Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
Meltem Kaya

Meltem Kaya

Istanbul University, Journalism, Department Member
  • noneedit
  • İstanbul Universityedit
En genel tanımıyla “bilgi” parçası anlamına gelen enformasyon, edinilme şeklinden, hakikâtinin aranışına; öğrenilmesinden, yayılmasına kadar pek çok tartışmaya konu olmaktadır. Dijital teknolojilerle birlikte, toplum giderek... more
En genel tanımıyla “bilgi” parçası anlamına gelen enformasyon, edinilme şeklinden, hakikâtinin aranışına; öğrenilmesinden, yayılmasına kadar pek çok tartışmaya konu olmaktadır. Dijital teknolojilerle birlikte, toplum giderek şeffaflaşmakta, enformasyonlar da bu durumdan nasibini almaktadır. “Şeffaflık” kavramı her şeyin dürüst ve apaçık bir şekilde gözler önüne serilmesi gibi olumlu bir çağrışımı akıllara getirse de “şeffaf olan, hakikati gösterir” demek, büyük bir yanılgının içerisine düşmeyi de beraberinde getirmektedir. Özellikle tekno-deterministler, dijital ortamın demokratik bir ortam sunduğunu ve şeffaflık sağlamasından ötürü de tercih edildiğini belirtmekte, bu ortamda ne kadar şeffaf olunursa, o kadar güven duyulacağını da vurgulamaktadırlar. Şeffaflık düşüncesine eleştirel bir perspektiften bakanlar ise şeffaflığın bir yanılgı olduğu, bu ortamın bireylerin gözetlenmesi ve mahremiyetlerinin parçalanmasını hazırladığını düşünmektedirler. Sosyal ağların gelişmesiyle birlikte durmaksızın üretilen enformasyon, giderek daha şeffaf bir hale gelmekten de kaçamamaktadır. “Enformasyonun şeffaflaşması özgürlük mü yoksa tutsaklık mı getirir?” sorusu bu çalışmanın temel problemidir. Bu problemden hareketle, özellikle sosyal medya araçları ile birlikte enformasyon dolaşımının artması ve bu artışın enformasyonları daha da şeffaflaştırmasına neden olmasının arkasında ne gibi sorunlara yol açabileceğini göstermek ise çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Çalışmada veriler, literatür taraması yöntemiyle toplanmıştır. Kuramsal altyapı oluşturulurken giderek şeffaflaşan toplum düzenine eleştirel yaklaşımlar getiren Zygmunt Bauman, David Lyon, George Simmel ve Byung Chul Han’ın düşünceleri ekseninde hareket edilmiştir. Ayrıca bu çalışma, toplumun giderek şeffaflaşmasına eleştirel bir bakış açısı getirmeyi hedeflemektedir.
Öz Geçmişten itibaren hüküm süren sınıf eşitsizliği, kapitalist süreçlerle birlikte en üst kerteye ulaşmıştır. Hem felsefecilerin hem de sosyologların problem edindiği bu konunun temel nedenleri arandığında ise farklı görüşler ortaya... more
Öz Geçmişten itibaren hüküm süren sınıf eşitsizliği, kapitalist süreçlerle birlikte en üst kerteye ulaşmıştır. Hem felsefecilerin hem de sosyologların problem edindiği bu konunun temel nedenleri arandığında ise farklı görüşler ortaya konulmaktadır. Özellikle ekonomik eşitsizlikle birlikte, sınıf eşitsizliğinin de meydana geldiği görüşü uzun bir dönem etkin bir konumda yer almıştır. Değişen dünya koşulları ile beraber, eşitsizliğin temel nedeninin yalnızca ekonomik değil; sosyal ve kültürel anlamda da temel oluşturduğu görüşü pek çok düşünür tarafından da kabul görmektedir. Bu düşünürlerin başında ise Fransız sosyolog Pierre Bourdieu gelmektedir. Sermayeyi dört farklı şekilde ele alan Bourdieu, bu sermaye türlerini açıklarken habitus, alan gibi kavramlara başvurmuştur. Ele alınan bu çalışmada ise sınıf eşitsizliğini konu edinen Bong Joon-ho'nun yönetmiş olduğu Parazit filmi örneklem olarak seçilmiştir. Farklı şartlar altında yaşayan iki aileyi anlatan film, Bourdieu'nun habitus ve sermaye kavramları üzerinden okunmuştur. Çalışmanın sınırlılığını oluşturan habitus ve sermayeyi içermeyen sahneler çalışmanın analizine dahil edilmemiştir. Betimsel analiz yönteminin kullanıldığı bu çalışmada, filmin alt metinlerinin irdelenmesi ile sınıf eşitsizliğinin aslında tüm sermaye türleri ile ilintili olduğunu Parazit filmi üzerinden gösterebilmek amaçlanmaktadır.
