AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“Her Gün Yeniden Kurulur Birlik: 21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” isimli
Ahilik Şûramızın temel amacı, Ahilik teşkîlâtına mündemiç olan iktisâdî üretim,
bölüşüm, tüketim, dayanışma ve yardımlaşma modelinin, 21. yüzyılda çalışma
hayâtına uygulanmasına yönelik imkânları tartışmaktı. Şûra’da Ahilik olgusunun
geniş bir perspektiften bugüne yansıyan izdüşümünün sanâyi, üretim, girişimcilik,
finans, kooperatifçilik, sivil toplum ve sosyal politika gibi birçok alanda etüt
edilmesi planlandı. Şûra, hem târihî ve olgusal zeminde bir imkân olarak
Ahiliğin konumu ve değerini tartıştı hem de bir gelecek inşâsı olarak Ahilikten
istifâde etmenin imkânını soruşturdu. Nihâyetinde elinizde tuttuğunuz sadra
şifâ olabileceğine inandığımız bu eser vücûda geldi. Süreçte emeği geçen tüm
kurumlara şükrân borçluyuz.
Ahi Şerafeddin ve Ankara Ahilerinin Aziz Hâtıralarına
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Günümüz iş dünyâsına egemen olan piyasa kapitalizminin 20. yüzyılın başından
bu yana neden olduğu krizler, ilerleme ve iktisâdî kalkınma adına insanlığın iyilik,
güzellik, denge ve dayanışma anlayışlarını zorlamakta; kontrolsüz göçler, savaşlar
ve hastalıklar, insanlığın huzûrunu ve refâhını olumsuz etkilemektedir. Hâl buyken
birlikte âhenkli yaşamı sürdürebilmek adına insanoğlu, çıkmazlardan kaçınmak
ve yeryüzünü yeniden şenlendirmek için tekrâr umudu kuşanmak zorundadır.
Zamanında kaosun, terk edilmişliğin ve huzûrsuzluğun hüküm sürdüğü Anadolu
coğrafyasına Selçuklu Barışının merhem olduğu gibi tüm dünyâ üzerinde cârî olan
huzûrsuzluğa, düzensizliğe ve adâletsizliğe Anadolu’da Ahilikten mülhem yeni
bir barış merhemi sunulabilir. Tüm bu husûslar göz önünde bulundurulduğunda
günümüz dünyâsında yaşanan insanî, iktisâdî, siyâsî, mâlî, ahlâkî ve kültürel
krizlere ve sorunlara çözüm imkânları bulabilmek için Ahiliğin hassâsiyetle
inşâ edilmiş hayât küresini yeniden gündeme getirmek ve birlik inancına dayalı
olarak kendimizi, evimizi, işimizi ve tabiatı yeniden anlamlandırmak önem arz
etmektedir. Bunun için Ahiliğin cihânşümûl kıstaslarını mercek altına almanın
oldukça değerli olduğunu düşünüyoruz. Bu çabanın hem hayâtla iç içe olan bir
kurumun değerini keşif ve takdîr etmeye vesîle olacağına hem de günümüz ve
geleceğimiz için elimizde keşfedilmeyi bekleyen imkânlar manzûmesinden istifâde
etmeye bizi dâvet edebilecek bir çerçeve ortaya çıkarmış olacağına inanıyoruz.
AHİLİĞİ
YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ahi Şerafeddin ve Ankara Ahilerinin Aziz Hâtıralarına
Editör
Doç. Dr. Muhammet Enes Kala
Türkiye Yazarlar Birliği Yayınları: 124
Toplantı Metinleri: 38
ISBN: 978-605-7912-35-0
Yayıncı Sertifika Nu: 48453
Ankara, Ağustos 2023
“Bu eser, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi, Hamilik Okulu Vakfı,
OSTİM OSB, OSTİM Teknik Üniversitesi Ahi Evran Anadolu Müteşebbisliği Araştırma Merkezi ve
Türkiye Yazarlar Birliği ortak yayınıdır.
Eserimiz, Halkbank’ın katkılarıyla yayımlanmıştır.”
Editör
Doç. Dr. Muhammet Enes Kala
Şûra Şeref Heyeti
D. Mehmet Doğan
Orhan Aydın
Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan
Prof. Dr. Murat Yülek
Dr. Ahmet Albayrak
Şûra Tertip Heyeti
Doç. Dr. Muhammet Enes Kala
Dr. Öğr. Üyesi Hacı Bayram Bulgurlu
Dr. Öğr. Üyesi Turan Şişman
Dr. Öğr. Üyesi Nuri Salık
Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Coşkun
Dr. Öğr. Üyesi Esra Kumaş
Gülnaz Karaosmanoğlu
Yurdum Hasgül Güvener
Öğr. Gör. Gamze Bulgan
Songül Çalış Arat
Zeynep Aydemir
Tasarım: www.mtrmedya.com
Baskı: Göktuğ Ofset Yayıncılık Matbacılık Tic. Ltd. Şti. - Ankara
Matbaa sertifika Nu: 47538
* Eserdeki yazılar tamamıyla yazarların sorumluluğundadır.
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
İçindekiler
TEBRİK MESAJI
Recep Tayyip ERDOĞAN ........................................................................................................................... 5
TAKDİM YAZILARI
Cevdet YILMAZ (Dr.)................................................................................................................................... 9
Orhan AYDIN .............................................................................................................................................. 13
Musa Kâzım ARICAN (Prof. Dr.) ............................................................................................................. 17
Murat YÜLEK (Prof. Dr.)............................................................................................................................ 19
Gürsel BARAN ............................................................................................................................................ 23
Hacı Bayram BULGURLU (Dr.)................................................................................................................. 25
Ahmet ALBAYRAK (Dr.)............................................................................................................................ 27
ÖNSÖZ
Muhammet Enes KALA (Doç. Dr.)........................................................................................................... 29
GİRİŞ
Ankara’nın Ruhu: Ahilik, D. Mehmet Doğan ........................................................................................... 39
1. BÖLÜM:
FÜTÜVVETTEN AHİLİĞE-AHİLİKTEN MEDENİYETE
Ahilik Teşkilatı (Kavramsal ve Tarihi Açıdan), Sevgi Işık Erol (Prof. Dr.) ............................................ 51
Ankara Ahileri İçinde Anadolu Bacıları (Bacıyan-ı Rûm), Günay Kırpık (Prof. Dr.).......................... 63
Sosyal Sağlık Perspektifinden Ahilik Erkanı:
Erdemlere Aidiyet Söylemi, Hür Mahmut Yücer (Prof. Dr.) ................................................................... 83
Ahilik Teşkilatını Yaşatan Değerler, Süleyman Kızıltoprak (Prof. Dr.)................................................. 103
Türkiye’de Ahilik Çalışmalarının Seyri 1913-1932, Yusuf Turan Günaydın........................................ 123
2. BÖLÜM:
AHİLİK UYGULAMALARININ DÜNÜ VE BUGÜNÜ
Sosyal ve Kültürel Bir Kurum Olarak Ahilik, Ahmet Gökbel (Prof. Dr.) ........................................... 137
Ahiliğin Tarihi Kökenleri ve Çağdaş İş Dünyasına
Ahlâki Çözüm Üretme Kapasitesi, Mahmut Arslan (Prof. Dr.)............................................................. 155
Özel ve Sosyal Politikalar Arasında Ahilik Kurumunu Ele Almak, Faruk Taşçı (Prof. Dr.)............... 173
3
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ahilik Kurumunun GZFT Analizi, Ahmet Çoşkun (Dr.)...................................................................... 185
Tasavvuf İrfan ve Ahlâkının İktisadi ve Sosyal Alanda Bir Tezahürü Olarak
Ahi Teşkilatı, Tolga Keskin (Dr.)............................................................................................................... 195
3. BÖLÜM:
HAYATA AHİLİKLE BAKMAK
Fütüvvet veya Ahilik Bireysel Düzeyde Modern Dünyaya Ne Ölçüde Uyarlanabilir?
-6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Merkezli Depremlerden
Bazı Örnekler ve Değerlendirmeler-, Ekrem Erdem (Prof. Dr.)............................................................ 239
Türkiye Ekonomik Kalkınmasında Ahilik İlkeleri, Hasan Vergil (Prof. Dr.) ....................................... 257
Ahilik Çağdaş Minarşizme Meydan Okuyabilir mi?, Hasan Yücel Başdemir (Prof. Dr.)................... 289
İnsandan Medeniyete Ahiliğin Önerdiği İnsan Modeli
-Manzum Fütüvvetnâmeler Üzerine Bir Okuma Denemesi-, Muhammet Enes Kala (Doç. Dr.)...... 297
Ahilik: Ahlâk, İktisat ve Zihniyet Üzerine Bir Değerlendirme, Emrullah Kılıç (Dr.)........................... 315
4. BÖLÜM:
21. YÜZYILDA İKTİSADİ HAYATA AHİLİK ZAVİYESİNDEN BAKIŞ
Ahilik Kurumsal Olarak Modern Ekonomik Hayata Ne Ölçüde Uyarlanabilir?
-Ulusal ve Uluslararası Düzeyde Bazı Örnekler Üzerinden Bir Değerlendirme-,
Ekrem Erdem (Prof. Dr.) - Savaş Savaş (Arş. Gör.)............................................................................... 329
Kobi’ler İçin Blok Zinciri Uygulamaları ve İyi Örnekler, Zeki Özen (Dr.)............................................ 349
Küresel, Bölgesel ve Yerel Fırsatlar ve Zorluklar İktisadi Hayata Ahilik Perspektifinden Bakış –
Girişim Sermayesi Yatırım Fonu Örneği, Ömer Emeç (Dr.) - Yavuz Selim İşleyen............................ 359
Distopya ve Ütopya Ayrımında Ahilik Teşkilatı, Yurdum Hasgül Güvener......................................... 379
5. BÖLÜM:
AHİLİK ZAVİYESİNDEN KURUMSAL YAPILANMALAR
Dirlik Kurumları, Ruşen Ahmet Albayrak (Dr.) ................................................................................... 393
Ahilik ve Yeni Nesil Kümelenmeler, İlhami Pektaş (Dr.)......................................................................... 407
Ahilikteki Orta Sandıklarının Bir Modern Zaman Uyarlaması:
Kurum İçi Dayanışmaya Dayalı Orta Sandığı, Mustafa A. Sancar (Dr.) ............................................ 437
Ahilik Bağlamında Kooperatifçilik, Başak Tanınmış Yücememiş (Prof. Dr.) - Adil Döşeyen........... 447
SONUÇ BİLDİRGESİ ............................................................................................................................. 459
4
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Türkiye Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan’ın Tebrik Mesajı
Kıymetli ilim, ticaret ve kültür erbabımız,
Çok değerli kardeşlerim,
Sizleri en kalbî duygularımla, muhabbetle selamlıyor; Ahilik Şûrası’nın ülkemiz,
milletimiz ve esnaf teşkîlâtımız için hayırlı olmasını diliyorum.
Ahilik Şûrası’nın düzenlenmesinde emeği geçen tüm kurumlarımıza teşekkürlerimi
sunuyor, bu büyük geleneği yaşadığınız ve yaşattığınız için her birinizi gönülden
tebrik ediyorum.
Ahilik Teşkîlâtı’nın kurucusu Ahi Evran’la birlikte Ahi Şerafettin Hazretlerini de
bu vesileyle rahmetle yâd ediyor, sekiz yüz yıldır bu topraklarda Ahilik geleneğini
sürdüren tüm esnaf ve sanatkârlarımızı minnetle anıyorum.
Selçukludan itibaren beşerî ve içtimaî varlığımızın kilit taşı olan Ahilik Teşkîlâtı,
asırlara sâri geleneğiyle bugün de milletimizin birlik, beraberlik ve kardeşliğinin
teminatı olmayı sürdürüyor.
Son asrın en büyük sağlık krizi olarak nitelenen küresel salgının etkilerinin
hafifletilmesinde, milletimizin bu sıkıntılı süreci batılı toplumlara göre daha başarılı
yönetmesinde Ahilik Teşkîlâtımızın çok önemli payı vardır.
Hırsın, tamahın, haksız rekabetin, insana sadece tüketici nazarıyla bakan, insanı
insanın kurdu olarak gören materyalist anlayışın, dünyamızı uçuruma sürüklediği,
bu süreçte çok daha iyi anlaşılmıştır.
Bugünün dünyasının, özellikle de mevcut küresel ekonomik sistemin Ahilerimizden
alacağı çok kıymetli dersler olduğunu düşünüyorum.
Şûramız gibi Ahilik konusunda yapılacak her çalışmanın bizi kendimizle, tarihimizle
ve kadim değerlerimizle buluşturarak, geleceğe daha güvenle bakmamızı sağlayacağına
inanıyorum.
Bu düşüncelerle Ahilik Şûrasının başarılı geçmesini, tüm esnafımız, sanatkârımız,
Ahilerimiz, ilim ve kültür çevrelerimiz için hayırlı olmasını Rabbimden niyaz
ediyorum. Şûranın icrasına öncülük eden, içeriğine katkı sunan tüm kurumlarımıza
teşekkür ediyor, sizleri bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
Recep Tayyip ERDOĞAN
Türkiye Cumhurbaşkanı
5
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
TAKDİM
YAZILARI
Cevdet YILMAZ (Dr.)
Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı
Orhan AYDIN
OSTİM OSB Yönetim Kurulu Başkanı
Musa Kâzım ARICAN (Prof. Dr.)
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü
Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı
Murat YÜLEK (Prof. Dr.)
OSTİM Teknik Üniversitesi Rektörü
Gürsel BARAN
Ankara Ticaret Odası Başkanı
Hacı Bayram BULGURLU (Dr.)
OSTİM Teknik Üniversitesi
Ahi Evran Anadolu Müteşebbisliği Araştırmaları Merkezi Müdürü
Ahmet ALBAYRAK (Dr.)
Hamilik Okulu Vakfı Başkan V.
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Takdim
Bir ilk gerçekleşiyor. Ahilikle ilgili ilk defa bir şûra yapılıyor. İlkler her zaman
kıymetlidir. Kendisinden sonra yapılacak olanlara ilham verirler. Bu ilk şûraya vesile
olan; tasarımından icrasına katkıda bulunan herkese teşekkür ediyorum, şükranlarımı
sunuyorum.
Geçmişimizi tartışmak aynı zamanda geleceğimizi tartışmak demektir. Geçmişle
gelecek arasında bir kopukluk veya bir çatışma, bir zıtlık yoktur, olmamalıdır. Zira ikisi
birbirini tamamlar. Bugün geçmişi tartışıyoruz ama esasında bugünü ve geleceğimizi
tartışıyoruz. Geçmişten aldığımız ilhamla, geçmişten aldığımız ibretle geleceğimizi
inşa ederiz. Geleneği olmayan, yenilik de yapamaz. Sağlam bir temeli olmayan, yeni
bir şeyi kuramaz. Çürük bir zeminde kalıcı birtakım inşa çalışmalarında bulunamaz.
Dolayısıyla geçmişimizi bütün yönleriyle tartışmak, anlamlandırmak durumundayız.
Bu çerçeveden bakınca bugünün dünyasıyla ahiliğin ilişkisini tartışmak zorundayız.
Bugün nasıl bir dünyada yaşıyoruz, bunu önce masaya yatırmalıyız. Ve bugünkü
dünyanın sorunlarını çok ciddi şekilde önümüze koyup bunlara nasıl cevaplar
vereceğimizi, geçmişimizden gelen birikimle ortaya koymalıyız. Ben de kendi
penceremden bakacağım, bu çerçevede. Yıllarca Kalkınma Bakanlığı yaptım.
Büyümeyle kalkınmanın aynı şey olmadığını çok iyi idrak etmemiz, ortaya koymamız
lazım. Büyüyebilirsiniz, kaynakları kullanırsınız, sömürürsünüz, dengesizlikler
oluşturursunuz, sosyal yapıyı tahrip edersiniz ve büyürsünüz ama bu gerçek anlamda
bir kalkınmayı ifade etmez. Kalkınma dediğimiz kavram; büyümeyi içeren ama onun
ötesine geçen bir kavramdır. Büyüme, kötü bir şey anlamında söylemiyorum, yanlış
anlaşılmasın, tek başına, diğer alanlardan tecrit edilmiş bir büyüme, doğru bir şey
değildir. Ama büyüme, kalkınmanın elbette önemli bir unsurudur. Büyüyeceğiz ama
nitelikli bir şekilde bu büyümeyi gerçekleştireceğiz. Kalkınmak esasında tam da böyle
bir şeydir.
Büyürken sosyal dengeleri bozuyorsanız, sosyal adaleti ortadan kaldırıyorsanız, sadece
belli kesimler bundan istifade ediyorsa, geniş kesimler bu büyümeden faydalanmıyorsa
bu, gerçek anlamda kalkınmayı ifade etmez. Diğer taraftan büyürken bize emanet
olan tabiatı, varlıkları tahrip ediyorsanız, bunları gelecek nesillerle paylaşmıyorsanız,
bu da gerçek anlamda bir kalkınma olmaz. Kalkınmanın özü şudur; büyüyeceksiniz,
elbette üreteceksiniz, ürettiğinizi bugünkü nesil içinde adaletli dağıtacaksınız,
geleceğin hakkına da riayet edeceksiniz. Aynı zamanda bugünkü nesille gelecek
nesiller arasında bir adalet kuracaksınız. Sürdürülebilir kalkınma dedikleri hadise,
özü itibarıyla budur diye düşünüyorum.
9
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Bugünkü nesil için adalet, bugünkü nesille gelecek nesiller arasında adalet bir
bütündür parçalanamaz. Çevre dediğimiz şey de aslında budur, bunun ötesinde
bir anlam ifade etmez. Elbette Cenab-ı Allah’ın verdiği varlıklardan ihtiyacımız
ölçüsünde istifade edeceğiz, imkanları kullanacağız ama gelecek nesillere de bunları
aktaracağız. Bütün bu ifade ettiklerim insani değerlerle ve haklarla birleşir. Kalkınma
dediğimiz kavramın içinde bu da var. İnsan, mekanik bir varlık değildir. Değerlerle,
maneviyatla ilişkili bir varlıktır. Özgürlüğü olmazsa mesela insanın, istediğiniz kadar
ekmek verin, istediğiniz kadar maddi birtakım koşullar sağlayın, özgürlüğü olmayan
bir insanın gerçek anlamda kalkınmış bir toplumda yaşadığını ifade edemeyiz. Temel
hakları olmayan, temel haklardan istifade etmeyen bir toplumun da gerçek anlamda
kalkınmış olduğunu söyleyemeyiz. Dolayısıyla insan odaklı, kapsayıcı, sürdürülebilir
bir kalkınmayı bizim savunmamız gerekir. Bugünkü dünyanın haline baktığımızda
maalesef ki bu tabloyu göremiyoruz.
Yakın zamanda yaşanan finansal krizlerden , pandemi ve o süreçte yaşananlar
sonrasında jeo-politik gelişmeler, çatışmalar, kavgalar bütün bunlara baktığınız
zaman insanlığın aslında çok da iyi bir durumda olmadığını görürsünüz. İşte
ahiliği tartışırken sadece kendi toplumumuz, ülkemiz için değil, bütün insanlık için
arayışlar çerçevesinde tartışmamız lazımdır. Ama bir taraftan da elbette somut hayatla
ilişkilendirerek, bu hayatın içinden hareketle tartışmamız gerekir. Hayattan kopuk,
teorik bir tartışmaya bu meseleyi hapsetmemeliyiz. Dolayısıyla ahiliği bugünkü
dünyanın, insanlığın meselelerine çözüm ararken konuşmak durumundayız. Ve
bugüne bu değerleri nasıl taşırız, gelen bu geleneği nasıl daha güçlü hale getiririz diye
konuşmak durumundayız. Bu çerçevede ahiliğin mesleki değerlerle, çalışma hayatıyla,
ekonomiyle, ahlakı ve sosyal dayanışmayı bütünleştirdiğini görmemiz çok önemli
olacaktır. Tam da bunlara bugünkü insanlığın ihtiyacı vardır. Dini ne olursa olsun, ırkı
ne olursa olsun, dili ne olursa olsun, cinsiyeti ne olursa olsun bütün insanlığa bizim bu
değerleri taşımamız, aktarmamız oldukça mühimdir. Bunun için de kendi içimizde
bunun güzel örneklerini ortaya koymalıyız. Yüz yıllık bir Cumhuriyet birikimimiz
var, ama onun öncesinde de Osmanlı var, onun öncesinde Selçuklu var, onun öncesine
giden geleneklerimiz var, medeniyetimiz var, değerlerimiz var. Bu birikimi, bu
değerleri yeniden düşünmek, yeniden tartışmak, yeniden hayatımızla ilişkilendirmek
durumundayız. Burada akademik dünyaya gerçekten büyük iş düşmektedir.
Her iki Rektörümüzü de tebrik ediyorum. Gerçekten önemli işler yapıyorlar. Ama
genel anlamda akademik dünyaya baktığımızda tam da arzu ettiğimiz bir tabloyla karşı
karşıya olduğumuzu söyleyemem. Akademik dünya, üniversitelerimiz, tabii ki mevcut
bilgiyi yeni nesillere aktaracaklar -eğitim diyoruz buna- tabii ki mevcut bilgiye yeni
bilgiler ilave edecekler -araştırma dediğimiz fonksiyon budur- ama bunun ötesinde
bence üçüncü bir fonksiyon daha var. Ben ona kalkınma fonksiyonu diyorum. Bu,
bilgiyi kullanma, ondan istifade etme ve ondan kaynak meydana getirme meselesidir.
10
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Bilgiyi aktarmak, bilgiye yeni bilgiler ilave etmek kadar bilgiyi kullanmak da son
derece önemlidir. Türkiye’de bu kadar sorun yaşıyorsak, bu kadar meselemiz varsa, bu
bilgi birikimiyle sorunlarımız arasındaki ilişkiyi kurmak durumundayız. Ankara’daki
bir üniversitenin, Ankara’nın iş dünyasıyla, sivil toplumuyla, yerel yönetimiyle,
edebiyat çevreleriyle bütün toplumsal kesimleriyle ilişkilerinin olması lazım. Birlikte
sorunlarımıza birtakım çözümler geliştirmeleri gerekir. Bu anlamda çok daha hayatın
içinde üniversiteler olmalı diye düşünüyorum. Eğitim sistemimizle diğer alanlar
arasındaki bağları güçlendirmeliyiz. Bu tabii ki eğitimin diğer kademeleri için de
tartışmamız gereken bir meseledir.
Bu çerçevede Ankara ile ilgili de birkaç şey söylemek isterim. Ankara başkentimiz
elbette, siyasi ve bürokratik anlamda merkezimiz. Ankara ile ilgili imaj daha çok
bunlar etrafında oluşmuş durumdadır, bu da önemlidir. Ancak Ankara aynı zamanda
Türkiye’nin çok önemli bir üretim ve ekonomi merkezidir. Nüfus olarak ülkemizin
ikinci büyük şehridir. Ekonomik büyüklük olarak da öyledir. Katma değeri yüksek bir
ekonomi inşa eden bir şehrimizdir. Geçmişte DPT’de çalışırken illerin sosyo-ekonomik
gelişmişliğini ölçerdik. Sosyo-ekonomik gelişmişlik olarak baktığınız İstanbul bir adım
önde görünür, ama sadece sosyal gelişmişlik olarak baktığınızda Ankara birinci çıkardı
hep. Çok önemli bir husustur bu, bu durum, Ankara’nın değerleri olan, katma değeri
yüksek bir şehir olduğunu gösterir. Son yıllarda yeni sanayileriyle, ihracata dönük
sanayileriyle hepimizin iftihar ettiği bir şehirdir Ankaramız. Türkiye’nin de bugün en
önemli meselesi cari açığı çözme meselesidir, cari açığın kısıt olmadığı bir kalkınmayı
gerçekleştirme konusudur. Bunu konuşuyoruz, başka ülkelerle ticaretimizde açık
vermeyen, bu açığı kapatan dolayısıyla daha sürdürülebilir bir kalkınma sağlayan
bir ülke, bir ekonomi istiyoruz. İşte buranın lokomotif illerinden birisi aslında
Ankara’dır. Savunma sanayiinde, sağlık endüstrileriyle, diğer makine sanayileriyle,
dahası birçok endüstrisiyle Ankara örnek bir şehirdir. Ankara’yı ekonomik açıdan
daha fazla tartışmalı, bu konu üzerinde ciddi farkındalıklar oluşturmalıyız diye
düşünüyorum. Sadece bürokratik, siyasi boyutuyla değil, ekonomisiyle ve kültürüyle
Ankara’yı daha çok konuşmalıyız. Teknolojisiyle, teknolojiye katkılarıyla, eğitimiyle,
argesiyle, entelektüel ortamıyla daha fazla Ankara’yı mesele edinmeliyiz. Bu değerli
çalışmada emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum. Bundan sonra da bu
çalışmaların devam ettirilmesi canugönülden temenni ediyorum. Ülkemizin sadece
kendi meselelerini çözen bir ülke değil, insanlık adına değer üreten ve bunu insanlıkla
paylaşan bir medeniyetin mirasçısı olarak yoluna devam etmesini Rabbimizden niyaz
ediyor, hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Dr. Cevdet YILMAZ
Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı
11
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Takdim
Ahilik Şûrası OSTİM çatısı altında yapılıyor. Bu bizim için çok anlamlı. Çünkü
biz, OSTİM olarak bir “Ahilik” organizasyonuyuz. Bizim kurucularımız Kırşehirli
ve bir grup Ankaralı Ahidir. OSTİM 55 yılı aşmış bir organizasyon. Ankara’nın
sanayileşmesine, üretimine, ihracatına ve Ankara’daki sanayi oluşumlarına,
Organize Sanayi Bölgeleri’nin oluşumlarına da kuluçka merkezi olarak etki etmiş bir
organizasyonuz.
Ahilik, tarihte XIII. yüzyılda yaşamış İslam Medeniyetinin üretime bakan tarafını
oluşturan ve toplumun bütün taraflarına pencereler açmış önemli bir organizasyon.
Bâcıyân-ı Rûm ile hanımların üretime ve sosyal dünyaya nasıl açıldıklarını gösteren;
ihracata, girişimciliğe ve aynı zamanda yardımlaşmaya önem veren; iş birliğinden, güç
birliğine birçok kavramı içinde bulunduran bir organizasyondur Ahilik. Ancak bugün
bize ne söylüyor? Yani bugün bizim ne işimize yarıyor? Ahilik bugün bizim hangi
işimize yarıyor? Bu soruları kendimize sormalı ve bu sorulara cevaplar aramalıyız.
Ahilik bizim kıymetimizdir. Bu kıymetten bugün de istifade edebilmeliyiz. Diğer
taraftan biz, maalesef kendi değerlerimizi belli bir zaman sonra kıymetsiz hale getirmiş
bir toplumuz. Cemil MERİÇ üstadın dediği gibi “Batılı dostlarımız üzülmesinler diye,
onları toprağa gömdük.” Ama baktık ki bizim bu toprağa gömdüğümüz değerler,
bizim karşımıza başka yerlerden çıktı. Onlar bu sefer kıymetlendi.
Nasıl çıktı? “Meslek Eğitimi” diye bir kavramla muhatap olduk. Sanki biz bunları hiç
yapmamışız gibi, bilmiyormuşuz gibi gittik Almanlardan ikili eğitim sistemi olarak
OSTİM’e de biz getirdik. Esasında Almanların “Meslek Eğitimi” diye, “Uygulamalı
Eğitim” diye yaptığı eğitim; bizim tarihte yaptığımız, bizzat Ahilerin yaptığı eğitim
organizasyonunun bir parçası. Yine “kooperasyon” dediğimiz “kooperatif ” dediğimiz,
iş birliği kavramları yine bizim kavramlarımızdı. Onun dışında “Toplam Kalite
Üretimi” diye sihirli bir şeyi yine Batılılardan ve Japonlardan aldık. Toplam Kalite
Yönetimi, aslında bizim Ahilerimizin, Ahilik Teşkîlâtı’nın bizzat uyguladığı/yaptığı bir
işti. Yaptığın ürünü öyle yapacaksın ki onu satın alan ondan tam anlamıyla memnun
olacak. “Müşteri memnuniyeti” diye şu anda kullandığımız, yine “ISO 9000” kavramı,
bunlar Ahilik sisteminin kök anlamlarındandır. Ahilikte yer alan; yaptığın işin üst bir
standardı olacak, yaptığını kaliteli yapacaksın ve müşteriyi memnun edeceksin, hiçbir
zaman yanlış iş yapmayacaksın, yalan söylemeyeceksin, etik kurallara uyacaksın gibi
kurallar bugün de en çok ihtiyacımız olan hususların başında geliyor. Bunları biz
çalışma hayatında kullanıyoruz ama bunların kaynağının şu anda bize ait olduğunu
13
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
söyleyemiyoruz. Değerlerimizi unuttuk ve birileri bu değerleri kendilerinin olduğunu
ifade ederek yeniden önümüze koydu.
Kendi değerlerimiz bugün bizim bir işimize yarar mı? Evet, yarar. Çünkü bu
kavramları bugün bize pazarlayanlar maalesef dünyaya bir huzur getiremediler,
dünyayı yaşanabilir bir mekân kılamadılar. Dünyayı yaktılar, yıktılar. Şu anda dünyada
800 küsür milyon insan, bir tarafta aç; bir tarafta da 800 milyon insan, obez olmuş.
Bu da zayıflamak için para harcamak manasına geliyor. Yani şu anda yaşadığımız
dünyanın çelişkileri: bir tarafta muhtaç insanlar, bir tarafta da obez insanlar, yağlarını
eritmek için spor merkezlerinde zamanlarını harcayan insanlar. Peki dünya bunu
niye çözemiyor? Nasıl çözemiyor? Aslında dünyanın kaynakları ve imkanları herkes
için yeter. Yapılması gereken bu adamdaki fazla kiloları, bu aç adama götürebilmek
yani adil ve hakkaniyetli bir bölüşüm. Bu başarılabilirse aslında dünyanın sorunu
çözülecek. Ama bunu gerçekleştiremiyoruz. Neden gerçekleştiremiyoruz? Çünkü
hırs, tamah ve haz her tarafı istila etmiş durumda.
Şu anda üzerinde bulunduğumuz dünyada ciddi bir bunalım, sıkıntı, savaş var.
Geldiğimiz noktada insanların gözlerinde yaş var. Her taraf yanıyor, yıkılıyor ve
yağmalanıyor. Afrika yağmalandı. Zenginlikleri başka diyarlara götürüldü. Açlık ve
yokluğa mahkûm edilen bir insanlık dramı var. İnsanların kaynaklarını alıp ülkenize
götürdünüz, bu insanları bu hale getirdiniz ve bulunduğunuz yerde lüks ve safahat
içinde yaşayacağınızı mı düşünüyorsunuz? Yaşayamazsınız. Güney Afrika’ya gittik.
Güney Afrika’da bütün madenler; yeri-göğü kazmışlar, nereye baksanız maden. Ama
Güney Afrikalılar orada yoksulluk içerisinde yaşıyorlar. Irak’a gidin. Kerkük’e gittik.
Dünyanın petrol rezervlerinin büyük bir kısmı Kerkük’te bulunuyor. Kerkük’teki
insanlara bakıyoruz; sokaktaki insanlar aç, açıkta ve sefil bir durumda. Nasıl oluyor
bu, benim petrolüm buradan çıkıyor da ben burada -petrolün olduğu yerde- aç
kalabiliyorum? Dünya sistemi bunu çözmeden bu dünyada huzur ve mutluluk
yaşanamaz. Kaynakları yeniden insanlığa, insanların kullanımına ve istifadesine
sunabilmek için çaba sarf etmemiz gerekiyor. Bu değerler, aslında herkesin ihtiyacı
olan değerler. Bu değerler Ahilik Sisteminde mündemiç olan kurucu değerler. “Biz
dünyayı imar etmeye geldik.” ve dünyayı imar etmenin ibadet olduğuna inanıyoruz.
Japonların “Sony” diye bir şirketi var. Sony’nin sahibi olan Akio Morita. Onun
kitabının arka sayfasında bir hikâye vardır. Bu hikâye “Rekabet”i anlatır. Alman,
Japon ve Amerikalı, ormanda beraber yürürken bir anda bir aslana rastlıyorlar. Japon
hemen oturuyor, ayakkabılarının bağcıklarını sıkmaya çalışıyor. Amerikalı ona diyor
ki: “Eğer aslandan daha hızlı koşabileceğini düşünüyorsan, yanılıyorsun.” O da diyor
ki: “Ben, aslandan daha hızlı koşamayacağımı biliyorum ama senden bir adım önde
olursam sorunu çözmüş olurum.” Şimdi dünyanın rekabet anlayışında ciddi bir
sakatlık var. Sen bir adım önde oldun; kendini kurtardın. Peki ya ben? İkimizi beraber
14
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
aslandan kurtarabilecek bir model üretmediğimiz sürece sürdürülebilir, yaşanabilir
ve insanlara huzur verip saadet getirecek bir dünyayı oluşturamayız. Biz OSTİM’de
yaptığımız çalışmalarda; kümelenmede, insanları bir araya getiriyoruz. İş birliği ve
güç birliği yapabileceğimizi, hepimizin kazanabileceği ortaklaşa rekabet anlayışı
geliştirebileceğimizi düşünüyoruz. Ancak böyle bir iklimi kurabilirsek yaşanabilir bir
dünyayı hep beraber inşa edebileceğimize inanıyoruz. Bunun imkanının ise Ahilik
değerlerinde olduğunu görmemiz gerekiyor. Ancak bunu gördükten sonra XIII.
Yüzyıla gitmemiz gerekmiyor, XIII. Yüzyılı günümüze getirebilmemiz gerekiyor. XIII.
Yüzyılın imkân ve değerlerini günümüz için işimize yarar hale getirmemiz gerekiyor.
Ancak bu şekilde itiraz ettiğimiz yaşanamaz dünyanın kıskacından kurtulabiliriz.
Hocalarımıza ve bilim insanlarına böyle bir görev düşmektedir. Onlardan sadece
eczaneyi tarif etmelerini değil, bize reçete de yazmalarını bekliyoruz.
Programın tertip edilmesinde emek veren öncelikle ASBÜ, Türkiye Yazarlar Birliği
ve Hamilik Vakfına teşekkür ederiz. Bu işe gerçekten çok emek verdiler. İki ismi
de özellikle belirtmemiz gerekiyor, Muhammet Enes KALA Hocamızın ve Hacı
Bayram BULGURLU Hocamızın çok önemli katkıları oldu. Onlara da teşekkür
ederiz. Şûramızı şereflendiren dostlarımıza, uzaktan-yakından gelen herkese tekrar
şükranlarımı sunuyor, programın hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Orhan AYDIN
OSTİM OSB Yönetim Kurulu Başkanı
15
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Takdim
Türkiye Yazarlar Birliği, kurulduğu 1978 yılından itibaren sahasında kültürel
hayatımızı tanzim eden faaliyetleri gerçekleştirmeye devam ediyor.
1992’den beri iki yılda bir düzenlediği Türkçe’nin Uluslararası Şiir Şöleni, 1981’den
beri devam eden “Yılın Yazar, Fikir Adamı ve Sanatçıları Ödülleri”, dilimizin ve
kültürümüzün temel metinleri olan; Mehmet Âkif Ersoy’un Safahat’ı Necip Fazıl’ın
Çile’si, A. Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir’i ve Mevlana’nın ölümsüz eseri Mesnevi
okumaları, Ahlâk Şûraları, Milletler Arası Şehir Tarihi yazarları kongreleri, Tarihi
Yaşatmak Şehri Yaşatmak ve Tarihî Roman Ve Romanda Tarih bilgi şölenleri,
Uluslararası Genç Yazarlar Kurultayları, Yazar Okulu, Yazarlığa Hazırlama
Seminerleri ve Mehmet Âkif Bilgi Şölenleri gelenek haline getirdiğimiz geniş katılımlı
faaliyetlerden bazılarıdır.
Sürekliliği olan bu faaliyetlerimizin yanı sıra, kamu kurumları, üniversiteler ve
sivil toplum kuruluşlarımızla iş birliği yaparak ülkemizin farklı illerinde tematik
etkinlikleri gerçekleştiriyoruz.
Bugün de; Türkiye Yazarlar Birliği, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi, Hamilik
Okulu Vakfı, OSTİM Teknik Üniversitesi, Ortadoğu Sanayi ve Ticaret Merkezi iş
birliği ile “Ahilik Şûrası”nı düzenliyoruz.
Ahi Evran-ı Veli
Türk-İslâm medeniyetine pek çok alanda önemli katkılar sağlamış, her alanda derin
izler bırakmış Pîr Ahî Evrân Velî’nin hayata geçirdiği ahiliğin en önemli ilkelerinden
birisi; ‘Hak ile çalışıp bize gelen bizdendir, akıl ve ahlâk ile çalışıp bizi geçen
bizdendir.’ öğretisidir.
Bu öğretinin ışığında sosyal dayanışmaya ve yardımlaşmaya önem veren, iş birliğini
benimsemiş ahiliğin bir fikir, ahlâk ve meslek hareketi olduğu gerçeğinden hareketle;
Bir medeniyet değeri olarak tarihi, sosyolojiyi, ilahiyatı, iktisadı, felsefeyi, dili ve
edebiyatı da bünyesinde barındıran Fütüvvet kavramını her zaman hatırımızda
tutmamız gerekir diye düşünüyorum.
Kelime anlamına baktığımızda; Fetâ sözlükte “genç, yiğit, cömert”; fütüvvet ise “gençlik,
kahramanlık, cömertlik” anlamlarına gelmektedir. Anadolu’da XIII. yüzyıldan sonra
ortaya çıkan, İslâm coğrafyasında yüzyıllarca uygulanarak kökleşmiş ve derin etkiler
meydana getirmiş, birçok İslâm ülkesinde benimsenip yayılan, barındırdığı değerler
manzumesiyle bugün yalnızca bu toprakların insanına değil; tüm insanlığa barış ve
17
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
kardeşlik mesajları veren Fütüvvet anlayışını, hayatımızın merkezine koyduğumuzda
insanımız kâmil bir hale gelmiş, sosyal yaşantımızda hep yükselmişiz.
Ahilik, günümüzde çoğunlukla ekonomik hayatı düzenleyen, çalışmaya önem veren,
din ve ahlâk kurallarına sıkı sıkıya bağlı bir meslek kuruluşu ya da esnaf teşkîlâtı
olarak görülür. Geçmişte başarılı olmuş bu tecrübenin günümüz için değerini de
soruşturmalıyız. Dinimizin referansları ile uzlaşan bu model, başta günümüzde
kaybolan değerler sistemi olmak üzere ticari-ekonomik hayatı düzenleyen güven
anlayışını, yardımlaşmayı, dayanışmayı, doğruluk, emek ve sebât gibi meslekî kural
ve öğretilerini yeniden tesis etmede nasıl bir yol ve yöntem sağlayabilir? Bu soru
önemlidir ve bu soruyu birlikte cevaplamak durumundayız.
Bunun için önümüzde iyi bir fırsat olduğunu düşünüyorum; Ülkemizin, kültürün,
sanatın, edebiyatın, verimliliğin, üretimin ve şefkatin öne çıkaracağı yeni bir
yüzyıla hazırlandığı bugünlerde ahiliğin temelini ve düşünce yapısını oluşturan
Fütüvvetnâmelerdeki öğreti felsefesini farklı açılardan ele alarak çok daha iyi
anlamamız, yorumlamamız ve uygulamamız gerekir diye düşünüyorum.
Doğrusu, geçen zaman içinde serbest piyasa şartları ve çalışma ortamının aşırı
rekabetçi olmasından kaynaklanan sorunların panzehirini biliyoruz. Onun yabancısı
değiliz. Yani, kanaat etme, güler yüz, ayıplı malı satmama, yalan söylememe, sır
tutma, güvenilir olma, affedici olma, sabır gösterme ve doğruluktan ayrılmama millet
olarak bizim en büyük hasletlerimizden değil mi? Dinimiz ve geleneklerimiz bunları
gerektirmiyor mu?
Günümüz yönetim teknikleri ya da uygulamalarının temelinde daha verimli bir
çalışma ortamının sağlanması yer almaktadır. Bunun sağlanması için bu değerlere
sahip çıkma gereği apaçık ortadadır.
Üç gün devam edecek ahilik şurasında sorunların çözümüne ilişkin değerli
akademisyenlerimizin, bilim adamlarımızın, sosyal bilimcilerimizin ve
felsefecilerimizin sunacakları bildiriler, bu anlamda bize bir yol haritası çıkaracaktır.
Şûranın gerçekleşmesinde katkısı olan Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesine, Hamilik
Okulu Vakfına, OSTİM Teknik Üniversitesine ve OSTİM’e teşekkür ediyorum.
Prof. Dr. Musa Kâzım ARICAN
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü
Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı
18
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Takdim
Bugün ilk Ahilik Şûrasında birlikteyiz. Ahilik programımız, “Şûra” adıyla ilk defa
Türkiye’de organize ediliyor. Peki neden böyle bir şey yapıyoruz? Üç tane sebebi var.
Birincisi: Ahilik, Anadolu’nun önemli bir değeri, sosyo-ekonomik müessese/kurum.
Hani “kurumlar” ve “kurumsal yapı” diyoruz; “bunlar gelişmede çok önemlidir.” vs.
diyoruz. Ahilik, tarihimizde çok önemli bir sosyo-ekonomik kurum olarak yer almış
ve bu topraklardan çıkmış. Bu yapıyı kurumlar çerçevesinde ele almalıyız. İkincisi:
OSTİM Teknik Üniversitesi -organizasyonunu yapan kurumlardan bir tanesi ve şu
anki ev sahibimiz- Ahiler tarafından kuruldu. Ahilerin kurduğu bir çatı altında Ahilik
Şûrasının icrasını gerçekten çok anlamlı buluyorum. Üçüncü sebep: OSTİM Teknik
Üniversitesinin kendisini tanımlama biçimiyle alakalıdır. OSTİM Teknik Üniversitesi,
kendisini sanayi üniversitesi olarak tanımlıyor ve bunula birlikte beş unsurdan
müteşekkil, yetkinlik bazlı eğitim modeli uyguluyor. Bu beş unsurlu yetkinlik bazlı
eğitimin unsurlarından en önemlisi: değerlerdir. Yani “bir öğrenci üniversiteye
gelip, iki ya da dört sene okuyup mezun olup teknik işle alakalı diplomasını aldıktan
sonra nasıl bir donanımla mezun olmalıdır?” sorusunun cevabını iyi vermeliyiz. Bu
sorunun cevabı kapsama “değerlerimiz” dâhil edilmeden verilemez. Değerleri, eğitim
sistemimizin içerisine entegre edebilmek için bazı çalışmalar yaptık. Bu çalışmaların,
bu değer unsurlarının temeli Ahiliğe dayanıyor. O halde üniversitenin kendisini
konumlandırdığı eksen esasında Ahilik sistemi. Şûramıza bu anlamda OSTİM Teknik
Üniversitemizin paydaş olmasını da çok anlamlı ve değerli görüyorum.
