Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                

Salgın Döneminde Ramazanla Şifa Bulmak

2021, Şifa Ayı Ramazan

Şifa Ayı Ramazan a T.C. CUMHURBAŞKANLIĞI DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI Genel Yayın No: 1953 Halk Kitapları: 511 Yayın Yönetmeni: Doç. Dr. Fatih KURT Yayın Koordinatörü: Bünyamin KAHRAMAN Tashih: Ali AYGÜN Grafik & Tasarım: Ali YÜCEER Baskı: Vadi Grafik Serhat, 1420. Cd. No:58/5, 06378 İvedik Osb - Yenimahalle/Ankara Tel: (0 312) 395 85 71 2021-06-Y-0003-1953 Sertifika No: 12930 Eser İnceleme Komisyon Kararı: 25/03/2021/23 © Diyanet İşleri Başkanlığı İletişim Dini Yayınlar Genel Müdürlüğü Basılı Yayınlar Daire Başkanlığı Tel: (0 312) 295 72 93 - 94 Faks: (0 312) 284 72 88 e-posta: diniyayinlar@diyanet.gov.tr İÇİNDEKİLER 7 ÖN SÖZ Prof. Dr. Ali ERBAŞ 11 SADRA ŞİFA TAKVA AYI RAMAZAN Prof. Dr. Halis AYDEMİR 23 DİNLERDE ORUÇ İBADETİ Prof. Dr. Ali Osman KURT 37 SALGIN DÖNEMİNDE HÜZÜNLÜ RAMAZAN ÜMİTLİ MÜSLÜMAN Prof. Dr. Ahmet YAMAN 45 RAMAZAN ORUCUNA BİR HEKİM GÖZÜYLE BAKIŞ Prof. Dr. Mustafa ALTAY 65 VAROLUŞ VE DİRİLİŞ EKSENİNDE RAMAZAN VE ORUÇ (ORUÇLA FITRATA DÖNÜŞ: İNSANIN KENDİLİK ARAYIŞI) Prof. Dr. Bayram Ali ÇETİNKAYA 79 MANEVİ DÜNYAMIZIN İMARINDA RAMAZAN VE ORUÇ Doç. Dr. Esma SAYIN 91 ORUCUN İNSAN PSİKOLOJİNE YANSIMALARINA GENEL BİR BAKIŞ Doç. Dr. Mebrure DOĞAN 103 KUTSAL ZAMANLARDA YÜKSELEN DUYGULAR: RAMAZAN AYINDA YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA Prof. Dr. Asım YAPICI 117 SALGIN DÖNEMİNDE RAMAZANLA HAYAT BULMAK Prof. Dr. İhsan ÇAPCIOĞLU 133 AİLEMİZDE RAMAZAN Dr. Öğr. Üyesi Gülsüm PEHLİVAN AĞIRAKÇA 145 KÜLTÜR VE EDEBİYATIMIZDA RAMAZAN AYININ MANEVİ İKLİMİ Prof. Dr. Zülfikar GÜNGÖR 165 ŞAİR DER Kİ: ORUÇ HEM BEDENE ŞİFADIR HEM DE RUHA ŞİFA Doç. Dr. Dursun Ali TÖKEL SALGIN DÖNEMİNDE RAMAZANLA HAYAT BULMAK Prof. Dr. İhsan ÇAPCIOĞLU DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Giriş algın hastalıkların insanlığın başına büyük felaketler açtığı ve milyonlarca kişinin hayatına mal olduğu bilinmektedir. Tarihte bilinen ilk salgın, MÖ 14. yüzyılda Hitit Uygarlığı döneminde yaşanmıştır. 20 yıl sürdüğü tahmin edilen salgının yol açtığı trajik sonuçlar kesin olarak bilinmemekle çok sayıda kişinin ölümüne neden olduğu tahmin edilmektedir. Tarihte kaydedilen ilk veba salgını ise 541 yılında Mısır’da baş göstermiştir. Bizans İmparatorluğu’nun zayıflamasıyla sonuçlandığı için “Justinian Vebası” (541-542) olarak isimlendirilen salgında, Kuzey Afrika, Avrupa, Orta ve Güney Asya nüfusunun yaklaşık %50-60’ının tarihten silindiği tahmin edilmektedir. Veba, kolera, grip, tifo ve domuz gribi gibi isimlerle anılan salgın hastalıklara sonraki yüzyıllarda da rastlanmıştır. Nitekim 14. yüzyılda (1346-1352) Orta Asya’da görülen, Avrupa içlerine kadar uzanan ikinci büyük veba salgını, nüfusun yaklaşık üçte birinin yok olmasıyla sonuçlanmıştır. 1330’larda yaşanan iklim değişikliği, Orta Asya bozkırlarındaki kemirgenlerin ölümüne neden olmuş; sıcak ve kuru rüzgârlar bakteri, pire ve hayvanları çöllerden Moğolların yerleşim yerlerine doğru göçe zorlamış; sağlıksız koşulların ürettiği hastalıklar, baharat ve ipek ticareti yoluyla Asya içle- S 117 ŞİFA AYI RAMAZAN 118 rinden Avrupa’ya taşınmış ve nihayet tüm bu gelişmeler, 1348 yılından itibaren birkaç yıl içinde Avrupa’da büyük felaketlere kapı aralamıştır.1 Vücutta oluşan siyah renkli şişlikler nedeniyle “kara ölüm” olarak adlandırılan bu salgın hastalık, dünya çapında sosyo-ekonomik hayatı durma noktasına getirmiş ve insanlar temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelmiştir.2 Bu salgın, 1346-1352 dönemindeki kadar yıkıcı olmamakla daha sonraki yıllarda da etkisini devam ettirmiştir. 