Şifa Ayı
Ramazan
a
T.C. CUMHURBAŞKANLIĞI
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
Genel Yayın No: 1953
Halk Kitapları: 511
Yayın Yönetmeni: Doç. Dr. Fatih KURT
Yayın Koordinatörü: Bünyamin KAHRAMAN
Tashih: Ali AYGÜN
Grafik & Tasarım: Ali YÜCEER
Baskı: Vadi Grafik
Serhat, 1420. Cd. No:58/5, 06378
İvedik Osb - Yenimahalle/Ankara
Tel: (0 312) 395 85 71
2021-06-Y-0003-1953
Sertifika No: 12930
Eser İnceleme Komisyon Kararı: 25/03/2021/23
© Diyanet İşleri Başkanlığı
İletişim
Dini Yayınlar Genel Müdürlüğü
Basılı Yayınlar Daire Başkanlığı
Tel: (0 312) 295 72 93 - 94 Faks: (0 312) 284 72 88
e-posta: diniyayinlar@diyanet.gov.tr
İÇİNDEKİLER
7
ÖN SÖZ
Prof. Dr. Ali ERBAŞ
11
SADRA ŞİFA TAKVA AYI RAMAZAN
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
23
DİNLERDE ORUÇ İBADETİ
Prof. Dr. Ali Osman KURT
37
SALGIN DÖNEMİNDE HÜZÜNLÜ
RAMAZAN ÜMİTLİ MÜSLÜMAN
Prof. Dr. Ahmet YAMAN
45
RAMAZAN ORUCUNA BİR
HEKİM GÖZÜYLE BAKIŞ
Prof. Dr. Mustafa ALTAY
65
VAROLUŞ VE DİRİLİŞ EKSENİNDE
RAMAZAN VE ORUÇ (ORUÇLA FITRATA
DÖNÜŞ: İNSANIN KENDİLİK ARAYIŞI)
Prof. Dr. Bayram Ali ÇETİNKAYA
79
MANEVİ DÜNYAMIZIN İMARINDA
RAMAZAN VE ORUÇ
Doç. Dr. Esma SAYIN
91
ORUCUN İNSAN PSİKOLOJİNE
YANSIMALARINA GENEL BİR BAKIŞ
Doç. Dr. Mebrure DOĞAN
103
KUTSAL ZAMANLARDA YÜKSELEN
DUYGULAR: RAMAZAN AYINDA
YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Prof. Dr. Asım YAPICI
117
SALGIN DÖNEMİNDE RAMAZANLA
HAYAT BULMAK
Prof. Dr. İhsan ÇAPCIOĞLU
133
AİLEMİZDE RAMAZAN
Dr. Öğr. Üyesi Gülsüm PEHLİVAN AĞIRAKÇA
145
KÜLTÜR VE EDEBİYATIMIZDA
RAMAZAN AYININ MANEVİ İKLİMİ
Prof. Dr. Zülfikar GÜNGÖR
165
ŞAİR DER Kİ: ORUÇ HEM BEDENE
ŞİFADIR HEM DE RUHA ŞİFA
Doç. Dr. Dursun Ali TÖKEL
SALGIN DÖNEMİNDE RAMAZANLA
HAYAT BULMAK
Prof. Dr. İhsan ÇAPCIOĞLU
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi
Giriş
algın hastalıkların insanlığın başına büyük felaketler
açtığı ve milyonlarca kişinin hayatına mal olduğu bilinmektedir. Tarihte bilinen ilk salgın, MÖ 14. yüzyılda Hitit Uygarlığı döneminde yaşanmıştır. 20 yıl sürdüğü tahmin
edilen salgının yol açtığı trajik sonuçlar kesin olarak bilinmemekle çok sayıda kişinin ölümüne neden olduğu tahmin
edilmektedir. Tarihte kaydedilen ilk veba salgını ise 541 yılında Mısır’da baş göstermiştir. Bizans İmparatorluğu’nun zayıflamasıyla sonuçlandığı için “Justinian Vebası” (541-542)
olarak isimlendirilen salgında, Kuzey Afrika, Avrupa, Orta ve
Güney Asya nüfusunun yaklaşık %50-60’ının tarihten silindiği tahmin edilmektedir. Veba, kolera, grip, tifo ve domuz
gribi gibi isimlerle anılan salgın hastalıklara sonraki yüzyıllarda da rastlanmıştır. Nitekim 14. yüzyılda (1346-1352) Orta
Asya’da görülen, Avrupa içlerine kadar uzanan ikinci büyük
veba salgını, nüfusun yaklaşık üçte birinin yok olmasıyla sonuçlanmıştır. 1330’larda yaşanan iklim değişikliği, Orta Asya
bozkırlarındaki kemirgenlerin ölümüne neden olmuş; sıcak ve
kuru rüzgârlar bakteri, pire ve hayvanları çöllerden Moğolların
yerleşim yerlerine doğru göçe zorlamış; sağlıksız koşulların
ürettiği hastalıklar, baharat ve ipek ticareti yoluyla Asya içle-
S
117
ŞİFA AYI RAMAZAN
118
rinden Avrupa’ya taşınmış ve nihayet tüm bu gelişmeler, 1348
yılından itibaren birkaç yıl içinde Avrupa’da büyük felaketlere
kapı aralamıştır.1 Vücutta oluşan siyah renkli şişlikler nedeniyle “kara ölüm” olarak adlandırılan bu salgın hastalık, dünya çapında sosyo-ekonomik hayatı durma noktasına getirmiş
ve insanlar temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelmiştir.2
Bu salgın, 1346-1352 dönemindeki kadar yıkıcı olmamakla