Research Interests:
Research Interests:
Öz Küreselleşme ve değişen teknolojik imkânlarla birlikte bireylerin yaşam tarzları, hayata bakış açıları da farklılık göstermeye başlamıştır. Mutluluğun mottosu olarak görülen tüketim, yaşamın olmazsa olmaz noktası haline gelmiştir.... more
Öz Küreselleşme ve değişen teknolojik imkânlarla birlikte bireylerin yaşam tarzları, hayata bakış açıları da farklılık göstermeye başlamıştır. Mutluluğun mottosu olarak görülen tüketim, yaşamın olmazsa olmaz noktası haline gelmiştir. Günümüzde bireyler için mutluluğun temeli tüketmekten geçmektedir. Bunun bilincinde olan üreticiler, çeşitli reklam ve sponsorluk faaliyetleri ile çalışmalar yürütmüş bireyleri tüketime daha da teşvik etmişlerdir. Sponsorluk ve reklam bağlamında spor önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle futbol dünyada geçmişten günümüze yaşamın önemli bir alanını oluşturduğundan kapitalist süreç içerisinde endüstriyel faaliyet alanına dönüşmüştür. Böylece bireylerin tüketim kültürüne dâhil olmaları futbolun endüstrileşmesi ile daha da artmıştır. Futbolun yalnızca oyun olmadığı içerisinde ideolojik aygıtları da barındırdığı yadsınamaz bir gerçektir. Çalışmada futbolun endüstrileşmesi tüketim toplumu bağlamında değerlendirilmiştir. Değerlendirme yapılırken çalışmayı spesifikleştirmek adına futbolun 3 büyükleri olarak nitelendirilen Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş taraftarları ile anket yapılmış, bireylerin tüketim toplumuna ne denli içkin olduğu saptanmaya çalışılmıştır. Anket sonuçları değerlendirilirken nitel araştırma yöntemlerinden betimsel analiz gerçekleştirilmiştir.
Öz İnsanlık tarihi kadar eskilere dayanan gözetim olgusu, günümüzde küreselleşme ve elektronik iletişim teknolojileri ile her yere yayılmaktadır. Önceleri panoptik sistemdeki gibi sınırlı bir alanda yapılan gözetim, artan teknolojik... more
Öz İnsanlık tarihi kadar eskilere dayanan gözetim olgusu, günümüzde küreselleşme ve elektronik iletişim teknolojileri ile her yere yayılmaktadır. Önceleri panoptik sistemdeki gibi sınırlı bir alanda yapılan gözetim, artan teknolojik imkânlarla birlikte boyut atlamış ve akışkan bir hale gelmiştir. Bu akışkanlık da bireylerin bilgilerinin kolayca elde edilmesini ve mahremiyetlerini yok edilmesine neden olmaktadır. Özellikle yeni medya ile birlikte kişisel veriler kolayca elde edilmekte, her birey gözetlemek ve gözetlenmeyi arzu eder hale gelmektedir. Hatta bireyler görülmediği zaman bu durumdan rahatsız olmakta ne kadar çok görülürse o kadar çok var olabileceğini düşünür hale gelmektedir. Günümüzde sosyal medya araçlarından Instagram görülmenin ve gözetlemenin en üst kertede yer aldığı bir mecradır. Bu çalışmada gözetim aracı olarak şekillenen Instagram'ın bireyler üzerindeki görülme arzusunu ne denli artırdığı ve bireylerin gözetlenmeyi arzu ederken iktidarların istediği ölçülerde davranış sergilediğini göstermek amaç edinilmiştir. Sınırsız bir özgürlük alanı gibi görünen internetin, aslında bireyleri kısıtladığı ve yaratılan profillere uygun davranılan sahte mutluluk alanı sunduğu çalışma boyunca gösterilmiştir. Instagram'daki kullanıcı profillerini incelemek ve gözetlenmenin bir arzu nesnesine dönüşmesini göstermek amacıyla nicel araştırma yöntemlerinden anket çalışması yapılmıştır. Çalışma gerçekleştirilirken sosyal medyayı daha iyi bildiği düşünülen İstanbul Üniversitesi gazetecilik birinci sınıf ve dördüncü sınıf öğrencileri örneklem olarak belirlenmiştir. Örneklemlerden elde edilen verilerde aslında bireylerin mutluluk alanı olarak gördükleri Instagram'da, mahremiyetlerini parçaladıkları, kendilerinin dışında başka kişiliklere büründükleri görülmektedir. Bireyler mahremiyetlerini parçalarken de