Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
Bu metinle muradım ne edebiyat teorisi ne de analizi yapmak. Amacım, dil meselesine kısmen özgün bir gelişimsel psikolojik çerçeve önermek ve bu çerçeveyi Kemal Tahir örneği ile doldurmak; bu vesileyle XX. asrın büyük toplumcu... more
Bu metinle muradım ne edebiyat teorisi ne de analizi yapmak. Amacım, dil meselesine kısmen özgün bir gelişimsel psikolojik çerçeve önermek ve bu çerçeveyi Kemal Tahir örneği ile doldurmak; bu vesileyle XX. asrın büyük toplumcu yazarlarından birini yeni yüzyılda psikolojik bir perspektiften tekrar tartışmaya açmaktır. Burada tüm Tahir eserleri arasındaki ilişkileri ve yarattığı kurgusal bütünlüğü çağdaş bir mit denemesi olarak okumayı öneriyorum. Çünkü Tahir’in bizim “biz kimiz, burası neresi ve burada ne işimiz var” gibi varoluş sorularımıza bizimle birlikte yeniden cevap üretmeye çalışarak aslında bize önderlikten ziyade yoldaşlık etmeye soyunduğunu düşünüyorum. Bu niyetle hikâyeden zihniyete ve oradan zihne bir yolculuk yapmayı teklif ediyorum. 1950 tarihli uzun hikâyesi “Kondurma Siyaseti”ne bakarak, Tahir vesilesiyle, evrenselci psikolojinin içine kapalı bir enformatik neden (girdi) ve sonuç (çıktı) mekanizması yerine, yaşayan ve kalabalık bir sürecin susmayan ifadesi olarak, zaman ve mekanda koordinatları belli ve hareketli bir psikolojinin imkanlarını incelemeyi umuyorum.
Bu bölümde; gelişimsel süreçler, gelişimsel değişme ile ilgili temel kavramları ve yaşam boyu gelişim anlayışının temel ilkelerini ve nasıl araştırılması gerektiği konusunu gözden geçireceğiz. Ayrıca gelişimsel psikolojinin tarihini ele... more
Bu bölümde; gelişimsel süreçler, gelişimsel değişme ile ilgili temel kavramları ve yaşam boyu gelişim anlayışının temel ilkelerini ve nasıl araştırılması gerektiği konusunu gözden geçireceğiz. Ayrıca gelişimsel psikolojinin tarihini ele alacağız.
Bu metni nerede okuduğunuzu bilmem imkansız ama şundan eminim: Evinizde, parkta, kütüphanede, okulda, arabada, uçakta, gemide, her neredeyseniz, çevrenizi elektrik enerjisi taşıyan kablolar sarmış durumda. Hatta bazıları ışık iletiyor.... more
Bu metni nerede okuduğunuzu bilmem imkansız ama şundan eminim: Evinizde, parkta, kütüphanede, okulda, arabada, uçakta, gemide, her neredeyseniz, çevrenizi elektrik enerjisi taşıyan kablolar sarmış durumda. Hatta bazıları ışık iletiyor. Çevrenizdeki makineler bu enerjiyle çalışıyor. Çoğumuz, çalışırken, eğlenirken, öğrenirken bu makinelerden bazılarıyla doğrudan ve/ya devamlı olarak temas halindeyiz. Evet, bilgisayarlar, ekranlar, dolayısıyla çipler her yerde. Bugün yeni doğanların ilk gördüğü şeylerden biri doğumhanelerdeki bilgisayarlar ile saniyede onlarca defa yanıp sönen milyonlarca minik renkli ampulden oluşan ekranları. Bugün bebekler, daha anne karnındayken, doğal sesler kadar hoparlörler tarafından oluşturulan sesleri de duyuyor; doğrudan bir müzik aletinden gelen seslerden çok, genellikle bir telefon ya da televizyondan gelen seslerle ilk müzik deneyimini yaşıyor. Birkaç kuşaktır insanlar, makinelerin domine ettiği bu çevreye daha doğmadan maruz kalmaya başlıyor. Hepimiz her an bu “yeni” çevrede nefes alıyoruz.
Bu metinde size böyle bir çevreyi neden garipsemediğimizi, hatta ona bebeklikten itibaren neden ilgi duyduğumuzu, bu deneyime nasıl böyle hızla uyum gösterdiğimizi açıklamaya çalışacağım. Bu yolda öncelikle davranış, öğrenme, çevre, uyaran, zihinsel temsil gibi temel kavramları tartışacağım. Bu tartışmanın ana aksını, insanlık tarihi boyunca felsefe, matematik, mantık ve elektronik teknolojisinin etkileşimi oluşturacak. Bu sırada insan zihnine yönelik teorik bir perspektif ortaya koymayı deneyeceğim. Son olarak sizi teknoloji dolayımıyla eğitimin sınırlarını keşfe çıkarmayı ümit ediyorum: Eğitimde sanal ortam gerçeğin, yapay zeka da insanın yerini alabilir mi?
