İnsan Evrimi
19 Followers
Recent papers in İnsan Evrimi
Kitaplarınızda okuduğum kadarıyla siz evrime inanıyor ve dinle bağdaştırıyorsunuz? Evet. Tekâmül (Evrim) görüşü, türlerin yaratılması inancına aykırı değildir. Bugün evrim artık nazariye olmaktan çıkmıştır. Dinî kitaplara aykırı da... more
Kitaplarınızda okuduğum kadarıyla siz evrime inanıyor ve dinle bağdaştırıyorsunuz?
Evet. Tekâmül (Evrim) görüşü, türlerin yaratılması inancına aykırı değildir. Bugün evrim artık nazariye olmaktan çıkmıştır. Dinî kitaplara aykırı da değildir, bilimsel bir meseledir. Ben 200’e yakın fennî ve dinî delil gösterebilirim. Bilakis böylece Allah sisteminin ekonomik işleyişini, sanatını ve gücünü gösterir. Kâinat mana üretmek için yaratılmış; bu da ancak evrim fiiliyle mümkündür. Evrim hiçbir şeyin birden bire olmaması demektir. Hayatın en büyük karakteri yavaş yavaş olmasıdır. Yaratılıştaki evrime dikkat edersek, bunun bir plan ve program olduğunu anlarız. Mesela, benim avucumda bir yumurta, kırk sene kalsa civciv olamaz. Fakat Allah’ın bir avucu olan ekolojik ortamda saniyede kırk milyon civciv çıkıyor. Hocalar ikisini birbirine karıştırmamalı.
Ancak ispatlanmış olsaydı teori denmezdi. Hala ispatlanmamış bir kuram bu. Aksi halde hala tartışılmazdı. Üstelik evrim lehine getirilen deliller kadar aleyhine de hala pek çok delil var. Sadece teorik olarak, salt aklen veya mantıken mümkün görünüyor? Olgularla doğrulanmış değil? Bu teoriyi şimdiki haliyle kabul etmek bilimsel bir yaklaşım değil, olsa olsa bir inançtır.
Bence Evrim “iki kere ikinin dört etmesi” gibi kesindir. Bir şeyin var olabilmesi için evrim sürecinden geçmesi lazım. Evrim sürecinden geçmeyen hiçbir maddi varlık yoktur. Bir de varlık Diyalektik sürece muhtaçtır. Gelişme ve evrim zıtların birlikte deviniminden ortaya çıkar. Sistemin kuralıdır bu. Bugün yerinde sayan hiçbir hücre, hiçbir atom, hiçbir varlık yok. Evrime göre her şey sürekli yenilenir. Mesela, atomun planı, projesi ilm-i ilahiden, enerjisi kudret-i ilahiden gelir. Kudret zaten enerji demek.. Sürekli hareket ve gelişme içinde olması da, ilâhi iradeden geliyor. Dinin de temeli irade sıfatıdır ki, insan ancak din ile gerçek âdem olmuştur, evrimini tamamlamıştır. Demek ki, âdemiyet bu gelişme ve kalkınma sürecinin tümü demektir. Her şey sürekli yenilenme ve gelişme halindeyken ve her şey sürekli başka bir şeye dönüşmekteyken, canlılar için de bu geçerlidir. Her şey giderek mükemmele doğru gidiyor. Karşı çıkanlar dini duygularını koruma psikozu içindedirler. Veya hastadırlar veya siyasi amaçları elvermiyor. Bugün İslam Âleminde bir problem var. Bir yanda Kur’anın açıklanması gereken iki binin üzerinde müteşâbih ayeti var; öte yanda bilime dayanarak bunlara yorum getirilmiyor. Böyle olunca hurafeler kendilerine yer buluyorlar. İslam Âlemi evrimleşmekten geri kalıyor. Evet, İslam Âlemi, bilimi İslam’ın ilk yüzyıllarındaki gibi yakalarsa, uyanışa geçer. Demek din ve bilim temeli üzerine bir edebiyat basamağı kurmak lazım ki, gerçek âdem olalım. Anarşizmden, manevi yamyamlıktan kurtulalım.
Evet. Tekâmül (Evrim) görüşü, türlerin yaratılması inancına aykırı değildir. Bugün evrim artık nazariye olmaktan çıkmıştır. Dinî kitaplara aykırı da değildir, bilimsel bir meseledir. Ben 200’e yakın fennî ve dinî delil gösterebilirim. Bilakis böylece Allah sisteminin ekonomik işleyişini, sanatını ve gücünü gösterir. Kâinat mana üretmek için yaratılmış; bu da ancak evrim fiiliyle mümkündür. Evrim hiçbir şeyin birden bire olmaması demektir. Hayatın en büyük karakteri yavaş yavaş olmasıdır. Yaratılıştaki evrime dikkat edersek, bunun bir plan ve program olduğunu anlarız. Mesela, benim avucumda bir yumurta, kırk sene kalsa civciv olamaz. Fakat Allah’ın bir avucu olan ekolojik ortamda saniyede kırk milyon civciv çıkıyor. Hocalar ikisini birbirine karıştırmamalı.
Ancak ispatlanmış olsaydı teori denmezdi. Hala ispatlanmamış bir kuram bu. Aksi halde hala tartışılmazdı. Üstelik evrim lehine getirilen deliller kadar aleyhine de hala pek çok delil var. Sadece teorik olarak, salt aklen veya mantıken mümkün görünüyor? Olgularla doğrulanmış değil? Bu teoriyi şimdiki haliyle kabul etmek bilimsel bir yaklaşım değil, olsa olsa bir inançtır.
Bence Evrim “iki kere ikinin dört etmesi” gibi kesindir. Bir şeyin var olabilmesi için evrim sürecinden geçmesi lazım. Evrim sürecinden geçmeyen hiçbir maddi varlık yoktur. Bir de varlık Diyalektik sürece muhtaçtır. Gelişme ve evrim zıtların birlikte deviniminden ortaya çıkar. Sistemin kuralıdır bu. Bugün yerinde sayan hiçbir hücre, hiçbir atom, hiçbir varlık yok. Evrime göre her şey sürekli yenilenir. Mesela, atomun planı, projesi ilm-i ilahiden, enerjisi kudret-i ilahiden gelir. Kudret zaten enerji demek.. Sürekli hareket ve gelişme içinde olması da, ilâhi iradeden geliyor. Dinin de temeli irade sıfatıdır ki, insan ancak din ile gerçek âdem olmuştur, evrimini tamamlamıştır. Demek ki, âdemiyet bu gelişme ve kalkınma sürecinin tümü demektir. Her şey sürekli yenilenme ve gelişme halindeyken ve her şey sürekli başka bir şeye dönüşmekteyken, canlılar için de bu geçerlidir. Her şey giderek mükemmele doğru gidiyor. Karşı çıkanlar dini duygularını koruma psikozu içindedirler. Veya hastadırlar veya siyasi amaçları elvermiyor. Bugün İslam Âleminde bir problem var. Bir yanda Kur’anın açıklanması gereken iki binin üzerinde müteşâbih ayeti var; öte yanda bilime dayanarak bunlara yorum getirilmiyor. Böyle olunca hurafeler kendilerine yer buluyorlar. İslam Âlemi evrimleşmekten geri kalıyor. Evet, İslam Âlemi, bilimi İslam’ın ilk yüzyıllarındaki gibi yakalarsa, uyanışa geçer. Demek din ve bilim temeli üzerine bir edebiyat basamağı kurmak lazım ki, gerçek âdem olalım. Anarşizmden, manevi yamyamlıktan kurtulalım.
Adnan Oktar (Harun Yahya) Giriş Bir bitki ya da hayvanın eski jeolojik çağlardan bu yana yer kabuğunda korunmuş olan kalıntılarına ya da izlerine fosil denir. Yeryüzünün her tarafından derlenmiş olan fosiller, dünyanın ilk... more
Adnan Oktar (Harun Yahya)
Giriş
Bir bitki ya da hayvanın eski jeolojik çağlardan bu yana yer kabuğunda korunmuş olan kalıntılarına ya da izlerine fosil denir. Yeryüzünün her tarafından derlenmiş olan fosiller, dünyanın ilk dönemlerinden bu yana yeryüzünde yaşamış canlılar hakkında bilgi veren en önemli kaynaklardan biridir. Fosillerin araştırılması, günümüzde yaşayan canlıların eski formları hakkında olduğu gibi, soyu tükenmiş hayvanlar ve bitkiler konusunda da bilgilenmemizi sağlar. Bu bilgiler sayesinde, hangi zaman dilimlerinde hangi canlıların yaşadığı, bu canlıların özelliklerinin neler olduğu, günümüzdeki canlılara benzeyip benzemedikleri gibi konular da öğrenilmiş olur.
54-37 milyon yıllık kavak yaprağı fosilinin günümüzde yaşayan örneklerinden hiçbir farkı bulunmamaktadır.
Günümüzde geçersizliği bilimsel bulgularla kesin olarak ortaya konmuş olan Darwin'in evrim teorisine göre, canlılar tek bir sözde ortak atadan geliyordu. Darwin ve takipçileri, birbirinden çok farklı sayısız canlı türünün ortaya çıkışının, çok uzun bir zaman içinde birbirine eklenen küçük değişimlerle olduğunu iddia ediyorlardı. Teorinin bilim dışı iddialarına göre, kör tesadüfler ilk önce tek hücreli canlıyı meydana getirmişti. Yine tesadüflerle oluşan ve birleşmeye karar veren hücreler daha sonra, milyonlarca yıl içinde önce omurgasız deniz canlılarına, sonra balıklara dönüşmüşlerdi. Balıklar ise bir müddet sonra karaya çıkarak sürüngenleri oluşturmuşlardı. Kuşlar ve memeliler de sözde sürüngenlerden evrimleşmişlerdi.
Darwin
Charles Darwin
Eğer bu iddia doğru olsaydı, tarihte, farklı canlı türlerini birbirine bağlayacak çok sayıda "ara tür" yaşamış olması gerekirdi. Örneğin sürüngenler eğer gerçekten kuşlara evrimleşselerdi, tarihte milyarlarca yarı kuş-yarı sürüngen canlının yaşamış olması gerekirdi. Aynı şekilde yarı omurgasız yarı balık, yarı balık yarı sürüngen birçok ara canlı daha var olmalıydı. Ve bu ara canlılar, henüz tamamlanmamış, eksik organlara ve yapılara sahip olmalıydı. Üstelik eğer gerçekten bu tür canlılar geçmişte yaşamışsa, bunların sayılarının ve türlerinin milyonlarca hatta milyarlarca olması, fosillerine de dünyanın dört bir yanında rastlanması gerekirdi.
Darwin bu hayali canlılara "ara geçiş formları" adını verdi. Teorisini ispatlamak içinse, bu ara geçiş formlarının kalıntılarının fosil kayıtlarında mutlaka bulunması gerektiğini biliyordu. Darwin, neden birçok ara geçiş formu olması gerektiğini şöyle açıklamıştı:
Tüm yaşayan türler –her cinsin atasıyla birlikte-, bugün yaşamakta olan türlerin evcil ve vahşi varyasyonları arasındaki farktan daha büyük olmayan farklarla bağlantılı olmalıdırlar.1
Darwin'in kastettiği şudur: Günümüzde yaşayan bir canlı türünün varyasyonları (örneğin cins bir köpek ile bir sokak köpeği) arasında ne kadar az fark varsa, hayali evrim süreci içinde birbirini izlediği iddia edilen "ata" ve "torun"lar arasında da o kadar az fark olmalıdır. Dolayısıyla, Darwin'in de belirttiği gibi evrim, eğer gerçekten var olsaydı, "çok küçük kademeli değişimlerle" ilerleyecekti. Mutasyona uğrayan bir canlıdaki değişiklik çok küçük olacaktı. Ayakların kanatlara, solungaçların akciğerlere, yüzgeçlerin ayaklara dönüşmesi gibi büyük değişimlerin meydana gelebilmesi için ise, milyonlarca küçük değişimin yine milyonlarca yıl içinde birikmesi gerekecekti. Bu süreç ise, milyonlarca ara form oluşmasına neden olacaktı. Darwin, bu açıklamasından sonra şu sonuca varmıştır:
Giriş
Bir bitki ya da hayvanın eski jeolojik çağlardan bu yana yer kabuğunda korunmuş olan kalıntılarına ya da izlerine fosil denir. Yeryüzünün her tarafından derlenmiş olan fosiller, dünyanın ilk dönemlerinden bu yana yeryüzünde yaşamış canlılar hakkında bilgi veren en önemli kaynaklardan biridir. Fosillerin araştırılması, günümüzde yaşayan canlıların eski formları hakkında olduğu gibi, soyu tükenmiş hayvanlar ve bitkiler konusunda da bilgilenmemizi sağlar. Bu bilgiler sayesinde, hangi zaman dilimlerinde hangi canlıların yaşadığı, bu canlıların özelliklerinin neler olduğu, günümüzdeki canlılara benzeyip benzemedikleri gibi konular da öğrenilmiş olur.