daha sonraki yıllarda da etkisini devam ettirmiştir. 1347-1536
yılları arasında ortalama her 11 yılda, daha sonraki 150 yıllık süreçte ise ortalama her 15 yılda bir yeni bir veba salgını
yaşanmıştır. 3
Tarihte yaşanan üçüncü büyük veba salgını, “İspanyol Gribi”
(1918-1920) olarak kayıtlara geçmiştir. 1918 yılında başlayan
İspanyol Gribi, 1918 Mart-Ağustos aylarında ılımlı ilk dalga,
1918 Eylül-Aralık aylarında şiddetli ikinci dalga, 1919 OcakMart aylarında ise artçı son dalga olmak üzere üç dalga halinde
seyretmiştir. Salgının en karakteristik özelliği, salgında hayatını
kaybedenlerin yaklaşık %50’sinin 20-40 yaş grubundaki sağlıklı bireylerden oluşmasıdır.4 Çeşitli nedenlerle kesin rakamlara
ulaşılması mümkün olmasa da bu salgında dünya nüfusunun
yaklaşık üçte birinin enfekte olduğu ve 40 ila 100 milyon arasında kişinin hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir. Salgının
küresel ölçekte yayılmasında Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı
1
H. Parıldar, “Tarihte Bulaşıcı Hastalık Salgınları”, Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dergisi 30 (2020), 22.
2
M. Yolun, İspanyol Gribinin Dünya ve Osmanlı Devleti Üzerindeki Etkileri,
(Adıyaman: Adıyaman Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi, 2012), 26.
3
O. Kılıç, “Tarihte Küresel Salgın Hastalıklar ve Toplum Hayatına Etkileri”,
Küresel Salgının Anatomisi İnsan ve Toplumun Geleceği, ed. M. Şeker, A.
Özer, C. Korkut, Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi, 2020, 25.
4
O. V. Eşibir, G. Bak, Geçmişten Günümüze İspanyol Gribine Türkiye’den
Bakış, Ankara: İKSAD Publishing House, 2020, 14.
SALGIN DÖNEMİNDE
RAMAZANLA HAYAT BULMAK
olağanüstü koşulların önemli ölçüde etkili olduğu anlaşılmaktadır. Esasen salgın hastalık dönemlerinin tahripkâr sonuçlara,
insani ve toplumsal krizlere neden olduğu bilinmektedir. Toplumların hafızasında kalıcı izler bırakan salgın dönemlerini tarihin kaydettiği iki büyük dünya savaşının travmatik sonuçlarıyla
birlikte değerlendirdiğimizde, bu hadiseleri “toplumsal afetler”
başlığı altında kavramsallaştırabiliriz.5 Bu afetlerden bazılarının
etkileri, belirli toplumların hayatıyla sınırlıyken, bazılarının dünya genelinde sonuçlara yol açtığı görülmektedir.
Salgın Döneminin Toplum Ruh Sağlığına Etkisi
Bir “toplumsal afet” türü olarak küresel ölçekte salgın bir
hastalığın en güncel örneğini içinde bulunduğumuz zaman diliminde tecrübe etmeye ve gözlemlemeye devam ediyoruz. 2019
yılının sonbahar aylarında Çin’de ortaya çıkan ve “Covid-19”
olarak isimlendirilen yeni tip bir koronavirüs, kısa süre içinde
tüm dünyaya yayılarak bireysel ve toplumsal hayatı esir almış
görünmektedir. Küreselleşme sürecinde dünyanın kitle iletişim
araçlarıyla büyük ölçüde birbirine bağlanarak haberleşme odaklı
bir “ağ toplumu”nun oluşması, çeşitli ülkelerdeki salgın haberlerinin kısa sürede gezegenimizi dolaşmasına imkân sağlamıştır.
Yüz binlerce kişinin hayatını kaybettiğine ve milyonlarcasının
yaşama tutunmak için mücadele verdiğine ilişkin bu haberlerle
birlikte sevimli “mavi gezegenimiz” âdeta kara kıtalardan oluşan
küresel bir hastaneye dönüşmüştür. Birbiri ardı sıra ilan edilen
sokağa çıkma yasakları, karantina ve izolasyon tedbirleri ile birlikte insanlar kendilerini küresel bir hapishanenin demir parmaklıkları arasında hasta, mutsuz, umutsuz ve yalnız hissetmeye
başlamıştır. Bu süreçte, aynı mekânı paylaşan insanlar arasına
5
İ. Çapcıoğlu, E. Kaya, Pandemi Döneminde Türkiye’de Dini Hayat: Din Görevlileri Örneğinde Dini Hayata Genel Bir Bakış, Ankara: Bizim Büro Basımevi, 2021, 12.
