbî Yılı" ilan edildi. Bilim ve felsefe insanlığın ortak birikimi ve mirasıdır. Bilim tarihi çalışmaları bu ortak birikim ve mirasta İslâm dünyasının ve Türklerin de katkı-larının olduğunu kanıtlamıştır. Bu nedenle birkaç senedir, gerek Birleşmiş Milletler gerekse UNESCO bazı özel yılları İslâm ve Türk bilim insanlarına adamaktadır. Son olarak bilim tarihçilerinin, tarihçilerin ve felsefecilerin girişimi ile doğumunun 1150. yılında evrensel kültüre katkılarından ötürü 2020 yılı "Fârâbî Yılı" ilan edilmiştir.
Alper Bilgili bu çalışmasında, bilimin doğasını, amaçlarını ve meşru sınırlarını Richard Dawkins, Sam Harris ve bilhassa yeni-ateizmin Türkiye’deki en önemli temsilcisi olan Celâl Şengör’ün bilim anlayışları üzerinden tartışmayı... more
Alper Bilgili bu çalışmasında, bilimin doğasını, amaçlarını ve meşru sınırlarını Richard Dawkins, Sam Harris ve bilhassa yeni-ateizmin Türkiye’deki en önemli temsilcisi olan Celâl Şengör’ün bilim anlayışları üzerinden tartışmayı hedeflemektedir. Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi ülkemizde de geniş bir okur kitlesine sahip olan yeni-ateist düşünürler, metafizik ve ideolojik kaygılarla doğa bilimlerinin amacını ve sınırlarını yanlış bir şekilde tasvir etmekte, doğa bilimlerinden toplumsal meseleler de dâhil olmak üzere her konuda rehberlik yapmasını beklemekte, doğa bilimleri dışında kalan bilgi türlerini küçümsemekte hatta gayrimeşru ilan etmekte, bilimi özcü bir yaklaşımla dinin tam karşısına yerleştirmekte, bilim ve din arasında kurdukları bu dikotominin bir sonucu olarak sekülerleşmeyi hızlandırıcı sosyal politika taleplerinde bulunmaktadırlar. Sonuçta, yeni-ateist düşünürler, okurlarını bilimin niteliği ve işleyişi konusunda yanlış bilgilendirmekte, daha da vahimi, bilimi metafizik ve ideolojik pozisyonlarının sözcüsü olmaya zorlayarak bilimin toplum nezdindeki itibarını zedelemektedirler. Yeni-ateist düşünürlerin, bilime ve bilhassa bilim-din ilişkisine dair iddialarının sosyoloji ve felsefenin sunduğu teorik araçlarla değerlendirildiği, bilimin ideolojik kaygılarla araçsallaştırıldığının tarihsel verilerle gösterildiği bu kapsamlı ve nitelikli çalışmanın, Türkçe literatürde önemli bir açığı kapatacağı rahatlıkla söylenebilir.
Bilim tarihinin öncü isimlerinden olan Fuat Sezgin ile söyleşide bulunan Sefer Turan'ın konuşmalarının yer aldığı 3 bölümlük'' Bilim Tarihi Sohbetleri'' kitabı ile Müslümanların bilim ve teknoloji üzerine birçok katkıları sağladığını,... more
Bilim tarihinin öncü isimlerinden olan Fuat Sezgin ile söyleşide bulunan Sefer Turan'ın konuşmalarının yer aldığı 3 bölümlük'' Bilim Tarihi Sohbetleri'' kitabı ile Müslümanların bilim ve teknoloji üzerine birçok katkıları sağladığını, fakat bunu çoğu Müslümanın da bilmediği gerçeği açıkça ön plandadır. Fuat Sezgin Hoca da yaptığı çalışmalardaki en büyük isteğinin de bu yönde şekillendiğini belirtmektedir. Kendi milletinin Batı karşısındaki aşağılanmış, önemsiz görülmesini ve Müslümanların da kendilerini bu aşağılık duygudan vazgeçirmeye çalışmıştır. Aynı zamanda Fuat Sezgin Hoca’nın yaptığı çalışmalar ve ülkemize kazandırdığı önemli eseri olan müze ile de birlikte Cumhurbaşkanlığı genelgesiyle 2019 yılını Pr.Dr. Fuat Sezgin yılı ilan edilmiştir. Sefer Turan, Fuat Sezgin'i ilk kez 1985 yılında Kahire'deki bir kitap fuarında ismini duyduğunu belirtir. Mısır Kitap Kurumu'nun reyonunda bulunan Arap Kültürü Tarihi adlı kitabı dikkatini çekmiştir. Detaylı incelediğinde Fuat Sezgin'in Almanya'da yaşadığını ve eserlerini de yine Almanca yazdığını diye getirir.Fuat Sezgin, 1924 Bitlis doğumlu olup, 1943 yılında İstanbul Üniversitesi Şarkiyat Enstitüsü'nde Alman oryantalist Hellmut Ritter'den dersler almıştır ve Mecazül Kuran adlı doktora tezini de yanında yapmıştır. Aynı zamanda Buhari'nin Kaynakları adlı doçentlik çalışması da ilktir. Bu çalışmanın ilk olma sebebi ise, klasik olarak bilinen hadis kaynaklarının yazılı olduğunu savunmuştur.