OSTİM Teknik Üniversitesi olarak Ahiliğe hem öz hem de şekli olarak önem veriyoruz.
Zira daha önce ifade ettiğim gibi bu üniversiteyi kuran kişiler, Ahilerdir. Şekli olarak
nasıl değer veriyoruz? Çok basit. Mezun ederken, onları “Ahi Kuşağı” kuşandırarak
mezun ediyoruz. Tabi bu biraz hamaset gibi gözüküyor, romantik geliyor ama şuna
eminiz ki bir süre sonra o mezunlarımız, aradan biraz zaman geçip bunları kafalarında
dinginleştirdikleri zaman “ya ben bir Ahi Kuşağı (şed) kuşanarak mezun olmuştum.”
diyecekler. Buna bir anlam yükleyecekler. Kişilik olarak yetişkin, işlerindeyse yetkin
hale geldikleri zaman bizim gibi bu işin edebiyatı ve felsefesi üzerinde derinlemesine
düşünmeye çalışacaklar. Bu sürece onları esaslı şekilde davet etmenin bir adı da onları
şekli bir çerçevede ahilik iklimine dahil etmek diye düşünüyoruz.
-Üniversite öğrencisine- “değerler” dediğimiz zaman “Onu üniversite mezunu olmayan
bir gençten ayıran hangi değerleri ona kazandırmalıyız?” sorusunu sormuş oluyoruz.
Bu anlamda üzerinde yaşadığımız toprakların ortaya çıkardığı müessese olan “Ahilik”
kendisini gösteriyor. Ahiler demişler ki - Alev Alatlı Hoca’mızdan atıf yaparak bunları
19
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
ifade ediyorum- “Ahiler’in davranış tarzı, değerler tarzı ‘akıl’ üzerine mebnidir.
Ahi, akl-ı selimle hareket etmelidir. İkinci husus ‘adap’tır, ahi, edepli olmalıdır.
Bununla bağlantılı olarak ‘ahlak’ söz konusu olur, ahi, ahlaklı olunmalıdır. Ahlakın
zirvesinde karşımıza ‘adalet’ çıkar, ahi, adil olmalıdır. Biz buna kendi dağarcığımızda
‘yenilikçilik’’i ekliyoruz. Çünkü Ahilik, kendi döneminde yenilikçi bir kurumdur. Bir
kere kendisi kurum olarak burada ortaya çıktığına göre orada bir “yenilikçilik” ögesi
olması gerekir. Ahiliğin ruhunda “yenilikçilik” diye bir şey var. Yeni ve sağlam ürünler
geliştiriyorlar. Olmayan bir şeyi yapıp geliştiriyorlar. Bunun amacı, topluma daha iyi
hizmet etmektir. Dolayısıyla temel dinamizminin içinde yukarıda ifade ettiğimiz
değerlerle birlikte “yenilikçilik” de var. Bir üniversiteye de bunlar yakışan unsurlar.
Dolayısıyla bizim değerler taksonomimizin merkezinde “Ahilik” vardır.
Ülkemizde şu anda Türkiye Cumhuriyeti, Anadolu ile sınırlı bir bütünlükte anlaşılır.
Anadolu’nun ekonomisinin kalkınması XI. yüzyıldan itibaren bizim, “Selçuklu Barışı”
dediğimiz bir ekonomik kalkınma dönemine rastlar. Şöyle ki, Roma İmparatorluğu’nun
da Anadolu, bir dönem parçası oldu. Tabi ondan evvel kendi burada yapıları vardı,
bu bahs-i diğerdir. Ancak 1071’den önce Anadolu, Roma İmparatorluğu’nun bir
parçasıydı ve maalesef bundan ötürü ihmal ediliyordu. Neden? Çok basit. Çünkü
Roma İmparatorluğu’nun merkezi İstanbul idi. İstanbul, aynı zamanda dünyanın da
merkeziydi. İstanbul gibi bir yerden bakan insan, bazen diğer bölgeleri ihmal edebilir.
Tarihçiler olarak baktığımız zaman Anadolu’nun, Roma Dönemi’nde ihmal edildiğini
görüyoruz. Daha sonrasında Selçuklular burayı fethettiği zaman ilk yaptıkları iş,
Anadolu’nun ekonomisini ve dolayısıyla sosyo-ekonomisini canlandırmak olmuştur.
Anadolu’ya o dönem çok fazla göçebe akımı vardı Orta Asya’dan. Bu göçebeler bir
taraftan bir dinamizmi temsil ediyor ama bir taraftan da bir tür anarşi tehdidini
seslendiriyordu. Neden anarşi? Çünkü göçebe bir toplum bir yerden bir yere mallarını
ve hayvanları taşıdığı zaman yeni gelinen yerlerde bu huzursuzluğa sebebiyet verebilir.
Bu sırada bir miktar tarım da varsa esasında tarım çökmüş durumdadır. O dönem
hasat ve üretim sorunu da göze çarpar. Ama diğer taraftan göç eden toplum bir
dinamizmi de temsil etmektedir. Selçuklular, biraz düzensiz enerjiyi düzenli bir enerji
haline getirdikleri anda bizim, “Anadolu Barışı” dediğimiz Anadolu’daki iktisadi
kalkınma ortaya çıkmıştır. Tarımsal üretim patlamış, üretim sorunu ortadan kalkmış
ve uluslararası ticaret yeniden düzene girmiştir.
Uluslararası ticaretin en temel coğrafyası olan Anadolu tekrar bu ticaretin içine dahil
olmuştur. Biz buna “Selçuklu Barışı” diyoruz. Selçuklu Barışı’nın önemli unsurlarından
bir tanesi; sadece tarıma nüfusun aktarılması değil, aynı zamanda yerli ve yerleşik
hayata insanların geçmesidir. Yerleşik hayat ne demektir? Burada karşımıza düzenli
bir şehir ve sanayi üretimi çıkar. O günün sanayisinde çelikten, kılıca, tekstilden,
mobilyacılığa ve dericilikten, mimarlığa uzanan sektörler kaşımıza çıkar. Peki bunları
20
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
nasıl tanzim edeceksiniz? Baktığınız zaman Selçuklu, Ahiliği yerleşik hayatı tanzim
etmek ve ekonomik kalkınmayı canlandırmak için kullanmış ve bundan çok ciddi
şekilde istifade etmiştir.
Selçukluların ardından gelen Osmanlılarda da bütün padişahlar -bu da bir değer- bir
meslek sahibidir. Yani Türk kültüründe yönetici dediğiniz insan, insanların başına
geçip yöneticilik oynamak için yapmıyor. Bütün Osmanlı padişahlarının bir hüneri
-Eski Türk kültüründe “hüner”, “meslek” denilen; Almanların “beruf ” dedikleri,
İngilizlerin “profession” dedikleri vs.- bir altın bilezikleri var. Bu oldukça önemlidir
ve bunu kazandıran sistem Ahiliktir. Meslek sahibi olmayan bir yöneticinin o
ülkedeki kalkınmayı -ekonomik kalkınmayı- takip etmesi, toplumun ve iş dünyasının
nabzını tutması, sosyo-ekonomik yapıyı geliştirebilmesi, anlaması çok kolay değildir.
İşte bütün bunlar bir araya geldiğinde OSTİM Teknik Üniversitesi‘nde böyle bir
organizasyonun neden yapıldığının cevabı da tam olarak verilmiş oluyor. Tekrar
edersek: Çünkü bu topraklar Selçuklu Barışı, arkasından Osmanlı Barışı ve Ahilik
ile yoğrulmuş, bu topraklardaki iktisadi kalkınma -özellikle Ankara’da tabii- Ahilik
ile bu hale gelmiştir. Bu üniversiteyi kuran kişiler Ahilerdir ve bu üniversite Ahilik
ilkelerine sahip çıkmaktadır. Çünkü kalkınmanın, buradan geçtiğine inanmaktayız ve
bu yüzden de bu Şûra’ya ev sahipliği yapmaktayız.
OSTİM Teknik Üniversitesi olarak Şûra’nın ev sahipliğini yapıyoruz ama Şûra’da bize
katkıyı Ankara Sosyal Bilimler Üniversitemiz yaptı. OSTİM, Türkiye Yazarlar Birliği
ve Hamilik Vakfı paydaşlarımız. Bunların hepsini bir araya getiren OSTİM Teknik
Üniversitesi Ahi Evran Anadolu Müteşebbisliği Araştırma Merkezi. Bu vesileyle
emeği geçen herkese çok teşekkür ediyoruz.
Prof. Dr. Murat YÜLEK
OSTİM Teknik Üniversitesi Rektörü
21
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Takdim
Çok özel ve güzel bir programdayız. Ahilik Şûrası’nın açılışındayız. Bu şûra çok
önemli şehrimizde, başkentimiz Ankara’da icra ediliyor. Ankara çok uzun yıllar
öncesinden anılan o memur şehri kimliğinden sıyrıldı. Artık savunma sanayiinin
merkezi, sağlığın merkezi, bir eğitim şehri olarak karşımıza çıkıyor. Ankara’da yirmi
bir üniversitemiz, yaklaşık 350 bin öğrencimiz var. Bunların yaklaşık on sekiz bini
yurt dışından gelen misafir öğrenciler. Ankaramız medikal alanında çok iyi bir yerde.
Çevresi adeta termal cenneti. Biz de şehrimizin ve başkentimizin Ticaret Odası’nın
Başkanlığı’nı yapmaya çaba sarf ediyoruz. Aynı zamanda her attığımız adımda, ahilik
kültürünü devam ettirme gayreti içerisindeyiz. Gerçekten çok büyük önemi haiz bu
kültürü yaşatmaya çalışıyoruz.
13. yüzyıldan bu yana gelen bir sistem var, kaybolmaya yüz tutmuş bir sistem var
ve bu sistemi bugün arıyoruz. O günden bugüne gelen bu sistemin herkes çok daha
yeşermesini, günümüz sorunlarına merhem olabilmesini diliyor. Bu şûranın amacı bu
dileği teorik ve pratik olarak nasıl mümkün olabileceğini tartışmaktır. Bugün bizim
ve bizden sonraki nesiller için ahilik kültürünün yeniden yeşertilmesi ve sonrakilere
de bir miras olarak bırakılması hakikaten çok kıymetlidir.
Ahilik kültürü çok eskilerden bu yana gelen bir kurucu bir sistemdir. Buna sadece
ticaretten iki örnek vermek istiyorum. Bugün ticaretin içindeki en önemli enstrüman
ödeme aracıdır. Biz satın aldığımız her iş ve işlemle ilgili ödeme yaparız. Bununla
ilgili çekin, senedin, imzanın kabul edilmediği bir dönemden geçiyoruz şu anda, ama
ahiliğin olduğu dönemde sadece söz vardı. Söz bu anlamda günümüzdeki senetten çok
daha kıymetliydi. Malımı alıyordum, malın bedelini 20 Ocak’ta ödeyebileceğimi ifade
ediyordum ve konu kapanıyordu. Bir daha o konuyu hiç kimse de konuşmuyordu. Ama
o söz yere düşmüyordu, düşürülmüyordu, borcun ödenmesi 21 Ocak’ı bulmuyordu.
Borcun sahibi gelip 20 Ocak’ta borcunu ödüyordu. Böyle bir kıymetten bahsediyoruz.
Bunun yanı sıra olmayana vermek ahiliğin özündendir. Güçlüyken karşımızdakine
yardımcı olabilmektir. Zenginken yardımcı olabilmektir. Olamasak bile, ihtiyacımız
olduğu halde karşımızda ihtiyacı olana destek verebilmektir. Bunlar o kadar kıymetli
şeyler ki, esasında sosyal selametin ve huzurun teminatı olan şeyler.
Zor bir süreçten geçiyoruz. Hepinizin bildiği gibi bir pandemi süreci yaşadık.
Türkiye pandemi sürecini bütün dünyada en iyi yürüten ülkelerden, en iyi götüren
ülkelerden, en az sıkıntıyı yaşayan ülkelerden birisi oldu. Şimdi de dünyada süren bir
savaş var; hepinizin şahit olduğu, dünyadaki sistemi de etkileyen bir savaş dönemini
tecrübe ediyoruz. Bu iki olumsuz gözüken etken bize birliği, beraberliği, birlikte
23
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
üretmeyi hatırlattı. Böyle olduğunda iki olumsuz durumun olumlu bir tarafa işaret
edebileceğini söyleyebiliriz. Bu olumlu havayı devam ettirmenin bir tane yolu var: Her
zamankinden fazla birliğe, beraberliğe, dayanışmaya, bir arada olmaya, birbirimizi
sevmeye, saymaya ihtiyacımız vardır. Eğer bunu da becerebilirsek yine yürekten
inanıyorum ki, dünyadaki en önemli ekonomik ve diğer açılardan da en kıymetli
ülkelerden birisi ülkemiz olacaktır. Sayın Cumhurbaşkanımızın hepinizin de bildiği
gibi bu konuda büyük gayretleri var. Pandemi sürecinde aşıya ulaşmakta güçlük çeken
ülkeler için yaptıkları ortada, şimdi tahıl koridorunun açılması ve açık tutulması için
verdiği mücadele ortada. Dahası tüm dünyada sulh ve selamet için güçlü bir çaba
ortaya koyduğunu da görüyoruz. Şu anda bu savaşla ilgili, akan kanı durdurmakla
ilgili hepinizin huzurunda ona da teşekkür ediyorum, sağ olsun. Ama yürekten
inanıyorum ki arkadaşlar, bu zorlu süreci ahilik kültüründen aldığımız ilhamla,
birliğimizle beraberliğimizle çok daha iyi yerlere ülkemizi taşıyarak atlatacağız.
Hepinize katılımlarınızdan dolayı teşekkür ediyor, emeği geçen üniversitelerimize,
Başkanlarımıza, hocalarımıza şükranlarımı sunuyorum. Buradan çıkacak çıktılardan
bize düşen her ne varsa bunları alıp uygulamakla kendimizi vazifeli görüyoruz.
Şûranın hayırlı sonuçlara vesile olmasını diliyor, hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Gürsel BARAN
Ankara Ticaret Odası Başkanı
24
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Takdim
Yeryüzünün en anlamlı ve en kadim medeniyetlerinden birisi olan Anadolu
Uygarlıkları ve bu uygarlıkların mükemmel bir ürünü olan Ahiliğin günümüz
mirasçılarından birisi olmanın şerefi, onuru ve sorumluluğu içerisinde hepinize
şuramıza hoş geldiniz diyor, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli konuklarımız sizlerin de bildiği gibi UNESCO 2021 yılını “Ahi Evran
Yılı” olarak ilan etmiştir. Bu çerçevede Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip
ERDOĞAN’ın himayelerinde yıl boyu Ahilik temalı ulusal ve uluslararası etkinliklerin
düzenlenmesi kararlaştırılmıştır. Bu kapsamda hazırlanan asrın en büyük AHİLİK
ŞURASINA hepiniz hoş geldiniz.
Tarih boyu Selçuklularda ve Osmanlı’da ahiliğin gelişiminde büyük rol oynayan esnaf
ve sanatkârlar ile bunların bağlı olduğu loncaların yanı sıra ahiliğin en üst düzeyde
temsilcileri ve yöneticileri Sultan ve Padişahlar olmuştur. Bugün ise, günümüzdengeleceğe ahilik mirasını modern ve yenilikçi bir anlayışla harmanlayarak en üst
düzeyde temsil etme vazifesi; başta devletimizin tüzel kişiliği olmak üzere iş dünyası,
ticaret erbabı, sanayiciler, sektör temsilcileri, esnaf ve sanatkârlar ile üniversite ve sivil
toplum kurum ve kuruluşlarına düşmektedir.
OSTİM Teknik Üniversitemiz ülkemizde ilk defa ve dünyada çok az sayıda olan
“Sanayinin Üniversitesi ve Girişimci Üniversite” temasıyla kurulan prestijli bir yüksek
öğretim kurumudur. Üniversitemizin güzide paydaşlarını oluşturan sizler; bu güzel
ikliminden ilham ve güç alarak Ahilik Şuramıza ve Ahilik Felsefesine ecdadımızın
yaptığı gibi medeniyetimizin üstün değerleri ve ilham verici ruhuyla çağlar üstü bir
yorum ve inovatif anlayış kazandıracağınız inancındayım.
Günümüzde ahilik felsefesi etik ve ahlaki değerler kadar sürdürülebilir toplumsal
kalkınmada ana sürücüler konumunda olan; ekonomik, sosyal ve çevresel değerlere
de odaklanmaktadır. Bu bağlamda küresel ekonomilerde yerli ve mili; ham madde,
yarı mamul, nihai ürün, tasarım, faydalı model ve patentte dayalı “yüksek ve ortayüksek teknolojik ürünlerin” üretilmesi ve bu ürünlerin uluslararası pazarlarda
rekabetçi fiyatlarla satılması ekonomik ve toplumsal kalkınmanın en önemli itici gücü
olacaktır. Diğer yandan özellikle ülkemizin dış ticaret hacmini oluşturan ihracatithalat denkleminde aradığımız ihracatı artırıcı katma değeri yüksek ürünlerin
dış pazarlara satımı ve buna karşın ithalatı azaltıcı tedbirlerin alınmasını içeren
“yenilikçi çözüm değer önerileri” de ahilik felsefesi içerisinde yer almaktadır.
25
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Yaradan ve yaratılan hukukuna uyarak insanlık ve medeniyet tarihinin “ALTIN
AHİLİK ÇAĞINI” ilmi ve bilimi bir alt yapıyla yeniden, modern ve yenilikçi
bir yaklaşımla ele alarak “dünden-bugüne, bugünden ise-geleceğe”; taşımak,
yorumlamak, uygulamak ve vizyonerist bir anlayışla uzun yıllar yaşatmak şuramızın
ana amacını oluşturmaktadır.
Bu ana amaç doğrultusunda oluşturulan şura oturumlarında; başta mesleki eğitim,
girişimcilik, modern teknolojiler, ileri otomasyon ve gelişmiş bilgi sistemleri
ile ahilik ilişkisinin günümüz temel dinamikleriyle yeniden yorumlanması ve
eğitim mimarisinin buna göre yeniden tasarlanması olmak üzere, ele alınacak
olan diğer tüm konularında çok boyutlu, kapsamlı ve derinlemesine irdelenmesi
hedeflenmektedir.
Üç gün sürecek olan şuramızın hazırlanmasında ve düzenlenmesinde 8 ay boyunca
emeği geçen ve katkılarda bulunan; başta devletimizin ilgili güzide kurumları olmak
üzere, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesine, Hamilik Okulu Vakfına, OSTİM
Organize Sanayi ve OSTİM Teknik Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanına, Türkiye
Yazarlar Birliğine ve OSTİM Teknik Üniversitesi Ahi Evran Anadolu Müteşebbisliği
Araştırmaları Merkezi ile şuramıza iştirak eden kıymetli konuklarımıza, şükranlarımı
sunuyorum. Bu etkinliğin etkili, üretken ve hayırlara vesile olmasını diliyor saygılarımı
sunuyorum.
Dr. Öğr. Üyesi Hacı Bayram BULGURLU
OSTİM Teknik Üniversitesi
Ahi Evran Anadolu Müteşebbisliği Araştırmaları Merkezi Müdürü
26
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Takdim
De ki: Ey mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım! Mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden
çekip alırsın. Dilediğini aziz, dilediğini zelil edersin. Her iyilik sendendir. Kuşkusuz
sen her şeye kadirsin. Geceyi gündüze, gündüzü geceye katarsın. Ölüden diriyi,
diriden ölüyü çıkarırsın ve dilediğine hesapsız rızık verirsin.
O zaman diyoruz ki: yeni oluşlarlarla her gün kurulurken birlik, ve dağıtılırken işler ve
görevler, büyük bir ahlaki duyarlılıkla sorumluluklarını yüklenmesi beklenir insandan…
Af dileyebiliyorsa, sebatkarsa, vakar sahibiyse, doğru ve ihlaslı, sabırlı, gözü yaşlı ve
cömertse, merhametli, hamiyetperver, hayalı ve bilgeyse ve bütün bu faziletlerine rağmen
görebiliyorsa ayıplarını, yiğittir o adam. Fütüvvet ehlidir, bir fetadır. Ahilik de işte böyle
adamların kardeşliğidir. Yiğitlerin kardeşliğidir ahilik, dağ gibi deniz gibi yiğitlerin…
Peki bu anlayışı günümüze, hayatımıza, işimize ve evimize nasıl getireceğiz? Soru
budur. Kurumlarımızı, şirketlerimizi içinde fetaların ve ahilerin açığa çıkabildiği;
saygı, sevgi ve iyiliğin hâkim olduğu yerler haline nasıl getireceğiz? Dirliğe, dirliklere
ulaşabilmemiz için medeniyetimizden esip gelen ruhu; yönetim anlayışımıza, iletişim
tarzımıza, kurumlarımıza yeniden nasıl üfleyeceğiz?
Bu soruların bu çatı altında sorulabilmesi tesadüf değildir, yiğit ve ahi yurdudur
Ostim. Bütün iş insanlarımızı temsilen kıymetli başkanımız Orhan Aydın’a selam
olsun! Bütün geçmişlerimize ama özellikle Ostim’de emeği çok olan Prof. Dr. Sedat
Çelikdoğan hocamıza rahmet olsun!
Şuramızın; fetaların ve ahilerin izinde, Allah’ın birliğinden varlığın birliğine oradan
insanın birliğine ulaşan bir yol üzerinden; bugün ile geleceği, maddiyat ile insaniliği
denge ile bütünleştiren, fayda üretirken zarar vermeyen, insanı, aileyi, toplumu ve
kurumlarımızı birlik içinde tutan dirliğin ruhuna ulaştırmasını dilerim.
Bu dileklerimle Hamilik Okulu Vakfı ve Yönetim Kurulu adına hepinizi saygı ve
sevgilerimle selamlarım.
Dr. Ahmet ALBAYRAK
Hamilik Okulu Vakfı Başkan V.
27
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Önsöz
Meslekî bir teşkîlât olan Ahiliğin Anadolu Selçuklu Devleti döneminde Anadolu’da
kök salmasında fütüvvet teşkîlâtının büyük etkisi olmuştur. İslâm’ın özellikle Anadolu,
Balkanlar ve Kuzey Afrika’da yayılmasında başat rol oynayan fütüvvet teşkîlâtının
irşâd faâliyetleri için Anadolu’ya gönderdiği âlimler, hakîmler ve mutasavvıflar,
yerleştikleri yerlerde Ahiliğin temellerini atmışlardır. Ahilik, meslekî bir teşkîlât
olmanın ötesinde kuruluşundan îtibâren Anadolu’nun dört bir yanının sadece
İslâmlaşmasına değil aynı zamanda imâr edilmesine ve bayındır hâle getirilmesine de
büyük katkılar sağlamıştır. Fütüvvet teşkîlâtından ilhâm alınarak oluşturulan Ahilik
teşkîlâtı, Anadolu’da siyâsî birliğin temin edilmesine dahli olmuş, ticâret ve sanâyi
yapılanmasının temelini teşkîl etmiş, müteşebbislerimiz ve bugünkü iş dünyâmız için
derin izler bırakmıştır.
Ahiliğin beraberinde getirdiği dayanışma, ahlâk düzeni ve iktisâdî üretim, bölüşüm
ve tüketim kültürü, bir taraftan Anadolu’da sosyal ve iktisâdî hayâtı tanzîm ederken,
diğer taraftan Selçuklu’nun ardından kurulan Osmanlı Devleti’nin sağlam temeller
üzerinde yükselmesinde önemli rol oynamıştır. Nitekim ilk Osmanlı pâdişahlarının
ve vezirlerinin çoğunun Ahilik teşkîlâtına mensup oldukları bilinmektedir. Ankara
Savaşı’ndan sonra Osmanlı Devleti’nin âdeta yeniden kurulma sürecinde de
Ahiliğin ve Bayramîliğin önemi îzahtan vârestedir. Osmanlı sosyo-ekonomik yapısı
kuruluşundan îtibâren yüzyıllar boyunca Ahilik ile yoğrulmuş ve Ahilik teşkîlâtı
vakıf kültürüyle birlikte Osmanlı medeniyetine âdeta damga vuran bir müessese
olmuştur. Anadolu’nun pek çok şehrinde kök salan Ahilik teşkîlâtının kültürel izlerini
ve esnaf teşkîlâtları üzerindeki etkisini Cumhuriyet döneminde de müşâhede etmek
mümkündür.
Günümüz iş dünyâsına egemen olan piyasa kapitalizminin 20. yüzyılın başından
bu yana neden olduğu krizler, ilerleme ve iktisâdî kalkınma adına insanlığın iyilik,
güzellik, denge ve dayanışma anlayışlarını zorlamakta; kontrolsüz göçler, savaşlar
ve hastalıklar insanlığın huzûrunu ve refâhını olumsuz etkilemektedir. Hâl buyken
birlikte âhenkli yaşamı sürdürebilmek adına insanoğlu, çıkmazlardan kaçınmak
ve yeryüzünü yeniden şenlendirmek için tekrâr umudu kuşanmak zorundadır.
Zamanında kaosun, terk edilmişliğin ve huzûrsuzluğun hüküm sürdüğü Anadolu
coğrafyasına Selçuklu Barışının merhem olduğu gibi tüm dünyâ üzerinde cârî olan
huzûrsuzluğa, düzensizliğe ve adâletsizliğe Anadolu’dan Ahilikten mülhem yeni
bir barış merhemi sunulabilir. Tüm bu husûslar göz önünde bulundurulduğunda
29
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
günümüz dünyâsında yaşanan insanî, iktisâdî, siyâsî, mâlî, ahlâkî ve kültürel krizlere
ve sorunlara çözüm imkânları bulabilmek için Ahiliğin hassâsiyetle inşâ edilmiş
hayât küresini yeniden gündeme getirmek ve birlik inancına dayalı olarak kendimizi,
evimizi, işimizi ve tabiatı yeniden anlamlandırmak önem arz etmektedir. Bunun için
Ahiliğin cihânşümûl kıstaslarını mercek altına almanın oldukça değerli olduğunu
düşünüyoruz. Bu çabanın hem hayâtla iç içe olan bir kurumun değerini keşif ve takdîr
etmeye vesîle olacağına hem de günümüz ve geleceğimiz için elimizde keşfedilmeyi
bekleyen imkânlar manzûmesinden istifâde etmeye bizi dâvet edebilecek bir çerçeve
ortaya çıkarmış olacağına inanıyoruz.
“Her Gün Yeniden Kurulur Birlik: 21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” isimli
Ahilik Şûramızın temel amacı, Ahilik teşkîlâtına mündemiç olan iktisâdî üretim,
bölüşüm, tüketim, dayanışma ve yardımlaşma modelinin, 21. yüzyılda çalışma
hayâtına uygulanmasına yönelik imkânları tartışmaktı. Şûra’da Ahilik olgusunun
geniş bir perspektiften bugüne yansıyan izdüşümünün sanâyi, üretim, girişimcilik,
finans, kooperatifçilik, sivil toplum ve sosyal politika gibi birçok alanda etüt edilmesi
planlandı. Şûra, hem târihî ve olgusal zeminde bir imkân olarak Ahiliğin konumu ve
değerini tartıştı hem de bir gelecek inşâsı olarak Ahilikten istifâde etmenin imkânını
soruşturdu. Nihâyetinde elinizde tuttuğunuz bu eser vücûda geldi. Süreçte emeği olan
tüm kurumlara şükrân borçluyuz.
Yeni bir bakış açısıyla günümüzün dinamikleri ekseninde, insanı, insan ilişkilerini
ve iş/sosyal düzenlerini değerlendirdiğimiz eserimizde esas hedefimiz; küresel olarak
etkilendiğimiz, özellikle batıda geliştirilerek farklı alanlarda kurumsal ve kavramsal
olarak iş ve sosyal hayâtımızı etkileyen temalarla karşılaştırmalar yaparak, Ahilik ve
canlı değerleri üzerinden kendi medeniyet dünyâmıza uygun değerlendirmelerde
bulunmak ve geleceğimizi inşâ etmek için azme değer bir çaba ortaya koymak
olmuştur. Bu çerçevede hazırlanan ve beş bölüme ayrılan eserimiz, D. Mehmet
Doğan’ın Anadolu ve özellikle Ankara’nın rûhunun Ahilikle nasıl ilmek ilmek
örüldüğünü anlatan giriş yazısıyla başlamaktadır.
Fütüvvetten Ahiliğe-Ahilikten Medeniyete başlığını taşıyan ilk bölümde, beş yazı yer
almaktadır. Doç. Dr. Sevgi Erol Işık, “Ahilik Teşkîlâtı (Tarihsel ve Kavramsal Açıdan)”
adlı metninde ekonomik kalkınmada madde ve mâneviyâta odaklanan, toplumun
ekonomik, kültürel, sosyal, ahlâkî ve dinî yapısını dikkate alan Ahilik teşkîlâtının,
geçmişte olduğu gibi günümüzde de önemli olabileceğini tartışmaktadır. Bunu
yaparken sosyal ve ekonomik hayâtın önemli aktörlerinden biri olan Ahilik teşkîlâtını
teorik bir çerçevede ele almakta, onu kavramsal ve târihî bir perspektife yerleştirmeye
çalışmaktadır. “Ankara Ahileri İçinde Anadolu Bacıları (Bacıyan-ı Rûm)” başlıklı
yazısında Prof. Dr. Güray Kırpık, devlet erkânının eşleri olan kadınların öncülük ettiği
Bacılar teşkîlâtının izlerini târih kayıtlarından sürmekte ve kayıtlardan hareketle Orta
Anadolu ve hâssaten Ankara özelinde sosyal, kültürel ve iktisâdî hayât için katkılarını
30
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
ve önemlerini tespit edip değerlendirmektedir. Prof. Dr. Hür Mahmut Yücer, “Sosyal
Sağlık Perspektifinden Ahilik Erkanı: Erdemlere Âidiyet Söylemi” başlıklı yazısında
Fütüvvet ve Ahilik uygulamalarındaki erdemlere âit söylem vurgusu ile bu vurgunun
oluşturduğu güçlü âidiyet duygusunu, sosyal sağlık kavramını, âit olunan mesleğin
anlamını ve erdemler çerçevesinde inşâ olunan söylemi incelemektedir. “Ahilik
Teşkîlâtını Yaşatan Değerler” başlıklı çalışmasında Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak,
Türklerin anayurtları Orta Asya’da edindikleri akılık kültürünün kapsadığı yiğitlik,
kahramanlık ve cömertlik ilkelerini Müslüman olduktan sonra İslâm dininin inanç
ve ahlâk değerleriyle nasıl kaynaştırdıklarını anlatmaktadır. Prof. Dr. Kızıltoprak,
fütüvvet ve akılık kültürünün kaynaşmasıyla ortaya çıkan dinamizmin, ahlâkî ve
meslekî ilkelerin târihî ve mekânı nasıl inşâ ettiğine çalışmasında yer vermektedir.
“Türkiye’de Ahilik Çalışmalarının Seyri 1913-1932” adını taşıyan çalışmasında Yusuf
Turan Günaydın, 1900’lü yıllara gelindiğinde kavram olarak unutulmuş gözüken
Ahilik meselesinin özellikle İttihâd ve Terakkî Cemiyeti’nin hazırlattığı iki ayrı Ahilik
Raporu, 1913-1932 yılları arasında kaleme alınan yazılarda nasıl ele alındığını ilgili
yazılarla ilgili kısa mâlûmâtlar vererek anlatmakta ve bu yazılar ile tekrar Ahilik
meselesinin nasıl revaç bulduğunu ve konuya dâir ilgiyi nasıl artırdığını ortaya
koymaya çalışmaktadır.
Ahilik Uygulamalarının Dünü ve Bugünü çalışmamızın ikinci bölümüdür. Bu
bölümde beş yazı yer almaktadır. Prof. Dr. Ahmet Gökbel’in “Sosyal ve Kültürel Bir
Kurum Olarak Ahilik” başlığını taşıyan çalışmasında Ahilik teşkîlâtının toplumsal
hayâta, kültürümüz ile edebiyatımıza ve sivil topluma nasıl yansıdığını ve bu alanlara
nasıl katkılarda bulunduğu değerlendirilmektedir. “Ahiliğin Târihî Kökenleri ve
Çağdaş İş Dünyâsına Ahlâkî Çözüm Üretme Kapasitesi” adlı çalışmasında Prof. Dr.
Mahmut Arslan ise Ahiliğin bir sentez medeniyeti olan Türk-İslâm medeniyetinin aslî
unsurlarından biri ve Türk çalışma ahlâkının biricik referansı olduğundan hareketle
bu geleneğin kökeni ve günümüz sorunlarına cevap potansiyelini tartışmakta,
Ahiliğin zannedildiğinden çok daha köklü ve kadim bir gelenek olduğunu târihî
örneklerle göstermeye çalışmaktadır. Bölümüzün bir diğer metni olan “Özel ve
Sosyal Politikalar Arasında Ahilik Kurumunu Ele Almak” çalışmasında Prof.
Dr. Faruk Taşçı, sosyal politikanın daha iyi anlaşılması adına ‘Özel ve Sivil Sosyal
Politikalar’dan kısaca bahsetmekte, sonrasında ‘Kuruluş Mantığı/Niyeti Ekseninde
Ahilik ve Toplumsal Zemin’i ortaya koymakta nihayetinde ‘Ahiliğin Özel ve Sivil
Sosyal Politika Yönleri’ni anlamlandırmak istemektedir. Bölümümüzün bir diğer
çalışması Dr. Ahmet Coşkun’un “Ahilik Kurumunun Gzft Analizi” başlıklı yazısıdır.
Dr. Ahmet Coşkun, Ahilik kurumunun günümüzdeki durumunu değerlendirmek ve
gelecekteki stratejilerini belirlemek amacıyla hazırladığı çalışmasında GZFT analiz
tekniği kullanmak sûretiyle Ahilik kurumunun güçlü ve zayıf yanları ile önündeki
fırsatları ve tehdîtleri değerlendirmektedir. Analizlerle birlikte yazıda birtakım
31
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
strateji önerilerini de sunmaktadır. “Tasavvuf İrfân ve Ahlâkının Sosyal ile İktisadi
Alanda Bir Tezahürü Olarak Ahi Teşkîlâtı”, bölümümüzün son çalışmasıdır. Dr.
Tolga Keskin çalışmasında tasavvuf irfân ve ahlâkının iktisâdî ve sosyal alandaki bir
tezâhürü olarak Ahi teşkîlâtını incelemektedir. Bu kapsamda öncelikle iktisâdî ve
sosyal açıdan tasavvufun genel görünümünü ele almakta, sonrasında tasavvuf irfân ve
ahlâkı kapsamında, bu iki disiplin arasında bağlantı kurmaya imkân veren kavramları
incelemekte ve bunların Ahi teşkîlâtındaki izlerini tespit etmeye çalışmaktadır.
Hayâta Ahilikle Bakmak eserimizin üçüncü bölümüdür. Bu bölümde dört çalışma
yer almaktadır. Prof. Dr. Ekrem Erdem, “Fütüvvet veya Ahilik Bireysel Düzeyde
Modern Dünyâya Ne Ölçüde Uyarlanabilir? -6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Merkezli
Depremlerden Bazı Örnekler ve Değerlendirmeler-” başlığını taşıyan metninde önce
târihî olarak farklı fütüvvet anlayışlarını ele almakta, ardından yedi alt başlık altında
Ahiliğin bireysel iş ahlâkı ilkelerinin bugüne uyarlanabilirliğini teorik tartışmalar ve
günümüz örneklerinden hareketle incelemektedir. Çalışmada ayrıca Prof. Dr. Erdem,
Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat 2023 târihinde meydana gelen iki büyük deprem ile
devâmında meydana gelen irili ufaklı on birlerce artçı depremin yol açtığı yıkımlarla
ilgili örnekleri bu ilkeler çerçevesinde değerlendirmektedir. Üçüncü bölümün ikinci
çalışmasının başlığı “Türkiye Ekonomik Kalkınmasında Ahilik İlkeleri”dir. Prof.
Dr. Hasan Vergil’in çalışması üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Ahilik
teşkîlâtının iktisâdî ilkeleri hakkında kısaca bilgi verilmekte, ikinci bölümde Türkiye
ekonomik büyümesi ve performansı hakkında istatistikî bilgiler yer almaktadır.
Üçüncü bölümde ise Hausman, Rodrik ve Velasco tarafından geliştirilen yöntem
açıklanarak bu yöntemde bahsedilen kısıtlardan Ahilik ekonomik ilkeleri ile örtüşen
kısıtlar çerçevesinde Türkiye ve diğer ülkelerin hangi durumda oldukları istatistiklerle
analiz edilmektedir. Nihayetinde Ahilik iktisâdî ilkeleri doğrultusunda Türkiye’nin
sâhip olduğu kısıtlarla ilgili inceleme sonuçlarına yer verilmektedir. “Ahilik Çağdaş
Minarşizme Meydan Okuyabilir Mi?” başlıklı bölümüzün üçüncü yazısının müellifi
Prof. Dr. Hasan Yücel Başdemir’dir. Prof. Başdemir, makâlesinde Ahiliği çağdaş siyâset
felsefesinde merkezîyetçiliğe karşı güçlü bir felsefî zemîne sâhip olan minarşizmle
mukâyese etmekte ve geçmişteki Ahilik uygulamasının minarşizm için târihî bir
zemîn sağlayacağını ileri sürmektedir. Dr. Doç. Dr. Muhammet Enes Kala’nın
“İnsandan Medeniyete Ahiliğin Önerdiği İnsan Modeli -Manzum Fütüvvetnâmeler
Üzerine Bir Okuma Denemesi-” başlıklı çalışması bölümün bir diğer yazısıdır. Doç.
Dr. Kala çalışmasının ilk bölümünde Ahilik kavramı ve kısaca târihî arka planı
üzerinde durmakta, ikinci bölümde Ahiliğin insan ve toplum anlayışı üzerinden ev,
iş, dergâh, toplum ve âlem arasında inşâ ettiği bütüncül ekosistemin bize görünen
cephelerini ortaya koymaya çalışmaktadır. Üçüncü bölümünde ise belirli manzum
fütüvvetnâmeler üzerinden insanın Allah ile, toplumla ve âlemle olan ilişkisinin nasıl
ele alındığını öne çıkarıp, Ahilik üzerinden bu ilişkilerin mâhiyetini ve değerini ele
32
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
almaktadır. Bölümümüzün son çalışması Dr. Emrullah Kılıç’ın “Ahilik: Ahlâk, İktisat
ve Zihniyet Üzerine Bir Değerlendirme” başlıklı yazısıdır. Dr. Kılıç bu çalışmada,
Ahilik hakkında betimlemeler yapmak yerine Ahiliğin pek çok olumlu yönüne
vurguyla birlikte merkezinde ahlâk-iktisât ilişkisine târihî süreçlerinden ziyâde
toprağa bağlı Orta Çağ feodal toplumlarının karakteristiğine yansıtan bir zihniyet
meselesi olarak değerlendirmekte bununla birlikte modern piyasa toplumlarıyla da
karşılaştırmalı olarak durumu incelemeye çalışmaktadır.
21. Yüzyılda İktisadi Hayâta Ahilik Zaviyesinden Bakış eserimizin dördüncü
bölümüdür. Bu bölüm altında dört çalışma yer almaktadır. “Ahilik Kurumsal
Olarak Modern Ekonomik Hayâta Ne Ölçüde Uyarlanabilir? -Ulusal ve Uluslararası
Düzeyde Bazı Örnekler Üzerinden Bir Değerlendirme-” başlığını taşıyan bölümün
ilk çalışması Prof. Dr. Ekrem Erdem ve Savaş Savaş’a aittir. Bu çalışmada yazarlar
çalışmayı dört kısma ayırmaktadırlar. Bu çerçevede, iş bölümüne (uzmanlaşmaya)
riâyet etmek ve bir meslek sâhibi olmak, tasarrufların âtıl tutulmaması, mutlaka
ekonomiye kazandırılması, bunun için Ahiliğin rûhuna uygun olarak aracı
kurumların oluşturulması ve güçlendirilmesi, yardımlaşmanın ve paylaşımın
toplumsal bir kültüre dönüştürülmesi ve kurumsal kimliğe kavuşturulması, malların
kalite ve standardizasyonuna riâyet edilmesi ve bunu sağlamak üzere piyasaların
düzenleme ve denetleme mekanizmalarının etkili bir şekilde yürütülmesi olarak
bunlar ifâde edilmektedir. Bu çerçeveye uygun olarak, çalışmanın devamında
Ahiliğin kurumsal iş ahlâkı ilkelerinin bugüne uyarlanabilirliği teorik tartışmalar ve
günümüz örneklerinden hareketle incelenmekte, bu ilkeler, teorik açıklamalara ek
olarak Türkiye’de ve diğer ülkelerde uygulanan Ahilik rûhuna uygun güzel örnekler
ve 6 Şubat 2023 depremlerinden hareketle tartışılmaktadır. Bölümümüzün ikinci
çalışması ise Dr. Zeki Özen’e ait olan, “Kobi’ler İçin Blok Zinciri Uygulamaları ve İyi
Örnekler” başlığını taşıyan yazıdır. Dr. Özen çalışmasında, blok zinciri teknolojisinin
işlem mâliyetlerinden ve zamandan tasarruf sağlaması, güvenli ve şeffaf olması gibi
avantajları Küçük ve Orta Büyüklükte İşletmelerin (KOBİ) finansmana, hizmete ve
ürünlere erişimini kolaylaştırabildiğinden ve bu sâyede işletmelerin verimliliğinin ve
hizmet kalitesinin artmasını sağlayabilmesinden hareket ederek bir değerlendirme
yapmaktadır. Bununla birlikte KOBİ’ler için geliştirilen veya kullanılan blok
zinciri uygulamalarına çalışmasında yer vermektedir. Dr. Ömer Emeç ve Yavuz
Selim İşleyen’in ortaklaşa kaleme aldıkları “Küresel, Bölgesel ve Yerel Fırsatlar ve
Zorluklar İktisadi Hayâta Ahilik Perspektifinden Bakış – Girişim Sermayesi Yatırım
Fonu Örneği” başlıklı çalışma bölümüzün üçüncü metnidir. Bu çalışmada yazarlar,
finansal sistemin sâhip olduğu büyüklük, borca dayalı, ortak girişimin az olduğu,
türev ürünlerin hacminin ulaştığı büyüklük gibi eksikliklerin birçok probleme yol
açarken krizlerin ana sebebi olduğunu ileri sürmekte, bu durumun günümüz finansal
sisteminde, krizlerin yanı sıra ekonomik ve sosyal eşitsizlikleri meydana getirmekte
33
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
olduğunu iddia etmektedirler. Tüm bunların Ahilik prensiplerinden uzaklaşmayla
ilişkili olduğunu ifâde etmektedirler. Buradan hareketle ise çalışmalarında Ahilikten
mülhem ortaklık temelli finansman ve paylaşımcı bir finans aracılığıyla yapılacak
işlemlerin eşitsizliklerin olduğu gibi krizlerin de önüne geçebileceği tezini ortaya
atmaktadırlar. Yurdum Hasgül tarafından kaleme alınan “Distopya ve Ütopya
Ayrımında Ahilik Teşkîlâtı” başlığını taşıyan çalışma bölümüzün son metnidir. Bu
çalışmada Hasgül, günümüz üretim süreçlerini tanımlayan endüstri 4.0 veya toplum
5.0 olarak karşılık bulan sistemlerin en büyük eksikliğinin erdem olduğunu ifâde
etmekte, bu eksikliğin, Ahiliğin içinde yer alan üretimde ve bölüşümde yer alan
tekâmül insanı olma hâli ile tamamlanabileceğini ileri sürmektedir. Bu çalışmada
geleceğimizi ütopyalarımızdaki gibi şekillendirebilmek için iyi insan olma hâlinin
Ahilik anlayışı ile sağlanabileceği anlatılmaktadır.
