İnsan-teknoloji ilişkisi, bilgi çağının ışığında derin bir değişiklik döneminden geçmekte. Bu değişikliğin temel nedeni, insanoğlunun iki ayaküstünde yürümeye başlayıp, ellerini vücuduna ait bir alet olarak kullanmaya başlamasında...
moreİnsan-teknoloji ilişkisi, bilgi çağının ışığında derin bir değişiklik döneminden geçmekte. Bu değişikliğin temel nedeni, insanoğlunun iki ayaküstünde yürümeye başlayıp, ellerini vücuduna ait bir alet olarak kullanmaya başlamasında yatıyor. İnsanoğlu ellerini
kullanarak başka nesnelere dokunmaya ve başka nesneleri kontrol altına almaya başladıkça, içinde bulunan sezgisel dönüştürme isteği ile çevresindeki doğal akışın dışında birtakım farklılıklar ortaya çıkarmaya başlamıştır. Günümüzde teknolojik olarak
doygunluğa ulaşmış bir toplumda, insan-teknoloji ilişkisi üzerindeki esrar perdeleri aralanmış farklı boyutlarıyla, çağdaş yaşama dair kuralları oluşturmakta temel rol oynamaktadır. Teknolojinin yaygın kullanımındaki güncel gelişmeler, konuyu, gittikçe toplumun ve kültürün merkezi bir özelliği haline getirmiştir. Bununla beraber, bahsi geçen ilişkiler, sadece, insanların teknolojiyi nasıl kullandıklarına dair bir perspektiften bakılarak analiz edildiği zaman, simetrik ilişkimizin diğer tarafında, yani teknoloji-insan
ilişkilerinde, bir anlayış yokluğu olduğu gözlemlenir. İnsanlar ve teknoloji arasında, her zaman, dış dünyayı anlamamızın ve onunla ilgili sınırlarımızın üstesinden gelmemizin doğasında var olmuş karşılıklı sorgulama ilişkisinin yanı sıra, insan-teknoloji (teknoloji-insan) ilişkisinin etik ve sosyal etkileri üzerine, daha derinlemesine sorularla çok daha ciddi bir sorgulama yapılmasıgerekmektedir.
Teknolojinin yoğun etkisi altında kalınmış bir çağda, teknolojinin, gerçekliği bize hangi açılardan sunduğunu kendimize sormadan edemeyiz. İnsanoğlu mümkün olduğunca teknolojiye dayalı bir dünyayı kontrol etmekte ve yeniden inşa etmektedir; sonuç olarak, bu dünya, durmaksızın tuğlaları üst üste dizerek, kendine özgü varsayımları ve gerçeklik algısını geliştirmektedir. Aslında teknolojik hareketin durmadan artan temposunun altında yer alan unsur iyileştirmedir; yine de kendimizi yeni koşullara
adapte etmek zorunda hissetmemiz adeta bir olgu haline gelmiştir. Dört kenarlı ekranlarla dolu hayatlarımız, ısrarla bilgi meselesi üzerinde durur ve bilgiyi sunarken, alışkanlık yapıcı yoğun veri akışının oluşturduğu gündemlerimiz, bireylerin gerçeklik algılarını farklılaştırarak onları hayrete ve kafa karışıklığına sevk etmektedir. Günümüzde, Artırılmış Gerçeklik gibi yeni görsel gelişmeler, bizi kurgulanmış bir gerçekliğe davet etmektedir. Bu çalışma, insan-teknoloji ilişkisindeki gerçeklik yönünün, 21. yüzyılda Bilgi Çağı ile birlikte yeni boyutlar kazandığını ele almakta ve gerçekliğin göreceliliğinin artık bir tasarım konusu haline geldiğini ve bilgi şeklinde nesnelleştirildiğini öne sürmektedir.