1347-1536 yılları arasında ortalama her 11 yılda, daha sonraki 150 yıllık süreçte ise ortalama her 15 yılda bir yeni bir veba salgını yaşanmıştır. 3 Tarihte yaşanan üçüncü büyük veba salgını, “İspanyol Gribi” (1918-1920) olarak kayıtlara geçmiştir. 1918 yılında başlayan İspanyol Gribi, 1918 Mart-Ağustos aylarında ılımlı ilk dalga, 1918 Eylül-Aralık aylarında şiddetli ikinci dalga, 1919 OcakMart aylarında ise artçı son dalga olmak üzere üç dalga halinde seyretmiştir. Salgının en karakteristik özelliği, salgında hayatını kaybedenlerin yaklaşık %50’sinin 20-40 yaş grubundaki sağlıklı bireylerden oluşmasıdır.4 Çeşitli nedenlerle kesin rakamlara ulaşılması mümkün olmasa da bu salgında dünya nüfusunun yaklaşık üçte birinin enfekte olduğu ve 40 ila 100 milyon arasında kişinin hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir. Salgının küresel ölçekte yayılmasında Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı 1 H. Parıldar, “Tarihte Bulaşıcı Hastalık Salgınları”, Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dergisi 30 (2020), 22. 2 M. Yolun, İspanyol Gribinin Dünya ve Osmanlı Devleti Üzerindeki Etkileri, (Adıyaman: Adıyaman Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2012), 26. 3 O. Kılıç, “Tarihte Küresel Salgın Hastalıklar ve Toplum Hayatına Etkileri”, Küresel Salgının Anatomisi İnsan ve Toplumun Geleceği, ed. M. Şeker, A. Özer, C. Korkut, Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi, 2020, 25. 4 O. V. Eşibir, G. Bak, Geçmişten Günümüze İspanyol Gribine Türkiye’den Bakış, Ankara: İKSAD Publishing House, 2020, 14. SALGIN DÖNEMİNDE RAMAZANLA HAYAT BULMAK olağanüstü koşulların önemli ölçüde etkili olduğu anlaşılmaktadır. Esasen salgın hastalık dönemlerinin tahripkâr sonuçlara, insani ve toplumsal krizlere neden olduğu bilinmektedir. Toplumların hafızasında kalıcı izler bırakan salgın dönemlerini tarihin kaydettiği iki büyük dünya savaşının travmatik sonuçlarıyla birlikte değerlendirdiğimizde, bu hadiseleri “toplumsal afetler” başlığı altında kavramsallaştırabiliriz.5 Bu afetlerden bazılarının etkileri, belirli toplumların hayatıyla sınırlıyken, bazılarının dünya genelinde sonuçlara yol açtığı görülmektedir. Salgın Döneminin Toplum Ruh Sağlığına Etkisi Bir “toplumsal afet” türü olarak küresel ölçekte salgın bir hastalığın en güncel örneğini içinde bulunduğumuz zaman diliminde tecrübe etmeye ve gözlemlemeye devam ediyoruz. 2019 yılının sonbahar aylarında Çin’de ortaya çıkan ve “Covid-19” olarak isimlendirilen yeni tip bir koronavirüs, kısa süre içinde tüm dünyaya yayılarak bireysel ve toplumsal hayatı esir almış görünmektedir. Küreselleşme sürecinde dünyanın kitle iletişim araçlarıyla büyük ölçüde birbirine bağlanarak haberleşme odaklı bir “ağ toplumu”nun oluşması, çeşitli ülkelerdeki salgın haberlerinin kısa sürede gezegenimizi dolaşmasına imkân sağlamıştır. Yüz binlerce kişinin hayatını kaybettiğine ve milyonlarcasının yaşama tutunmak için mücadele verdiğine ilişkin bu haberlerle birlikte sevimli “mavi gezegenimiz” âdeta kara kıtalardan oluşan küresel bir hastaneye dönüşmüştür. Birbiri ardı sıra ilan edilen sokağa çıkma yasakları, karantina ve izolasyon tedbirleri ile birlikte insanlar kendilerini küresel bir hapishanenin demir parmaklıkları arasında hasta, mutsuz, umutsuz ve yalnız hissetmeye başlamıştır. Bu süreçte, aynı mekânı paylaşan insanlar arasına 5 İ. Çapcıoğlu, E. Kaya, Pandemi Döneminde Türkiye’de Dini Hayat: Din Görevlileri Örneğinde Dini Hayata Genel Bir Bakış, Ankara: Bizim Büro Basımevi, 2021, 12. 