Ahilik Zaviyesinden Kurumsal Yapılanmalar bölümü eserimizin son bölümüdür. Bu
bölüm altında da dört çalışma yer almaktadır. Dr. Ruşen Ahmet Albayrak, “Dirlik
Kurumları” başlığını taşıyan çalışmasında Ahilik sisteminden mülhem “Dirlik
Kurumu” olarak tanımlanan yeni kavramsal çerçeveyi ifâde etmektedir. Bu çerçevede
ortaya konan yeni sistemin temel kurumsal yönetişim ilkeleri bağlamında; kurulduğu
amacı yerine getirebilecek şekilde performans gösterirken “insanî”; çok hızla değişen
rekâbet, çevre ve sosyal koşullara uyum sağlarken “diri”; ve bu performansı istikrârlı
bir şekilde sürdürebilme noktasında “varlığın dirliğine hizmetkâr” olarak nitelenecek
özelliklere sâhip olduğunu öne sürmektedir. Son bölümün ikinci çalışması, “Ahilik
ve Yeni Nesil Kümelenmeler” başlıklı metinde Dr. İlhami Pektaş, Ahilikten hareketle
yeni nesil kümelenme modelini ele alıp değerlendirmektedir. Bu bağlamda yeni nesil
kümelenmenin, başta KOBİ’ler olmak üzere firmalar arasındaki işbirliği imkânlarının
ve yenilikçilik faâliyetlerin geliştirilmesi, yabancı sermayenin bölgeye çekilmesi, ölçek
ekonomilerinin yaratılması, bölgesel, ulusal ve uluslararası düzeyde rekâbet gücünün
artırılmasına katkı sağlayacak altyapının oluşturulmasına yönelik politikaların ortaya
konulmasına imkân sağlayabileceğini; kamu ve özel sektör kurumları, üniversiteler,
araştırma merkezleri, teknoparklar, finans kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarının
işbirliğini teşvîk edebileceğini ifâde etmekte; yeni nesil kümelenmelerde bölgesel
ve ulusal gelişmenin yanı sıra küresel boyutta işbirliği sağlanması, küresel markalar
çıkarılması ve ihrâcatın artırılması önem arz etmekte olduğunu ileri sürmektedir.
Son bölümümüzün bir diğer çalışması ise Dr. Mustafa Sancar’a aittir. “Ahilikteki Orta
Sandıklarının Bir Modern Zaman Uyarlaması: Kurum İçi Dayanışmaya Dayalı Orta
Sandığı” başlıklı çalışmasında Dr. Sancar, günümüz neoliberal iktisâdî ekosisteminin
giderek ağırlaşan ve ciddî sorunlara neden olan paradigma karşısında yeni
paradigmalara ihtiyaç duyulduğunu savunmaktadır. Bu bağlamda Ahilik anlayışını
günümüz kuşaklarına taşıyacak ve onların bu yaklaşımlarını içselleştirerek ihtiyaç
duyulan dayanışmacı finansman anlayışını da canlandıracak model ve uygulamalara
34
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
büyük ihtiyaç duyulmakta olduğunu dile getirmektedir. Bu amaçla orta sandıklarında
da zaman zaman kullanılmış olan karz-ı hasen ve infâk uygulamalarına dayalı yeni
bir kurum içi dayanışma modeli, toplumsal dayanışmaya büyük bir katkı verme
potansiyeline sâhip olduğunu iddia etmekte, bu iddiasını “Kurum İçi Dayanışmaya
Dayalı Orta Sandığı” model önerisi ile sunmaktadır. Son bölümüzün son çalışması
Dr. Adil Döşeyen ile Prof. Dr. Başak Tanınmış Yücememiş’in ortak kaleme aldıkları
“Ahilik Bağlamında Kooperatifçilik” başlıklı metindir. Yazarlar çalışmada Ahilik
teşkîlâtı ve zamanında çözdüğü problemler ile kooperatifçilik ve özelinde kooperatif
bankacılığının 21. yüzyılda adreslediği çözümlerin bir karşılaştırması ve özellikle
Ahilik teşkîlâtında bulunan orta sandığının işlevselliği ve çözdüğü sorunlar ile
kooperatif bankacılığının işlevselliği ve çözdüğü sorunları karşılaştırtmaktadırlar.
Bu çerçevede kooperatifçilik ilkeleri ile Ahilik teşkîlâtı ilkelerinin mukâyesesini
yapmakta, orta sandığı harcamaları ile kooperatif bankacılığının adreslediği finansal
unsurların karşılaştırması üzerinden ortak yönleri bulmaya çalışmaktadırlar.
Çalışmamızın Önsözünü Kahramanmaraş ve Hatay merkezli, on bir vilâyetimizi
doğrudan, çok ciddî şekilde etkileyen deprem hâdisesinin acısı tazeyken hazırlamaya
çalıştık. Depremde hayâtını kaybedenlere rahmet, yaralılara şifâ, arkada kalanlara
sabır ve selâmet dilerim. Depremlerde çok fenâ sallandık, sarsıldık ancak ülke olarak
hamdolsun yıkılmadık. Şimdi geleceğe dâir umutlarımızı yeşertmek ve ziyâdeleştirmek
mecburiyetindeyiz. Yaşadıklarımızdan ibret almak, zamanı ve mekânı imhâ eden
ihmallerimizin bizi götürdüğü trajedilerin bir daha yaşanmaması için samîmî çabalar
ortaya koymalıyız. Yaptığımızı en sağlam ve kaliteli şekilde yapmamız; amellerimizin
taşıyıcı kolonlarını güzel, doğru ve iyi değerleri üzerine binâ etmemiz; her amelimizi
âdeta ibâdet kılacak şuûrla kuşanmamız; nihâyetinde dünyâyı daha yaşanabilir bir
hayât küre haline getirmek için îmar ve inşâ etmemiz gerektiğinin farkında olmalıyız.
Bunun için târihîmizde Ahilik gibi çok güzel örneklikler vardır. Târihteki örneklikleri
müzeleştirerek oraya kaçıp sığınmadan oradaki hayât küreyi günümüz gereklilikleri
ve şartlarını ihâta edecek şekilde getirmenin ve kurmanın yollarını arayıp bulmalıyız.
Yine geçmişimizdeki zengin birikimi göremeyecek kadar kör, duyamayacak kadar
sağır, başkalarında görüp sırf onlarda olduğu için değerli görecek kadar gâfil ve câhil
olmamalıyız. O zaman bu eser mütevâzı da olsa bu borcu bir soruya cevap vererek
yerine getirmeye tâliptir. Bugün değilse ne zaman, biz değilsek kim?
Doç. Dr. Muhammet Enes KALA
Ankara
05.07.2023
35
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
GİRİŞ
D. Mehmet Doğan
Ankara’nın Ruhu: Ahilik
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
ANKARA’NIN RUHU: AHİLİK
D. Mehmet DOĞAN*
Ahî “kardeş/kardeşim” demek...Ahilik ise ahlâk temelli bir kardeşleşme teşkilatı.
Bu yapmanın, üretmenin ve paylaşmanın kardeşliği...Durağan değil, hareket halinde,
iradî, gönüllü bir kardeşlik. Yapmak, işlemek, üretmek...Hüner sahibi olmak, bunu
yaparken “ben”i aşıp “gayrı”ya uzanmak, halkın rızası ile Hakk’ın rızasını birlikte
kazanmak ve böylece içinde yaşadığı cemiyeti tahakküm etmeden, kendiliğinden
yönetmek...
Yönetilerek yönetmek, idare ederek idare edilmek. Kardeşlik hukukunu içinde
yaşadığı topluluğa hâkim kılmak…Kârın, menfaatin, çıkarın olduğu yerde, kardeşlik
hukukunu çiğnetmemek. Helâli gözetip haramı hiçe saymak. Elinin emeği ile
kazandıklarını kardeşleriyle bölüşmek ve başkalarına ikram etmek. Fedakârlığı,
feragatı, dayanışmayı ilişkilerin temeline yerleştirmek, hayat düsturu hâline getirmek...
Kısacası ideali gerçek yapmak...
Bir kardeşleşme teşkilatı olan ahiliğin merkezi, eskiden Ankara vilayeti sınırları içinde
bir sancak olan Kırşehir olarak bilinir. Anadolu ahiliğinin kurucusu Nasîrüddin
Mahmud’un, yani Ahî Evran’ın kabri oradadır...Ahiliğin toprağına, taşına, havasına
en fazla nüfuz ettiği yer ise hiç şüphesiz Ankara şehridir. Ankara merkezinde “ahî” adı
geçen yer, mahalle, cami, medrese...vb. yapılara çok sık rastlanır.
Ahî Çelebi (Ahî Yakub), Ahî Tura, Ahî Elvan, Ahî Hacı Murad, Ahî Kiçibey,
Ahî Arap mahalleri.
Yeşil Ahî Medresesi (kaybolmuş), Yeşil Ahi Camii, Ahi Elvan Camii, Ahi
Şerafeddin Camii, Ahi Yakub Mescidi.
Şehir merkezi dışında ahî büyüklerinin adını taşıyan mahaller de şimdi şehrin
merkezine dâhil olmuştur. “Ahî Mes’ut” bunlardan biridir.
“Ahiyanı Rum” yani “Anadolu ahileri”... Anadolu merkezli devletin temel taşlarından,
yapıcı, kurucu unsurlarındandır. Fakat öyle Anadolu’da ortaya çıkmış, tamamen
Türklere mahsus bir kurum da değildir, ahilik. Fütüvvet birliklerini, ilk olarak Abbasî
halifesi Nâsır-Lidinillah devlet için aktif hale getirmiştir. Tam da Moğol istilası
öncesinde, 13. Yüzyılın başlarında... Fütüvvet, “gençlik, delikanlılık, mertlik, yiğitlik,
*
Türkiye Yazarlar Birliği Şeref Başkanı
39
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
cömertlik, fedakârlık, mürüvvet, yardımseverlik” demek. Bu esaslar üzerine kurulmuş
bir teşkilâttır, dinî mahiyette esnaf birlikleri de bu adla anılmıştır.
Ahiliğin özü olan fikir ve hareket prensiplerinin Kur’an’dan kaynaklandığını, Hz.
Peygamber’in örnekliği ile teyid edildiğini unutmamamız gerekiyor. Tarihimizin
itici gücü olan alplık geleneğimizin, Anadolu’da gaziliğe ve ahiliğe inkılab ettiğini
görüyoruz.
Anadolu Selçuklu hükümdarı 1. Gıyaseddin Keyhüsrev hocası, Sadreddin Konevî’nin
babası Mecdüddin İshak’ı bu sıralarda Bağdat’a elçi olarak göndermiştir. Mecdüddin
İshak, halifenin şehrinden eli boş dönmez. Muhyiddin Arabî, Evhadüddîn-i Kirmânî
ve Hoylu Nasîrüddin Mahmud gibi büyük mutasavvıfları Halife Nâsır, onunla birlikte
Anadolu’ya yollamıştır. İzzeddin Keykavus, bu uluların irşad faaliyetleri için çok
sayıda tekke ve zaviye yaptırır. Kendisi de fütüvvet teşkilatına dâhil olur. I. Alâeddin
Keykubad zamanında Halife Nâsır ünlü mutasavvıf Şehâbeddin Sühreverdî’yi de
Anadolu’ya gönderir.
Moğol istilasına karşı Anadolu’nun bünyevî mukavemetinin tohumları böylece
atılır. Hoylu Şeyh Nasîrüddin Mahmud, daha sonra Ahî Evran olarak bu toprakların
hafızasına kazınacak büyük bir şahsiyettir. Anadolu/Rum ahiliğinin kuruculuğu şerefi
onundur. “Uluğ” Alâeddin Keykubad bu oluşumun büyük destekçilerindendir. Bir
taraftan tekkelerde şeyh-mürid ilişkileri, diğer taraftan esnaf arasında usta, kalfa ve
çırak münasebetleri güçlü bir dinî arka planla desteklenir. Dolayısıyla ahlâkî ilkelere
dayanan sağlam bir iktisâdî ve sosyal yapı inşa edilir. Moğol istilasının hasarlarını en
aza indirecek maddî ve manevî yapılanma böylece meydana gelmiştir.
Ahilik sadece şehirlerde değil kır kesiminde de yaygınlaşır. Ülkenin şiddetli bir otorite
buhranı içine düştüğü devirde ahiler iktisâdî ve sosyal bünyeyi onarmakla kalmaz,
gerektiğinde siyasî faaliyetlerde bulunur; merkezî otoritenin zaafa uğradığı kargaşalık
dönemlerinde siyasî ve askerî bir güç olarak da rol üstlenir.
Ahilik, devlet dışında sivil bir kurumlaşma olarak rol üstlenirken, aynı zamanda
üretim ve dağıtım süreçlerini düzenleyerek, sistemi ayakta tutuyordu. Meslek
erbabının çıraklık, kalfalık, ustalık aşamalarının belirlenmesi ahiliğin çizdiği çerçeve
içinde oluyordu. Bu aynı zamanda tam mânasıyla bir talim ve terbiye, yetişme süreci
idi.
Anadolu beylikleri ve Ankara
Moğol istilası sonucu Selçuklunun yıkılışa yaklaştığı dönemde, şehirlerin hayatında
sağaltıcı sorumluluklar alan ahilik, Ankara’da daha öteye geçti ve şehrin idaresini
kendiliğinden üstlendi.
40
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Kösedağ mağlubiyetinden sonra, Selçuklu merkezi, uç beylerine bir mânada
muhtariyet tanıdı. Onlar da İlhanlı işgali üzerine muhtariyetlerini genişlettiler,
Anadolu’da böylece otorite boşluğunu telafi etmeye çalıştılar. Anadolu Selçuklu
Devleti sona erince de müstakil beyler olarak memleketlerini yönettiler. Ankara
beylikleri bir istisnadır ve burada hâkimiyeti ahiler üstlenmiştir.
Ahiler (Ahiyan-ı rum) ve dervişler (Abdalan-ı rum), bunlara Anadolu bacıları
(Bacıyan-ı rum) da eklenebilir, İlhanlı işgali ve sonrasında Anadolu’da çökmüş olan
devlet otoritesinin boşluğunu güçlü bir inanç arka planına sahip olarak gönüllülük
esasında doldurmuş ve halkın her şeye rağmen ayakta kalmasını sağlamıştır.
Osmanlı Beyliği ve ahilik
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda ahiliğin oynadığı yapıcı rol asla ihmal edilemez. İlk
Osmanlı padişahlarının ve vezirlerinin ekseriyetinin ahî teşkilâtına mensup oldukları,
ilk padişahların ahî teşkilatının desteğini alarak beğlik ettikleri bilinmez değildir.
(Uzunçarşılı, 1971:105-106) Osman Bey, bir yeri fethettiğinde nasıl teşkilatlanılacağını,
nasıl idare edilmesi gerektiğini ahilere ve fakihlere danışır. (İnalcık, 2009:119-144)
Orhan Gazi döneminde, 14. Asrın ortalarında, Anadolu’yu dolaşan Mağripli seyyah
İbn Battûta, ahî birliklerinin Anadolu şehirlerinde oynadığı müsbet rolü canlı
levhalar hâlinde tasvir eder. Ahiler şehirlerde ve köylerde yerleşik türkmenlerdir,
bunlar iktisâdî rolleri yanında, halkın talim ve terbiyesi ile de ilgilenirler. Bir şehirde
hükümdar, yönetici bulunmadığında yönetimi ahiler üstlenir, bu geçiş devrinin
sarsıntısız atlatılmasını sağlarlar. (Köprülü, 1972:156)
Fuat Köprülü, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu kitabında, ahiliğin bu devirde
oynadığı müstesna rolü şöyle açıklıyor:
“Devlet idaresi inhilal ettiği, anarşi baş gösterdiği zamanlarda, yani intikal
devrelerinde, ellerindeki teşkilata istinad eden ahiler yani fütüvvet reisleri
şehirlerin idaresini ellerine alıyorlar ve eski idareden yeni idareye geçişin
şehir için büyük bir sarsıntıya meydan vermemesine çalışıyorlardı. Böyle
bir teşkilatın, hele anarşi devrelerinde, nasıl bir kuvvet ve lüzum kazanacağı
meydandadır.”
Ahiler bilhassa 13. asırdan 15 yüzyıl ortalarına kadar Türkiye’nin iktisadî ve sosyal
hayatında müstesna bir rol oynamışlardır. Ahiyan-ı Rum (Anadolu ahileri)’nin geniş
temsil gücü ile Osmanlı Beyliği’nin devlete dönüşmesinde mühim hizmeti olduğu
görülmektedir. Osman Gazi’nin, bir ahî olan şeyh Edebali’nin kızı ile evlenmesi de
bu çerçevede değerlendirilmektedir. Sultan 1. Murad’ın ahîliğe intisab ettiği, “şed
kuşandığı” ve “şed kuşandırdığı” bilinmektedir.
41
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ahilik ve Anadolu’nun iktisadi yapısı
Ahiliğin desteklediği iktisadî yapı, ihtiyaca göre üretim ve paylaşma esasına
dayanıyordu. Meslekî ehliyet ve liyakat esastı. En dürüst, saygıdeğer ve belli bir yaşın
üstünde bulunan usta teşkilâtın reisi oluyor ona “ahî” olarak hitab ediliyordu. Esnaf
arasındaki düzeni sağlayan, yiğitbaşı veya server denilen bir ikinci reis de olurdu.
Şehirlerde meslek gruplarının başı olan ahîlerden biri bütün esnafın reisi olur ve ona
“ahî baba” denirdi.
Ahiliğin nizamnamesi, tüzüğü mesabesinde olan fütüvvetnâmelerde teşkilat
mensuplarının vefa, doğruluk, emniyet, cömertlik, tevazu gibi vasıflara sahip olması
şart koşulmaktaydı. İçki içmek, zina etmek, yalan, gıybet, hile meslekten atılma sebebi
olarak kabul edilirdi. Böylesine sağlam esaslara dayanan ahilik kültürü, kurum olarak
ortadan kalktıktan sonra da iktisadî ve ticarî hayatta sağlam prensipleriyle müessir
olmaya devam etti.
Ahiliği hiçbir şekilde mahallî bir çerçeveye hapsetmek doğru olmaz. Bütün Anadolu’ya,
hatta Osmanlı coğrafyasına şâmil bir kurum olduğu, buralardan yetişen ve adında
“ahî” bulunan şahsiyetlere ve yer adlarına bakılarak kolaylıkla anlaşılabilir.
Rumelinin fethi ve ahilik
Rumeli Abdalan-ı Rum ve Ahiyanı Rum eliyle kazanıldı, vatanlaştırıldı. Fetih
hareketleri onlar olmasa idi, ömürsüz ve sonuçsuz kalabilirdi. Onların örnekliği,
meydana getirdiği iktisadî ve sosyal muhit, maddî fethi manevî fethe tahvil etti.
Ahî zaviyeleri, yolculara zor yol şartlarında destek olur, çevredeki mescid ve
camilerin ibadete açık kalmasını sağlar, tahsil ve terbiye kurumlarına vücut vererek
bir yetiştirme düzeni oluştururdu. Burada gösterilen örnek yaşayış, ahalinin Osmanlı
sistemine güvenini pekiştirirdi. Osmanlı hükümdarları da ahilerin bu hizmetlerini
boşta bırakmaz, gelir elde edebilecekleri araziler tahsis eder, zaviyeler yapardı.
Böylece ahi zaviyelerinin etrafından yeni yerleşme merkezleri teşekkül ederdi.
Buralara Anadolu’dan göçen aileler iskan edildiği gibi, mahallinden Hıristiyan
unsurlar da yerleşirdi. Zaviyelere tahsis edilen arazilerden elde edilen gelirler, şahıslar
için değil, yolcuların güvenliğini sağlamak yanında ulaşım ve taşıma gibi hizmetlerde
kullanılırdı. Gönüllü bir kurum, böylece devletin yapmak istediği işlerin, bürokrasiye
boğulmadan ve baskıya yol açmadan, içeriden gerçekleşmesini sağlardı.
Ahilerin çeşitli mesleklere mensup olması, fethedilen yerlerde bu meslekleri icra
etmeleri, iktisadî hayatın gelişmesine yol açardı. Ahi Evran’ın namı Rumeli’de de
saygı ile anılırdı. O debbağların efsanevi piri idi. Sanat ve ticaret ahiliğin prensipleri
çerçevesinde yürütülürdü. Ahilik böylece iktisadî-sosyal hayatı tanzim ederken,
manevî hayatın gelişmesine de hizmet eder, gerektiğinde siyasi-idari alanda da varlığını
42
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
hissettirirdi. Ahî Evran Zaviyesi şeyhleri, Osmanlı Devleti’nin en batı bölgelerinde
bulunan Saraybosna gibi şehir ve kasabalarda esnaf teşkilâtlarının düzenlediği ustalık,
duacı, ahî baba, kethüda ve yiğitbaşıların tayin merasimlerine katılırlar, adeta bu
yaygın teşkilatın mahalli kurumlarını teftiş ederlerdi.
Ahiler, zorla Müslümanlaştırma yoluna başvurmaksızın, güzel örnek teşkil ederek,
bulundukları yerleri imar ederek ve ayrım yapmadan hizmetlerini sürdürerek
yerli ahalinin Müslümanlığa yaklaşmasını zemin hazırlardı. Ahilerin yapıcı üretici
faaliyetleri, iktisadi hayatı canlandırır, kır ekonomisi yerine kasaba, şehir iktisadının,
zenaat ve ticaret üzerine yükselmesini sağlardı.
Rumeli’nin fethi ve İslamlâşması, tekkeler ve ahîlerin müstesna rolleri bilinmezse, tam
olarak anlaşılamaz. Gayri âdil yerleşik yapının karşısında gönüllü bir hareketin sosyal
adâlet modeli ortaya koymaları, maddi fethi manevi fetihle, halkın gönlü kazanarak
tamamlanmıştır.
Ankara ahileri
Yıldırım Bayezid zamanında Ankara ahileri yönetime karşı hak mücadelesi vermek
için bayrak kaldırır. Bütün dükkânlar kapatılır, yirmi gün kadar şehir onların kontrolü
altındadır. Haklarının tanınması, isteklerinin kabulü üzerine sükûnetle işlerinin
başına dönerler.
Ankara çarşısının merkezi konumundaki Atpazarı ve Koyunpazarı ahiliğin en fazla
görünür olduğu bölgedir. Ahiler, şehri sur dışında yapılandırarak genişletirken,
abidevî yapılarla da zenginleştirirler. Bu yapılar içinde merkezî yer, Ahî ŞerafeddinArslanhane camiinindir.
Atpazarı yokuşunda hayli eğimli bir araziye yapılmış olan dıştan taş duvarlı, içten
ahşap direkli ve örtülü camii, eski Ankara’nın en büyük ibadethanesi, bir anlamda
ulucamiidir. Üç kapısının her biri farklı bir râkımda (kotda)dır. Dönemin ahî babası
tarafından yaptırılan camiin kuzeyinde zaviye ve Ahî Şerefeddin’in türbesi vardır.
Ahilere ait merasimlerin bu camiin önünde icra edildiği bilinmektedir. Cami, Ahî
Hüsameddin ve kardeşi tarafından yaptırılmaya başlanmış ve Ahi Şerafeddin
tarafından tamamlanmış olmalıdır. Halkın “Arslanhane Camii” olarak adlandırması,
camiin kuzeyindeki zaviyenin duvarlarında bulunan devşirme arslan heykellerinden
ötürüdür. Merdivenle çıkılan zaviyenin avlusunda Selçuklu kümbeti tarzında yapı
Ahi Şerefeddin ve diğer ahî büyüklerinin türbesidir.
Camiin kaleye bakan taç kapısı kuzeyde ve yüksektedir. Mermer taç kapı, Selçuklu
tarzı taç kapıların mütevazılarından sayılır. Kapının solundaki yüksek minarenin
kaidesi taştan, üstü tuğladan yapılmıştır. Minareye renk veren sırlı tuğlaların
büyük ekseriyetinin sırrı dökülmüştür. Çeşme da Arslanhane külliyesinin önemli
unsurlarından biridir.
43
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ahiler şehrinin ulu camisi
Ahilik bir meslek birliği. Şimdiki işçi-patron ihtilafını ortadan kaldıran hakların,
imkânların bölüşülmesi esasını gözeten bir meslekî teşekkül. Neden bu teşekkül
Ankara’da bu kadar güçlü oluyor? Ankara’nın sabit ve sağlam bir ekonomik zemini
var: Tiftik üretimi, sof, şal ve muhayyer imalatı ve ticareti. O yüzden Ankara’da bu
sabit ekonomik gücün paylaşımı üzerine ahilik teşkilatı büyük bir kuvvet halinde
ortaya çıkıyor. Netice olarak Selçuklu otoritesi ortadan kalktıktan sonra Ankara
ahilerin kontrolüne geçiyor. Bir nevi cumhuriyet, bir “ahi cumhuriyeti” oluşuyor.
Bütün şehirlerin büyük camilerini ya padişahlar yaptırmıştır, sultanlar yapmıştır; ya
da beyler, paşalar yaptırmıştır. Ankara’nın en büyük camiini işte bu Ahi reislerinden
Ahi Şerafeddin yaptırmıştır. Aslanhane Camii eski Ankara’nın en büyük camisidir.
Gerçek anlamda “ulu camii”dir. Ankara gerçekten farklı bir tarih yaşamış. Tarihin
bir döneminde de ahiler şehrin hâkimi olmuş. Ve onlar her işle uğraştıkları gibi, bu
şehrin en büyük camisini de yapmışlar.
Bu camii ahşap direkli. Çok büyük, yüksek sütun şeklinde direkleri var. Türkistan’a
gittiğimizde orada bu ahşap direkli camileri görmüştük. Hive Cuma Camii, servi
şekli verilmiş 213 ahşap direği ile bir servi ormanı manzarası arz ediyordu. Bu
camiin yapılışı 10. Yüzyıla kadar götürülüyor. 6 direk o dönemden kalmış. Aslanhane
camii bu mimarî geleneğin bir devamı. Ve çatı kısmı da kademe kademe yükseliyor.
Belki de Çin’den Türklere geçtiğini sandığımız bu mimarî, Ankara’nın merkezinde
kocaman bir camii, muhteşem bir mimarî eser şeklinde ortaya çıkıyor. Şimdi o camiin
mihrabına baktığımızda, çok güzel turkuaz, yani Türk mavisi-lacivert/patlıcan moru
çiniler, mozaik şeklinde çiniler görüyoruz. Bu da yine Orta Asya geleneği. Ve yine o
camiinin mihrabının üstünde şöyle dikkatli bir gözle bakıldığında görüyorsunuz ki
kocaman bir ejderha timsali var. Yani baştan başa bir ejderha, çini mozaikle tersim
edilmiş. Tabiî insan şaşırıyor. Tasvire karşı olan bir inanç varken böyle bir motif
nasıl yapılır diye düşünüyorsunuz. Aslında şimdi de camilerimizde bu motif var.
Yani camilerin, mihrapların üstüne baksanız böyle girinti, çıkıntı halinde bir süs
göreceksiniz, bir dizi lâle motifi. Onlar sonradan öyle bir süse dönüştürülmüş, çiçeğe
istihale etmiş, stilize edilmiş ejderha yani evran değil mi? Evran da Ahiliğin sembolü.
Demek ki o dönemlerde hâlâ Orta Asya’dan gelen ustalar eski motifleri yapmaya
devam ediyorlarmış.
Ahşap direkli camilere ilk örnek, Konya Sahip Ata camii. 1258 tarihli bu cami 12 direkli,
bir külliye içinde olduğundan büyük bir yapı değil. İkincisi Afyon Ulu Camii, 12721278’e tarihleniyor. 40 direkli olan bu cami, Sahip Ata Oğullarının hüküm sürdüğü
Afyon’da yapılmıştır. Üçüncüsü Sivrihisar Ulu Camii, 1274 tarihli ve 67 direkli, III.
Gıyaseddin Keyhüsrev’in naiplerinden Mikail bin Abdullah tarafından tamamlanmış.
Bu seriden dördüncü cami olan Arslanhane camiinin son halini 1290’da aldığı tahmin
44
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
ediliyor. 24 direkli, fakat daha önce zikrettiğimiz camilerden daha yüksek bir yapı. Bu
camiler dizisinin sonuncusu, Beyşehir’de Eşrefoğlu Camii’dir. 1297 tarihli bu cami,
Arslanhane kadar yüksek değil, fakat, büyük ve 46 direkli.
Bu camiler taş, tuğla, ahşap ve çini malzeme ile inşa edilmiş. Aşağı yukarı 40 yıllık
bir süre içinde inşa edilen bu camileri yapanların aynı usta grubu olduğu tahmin
edilebilir. Afyon ve Sivrihisar camilerinde çini görülmezken, Arslanhane ve Eşrefoğlu
camileri çinileri ile bilhassa dikkati çeker.
Ahi Elvan ve diğer ahi camileri
Arslanhane camiinin biraz aşağısında, Koyunpazarı’nda Ahî Elvan Camii yine ahilere
ait mühim yapılardandır. Elvan Mehmed Bey’in yaptırdığı camii, Arslanhane’den
sonra inşa edilen yine ahşap direkli hayli büyük bir ibadethanedir. Bölgede çarşı içinde
olmayan, fakat Arslanhane Camii’ne Ahi Elvan Camii kadar bir mesafede bulunan ve
Ahî Şerafeddin’in babası Ahî Hüsameddin tarafından yaptırılan Yeşil Ahî Camii de
yine aynı döneme mahsus bir eser olarak dikkati çeker.
Çarşılar bölgesi dışında eski Ankara’nın iki cami-mescidi ahilere mahsustur. Ahi
Tuğra Mescidi ve Ahî Yakup Camii. Her iki mabed de Hacıbayram Camii civarındadır.
Ahilik mirası üzerinde yükselen bir yapı: Bayramilik
Ahîliğin meydana getirdiği bereketli zeminde bir asır sonra Ankara’da Bayramilik
neşv ü nema bulur. Hacı Bayram-ı Velî’nin ünvanlarından birinin “Ahî Sultan”
olması sebepsiz değildir. Elinin emeği ile geçinenlerin, sanat sahiplerinin, yapanların,
üretenlerin tarikatıdır Bayramilik… Şehir, yapıcılığını Bayramilikle merkeze taşır,
Anadolu merkezli devletin imparatorluğa tekâmülünün altyapısını oluşturur; Ankara
İstanbul’un fethinde ilân edilmemiş bir rol oynar. Gösterişten ve nümayişten kaçınma,
varını gizleme, gücünü göstermeme, tahakkümden uzak durma, gerektiğinde bütün
bunları harekete geçirerek milleti yaşatıcı rol üstlenme…
İstanbul’un fethi, ahilik- bayramilik ekseninde bir hareket
Müslümanlıktan sonra Türklerin kızılelması İstanbul olmuştur. Malazgirt zaferinden
beş yıl sonra Kutalmış Oğlu Süleyman’ın Anadolu’daki beyliğinin merkezi olarak
İznik’i seçmesi, tesadüf olmamalıdır. Burası İstanbul’un burnunun dibindedir ve
bundan sonraki hamle muhtemelen İstanbul için yapılacaktır.
Anadolu Selçukluları, Haçlı seferlerinin başlamasıyla, bu hamleyi yapmak
imkânından mahrum kalırlar, başkentlerini Konya’ya taşırlar. Fakat İstanbul’un
fethi zihinlerden silinmemiştir, o idealden vazgeçilmemiştir. Osmanlı Beyliği’nin de
Bilecik-İznik-Bursa mihverinde gelişmesini sağlaması, ardından Rumeli’ye geçmesi
yine fethe yönelik hamleler olarak görülebilir. Osmanlı padişahlarının İstanbul’u
45
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
muhasara ve fetih hususunda kararlılıklarının timsali Yıldırım Bayezid’in Boğaz’ın
Anadolu yakasında yaptırdığı Güzelce Hisar/Anadolu Hisarı’dır. Yıldırım’ın Timur
karşısında Ankara mağlubiyeti, İstanbul’un fethini başka bir zamana erteler. Ve
Ankara Yıldırım’dan sonra fetih fikriyatının merkezi olur. Geleneğe göre 2. Murad’a
fethi tebşir eden Hacı Bayram Veli’dir. Fetih beşikteki şehzade Mehmed’le, Köse’ye,
yani Akşemseddine müyesser olacaktır.
“Kostantiniye elbet feth olunacaktır. Onu fethedecek emir ne güzel emirdir ve o
ordu ne güzel ordudur.” Bu hadis metninde ni’me’l-emir ve ni’me’l-ceyş kavramları
dikkati çekmektedir. Süheyl Ünver, “ni’me’l-emir”i, “mutlu emir-kumandan” ve
“ni’me’l-ceyş”i, “mutlu asker” olarak çevirmektedir. İstanbul’un Fethinde bulunup
“ni’me’l-ceyş” (mutlu asker) arasında yer alan isimlerle ilgili bir kitap yayınlayan
Süheyl Ünver’in bu mühim eserinde dikkati çeken bir husus, Hacı Bayram Veli’ye
ve Bayramiliğe nisbet edilen şeyh ve derviş isimleridir. Elbette başta Akşemseddin
ve Akbıyık isimleri bu listede yer almaktadır. Fakat, fethin ünlü Bayramî şahsiyetleri
bu ikisinden ibaret değildir. Baba Yusuf Bayramî (Hacı Bayram’ın halifelerinden
ve Eyüb Ensarî’nin türbedarı, kapısının yanında gömülü), Durmuş Dede (Hacı
bayram halifelerinden, Rumeli Hisarında medfun), Edhem Baba (yine Hacı Bayram
halifelerinden), Ferruh Dede (Edhem Baba’nın kardeşi, o da Bayramî hulefasından).
Listede Kavas Başı, Keskin Dede, Kızılca Bedreddin, Mecdüddin İsa, Şey İlahi,
Yusuf Baba gibi hakkında fazla bilgi olmayan isimler yanında Molla Zeyrek
gibi meşhur simalar da bulunuyor. Ünver, Molla zeyrek için “İstanbul sarılması ve
alınmasında Hacı Bayram Veli namına bulunan ve zamanının değerli âlimlerinden ve
ni’me’l-ceyş’tendir.” ifadesini kullanıyor.
Kaynaklarda ifade edildiğine göre, Sultan Mehmed, İstanbul’un fethine sadece
Bayramileri davet etmiş, bayramiler de 20 bin kişilik bir derviş ordusuyla kuşatmaya
katılmıştır. Bunların ne kadarının muharip olduğunu, fiilen silahla savaştığını
bilmemiz mümkün değil. Fakat, Bayramî dervişlerinin fetih fikriyatını asker arasında
yaydıklarını, Akşemseddin’in müjdesini coşkunlukla askere ilettiklerini, bir nevi
“fetih medyası” vazifesi gördüklerini söyleyebiliriz.
Eski İstanbul’un semt isimleri ve bayramiler
İstanbul fethedildikten sonra, belli başlı semt isimleri arasında Akşemseddin,
Akbıyık ve Zeyrek gibi Bayramî büyüklerinin isimlerinin bulunması tesadüf
olmamalıdır. İstanbul’da fetihten itibaren bayramî tekkeleri faaliyete geçmiş, tekkelerin
kapandığında da İstanbul’da 9 bayramî tekkesi faaliyet halinde imiş.
Ankara’nın İstanbul’un fethinde oynadığı rolü anlamakta başlangıç noktası, İstanbul’un
iki fatihinden bahsedilmesidir. Biri malûm ve esas, Fatih Sultan Mehmed. Fakat, buna
rağmen “mânevî fatih” vakıasından bütün tarihler bahsediyor. O da Akşemseddin’dir.
Akşemseddin, Osmanoğullarından 2. Murad’a İstanbul’un fethini tebşir eden
46
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ankara’lı Hacı Bayram’ın müridi, talebesi ve emaneti tevdi ettiği halifesi olan önemli
bir tarihî şahsiyet. Kim bilir bu iki şahsiyet, Ankara’daki zaviyelerinde bir taraftan
kalbleri sağaltırken, insan yetiştirir, “sine çak eder”ken kısacası, Anadolu’nun iç
nizamını yaparken, İstanbul’un fethiyle ilgili ne derin sohbetlere daldılar, zamanlarını
aşan neler konuştular…
Osmanlı devletinin kuruluşunda Abdalan-ı rumun, “gazi dervişler”in oynadıkları
mühim rol çok iyi bilinmektedir. Dinî bir heyecanla ve maksatla hareket eden
dervişler, bu devletin kuruluş harcında inkâr edilemez bir paya sahiptirler. Tasavvufî
bir akım olan bayramilik de, Fetret devrinde ve Fetih hadisesinde çok kendine mahsus
ve çok mühim bir vazife ifa etmiştir. Vazife sona erdikten, Kostantiniye kızılelmasına
ulaşıldıktan sonra da şeyhler ve dervişler kendi aslî işlerine dönmüşlerdir. Fethin
sembol isimlerinden Akşemseddin vaziriâzamlık dahil hiçbir resmî vazifeyi kabul
etmemiş, onunla da kalmamış, tasavvufa intisab etmek isteyen Genç Fatih’i de bundan
men etmiştir. Buna rağmen, bazı müellifler 2. Murat ve Fatih Mehmed’in Bayramî
olduklarını yazmaktadır (E.B.Şapolyo). Bunun sembolik bir bağlılık olduğunu, her
iki sultanın da bayramiyeye intisab etmedikleri, etmek istemişlerse de men edildikleri
anlaşılmaktadır.
Akşemseddin, Fetih fikriyatını, Hacı Bayramdan devralan, şeyhinin vefatından
sonra da diri tutan ve yayan kişidir. Bununla kalmayıp, dâvet edildiğinde İstanbul
kuşatmasına arkadaşları ve bayramî müritleriyle katılan ve netice olarak fethin mânevî
cephesinin tesisinde çok mühim rolü olan bir zat. Bu önemli şahsiyet geliyor, rolünü
oynuyor, kendisine teklif edilen mevki ve makamı kabul etmeyerek geldiği yere dönüp
gönülleri sağaltmaya devam ediyor. Bu ahiliğin ihtiyaç olduğunda devreye girmek,
gerekeni yapmak ve işler yoluna girdiğinde, kendi sahasında hizmete devam etmek
şeklindeki prensibine tamamıyla uygundur.
Velhasıl, Ankara’nın tarihi doğru okunmadan, ahiliği hakkıyla bilmeden Türkiye’nin
tarihini doğru okumak mümkün değildir.
Bu hükmümüz, Rumeli’nin fethi konusunda da geçerlidir.
Osmanlı merkezi, padişahları ve üst yöneticileri Rumeli’deki fetih hareketlerinde ve ele
geçirilen bölgelerin yönetilmesinde ahî şeyhlerinin tecrübelerinden, yapıcılığından
istifade etmişler ve Rumeli’de imar faaliyetlerinin olduğu gibi, Türkleşmeİslâmlaşmanın da gönüllülük esasında yürümesini sağlamışlardır. Ahîlerin faaliyet
gösterdikleri yerlerde vergiden muaf tutulmuş. Onlar da elde ettikleri gelirlerle sosyal
yardımlaşma ve dayanışma müesseselerine vücut vermişlerdir. Rumeli’de ahilik sivil
devlet organizasyonu gibi faaliyetlerini yürütmüştür. Ahiliğin zamanla daha çok
meslek sahasında kaldığını, bazı fonksiyonları Bayramiliğin üstlendiğini söyleyebiliriz.
Rumeli’de fetihlerin devam ettiği zamanlarda çok sayıda bayrami tekkesinin faaliyette
olduğu biliniyor.
47
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Sözlerimi, ustanın talibe son nasihati ile bitirmek istiyorum:
“Ey oğul! Evvela harama bakma. Yalan söyleme. Haram yeme. Haram giyme.
Haram içme. Uluların önünden gitme. Sâbır (sabırlı) ol, hamûl (tahammüllü)
ol, komadığın yere el uzatma. Emanete hıyanet etme. Fakr ile kanaat eyle. Gaafil
olma, gözünü aç. Gün akşamlıdır.”