54-37 milyon yıllık kavak yaprağı fosilinin günümüzde yaşayan örneklerinden hiçbir farkı bulunmamaktadır.
Günümüzde geçersizliği bilimsel bulgularla kesin olarak ortaya konmuş olan Darwin'in evrim teorisine göre, canlılar tek bir sözde ortak atadan geliyordu. Darwin ve takipçileri, birbirinden çok farklı sayısız canlı türünün ortaya çıkışının, çok uzun bir zaman içinde birbirine eklenen küçük değişimlerle olduğunu iddia ediyorlardı. Teorinin bilim dışı iddialarına göre, kör tesadüfler ilk önce tek hücreli canlıyı meydana getirmişti. Yine tesadüflerle oluşan ve birleşmeye karar veren hücreler daha sonra, milyonlarca yıl içinde önce omurgasız deniz canlılarına, sonra balıklara dönüşmüşlerdi. Balıklar ise bir müddet sonra karaya çıkarak sürüngenleri oluşturmuşlardı. Kuşlar ve memeliler de sözde sürüngenlerden evrimleşmişlerdi.
Darwin
Charles Darwin
Eğer bu iddia doğru olsaydı, tarihte, farklı canlı türlerini birbirine bağlayacak çok sayıda "ara tür" yaşamış olması gerekirdi. Örneğin sürüngenler eğer gerçekten kuşlara evrimleşselerdi, tarihte milyarlarca yarı kuş-yarı sürüngen canlının yaşamış olması gerekirdi. Aynı şekilde yarı omurgasız yarı balık, yarı balık yarı sürüngen birçok ara canlı daha var olmalıydı. Ve bu ara canlılar, henüz tamamlanmamış, eksik organlara ve yapılara sahip olmalıydı. Üstelik eğer gerçekten bu tür canlılar geçmişte yaşamışsa, bunların sayılarının ve türlerinin milyonlarca hatta milyarlarca olması, fosillerine de dünyanın dört bir yanında rastlanması gerekirdi.
Darwin bu hayali canlılara "ara geçiş formları" adını verdi. Teorisini ispatlamak içinse, bu ara geçiş formlarının kalıntılarının fosil kayıtlarında mutlaka bulunması gerektiğini biliyordu. Darwin, neden birçok ara geçiş formu olması gerektiğini şöyle açıklamıştı:
Tüm yaşayan türler –her cinsin atasıyla birlikte-, bugün yaşamakta olan türlerin evcil ve vahşi varyasyonları arasındaki farktan daha büyük olmayan farklarla bağlantılı olmalıdırlar.1
Darwin'in kastettiği şudur: Günümüzde yaşayan bir canlı türünün varyasyonları (örneğin cins bir köpek ile bir sokak köpeği) arasında ne kadar az fark varsa, hayali evrim süreci içinde birbirini izlediği iddia edilen "ata" ve "torun"lar arasında da o kadar az fark olmalıdır. Dolayısıyla, Darwin'in de belirttiği gibi evrim, eğer gerçekten var olsaydı, "çok küçük kademeli değişimlerle" ilerleyecekti. Mutasyona uğrayan bir canlıdaki değişiklik çok küçük olacaktı. Ayakların kanatlara, solungaçların akciğerlere, yüzgeçlerin ayaklara dönüşmesi gibi büyük değişimlerin meydana gelebilmesi için ise, milyonlarca küçük değişimin yine milyonlarca yıl içinde birikmesi gerekecekti. Bu süreç ise, milyonlarca ara form oluşmasına neden olacaktı. Darwin, bu açıklamasından sonra şu sonuca varmıştır:
İÇİNDEKİLER Kudret EMİROĞLU: Sunuş Ergi Deniz ÖZSOY: Düğün Çiçeği veyahut Söz Uçsun Yazı Uçmasın Aşkına Abdullah BAY: 19. Yüzyılda Osmanlı'da Propaganda ve Protesto Kültürü: "Teşviş-i Ezhan ve Fesadamiz Müdhiş" Yaftalar Can NACAR:... more
İÇİNDEKİLER
Kudret EMİROĞLU: Sunuş
Ergi Deniz ÖZSOY: Düğün Çiçeği veyahut Söz Uçsun Yazı Uçmasın Aşkına
Abdullah BAY: 19. Yüzyılda Osmanlı'da Propaganda ve Protesto Kültürü: "Teşviş-i Ezhan ve Fesadamiz Müdhiş" Yaftalar
Can NACAR: 20. Yüzyılın Başında İstanbul Limanı: Hamallar, Dersaadet Rıhtım Şirketi ve Osmanlı Hükümeti
Erol ÜLKER: İşgal İstanbul'unda Müdafaa-i Milliye'nin Kuruluşu Üzerine Bir Değerlendirme: İttihatçılar, Komünistler, Sosyalistler
Ümüt AKAGÜNDÜZ: II. Meşrutiyet Döneminde Toplumsal Bir Sorun Olarak Sıtma ve Sıtmadan Korunma Çareleri
Taylan ESİN: Büyük Savaş'ın Sonunda Anadolu Ormanları
A. Kıvanç ESEN: Bir "Kırk Kere Söylersen Gerçek Olur?" Vakası Olarak "Dini Islah Beyannamesi" ve "Gerçeğin" Kaynağı
Ömer OBUZ, Kemal YAKUT: İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu'nun Düşünce Dünyasında Devlet ve Din,
Çiğdem KARA: "Hasta Adam" Ülkesindeki Küçük Kuzenimiz
Oktay ÖZEL: Şeffaf Tarihçilik Derken
Erman TAMUR: "Ankara Aslanları" Hakkında Birkaç İlave Husus
Eski Sol Üzerine Yeni Notlar:
M. Bülent VARLIK: Karadeniz'den "Sol" Esinti Toprak (Samsun / 1940-1941)
DOSYA: İnsan ve Evrimi
Ergi Deniz ÖZSOY: Sunuş
Ferhat KAYA: Çevresel ve Paleoiklimsel Faktörlerin Etkisinde Doğu Afrika'da İnsanın Evrimi
N. Ezgi ALTINIŞIK: Modern İnsan Popülasyonlarında Arkaik İzler
Ömer GÖKÇÜMEN: Tavuk Kültür, Yumurta Genom
Suavi AYDIN: Holosen Koşullarının İnsan ve Kültürler Üzerindeki Etkisi Nasıl Değerlendirilmeli? Antropolojik Bir Düşünme Denemesi
Ergi Deniz ÖZSOY: Evrim, Genetik ve Irk: Evrimsel Biyoloji Işığında İnsan Irkının Anlamsızlığı
Efe SEZGİN: Evrimsel Tıp: Sağlık ve Hastalıklara Yeni Yaklaşımlar
Hüseyin ÖZEL: Sosyal Teoride Evrimsel Düşünce
Murat ÖNER: Osmanlı'da İnsanın Kökeni ve Evrimine Dair Tartışmalar
Özge DÜZGÜN: Cumhuriyetten Günümüze İnsan Evrimi Kitapları Üzerine Özet Bir Bibliyografya Denemesi
Orhun YAKIN: Maymun Gözünü Açtı Mı? 91 Yıl Sonra Inherit the Wind'ın Mirası
Kudret EMİROĞLU: Sunuş
Ergi Deniz ÖZSOY: Düğün Çiçeği veyahut Söz Uçsun Yazı Uçmasın Aşkına
Abdullah BAY: 19. Yüzyılda Osmanlı'da Propaganda ve Protesto Kültürü: "Teşviş-i Ezhan ve Fesadamiz Müdhiş" Yaftalar
Can NACAR: 20. Yüzyılın Başında İstanbul Limanı: Hamallar, Dersaadet Rıhtım Şirketi ve Osmanlı Hükümeti
Erol ÜLKER: İşgal İstanbul'unda Müdafaa-i Milliye'nin Kuruluşu Üzerine Bir Değerlendirme: İttihatçılar, Komünistler, Sosyalistler
Ümüt AKAGÜNDÜZ: II. Meşrutiyet Döneminde Toplumsal Bir Sorun Olarak Sıtma ve Sıtmadan Korunma Çareleri
Taylan ESİN: Büyük Savaş'ın Sonunda Anadolu Ormanları
A. Kıvanç ESEN: Bir "Kırk Kere Söylersen Gerçek Olur?" Vakası Olarak "Dini Islah Beyannamesi" ve "Gerçeğin" Kaynağı
Ömer OBUZ, Kemal YAKUT: İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu'nun Düşünce Dünyasında Devlet ve Din,
Çiğdem KARA: "Hasta Adam" Ülkesindeki Küçük Kuzenimiz
Oktay ÖZEL: Şeffaf Tarihçilik Derken
Erman TAMUR: "Ankara Aslanları" Hakkında Birkaç İlave Husus
Eski Sol Üzerine Yeni Notlar:
M. Bülent VARLIK: Karadeniz'den "Sol" Esinti Toprak (Samsun / 1940-1941)
DOSYA: İnsan ve Evrimi
Ergi Deniz ÖZSOY: Sunuş
Ferhat KAYA: Çevresel ve Paleoiklimsel Faktörlerin Etkisinde Doğu Afrika'da İnsanın Evrimi
N. Ezgi ALTINIŞIK: Modern İnsan Popülasyonlarında Arkaik İzler
Ömer GÖKÇÜMEN: Tavuk Kültür, Yumurta Genom
Suavi AYDIN: Holosen Koşullarının İnsan ve Kültürler Üzerindeki Etkisi Nasıl Değerlendirilmeli? Antropolojik Bir Düşünme Denemesi
Ergi Deniz ÖZSOY: Evrim, Genetik ve Irk: Evrimsel Biyoloji Işığında İnsan Irkının Anlamsızlığı
Efe SEZGİN: Evrimsel Tıp: Sağlık ve Hastalıklara Yeni Yaklaşımlar
Hüseyin ÖZEL: Sosyal Teoride Evrimsel Düşünce
Murat ÖNER: Osmanlı'da İnsanın Kökeni ve Evrimine Dair Tartışmalar
Özge DÜZGÜN: Cumhuriyetten Günümüze İnsan Evrimi Kitapları Üzerine Özet Bir Bibliyografya Denemesi
Orhun YAKIN: Maymun Gözünü Açtı Mı? 91 Yıl Sonra Inherit the Wind'ın Mirası
Adnan Oktar (Harun Yahya) Giriş Dünyada, neredeyse tüm okullarda öğrencilere okutulan biyoloji kitapları, aslında gerçek olmayan bir hayat öyküsü anlatmaktadır. Evrim teorisi başlığı altında öğretilenler, tamamen sahte mekanizmalar,... more
Adnan Oktar (Harun Yahya)
Giriş
Dünyada, neredeyse tüm okullarda öğrencilere okutulan biyoloji kitapları, aslında gerçek olmayan bir hayat öyküsü anlatmaktadır. Evrim teorisi başlığı altında öğretilenler, tamamen sahte mekanizmalar, sahte deliller, sahte resim ve çizimler, sahte fosiller ve sahte bir canlı tarihinden ibarettir.
evrimci-yayınlar
Darwinistlerin hayal ürünü hikayeleri medyada sözde bilimsel bir görünümle sürekli sergilenir. Hatta bazı yayın organları evrim teorisinin gönüllü savunuculu¤unu üstlenmifltir. Bu yayınların görevi, hiçbir bilimsel değer taşımayan evrimi desteklemek için oluflturulan sahte delilleri adeta reddedilemez birer gerçek gibi halka lanse etmek ve halkı evrimi kayıtsız şartsız kabul etmek için yönlendirmektir.