119 120 ŞİFA AYI RAMAZAN bile zorunlu “mesafe”ler girmiş; insanlar en yakınında yer alan kişilerle bile fiziksel temasta bulunmaya çekinmiş; anne babalar çocuklarına, aile büyükleri birbirlerine, dede neneler torunlarına sarılmaya cesaret edememiş ve birbirlerine duygularını beden diliyle aktarmaya hasret kalmıştır. Komşu, akraba, arkadaş ve akranlar arası görüşmelere, aileler arası ziyaretleşmelere zorunlu olarak ara verilmiştir. Aile çevresindeki bireylerle kurulan toplumsal ilişkiler, kişilerin fiziksel, duygusal, bilişsel ve sosyal sağlıklarının korunması bakımından vazgeçilmez öneme sahiptir. Söz konusu ilişkiler fiziksel bağışıklık sisteminin yanı sıra, zihinsel, duygusal ve toplumsal bağışıklık sistemini de güçlendirici sonuçlar üretmektedir. Bununla birlikte pandemi sürecinde ne kadar süreceği belli olmayan karantina ve izolasyon uygulamalarının beraberinde getirdiği kısıtlamalar, insanlar arası ilişkileri seyreltici sonuçlarıyla toplum ruh sağlığını etkilemektedir. Nitekim söz konusu uygulamalarla birlikte, pek çok insan evlerindeki ve iş yerlerindeki sınırlı fiziksel alanları tekdüze aktivitelerle paylaşmak durumunda kalmaktadır. Fiziksel aktiviteleri sınırlanan insanlar, gerçek ilişkilerle örüntülenmiş bir toplumsal çevrede yaşayamadıkları bilişsel, duygusal ve sosyal doyumu, sanal platformlarda yakalamaya çalışmaktadır. Geleneksel medya araçları olarak radyo ve televizyonun yanında, internet tabanlı yeni medya araçları olarak sosyal ağlarda geçirilen zamanlar, bireylerin kendilerine sanal sosyallikler üzerine kurgulanmış bir yeni gerçeklikler dünyası yaratmalarına neden olmaktadır. Genellikle tekdüze fiziksel ve toplumsal çevredeki tatminsizliklerin etkisiyle sosyal medyada geçirilen amaçsız gezinti saatleri, bireylerin gerçeklik algılarının da zarar görmesini beraberinde getirmektedir. Salgın süreci insanların yakın ve uzak çevrelerindeki diğer insanlarla ilişkilerine önemli ölçüde kısıtlamalar getirirken, özellikle karantina ve izolasyon uygulamalarıyla birlikte, kamu ve SALGIN DÖNEMİNDE RAMAZANLA HAYAT BULMAK özel sektör çalışanlarının evde kalış süreleri uzamıştır. Zamanının önemli bir kısmını evde geçirmeye başlayan bu insanlar, adeta evi yeniden keşfetmeye zorlanmıştır. Ülkemizde sokağa çıkma yasağının ilan edildiği dönemde sosyal medya hesaplarından eşiyle ve çocuklarıyla birlikte vakit geçirmenin, onlarla ekmek yapımı gibi çeşitli ev içi pratiklerin ve oynadıkları oyunların heyecanını paylaşan kişilerin sayısında önemli bir artış gözlenmiştir. Böylece salgın sürecinde evde kalmanın çekirdek aile üyeleri arası paylaşım ve yardımlaşma kültürünü yeniden canlandırdığı görülmüştür. Ancak evde kalınan sürenin uzamasıyla birlikte aile içi çatışmalara ilişkin haberler de medyada yer bulmaya başlamıştır. Söz gelimi, havadan sudan sebeplerle eşine şiddet uygulayan, çocuklarıyla, akraba ve komşularıyla çatışan kişilere ilişkin örnekler kitle iletişim araçlarında ve sosyal medyada sıkça boy göstermiştir. Küresel salgının aileye etkileri çekirdek aile ile sınırlı değildir. Sayısal görünürlüğü gittikçe azalmakla birlikte geniş ailede çocukları ve torunlarıyla birlikte ya da yalnız yaşayan 65 yaş üstü bireylerin durumu da bu süreçte üzerinde en çok konuşulan başlıklar arasında yer almıştır. Bu yaş grubuna yönelik gerek dünyada gerekse ülkemizde çeşitli tedbirlerin alındığı, bu kapsamda sokağa çıkma yasağı ve kısıtlaması başta olmak üzere halk sağlığını koruyucu önlemlere başvurulduğu görülmüştür. Çocuklarla birlikte salgının en çok etkilediği kesimi oluşturan yaşlıların maruz kaldığı söz konusu izolasyon süreci, onların sosyalleşme pratiklerini minimize eden etkilere yol açmıştır. Böylece eşiyle ya da yalnız yaşayan yaşlıların sosyal hareketlilikleri ev içi ile sınırlı hale gelmiştir. Yaşlılık dönemi, diğer gelişim dönemleriyle karşılaştırıldığında, bireyin sosyal çevreyle etkileşime en fazla ihtiyaç duyduğu zaman dilimini oluşturmaktadır. Esasen bireylerin, yaşlanma süreciyle birlikte artan fizyolojik, psikolojik ve sosyal sorunlara 121 122 