Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
Mehmet-Talha Kalkan

    Mehmet-Talha Kalkan

    Hacettepe University, Tarih, Department Member
    Ticarileşen futbol ortamı içerisinde taraftarların futbola duydukları bağlılık ve aidiyet de farklı boyutlar kazanmış ve taraflar arasındaki ilişkiler büyük bir dönüşüm geçirmeye başlamıştır. Bu dönüşümün en dikkate değer örneklerinden... more
    Ticarileşen futbol ortamı içerisinde taraftarların futbola duydukları bağlılık ve aidiyet de farklı boyutlar kazanmış ve taraflar arasındaki ilişkiler büyük bir dönüşüm geçirmeye başlamıştır. Bu dönüşümün en dikkate değer örneklerinden biri Hırvat takımı Dinamo Zagreb ve taraftarları arasındaki ilişkiden ileri gelmiş ve taraftarlar büyük bir bağlılıkla sarılmış olduğu kulübe ve kulübün sahip olduğuna inandıkları kimliğe sahip çıkmaya çalışmışlardır. 2000'den sonra 11'i arka arkaya olmak üzere tam 17 şampiyonluk kazanan Dinamo Zagreb taraftarları da kazanmış oldukları bu olağanüstü başarılara rağmen takımlarının kendilerinin atfetmiş oldukları değerlerden uzaklaştığını ve kimliğini kaybetmeye başladığını düşünerek bir dizi protestoda bulunmuşlardır. Kulüp yönetimi içerisinde baskın bir rol almaya başlayan Zdravko Mamic'in günden güne artan etkisini ve buna bağlı olarak Dinamo Zagreb'in anti-demokratik bir hüviyet kazanmasını eleştiren taraftarlar da tepkilerini farklı yollardan dile getirmeye başlayarak bu sürece sessiz kalmamışlar, farklı oluşumlarla bu süreci hem hukuki hem de içtimai manada değiştirmeye çabalamışlardır. Dolayısıyla, işbu çalışmada Dinamo Zagreb taraftarlarının Bertolt Brecht'in epik tiyatrosunda vurgulamış olduğu izleyici profili ile ne denli ilintililik gösterdiği vurgulanmıştır.
    1494 yılında Fransızların İtalya’ya girmesiyle başlayan İtalyan Savaşları yalnızca Apenin Yarımadası’nın kaderini etkilemekle kalmadı; aynı zamanda, devlet ve devlet yönetimi gibi alanlarda önemli kırılmalar yaşanmasına neden olmuştur.... more
    1494 yılında Fransızların İtalya’ya girmesiyle başlayan İtalyan Savaşları yalnızca Apenin Yarımadası’nın kaderini etkilemekle kalmadı; aynı zamanda, devlet ve devlet yönetimi gibi alanlarda önemli kırılmalar yaşanmasına neden olmuştur. İtalyan coğrafyasının yabancı hegemonyası karşısında çaresiz kalması birçok İtalyan düşünürün dikkatini çekerek yabancılara karşı kendilerini nasıl muhafaza etmesi gerektiğiyle ilgili fikirlerin ortaya çıkması ile sonuçlanmıştır. Şüphesiz, bu fikirlerin en sarsıcı olanı kaleme almış olduğu Hükümdar adlı eseri ile Floransalı devlet adamı Niccolo Machiavelli tarafından ortaya atılmıştır. Orta Çağ boyunca kaleme alınmış olan benzerlerinden farklı olarak herhangi bir dini, ahlaki veya etik düşünceye bağlı kalmayan Hükümdar adlı eserinde, Floransalı yazar yarar ve çıkar gibi odaklara ehemmiyet göstererek geleneksel hükümdar ve devlet düşüncesine karşı çıkmıştır. Aynı şekilde, diğer bir Floransalı yazar Francesco Guicciardini de Machiavelli ile benzer düşünceleri paylaşarak devletin öncelikle kendi faydasını ve çıkarını düşünmesi gerektiğinin altını çizmiştir. Her iki düşünürün bu düşünceleri zaman içerisinde Avrupa’da büyük bir polemik konusu haline gelmiş ve Giovanni della Casa, Giovanni Botero, Paolo Rosello, Giralomo Frachetta gibi isimler de bu tartışmaya katılarak onlara karşı bir görüş oluşturmaya çalışmışlardır.