Ders kitaplarına konu olan, eğitmenlerin her hafta sayısız kez tekrar ettikleri bu masal, o kadar benimsenmiş, o kadar gerçek gibi kabul edilmiştir ki, bu eğitimi alan hemen hiç kimse, evrimin doğruluğundan neredeyse şüphelenmemektedir. Her kişi okul sıralarında, kendisine hayat boyu yardımcı olacak bir eğitim verildiğini düşünmektedir. Dolayısıyla, yaşamın anlamını da içine alan böyle önemli bir konuda, tüm dünya çapında bir yalanın, son derece bilimsel bir üslupla durmaksızın öğretildiği haberinden dolayı büyük bir olasılıkla şaşkınlığa düşecektir.
Giriş
Dünyada, neredeyse tüm okullarda öğrencilere okutulan biyoloji kitapları, aslında gerçek olmayan bir hayat öyküsü anlatmaktadır. Evrim teorisi başlığı altında öğretilenler, tamamen sahte mekanizmalar, sahte deliller, sahte resim ve çizimler, sahte fosiller ve sahte bir canlı tarihinden ibarettir.
evrimci-yayınlar
Darwinistlerin hayal ürünü hikayeleri medyada sözde bilimsel bir görünümle sürekli sergilenir. Hatta bazı yayın organları evrim teorisinin gönüllü savunuculu¤unu üstlenmifltir. Bu yayınların görevi, hiçbir bilimsel değer taşımayan evrimi desteklemek için oluflturulan sahte delilleri adeta reddedilemez birer gerçek gibi halka lanse etmek ve halkı evrimi kayıtsız şartsız kabul etmek için yönlendirmektir.
Ders kitaplarına konu olan, eğitmenlerin her hafta sayısız kez tekrar ettikleri bu masal, o kadar benimsenmiş, o kadar gerçek gibi kabul edilmiştir ki, bu eğitimi alan hemen hiç kimse, evrimin doğruluğundan neredeyse şüphelenmemektedir. Her kişi okul sıralarında, kendisine hayat boyu yardımcı olacak bir eğitim verildiğini düşünmektedir. Dolayısıyla, yaşamın anlamını da içine alan böyle önemli bir konuda, tüm dünya çapında bir yalanın, son derece bilimsel bir üslupla durmaksızın öğretildiği haberinden dolayı büyük bir olasılıkla şaşkınlığa düşecektir.
Adnan Oktar (Harun Yahya) Giriş: Evrim Teorisini Çürüten Yeni Gelişmeler 2001 yılının başından bu yana bilim dünyasında çok ilginç ve son derece önemli gelişmeler yaşandı. Nature, Scientific American gibi dünyaca ünlü bilim dergilerinde,... more
Adnan Oktar (Harun Yahya)
Giriş: Evrim Teorisini Çürüten Yeni Gelişmeler
2001 yılının başından bu yana bilim dünyasında çok ilginç ve son derece önemli gelişmeler yaşandı. Nature, Scientific American gibi dünyaca ünlü bilim dergilerinde, New York Times, CNN ve BBC gibi ünlü medya kuruluşlarında art arda çıkan bazı haberler, evrim teorisinin ne kadar büyük bir bilimsel açmaz içinde olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Bilindiği gibi, bugünkü şekliyle evrim teorisi, 19. yüzyılın ortalarında Charles Darwin tarafından ortaya atılmış ve o dönemde güçlenen materyalizme büyük bir destek sağlamıştır. Bu öyle bir destektir ki, bugün evrim teorisinin yıkılması, materyalizmin de yıkılması ile sonuçlanmaktadır.
Materyalizm ise, Allah'ın varlığını, dini, maneviyatı tamamen reddeden, sadece maddeyi mutlak bir varlık olarak kabul eden ve bencil bir dünya görüşünü savunan son derece tehlikeli bir felsefedir. 20. yüzyılda insanlara acı, zulüm ve felaketler yaşatan komünizm ve faşizm gibi iki tehlikeli ideolojinin temelini de (her ne kadar her ikisi de birbirine zıt iki ideoloji olarak görünse de) materyalizm ve Darwinizm oluşturmaktadır. Dünya üzerinde halen son derece yaygın olan bencil, çıkarcı, çatışmacı, acımasız ahlak anlayışı da materyalist-Darwinist anlayışın bir ürünüdür.
Dolayısıyla, insanlığa 150 yıldır büyük acılar yaşatan materyalist dünya görüşünün fikren yenilgiye uğratılması zorunludur ve bunun için de bu görüşün temeli olan Darwinizm'in bilimsel olarak geçersizliğinin ortaya konması gerekmektedir. Bu ise kolay bir iştir, çünkü zaten Darwinizm'in bilimsel bir dayanağı yoktur. Bugüne kadar, ilgili hiçbir bilim dalında, evrim teorisini destekleyen tek bir bilimsel delil dahi bulunmamıştır. Elde edilen bulgular, evrimin hiçbir zaman yaşanmadığını göstermektedir. Evrimcilerin tek yaptığı, teorilerine gerçekte delil oluşturmayan bazı biyolojik olayları, gözlemleri veya fosil kayıtlarını çarpıtarak, önyargılı bir biçimde yorumlayarak, hatta kimi zaman bilimsel sahtekarlıklara başvurarak propaganda yapmaktır.
Dolayısıyla Darwinizm'in iç yüzünün ortaya çıkarılması için, söz konusu propagandanın etkisinin kırılması, bilimsel gerçeklerin mümkün olduğu kadar çok insana ulaştırılması gerekmektedir. Evrim teorisinin geçersizliğini kanıtlayan bilimsel bulgular, dergilerin, haberlerin köşelerinde kalmamalı, her imkan kullanılarak, deşifre edilmeli, duyurulmalıdır.
Bu amaçla, elinizdeki kitabın ilerleyen bölümlerinde evrim aldatmacasını gözler önüne seren yeni bilimsel gelişmeler ve 2000-2001 yıllarında Türkiye'deki evrimci gazete veya dergilerde çıkan taraflı haberlerden bazılarının geçersizliği incelenmektedir.
Giriş: Evrim Teorisini Çürüten Yeni Gelişmeler
2001 yılının başından bu yana bilim dünyasında çok ilginç ve son derece önemli gelişmeler yaşandı. Nature, Scientific American gibi dünyaca ünlü bilim dergilerinde, New York Times, CNN ve BBC gibi ünlü medya kuruluşlarında art arda çıkan bazı haberler, evrim teorisinin ne kadar büyük bir bilimsel açmaz içinde olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Bilindiği gibi, bugünkü şekliyle evrim teorisi, 19. yüzyılın ortalarında Charles Darwin tarafından ortaya atılmış ve o dönemde güçlenen materyalizme büyük bir destek sağlamıştır. Bu öyle bir destektir ki, bugün evrim teorisinin yıkılması, materyalizmin de yıkılması ile sonuçlanmaktadır.
Materyalizm ise, Allah'ın varlığını, dini, maneviyatı tamamen reddeden, sadece maddeyi mutlak bir varlık olarak kabul eden ve bencil bir dünya görüşünü savunan son derece tehlikeli bir felsefedir. 20. yüzyılda insanlara acı, zulüm ve felaketler yaşatan komünizm ve faşizm gibi iki tehlikeli ideolojinin temelini de (her ne kadar her ikisi de birbirine zıt iki ideoloji olarak görünse de) materyalizm ve Darwinizm oluşturmaktadır. Dünya üzerinde halen son derece yaygın olan bencil, çıkarcı, çatışmacı, acımasız ahlak anlayışı da materyalist-Darwinist anlayışın bir ürünüdür.
Dolayısıyla, insanlığa 150 yıldır büyük acılar yaşatan materyalist dünya görüşünün fikren yenilgiye uğratılması zorunludur ve bunun için de bu görüşün temeli olan Darwinizm'in bilimsel olarak geçersizliğinin ortaya konması gerekmektedir. Bu ise kolay bir iştir, çünkü zaten Darwinizm'in bilimsel bir dayanağı yoktur. Bugüne kadar, ilgili hiçbir bilim dalında, evrim teorisini destekleyen tek bir bilimsel delil dahi bulunmamıştır. Elde edilen bulgular, evrimin hiçbir zaman yaşanmadığını göstermektedir. Evrimcilerin tek yaptığı, teorilerine gerçekte delil oluşturmayan bazı biyolojik olayları, gözlemleri veya fosil kayıtlarını çarpıtarak, önyargılı bir biçimde yorumlayarak, hatta kimi zaman bilimsel sahtekarlıklara başvurarak propaganda yapmaktır.
Dolayısıyla Darwinizm'in iç yüzünün ortaya çıkarılması için, söz konusu propagandanın etkisinin kırılması, bilimsel gerçeklerin mümkün olduğu kadar çok insana ulaştırılması gerekmektedir. Evrim teorisinin geçersizliğini kanıtlayan bilimsel bulgular, dergilerin, haberlerin köşelerinde kalmamalı, her imkan kullanılarak, deşifre edilmeli, duyurulmalıdır.
Bu amaçla, elinizdeki kitabın ilerleyen bölümlerinde evrim aldatmacasını gözler önüne seren yeni bilimsel gelişmeler ve 2000-2001 yıllarında Türkiye'deki evrimci gazete veya dergilerde çıkan taraflı haberlerden bazılarının geçersizliği incelenmektedir.