Önceki bölümde gelişimsel psikolojinin tarihini, temel kavramlarını, ilkelerini ve araştırma tekniklerini öğrendiniz. Şimdiki bölümde ise gelişimsel olguların köklerine inip onları birbirleriyle ilişkilendirerek bütünleştireceğiz.... more
Önceki bölümde gelişimsel psikolojinin tarihini, temel kavramlarını, ilkelerini ve araştırma tekniklerini öğrendiniz. Şimdiki bölümde ise gelişimsel olguların köklerine inip onları birbirleriyle ilişkilendirerek bütünleştireceğiz. Gelişimsel olguları anlamak için gerekli olan temel biyoloji, psikoloji ve antropoloji kavramlarını tarihsel bir akış içinde hatırlayacağız. Ardından gelişimin kaynaklarını tartışan iki ana paradigmayı tanıyacağız.
Bilinen canlılığın 3.8 milyar Dünya yılı evvel başladığını tahmin ediyoruz. Kategorilendirdiğimiz milyonlarca canlı türü var. Hepsi bu gezegen üzerinde yaşıyor. 1957’ye kadar da Dünya dışında hiçbir canlı gözlenmemişti. Dünya dışında... more
Bilinen canlılığın 3.8 milyar Dünya yılı evvel başladığını tahmin ediyoruz. Kategorilendirdiğimiz milyonlarca canlı türü var. Hepsi bu gezegen üzerinde yaşıyor. 1957’ye kadar da Dünya dışında hiçbir canlı gözlenmemişti. Dünya dışında gördüğümüz ilk canlının ismi Layka. Bir köpek. Bir uydu içinde Dünya’dan yörüngeye fırlatılmıştı. Dünya dışında gördüğümüz ilk “üstün zekalı yaşam formu” yine insan. Bizden biri. İsmi Yuri Gagarin. Bir kozmonot. O da Dünya’dan fırlatıldı. Dünya dışında başka bir gök cismi üzerinde gözlenen ilk canlı yine bir insandı. Dünya’nın uydusu olan Ay’da görüldü. İsmi Neil Armstrong. Ondan sonra on iki canlı daha gözlendi Ay yüzeyinde. Hepsi yine özel araçlar içinde, Dünya’dan Ay’a fırlatılmış insanlardı. Dünya dışında gözlenen canlıların hepsi Dünyalı ve Dünya’nın uzağında sadece belirli bir süre yaşayabiliyorlar. Şanslı olanlar Dünya’ya geri dönüyor. Layka şanssızdı mesela. Dünya’dan uzaklaşabilen bu Dünyalılar dışında, evrenin herhangi bir köşesinde Dünyalı olmayan bir tek-hücreli bile göremedik hala.
Fransız sosyolog Pierre Bourdieu’nün klasik eseri “Homo Academicus” nihayet Türkçeye kazandırıldı. Bu zorlu işin üstesinden gelen Nazlı Ökten, Arzu Nilay Karasu ve Eren Gülbey’i kutlarım. Çeviriye yardımcı olan bir ekip daha var. Hepsine... more
Fransız sosyolog Pierre Bourdieu’nün klasik eseri “Homo Academicus” nihayet Türkçeye kazandırıldı. Bu zorlu işin üstesinden gelen Nazlı Ökten, Arzu Nilay Karasu ve Eren Gülbey’i kutlarım. Çeviriye yardımcı olan bir ekip daha var. Hepsine teşekkürler. Çevirmenlerin onca yardımcı notuna rağmen Türkçe okuması bile oldukça meşakkatli olan bu metnin orijinalini kavramak, Allah bilir, ne kadar ön bilgi gerektiriyordur. Sadece Fransızca bilmekle çevrilecek bir metin gibi görünmüyor. Bu metnin herhangi bir Fransız akademisyen için bile “ağır” olduğunu düşünüyorum. Türkçesi de öyle; ama çevirmenlerimiz, eksik olmasınlar, bizi yalnız bırakmıyorlar. Kitap, benzerlerine göre mümkün mertebe akıcı çevrilmiş.
Are children's conceptualizations based on perceptual similarities or their learnings from others? The model proposed in this article, Setting up the Cage of Meaning (SCM), mainly defines conceptualization as the ability to organize... more
Are children's conceptualizations based on perceptual similarities or their learnings from others? The model proposed in this article, Setting up the Cage of Meaning (SCM), mainly defines conceptualization as the ability to organize mental representations through a series of top-down processes in social interaction. It also claims that conceptualization, in this way, reshapes our perceptual experiences. To test this model, a new block classification task was developed, which can be used with a tablet computer or wooden blocks. The experiments consisted of two sessions. In the first session, the impacts of a social interaction process provided by the SCM were examined; in the other session, it was examined whether these effects were transferred to a similar task a few days later. Results of the experiments showed that conceptualization performances of three-, five- and seven-year-olds increased when they were supported by a human over wooden blocks. The conceptualization performances of the three- and five-year-olds supported by an artificial intelligence tool over the tablet computer version also increased. These performances were successfully transferred to two opposite modalities in the second session. In all experiments, supported young children's conceptualization performances rose to the level of children two years older.