ŞİFA AYI RAMAZAN çözüm üretme konusunda özellikle yakın çevrelerindeki bireylerden gelecek desteklere ihtiyaç duymaları kaçınılmazdır. Bununla birlikte, yaşlılara yönelik söz konusu desteklerin günümüz toplumunda gittikçe azaldığı, yaşlı bireylerin her geçen gün kendi yalnızlıklarına terk edilerek, toplumsal hayattan izole edilmiş bir yaşama mahkûm edildiği görülmektedir. Pandemi sürecinde de, yaşlıların bu pozisyonunun tahkim edildiğini söylemek mümkündür. Nitekim bu süreçte, yaşlılara yönelik sosyal politikalarda, bu politikalara dayalı olarak geliştirilen uygulamalarda, diğer yaş gruplarındaki bireylere göre bir takım ayrımların yapıldığı anlaşılmaktadır. Esasen yaşlıları korumaya yönelik olduğu ifade edilen söz konusu politika ve uygulamaların sonuçları tüm dünyada tartışılmaktadır. Pandemi döneminde, özellikle 65 yaş üstü bireyleri kapsamına alan uygulamalar, sosyal gerontoloji literatüründe “yaş ayrımcılığı” olarak nitelenen bir kavramı yeniden gündeme getirmiştir. Yaş ayrımcılığı, ilk kez Robert Butler tarafından tanımlamıştır. Butler bu kavramı, ırkçılık ve cinsiyetçiliğe benzetmiş, yaşlı oldukları gerekçesiyle bazı kişilere yönelik sistematik bir kalıp yargı oluşturduğunu belirterek modern bir ayrımcılık türü olarak tanımlamıştır. Pandemi sürecinde 65 yaş üstü kişileri korumaya yönelik politikaların sistematik bir ayrımcılığa ve damgalamaya dönüşme potansiyeli bulunmaktadır. Bu çerçevede, pandeminin erken dönemlerinde yoğunlukla aktarılmakla birlikte, halen medyada gündem olmaya devam eden huzurevlerindeki ölümler, hastanelerde yaşanan sorunlar, sokağa çıkma yasakları gibi uygulamalar etik tartışmaları beraberinde getirmektedir. Yaşlıların günlük yaşam aktivitelerinin azalmasıyla ortaya çıkan fizyolojik ve psikolojik sağlık sorunları da eklendiğinde, ileri yaş grubundaki bireyler açısından sürecin yükü gittikçe ağırlaşmaktadır. Bu yükü hafifletmek için yaşa dayalı ayrımlardan kaçınılmalı, yaşlıklara yüklenen sorumlulukların dağıtımının SALGIN DÖNEMİNDE RAMAZANLA HAYAT BULMAK orantılı olmasına özen gösterilmeli, hizmetlere ve kaynaklara erişimde adaletli yaklaşımlar sergilenmelidir.6 Ayrıca kitle iletişim araçlarında ve özellikle sosyal medyada yaş ayrımcılığını çağrıştıran ifadeler içeren haberlerden ve ayrımcı dil kullanımından da kaçınılmalıdır. Salgın Döneminde İnancın ve Ramazanın Güçlendirici Etkisi Hastalık ve ölüm riskinin arttığı olağanüstü zamanlarda bireylerin ve farklı toplum kesimlerinin; risk algılarını azaltacak, acılarını hafifletecek, yaralarının sarılmasına ve iyileşmesine, travmatik etkilerin rehabilitasyonuna katkıda bulunacak güvenli sığınaklara ihtiyacı vardır. Böyle zamanlarda insanların aklına gelen ilk sığınma aracı dindir. Dinî duygu, düşünce, inanç ve ibadetlerin afet dönemlerinde ruh sağlığımızı onarıcı ve iyileştirici etkilere sahip olduğu, uzun soluklu araştırmalardan elde edilen bulgularla kanıtlanmıştır. Söz gelimi, afetlerin beraberinde getirdiği endişe, kaygı ve korkularla başa çıkmada duanın güvenli bir liman olarak algılandığı bilinmektedir.7 İnsanlar, özellikle, bireysel ve toplumsal çabaların beklentileri karşılamakta zorlandığı belirsizlik dönemlerinde duanın yanı sıra, ibadetlerin de maneviyatlarını güçlendirici etkisinden yararlanmaktadır. Pew Araştırma Merkezi’nin 13-19 Temmuz 2020 tarihleri arasında 10,211 kişi üzerinde yaptığı bir araştırmada, katılımcılara “Koronavirüs salgınıyla başa çıkmada yardımcı olması için aşağıdakilerden her birini hangi sıklıkla yaparsınız?” başlıklı bir 6 A. C. Bilgin, “Pandemi, Etik ve Yaşlı Ayrımcılığı”, Uluslararası Dünyayı Sarsan SARS-CoV-2 Pandemisi ve Yaşlı Sağlığı Sempozyumu Bildiri Kitabı, 29-30 Eylül 2020, s. 11, file:///D:/Pandemi%20makalesi/Uluslararası-Dünyayı-Sarsan-SARS-CoV-2-Pandemisi-ve-Yaşlı-Sağlığı-Sempozyumu-Bildiri-Kitabı%20(3).pdf, Erişim tarihi: 1.11.2020. 