Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Scanned with CamScanner 2000’Li YILLARDA BASRA KÖRFEZİ'NDE GÜÇ DENGESİ Doç. Dr. Tayyar Arı ALFA 8 2000’Lİ YILLARDA BASRA KÖRFEZİ’NDE GÜÇ DENGESİ Yayın No: 290 Dizi No: 096 İKİ BİNLİ YILLARDA BASRA KÖRFEZİ'NDE GÜÇ DENGESİ Doç. Dr. Tayyar ARI Copyright © 1999 ALFA Basım Yayım Dağıtım Her Hakkı Saklıdır. ISBN 975-8052-41-1 1. Baskı 1992 2. Baskı:1996 3. Baskı:1998 4. Baskı:1999 Baskı-Cilt: Melisa Matbaacılık Yayın-Dağıtım: ALFA BASIM YAYIM DAĞITIM Çatalçeşme Sok. No: 52/B 34410 Cağaloğlu/İSTANBUL Tel: (0212) 511 53 03 - 513 87 51 Fax: (0212) 519 33 00 STRATEJİK KONUM, SOSYO-EKONOMİK VE SİYASAL YAPILAR Birinci Bölüm BASRA KÖRFEZİ: STRATEJİK KONUM, SOSYOEKONOMİK VE SİYASAL YAPILAR 9 10 2000’Lİ YILLARDA BASRA KÖRFEZİ’NDE GÜÇ DENGESİ Körfez bölgesini, Orta Doğu'nun genelinden siyasal, ekonomik ve stratejik olarak ayırmak mümkün olmamakla beraber, kendine özgü Jeo-politik özelliklerinin bulunması bölgenin ayrıca ele alınarak incelenmesini gerektirmektedir. Körfez bölgesinde İran, Irak ve Suudi Arabistan gibi üç büyük devlet ve Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Katar ve Umman gibi beş de küçük devlet bulunmaktadır. Bunlardan İran'ın dışındaki yedi devlet etnik köken olarak Arap devletleridir. Bu bölümde bölgenin stratejik konumu, bölge ülkelerinin ekonomik, toplumsal ve siyasal yapısı ele alınacaktır. I. BÖLGENİN STRATEJİK KONUMU Basra Körfezi, esas itibariyle Hint Okyanusu’nun uzantısından oluşan ve Arap Yarımadasının doğusu ile İran'ın güney-batısı arasında kalan, yüzölçümü 240,000 km2 olan denizalanıdır. Kuzeybatıda Şatt-ül Arap'tan güneydoğuda Hürmüz Boğazı ile Umman Körfezine kadar 615 mil uzunluğundadır. Bununla beraber Basra Körfezi bölgesi denildiğinde İran, Irak, Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Katar ve Umman'ı içine alan yaklaşık 5 milyon km2'lik bir alan anlaşılmaktadır. Bölgede 100 milyon dolayında nüfusun yaşadığı. Kuzeyi Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla bağımsızlığına kavuşan Ermenistan, Azerbaycan ve Türkmenistan, doğusu Afganistan, batısı Kızıldeniz ve güneyi Arap Denizi ve Hint Okyanusu ile çevrili olan bölge, sanayileşme açısından geri olmanın yanında, genelde kurak olduğundan tarım için elverişli topraklara da sahip olmamakla beraber, petrol en önemli gelir kaynağını oluşturmaktadır. Gerek coğrafik yapısı, gerekse dünya petrol rezervinin yaklaşık yüzde 60'ına varan petrol kaynakları ile Basra Körfezi, stratejik önemini korumaya devam etmektedir. Başta sanayileşmiş Batı ülkeleri olmak üzere, genel olarak Dünya ekonomisinin petrole bağımlılığı dikkate alındığında, uluslararası politika açısından bölgenin incelemeye değer bir bölge olduğu ortaya çıkmaktadır. STRATEJİK KONUM, SOSYO-EKONOMİK VE SİYASAL YAPILAR 11 Bir zamanlar Sovyetler'e oldukça yakın olan bölge, bu devlet için her türlü tehlikenin gelebileceği "güney kanat" (southern flank) olarak düşünülmekteydi. Tarihsel olarak bakıldığında İngiliz Hindistan'ı ve Hint Okyanusu yolu üzerinde bulunan bu bölgenin Çarlık Rusyası açısından da önemli bir bölge olduğu bilinmektedir. Gerek Afganistan'ın işgal edilmesi gerekse bölge ülkeleri ile ilişkileri geliştirme çabası içinde olunması bu politikanın Sovyetler Birliği döneminde de devam ettiğini açıkça göstermektedir. Ayrıca ABD'ye 7000 km uzaklıkta olan bölge, Sovyetler'in " arka bahçesi" (back yard) durumunda olduğundan bu devlet ABD'ye göre daha avantajlı konumda bulunmaktaydı1. Doğu Bloğu ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından bölgeye yönelik Sovyet tehlikesi ortadan kalkmış olmakla beraber, 1979 devriminin İran'da Şii yönetimini iktidara taşıması, bölgeyi İran eliyle Şii ve İslami hareketin yayılmasına açık bir duruma getirdiği için Batı'nın bölgeye yönelik çıkarlarının tehdit edilme durumunda sadece nitelik açısından bir değişiklik olmuştur. Bunun dışında, Irak'ın sekiz yıl süren İran-Irak Savaşının arkasından 1990 Ağustosunda komşusu Kuveyt'i işgal etmesi ve Suudi Arabistan için tehdit oluşturması, ayrıca gerek İran'ın gerekse Irak'ın nükleer silah geliştirmeye yönelik çabalarından vazgeçmemeleri bölgenin siyasal ve stratejik olarak önemini korumasının temel nedenleri arasında yer almaktadır. Ayrıca, Körfez'de bulunan zengin petrol yatakları bölgeyi dünyanın diğer bölgelerinden stratejik olarak farklılaştırdığı gibi politik olarak da farklı kılmaktadır. Bu noktada yukarıda da belirtildiği gibi Sovyetler'in bölgeye yönelik tehtidi artık ortadan kalktığına göre şimdi asıl önemli olan sanayileşmiş Batı'nın, petrolün son aşamada fiyat ve miktarını sınırlı da olsa belirleme gücünü elinde bulunduran Körfez devletleri ile olan ilişkilerinin geleceğinin güvencede olmasıdır. Ancak sınır sorunları, Şii-Sünni ayrılığı, Kürt sorunu, ideolojik mücadeleler ve Arap-İsrail barış sürecinin henüz tamamlanmamış olması, bir taraftan güç dengesinin devamı açısından, diğer taraftan Batılı devletlerin bölgeye yönelik politikaları açısından önemli handikaplar oluşturmaktadır. 1 Charles A. Kupchan, The Persian Gulf and The West: The Dilemmas of Security (Boston: Ullen and Unwin, 1987), s. 2. 12 2000’Lİ YILLARDA BASRA KÖRFEZİ’NDE GÜÇ DENGESİ Bilindiği gibi, II. Dünya Savaşı sonrasında uluslararası sistemde ortaya çıkan gelişmeler, Batı dünyası açısından oldukça önemli bir stratejik sorunu gündeme getirmişti. NATO içinde, müttefikler arasında ittifakın etki alanının bu bölgeyi de içine alacak şekilde genişletilip genişletilmemesi üzeride uzun tartışmalar yapılmıştı. Nitekim 1973 petrol kriziyle birlikte başlayan yeni dönemde müttefikler, Güneybatı Asya'ya yönelik politikalarında işbirliğine gitmeye mecbur olduklarını görmüşlerdir. Fakat ittifak içinde işbirliği sorunu, Batı'nın Avrupa dışındaki çıkarlarının tekrar sorgulanmasını gerektirmiş ve Körfez'e yönelik olarak hangi olaylarda, nasıl ve ne ölçüde bir ortak güvenlik politikası izleneceği sorusunu gündeme getirmiştir2. Ancak önce 1980'den 1988'e kadar sekiz yıl süren İran-Irak Savaşı, arkasından Irak'ın komşusu Kuveyt'i işgal ve ilhakıyla ortaya çıkan Körfez Krizi ve sonrasında ortaya çıkan gelişmeler Batının çıkarları gereği aralarındaki görüş ayrılıklarını bir tarafa bırakmalarını zorunlu hale getirmiştir. Belirtilen bütün bu faktörler, Körfez bölgesi ile dünyanın diğer bölgelerinin stratejik değerleri arasındaki farkı ortaya koyacak niteliktedir. Dolayısıyla, bölge coğrafik olarak perifer (çevre) gibi görünse de stratejik olarak hiç de öyle değildir. Zira 1973 petrol ambargosu ve fiyat artışlarının uluslararası ekonomide neden olduğu işsizlik, enflasyon, bütçe açıkları ve dış borç gibi sorunların etkisinin uzun süre devam etmesi, Basra Körfez'i petrolünün kesilmesinin sanayileşmiş ve gelişen dünya üzerindeki potansiyel etkilerinin bir göstergesidir. İran-Irak Savaşı ve Kuveyt'in işgali ile ortaya çıkan krizler de böyle bir sorunun Batı üzerindeki etkilerinin ne derece hayati olduğunu göstermesi açısından büyük önem taşımaktadır. Gerek bu hayati denebilecek çıkarlar gerekse stratejik konumu dolayısıyla bölgedeki gelişmeler, hem ABD için, hem de uluslararası politika açısından bölgeyi diğer pek çok bölgeden daha önemli hale getirmektedir. 