Homo sapiens is not just a tool-using species, they also can invent and develop tools. This is the feature that distinguishes humans from other species. It is necessary to get rid of the perceptual dominance of the present state of the... more
Homo sapiens is not just a tool-using species, they also can invent and develop tools. This is the feature that distinguishes humans from other species. It is necessary to get rid of the perceptual dominance of the present state of the material to invent and develop a tool. It is based on a mental process: designing. So how was that possible? In this article, I propose an evolutionary hypothesis in response to this question: the referential triangle. Accordingly, the relationship that people establish with things is mentally indirect, but the relationship they establish with each other is mentally direct. The hypothesis claims that the mental solutions of people have naturally established with each other are also used to invent and develop tools. The latest and most interesting product of this mechanism is artificial intelligence. Because artificial intelligence also acts as an inorganic system. What distinguishes it from other machines in this context is its social behavior. Artificial intelligence can generate social signals. So can artificial intelligence be both a tool and a partner at the same time in the referential triangle established with the tools by the human? In other words, can children, for instance, socially interact with artificial intelligence, just as they do naturally with people around? The article draws attention to that this problem should be included in the cultural psychological research agenda.
Artık işim bir nebze kolaylaştı. Çünkü 1984 yılında ilk baskısı yapılan Genlerimizden İbaret Değiliz (Not in Our Genes), altı ay kadar evvel Türkçede ilk defa Yordam Yayınları’nca basıldı (Lewontin, Rose ve Kamin, 2018). Nihayet... more
Artık işim bir nebze kolaylaştı. Çünkü 1984 yılında ilk baskısı yapılan Genlerimizden İbaret Değiliz (Not in Our Genes), altı ay kadar evvel Türkçede ilk defa Yordam Yayınları’nca basıldı (Lewontin, Rose ve Kamin, 2018). Nihayet demeyeceğim çünkü ben de kitaptan Sevgili Özer Or sayesinde yeni haberdar oldum. Özer, Bilim ve Gelecek’teki yazılarımın müsebbibidir.

Bilim ve Gelecek’in Ağustos 2018 sayısında “Sosyal Bilimlerin Krizi: Psikoloji Örneği” (Yıldız, 2018) başlıklı uzun bir makalem yayınlanmıştı. Bu makalede psikoloji, özellikle alanım gelişim psikolojisindeki bir dizi örnek üzerinden sosyal bilimlerdeki araştırma sonuçlarının tekrarlanamaması krizinin nedenlerini, bu krizin neden bu kadar geç ve neden şimdi fark edildiğini tartışmaya çalışmıştım. Bu sırada özellikle sosyal bilim nesnelerinin, yani kültürel varlıkların ezbere bir şekilde biyolojikleştirildiğinden dem vurmuştum. Hafızam beni yanıltmıyorsa bir ay kadar sonra, yağmurlu bir eylül akşamında Kadıköy’de buluştuğumuzda Özer bana bu kitabı verdi. Benim kalemim olduğunu söyledi, sağ olsun. Sevgili Ender Helvacıoğlu da arayıp Ağustos’taki makalem üzerine bu kitabı tartışırsam okuyucu için iyi bir fikr-i takip olacağını söyledi.

E kitabı hevesle okudum tabii. “Kriz” başlıklı yazımda açıklamak için debelendiğim ne varsa, onlarca örnek üzerinden, bir kayayı deler gibi tak tak anlatmışlar. Kimler? Bir evrimsel biyolog, Lewontin. Kendisi 90 yaşında taş gibi bir Marksist ve evrimsel biyolojideki ortodoks Darwincilikin ünlü bir eleştirmeni. Bir deneysel öğrenme psikoloğu, Kamin (nur içinde yatsın). Zeka diye hepimizin bildiğimizi sandığımız şeyin aslında bir istatistik yalanı olduğunu ve zekayı biyolojikleştirmenin bir dayanağının olmadığını ortaya koyduğu “The Science and Politics of IQ” kitabının yazarı. Ve bir nörobilimci, Rose. İsrail’in Filistin üzerindeki emperyal baskısına karşı koyan uluslararası girişimlere öncülük yapmış, hafızanın nörobilimi ve beyin nakli üzerine çalışmalarıyla çığır açmış bir biliminsanı.
İnsanın kendisine “ben neyim” diye sorması mı daha zor bir sorudur, yoksa “insan nedir” diye sorması mı? Bu iki soru, dikkat ederseniz, ciddi derecede farklıdır. Çünkü soruyu soranın merak ettiği şeye karşı duruşu farklılaşmaktadır. Bir... more
İnsanın kendisine “ben neyim” diye sorması mı daha zor bir sorudur, yoksa “insan nedir” diye sorması mı? Bu iki soru, dikkat ederseniz, ciddi derecede farklıdır. Çünkü soruyu soranın merak ettiği şeye karşı duruşu farklılaşmaktadır. Bir özne olarak insanın, bir özne olarak kendini sorması bir acayiptir. Bir özne olarak insanın, bir nesne olarak kendini sorması ise daha acayip değil midir? Bir de soruyu “ne” değil de “kim” diye sorarsak? İnsan kimdir, ben kimim?..