    The related study contains the problems experienced by the monarchy and the ideas of various Spanish writers trying to understand the decline process during the period from 1600 to 1640, when the rebellions in Portugal and Catalonia were... more
    The related study contains the problems experienced by the monarchy and the ideas of various Spanish writers trying to understand the decline process during the period from 1600 to 1640, when the rebellions in Portugal and Catalonia were experienced in Iberia, where the Spaniards considered as their homeland. In general, in the first part of the thesis, information about decline and golden age phenomena and then, specifically Spanish Decline and different thoughts about it will be given. This part will be followed by the second part, which includes the historical process of the political history of the monarchy between 1600 and 1640. In the next part, the works written by Spanish writers to understand the situation of the monarchy are introduced and at the same time, the thoughts put forward against the decline of the monarchy will be examined. And in the last part of the thesis, the reasons for the decline described in the Spanish writers’ works will be revealed and these reasons w...
    Tez temel olarak uc kisimdan olusmaktadir. Oncelikle, Hollanda Isyani nin cikisi, Ispanya nin Felemenk stratejisi ve 1609 a kadar olan surec ele alinacaktir. Bu bolumde, bu alanda yapilan calismalardan ve bazi belgelerden... more
    Tez temel olarak uc kisimdan olusmaktadir. Oncelikle, Hollanda Isyani nin cikisi, Ispanya nin Felemenk stratejisi ve 1609 a kadar olan surec ele alinacaktir. Bu bolumde, bu alanda yapilan calismalardan ve bazi belgelerden yararlanilacaktir.Ikinci kisimda, 1609-1621 donemleri arasinda iki tarafinda gelistirmeye calistigi politikalardan bahsedilecektir. Bu noktada, ozellikle, Simancas arsivinden alinan belgeler ve bu alanda yapilan calismalardan faydalanilacaktir. Boylece, bu bilgilerin isiginda belli gozlemler yapilacaktir. Ucuncu bolumde, 1621-1648 donemi arasinda, Avrupa daki siyasi olaylar isiginda, Hollanda-Ispanya mucadelesi anlasilmaya calisilacaktir. Ayrica, Avrupa disinda da, savasin Amerika ve Asya da gerceklesen yuzu incelenektir. Sonuc kisminda ise, elde edilen bulgular sayesinde, Hollanda- Ispanya Savasi ni etkileyen faktorler gosterilmeye calisilacaktir.
    Topraklarında bir bütünlük bulunmayan ve dağınık bir siyasi yapıya sahip olan İspanyolların monarşilerini ayakta tutabilmeleri, mevcut topraklarını birbirine bağlayan “İspanyol Yolu”nu muhafaza etmelerine bağlıdır. Dolayısıyla, Aşağı... more
    Topraklarında bir bütünlük bulunmayan ve dağınık bir siyasi yapıya sahip olan İspanyolların monarşilerini ayakta tutabilmeleri, mevcut topraklarını birbirine bağlayan “İspanyol Yolu”nu muhafaza etmelerine bağlıdır. Dolayısıyla, Aşağı Ülkeler, Milano, Sicilya, Napoli, İspanya, Alsas-Loren ve Franche-Comté gibi coğrafyaları birbirine bağlayan ve bu dağınık yapıyı bütün hale getiren bu yolun güzergâhının güvenliğini sağlamak monarşinin öncelikli politikalarından biri haline gelmiştir. Özellikle, XVI. yüzyılın ortalarında patlak veren Aşağı Ülkeler İsyanı ile hayati bir önem kazanan bu yol vasıtasıyla İspanyollar Barselona’dan Brüksel’e tek bir koridor uzatabilmiş ve askerleri, paraları ve diğer gerekli unsurları buradan dağıtabilmiştir. Fakat 1627 yılında bu hattın yakınında bulunan küçük bir devlet olan Mantova&Montferrat Düklüğü hükümdarı II. Vincenzodi Gonzaga’nın hayatını kaybetmesi “İspanyol Yolu”nun güvenliğini sağlamayı amaçlayan İspanyolları zor durumda bırakmıştır. “İspanyol Yolu”nun güvenliğini sağlamak adına bu düklüğü kendine bağlamaya çalışan İspanyollar bu konuda bir türlü başarılı olamamış ve Fransa, Savoy, Venedik ve Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu gibi devletlerin de buraya müdahil olabilmelerinin önünü açmıştır. Doğal olarak, başka devletlerin de Kuzey İtalya’da var olmaya başlaması İspanyolların buradaki gücünün azalmasına ve bölgedeki kontrolünü yitirmesine neden olmuştur. İspanyolların Kuzey İtalya’daki bu başarısızlığı yalnızca bölgenin değil; aynı zamanda, monarşinin tümünü kontrol dışına çıkarmıştır. Diğer bir deyişle, monarşinin kalbindeki bu yangın İspanyollar adına El Gran Viraje denilen kırılma noktasını oluşturmuştur.