(Ustanın talibe son nasihatı)
Bu metin üzerinde çalışırken, zihnimde 20. Yüzyılımızın büyük filozofu Nureddin
Topçu’nun Yarınki Türkiye kitabının sunuşundaki cümleler uçuşuyordu. Nureddin
Topçu’nun doğrudan ahilikle ilgilendiği konusunda bir bilgimiz yok. Fakat bu
cümleler ahilik ruhunun modern dönemde büyük bir mütefekkir tarafından adeta
yeniden ifadesi mahiyetinde. Topçu, 1960’larda Türkiye için bir gelecek tasavvuru
ortaya koyuyor:
“Yarınki Türkiye’nin kurucuları, yaşama zevkini bırakıp yaşatma aşkına gönül
verecek, sabırlı ve azimli, lâkin gösterişsiz ve nümayişsiz çalışan, ruh cephesinin
maden işçileri olacaklardır. Bu ruh amelesinin ilk ve esaslı işi, insan yetiştirmektir.
Hünerleri hep fedakârlık olan bu hizmet ehli gençler, hizmetlerinin mükâfatını
da hizmet ettikleri insanlardan beklemiyecekler, sonsuzluğa sundukları eserin
sesinin akislerini yine sonsuzluktan dinleyeceklerdir.
Yarınki Türkiye’nin kurucuları, millet ve cemaat uğrunda fedakârlıklar
kabullenenlerin artık bulunmadığı cemiyetimizde, muhtelif sîmâda insanları
şahıslarında birleştireceklerdir. Onlarda Yunus Yavuz’la birleşecek, Sinan Âkif ’e
uzanacak, Ebu Hanife, Hüseyin Avni’yi tebrik edecektir. Ve onların eseri olan
Yarınki Türkiye, şu temellerin üstünde kurulacak: Anadolu’nun toprağından
kaynayan bir kan, cemaat için harcanan emek, bin yıllık bir tarih, otoriteli bir
devlet ve ebedî olduğuna inanmış bir ruh!”
Bu ruhlarda fırtınalar estiren metinde, ideali realitenin özü haline getirme emeli
bilhassa dikkat çekici. Yaşarken-yaparken, üretirken, ülkeyi, milleti, devleti, nizamı
gözetmek. Güç kaynaklarımızı tarihimizden, geçmişimizden çıkarmak ve hareket
unsuru olarak benimseyip güçlü bir hamle yapmak…Benini aşarak, toplumu ve
milleti gözeten, sonsuzluğu hedefleyen bir gençlik idealini hayata geçirmek. Ahiliğin
günümüze en büyük mirası bu olabilir.
Kaynakça
İnalcık, H. (2009). “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu”. Türkler Ansiklopedisi. C.IX. Ankara: Yeni Türkiye Yayınları.
Köprülü, F. (1972). Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu. Ankara.
Uzunçarşılı, İ. H. (1971). Osmanlı Tarihi. Cilt 1. Ankara.
48
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
1. BÖLÜM
Fütüvvetten AhiliğeAhilikten Medeniyete
Sevgi Işık Erol (Doç. Dr.)
Ahilik Teşkilatı (Kavramsal ve Tarihi Açıdan)
Günay Kırpık (Prof. Dr.)
Ankara Ahileri İçinde Anadolu Bacıları (Bacıyan-I Rûm)
Hür Mahmut Yücer (Prof. Dr.)
Sosyal Sağlık Perspektifinden Ahilik Erkanı: Erdemlere Aidiyet Söylemi
Süleyman Kızıltoprak (Prof. Dr.)
Ahilik Teşkilatını Yaşatan Değerler
Yusuf Turan Günaydın
Türkiye’de Ahilik Çalışmalarının Seyri 1913-1932
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
AHİLİK TEŞKİLATI
(Kavramsal ve Tarihsel Açıdan)
Sevgi IŞIK EROL*
Giriş
1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu’nun kapıları Türklere açılmıştır. Anadolu
kapılarının Türklere açılmasından Moğol istilasına kadar geçen süreçte; yaşanan ilk
göç dalgası daha çok Türk savaşçılarının kendi alp ve yiğitlik nitelikleri ve coşkusu için
bir uygulama alanı, Türk halkının daha iyi bir iklime gelmesi, mera ve kışlak araması
için büyük bir fırsat olarak görülmüştür. Anadolu’ya gelenlerin çoğunluğunun asker ve
hayvan yetiştiricileri olduğu görülmekle birlikte; aynı zamanda daha önce şehirlerde
çeşitli sanat ve mesleklerde çalışmış dericiler, demirciler, dokumacılar ve tüccarlar
gibi sanat ve meslek erbabından oluştuğu da görülmüştür. Böylece Türk halkının
ihtiyaçlarını karşılayabilecek sanat ve zanaat grupları bu göç dalgasıyla Anadolu’ya
gelmiştir (Deveci, 2021: 55).
Göç dalgasıyla gelen Türkler Anadolu’daki şehirlere yerleşirken, Anadolu’da ticaret
ve el sanatları Bizans’ın geliştirdiği lonca teşkilatına bağlı Ermeni ve Rumların
tekelindeydi. Türk esnaf ve tüccarlarının piyasada yerel esnaf ve tüccarlarla rekabet
edebilmeleri için, Türk esnaf ve tüccarlarının aralarında dayanışma oluşturarak bir
teşkilat kurmaları, sağlam, kaliteli ve standart mallar üretip satmaları ile mümkün
olabilirdi. Bu koşulların doğal bir sonucu olarak Ahilik teşkilatı ortaya çıkmıştır
(Erbaşı & Ersöz, 2011: 137). Fakir ile zengin, emek ile sermaye, üretici ile tüketici,
devlet ile halk arasında sağlam ve iyi ilişkiler kurarak “sosyal adaleti” gerçekleştirmeyi
amaçlayan Ahilik; köklü bir eğitim sistemi ve sağlam bir organizasyon modeli ile bu
amacına ulaşmaya çalışmıştır. Yerleşik yaşama geçiş sürecinde Ahilik teşkilatının en
büyük çabası, toplumdaki çatışan grupları uzlaştırmak, zayıflayan ilişkileri yerleşik
yaşama uygun koruyucu değerlerle değiştirmek ve toplumun huzurunu sağlamak
olmuştur (Öztürk, 2015: 1).
Ahilik sisteminde üretim her zaman teşvik edilirken neyin, ne kadar ve nasıl üretildiği
konuları sürekli kontrole tâbi tutulmuştur. Ahilik anlayışına göre üretim ve hizmet;
helal ve zaruri ihtiyaçları karşılamak için yapılmıştır. Bu nedenle Ahilikte helal
olmayan ve aşırı üretim, hizmet ve ticaret kesinlikle yasaktır. Zira Ahilikte üretimin
*
Doç. Dr., Batman Üniversitesi İİBF, İşletme, e-posta: sevgi.isik@windowslive.com, ORCID.org/0000-0001-9925-1704.
51
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
amacı kâr değil, toplumsal faydadır. Ahilikte makul ihtiyaçların ne kadar üretileceği
de belli sınırlara bağlıdır. Bu bağlamda Ahilik anlayışında, tüketimin uyarılmasına
paralel olarak ortaya çıkan aşırı talebe, ihtiyaçları sınırsız kabul ederek üretim yapmak,
bu şekilde oluşan israf ve kaynakları gereksiz yere kullanmak hoş karşılanmıyordu
(Karagül, 2016: 277).
Ahilik sisteminde tüketim anlayışında ise sadece ihtiyaç kadar tüketmek ve fazlasını
başkalarıyla paylaşmak esastır. Ahilik anlayışına göre tüketicinin talep ettiği mal ve
hizmetler için kullanılan ürünler, aracı kullanılmadan doğrudan imalathanelerden
alınırdı. İşyerleri aynı sanat dallarında üretim ve hizmet yapan esnafların bir araya
geldiği çarşılardan oluşmaktaydı. Nitekim tüketici bu pazarlarda ihtiyaç duyduğu
özellik ve miktarda ürünü daha hızlı bulabilmekte, aynı cins ve kalitedeki ürünlerin
fiyat bilgisine de daha hızlı sahip olabilmektedir. Her esnaf topluluğunun toplu
olarak belli bir çarşıda olması da kalitenin korunması ve kontrol edilmesinde önemli
rol oynamıştır. Ahilik teşkilatı, bir yandan esnaflar arasında iş birliği ve dayanışma
ilkelerinin yerleşmesini, tekel ve haksız rekabetin önlenmesini sağlarken, diğer yandan
da tüketiciyi korumak amacıyla bazı düzenlemeler yapmışlardır (Güler, 2021: 758).
Ahilik teşkilatında tüketiciyi korumanın işlevi, İslam terminolojisindeki karşılığı ile
“ne aldanan ne de aldatan ol” prensibine dayanmaktadır. Ahi sisteminde müşteriye
hatalı veya hileli mal üretilip satılması durumunda müşteri bu durumu denetim
mekanizmasını oluşturan kişilere bildirir; şikayetinin giderilmesini ister, yetkili
kişide dükkân sahibini uyarır ve zararın tazminini sağlardı. İkinci ve üçüncü uyarılar
sonuç vermezse “esnaf meslekten ihraç edilirdi” (Mahiroğulları & Ünüvar Altınay,
2018: 442). Esasen Ahilikteki ahlâk kuralları, İslam’ın her Müslüman’dan talep ettiği,
“dünya ve ahiret mutluluğunun anahtarı olarak gördüğü ilkelerdir”. Ahilik teşkilatının
temel amacı hem insanların kalbine girebilen hem de Allah’ın rızasını kazanabilen
mükemmel insanlar yetiştirmektir. Ancak Ahilik teşkilatı bu amaçları, zamanla
uyulması gereken kurallar haline getirmiştir. Bu kurallara uymayanlar veya bu
kurallara aykırı hareket edenler ya örgüt tarafından cezalandırılır ya da örgütten ihraç
edilirdi (Arslan, 2018: 109).
Ahilikte çalışmak, meslek sahibi olmak, alın teriyle helal kazanç elde etmek, üretici
olmak, yetkin olmak temel mesleki kazanımlardır. Ahilik ahlâkının ilkeleri arasında
“toplumun menfaatini kendi menfaatinden önce düşünmek, kamu menfaatini korumak,
hak ettiğinden fazlasını istememek, kanaat ve tevazu sahibi olmak, kabiliyetine uygun
bir iş ile meşgul olmak, birlik ve beraberliğin tesis edilmesini sağlamak” gibi ilkeler
yer alıyordu. Ahiliklerde verilen eğitim, “bireyin çatışmacı değil, dayanışma ruhuna
sahip olmasını; zengin-fakir, üretici-tüketici, emekçi-sermayedar, yöneten-yönetilen gibi
toplumun farklı kesimleri arasında da iyi ilişkiler kurulmasını” sağlamıştır. Böylece
toplumda sosyal adalet ve sosyal barış sağlanmıştır (Özköse, 2018: 17).
52
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
1. Ahi Evran
Ahi Evran, kurduğu Ahilik teşkilatıyla Anadolu’nun vatan haline gelmesinde ve
Osmanlı Devleti’nin kurulmasında önemli bir etkiye sahiptir (Serrican Kabalcı, 2021:
1). Asıl adı “Şeyh Nasiruddun Ebü’l-Hakayık Mahmud b. Ahmed” veya “Mahmud
bin Ahmed el-Hoyi (Hoylu Ahmet’in oğlu Mahmut)” olarak bilinen Ahi Evran, 1171
yılında İran’ın Batı Azerbaycan tarafındaki Hoy kasabasında doğmuştur (Köken &
Büken, 2018: 55). Ünlü Türk bilgin, ekonomist ve sanatkârı Ahi Evran, ilk eğitimini
doğduğu yer olan Azerbaycan’ın Hoy şehrinde almış ve ünlü alimlerden “Fahreddin
Razi”nin derslerine devam etmek üzere Horasan’a gitmiştir. Ahi Evran gençliğinde
“Hoca Ahmet Yesevi”nin öğrencilerinden aldığı ilk tasavvuf eğitimi ile büyümüş ve
olgunlaşmıştır (İstesob, 11 Mayıs 2015).
Ahi Evran Hac ibadetini yerine getirmek için gittiği Mekke’de Evhaduddin Hamid
Kirmani ile tanışmış ve bir süre sonra talebesi olmuş ve Fütüvvet teşkilatına
katılmıştır (Kılıç, Eylül-Ekim 2021: 12). Ahi Evran Hac görevini yerine getirdikten
sonra o dönemin mutasavvıflarının buluşma yeri olan “Bağdat”a gitmiştir (İstesob, 11
Mayıs 2015). Ahi Evran’ın bilgin ve aydın olarak çok yönlülüğünde Bağdat’ta aldığı
ilim ve eğitimin büyük etkisi olduğu bir gerçektir. O dönemde Bağdat sadece İslam
medeniyetinin hilâfet merkezi değil, aynı zamanda dünyanın en büyük bilim, sanat ve
kültür merkezleri arasındaydı (Kılıç, Eylül-Ekim 2021: 12).
1204 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyâse’d-dîn Keyhüsrev, ikinci kez tahta
çıkışını kutlamak için Bağdat’tan Anadolu’ya âlimleri davet etmiştir. Bunun üzerine
Evhaduddin Hamid Kirmani ve Ahi Evran, fütüvvet teşkilatının kurucusu Abbasi
halifesi Nasır Lidînillâh tarafından diğer âlimlerle birlikte Anadolu’ya gönderilmiştir.
1205 yılında Evhaduddin Hamid Kirmani ile Anadolu’ya gelip Kayseri’ye yerleşen
Ahi Evran, burada bir “debbâğ (deri) işleme imalathanesi” kurmuştur (Kılıç, EylülEkim 2021: 12). Bu nedenle ilim ve irşat faaliyetlerine Kayseri’de başlayan Ahi
Evran, Bağdat’ta bildiği fütüvvet anlayışına dayanarak Anadolu’da Ahilik teşkilatını
kurmuştur (Ayiş, 2019: 94). Hatta Kayseri’nin Moğollara karşı savunmasında ahilere
rehberlik etmiştir (Kılıç, Eylül-Ekim 2021: 12-13).
Ahi Evran’ın Anadolu’da kurduğu bir meslek kurumu olan Ahilik, zamanla gelişerek
toplumun sosyal, kültürel, dini ve ekonomik birçok alanında faaliyetler yürütmüştür
(Eroğlu & Bektaş, 2022: 160). Bu bağlamda güçlü ve yönetici kişiliği ile Ahi Evran,
Anadolu’ya yeni gelen Türkmen gruplarına iş ve yemek vermiş, 32 çeşit esnafı
örgütlemiştir. 1228 yılında Konya’ya giden Ahi Evran, halkı yönlendirmeye ve oradaki
esnafı teşkilatlandırmaya devam etmiştir. Ahi Evran, Konya’da siyasi bir talihsizlik
nedeniyle 5 yıl tutuklanmış ve serbest bırakıldıktan sonra bir süre Denizli’ye gitmiştir.
Ahi Evran, Denizli’den Konya’ya dönmüş ve Şems-i Tebrizî’nin buradan çıkarılması
53
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
veya öldürülmesinden sonra nihayet Kırşehir’e yerleşmiştir. Ahi Evran, ölümüne
kadar Kırşehir’de yaşamıştır (Kılıç, Eylül-Ekim 2021: 13).
15. yüzyılda yazılan Hacı Bektaş Velayetnamesinde Ahi Evran’ın efsanevi şahsiyetlerle
ilişkisi ve Hacı Bektaş-ı Velî (ö. 1270) ile yakınlığı anlatılır. Bazı siyasi ve sosyal
olaylar, 93 yıl yaşadığı rivayet edilen Ahi Evran’ın hem Mevlânâ Celaleddin-i Rumi
hem de Hacı Bektaş-ı Velî ile çağdaş olduğunu göstermektedir (Şahin, 1988: 529-530).
Ahi Evran, 1261 yılında Ahilere ve Türkmenlere karşı gelen Moğollara ve onların
işbirlikçilerine karşı yapılan savaşta 93 yaşında şehit olmuştur (İstesob, 30 Ocak 2020).
Ahi Evran’ın kabri Kırşehir’de kendi adını taşıyan caminin yanında bulunmaktadır
(Kırşehir Valiliği, 2022).
2. Fütüvvet
Anadolu Selçuklu Devleti döneminde Anadolu’da Ahiliğin kurulması ve işleyişinde
Fütüvvet teşkilatının büyük etkisi olmuştur. Bu nedenle bu bölümde Ahilik teşkilatını
daha iyi anlayabilmek için fütüvvet kavramından bahsetmek yerinde olacaktır. Arapça
bir kelime olan fütüvvet, İslam’da güzel olarak nitelendirilen özellikler için kullanılan
bir kavramdır (Akbaş vd., 2018: 167). Fütüvvet, başlangıçta tasavvufî bir yapıya
sahipken, 13. yüzyıldan itibaren sosyal, ekonomik ve siyasi yapısı olan bir kurum
haline gelmiştir (Uludağ, 1996: 259). Fütüvvet ehlinin uymak zorunda olduğu usul
ve kuralları anlatan eserlere Fütüvvetnâme denilirdi (Özsaray, 2020: 169). Dolayısıyla
bu yapının kuralları Fütüvvetnâmeler tarafından belirlenmiştir. Fütüvvetnâmeler,
“fütüvvetin amacını, ilkelerini, kuruluşunu, esaslarını, özelliklerini ve şartlarını içeren,
üyeler için bir nizam görevi gören eserler” olarak tanımlanmaktadır (Akbaş vd., 2018:
167).
Esasen feta ve fütüvvet kelimeleri genel olarak Sufi ve tasavvufi anlamında
kullanılırken, tasavvufta bu terimler ise genellikle Sufi’de bulunan diğerkâmlık,
fedakârlık, iyilik, hayırseverlik, yardım, hoşgörü ve özdenetim gibi ahlâki niteliklere
atıfta bulunmaktadır. Böylece gerçek kahramanlık ve yiğitliğin bu ve benzeri
niteliklere sahip olmayı gerektirdiği anlatılmak istenmektedir. Bu noktadan hareketle
Sufilerin kendi hümanist fikirlerini fütüvvet kavramı çerçevesinde geliştirdikleri
görülmektedir. Ebû Bekir el-Verrak’a göre fütüvvet, düşmanı olmamak, yani herkesle
iyi geçinmek, herkesle barışık olmak, sofrasında yemek yiyen mümin ile kafiri
birbirinden ayırmamak demektir (Uludağ, 1996: 260).
İnsanlara eziyet etmeyi yasaklayan fütüvvet, bunun yerine insanları birbirlerine
cömert ikramlarda bulunmaya teşvik eder. Bir şölen yapılacağı zaman mahalledeki
hayvanlara bile yemek yedirilmeli, karınca bile incitilmemeli ve bu fedakârlığın,
sevginin ve şefkatin dolayısıyla hayvanları da içine alacak şekilde genişletilmesi
gerektiği düşünülmüştür. Fütüvvet, başkalarının hak ve menfaatlerini kendi hak
54
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
ve menfaatlerinden üstün tutmak, özür gerektiren davranışlardan kaçınmak,
başkalarının hatalarını görmezden gelmek, kendini düşük, başkalarını yüksek
görmek, sözünde durmak, başka türlü görünmemek, sadakat göstermek, kendini
başkalarından üstün görmemektir. Bu nedenle fütüvvet, güzel ahlâk, edep ve nezaket
olarak da nitelendirilir (Akçi vd., 2018: 17-18).
Feta ve fütüvvet kavramı hemen hemen Hz. Ali ile özdeşleşmiştir. Sosyal hayatta üstün
meziyet, faziletler gösteren Hz. Ali, ideal feta tipi olarak ifade edilir. Bu yüzden Hz. Ali
hakkında “La Feta illa Ali, la seyfe illa Zülfikâr/Ali’den başka yiğit, Zülfikâr’dan başka
kılıç yoktur” denilir (Güner, 2016, s. 190). Sufiler, fütüvvet kelimesine temel ahlâki
değerleri ve en önemli erdemleri atfetmişler ve onu tasavvufun temel kavramlarından
biri haline getirmişlerdir. Sufi Sülemî fütüvveti “Âdem gibi tövbe etmek, Nuh gibi iyi,
İbrahim gibi vefalı, İsmail gibi dürüst, Musa gibi ihlaslı, Eyyûb gibi sabırlı, Davud gibi
cömert ve Hz. Muhammed Mustafa gibi merhametli, Ebu Bekir gibi hamiyetli, Ömer
gibi adaletli, Osman gibi hayâlı, Ali gibi bilgili” olma şeklinde ifade etmiştir. Bu geniş
çerçeve ile fütüvvetin kapsamının genişliğine işaret edilmektedir (Uludağ, 1996: 260).
Fütüvvetin kurumsallaşması Abbasi halifesi Nasır Lidinillah’ın (575-622/11801225) halifeliği döneminde gerçekleşmiştir. Halife Nasır döneminde Abbasi devleti
siyasi ve sosyal olarak zayıflamış ve böylece devlet otoritesi sarsılmıştır. Halife
Nasır, devletin ayakta kalması, otoritesini sağlamlaştırması ve ülkedeki toplumsal
yapıyı sağlamlaştırması için fütüvvet teşkilatından yararlanmayı düşünmüştür.
Zira Halife Nasır, Fütüvvet teşkilatının potansiyel gücünün farkındaydı. Bu amaçla
Halife Nâsır önce Fütüvvet teşkilatını Fütüvvetnâmelerde ifade edilen ahlâk ve dinî
esaslar üzerinde yeniden düzenleyerek kurumsal bir kimlik kazandırmıştır. Ardından
halife, diğer Müslüman devletlere elçiler göndererek onları bu teşkilat çerçevesinde
birleşmeye davet etmiştir (Yüksel, 2017: 276). Bu teşkilat zaman içinde üç kıtaya
yayılmış ve sosyal, ekonomik, kültürel ve dini hayatın en önemli unsuru haline
gelmiştir. Horasan’daki Fütüvvet teşkilatının, Anadolu’daki yansıması Ahilik teşkilatı
şeklinde olmuştur (Özsaray, 2020: 169).
Şövalyelik Ortaçağ Batı dünyasına ait bir ideal olduğu gibi İslam dünyasındaki yiğitlik,
kahramanlık ve cömertlik idealinin adı olan Fütüvvet de Ortaçağ İslam dünyasına
ait bir idealdir. Arapların İslam öncesi kültürlerinde var olan Fütüvvet anlayışını
İslami değerlerle geliştirip sürdürdüğü gibi Farsların Cevanmerdi kavramını İslam
üzerinden süzdükleri gibi, Türkler de “Akılık” ideallerini İslam ahlâk ve değerleri ile
geliştirerek devam ettirmişlerdir. Arap kültüründe ideal kahraman, şecaat ve sehavet
timsali olan Fütüvvet erinin adı “feta”, İran kültüründe “Cevanmerd”, Türk kültüründe
ise “Akı” olarak ifade edilmektedir. Türk Akılığı, İslam ve Arap Fütüvvet şiarından
etkilenmiştir. Akıların birbirlerine karşı kardeşçe tavırlarından dolayı “Akı kelimesi
yerini Ahi kelimesine”, Abbasi Devleti’nin sona ermesiyle birlikte “Fütüvvet de yerini
Ahiliğe” bırakmıştır (Ok Şehitoğlu, 2020: 55).
55
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
3. Kavramsal Açıdan Ahilik
Ahi kelimesinin kökeni hakkında mevcut görüşlerden ilki, bu kelimenin “Arapça
kardeşim anlamına gelen ahi” kelimesinden geldiğidir. Diğer görüş ise “Divan-ı Lugati’t
Türk ve Atabetü’l-Hakayık gibi kaynaklarda eli açık, cömert anlamına gelen Türkçe
akı” kelimesinden geldiğini kabul etmektedirler. Zira bu görüşe göre “akı” kelimesi
Türkçede çok yaygın bir ses olgusu olan (k>h) ses değişimi ile “ahı”ya dönüşmüş ve
sonunda “ahi” kelimesi ortaya çıkmıştır (Turan & Gümüş, 2015: 598-599). Ahiliğin
Müslümanlar arasındaki etkinliği ve üstlendiği görevler düşünüldüğünde her iki
görüşü de doğru kabul etmek mümkündür. Ahilik, tasavvufta önemli bir yere sahip
olan uhuvveti hatırlattığı için kolaylıkla yayılıp kabul görmüştür (Akgündüz, 2014:
10-11).
Terim olarak Ahilik teşkilatı 18. yüzyıldan sonra esnaf ve sanatkârlar birliğine
dönüşmesine rağmen; daha önce de belirtildiği üzere Ahilik 13. yüzyıldan itibaren
Anadolu’da görülmüştür. Anadolu’nun millileştirilmesinde ve Osmanlı Devleti’nin
kurulmasında büyük rol oynayan Ahilik, ekonomik, sosyal, dini, kültürel ve
siyasi boyutları olan bir sistemdir. Ahilik “imanın amele dönüştüğü, Anadol’nun
millileştirilmesini ve Osmanlı Devleti’nin cihan devleti olmasını sağlayan dünyevi ve
uhrevi bir sistemdir”. Ahilik başlangıçta bir esnaf teşkilatı olarak ortaya çıkmamış,
kadılardan müderrislere, devlet adamlarına ve memurlara kadar toplumun tüm
kesimlerini kucaklamıştır (Kırşehir Valiliği, 2022).
Ahilik teşkilatında eğitime ayrı bir önem veriliyordu. Ahilik teşkilatında eğitim
faaliyetleri, İslam’ın eğitime verdiği önem çerçevesinde, tamamen hayat odaklı, iş
başı ve iş dışı olmak üzere iki şekilde düzenlenmiştir. İslam’ın vurguladığı ilke, her
iki dünya yaşamını da kazanacak «iyi ve hayırlı insanlar” yetiştirmektir. Bu bağlamda
Ahilikte genel eğitim ile mesleki eğitim bir bütün olarak ele alınmış ve uygulanmıştır.
Çalışma hayatında mesleki eğitim verilirken; bir eğitim merkezi olan zaviyelerde genel
eğitim de veriliyordu (Kayadibi, 2011: 179). Diğer bir ifadeyle yamak, çırak, kalfa, usta
sistemi içerisinde iş başında uygulamalı olarak eğitim verilirken, zaviyelerde de başta
ahlâk ve din eğitiminin yanı sıra ayrıca, görgü kuralları, okuma yazma, ziraat işleri,
kılıç eğitimi, okçuluk, binicilik gibi birçok alanda da eğitim veriliyordu (Kırşehir
Valiliği, 2022).
Sonuç olarak Ahilik, tarihi ve sosyo-ekonomik süreçlerin bir sonucu olarak mesleki,
ahlâki ve dini bir Türk esnaf ve sanatkârlar birliği olarak doğmuş bir teşkilattır.
Anadolu’da Ahilik, doğuda fütüvvet benzeri bir kurum olarak tanımlanmaktadır.
Esasen fütüvvetten etkilenen Ahilik, temel kurallarının bir kısmını fütüvvetten
almıştır. Ancak fütüvvet, Anadolu’da zamanla yeni nitelikler kazanarak ve bazı
değişikliklere uğrayarak Ahilik olarak anılmaya başlanmıştır. Diğer bir ifadeyle
Ahiliğin kökenleri özellikle Doğudaki Araplar arasında gelişen Fütüvvet teşkilatına
56
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
dayansa da zamanla Ahilik Fütüvvetten ayrılarak Anadolu Türklerine özgü bir kurum
olarak kendi varlığını kazanmıştır (Sibeso, 2022).
4. Ahilik Teşkilatının Kısa Tarihçesi
Çalışmanın giriş kısmında belirtildiği üzere Büyük Selçuklu Devleti Sultanı
Alparslan’ın 1071’de Doğu Roma Devleti’ne karşı kazandığı Malazgirt zaferinden
sonra Türk toplulukları Anadolu’ya akın etmiştir (İstesob, 29 Ocak 2020). Müslüman
Türkler, Anadolu topraklarını ebedi vatanları yapmak için mücadele etmişlerdir.
Siyasi ve askeri başarılardan sonra Anadolu’da Türk-İslam medeniyetini Bizans
Medeniyetinden üstün kılmak için yeni fethedilen bu toprakları vatan yapmak,
taşına toprağına Türk-İslam mührü vurmak gerekiyordu (Kırşehir Valiliği, 2022). Bu
amaçla gelen bu topluluklar, Doğu Romalılar tarafından boşaltılan yerleşim yerlerine
yerleştirilmiştir.
Ahi Evran’ın yaşadığı dönemde Anadolu Selçuklu Devleti; Orta Asya’dan topluluklar
halinde gelen Türkleri Anadolu’ya yerleştirirken, Müslüman Türkler yeni köyler
kurmanın yanı sıra Doğu Roma şehirlerine yerleştirildiler. Anadolu Selçuklu
Sultanları, Selçuklu bilincini oluşturmak ve devleti güçlendirmek için Türk boylarını
tek bir bölge yerine kurdukları birbirine yakın köylere yerleştirmeyi tercih etmişlerdir.
Anadolu Selçuklu devleti, farklı boylara mensup aileler arasında kaynaşmayı sağlamak
için toplumun yeniden düzenlenmesini zorunlu kılmıştır. Bunun yanı sıra köylere ve
şehirlere bu şekilde yerleşen meslek ve sanat sahibi Türk topluluklarının örgütlü yerel
esnaflara karşı korunması gerekiyordu. İşte döneminin önemli bir düşünürü olan Ahi
Evran, Türk esnaf ve sanatkârlarını yerel esnafa karşı korumak için Ahilik teşkilatını
kurmuştur (İstesob, 29 Ocak 2020).
Ahilik, Selçuklular döneminde esnaf ve sanatkârların oluşturduğu bir dayanışma
teşkilatıdır. Ahi geleneğini bilmek Ahi Evrân-ı Velî ile başlar. Kayseri’de hocası
Evhaduddin Hamid Kirmani’nin rehberliğinde debbağlar çarşısını kurmuş,
çevresindeki esnaf ve sanatkarları tertip ederek onların üstadı olmuştur. Anadolu’da
kök salmış Ahilik geleneğinde “genel Ahi topluluğu için Ahiyân-ı Rûm, kadınları ifade
ederken Bâciyân-ı Rûm, sınırdaki görevlerinin yanı sıra gazâ faaliyetlerine katılanları
ifade etmek için ise “Gâziyân-ı Rûm ifadesi” kullanılmıştır. Ahiliğin hem Osmanlı
Devleti’nin kuruluşunda hem de göçerlerin belirli bölgelere yerleşmesinde büyük
katkısı olduğu dikkate alınmalıdır. Aslında Ahiler, “belli kanaat önderleri tarafından
teşkilatlanmış, sadece Allah rızası için hayır yapmayı hedefleyen, maddi ve manevi
toplumu inşa eden Anadolu’nun saf ve temiz emekçileridir”. Ahilik geleneğinde en
dikkat çekici nokta, Ahilik geleneğine mensup kişilerin kişisel çıkarlarını gözetme ve
zengin olma gibi bir amacı olmayıp sadece topluma hizmet etme amacı taşımalarıdır
(Sezer, 2018: 115). Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda büyük rol oynayan kurucu
57
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Osman Gazi’nin hocası Şeyh Edebali’nin de bir Ahi şeyhi olduğunu düşünürsek, o
dönemin Ahilik teşkilatının gazileri ve siyasi liderleri olumlu bir şekilde etkilediğini
söyleyebiliriz (Sezer, 2018: 116).
Esasen Osmanlı döneminde esnaf ve sanatkârlar altın çağını 18. yüzyıla kadar
yaşamışlardır. Ahilik gelenekleri ve sonraki lonca teşkilatları, bu sınıfı hem nicelik
hem de nitelik olarak geliştirmiştir. Devlet de bu gelişmeye katkı sağlamış ve derbentçi
denilen görevliler aracılığıyla ticaret yollarının bakımını ve güvenliğini sağlamıştır.
Ancak Osmanlı Devleti’nin gerilemesinden Ahilik de etkilenmiştir (Aesob, 2022). Bu
bağlamda Ahilik teşkilatının çözülme ve dağılma sebeplerini iç ve dış olmak üzere iki
grupta toplamak mümkündür.
• İç Nedenler: Ahiliğin çöküşünün iç sebeplerinden ilki, Osmanlı merkezi
yönetiminin güçlendikçe Ahilik teşkilatını kontrol altına almaya çalışmasıydı.
Daha önce Ahilik teşkilatının yönetimine seçilenler, hükümetin onayından
sonra görevlerine başlayabiliyordu. Bu nedenle göreve başlama konusunda bu
şekilde dolaylı bir kontrol mekanizması oluşturulmuştur. Ardından bununla
yetinmeyip bazı yöneticiler atama ile göreve getirilmeye başlanmıştır (Deniz,
2016). Ahiliğin çöküşünün ikinci iç sebebi ise ülkedeki gayrimüslimlerin
sayısının artmasıdır. Ahilik, 17. yüzyıla kadar sadece İslam toplumuna ait bir
kurumdu. Ancak bu tarihten itibaren Osmanlı Devleti’nde gayrimüslimlerin
sayısındaki artış, din farkı gözetmeksizin esnaf ve sanatkârlar arasında bir
birliğin oluşmasını zorunlu kılmıştır. Ahilik teşkilatının çöküşüne yol açan
iç sebeplerin sonuncusu, esnaf olarak çalışma hakkı verilen askerler ile çift
bozarak şehre yerleşen köylülerin ticaretle uğraşmaya başlaması olmuştur.
Artık bir lonca haline gelen Ahilik, üyelerinin çıkarlarını korumak için köyden
kente göçe karşı çıkmıştır. Bunun yanı sıra hükümet, göç eden köylülerden
“çift bozan akçesi” adı altında bir tür ceza almış ancak göç engellenememiştir
(Kınran, 2006: 64). Bu ve benzeri durumlar nedeniyle Ahilik teşkilatında
bozulma ve dağılma süreci başlamıştır (Deniz, 2016).
• Dış Nedenler: Ahiliğin çöküşüne neden olan dış nedenler arasında 17.
yüzyıldan itibaren ticaret yollarının değişmesi, Avrupa’nın sanayi devriminin
de etkisiyle büyük sanayi faaliyetlerine geçmesi, fabrikaların sayısının artmaya
başlaması, üretim tekniklerinin gelişmesi, daha fazla üreterek maliyetlerin
düşmesi ve sermaye birikiminin artması gibi nedenler sıralanabilir. Bu dış
nedenler neticesinde esnafın küçük el tezgâhları fabrikalarla rekabet edemiyor
veya ürettikleri mallara alıcı bulamıyorlardı (Kınran, 2006: 65).
Dolayısıyla iç ve dış nedenler esnaf tarafından hoş karşılanmamış ve Ahiliklerde
bozulma ve dağılma süreci başlamıştır. Öte yandan Lonca sistemine bu aşamadan
sonra geçilmiş olsa da sistemin tamamen ortadan kalktığı da söylenemez (Deniz,
2016).
58
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
5. Lonca Teşkilatı
Ahilik, yapı ve işlevleri bakımından bazı teşkilatlarla ilişkilendirilmiştir. Bu teşkilatların
başında, “lonca teşkilatı” gelmektedir. Loncalar, bazı kamu görevlerini yerine getirmek
için devlet tarafından kurulan meslek kuruluşlarıdır. Lonca, aynı bölgede yaşayan
esnaf ve sanatkârların kurdukları meslek örgütüne verilen isimdir. Meslek örgütü
olarak loncalar özellikle Ortaçağ’da üretimin ve işgücünün düzenlenmesinde önemli
görevler üstlenmişlerdir. Ürün kalitesi ve usta-çırak ilişkileri ile ilgili standartlar
loncalar tarafından düzenlenmiştir. Loncalar ayrıca ticaretin tescil edilmesini
sağlayarak haksız rekabeti önleme işlevine de sahipti (Akçi vd., 2018: 22).
Osmanlı sınırlarının fetihle genişlemesi ve bu sınırlar içinde daha fazla gayrimüslim
yaşıyor olması, Ahilik teşkilatının zamanın şartlarına göre değişmesine ve iş birliği
ve dayanışma için kurulmuş bir meslek örgütü olan lonca sistemine geçmesine
neden olmuştur. Gayrimüslimlerin lonca üyesi olması dışında loncaların Ahilik
teşkilatının devamı olduğu söylenebilir (Salt, 2019: 54). Ahilikten lonca teşkilatına
geçişin kesin tarihi bilinmemekle birlikte bu geçişin merkeziyetçiliğin etkisiyle Fatih
Sultan Mehmet döneminde gerçekleştiği düşünülmektedir (Akçi vd., 2018: 23). Bu
örgütlenme tarzının Osmanlı İmparatorluğu’nun merkezileşmesine paralel olarak
yavaş yavaş yönetimin kontrolüne geçtiği ve üretimi kontrol etmek için merkez
tarafından oluşturulmasına izin verildiği belirtilmektedir (Çelik, 2004: 62).
Esasen esnaf loncaları ile Ahilik teşkilatı arasında başlangıçta gayrimüslimlerin
dahil edilmesi dışında pek bir fark olmamasına rağmen Avrupa ile ticaretin artması,
kapitülasyonların etkisi, 17. ve 18. yüzyıllarda gedik sisteminin gelmesi, Ahilik
teşkilatının lonca içindeki etkisini kaybetmesine ve lonca teşkilatının meslek örgütü
haline gelmesine neden olmuştur (Salt, 2019: 54). Lonca, Osmanlı İmparatorluğu’nda
da kentli esnaflar ve küçük ölçekli zanaatkârlar için bir örgütlenme biçimiydi. Temel
özelliklerini Ahilikten alan Osmanlı lonca sistemi, 15. yüzyılın sonlarında ortaya
çıkmış ve 18. yüzyılın ortalarına doğru “gedik” şeklini alarak 20. yüzyılın başlarına
kadar varlığını sürdürmüştür (Akçi vd., 2018: 23).
Lonca teşkilatında esnaf sistemi, Ahilik teşkilatında olduğu gibi, yani esnaf şeyhi,
yiğitbaşı, usta, kalfa ve çırak gibi hiyerarşik olarak düzenlenmiştir (Bayram, 2012:
81). Dükkân açma hakkına “gedik”, denirdi. Bir kimse, çıraklık veya kalfalık eğitimi
almadıkça ve uygun pozisyonda ustalığa terfi ettirilmedikçe, yani gedik sahibi
olmadıkça, kendi dükkânını açamaz, sanat ve ticaretle uğraşamazdı (Salt, 2019. 55).
Dolayısıyla Lonca sisteminde dükkân açma yetkisi sadece ustaya aitti. Ustaya bu yetki
ise “beratla” verilirdi. Dükkânların sayısı da ustalar tarafından belirlenirdi. Esnaf
müfettişleri tarafından esnaflar teftiş edilirdi (Bayram, 2012: 81).
Osmanlı loncaları, manevi kurucuları olarak gördükleri Ahilik teşkilatının kurucusu
Ahi Evran’a bağlılıklarını sürdürürken, Ahilik tarafından kabul edilmeyen esnaf
59
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
türlerini ve gayrimüslimleri de teşkilata dahil etmişlerdir. Ancak “çırak, kalfa, usta”
şeklinde yükselme aşamaları, üretim ve ticarette uymaları gereken ahlâk kuralları
Ahilik’e çok benziyordu. Osmanlı loncaları kendi yöneticilerini seçer ve kendi iç işleyiş
kurallarını belirlerdi. Lonca teşkilatı, “devletin belirlediği kalite standartlarına (ihtisab)
ve fiyatlara (narh)” uymak zorundaydı. Osmanlı loncaları genellikle han, çarşı, arasta
gibi aynı işi yapan esnaf ve sanatkârların bir arada bulunduğu yerlerde faaliyetlerini
sürdürürlerdi. Bu yerlerin dışında işin doğası gereği ayrı yerlerde açılan dükkânlara
da “koltuk” denilirdi (Akçi vd., 2018: 23).
Öte yandan Osmanlı Devleti’nin gerilemesiyle birlikte lonca teşkilatı da bir gerileme
dönemine girmiştir. Zamanla, teşkilat bozulmuş, atamalar örf ve adetlere göre değil,
iltimasa göre yapılmıştır. Esnaf ve sanatkârlar ürettikleri malları satamaz hale gelmiştir.
Devlet bu dönemde tam anlamıyla bir çöküş yaşamıştır. Nihayet 1912’de loncaların
tamamen kaldırılmasıyla. 700 yıl yaşayan ve Anadolu insanının sosyal, ekonomik ve
kültürel hayatında belirleyici rol oynayan Ahilik ve lonca sistemi de tarihe karışmıştır
(Aesob, 2022).
Sonuç
Ahi Evran, Anadolu coğrafyasının millileşme sürecinde gerek meslekî gerek ilmî
gerekse dinî alanda önemli bir rol oynamıştır. Ahi Evran, kurduğu Ahilik teşkilatı ile
esnaf ve sanatkârları bir teşkilat çatısı altında toplayarak ülkenin sosyal, ekonomik,
kültürel, dinî ve siyasi hayatını etkilemiştir. Ahi teşkilatının temel amacı, insanların
hem bu dünyada hem de ahirette huzur ve mutluluk içinde olmalarını sağlamaktır.
Bu nedenle Ahilik teşkilatında eğitime büyük önem verilmiştir. Bu bağlamda Ahilik
teşkilatında hem mesleki hem de ahlâki-dini olmak üzere iki tür eğitim vardı. Ahilikte
mesleki eğitim, atölyelerde veya dükkân gibi işyerlerinde verilirken; buna karşılık
Ahilik teşkilatının kurduğu Ahi zaviyelerinde ise ahlâk ve din eğitim verilirdi.
Ahilik teşkilatı, kendine özgü bir piyasa sistemi geliştirmiştir. Bu ekonomik anlayışın
temelinde çok çalışmak, kaliteli üretmek, emeğe saygı duymak, helal kazanç elde
etmek, dayanışma ve iş birliğini esas almak, israftan ve haksız rekabetten kaçınmak
gibi kurallar vardır. Kamu yararını kendi çıkarının üstünde tutan kişi tipini esas alan
Ahilik teşkilatında, bu durumun sürdürülebilirliğini sağlamak için etkin bir piyasa
denetimi sağlanmış ve tekelci eğilimlerle mücadele edilmiştir. Ahilik teşkilatında
üretim, dağıtım ve tüketim kapsamlı bir şekilde planlanmış ve bu kapsamda
fiyat düzenlemesine özen gösterilmiştir. Bu ekonomik sistem kalite kontrol ve
standardizasyon ile fiyat istikrarını sağladığı gibi aşırı üretimi, haksız rekabeti ve
işsizliği de önleyerek olası ekonomik krizlerin önüne geçmiştir.