Evrenin herhangi bir yerinde bu soruları kendine soran başkaları da var mıdır? Varsa, acaba bize benziyorlar mıdır? Bu yüzden evrene mesajlar gönderip durmuyor muyuz? Akıllı bir yaşam formuyla karşılaşma olasılığımızın olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bu evrende bu soruları soran tek türün, şu küçücük gezegendeki canlıların bile sadece %0.01’ini oluşturan biz insanlar olması, Sagan’ın deyişiyle, gerçekten büyük bir yer israfı olmaz mıydı?
Sosyal bilimler derin bir krizin içinde. Bu kriz, ilk önce, dünyanın en saygın psikoloji dergilerinde yayınlanmış olan araştırma raporlarının %90’ının tekrarlanamadığı tespiti ile su yüzüne çıkmıştı (Replication Crisis, 2018). Böylece bir... more
Sosyal bilimler derin bir krizin içinde. Bu kriz, ilk önce, dünyanın en saygın psikoloji dergilerinde yayınlanmış olan araştırma raporlarının %90’ının tekrarlanamadığı tespiti ile su yüzüne çıkmıştı (Replication Crisis, 2018). Böylece bir bilim disiplini olan psikolojinin, bilimsel yöntemin ilk kuralı olan “bir gözlemin bilimsel sayılabilmesi için aynı koşullarda bağımsız gözlemciler tarafından da tekrarlanabiliyor olması” kuralını on yıllardır ihlal etmekte olduğu anlaşıldı. Kısa zaman içinde bu sorunun sadece psikolojiye has olmadığı da görüldü. Sosyal olguları araştıran tüm bilim disiplinlerinde genel bir “disiplinsizlik” hali artık ilk bakışta göze çarpıyordu. Peki, neden? Böyle bariz bir hata nasıl bu kadar örgütlü bir şekilde hem de on yıllar boyunca sürdürülmüş ve görmezden gelinmiş olabilir? Bu yazıda yakından takip ettiğim birkaç örnek üzerinden bu akıl tutulmasını açıklamaya çalışacağım.
The Dimensional Change Card Sorting (DCCS) task measures the ability to switch from one rule to another (cognitive flexibility). Three-year-old children typically fail in this task, which is widely used in the literature. However, when... more
The Dimensional Change Card Sorting (DCCS) task measures the ability to switch from one rule to another (cognitive flexibility). Three-year-old children typically fail in this task, which is widely used in the literature. However, when the dimensions of the things on the cards used in the task are separated, the performance of the three-year-olds increases. There are two close hypotheses about this phenomenon: re-description and mental files. The purpose of this study was to test these two hypotheses with different manipulations on the DCCS task. The three-year-old children participating in the study (N = 38) were given these four tasks: the original DCCS task and a version using objects identical to the original one, and two more versions, one using a constant object instead of card and the other using cards identical to the version using a constant object. In the versions using the constant object, sorting was done through two properties of that thing. As a result, there was no significant difference between these tasks. However, when we divided the group into two using the cut point of 42 months, there were significant differences between these two groups in favor of older age in the original DCCS task and the version using identical objects as the original one. But the differences were still insignificant in the versions using the constant object. Thus, this study supported the hypothesis of mental files, which predicted that rule transition between features of a constant thing would be easier than in the original DCCS task, for three years old children who are younger than 42 months. This is not a direct consequence of the re-description hypothesis.
Geçtiğimiz ay şöyle bir haber düşmüştü gündeme: “Facebook mühendisleri, üzerinde çalıştıkları yapay zekânın fişini çekti.” Olayı böyle duyunca sizin de gözünüzün önünde ister istemez bir Terminatör sahnesi canlanıvermedi mi? Haberin... more
Geçtiğimiz ay şöyle bir haber düşmüştü gündeme: “Facebook mühendisleri, üzerinde çalıştıkları yapay zekânın fişini çekti.” Olayı böyle duyunca sizin de gözünüzün önünde ister istemez bir Terminatör sahnesi canlanıvermedi mi? Haberin detaylarında birkaç yapay zekânın yeni bir dil icat ederek kendi aralarında konuşmaya başlamaları üzerine mühendislerin böyle bir karar aldıklarını okuyoruz. Bu da az şey değil. Yeni bir dil icat edebilmeleri bir yana, bu dili kullanarak arkamızdan bir şeyler çeviriyor gibi görünmeleri olaya ürkütücü bir bilimkurgu havası vermiyor mu?