119
120
ŞİFA AYI RAMAZAN
bile zorunlu “mesafe”ler girmiş; insanlar en yakınında yer alan
kişilerle bile fiziksel temasta bulunmaya çekinmiş; anne babalar
çocuklarına, aile büyükleri birbirlerine, dede neneler torunlarına
sarılmaya cesaret edememiş ve birbirlerine duygularını beden
diliyle aktarmaya hasret kalmıştır. Komşu, akraba, arkadaş ve
akranlar arası görüşmelere, aileler arası ziyaretleşmelere zorunlu
olarak ara verilmiştir.
Aile çevresindeki bireylerle kurulan toplumsal ilişkiler, kişilerin fiziksel, duygusal, bilişsel ve sosyal sağlıklarının korunması
bakımından vazgeçilmez öneme sahiptir. Söz konusu ilişkiler
fiziksel bağışıklık sisteminin yanı sıra, zihinsel, duygusal ve toplumsal bağışıklık sistemini de güçlendirici sonuçlar üretmektedir. Bununla birlikte pandemi sürecinde ne kadar süreceği belli
olmayan karantina ve izolasyon uygulamalarının beraberinde
getirdiği kısıtlamalar, insanlar arası ilişkileri seyreltici sonuçlarıyla toplum ruh sağlığını etkilemektedir. Nitekim söz konusu uygulamalarla birlikte, pek çok insan evlerindeki ve iş yerlerindeki
sınırlı fiziksel alanları tekdüze aktivitelerle paylaşmak durumunda kalmaktadır. Fiziksel aktiviteleri sınırlanan insanlar, gerçek
ilişkilerle örüntülenmiş bir toplumsal çevrede yaşayamadıkları
bilişsel, duygusal ve sosyal doyumu, sanal platformlarda yakalamaya çalışmaktadır. Geleneksel medya araçları olarak radyo ve
televizyonun yanında, internet tabanlı yeni medya araçları olarak
sosyal ağlarda geçirilen zamanlar, bireylerin kendilerine sanal
sosyallikler üzerine kurgulanmış bir yeni gerçeklikler dünyası
yaratmalarına neden olmaktadır. Genellikle tekdüze fiziksel ve
toplumsal çevredeki tatminsizliklerin etkisiyle sosyal medyada
geçirilen amaçsız gezinti saatleri, bireylerin gerçeklik algılarının
da zarar görmesini beraberinde getirmektedir.
Salgın süreci insanların yakın ve uzak çevrelerindeki diğer
insanlarla ilişkilerine önemli ölçüde kısıtlamalar getirirken, özellikle karantina ve izolasyon uygulamalarıyla birlikte, kamu ve
SALGIN DÖNEMİNDE
RAMAZANLA HAYAT BULMAK
özel sektör çalışanlarının evde kalış süreleri uzamıştır. Zamanının önemli bir kısmını evde geçirmeye başlayan bu insanlar,
adeta evi yeniden keşfetmeye zorlanmıştır. Ülkemizde sokağa
çıkma yasağının ilan edildiği dönemde sosyal medya hesaplarından eşiyle ve çocuklarıyla birlikte vakit geçirmenin, onlarla
ekmek yapımı gibi çeşitli ev içi pratiklerin ve oynadıkları oyunların heyecanını paylaşan kişilerin sayısında önemli bir artış
gözlenmiştir. Böylece salgın sürecinde evde kalmanın çekirdek
aile üyeleri arası paylaşım ve yardımlaşma kültürünü yeniden
canlandırdığı görülmüştür. Ancak evde kalınan sürenin uzamasıyla birlikte aile içi çatışmalara ilişkin haberler de medyada yer
bulmaya başlamıştır. Söz gelimi, havadan sudan sebeplerle eşine
şiddet uygulayan, çocuklarıyla, akraba ve komşularıyla çatışan
kişilere ilişkin örnekler kitle iletişim araçlarında ve sosyal medyada sıkça boy göstermiştir.
Küresel salgının aileye etkileri çekirdek aile ile sınırlı değildir. Sayısal görünürlüğü gittikçe azalmakla birlikte geniş ailede
çocukları ve torunlarıyla birlikte ya da yalnız yaşayan 65 yaş
üstü bireylerin durumu da bu süreçte üzerinde en çok konuşulan başlıklar arasında yer almıştır. Bu yaş grubuna yönelik
gerek dünyada gerekse ülkemizde çeşitli tedbirlerin alındığı, bu
kapsamda sokağa çıkma yasağı ve kısıtlaması başta olmak üzere
halk sağlığını koruyucu önlemlere başvurulduğu görülmüştür.
Çocuklarla birlikte salgının en çok etkilediği kesimi oluşturan
yaşlıların maruz kaldığı söz konusu izolasyon süreci, onların sosyalleşme pratiklerini minimize eden etkilere yol açmıştır. Böylece
eşiyle ya da yalnız yaşayan yaşlıların sosyal hareketlilikleri ev içi
ile sınırlı hale gelmiştir.