Ahilik teşkilatı, ahlâk ve ekonomi ilişkisini en iyi uygulayan modellerden biridir.
Ahilikte çalışma ve dürüstlük bir bütün olarak ele alınmıştır. Ahilikte ahlâka aykırı
60
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
davranan bir kişinin başarıya ulaşamayacağı, başarılı görünse bile bu başarının asla
uzun sürmeyeceği düşüncesi vardı. Bu nedenle Ahilik teşkilatında iş ahlâkı her
şeyden üstün tutulmuştur. Zira Ahilikte, eğitimde belli ahlâki değerler verilse de
burada önemli olan bu ahlâki değerlerin sosyal ve ekonomik hayattaki davranışlara
yansımasıdır. Aksi halde davranışlara yansımayan ahlâki değerlerin Ahilikte pek bir
önemi yoktur. Nitekim tüm uyarılara rağmen örgütün kurallarına uymayan çalışanlar
meslekten ihraç edilirdi.
Ahilik, günümüzde dernekler, vakıflar, sivil toplum kuruluşları, ticaret ve sanayi
odaları, meslek kuruluşları, eğitim kurumları, sendikalar gibi birçok kurum ve
kuruluşlar için ahlâki, dini, sosyal ve ekonomik ilke ve erdemler konusunda örnek
teşkil edebilecek ender kuruluşlardan biridir. Bu nedenle Ahilik kurumunun sevgi,
saygı, iş barışı, iş ahlâkı, doğruluk, dürüstlük, kaliteli ürün ve hizmet sunma,
güvenilirlik, iş birliği, müşteri memnuniyeti, yaşam boyu öğrenme, hayırseverlik gibi
ilkeleri, sosyal barışın ve sosyal adaletin sağlanması, iş ve ticaret dünyasına dinamizm
kazandırılması açısından büyük önem taşımaktadır.
Kaynakça
Akgündüz, M. (2014). Ticarî Hayatta Kardeşliği Esas Alan Ahilik Teşkilatı. Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, 31(31), 9-18.
Akçi, Y., Çelik, M. ve Özdemir, R. (2018). Ahilik ve Mesleki Etik. Gazi Kitapevi. Ankara.
Akbaş, H. E., Bozkurt, S. & Yazıcı, K. (2018). Osmanlı Devleti’nde Lonca Teşkilatı Yapısı ve Yönetim Düşüncesi
ile Karşılaştırılması. Muhasebe ve Finans Tarihi Araştırmaları Dergisi, İşletme Tarihi Özel Sayısı, 165-202.
Aesob. (2022). Gedik Teşkilatı. https://www.aesob.org.tr/Content/Info?title=gedik-teskilati&contentID=9
[1.12.2022].
Arslan, D. (2018). Ahilikte İş ve Ticaret Ahlâkının Kur’ânî Referansları. Uluslararası Ahilikte İş ve Ticaret Ahlâkı
Sempozyumu, 27- 28 Eylül 2018, Sivas.
Ayiş, M. Ş. (2019). Anadolu’nun İslamlaşmasında Ahi Evren ve Ahiliğin Rol Modelliği. Bingöl Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, (13), 91-116.
Bayram, S. (2012). Osmanlı Devleti’nde Ekonomik Hayatın Yerel Unsurları: Ahilik Teşkilatı ve Esnaf Loncaları.
Journal of Istanbul University Faculty of Theology, 0(21), 81-114.
Çelik, B. (2004). Osmanlı Lonca Sistemi İçinde Yamaklık Örgütü. Tarih Araştırmaları Dergisi, 23(36), 61-78.
Deveci, S. (2021). Ahilik Teşkilatı ve Esnaf Zümreleri. Ahi Evran Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Dergisi, Fütüvvet, Ahilik ve İktisadi Hayat Özel Sayısı, 54-87.
Deniz, M. (2016). Esnaflık ve Anadolu. https://www.kitaphaber.com.tr/esnaflik-ve-anadolu-k2585.html
[1.12.2022].
Erbaşı, A. & Ersöz, S. (2011). Ahilik ve 4C Karması İlişkisi: Tarihi Perspektiften Bakış. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş
Veli Araştırma Dergisi, 0 (59), 135-146.
Eroğlu, İ. & Bektaş, Ç. (2022). İktisadi, Sosyal ve Eğitim Perspektifinden Ahilik Kurumuna Güncel Bir Bakış.
Ekonomi Bilimleri Dergisi, 14(2), 158-175.
Güler, M. N. (2021). Fıkh’ın Belirlediği İktisadi Yaşamı Ahilik Teşkilatının Topluma Yerleştirmesini Günümüz
Toplumu İçin Yeniden Kıymetlendirme. Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Türk Kültürünü
Mayalayanlar Özel Sayısı, 739-767.
61
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Güner, U. (2016). Cahiliye Devrinden Abbasilerin Son Dönemine Kadar Fütüvvet Teşkilatı’nın Gelişimi.
Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, 3(10), 185-201.
İstesob. (30 Ocak 2020). Azerbaycan’dan Anadolu’ya Gelen Bilge Eren. https://www.istesob.org.tr/ahievran/
[1.12.2022].
İstesob. (29 Ocak 2020). Ahilik Kelimesinin Anlamı. https:https://www.istesob.org.tr/ahilik-kelimesinin-anlami/
[1.12.2022].
İstesob. (11 Mayıs 2015). Ahi Evran Kimdir ?. https://www.istesob.org.tr/ahi-evran-kimdir/ [1.12.2022].
Karagül, M. (2016). Türk İslam Medeniyetinde Ahiliğin İktisadi Hayat ve Devletin Oluşumundaki Rolü. Presented
at the 5. Dünya Türk Formu, İstanbul, 2016. https://tasam.org/Files/Icerik/File/Pages_from_DTF5kit_
pdf_7cb0e0b8-4b17-4b79-a504-008aa3c538b3.pdf [1.12.2022].
Kayadibi, F. (2011). Anadolu Selçuklular Döneminde Ahi Teşkilatında Eğitim. Istanbul Journal of Sociological
Studies, 0(26), 177-188.
Köken, A. H. & Büken, N. Ö. (2018). Ahi Evran (1171-1261) ve Ahilik ile Hekimlik Ahlâkı Üzerine Bir
Değerlendirme. Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Lokman Hekim Tıp Tarihi ve Folklorik Tıp Dergisi, 8(1), 5470.
Kılıç, A. (Eylül-Ekim 2021). Bilinmezler İçinde Bir Ulu Allah Dostu Ahî Evran Hazretleri’ne Dâir. Şehir Kültür
Sanat Dergisi, Ahî Evran Özel Sayısı, 6-15.
Kınran, Ş. B. (2006) İş Ahlâkı ve Etik Değerlerin Türk İşletmeciliğindeki Yeri. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi),
İstanbul Üniversitesi S.B.E. İstanbul.
Kırşehir Valiliği. (2022). Kırşehir’den Dünyaya Yayılan Işık: Ahi Evran ve Ahilik. http://www.kirsehir.gov.tr/ahievran-ve-ahilik [1.12.2022].
Mahiroğulları, A. & Ünüvar Altınay, Z. (2018). Ahilik Kültüründen Günümüze Yansıyan Üç Boyut: Karşılıklı
Saygıya Dayalı Usta-Çırak İlişkileri Tüketiciyi Koruma ve Sosyal Güvenlik İşlevi. Uluslararası Ahilikte İş ve
Ticaret Ahlâkı Sempozyumu, 27- 28 Eylül 2018, Sivas.
Ok Şehitoğlu, B. (2020). Toplumsallaşma ve Kimlik Kazanma Bağlamında Ahilik Teşkilatının Sosyolojik Boyutu.
Yıldız Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 4(8), 147-161.
Özsaray, M. (2020). Ahîliğin Nitelikleri ve Fütüvvet Anlayışıyla İlgisi. Hazine-i Evrak Arşiv ve Tarih Araştırmaları
Dergisi, 2(2), 161-178.
Öztürk, N. (2015). Ahilik Teşkilatı ve Günümüz Ekonomisi, Çalışma Hayatı ve İş Ahlâkı Açısından
Değerlendirilmesi. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, (7), 1-12.
Özköse, K. (2018). Ahilikteki İş Ahlâkı ve Meslekî Formasyonun Teşekkülünde Tasavvufun Rolü. Uluslararası
Ahilikte İş ve Ticaret Ahlâkı Sempozyumu, 27- 28 Eylül 2018, Sivas.
Salt, A. M. (2019). Gelenekten Moderniteye Sakarya’da Esnaf Kültürünün Değişimi. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi), Sakarya Üniversitesi S.B.E. Sakarya.
Sezer, M. (2018). İslâm Tarihinde Bir Emek Kuruluşu Ahilik. Arslan, A., Turgut, B., Hasanov, B. ve Sezer, M. (Ed.),
Emeğin Değeri: Din ve Emek İlişkisi, içinde (113-128), Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları No: 27. Zonguldak.
Serrican Kabalcı, E. (2021). Ahi Evran ve Ahilik Teşkilatının Emine Işınsu’nun Tasavvufî Romanlarındaki Yeri.
Sosyal Araştırmalar ve Davranış Bilimleri Dergisi, 7(14), 1-16.
Sibeso. (2022). Ahiliğin Tarihçesi, https://sibeso.org.tr/sayfaa-detay-ahiligin-tarihcesi [1.12.2022].
Şahin, İ. (1988). Ahî Evran. TDV İslâm Ansiklopedisi. 1, 529-530.
Turan, A. & Gümüş, K. S. (Aralık 2015). Türk Dünyasında Kültür, Sosyal Dayanışma ve Birlik Köprüsü Olarak
Ahilik Teşkilatı ve Bu Bağlamda Türk Devletlerine Öneriler. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 8(41),
597-612.
Uludağ, S. (1996). Fütüvvet. TDV İslâm Ansiklopedisi. 13, 259-261
Yüksel, M. B. (2017). Temel Dinamikleri Açısından Fütüvvet ve Ahiliğin Kur’ânî Referansları. Tefsir Araştırmaları
Dergisi, 1(2), 270-311.
62
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
ANKARA AHİLERİ İÇİNDE
ANADOLU BACILARI
(BACIYAN-I RÛM)
Güray KIRPIK*
GİRİŞ: Anadolu Bacıları Tarihi Hakkında
Fütüvvetnamelerdeki nasihat, öğreti ve anlatılar toplumun bütün üyelerine yönelik bir
bütüncül yaklaşım taşımaktadır. Tarih kaynaklarından fütüvvenamelerdeki anlatılarda
Fütüvvet ve diğer adıyla “Ahilik” Hz. Adem (a.s.)’ın yaratılışı ve O’na “esmâ” bilgisinin/
ilminin verilmesi ile başlar. Bu ilim öyle bir ilimdir ki yeryüzünü imar, inşa ve ihyada
Hz. Adem (a.s.) ve Havva (a.s.) ve çocuklarından oluşan insanlığın ilk ailesinin
meslek yolu, bütün insanlığın türeyişi ve yaşayış meslekleri buraya kadar uzanan bir
mansıba sahiptir. Adeta burada bütün meslekler ilk öz halinde mezcedilmiştir. Bu
anlamda fütüvvetnamelerde “âdem okumak” olarak belirtilen bir “el-insan” tasviri
sözkonusudur.
XV. yüzyıl Osmanlı tarih kaynaklarından Aşık Paşazâde (1481) “Tevârîh-i Âl-i
Osman” adlı eserinde Selçuklu ve Beylikler döneminde Türkmenler arasındaki sosyal
zümreler yazma eserdeki sıraya göre;
“Gaziyân-ı Rûm” (Anadolu Gazileri),
“Ahiyân-ı Rûm” (Anadolu Ahileri),
“Abdalân-ı Rûm” (Anadolu Abdalları),
“Bâcıyân-ı Rûm” (Anadolu Bacıları),
şeklinde başlıklarla sosyal zümreler (içtimaî zümreler) olarak tasnif edilmiştir. Ancak
bu zümrelerin hemen hepsi birbiri ile iç içe ve hatta geçişken sosyal zümrelerdir. Birer
toplumsal kast zümresi değil toplumsal birlik, dayanışma, diğergâmlık, fedakarlıkla
yoğrulmuş millet bileşkesidir. Bu zümrelerin sosyal tarih içinde çok doğru
betimlenmesi ve anlaşılması gerekir.
Âşık Paşazade’nin anlatımında Abdalan-ı Rûm(Anadolu Abdalları) ile Bacıyan-ı
Rûm(Anadolu Bacıları) ilgisi görülmektedir. Âşık Paşazade anlatımıyla “.. Kendisi
meczup, saf bir azizdi. Şeyhlikten, müritlikten vazgeçmişti. Abdal Musa derler, bir derviş
*
Prof. Dr., Gazi Üniversitesi, e-posta: guray@gazi.edu.tr, ORCID: 0000-0002-8973-5921
63
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
varıdı. Hatun Ana’nın dostu idi. O zamanda şeyhlik ve müritlik asla ortaya çıkmış
değildi. Silsileye dahi aldırmazlar idi. Hatun Ana Hacı Bektaş’ın üzerine mezar(türbe)
yaptı. Bu Abdal Musa geldi. Bunun üzerine nice gün kaldı. Orhan (Bey) devrinde
gazalar etti.... Bu Bektaşilerin ak börk giymesine sebep şudur; Onların bir şeyhleri
varidi. Abdal Musa derlerdi. O Abdal Musa sebep olmuştu. Abdal Musa Orhan(Bey)
zamanında gazaya geldi ve yeniçerilerin arasında nice zaman yoldaşlık edip, yürüdü.
Bir yeniçeriden eski bir börk diledi. Bir eski börk verdiler. Abdal Musa bunu başına
giydi. Seferi onlarla beraber yaptı. Seferden dönünce kendi memleketine gitti. Başında
yeniçeriden aldığı börk vardı. “İşte ben de gaziler tacını giyip geldim” diye haylıca da
övündü. Halk: “Bunun adı nedir?” diye sordu. O da: “buna bükme elif tac derler” diye
cevap verdi. Bektaşilerin tacının hakikatini beyan ettim. Aslı böyledir. En iyisini bilen
Tanrı’dır.”1
Âşık Paşazade’nin eserindeki tam anlatımıyla «Ve hem bu Rum›da dört taife vardur
kim misafirler içinde anılır. Biri Gaziyan-ı Rum ve biri Ahiyan-ı Rum ve biri Abdalan-ı
Rum ve biri Bacıyan-ı Rum. İmdi, Hacı Bektaş Sultan bunlarun içinde Bacıyan-ı Rum’u
ihtiyar itdi kim o Hatun Ana› dur. Anı kız idindi, keşf ü kerametini ana gösterdi, teslim
itdi, kendü Allah rahmetine vardı…..Hacı Bektaş, Hatun Ana›ya ısmarladı, her nesi
varısa……»2 ifadesine göre Bacıyan-ı Rûm’un XIII. yüzyıldaki lideri Hatun Ana’dır.
İbn Batuta Rıhle(Seyahatname)’sinde;
«…Bereket Şam’da şefkat Rûm (Anadolu)’da denmesi yerindedir. Zira gerçek şefkat
Anadolu halkı olan Türkmenler arasındadır. Burada hangi eve ya da zaviyeye insek,
erkek ve kadın komşularımız halimizi hatırımızı sorarlardı. Kadınlar erkeklerden
kaçmazlar. Ayrılışımızda da sanki halkımızdan, akrabalarımızdan biriymiş gibi candan
uğurlar, hatta kadınlar ağlaşırlardı. Bu memleketin adetince ekmek haftalık olarak
yapılır, şehrin erkekleri ekmek pişirildiği gün bize sıcak ekmekle gayet nefis yiyecekler
hediye ederler ve «bunu size kadınlar gönderiyorlar, hayır duanızı istiyorlar» derler.”3
Gerek fütüvvetnameler, gerek Selçuklu dönemi kaynakları ve Osmanlı dönemine
dair tarih ve arşiv vesikaları “Anadolu Ahileri ve Bacıları” sosyal meslek sisteminde
toplumun temel yapıtaşı olan ailenin birer üyesi olarak kadın ve erkek herkes meslek
sahibi olmak yolunda terbiyevi ve tatbikatlı olarak birtakım eğitim uygulamalarından
geçerler.
Anadolu Bacıları(Bâcıyân-ı Rûm) sosyal teşkilatındaki kadınlar ahilerin eşleri,
kız kardeşleri, çocukları başta olmak üzere edep ve terbiye bakımından yaygın
eğitim sureti ile ahilik ilkelerini «fütüvvetname» adı verilen eserlerden öğrenerek
1
2
3
Âşık Paşazade, Tevarih-i Al-i Osman, 1992, ss.165-166; Hacı Bektaş-ı Velî, Velayetname, Türk Kültürü ve Hacı
Bektaş Veli (TKHBV) Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 2010, s.201.
Âşık Paşazade, Tevârîh-i Âl-i Osman, s.571.
İbn Batuta, Seyahatname Tam Metin, Çev. M.Çevik, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1993, s.193.
64
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
uygulayan kimselerdi. İnsani erdemler sistematiği olarak kabul edilen bu ilkeler
fütüvvetnamelerde işlenmekte ve bunların hem kadın hem de erkek tarafından
uygulanması beklenmekteydi. Buna göre «ahi» veya «bacı»nın yamaklık-çıraklıkkalfalık döneminde 124 âdâb kuralını, ustalık ve/veya pirlik döneminde ise 740 âdâb
ve erkan uygulamalı beceri olarak kesbetmesi/öğrenmesi gerekirdi.4
Fütüvvetnamelerdeki âdâp ve erkâna bakıldığında günümüzde erken çocuk(okul
öncesi) aile içi çocuk eğitimi ve aile eğitiminde kilit öneme sahip beceri ve terbiye
ilkeleri ve somut beceri temelli eğitim kazanımları fütüvvetnamelerdeki âdâp ve
erkanın örtüştüğü görülmektedir. Buna göre fütüvvetnamlerden çıkarılan ve sadece
öğrencinin(dervişin) çıraklık döneminde verilen 124 mesleki beceri (maddi ve
manevi/teorik ve pratik) temelli eğitim prensipleri şunlardır:
Talim ve Terbiye
Düsturu Alt
Madde Başlık
Adedi
Âdâp ve Erkan Ana Madde Başlıkları
4
1.
Yemek yemenin âdâbı
12
2.
Su içmenin âdâbı
3
3.
Söz söylemenin âdâbı
4
4.
Elbise giymenin âdâbı
5
5.
Evden çıkmanın âdâbı
4
6.
Yolda yürümenin âdâbı
8
7.
Mahallede yürümenin âdâbı
4
8.
Pazarda yürümenin âdâbı
5
9.
Eşya satın almanın âdâbı
3
10. Eve eşya getirmenin âdâbı
3
11. Eve girmenin âdâbı
5
12. Oturmanın âdâbı
3
13. Misafirliğin âdâbı
3
14. Bey/devlet ricali katına çıkma âdâbı
5
15. Teferrüce(Gezinti, Seyahat) âdâbı
3
16. Âdem (Fenânın dilinden) okumanın âdâbı
3
17. Hamama gitmenin âdâbı
6
18. Tuvalete(Helâya) girmenin âdâbı
10
19. Hasta ziyaretinin âdâbı
5
20. Gaza yapmanın âdâbı
6
21. Türbe ziyaretinin âdâbı
4
Şeker, M., Türk İslam Medeniyetinde Ahîlik ve Fütüvvetnamelerin Yeri Seyyid Hüseyin el-Gaybî’nin Muhtasar
Fütüvvetnâmesi, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2011.
65
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
22. Yatmanın âdâbı
4
23. Yataktan kalkmanın âdâbı
3
24. Bardağa su koymanın âdâbı
2
25. Ayakkabı çevirmenin âdâbı
2
26. Mescide girmenin âdâbı
3
27. Mescitte oturmanın âdâbı
3
28. Mescitten çıkmanın âdâbı
3
TOPLAM:
124
Fütüvvetnamelerden çıkarılan ve yukarıdaki tabloda yerleştirilen 124 madde halinde
âdâb kuralı ahiliğin eğitim-öğretim dönemi (yamaklık-çıraklık-kahyalık) ders
kazanımları sayılabilecek bir sistematikte olup, adeta bir sosyal hayat ve medenî görgü
becerisi (âdâb-ı muaşeret) olarak toplumun maddi ve manevi kalkınmasında standart
bir hedef kazanım listesi olduğu anlaşılmaktadır. Bu maddeler ayrı ayrı incelendiğinde
birçoğunun aile ve ev içi yaşantı ile ilgili olmasının Ahiliğin Bacılar kolunun ne kadar
sıkı bir şekilde toplumun yapıtaşını oluşturduğunun anlaşılmasını sağlamaktadır.
Tahrir Kayıtlarında “Anadolu Bacıları”
Osmanlı tahrir kayıtlarına göre
Anadolu idari taksimatı içerisinde
Ankara’da Vilayet-i Bacı adlı bir kaza
bulunmaktadır. Bu kaza bugünkü
Sincan İlçesi’ne bağlı Bacı Köyü
olup, ismini Bacıyan’ın öncülerinden
erenlerden bir eren Fatıma Bacı’dan
almıştır. Bölgedeki toponomik ve
onomastik araştırmalar ve müteselsil
arşiv kayıtları Ahilerin Bacılar kolunun
liderlerinden ve erenlerin öncülerinden
Fatıma Bacı ve muhibbanına ait pek çok
hatıra bu coğrafyada bulunmaktadır.5
Ankara Evkaf Defteri’nde Bacı Kazasına
bağlı Fatıma Bacı Karyesi ile Bacı
Zaviyesi’nin kaydı görülmektedir (bkz.
Belge-1).
Belge-1: Ankara Evkaf Defteri’nde Fatıma Bacı’ya dair kayıtlar
5
Ankara Evkaf Defteri, TKVD No: 558; Hacı Bektaş-ı Veli, Velâyetnâme, TKHBV Araştırma Merkezi Yayını,
Ankara, 2010, ss.201-205.
66
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Bacı kazasında Bacı adlı bir camii, zaviye ve türbe bulunmaktadır. Bacı
kazasının Anadolu Bacılarının öncülerinden Fatıma Bacı’nın yurdu olduğu
toponomik ve onomastik bilgiler incelendiğinde kesinlik kazanmaktadır.6
Ankara Mufassal ve Evkaf Tahrir defteri kaydında Bacı kazasına dair bilgilerin
ve Fatıma Bacı Evkafı’nın defter-i köhne(eski defter kaydında)’de yer aldığı tahrir
kaydında ifade edilmektedir.
Anadolu Bacılarının Ankara Kolu Öncüsü Fatıma Bacı ve Ahi Devlet Hatun
Ankara’nın Bacı Kazası’ndaki Fatıma Bacı kaydı ile ilgili başka bir kayıt 1872/73 (H.1289)
tarihli Ankara Salnamesi’nde Fatıma Bacı “Bacım Sultan” adıyla kaydedilmektedir.7
Fatıma Bacı’nın türbesinin duvarında bulunan kitabede O’nun nesl-i pâk, nesîb, celîl
ve seyyid soylu olmasına vurgu yapan bir metin bulunmaktadır.
Görsel-1: Anadolu Bacılarının Öncülerinden Fatıma Bacı’nın Köyü Günümüz Görünümü
(Türbenin Kitabesine Göre Vef. Tar. 1310, Sincan/Ankara)
Hicretü’n-Nebi Aleyhissalatü ve’s-Selam yılıyla 26
Muharrem 710 (Miladen 25 Haziran 1310) tarihinde
Perşembe günü vefat eden Fâtıma Bâcı’nın türbesi
duvarında bulunan üç satırlık Arapça kitabenin okunuşu:
“Tuvuffiyet en-Nesîbetu er-Refî’atu el-Celîletu Fatıma Bacı
tâbellahu serâhâ fi’s-sâdis ve’l-işrîne Muharrem seneti aşerete
ve seb’amietin.”
Kitabe’nin tercümesi:
“Soyu temiz, yüce ve ulu olan Fatıma Bacı -Allah toprağını
güzel ve pâk kılsın- Muharrem’in yirmi altısında, yedi yüz on
senesinde vefat etmiştir.” şeklindedir.
Görsel-2: Fatıma Bacı Türbesi duvarındaki kitabe,
Bacı Köyü, Sincan/ANKARA
6
7
Ayrıntılı bilgi için bkz. Erdoğan, Abdülkerim, Çile Dağı Erenleri, Polatlı Belediyesi Yayınları, Ankara, 2014.
Ankara Vilâyeti Salnamesi, 1289, Cilt ve Sayfa: II/79.
67
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Hacı Bektaş-ı Velî Velâyetnamesi’ne
göre
Fatıma
Bacı
Sivrihisarlı
Seyyid Nurettin kızıdır. Özetle
menkıbevi
kaynaklar,
tarih
belgeleri(arşiv belgeleri) ve ana tarih
kaynaklarındaki
bilgiler
Fatıma
Bacı ve Ahi Şerafeddin(Seyyid)
kızı Devlet Hatun’un öncülüğünde
görülen
Ankara’daki
Anadolu
Bacıları(Anadolu Kadın Teşkilâtı)nın
soy bakımından Hz. Fatıma(r.a.) ve
Hz. Peygamber(s.a.v.)’a bağlandığını
ve nakîbü’l-eşraflık ile ilgisini
ortaya koymaktadır.8 Ankara’daki
bacı kayıtlarının en önemlilerinde
«Seyyidlik» ve «Şeriflik» sıfatlarının
öne çıkması dikkati çeker. Anadolu
Görsel-3: Fatıma Bacı Köyü’nde Fatıma Bacı Türbesi ve Camii
Bacıları lideriniden daha başka
birçoğunun kabri de Ankara’da
bulunmaktadır. Tekrar belirtmek gerekirse onlardan birisi olduğu tarih belgelerine
göre kabul edilebilecek olan Fatıma Bacı’nın kabri ve türbesi günümüzde Sincan
ilçesine bağlı Bacı Köyü’nde bulunmaktadır.
Ankara’ya dair tahrir ve arşiv belgelerine göre «ahi» lakabı veya sıfatı sadece erkeklere
mahsus değildir. «Ahi» ünvanlı “Bacı”lar da bulunmaktadır. Örneğin; Ankara’da
kaydına rastlanılan Ahi İklim Hatun ve Hamideli Sancağı’nda Ahi Fatıma Hatun
kaydında olduğu gibi Hüdavendigar Livası Tahrir defterinde de benzeri şekilde adlar
görülmektedir. Yine belgelerde “Ağa” ve “Paşa” unvanlı bacı/ahilere rastlanmaktadır.
Paşa Hatun, Oğul Paşa Hatun, İri Paşa Hatun, Ayan Paşa Hatun, İnan Paşa Hatun,
Turan Paşa Hatun, Sultan Paşa Hatun, Şah Paşa Hatun vd. bunlardan bazılarıdır.
Ankara’daki Bâcıyân-ı Rûm’un Seçtiği Meslekler ve İktisadi Faaliyet Dağılımı
Evliya Çelebi’nin ve Avrupalı seyyahların ve anlattıklarına göre ve arşiv kayıtlarındaki
incelemelerde tespit edilen meslekler arasında Ankara’da köylerde ve şehirde özellikle
kadınlar tarafından yapılan meslekler olduğu anlaşılmaktadır.9 Bunlar arasında tiftik
dokumacılığı ve tezgahları ile pazarlardaki tuhafiye tezgahları dikkati çeker. Ayrıca
8
9
Hacı Bektaş-ı Veli, Velâyetnâme, TKHBV Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 2010, ss.201-205.
Evliya Çelebi, Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 2. Cilt, 2. Kitap, 2. Baskı, YKY, İstanbul,
2011; Evliya Çelebi, Seyahatname(Tıpkı Basım), C.2, TTK, Ankara, 2013.
68
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ankara’da evlerine kurdukları tezgâhlarda çalışan birçok aile vardı. Bunu sicillerden
öğrenmek mümkündür. Mesela Hatun Mahallesi, Öküzce mahallesi, Ahi Tura
mahallesi, Ahi Hacı Murad mahallesi, kaledeki evlerde tezgâhlı evler bulunmaktaydı.
Ankara şehir merkezinde ve kazalarında vakıf kuran bu kadınların maddî
durumlarının iyiliği, iktisadî faaliyetin içinde oldukları belgelerden anlaşılmaktadır.
Buna göre XV.- XVI. yüzyılda Ahilerin ve Bacıların birlikte çalıştığı bu esnaf
zümreleri içinde Bezzâzân(Manifaturacı, Bezci), Bez Boyacıları, Debbâğân(Dericiler),
Kaftancılar, Keçeciler, Muytabân(Kıl dokuyucular), Sûf Yuyucuları, Sûfçular, Sûf
perdahtçıları, Yorgancıyân, Dülgerân(Ahşap ustaları), Kürkciyân, Takkeciyân,
Kalpakcıyân, Dikiciyân, Terziyân, Bezirciler(Yağcılar), Külâhçılar, Pabuçcular,
Attarân(İplikçi, Kokucu, Itırcılar), Tiftik Boyacıları, Hallâcân(Pamukçular), Çıkrıkciyân,
Habbâzân(Etmekçiler), Dülbendciyan, Kazzazan(İpekçiler), Mücellitler (Ciltçiler),
Kullâbcılar(Çıkrık ve Çengelciler), Kalaycılar, İğneciler, Peykler(Ulaklar), Na’lbandlar,
Palanduzlar(Semerciler), Bağbânlar(Bağcılar), Kuyumcular, Balıkçılar, Bakkallar,
Çadırcılar, Mehteran(Tablcılar), Furuncular, Dellaklar(Keseci), Natırlar(Bostancılar),
Boyacılar, Bakırcılar, Sepetçiler,…vb. meslek grupları bulunmaktaydı. Pazardaki üretim
tezgâhlarında, arazilerde ve evlerdeki tezgâhlar ile pazarcılar arasında kadınların
olması dikkati çekmektedir.
Ankara Anadolu Bacıları Üzerine Kayıtlı Timarlar
XVI. yüzyıl Ankara Evkaf Defteri, Ankara Mufassal Defteri ve Muhasebe Defterleri
kayıtlarına göre timarlı sipahi beslemek ve asker yetiştirmek zorunda olan Ankara’daki
ahiler arasında Anadolu Bacılarının da bulunduğu defterlerdeki kayıtlardan sarahaten
izlenebilmektedir.10 Buna göre Ankara’da işletme sahibi ve vakıf kurmuş, ahilerden
olan kadınların sayısının bazı yerlerde timar toprağı işleyen ahi olduğu anlaşılan genç
erkeklerden daha fazla kayıtlarının görülmesi dikkati çeker. Bir mevzii olarak orantı
hesaplandığında Ankara’daki Anadolu Bacıları(Bacıyan-ı Rum) içinde iş kuran ve vakıf
sahibi kadınların erkeklere oranla en azından istatistiksel bakımdan daha fazla olması
dikkati çekmektedir.11 İş ve meslek edinme potansiyeli açısından, kadınların sosyal
statülerindeki gerilemenin, bilhassa XVII. yüzyıldan itibaren görülmeye başladığını,
sosyal hayattaki bozulmanın zamanla topluma ve devlete sirayet ettiğini, bu bağlamda
Osmanlı Devleti’nin çöküşünün iç dinamiklerindeki bozulmalar hususunda Ahiler
ve Bacılar teşkilatının rolü yadsınamaz. Buna dair denilebilir ki devletin en dinamik
unsuru olan aile yapısındaki sorumluluk dağılımında ve kadınların iş hayatında,
girişimcilikte geri plana düşmesi hususunun ahilik sistematiğinin bozulmasıyla
ilgili olduğunu belirtmek yanlış olmayacaktır.
Ankara Evkaf Defteri, TKVD No: 558; Ankara Mufassal Defteri, TKMD No:17(305/74); BOA, Muhasebe-i
Vilâyet-i Anadolu Defteri 1995.
11 BOA, Muhasebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri 1995; BOA, Muhasebe-i Vilâyet-i Rum-ili Defteri, 2001, 2002,
2003, 2004.
10
69
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Tablo-1: XVI. yüzyılda Osmanlı’da Anadolu Bacıları onomastikası esasına göre muhasebe kayıtlarında bulunan istatistiksel
tespitler tablosu (BOA, Muhasebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri 1995; BOA, Muhasebe-i Vilâyet-i Rum-ili Defteri, 2001, 2002, 2003, 2004).
Anadolu Kadınlarında «Alplik» Kültürü ve «Sipahi» Türkmen Kadınlarına Dair
Bilgiler
Anadolu’da ve Ankara’da «Derviş» lakaplı «Bacılar» ve Anadolu Bacıları-AnkaraHüdavendigar hattında kayıtlar görülmektedir.12 Kanuni Sultan Süleyman dönemi
tahrirlerine göre(1530) Anadolu ve Rumeli’deki sancaklarda birçok yerde derviş
ve ahilerin yerleştiği zaviyelerin sayısının 1262 adet olduğu tespit edilebilmektedir.
Çoğunlukla “ahi” olsa dahi “derviş” kaydı ile de nitelenen bu yaygın eğitim
kurumlarındaki derviş/öğrencilerin sayısı da kesin olarak bilinememektedir. Ancak
kurumların sayısı sosyal bakımdan tesirlerini anlamaya yardımcı olmaktadır.
Anadolu’daki zaviyelerin kurucuları arasında; Kız Bacı, Ahi Ana, Ahi Fatıma, Hacı
Fatıma, Hacı Bacı, Sûme Bacı, Ahi İslam gibi meşîhat sahibi kadınların/bacıların
olması dikkat çekicidir. Bu hal, Anadolu’da ve Rumeli’de “Ahiyan-ı Rûm(Anadolu
Ahileri)”un yanısıra “Bacıyan-ı Rûm(Anadolu Bacıları)” teşkilatının da yayıldığına
delalet etmektedir.13
Tablo-1 incelendiğinde Ankara’nın Sancak merkezi olduğu Anadolu Vilayeti’nin en çok
bacı kaydına rastlanan idari merkez olduğu görülmektedir. Buna göre idari bakımdan
XVI. yüzyılda Ankara Şehri(Ankara Livası), Merkez Kazâ(Nefs-i Ankara)’dan başka
Murtaza-âbâd, Çubukâbâd, Ayaş, Bacı ve Yabanâbâd kazâlarından meydana gelir.
Sancak dahilinde 95 mahalle, 741 köy, 339 mezraa, 113 çiftlik, 21 yaylak ve 466 yörük
cemaati vardır.
12
13
Barkan, Ömer L, Hüdavendiğar Livası Tahrir Defterleri-I, TTK, Ankara, 1988, M.1585, 32, 43, 03, 74, 81…vs
Barkan, Hüdavendiğar Livası, 1988, s.143.
70
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Anadolu Bacılarının Ankara’daki Öncülerinden Hayme Ana, Halime Hatun,
Melike Hatun vd.
Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin bulunan bir sikkeye göre künyesi
“Osman bin Ertuğrul bin Gündüz Alp”tir. Kaynaklara göre Osman Gazi’nin babası
Ertuğrul Gazi’nin eşi Halime Hatun’dur. Osman Gazi’nin dedesi Süleymanşah
Gündüz Alp ve Süleymanşah(Gündüz Alp)’ın eşi Hayme Ana/Hayme Hatun’dur.
Burada adı geçen kadın isimlerinden Süleymanşah’ın eşi «Hayme Ana» aynı zamanda
Ankara’daki Kayı yörüklerine ad olmuştur ve günümüzde Ankara’nın ilçesinin
adı olmuştur. Bu Kayı Boyu’nun kolu olan yörük aşiretinin adı Ankara Mukataa
defterlerinde «Yörükân-ı Haymanegân» olarak kaydedilmiştir.
Ankara Sancağı’nda Sultan I. Murat Hüdavendigar tarafından kadın simalara verilen
vakıf temliknameleri dikkati çeker. Bunlar arasında emsali çok sayıda görülen vakıf
türlerinden birisi olarak Çubuk ilçesindeki Cami ve bostanlık vakfını örnek olarak
göstermek mümkündür:
«Vakf-ı Mehmed Bey oğlu
Mustafa Cavuş ve Hatun Ümmi
bint-i İne Hoca Fahru’l-emasil
Hudavendigar
e’azzallahu
ensarehu hazretleri çavuşlarından
Mehmed Bey oğlu Mustafa Cavuş
ve Hatun Ümmi bint-i İne Hoca
Karye-i Meki’de Çubuk kazasında
bir cami bina idüb, nefs-i Ankara
der Yoğundivar kurbünde bir
bostanlık yeri...»14
Ankara Evkaf Defteri Fihristi’nde
ve içerisinde Ahi Tayyibe Hatun
ve Melike Hatun kayıtları
dikkati çeker. Bunlardan Melike
Hatun’un Ankara’nın birçok
Belge-2: Ankara Şehri merkezindeki Melike Hatun Medresesi
yerinde medrese, muallimhane
Vakfı’na mevkuf olan Solfasl Köyü hasılatı kaydı
ve sosyal içerikli pekçok vakfını
görmekteyiz. Sultan III. Alaattin Keykubat kızı Melike Hatun’un Bacıyan-ı Rum’un
çokluğu ile dikkatleri çektiği bir şehir olan Ankara’da çok sayıda hayri kuruluşa imza
attığı görülür. Bunlar arasından önemle seçilen birkaçı aşağıda verilmiştir:
14
Ankara Evkaf Defteri, TKVD No: 558.
71
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
“Vakf-ı Melike Hatun, Merhûm İne Bey Subaşısı Hamamı’nda kendüye tayin olunan
on yedi akçeden kendünün mescidine dört akçesin vakf idüb tayin etmiş. İki akçesin
Seyyid Sinan ve iki akçesin Seyyid Mahmud ve iki akçesin kalede olan Camiye tayin
olunmuş deyu mukayyed der defter-i atik.
Evkâf-ı Medrese-i Melike Hatûn der Nefs-i Ankara Karye-i Solfasıl Vakf-ı Medrese-i
mezkûr tabi-i Kasaba(Bala)
Kasaba(Bala) nahiyesine tabi Solfasl Köyü’nün yıllık hasılı(geliri): 4.831 akçe.”15
Sultan III. Alaattin Keykubad’ın kızı olduğu Osmanlı evkaf tahrirlerinden tespit
edilebilen Melike Hatun birçok vakfı ile «Ahi Sultan» lakabını Ankara’nın taşına
toprağına işlemiştir. Beylikler çağında ve İlhanlı hükmünün halen Anadolu’da
sürdüğü bir dönemde Ankara’da yaşadığı anlaşılan Melike Hatun’un pekçok vakfının
bulunduğu görülmektedir. Bundan başka Selçuklu Sarayı’nda da kadınların eğitim ve
öğretimi ile ilgili faaliyet gösteren, vakıflar kuran Anadolu Bacılarına öncülük yapan
ve sahiplik yapan “Sultan Ana” karakterlerini Türkiye Bacıları (Anadolu Kadınları/
Anadolu Bacıları/Bacıyan-ı Rûm) adı ile tanımlanan kadın zümrelerinin liderleri
arasında göstermek gerekmektedir. Konuyla ilgili Osmanlı dönemine ait Eylul 1618
tarihli bir fermanda; “Ankara’da merhûm Sultân Alaaddin (III) kızı merhûme Melike
Hâtun binâ itdüği Cedid nâm medresenin şart-ı vâkıfda ve defter-i hâkânîde tevliyeti
olmadığından…” ifadesinden de anlaşılacağı üzere Melike Hatun Medresesi’nin
Osmanlı döneminde de varlığını sürdürdüğü görülmektedir.
Melike Hatun Medresesi’nde bir Müderris: Ahi Sultan Hacı Bayram-ı Velî
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Hacı Bayram-ı Velî’nin halkın içindeki lakabının
«Ahi Sultan» olduğunu ifade etmektedir.16 Osmanlı tarihçisi Abdüllatif Razî’ye
göre Hacı Bayram-ı Veli’nin ataları Belh şehrinden Ankara’ya hicret etmiştir. Hacı
Bayram-ı Veli’nin Somuncu Baba (Şeyh Hamideddin-i Velî)’ya intisabından önce
Melike Hatun’un yaptırdığı Kara Medrese(Melike Hatun Medresesi)’de bir müddet
müderrislik yaptığı ve ilm-i hesap dersleri verdiği kaynaklarda geçmektedir. Konuyla
ilgili Melike Hatun Medresesi vakfına tahsis edilmiş olan Karye-i Girendos (Girendos
Köyü) Murtazaabad (Kahramankazan) kaydı, Medrese’nin Ankara civarındaki birçok
yerden mevkufatı olduğunu göstermektedir.17
15 Ankara Evkaf Defteri, TKVD No: 558.
16 Evliya Çelebi, Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 2. Cilt, 2. Kitap, 2. Baskı, YKY, İstanbul,
2011; Evliya Çelebi, Seyahatname(Tıpkı Basım), C.2, TTK, Ankara, 2013.
17 Ankara Evkaf Defteri, TKVD No: 558.
72
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Belge-3: Karye-i Girendos, Vakf-ı Medrese-i Melike Hatun, kadîmü’z-zamandan
vakfiyet üzere tasarruf olunurmuş. Mevlana Emre Çelebi mutasarrıftır (1522).
Seyyid Ahi Şerafeddin Ailesinin Kadın Simaları
Ankara’da «Seyyide» «Şerîfe» kabul edilen
Anadolu Bacıları (Bacıyân-ı Rûm) bulunmaktadır.
Bunlardan şecerenâmesi günümüze ulaşmış
olan Seyyid Ahî Şerafeddin’in evladı Hüseyin,
Hasan, Yusuf, Ayşe Hatun ve Devlet Hatun’dur.
