Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
  • Munzur Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümüedit
Cumhuriyet döneminde harap halde bulunan kentlerin modern görünüme kavuşturulası, vatandaşların çevre ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi için her alanda çalışma başlatılmıştır. Osmanlı Devleti döneminde Avrupa ülkelerinden örnek... more
Cumhuriyet döneminde harap halde bulunan kentlerin modern görünüme kavuşturulası, vatandaşların çevre ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi için her alanda çalışma başlatılmıştır. Osmanlı Devleti döneminde Avrupa ülkelerinden örnek alınarak kurulan belediye teşkilatları ve il özel idareleri gibi kurumlara Cumhuriyet döneminde çeşitli hukuki ve idari düzenlemeler yapılarak işlerlik kazandırılmış, imar faaliyetlerinin başat kurumları haline getirilmişlerdir. Anayasal düzenlemelerle kentlere ve köylere tüzel kişilik kazandırılarak, oluşturulan belediye, il ve köy meclisleriyle yerel mekanizmalar oluşturulmuş ve özellikle mahalli idareler vasıtasıyla imar faaliyetleri gerçekleştirilerek ülkenin bayındır hale getirilmesine çalışılmıştır. Bu dönem kapsamında, yapılan çalışmalar ve kazanımlara dair faaliyet raporları bazı kurumlarca kısmen yayımlanmıştır. Fakat tüm mahalli idare teşkilatlarının ülke genelinde yaptığı çalışmalara dair kapsamlı bir kaynak oluşturulamamıştır. Bu çalışma, Cumh...
Salgın hastalıklar her dönemde devlet yöneticilerinin önde gelen sorunlarından olmuştur. Erken Cumhuriyet döneminin önemli sorunlarından biri de hayvanlarda görülen bulaşıcı hastalıklardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yıllarda... more
Salgın hastalıklar her dönemde devlet yöneticilerinin önde gelen sorunlarından olmuştur. Erken Cumhuriyet döneminin önemli sorunlarından biri de hayvanlarda görülen bulaşıcı hastalıklardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yıllarda nüfusun çoğu çiftçilikle geçimini sağlıyordu. Özellikle hayvancılıkla geçimini sağlayan insanların en büyük korkusu salgın hastalıklar nedeniyle hayvanlarının telef olmasıydı. Atatürk, tarım ve hayvancılığın ülke ekonomisi için yegâne kaynak olduğu bilinciyle hayvanlarda görülen salgın hastalıklarla mücadeleye büyük önem vermiştir. Osmanlı Devleti döneminden kalan kısıtlı imkânlarla bu çalışmaların yürütülemeyeceği anlaşılmış yeni tıbbi kurumlar ve laboratuvarlar kurulmuştur. Bu kapsamda adeta seferberlik başlatılmış yerli, yabancı bilim insanları bir araya getirilerek yeni buluşlara imza atılmıştır. Ülkede ihtiyaç duyulan yerlere (Ankara, Erzincan, Mardin) bölge laboratuvarları kurularak aşı, serum ve ilaç üretimi yapılmıştır. İmkânsızlıklara rağmen, Batılı devletlerin bulmadığı Sığır Vebası Hastalığının aşısını Türk Veteriner Süreyya Tahsin Bey bulmuştur. Ayrıca Fransa Pasteur Enstitüsü’nün ürettiğinden daha etkili olan Türk Şarbon Aşısı üretilmiştir. Yurt dışından alınan birçok ilaç, serum ve aşı Türkiye’de üretilmeye başlanmış, ekonomiye çok önemli kazanç sağlanmıştır. Cumhuriyetin ilk on yılında yapılan çalışmalarla birçok hastalığın tedavi yöntemi bulunmuştur.
Cumhuriyet döneminde harap halde bulunan kentlerin modern görünüme kavuşturulası, vatandaşların çevre ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi için her alanda çalışma başlatılmıştır. Osmanlı Devleti döneminde Avrupa ülkelerinden örnek... more
Cumhuriyet döneminde harap halde bulunan kentlerin modern görünüme kavuşturulası, vatandaşların çevre ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi için her alanda çalışma başlatılmıştır. Osmanlı Devleti döneminde Avrupa ülkelerinden örnek alınarak kurulan belediye teşkilatları ve il özel idareleri gibi kurumlara Cumhuriyet döneminde çeşitli hukuki ve idari düzenlemeler yapılarak işlerlik kazandırılmış, imar faaliyetlerinin başat kurumları haline getirilmişlerdir. Anayasal düzenlemelerle kentlere ve köylere tüzel kişilik kazandırılarak, oluşturulan belediye, il ve köy meclisleriyle yerel mekanizmalar oluşturulmuş ve özellikle mahalli idareler vasıtasıyla imar faaliyetleri gerçekleştirilerek ülkenin bayındır hale getirilmesine çalışılmıştır. Bu dönem kapsamında, yapılan çalışmalar ve kazanımlara dair faaliyet raporları bazı kurumlarca kısmen yayımlanmıştır. Fakat tüm mahalli idare teşkilatlarının ülke genelinde yaptığı çalışmalara dair kapsamlı bir kaynak oluşturulamamıştır. Bu çalışma, Cumhuriyet Arşivi kayıtlarına göre yerel yönetim birimlerinin çalışmalarına odaklanacaktır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk döneminde il özel idareleri, belediyeler ve köy idareleri hakkında bilgiler verilip, yapılan çalışmalardan elde edilen kazanımlar detaylı olarak sunulacaktır.
Salgın hastalıklar her dönemde devlet yöneticilerinin önde gelen sorunlarından olmuştur. Erken Cumhuriyet döneminin önemli sorunlarından biri de hayvanlarda görülen bulaşıcı hastalıklardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yıllarda... more
Salgın hastalıklar her dönemde devlet yöneticilerinin önde gelen sorunlarından olmuştur. Erken Cumhuriyet döneminin önemli sorunlarından biri de hayvanlarda görülen bulaşıcı hastalıklardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yıllarda nüfusun çoğu çiftçilikle geçimini sağlıyordu. Özellikle hayvancılıkla geçimini sağlayan insanların en büyük korkusu salgın hastalıklar nedeniyle hayvanlarının telef olmasıydı. Atatürk, tarım ve hayvancılığın ülke ekonomisi için yegâne kaynak olduğu bilinciyle hayvanlarda görülen salgın hastalıklarla mücadeleye büyük önem vermiştir. Osmanlı Devleti döneminden kalan kısıtlı imkânlarla bu çalışmaların yürütülemeyeceği anlaşılmış yeni tıbbi kurumlar ve laboratuvarlar kurulmuştur. Bu kapsamda adeta seferberlik başlatılmış yerli, yabancı bilim insanları bir araya getirilerek yeni buluşlara imza atılmıştır. Ülkede ihtiyaç duyulan yerlere (Ankara, Erzincan, Mardin) bölge laboratuvarları kurularak aşı, serum ve ilaç üretimi yapılmıştır. İmkânsızlıklara rağmen, Batılı devletlerin bulmadığı Sığır Vebası Hastalığının aşısını Türk Veteriner Süreyya Tahsin Bey bulmuştur. Ayrıca Fransa Pasteur Enstitüsü’nün ürettiğinden daha etkili olan Türk Şarbon Aşısı üretilmiştir. Yurt dışından alınan birçok ilaç, serum ve aşı Türkiye’de üretilmeye başlanmış, ekonomiye çok önemli kazanç sağlanmıştır. Cumhuriyetin ilk on yılında yapılan çalışmalarla birçok hastalığın tedavi yöntemi bulunmuştur.