kaçınılmaz olarak nesneleşmektedir. Anahtar Kelimeler: Gözetim, Mahremiyet, Panoptikon, Sinoptikon, Süperpanoptikon, Instagram, Sosyal Medya. Abstract Today, the phenomenon of surveillance based on the history of humanity is spreading everywhere with globalization and electronic communication technologies. In the past, surveillance in a limited area, such as in the panoptic system, has been dimensioned and fluidized with increasing technological means. This fluidity also leads to the destruction of information and privacy of individuals easily. Especially with the new media, personal data is easily obtained, each individual becomes observant and desires to be monitored. In fact, when individuals are not seen, the more they become disturbed, the more it becomes a thinker. Nowadays, Instagram is one of the most social media tools in the world. In this study, it is aimed to show how Instagram, which is shaped as a surveillance tool, increases the desire to be seen on individuals and behaves in a way that individuals want to be observed while they want to be supervised. It has been shown during the study that the internet, which appears to be a limitless area of freedom, actually restricts individuals and offers a field of false happiness, in accordance with the created profiles. In order to examine the user profiles on Instagram and to show that the observation is transformed into a desirable object, a questionnaire study was carried out from quantitative research methods. The first and fourth grade students of Istanbul University, who are considered to know social media better during the study, were determined as a sample. In the data obtained from the samples, it is seen that Instagram, which individuals see as an area of happiness, break their privacy and take on other personalities besides themselves. Inevitably, individuals are objectively obliterating their privacy.
Özet Kendini tanımlama biçimi olarak görülen öteki, tarihsel bağlamda bakıldığında farklı olanı anlatma biçimi olarak kullanılmaktadır. Öteki olana bakış, stereotip, damgalama, ön yargı, ötekileştirme ve dışlama şeklinde... more
Özet
Kendini tanımlama biçimi olarak görülen öteki, tarihsel bağlamda bakıldığında farklı olanı anlatma biçimi olarak kullanılmaktadır. Öteki olana bakış, stereotip, damgalama, ön yargı, ötekileştirme ve dışlama şeklinde gerçekleşmektedir. İnsanlık tarihinden bu yana pek çok ötekileştirme türü ortaya çıkmış, bireyler kendilerini tanımlamak için "öteki/ötekiler" belirlemişlerdir. Çalışmada etnosentrik ötekileştirmeye maruz kalan Çingeneler ele alınmıştır. Göçebe bir topluluk olarak yaşayan Çingeneler, gittikleri her ülkede ötekileştirilmiş, pek çok dışlayıcı tanımlama ile karşı karşıya kalmışlardır. Bu çalışmanın amacı, Çingenelerin yaşamış olduğu ötekileştirme problemlerine tarihsel bir izlek çerçevesinde incelemek ve bir sanat dalı olan sinemanın, Çingeneler gibi dışlanmış kişilere daha fazla eğilmesi gerektiğini vurgulamaktır. Çalışmanın amacına yönelik ise yönetmenliğini Tony Gatlif'in yapmış olduğu Korkoro (Özgürlük, Tony Gatlif, 2010) filmi ele alınmıştır. Yönetmen, filmde gerçek bir Çingene ailesinin yaşamış olduğu travmatik olayları anlatmaktadır. Korkoro filmi, çalışma ile doğrudan örtüştüğü için seçilmiştir. Film çözümlemesi Derrida'nın dekonstrüktif okuması üzerinden yapılmıştır. Okuma gerçekleştirilirken New Mexico Literacy Project'in belirlemiş olduğu 5 soru üzerinden film analiz edilmiştir. Batılı filmlerin hepsi tek tek incelenmese de genel bağlamda bakıldığında, Çingene kökenli olmayan yönetmenlerin Çingenelerin ötekileştirilme sorununa çok fazla eğilmedikleri açık bir şekilde görülmektedir. Bu nedenle gerek literatür çalışmasında, gerekse film incelemesinde Batılı yönetmenlerin Çingenelerin ötekileştirilmesi konusunda daha fazla film yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Öz 20. ve 21. yüzyılın en önemli sosyal teorisyenlerinden biri olan Zygmunt Bauman'ın 'Akışkan Modernite' kuramı pek çok alana konu olmuştur. Bauman, bireylerin yaşamış oldukları korkularla birlikte günümüzde belirsizlik ve güvensizlik... more