7 İ. Çapcıoğlu, “Pandemi Süreciyle ‘Başa Çıkma’ya Yönelik Stratejiler”, Dini Araştırmalar 23/57 (2020), 271-274. 123 ŞİFA AYI RAMAZAN 124 soru yöneltilmiştir. Bu soruya verilen cevaplar incelendiğinde, Amerikalıların yaklaşık %70’inin duanın gücüne inandığı görülmektedir. Amerikalılar arasında her gün dua ettiğini belirtenlerin oranı %43, her hafta dua edenlerin oranı %12, her ay dua edenlerinki %4 ve ayda birden az dua ettiğini söyleyenlerin oranı %9’dur. Duanın yanı sıra Amerikalıların yaklaşık yarısı ayda bir kereden az olmayacak şekilde dini metin okumaları yapmaktadır. Katılımcıların geleneksel ve yeni medya araçlarını kullanım sıklığı ise oldukça yüksektir. Amerikalıların %90’a yakını telefon ya da video konferans yoluyla akraba ve arkadaşlarıyla periyodik olarak görüşmektedir. Katılımcıların medya içeriklerini kullanımı yakın ve uzak çevredeki kişilerle yapılan görüşmelerle sınırlı değildir. Pandemi döneminde evde kalan sürenin uzamasıyla birlikte serbest zamanlarını televizyon ya da film izleyerek geçirdiğini söyleyenleri oranı %95’tir. Bu katılımcıların yaklaşık ¾’ü (%73) “her gün” seçeneğini tercih ederek ekran karşısında geçirdiği sürenin oldukça yüksek olduğunu belirtmiştir.8 Afet dönemlerinde dinî inançları güvenli bir sığınak olarak görme eğiliminin arttığı bilinmektedir. Bu çerçeve, özellikle duanın olağanüstü zamanların ürettiği yıpratıcı etkilerle bozulan ruh sağlığımızı onarıcı bir güce sahip olduğu, dünyada ve ülkemizde yapılan çok sayıda araştırmadan elde edilen verilerle de kanıtlanmıştır. Afetlerin yol açtığı krizlerle başa çıkma konusunda beşeri çabaların beklentileri karşılamakta zorlandığı zamanlarda, ibadetlerin ve özellikle cemaatle yapılan ibadetlerin de manevi enerjiyi yükseltici sonuçları olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim aynı araştırma kapsamında sorulan “Geçtiğimiz ayda kilise, sinagog, mescit veya diğer ibadet mekânlarına katılım sağladınız mı?” başlıklı soruya, katılımcıların sadece %12’si “evet” yanıtı vermiştir. Bu 8 Pew Araştırma Merkezi, 2020, https://www.pewforum.org/wp-content/ uploads/sites/7/2020/08/W70-Topline-for-congregations-release-NUMBER-CHECKED.pdf, Erişim tarihi: 14.02.2021. SALGIN DÖNEMİNDE RAMAZANLA HAYAT BULMAK sonucun ortaya çıkmasında, pandeminin etkilerinin güçlü bir şekilde hissedilmeye devam ettiği günlerde insanların topluca bir arada bulunulan mekânlardan uzak durmaya yönelik ikazlara uyma eğilimlerinin etkisi olduğu açıktır. Benzer bir soruya verilen yanıtlar da bunu desteklemektedir. Bu kapsamda, “Geçtiğimiz ay dini hizmetleri televizyondan ya da çevirim içi izlediniz mi?” sorusuna katılımcıların verdiği “evet” yanıtının, yüz yüze katılımın yaklaşık üç katı (%33) olduğu görülmektedir. Amerikalı katılımcılara bir önceki ay televizyonda veya çevirim içi izledikleri dinî hizmetleri ne kadar tatminkâr buldukları da sorulmuştur. Katılımcıların %54’ü çevrim içi din hizmetlerinden memnun olduğunu ifade etmiştir. Bu hizmetleri tatminkâr bulanların oranı ise %37’dir. Katılımcıların çok azı (%9) bu tür hizmetleri tatmin edici bulmadığını belirtmiştir. Bir önceki ayda din hizmetlerine çevrim içi katılım sağlayan 3,740 kişilik bu gruba, dinî hizmetleri televizyon veya çevirim içi izlemeye ne zaman başladıkları sorulmuştur. Katılıcıların %46’sı bu soruya, “koronavirüs salgınından önce” yanıtı vermiştir. Katılımcıların yarıdan fazlası ise, koronavirüs salgını sürecinde çevrim içi din hizmetleriyle tanıştığını belirtmiştir. Bu sonuç, Amerikalılar arasında çevrim içi dinî ibadetlere katılımın pandemi döneminde artış gösterdiğine ilişkin verileri desteklemektedir. Araştırma kapsamında katılımcılara yöneltilen “salgın sona erdiğinde dinî hizmetlere ne sıklıkla katılım sağlayacakları”na ilişkin soruyu ise, katılımcıların yaklaşık yarısı (%42) salgın öncesiyle hemen hemen aynı sıklıkta katılım sağlayacakları şeklinde cevap vermiştir. Katılımcıların %10’u ise salgın sona erdikten sonra din hizmetlerine daha sık katılacağını belirtmiştir.9 9 Pew Araştırma Merkezi, 2020, https://www.pewforum.org/wp-content/ uploads/sites/7/2020/08/W70-Topline-for-congregations-release-NUMBER-CHECKED.pdf, Erişim tarihi: 14.02.2021. 