2 Ibid, s.3 STRATEJİK KONUM, SOSYO-EKONOMİK VE SİYASAL YAPILAR 13 II. KÖRFEZ ÜLKELERİNİN SOSYO-EKONOMİK VE SİYASAL YAPILARI Körfez'de bulunan devletler esas olarak bir bütün halinde Müslüman devletler olarak bilinmekle beraber, bu devletler arasında var olan mezhep ayrılıkları, ideolojik sorunlar, sınır sorunları, rekabetten kaynaklanan sorunlar, siyasal sorunlar, tarihsel ve psikolojik sorunlar, bu ülkelerin politik önceliklerinin farklı olması ve farklı politik tercihlere sahip olmaları ayrıca Batılı ülkelerle birebir ilişkileri bu ülkelerin güçlü bir birlik oluşturamamalarına ve bölgeyi ilgilendiren pek çok uluslararası sorun karşısında birlikte hareket edememelerine neden olmaktadır. Bölgede yaşayan halkın hemen hepsinin Müslüman olması dini halk arasında dayanışmayı sağlamak ve halkın yönetime sadakatini devam ettirmek amacıyla kulla lan bir ar haline dönüştürmektedir. Dinin bu birleştirici özelliğinden yararlanan iktidarlar, bununla hem siyasal istikrarı sağlama hem de kendi antidemokratik yönetim anlayışlarını sürdürme çabası içinde görünmekteler. Bu anlamda, kabile geleneği de siyasal ve toplumsal hayatla ilgili önemli bir istikrar faktörü olarak devreye girmektedir. Modern Körfez ülkelerinde hâlâ kabile geleneğinin etkisi görülmektedir. Kabile toplumunda siyasal sadakatin şeklinin hiyerarşik nitelikte olması, Körfez'deki siyasal istikrarın önemli bir nedeni olarak görülmektedir. Kabile önderlerinin ve şeyhlerin yerini krallar, emirler ve sultanlar almış olmakla beraber, eski adet ve gelenekler olduğu gibi sürdürülmektedir. Arap toplumlarında, en az bunlar kadar önemli ve dikkate alınması gerekli bir diğer faktör de aile yapısıdır ve bu durum Körfez'deki siyasal ve toplumsal değerler üzerinde belirleyici bir etkiye sahiptir. Çünkü kabilede olduğu gibi aile içinde de tüm otorite en yaşlı kimsenin elinde toplanmaktadır3. Bu durum Orta Doğu’daki yönetim ve siyaset yapma anlayışının değişmesinin, demokratik açılımın gerçekleşmesinin ve halkın 3 Adeed Dawisha, "The Stability of The Gulf: Domestic Sources and External Threats", Alvin Z. Rubinstein ed., The Great Game (New York: Praeger, 1983), içinde s. 4-6. 14 2000’Lİ YILLARDA BASRA KÖRFEZİ’NDE GÜÇ DENGESİ yönetime doğrudan katılmasını sağlayan değişikliklerin yapılmasının zaman alacağının önemli göstergelerini oluşturmaktadır. Dolayısıyla burada belirtilen ve din, kabile ve aile yapısı olmak üzere üç ana başlık altında toplanmaya çalışılan faktörler, bölgedeki geleneksel otoriter rejimlere karşı sık sık ayaklanmaların olmayışının ve göreceli siyasal istikrarın devamlılığının önemli bir nedeni sayılmaktadır. Bununla beraber, ekonomik gelişme ve bununla birlikte gelen modernleşmenin görünürdeki siyasal istikrar açısından bir tehdit oluşturduğu kanısı da yaygındır. Aşırı zenginleşme ilk etkisini, toplumda eşitsizliğin doğmasında ve toplumsal çözülmelere yol açmasında göstermiştir. Kentleşmenin hızlanması eğitim düzeyinin yükselmesine bu ise Batı anlayışının ve değerlerinin benimsenmesine yol açmaktadır. Din, Batı kaynaklı laik düşünce ile karşı karşıya kalmakta, kabile değerleri kentsel yaşamın gerekleriyle erozyona uğramakta ve ekonomik yaşamdaki gelişme aile yapısındaki birlikteliğin ve uyumun çözülmesine yol açmaktadır. Nitekim, Batı'nın demokratik değerlerinin etkisiyle Körfez'deki geleneksel toplumlarda siyasal katılım yönündeki istekler artmaktadır. Körfez ülkeleri bir ikilemle karşı karşıya kalmış gibi görünseler de ekonomik gelişme ve modernleşme yönünde genel bir eğilim ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bununla beraber, geleneksel değerlerin korunmaya çalışılmakta olduğu da gözlenmektedir4. Körfez ülkelerinin toplumsal yapılarına damgasını vuran ve birleştirici bir öğe olarak düşünülmesi gereken din, mezhep ayrılıkları dikkate alındığında, önemli bir istikrarsızlık faktörü olarak ortaya çıkabilmektedir. Müslümanlar arasındaki Şii-Sünni ayrılığı Körfez'de önemli sorunlara yol açmaktadır. Ayrılığın nedeni, Hz. Peygamberin halefinin kimin olması gerektiği konusundaki görüş ayrılığına dayanmaktadır. Hz. Ali'nin ilk halife olması gerektiğini savunan Şiiler bunu Hz. Ali’nin hem Hz. Peygamberin amcasının oğlu hem de damadı olmasına dayandırmaktadır. Şii kelimesi Arapçada Shi-at Ali, yani Hz. Ali'nin taraftarları veya Hz. Ali'yi sevenler anlamına gelmektedir. Şiilere göre yalnız Hz. Ali ve onun soyundan gelenler 4 Ibid, s.7-8; ayrıca bkz. Diana Pink, rapporteur,"The Gulf:Regional Problems, Regional Solution", The Middle East Between War and Peace, The 37th Annual Conference of the Middle East Ins, Wash, D.C.:1983 STRATEJİK KONUM, SOSYO-EKONOMİK VE SİYASAL YAPILAR 15 (Alibeytten olanlar) halife olabilirler. Şiilerin ibadetleri de Sünnilerden oldukça farklılık göstermektedir. Körfez devletlerinin hemen hepsinde otoriter yönetimler işbaşında bulunmaktadır. Bunlardan Suudi Arabistan ve İran arasında belirgin farklılıklar bulunmakla beraber, siyasal rejimlerinin İslâm'a dayandığını iddia eden bu devletler dini halk üzerinde bir baskı ve onları yönetme aracı olarak kullanmaktadırlar. Bu açıdan Irak diğer Körfez ülkelerinden ayrılmaktadır. Irak’ta sosyalizmi bölgenin sosyo-kültürel özellikleriyle birleştirdiğini belirten Baas iktidarı bulunmaktadır. Baas, özünde sosyalizmi benimsemesine rağmen Irkçı ve milliyetçi özelliğe sahip bir ideoloji haline gelmiştir. Bu anlayış Üçüncü Dünya ülkelerinin birçoğunun benimsediği sosyalizm anlayışı ile büyük benzerlikler göstermektedir. Ancak Irak’ın bölgenin geleneksel yapısına ters düşen bu niteliği bölge ülkeleriyle ilişkilerinde sürekli gerginliklere yol açmıştır. Siyasal yapıları mutlak monarşiden meşruti monarşiye hatta bir ölçüde sınırlı parlamenter monarşiye yaklaşan ama genelde otoriter görünümlerini koruyan Körfez ülkeleri ekonomik açıdan karma ekonominin hüküm sürdüğü, özel mülkiyete izin veren, özel sektörü ve yabancı sermayeyi teşvik eden ekonomik yapılara sahipler. Bu ülkelerin hemen hepsinde liberal ekonomik anlayışın benimsendiği özelleştirmenin yavaş da olsa gerçekleştirilmeye çalışıldığı görülmektedir. İhracat gelirleri temelde petrole (bütçe gelirlerinin yüzde 80'ini, milli gelirlerin yüzde 30'unu oluşturmakta) ikinci olarak da doğal gaza dayanan bu ülkeler petrol dışı sektörleri geliştirerek ekonomilerini çeşitlendirmeye çalışmaktadırlar. A.KÖRFEZ ÜLKELERİNİN TOPLUMSAL YAPILARI İran Suudi Arabistan'dan sonra en geniş toprağa sahip olan İran, (resmi adı: Islamic Republic of Iran) yaklaşık 64 milyon (1993) nüfusuyla bölgenin nüfus bakımından en büyük ülkesidir. Bu açıdan neredeyse Basra Körfezi'nde bulunan diğer yedi devletin toplam nüfusundan daha fazla nüfusa sahip olan İran, aynı zamanda 16 2000’Lİ YILLARDA BASRA KÖRFEZİ’NDE GÜÇ DENGESİ bölgede etnik bakımdan çoğunluğunu Arapların oluşturmadığı tek devlettir. İran'da etnik yapı çeşitlilik göstermekteyse de nüfusun yüzde 50'sini Farslar meydana getirmektedir. Hemen hemen hepsi Şii olan Farsların İsfahan, Şiraz, Meşhed ve Kermen gibi şehirler yoğun olarak yaşadıkları bölgeler arasında yer almaktadır. Farsça'nın resmi dil olması bunlara ayrı bir ayrıcalık sağlamaktadır5. Farslardan sonra İran'da en önemli etnik grup Azeri Türkleridir. Nüfusun