Öz
20. ve 21. yüzyılın en önemli sosyal teorisyenlerinden biri olan Zygmunt Bauman'ın 'Akışkan Modernite' kuramı pek çok alana konu olmuştur. Bauman, bireylerin yaşamış oldukları korkularla birlikte günümüzde belirsizlik ve güvensizlik ortamının akışkan moderniteyi doğurduğunu vurgulamıştır. Akışkan modernite kuramsallaştırmasından önce, modernizmin sert bir eleştirisini yapan Bauman, aslında modernizm ile iktidarların şiddeti yönettiğini ve öteki olarak görülen bireylere her alanda şiddet uygulandığını çalışmalarında dile getirmiştir. Postmodern dönem her ne kadar modernizmde yaşanan totalitarizmden kurtuluş gibi görünse de Bauman, postmodern dönemin de modernizmden çok farklı olmadığını hatta bireylerin yaşamını daha da belirsiz hale getirdiğini düşünmüştür. Anahtar Kelimeler: Akışkan Modernite, Modernizm, Postodernizm. Abstract Zygmunt Bauman, one of the most important social theorists of the 20th and 21st century, Liquid Modernity theory has been the subject of many areas. Bauman emphasized that the environment of uncertainty and insecurity together with the fears that individuals have experienced gave rise to liquid modernity. Prior to the theorizing of liquid modernity, Bauman made a harsh criticism of modernism. He, thought that power managed violence. Although postmodern period seems to be the salvation of totalitarianism in modernism, Bauman thought that the postmodern period is not very different from modernism, and even makes the life of individuals more uncertain. Giriş Sosyoloji, toplumsal sorunların anlaşılması ve toplumdaki aksaklıklara eleştirel bir yönden bakılabilmesini sağlayan bir sosyal bilimler alanıdır. Çalışmada ele alınan 20. ve 21. yüzyılın en önemli sosyologlarından Zygmunt Bauman, yapmış olduğu çalışmalarda eleştirel bir bakış açısı ile pek çok toplumu incelemiştir. Bauman'ın akışkan modernite kuramsallaştırmasını anlayabilmek adına yürütülen bu çalışmada, derinlemesine literatür taraması yapılmış, nitel araştırma yöntemi olan doküman inceleme tekniği kullanılmıştır. Bauman'ın akışkan modernite kuramsallaştırmasını incelemeden önce, kendisini tanımak, kuramsal çalışmalarını anlayabilmek son derece önemlidir. Polonya'da doğan bir Yahudi olarak öteki olmanın zorluklarını hayatının büyük bir bölümünde yaşayan Bauman, yapmış olduğu çalışmalarda bu zorlukları toplum nezdinde incelemiştir. Nazi işgaliyle hayatı bir sürgüne dönen Bauman, pek çok yerde bulunmanın da etkisiyle farklı toplulukları inceleme fırsatı bulmuştur. Çalışmanın ilk aşamasında Bauman'ın yaşamı, eserleri ve etkilendiği isimlere yer verilerek kuramsal çalışmaları aktarılmıştır. Kendisini modernizm ve postmodernizm tarihçisi olarak adlandıran Bauman, modernizmi barbarlığın kalıntıları değil ta kendisi olarak görmektedir. Bu nedenle çalışmanın ikinci aşamasında Bauman'ın modernizme olan bakışı incelenmiştir. Bauman, postmodern dönemi ise başlarda modernizmin kurtuluşu olarak görse de daha sonraları, postmodernizmin, modernizmden hiç de farklı olmadığını pek çok çalışmasında vurgulamıştır. Çalışmanın ana konusu olan akışkan modernite kuramsallatırmasını postmodernizmin bir eleştirisi olarak görmek mümkündür. Son bölümünde akışkan modernite kuramsallaştırmasının anlaşılabilmesi açısından akışkanlığın, aile yaşamından, iş yaşamına kadar yayıldığı gösterilmiştir.