Yaşlılık dönemi, diğer gelişim dönemleriyle karşılaştırıldığında, bireyin sosyal çevreyle etkileşime en fazla ihtiyaç duyduğu
zaman dilimini oluşturmaktadır. Esasen bireylerin, yaşlanma
süreciyle birlikte artan fizyolojik, psikolojik ve sosyal sorunlara
121
122
ŞİFA AYI RAMAZAN
çözüm üretme konusunda özellikle yakın çevrelerindeki bireylerden gelecek desteklere ihtiyaç duymaları kaçınılmazdır. Bununla birlikte, yaşlılara yönelik söz konusu desteklerin günümüz
toplumunda gittikçe azaldığı, yaşlı bireylerin her geçen gün kendi yalnızlıklarına terk edilerek, toplumsal hayattan izole edilmiş
bir yaşama mahkûm edildiği görülmektedir. Pandemi sürecinde de, yaşlıların bu pozisyonunun tahkim edildiğini söylemek
mümkündür. Nitekim bu süreçte, yaşlılara yönelik sosyal politikalarda, bu politikalara dayalı olarak geliştirilen uygulamalarda,
diğer yaş gruplarındaki bireylere göre bir takım ayrımların yapıldığı anlaşılmaktadır. Esasen yaşlıları korumaya yönelik olduğu
ifade edilen söz konusu politika ve uygulamaların sonuçları tüm
dünyada tartışılmaktadır.
Pandemi döneminde, özellikle 65 yaş üstü bireyleri kapsamına alan uygulamalar, sosyal gerontoloji literatüründe “yaş
ayrımcılığı” olarak nitelenen bir kavramı yeniden gündeme getirmiştir. Yaş ayrımcılığı, ilk kez Robert Butler tarafından tanımlamıştır. Butler bu kavramı, ırkçılık ve cinsiyetçiliğe benzetmiş,
yaşlı oldukları gerekçesiyle bazı kişilere yönelik sistematik bir
kalıp yargı oluşturduğunu belirterek modern bir ayrımcılık türü
olarak tanımlamıştır. Pandemi sürecinde 65 yaş üstü kişileri korumaya yönelik politikaların sistematik bir ayrımcılığa ve damgalamaya dönüşme potansiyeli bulunmaktadır. Bu çerçevede, pandeminin erken dönemlerinde yoğunlukla aktarılmakla birlikte,
halen medyada gündem olmaya devam eden huzurevlerindeki
ölümler, hastanelerde yaşanan sorunlar, sokağa çıkma yasakları gibi uygulamalar etik tartışmaları beraberinde getirmektedir.
Yaşlıların günlük yaşam aktivitelerinin azalmasıyla ortaya çıkan
fizyolojik ve psikolojik sağlık sorunları da eklendiğinde, ileri
yaş grubundaki bireyler açısından sürecin yükü gittikçe ağırlaşmaktadır. Bu yükü hafifletmek için yaşa dayalı ayrımlardan
kaçınılmalı, yaşlıklara yüklenen sorumlulukların dağıtımının
SALGIN DÖNEMİNDE
RAMAZANLA HAYAT BULMAK
orantılı olmasına özen gösterilmeli, hizmetlere ve kaynaklara
erişimde adaletli yaklaşımlar sergilenmelidir.6 Ayrıca kitle iletişim
araçlarında ve özellikle sosyal medyada yaş ayrımcılığını çağrıştıran ifadeler içeren haberlerden ve ayrımcı dil kullanımından
da kaçınılmalıdır.
Salgın Döneminde İnancın ve Ramazanın
Güçlendirici Etkisi
Hastalık ve ölüm riskinin arttığı olağanüstü zamanlarda bireylerin ve farklı toplum kesimlerinin; risk algılarını azaltacak,
acılarını hafifletecek, yaralarının sarılmasına ve iyileşmesine,
travmatik etkilerin rehabilitasyonuna katkıda bulunacak güvenli
sığınaklara ihtiyacı vardır. Böyle zamanlarda insanların aklına
gelen ilk sığınma aracı dindir. Dinî duygu, düşünce, inanç ve
ibadetlerin afet dönemlerinde ruh sağlığımızı onarıcı ve iyileştirici etkilere sahip olduğu, uzun soluklu araştırmalardan elde
edilen bulgularla kanıtlanmıştır. Söz gelimi, afetlerin beraberinde
getirdiği endişe, kaygı ve korkularla başa çıkmada duanın güvenli bir liman olarak algılandığı bilinmektedir.7 İnsanlar, özellikle,
bireysel ve toplumsal çabaların beklentileri karşılamakta zorlandığı belirsizlik dönemlerinde duanın yanı sıra, ibadetlerin de
maneviyatlarını güçlendirici etkisinden yararlanmaktadır.
Pew Araştırma Merkezi’nin 13-19 Temmuz 2020 tarihleri
arasında 10,211 kişi üzerinde yaptığı bir araştırmada, katılımcılara “Koronavirüs salgınıyla başa çıkmada yardımcı olması için
aşağıdakilerden her birini hangi sıklıkla yaparsınız?” başlıklı bir
6
A. C. Bilgin, “Pandemi, Etik ve Yaşlı Ayrımcılığı”, Uluslararası Dünyayı
Sarsan SARS-CoV-2 Pandemisi ve Yaşlı Sağlığı Sempozyumu Bildiri Kitabı,
29-30 Eylül 2020, s. 11, file:///D:/Pandemi%20makalesi/Uluslararası-Dünyayı-Sarsan-SARS-CoV-2-Pandemisi-ve-Yaşlı-Sağlığı-Sempozyumu-Bildiri-Kitabı%20(3).pdf, Erişim tarihi: 1.11.2020.