Tabi ki benzer birçok olayda olduğu gibi bu olayın aslı da bize göründüğü gibi değil. Facebook’un üzerinde çalıştığı yapay zekâ, “chatbot” denen bir iletişim yazılımı. Şu birçok web sitesinin iletişim sayfasında karşımıza çıkan ve 7/24 asistanlık hizmeti veren yazılımcıklar. Hani “siz gerçek misiniz, gerçekseniz şunu bunu yazın bakalım” diye test ettiklerimizden. Bunun oldukça gelişmiş bir versiyonu IOS’un Siri’si. Tanıyoruz onu.
Peki, Facebook’un deneyi neydi? Şirket, iletişime girdiği kaynaklardan öğrenerek iletişim yeteneklerini geliştiren bir chatbot üzerinde çalışmakta uzun süredir. (Farklı kaynaklardan öğrenerek gelişen yapay zekâların en iyi örneklerinden biri ise yeni Google Translate.) Facebook mühendisleri, bu uğraşlarında belirli bir yol katettikten sonra, web’de iki chatbot karşılaştığında ne olacağını merak ediyor. İşte dananın kuyruğu da orada kopuyor.
Dürtü, canlının biyolojik ve/veya psikolojik denge durumunun bozulmasıyla ortaya çıkan içsel bir gerilimdir. İhtiyaç duyma hali. Dürtü, canlıyı bu ihtiyacı giderecek davranışları yapmaya güdüler. Güdü, canlının bu rahatsız edici ihtiyaç... more
Dürtü, canlının biyolojik ve/veya psikolojik denge durumunun bozulmasıyla ortaya çıkan içsel bir gerilimdir. İhtiyaç duyma hali. Dürtü, canlıyı bu ihtiyacı giderecek davranışları yapmaya güdüler. Güdü, canlının bu rahatsız edici ihtiyaç duyma haline bilinçli ya da bilinçsiz olarak son verecek davranışı ortaya çıkaran içsel güçtür.
Canlılar, “dürtü-güdü-davranış-dürtünün ortadan kalkması ve yeniden dürtü” şeklinde kabaca özetlenebilecek, gidip gelen bir denge ve dengesizlik grafiği çizerek çevreleriyle dinamik bir etkileşim halindedirler.
Örneğin açlık. Vücudumuz, güneş enerjisini -bizler açısından- besine çeviren bitkileri ve ayrıca bu bitkileri tüketerek beslenen hayvanları da sindirerek güneş enerjisini dolaylı yollardan kas enerjisine çeviren karmaşık bir organizmadır. Bu dönüşümün sürmesi, temel dürtülerimizden biri olan açlığa bağlıdır. Açlık duyunca yemeye güdüleniriz. Bu, öğrenilmemiş, yani doğuştan gelen ve tüm türdaşlarımızla ortak olan içgüdülerimizden biridir. Bu güdü, yeme davranışına sebep olur.
Psikolojik güdülerimize örnekse oruç tutma olsun. Oruç, kültürel bir çevrede öğrenilmiş bir ritüeldir. Yapılmadığı takdirde psikolojik bir huzursuzluk yaratabilir. Bu yüzden oruca inanan insanlar için psikolojik bir ihtiyaç haline gelmiştir. Bu dürtü de bizi aç olsak dahi bir süre yememe davranışına güdüler. Gördüğünüz üzere psikolojik bir güdü, biyolojik bir güdüyü erteleyebilir.
Psikoloji deyince akıllara genellikle bir psikiyatri kliniğinde beyaz önlükle dolaşan bir klinik psikolog gelir. Bu, fizik dendiğinde inşaat mühendisi, kimya dendiğindeyse eczacı düşünmek gibi bir şey. Halbuki psikoloji, her modern bilim... more
Psikoloji deyince akıllara genellikle bir psikiyatri kliniğinde beyaz önlükle dolaşan bir klinik psikolog gelir. Bu, fizik dendiğinde inşaat mühendisi, kimya dendiğindeyse eczacı düşünmek gibi bir şey. Halbuki psikoloji, her modern bilim gibi -oldukça popülerleşmiş- uygulama alanları olan bir temel bilim. Derdi ise (insan da dahil olmak üzere) hayvanların zihinsel süreçlerini ve davranışlarını incelemek ve anlamak.
1879’da Leipzig Üniversitesi’nde (Almanya) fizyoloji profesörü olan Wundt’un ilk psikoloji laboratuvarını kurmasıyla birlikte psikolojinin modern akademilerde kurumsallaşmasına kapı aralanmış. Yani tüm sosyal bilimler gibi psikoloji de bir 19.yy Avrupa ürünü. Yine tümü gibi onun da amacı insan toplumunun “doğal” yasalarını keşfetmek. Wundt, bu amaçla açtığı laboratuvarında -bugün hiç geçerliliği kalmamış da olsa- fizik bilimlerin yöntemlerini öncüsü olduğu fizyolojik psikoloji çalışmalarına uyarlamaya kalkmış bir öncü.