1. Yaşam Alanı Değişimleri: Ekolojik çevre değişikliği, iklim değişikliği ve beslenme koşulları değişikliği (besinlerin elde edilme yolları ve besinlerin türleri) 2. İki ayaklılığın başlattığı iskelet (kemik yapıları) değişimi 3. Bilgi... more
1. Yaşam Alanı Değişimleri: Ekolojik çevre değişikliği, iklim değişikliği ve beslenme koşulları değişikliği (besinlerin elde edilme yolları ve besinlerin türleri) 2. İki ayaklılığın başlattığı iskelet (kemik yapıları) değişimi 3. Bilgi birikimi: alet kullanımı, ateşin kullanımı ve yönetimi, dilin geliştirilmesi YAŞAM ALANI DEĞİŞİMLERİ Evrimi özet olarak açıklamak gerekirse; evrim yeni bir türün oluşumu demektir diyebiliriz. Biyoloji bilimi yeni bir türün oluşumunu anagenesis, cladogenesis ve allopatric ya da sympatric yollarla açıklamaktadır. Yeni bir türün oluşumunun ana mekanizması, değişen yaşam koşullarının baskısı sonucu bir türün başka bir türe dönüşmesidir. Genel olarak bütün türlerin oluşmasını bu yolla açıklayabiliyoruz. İnsan türü hariç… Özet olarak mekanizma şöyledir: değişen yaşam koşulları popülasyona bir seçilim baskısı uygulamaya başlar. Popülasyon bu baskılara uyumsal yanıt verir ve yeni yaşam koşullarına uygun olarak değişmeye başlar.Bu değişimler belirli bir nicel birikimi tamamladığında, bu değişimlere iyi uyum sağlayanlar seçilim mekanizması tarafından seçilmeye başlanır. Bu seçilenler, yeni duruma genetik yatkınlığı olan bireylerdir. Sonuçta popülasyonun gen havuzunda zaten genetik yatkınlığı olan bu bireylerin genomu yaygınlaşır ve bu yaygınlaşma belirli bir nicel birikimi tamamladığında o popülasyonu yeni bir türe dönüştürür. Bütün evrim süreçlerinde ve bütün canlılarda olduğu gibi günümüzde de yaşam koşulları değişikliği, insan türünde coğrafi adaptasyonlara neden olmaktadır. Bu adaptasyonlar sonucu oluşan biyolojik farklılıklar, yanlış bir şekilde ırk diye yorumlanabilmektedir. İKI AYAKLILIĞIN BAŞLATTIĞI İSKELET (KEMİK YAPILARI) DEĞİŞİMİ Günümüzden 6-7 milyon yıl önce doğu Afrika'daki Rift vadisinin oluşumu nedeniyle oluşan büyük volkanik hareketler, yer kabuğu yarılmaları, ciddi orman yangınları, yeraltı sularının yeryüzüne çıkması, yer yarılmalarında oluşan uzun rift gölleri gibi olağanüstü yaşam koşullarının zorlaması sonucu sadece sığ sularda yiyecek bulabilen (çünkü lavlar ve volkanik küllerin karasal alandaki yiyecek stoklarını yakıp, yok ettiği düşünülmelidir.Yoğun kar yağışı gibi düşünebiliriz.Yoğun kar karasal alandaki yiyecek kaynaklarını bir şekilde sınırlar ama göl ve nehirlerdeki yiyecek kaynaklarını o derece etkileyemez.) ağaç canlısı primat, sığ sularda yiyecek ararken iki ayağı üzerine kalkmak zorunda kalmıştır. Günümüzdeki şempanze ve diğer maymunlar suya girer girmez ayağa kalkarlar. Yani iki ayaklılığa yaşam alanındaki olağanüstü değişiklikler yol açmıştır. Bu mekanizma genel türleşme mekanizmasıdır zaten… Antropoloji dünyası insan evrimini (insanın türleşmesini) anlayabilmek ve açıklayabilmek için klasik ve genel evrim mekanizmalarından yararlanmaya çalışmaktadır. Halbuki bir kere iki ayaklı olunduktan sonra iki ayaklılığın doğal ve fiziksel sonucu olarak 7 milyon yıl sürecek olan iskelet (kemik) yapısındaki değişiklikler başlamıştır. İşte konvansiyonel antropolojinin fark edemediği şey budur ve bu nedenle de üstünde konsensüs oluşturulabilen bir insan evrimi modeli geliştirememektedir. İnsan evriminin ana devindirici gücü, iki ayaklılığa zorladığı için yaşam koşullarındaki değişmedir diyebiliriz. Ama tayin edici devindirici güç yani insanı
Adnan Oktar (Harun Yahya) Giriş İnsan, sonsuz büyüklükteki bir evrende yaşamaktadır. Gözünü açtığı andan itibaren milyonlarca ayrıntı ve denge üzerine kurulu olan bir dünyayla karşı karşıyadır. Aynı zamanda bu dünya üzerinde yaşamasını... more
Adnan Oktar (Harun Yahya)
Giriş
İnsan, sonsuz büyüklükteki bir evrende yaşamaktadır. Gözünü açtığı andan itibaren milyonlarca ayrıntı ve denge üzerine kurulu olan bir dünyayla karşı karşıyadır. Aynı zamanda bu dünya üzerinde yaşamasını sağlayan, ona sayısız zevk ve mutluluk tattırabilecek bir bedene sahiptir. Bu bedenin mükemmel özellikleri sayesinde dışındaki dünyayı görebilir, duyabilir, tadabilir.
Bu nedenle, hayatın, evrenin ve doğanın kaynağının ne olduğunu anlamak her insan için şarttır. Belki insanların büyük bir bölümü bu konu üzerinde düşünmeden, yalnızca küçük hesaplar peşinde koşarak, örneğin yalnızca yiyeceği yemeği ya da kazanacağı parayı düşünerek yaşar. Ancak hayatın anlamını düşünmeden, yalnızca bu tür geçici ve günlük konular üzerinde düşünerek yaşanan bir hayat, anlamsız bir hayattır. Çünkü insan ölümlüdür ve yemek, para, cinsellik gibi konuların hepsi ölümle birlikte önemsiz hale gelecektir. Ömrünü yalnızca bu tür konularla harcamış ve hayatın anlamı üzerinde düşünmeden yaşayıp-ölmüş olan bir insan ise, bir anlamda hayvanlara benzer bir hayat sürmüş olur.
Bu nedenle, insan onuruna yakışan tavır düşünmektir. Düşünmek; "Ben kimim?", "nasıl var oldum?", "içinde yaşadığım evren nasıl var oldu", "hayatımın amacı nedir?", "yaşamımı ve bana zevk veren milyonlarca farklı güzelliği kime borçluyum?" gibi sorular sormakla olur.
Bu soruları soran, kısacası hayvani yaşam boyutunun üstüne çıkan normal vicdan sahibi bir insan, kendisinin ve diğer herşeyin üstün güç sahibi bir Yaratıcı tarafından yaratıldığını kabul edecektir.
Bu durumdaki insanın önüne yeni sorular açılır ve daha da çok düşünmeye başlar. Bir Yaratıcı varsa, özellikleri nedir? İnsanları ne için yaratmıştır ve onlardan ne istemektedir? Neden ölümü de yaratmıştır? Ölümden sonra ne olacaktır? Tüm bu sorular, insanın akletme yeteneğini daha da geliştirir. Ve sonuçta insan, sözkonusu soruların cevaplarının din tarafından verildiğini görür. Çünkü insanları yaratan Yaratıcı, onları başıboş bırakmamış, onları neden yarattığını ve onlardan ne istediğini kendilerine din yoluyla bildirmiştir. Zaten dinin en önemli özelliklerinden biri de, insanı az önce saydığımız konular üzerinde düşünmeye davet etmesidir.
Örneğin Kuran, insana şöyle seslenir:
"İnsan, bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu? Şimdi o, apaçık bir düşman kesilmiştir. Kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek verdi; dedi ki: 'Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?' De ki: 'Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir'."(Yasin Suresi, 77-79)
Bir başka ayette şöyle denir:
"Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir?Ki O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni bir itidal üzere kıldı. Dilediği bir surette seni tertib etti." (İnfitar Suresi, 6-8)
Buna karşın, tüm varlıkların tesadüfler sonucu, kendi kendilerine oluştuklarını ve bir Yaratıcı'nın olmadığını öne sürenler de vardır. İşin ilginç yanı, evrenin ve yaşamın kaynağını merak ederek hayvan boyutundan çıkan insanın, bu anlayışı benimseyerek yeniden hayvan boyutuna dönmesidir. Çünkü bir Yaratıcı'nın olmadığını kabul eden insan, doğal olarak evrenin ve hayatın bir amacı olmadığını kabul eder. Bu durumda üzerinde düşünecek bir şey kalmamıştır. Madem her şey tesadüflere bağlı, dolayısıyla anlamsızdır, o halde üzerinde düşünülecek ve anlamı aranacak bir şey yoktur. Yapılması gereken, "tesadüfen oluşmuş olan" bu dünyada, mümkün olduğunca çok zevk almaktır. Yani daha çok yemek, daha çok tüketmek, daha çok cinsel ilişkide bulunmak vs. İşte bu boyut, hayvani yaşam boyutudur: Çünkü hayvanlar da hayatın anlamı üzerine düşünmezler, yalnızca yer-içer ve çiftleşirler.
Bu hayvani yaşam boyutuna inen insan, artık yalnızca ve yalnızca istek ve tutkularını tatmin etmek için yaşar. Kuran, bu durumu şöyle açıklar:
"Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın? Yoksa sen, onların (inkarcıların) çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar."(Furkan Suresi, 43-44)
Buna karşın, bir Yaratıcı'nın varlığını tanıyan ve O'nun dinini kabul eden insan, kendi bencil istek ve tutkularının esiri olarak değil, Yaratıcı'sının kendisine gösterdiği doğrulara göre yaşamayı öğrenecektir.
Dolayısıyla aklını kullanan ve bu sayede de tüm varlıkların yaratılmış olduğunu kavrayan insanla, tüm varlıkları birer tesadüfe bağlayan insan arasında büyük bir fark oluşacaktır.
Ancak burada vurgulanmasında yarar olan bir nokta var: Varlıkların bir Yaratıcı'nın (Allah'ın) eseri olduğunu kabul eden insan, insan aklını kurcalayan bütün sorulara son derece mantıklı ve tutarlı bir cevap vermiş olmaktadır. Çünkü tüm varlıklar, belirli bir amaca göre yaratıldıklarını gösteren işaretlerle doludurlar ve tek bir Allah'ı tanıyan insan, tüm bu yaratılışın O'na ait olduğunu teslim etmekle, akla ve mantığa uygun bir iş yapmış olur.
Buna karşın, tüm varlıkların birer tesadüf sonucu oluştuğunu iddia eden insan, ispatlanması asla mümkün olmayan büyük bir iddia atmaktadır ortaya. Eğer bu varlıkların tesadüf ile oluştuğunu iddia edecekse, bu tesadüflerin nasıl oluşmuş olabileceğini göstermeli, ihtimal hesaplarını çıkarmalıdır. Varlık alemi sonsuz ayrıntıya sahip olduğu için, sonsuz sayıda birbirinden bağımsız ancak birbiriyle uyumlu ve amaca yönelik tesadüfen oluşmuş olması gerekir. Allah'ı inkar eden insan, muhatap olduğu her varlığın nasıl oluştuğunu açıklayabilmelidir ki, inkarı sağlam bir temele otursun.
Ancak bu imkansızdır. Çünkü hepsi de yaratılmış olan varlıkların "yaratılmamış" olduklarını ispat etmek, doğal olarak mümkün değildir. Bu nedenle de, tarih boyunca, varlık alemini "yaratılmamışlık" boyutunda açıklayan tek bir tutarlı düşünce, ideoloji vs. yoktur.
Tutarlı olanları yoktur, ancak tutarlıymış gibi gösterilmeye çalışılanları vardır.
Bunların başında da bir yüzyılı aşkın bir süredir sürekli olarak propagandası yapılan Evrim Teorisi gelir.
Giriş
İnsan, sonsuz büyüklükteki bir evrende yaşamaktadır. Gözünü açtığı andan itibaren milyonlarca ayrıntı ve denge üzerine kurulu olan bir dünyayla karşı karşıyadır. Aynı zamanda bu dünya üzerinde yaşamasını sağlayan, ona sayısız zevk ve mutluluk tattırabilecek bir bedene sahiptir. Bu bedenin mükemmel özellikleri sayesinde dışındaki dünyayı görebilir, duyabilir, tadabilir.
Bu nedenle, hayatın, evrenin ve doğanın kaynağının ne olduğunu anlamak her insan için şarttır. Belki insanların büyük bir bölümü bu konu üzerinde düşünmeden, yalnızca küçük hesaplar peşinde koşarak, örneğin yalnızca yiyeceği yemeği ya da kazanacağı parayı düşünerek yaşar. Ancak hayatın anlamını düşünmeden, yalnızca bu tür geçici ve günlük konular üzerinde düşünerek yaşanan bir hayat, anlamsız bir hayattır. Çünkü insan ölümlüdür ve yemek, para, cinsellik gibi konuların hepsi ölümle birlikte önemsiz hale gelecektir. Ömrünü yalnızca bu tür konularla harcamış ve hayatın anlamı üzerinde düşünmeden yaşayıp-ölmüş olan bir insan ise, bir anlamda hayvanlara benzer bir hayat sürmüş olur.
Bu nedenle, insan onuruna yakışan tavır düşünmektir. Düşünmek; "Ben kimim?", "nasıl var oldum?", "içinde yaşadığım evren nasıl var oldu", "hayatımın amacı nedir?", "yaşamımı ve bana zevk veren milyonlarca farklı güzelliği kime borçluyum?" gibi sorular sormakla olur.
Bu soruları soran, kısacası hayvani yaşam boyutunun üstüne çıkan normal vicdan sahibi bir insan, kendisinin ve diğer herşeyin üstün güç sahibi bir Yaratıcı tarafından yaratıldığını kabul edecektir.