Devletler kalkınma projelerini hazırlarken, doğal kaynaklarını, sermaye birikimlerini ve o devletin sınırları dâhilinde ki halkın nüfus özelliklerini göz önünde bulundururlar. Bu verilerden belki de en önemlisi mevcut nüfusun... more
Devletler kalkınma projelerini hazırlarken, doğal kaynaklarını, sermaye birikimlerini ve o devletin sınırları dâhilinde ki halkın nüfus özelliklerini göz önünde bulundururlar. Bu verilerden belki de en önemlisi mevcut nüfusun özellikleridir. Çünkü nüfus özellikleri devletlerin, yatırımlarını neye göre yapması gerektiği ve toplumdaki bireylerin gelişimi için ne gibi tedbirler alması gerektiği konusunda bilgiler vererek, uluslararası gelişimlerini sistematik bir şekilde sürdürmesini sağlarlar. 1927 yılında gerçekleştirilen nüfusu sayımı için 1926 yılında nüfus sayım kanunu çıkarılmıştır. Yine aynı yıl İstatistik Genel Müdürlüğü kurulmuş ve Belçikalı Camilla Jacquart kurumun başına getirilmiştir. 28 Ekim 1927 tarihinde ise Türkiye Cumhuriyet'inin ilk nüfus sayımı yapılmıştır. Sayım süresince sokağa çıkma yasağı uygulanmıştır. 28 Ekim 1927'de gerçekleştirilen ilk nüfus sayımı, hem süregelen modernleşmenin hem de nüfus büyüklüğüne dayanan gücün bir göstergesiydi. Bu sayım sonucunda Ağrı nüfusu 68,850 kişi olarak tespit edilmiştir. Çalışmada ayrıca okur-yazar sayısı, yaş grupları, inanç, anadiller, meslek grupları, özürlü nüfusu, medeni hal, doğum yerleri gibi konular ele alınmıştır.
Özet Varlık Vergisi İkinci Dünya Savaşı sırasında çıkarılmış olan olağanüstü bir vergidir. Türkiye savaşa girmemiş olsa da ekonomik olarak olumsuz etkilerinden kurtulamamıştır. Genç nüfusun silah altına alınması, ihracat ve ithalat... more
Özet Varlık Vergisi İkinci Dünya Savaşı sırasında çıkarılmış olan olağanüstü bir vergidir. Türkiye savaşa girmemiş olsa da ekonomik olarak olumsuz etkilerinden kurtulamamıştır. Genç nüfusun silah altına alınması, ihracat ve ithalat dengelerinin bozulması, aşırı para basımı ekonomik dengeleri derinden sarsmıştır. Bu ortamda karaborsacılık, stokçuluk gibi fırsatçı ticari faaliyetler yapan kişiler aşırı zenginleşirken, halkın alım gücü çok zayıflamıştır. Hükümet bu sorunlara çare olarak bir defaya mahsus aşırı kazanç sağlayan kişilerden vergi alınmasına karar vermiştir. Bu çalışmada, din farkı gözetilmeden servet ve kazanç sahiplerinden alınan bu verginin Elazığ'daki uygulamaları şehrin yerel gazetesi Turan'dan faydalanılarak aktarılmıştır. Abstract Asset tax is an extraordinary tax that has been implemented during the Second World War. Although Turkey has not entered the war, it has not survived its economic adverse effects. The disintegration of the young population, the deterioration of export and import balances, and the extreme monetary easing have deeply shaken the economic balances. In this environment, people who are engaged in opportunistic commercial activities such as black market, stockists, are extremely wealthy, while the public's purchasing power has been weakened. The
1950 yılında Demokrat Parti’nin iktidarı Cumhuriyet Halk Partisi’nden devralmasıyla Türkiye’de adeta farklı bir dönem başlamıştır. Siyasi, askeri, sosyal ve iktisadi bakımdan kendine özgü gelişmeler yaşanan bu dönem, 1960 yılında yapılan... more
1950 yılında Demokrat Parti’nin iktidarı Cumhuriyet Halk Partisi’nden devralmasıyla Türkiye’de adeta farklı bir dönem başlamıştır. Siyasi, askeri, sosyal ve iktisadi bakımdan kendine özgü gelişmeler yaşanan bu dönem, 1960 yılında yapılan askeri darbe ile son bulmuştur. Demokrat Parti döneminde, özellikle Milli Eğitim Bakanlığı yatırımlarında önemli gelişmeler yaşanmıştır. Eğitimin her kademesinde öğretmen, öğrenci ve okul
sayısı bakımından üç kata yakın artış görülmüştür. Eğitim tarihi alanında yapılan çalışmalar ve resmi kurumların yayınladıkları istatistiklerle bu döneme dair gelişmeler nicel ve nitel açıdan değerlendirilmeye çalışılmıştır. Fakat yapılan yatırımların kentlerdeki yansımaları, ayrılan ödeneklerin hangi eğitim kurumunun inşası ve tamiratı için kullanıldığı konusu alanın eksik kalan tarafını oluşturmuştur. Çalışmanın odaklandığı bu konu, özellikle Cumhuriyet dönemi arşiv kayıtlarından elde edilen bilgilerle ayrıntılı bir şekilde sunulacaktır. Kent eğitim tarihi çalışmalarına özellikle eğitim kurumlarının tarihçeleri açısından önemli katkı sağlayacak bu çalışma, ilköğretim, ortaöğretim, özel eğitim, yetiştirme yurtları ve yükseköğretim yatırımları olmak üzere eğitimin her kademesindeki gelişmeler ayrı başlıklar altında sunulacaktır.
Hatay, Mondros Ateşkes Antlaşması ardından Fransızlar tarafından işgalinden tam 21 yıl sonra, Mustafa Kemal Atatürk’ün olağanüstü diplomatik gayretleri sonucu 11 Temmuz 1939 tarihinde tekrar anavatan sınırlarına dâhil edilmiştir. 1 Eylül... more
Hatay, Mondros Ateşkes Antlaşması ardından Fransızlar tarafından
işgalinden tam 21 yıl sonra, Mustafa Kemal Atatürk’ün olağanüstü diplomatik gayretleri sonucu 11 Temmuz 1939 tarihinde tekrar anavatan sınırlarına dâhil edilmiştir. 1 Eylül 1939 tarihinde başlayan İkinci Dünya
Savaşı’na aylar kala yaşanan bu gelişmenin sevinci, savaşın başlamasıyla bir nevi yarım kalmıştır. Savaş tüm dünyayı etkilediği gibi Türkiye’yi de hem askerî hem de ekonomik açıdan olumsuz etkilemiştir. Türkiye savaşa girmemiş olsa da bir buçuk milyona yakın genç silahaltına alınmıştır. Millî savunma masraflarının artması, genç nüfusun askerde olması bütçe açığını oluşturmuş, para basımı artmış, üretim düşmüş, fiyatlar ve enflasyon yükselmiştir. Bu gelişmeler halkı ekonomik yönden olumsuz etkilemiştir.