Aslen fizyoloji alanında tıp doktoru olan Wundt’la aynı eğitimsel arkaplanı paylaşan bir başka ünlü psikoloji öncüsü de Freud. Sanırım birçoğunuz Wundt’un adıyla ilk defa burada karşılaşan ve fakat Freud’u zaten az çok tanıyan okurlarsınız. Hazır sözü açılmışken, Freud aslında psikolog değildir. Birilerinin kabul etmemesinden değil, kendisi kabul etmediğinden. Freud, öğretisinin ve yöntemlerinin bilimsel olmadığının farkındaydı. Bu yüzden yaptığı şeye “metapsikoloji” denmesini önermişti ve bunu ömrü boyunca itinayla akademiye bulaştırmamıştı.
Yaklaşık 10 bin sene önce insanlık ani bir sıçrama geçirmiştir. Bilindik somut kanıtlar bunu kuşkuya yer bırakmayacak ölçüde doğrular. Beş bin sene önce yazının icadıyla (yani “tarih”in başlangıcıyla) bu somut kanıtlar iyice çarpıcı hale... more
Yaklaşık 10 bin sene önce insanlık ani bir sıçrama geçirmiştir. Bilindik somut kanıtlar bunu kuşkuya yer bırakmayacak ölçüde doğrular. Beş bin sene önce yazının icadıyla (yani “tarih”in başlangıcıyla) bu somut kanıtlar iyice çarpıcı hale gelir. On bin sene önce Bereketli Hilal’de tarımın icat edilmesi sonucunda insan davranışlarının şimdiki şeklini aldığı düşünülür.
Sırasıyla: Tarımın başlaması, dolayısıyla toprağa bağlı yerleşik hayata adım atılması, bunun üzerine boş zamanın artmasıyla birlikte soyutlama becerilerinin gelişmesi, dinin ortaya çıkışı ve böylece hem materyal hem de ideolojik şartların oluşması sonucu şehirlerin doğuşu. Bu silsileye kimsenin pek bir itirazı olduğunu sanmam. Ama benim var!
Şimdi size anlatacağım hikaye, akademik çalışmalar ve yeni bulgulara dayanan bir bilimkurgu. Yani bilimde her zaman olduğu gibi tam anlamıyla kesin değil ama oldukça yeni, bugün için geçerli olan son bilgilerimizin genel bir tanıtımı ve yorumu buradan sonrası.
Türlerin Kökeni başlıklı yaklaşık 600 sayfalık bilimsel eser, 24 Kasım 1859’da yazarı 50 yaşındayken yayınlanmıştı. Kitabın yazarı olan Charles Robert Darwin, şehre uzak bir çiftlik evinde 17 sene süren çalışmalarına hastalıklı bünyesi... more
Türlerin Kökeni başlıklı yaklaşık 600 sayfalık bilimsel eser, 24 Kasım 1859’da yazarı 50 yaşındayken yayınlanmıştı. Kitabın yazarı olan Charles Robert Darwin, şehre uzak bir çiftlik evinde 17 sene süren çalışmalarına hastalıklı bünyesi nedeniyle kesintilerle de olsa büyük bir tutkuyla devam etmişti. Fakat bu kitabı uzun bir süre yayınlama cesareti gösterememişti.
Şimdiki İspanya sınırları içindeki bir mağaranın duvarında 41 bin sene önceki atalarımızın bugüne gönderdiği, el şeklinde bir “buradayız” mesajı var (yukarıdaki fotoğraf). Mesajı verenler, toprağı sulandırarak elde ettikleri bir boyayı... more
Şimdiki İspanya sınırları içindeki bir mağaranın duvarında 41 bin sene önceki atalarımızın bugüne gönderdiği, el şeklinde bir “buradayız” mesajı var (yukarıdaki fotoğraf). Mesajı verenler, toprağı sulandırarak elde ettikleri bir boyayı ağızlarına doldurup duvara dayadıkları elleri üzerine püskürterek “yazmışlar”.
NASA, 1970'lerde altın bir plağa 6 saatlik ses kaydı yaptı. Bu kayıtta müzik eserleri ve dünyadaki yaşama dair temel bilgiler yer alıyordu. Bu plak, Da Vinci'nin insan anatomisi resimleri gibi görsellerle birlikte bir uzay aracına yerleştirildi ve araç 1977'de uzaya fırlatıldı. Daha sonra benzer şekilde iki araç daha tasarlayıp uzaya fırlattık. Bu araçları fırlatacağımız saniyeyi bile hesapladık ki yolu üzerindeki gezegenler hem yakından gözlemlenebilsin hem de o gezegenlerin kütle çekimleri araçlarımıza fazladan ivme kazandırsın, araçlar mümkün olduğunca uzaklara gitsin. Bu kozmik atış yolunun 176 senede bir açıldığını hesaplayarak yaptık bunu.