yaklaşık yüzde 22'sini oluşturan Azeriler arasındaki bağlar oldukça zayıftır. İran'ın kuzeybatısında yani ülkenin en önemli sanayi, ticari ve tarımsal bölgelerinde bulunan ve genelde Şii olan Azeri Türkleri çoğunluğunun Sünnî olduğu Kürtlerden bu bakımdan ayrılmaktadır. Azerilerin Şii olması, bunları, Farslara yaklaştıran önemli bir faktördür. Azeriler ve Farslar birlikte, toplam nüfusun yaklaşık yüzde 75'ini meydana getirmektedir6. Bunların dışında diğer etnik gruplardan Türkmenler nüfusun yaklaşık yüzde 1'ini oluşturmaktadır. Bunların dışında daha ziyade Şiraz ve Horasan bölgesinde yaşamakta olan yüzde 1 dolayında Kaşkay (Türk) ve toplam yüzde 1 dolayında Şahseven ve Afşar Türkleri bulunmaktadır. Ayrıca ülkede Pakistan sınırında yaşayan ve yüzde 2 dolaylarında bulunan Beluçiler, yüzde 4 dolayında bulunan ve batıdaki dağlarda yarı göçebe bir hayat süren Lurlar ve İsfahan'ın batısındaki Zagros dağlarında yaşayan yüzde 2 dolayındaki Bahtiyariler diğer etnik grupları oluşturmaktadır7. İran'da toplam nüfus içinde yüzde 11'lik payla üçüncü etnik topluluğu meydana getiren Kürtler ise, daha çok Türkiye ve Irak sınırında yaşamaktadır8. Irak'takilerin aksine, bazı istisnalar gözardı edilirse İran'daki Kürtler rejimle sürekli bir çatışma halinde olmamışlardır. 1979 Devrimi ile birlikte, diğer etnik gruplar gibi bunlar da özerklik isteğiyle ortaya çıktılarsa da Hümeyni 5 John W. Limbert, Iran at War with History (Boulder, Colo.: Westview Pres, 1987), s. 21-24. 6 İbid, s.27 7 İbid, s. 21; Lenore G. Martin, The Unstable Gulf: Threats from Within. (Lexington, Mass: Lexington Books,1984) s.91; Ana Britannica, 11. Cilt. s. 605. 8 Limbert, op. cit, s.24. STRATEJİK KONUM, SOSYO-EKONOMİK VE SİYASAL YAPILAR 17 taraftarlarının duruma hâkim olmasıyla beraber fazla olay büyümemiştir. İran'da ayrıca, Irak'a yakın Kuzistan bölgesinde yüzde 4 dolayında Arap nüfusu yaşamaktadır. Bu bölge, petrol bakımından, hemen hemen ülkenin en zengin bölgesidir. Orta Doğu'da mezhep bağları çok daha güçlü olmasından dolayı bunlar İran'ın toprak bütünlüğünü ciddi anlamda tehdit etmemektedir. Öte yandan bu belirtilen etnik toplulukların dışında İran'da nüfusun yaklaşık yüzde 2'sini oluşturan dini azınlıklar ise Hıristiyanlar, Yahudiler, Bahailer ve Zerdüştçülerdir. En kalabalık Hıristiyan topluluk Ortodoks Ermenilerdir. İran'da nüfusun yaklaşık yüzde 85-90'ını oluşturan Şiiler 1979 Devrimiyle birlikte yönetime tamamen hakim oldular. Ülkede bulunan yüzde 10 dolaylarındaki Sünniler ise rejim açısından ciddi bir tehdit oluşturmuyor9. Şiilerin çoğunluğu, ülkede yaşayan etnik gruplardan Azeriler ve Farslardan meydana gelmektedir. Bununla beraber, İran'da Şiilik, farklı dili konuşan ve farklı gelenekleri olan etnik grupları bir arada tutan bir bağ niteliğindedir. Sünnilerin çoğunluğunu Kürtler, Beluçiler ve Türkmenler teşkil etmektedir10. Irak Ülkenin yüzde 96'sı Müslüman olan Irak (resmi adı: Repuplic of Iraq veya Al Jumhuriyah al Iraqiyah) yüzde 50 dolayında Şii nüfusuyla Orta Doğu'da nüfusunun yarısını Şiilerin oluşturduğu iki Arap (diğeri Bahreyn) ülkesinden birisidir. Siyasal anlamda nüfuslarıyla doğru orantılı olarak temsil edilmeyen Irak'taki Şiilerin ekonomik durumları da pek iyi sayılmaz. Irak'ta yaşayan Şiiler, daha çok ülkenin güneyinde İran sınırına yakın bölgede yaşamaktadır. Kerbela, Necef, Kazımeyn ve Samarra Şiilerin yoğun olarak bulundukları şehirlerin başında gelmektedir. Çoğunluğu Arap kökenli olan Şiilerin küçük bir bölümü de Türkmen'dir. Şiilerin en önemli siyasal partileri 1958 Devriminden sonra kurulan "Dava 9 Martin, op.cit, s.82. Limbert, op.cit., s.31-32, 10 18 2000’Lİ YILLARDA BASRA KÖRFEZİ’NDE GÜÇ DENGESİ Partisi"dir. İlk önderlerinden olan ve halen sürgünde bulunan Ayetullah Seyyid Mehdi el-Hakim'e göre, partinin temel amacı bir İslam Cumhuriyeti kurmaktır. Bunun dışında Irak'ta, 1979'dan sonra kurulan "Mücahidin Partisi" ve Bekir el-Hakim önderliğinde örgütlenmiş ve İran taraftarı bir grup olan "Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi" vardır. Bunların hepsi de İran tarafından desteklenmekle birlikte, aralarında birtakım görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Örneğin bunlardan Mücahidin Partisi, özellikle ekonomik konularda diğerlerine göre daha liberal bir görüntüye sahiptir11. Sünnilik ise esas itibariyle, Arap, Kürt, Türk ve Türkmen nüfusu kapsar. Yukarıda da işaret edildiği gibi Irak'ta mezhep ayrımı siyasal yaşamda önemli rol oynamaktadır. Irak'ta sonradan Araplaşmış toplulukları da içine alan Arapların 18 milyon dolayındaki (1991) ülke nüfusunun dörtte üçünden fazlasını oluşturduğu görülüyor. Arapların büyük bölümü ülkenin orta ve güney bölgelerinde yaşar. Ekonomik ve siyasal yaşama Araplar egemendir12. Irak'ta toplam nüfusun yaklaşık yüzde 20'sini oluşturan ve ülkenin daha çok kuzey ve kuzeydoğusunda bulunan Kürtler ise Araplardan sonra ülkede en kalabalık etnik gruptur. Güneybatı Asya'da yaşayan Kürtlerin en büyük kısmını oluşturan Irak'taki Kürtlerin büyük bölümü Sünnî'dir. Irak'taki Kürtlerin rejime karşı mücadelelerine uzun süre Molla Mustafa Barzani önderlik etmiştir. Barzani ölmeden önce 1975'te kurulan ve o yıllarda yeterince etkin olmayan Celal Talabani'nin Kürtistan Yurtsever Partisi ve Barzani'nin 1979'da ölümünden sonra yerini alan ve Kürtistan Demokratik Partisi'nin liderliğini yapan oğlu Mesut Barzani Kürtlerin Irak içindeki mücadelelerini devam ettiriyorlar13. Araplar ve Kürtlerin dışındaki etnik gruplara gelince, yüzde 5 dolayında bulunan Türk nüfus daha çok Musul ve Kerkük bölgesinde yaşamakla beraber, Erbil ve Süleymaniye’de Türklerin bulundukları şehirler arasında yer alıyor. Öteki küçük etnik gruplar arasında çoğunuğu Bağdat'ta oturan Mandayyalar ve İran sınırında bulunan Lurlar sayılabilir. 11 Rouhallah K. Ramazani, Revolutionary Iran: Challenge and Response in the Middle East (Baltimore:The John Hopking Univ, 1986), s. 35-37. 12 Ana Britannica, 11. cit, s. 372. 13 Martin, op.cit,s. 88-89. STRATEJİK KONUM, SOSYO-EKONOMİK VE SİYASAL YAPILAR 19 Suudi Arabistan Dünyada zengin petrol kaynakları ve Müslümanlar için iki önemli kutsal kent olan Mekke ve Medine dolayısıyla tanınan Suudi Arabistan, 2,240,000 km2'lik yüzölçümüyle Arap yarımadasının beşte dördünü oluşturmaktadır. Ülkede yaşayan insan sayısı bu kadar geniş topraklarla pek orantılı değildir. 1993 tahminine göre Suudi Arabistan'ın nüfusu 17,123,000’dir. Etnik bakımdan homojen bir yapı gösteren Suudi Arabistan'da nüfusun büyük bir bölümünü oluşturan Arapların toplam nüfus içindeki oranı yüzde 92'yi bulmaktadır. Öte yandan Suudi Arabistan da dahil olmak üzere İran ve Irak'ın dışındaki Körfez ülkelerinde yabancılar önemli bir çoğunluk teşkil etmektedir. Bu durum, özellikle İran ve Irak'ın nispeten yeterli işgücüne sahip olmasına karşılık, diğerlerinin bu işgücünü dışarıdan karşılamak zorunda oluşlarından kaynaklanıyor. Suudi Arabistan'da yaklaşık yüzde 25 dolaylarında oldukları tahmin edilen yabancı nüfusunun büyük bir kısmı çalışan işgücünü oluşturmaktadır. Yabancılar arasında yaklaşık yüzde 10'a varan nüfuslarıyla Yemenliler başta gelmektedir. Bunların dışında, Pakistanlıların çoğunlukta olduğu, Korelilerin Filipinlilerin, Bangladeş ve Sri Lankalıların oluşturduğu Arap olmayanların toplam nüfus içindeki oranı yüzde 13 dolaylarındadır. Suudi Arabistan'da yüzde 2 dolaylarında olduğu tahmin edilen ve büyük çoğunluğu çalışan işgücünü oluşturan Filistinliler yabancılar arasında en aktif grubu oluşturmaktadır. Suudi Arabistan'da toplam nüfusun yüzde 98,8'ini oluşturan Müslümanların tamamına yakını Vahhabidir. Yüzde 10 dolaylarında oldukları tahmin edilen Şiiler ise diğer Körfez ülkelerine göre nüfusun çok az bir kısmını oluşturmaktadır. Petrol endüstrisinin yoğun olduğu ülkenin doğusundaki petrol bölgesinde yaşayan Şii nüfus bu bölgede çalışan vasıflı iş gücünün çoğunluğunu meydana getirmektedir14. 