Osmanlı Devleti’nden, Cumhuriyet’e miras kalan Müslüman
nüfus genelde çiftçilikle uğraştığından Gayrimüslimler ticari piyasaya
egemen olmuşlardır. Savaş esnasında yaşanan ekonomik sıkıntı halkın
çoğunluğunu yoksullaştırırken bir takım tüccar geçinen vurguncuları ise
aşırı zenginleştirmiştir. Bu dönemde ithalat işleri özellikle Gayrimüslimlerin elinde olduğundan kazananlar da yine bu tüccarlar olmuştur. Kazançlar karaborsacılık, stokçuluk ve vurgunculuk gibi yasa dışı yollarla elde edildiği için, vergiden de kaçırılmıştır. Bu yüzden devlet hazinesi gereken geliri sağlayamamış, kamu işlerinde güçsüz ve çaresiz kalınmıştır. İşte bu ekonomik kaostan çıkmak için 1942 yılında bir defaya mahsus olmak üzere Varlık Vergisi çıkarılmıştır. Aşırı kazanç sağlayanlardan alınmak üzere çıkarılan bu vergi, çiçeği burnunda bir il olan Hatay’da da uygulanmıştır. Bu vergi, uygulamaları esnasında ve sonrasında devlete karşı yurtiçinde ve dışında kara propaganda aracı olarak kullanılmıştır.Gayrimüslim nüfus bakımından hiç de azımsanamayacak bir il olan Hatay’daki Varlık Vergisi uygulamaları ise bu açıdan değerlendirildiğinde çok önemlidir. Fakat bugüne kadar bu konuda hiçbir çalışma yapılmamıştır. Bu çalışmada, Hatay’ın ilçeleri de dâhil olmak üzere vergi mükelleflerinin isimleri, vergi miktarları listeler hâlinde yerel gazete Yenigün’den faydalanılarak sunulmuştur. Çalışmamız, Varlık Vergisi uygulamalarına farklı bir kapı aralayarak, bu uygulamaların içeriğinin anlaşılmasına katkıda bulunacaktır.
İkinci Dünya Savaşı’nın ağır ekonomik koşulları savaşa girmemiş olsa da Türkiye’de aşırı derecede hissedilmiştir. Tarafsızlığını korumaya çalışan Türkiye, bir yandan da milli savunma tedbirleri nedeniyle harcamalarını arttırmaya... more
İkinci Dünya Savaşı’nın ağır ekonomik koşulları savaşa girmemiş olsa da Türkiye’de aşırı derecede hissedilmiştir. Tarafsızlığını korumaya çalışan Türkiye, bir yandan da milli savunma tedbirleri nedeniyle harcamalarını arttırmaya başlamıştır. Bu harcamalar bütçe açığının büyümesine ve buna bağlı olarak enflasyonun yükselerek aşırı fiyat artışlarına neden olmuştur. Sıkıntı içinde bulunan halk gündelik ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorluk çekmekte iken, bu durumu fırsata çevirip karaborsacılık ve vurgunculuk yaparak aşırı kazanç elde edip zenginleşenler olmuştur. Hükümet, ekonomiyi düzenlemek için alınan tedbirlerin işe yaramaması, enflasyonun ve fiyatların istenen seviyeye çekilememesi yüzünden aşırı kazanç elde edenlerden bir defaya mahsus alınmak üzere 11 Kasım 1942 tarihinde Varlık Vergisi Kanunu’nu çıkarmıştır. Bu çalışmada, Varlık Vergisi Kanunu’nun Erzurum’daki uygulama safhaları, komisyonların çalışmaları, kimlerden ne kadar vergi toplandığı ve sonuçları özellikle mahalli basın kaynaklarından faydalanılarak detaylı bir şekilde sunulmaya çalışılmıştır.
ÖZET Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinin sağlamlaştırılması, ulus-devlet oluşturma çalışmaları kapsamında yapılan önemli faaliyetlerden biri de alfabe ve dil konusunda yaşanmıştır. Mustafa Kemal Atatürk, yüzyıllardır Arapça ve Farsça'nın... more
ÖZET Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinin sağlamlaştırılması, ulus-devlet oluşturma çalışmaları kapsamında yapılan önemli faaliyetlerden biri de alfabe ve dil konusunda yaşanmıştır. Mustafa Kemal Atatürk, yüzyıllardır Arapça ve Farsça'nın etkisiyle, adeta ikinci planda kalmış olan Türkçe'yi ön plana çıkarmak istiyordu. Bilim ve teknolojide Batı'ya yönelme amacında olan Atatürk, Türkçe'deki yerel kaynakların akıllıca seçilip, kullanılması ile yabancı sözcüklerin lüzumsuz hale geleceğini düşünüyordu. Bu amaçla başlatılan süreçte, 1928 yılında Harf İnkılabı yapılarak Latin Harfleri'ne geçilmiş, ardından dilde yabancı sözcüklerin yerini tutacak Türkçe sözcük arama çalışmaları ile dili sadeleştirme faaliyetleri yoğunlaşmıştır. 1930'lu yılların ilk yarısında aşırıya kaçan bu çalışmalar, 1936 yılında tüm dillerin menşeinin Türkçe olduğunu savunan Güneş-Dil Teorisi ile yavaşlatılmış, bu uğraşın bir nevi gereksizliği ortaya konulmuştur. İşte bu çalışmada, Güneş-Dil Teorisi'nin denizcilik sektörü ve deniz taşıtlarına olan etkileri, isim değişiklikleri arşiv kayıtları esas alınarak ortaya konulmaya çalışılmıştır. Deniz taşıtlarına verilen 16 ismin etimolojik değerlendirmeleri detaylarıyla verilmiş olup, 108 adet deniz taşıtının isim değişikliği ise tablo halinde sunulmuştur. ABSTRACT Strengthening the foundations of the Republic of Turkey, one of the important activities carried out within the scope of the work to create nation-states he was also experienced in the alphabet and language. Mustafa Kemal Atatürk wanted to put the Turkish language in the forefront of the Arabic and Persian languages, which had been on the second plenary for centuries. Atatürk, who was aiming to go to the West in science and technology, thought that the local resources in Turkish would be cleverly selected 1 Dr. Öğr. Üyesi, Munzur Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Tunceli
Öz: İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Avrupa'daki Nazi baskısından kaçıp kurtulmak isteyen Yahudiler, Filistin'e gitmenin yollarını aramışlardır. Bu dönemde Filistin İngiltere'nin kontrolünde olduğundan, Yahudilerin kontrolsüz... more
Öz: İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Avrupa'daki Nazi baskısından kaçıp kurtulmak isteyen Yahudiler, Filistin'e gitmenin yollarını aramışlardır. Bu dönemde Filistin İngiltere'nin kontrolünde olduğundan, Yahudilerin kontrolsüz olarak Filistin'e girmelerine müsaade edilmiyordu. Yahudiler yasa dışı yollardan gemiler vasıtasıyla Filistin'e gitmek üzere yola çıkmışlarsa da, Akdeniz'de yakalanarak yine İngilizlerin diğer bir sömürgesi olan Kıbrıs Adası'na İngilizlerin gözetimi altında getirilmişlerdir. Kıbrıs'a getirilen bu Yahudilerin sayısı 3 yıl içinde 52.000 kişiye ulaşmıştır. İngilizler tarafından Kıbrıs'ta oluşturulan Caraolos (Karaoğlu), Xylotimbo (Ksilotimbo) ve Dekhelia (Dikelya) adındaki askeri kamplarda 3 yıla yakın bir süre kalan Yahudiler, Ada şartlarında hayatlarını mülteci statüsünde sürdürmeye çalışmışlardır. İngiliz askerlerinin kontrolündeki bu kamplardan Filistin'e gitmek için mücadele eden Yahudilerle ilgili Hür Söz Gazetesi'nde sıkça haber yayımlanmıştır. Kamp koşulları, gelen-giden mültecilerin sayıları güncel olarak takip edilip gazete aracılığıyla duyurulmaya çalışılmıştır. Bu çalışmamızda Kıbrıs'ta oluşturulan Yahudi kampları, yaşam koşulları, Kıbrıs halkının mülteci kamplarına bakışı ve kamplara yapılan masraflar gibi konular detaylarıyla incelenmeye çalışılmıştır. Abstract: The Jews who wanted to escape from the Nazi raids in Europe during and after the Second World War searched for ways to go to Palestine. Since Palestine was under British control during this period, the Jews were not allowed to enter Palestine uncontrollably. Although the Jews had set out through ships to go to Palestine through illegal roads, they were caught in the Mediterranean and brought under the auspices of the British to the Cyprus Island, another colony of the English. The number of this Jews brought to Cyprus reached 52,000 in 3 years. In military camps named Caraolos (Karaoglu), Xylotimbo (Ksilotimbo) and Dekhelia (Dikelya) which were created by the British in Cyprus, Jews, who stayed nearly 3 years have tried to maintain their lives in the conditions of the island under refugee status. The news about jews, who was trying to go to Palestine from those camps under the control of British Soldiers was often broadcasted in " Hür Söz Newspaper ". The conditions of the camps the number of the refugees going and coming have been followed and tried to be announced through the paper. In our study The topics like The jews camps built in Cyprus, their life conditions, the viewpoint of the people and the expenses fort he camps have tried to be investigated in details.