Ahi Şerafeddin Ankara’da Samanpazarı semtinde
bulunan XIV. yüzyıla ait türbesinin kitabesine göre
28 Receb 751/1 Ekim 1350 tarihinde vefat etmiştir.
Ahi Şerafeddin Kızı Ayşe Hatun
Bu türbenin yanındaki iki adet mezar altıgen mavi
çinilerle kaplıdır. Kitabeleri olmadığından kimlere
ait olduğu bilinmiyor. Türbenin güneydoğu
köşesindeki yekpare taş sanduka Ahi Şerafeddin’in
H.833/M.1429 yılında vefat ettiği bilinen kızı Ayşe
Hatun’a aittir.
Ankara’nın Bayındır (Mamak), Kusunlar (Mamak),
Alpagut (Kahramankazan), Dumlupınar köyleri
Ahi Turan Bey ve Ahi Ahmet’in ortak timarı olup,
Ahi Ahmet kendi hissesini Ankara’da yaptırdığı
Yeşil Ahi Medresesi’ne vakfetmiş(günümüzde
Mamak ilçesi hududu içinde kalan hisseleri evkaf
defterinden ayrıca takip edilebilmektedir) ve kızı
Hunnûre Hatun mütevelli-yi vakf tayin edilmiştir.
73
Görsel-4: Ahi Şerafeddin Türbesi,
Samanpazarı, Ankara.
Görsel-5: Ahi Şerafeddin Sandukası, Ankara
Etnoğrafya Müzesi
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Görsel-6: Ahi Şarefeddin ailesinin hayratına dair kitabe okunuşu: Teessüsen(Müessisen) murassa’-ı hazihi’l-imare el-Abdü’z-Zaîf
el-Muhtac ilâ rahmet-i rabbihi el-Latîf Mehmed İbn Ahi Hüsam el-Hüsnî nevverallahu kalbehü fi’d-Dünya ve’l-âhire bi-hürmet-i
el-Hüseynve Ahihi ve Cedduhu ve Ebihi ve Ümmihi ve benîhi. Fi seneti ihda ve selasine ve seb’amie (H.731-M.1331). [Bu İmaretin
temellerini atıp sağlam şekilde inşaatını yapan Ahi Hüsameddin oğlu Ahi Şerafeddin Mehmed kızı (Devlet Hatun’a ait olduğu
düşünülmekte)-Allah hepsinin dünya ve ahiret kalplerini bi-hürmeti Hz. Hüseyin ve Kardeşi Hz. Hasan ve Dedeleri(Hz. Muhammed
s.a.s.) ve Babası (Hz. Ali r.a.) ve Annesi(Hz. Fatıma r.a.) ve oğulları (r.a.) ile nurlandırsın].
Ahi Tura Bey ile kendi hissesini rızası ile damadı Edhem oğlu Emirhan(torunu)’a
devretmiştir.
Ahi Elvan nam-ı diğer Nizameddin Zehrab oğlu el-Hac Mecdüddin İsa oğlu
Mehmed Bey oğlu el-Hac Elvân kızı Seher Hatun’un kabri Yediler(Kırklar-Kadılar)
Mezarlığı’ndadır. Seher Hatun’un kardeşi Emir Paşa da bu mezarlıktadır. Ahiler
dönemi kabirlerinin bulunduğu bu mezarlık tarihsel açıdan Anadolu Bacılarına
(Bacıyân-ı Rûm) ait rûhani bir diyar gibidir. Kırklar(Kadılar) Mezarlığı’nda Ankara
Ahilerine ait Bacılar zümresinden Mübarek Galib’in tespit ettiği mezar taşları içinde
Bacı simaların mezar taşları bulunmaktadır. Bunlar Ahi Elvan Kızı Hacı Seher Hatun,
Şaz hatun, Selçuk Hatun, Ahi Murat Kızı Fatıma Hatun.
Ankara’da Anadolu Bacılarına Dair Tapu Kayıtlarından Seçmeler
Sultan Alaaddîn Camii’nin vakfiyesi yoktur. Ancak Osmanlı tahrir ve evkâf
defterlerinde vakıf kaydı bulunmaktadır. H. 928/M. 1521-22 tarihli Ankara Evkâf
Defteri’nde 18Sultan Alâaddin Camii (Kale Camii) Vakfı kaydına göre Melike Hatun’un
Sultan Alaaddin Camii için vakfettiği arazi olduğu görülmektedir. Ankara Kalesi
içinde bulunan “Kale” ve “Sultan Alâaddin Camii(Arslanhane Camii)”nin hatîbi ile
camide her gün Kur’ân-ı Kerîm okuyan hâfızlara ödenmek bu mevkufatın yapıldığı
anlaşılmaktadır. Buna göre;
18
Ankara Evkaf Defteri, TKVD No: 558.
74
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
“Vakf-ı Mezraa-i Oğuz Çayırı, tâbi-i Ayaş. Rusûm-ı örfiyye timârı ve öşr-i şer‘iyye vakfı.
Câmi-i huffâz-ı Kal’a, mukarrer deyû defter-i Köhnede mestûr. Yine kemâkân mukarrer.
Hâsıl ani’l-galle ve gayrihi: 2.400 (akçe).
Mezraa-i Avşar Hatîb [Sultân Alâaddîn Câmii], tâbi-i Ankara. Kadîmü’z-zamândan
Ankara Kal’ası’na Sultân Alâaddîn Câmiinin huffâzına sarf olunur, vakf itmiş. Şimdi
ki hâlde nısfına hatib Nimetullah ve nısf-ı aherine hâfızlar mutasarrıfdır, deyû kayd
olunmuş, der defter-i Köhnede. Hâliyâ hatîb Muharrem mutasarrıfdır, bâ-berât-ı
Hümâyûn. Hâsıl: 200 (akçe).
Bağçe, der karye-i Balıklar, der Kasaba, fî sene 100 (akçe).
Asiyâb, der karye-i mezbûre [Balıklar], fî sene 185 (akçe).
An zemîn-i Hâtûn [Melike Hatûn], der civâr-ı şehr, fî sene 60 (akçe). Cem’an: 4.535
(akçe).”
Necîbe Hatun ve Melike Hatun Mezarları;
Sultan Alattin Camii avlusunda Es-Seyyid
Abdülkerim Efendi (Vef.1813), Sadullah
İzzet Efendi (1792-1862) kerimesi(kızı)
Necîbe Hatun’a ait mezar taşları
bulunmaktadır.
Melike Hâtun Kabri için vakf olarak
Ankara şehir merkezinde Melike Hatun
bahçesi vakfedilmiştir.
Görsel-7: Melike Hatun kabri (Vef. 1393),
İne(Eyne) Bey Hamamı yakınında, Ankara.
Sultan Alaattin Camii’nin Sonradan
Tamiri ve Sünbül Hatun;
Sultan Alaattin Camii’nin girişinde sağ tarafta bulunan Arapça kitabede okunuş
olarak şu ibare yazılıdır:
“Ammeret hazihi’l-mescidü’l-mübâreki fî eyyâmi’s-Sultan Murâd Hân bin Muhammed
Hân tâliben ila mağfiretillahi eş-Şerîfetü Sünbül Hatûn tarihi li-seneti seb’â ve selâsîne
ve semânimie.”
Tercümesi:
“Bu mübarek mescidi Muhammed Hân oğlu Murâd Hân’ın zamanında Şerife Sünbül
Hatun, Allah’ın mağfiretini dileyerek, sekizyüz otuz yedi (M. 1433/1434) senesinde
tamir ettirdi.”
75
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Görsel-8: eş-Şerife Sünbül Hatun’un Sultan Alaattin Camii’ni tamir kitabesi (H.837-M.1433)
Fatma Hatun ve Ayşe Hatun Vakıfları;
Anadolu’da özellikle Ahiler ve Bacılar zümresi içinde şahıs adları incelemesi
yapıldığında en çok kullanılan isimlerin Fatıma ve Ayşe olduğu görülmektedir.
Nitekim XVI. yüzyılda Ankara’da onlarca Ayşe Hatun ve Fatma Hatun ismiyle
vakıflar bulunmaktadır. Ankara’da Hocendi Mahallesi’nde Bunlardan Turasan Bey’in
Hemşîresi(Bacısı) Fatma Hatun (Geneği) Mescidi kaydına göre camide eğitim (tedris)
yapılması için Ayşe Hâtûn’un bir vakıf kurduğu tespit edilmektedir. Belgelerde ayrı bir
çalışma olacak çoklukta bu isimlerle ilgili kayıtlar bulunmaktadır. Burada bu örnekle
yetinilmiştir: “Turasân Bey hemşiresi(Bacısı) Fatıma Hatun Mescidi Vakfı, Kazâ-i
Yabânâbâd Ankara Merkez 200 akçe, Yaban-âbâd kazâsına tabi Akçakavak Köyü’nde
bir çiftlik yer” bu Fatıma Hatun Mescidi’nin müezzinine vakfedilmiştir.” Günümüzde
Ankara’nın Altındağ ilçesi Ulucanlar Caddesi üzerinde Oluk Sokak’ta, güneye doğru
eğimli bir arazide yer alan Genegi Mescidi küçük bir yapıdır. Mescid’in Turasan Bey’in
kız kardeşi ve Yeğen Bey’in annesi Fatıma Hatun adına XV. Yüzyıl başlarında(1400’lü
yılların başları) yaptırıldığı arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır. 1571 yılı Tapu Evkâf
defterinde vakıf kaydı şöyledir:
“Vakf-ı Mescid-i Hemşire-i Turasan Bey (Turasan Bey Kızkardeşi Mescid Vakfı) der
Mahalle-i Hocendi, an-Kirâ-i dekâkin der-civâr-ı mescid-i ilavesiyle mezkûr dekâkin
biri imâm tasarruf eder fî şehr 6, fi sene 72 [akçe].”19
Sultan I. Murat Hüdâvendigâr Han Kızı Nefise Sultan (Melek Hatun);
Sultan I. Murat Hudavendigar, Rumeli’nde fetihlere devam ederken, kızı Nefise
Sultan(Melek Hatun) ile evli olan damadı Karamanoğlu Alaeddin Beyle rekabet
19
Kırpık, G., Erdoğan, A., vd., Şehr-i Kadîm Ankara I-II-III, Ankara Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Ankara,
2015, s.228.
76
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
içindedir. Karamanoğlu Alaeddin Ali Bey, fırsatını buldukça Osmanlı topraklarını
işgal ediyordu. Bu gelişmeler üzerine Sultan Murad Hüdavendigar bir ordu ile Konya
üzerine yürümüş ve Karamanoğlu Alaaddin Ali Bey’i mağlup etmiştir. Savaş ve sefere
devam edeceği sırada kızı Nefise Melek Hatun’un şefaat ve af dileyerek aracı olması
üzerine sulh yapılmış ve Beyşehri Osmanlı Devleti’ne verilerek barış tesis edilmiştir
(1387).
Sultan Çelebi Mehmet’in Kızı Hatice Hatun;
Ankara’da kabri bulunan Varna Muharebesi Şehidi Karaca Bey Gazi, Sultan Çelebi
Mehmet’in kızı “Hatice Hatûn” ile evlenmişti ve evkaf kayıtları Ankara defterlerindedir.
Sultan II. Murat da Şehit Karaca Bey’in kızı “Fülâne Hatûn(adı bilinmeyen hatun)”
ile evlenmiştir. Karaca Bey’in türbesi Ankara’da Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Sağlık Kampüsü içinde bulunmaktadır.
1521-1522 Ankara Evkaf Defteri’nde Melike Hatun Vakıflarına Dair Müteferrik
Kayıtlar;
“Melike Hâtûn Mezârı Ankara Merkez 1.500 Bahçe
Melike Hatûn Mescidi Ankara Merkez Melike Hâtûn, Subaşı İne Bey Hamamı’ndan
kendi hissesine düşen onyedi akçeden dört akçesini kendi mescidine vakfetmiş (Mescid-i
Melike Hâtun der Mahalle-i Kirişciyân Ankara Merkez Melike Hatun’un İne Bey
Hamamı gelirinden verdiği pay ile diğer vâkıfların dükkan ve nukûd vakıfları tespit
edilmektedir).
Medrese-i Melike Hatûn der Nefs-i Ankara Ankara Merkez 4.831 Kasaba nahiyesine
tabi Solfasl Köyü
Zâviye-i Ahî Evrân der Nefs-i Ankara Merkez 1.482 Değirmen, hane, debbâg dükkanları,
İne Bey Subaşı Hamamı Melike Hatûn hissesi ve üç parça mezra’a.
Vakf-ı Hacı Seydi der Kurb-ı Bâzâr-ı Kehle Ankara Merkez 294 Bazâr-ı Kehl (Bit Pazarı)
altı dükkan, Samiye Hatûn Köprüsü civarında mezraa.
Melike Hatûn Medresesi Kazâ-i Çubuk Ankara Merkez 6.814 Ravlı(Akyurt), Beycügez,
Kilisacık,
Medrese-i Melike Hatun Kazâ-i Murtazâ-âbâd Ankara Merkez 4.677 Murtaza-âbâd
kazâsına tabi Girendos (Fethiye-Kazan) Köyü.”20
Şehzâde Selim, 12 Ekim 1558’de Ankara’da bulunan Kara Medrese(Melike Hatûn
Medresesi) Müderrisi Mevlana Şücâ’nın günlük yirmi akçesi ücretine beş akçe terakki
verilmesi hususunda tavassutta bulunmuştur. Buna göre Melike Hatun Medresesi’nin
20
Ankara Evkaf Defteri, TKVD No: 558.
77
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
derecesinin yükseltildiği anlaşılmaktadır. 1571 tarihli tahrir kaydında ise Melike
Hatun Medresesi ve Mescidi’ne yapılan bağışların arttığı görülmektedir.21
Bacı Kazası ve Taceddinlü Fatıma Bacı Camii (Cuma mescidi);
1522 tarihli “Kanun-ı Liva-i Ankara”da “Ve Bacı kazâsında mâ’ada serbest olmayan
tımarların nısf-ı resm-i arûs ve cürm-i cinâyet sancak beğine virildi. Ve kaza-i Bacı
gallesi(toprak geliri) Tâceddîn’e tevcih olundu…” ibaresinden Taceddin’in Bacı kazası
subaşısı, kadısı veya tımar beyi olduğu anlaşılmaktadır.22
“Taceddin” adının geçtiği yerler arasında 1530 yılında “Bacı” kazasında, beş cemaat
halinde yaşayan “Tâceddînlü Tavaifi” de bulunmaktadır. Ankara Çayı vadisinde konargöçer hayat suren, yaklaşık 2.350 nüfuslu Taceddinlu halkı “avarız-ı divaniye”den
muaftırlar. Ayrıca “Kara Bey bin Taceddin”in Bacı kazasında Cuma Mescidi’ne
(günümüzdeki Bacı Köyü Fatıma Bacı Camii) 3.200 akce nakid(nukûd) para vakfı
bulunmaktadır.
Ankara Öksüz Mahallesi’nde Sitti Hatun ve Hamza Bey Küçük Kızı Vakfı;
1522 tarihli Ankara Evkâf Defteri’nde “Vakf-ı Mescid-i Mahalle-i Öksüz(Öksüz
Mahallesi Mescidi Vakfı)” adıyla zikredilmiştir ve yıllık vakıf hasılı 6.066 akçedir.
«Kassâb Tursun avratı Sitti Hâtûn bin akçe vakf eyleyüb şart etmiş ki, yevmî bir cüz
okuya deyû, ani’r-ribh 100 [akçe].
Kassâb Hamza Bey’in Küçük Kızı iki bin akçe vakf idüb şart etmiş ki, yevmi ‘bir cüz’
okuya, ani’r-ribh 200 [akçe]. Yekûn: 6.066 [akçe].”23
Yakup Harrat(Çıkrıkçı) Mescidi (Çiçeklioğlu Camii) Selver Hatun, Gülten Hatun
ve Kızı Hatun;
“Vakf-ı Mescid-i Ya’kûb Harrât (Çıkrıkçı Yakup Mescidi Vakfı diğer adıyla Çiçeklioğlu
Camii)
An kirâ-i dekâkîn-i ulyâ ve suflâ, fî şehr 15, fî sene 180 [akçe].
An kirâ-i dükkân-ı helvacı, der Sûk-ı Bazâr-ı Ganem(Koyun Pazarı Çarşısı), fî sene 240
[akçe].
Selver nâm Hâtûn Mescid-i Mezbûre İmâmı yevmi bir cüz’ Kur’ân okuya deyû dört bin
akçe vakf itmişdir. Mütevelli Koca oğlu Yusuf, ani’r-ribh 400 [akçe].
An icâre-i zemîn-i Hâtûn Gülten kızı, çerağı içün der mahalle-i Mervârid, fî sene
24, der mahalle-i Mervarid, el-ân der yed-i Nalband Abdî. Yekûn: 844 [akçe]”24
Kırpık, G., Erdoğan, A., vd., Şehr-i Kadîm Ankara I-II-III, Ankara Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Ankara,
2015, s.221-228.
22 Ankara Evkaf Defteri, TKVD No: 558.
23 Ankara Evkaf Defteri, TKVD No: 558.
24 Ankara Evkaf Defteri, TKVD No: 558.
21
78
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ankara Subaşısı Eyne (İne) Bey Vakıfları ve Melike Hatun’un Külliyesi Hissesi;
1522 yılı Ankara Evkaf Defteri’ne göre Melike Hatun’un Eyne Bey Vakıflarındaki
hissesi 7560 akçedir. Vakf ’ın yönetimine bakan Mustafa Çelebi’ye günlük üç akçe,
hamamın su yoluna bakan meremmetçiye de iki akçe verilmesini şart kılınmıştır.
H.958/M.1521-22 tarihli Ankara Evkâf Defteri’nde Eyne Bey Hamamı’nın yıllık
gelirinin yarı hissesi yani Eyne Bey’in payı Ahî Evrân Zâviyesi Vakfı’na verilmiştir:
“An mahsul-i Hamam: Eyne Beğ Subaşı an hisse-i Melike Hatûn. Fî sene 720 [akçe].”
“Melike Hâtûn merhûm Eyne Beğ Subaşısı Hamamı’ndan kendüye ta’yîn olunan onyedi
akçeden kendünün mescidine dört akçesin vakf edüb tayîn itmiş, iki akçesini Yâyâni iki
akçesini Mahmud’a ve iki akçesi Kal’a da olan cami-i şerifin imamına tayin olunmuş.”25
Melike Hatun’un Baba Mansur Kalenderhanesi Vakfı;
Melike Hatûn, Eyne Bey Hamamı hissesinden yıllık 1080 akçe geliri Ankara’da
bulunan Baba Mansûr Kalenderhânesi’ne vakfetmiştir:
Evkâf-ı Kalenderhâne-i Babâ Mansûr: … An Hamâm-ı Eyne Beğ Subaşı an hisse-i
Melike Hâtûn, fî yevm 3 [akçe], fî sene 1080 [akçe]…”26
Osmanlı’nın Son Yüzyılında Ankara’da Baciyân-ı Rûm’dan Şükriye Hatun ve
Âlime Hatun;
Altındağ ilçesi, Şükriye Mahallesi’nde eski Ulucanlar Hapishanesi’nin yakınında,
Çankırı Sokak-Dernek Sokak köşesinde yer alan Şükriye Hatun Camii, XIX.
yüzyıl başlarında mevcut bir caminin yerine Şükriye Hatun isminde bir hayırsever
hanımefendi tarafından yaptırıldığından bu ismi almıştır. Yine bu yüzyıl başında
Cenabî Ahmet Paşa Camisi Harîmi’nin kuzey cephesinde ve cümle kapısı üstündeki
kitâbeye göre Cenâbî Ahmed Paşa Camisi 1217/1802 yılında, Safranbolulu Şerîfe elHâc Âlime Hâtûn tarafından onarımı yaptırılmıştır.
Grafik-1: Ankara Ahileri İçinde Anadolu Bacıları şahıs adları(onomastik) sütun grafiği.
25 Ankara Evkaf Defteri, TKVD No: 558.
26 Ankara Evkaf Defteri, TKVD No: 558.
79
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Tablo-2: Ankara’daki Anadolu Bacıları zümresinde görülen diğer şahıs adlarından bir kısmıdır. Belgeler
üzerinde çalışmalar yapıldıkça ve araştırmalar devam ettikçe çok sayıda başka isimler olduğu bilinmektedir.
Bu tablonun son maddesi olarak “40. Ve diğer isimler” denilmesi doğru olacaktır.
Grafik-2: Anadolu çapında oluşan Anadolu Bacıları(Bacıyan-ı Rûm) erenleri yapısı ve Osmanlı’ya intikali temsili şematik(G.K.)
Açıklama: Grafik oluşturulurken akrabalık ve usta-öğrenci münasebetleri dikkate alınmıştır. Ankara’daki Anadolu Bacıları
temsilcilerinin çokluğu dikkati çekmektedir.(G.K.)
Sonuç
Türkiye tarihinde tarih biliminin dayandığı kanıt değeri olan tarihsel belgelere göre
Gaziyan-ı Rûm(Anadolu Gazileri)’un öncüsü Battal Gazi ve Saltık Gazi ile
Saltık Gazi’nin işaret ettiği Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi, Ahiyan-ı
Rûm(Anadolu Ahileri)’un öncüsü Ahi Evran-ı Velî Abdalan-ı Rûm(Anadolu
Abdalları)’un öncüsü Hacı Bektaş-ı Veli, Ulu ve Kiçi Abdallar ile Abdal Musa,
80
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Bacıyan-ı Rûm(Anadolu Bacıları)’un öncüsü ise Fatıma Bacı ve Hatun Ana’dır.
Bunlar arasında en az işlenen ve anlatım ve tanıtım bakımından nadasta bırakılan
konu ise Anadolu Bacıları zümresidir. Bilhassa Orta Anadolu ve Ankara civarındaki
isimlerin çokluğu dikkati çekmektedir. Anadolu Bacılarının öncülerine dair
az sayıdaki çalışmaların sistematik olmadığı ve müteferrik çalışmalar halinde
çalışmaların birleştirilerek bir sistem dahilinde yepyeni bilimsel ve interdisipliner bir
bakışla değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
İnsanlar ve toplumlar birer “toplumsal bir anma” ile hafızalarını tazelerler. Bu her
an yenilenen bir şekilde olmalıdır. Bu düşünceyle medeniyetimizin kadın tarihine
karşı olan vefa tam anlamıyla yerine getirilmekten uzaktır. Bu düşüncelerle geleceğe
doğru yol alırken Anadolu Bacıları (Bacıyan-ı Rûm) konusunda çeşitli özel ve tüzel
kuruluşların adının kullanılarak ve tarihin yeniden ihya ve inşasında Fatıma Bacı,
Hatun Ana, Melike Hatun, Devlet Hatun, Hayme Ana, Rabia Bula(Bala) Hatun,
Selçuk Hatun, Ayşe Hatun vd. gibi öncül tarihsel şahsiyetlerin ve devamları pekçok
kadın tarihi simasının anısının yaşatılması noktasında çok yönlü kamusal ve sivil
tedbirlerin hayata geçirilmesi güncel bir gereksinim ve vefa sorumluluğudur.
Türkiye’de Kadın Araştırmaları Merkezleri ve Enstitülerinin sayısı giderek artmakla
birlikte bu merkezlerin içerik ve ad olarak İslam ve Türk kadınının en önde
gelen sivil sosyal kuruluşu olan Anadolu Kadınları Teşkilatı(Bacıyan-ı Rum)nın
fütüvvetnamelerdeki talim ve terbiye düsturlarıyla birlikte ele alınması ve kadın ve
aile tarihi konusundaki oryantalist etkilerin cevaplandırılması için akademik proje
ve çalışmalar sistematik biçimde gerçekleştirilmelidir. Bilhassa maddi ve manevi bir
medeniyet sorumluluğu olan Anadolu Ahilerinin Bacılar Kolu’nun şimdiye kadar
yeterince ele alınmamış ve üzerine adeta küller serpiştirilmiş olduğu düşüncesiyle
“İslam ve Türk Kadın/Bacı Tarihi”nin daha etkin biçimde uygulamalı fen ve sosyal
bilimler açısından bir “içtimai” teşkilat olarak ortaya konması, proaktif bir vizyon ile
reconstrüksiyonu, bilimsel ve sanatsal çalışmalarla tanıtılması, inovatif bir projeksiyon
ile sürekliliği ihya edecektir.
Kaynakça
Ankara Vilâyeti Salnamesi, I-XIII, 1289, 1290, Ankara Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Tıpkı Basım,
Ankara, 2014.
Âşık Paşazade, Tevarih-i Âl-i Osman (Osmanoğullarının Tarihi), Haz. H. Develi, S. Rifat, K. Yavuz, Y. Saraç,
K Kitaplığı, İstanbul, 2003.
Barkan, Ömer L, Hüdavendiğar Livası Tahrir Defterleri-I, TTK, Ankara, 1988.
Bertrandon de la Broquire, The Travels to Ourtremer 1432-1433, 1892.
BOA, Muhasebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, Ankara, 1993.
BOA, Muhasebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, Ankara, 1995.
BOA, Muhasebe-i Vilâyet-i Rum-ili Defteri, Ankara, 2001, 2002, 2003, 2004.
81
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Erdoğan, Abdülkerim, Çile Dağı Erenleri, Polatlı Belediyesi Yayınları, Ankara, 2014.
Evliya Çelebi, Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 2. Cilt, 2. Kitap, 2. Baskı, YKY, İstanbul,
2011; Evliya Çelebi, Seyahatname(Tıpkı Basım), C.2, TTK, Ankara, 2013.
Hacı Bektaş-ı Veli, Velayetname, TKHBV Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 2010.
İbn Batuta, Seyahatname Tam Metin, Çev. M.Çevik, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1993.
Kırpık, G., Erdoğan, A., vd., Şehr-i Kadîm Ankara I-II-III, Ankara Büyükşehir Belediyesi Yayınları,
Ankara, 2015.
Şeker, M., Türk İslam Medeniyetinde Ahîlik ve Fütüvvetnamelerin Yeri Seyyid Hüseyin el-Gaybî’nin Muhtasar
Fütüvvetnâmesi, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2011.
TKVD, Ankara Evkaf Defteri No: 558.
82
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
SOSYAL SAĞLIK PERSPEKTİFİNDEN
AHİLİK ERKANI:
ERDEMLERE AİDİYET SÖYLEMİ
Hür Mahmut YÜCER*
Giriş:
1. Ahilik Paradigması
Modern hayat her geçen gün insana sunduğu maddi imkânlarla ters orantılı olarak
yerinden ettiği psikososyal refah ile sosyal sağlığı aramaktadır. İnsan ve toplum refahı,
sosyal sağlığı temin eden söylem, konsept ve paradigmaları inceleyen akademik
çalışmalar ise her geçen gün artmaktadır. Bu yazıda “ahilik paradigmasının”1 kurucu
fikri ve eylemlerine yoğunlaşılacak, sosyal sağlığı temin için gerekli olan dile ve
aidiyet olgusuna değinilecektir. Böylece bencil ve narsist yapısı, imajı, simülasyonu,
tüketmeyi içeren karakteri ve sorumsuzluğuyla modern hayat, sencil ve başkası için
yaşamayı hayat felsefesi yapan ahilik ilkelerine ihtiyaç duyup duymadığı sorgulanmaya
çalışılacaktır.
Öncelikle şunu zikretmemiz gerekir ki, Fütüvvet erkânından doğan ahilik, başlangıçta
tamamen özel bir teşebbüs iken sonraki yıllarda hem yarı resmî kurumlarda hem de
halk tarafından benimsenerek kültürel alanda kendini göstermiştir. Kendini gösterdiği
dört ana mecra şöyledir: a. Meslek örgütlenmeleri, b. İlim ve eğitim faaliyetleri,
bu kapsamda sosyal ilimlerin talim edilmesi, tasavvuf ve ahlâk eğitimi verilmesi
c. Ribat/askerlik. Çıraklara ata binmek, ok atmak benzeri eğitim verilir, orduya
hazır asker yetiştirilirdi. Askere gidenlerin ailelerine orta sandığından yardımlar
yapılırdı. Orta sandığından çeyiz sandığı, hıtan (sünnet) vakfı, aş evleri onlara destek
için kurulmuştu. Fidye-i necat vakfı, eşkıyanın eline düşen esirleri kurtarmak için
tesis edilmişti. Yangında evi yananlara yardım eden vakıflar vardı. Kitap kervanları
vardı, yazar yazdığı kitabı buraya getirip oranın desteğiyle katipler eliyle çoğaltırdı.
D. Belediye hizmetleri. Günümüzde bütün bu alanlarla ilgili kamuda bakanlıklar
kurulmuş olup, özelde ise dernek ve sivil toplum kuruluşları modern anlamda
çalışmalar yürütmektedir.
*
Prof. Dr., Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Hamidiye Sağlık Bilimleri Fak. Sosyal Hizmet Bölümü, hurmahmut.
yucer@sbu.edu.tr Orcid: 0000-0002-6938-3674
1
Paradigma, bir disipline hâkim olan model, kurumsal çerçeve, ideal örnek tip, ya da modelin, bir bakış
açısının, kavrayışın adıdır. Ahiliğin çıkış amacı, felsefesi, etkinliği, davranış kalıpları, dili, etkin kavramları,
çıktıları ve görünürlüğü ile paradigma olarak ele alınmaya değerdir.
83
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
2. Paradigmanın Kurucu İlkesi: Tevhid
Ahilik paradigması, tamamen Hakk’ın rızasını tahsil için insanlara hizmeti esas alan
gönüllülük, fedakârlık davranışları içeren iman ve tevhid ilkesi üzerinden üretilen
sosyal yapılanmadır.2 İlkesi tevhiddir. Ahilik, Türkler arasından çıkmış, fütüvvet
ahlâkıyla zemini ve amacı şekillenmiş, onların tevhidi pazara ve sosyal hayata
yansıtma biçimi olmuştur. Zira tevhid teorik ve zihinde gerçekleşen felsefi bir olgu
olmayıp hayatta kendini gösteren, reel yapıp etme, üretme, kurma, işletme biçimidir.
Artık tevhid hayattır.3 Aşağıda görüleceği üzere ahilik ilkeleri içerisinde en çok
vurgulanan iki ahlâk ilkesinden birisi kibrin yok edilmesi, tevazu ve alçak gönüllüğün
tercih edilmesi, ikincisi ise cimriliğin terki cömertlik ile yoksullara yardım hususudur.
Bilindiği gibi kibir gönülden benliğin, cömertlik de gönülden mal ve mülk sevgisinin
çıkarılmasıdır ki bu iki husus da hakiki varlık ve varlığın sahibi karşısında ikincil
varlıkları ikâme etmekle ilgili gizil şirkler arasında sayılmaktadır.
Bu durumda tevhidi engelleyen şey beşeriyetimizdir, kendi varlığımızdır. Onun
hakikatine erebilmek için misaktaki hale, müşahede haline dönmek gerekmektir.
Cüneyd-i Bağdadi’ye göre “Tevhid kulun son halinin ilk haline dönmesi demektir.”
Bu, ezelde onun ilminde bulunduğumuz hale dönmek anlamına gelir. Müşahede
hali sadece onun olduğu, ayrılık-gayrılık bulunmadığı teklik halidir. Beşerî halin
aradan çekilmesi “tevhid”in gerçekleşmesini temin eder. Birden çokluğa yolculuk bizi
tevhidden uzaklaştırır.
Şibli der ki, “Tevhidi kişisel bir tasavvur, mânaları müşahede, esmâ-i ilahiyeyi
isbat, Hâlık’a na’t ve sıfatlar izafe etmek şeklinde anlayan kimse gerçek tevhidin
kokusunu alamaz. Bu saydıklarımızın hepsini ispat ve nefyeden kimse hüküm
ve şekil itibarıyla muvahhittir amma gerçek anlamda ve vecd ehli bir muvahhid
değildir. (Serrac, Luma, s. 31.) Bu durumda tevhid, kişisel tecrübelerle oluşan bir
durum değil, ferdi ve toplumsal etkinliklerde kendini gösteren gerçek bir olgudur.
Yaratılış gayemiz tevhid ise beşeriliğimizi ortadan kaldırmamız gerekmektedir. Bunun
için fenayı gerçekleştirmek önemlidir. Tevhidin en üst makamı “hakkın sendeki
2
3
Buradan hareketle günümüz çalışma hayatının paradigması nedir? Sadece üretme ve kâr etmenin yollarını
aramak yeterli midir? Yani ait olunan inançlarla çalışma hayatı arasında bir korelasyon olmayacak mıdır?
Olacaksa hangi esaslar üzerine bu gerçekleştirilecektir soruları önem kazanmaktadır.
Ne var ki Mutezile “tevhid” konusunda sıfatları inkâr ederek biraz da tanrı hakkında bilinemezci bir tavır
ortaya koyar. Bu haliyle “Deist”lerin tutumuna yaklaşır. Ehl-i sünnet ise, Allah’ı sıfatlarıyla birlikte anlatır,
sıfatları üzerinden onu tanımaya ve sıfatlarıyla birlikte tevhide imanı esas alır. Sufilere göre de zât ve
sıfatları tartışmak dinin maksadını gerçekleştirmez, hatta bu tartışma abesle iştigaldir, zira sonuçta kulların
fiillerine taalluk etmeyen teorik bir tartışmadır. Nitekim bu teorik tartışmadan güçlü bir iman, toplumsal
mutabakat (tevhid), reel hayatı ilgilendiren pratik sonuçlar ortaya çıkmaz. O halde din, dindarlık ve ferdin
tevhidi gerçekleştirmesi için kendisinin “marifetullah, müşahede, murakabe” gibi kavramlardan yardım
alması gerekir. Mü’minin gündelik hayatında Hakk’ı; ilme’l-yakîn, ayne’l-yakîn ve hakka’l-yakîn bilmek
(marifetullah) ve Hakk’ı fiilleri, sıfatları ve zatıyla müşahede edebilmek için istikamet sahibi olması yani söz,
fiil ve sıfatlarının Hakk’ınkine mutabık olması gerekir. Böylece tevhid, zihinlerde olan bir durumdan gerçek
hayata gelmiş olur. Sufilerin bu “tevhid anlayışı” ahilikte de kendini göstermiş olur.
84
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
tahakkuku ile, fenaya ulaşmakla, resmin kalkması ismin gitmesi, zat karşısında
mümkünün gitmesi, senin hakda baki olması” demektir.
Hucrivi, zahir ulemasının en zor anladığı konunun Fena ve Beka kavramları olduğunu
söyler. Zira fenaya ulaşınca ubudiyetin ortadan kalkması tehlikesi doğmaktadır.
Yani birlik gerçekleşince ibadet eden-edilen ayrımı ortadan kalkabilir. Bunun için
Beka kavramı önem kazanmıştır.
Ben Rabbimi Rabbim ile bildim. Allah’ı Allah’ın nuruyla bildim, der Cüneyd.
Yukarıdaki sıkıntılı yorumu ve tehlikeyi gidermek için sufiler fena ile kuldaki “kötü
sıfatların izalesi, güzel sıfatların baki bırakılması” olarak tanımlama getirmişlerdir.
İlk dönem “Allah’tan başka hiçbir şey yoktur cümlesi tasavvufla birlikte Allah’tan
başka müşahede edilen yoktur” şeklinde söylenmeye başlamıştır. Bu aslında “gerçekte
hiçbir şey yoktur” manası taşımaktadır.
Ebu Said Harraz, “tevhidin ilk alameti, kulun her şeyden geçerek bütün eşyayı gerçek
sahip ve mütevellisine bırakmasıdır. Ta ki bu surette eşyaya bakan, eşya ile kaim
olan ve eşyaya karşı temkin ehli olan kimse gerçek mütevelli ve mutasarrıf olan
Allah ile olsun. Yine ona göre, kalpten eşyanın izinin fani olması ve zikr-i ilahinin
kalp üzerinde galabe çalması suretiyle kalpten masivanın gidip zikr-i ilahinin
kalması” demektir. (Serrac, Luma, s.32)
Tevhid, nefy ile isbattır. “La”, kendi varlığı dahil kişinin her şeyi silmesi “ilahe”, ile
sadece onun var olduğunu ifade etmektir. Hakk’ın varlığında yok olan ebedi var
olur, varlığına nihayet olmaz. Sadıklar makamına erişir. Sadıklar makamı ise gönlün
Hakk’ın emir ve yasaklarına uygun talepte bulunması, azalardan onun rızasına uygun
fiillerin çıkması demektir. Böylece benzer dilek ve eylemler toplumda benzer davranış
kalıplarını doğurarak “erdemliler şehri” ortaya çıkacaktır. Erdemliler şehri ise sosyal
sağlığın gerçekleştiği şehirdir.
3. Paradigmanın Katkısı: Sosyal Sağlık
Sağlık olgusu, bedensel sağlık, psikolojik ve sosyal sağlık olmak üzere üç kategoriden
oluşmaktadır. Bedensel sağlık fiziki ve biyolojik rahatsızlıklara odaklanır. Psikolojik
sağlık, akıl ve zihinle bağlantılı olarak duyu organları ve duyguların sağlıklı çalışmasını,
algılanan duygu durumlarının sağlıklı değerlendirilmesini içermektedir. Sosyal sağlık
ise kişinin diğer bireylerle ve toplumla ilişkilerinin tabiî ve doğal seyrinde yürümesine
odaklanır. Kişinin çevresiyle beklendik kalıplarla ve olumlu ilişki kurmasını ifade
eder. Dikkat edilirse bu tanıma göre ferdin çevresiyle kurduğu olumlu ilişki biçimleri
onun “sosyal sağlığını” oluşturmaktadır.
Sosyal sağlığın geliştirilmesi için, ferdin girişkenliğini ve iletişim tarzını
geliştirmesi, insanı destekleyen aile, arkadaş, akraba bağlarının güçlü olması, sosyal
85
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
organizasyonlara, sivil toplum çalışmalarına katılım, spor ve sanat etkinlikleri gibi
uğraşılar edinilmesi tavsiye edilmektedir. Buna ahilik söz konusu olduğunda bireyin,
işini ve mesleğini severek ve kurallarına uygun olarak yapmasını, meslektaşlarıyla saygı
ilkesi çerçevesinde uyum içerisinde bulunmasını, alandaki yenilikleri takip etmesini,
iş hayatında tamamen toplumsal yarar ilkesini gözetmesini de katabiliriz. Kısacası
insanların kişisel ilişkilerinde sorumluluk bilinci, güvene dayalı, sevme-sevilme,
ait olma, saygı ve kabul unsurlarını içeren olumlu sosyal davranışları seviyesi sosyal
sağlık derecelerini gösterir. Bu durumda sosyal sağlığın biri ferdin toplum içerisindeki
söylem ve eylem biçimlerinin olumlu yanına, diğeri ise sağlıksızlığının sebeplerine
odaklanan iki veçhesi bulunmaktadır.
4. Sosyal Sağlıksızlık
Sosyal sağlıksızlığı, toplum içerisinde bireylere stres, gerilim, endişe, kaygı ve korku
yaratan; toplumda üzücü, kırıcı ve güvensizlik unsuru olan söylem, eylem veya davranış
kalıpları olarak tanımlayabiliriz. Sosyal sağlıksızlık kamuda liyakatsizlik, oportünizm,
ihmal ve kayırmacılık olarak görülebilirken; ticari hayatta, karaborsacılık, fırsatçılık,
fahiş kâr hırsı, üretimde gerekli güvenlik önlemlerinin alınmaması, iş kazalarıyla
gündeme gelinmesi, hileli ve sağlığa zararlı üretim, üretim esnasında çevreye ve
toplumun ortak alanlarına zarar verme şeklinde; politik dil ve arenada, damgalama,
ötekileştirme, sosyal ayrımcılık, ırkçılık manipülasyon, tahkir ve aşağılama şeklinde;
bireysel bazda, vurdum duymaz, tembel, duyarsız, bencil, nihilist, narsist tavırlar
şeklinde görülebilir. Bütün bunlar iş beğenmeme ve işsizlik, yoksunluk ve yoksulluk,
aidiyetsizlik, kendini güvende ve emniyette hissetmeme, ailesizlik, evsizlik, bir
gruba ait olmama, stres, anksiyete ve şiddete meyilli sağlıksız davranışlar şeklinde
de görülebilir. Gerilimi ve tansiyonu yüksek zümreler oluşabilir. Sosyal sağlığı
yetersiz olan insanlar zihinsel, duygusal sorunları olan insanlara benzer davranışlar
sergilerler. Bu durumun en önemli nedeni değişimdir. Zira teknolojideki değişmeler
ve kentleşmenin hızına sosyo-kültürel hayat yetişememektedir. Bireylerin duygu
durumları buna uyum gösterememekte, yoksulluk değil yoksunluk artmış, yarını elde
tutma ve idare kaygı eşiği yükselmiştir. Çağın getirdiği ve sosyal sağlıksızlığı tetikleyen
psiko-sosyal durumları şöyle özetleyebiliriz:
1. Risk çağı: Modern sabit dönem, Alman sosyolog Ulrich Beck’in deyimiyle
risk çağıdır. Nükleer santraller, depremler, yanardağlar, savaşlar ve benzeri
önlenemeyen riskler olduğu gibi terör eylemleri, kanun ve kural tanımazlık,
kayırmacılık, haksızlık, rüşvet, haksız kazanç gibi insana bağlı önlenebilir
olumsuz eylemler de toplum sağlığını negatif etkilemektedir. Muhtemel
risk alanlarına yönelik gerekli tedbirlerin sorumlularca alınmaması, sosyopsikolojik olarak toplumda rahatsızlık doğurmaktadır. Huzursuzluk
güvensizliği, belirsizliği ve kayganlığı getirmektedir. Belirsizlik ve kayganlık,
86
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
şüphe ve endişeyi doğurmakta, ümitsizlik ve karamsarlıklara zemin
hazırlamaktadır. Bütün bunlar da anksiyeteyi artırmaktadır. Sonuçta itiraz
ve tenkitleri içeren tepkisel yeni toplumsal hareketler ortaya çıkmakta veya
sağlıksız, edilgen, özgüveni düşük, üretmeyen toplumsal yapılar oluşmaktadır.
Artık herkes güvence (sigortalılık) ve güvenlik arayışındadır. Geleceğin belirli
olmasını istemektedir. (Geniş bilgi için bk. Yücer, H. M. 2020, s. 223) Bazen
de elinde tutup kontrol edebildiği bu belirliliğin mesai ve emek harcamadan,
bedensel ve duyusal olarak konfor alanı içerisinde gerçekleşmesini
istemektedir.