    1494 yılında Fransızların İtalya’ya girmesiyle başlayan İtalyan Savaşları yalnızca Apenin Yarımadası’nın kaderini etkilemekle kalmadı; aynı zamanda, devlet ve devlet yönetimi gibi alanlarda önemli kırılmalar yaşanmasına neden olmuştur.... more
    1494 yılında Fransızların İtalya’ya girmesiyle başlayan
    İtalyan Savaşları yalnızca Apenin Yarımadası’nın kaderini
    etkilemekle kalmadı; aynı zamanda, devlet ve devlet
    yönetimi gibi alanlarda önemli kırılmalar yaşanmasına neden
    olmuştur. İtalyan coğrafyasının yabancı hegemonyası
    karşısında çaresiz kalması birçok İtalyan düşünürün dikkatini
    çekerek yabancılara karşı kendilerini nasıl muhafaza etmesi
    gerektiğiyle ilgili fikirlerin ortaya çıkması ile sonuçlanmıştır.
    Şüphesiz, bu fikirlerin en sarsıcı olanı kaleme almış olduğu
    Hükümdar adlı eseri ile Floransalı devlet adamı Niccolo
    Machiavelli tarafından ortaya atılmıştır. Orta Çağ boyunca
    kaleme alınmış olan benzerlerinden farklı olarak herhangi bir
    dini, ahlaki veya etik düşünceye bağlı kalmayan Hükümdar
    adlı eserinde, Floransalı yazar yarar ve çıkar gibi odaklara
    ehemmiyet göstererek geleneksel hükümdar ve devlet
    düşüncesine karşı çıkmıştır. Aynı şekilde, diğer bir
    Floransalı yazar Francesco Guicciardini de Machiavelli ile
    benzer düşünceleri paylaşarak devletin öncelikle kendi
    faydasını ve çıkarını düşünmesi gerektiğinin altını çizmiştir.
    Her iki düşünürün bu düşünceleri zaman içerisinde
    Avrupa’da büyük bir polemik konusu haline gelmiş ve
    Giovanni della Casa, Giovanni Botero, Paolo Rosello,
    Giralomo Frachetta gibi isimler de bu tartışmaya katılarak
    onlara karşı bir görüş oluşturmaya çalışmışlardır.
    Modern devlet yapısının şekillenmeye başladığı Erken Modern Dönemde tartışılan en önemli konulardan biri de zulüm kavramının ne olduğu, nasıl bir mahiyet gösterdiği ve onun ideal bir devlet adamı tarafından benimsenip benimsenmediği... more
    Modern devlet yapısının şekillenmeye başladığı Erken Modern Dönemde tartışılan en önemli konulardan biri de zulüm kavramının ne olduğu, nasıl bir mahiyet gösterdiği ve onun ideal bir devlet adamı tarafından benimsenip benimsenmediği ko-nusu üzerinedir. Neredeyse tüm Orta Çağ döneminde ilahi, soyut ve ruhsal bir mahiyete sahip olduğuna inanılan zulüm kavramı Tanrı'nın ilahi planı içerisinde düşünüldüğünden üzerine çok fazla çalışma yapılmamış fakat Aquinolu Tommaso ile bu düşünce büyük bir kırılmaya uğrayarak kısmen de olsa onun ne olduğu anlaşılmaya çalışılmış ve kan, şiddet ve vahşet dışında bir durum doğurmadığından zulüm uzak durulması gereken bir kavram olarak görülmüştür. Sonrasında, anlamı ve kapsamı bakımından ciddi tartışmalara neden olan zulüm birçokları tarafından kötü bir kavram olarak görülmüş olsa da İtalyan Savaşlarına tanıklık etmiş olanlar onun hükümdarlar ve devletler adına ne denli faydalı ve işlevsel bir özelliğe sahip olduğunu fazlasıyla tecrübe etmişlerdir. Dolayısıyla, Niccolo Machiavelli, Francesco Guicciardini ve Paolo Rosello gibi isimler bu kavrama önemli yer atfederken dini devlet yapısından ayırmayan birçok geleneksel bakış açısına sahip düşünür için zulüm ve zalimlik ideal bir hükümdara yakışmayan aşağılık bir elbiseden başka bir şey değildir. İşbu çalışmada da bu tartışma ele alınarak zulüm kavramının geçirmiş olduğu dönüşüm süreci ele alınacaktır.
    Geçmişten Günümüze Tarih Araştırmaları adlı kitapta yer alan "Hobbes, Fromm, Homo Homini Lupus ve Saldırgan İnsan Doğası" isimli bölümün birkaç sayfasına buradan erişebilirsiniz.