ÖZET Devletler kalkınma projelerini hazırlarken, doğal kaynaklarını, sermaye birikimlerini ve o devletin sınırları dâhilinde ki halkın nüfus özelliklerini göz önünde bulundururlar. Bu verilerden belki de en önemlisi mevcut nüfusun... more
ÖZET Devletler kalkınma projelerini hazırlarken, doğal kaynaklarını, sermaye birikimlerini ve o devletin sınırları dâhilinde ki halkın nüfus özelliklerini göz önünde bulundururlar. Bu verilerden belki de en önemlisi mevcut nüfusun özellikleridir. Çünkü nüfus özellikleri devletlerin, yatırımlarını neye göre yapması gerektiği ve toplumdaki bireylerin gelişimi için ne gibi tedbirler alması gerektiği konusunda bilgiler vererek, uluslararası gelişimlerini sistematik bir şekilde sürdürmesini sağlarlar. 1927 yılında gerçekleştirilen nüfusu sayımı için 1926 yılında nüfus sayım kanunu çıkarılmıştır. Yine aynı yıl İstatistik Genel Müdürlüğü kurulmuş ve Belçikalı Camilla Jacquart kurumun başına getirilmiştir. 28 Ekim 1927 tarihinde ise Türkiye Cumhuriyet'inin ilk nüfus sayımı yapılmıştır. Sayım süresince sokağa çıkma yasağı uygulanmıştır. 28 Ekim 1927'de gerçekleştirilen ilk nüfus sayımı, hem süregelen modernleşmenin hem de nüfus büyüklüğüne dayanan gücün bir göstergesiydi. Bu sayım sonucunda Ağrı nüfusu 68,850 kişi olarak tespit edilmiştir. Çalışmada ayrıca okur-yazar sayısı, yaş grupları, inanç, anadiller, meslek grupları, özürlü nüfusu, medeni hal, doğum yerleri gibi konular ele alınmıştır. ABSTRACT States in creating evelopments projects, natural resources, capital accumulation, and that even the boundaries of the state-owned the demographic characteristic of the population are considered, Because the population in the characteristic of the states, investments tools, more rational use what according to the must do and the society that the individuals fort he development of what such measures should take in the data provided, the nation's development of a systematic sustanability in line to continue provide. The population census law was enacted in 1926 for the population census carried out in 1927. The same year, the Directorate General of Statistics was established and Belgian Camilla Jacquart was appointed to the office. In the October 28, 1927 conducted the first census of the Republic of Turkey. During the counting, a ban on going out was applied. The first census carried out on October 28, 1927 was a demonstration of both continuing modernization and population-based strength. As a result of this census, Ağri population was determined as 68,850 persons. The study also covered issues such as the number of readers, age groups, beliefs, mother tongue, occupational groups, disabled population, marital status, birth place.
Öz Türkiye'nin ilk nüfus sayımı için 1926 yılında Nüfus Sayım Kanunu çıkarılmış ve 28 Ekim 1927 yılında Türkiye'de ilk genel nüfus sayımı yapılmıştır. Çalışmanın giriş kısmında Dünyada, Osmanlı Dönemi'nde ve Türkiye'de yapılan nüfus... more
Öz Türkiye'nin ilk nüfus sayımı için 1926 yılında Nüfus Sayım Kanunu çıkarılmış ve 28 Ekim 1927 yılında Türkiye'de ilk genel nüfus sayımı yapılmıştır. Çalışmanın giriş kısmında Dünyada, Osmanlı Dönemi'nde ve Türkiye'de yapılan nüfus sayımı hakkında kısaca bilgiler yer almaktadır. Çalışmanın asıl kısmında ise, 28 Ekim 1927'de yapılmış olan ilk genel nüfus sayımı sonuçlarına dayanılarak Mardin ve ilçelerinin genel nüfusu, okuryazarlık durumu, yaş grupları itibariyle nüfusu, inanç, anadilleri, doğum yerleri açısından, engelli nüfus, medenî hale göre ve meslek grupları temel alınarak, Mardin nüfus yapısı hakkında ayrıntılı bilgiler sunulmuştur. 1927'de yapılan ilk genel nüfus sayımı Avrupalı uzmanlar denetiminde Avrupa standartlarına uygun bir sayım olmuştur. Abstract Turkey's first census in 1926. Census Law was published. 28 In October 1927 the first general census was made in Turkey. In the world at the beginning of the study are summarized information about the census carried out in the Ottoman period and Turkey. The main part of the study is based on the results of the first general population census carried out on October 28, 1927, with reference to the general population of Mardin and its districts, literacy status, population by age groups, beliefs, mother tongue, place of birth, The first general population census carried out in 1927 was a census in line with European standards under the supervision of European experts. Giriş Nüfus yeryüzünde sınırları belirli bir alanda, belirli bir zamanda, belirli nedenlerden dolayı bir arada bulunan insanların oluşturduğu toplam sayıyı ifade eder(Üner, 1972: 11). Nüfus doğum, ölüm ve göç gibi olaylar neticesinde dünyada yaşayan insanların sayısı her an değiştiği, azalıp çoğaldığı gibi, bu insanların yeryüzüne dağılışı da durmadan değişmektedir(Atasoy-Çitçi, 2009: 198). Nüfus ülkeler ve milletlerin devamlılıklarını sağlamak ve devletlerinin ayakta durmasını sağlamada en önemli unsurlardan biridir. Nüfus sayımlarının yapılmasının iki ana amacı vardır. Bunlardan birincisi, nüfusun belirli bir gündeki miktarını; cinsiyet, yaş, medeni hal, din vs. özellikler açısından öğrenmektir. İkinci amaç, nüfusun sayı ve vasıf bakımından gelişmesini ve ilerlemesini incelemektir(Çakmak, 2013: 37). 20. yüzyıldan önce yapılan nüfus sayımlarıyla günümüzdeki nüfus sayımlarının gerek metotları, gerekse amaç ve sonuçları açısından önemli farklar bulunmaktadır. Geçmiş yüzyıllardan günümüze kadar insanlığın geçirdiği değişim sürecinde hukukun gelişmesi, asker ve savaşçı toplum yapısından endüstri toplumuna geçilmesi ve buna paralel olarak şehirleşmenin artması toplumların çekirdeğini oluşturan insan faktörünün önemini artırmış, insana verilen değerin artması da beraberinde nüfus sayımlarının daha ciddi, daha düzenli ve kapsamlı yapılmasını etkileyen önemli bir neden olmuştur (Köse, 2010: 6).
