1923 yılı sonbaharında ilan edilen Cumhuriyet’in uluslararası sistemde meşruluğu tartışmalı hale gelen Osmanlı-Türk kimliğiyle ilgili bir planı olmadığını açıkça deklare etmesini Osmanlı öncesi Türkler ve onların medeniyet mirasının yeni...
more1923 yılı sonbaharında ilan edilen Cumhuriyet’in uluslararası sistemde meşruluğu tartışmalı hale gelen Osmanlı-Türk kimliğiyle ilgili bir planı olmadığını açıkça deklare etmesini Osmanlı öncesi Türkler ve onların medeniyet mirasının yeni kuşaklara öğretilmeye çalışıldığı bir “uluslaşma” süreci takip etmişti. İmparatorluk ve geleneği tasfiye ederek gerçekleştirilmeye çalışılan erken Cumhuriyet dönemi kültür politikalarında Gellner’in uluslaşmaya en büyük engel olarak gördüğü kültürel çeşitlilik, dolayısıyla zengin toplumsal bellek unsurları büyük bir sorun olarak ortaya çıkıyordu. Söz konusu belleğin unut-tur-ulması için, “inkılap” adı altında bu belleği taşıyan tüm kimlik ve hafıza nesnelerini hedef alan bir hafıza imha ve yeniden inşa sürecine girilecek, bu bağlamda günümüzde de erken Cumhuriyet dönemine dair en tartışmalı konulardan biri olan Harf inkılabı gerçekleştirilecekti.
Toplumsal belleğin taşıyıcı unsurlarından biri olan yazılı metinler özelinde aslında kadimin terkine dair sembolik anlamları olan Harf inkılabı, Latin harfleriyle yazılmış yepyeni bir Türkçe literatürü gerektiriyordu. Bu bağlamda kâğıt teminini yurt dışından yapmakta olan Türkiye’nin 1928 yılı sonu itibariyle kâğıt ithali de yükselmiş, ithal edilen kâğıt miktarının büyük bir bölümü yeni harflerle yayınlanmaya başlayan dergi-gazete ve öncelikli olarak ders kitaplarında kullanılmıştı. Bu noktada öne çıkan Mustafa Kemal Atatürk, “Bir ülke, kâğıdını kendi yapamadığı zaman ulusal kültürünü yabancı lütfuna bağlar. Kapitülasyonların en tehlikelisi de budur. Ve ötekilerden önce bütün dikkat ve ilgimizi kâğıt sanayinde toplamalıyız.” diyerek kâğıt üretimi ve kâğıdın ulus devletin yeni ideolojisi ve kültürel anlayışının zihinlere yerleştirilmesindeki önemini vurguluyordu. Bu zeminde 1934 yılında temeli atılan ve 1936 yılında mesaiye başlayan SEKA’da üretilen kâğıtlar erken Cumhuriyet dönemi eğitim politikalarını destekleyici yayınlar ve bu yayınlar bağlamında idealize edilen zihniyet dünyasının yerleşmesi için üretilen her türlü yazılı yayının hammaddesi olacaktı.
1980 yılına gelindiğinde erken Cumhuriyet dönemi hafıza inşa politikalarının bir parçası olarak yayınlanan her türlü yazılı metnin hammaddesi kâğıtların üretildiği SEKA, yaklaşık yarım asırlık geçmişinde üretilen yazılı bilgi ve belgelerin tonlarcasının geri dönüşüne tanıklık ediyordu. Zira aynı yılın sonbaharında gerçekleşen 12 Eylül darbesinde, darbeye neden olan psiko-sosyal şartların zihni altyapısını taşıdıkları düşüncesiyle toplanan tonlarca kitap, dergi ve gazete yine SEKA depolarına, bu defa imha edilmek üzere taşınmıştı. Bir zamanlar yeni harflerle yazılmış metinlerle inşa edilen bir hafızaya hammadde sağlamış olan SEKA, ürettiği kâğıtların kullanılmasıyla yapılan yayınlarla inşa edilmiş hafızanın yansıdığı yazılı metinlerin imha edildiği bir mekân oluyordu.
Saltık, Ekrem (2017), “Bir Hafıza İcat ve İmha Mekânı Olarak SEKA”, Uluslararası Gazi Süleyman Paşa ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu III., 25-27 Mart 2016, İzmit, Bildiri Kitabı, Kocaeli Üniversitesi: İzmit, s.1951-1962