14 Bu oranlar için bkz. Martin, op. cit., s. 82; Ramazani, Revolutionary Iran ..., s. 39. 20 2000’Lİ YILLARDA BASRA KÖRFEZİ’NDE GÜÇ DENGESİ Suudi Arabistan'da örgütlü bir Şii muhalefetine rastlanmıyor. Bununla beraber, Irak'ta olduğu gibi burada da Şiilerin ekonomik durumları pek iç açıcı değildir. Sivil ve askeri bürokrasinin en altında yer alan bu grup, sağlık, eğitim ve sosyal hizmetlerden de fazla bir pay almamaktadır. Bu durum ülkedeki Şii nüfusun Suudi yönetimince dışlandığı sonucunu ortaya çıkarıyor. Zira, Şiilerin yaşadığı yerleşim bölgelerine bakıldığında, ülkede Şiiler ile Vahhabiler arasında bir açıkça ayırım yapıldığı dikkati çekmektedir. Bununla beraber, Suudi Hükümeti İran'daki devrimle birlikte çıkan ayaklanmalar üzerine, Şiilerin durumunu iyileştirme yolunda birtakım düzenlemelere gitmiştir. Altyapı sorunlarının çözülmesi, okul ve hastane ihtiyaçlarının giderilmesi ve konut kredileri verilmesi bunlar arasında yer almaktadır15. Yine de Suud yönetimi, Şiilerin durumunun İran tarafından kullanılmasından hâlâ endişe duymaktadır. İran'dan bu diğer nedenlerden dolayı duyulan endişe ülkeyi ABD ile ilişkilerini aynı şekilde sürdürmesini sağlamaktadır. ABD ise arasıra yaptığı açıklamalarla İran rejiminden duyduğu rahatsızlığı ve bu devletin silahlanmasının bölgedeki güç dengesini bozacağına yönelik endişelerini dile getirmektedir. Kuveyt Irak'ın doğrudan tehtidi altında bulunan ve bu bakımdan iki kutuplu dönemde her iki süper devletle sürekli ve dengeli bir politika izleme gereği duyan ve bu yapının sona ermesinden sonra da ABD'nin sürekli desteğiyle ayakta duran Kuveyt 1,762,000 (1993) nüfusuyla16 yüzde 90'ı Arap olan zengin bir petrol ülkesidir. Kuveyt'te 1990'dan önce nüfusun yüzde 60'ını yabancılar oluşturmaktaydı. Çalışan işgücünün de yüzde 70'ini meydana getiren yabancılar arasında en önemli grup yaklaşık yüzde 20 dolaylarında olan Filistinliler ve bunları yüzde 10 ile Mısırlılar izlemekteydi. Ancak Körfez Krizi sonrası dönem itibarîyle Filistinliler, ülke nüfusunun ihmal edilebilecek bir kesimini oluşturuyorlar. 15 16 Martin, ibid, s. 83. Aynı ülkenin Irak'ın işgalinden önceki nüfusu 2,143,000 dolaylarındaydı. STRATEJİK KONUM, SOSYO-EKONOMİK VE SİYASAL YAPILAR 21 Nüfusun yüzde 91.5'i Müslüman olan Kuveyt'te Şiiler nüfusun yüzde 25'ini meydana getirmektedir. Ekonomik durumları diğer Körfez ülkelerine göre daha iyi olan Şiiler arasındaki bağlar daha zayıftır17. Diğer Körfez Ülkeleri Diğer Körfez ülkelerinden, Arap yarımadasının doğu kıyısı boyunca uzanan ve yedi emirliğin 1972'de birleşmesiyle oluşan Birleşik Arap Emirlikleri (United Arap Emirates) zengin bir petrol ülkesi olup Birliğe bağlı emirlikler Abu Dabi, Dubai, Resü'l-Hayme, Şaryah, Ummü'l-Kayvan, Acman ve Fuceyre'dir. Birleşik Arap Emirlikleri'nin 1998 tahmini nüfusu 2.8 milyondur. Emirlikler içinde hem en zengin, hem de nüfus olarak en kalabalık olanı Abu Dabi olup onu Dubai izlemektedir18. Birleşik Arap Emirlikleri'nde nüfusun yaklaşık yüzde 69'unu yabancılar oluştururken çalışan işgücünün de yaklaşık yüzde 90'ı yabancılardan meydana gelmektedir. Orduda ise kesin olarak belli olmamakla birlikte Pakistanlı ve Ürdünlülerin çoğunlukta olduğu tahmin edilmektedir19. Nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan Emirliklerde yüzde 40 dolaylarında Şii bulunmakta, ancak ülkede yaşayan tüm yabancılar dikkate alındığında bu oran yüzde 11'e inmektedir. Arap yarımadasının güneydoğu kesiminde bir kıyı ülkesi olan Umman'ın (resmi adı Sultanate of Oman) 2 milyon dolayında olan nüfusunun yaklaşık 500 binini yabancılar oluştururken ülkenin etnik dokusunda toplam nüfusun yüzde 77'sini oluşturan Arap öğesi ağır basar. Azınlık topluluklarının başında Hintliler (yüzde 15), çoğu Beluçi olan Pakistanlılar, Bengalliler, Farisiler ve Doğu Afrika kökenli siyahlar gelir. Dofar bölgesinde oturan ve cibali olarak adlandırılan Arap kabileler etnik bakımdan Yemen'in doğusundaki Araplara daha 17 Martin, op. cit., s.85 Ayrıntılı bilgi için bkz. Emile A. Nakhleh, The Persian Gulf and American Policy (New York: Praeger, 1982, ), s. 10. 19 Ramazani, Revolutionary Iran, s. 33-34 18 22 2000’Lİ YILLARDA BASRA KÖRFEZİ’NDE GÜÇ DENGESİ yakındır. Ülkede Batılı uzman ve teknisyenlerin yanısıra Asya'dan gelme göçmen işçiler de yaşar. Müslümanların toplam nüfus içindeki oranı yüzde 86'ya ulaştığı Ummand'da en yaygın mezhep Hariciliğin yaygın bir kolu olan İbadîliktir20. Umman'da hakim mezhep olan ve yedinci yüzyılda doğan saf İslam anlayışını savunan hariciliğin ılımlı bir kolunu teşkil eden ibadîlik toplumsal hayatı olduğu kadar siyasi hayatı da biçimlendirmektedir. İslâm'ın yorumu bu mezhebin anlayışı çerçevesinde yapılmaktadır. Diğer taraftan, Basra Körfezi'nde Arabistan yarımadası kıyısı açıklarında biri büyük olmak üzere 30 kadar küçük adadan oluşan ve 533,000 (1993) nüfusuyla bir takımada ülkesi olan Bahreyn'de Müslümanlar Sünni ve Şii mezheplerine yaklaşık eşit bir şekilde bölünmüşlerdir. Irak'ta olduğu gibi, burada da Sünnîler iktidarı ellerinde bulunduruyorlar. Sünnilerin ülkedeki seçkin sınıfı oluşturduğu işçi sınıfının ise hemen hepsinin Şii olduğu Bahreyn'de ekonomik durumları oldukça iyi olan, resmi görevlerde çalışan, hatta Kabinede yer almış Şiilere de rastlamak mümkündür21. Körfez ülkelerinin Bahreyn kadar olmasa da diğer bir küçük ülkesi olan ve 1971'de İngiltere'nin bölgeden çekilmesiyle bağımsızlığını kazanan Katar (resmi adı State of Qatar, yerel adı Dawlat al-Qatar), Basra Körfezinin batı kıyısında bir yarımada üzerinde yer alır. Kuzeyde Basra Körfezi, güneyde ise, Suudi Arabistan ve BAE'yle çevrili olan ve 725,000 (1999) dolayındaki nüfusun yüzde 70'ini yabancıların oluşturduğu Katar'da işgücünün de yüzde 90'ı yabancılardan meydana gelmektedir. Nüfusun sadece 150-200 bin dolayında bir kısmının Katar vatandaşı olduğu Katar halkının çoğunluğu Vahhabi olmakla beraber yüzde 25 dolaylarında Şii bulunmaktadır22. 20 Ana Britannica, 21. Cilt, s. 400. Martin, op. cit., s. 81. 22 Martin, op.cit., s. 96; Ramazani, Revolutionary Iran.., s. 33. 