7
İ. Çapcıoğlu, “Pandemi Süreciyle ‘Başa Çıkma’ya Yönelik Stratejiler”, Dini
Araştırmalar 23/57 (2020), 271-274.
123
ŞİFA AYI RAMAZAN
124
soru yöneltilmiştir. Bu soruya verilen cevaplar incelendiğinde,
Amerikalıların yaklaşık %70’inin duanın gücüne inandığı görülmektedir. Amerikalılar arasında her gün dua ettiğini belirtenlerin oranı %43, her hafta dua edenlerin oranı %12, her ay dua
edenlerinki %4 ve ayda birden az dua ettiğini söyleyenlerin oranı
%9’dur. Duanın yanı sıra Amerikalıların yaklaşık yarısı ayda bir
kereden az olmayacak şekilde dini metin okumaları yapmaktadır. Katılımcıların geleneksel ve yeni medya araçlarını kullanım
sıklığı ise oldukça yüksektir. Amerikalıların %90’a yakını telefon
ya da video konferans yoluyla akraba ve arkadaşlarıyla periyodik
olarak görüşmektedir. Katılımcıların medya içeriklerini kullanımı yakın ve uzak çevredeki kişilerle yapılan görüşmelerle sınırlı
değildir. Pandemi döneminde evde kalan sürenin uzamasıyla
birlikte serbest zamanlarını televizyon ya da film izleyerek geçirdiğini söyleyenleri oranı %95’tir. Bu katılımcıların yaklaşık
¾’ü (%73) “her gün” seçeneğini tercih ederek ekran karşısında
geçirdiği sürenin oldukça yüksek olduğunu belirtmiştir.8
Afet dönemlerinde dinî inançları güvenli bir sığınak olarak
görme eğiliminin arttığı bilinmektedir. Bu çerçeve, özellikle duanın olağanüstü zamanların ürettiği yıpratıcı etkilerle bozulan ruh
sağlığımızı onarıcı bir güce sahip olduğu, dünyada ve ülkemizde
yapılan çok sayıda araştırmadan elde edilen verilerle de kanıtlanmıştır. Afetlerin yol açtığı krizlerle başa çıkma konusunda beşeri
çabaların beklentileri karşılamakta zorlandığı zamanlarda, ibadetlerin ve özellikle cemaatle yapılan ibadetlerin de manevi enerjiyi yükseltici sonuçları olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim aynı
araştırma kapsamında sorulan “Geçtiğimiz ayda kilise, sinagog,
mescit veya diğer ibadet mekânlarına katılım sağladınız mı?” başlıklı
soruya, katılımcıların sadece %12’si “evet” yanıtı vermiştir. Bu
8
Pew Araştırma Merkezi, 2020, https://www.pewforum.org/wp-content/
uploads/sites/7/2020/08/W70-Topline-for-congregations-release-NUMBER-CHECKED.pdf, Erişim tarihi: 14.02.2021.
SALGIN DÖNEMİNDE
RAMAZANLA HAYAT BULMAK
sonucun ortaya çıkmasında, pandeminin etkilerinin güçlü bir
şekilde hissedilmeye devam ettiği günlerde insanların topluca
bir arada bulunulan mekânlardan uzak durmaya yönelik ikazlara uyma eğilimlerinin etkisi olduğu açıktır. Benzer bir soruya
verilen yanıtlar da bunu desteklemektedir. Bu kapsamda, “Geçtiğimiz ay dini hizmetleri televizyondan ya da çevirim içi izlediniz
mi?” sorusuna katılımcıların verdiği “evet” yanıtının, yüz yüze
katılımın yaklaşık üç katı (%33) olduğu görülmektedir.
Amerikalı katılımcılara bir önceki ay televizyonda veya çevirim içi izledikleri dinî hizmetleri ne kadar tatminkâr buldukları
da sorulmuştur. Katılımcıların %54’ü çevrim içi din hizmetlerinden memnun olduğunu ifade etmiştir. Bu hizmetleri tatminkâr
bulanların oranı ise %37’dir. Katılımcıların çok azı (%9) bu tür
hizmetleri tatmin edici bulmadığını belirtmiştir. Bir önceki ayda
din hizmetlerine çevrim içi katılım sağlayan 3,740 kişilik bu
gruba, dinî hizmetleri televizyon veya çevirim içi izlemeye ne
zaman başladıkları sorulmuştur. Katılıcıların %46’sı bu soruya,
“koronavirüs salgınından önce” yanıtı vermiştir. Katılımcıların
yarıdan fazlası ise, koronavirüs salgını sürecinde çevrim içi din
hizmetleriyle tanıştığını belirtmiştir. Bu sonuç, Amerikalılar arasında çevrim içi dinî ibadetlere katılımın pandemi döneminde
artış gösterdiğine ilişkin verileri desteklemektedir. Araştırma
kapsamında katılımcılara yöneltilen “salgın sona erdiğinde dinî
hizmetlere ne sıklıkla katılım sağlayacakları”na ilişkin soruyu ise,
katılımcıların yaklaşık yarısı (%42) salgın öncesiyle hemen hemen aynı sıklıkta katılım sağlayacakları şeklinde cevap vermiştir.