2. Kolay kazanma imkânlarının artması: İnternetin sağladığı imkânlarla çok
sayıda yeni ve kolay kazanç kapısı ortaya çıkmıştır. Örneğin e-ticaret, dijital
para ticareti, youtuber’lık gibi yeni ve kolay kazançlı meslekler, alın teri ve
meslek edinimini değersizleştirebilmekte, bu alanları elde edememek ise
daha fazla olumsuz duygu durumlarına sebep olmaktadır.
3. Göç imkânları: Konforlu ve özgün uğraşı alanlarının keşfi, kolay kazanma
ve rahat yaşama arzusunu tetiklemiş, öğrenme arzusuyla birleşen bu durum
başka coğrafyalara göç arzusunu ortaya çıkarmıştır. Diğer yandan bulunduğu
ortamdan şikayetleri artırmıştır.
4. Görece duyarlılıkların artması: Önceki dönemlerdeki doğal felaketler,
fakirlik, hastalık olguları bölgesel ve kısmen gizil kalırken günümüzde çok
kısa bir sürede herkes tarafından öğrenilebilmektedir. Bu durum herkesin
görece sosyolojik düşünmesine sebep olmuş, başkalarının yetersizliklerine
ve dezavantajlarına odaklanmaya başlanılmıştır. Böylece görece duyarlılık,
görece rahatsızlığı artmıştır. Bütün bu gelişmelere rağmen önlenemeyen
afetler, güç yetirilemeyen kazalar toplumsal hastalıkları tetiklemektedir.
5. Bayatlayan enerji: Geçmiş dönemlerde insanlar vakitlerinin çoğunu tarıma,
mevsimlere, coğrafyaya, hayvanlara bağlı olarak geçiriyorlardı. Bağlı
oldukları tarım ve hayvancılıktan vakit kalırsa kendi öznel istirahat ve
eğlencelerine yönelebiliyorlardı. Günümüzde ise insanlar daha az çalışıyor
ve vakitlerini daha fazla eğlenceye, istirahate veya kültürel aktivitelere
ayırabiliyorlar. İşsiz kaldıklarında tüketemedikleri enerjileri bayatlıyor ve
kendilerine bir yük olarak geri dönüyor.4 Yine işsizliğin uzamasıyla bunu
çevreye açıklama zorunluluğu, utanç duygusu oluşabiliyor, bekleyiş içinde
4
İnsanoğlu enerjisini tüketemediğinde çeşitli psikolojik ve fizyolojik sorunlarla karşılaşıyor. Daha çok gençlerde üst düzeyde
bulunan bu enerji harcanmadığında yaşamlarını anlamsız bulur, yeni meşguliyet alanları, yeni çevreler bulmaya çalışırlar.
Boşluk duygusu rahatsızlık verir. Bazen de bu duygudan kurtulmak için çeşitli bağımlılıklar geliştirirler. Bu durumun tam
aksi bir tarzda da bazı insanlar babasının çaba ve gayretiyle kazandığı titrleri, makamları, otoriteleri bile gereksiz görebilirler,
aynısını yaşamak istemeyebilirler. Sadece oturmak ve tüketme odaklı veya adrenalini yüksek ekstrem sporlar, seyahat,
kendisi keşfetmekle ilgili deneyimlere yelken açabilirler. Bu da gelecek açısından aile ve ülke sürekliliğine katkı sağlamayacak
bir hayat tarzı ile neticelenebiliyor.
87
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
olmak kaygı ve gerginlik yaratabiliyor. Bütün bunlar depresif bir ruh haline
sebebiyet verebiliyor.
6. Her şeyin kıymetinin kazanç miktarı ve başarılarıyla tanımlanması:
Günümüzde eğitimli iş gücüne büyük oranda kadınlar katılmıştır. Fakat
kadınlar bedensel güç gerektiren ağır sanayi, tamirat ve bakım sanayi,
elektrik ve sıhhi tesisat, taşıma ve nakliye, inşaat ve tarım gibi alanlarda
seçmeci davranmakta genelde iletişim ve kırtasiye, sağlık, eğitim gibi masa
başı işleri gerektiren alanlara yönelmektedirler. Bu durum iş bulma sürecine
etki edebilmektedir. Diğer yandan yeni nesillerin meslek seçimini yaşadıkları
döneme göre değil gelecekte kamu hayatının ihtiyaçlarına göre planlamaları
gerekecektir. Gelecek ise birçok bilinmezliği barındırdığı için bu durum
endişe ve anksiyeteyi artırıcı işlev görmektedir.
7. Anlam ve amaç bulamama: Kişi hayatta bir anlam bulmaya ihtiyaç duyar.
Herkes bir potansiyel ile dünyaya gelir ve bu potansiyelini kullanmak ister. Bu
amaç çevresinde söylem, eylem, motivasyon, azim, irade gösterir. O amacın
tahakkukuna yönelik rehber, muhit edinir. Amaç, insanı yaşatır. Amacın
büyüklüğü, vadesi ve yüceliği insanı da yüceltir. Tolstoy “İnsan Ne ile Yaşar”
kitabında bu amaçların “sevgi, sorumluluk, iyilik yapmak” olduğunu yazar.
Frankl ise logoterapi ile bu amacı daha genel bir hatta yerleştirir.
5. Sosyal Sağlığın Temininde Aidiyet ve Bağlanma Duygusu
İnsanoğlu, gruplara ait varlıklardır ve sosyal etkileşimlerde yer almak için doğuştan
gelen isteklere sahiptirler (Baumeister ve Leary, 1995, s.498). Dolayısıyla aidiyet, “gıda
olarak görülebilecek kadar zorlayıcı bir ihtiyaçtır” (Baumeister ve Leary, 1995, s.498)
ve insan, aidiyet elde etmek için tabiî bir yönelime sahiptir.
Hiç şüphesiz aidiyet, bağlanma, dayanışma ve iletişim kurma, güç devşirme, ticaret
yapma, beslenme gibi fiziki ihtiyaçların sonucu olduğu kadar duygusal ihtiyaçların
da bir neticesidir. Yetişkin bağlanmasını fiziksel ve psikolojik güvenlik sağlayabilecek
bir veya birkaç kişiyle yakın olmayı isteme ve kurulan yakınlığı sürdürmeye yönelik
sabit bir eğilim olarak tanımlanmıştır. (Kart, 2002, s.29) Buna göre bağlanma sistemi,
kişinin yaşamının herhangi bir anında eyleme geçme potansiyeli taşıyan davranışsal
bir sistemdir. Etkinleşebilmesi açık davranışlar, duygusal tepkiler ve bilişsel aktivitelere
bağlıdır.
Aidiyet duygusu, bencilliğe, bireyciliğe, narsizme ve nihilizme karşı bir panzehir
görevi icra eder. Aile bütünlüğünü güçlendirir, madde bağımlılığı ve suç oranlarında
kontrolü sağlar. Zira kurumsal aidiyet, doğup büyünülen, yetişilen çevreyi ve
onun kurallarını tanımayı ve uymayı destekler. Birlikte yaşanılan ve kendine özgü
farklılıkları olan insanlara değer verip, onların ihtiyaçlarına kendi ihtiyaçları kadar
88
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
özen gösterebilmeyi temin eder. (Mavili, Kesen, Daşbaş, 2014, 29-45). Aidiyet duygusu
gücüne göre duygusal tatmin, koruma-korunma/sığınma, güvenlik arayışı, dostluk,
sevme-sevilme, anlam arayışı, affetme-affedilme gibi ihtiyaçları büyük oranda karşılar.
Akademik çalışmalar, alan veya mekânsal bağlılık5, duygusal bağlılık6 ve sosyal
bağlılık7 şeklinde üç türlü aidiyet tanımı yapmaktadır. (Brocato, 2006, s. 27-28; Aktaran
Bezirgan, 2014, s. 58.) Bütün bunların yanında bir de kültürel aidiyet kavramı vardır.
Bu aidiyet diğerlerinin gücünü, rengini ve renk tonunu oluşturur. Kültürel aidiyet;
toplumun kültürel yapısını belirleyen bilgiyi, inancı, değeri, tutumu, gelenekleri ve
yaşam tarzlarını bireylere ve gruplara ileten, telkin eden, türeyen bir benlik hissidir.8
(Güvenç, 1995, s. 25). Ancak kültürel aidiyeti büyük oranda etkileyen ve ona da şekil
veren aidiyet türü ise dini aidiyettir.
Ahiliğin görenek, kural, ritüelleriyle kurumsallaşması sadece esnaflar, sanatkârlar,
bilginler, sanat, ticaret ve devlet yöneticileri arasında değil, savaş sırasında erkeklerle
omuz omuza çarpışan “Baciyan-ı Rum”, “Ahiyan-ı Rum”, “Abdal-ı Rum”, Gaziyan-ı
Rum” gibi dört müstakil sınıfta da kendisini göstermiştir. Zaviyelerde yemekten
önce ve sonra ellerin yıkanması için leğen, ibrik, havlu getirmek, su vermek, yemek
pişirmek, ortalığı süpürmek, ocak, mum, kandil yakmak ve yabandan gelmiş veya
yaşlı misafirlere nasıl hizmet edileceği öğretilirdi.
5
6
7
8
Mekânsal aidiyet, bir şehre, ülkeye aidiyet hissi olarak tanımlanır ki pratik hayatta hemşehricilik derneklerini
doğurur.
Duygusal bağlılık, kişinin çalıştığı şirkete, işyerine, okula/üniversiteye aidiyeti şeklinde kendini gösterir
ve kurum kültürünü oluşturur. Mesleğin ilkeli ve maddeyi aşan hedeflerle içeriği doldurulmuş muhiti hem
temel etki açısından hem de koruyuculuk bakımından önemli olduğunu zikredebiliriz. Grup üyeleri arasında
duygu, bilgi ve buna bağlı olarak ihtiyaçların paylaşımı gündeme gelmektedir.
Sosyal aidiyet, yukardaki mekânsal ve duygusal aidiyet türlerini de içerecek tarzda en geleneksel haliyle nesep
üzerinden aileye, kabileye, millete aidiyeti ifade eder ve bu kendini milliyetçilik olarak gösterir. Diğer yandan
bir futbol kulübüne bir müzik grubuna bağlanma ve aidiyet hissetme de sosyal aidiyet olarak nitelenebilir.
Aidiyet, aynı zamanda kontrolü getirir. Zira gurup içi ilişkiler sosyal kontrolü artırır, sağlığı destekleyen
bireysel ve toplumsal davranışları düzenlemeye yardım eder. Sosyal kontrolün, sağlık davranışları üzerinde
doğrudan ve dolaylı olmak üzere iki etkisi bulunmaktadır. Dolaylı sosyal kontrol, sorumluluk duygusunun
geliştirilmesi ve sosyal normlara uymayı temine yardım eder. Doğrudan sosyal kontrol, tıbbi ya da geleneksel
tedaviye başvurma, hırs, kin, haksızlık, hırsızlık, ötekileştirme, yanıltma, küçümseme, sigara-alkol,
uyuşturucu kullanımı gibi sağlıkla ilgili davranışları düzenlemektedir. (James S. House, Debra Umberson
ve Karl R. Landis, 1988, s. 294. Tekin, A. 2007, 93) İnsanın anlam arayışını destekleyen unsurlardan birisi
de ailesine, mesleğine, kültüre ve topluma yönelik aidiyet duygusudur. Hagerty, Lynch-Sauer, Patusky,
Bouwsema ve Collier’ın yapmış oldukları tanımlamaya göre aidiyet duygusu, “bireyin kendisini bir sistemin
ya da çevrenin ayrılmaz bir parçası olarak görmesini sağlayan sistem ya da çevreye katılım deneyimleri”dir.
(1992, s. 173). Ardahan (2006) ait olmayı, duygusal destek çerçevesinde ele almaktadır. Duygusal desteği
de sevgi, şefkat, değer, ilgi, empati, güven ve ait olma gibi ihtiyaçların karşılanması; bireyin toplum, aile ve
arkadaş çevresi tarafından kabul edildiğinin, değer verildiğinin gösterilmesi olarak nitelendirmektedir. Duygusal
desteğin artması bireyin sorunlarla ve stresle baş etmesinde etkili bir unsurdur. (Ardahan, M. 2006, s. 72).
Toplumların tarihleri boyunca oluşturduğu değerlerin toplamı olan kültür; mimariden musikiye, edebiyattan
günlük konuşmalara, giyim kuşamdan düğün törenlerine kadar birçok alanda kendisini göstermektedir. Bu
çerçevede kültürün içerisinde sosyal antropoloji, sosyal psikoloji, tarih, sosyoloji, etnoloji, sanat, ahlâk, örf,
âdet, gelenek, görenek ve insanın ortaya koyduğu diğer eğilim ve alışkanlıkları da ihtiva eden çoklu, eklektik
bir yapıyı barındırdığı söylenebilir.
89
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Mesleği gelenek ve ilkeleriyle benimseyerek uygulamak, aidiyet duygusunu getirir,
ona “bağlanma”yı sağlar. Birey artık bir kurallar bütününe kendini ait hisseder.
Bağlanmanın felsefi olarak üç alanda açıklandığını ifade etmek gerekir. Teist
Varoluşçu felsefenin önemli isimlerinden Gabriel Marcel bağlanmanın açılımını
‘insan felsefesi, din felsefesi ve toplum felsefesi’ üzerinden serimlemektedir. İnsan
üzerinden bağlanmayı “insanın Tanrı ile bir yolculukta olması, birlikte hareket etmesi”
üzerinden açıklar. Buna göre bu yolculuğun muharrik gücü “umut”tur. Umutla
bağlılık yaşar. Umut, “Mutlak Sen”e bağlanmak için aşk ve sadakati getirmektedir.
Sadakat ise Tanrı ile insan arasında bir sırdır. Konuyu din felsefesi açısından ele
aldığımızda bunun bir iman meselesi olduğu görülür. Bu imanın ‘kendi kendisi için,
öteki için ve Tanrı için’ olmak (Bayraktar, 2019, s.116) üzere üç katmanlı anlamı
bulunmaktadır. Marcel, artık imanın insanın dua, sahip olma, süreklilik duygusu
gibi yeni yaklaşımlar içeren kavramları getirdiğine değinmektedir. Marcel, ‘Toplum
Felsefesi’ başlığında duyguların yoksunluğunun insanlara neler yaptırabileceğini
ortaya koymuş ve insanları bu duruma yönlendiren ana etkeni de tespit etmiştir
(Bayraktar, 2019, s.132). Yazar, ‘bağlanma hürriyeti’yle Marcel’in günümüz insanının
teknoloji ve nesnelerin esiri olmuş halinden duyduğu rahatsızlığa çözüm olarak “aşkın
bir varlığa bağlanmanın hayata katacağı anlam” ile “insanın içinde sıkıştığı dünyadan
özgürleşebileceği” düşüncesini dile getirir.
Diğer yandan modernizm ve modern bilim her şeyi salt insani olana (hümanizme),
aklı insanın en önemli melekesi gören rasyonalizme, var olan her şeyi maddeden
ibaret sayan materyalizme, dini ve metafiziği insanlığın ilerlemesini engelleyen ilkel
inanç ve düşünce tarzları kabul eden pozitivizme indirger. Bunlara ilaveten doğanın
kurallarını her geçen gün daha fazla keşfeden ve ona hakimiyette özgüven sahibi olan
modern insan, yaşamı için başkasına daha az ihtiyaç duyar. Böylece aslında yaşamı
kendi ellerine emanet edilir ve kendiyle baş başa bırakılır. Böylece harice aidiyet veya
hariçte bağlanılan bir şey kalmadığı gibi içte de yine kendine göre bir bağlılık ve güven
şekli kalır.
Diğer yandan günümüz toplumlarında aidiyetlerin dijital aygıtlar kullanılarak
biçimlendirilmesi, bireyin aidiyetini gerçeğe bağlı olmaktan koparmış; zaman, mekân,
milliyet ve din ayrımı gözetmeksizin farklı bireyleri bir noktada buluşturabilen,
çoğulcu nitelikli hibrit aidiyet algısını ortaya çıkarmıştır.
Geleneksel dönemlerde, sosyalleşme süreçleri yüz yüze, belirli bir mekânda ve belirli
zamanlarda gerçekleşmekteydi. Bugünse bloglar, oyun ve alışveriş siteleri, haber-yorum
portalları ve sanal ortamlarda farklı gündelik aktivitelerini gerçekleştirilmektedir.
Bu durum hibrit aidiyet algılarını ortaya çıkarmaktadır. Toplumsal aktörlerin sanal
ortamda yarattıkları hibrit aidiyet algıları aynı zamanda köklerinden kopan, yersizyurtsuzlaşan ve yalnızlaşan bireyin hayatını yeniden anlamlandırmaktadır. Bu durum
bireylerin aidiyet algısı üzerinde gerçeklik algısının değişmesine ve gerçeklik algısının
90
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
somut olmaktan çok ötede, bir gerçeklik algısına dönüşmektedir. (Çağırkan, 2019, s.
567).
Ahiliğin fikri temeli olan fütüvvette ise geçinilebilir, “kendisiyle dost ve ülfet
edinilebilir olmak” esaslı bir unsurdur. Bu durum önemli ölçüde mesleğe aidiyeti
getirmektedir. İmam Şaranî, kendisinde fütüvvet ve mürüvvet (geçinilebilen)
olmayan kimsede hayır yoktur, velevki insanlar ve cinlerin ibadeti kadar ibadeti
olsa bile. Selef, sufilerin yolunda iyilik ve fütüvvetin bulunmasının vacip olduğu
görüşünde ittifak etmiştir. (Selvi, 2016, s. 6) Seri es-Sakati mürüvveti, “kişiyi insanlar
arasında küçük düşürecek her şeyden korumak ve bütün muamelelerinde insanlara
insaflı davranmak” şeklinde tanımlamaktadır. (Şa’rani, 2001, s.199.)
6. Erdemlere Aidiyet Söylemi
Fütüvvetnameler incelendiğinde sürekli Tanrı ve diğer insanlara karşı sorumlulukları,
güveni, alçak gönüllülük ve merhameti, incitmemeyi, rıfk ile muameleyi telkin eden
ifadelerle dolu olduğu görülecektir. Ahilik şeddini kuşananlarda da olumlu, inşa
edici eylemleri yaptığı, söylemleri tekrar ettiği görülür. Bu söylemlerin temeli “Biz
Allah’a aidiz ve yine ona dönücüleriz” (Bakara 2/156) ayetinden neşet ettiği görülür.
Buradaki “aidiyet” öncelikle dünyanın faniliği ve dönülecek yer olarak ahiret yurdu
olduğu bilincini vermektedir. İkincisi ise “Allah’ın emir ve yasaklarına, peygamberin
sünnetine ve tavsiyelerine teslim ve bağlı olmak” anlamını taşımaktadır. Ahilikte çokça
tekrar edilen söylemlere dikkat edilirse bahsi geçen “bağlılığın” her iki dünyadaki
aidiyeti pekiştiren farklı biçimlerdeki ifadeler olduğu görülecektir.
Söylem çözümlemesi, söylemi etkileyen tüm şartları ve içinde üretildiği sosyopsikolojik bağlamı göz önüne alarak; algılama, yorumlama, değerlendirme ve
tekrar üretme süreçlerini inceler. Böylece söylem çözümlemesi insan ile ilgili tüm
bilimlerde ya kullanılmakta ya da uygulanabilirliği araştırılmaktadır. (Gür, 2013, s.
1-3) Sosyal yapılandırmacılık yaklaşımı; insanların, doğruları, değerleri, gerçekleri ve
anlamları sosyal hayattaki ilişki ve etkileşimler ile oluşturduklarını savunur. Bu ilişki
ve etkileşimlerin gerçekleştiği dili ise sosyal yaşam ve değişimin merkezine koyarak
inceler. Kısaca, sosyal yapılandırmacılar dilde gizlenmiş ya da açık olan sosyal
anlamlar ile ilgilenirler (Hare-Mustin, 1994, s. 20). Zira dil; sosyal hayatın hem en
önemli yapıtaşlarından biridir hem de çıktılarından/ürünlerinden biridir. Bu görüşün
temsilcilerine göre, insanın toplumdaki yaşamsal dünyası genellikle dilde oluşmakta
ve bundan dolayı dil toplumu ve kişiyi araştıran bilimlerin çalışma konusu olmalıdır.
Fakat burada dil tarafsız ve gerçeklerin altında yatan bir olgu değil, bizzat kendisi
sosyal gerçekliği oluşturarak sosyal yaşamın temel unsurlarından biri olmaktadır
(Gür, 2011). Sonuç olarak, söylemler toplumsal ortamda ortaya çıkıp, gerçek sosyal
sebepleri ve etkileri olan bir kavramdır (Blanche ve Durrheim, 1999, s. 49).
91
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Buna paralel olarak, söylem çözümlemesi; toplumsal olarak ortaya çıkan doğruların,
değerlerin, gerçeklerin, gücün ve fikirlerin nasıl ortaya çıktığını, devam ettirildiğini,
paylaşıldığını, çatışmalarını ve nasıl değerlendirildiğini araştırır. Söylem analizinde
“söylem önemli olmakla birlikte “bağlam” da önemlidir. Bağlam; söylemin ortaya
çıktığı ve devam ettiği sosyal, kültürel, psikolojik, tarihsel, dilbilimsel ve iletişimsel
unsurlardan oluşan şartlarla ortaya çıkan bütünlüktür. Söylemler, üreten kişi/leri ve
üretildikleri toplumu yansıtırlarken, toplum ya da kişiler de o söylemleri yansıtırlar.
Aynı şekilde bir toplulukta kullanılan dil de o topluma ait ipuçları verir. Yani
toplum söylemi, söylem de toplumu etkilemekte ve yansıtmaktadır. Söylemlerin bu
özelliklerine “refleksivite” denir.
Söylem çözümlemesi, “eleştirel söylem çözümlemesi”, “karşılıklı konuşma
çözümlemesi” ve “içerik çözümlemesi” olmak üzere üç temel yöntem üzerinden
ilerlemektedir. Bunlardan konumuz itibarıyla “içerik çözümlemesi” yönetimini
Fransız bilim adamı Foucault kurgulamıştır. O, yöntemi geliştirirken; öncelikle, güç
ve söylem ilişkisi, sosyal olayların, bilgi ve değerlendirmelerin söylemin sonucu
olduğu, söylemin toplumdaki değişmelerde etkili olduğu yolundaki düşünceleriyle
söylemin ve onun çözümlemesinin sosyal bilimler için önemini vurgulamıştır.
(Foucault, 1972). Toplumdaki ilişkiler, kurumlar, sorunlar, baskı ve güç söylemle
başlar şekillenir ve devam eder. Söylem çözümlemecileri “anlam”la ilgilenir ve özellikle
iki soru türü üzerinde yoğunlaşır: “Bu durumda bunun anlamı ne?” ve “Neden bunu
söyledi?”. Bunlara ek olarak, Fairclough ve Wodak (1997), “Söylem toplum ve kültürü
oluşturur. Bunun anlamı söylem her şey değildir, ama sosyal hayatın ve kültürün tüm
izleri söylemde ortaya çıktığından bir çözümleme bu konudaki bilgileri içermelidir.”
Willig’e göre Foucaultcu söylem analizinin 6 temel aşaması bulunmaktadır. Araştırma
sorusu belirlendikten ve veriler toplandıktan sonra analiz aşamasında izlenmesi
gereken basamaklar ise şunlardır:
1. Söylemsel Yapılar: Bu aşamada araştırma sorusunun odaklandığı “nesne” ele alınır.
Ahiler “hangi kavramlara” odaklanmakta ve bunları ne sıklıkla kullanmaktadırlar.
Ahiliğin düşünce kökeni ve söylem kalıplarının fütüvvet erkanından neş’et ettiğini
daha önce ifade etmiştik. Bu kalıplar içerisinde, insanların en hayırlısı olmak, alan
değil veren el olmak, elinin emeğiyle geçinmek, bir meslek veya iş sahibi olmak, helal
yemek, kazancının kendi malı değil mevhibe-i ilahi olduğunu bilmek, kazancından
infak etmek, cömertlik, affedicilik ve en nihayet er/adam olmak (Allah’ adamı olmak)
gibi söylemler en dikkat çekici olanlardır.
Ahilerin söylemleri sözde kalmamış günlük ritüellerine de yansımış, erdemler
simgeleştirilmişti. Mesela Şed kuşanma merasimlerinde bele kuşanılan şed, yedi defa
açılır yedi defa kapanılırdı ki bu ahiliğe adım atan kişinin bundan böyle yapmaya söz
verdiği erdemleri gösterirdi. Bunlar, cimrilik kapısının kapatılıp cömertlik kapısının
92
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
açılacağı, başkalarına zulmetme kapısının kapatılıp iyilik kapısının açılacağı, hırs
kapısının kapatılıp kanaat kapısının açılacağı, cehalet kapısının kapatılıp ilim kapısının
açılacağı, halktan bir şey isteme kapısının kapatılıp Haktan isteme kapısına yapışacağı
anlamına gelirdi.
2. Söylemler: Bütün metin içerisinde, “söylemsel nesne”nin çeşitli söylem inşaları
tespit edilir. Ahilik özelinde fütüvvet, cömertlik, yardım, melamet gibi kavramlar
farklı türlerde nasıl kullanılmaktadır. Kullanım ve vurgu türleri araştırıldığında
bahsi geçen erdemlerin katmanlı ve derinlikli olarak en ileri seviyesinin vurgulandığı
görülür. Fütüvvetnameler ışığında geliştirilen ahilik ilkeleri şunlardır:
“İyi huylu ve güzel ahlâklı olmak, işinde ve hayatında kin, çekememezlik ve
dedikodudan kaçınmak, ahdinde, sözünde ve sevgisinde vefalı olmak, gözü, gönlü
ve kalbi tok olmak, şefkatli, merhametli, adaletli, faziletli, iffetli ve dürüst olmak,
cömertlik, ikram ve kerem sahibi olmak, küçüklere sevgi, büyüklere karşı saygılı ve
edepli olmak, alçak gönüllü olmak, büyüklük ve gururdan kaçınmak, ayıp ve kusurları
örtmek, gizlemek ve affetmek, hataları yüze vurmamak, dost ve arkadaşlara tatlı
sözlü, samimi, güler yüzlü ve güvenilir olmak, gelmeyene gitmek, dost ve akrabayı
ziyaret etmek, herkese iyilik yapmak, iyiliklerini istemek, yapılan iyilik ve yardımı
başa kalkmamak, hakka, hukuka, hak ölçüsüne riayet etmek, insanların işlerini
içten, gönülden ve güler yüzle yapmak, daima iyi komşulukta bulunmak, komşunun
eza ve cahilliğine sabretmek, Yaradan’dan dolayı yarattıklarını hoş görmek, hata ve
kusurları daima kendi nefsinde aramak, iyilerle dost olup, kötülerden uzak durmak,
fakirlerle dostluktan, oturup kalkmaktan şeref duymak, zenginlere, zenginliğinden
dolayı itibardan kaçınmak, Allah için sevmek, Allah için nefret etmek, hak için hakkı
söylemek ve hakkı söylemekten korkmamak, emri altındakileri ve hizmetindekileri
korumak ve gözetmek, açıkta ve gizlide Allah’ın emir ve yasaklarına uymak, kötü söz
ve hakaretlerden sakınmak”(Günay, 2003, s: 8). “Düşmana düşmanın silahıyla karşılık
vermek, inanç ve ibadetlerinde samimi olmak, fani dünyaya ait şeylerle övünmemek,
böbürlenmemek, yapılan iyilik ve hayırda hakkın hoşnutluğundan başka bir şey
gözetmemek, alimlerle dost olup dostlara danışmak, her zaman her yerde yalnız
Allah’a güvenmek, örf, adet ve törelere uymak, sır tutmak, sırları açığa vurmamak,
aza kanaat, çoğa şükür ederek dağıtmak, feragat ve fedakârlığı daima kendi nefsinden
yapmak, içi, dışı, özü sözü bir olmak, hakkı korumak, hakka riayetle haksızlığı
önlemek, kötülük ve kendini bilmezliğe iyilikle karşılık vermek, bela ve kötülüklere
sabır ve tahammüllü olmak, Müslümanlara lütufkâr ve hoş sözlü olmak” (Düşükcan
M-Başdaş O, 2019, s. 876).
Yukarıda vermiş olduğumuz ahilik ilkelerinin hayatın içinden geldiğini yine doğrudan
hayatı şekillendirdiği görülür. Mesela, cömertlik erdeminin en ileri seviyesi olan
“isar”dır. Cömertlik, “bir kimsenin elindeki imkânların en çok yarısını başkasına ikram
etmesine sehâ (sehâvet), çoğunu vermesine cûd, imkânlarının tamamını başkaları
93
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
için kullanmasına da îsâr denir (Kuşeyrî, II, 502). Gazzâlî, cömertliği “Allah’ın ahlâkî
sıfatlarından biri” şeklinde tanımlamakta, cömertliğin en yüksek derecesinin de îsâr
olduğunu ifade etmektedir. Sufiler îsârı, “insanlardan öyleleri vardır ki, Allah’ın rızası
uğrunda kendisini feda eder” (Bakara 2/207) ayetinin bir gereği görürler. Hucvirî,
Allah Teâlâ’nın, “Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe, iyiliğe ulaşamazsınız. Her neyi
infak ederseniz, Allah onu bilir” (Âl-i İmrân 3/92) ayetinde sevdiğini Allah yolunda
harcamayı bütün hayırların kapısı yaptığını, Hak için canını ortaya koyan kimsenin,
malı mülkü, altını gümüşü harcamaktan çekinmeyeceğini belirtir. (Hucviri, 1974,
232)
Bu söylemsel yapıların en önde geleni hiç şüphesiz “insanların en hayırlısı olabilme”
düşüncesi ve ifadesidir: Halka hizmeti prensip yapan sûfîler, “İnsanların arasına
girip onların yükünü çeken ve eziyetlerine tahammül eden Müslüman, hiç kimseye
karışmayan ve eziyetlerine sabretmeyenden daha hayırlıdır”. “Bir topluluk içinde en
büyük sevabı onlara hizmet eden alır”; “İnsanların efendisi, onlara hizmet edendir”
hadislerinin (Sancaklı, 2010, s. 6-11) işaret ve beşaretiyle halka hizmete yönelmişlerdir.
Ahilerin odaklandıkları bir diğer söylem “affetmek” tir. Ebû Hafs Haddad, fütüvveti,
“Herkese karşı insaflı davranmak ve kendisine insaflı davranılmasını istememektir”
şeklinde tarif edince, Cüneyd-i Bağdâdî, yanındakilere, “Kalkın gidelim, bu tarif bize
yeter; o kimsenin yapamayacağı tarifi yaptı” (Sülemî, Tabakat, s. 118, Selvi, 2016,
s.15) demesi, hasmını affetmenin ve ona müsamaha ile davranmanın ahlâkta zirve
nokta olduğunu gösterir. İnsanın gerçek hali, düşman ve hasımlarına karşı muamelesi
ile ölçülür. İyilik gördüğü kimseye iyilik etmek kolaydır. Bu, “al gülüm ver gülüm”
cinsinden bir şeydir. Asıl yiğitlik ve güzellik, haksızlık ve kötülük edeni affetmek ve
isteyerek iyilik yapmaktır. Hadiste bu ahlâkın elde edilmesi için ciddi bir irade, gayret,
temrin ve sabır gerektiğine işaret edilir. (Tirmizî, Birr, 62)
Ahilerin ısrarla vurgulayıp dile getirdikleri bir başka kavram “adam olmak”tır. Adam
(rical), mert kişi demektir. Er de aynı mânada olup Hakk’ın dostluğunu kazanmış,
faal, hakşinas, adil, faziletli şahsiyetlere, ruhen yücelmiş kâmil insanlara, velilere,
“Ricalullah” denir. Bunda kadın erkek ayırımı yoktur. (Selvi, 2016, 15) Sûfîlere göre
yiğit, nefsine hasım ve hâkim olan, onu yenen, hevâ putunu kıran ve güzel hali bulan
kimsedir. (Kuşeyrî, a.g.e, s. 441) Ariflerin dediği gibi, gerçek yiğit harama karşı gözünü
yuman, haramdan elini çeken kimsedir. Yiğit, başkasına değil, nefsine söz geçirendir;
nefsine hükmü geçmeyenin fütüvveti yoktur. (İbn Arabî, 2006, 1/369)
3. Eylem Yönelimi: Bu aşamanın amacı, metin içerisinde kullanılan farklı söylemsel
inşalar ile neyin kazanıldığını, neyin amaçlandığını ortaya çıkarmaktır. Yani söylemler
son tahlilde neyi inşa etmeyi amaçlamaktadır. Bu aşamada ahiler için çok net bir
şekilde toplumsal denge, toplumsal refah, toplumsal uyum ve huzuru hedeflemekte
olduğunu söyleyebiliriz. Yukarda ikinci maddede vermenin en ileri derecesi olan
94
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
îsâr kavramından bahsetmiştik. İsâr’ın sosyal yardımlaşma ve sadaka ile toplumsal
sağlığı temin eden en önemli aktivitelerinden birisi olduğu açıktır. Hadiste, bir
müminin ihtiyacını gidermek için koşuşturmanın on senelik itikâftan daha hayırlı
olduğu belirtilirken, Hasan-ı Basrî, bir müminin ihtiyacını gidermeyi, bin rekât
nafile namazdan daha sevimli görür. (Selvi, 2016) Nafile ibadetlerden daha önemli
görülen “bir başkasına yardım söylemi” toplumsal gerçeklikte duyarlılığı ön plana
çıkartmaktadır. Duyarlılıkla birlikte çözüm makamı olabilmek için ise güç, imkân ve
yeterliliklerin üst seviyede olması gerekir. İşte bunun için olsa gerektir ki İbn Arabi,
Fütuhâtü’l-Mekkiyye’de fütüvvet için açtığı özel bölümde, fütüvvetin kuvvet makamı
olduğunu söyler ve bölümün sonunda gerçek fetânın tarifini, halka muamelede
Cenab-ı Hakk’ın razı olduğu şekilde bütün gücünü ve kabiliyetini kullanan kimse
olarak özetler. (İbn Arabi, 2006, s.1/370) Velhasıl eylemlerin yönü artık “yardım
edebilmek için güçlü ve üretken olmaya” evrilir.
Ahiler kız çocuklarına da şu öğüdü verirler ve üç ilkeyi benimsetirlerdi: 1. İşine
dikkatli ol. 2. Aşına dikkatli ol. 3- Eşine dikkatli ol. Yani aileni, evini işini ihmal etme.
İyi yemek pişir, idareli ol ve kocana sahip olmayı bil.
4. Konumlandırmalar: Bu aşamada söylemsel inşaların ortaya çıkardığı öznel
konuma daha yakından bakılır. Söylemler, sonuç olarak, konuşan, yazan ahilerin
başkalarının üzerinde oluşturacağı anlam ağları içinde yeni konumlar ortaya çıkarmış
olur. Ahilerin çıkış esasını oluşturan fütüvvet erkanı bütün çağlar boyunca hemen
bütün tarikatların sahiplendiği en önemli öğeler olmuştur. Zira “ekmeğini paylaşmak,
sofra kurmak, kapısını açmak” gibi Hz. İbrahim’e atfedilen hasletler sadece kişisel
erdemlerle ilgili değildir. Aynı zamanda “vatan tutmak ve vatan kurmak” ile ilgilidir.
Anadolu coğrafyasında yerleşik kültür ve medeniyetler karşısında ayrımcılığı bir
kenara bırakıp, her düşenin elinden tutarak hem kendilerini kabul ettirmişler hem
de psikolojik üstünlüğü ele geçirmişlerdir. Böylece varsayımsal göçebe kültür, yerleşik
kültüre kendini kabul ettirmiştir.
5. Pratikler: Bu aşamada söylem ve pratik arasındaki ilişkiye odaklanılır. Söylem
analizinin bu evresi, metinde tanımlanan söylemsel yapıların içerdiği eylem
olanaklarını haritalandırır. Bu kısımda metindeki söylemsel inşalarla hangi tür
eylemler ortaya konduğu ve çıktıların ne olduğu tartışılmaktadır.
Ahilik erkânı, kişiye halka hizmetin önündeki en büyük engel olarak kibri ve kendini
beğenmeyi gösterir. Öğrencilerin ihtiyaçlarını görmek, fakirleri gözetmek, yetimleri
ve garipleri sevindirmek, hastaları ziyaret etmek, mescit ve sokakları temizlemek,
yolcuları ağırlamak, gerekince savaşa gitmek, İslâmî birlik ve dirliği teşvik etmek,
camii, mescit, aşevi, okul, hastane, misafirhane inşa etmek gibi her türlü hizmeti
gündeme almışlardır. Tarihteki Fütüvvet ve Ahîlik teşkilatları ile tasavvuf ehlinin
önderlik yaptığı diğer hizmetler hep bu anlayış üzerinde kurulmuştur.
95
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
6. Öznellik: Bu son aşamada söylem ile öznellik arasındaki ilişki araştırılır.
Söylemler, dünyayı görmenin ve dünyayı yaratmanın belli yollarını mümkün
kılar. Burada özne pozisyonlarını benimsemenin sonuçları ve öznel deneyimleri
etkileme şekilleri saptanmaya çalışılır (Willig, 2008 s. 115-117). Ahilik, erdemlere
ait söylemleriyle tarihte kervansaraylar, sebiller, hamamlar, ibadet mekânları, her
grup sanatkâr için ayrı olmak üzere bedesten, arasta ya da uzun çarşı denen, kalın
duvarlarla çevrili görkemli yapılar içindeki yan yana dizilmiş dükkânlar kurmuşlardı.
Aralarında kurdukları güçlü bir otokontrolle de standart, sağlam ve ucuz mal satarak,
her dinden ve milletten kişilerle güven içinde ticaret yapıyorlardı. Bu davranışlar
toplumda zengin ile yoksul arasında bir kıskançlık doğmasını engellerdi. Bir insan
komşusu açken kendisi tok yatamazdı, eğer dükkânında siftah yapmışsa, meslektaşı
da kazansın diye müşteriyi komşusuna gönderirdi. Bu davranışlar toplum huzuru ve
barışının sağlanmasında önemli etkenlerdi. Ahi örgütü, yalnız şehir ve kasabalardaki
esnaf ve sanatkârları eğitip yetiştirmekle kalmamıştır. Daha geniş bir alana, köylere
dek yayılmıştır. Anadolu köylerinin pek çoğunda 40-50 yıl öncesine dek “yaran
odası”, “köy odası” ve “misafir odası” vardı. Konuk odaları, hali vakti yerinde olan
ailelerce bakılırdı. Köye nereden ve kim gelirse gelsin buralarda ağırlanır, parasız
yedirilir yatırılır, hayvanı için yem verilir, kışın ocağı ya da sobası yakılırdı. Üretim
ve pazarlama yöntemlerinin değiştiği günümüzde bile Türkiye’de bu söylemler devam
etmekte, bu sebeple çok sayıda akademik faaliyet yürütülmekte, vakıflar, dernekler
kurulmaktadır. Bu hayır faaliyetleri Cumhuriyetin ilk yıllarında fakir öğrencilere
ikâmet edebilecekleri ev ve yurt açmak, gıda ve giyim eşyası temin etmek, çeşme,
köprü, cami yaptırmak şeklindeyken son yıllarda yardımlar yurt dışına yönelmiş su
kuyusu açtırmak, yurtdışına kurban ve gıda kolileri göndermek şeklinde kendini
göstermektedir. Bu durum tarihte misafir kabulü, sofra açmak, yurt tutmak, yurtta
kalıcı olmak gibi işlevler görürken günümüzde “iyilik bulaşıcıdır”, “bir hayat kurtar”,
“sınırları aşan kardeşlik”, “iyiliğe uzanan eller”, “iyiliğe tutunma vakti”, “gönül
coğrafyası”, “kardeşliğe tutun”, “İslâm’ın evrensellliği” gibi kavramsal çerçeveleri
doğurmuştur.
Köylerde aileler, imkânlarına göre konuk odası yaptırırdı. Köy odalarına katılanlar
aralarından bir de “oda başı” seçerdi, bu kişiye aynı zamanda “yaran başı” denilirdi.
Yaranların köydeki sosyal yardım faaliyetleri çok ilgi çekicidir. Yaranlardan birinin ya
da bir yakınının düğünü olacağı zaman, bir hafta süren düğünde fiili yardım ederler,
bu türden yardım hizmetleri parasız (imece usulü) gerçekleştirilirdi. Ancak imeceden
farklı olarak; köy kuyularının, dere yataklarının onarılması, ormanların korunması
gibi kamuya ait işler hep bu yaranların eliyle yapılırdı. (Hulusi Akkanat, 2001, s.2-11)
Literatürde söylem analizine başka yaklaşım tarzları bulunmakla beraber Alvesson ve
Karreman (2000) dört yaklaşımdan bahseder. Dördüncü aşama olan “mega söylem
analizi yaklaşımı” da ahilerin söylemini değerlendirmek için yeterli imkânı elimize
96
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
verir. Alvesson ve Karreman, söylem malzemesinin evrensel bir bağlantısı olduğu
fikrini benimser. Mega söylem, çok kültürlülük, küreselleşme gibi belirli bir fenomeni
oluşturmaya atıfta bulunan söylemleri ele alır. (Alvesson. M.ve Karreman, D. 2000, s.
1125.) Dolayısıyla ahiliğe ait söylemin evrensel içerik ve nitelikte olup İslâm ahlâkının
“adalet, iffet, hikmet ve cesaret” gibi dört temel ayağını temine çalıştığı bunda da
büyük oranda başarılı olduğunu söyleyebiliriz.
İslâm dininin en tanımlayıcı hususiyetleri insanların birbirlerine samimi davranması,
birbirleriyle olumlu ilişkiler geliştirmesi, dayanışma içerisinde olması, birbirlerine
iyiliği tavsiye etmesidir. İslâm’a göre nasihat farz-ı kifâyedir ve Hz. Peygamber
mesleğidir. “Müslüman kimse, kendisinin kolay iletişim kurduğu ve kendisiyle kolay
iletişim kurulandır.”, “Müslüman başkalarının elinden ve dilinden emin olduğu
kişidir”, “İnsanların en hayırlısı insanlara en faydalı olandır” hadisleri bunu gösterir.