Özet İttihat ve Terakki Cemiyetinin eski yöneticilerinden olan Ahmet Kemal Bey teşkilatta “Küçük Efendi” ve “Kara Kemal” lakabıyla bilinmiştir. İttihat ve Terakki teşkilatında iki Kemal olduğundan dolayı lakabı Kara Kemal olmuştur. Diğer... more
Özet
İttihat ve Terakki Cemiyetinin eski yöneticilerinden olan Ahmet Kemal Bey teşkilatta “Küçük Efendi” ve “Kara Kemal” lakabıyla bilinmiştir. İttihat ve Terakki teşkilatında iki Kemal olduğundan dolayı lakabı Kara Kemal olmuştur. Diğer Kemal ise “Sarı Kemal” olarak bilinen Mustafa Kemal’dir. Teşkilatta Talat Paşa’ya “Büyük Efendi” dendiğinden Kara Kemal’e de “Küçük Efendi” denmiştir. Kara Kemal, İttihat ve Terakki’nin yönetimde olduğu dönemde kısa bir süre İaşe Nazırı olmuştur. 1926 yılında İzmir’de Atatürk’e yapılan suikast girişiminden dolayı bazı İttihatçılarla beraber Kara Kemal de İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmış ve gıyaben idam cezasına çarptırılmıştır. İzmir suikastı ile ilgili pek çok kişi tutuklanırken Kara Kemal yargılama öncesinde kayıplara karışmıştır. Yargılaması devam ederken polis tarafından İstanbul’daki evinde sıkıştırılmış şüpheli bir şekilde intihar etmiştir. Ankara İstiklal Mahkemesi’nde yapılan yargılamalar Kara Kemal’in ölümünden sonra da devam etmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kara Kemal, Talat Paşa, Karakol Cemiyeti, İttihat ve Terakki, İaşe Nazırı.Little Lord of Union and Progress: Minister of Rationing Black Kemal’s Life and Activities
Abstract
Head of Union and Progress Governance Ahmet Kemal Bey was known by the name of “Küçük Effendi” and “Kara Kemal”. There were two Kemal in governance for this reason he was known as “Kara Kemal.” The other Kemal is known as “Sari Kemal” was Mustafa Kemal. Talat Pasha was called as “Büyük Effendi” and Kara Kemal was called “Kücük Effendi.” During he was in management of Union and Progress Governance, he took the duty of Minister of Food, agriculture and live stock for a while. He was sentenced with capital punishment by defaultly with some unionist because of assassination attending to Mustafa Kemal in Izmir in 1926. While lots of people were being arrested because of Izmir assassination attempt, he was disappeared before trials. While trial was going on he was arrested by the police in his house in Istanbul and suicide queerly. Trials of Ankara independence court were going on after Kara Kemal’s death.
Key Words: Kara Kemal, Talat Pasha, Karakol Association, Union and Progress, Minister of Rationing.
Özet Belçika Batı Avrupa’da yer alan küçük ve sanayileşmiş bir ülkedir. Bu ülke çeşitli etnik gruplardan oluşmaktadır. Bu nedenle ülke günümüzde parçalanma tehlikesi yaşamaktadır. Çok uluslu yapısı aynı zamanda zenginlik olmuştur. Ülke... more
Özet
Belçika Batı Avrupa’da yer alan küçük ve sanayileşmiş bir ülkedir. Bu ülke çeşitli etnik gruplardan oluşmaktadır. Bu nedenle ülke günümüzde parçalanma tehlikesi yaşamaktadır. Çok uluslu yapısı aynı zamanda zenginlik olmuştur. Ülke Hollanda ve Alman istilasına karşı İngiltere ve Fransa Tarafından himaye edilmiştir. Ancak Almanya iki dünya savaşında da Belçika’yı istila etmiştir. Savaşlardan sonra Fransa ve İngiltere tarafından yeniden diriltilmiştir. Ortaçağdan beri Avrupa savaşlarının cereyan ettiği bir coğrafyadır. Ülke Fransız ve Felemenk dil ve kültür sahasıdır. Ülke ekonomisi sanayi ve ticarete dayanır. Ülke Valon ve Flaman bölgelerine ayrılmıştır. Başlarda Valonlar zengin iken zamanla Flamanlar ekonomiye hâkim olmuştur. Belçika Osmanlı Devleti’nin güvenebileceği ticari bir ortak olmuştur. Atatürk döneminde de Türkiye ile Belçika ilişkileri her iki ülke açısından da olumlu bir seyir izlemiştir. Belçika Türkiye’ye çeşitli alanlarda uzmanlar göndermiştir. Belçika firmaları Türkiye’de elektrik, tramvay, demiryolu, liman, haberleşme gibi teknolojik alanlarda ihaleler almıştır. İsmet İnönü döneminde de Belçika firmaları Türkiye’de önemli ihaleler ve projeler almıştır. Bazı ihaleler ise Atatürk döneminde başlanılıp, İnönü döneminde bitirilmiştir. Belçika’nın sanayisinin aksine askeri gücünün ve nüfusunun yetersizliğinden dolayı Türkiye’de yayılmacı amaçlarının bulunmaması Osmanlı’dan beri tercih edilen alternatif bir ticari ortak olmasını sağlamıştır. Osmanlı ve cumhuriyet dönemlerinde silah ticaretinin en fazla yapıldığı ülkelerden biri olmuştur.
Anahtar Kelimeler: Türkiye, Belçika, Ticaret, Diplomasi, İkili İlişkiler
Abstract
Belgium is a small andindustrialized country located in Western Europe. This country consists of various ethnic groups. There fore, the country faces with the danger of fragmentation today. Belgium’s multinational structure has also been a wealth resource. Against the invasion of Germany and Netherlands, this country has been patronized by the UK and France. However, Germany has invaded Belgium in both World Wars. After the wars, Belgium has been resurrected\raisedby France and UK. Since the Middle ages, it is a geography where Europan wars have taken place. This country is a field for French and Dutch language and culture. The country’s economy is based on industry and trade. The country is divided in to Walloon and Flemish regions.In the beginning, while Walloons were rich, in time Flemishe’s have dominated the economy. Belgium has been a trading partner in which Ottoman Empire can trust. Also, in Atatürk period, Belgian’s relations with Turkey have followed a positive trend in terms of both countries. Belgium has sent experts to Turkey in various fields. Belgian firms in Turkey wont enders in technological fields such as electricity, trams, railways, ports, communications. In İsmet İnönü period, Belgian firms have also received major contract sand projects in Turkey. Some tenders started in Atatürk period, then they have been completed in İnönü period. Duetothelack of military power and absence in contrast to Belgium’s industry, Belgium has been prefered as an alternative trading partner since the Ottoman Empire because Belgium has noexpansionistaims in Turkey. In Ottoman and Republicanperiods it has become a place where armstrade has been made most.