Bu durumdaki insanın önüne yeni sorular açılır ve daha da çok düşünmeye başlar. Bir Yaratıcı varsa, özellikleri nedir? İnsanları ne için yaratmıştır ve onlardan ne istemektedir? Neden ölümü de yaratmıştır? Ölümden sonra ne olacaktır? Tüm bu sorular, insanın akletme yeteneğini daha da geliştirir. Ve sonuçta insan, sözkonusu soruların cevaplarının din tarafından verildiğini görür. Çünkü insanları yaratan Yaratıcı, onları başıboş bırakmamış, onları neden yarattığını ve onlardan ne istediğini kendilerine din yoluyla bildirmiştir. Zaten dinin en önemli özelliklerinden biri de, insanı az önce saydığımız konular üzerinde düşünmeye davet etmesidir.
Örneğin Kuran, insana şöyle seslenir:
"İnsan, bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu? Şimdi o, apaçık bir düşman kesilmiştir. Kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek verdi; dedi ki: 'Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?' De ki: 'Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir'."(Yasin Suresi, 77-79)
Bir başka ayette şöyle denir:
"Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir?Ki O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni bir itidal üzere kıldı. Dilediği bir surette seni tertib etti." (İnfitar Suresi, 6-8)
Buna karşın, tüm varlıkların tesadüfler sonucu, kendi kendilerine oluştuklarını ve bir Yaratıcı'nın olmadığını öne sürenler de vardır. İşin ilginç yanı, evrenin ve yaşamın kaynağını merak ederek hayvan boyutundan çıkan insanın, bu anlayışı benimseyerek yeniden hayvan boyutuna dönmesidir. Çünkü bir Yaratıcı'nın olmadığını kabul eden insan, doğal olarak evrenin ve hayatın bir amacı olmadığını kabul eder. Bu durumda üzerinde düşünecek bir şey kalmamıştır. Madem her şey tesadüflere bağlı, dolayısıyla anlamsızdır, o halde üzerinde düşünülecek ve anlamı aranacak bir şey yoktur. Yapılması gereken, "tesadüfen oluşmuş olan" bu dünyada, mümkün olduğunca çok zevk almaktır. Yani daha çok yemek, daha çok tüketmek, daha çok cinsel ilişkide bulunmak vs. İşte bu boyut, hayvani yaşam boyutudur: Çünkü hayvanlar da hayatın anlamı üzerine düşünmezler, yalnızca yer-içer ve çiftleşirler.
Bu hayvani yaşam boyutuna inen insan, artık yalnızca ve yalnızca istek ve tutkularını tatmin etmek için yaşar. Kuran, bu durumu şöyle açıklar:
"Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın? Yoksa sen, onların (inkarcıların) çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar."(Furkan Suresi, 43-44)
Buna karşın, bir Yaratıcı'nın varlığını tanıyan ve O'nun dinini kabul eden insan, kendi bencil istek ve tutkularının esiri olarak değil, Yaratıcı'sının kendisine gösterdiği doğrulara göre yaşamayı öğrenecektir.
Dolayısıyla aklını kullanan ve bu sayede de tüm varlıkların yaratılmış olduğunu kavrayan insanla, tüm varlıkları birer tesadüfe bağlayan insan arasında büyük bir fark oluşacaktır.
Ancak burada vurgulanmasında yarar olan bir nokta var: Varlıkların bir Yaratıcı'nın (Allah'ın) eseri olduğunu kabul eden insan, insan aklını kurcalayan bütün sorulara son derece mantıklı ve tutarlı bir cevap vermiş olmaktadır. Çünkü tüm varlıklar, belirli bir amaca göre yaratıldıklarını gösteren işaretlerle doludurlar ve tek bir Allah'ı tanıyan insan, tüm bu yaratılışın O'na ait olduğunu teslim etmekle, akla ve mantığa uygun bir iş yapmış olur.
Buna karşın, tüm varlıkların birer tesadüf sonucu oluştuğunu iddia eden insan, ispatlanması asla mümkün olmayan büyük bir iddia atmaktadır ortaya. Eğer bu varlıkların tesadüf ile oluştuğunu iddia edecekse, bu tesadüflerin nasıl oluşmuş olabileceğini göstermeli, ihtimal hesaplarını çıkarmalıdır. Varlık alemi sonsuz ayrıntıya sahip olduğu için, sonsuz sayıda birbirinden bağımsız ancak birbiriyle uyumlu ve amaca yönelik tesadüfen oluşmuş olması gerekir. Allah'ı inkar eden insan, muhatap olduğu her varlığın nasıl oluştuğunu açıklayabilmelidir ki, inkarı sağlam bir temele otursun.
Ancak bu imkansızdır. Çünkü hepsi de yaratılmış olan varlıkların "yaratılmamış" olduklarını ispat etmek, doğal olarak mümkün değildir. Bu nedenle de, tarih boyunca, varlık alemini "yaratılmamışlık" boyutunda açıklayan tek bir tutarlı düşünce, ideoloji vs. yoktur.
Tutarlı olanları yoktur, ancak tutarlıymış gibi gösterilmeye çalışılanları vardır.
Bunların başında da bir yüzyılı aşkın bir süredir sürekli olarak propagandası yapılan Evrim Teorisi gelir.
Kitaplarınızda okuduğum kadarıyla siz evrime inanıyor ve dinle bağdaştırıyorsunuz? Evet. Tekâmül (Evrim) görüşü, türlerin yaratılması inancına aykırı değildir. Bugün evrim artık nazariye olmaktan çıkmıştır. Dinî kitaplara aykırı da... more
Kitaplarınızda okuduğum kadarıyla siz evrime inanıyor ve dinle bağdaştırıyorsunuz?
Evet. Tekâmül (Evrim) görüşü, türlerin yaratılması inancına aykırı değildir. Bugün evrim artık nazariye olmaktan çıkmıştır. Dinî kitaplara aykırı da değildir, bilimsel bir meseledir. Ben 200’e yakın fennî ve dinî delil gösterebilirim. Bilakis böylece Allah sisteminin ekonomik işleyişini, sanatını ve gücünü gösterir. Kâinat mana üretmek için yaratılmış; bu da ancak evrim fiiliyle mümkündür. Evrim hiçbir şeyin birdenbire olmaması demektir. Hayatın en büyük karakteri yavaş yavaş olmasıdır. Yaratılıştaki evrime dikkat edersek, bunun bir plan ve program olduğunu anlarız. Mesela, benim avucumda bir yumurta, kırk sene kalsa civciv olamaz. Fakat Allah’ın bir avucu olan ekolojik ortamda saniyede kırk milyon civciv çıkıyor. Hocalar ikisini birbirine karıştırmamalı.
Ancak ispatlanmış olsaydı teori denmezdi. Hala ispatlanmamış bir kuram bu. Aksi halde hala tartışılmazdı. Üstelik evrim lehine getirilen deliller kadar aleyhine de hala pek çok delil var. Sadece teorik olarak, salt aklen veya mantıken mümkün görünüyor? Olgularla doğrulanmış değil? Bu teoriyi şimdiki haliyle kabul etmek bilimsel bir yaklaşım değil, olsa olsa bir inançtır.
Bence Evrim “iki kere ikinin dört etmesi” gibi kesindir. Bir şeyin var olabilmesi için evrim sürecinden geçmesi lazım. Evrim sürecinden geçmeyen hiçbir maddi varlık yoktur. Bir de varlık Diyalektik sürece muhtaçtır. Gelişme ve evrim zıtların birlikte deviniminden ortaya çıkar. Sistemin kuralıdır bu. Bugün yerinde sayan hiçbir hücre, hiçbir atom, hiçbir varlık yok. Evrime göre her şey sürekli yenilenir. Mesela, atomun planı, projesi ilm-i ilahiden, enerjisi kudret-i ilahiden gelir. Kudret zaten enerji demek. Sürekli hareket ve gelişme içinde olması da ilâhi iradeden geliyor. Dinin de temeli irade sıfatıdır ki, insan ancak din ile gerçek âdem olmuştur, evrimini tamamlamıştır. Demek ki, âdemiyet bu gelişme ve kalkınma sürecinin tümü demektir. Her şey sürekli yenilenme ve gelişme halindeyken ve her şey sürekli başka bir şeye dönüşmekteyken, canlılar için de bu geçerlidir. Her şey giderek mükemmele doğru gidiyor. Karşı çıkanlar dini duygularını koruma psikozu içindedirler. Veya hastadırlar veya siyasi amaçları elvermiyor. Bugün İslam Âleminde bir problem var. Bir yanda Kur’anın açıklanması gereken iki binin üzerinde müteşâbih ayeti var; öte yanda bilime dayanarak bunlara yorum getirilmiyor. Böyle olunca hurafeler kendilerine yer buluyorlar. İslam Âlemi evrimleşmekten geri kalıyor. Evet, İslam Âlemi, bilimi İslam’ın ilk yüzyıllarındaki gibi yakalarsa, uyanışa geçer. Demek din ve bilim temeli üzerine bir edebiyat basamağı kurmak lazım ki, gerçek âdem olalım. Anarşizmden, manevi yamyamlıktan kurtulalım.
Evet. Tekâmül (Evrim) görüşü, türlerin yaratılması inancına aykırı değildir. Bugün evrim artık nazariye olmaktan çıkmıştır. Dinî kitaplara aykırı da değildir, bilimsel bir meseledir. Ben 200’e yakın fennî ve dinî delil gösterebilirim. Bilakis böylece Allah sisteminin ekonomik işleyişini, sanatını ve gücünü gösterir. Kâinat mana üretmek için yaratılmış; bu da ancak evrim fiiliyle mümkündür. Evrim hiçbir şeyin birdenbire olmaması demektir. Hayatın en büyük karakteri yavaş yavaş olmasıdır. Yaratılıştaki evrime dikkat edersek, bunun bir plan ve program olduğunu anlarız. Mesela, benim avucumda bir yumurta, kırk sene kalsa civciv olamaz. Fakat Allah’ın bir avucu olan ekolojik ortamda saniyede kırk milyon civciv çıkıyor. Hocalar ikisini birbirine karıştırmamalı.
Ancak ispatlanmış olsaydı teori denmezdi. Hala ispatlanmamış bir kuram bu. Aksi halde hala tartışılmazdı. Üstelik evrim lehine getirilen deliller kadar aleyhine de hala pek çok delil var. Sadece teorik olarak, salt aklen veya mantıken mümkün görünüyor? Olgularla doğrulanmış değil? Bu teoriyi şimdiki haliyle kabul etmek bilimsel bir yaklaşım değil, olsa olsa bir inançtır.
Bence Evrim “iki kere ikinin dört etmesi” gibi kesindir. Bir şeyin var olabilmesi için evrim sürecinden geçmesi lazım. Evrim sürecinden geçmeyen hiçbir maddi varlık yoktur. Bir de varlık Diyalektik sürece muhtaçtır. Gelişme ve evrim zıtların birlikte deviniminden ortaya çıkar. Sistemin kuralıdır bu. Bugün yerinde sayan hiçbir hücre, hiçbir atom, hiçbir varlık yok. Evrime göre her şey sürekli yenilenir. Mesela, atomun planı, projesi ilm-i ilahiden, enerjisi kudret-i ilahiden gelir. Kudret zaten enerji demek. Sürekli hareket ve gelişme içinde olması da ilâhi iradeden geliyor. Dinin de temeli irade sıfatıdır ki, insan ancak din ile gerçek âdem olmuştur, evrimini tamamlamıştır. Demek ki, âdemiyet bu gelişme ve kalkınma sürecinin tümü demektir. Her şey sürekli yenilenme ve gelişme halindeyken ve her şey sürekli başka bir şeye dönüşmekteyken, canlılar için de bu geçerlidir. Her şey giderek mükemmele doğru gidiyor. Karşı çıkanlar dini duygularını koruma psikozu içindedirler. Veya hastadırlar veya siyasi amaçları elvermiyor. Bugün İslam Âleminde bir problem var. Bir yanda Kur’anın açıklanması gereken iki binin üzerinde müteşâbih ayeti var; öte yanda bilime dayanarak bunlara yorum getirilmiyor. Böyle olunca hurafeler kendilerine yer buluyorlar. İslam Âlemi evrimleşmekten geri kalıyor. Evet, İslam Âlemi, bilimi İslam’ın ilk yüzyıllarındaki gibi yakalarsa, uyanışa geçer. Demek din ve bilim temeli üzerine bir edebiyat basamağı kurmak lazım ki, gerçek âdem olalım. Anarşizmden, manevi yamyamlıktan kurtulalım.
