Orta Doğu‘yu homojen bir bölge olarak görmek ve bütün olarak değerlendirmek yanlış yargılara neden olmaktadır. Bu bölgede farklı Arap uluslarının yaşadıklarını, bunlar arasında ciddi rekabet ve çatışmaların söz konusu olduğunu,... more
Orta Doğu‘yu homojen bir bölge olarak görmek ve bütün olarak değerlendirmek yanlış yargılara neden olmaktadır. Bu bölgede farklı Arap uluslarının yaşadıklarını, bunlar arasında ciddi rekabet ve çatışmaların söz konusu olduğunu, birbirlerine karşı önyargılara sahip olduklarını ve Türkiye’ye karşı farklı duygular taşıdıklarını göz ardı etmemek gerekir. Bu farklı değerlendirmeler Umman’dan Fas’a kadar uzanan geniş coğrafyada bir ülkeden diğerine farklılaşmaktadır. Örneğin Basra Körfezi ülkelerinden BAE, Katar, Bahreyn ve Umman doğrudan egemenliği altında bulunmadıkları Osmanlı İmparatorluğunu halifeliğin merkezi olma açısından değerlendirmektedir. Oysa Suudi Arabistan ve Arap yarımadasının bir kısmında Osmanlı emperyalizmi gibi bir kavramdan söz edilebilmektedir. Filistin ise Osmanlı imparatorluğu zamanıyla günümüzü karşılaştırarak o günleri aradıkları izlenimini vererek Türklerden büyük beklentiler içinde bulunmaktadır. Lübnan, Türkiye’yi bölgede hiçbir dönemde doğrudan kendisiyle çıkar çatışması olmayan büyük bir ülke olarak görmektedir. Oysa Mısır’da, yaklaşık 600 yıl Türklerin (Memlüklerdan itibaren) ve Osmanlıların egemenliğinde yaşamış olmaları nedeniyle bir takım önyargıların geliştiğini gözlemek mümkündür.
11 Eylül 2001’den itibaren ABD’nin küresel ve bölgesel politikasında meydana gelen farklılaşmalar ve buna bağlı olarak önce Afganistan’ın, arkasından Irak’ın işgali ile gerek bölgesel politikada gerekse global politikada meydana gelen... more
11 Eylül 2001’den itibaren ABD’nin küresel ve bölgesel politikasında meydana gelen farklılaşmalar ve buna bağlı olarak önce Afganistan’ın, arkasından Irak’ın işgali ile gerek bölgesel politikada gerekse global politikada meydana gelen köklü değişiklikler çalışmanın hazırlanmasında belirleyici motivasyon unsurları olmuştur. Özellikle Soğuk Savaş sonrası Orta Doğu ve global politikada yaşanan hızlı değişim, uluslararası ilişkiler ve dünya politikasını biraz daha anlaşılmaz ve grift hale getirmiştir. Bu zorluk ister istemez, hem dünya politikasının hem de Arap yarımadasının temel dinamiklerini belli bir teorik ve tarihsel perspektifle analiz etmeyi gerekli kılmıştır. Çalışma okuyucuya geçmişi ve günümüzü anlamak ve geleceği yorumlamak konusunda derinlik kazandırmayı amaçlamak-tadır. Çalışmada teorik ve tarihsel gelişmelerin yanı sıra Amerikan dış politikasının temel parametreleri, kendi iç dinamikleri gözardı edilmeden uluslararası ilişkiler mantığı çerçevesinde ortaya konmuş-tur.
1920 yılında Osmanlı topraklarından kopartılan Musul-Basra-Bağdat vilayetleri, Irak kimliği altında Milletler Cemiyeti tarafından İngiliz mandasına bırakılmıştı. Geçmişte var olamayan bu devlet, 1932 yılında (sözde) bağımsızlığını ilan... more
1920 yılında Osmanlı topraklarından kopartılan Musul-Basra-Bağdat vilayetleri, Irak kimliği altında Milletler Cemiyeti tarafından İngiliz mandasına bırakılmıştı. Geçmişte var olamayan bu devlet, 1932 yılında (sözde) bağımsızlığını ilan etse de uzun bir süre İngiltere merkezli yönetilmiştir.
1958 yılında Haşimi Krallığı devrilerek Cumhuriyet rejimine geçen Irak’da, 1979 yılında Saddam Hüseyin’in iktidarını pekiştireceği süreye kadar yedi kez darbe gerçekleşti. Bunlardan 1973 yılındaki başarısız olurken diğerleri yönetimin değişmesi ile sonuçlandı.[1] Yaşanılan bu siyasi istikrarsız ortama rağmen Irak, 1970’li yıllar boyunca kalkınma hamleleri ile refah seviyesini bölgedeki diğer ülkelere göre yükseltmiştir.
Tüm bu gelişmelere rağmen Irak, 1980 yılında İran ile amansız bir savaşa girdi. Kazananı olmayan bu savaştan geriye 1.5-2 milyona yakın ölü, sayısı belli olmayan yaralı ve yıkılmış şehirler kaldı. Irak için savaşın sebebi; 1979 yılında gerçekleşen Tahran Devrimi ile İran’da kurulan Şii yönetimi devirmekti. İran için ise mevcut Irak yönetimini düşürerek Şii yönetim kurarak benimsedikleri Şii Hilali projesini hayata geçirmekti.
1990 yılında Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi ve akabinde Amerika’nın başını çektiği güçlerin Irak’a saldırması ile ülke yıkımın eşiğine geldi. BMGK’nın ambargoları ile de sıkıntılı süreçler yaşayan Irak, türlü bahaneler ile 2003 yılında resmen ABD ve İngiltere tarafından işgal edildi. 90’lı yıllardan itibaren İran, Irak aleyhine birçok politika gerçekleştirdi ve 2003 Irak devletinin yıkılması ile oluşturulan kurumlardaki etkisi ile istediğini aldı.
Kuruluşunda İngiltere’nin mandası olan Irak, 2003 Amerikan işgalinden sonra İran’ın mandası olma yolunda ilerlemektedir. Ele alacağımız bu makalede Irak-İran savaşındaki politikalar ve 2003 işgali sonrasındaki gelişmeleri sistematik bir şekilde inceleyerek İran’ın nüfuzunu ortaya koymaya çalışacağız.
Körfez bölgesini, Orta Doğu'nun genelinden siyasal, ekonomik ve stratejik olarak ayırmak mümkün olmamakla beraber, kendine özgü Jeo-politik özelliklerinin bulunması bölgenin ayrıca ele alınarak incelenmesini gerektirmektedir. Körfez... more
Körfez bölgesini, Orta Doğu'nun genelinden siyasal, ekonomik ve stratejik olarak ayırmak mümkün olmamakla beraber, kendine özgü Jeo-politik özelliklerinin bulunması bölgenin ayrıca ele alınarak incelenmesini gerektirmektedir. Körfez bölgesinde İran, Irak ve Suudi Arabistan gibi üç büyük devlet ve Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Katar ve Umman gibi beş de küçük devlet bulunmaktadır. Bunlardan İran'ın dışındaki yedi devlet etnik köken olarak Arap devletleridir. Bu çalışmada bölgenin stratejik konumu, bölge ülkelerinin ekonomik, toplumsal ve siyasal yapısı, bölgedeki siyasal çatışmalar, krizler ve küresel güçlerin politikaları ele alınacaktır.