Katılımcıların %10’u ise salgın sona erdikten sonra din hizmetlerine daha sık katılacağını belirtmiştir.9
9
Pew Araştırma Merkezi, 2020, https://www.pewforum.org/wp-content/
uploads/sites/7/2020/08/W70-Topline-for-congregations-release-NUMBER-CHECKED.pdf, Erişim tarihi: 14.02.2021.
125
126
ŞİFA AYI RAMAZAN
Salgın dönemine rastlayan 2020 Ramazan ayında olduğu
gibi, 2021 Ramazan ayında da ibadetlerin cemaatle eda edilmesi
mümkün olamamaktadır. Salgın döneminin olağanüstü koşullarında toplum ruh sağlığına iyileştirici katkılarda bulunmak amacıyla hutbe ve vaazlarda dua, tedbir, tevekkül ve infak vurguları
ön plana çıkarılmaktadır.10 Bu süreçte ibadet alışkanlıklarının
zorunlu olarak bireyselleşmesi, manevi motivasyonu düşürücü
sonuçlara yol açmıştır. Salgın döneminde Türkiye’de dinî hayatın değişen profiline ilişkin geniş kapsamlı ilk araştırma olan
“Pandemi Döneminde Türkiye’de Dini Hayat: Din Görevlileri
Örneğinde Din Hizmetlerine Genel Bir Bakış” başlıklı çalışmada,
camilerin özellikle ramazan ve bayram gibi toplumsal yönü ağır
basan zamanlarda kapalı tutulmasının “toplumsal coşku, birliktelik ve maneviyatın yeterince hissedilememesine” neden olduğu
belirtilmektedir. Dinî açıdan özel önemi olan günlerde cemaatle
yapılan ibadetlerin dinî bir gerekliliğin yanında toplumsal bir
alışkanlık olarak algılandığına ve bu alışkanlığın bir süreliğine
de olsa askıya alınmasının maneviyat odaklı “toplumsal iyi oluş
hali” açısından önemli bir boşluğa ya da eksikliğe neden olduğuna dikkat çekilmektedir.11
Ramazan ayında kapalı kalan camiler, özellikle yaşlılar açısından bir yaşam merkezi ve âdeta ikinci bir ev konumundadır.
Camilerin ibadete kapatılmasının onları yalnızlığa ve üzüntüye
sevk etmesi, cemaatten ve arkadaşlarından uzak kalmalarının
evde yalnızlaşmalarına neden olması anlaşılabilir bir durumdur. Özellikle tek başına yaşayan yaşlılarda ev içinde hapsolma,
10 İ. Çapcıoğlu, E. Kaya, Pandemi Döneminde Türkiye’de Dini Hayat: Din Görevlileri Örneğinde Dini Hayata Genel Bir Bakış, Ankara: Bizim Büro Basımevi, 2021, 13.
11 bk. İ. Çapcıoğlu, Akışkan Zamanlarda ‘Değer’li Yaşamak, Ankara: DİB Yayınları, 2020; İ. Çapcıoğlu, E. Kaya, Pandemi Döneminde Türkiye’de Dini
Hayat: Din Görevlileri Örneğinde Dini Hayata Genel Bir Bakış, Ankara: Bizim
Büro Basımevi, 2021, 79.
SALGIN DÖNEMİNDE
RAMAZANLA HAYAT BULMAK
kendilerini bedenen ve ruhen hasta hissetmelerine yol açabilmektedir.12 Ancak bu dönemde özellikle, namaz kılma, oruç
tutma ve Kur’an okuma gibi ibadetlere ilgide bir artış yaşandığı
görülmektedir. Din görevlileri, bazı cemaat üyelerinin bu dönemde tek başına da olsa camiye gelerek namazlarını burada
kılmayı tercih ettiklerini ifade etmişlerdir. Önceden sadece cuma
namazına katılan cemaat üyelerinden bir kısmının artık vakit
namazlarına da geldiği, ramazan orucu tutmayanların hem oruç
tutmaya başladığı hem de vakit namazlarını camide kıldığı ve
cemaat sayısında gözle görülür bir artış kaydedildiği anlaşılmaktadır.