Adnan Oktar (Harun Yahya) Hürriyet Bilim Dergisine Cevap: İnsan Politik Bir Hayvan Değildir Hürriyet Bilim dergisinin 1 Haziran 2002 tarihli sayısında "İnsan mı 'Politik Hayvan' Şempanze mi 'Politik İnsan'" başlığıyla bir yazıya yer... more
Adnan Oktar (Harun Yahya)
Hürriyet Bilim Dergisine Cevap: İnsan Politik Bir Hayvan Değildir
Hürriyet Bilim dergisinin 1 Haziran 2002 tarihli sayısında "İnsan mı 'Politik Hayvan' Şempanze mi 'Politik İnsan'" başlığıyla bir yazıya yer verildi. Bu yazıda, insanlardaki iktidar oyunları, nüfuz mücadeleleri, blöf, yardım isteme, çıkar hesapları gibi sosyal davranışların daha iyi anlaşılması için, şempanzelerin davranışlarının incelenmesi gerektiği öne sürülüyor, ve bu davranışların insanlara maymunlarla ortak atalarından miras kaldığı iddia ediliyordu.
Bu yazı ayrıca bazı şempanze, orangutan ve insan resimleriyle de süslenmişti. Resimlerde, insanlarla bu hayvanlar arasında görülen benzer bazı davranışlar gösterilmekteydi. Örneğin, elini ileriye doğru uzatan bir şempanze resminin üzerinde Tony Blair'e doğru elini uzatan İtalya Başbakanı Sylvio Berlusconi'nin bir resmi bulunmaktaydı. Evrimci yazara göre, bu benzerliğin açıklaması şu idi: Kolun ileri doğru uzatılması, yardım isteyen şempanzenin politik aracı idi. Söz konusu resimde ise, Blair'den yardım isteyen Berlusconi elini ileri doğru uzatmıştı. Yani bu iddiaya göre, hem şempanze hem de bir ülkenin başbakanı aynı jest ile, aynı şeyi ifade ediyorlardı. Bir başka resimde ise, biri gülen diğeri ise yüzünü asan iki insan bulunmaktaydı. Bu resmin yanına ise biri gülen diğeri somurtan maymun resimleri konmuş ve bunlar hem insanların hem de maymunların rekabetine örnek olarak gösterilmişti. Yazı bu şekilde resim benzetmeleri ile, hiçbir bilimsel delil verilmeden, sadece evrim propagandası yapmak amacıyla tasarlanmıştı.
İnsan Politik Bir Hayvan Değildir
Sadece şempanzelerin değil, birçok hayvanın insanlara benzer davranışları vardır, ancak bu onların insanın evrimsel akrabası olduğunu göstermez
Söz konusu benzetmelerin hiçbiri bilimsel değildir. Aynı şekilde, doğadaki birçok canlının resimleri veya davranış şekilleri örnek alınarak, insanlarla benzetme yapılabilir ve bu hayvanlar insanlarla ortak bir atadan gelmiş gibi gösterilebilir. Söz gelimi, yuvasına kestiği bir yaprağı taşıyan bir karınca resminin yanına, akşam eve dönerken alışveriş yapan bir babanın resmini yerleştirip, "işte bu benzerlik insanın karınca ile ortak bir atadan geldiğini göstermektedir" diyebilirsiniz. Veya kış için yiyecek stoklayan köknar kargalarının resminin yanına, buzdolabının derin dondurucusuna kış için çilek koyan bir kadının resmini koyduğunuzu ele alalım. Bu kez de "bir sonraki mevsim için meyve toplayarak, korunaklı bir yere saklamak insana evrimsel atalarından kalmış bir davranış şeklidir" yorumunu yaparak, köknar kargaları insanın atasıdır sonucuna varabilirsiniz. Baraj inşa eden kunduzlar, ağ ören örümcek, bal peteği inşa eden balarısı aynı mantıkla, insanlara benzetilebilir ve her biri ayrı ayrı, söz konusu yazıda olduğu gibi, "insanın kuzenleri" olarak tanıtılabilir. Ancak bu tür çıkarımlar yapmanın ne bilimsel ne de mantıksal bir yönü olmayacağı açıktır.
Hürriyet Bilim Dergisine Cevap: İnsan Politik Bir Hayvan Değildir
Hürriyet Bilim dergisinin 1 Haziran 2002 tarihli sayısında "İnsan mı 'Politik Hayvan' Şempanze mi 'Politik İnsan'" başlığıyla bir yazıya yer verildi. Bu yazıda, insanlardaki iktidar oyunları, nüfuz mücadeleleri, blöf, yardım isteme, çıkar hesapları gibi sosyal davranışların daha iyi anlaşılması için, şempanzelerin davranışlarının incelenmesi gerektiği öne sürülüyor, ve bu davranışların insanlara maymunlarla ortak atalarından miras kaldığı iddia ediliyordu.
Bu yazı ayrıca bazı şempanze, orangutan ve insan resimleriyle de süslenmişti. Resimlerde, insanlarla bu hayvanlar arasında görülen benzer bazı davranışlar gösterilmekteydi. Örneğin, elini ileriye doğru uzatan bir şempanze resminin üzerinde Tony Blair'e doğru elini uzatan İtalya Başbakanı Sylvio Berlusconi'nin bir resmi bulunmaktaydı. Evrimci yazara göre, bu benzerliğin açıklaması şu idi: Kolun ileri doğru uzatılması, yardım isteyen şempanzenin politik aracı idi. Söz konusu resimde ise, Blair'den yardım isteyen Berlusconi elini ileri doğru uzatmıştı. Yani bu iddiaya göre, hem şempanze hem de bir ülkenin başbakanı aynı jest ile, aynı şeyi ifade ediyorlardı. Bir başka resimde ise, biri gülen diğeri ise yüzünü asan iki insan bulunmaktaydı. Bu resmin yanına ise biri gülen diğeri somurtan maymun resimleri konmuş ve bunlar hem insanların hem de maymunların rekabetine örnek olarak gösterilmişti. Yazı bu şekilde resim benzetmeleri ile, hiçbir bilimsel delil verilmeden, sadece evrim propagandası yapmak amacıyla tasarlanmıştı.
İnsan Politik Bir Hayvan Değildir
Sadece şempanzelerin değil, birçok hayvanın insanlara benzer davranışları vardır, ancak bu onların insanın evrimsel akrabası olduğunu göstermez
Söz konusu benzetmelerin hiçbiri bilimsel değildir. Aynı şekilde, doğadaki birçok canlının resimleri veya davranış şekilleri örnek alınarak, insanlarla benzetme yapılabilir ve bu hayvanlar insanlarla ortak bir atadan gelmiş gibi gösterilebilir. Söz gelimi, yuvasına kestiği bir yaprağı taşıyan bir karınca resminin yanına, akşam eve dönerken alışveriş yapan bir babanın resmini yerleştirip, "işte bu benzerlik insanın karınca ile ortak bir atadan geldiğini göstermektedir" diyebilirsiniz. Veya kış için yiyecek stoklayan köknar kargalarının resminin yanına, buzdolabının derin dondurucusuna kış için çilek koyan bir kadının resmini koyduğunuzu ele alalım. Bu kez de "bir sonraki mevsim için meyve toplayarak, korunaklı bir yere saklamak insana evrimsel atalarından kalmış bir davranış şeklidir" yorumunu yaparak, köknar kargaları insanın atasıdır sonucuna varabilirsiniz. Baraj inşa eden kunduzlar, ağ ören örümcek, bal peteği inşa eden balarısı aynı mantıkla, insanlara benzetilebilir ve her biri ayrı ayrı, söz konusu yazıda olduğu gibi, "insanın kuzenleri" olarak tanıtılabilir. Ancak bu tür çıkarımlar yapmanın ne bilimsel ne de mantıksal bir yönü olmayacağı açıktır.
İnsan evrimini, insanın da dâhil olduğu Primat takımından bu yana önemli dönüm noktaları ile inceleyen bu yazılı röportajda insanın canlı olarak doğadaki yerinden primatlara, hominid ve pongidlerin farklı özelliklerinden alet yapımına,... more
İnsan evrimini, insanın da dâhil olduğu Primat takımından bu yana önemli dönüm noktaları ile inceleyen bu yazılı röportajda insanın canlı olarak doğadaki yerinden primatlara, hominid ve pongidlerin farklı özelliklerinden alet yapımına, bipedalizmden beyin gelişimine, Neandertal'lerden sanatın doğuşuna birçok farklı konu masaya yatırılmıştır.
Giriş En çok kullanılan propaganda yöntemlerinden biridir: Bir şey ne kadar sık ve ne kadar yüksek sesle söylenirse o kadar çok insan ona inanır. Charles Darwin'in 19. yüzyılın ortalarında ortaya attığı evrim teorisi de, 150 yıldır aynı... more
Giriş
En çok kullanılan propaganda yöntemlerinden biridir: Bir şey ne kadar sık ve ne kadar yüksek sesle söylenirse o kadar çok insan ona inanır.
Charles Darwin'in 19. yüzyılın ortalarında ortaya attığı evrim teorisi de, 150 yıldır aynı propaganda yöntemiyle savunulmakta, insanlara canlılığın kökeninin tek bilimsel açıklaması gibi sunulmaktadır. Oysa, evrim teorisi tarihin gördüğü en büyük safsatalardan biridir. Hiçbir bilimsel delili olmamasına rağmen, ideolojik anlamı nedeniyle, yoğun bir propaganda ile korunmaya ve insanlara kabul ettirilmeye çalışılmaktadır. Bu ideolojik anlam ise, evrim teorisinin tüm evreni ve canlıları Allah'ın yarattığı gerçeğine karşı bir alternatif olarak sunulmasından kaynaklanmaktadır.
Ateist, materyalist ve pozitivist fikir akımları, bu nedenle Darwin'in teorisini hemen sahiplenmişler ve bunu dine karşı bir propaganda malzemesi olarak kullanmaya başlamışlardır.
20. yüzyılda, bu teorinin bilimsel olmadığı anlaşıldı, ancak evrimci propaganda buna rağmen devam etti. Evrimci "bilim" dergileri, gazete ve televizyonlar bu propagandanın en önemli aracı haline geldi. Hiçbir bilimsel değeri olmayan hayali yarı maymun yarı insan çizimlerle, her bulunan insan fosili ile birlikte "kayıp halka bulundu" diyen haberlerle, "atamız mikropmuş", "maymundan bir farkımız yok", "uzaydan mı geldik?", "deney tüpünde evrim", "HIV virüsünün evrimi", "cinsel tacizin sorumlusu evrim" gibi büyük puntolu başlıklarla, evrim teorisi sürekli delilleri bulunan, insan hayatının her yönünü açıklayabilen bir teori gibi yansıtıldı.
Aslında herkes canlılığın tesadüflerle ortaya çıkamayacak kadar kompleks olduğunu; yıldırımların, radyasyonun, güneş ışığının, cansız, bilinçsiz atomları tesadüfler sonucu çiçeklere, portakal ağaçlarına, karacalara, tavşanlara, rengarenk tüylere ve kusursuz kanat yapıları ile kuşlara, mis gibi kokusuyla ve son derece estetik görünümüyle çileklere, devasa çınar ağaçlarına, papatyalara, günümüzde modacılara esin kaynağı olan kelebeklere, kaplanlara, zeytin ağaçlarına dönüştürmeyeceğini bilir. Ayrıca bu cansız bilinçsiz atomların düşünen, konuşan, sevinen, heyecanlanan, köprüler, barajlar, uzay gemileri inşa eden, sanat eserleri meydana getiren, kendisini meydana getiren atomları, molekülleri, hücreyi inceleyen, üniversiteler kuran, devletler yöneten insanları meydana getiremeyeceği açıktır.