125 126 ŞİFA AYI RAMAZAN Salgın dönemine rastlayan 2020 Ramazan ayında olduğu gibi, 2021 Ramazan ayında da ibadetlerin cemaatle eda edilmesi mümkün olamamaktadır. Salgın döneminin olağanüstü koşullarında toplum ruh sağlığına iyileştirici katkılarda bulunmak amacıyla hutbe ve vaazlarda dua, tedbir, tevekkül ve infak vurguları ön plana çıkarılmaktadır.10 Bu süreçte ibadet alışkanlıklarının zorunlu olarak bireyselleşmesi, manevi motivasyonu düşürücü sonuçlara yol açmıştır. Salgın döneminde Türkiye’de dinî hayatın değişen profiline ilişkin geniş kapsamlı ilk araştırma olan “Pandemi Döneminde Türkiye’de Dini Hayat: Din Görevlileri Örneğinde Din Hizmetlerine Genel Bir Bakış” başlıklı çalışmada, camilerin özellikle ramazan ve bayram gibi toplumsal yönü ağır basan zamanlarda kapalı tutulmasının “toplumsal coşku, birliktelik ve maneviyatın yeterince hissedilememesine” neden olduğu belirtilmektedir. Dinî açıdan özel önemi olan günlerde cemaatle yapılan ibadetlerin dinî bir gerekliliğin yanında toplumsal bir alışkanlık olarak algılandığına ve bu alışkanlığın bir süreliğine de olsa askıya alınmasının maneviyat odaklı “toplumsal iyi oluş hali” açısından önemli bir boşluğa ya da eksikliğe neden olduğuna dikkat çekilmektedir.11 Ramazan ayında kapalı kalan camiler, özellikle yaşlılar açısından bir yaşam merkezi ve âdeta ikinci bir ev konumundadır. Camilerin ibadete kapatılmasının onları yalnızlığa ve üzüntüye sevk etmesi, cemaatten ve arkadaşlarından uzak kalmalarının evde yalnızlaşmalarına neden olması anlaşılabilir bir durumdur. Özellikle tek başına yaşayan yaşlılarda ev içinde hapsolma, 10 İ. Çapcıoğlu, E. Kaya, Pandemi Döneminde Türkiye’de Dini Hayat: Din Görevlileri Örneğinde Dini Hayata Genel Bir Bakış, Ankara: Bizim Büro Basımevi, 2021, 13. 11 bk. İ. Çapcıoğlu, Akışkan Zamanlarda ‘Değer’li Yaşamak, Ankara: DİB Yayınları, 2020; İ. Çapcıoğlu, E. Kaya, Pandemi Döneminde Türkiye’de Dini Hayat: Din Görevlileri Örneğinde Dini Hayata Genel Bir Bakış, Ankara: Bizim Büro Basımevi, 2021, 79. SALGIN DÖNEMİNDE RAMAZANLA HAYAT BULMAK kendilerini bedenen ve ruhen hasta hissetmelerine yol açabilmektedir.12 Ancak bu dönemde özellikle, namaz kılma, oruç tutma ve Kur’an okuma gibi ibadetlere ilgide bir artış yaşandığı görülmektedir. Din görevlileri, bazı cemaat üyelerinin bu dönemde tek başına da olsa camiye gelerek namazlarını burada kılmayı tercih ettiklerini ifade etmişlerdir. Önceden sadece cuma namazına katılan cemaat üyelerinden bir kısmının artık vakit namazlarına da geldiği, ramazan orucu tutmayanların hem oruç tutmaya başladığı hem de vakit namazlarını camide kıldığı ve cemaat sayısında gözle görülür bir artış kaydedildiği anlaşılmaktadır. Evde ailece ibadet etme, özellikle cemaatle namaz kılma fırsatının oluşması ve Kur’an okuma bilmeyenlerin öğrenmesi gibi örneklerde dini duyguların aile ortamında paylaşılması, salgın sürecinin dini hayata kattığı olumlu alışkanlıklar arasındadır.13 “Kosova Toplumunda Covid-19 Korkusu, Anksiyete ve Bireysel Dindarlık Üzerine Bir Araştırma” başlıklı çalışmada, ibadetlere devam oranı arttıkça, depresyon ve anksiyetede düşüş yaşandığı tespit edilmiştir.14 Esasen salgın dönemine rastlayan ramazan ayında, ramazan öncesinde olduğu gibi dinî toplumsal hareketliliğin en aza indirilerek bulaş riskinin azaltılması amaçlanmıştır. Bu kapsamda, teravih ve bayram namazlarının bir süreliğine 12 İ. Çapcıoğlu, E. Kaya, Pandemi Döneminde Türkiye’de Dini Hayat: Din Görevlileri Örneğinde Dini Hayata Genel Bir Bakış, Ankara: Bizim Büro Basımevi, 2021, 83; M. B. Gültekin, “Covid-19 Pandemisi Sürecinde Din Görevlileri-Cami-Cemaat İlişkileri (Ankara/Yenimahalle Örneği)” Kocaeli İlahiyat Dergisi, 4/2 (2020), 157. 