"Voyager" (yani seyyah) adını taşıyan ilk araç 2011'de Güneş'ten 18 milyar km uzaklıktaydı. Şu anda Güneş Sistemi'ni terk etmiş durumda (2013 itibariyle). Yıldızlar arası alan diye tabir edilen bir yere vardığı düşünülüyor. Burası, İspanya'daki mağarada görünen insan elinin değdiği en uzak nokta şimdilik. Bu uzaklık nedeniyle Voyager'la bağlantımız da -aynen tahmin ettiğimiz gibi- gidip geliyor. Saniyede 2 km hızla yoluna devam ettiğini düşünüyoruz (bu hız beyin nöronlarının iletim hızının yaklaşık 17 katı). Mesajın ulaşacağı birileri vardır belki diye uzaklaşıyor. Tıpkı 41 bin sene evvel yaptığımız gibi. Aracımızın 2020'ye kadar kendini yönlendireceği bir gücü ve planı var. Sonrası tekrar bir süre karanlık kalacak, belki bir 41 bin sene daha. Kim bilir.
The aim of the article was to evaluate Sennett's book-“Together”, which was also published in Turkish in 2012. Within this framework, the concepts of "dialectics" and “dialogic" which are in the focus of the book were exemplified and... more
The aim of the article was to evaluate Sennett's book-“Together”, which was also published in Turkish in 2012. Within this framework, the concepts of "dialectics" and “dialogic" which are in the focus of the book were exemplified and explained on the basis of cooperation. As a result, one of the distinguishing features of human beings, "cooperation", was discussed through close and distant historical examples.
The purpose of the article was to introduce the approaches to the relations among language, human and culture, from Saussure to Bakhtin, to the readers within the context of the sophisticatedly sustained debates in the XX. century. In the... more
The purpose of the article was to introduce the approaches to the relations among language, human and culture, from Saussure to Bakhtin, to the readers within the context of the sophisticatedly sustained debates in the XX. century. In the article, it was sought to indicate that standpoints of numerous modern philosophers and scientists about language suit the conceptualization of “total social fact” of Anthropologist Mauss, and the leading theorist of individualistic approach to the language, Saussure, was reviewed from a critical viewpoint in this regard. In conclusion, it was claimed that theorists from different areas have tackled the language as a cultural phenomenon rather than an individual one. Within this framework, the original contributions of Bakhtin and Vygotsky to the debates were reevaluated.
Evrim kavramı, bilinen canlılığın oluşum ve farklılaşma (saçaklanma) ilkelerini akla getirir. Neden sonra hemen her şeyin değişerek gelişme sürecine atıf yapmak için kullanılır olmuştur. Bu kavramın biyolojideki komşusu kalıtımdır.... more
Evrim kavramı, bilinen canlılığın oluşum ve farklılaşma (saçaklanma) ilkelerini akla getirir. Neden sonra hemen her şeyin değişerek gelişme sürecine atıf yapmak için kullanılır olmuştur. Bu kavramın biyolojideki komşusu kalıtımdır. Kalıtım, canlılığın bir aktarımın ürünü olduğu fikrinden yola çıkarak bir kuşaktan diğer kuşağa belirli bir türün nasıl tutarlı bir karakteristikle devam ettiğine, türlerin nasıl birbirine karışmadığına dikkat çeker. Kalıtılan şey neyse, yapısal bir sürekliliğinin-korunan bir canlı yapısının-nedeni sayılmıştır. Yine biyolojide kalıtım ve evrim kavramları arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışan bilim dalına da genetik denir. Bu kavramın kökeninde ise "köken ve oluşum" vardır. Canlılığın kökenini araştıran bu alan, RNA ve DNA yapılarını keşfetmiş ve "biyolojik düzenlilik" fikrinin Pandora kutusunu aralamıştır.
The purpose of the research was to examine the cognitive flexibility of three-year-olds, who usually persevere in the Dimensional Change Card Sort task, when a constant representation was referred in the classic instruction. In accordance... more
The purpose of the research was to examine the cognitive flexibility of three-year-olds, who usually persevere in the Dimensional Change Card Sort task, when a constant representation was referred in the classic instruction. In accordance with this purpose, the Dimensional Change Pencil Sort task was developed and used in the current study that 13 three-year-olds participated in. Findings seemed to support partially the hypothesis predicted that the kids could achieve the task in terms of rule use and mental representational flexibilities between length and color at the post switch phase in which situation classification dimensions were referred over a real and constant object (pencil) instead of a card. This result drew attention to the conceptual and perceptual mediation roles of language and objects respectively in terms of the cognitive flexibility literature.
Harvard'lı profesör Steven Pinker'in çağımızda insan doğasının nasıl çarpık anlaşıldığından ve bu duruma biliminsanlarının nasıl katkılar sağladığından uzun uzun dem vurduğu kitabı Boş Sayfa, öyleymiş gibi bir ağırlığa sahip görünse de,... more
Harvard'lı profesör Steven Pinker'in çağımızda insan doğasının nasıl çarpık anlaşıldığından ve bu duruma biliminsanlarının nasıl katkılar sağladığından uzun uzun dem vurduğu kitabı Boş Sayfa, öyleymiş gibi bir ağırlığa sahip görünse de, aslında bir genetik-çevre tartışması kitabı değil. Bu kitap, genetik literatüründeki son 50 yıllık olumlu değişimin halen nasıl görmezden gelindiğinin -biraz da muhafazakar bir üslupla- altını kalınca çizen, eğlenceli bir kitap.