Evde ailece ibadet etme, özellikle cemaatle namaz kılma fırsatının oluşması ve Kur’an okuma bilmeyenlerin öğrenmesi gibi
örneklerde dini duyguların aile ortamında paylaşılması, salgın
sürecinin dini hayata kattığı olumlu alışkanlıklar arasındadır.13
“Kosova Toplumunda Covid-19 Korkusu, Anksiyete ve Bireysel
Dindarlık Üzerine Bir Araştırma” başlıklı çalışmada, ibadetlere
devam oranı arttıkça, depresyon ve anksiyetede düşüş yaşandığı
tespit edilmiştir.14 Esasen salgın dönemine rastlayan ramazan
ayında, ramazan öncesinde olduğu gibi dinî toplumsal hareketliliğin en aza indirilerek bulaş riskinin azaltılması amaçlanmıştır. Bu kapsamda, teravih ve bayram namazlarının bir süreliğine
12 İ. Çapcıoğlu, E. Kaya, Pandemi Döneminde Türkiye’de Dini Hayat: Din Görevlileri Örneğinde Dini Hayata Genel Bir Bakış, Ankara: Bizim Büro Basımevi, 2021, 83; M. B. Gültekin, “Covid-19 Pandemisi Sürecinde Din
Görevlileri-Cami-Cemaat İlişkileri (Ankara/Yenimahalle Örneği)” Kocaeli
İlahiyat Dergisi, 4/2 (2020), 157.
13 M. B. Gültekin, “Covid-19 Pandemisi Sürecinde Din Görevlileri-Cami-Cemaat İlişkileri (Ankara/Yenimahalle Örneği)” Kocaeli İlahiyat Dergisi, 4/2
(2020), 148-159; İ. Çapcıoğlu, E. Kaya, Pandemi Döneminde Türkiye’de
Dini Hayat: Din Görevlileri Örneğinde Dini Hayata Genel Bir Bakış, Ankara:
Bizim Büro Basımevi, 2021, 83.
14 F. Gashi, “Kosova Toplumunda Covid-19 Korkusu, Anksiyete ve Bireysel
Dindarlık Üzerine Bir Araştırma” Trabzon İlahiyat Dergisi, 7/2 (2020), 254.
127
128
ŞİFA AYI RAMAZAN
askıya alınması, ramazan ayının zorunlu sosyal izolasyon sürecinde evlerde sessizce karşılanması, cenaze namazlarının kısıtlanması ve taziyelerin yasaklanması gibi uygulamalarla, dini
hayatta bazı tedbirlerin alınması zorunlu hale gelmiştir.15
11 Mayıs 2020 itibarıyla kontrollü sosyal hayata geçiş kapsamında açıklanan normalleşme takvimi ile dinî hayata ilişkin
yeni adımlar atılmıştır.16 “Cami ve Mescitlerde Cemaatle İbadet
Edilmesi Genelgesi” kapsamında 29 Mayıs’ta tedbirler dâhilinde
öğle, ikindi ve cuma namazları17, 23 Haziran’da ise sabah, akşam
ve yatsı vakitleri de dâhil edilerek cemaatle 5 vakit namaz camilerde yeniden kılınmaya başlanmıştır. Camide cemaatle namaza devam eden insanların; yeni normal döneme geçişle birlikte
ibadethanelerin ve kursların yeniden açılışını büyük bir sevinç
ve mutlulukla karşıladıkları, kapalı kaldığı zaman diliminde bu
mekânlara özlemin gittikçe arttığı anlaşılmaktadır. Bu sürecin,
camilerin ve Kur’an kurslarının fonksiyonunun daha iyi anlaşılmasına sebep olduğu, insanların camiye gelerek nefes aldıkları,
moral buldukları, psikolojik olarak rahatladıkları ve manevi huzursuzluktan kurtuldukları gözlenmiştir. Kısıtlamalar dâhilinde
de olsa ibadetleri cemaatle yeniden eda edebilmek, bir nebze de
olsa normalleşmenin ilk adımı olarak görülmüştür.18
15 S. Köse, “Küresel Salgının İnanç Değerleri Bakımından Yorumu”, Küresel
Salgının Anatomisi İnsan ve Toplumun Geleceği, ed. M. Şeker, A. Özer, C.
Korkut, Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi, 2020, 841.
16 İ. Çapcıoğlu, “Pandemi, Post-Pandemi ve Yeni Dindarlık Modelleri” TRT
Akademi Dergisi Salgın Yayıncılığı Kovid-19 Özel Sayısı, 5/10 (2020), 87.
17 Genelge, Cami ve Mescitlerde Cemaatle İbadet Edilmesi Genelgesi, 2020,
https://www.icisleri.gov.tr/cami-ve-mescitlerde-cemaatle-ibadet-edilmesi-genelgesi, Erişim tarihi: 02.11.2020.
18 İ. Çapcıoğlu, E. Kaya, Pandemi Döneminde Türkiye’de Dini Hayat: Din Görevlileri Örneğinde Dini Hayata Genel Bir Bakış, Ankara: Bizim Büro Basımevi, 2021, 93.