13 M. B. Gültekin, “Covid-19 Pandemisi Sürecinde Din Görevlileri-Cami-Cemaat İlişkileri (Ankara/Yenimahalle Örneği)” Kocaeli İlahiyat Dergisi, 4/2 (2020), 148-159; İ. Çapcıoğlu, E. Kaya, Pandemi Döneminde Türkiye’de Dini Hayat: Din Görevlileri Örneğinde Dini Hayata Genel Bir Bakış, Ankara: Bizim Büro Basımevi, 2021, 83. 14 F. Gashi, “Kosova Toplumunda Covid-19 Korkusu, Anksiyete ve Bireysel Dindarlık Üzerine Bir Araştırma” Trabzon İlahiyat Dergisi, 7/2 (2020), 254. 127 128 ŞİFA AYI RAMAZAN askıya alınması, ramazan ayının zorunlu sosyal izolasyon sürecinde evlerde sessizce karşılanması, cenaze namazlarının kısıtlanması ve taziyelerin yasaklanması gibi uygulamalarla, dini hayatta bazı tedbirlerin alınması zorunlu hale gelmiştir.15 11 Mayıs 2020 itibarıyla kontrollü sosyal hayata geçiş kapsamında açıklanan normalleşme takvimi ile dinî hayata ilişkin yeni adımlar atılmıştır.16 “Cami ve Mescitlerde Cemaatle İbadet Edilmesi Genelgesi” kapsamında 29 Mayıs’ta tedbirler dâhilinde öğle, ikindi ve cuma namazları17, 23 Haziran’da ise sabah, akşam ve yatsı vakitleri de dâhil edilerek cemaatle 5 vakit namaz camilerde yeniden kılınmaya başlanmıştır. Camide cemaatle namaza devam eden insanların; yeni normal döneme geçişle birlikte ibadethanelerin ve kursların yeniden açılışını büyük bir sevinç ve mutlulukla karşıladıkları, kapalı kaldığı zaman diliminde bu mekânlara özlemin gittikçe arttığı anlaşılmaktadır. Bu sürecin, camilerin ve Kur’an kurslarının fonksiyonunun daha iyi anlaşılmasına sebep olduğu, insanların camiye gelerek nefes aldıkları, moral buldukları, psikolojik olarak rahatladıkları ve manevi huzursuzluktan kurtuldukları gözlenmiştir. Kısıtlamalar dâhilinde de olsa ibadetleri cemaatle yeniden eda edebilmek, bir nebze de olsa normalleşmenin ilk adımı olarak görülmüştür.18 15 S. Köse, “Küresel Salgının İnanç Değerleri Bakımından Yorumu”, Küresel Salgının Anatomisi İnsan ve Toplumun Geleceği, ed. M. Şeker, A. Özer, C. Korkut, Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi, 2020, 841. 16 İ. Çapcıoğlu, “Pandemi, Post-Pandemi ve Yeni Dindarlık Modelleri” TRT Akademi Dergisi Salgın Yayıncılığı Kovid-19 Özel Sayısı, 5/10 (2020), 87. 17 Genelge, Cami ve Mescitlerde Cemaatle İbadet Edilmesi Genelgesi, 2020, https://www.icisleri.gov.tr/cami-ve-mescitlerde-cemaatle-ibadet-edilmesi-genelgesi, Erişim tarihi: 02.11.2020. 18 İ. Çapcıoğlu, E. Kaya, Pandemi Döneminde Türkiye’de Dini Hayat: Din Görevlileri Örneğinde Dini Hayata Genel Bir Bakış, Ankara: Bizim Büro Basımevi, 2021, 93. SALGIN DÖNEMİNDE RAMAZANLA HAYAT BULMAK Salgın döneminde ramazanın dinî ve toplumsal hayatı yeniden canlandırıcı etkisinin örneklerine farklı kültürlerde de rastlanmıştır. Söz gelimi, Endülüs’te 500 yıl sonra yeniden ezanın okunması, billboardlarda ayet ve hadislere yer verilmesi, Batılı liderlerin ramazanda camileri ziyaret etmesi, Justin Trudeau, Boris Johnson, Angela Merkel ve Donald Trump gibi liderlerin ramazan mesajları, söz konusu gelişmeler arasında sayılabilir. Ayrıca Müslüman doktor ve psikologların, hastalarının morallerini yükseltmek için manevi tavsiyelerde bulunması ilginç örnekler arasındadır. Ülkemizin İtalya, İspanya, İngiltere ve ABD gibi ülkelere salgınla mücadele kapsamında tıbbi malzeme göndermesi, yine bu çerçevede değerlendirilebilir.19 