Key Words: Turkey, Belgium, Trade, Diplomacy, Bilateral Relations
Öz Elazığ, Anadolu tarihi içinde, tarihi, coğrafi konumu, kültürü, sanatı, müzik ahengi ve edebiyatı ile farklı zenginliğe sahip nadide illerden biri olmuştur. Elazığ, Anadolu halkının genel bakış açısına göre; Doğu'ya göre Batı'lı,... more
Öz Elazığ, Anadolu tarihi içinde, tarihi, coğrafi konumu, kültürü, sanatı, müzik ahengi ve edebiyatı ile farklı zenginliğe sahip nadide illerden biri olmuştur. Elazığ, Anadolu halkının genel bakış açısına göre; Doğu'ya göre Batı'lı, Batı'ya göre Doğu'lu olma özelliğine sahip tek şehirdir denilebilir. Osmanlı Devleti'nde de; Harput dönem dönem, hem vilayet hem de sancak olmuş nadide yerleşim yerlerinden biridir. Osmanlı Devleti döneminde şimdiki Adıyaman, Malatya, Tunceli, Bingöl gibi farklı kültür özelliklerine sahip şehirleri kendi bünyesinde barındırmayı başarabilmiş Harput, bu kültürlerden etkilenmiş ve bu kültürleri de etkilemiştir. Farklı mezhep, şive ve kültürlere sahip bu yerleşim yerleri Harput Sancağı altında dönemin idarecileri tarafından birlik ve beraberlik içinde yönetilmeye çalışılmıştır. Cumhuriyet'le birlikte adı geçen yerler Elazığ'dan ayrılıp her biri birer il haline gelmiş ve Anadolu'nun ayrı ayrı dinamiklerini oluşturmuşlardır. Harput adı, Sultan Addulaziz'in tahta çıkısının 5. yılında Harput Đdare Meclisi azalarının teklifi, Hacı Ahmet Đzzet Paşa'nın mührü ve Sadaret Makamının onayıyla1866 yılında "Mamurat-ül Aziz" olmuş, fakat ismin telaffuzu güç olduğundan dolayı halk arasında kısaca "Elaziz" olarak söylenegelmiştir. Daha sonra bu şehre, Atatürk'ün 1937 yılında Elaziz'e teşrifleri sırasında "Azık Đli" anlamına gelen "Elazık" adı verilmiştir. Bu isim daha sonra "Elazığ"a dönüşmüştür. Bu çalışmada Elazığ'ın mülki yapısındaki gelişmeler, askeri, siyasi ve idari bakımdan incelenmiştir. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk döneminde Elazığ'ı temsil eden milletvekillerinin, valilerin ve belediye başkanlarının kimler olduğu ve bu kişilerin hangi tarihler arasında görev yaptıkları, görev süresi uzun olanların kısa özgeçmişleri verilmiştir. Ayrıca bu kişilerin Elazığ iline yapmış oldukları katkılarda bu çalışmada verilmiştir. Elazığ'ı temsil eden bu siyasi kişilerden görev yaptığı dönemde önemli bir gelişme ve fayda göstermeyenler sadece sıralamada gösterilmiştir. Bu sayede çalışanla, çalışmayan idarecilerin farkı da ortaya çıkmıştır. Çalışmada kaynak olarak Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi belgeleri, Elazığ'daki o dönemde yayınlanan yerel gazeteler, Meclis Zabıt Cerideleri, basılı kaynaklar ve makaleler kullanılmıştır. Abstract Elazığ has been one of the few cities, which have different wealth, with historical, geographical location, culture, art, musical harmony in Anatolian History. According to the point of view of Anatolian people in general, Elazığ can be said to be the only city which has the property of being western according to the East and being eastern according to the West. In the Otoman Empire period, Harput was one of the rare settlements which became both province and sanjak from period to period. During the Ottoman Empire Period, Harput, which succeeded to combine the cities which have different cultural features such as current Adıyaman, Malatya, Tunceli and Bingöl, was influenced by these cultures and influenced them, too. These settlements, which have different sects, accents and cultures, under the sanjak of Harput was tried to be administered in unity by administrators of that period. With republic, the places montined have seperated from Elazığ and each one has become a province and they have built the dynamics of Anatolia. With Harput board of governors' members' proposal and Hacı Ahmet Đzzet Paşa's signet and the approval of sadaret authority, the name Harput became " Mamurat-ul Aziz " in 1886 which was Sultan Abdulaziz's fifty year of ascending the throne, but due to the fact that it was difficult to be pronounced. It was called " Elaziz " among people/public. During Atatürk's visit to Elazığ in 1937, the name " Elazığ " meaning " Rations Province " was given and later this name turned to " Elaziğ ". In this study, the developments in the civil service of Elazığ have been searched from the military political and * * * * Bu çalışma 17-19 Kasım 2014 tarihleri arasında Atatürk Araştırma Merkezi tarafından Elazığ'da düzenlenen Tarihten Günümüze Elazığ Uluslararası Kongresi'nde sunulmuş bildirinin genişletilmiş halidir.
ÖZET 23 Aralık 1876 tarihinde ilan edilerek yürürlüğe giren Osmanlı Devleti’nin ilk anayasası Kanun-ı Esasi ile birlikte Birinci Meşrutiyet Dönemi başlamıştır. Böylece Türk demokrasi tarihinde parlamenter yönetim anlayışı resmi olarak... more
ÖZET
23 Aralık 1876 tarihinde ilan edilerek yürürlüğe giren Osmanlı Devleti’nin ilk anayasası Kanun-ı Esasi ile birlikte Birinci Meşrutiyet Dönemi başlamıştır. Böylece Türk demokrasi tarihinde parlamenter yönetim anlayışı resmi olarak yürürlüğe girmiştir. Parlamento, padişahın atadığı üyelerden oluşan Meclis-i Ayan ve halkın oylarıyla seçtiği temsilcilerin bulunduğu Meclis-i Mebusan’dan oluşmuştur. 19 Mart 1877 tarihinde çalışmalarına başlayan Meclis-i Mebusan’a o yıllarda idari açıdan Diyarbekir Vilayeti’ne bağlı Mamuretülaziz Sancağı’ndan tek mebus katılmıştır. Birinci Meşrutiyet Dönemi, 1877-1878 Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki savaş sebep gösterilerek anayasanın rafa kaldırılması ve iki dönem ancak faaliyet yürütebilen meclis çalışmalarının durdurulması ile sona ermiştir. 23 Temmuz 1908 tarihinde Kanun-ı Esasi’nin tekrar yürürlüğe girmesi ile İkinci Meşrutiyet Dönemi ve Meclis-i Mebusan’ın da faaliyet süreci yeniden başlamıştır. Bu dönemde Mamuretülaziz Vilayeti; Merkez, Malatya ve Dersim seçim bölgelerinden oluşmuştur. İkinci Meşrutiyet döneminde ise Meclis-i Mebusan’a Merkez Sancağı’nı temsilen 10 mebus katılmıştır. Bu çalışmada, Meclis-i Mebusan’daki Mamuratülaziz Vilayeti Merkez Sancağı’nı (Elazığ) temsil eden mebusların özgeçmişleri ve Meclisteki faaliyetleri arşiv ve meclis zabıt kayıtları esas alınarak ayrıntılı olarak sunulmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Meşrutiyet, Mamuretülaziz, Meclis, Mebus.
ABSTRACT
Of the Ottoman Empire in 1876, which was enacted on 23 December declared the first Constitution, kanun-ı esâsî of the first Constitutional era has begun. Thus, Turkish democracy in the history of parliamentary governance officially entered into force. Parliament, composed of members appointed by the Sultan, Senator Council and representatives from the Assembly of Deputies chosen by the votes of the public where it is formed. The Parliamentary Assembly on 19 March 1877 beginning to work in those years Diyarbekir province, Mamuretulaziz connected to one member from the administrative district participated. The first Constitutional era in the Ottoman Empire in the 1877-1878 war between Russia and the rack and removing of the Constitution by showing the cause of the two terms, however, ended with the cessation of the activities who can undertake the work of the Parliament. 23 with the enactment of the Constitution in July 1908, the second Constitutional era of the Assembly of Deputies and the annual process started again. Mamuretulaziz Province during this period, the center consists of regions of Malatya and Dersim selection. The second Constitutional period, on the same dayjoined the Assembly of deputies representing the central district of 10. In this study, the central sanjak of the province of the Assembly of deputies Mamuratulaziz(Elazig) and the activities of deputies in the Parliament, which represents the CVS archive and records on the basis of the Court of parliament to be presented has been studied in detail.