Antik Yunan'ın ilk bilim insanı ve filozofu olarak anılan Thales M.Ö. 624 yılında doğmuş ve M.Ö. 546 yılında ölmüştür. Bir tacir olan Thales Yunanlı yedi bilgeden birisi olarak kabul edilmektedir. Antik Yunan'ın ilk filozofu, ilk bilim... more
Antik Yunan'ın ilk bilim insanı ve filozofu olarak anılan Thales M.Ö. 624 yılında doğmuş ve M.Ö. 546 yılında ölmüştür. Bir tacir olan Thales Yunanlı yedi bilgeden birisi olarak kabul edilmektedir. Antik Yunan'ın ilk filozofu, ilk bilim adamı olarak anılan Thales, Milet Okulu'nun (ya da İyonya Okulu) ilk temsilcisidir. Thales, aklıyla pratik yararın ötesine geçip, akıl yürütmeye girişen filozofların ilki olarak anılır. İyon düşüncesinin önemi, olguları mitolojik oluşumlara başvurmadan doğal nedenlerle açıklama biçimini esas almasıdır. Bu düşünce ekolünün temel sorunu töz (cevher) sorunudur ve töz su, hava, ateş vb. somut bir şey olarak kabul edilmiştir. Bu anlayışla ilk kez Dünya'yı oluşturan ana maddenin ne olduğunun sorgulandığını görmekteyiz. Böylece Mısır ve Mezopotamya uygarlıklarının deneysel bilgi toplama aşamasından, evreni açıklamaya yönelik akılcı bir sistemin kurulmasına doğru gidilmeye başlanmıştır. Bu elbette ki yeni bir doğa ve evren tasarımının ve onu açıklamaya yönelik yeni bir bilim anlayışının da başlangıcıdır. İyon düşüncesi tarihte Milet Okulu adıyla yer almıştır ve bu okulun ilk temsilcisi ünlü matematikçi Thales'tir. Thales, ilk Grek matematikçisi olarak anılır. Onun gayretleriyle geometrinin ilk defa dedüktif yani tümdengelimsel bir bilim dalı haline geldiği söylenmektedir. Thales aynı zamanda Antik Yunan'ın ilk astronomudur. Herodotos'un anlattığına göre Thales M.Ö. 28 Mayıs 585 yılında bir Güneş tutulması olacağını önceden tahmin etmiştir.
In 1924, Büyük Ada Musa Kâzım Sanatorium was opened by way of renting a private building on an island. The sanatorium is the first sanatorium of the Republic of Turkey of which had facilities of treatment with modern techniques. In 1928,... more
In 1924, Büyük Ada Musa Kâzım Sanatorium was opened by way of renting a private building on an island. The sanatorium is the first sanatorium of the Republic of Turkey of which had facilities of treatment with modern techniques. In 1928, MD Musa Kâzım succeeded in publishing Turkey’s second tuberculosis journal named Verem Mecmuası with his special efforts, but the journal was only published twice, and the publication of the journal ended without any letter or declaration of closure. The journal is mainly important due to the limited medical periodicals on the Ottoman Alphabet. It is a unique journal in terms of presenting the latest therapy techniques of its era, guiding on chest emergencies, having statistics of tuberculosis fighting, introducing radiological examinations, showing the effort of fighting against tuberculosis which was one of the contagious diseases in the Republic of Turkey at the time. Given that it is likely to say that this periodical is a very important source on the history of chest diseases
Kurucu ideolojisi, on dokuzuncu yüzyıl vülger materyalizminin “kaba bilimcilik”i üzerine inşa edilmiş olan Türkiye’de, Tom Sorell’in dile getirdiği gibi, “bilimsel ile bilimsel olmayanı ayırt etmek”ten ziyade “bilimsel olanın olmayandan... more
Kurucu ideolojisi, on dokuzuncu yüzyıl vülger materyalizminin “kaba bilimcilik”i üzerine inşa edilmiş olan Türkiye’de, Tom Sorell’in dile getirdiği gibi, “bilimsel ile bilimsel olmayanı ayırt etmek”ten ziyade “bilimsel olanın olmayandan çok daha değerli olduğu”nu iddia eden aksiyomatik bilimcilik, toplum ve dünyanın geçirdiği değişimlere karşılık entelektüel egemenliğini sürdürmektedir. Böylesi bilimciliğin “bilim” değeri kazandığı, onun eleştirilmesinin, “bilim düşmanlığı” olarak yaftalandığı bir toplumda küresel ölçekte değişik ideolojik amaçlar çerçevesinde işlevselleştirilen bir yaklaşım fazla sorgulanmamaktadır. Alper Bilgili, bunu yapabilen az sayıda bilim insanının önde gelenlerinden birisidir. Tarihî bağlamları derinliğine analiz ederek güncel gelişmelerle bağlantı kuran titiz çalışmaları, bilimcilik eleştirisinin “dünyanın düz olduğunu iddia etmek” olmadığını göstermenin ötesinde, onun ideolojik tasavvurlara hizmet amacıyla işlevselleştirilmesinin doğurduğu sorunlara da ışık tutmaktadır.