21 STRATEJİK KONUM, SOSYO-EKONOMİK VE SİYASAL YAPILAR 23 B.KÖRFEZ ÜLKELERİNİN EKONOMİK YAPILARI İran İran'daki ekonomik yapı büyük ölçüde merkezi bir görünüme sahip, fakat ülkede liberalizasyon yönünde önemli adımlar atılmakta ve özelleştirmeye önem verilmektedir. Dünya Bankası verilerine göre 1992 itibariyle ülkede gayri safi milli hasıla (GSMH) 135.9 milyar dolar, kişi başına düşen milli gelir ise 2,120 dolardır. İran'ın (1992) 30.6 milyar dolarlık ithalatına karşılık, ihracatı 16.7 milyar dolardır. Ülkenin 1993 yılındaki toplam dış borcu 20.5 milyar dolar olup bu bir önceki yıla göre yüz de yüzlük bir artışı ifade etmektedir23. En önemli gelir kaynağını petrol ve doğal gazın oluşturduğu İran'da doğal gaz rezervleri bakımından dünyada ilk sırada (yüzde 15) yüzde 8 dolayındaki petrol rezervi ile de dünyada altıncı sırada yer almaktadır24. İran'ın ihraç gelirlerinin yüzde 80'ini oluşturan petrolden elde edilen gelirler 1997'de 15.7 milyar dolar iken 1998'de 10.2 milyar dolara düşmüştür. Petrolün bütçe gelirleri içindeki payı da yüzde 36.4'den 1999'da yüzde 22.8'e gerilemiştir. Bu gerileme büyük ölçüde 1997'de 17 dolar dolayında olan petrolün 1998/99'da 11-12 dolara kadar düşmesinden kaynaklanmıştır25. İran’da 1990/91'de yüzde 11.5 olan büyüme oranı 1993/94'te 4.8'e düşmüştür. Bununla beraber ilk beş yıllık plan dönemi (1989-1993) dikkate alındığında bunun yüzde 7 dolayında olduğu görülmektedir. İkinci beş yıllık plan döneminde (1995-99) ortalama yüzde 5.1'lik bir büyüme hedeflenmiş olmakla beraber daha ilk yılda (1995/96) yüzde 3'lük bir büyüme sağlanarak hedefin altında kalınmıştır. Aynı şekilde 12.4 olarak öngörülen enflasyon oranı da yüzde 42.6 olarak gerçekleşmiştir. Bununla beraber 1996/97 yılı makroekonomik göstergelerdeki iyileşmeler 1995-96'da konan ABD ambargosunun İran üzerinde olumsuz bir etki yaptığını 23 World Tables, (Washington, D.C.: The World Bank Puplication, 1995), s. 361-63. 24 The Middle East, No. 241 (January 1995), s. 23. 25 Peter Kierman, "Rising Tensions Weaken Economy," The Middle East, No. 287 (February 1999),s. 21-22. 24 2000’Lİ YILLARDA BASRA KÖRFEZİ’NDE GÜÇ DENGESİ ileri sürmeyi kısmen zorlaştırmaktadır. Örneğin büyüme yüzde 5'e çıkarken enflasyon yüzde 30'a düşürülmüş ayrıca dış ticaret dengesi fazla vermiş, bütçe açıkları azalmış, yabancı yatırımlar artmış, dış borçlanma öngörüldüğü biçimde işlemiştir26. Irak Körfez ülkeleri arasında ekonomisi halen kumanda ekonomisinden (planlı ekonomi) tam olarak kurtulamamış olan yarı merkezi özelliğe sahip tek ülke olan Irak’ta ekonominin çok büyük bir kısmı devletin kontrolündedir. BM Güvenlik Konseyi'nin 687 sayılı kararıyla ekonomik yaptırımların, elindeki nükleer, kimyasal ve biyolojik silahları imha ve bunlara yeniden sahip olmayacağı konusunda dünya kamuoyunu ikna etmesine bağlanan Irak’ta 1993 rakamlarına göre gayrı safi milli hasıla (GSMH) 19 milyar dolar, kişi başına düşen milli gelir ise 870 dolardır27. Dünya petrol rezervlerinin yaklaşık yüzde 12'sine sahip olan Irak 112 milyar varille dünyada Suudi Arabistan sonra ikinci sırada ve Rusya'nın önünde yer almaktadır. İhraç gelirlerinin yüzde 80'ini petrolün oluşturduğu Irak 1996 Mayısındaki BM'nin 986 sayılı kararıyla günde yaklaşık 700,000 varil petrol ihraç etmesine izin verilmiş, bu miktar 1998 Şubatında 2.3 milyon varile çıkarılmış olmakla beraber petrol satışlarından elde ettiği gelirlerin büyük bir kısmına savaş tazminatı olarak el koyulmaktadır. Irak’ta büyüme oranı 1994 ve 1995’te sıfır olarak gerçekleşmiş, enflasyon ise 1993 yılı itibariyle yüzde 45 olmuştur28. Zengin doğal gaz yataklarına da sahip olan Irak’ın petrol rezervlerinin büyük çoğunluğu ülkenin kuzey ve kuzeydoğusunda toplanmıştır. Petrol üretiminin ilk başladığı yer olan Kerkük dışında ikinci büyük petrol yatağı merkezi Basra yakınlarındaki ez-ZubeyrRumeyle'dir. 1960'a kadar petrol arama, çıkarma ve ihraç etme tekelini elinde tutan Iraq Petroleum Company'nin (IPC) 1972'de 26 Jahangir Amuzegar, "Iran's Economy and the US Sanctions," The Middle East Journal, Vol. 51, No. 2 (Spring 1997), s. 190-91. (186-99) 27 Kuveyt’in işgali öncesinde Irak’ın gayrı safi milli hasıla (GSMH) 35 milyar dolar, kişi başına düşen milli gelir ise 1940 dolar düzeyindeydi 28 Bkz. The Middle East, No. 242 (February 1995), s. 26. STRATEJİK KONUM, SOSYO-EKONOMİK VE SİYASAL YAPILAR 25 millileştirilmesinden sonra, bütün petrol sanayisi Ulusal Petrol İdaresine bağlanmıştır Suudi Arabistan Büyük ölçüde petrol üretimi ve ihracatına dayanan ve karma ekonomiye sahip bir ülke olan Suudi Arabistan son yılların makro ekonomik verilerine bakıldığında örneğin, 1997 yılı ulusal gayri safi milli hasıla (GSMH) 140.6 milyar dolar, son sekiz yılda kişi başına milli gelir ortalaması ise 7,000 dolar olduğu görülüyor. Suudi Arabistan'ın 1997 yılında 59 milyar dolar ihracata karşılık toplam ithalatı 26.1 milyar dolar olarak gerçekleşirken, 33 milyar dolar dış ticaret fazlası elde etmiştir. İhracat gelirlerinin yüzde 85'ini ve bütçe gelirlerinin yüzde 75'ini petrol gelirleri oluşturmaktadır. Suudi Arabistan 1990-91 Körfez Krizi (Suudi Arabistan'a maliyetinin 55 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir) sonrasında üst üstüste yaşadığı bütçe açıklarının yanısıra dış ödemeler dengesi de belli bir süre açık vermeye devam etmiştir. Bütçe açığı 1997'de gayri safi milli hasılanın yüzde 1.1'i iken 98'de 7.9'u olmuştur. 1986'da 3.75 Riyal'ı (SR) 1 Dolara eşitleyen Suudi hükümeti bu oranda bir değişiklik yapmamak için devalüasyondan kaçınmakta, bütçe açıklarını kamu harcamalarını azaltarak ve iç borçlanma yoluyla karşılamaya gitmektedir. Büyük kısmı yerel bankalara olan tahvil ve bono satışı biçiminde olan iç borçlar milli gelirin neredeyse yüzde 100'ünü geçmektedir29. Bununla beraber, 1990’da 4.3 milyar dolar olan dış ödemeler dengesi açığı 1992’de 28 milyar dolara çıkmış olmakla beraber 1993’te tekrar 19.4 milyar dolara düşmüştür30. 1996-97'de tekrar fazla veren dış ödemeler dengesi 1998'de tekrar 12 milyar dolar açık vermiştir. Bu özellikle petrol gelirlerindeki azalmadan ve az da olsa dış yatırımlarının getirisindeki (ABD'de faizlerin düşmesinden dolayı) azalmadan kaynaklanmıştır. 1997'de ortalama 17-19 dolar dolayında seyreden petrol fiyatlarının 11-12 dolar dolayına kadar 29 Moin A. Siddiki, "Saudi Arabia: Financial Report," The Middle East (January 1999),s. 29-30; Michael A. Gordon, "Devaluation who needs it?" The Middle East (January 1999),s. 19-20. 30 ”Saudi Arabia faces maturity”, The Middle East, No. 236 (July/August 1994), s. 22. 26 2000’Lİ YILLARDA BASRA KÖRFEZİ’NDE GÜÇ DENGESİ düşmesi 1997'de 50 milyar dolar olan petrol gelirlerinin 1998'de 32 milyar dolara kadar düşmesine yol açmıştır. Bu durum hükümeti harcamaları kısmaya zorlamakta ve Riyalı devalüe etmeyi düşündürmekle beraber uluslararası piyasalarda konvertibl bir para olan Riyal'a olan güveni sarsacağı için bundan kaçınılmaktadır. Hükümet gerek bütçe açıklarını gerekse dış ödemeler dengesi açıklarını kapatmak için bir taraftan alt yapı ve sosyal harcamalarını kısma yoluna giderken diğer taraftan özelleştirme yapmaya çalışmaktadır. Ancak bu aşamada hem çok zorunlu olmamasından hem de istihdam sorunu doğuracağı için özelleştirme biraz yavaş ve daha çok posta hizmetleri, hava alanı vergilerinin toplanması ve bakımının yapılması gibi stratejik olmayan bir kaç sektörde ilerlemektedir. Bununla beraber, havaalanları, su elektrik ve Suudi Telekom Şirketi (PTT) devletin elinde bulunmaktadır. Ancak özel sektör büyük ölçekli yatırımlara özendirildiği Suudi Arabistan'da özel sektör yatırımları milli gelirin petrole bağlı olmayan kısmının yüzde 75'ini oluşturmaktadır31. Öte yandan, 1996'da 1.4 ve 1997'de yüzde 2.7 olarak gerçekleşen büyümenin daha sonraki yıllarda biraz düşeceği tahmin edilmektedir. Ancak enflasyon 1990-96'da ortalama yüzde 1 iken 1997-98'de yüzde sıfıra düşmüştür. Suudi Arabistan'ın yabancı bankalardaki toplam rezervleri 1997 itibariyle 80 milyar dolar dolayında (56 milyar doları OECD merkez bankalarında, 26 milyar doları ticari bankalarda), olmakla beraber 1998'de bunda düşme olmuş ve OECD bankalarındaki rezervleri 1998 Haziranı itibariyle 34 milyar dolara düşmüştür. Suudi Kraliyet ailesinin elinde olan Suudi Arabistan'ın toplam dış yatırımlarının miktarı bilinmemektedir. 