Evrim teorisini savunanlar da bu gerçeği aslında görmekte ancak yanlış olduğunu söyleyememektedirler. Çünkü söyledikleri takdirde, materyalist dünya görüşlerini terk etmek zorunda olduklarının, tüm canlılığı yaratan Üstün ve Güçlü, sonsuz Akıl ve İlim Sahibi bir Yaratıcı'nın, tüm alemlerin Rabbi olan Allah'ın var olduğunu kabul etmeleri gerektiğinin farkındadırlar. Bu gerçeği kabul ettiklerinde ise, tüm hırslarını, kibirlerini bir kenara bırakıp, kendilerini yoktan var eden, kendilerine can veren, sayısız nimetle ve rahmetiyle kendilerini koruyup yaşatan Allah için yaşamaya başlamaları gerektiğini bilmektedirler. İşte, körü körüne dünyaya bağlı, putperestler gibi maddeyi ve kendi zekalarını ilah edinen bu insanlar, bu gerçeği kabul edemedikleri için, evrim aldatmacasını anlatmaya devam etmektedirler.
Ne var ki, günümüzde insanların büyük bir çoğunluğu artık evrim teorisinin tarihin en büyük saçmalıklarından biri olduğunu görebilmektedir. Küçük çocuklar dahi, yarı maymun yarı insan yaratıkların hiçbir zaman yaşamadıklarını bilmekte, bunlara bilimsel çizimler olarak değil, "karikatür" gözüyle bakmaktadırlar. Evrimci bilim adamlarının maskesi 20. yüzyılın sonunda düşmüş, ideolojileri uğruna insanları kandırmaya çalıştıkları anlaşılmıştır.
Bu kitapta, yerli ve yabancı basında çıkan evrim aldatmacalarına daha önce tarafımızdan verilen cevaplar biraraya getirilmiştir. Bu kitapta derlenen evrim haberlerini okuduğunuzda, söz konusu medya kuruluşlarının nasıl sistemli bir evrim propagandası içinde olduğunu, evrim teorisini savunmak uğruna ne kadar mantıksız ve gülünç iddiaları bilimsel habermiş gibi sunduklarını göreceksiniz. Ayrıca, bu evrim safsatalarına bilimin ve aklın verdiği cevapları görerek, 150 yıldır bilim dünyasının nasıl olup da böyle bir aldatmacanın peşinden gidebildiğine hayret edeceksiniz.
21. yüzyıl inşaAllah evrim teorisinin, dolayısıyla materyalist felsefenin yıkıldığı, insanların Allah'a ve din ahlakına yöneldikleri, barışın, huzur ve güvenliğin, güzel ahlakın -fedakarlığın, dayanışmanın, sevgi ve şefkatin- hakim olduğu aydınlık bir yüzyıl olarak tarihe geçecektir.
En çok kullanılan propaganda yöntemlerinden biridir: Bir şey ne kadar sık ve ne kadar yüksek sesle söylenirse o kadar çok insan ona inanır.
Charles Darwin'in 19. yüzyılın ortalarında ortaya attığı evrim teorisi de, 150 yıldır aynı propaganda yöntemiyle savunulmakta, insanlara canlılığın kökeninin tek bilimsel açıklaması gibi sunulmaktadır. Oysa, evrim teorisi tarihin gördüğü en büyük safsatalardan biridir. Hiçbir bilimsel delili olmamasına rağmen, ideolojik anlamı nedeniyle, yoğun bir propaganda ile korunmaya ve insanlara kabul ettirilmeye çalışılmaktadır. Bu ideolojik anlam ise, evrim teorisinin tüm evreni ve canlıları Allah'ın yarattığı gerçeğine karşı bir alternatif olarak sunulmasından kaynaklanmaktadır.
Ateist, materyalist ve pozitivist fikir akımları, bu nedenle Darwin'in teorisini hemen sahiplenmişler ve bunu dine karşı bir propaganda malzemesi olarak kullanmaya başlamışlardır.
20. yüzyılda, bu teorinin bilimsel olmadığı anlaşıldı, ancak evrimci propaganda buna rağmen devam etti. Evrimci "bilim" dergileri, gazete ve televizyonlar bu propagandanın en önemli aracı haline geldi. Hiçbir bilimsel değeri olmayan hayali yarı maymun yarı insan çizimlerle, her bulunan insan fosili ile birlikte "kayıp halka bulundu" diyen haberlerle, "atamız mikropmuş", "maymundan bir farkımız yok", "uzaydan mı geldik?", "deney tüpünde evrim", "HIV virüsünün evrimi", "cinsel tacizin sorumlusu evrim" gibi büyük puntolu başlıklarla, evrim teorisi sürekli delilleri bulunan, insan hayatının her yönünü açıklayabilen bir teori gibi yansıtıldı.
Aslında herkes canlılığın tesadüflerle ortaya çıkamayacak kadar kompleks olduğunu; yıldırımların, radyasyonun, güneş ışığının, cansız, bilinçsiz atomları tesadüfler sonucu çiçeklere, portakal ağaçlarına, karacalara, tavşanlara, rengarenk tüylere ve kusursuz kanat yapıları ile kuşlara, mis gibi kokusuyla ve son derece estetik görünümüyle çileklere, devasa çınar ağaçlarına, papatyalara, günümüzde modacılara esin kaynağı olan kelebeklere, kaplanlara, zeytin ağaçlarına dönüştürmeyeceğini bilir. Ayrıca bu cansız bilinçsiz atomların düşünen, konuşan, sevinen, heyecanlanan, köprüler, barajlar, uzay gemileri inşa eden, sanat eserleri meydana getiren, kendisini meydana getiren atomları, molekülleri, hücreyi inceleyen, üniversiteler kuran, devletler yöneten insanları meydana getiremeyeceği açıktır.
Evrim teorisini savunanlar da bu gerçeği aslında görmekte ancak yanlış olduğunu söyleyememektedirler. Çünkü söyledikleri takdirde, materyalist dünya görüşlerini terk etmek zorunda olduklarının, tüm canlılığı yaratan Üstün ve Güçlü, sonsuz Akıl ve İlim Sahibi bir Yaratıcı'nın, tüm alemlerin Rabbi olan Allah'ın var olduğunu kabul etmeleri gerektiğinin farkındadırlar. Bu gerçeği kabul ettiklerinde ise, tüm hırslarını, kibirlerini bir kenara bırakıp, kendilerini yoktan var eden, kendilerine can veren, sayısız nimetle ve rahmetiyle kendilerini koruyup yaşatan Allah için yaşamaya başlamaları gerektiğini bilmektedirler. İşte, körü körüne dünyaya bağlı, putperestler gibi maddeyi ve kendi zekalarını ilah edinen bu insanlar, bu gerçeği kabul edemedikleri için, evrim aldatmacasını anlatmaya devam etmektedirler.
Ne var ki, günümüzde insanların büyük bir çoğunluğu artık evrim teorisinin tarihin en büyük saçmalıklarından biri olduğunu görebilmektedir. Küçük çocuklar dahi, yarı maymun yarı insan yaratıkların hiçbir zaman yaşamadıklarını bilmekte, bunlara bilimsel çizimler olarak değil, "karikatür" gözüyle bakmaktadırlar. Evrimci bilim adamlarının maskesi 20. yüzyılın sonunda düşmüş, ideolojileri uğruna insanları kandırmaya çalıştıkları anlaşılmıştır.
Bu kitapta, yerli ve yabancı basında çıkan evrim aldatmacalarına daha önce tarafımızdan verilen cevaplar biraraya getirilmiştir. Bu kitapta derlenen evrim haberlerini okuduğunuzda, söz konusu medya kuruluşlarının nasıl sistemli bir evrim propagandası içinde olduğunu, evrim teorisini savunmak uğruna ne kadar mantıksız ve gülünç iddiaları bilimsel habermiş gibi sunduklarını göreceksiniz. Ayrıca, bu evrim safsatalarına bilimin ve aklın verdiği cevapları görerek, 150 yıldır bilim dünyasının nasıl olup da böyle bir aldatmacanın peşinden gidebildiğine hayret edeceksiniz.
21. yüzyıl inşaAllah evrim teorisinin, dolayısıyla materyalist felsefenin yıkıldığı, insanların Allah'a ve din ahlakına yöneldikleri, barışın, huzur ve güvenliğin, güzel ahlakın -fedakarlığın, dayanışmanın, sevgi ve şefkatin- hakim olduğu aydınlık bir yüzyıl olarak tarihe geçecektir.
Adnan Oktar (Harun Yahya) Giriş Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi (UBA), 1999 yılında Bilim ve Yaratılışçılık: Ulusal Bilimler Akademisi'nin Görüşü adında bir kitapçık yayınladı. Kitapçığın amacı, evrim teorisinin 'en önemli... more
Adnan Oktar (Harun Yahya)
Giriş
Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi (UBA), 1999 yılında Bilim ve Yaratılışçılık: Ulusal Bilimler Akademisi'nin Görüşü adında bir kitapçık yayınladı. Kitapçığın amacı, evrim teorisinin 'en önemli delillerini' biraraya getirerek, yaratılış-evrim tartışmalarına cevap vermekti. Kitapçık, tüm dünyada evrimciler tarafından çok önemli bir kaynak olarak kabul edildi. Evrimci çevreler bu kitabı internet sitelerinde ücretsiz olarak yayınladılar. Ülkemizde ise bu Darwinist misyonu, geçtiğimiz yıllarda zaten bu amaçla kurulmuş olan Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) üstlendi. Kitapçık Türkçeye çevrildi ve Bilim ve Ütopya gibi Darwinist-materyalist çizgideki yayınlarda Türk evrimcilere müjdelendi.
Kitapçık hakkında öyle bir reklam kampanyası yürütüldü ki, gören bu kitapçığın evrim teorisi ile ilgili delillerle dolu olduğunu ve evrim teorisi aleyhindeki tüm tartışmalara son verdiğini sanabilirdi. Ancak, kitapçıkta bunları bulmayı umanlar, büyük bir hayal kırıklığına uğradılar. Çünkü kitapçıkta evrim teorisinin asıl tartışma konusu olan ve asla evrim teorisi ile açıklanamayacağı açıkça görülen Kambriyen Patlaması, hücrenin kökeni, insan bilincinin kökeni gibi konulardan bir kez bile bahsedilmiyor; evrimcilerin klasik iddiaları, defalarca bilimsel bulgularla çürütülmüş olmasına rağmen oldukça yüzeysel bir anlatımla, hiçbir delil getirilmeden tekrarlanıyordu.
evrim
Ulusal Bilimler Akademisi'nin kitapçığındaki iddialara, önceki çalışmalarımızda birçok kereler cevap vermiş, bu iddiaların bilimsel değeri olmadığını bilimsel delilleri ile göstermiştik. Ancak yine de bu kitapçığa cevap niteliğinde yeni bir çalışma hazırlama gereği doğdu. Çünkü bu çalışma ile dünyanın en önde gelen evrimci kuruluşlarından biri olan Ulusal Bilimler Akademisi üyelerinin, büyük bir bağnazlıkla bağlı oldukları Darwinizm ve materyalizm nedeniyle, çok açık gerçekleri dahi göremeyecek hale nasıl geldiklerini, bilimi dahi göz ardı ederek, delilleri nasıl çarpıtabildiklerini, göz göre göre bir yalanı nasıl savunabildiklerini göstermek istedik.
Bu kitabı objektif bir gözle okuyanlar, söz konusu gerçeği, yani evrim teorisinin tamamen dogmatik bir inatla, körü körüne savunulmakta olduğunu bir kez daha göreceklerdir.
Peki bu bilim adamları neden bilimsel gerçeklere rağmen, 19. yüzyıldan kalma bir dogmayı hala büyük bir ısrarla savunmaya devam ediyorlar?