Salgın sürecinde ABD Başkanı Trump’ın, “Mabetler bir an önce açılmalı, duaya ihtiyacımız var.” sözü de bu kapsamda oldukça dikkat çekicidir.20 Sonuç Dinin sığınma, motivasyon ve rehabilitasyon aracı olma özelliği, özellikle salgın dönemlerinde daha çok işlevselleşen boyutunu oluşturmaktadır. Bu süreçte Covid-19 tedavisi gören kişilerde söz konusu boyutun daha çok ön plana çıktığı söylenebilir. İnananların tıbbi tedavi ile birlikte Covid-19 rahatsızlığından kurtulmak için başvurdukları başa çıkma yöntemleri arasında “dinî başa çıkma”nın, diğer yöntemler arasında öncelikle tercih edildiği anlaşılmaktadır. Bu süreçte hastalıkla başa çıkmada kullanılan dinî içeriklerin hastaları manevi açıdan rahatlattığı, moral ve motivasyonlarının artmasına katkıda bulunduğu görülmektedir. Esasen özellikle ramazan ayının yaygınlaştırıp 19 Ö. Hıdır, “COVID-19 Süreci-Sonrası: Teolojik ve Teo-Politik Gelişmeler”, Küresel Salgının Anatomisi İnsan ve Toplumun Geleceği, ed. M. Şeker, A. Özer, C. Korkut, Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi, 2020, 784. 20 S. Köse, “Küresel Salgının İnanç Değerleri Bakımından Yorumu”, Küresel Salgının Anatomisi İnsan ve Toplumun Geleceği, ed. M. Şeker, A. Özer, C. Korkut, Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi, 2020, 81. 129 130 ŞİFA AYI RAMAZAN güçlendirdiği değerler, Covid-19 tedavisi gören hastalara iyileşme umudu, zorluklara karşı sabır ve dayanma gücünü artırıcı destekler oluşturmaktadır. Çapcıoğlu ve Kaya’nın din görevlisi katılımcılarla gerçekleştirdiği araştırmada21, salgın döneminde hastalar arasında tövbe-istiğfar eden, dua ve ibadete yönelen, namaza başlayan ya da daha fazla önem veren ve çevrelerinden helallik isteyenlerin sayısının arttığı gözlenmiştir. Din görevlileri, hastaların özellikle ölüm ve ölümden sonraki hayata ilişkin sorular sorduklarını ve kendilerinden manevi destek talebinde bulundukları belirtmişlerdir. Bu dönemde hastalanan ve vefat edenlerin sayısında ciddi artış olması nedeniyle, görevlilere manevi rehberlik ve destek konularında önemli roller düştüğü anlaşılmaktadır. Ramazanda cami merkezli din hizmetlerini, zorunlu olarak çevrim içi platformlara taşıyan din görevlileri, cami cemaatlerinin ve kursiyerlerinin genel durumunu yakından takip etmekte, onlarla iletişimlerini telefon görüşmeleriyle, canlı sohbetlerle, WhatsApp grupları üzerinden bilgilendirmelerle ve ziyaretlerle sürdürmektedir. Din görevlilerinin, vefa destek gruplarında ve filyasyon ekiplerindeki deneyimleri incelendiğinde, ramazan ayında maneviyatın iyileştirici rolü daha iyi anlaşılmaktadır. Bu süreçte inanca bağlılığı güçlü bireylerin Yüce Allah’a daha çok yöneldikleri, teslimiyetçi tutum ve davranışlar sergiledikleri ve ibadetlerini daha özenli yerine getirdikleri gözlenmektedir. Esasen maneviyat, her koşulda güvenli bir limandır; salgın hastalık gibi bilimin tedavide yetersiz kaldığı durumlarda güvenli bir sığınak, rehber ve destek işlevi görebilmektedir. Dinî inançlar, sıkıntılar karşısında manevi birer reçete gibidir. Dinin, insanların inanç, dua, şükür ve tevekkül gibi yollarla Yüce Allah ile güvenli bağ kurdukları 21 bk. İ. Çapcıoğlu, E. Kaya, Pandemi Döneminde Türkiye’de Dini Hayat: Din Görevlileri Örneğinde Dini Hayata Genel Bir Bakış, Ankara: Bizim Büro Basımevi, 2021. SALGIN DÖNEMİNDE RAMAZANLA HAYAT BULMAK güçlü bir bağlantı noktası oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle bilimin, tıbbın ve teknolojinin salgın dönemlerinde dinden destek alması ve sorunlara karşılıklı iş birliği içinde birlikte çözümler araması gerekmektedir. Zira toplumsal istikrarın sağlanması ve hayatın güvenli bir biçimde sürdürülebilmesi için din ve bilimin uzlaşıya dayalı birlikteliğine her zamankinden çok ihtiyaç duyulmaktadır. 131