Bir karıncayı mikroskop altında incelerseniz, bir karıncanın ne olduğu hakkında birçok şey söyleyebilirsiniz. Fakat aslında karınca olmanın ne olduğunu halen açıklamış olmazsınız. Bana göre, bu, sadece bir karınca sürüsünü ve bu sürünün... more
Bir karıncayı mikroskop altında incelerseniz, bir karıncanın ne olduğu hakkında birçok şey söyleyebilirsiniz. Fakat aslında karınca olmanın ne olduğunu halen açıklamış olmazsınız. Bana göre, bu, sadece bir karınca sürüsünü ve bu sürünün diğer birçok şeyle bağlantısını incelediğinizde mümkün olabilir. Çünkü, bir süredir “süper-organizma” olarak düşünülen karınca sürüleri, karınca olmaya anlamını veren şeyin ta kendisidir. Eğer öyleyse, bir insan olmayı açıklama hakkında ne düşünebiliriz?
Are children's conceptualizations based on their skills of scanning perceptual similarities? Or do they learn concepts from others? Another possibility is that in some cases the perceptual similarity, in other cases cultural learning may... more
Are children's conceptualizations based on their skills of scanning perceptual similarities? Or do they learn concepts from others? Another possibility is that in some cases the perceptual similarity, in other cases cultural learning may be decisive. The model proposed in this study, Setting up the Cage of Meaning (SCM), criticizes these views in the literature and defines the conceptualization as the ability to organize mental representations through a series of top-down processes in the context of social interaction. At the same time it claims that this organization reshapes our perceptual experiences. The empirical objective of this study is to examine the effects of human-human and human-computer interactions on the conceptualization performances of three- and five-year-old children in the framework of SCM. For this purpose, a new block classification task has been developed which can be used with tablet computers or wooden blocks to measure conceptualization performance. In Experiment 1 (N = 60), children's conceptualization performance increased when they were supported in the framework of SCM over wooden blocks. So much so that this support raised three-year-olds to the age of five. It was also understood that, although this effect lost its power after an average of 2.36 days, it still caused relatively high performance both in wooden blocks and in the virtual environment. In Experiment 2 (N = 90), it was seen that the conceptualization performance of the children supported by a human or computer in the framework of SCM over the tablet computer version of the task used in the first experiment increased at the same rate. This support raised three-year-olds to the age of five again. This level was observed to be preserved both in wooden blocks and in virtual environment after 2.36 days on average. These results, together with the microgenetic effects observed in the experiments, are predominantly predicted by SCM rather than other approaches. In conclusion, the study pointed out that the most effective element in conceptualization is interactive pedagogical reciprocity, not source (human or computer) or modality (real or virtual).
In the present study, a new semantic network model (Setting up The Cage of Meaning, SCM) has been developed to explain semiotic mediation effects of speech and of meaning, as dialogical and higher mental practices, on objective concepts'... more
In the present study, a new semantic network model (Setting up The Cage of Meaning, SCM) has been developed to explain semiotic mediation effects of speech and of meaning, as dialogical and higher mental practices, on objective concepts' formation processes. To test this model, it was investigated that how SCM procedure, formed as a social-mentally speech genre (Socratic dialogue with mind reading) with a specific content (meaning praxises), affects the objective concept formation processes of 6 (5+) and of 8 (7+) year-old children.
Total of 90 children, ages were between 61-72 months (n=45) and 84-96 months (n=45), participated in the study. Within each age group, participants were randomly assigned to experimental (n=15), control-A (n=15), and control-B (n=15) groups. Participants' spaces of concept formation (SCFs) were measured by two different concept-block sets, one of them was used in the first session and the other was used in the second session.
During the manipulation sessions, SCM procedure was applied to experimental group. There were not seen any other interactions, except the feedbacks, in control-A group. In addition to the feedbacks, classification clues were clearly defined over the sample blocks at the beginning of the session in control-B group. To see the transferred effects, test sessions were conducted in at least three days after the first sessions. At these sessions, only the feedbacks were given to all groups.
The results of this study showed that social-mentally conversations have supportive effects on concept formation and conceptual development, and these effects can be transferred. These results seem not to be explained by ignoring meta- representational (ie, conceptual awareness) dimension of concept formation that supported by social-mentally conversations. But at this point, it was also understood that there were microgenetic differences between the trials of 5+-year-old and 7+- year old experimental groups in terms of effects of questioning of the meaning praxises: It was thought that SCM procedure positively affects the representational understanding at the age of 5+ and the level of conceptual awareness at the age of 7+.