21 milyar dolar dolayında olan dış borcu bir önceki yıla göre (1996'da 15 milyar dolar) artış göstermiş olmakla beraber 98'de aynı kalmış 99-2000'de ise değişmesi beklenmemektedir. Bu oranlardaki bir dış borç uluslararası standartların altında kaldığı için normal bulunan Suudi Arabistan halen dünyanın en fazla kredi veren ülkeleri 31 Siddiki, op. cit., s. 30. STRATEJİK KONUM, SOSYO-EKONOMİK VE SİYASAL YAPILAR 27 arasında yer almaktadır. Bu anlamda Suudi Arabistan IMF'de en fazla kotası olan ilk 10 ülke arasında bulunmaktadır32. Petrol zengini ülkelerin başında gelen ve dünyadaki bilinen petrol rezervlerinin yüzde 25'ine (261.5 milyar varil) sahip olan Suudi Arabistan'da petrol yataklarının büyük bölümü ülkenin doğu kesiminde ve Basra Körfezi'nin tabanındadır. Bir başka önemli yeraltı zenginliği, dünyadaki toplam rezervlerin yüzde 4'ünü oluşturan doğal gaz olan Suudi Arabistan, petrol üretimi bakımından da dünyada ilk sırada yer almaktadır. Ortak bir Arap-Amerikan şirketi olan ve 1951'den bu yana bütün petrol üretimini elinde tutan Aramco, 1970'lerde başlayan kademeli millileştirme süreci sonunda 1980'lerin başlarında bütünüyle devlet mülkiyetine geçmiş ve dolayısıyla artık bir ulusal petrol şirketi olarak faaliyet göstermektedir. Günde 8 milyon varil petrol ihraç etmekte33 (günlük toplam kapasitesi 10.8 milyon varil) olan Suudi Arabistan'da halkın büyük kesimi kentlerde yaşamakta ve her ailenin aşağı yukarı bir evi ve en az bir arabası bulunmaktadır. Eğitim ve sağlık hizmetleri bedava olup, elektrik ve doğal gaz bedava sayılabilecek fiyatlarla satılmakta ithalata uygulanan gümrük ise çok düşük tutulmaktadır. Ancak Kral Fahd da öncekiler gibi ülkeyi bir aile şirketi yönetir gibi yönetmektedir. Ülkede sosyal reformlara ve hızlı gelişmeye önem verilirken yönetimin Suudilerin kontrolünden çıkmamasına büyük özen gösterilmektedir34. Kuveyt Körfez İşbirliği Konseyi büyüklükte üçüncü sırada (İran ve petrol rezervinin yüzde 10'una rezerviyle (100 yıldan fazla ömür ülkeleri arasındaki ekonomik Irak yok) yer alan Kuveyt, dünya denk gelen 96.5 milyar varil biçilmektedir) ekonomisi, büyük 32 Ibid, s. 29-30;Moin A. Siddiki, "Saudi Arabia: Financial Report" The Middle East (April 1998), s. 27. (27-29) 33 Bu miktarla 5.5 olan OPEC çerçevesinde üretmesi gereken kotayı aşan Suudi Arabistan bu miktar ile OPEC içindeki toplam üretimin yüzde 35’ini dünya toplam üretiminin ise yüzde 13.5’ini üretmektedir. Bkz. The Middle East, No. 226 (September 1993), s. 28. 34 World Press Review, Vol. 42, No. 8 (August 1995), s. 8. 28 2000’Lİ YILLARDA BASRA KÖRFEZİ’NDE GÜÇ DENGESİ ölçüde petrole dayalı olup petrol endüstrisi GSMH'nın yüzde 40'ını, ihracat gelirlerinin ise yüzde 95'ini oluşturmaktadır. 1990-91 Körfez Krizinin etkisinden 1994'e kadar kurtulamayan Kuveyt'te günlük petrol üretimi 1994-97'de yaklaşık 2 milyon (OPEC kotası olan 1.98 milyon varile uygun hareket etmekte) varil (1991-93'de 1 milyon varilin altında kalmaktaydı) olmuştur. Ülkenin yeni baştan inşası 1990'da 100 milyar dolar olan resmi dış varlıklarının 1992-93'te 40 milyar dolara düşmesine yol açmıştır. Ancak 1994'ten itibaren dış varlıklarda tekrar yükselme olmuştur. Ülkede enflasyon 1992-98'de ortalama yüzde 1.3 dolayında kalmıştır. Petrol fiyatlarının düşmesi diğer Körfez ülkelerinde olduğu gibi Kuveyt ekonomisini de olumsuz yönde etkilemiş ve 1996'dan itibaren bütçe açıkları belirgin bir şekilde artarak 1998'de GSMH'nın yüzde 14'üne ulaşmıştır. Diğer Körfez ülkeleri gibi parasını dolara endeksleme yoluna gitmeyen Kuveyt'te Dinar'ın değeri doların ağırlıkta olduğu uluslararası rezerv paraların oluşturduğu bir sepete göre belirlenmektedir35. Kuveyt'in 1993-97 arası dönemde ortalama yılda 5.1 milyar dolar olarak gerçekleşen dış ticaret fazlası 1998'de bilinen nedenlerden dolayı 2 milyar dolara düşmüştür. Çünkü toplam ihracat bir önceki yıldaki 14.2 milyar dolardan 10 milyar dolara gerilemiştir. Dış portföy yatırımları da gerek durgunluktan gerekse ABD ve İngiltere'de faizlerin düşmesinden olumsuz biçimde etkilenmiştir. 1998'de Kuveyt'in dış borcu GSMH'nın yüzde 28'ine eşit olan 8.47 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Özelleştirmeye büyük önem veren Kuveyt'te 1994'ten bu yana 24 kurumun elden çıkarılmasıyla 3 milyar dolarlık özelleştirme gerçekleştirilmiş olup 3 milyar dolarlık daha özelleştirme yapılması planlanmaktadır. Özelleştirme dolayısıyla Kuveyt Borsasının işlem hacmi 1997'de 32 milyar dolara kadar çıkmış ancak 1998 Aralığında genel kriz ve yol açtığı durgunluk dolayısıyla 20 milyar dolara kadar gerilemiştir. Özelleştirilen kurumlar arasında, Kuveyt havayolları, telekom şebekesi, elektrik ve su dağıtımı ve kısmen de olsa Kuveyt Petrol Şirketi bulunmaktadır36. 35 Moin A. Siddiqi, "Kuwait: Financial Report," The Middle East, No.287 (February 1999), s. 27. (27-29) 36 Ibid., s. 29. STRATEJİK KONUM, SOSYO-EKONOMİK VE SİYASAL YAPILAR 29 Diğer Körfez Ülkeleri Diğer Körfez ülkelerinden yedi emirliğin oluşturduğu BAE, petrol ve doğal gaz rezervleri bakımından dünyanın en zengin ülkeleri arasında sayılmaktadır. Petrol bakımından dünya petrol rezervinin yüzde 10'unu (98 milyar varil ve 100 yıllık ömür biçilmektedir) elinde bulunduran BAE'nin günlük üretimi 2,1 milyon varildir. Dünyadaki toplam doğal gazın yüzde 4'üne sahip olan (5.8 trilyon metre küp) BAE, aynı zamanda doğal gaz rezervine sahip ilk 20 ülke arasında yer almaktadır. Petrol ve doğal gazın yaklaşık yüzde 80'i Abu Dabi'de bulunmakta onu Dubai ve Şaryah izlemektedir37. Bunun yanında BAE, Körfez bölgesinde ekonomisini çeşitlendirebilmiş az sayıda ülkeden birisidir. Petrol dışı sektörlerin gayri safi milli hasıla içindeki payı yüzde 70 dolayındadır. Yine de federal hükümetin gelirlerinin yüzde 80'ini petrol gelirleri oluşturmaktadır. BAE''de 1997 ve 1998'de gayri safi milli hasıla (GSMH) 49 ve 46 milyar dolar olarak gerçekleşirken, kişi başına düşen milli gelir 19.000 dolar dolayındadır. Bu açıdan Arap ülkeleri arasında en zengin ülke olarak kabul edilmektedir38. BAE'de, 1998'de petrol fiyatlarının düşmesi ve uzak doğuda ve Rusya'daki krize bağlı genel durgunluk dolayısıyla GSMH'da yüzde 5.5'lik bir düşüş (büyüme -5.5) olmuştur. Oysa bir önceki yılda (1997) yüzde 9.8'lik bir büyüme yakalanmıştı. Ayrıca 1998'de federal bütçe gayri safi milli hasılanın yüzde 1'i oranında açık vermiştir. Birleşik Arap Emirlikleri'nin yıllık ihracatı 1997 ve 1998'de 33.5 ve 29.7 milyar dolar, buna karşılık aynı dönemde ithalatı 26.9 ve 27.4 milyar olmuştur. 