Bunun nedeni, bu bilim adamlarının inandıkları materyalist felsefedir. Sadece maddenin varlığını kabul eden bir felsefe olan materyalizm, ateizmle eş anlamlı gibidir. Ve ateistlerin, yani Allah'ın varlığını, dini, ilahi kitapları ve ölümden sonraki sonsuz ahiret hayatını reddetmek isteyenlerin, hayatın kökenine ateist bir açıklama getiren Darwinizm gibi bir teoriye ihtiyaçları vardır. Eğer Darwinizm'in yıkıldığını kabul ederlerse, Allah'ın ve dolayısıyla, ahiretin varlığını ve peygamberlerin doğru söylediğini de kabul etmek durumunda kalacaklarını fark etmekte, bu nedenle büyük bir bağnazlıkla Darwinizm'i savunmaya devam etmektedirler.
Matematik ve astronomi profesörü Chandra Wickramasinghe, söz konusu Darwinist bağnazlığı fark etmiş olan bilim adamlarından biri olarak şu itirafta bulunmaktadır:
Bir bilim adamı olarak aldığım eğitim boyunca, bilimin herhangi bir bilinçli yaratılış kavramı ile uyuşamayacağına dair çok güçlü bir beyin yıkamaya tabi tutuldum. Bu kavrama karşı şiddetle tavır alınması gerekiyordu... Ama şu anda, Tanrı'ya inanmayı gerektiren açıklamaya karşı olarak öne sürülebilecek hiçbir argüman bulamıyorum… Biz hep açık bir zihinle düşünmeye alıştık ve şimdi yaşama getirilebilecek tek mantıklı cevabın yaratılış olduğu sonucuna varıyoruz, tesadüfi karmaşalar değil.1
Evrimci antropolog Dr. Michael Walker ise, 'Birçok bilim adamı ve teknoloji uzmanının Darwin teorisini ikna olmasalar da kabul etmelerinin tek nedeninin, bu teorinin bir Yaratıcı olduğunu reddetmesi olduğunu kabul etmek zorundayız.' 2 diyerek bu gerçeği kabul etmektedir.
Kitap boyunca da görüleceği gibi, Bilim ve Yaratılışçılık kitapçığının yazarları her ne kadar bilim adamı ünvanı taşıyan kişiler olsalar da, hem bilimi, hem de akıl ve mantığı bir kenara bırakmış, Allah'ın varlığını ve herşeyin Yaratıcısı olduğunu inkar etmeyi kendilerine bir amaç olarak belirlemiş kişilerdir. Bu kişiler tesadüfen meydana gelmesi 1040.000 de 1 ihtimal olan (yani kesinlikle imkansız olan) bir proteinin, tesadüfen meydana geldiğine, sonra bunu, tesadüfen gerçekleşmesi en az bu kadar imkansız olan yüzbinlerce tesadüfün izlediğine inanmaktadırlar. Canlılara, özellikle insanlara kanser gibi ölümcül hastalıklardan başka bir şey kazandırmayan mutasyonların, maymunları düşünen, akleden, muhakeme eden, kararlar veren, politikalar izleyen, medeniyetler kuran, sanat şaheserleri meydana getiren, sevinen, üzülen, arkadaş edinen, aile kuran, Nobel Ödülü, Oscar kazanan, yüzbinlerce sayfa kitabı okuyup öğrenen öğrencilere, sanatçılara, bilim adamlarına, politikacılara, mimarlara, öğretim görevlilerine dönüştüren bir güç olduğunu zannetmektedirler. İşte sahip oldukları ve gözü kapalı olarak savundukları bu ideolojileri nedeniyle, akılcı düşünme yeteneklerini kaybetmişlerdir.
İşte bu nedenle İskandinav bilim adamı Søren Løvtrup'un dediği gibi 'Sanırım herkes, bir bilim dalının tamamının yanlış bir teoriye bağımlı hale gelmesinin çok büyük bir şanssızlık olacağını kabul edecektir... İnanıyorum ki, Darwinizm efsanesi bir gün bilim tarihindeki en büyük aldanış olarak tanımlanacaktır.'3
Giriş
Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi (UBA), 1999 yılında Bilim ve Yaratılışçılık: Ulusal Bilimler Akademisi'nin Görüşü adında bir kitapçık yayınladı. Kitapçığın amacı, evrim teorisinin 'en önemli delillerini' biraraya getirerek, yaratılış-evrim tartışmalarına cevap vermekti. Kitapçık, tüm dünyada evrimciler tarafından çok önemli bir kaynak olarak kabul edildi. Evrimci çevreler bu kitabı internet sitelerinde ücretsiz olarak yayınladılar. Ülkemizde ise bu Darwinist misyonu, geçtiğimiz yıllarda zaten bu amaçla kurulmuş olan Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) üstlendi. Kitapçık Türkçeye çevrildi ve Bilim ve Ütopya gibi Darwinist-materyalist çizgideki yayınlarda Türk evrimcilere müjdelendi.
Kitapçık hakkında öyle bir reklam kampanyası yürütüldü ki, gören bu kitapçığın evrim teorisi ile ilgili delillerle dolu olduğunu ve evrim teorisi aleyhindeki tüm tartışmalara son verdiğini sanabilirdi. Ancak, kitapçıkta bunları bulmayı umanlar, büyük bir hayal kırıklığına uğradılar. Çünkü kitapçıkta evrim teorisinin asıl tartışma konusu olan ve asla evrim teorisi ile açıklanamayacağı açıkça görülen Kambriyen Patlaması, hücrenin kökeni, insan bilincinin kökeni gibi konulardan bir kez bile bahsedilmiyor; evrimcilerin klasik iddiaları, defalarca bilimsel bulgularla çürütülmüş olmasına rağmen oldukça yüzeysel bir anlatımla, hiçbir delil getirilmeden tekrarlanıyordu.
evrim
Ulusal Bilimler Akademisi'nin kitapçığındaki iddialara, önceki çalışmalarımızda birçok kereler cevap vermiş, bu iddiaların bilimsel değeri olmadığını bilimsel delilleri ile göstermiştik. Ancak yine de bu kitapçığa cevap niteliğinde yeni bir çalışma hazırlama gereği doğdu. Çünkü bu çalışma ile dünyanın en önde gelen evrimci kuruluşlarından biri olan Ulusal Bilimler Akademisi üyelerinin, büyük bir bağnazlıkla bağlı oldukları Darwinizm ve materyalizm nedeniyle, çok açık gerçekleri dahi göremeyecek hale nasıl geldiklerini, bilimi dahi göz ardı ederek, delilleri nasıl çarpıtabildiklerini, göz göre göre bir yalanı nasıl savunabildiklerini göstermek istedik.
Bu kitabı objektif bir gözle okuyanlar, söz konusu gerçeği, yani evrim teorisinin tamamen dogmatik bir inatla, körü körüne savunulmakta olduğunu bir kez daha göreceklerdir.
Peki bu bilim adamları neden bilimsel gerçeklere rağmen, 19. yüzyıldan kalma bir dogmayı hala büyük bir ısrarla savunmaya devam ediyorlar?
Bunun nedeni, bu bilim adamlarının inandıkları materyalist felsefedir. Sadece maddenin varlığını kabul eden bir felsefe olan materyalizm, ateizmle eş anlamlı gibidir. Ve ateistlerin, yani Allah'ın varlığını, dini, ilahi kitapları ve ölümden sonraki sonsuz ahiret hayatını reddetmek isteyenlerin, hayatın kökenine ateist bir açıklama getiren Darwinizm gibi bir teoriye ihtiyaçları vardır. Eğer Darwinizm'in yıkıldığını kabul ederlerse, Allah'ın ve dolayısıyla, ahiretin varlığını ve peygamberlerin doğru söylediğini de kabul etmek durumunda kalacaklarını fark etmekte, bu nedenle büyük bir bağnazlıkla Darwinizm'i savunmaya devam etmektedirler.
Matematik ve astronomi profesörü Chandra Wickramasinghe, söz konusu Darwinist bağnazlığı fark etmiş olan bilim adamlarından biri olarak şu itirafta bulunmaktadır:
Bir bilim adamı olarak aldığım eğitim boyunca, bilimin herhangi bir bilinçli yaratılış kavramı ile uyuşamayacağına dair çok güçlü bir beyin yıkamaya tabi tutuldum. Bu kavrama karşı şiddetle tavır alınması gerekiyordu... Ama şu anda, Tanrı'ya inanmayı gerektiren açıklamaya karşı olarak öne sürülebilecek hiçbir argüman bulamıyorum… Biz hep açık bir zihinle düşünmeye alıştık ve şimdi yaşama getirilebilecek tek mantıklı cevabın yaratılış olduğu sonucuna varıyoruz, tesadüfi karmaşalar değil.1
Evrimci antropolog Dr. Michael Walker ise, 'Birçok bilim adamı ve teknoloji uzmanının Darwin teorisini ikna olmasalar da kabul etmelerinin tek nedeninin, bu teorinin bir Yaratıcı olduğunu reddetmesi olduğunu kabul etmek zorundayız.' 2 diyerek bu gerçeği kabul etmektedir.
Kitap boyunca da görüleceği gibi, Bilim ve Yaratılışçılık kitapçığının yazarları her ne kadar bilim adamı ünvanı taşıyan kişiler olsalar da, hem bilimi, hem de akıl ve mantığı bir kenara bırakmış, Allah'ın varlığını ve herşeyin Yaratıcısı olduğunu inkar etmeyi kendilerine bir amaç olarak belirlemiş kişilerdir. Bu kişiler tesadüfen meydana gelmesi 1040.000 de 1 ihtimal olan (yani kesinlikle imkansız olan) bir proteinin, tesadüfen meydana geldiğine, sonra bunu, tesadüfen gerçekleşmesi en az bu kadar imkansız olan yüzbinlerce tesadüfün izlediğine inanmaktadırlar. Canlılara, özellikle insanlara kanser gibi ölümcül hastalıklardan başka bir şey kazandırmayan mutasyonların, maymunları düşünen, akleden, muhakeme eden, kararlar veren, politikalar izleyen, medeniyetler kuran, sanat şaheserleri meydana getiren, sevinen, üzülen, arkadaş edinen, aile kuran, Nobel Ödülü, Oscar kazanan, yüzbinlerce sayfa kitabı okuyup öğrenen öğrencilere, sanatçılara, bilim adamlarına, politikacılara, mimarlara, öğretim görevlilerine dönüştüren bir güç olduğunu zannetmektedirler. İşte sahip oldukları ve gözü kapalı olarak savundukları bu ideolojileri nedeniyle, akılcı düşünme yeteneklerini kaybetmişlerdir.
İşte bu nedenle İskandinav bilim adamı Søren Løvtrup'un dediği gibi 'Sanırım herkes, bir bilim dalının tamamının yanlış bir teoriye bağımlı hale gelmesinin çok büyük bir şanssızlık olacağını kabul edecektir... İnanıyorum ki, Darwinizm efsanesi bir gün bilim tarihindeki en büyük aldanış olarak tanımlanacaktır.'3
Geçmişten bu güne bilinen en eski hominid’ler Afrika’da yaşamış olan ve 6 milyon yıl öncesine tarihlendirilen Orrorin tugenensis, 6-7 milyon yıl öncesine tarihlendirilen Sahelanthropus çadensis ve 4.4 milyon yıl öncesine tarihlendirilen... more
Geçmişten bu güne bilinen en eski hominid’ler Afrika’da yaşamış olan ve 6 milyon
yıl öncesine tarihlendirilen Orrorin tugenensis, 6-7 milyon yıl öncesine tarihlendirilen
Sahelanthropus çadensis ve 4.4 milyon yıl öncesine tarihlendirilen Ardipithecus
ramidus'tur.Bu örneklerde hem Afrika’lı pongid’lerin hem de hominid’lerin özelliklerinin görülmesi bu fosillerin hominid yönünde evrimleşmenin ilk örnekleri olabileceğini desteklemektedir.
yıl öncesine tarihlendirilen Orrorin tugenensis, 6-7 milyon yıl öncesine tarihlendirilen
Sahelanthropus çadensis ve 4.4 milyon yıl öncesine tarihlendirilen Ardipithecus
ramidus'tur.Bu örneklerde hem Afrika’lı pongid’lerin hem de hominid’lerin özelliklerinin görülmesi bu fosillerin hominid yönünde evrimleşmenin ilk örnekleri olabileceğini desteklemektedir.
Related Topics