Key Words: Constitutional Monarchy, Mamuretülaziz, Assembly, Deputy.
Özet Varlık Vergisi İkinci Dünya Savaşı sırasında çıkarılmış olan olağanüstü bir vergidir. Türkiye savaşa girmemiş olsa da ekonomik olarak olumsuz etkilerinden kurtulamamıştır. Genç nüfusun silah altına alınması, ihracat ve ithalat... more
Özet Varlık Vergisi İkinci Dünya Savaşı sırasında çıkarılmış olan olağanüstü bir vergidir. Türkiye savaşa girmemiş olsa da ekonomik olarak olumsuz etkilerinden kurtulamamıştır. Genç nüfusun silah altına alınması, ihracat ve ithalat dengelerinin bozulması, aşırı para basımı ekonomik dengeleri derinden sarsmıştır. Bu ortamda karaborsacılık, stokçuluk gibi fırsatçı ticari faaliyetler yapan kişiler aşırı zenginleşirken, halkın alım gücü çok zayıflamıştır. Hükümet bu sorunlara çare olarak bir defaya mahsus aşırı kazanç sağlayan kişilerden vergi alınmasına karar vermiştir. Bu çalışmada, din farkı gözetilmeden servet ve kazanç sahiplerinden alınan bu verginin Elazığ'daki uygulamaları şehrin yerel gazetesi Turan'dan faydalanılarak aktarılmıştır. Abstract Asset tax is an extraordinary tax that has been implemented during the Second World War. Although Turkey has not entered the war, it has not survived its economic adverse effects. The disintegration of the young population, the deterioration of export and import balances, and the extreme monetary easing have deeply shaken the economic balances. In this environment, people who are engaged in opportunistic commercial activities such as black market, stockists, are extremely wealthy, while the public's purchasing power has been weakened. The
Bu eser, son yıllarda etkileyici tabiatının yanında, eğitimde kazandığı ülke geneli başarılarıyla da adını sık sık duyuran Tunceli’nin, kent tarihinden seçilmiş farklı konularını içermektedir. Konu başlıklarının, popülist ve alışılagelmiş... more
Bu eser, son yıllarda etkileyici tabiatının yanında, eğitimde kazandığı ülke geneli başarılarıyla da adını sık sık duyuran Tunceli’nin, kent tarihinden seçilmiş farklı konularını içermektedir. Konu başlıklarının, popülist ve alışılagelmiş kitap formatlarının dışında, bölgenin tarihinin bilinmesine
katkı sağlayacak nitelikte olmasına gayret edilmiştir. Kitabı oluşturan her bölüm, daha önce çalışılmamış farklı, çarpıcı konulardan oluşmuştur.
Böylelikle bölgenin tarihi süreç içerisinde bilinmeyen ya da eksik kalmış kısımları aydınlatılmaya ve yazın hayatına kazandırılarak okuyucuyla buluşması amaçlanmıştır. Eserde; Tunceli’nin çevre ve şehircilik alanındaki gelişim ve değişimi, XVIII. ve XIX. yüzyıl Tunceli yöresi aşiret yapıları ve faaliyetleri, Orta Demir Çağı’nda Aşağı Murat Havzasının durumu, XIX. yüzyılda Dersim’de yasanan salgın hastalıklar, II. Abdülhamid döneminde Ermenilerin Dersim bölgesinde gerçekleştirdikleri faaliyetler, Dersim’in ilk valisi Hüseyin Fikrî Paşa’nın vilâyetteki idaresi, Osmanlı Devleti zamanında Dersim bölgesinde
bulunan kiliselerin tamir ve inşası, Osmanlı Vilâyet Salnâmelerine göre Dersim Sancağı’ndaki değirmenler ve Beylikler döneminde Çemişgezek’in durumu gibi önemli konular ana kaynaklara
ve arşiv kayıtlarına dayandırılarak detaylarıyla sunulmuştur.
Bu çalışmada, tarih boyunca Anadolu’nun en önemli kentlerinden biri olmuş Elazığ’ın 1923-1950 yılları arası idari, siyasi ve sosyoekonomik yapısı ayrıntılarıyla ele alınmıştır. Kronolojik olarak tamamlayıcı olması bakımından İl’in... more
Bu çalışmada, tarih boyunca Anadolu’nun en önemli kentlerinden biri olmuş Elazığ’ın 1923-1950 yılları arası idari, siyasi ve sosyoekonomik yapısı ayrıntılarıyla ele alınmıştır. Kronolojik olarak tamamlayıcı olması bakımından İl’in tarihçesi ve Milli Mücadele Dönemi’ndeki idari ve siyasi yapısı da ayrı başlıklar altında sunulmuştur. Osmanlı Devleti döneminden başlanarak mülki yapı ve nüfus değişiklikleri, TBMM’nin ilk döneminden başlanarak, tek partili dönem ve çok partili hayata geçişte faaliyet sürdüren siyasi partiler, halkın siyasi temayülleri, genel(milletvekili) ve mahalli(belediye, il genel meclisi, muhtar) seçimlerde yaşananlar ve seçim sonuçları, vali, belediye başkanı ve milletvekillerinin özgeçmişleri, İl’de ve TBMM’deki faaliyetleri detaylarıyla aktarılmıştır. Umumi Müfettişlik Teşkilatlarının Elazığ’a dair çalışmaları, İl’deki sivil toplum kuruluşları, Balkan muhacirlerinin iskân çalışmaları, Varlık Vergisi uygulamaları, Şeyh Sait ve Dersim İsyanlarının İl’deki yansımaları ve Şehri ziyaret eden devlet adamları gibi önemli konular arşiv belgeleri ve ana kaynaklardan elde edilen bilgiler ışığında, akademik bir dille okuyucuya sunulmuştur
Research Interests:
Türk millî eğitim sistemi içerisinde öğretmen yetiştirme meselesi her dönemde üzerinde durulan bir konu olmuş, siyasal ve toplumsal hayatta meydana gelen değişikliklere paralel olarak birbirinden bağımsız yapılan ve sıklıkla değiştirilen... more
Türk millî eğitim sistemi içerisinde öğretmen yetiştirme meselesi her dönemde üzerinde durulan bir konu olmuş, siyasal ve toplumsal hayatta meydana gelen değişikliklere paralel olarak birbirinden bağımsız yapılan ve sıklıkla değiştirilen programlar, altyapı oluşturulmadan uygulamaya konmuştur. Bu nedenle uygulamada bazı aksaklık ve eksikler ortaya çıkmıştır. Öğretmen aldığı eğitimle öğrencilerin bireysel farklılıklarını dikkate alarak onlara bir yandan öğretim programında yer alan bilgileri aktarırken bir yandan da yaş gruplarına göre temel beceri ve yetkinlikleri vermekle yükümlü, çok yönlü insanlar olmak zorundadırlar. Öğretmenler, Başöğretmen Atatürk’ün ifade ettiği gibi milletleri millet yapıp onları kurtarıp geleceğe ulaştıran kişilerdir. Eğitim ve öğretim hususunda ne değişirse değişsin, kaliteli ve etkin bir öğretmenin konumunu hiçbir şeyin alamayacağı, her dönemde açık bir şekilde anlaşılmıştır. Bu nedenle öncelikle öğretmen eğitimi konusunda çeşitli devletlerin uygulamaları göz önünde bulundurulmuş, kimi zaman da Türk eğitimcilerin önerileri dikkate alınarak gerekli reformlar yapılmaya çalışılmıştır.