1996'da 10 milyar dolar, 1997'de 6 milyar dolar olarak gerçekleşen dış ticaret fazlası 1998'de 2.3 milyara düşmüştür. Birleşik Arap Emirliklerinde enflasyon yüzde 2-3 dolayında seyretmektedir. 1998 itibariyle merkez bankası rezervleri 8.6 milyar dolar dolayında olan BAE'nin OECD bankalarındaki rezervi 1998 Haziranı itibariyle 35 milyar dolar olup, Suudi Arabistan'ın aynı andaki (34 milyar dolar) durumuyla karşılaştırıldığında bu açıdan 37 Ana Britannica, 4. Cilt, s. 206. Moin A. Siddiki, "UAE: Financial Report", The Middle East, No.289 (April 1999), s. 27-30. 38 30 2000’Lİ YILLARDA BASRA KÖRFEZİ’NDE GÜÇ DENGESİ daha iyi konumda olduğu dikkati çekmektedir. Batı bankalarındaki toplam rezervinin ise aynı tarihte 47 milyar dolar olduğu görülmektedir. Ayrıca sadece Abu Dabi ve Dubai'nin toplam dış yatırımlarının (doğrudan ve portföy yatırımları dahil) 150-200 milyar dolar olduğu (özel yatırımlar dahil değil) tahmin edilmektedir. BAE'nin toplam resmi dış yatırım portföyünün yönetimi Abu Dabi Yatırım Otoritesi adlı kuruluş tarafından gerçekleştirilmektedir. Suudi Arabistan gibi BAE de parasını dolara bağlamış ($1=13.67 Dirhem) ve devalüasyondan kaçınmaktadır39. Birleşik Arap Emirlikleri'nde özel sektör girişimi özendirilmekte ve su elektrik gibi alanlara yatırım yapması teşvik edilmektedir. Fakat büyük özelleştirmelerin söz konusu olacağı petrol ve hidrokarbon sektörü için bir süre daha bekleneceği tahmin edilmektedir. Ancak, kişi başına düşen milli gelirin ortalama 19-20 bin dolar olduğu Birleşik Arap Emirliklerini oluşturan emirliklerin ekonomik düzeyleri oldukça farklı olup gelir dağılımı bakımından büyük bir eşitsizlik var. Bunlar arasında en zengini Abu Dabi ve Dubai’dir. Örneğin Abu Dabi'de kişi başına düşen milli gelir 32,000 dolar iken Ajman’da bunun 6,300 dolara düştüğü görülüyor. Uluslararası mali çevrede kredibilitesi oldukça yüksek olan BAE’de gayrı safi milli hasıla içinde petrol dışı sektörlerin payı üçte iki dolayında olmakla beraber Abu Dabi ve Dubai’de ekonomi hala büyük oranda petrole bağlı bulunuyor. Şaryah’da da ulusal gelirin yüzde sekseni petrol ve doğal gazdan sağlanmaktadır40. Körfez ülkelerinden Umman'da ise büyük ölçüde petrol üretimi ve ihracatına dayanan bir karma ekonomi uygulanmaktadır. Bunun yanında ekonomik yapıda liberalleşme konusunda önemli adımlar atılmaktadır. 1993 rakamlarına göre, Umman'ın gayri safi milli hasılası (GSMH) yaklaşık 12.2 milyar dolar ve kişi başına düşen milli gelir 6,598 dolardır. Umman’da gayrı safi milli hasılanın büyüme oranı 1994’te eksi 0.7 olurken 1995’te 2.5’e yükselmiş 39 Ibid.,s. 29-30. Ayrıca BAE'de banka sektörü oldukça gelişmiş durumda olup 20'si yerel 27'si yabancı kurumlar şeklindeki 47 bankanın toplam varlıkları 1998 Eylülü itibariyle 52 milyar doları bulmaktaydı. 40 ”The UAE looks to a broader future,” The Middle East, No. 240 (December 1994), s. 17-20. STRATEJİK KONUM, SOSYO-EKONOMİK VE SİYASAL YAPILAR 31 enflasyon oranı ise 1995 yılı itibariyle 2 olarak gerçekleşmiştir41. 1992'de 2.8 milyar dolar dış borcuna karşılık ihracatı 5.4 milyar dolar ithalatı ise 3.2 milyar olmuştur42. Umman'da ekonomik güç belli başlı bir kaç ailenin elinde toplandığı için gelir dağılımı dengesizdir. İlk kez 1964'te bulunan ve komşu Arap ülkelerine göre rezerv düzeyi daha düşük olan petrol yataklarını işletme hakkı devlet ve yabancı sermayenin ortak olduğu bir şirketin elindedir. Öteki yeraltı zenginlikleri arasında doğal gaz başta geldiği Ummand'da 16 trilyon metre küp olan kanıtlanmış doğal gaz rezervine sahip olmakla beraber bunun 30 trilyona ulaşabileceği tahmin edilmektedir. İthal ikameci sanayileşmeden son zamanlarda ihracata dönük sanayileşmeye geçilen Umman da diğer Körfez ülkeleri gibi tamamen petrole ve doğal gaza dayalı ekonomisini çeşitlendirmeye çalışmaktadır. Bu çabaların sonuçları alınmaya başlanmış ve petrol dışı ürünlerin ihracattaki payında 1992’den itibaren artış sağlanmıştır. Gayrisafi milli hasılanın yıllık büyüme oranı ortalama yüzde 4 dolayında seyretmektedir. Petrol dış satımından yılda yaklaşık 4.5 milyar dolar gelir sağlayan Ummand'da ABD, İngiliz, Japon ve Hintli yatırımcıların yatırımları gün geçtikçe artmaktadır. Ayrıca özelleştirme uygulamalarına büyük önem verilmektedir43. Umman, özel sektörün gelişmesine paralel olarak gelişmekte olan bir sermaye piyasasına sahiptir.1988’de kurulan borsada (Muskat borsası) 1988 yılında toplam 24.7 milyon dolarlık işlem yapılırken 1989’da bu rakam 200 milyon dolara çıkmıştır. Piyasa yabancı alıcıların gelmesiyle giderek canlanmaktadır. 1996 yılı itibariyle piyasada işlem yapan firma sayısı 95’e yükselmiştir. Bunların toplam sermayeleri 2 milyar dolar civarındadır. Piyasanın beşte ikisine sahip olan en büyük on şirketin toplam hissedarı 41 Bkz. The Middle East, No. 241 (January 1995), s. 23. World Tables (Washington, D.C.: The World Bank Pup., 1995), s. 521-23. 43 Bkz. “Investment drive kicks off,” The Middle East, No. 227 (October 1993), s. 25-26. 42 32 2000’Lİ YILLARDA BASRA KÖRFEZİ’NDE GÜÇ DENGESİ 60,000 dolayında olup 2 milyon nüfusluk bir ülke için azımsanmıyacak bir rakamdır44. Bahreyn'e gelince bu Körfez ülkesi petrolün 1932’de keşfinden önce de gelişen sanayiye sahip, tarımsal ve ticari merkez olarak bölge ülkeleri arasında önemli bir ülke konumundaydı. Bahreyn’in coğrafik konumu onu bölgede önemli bir ticaret ve hizmet merkezi haline getirdi. Petrol üretimi düşük olan Bahreyn günümüzde üretici ülke olmaktan çok işlenmiş petrol ihracatçısı olarak önemini korumaktadır. İki ABD şirketinin eşit pay sahibi olduğu Bapco şirketine 2024 yılına kadar sürecek bir petrol ayrıcalığı tanınmıştır. Denizde petrol arama ayrıcalığı ise, Aramco ile birlikte gene bir ABD şirketine verilmiştir45. GSMH'nın yüzde 15'ini (bölgede petrol geliri en düşük olan ülke) ve bütçe gelirlerinin yüzde 45'ini petrolün oluşturduğu Bahreyn bölgede petrolün ilk çıkarıldığı (1932'de) ülke olmakla beraber XXI. yüzyıl sona ermeden bitmesi beklenen 37 milyar varil dolayındaki ve diğer ülkelerle karşılaştırıldığı ihmal edilebilecek miktardaki toplam rezervinin yanında 6 milyar dolarlık GSMH ile bölgenin en küçük ekonomiye sahip olan ülkesi sayılabilir. Bahreyn'de bütçe gelirlerinin geri kalanı gümrük vergileri, yerel vergiler, mülk ve toprak kiralarından ve bölgedeki diğer ülkelerden aldığı petrolün rafine işleminden elde edilmektedir. Manama, ayrıca transit mallar için bir serbest liman durumundadır. Ekonominin çeşitlendirilmesi için büyük çaba gösterilen Bahreyn'de özelleştirme konusunda büyük bir faaliyet söz konusudur. Ancak "Alüminyum Bahreyn" (ALBA) ve "Bahreyn Petrol Şirketi" (BAPCO) gibi devletin elindeki kar getiren işletmelerin özelleştirilmesi bu aşamada düşünülmemektedir. İmalat ve hizmet sektörü başta olmak üzere petrol dışı sektörlerin geliştiği Bahreyn'de özellikle finans ve banka sektörü, petro kimya, gemi yapımı, alüminyum, rafine işlemi, küçük ve orta ölçekli imalat sektörü önemli gelişme göstermiştir. Yukarıda belirtilen alüminyum alanında ALBA (yıllık kapasitesi 500.000 ton) ve Balexo'nun yanında petrol alanındaki BAPCO'nun günlük 260,000 44 Bkz. “Stock Market review: Oman,” The Middle East, No. 256 (May" 1996), s. 28-29. 