SALGIN DÖNEMİNDE
RAMAZANLA HAYAT BULMAK
Salgın döneminde ramazanın dinî ve toplumsal hayatı yeniden canlandırıcı etkisinin örneklerine farklı kültürlerde de rastlanmıştır. Söz gelimi, Endülüs’te 500 yıl sonra yeniden ezanın
okunması, billboardlarda ayet ve hadislere yer verilmesi, Batılı
liderlerin ramazanda camileri ziyaret etmesi, Justin Trudeau,
Boris Johnson, Angela Merkel ve Donald Trump gibi liderlerin
ramazan mesajları, söz konusu gelişmeler arasında sayılabilir. Ayrıca Müslüman doktor ve psikologların, hastalarının morallerini
yükseltmek için manevi tavsiyelerde bulunması ilginç örnekler
arasındadır. Ülkemizin İtalya, İspanya, İngiltere ve ABD gibi ülkelere salgınla mücadele kapsamında tıbbi malzeme göndermesi,
yine bu çerçevede değerlendirilebilir.19 Salgın sürecinde ABD
Başkanı Trump’ın, “Mabetler bir an önce açılmalı, duaya ihtiyacımız var.” sözü de bu kapsamda oldukça dikkat çekicidir.20
Sonuç
Dinin sığınma, motivasyon ve rehabilitasyon aracı olma özelliği, özellikle salgın dönemlerinde daha çok işlevselleşen boyutunu oluşturmaktadır. Bu süreçte Covid-19 tedavisi gören kişilerde söz konusu boyutun daha çok ön plana çıktığı söylenebilir.
İnananların tıbbi tedavi ile birlikte Covid-19 rahatsızlığından
kurtulmak için başvurdukları başa çıkma yöntemleri arasında
“dinî başa çıkma”nın, diğer yöntemler arasında öncelikle tercih edildiği anlaşılmaktadır. Bu süreçte hastalıkla başa çıkmada
kullanılan dinî içeriklerin hastaları manevi açıdan rahatlattığı, moral ve motivasyonlarının artmasına katkıda bulunduğu
görülmektedir. Esasen özellikle ramazan ayının yaygınlaştırıp
19 Ö. Hıdır, “COVID-19 Süreci-Sonrası: Teolojik ve Teo-Politik Gelişmeler”,
Küresel Salgının Anatomisi İnsan ve Toplumun Geleceği, ed. M. Şeker, A.
Özer, C. Korkut, Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi, 2020, 784.
20 S. Köse, “Küresel Salgının İnanç Değerleri Bakımından Yorumu”, Küresel
Salgının Anatomisi İnsan ve Toplumun Geleceği, ed. M. Şeker, A. Özer, C.
Korkut, Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi, 2020, 81.
129
130
ŞİFA AYI RAMAZAN
güçlendirdiği değerler, Covid-19 tedavisi gören hastalara iyileşme umudu, zorluklara karşı sabır ve dayanma gücünü artırıcı
destekler oluşturmaktadır. Çapcıoğlu ve Kaya’nın din görevlisi
katılımcılarla gerçekleştirdiği araştırmada21, salgın döneminde
hastalar arasında tövbe-istiğfar eden, dua ve ibadete yönelen,
namaza başlayan ya da daha fazla önem veren ve çevrelerinden
helallik isteyenlerin sayısının arttığı gözlenmiştir. Din görevlileri, hastaların özellikle ölüm ve ölümden sonraki hayata ilişkin
sorular sorduklarını ve kendilerinden manevi destek talebinde
bulundukları belirtmişlerdir. Bu dönemde hastalanan ve vefat
edenlerin sayısında ciddi artış olması nedeniyle, görevlilere
manevi rehberlik ve destek konularında önemli roller düştüğü anlaşılmaktadır. Ramazanda cami merkezli din hizmetlerini,
zorunlu olarak çevrim içi platformlara taşıyan din görevlileri,
cami cemaatlerinin ve kursiyerlerinin genel durumunu yakından
takip etmekte, onlarla iletişimlerini telefon görüşmeleriyle, canlı
sohbetlerle, WhatsApp grupları üzerinden bilgilendirmelerle ve
ziyaretlerle sürdürmektedir.
Din görevlilerinin, vefa destek gruplarında ve filyasyon ekiplerindeki deneyimleri incelendiğinde, ramazan ayında maneviyatın iyileştirici rolü daha iyi anlaşılmaktadır. Bu süreçte inanca
bağlılığı güçlü bireylerin Yüce Allah’a daha çok yöneldikleri, teslimiyetçi tutum ve davranışlar sergiledikleri ve ibadetlerini daha
özenli yerine getirdikleri gözlenmektedir. Esasen maneviyat, her
koşulda güvenli bir limandır; salgın hastalık gibi bilimin tedavide yetersiz kaldığı durumlarda güvenli bir sığınak, rehber ve
destek işlevi görebilmektedir. Dinî inançlar, sıkıntılar karşısında
manevi birer reçete gibidir. Dinin, insanların inanç, dua, şükür
ve tevekkül gibi yollarla Yüce Allah ile güvenli bağ kurdukları
21 bk. İ. Çapcıoğlu, E. Kaya, Pandemi Döneminde Türkiye’de Dini Hayat: Din
Görevlileri Örneğinde Dini Hayata Genel Bir Bakış, Ankara: Bizim Büro Basımevi, 2021.
SALGIN DÖNEMİNDE
RAMAZANLA HAYAT BULMAK
güçlü bir bağlantı noktası oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle bilimin, tıbbın ve teknolojinin salgın dönemlerinde dinden
destek alması ve sorunlara karşılıklı iş birliği içinde birlikte çözümler araması gerekmektedir. Zira toplumsal istikrarın sağlanması ve hayatın güvenli bir biçimde sürdürülebilmesi için din
ve bilimin uzlaşıya dayalı birlikteliğine her zamankinden çok
ihtiyaç duyulmaktadır.
131