Bu çalışmada Türkiye’de 1923’ten başlanarak öğretmen yetiştirilmesinde gerçekleştirilen değişiklik ve düzenlemeler, konuyla ilgili yayımlanmış özellikle resmi yayınlar başta olmak üzere, telif eserler, makaleler, süreli yayınlardan yararlanılmış, bilgiler bir bütün haline getirilerek özellikle Gazi Mustafa Kemal Atatürk dönemindeki öğretmen eğitimi ve öğretmenlerin nitelikleri üzerinde durulmuştur. Konumuzun sınırları dâhilinde yapılan çalışmalar sebep ve sonuçlarıyla irdelenerek araştırılmış, sonuçları detaylarıyla ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Milli Mücadele Dönemi’nde idari bakımdan Bitlis Vilayeti’ne bağlı olan, Cumhuriyetin ilanından sonra ise vilayet statüsüne kavuşan Muş Vilayeti, 1926 yılında yürürlüğe giren kanunla vilayet umumi gelirlerinin yetersizliği nedeniyle tekrar... more
Milli Mücadele Dönemi’nde idari bakımdan Bitlis Vilayeti’ne bağlı olan, Cumhuriyetin ilanından sonra
ise vilayet statüsüne kavuşan Muş Vilayeti, 1926 yılında yürürlüğe giren kanunla vilayet umumi gelirlerinin
yetersizliği nedeniyle tekrar Bitlis Vilayeti’ne bağlanmıştır. Üç yıl kadar Bitlis Vilayeti’ne bu idari yapıyla bağlı
kalan Muş, 1929 yılında tekrar vilayet olmuştur. Muş’ta, Cumhuriyetin ilanından Atatürk’ün vefatına kadar olan
dönem içerisinde değişik sürelerde 8 vali görev yapmıştır. Bu dönemde ayrıca Türkiye Büyük Millet Meclisi için
yapılan 1927 yılı Üçüncü Dönem milletvekili genel seçimleri hariç, 1923-1931-1935 genel seçimlerinde Birinci
Dönem 7 , İ kinci D önem 3 , D ördüncü D önem 4 v e Beşinci Dönemde de yine 4 olmak üzere 18 milletvekili
Meclis’te Muş Vilayeti’ni temsil etmiştir. Çalışmamızda, devletimizin Kurucu Önderi Mustafa Kemal Atatürk
Döneminde Muş’ta görev yapan valilerin ve Muş Vilayetini TBMM’de temsil eden milletvekillerinin kısa
özgeçmişleri, görev süreleri ve faaliyetleri detaylarıyla aktarılmaya çalışılmıştır. Arşiv kayıtları, Meclis zabıt
tutanakları, basılı ve süreli yayınlar çalışmamıza kaynak olmuştur.
Avcılık ve toplayıcılık ile yaşamlarını devam ettiren insanların ve toplulukların yerleşik hayata, toplu yaşam düzenine geçmelerine ve günümüz şehir ve devletlerinin temelini oluşturmasına tarımsal faaliyetler temel oluşturmuştur. Eski... more
Avcılık ve toplayıcılık ile yaşamlarını devam ettiren insanların ve toplulukların yerleşik hayata, toplu
yaşam düzenine geçmelerine ve günümüz şehir ve devletlerinin temelini oluşturmasına tarımsal faaliyetler temel
oluşturmuştur. Eski Türk toplumlarında göçebe hayatın getirdiği vazgeçilmez iktisadi uygulamalardan olan
hayvancılık sürdürülürken de genellikle mevsimsel olarak sebze ve meyve tarımı uygulamaları yapılıyordu.
Özellikle Uygurların yerleşik hayat biçimini benimsemesi ile zirai faaliyetler yoğunlaşmış ve artık toplumsal
hayat bu faaliyetlere endekslenmiştir. Daha sonraki dönemlerde kurulan devletlerde hayvancılığın yanında
yerleşik hayatın idame edilmesinin gereği olarak tarım toplumu yaşantısını devam ettirmiştir. Osmanlı
Devleti’nden, Türkiye Cumhuriyeti’ne miras kalan nüfusun %75’i tarımla uğraşan köylü nüfusu idi. Köysel
nüfusun bu yoğunluğuna karşın üretimde ilkellikten kurtulunamamıştı. Tarımda endüstrileşme Avrupa’nın çok
gerisinde olduğu gibi, hayvan gücüne dayalı geleneksel yöntemlerle tarım faaliyetleri yapan köylü nüfusun
büyük çoğunluğunun elinde kendine ait toprağı bile bulunmuyordu.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında Tarım sektörü, çalışan nüfusun %70’i ve GSMH’nin yaklaşık %50’sini
oluşturuyordu. Bu nedenle, tarım sektörünün tarımsal nüfus yoğunluğuna paralel, daha büyük miktarlarda üretim
gerçekleştirebilmesi ekonomik kalkınma için gerekli koşuldu. Söz konusu amaca ulaşılabilmesi için, her çiftçi
ailesinin emeğini değerlendirebileceği kadar toprağa sahip olması atılması gereken ilk adımlardandı. Bu sayede
ülke topraklarının ve işgücünün tam istihdamı sağlanmış olacak, sonuç olarak üretim artacaktı. Aynı zamanda bu
uygulama tarım kesiminde gelir dağılımının daha adaletli duruma getirilmesine büyük katkı sağlayacaktı. İşte,
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren ele alınan çiftçiyi topraklandırma konusu uzun yıllar boyunca hükümetlere
sorun olmaktan çıkarılamamıştır. Bu çalışmada Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün daha Milli Mücadele
yıllarında 1922’de yayınlamış olduğu iktisadi kalkınma programından başlanarak, 1923 yılında yapılan İzmir
İktisat Kongresi ve sürecin akabinde uygulamaya giren toprak reformu kanunları ve Çiftçiyi Topraklandırma
Kanunlarının Türkiye’nin tarımına ne gibi etkide bulunduğu göz önüne serilmeye çalışılacaktır.
Tarihi, kültürü kadim Palu, Anadolu tarihine adını yazdırmış çoğu devletin hâkimiyet izlerini taşımaktadır. Malazgirt Savaşı’ndan sonra Türklerin hâkim olduğu bölge, 1514 yılında yapılan Çaldıran Seferi sonucunda Osmanlı Devleti... more
Tarihi, kültürü kadim Palu, Anadolu tarihine adını yazdırmış çoğu devletin hâkimiyet izlerini taşımaktadır. Malazgirt Savaşı’ndan sonra Türklerin hâkim olduğu bölge, 1514 yılında yapılan Çaldıran Seferi sonucunda Osmanlı Devleti hâkimiyetine girmiştir. Cumhuriyet Dönemine kadar idari yapısı farklılıklar göstermiştir. 1920 yılında sancak statüsünde yapılandırılan Palu, ardından Elaziz’e bağlı ilçe haline getirilmiştir. Palu, 1920 yılından itibaren TBMM için yapılan milletvekili seçimlerinde oy miktarı açısından önemli bir rol oynamıştır. 1927 yılından itibaren başlatılan periyodik ve sistemli nüfus sayımlarında ise Palu nüfusunun demografik yapısı ortaya çıkmıştır. Çalışmamızda Cumhuriyet döneminde yapılan nüfus sayımı sonuçlarına göre Palu’nun nüfusundaki değişiklikler ve tek partili ve çok partili dönemde Palu’da yapılan genel seçim sonuçları ayrıntılarıyla ele alınmıştır. Palu’nun demografik yapısı ve halkın siyasi temayülleri de tespit edilmiştir. Kaynak olarak TBMM Arşivi, Baş-bakanlık Cumhuriyet Arşivi kayıtları ve TÜİK verilerinden faydalanılmıştır.