45 The Middle East, No. 241 (January 1995), s. 22. STRATEJİK KONUM, SOSYO-EKONOMİK VE SİYASAL YAPILAR 33 varil üretimine karşılık 210,000 varil de rafine işlemi (Suudi Arabistan'dan almaktadır) gerçekleştirilmektedir46. 1980'lerden bu yana $1'ın 0.37 Dinara eşit olduğu Bahreyn'de ihracat bir önceki yıla göre yüzde 24'lük bir azalma ile 1998'de 3.3 milyar dolara, ithalat ise 4 milyar dolardan 3.3 milyar dolara gerilemiştir. 1998'e kadarki gelişmelerin de ortaya koyduğu kadarıyla Bahreyn'in dış ticareti ya çok küçük miktarlarda fazla vermekte (1994-97'de yıllık 178 milyon dolar) ya da dengede olmaktadır. Bahreyn'in 2 milyar dolayındaki (1998) dış borcu GSMH'nın yüzde 34'üne eşittir. Kişi başına düşen milli gelirin yaklaşık 8,000 dolar olduğu Bahreyn'de 1990-97 arasında ortalama büyüme oranı yüzde 1.7, enflasyon ise aynı dönemde yüzde 1 dolayında seyretmiştir. 1998'de büyüme yüzde 1'e düşerken enflasyon 0.2 olarak gerçekleşmiştir47. 1980 ve 1990-91 Körfez Krizleri öncesinde bölgenin en önemli ticaret merkezi olan Bahreyn, 1991 sonrasında benimsediği radikal yaklaşımlarla ekonomik gelişmesini geliştirmeye ve çeşitlendirmeye çalışmaktadır. Yabancı sermayeye ilişkin yasalar liberalize edilerek ülkede yabancı yatırımların artması teşvik edilmiştir. Ekonomik gelişmede özel sektörün öneminin kabul edildiği Bahreyn’de teşvik tedbirleri ile bu sektörün gelişmesine çalışılmaktadır. Bu açıdan Bahreyn’de tamamının (% 100) yabancı sermayeden oluşacağı yabancı şirket yatırımlarına izin veren yasal düzenlemeler yapılmış bulunuyor. Kurumlar ve kişisel gelirlerden vergi almama ve sermaye hareketlerini kolaylaştırma yönünde gerekli düzenlemeleri yapmaya hazırlanan bu küçük Körfez ülkesi bu özellikleriyle önemli bir finans, ticaret ve bankacılık merkezi olmaya çalışmaktadır. Bahreyn, bu haliyle de bölgesel ve uluslararası interbank para piyasasının ve kıyı (offshore) bankacılığın önemli merkezlerinden biri durumundadır 48. İlki 1975’de kurulan kıyı bankacılık birimlerinin bugünkü (1999) toplam varlığı 65-72 milyar dolar dolayında bulunmaktadır. Ayrıca ülkede hukuk firmaları, sigorta şirketleri ve yönetim, organizasyon ve halkla ilişkiler 46 Moin A. Siddiki, "Bahrain: Financial Report," The Middle East, No. 290 (May 1999), s. 27-28. 47 Ibid., 27-28. 48 Bkz. “Bahreyn: Pearl of the Gulf,” The Middle East, No. 254 (March 1996), s. 20-21. 34 2000’Lİ YILLARDA BASRA KÖRFEZİ’NDE GÜÇ DENGESİ konularında faaliyet gösteren uluslararası kuruluşlar gittikçe yaygınlaşmaktadır. Ülkede 47 tane lisanslı kıyı banka birimi (offshore banking units: OBU) bulunmaktadır. CITIBANK, Bankers Trust, Standart Chartered ABN Amro, Hong Kong Shanghai Banking Corp., ANZ Grindlays, SwissBanking Corp, Credit Suisse, Banque Nationale de Paris ve Bank of Tokyo Bahreyn'de faaliyet gösteren uluslararası bankalar arasında bulunmaktadır. 47 OBU'nun en büyüklerinden olan Arab Banking Corp ve Gulf International Bank sektörün yüzde 48'ini oluşturmaktadır. Bahreyn'de 19'u ticari banka, 30'u yatırım bankası, 47'si OBU, 12'si İslami banka, 7'si uzmanlık bankası, 41'i temsilci büro ve 27'si borsacı olmak üzere çeşitli alanlarda faaliyet gösteren 183 finans kurumu bulunmaktadır49. Öte yandan, özel sektörün de faaliyet gösterdiği Katar ekonomisinde devlet sektörü ağırlıklı olmakla beraber son yıllarda petrol ve özellikle doğal gaz konusunda çok sayıda uluslararası firmayla yapılan sözleşmelerle ülkede yabancı sermaye yatırımları hızla artmaktadır. Ayrıca özelleştirme konusundaki faaliyetler sürmektedir. Q-Tel'in (Qatar Telecom) yüzde 45'i özelleştirilmiş, Qatar Steel Company, Qatar Fertiliser Company, Qatar National Hotels Company ve Qatar Petrochemical Company sırada olan diğer şirketlerdir. Dünya petrol rezervi içindeki payı yüzde 1'in altında (5.4 milyar varil) olmakla beraber ulusal gelirin yaklaşık yüzde 35'ini ve bütçe gelirlerinin yüzde 70'ini petrol oluşturan Katar'da ihracat gelirlerinin de yaklaşık yüzde 70-80'i petrole dayanmaktadır. Günlük petrol üretimi 1996'da 700,000 ve 1998'de 670,000 varil olan Katar'ın günlük üretimi 1999'da 750,000 varile çıkmış 2001 yılında ise bunun 1 milyon varile çıkarılması planlanmaktadır50 . Gayrısafi milli hasıladaki büyüme 1997’de yüzde 15, 1998’de yüzde 3.1 ve 1999'da yüzde 2 olan Katar’da enflasyon 1995-99'da yüzde 2.5 dolayında seyretmiş, 2000'de ise yüzde 3 dolayında 49 Moin Siddiki, "Bahrain: Financial Report," The Middle East, No.278 (May 1998), s. 29-31. Bahreyn’de ayrıca 60 dolayında yerel ve yabancı sigorta şirketinin şubesi bulunmaktadır. Gerçekten bu açıdan da Bahreyn bölgede finansal hizmet sektörünün merkezi sayılır 50 "Oil and Gas,"The Middle East, No. 277 (April 1998), s. 33-37; "Qatar,:Financial Report," The Middle East, No. 292 (July/August 1999), s. 30-31. STRATEJİK KONUM, SOSYO-EKONOMİK VE SİYASAL YAPILAR 35 olacağı tahmin edilmektedir51. Gayri safi milli hasılanın (GSMH) 12 milyar dolar dolayında ve kişi başına düşen milli gelirin ise 17 bin dolar düzeyinde olduğu Katar, bu açıdan zengin Körfez ülkeleri arasında sayılmaktadır52. Diğer önemli yer altı zenginliği ise doğal gazdır. Ekonominin geleceğinin büyük ölçüde petrol ve doğal gaz satışına bağlı bulunan ve 200 yıllık ömür biçilen Katar'ın doğal gaz rezervlerinin toplamı 250 trilyon metre küp dolayındadır53. C.KÖRFEZ ÜLKELERİNİN SİYASAL YAPILARI İran Bölgenin nüfus bakımından en büyük ülkesi olan İran'da Devrimle birlikte rejimin adı "İran İslam Cumhuriyeti" olarak değiştirilmiştir. Şah döneminde monarşiyle yönetilen İran’da 1979 Anayasası'na göre, 270 üyeli Danışma Meclisi (parlamento), Kabine, Başbakan, 12 kişilik bir Vesayet Meclisi ve halk tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanı bulunuyor. Bunların hepsinin üstünde ise bir dini lider (supreme leader: Fakih) vardır. Devletin başı konumunda olan bu dini lider Şii inancına göre On iki İmam'ın temsilcisi sayılmakta ve bütün yürütme, yasama ve yargı işlerinde nerdeyse son söz sahibi durumunda bulunmaktadır. Dini Liderin silahlı kuvvetleri kontrol etme, cumhurbaşkanı adaylarını onaylama ve 12 üyeli Vesayet Meclisi'nin din adamlarından oluşan 6 üyesini atama gibi önemli yetkileri vardır54. Vesayet Meclisi de parlemento seçimlerine katılacak adayların elenmesinde etkili bir kurum olarak (altı üyesi dini lider tarafından belirlenmekte) dini liderin kontrolünde sayılır. Bunların dışında 1988'de Hümeyni tarafından ihdas edilen bir başka kurum olan ve seçimle 86 kişiden oluşan bir Uzmanlar Meclisi (Assembly of Experts) bulunmaktadır. Dini lideri atama ve görevden uzaklaştırabilme yetkilerine sahip bir kurul olan Uzmanlar Meclisi 51 "Oil and Gas," s. 37; Qatar,:Financial Report,",s. 31. The Middle East, No. 241 (January 1995), s. 22. Kişi başına düşen milli gelirin 2000'de 32 bin dolar olması hedeflenmektedir. Bkz. Gina Coleman , "Qatar," Optimism on the eve of the new millennium,"The Middle East No. 292 (July/August 1999), s. 23. 53 "Oil and Gas," s. 34. 54 Limbert, op.cit.,s. 123-24 52 36 2000’Lİ YILLARDA BASRA KÖRFEZİ’NDE GÜÇ DENGESİ için 1998 Ekiminde yapılan seçimlerde liberal adayların seçime katılmaları engellendiği için muhafazakarlar (Hümeyni ya da Ali Hameney yanlıları) çoğunluğu oluşturmaktadır.