Ahilerin, başkalarının ihtiyacını karşılamakla ilgili olarak, “elini açık tut, kapını açık
tut, sofranı açık tut” söylemi veya başkalarına zarar vermekten kaçınmakla ilgili
olarak “dilini bağlı tut, gözünü bağlı tut, belini bağlı tut” söylemi nasıl bir çevre inşa
etmeyi istediklerini gösteren örneklerden birkaçıdır.
Diğer yandan toplumsal yapı içerisinde gündelik eylemlerinde takip ettikleri usul ve
üslubu şu dizeler çok daha açık şekilde göstermektedir:
Her sabah Besmeleyle açılır dükkânımız.
Hakk’a iman ederiz, Müslümandır şanımız.
Eğrisi varsa bizden, doğrusu elbet sizin.
Hilesi hurdası yok, helalinden malımız.
Müşterilerimiz velinimet, yaranımız yarimiz.
Ziyadesi zarar verir, kanaattir kârımız.
Ehl-i aşka müptelayım(tutkunum) nemelazım kâr benim,
Mal ve mülküm yoktur amma kanaatim var benim
Dolandım misl-i cihan(cihan misali) bulamadım başıma bir tane tac,
Ne eğride tok gördüm ne doğruda aç
Sade pirinç zerde olmaz bal gerektir kazgana (kazana),
Baba malı tez tükenir, evlat gerek kazana
Bu dizeler bir Müslüman olarak günlük hayatını, inandığı Tanrının ismi ve yardımıyla
açtığını, işinde hile yapmamak, başkalarını kandırmamak, müşteriyi nimet kapısı
ve dost olarak görmek, kanaat sahibi olmak, haksız mal kazancının insanı zengin
yapmayacağı, tok gözlülük, meslek sahibi olmak ve hazıra güvenmeyip her daim
çalışmak gibi üretim ve ticaretin en önemli hususiyetlerini ortaya koymaktadır.
97
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ahilere ait söylemlerin “sosyal destek” anlamında da çok olumlu işleve sahip
olduğunu ifade etmek gerekir. Sosyal destek, bireyin çalışma ve özel hayatına ilişkin
çevresinden aldığı duygusal yardımdır. Söz konusu yardım, karşılaşılan bir sorunu
çözmek için değil bireyin yaşam kalitesini artırmaya dönüktür. Özellikle, iş-kişi ve
kişi-çevre arasındaki uyumun sağlanmasına katkıda bulunmaktır. Sosyal destek
işletme içerisinde çalışanların kendilerini güvende hissetmelerini, işletme dışında
ise bireyin içinde bulunduğu sosyal çevreyle özdeşlemesini sağlamaktır. (Demirel Y.
Yücel M. 2017, s. 310).
Sonuç
Erdemleri önceleyen ve bu erdemlerle toplumu ve devleti ayakta tutan, toplumsal
bütünlüğü sürdürülebilir kılan ahilik paradigması, öncelikle tarihte kalmış nostaljik
ilkeler bütününden ibaret değildir. Aksine dün olduğu gibi bugün de toplumu inşa
ve ihya edici niteliklere sahiptir. Zira meslek çeşitliliği her gün artmakta, sanayi ve
bilgi birikiminin gerektirdiği daha az bedensel güç isteyen, çok yönlü, çok taraflı,
iletişim ve kurgu yetenekleri gerektiren, spesifik alanlar ortaya çıkmaktadır. Bu
mesleklerin başında, finans ve sermaye piyasası, siber güvenlik ve IT alanları, gıda
ve beslenme güvenliği, spor ve eğlence sektörü gelmektedir. Salt kazanmaya odaklı
üretim, gelişimi hızlandırabilir ama bu gelişim insanlığın yararına olmayabilir. Ahilik
öğretilerine göre öncelikle her yeni meslek dalının bağlı bulunduğu odaların kendi
kriterlerini oluşturması, kendi içinden çıkan olumsuz eğilim ve yönelimleri izole
edecek sistemleri ve dili kurması gerekmektedir. Her meslek için etik ilkeler gerekli
olduğu kadar ahiliğin duygusal derinlikli ve ahiret vurgulu ilkeleri tekrarlanarak
paradigmaya aidiyet güçlendirilmelidir. Yeni alanların, insan ve toplum sağlığı için
toplum yararına yapılan iyi örnekleri destekleyici, sosyal sorumluluk projesi üreticisi
olmalıdırlar.
Toplum hayatında insanlardan beden ve akıl sağlığı kadar sosyal açıdan sağlıklı olması
da beklenir. Ne var ki modern çağ insanı, müphemiyet/bilinmezlik, endişe, kaygı,
korku, tüketim, imaj, simülasyon gibi çok sayıda olumsuz kavramın kıskacına almış,
kolayca başa çıkılamayan bir girdaba sokmuştur. Onu ilkesiz dünyanın kollarında
yapayalnız bırakmıştır. Yalnızlık başlarda ona kazandırabilir, ışıklı zenginliklere
götürebilir ama son tahlilde tüketirken tüketmiş, kendinden harcamış olarak zayıf
düşürür, hasta eder. Ne yazık ki bu girdap çözüm olarak onu sadece biyolojik sağlığına
odaklandırır, çevresi içinde insanı ıskalar. Halbuki bütüncül sağlık için ise madde ve
mânasıyla, sorumluluklarıyla, erdemleriyle insanı, çevresi içerisinde değerlendirmek
gerekmektedir. Ahiliğin en önemli dönüştürücü ve oluşturucu yönü bir çıktı olarak
sosyal çevrenin sağlığını temindir. Bu durumda ahilik bir meslek grubunu ilgilendiren
öznel bir örgütlenmeden öteye toplum sağlığını doğrudan oluşturan, yönlendiren etik
98
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
kurallar bütünü olarak önem kazanır, gücü de buradan gelir. Bu kurallar bütününün
“sosyal sağlığın” en önemli üretici güçlerinden biri olduğu söylenebilir.
Ahiliğin temelini oluşturan “erdemler” daha “öznel aidiyeti” pekiştirir. Bu aidiyet
toplumsal yapının temelini oluşturan üretim ve pazarlama ilişkilerine büyük
oranda rengini verir. Günümüzde toplumu inşa ve imar eden ve sağlıklı bir
bünyeye kavuşmasını temin ile süreklilik kazandıran aidiyetin temini bu çalışmanın
sorularından birini oluşturmuştur. Nitekim Ahilik söylemlerinin bir yönüyle geniş
ve etkili bir aidiyet bilinci oluşturduğu, diğer taraftan aidiyet bilincinin söylemi
kuvvetlendirdiği, söylemin de eylemleri şekillendirdiğine vurgu yapılmıştır.
Tekrar paradigmanın söylem analizlerine bakıldığında, modern dünyanın “bencil”
söyleminin aksine “sencil” olduğu görülmüştür. Üstelik bu sencillik tefrika ve
zıtlaşmadan, tahakküm ve ötekileştirmeden uzak “bilme, olma ve ifade”nin
gerektirdiği”, ıslah etmeye ve birleşmeye yönelik ifadelerden oluşmaktadır. Böylece
toplumsallaşmanın temelleri, ferdin kendi varlığını geri plana çekmesi, ötekinin
ihtiyaçları üzerine kurmasıyla atılmış olur. Artık, toplumda hâkim olan söylem ve
eylem, ötekinin mutluluğunun oluşması üzerinedir. Bu durumda paylaşılacak,
üzerine kavga edilecek bir durum kalmaz, bütün yollar destek ve birliğe çıkacaktır.
Ahiliğin Millet ve devlet birlikteliğine götüren ve bunun tutkalı olan “erdemlere
aidiyet söylemi” son tahlilde pratik hayatta “tevhid”i gerçekleştirmenin pratiğini
yapmış, sosyal sağlığı temin etmiş olur.
Kaynakça
Alvesson. M.& Karreman, D. (2000). Varieties of discourse: On the study of organizations through
discourse analysis. Human Relations, 53(9), 1125-1149.
Ardahan, M. (2006). Sosyal destek ve hemşirelik. Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi. 9
(2), ss. 68-75.
Aliye Mavili, Nur Feyzal Kesen, Serap Daşbaş (2014). Aile Aidiyeti Ölçeği: Bir Ölçek Geliştirme Çalışması.
Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi. Yıl: 14 Sayı: 33 Tarih: Temmuz-Aralık 2014 Ss: 29-45.
Akkanat, Hulusi, (2001). Kültürleme Olgusu Açısından, Türkiye Kültürünün Oluşumunda Ahilik
Kurumunun Öneminin ‘Yumak Modeli’ Kuramıyla İncelenmesi 2”. http://www.dusunuyorumdergisi.
com/kulturleme-olgusu-acisindan-turkiye-kulturunun-olusumunda-ahilik-kurumunun-onemininyumak-modeli-kuramiyla-incelenmesi-2/) (Erişim: 02.03.2023)
Blanche, M. T. & Durrheim, K. (1999). Social constructionist methods. Research in Practice: Applied
Methods for The Social Sciences, 147-172.
Bayraktar Fulya, (2019). Bağlanma Hürriyeti Bir Gabriel Marcel Okuması. (Ankara: Aktif Düşünce
Yayıncılık, 2. Basım,
Demirel Y. Yücel M. (2017). Sosyal Destek ve Psikolojik Güçlendirmenin Duygusal Tükenmişlik Üzerine
Etkisi. Kastamonu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. C. 18, Sayı 1, ICEBSS 2017
Özel Sayı.
Düşükcan M-Başdaş O, (2019). Ahilik İlke ve Uygulamalarının Günümüz Kobi’lerine
Yansıması: Elazığ İli Örneği. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi. Nisan - Cilt:18, Sayı/Issue:70, ss. 866-871.
99
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Fairclough, N., & Wodak, R. (1997). Critical discourse analysis. In T. A. van Dijk, (Ed.), Discourse as Social
interaction (Vol. 1) (258-284). Londra: Sage
Foucault, M. (1972). The archaeology of knowledge. Londra: Tavistock Publications.
Müstakim Arıcı. Erdemlerin Tasavvuru ve Tanımı: Taşköprizade’nin Erdem Şemaları. Divan Disiplinler
Arası Çalışmalar Dergisi. 2015: 38, 1
Gunduz, A. Y. , Kaya, M. & Aydemir, C. (2012). Ahilik Teşkilatında ve Günümüzde Tüketicilerin Korunmasına Yönelik Çalışmalar Üzerine Bir Değerlendirme. Afyon Kocatepe Üniversitesi İktisadi ve İdari
Bilimler Fakültesi Dergisi. 14 (2), 37-54. Retrieved from ttps://dergipark.org.tr/en/pub/akuiibfd/issue/1620/20296
Güvenç, B. (1995). Kültür ve Eğitim. Ankara: Gündoğan yayınları
Hagerty, B. M., Lynch-Sauer, J., Patusky, K., Bouwsema, M. ve Collier, P. (1992). Sense of belonging: a vital
mental health concept. Archives of Psychiatric Nursing, 6, ss. 172- 177.
Hagerty, B. M. ve Williams, R. A. (1999). He efect of sense of belonging, social support, conlict, and loneliness on depression. Nursing Research, 48, ss. 215-219.
Hücvirî, Ali b. Osman, (1974). Keşfü’l-Mahcûb. (tahk. İbrahim ed-Dusûkî Şettâ), Kahire, s. 232
Günay, A. (2003). Ahilikteki Mesleki ve Sosyal Dayanışma, Sakarya Üniversitesi Sos. Bil.
Ens. Yüksek Lisans Tezi, Sakarya.
Güçdemir Yeşim. Bankaların Web Sitelerinin Sosyal Sorumluluk Açısından İncelenmesi. İletişim Fakültesi
Dergisi. /https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/212230)
Gür Tahir (2013). Post-Modern Bir Araştırma Yöntemi Olarak Söylem Çözümlemesi. ZfWT. Vol. 5, No.
1 (2013, 1,3)
James S. House, Debra Umberson ve Karl R. Landis (1988). “Structures and Processes of Social Support”.
Annual Review Sociology. 14, s. 294.
İbn Arabî, (2006). el-Fütuhâtü’l-Mekkiye. Beyrut, 1/370.
Öncülüğü. Uluslararası İslam Araştırmaları Dergisi. 2016, cilt: II, sayı: 1, s. 1-37
Durak İ.-Yücel A. (2010). Ahiliğin Sosyo-Ekonomik Etkileri ve Günümüze Yansımaları, Süleyman Demirel
Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. c.15,S.2.
Kart, N. (2002). Yetişkin Bağlanma Stillerinin Bazı Bilişsel Süreçlerle Bağlantısı: Sağlık Personeliyle Yapılan
Bir Çalışması. (Yayınlanmamış Dr Tezi), Ankara Üniversitesi, s. 29)
Mahiroğulları, A. (2011). Selçuklu/Osmanlı Döneminde Kurumsal Bir Yapı: Ahilik/Gedik Teşkilatı Ve
Sosyo-Ekonomik İşlevleri. Journal of Social Policy Conferences. (54) , 139-154 . ( https://dergipark.
org.tr/tr/pub/iusskd/issue/899/10100) /Erişim: 01.03.2023)
Mavili, A.- Kesen N. F., Daşbaş S. Aile Aidiyeti Ölçeği: Bir Ölçek Geliştirme Çalışması. Sosyal Politika
Çalışmaları Dergisi. Yıl: 14 Sayı: 33 Tarih: Temmuz-Aralık 2014 Ss: 29-45.
Nasır N. (2022). Anadolu Ahiliği’nin Sosyo-Ekonomik Yönleri. Hacı Bektaş Veli Dergisi. Yıl:2002, Sayı:24
Öztürk N. Ahilik Teşkilatı Günümüz Ekonomisi, Çalışma Hayatı ve İş Ahlâkı Açısından Değerlendirilmesi.
http://sbe.dumlupinar.edu.tr/7/43.pdf, E.T.:10.07.2011
Sallan Gül, S. ve Kahya N. Ö. (2021). Sosyal Bilimlerde İçerik ve Söylem Analizi. Pamukkale Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 2021 Sayı 42: Özel sayı 1, Denizli, ss. 181-198.
Saffet S. (2010). Ahilik Ahlâkının Oluşumunda Hadislerin Etkisi. İ.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi. Bahar
2010/ 1(1) 1-28
Selvi, D. (2016). Fütüvvet ve Ahîlik Teşkilatlarının Ahlâkî İlkelerinin Oluşmasında Tasavvufun Öncülüğü.
Uluslararası İslam Araştırmaları Dergisi. cilt: II, sayı: 1, s. 1-37
Şaranî, A. (2001). Tenbihü’l-Muğterrin. (tahk. Abdülkerim Ata), s. 199. Dımeşk.
Tekin, A. (2007). Sağlık-Hastalık Olgusu ve Toplumsal Kökenleri (Burdur Örneği). Süleyman Demirel Ünv.
S.B. Enstitüsü. Isparta. 93)
100
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Willig, C. (2008). Introducing Qualitative Research in Psychology, Adventures in Theory and Method,
Second Edition, Open University Press, McGraw-Hill Education.
Varinli, İ. (2004). Hizmet Kalitesi, Değer, Hasta Tatmini ve Davranışsal Niyetler Arasındaki İlişki -Kayseri’de
Poliklinik Hastalarına Yönelik Bir Araştırma. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 1
(17), 33-52. Retrieved from https://dergipark.org.tr/en/pub/erusosbilder/issue/23750/253038
Yücer, H. M. (2020). Koruyucu Sosyal Hizmet. Sosyal Hizmetin Temel Konuları. (ed. S. Malkoç) Grafiker
Yay., 223-285
101
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
AHİLİK TEŞKİLATINI
YAŞATAN DEĞERLER
Süleyman KIZILTOPRAK*
Giriş
Ahîlik ve Fütüvvet teşkilatının kökenleri İslâm’ın doğuş yıllarına kadar geri
gitmekte ve Hz. Ali’ye Hz. Peygamber’in kılıç kuşandırması ile kuruluşun başladığı
ifade edilmektedir (Gölpınarlı, 1952: 327). Hatta, daha öncesinde Mezopotamya
ve Horasan’da Mairya adı verilen bir gençlik teşkilatı da vardır. Ahî Arapça’da
kardeşim demektir. Ahîlik ise Türkçe’de kardeşlik anlamında kullanılmıştır. Ayrıca
Divan-ı Lügati’t-Türk’te geçen eli açık ve cömert anlamındaki “Aki” kelimesinden
kaynaklandığı da ifade edilmiştir (Aykut, 2009:113-119; Uçma, 2003: 4-14). Fütüvvet
kelimesin kökeninde, tekili “fetâ” olan genç, yiğit, delikanlı gibi anlamlara gelen
kelime yer alır. Fetâ kelimesi Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerde geçen anlamı ve
Fütüvvetnâme isimli eserlerde vurgulanan yönleriyle kavram karşılığı olarak meslek
sahibi ve ahlâkî değerlere sahip ideal tipteki genç insandır (Ocak, 1996b: 264; Torun,
1998: 3-4; Solak, 2009:1).
Fütüvvet teşkilatının izlerine IX. Asırda rastlanmaktadır (Turan, 2007: 159). X. Asırdan
itibaren güçlenen teşkilat, Irak, İran, Horasan, Türkistan, Suriye, Kuzey Afrika, Mısır
ve Endülüs’e kadar yayılan bir esnaf ve sanatkâr ağına sahip oldu. Abbasi Halifesi
Nâsır-Lidînillâh (1180-1225) fütüvvet teşkilatına önem vererek ona resmî bir hüviyet
kazandırdı (Hartmann, 2006: 399-400). Halifeye bu konuda danışmanlık yapan ise
meşhur sufi Şehâbeddin Sühreverdî idi. Halife ondan hem teşkilatın teorik yapısının
kurgulanmasında yardım almış hem de yazdığı Fütüvvetnâme isimli eserle yaptığı
düzenlemenin İslâm dünyasında kabul görmesinde onun manevi otoritesinden katkı
sağlamıştır (Ocak, 1996a: 262; Yılmaz, 2010: 40-42). I. İzzeddin Keykavus (12111220) devrinde Anadolu’da fütüvvet ehli örgütlenerek Ahîlik teşkilatının temellerini
sağlamlaştırıldı. I. Alaeddin Keykubad (1220-1237) zamanında 1221 yılında NâsırLidînillâh mutasavvıf Sühreverdî’yi sultana göndererek teşkilatın varlığını maddi ve
manevi açıdan güçlendirdi (Yılmaz, 2010: 42).
*
Prof. Dr., Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Tarih Bölümü
103
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
1.Ahîlik Teşkilatı ile Fütüvvet Teşkilatı’nın İlişkisi
Fütüvvet ve Ahîlik örgütleri arasında tarihsel bir ilişki vardır, çünkü İslâmî gelenekten
kaynaklanan ortak değer ve uygulamaları paylaşırlar.
“Manevi yiğitlik” veya “kardeşlik” anlamına gelen fütüvvet, XI. yüzyılda ortaya
çıkan ve etik davranış, karşılıklı destek ve topluma hizmetin önemini vurgulayan
bir gençlik teşkilatı olarak ortaya çıktı. Daha sonra XIII. Yüzyılda Abbasi Halifesi
Nâsır-Lidînillâh’ın desteklediği İslâmî değerleri canlı tutmak ve sosyo-ekonomik
dokuyu güçlendirme politikasının öncü teşkilatı oldu. XIII. Yüzyıldan itibaren Ahîlik
teşkilatı ve Fütüvvet teşkilatı bazen aynı coğrafyada farklı şehirlerde bazen de uzak
coğrafyalarda kardeşlik, cömertlik ve tevazu değerlerine güçlü bir vurgu yapıyordu.
Zamanla Fütüvvet ve Ahîlik teşkilatı İslâm dünyasının meslek ve ticaret teşkilatlarıyla
yakından ilişkilendirildi ve mensuplarının çoğu bu teşkilatlarda faal oldu. Bu
bağlamda, Sühreverdî’nin katkılarıyla Fütüvvet’in değerleri ve uygulamaları, ortaçağ
İslâm toplumunun ekonomik ve sosyal dokusuyla bütünleşti (Anadol, 1991: 12-13).
Ahîlik teşkilatı, Fütüvvet teşkilatının canlılık gösterdiği çağlarda özgün karakteriyle
ortaya çıktı ve aynı zamanda kardeşlik, etik davranış ve karşılıklı destek değerlerini
yeniden yorumlayarak yaşatmaya çalıştı. Fütüvvet gibi Ahîlik teşkilatı da İslâm
dünyasının meslek örgütleri ve ticaret teşkilatlarıyla yakından ilgiliydi. Selçuklu devri
ve ardından gelen Beylikler devrinde Anadolu’daki fütüvvet teşkilatı ayrı bir gelişme
gösterdi. XIII. Yüzyılın ortalarından itibaren Anadolu’daki fütüvvet mensupları
kendilerini Ahî diye adlandırmaya başladı (Anadol, 1991: 46). Ahîlik zaviyeleri XIII.
Yüzyılın ikinci yarısından itibaren yaygınlık gösterdi (Doğru, 1991: 28).
Fütüvvet ve Ahîlik teşkilatları arasında belirli uygulamaları ve gelenekleri açısından
bazı farklılıklar olsa da kökleri İslâm geleneğine dayanan ortak bir ahlâk anlayışını ve
değerleri paylaştılar. Fütüvvet teşkilatının ilkeleri ve değerleri Anadolu’da Türklükle
yoğrulmuş Ahîlik teşkilatı adını almıştır (Konuşkan, 2016: 112). Ana hatlarıyla bu
teşkilatın etkileri kendi yakın topluluklarının çok ötesine, daha geniş Müslüman
dünyasına kadar uzanan sahada görüldü. Genellikle ortaçağ asırlarında İslâm toplumu
içinde devlet otoritesini, eğitim hayatını, sosyal yapıyı, ahlâkî değerleri ve ekonomik
hayatı bir yönden koruyan bir yönden de tamamlayan fonksiyon icra ettiler (Çağatay,
1989: 102).
Fütüvvet hareketi erken İslâm döneminde ortaya çıktı. Moğol istilasına kadar Orta
Doğu’nun büyük bir bölümüyle Kuzey Afrika ve Orta Asya’nın bir bölümünü
kapsayan Abbasi Halifeliği’nde öne çıktı. Hareket, özellikle ortaçağ döneminde
İslâmî ilim ve ticaretin merkezleri olan günümüz Irak’ındaki Bağdat, Basra ve Kûfe
şehirlerinde etkili oldu. Ayrıca Kahire ve Şam gibi diğer büyük İslâm şehirlerinde de
önemli etkileri vardı. Zamanla Fütüvvet hareketinin değerleri ve uygulamaları, çok
104
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
çeşitli ülke ve bölgelerde faaliyet gösteren İslâm dünyasının loncalarına ve ticaret
örgütlerine entegre olarak Anadolu, Rumeli, Bosna ve Kırım gibi Müslümanların ve
Türklerin yaşadığı coğrafyada yayıldı (Şahin,1988: 529).
Fütüvvet teşkilatı Sünnî tasavvuf dünyasında ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Sülemî,
Herevî, Sühreverdî gibi büyük mutasavvıflar fütüvvet konusunda müstakil eserler
yazdı (Çağatay, 1981: 574). Kuşeyrî ve Hücvirî gibi etkili mutasavvıflar da eserlerinde
fütüvvet konusunu ayrı birer bölüm başlığı altında değerlendirdi. Bu konuda etkili
eser veren kişilerin Sünnî mutasavvıflar arasından çıkması birçok açıdan önemlidir.
Özellikle Anadolu’nun İslâmlaşması ve Türkleşmesi açısından Ahîler kayda değer bir
etkiyi bu sayede gerçekleştirmiştir. Çünkü, Abbâsî Halifesi Nâsır-Lidînillâh’ın önem
verdiği fütüvvet kurumu Bağdat’ı çevrelemek isteyen Şiî temayüllerden etkilenmekle
birlikte, esasen Sünnî fütüvvet anlayışını temel alıyordu. Fütüvvet teşkilatına giren
üyelerin şed (kemer) kuşanmaları, bir tür iş elbisesi olan şalvar giymeleri, tuzlu su
içmeleri, her meslek dalını en iyi şekilde icra eden ve kendileri için rol-model olan
bir pîr olduğunu benimsemeleri, ahlâkî değerlere bağlılık yanında meslek disiplinine
gönülden uymaları ve mesleklerini icra ederken kimseyi ötekileştirmeden aralarında
özel bir kardeşlik bağı kurmaları çok önemli olduğu gibi “Ali’den başka fetâ,
zülfikârdan başka kılıç yoktur” anlayışını rehber edinerek Hz. Ali’yi Pîr ve Baş Fetâ/
Baş Ahî tanımaları sûfi anlayışın da ötesinde bir hüviyet kazanmalarını sağlamıştır
(Uludağ, 1996: 261). 1182 yılında fütüvvet teşkilatına üye olan Halife Nâsır-Lidînillâh
onuruna büyük bir tören yapıldı. Böylece fütüvvet teşkilatı bir cazibe oluşturdu ve
bütün Müslüman topluluklar fütüvvet hareketine ilgi duymaya başladı. 1203 yılından
itibaren kendi emri altındaki melikler ve valilerin fütüvvet teşkilatına girmelerini
resmen zorunlu kıldı. Bundan sonra, tüm İslâm coğrafyasında farklı ilgi seviyelerinde
olsa da hareket ciddi bir etkinlik kazandı (Hartmann, 2006: 400). Bu bağlamda, I.
İzzeddin Keykavus 1214 yılında fütüvvet elbisesi (şalvarı) giydi (Anadol, 1991: 13).
I. Alaeddin Keykubad, Sinop ilini fethettikten sonra, Halife’ye bu fethi müjdelemek
üzere çok sayıda hediye gönderdi. Halife’den de Ahîlik teşkilatının kardeşlik simgesi
olan fütüvvet elbisesi (şalvarı) talep etmişti (Uzunçarşılı, 1984: 67).
Fütüvvet hareketinin etkisi, orijinal coğrafi kökenlerinin çok ötesine uzandı ve daha
geniş Müslüman dünyası üzerinde zemin kazandı. Bugün, ayrı bir örgüt olarak
Fütüvvet hareketi artık aktif olmasa da onun mirası, dünya çapında çeşitli İslâmî
kültürel ve ekonomik uygulama biçimlerinde görülebilir.
2.Anadolu’dan Rumeli’ye Ahîlik
Türkler Anadolu’ya yerleştikten sonra fütüvvet anlayışını kadimden gelen kendine
has özellikler çerçevesinde yorumlayarak benimsedi. Kurdukları gençlik, meslek
kazandırma, esnaflık ve ticari dayanışma örgütüne Ahîlik adını verdiler. Anadolu’ya
105
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
yakın coğrafyalarda fityân ve civanmert gibi adlar alan fütüvvet mensupları Anadolu’da
Ahî adı yanında bu kelimenin Farsça çoğulu olan Ahiyân adıyla da bilinir oldu (Torun,
1998: 11; Solak, 2009:2).
Bu teşkilatı İslâm dininin kuralları ve tasavvuf anlayışıyla beslenen ahlâkî değerleriyle
donattılar. Ahîlik esaslarını, teşkilatın bütün mesleki ve ahlâkî prensipleri, standartlara
uygun üretim ve kalite, ticaret kuralları ve tüketici hakları gibi maddelerin yer aldığı
nizamnamelerine “Fütüvvetname” denildi (Ocak, 1996b: 264-5; Torun, 1998: 48;
Anadol, 1991, 14).
Fütüvvetnameler zamanla büyük bir yaygınlık kazandı. Zira farklı müellifler tarafından
kaleme alınsa da temel ahlâkî değerleri bildiren, toplum içinde saygın kişi ve meslek
sahibi olmayı öğütleyen ve standartlara uygun yaşama kurallarını ifade eden ve temel
bilgiler veren bu eserlere herkes itibar etti. Böylelikle toplumsal ölçekte bir fütüvvet
kültürü oluştu (Çağatay, 1989: 178).
Anadolu’da Ahî teşkilatının kurulmasında Şeyh Sühreverdî etkili oldu. Ancak Anadolu
Ahilerinin kurucu şeyhi olan esas kişi Ahî Evran’dır. Ahî Evran’ın hayatı ve yaşadığı
tarih aralıkları birtakım ilmi çalışmalara konu olmaya devam ediyor (Köprülü, 1967:
214). Ancak bu kişinin adı son araştırmalara göre Şeyh Nasîrüddin Ebu’l-Hakâyık
Mahmud bin Ahmed el-Hoyî’dir (Çağatay, 1982: 431; Uçma, 2003, 49-50). Bununla
birlikte teşkilatın lideri Ahî Evran (Evren) namıyla meşhur bir mutasavvıf olarak
Anadolu’da faaliyet gösterdi (Tarım, 1938: 1-4; Tarım, 1948: 78)
Yaygın olarak kabul edilen görüşe göre, Ahî Evran günümüzdeki İran sınırlarında olan
Batı Azerbaycan Hoy şehrinde H.567/M.1171’ de doğup H.660 /M.1262’de Kırşehir’de
vefat etti (Bayram, 1982: 521-540). Buna göre yaklaşık 93 yıllık bir ömür süren Ahî
Evran hem Hacı Bektâş-ı Velî (ö.669/1271(?)), hem de Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî
(1207-1273) ile çağdaş oldu. XIV. yüzyılın ilk çeyreğinde Gülşehrî (ö.1317’den sonra)
tarafından Ahî Evran hakkında yazılan bir mesnevi, onun tasavvuf yönü ve hayatının
bazı devirleri bakımından kıymetli bilgiler vermektedir (Özkan, 1996: 250-2; Şahin,
1988: 529-30).
Ahîlik teşkilatının mayasında tasavvuf anlayışındaki aşk, uhuvvet ve adalet vardır.
Ahîlik teşkilatına temel olan esaslar İslâm dininden kaynaklanır. Tasavvuf anlayışına
bağlı olarak örgütlenen meslek sahibi kişiler maddi ve manevi değerleri birlikte
yaşamış ve yaşatmıştır. Ahîlik teşkilatı amaçları arasında, göçerlikten yerleşik
hayata geçmek yani şehirleşmek, meslek sahibi olmak, belli standart ve kalitede
üretim yapmak, ekonomik ve sosyal hayata destek olmak, toplumda asayiş ve
huzurun sağlanmasına katkı vermek gibi unsurlar vardır. Ahîlik teşkilatı, amaçları
doğrultusunda örgütlenerek ve bir eğitim sistemi geliştirerek etkilerini istihdam
oluşturarak gösterdi (Koçak- Gürün, 2015: 141).
106
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ahîlik teşkilatı bir sivil savunma kuvveti olarak da işlev gösterdi. Moğol istilasının
yıkıcı tesirleri Anadolu’ya ulaştığında devlet ve ordunun zaafa uğradığı noktalarda
Ahîlik teşkilatı kuvvetli bir direnç oluşturdu. Cengiz Han (1155-1227) ve ardından
gelenlerin idaresindeki Moğol orduları girdikleri medeniyet merkezleri ve şehirleri
yıkıp yok ederek ilerlerken Türkistan’dan Anadolu içlerine doğru yoğun göçler
oldu. Bu gelenlerin arasında meslek sahibi zanaatkârlar ve ticaret insanları da vardı.
Anadolu’ya gelenler arasında Hoca Ahmet Yesevi öğretisinden beslenen dervişler
olduğu gibi daha sonra adı Mevlâna olarak bilinen Belhli Celaleddin de vardı. Bu
tasavvuf önderleri, topraklarını bırakıp Anadolu’ya yerleşen Türklerin şehirleşmesine
her bakımdan katkı sağladı. Onlara umutsuzluk değil metanet ve cesaret öğütleyerek
şehirlerde tutunmalarına maddi ve manevi açıdan önderlik etti. Alper teşkilatı ve
Ahîler teşkilatı köylerde ve şehirlerde tutunma mücadelesi verenlere destek verdi.
Hatta Alp ve Ahî sıfatlarını birlikte taşıyan kimseler oldu (Köprülü, 1988: 91).
Fütüvvet Teşkilatı yanında Ahî teşkilatı Akdeniz’e yakın İslâm dünyasında ortaya
çıktı. Öncelikle günümüz Türkiye’si olan Anadolu’da ve günümüz Suriye, Lübnan,
Filistin ve Ürdün’ü içeren Levant bölgelerinde faaliyet gösterdi (Anadol, 1991: 2224). Anadolu’da Ahîlik teşkilatı, Türkiye’nin orta kesimlerinde yer alan ve orta çağda
İslâmî ilim ve ticaretin merkezi olan Kırşehir şehrinde özellikle öne çıkıyordu. Nitekim
Kırşehir Ahî Evran ile birlikte anılan bir şehir oldu (Bayram, 2005: 34-38). Ahîlik
teşkilatı Sivas, Bursa ve Konya gibi diğer büyük Anadolu kentlerinde de önemli bir üye
ağına ve zaviyelere sahipti. Doğu Akdeniz’de Ahîlik teşkilatı, ortaçağda önemli ticaret
ve kültür merkezleri olan Şam, Halep, Kudüs gibi şehirlerde faaliyet gösteriyordu.
Bağdat Moğol istilası sonucunda 1258’de yıkılınca, 1260 yılında Aynıcâlut zaferinden
sonra, Kahire hilafet merkezi olduğu gibi fütüvvet anlayışının da merkezi oldu
(Anadol, 1991: 20). Ahî teşkilatının etkisi, bu belirli coğrafi bölgelerin ötesinde, İslâm
dünyasının diğer bölgelerine, özellikle Kuzey Afrika ve günümüz İspanya ve Portekiz
olan Endülüs’e yayıldı. Bu bölgelerde örgütün değerleri ve uygulamaları genellikle
bu alanlarda faaliyet gösteren loncalar ve ticaret örgütleriyle bütünleştirildi. XIII.
Yüzyılda ortaya çıkan bölgesel şartlar, Anadolu Türklerinin fütüvvet geleneğinden
faydalanarak Anadolu Fütüvvet hareketini Ahîlik adıyla teşkilatlandırmasını zorunlu
kıldı (Uçma, 2003: 18-19).
Anadolu’dan başlayarak Türklerin hâkim olduğu coğrafyada Ahîlik ile Fütüvvet
arasında çok sayıda ortak nokta olmakla beraber farklılıklar da vardı (Çağatay,
1990: 21-24). Frederic Giese’nin tespitine göre Türk Fütüvvetnâmelerinde Hz. Ali
ile birlikte Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’a önemli bir yer verilmesi Arapça
Fütüvvetnâmelerde hiç rastlanmayan bir durumdur (Giese, 1925: 159).
107
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
3. Ahîlerde Maddi ve Manevi Kalkınma Hedefi
Ahîlik teşkilatı, sürdürdüğü faaliyetleriyle içinde bulunduğu toplumu maddi ve
manevi yönden kalkındırmayı hedefleyen bir düşünceye sahiptir. Şehirleşen veya
şehirleşmeyi hedefleyen toplumun temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere çeşitli meslek
kollarında eğitim veriliyordu. Ahîlik teşkilatında meslek eğitimi verildiği gibi temel
eğitimde karşılığı olan eğitim-öğretim de yapılıyordu. Bu eğitimde teorik bilgiler
verildiği kadar pratik bilgiler de uygulama yapılarak kazanıma dönüştürülüyordu.
Böylece hem meslekler yaşıyor hem de meslek sahipleri üretimlerini belli standart ve
kalite normlarına uygun sürdürüyordu. Standartların altında kalitesiz üretim yapanlar
önce uyarılarak dikkat göstermesi isteniyordu. Eğer durum tekrar ederse, dükkanları
geçici olarak kapatılıyor yine sonuç alınamazsa o kişi esnaflıktan çıkarılıyordu
(Kütükoğlu, 1986: 60).
Anadolu’da XIII. Yüzyıldan itibaren varlıklarını güçlü bir şekilde göstermeye
başlayan Ahîlik teşkilatı mensupları mesleklerini sürdürülebilir bir sistem dahilinde
icra ederken toplumu kendine rehber edindiği ahlâkî, hukuki, dinî, sosyal, kültürel
ve ekonomik ilkeler çerçevesinde şekillendirmek suretiyle şehirli kılmak amacını
taşıyordu. Ahîlik teşkilatında yer alan en alttan en üste kadar hiyerarşik yapıdaki
üyeler hem mesleklerini en iyi şekilde yapmaya odaklanıyorlar hem de toplumun
gencinden yaşlısına kadar her katmanında yer alan kişilerine örnek olacak şekilde
davranış sergiliyorlardı. Böylece topluma mensup insanlar onları rol-model olarak
görüyordu. Ahî teşkilatı ve onun devamı niteliğindeki esnaf teşkilatına mensup meslek
sahiplerinin pîrlerine manevî bağlılıkları gündelik hayatta özel yaşamları ve mesleki
faaliyetlerinde olabildiğince dikkatli olmalarını sağlıyordu. Zira işledikleri en küçük
kusur ve hatanın pîrleri karşısında mahcubiyet oluşturmasından endişe ediyorlardı.
Bu yüzden Ahîler, işlerini büyük bir dikkat ve titizlikle yaparak mesleki maharetlerini
üst seviyede sergilemeye çalışıyordu (Gündüz, 1983: 103-104).
Çeşitli meslek kollarına mensup esnaf, sanatkâr, öğretmen, emir, memur, kadı, hatip
hatta hükümdar kişilere kadar eğitim verme kapasitesine sahip idi. Ahîlik teşkilatının
temel hedefleri arasında en önde geleni toplumsal refah ve huzurun sağlanmasına
katkıda bulunmak ve insanların kendi nefislerini düşünerek sadece çıkarlarının
peşinde koşmak yerine üstün ahlâkî değerlere sahip olarak topluma faydalı bireyler
olmasını sağlamaktır. Ahîlik, toplumsal katmanlar arasında asgari standartlarda bir
denge sağlamak, toplumun fertlerini küçüklüklerinden itibaren yeteneklerine göre
mesleki ve temel eğitim- öğretimden geçirmek suretiyle üretici yapmak ve toplumsal
ihtiyaçları karşılama noktasında azami seviyede kendi kendine yeter düzeye ulaşmak
ve nihayetinde erdemli bir toplum olarak varlığını sürdürmek amacındadır (Çeker,
2013: 79).
108
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ahîlik teşkilatının etkileri günümüze kadar ulaşmıştır. XVIII. yüzyıl sonlarına doğru,
Fransız İhtilali ve İngiltere’de başlayan sanayi devriminin etkisiyle eğitim sistemleri
tüm dünyada değişmeye başladı. Geleneksel eğitim veren kurumlar dünyada meydana
gelen ekonomik ve sosyal ve kültürel değişmeler karşısında tutunamadı. Yeni eğitim
alanları ve yeni meslekler ortaya çıktı. Osmanlı Devleti de yeni ihtiyaçlar ve yeni
imkânlar doğrultusunda meslek eğitimini veren okullar kurmaya başladı. Bunlar
özellikle ordunun ve donanmanın yeniden şekillenmesini sağlayan eğitim kurumları
oldu. 1773 yılında Mühendishane-i Berr-i Hümayun ve 1793 yılında Mühendishane-i
Bahr-ı Hümayun açılarak Osmanlı Devleti’nde yenileşen meslek eğitiminin öncüleri
oldu. Ancak XIX. Yüzyıldan itibaren özellikle Tanzimat reformlarıyla birlikte modern
eğitim sistemine geçilene kadar meslek eğitimi usta-çırak ilişkisine dayanılarak
yürütülüyordu (Alkan, 1980: 41). Kırşehir’de varlığını baştan beri sürdüren Ahî Evran
Zâviyesi, Osmanlı Devleti’nde Türk meslek erbabı ve sanatkârlarının gönül bağını
koparmadığı bir manevi merkez oldu (Şahin, 1986: 160). XX. yüzyılın başlarına
kadar manevi etkisi devam eden Ahî Evran Zâviyesi’nin bu konumu debbağlar başta
olmak üzere tüm sanatkârların Ahî Evran’a pîr olarak saygı göstermelerinden ve onu
kendilerine rol-model şahsiyet tayin etmelerinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca, ilgili
meslek kuruluşları ve devletin bu kadim bağı korumak noktasındaki yaklaşımı da
etkili olmuştur (Şahin, 1988: 530).
1879 yılında açılan İstanbul Ticaret Odası, kadimden gelen Ahîlik teşkilatının modern
versiyonu olmuştur. 1910 yılında Ticaret ve Sanayii Odaları Nizamnamesi çıkarıldı.
1924 yılında esnaf birlikleri kaldırılarak Ahîlik teşkilatının kadimden gelen yapısı
tarihteki yerini aldı. Ancak, esnaf kavramı ve onun etrafında oluşan ahlâkî değerlerler
ve anlayışlar yanında bazı gelenekler halen devam etmektedir (Tabakoğlu, 2009: 264).
4. Ahîlik Teşkilatının Ana Unsurları
Çıraklar kadimden beri yiğit adını alarak meslek öğrenmeye başlıyordu. Çırakların
eğitimine birlikte başlayanlara yol arkadaşı, onlara rehberlik ve ustalık yapanlara yol
atası, üstad, usta ve pîr deniyordu (Öcal, 2012: 210).
Teşkilata girmek isteyen aday gence tâlip adı verilirdi. Talip gencin teşkilata üyeliğini
öneren Ahîlik teşkilatı mensubuna matlup denirdi. Talip kişi teşkilat tarafından
etik ve meslek kuralları açısından yapılan inceleme ve değerlendirmeler sonucunda
bir tören yapılarak üyeliğe kabul edilirdi. Bu yeni üye çırak adıyla anılırdı. Çırak
mesleğinde kendisine rehberlik eden bir usta ve iki kalfa nezaretinde olurdu. Zaviye
reisinin onayından sonra çırak bu üç zanaatkâr rehberliğinde iş hayatına başlardı
(Ürkmez, 2013: 114).
Ahîlik teşkilatına bağlı Ahî birliklerinde Esnaf Şeyhi adı verilen bir başkanın riyasetinde
beş kişilik bir meclis kurularak bir yönetim kurulu oluşturulurdu. Beş kişilik yönetim
109
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
kurulunun birinci üyesi esnafın eğitim-öğretim faaliyetleriyle ilgilenirdi. İkinci üye
yiğitbaşı adıyla anılır ve esnafın meslekî faaliyetleriyle ilgilenirdi. Esnafa rütbelerin
tayini, esnafa temin edilen hammaddenin dağılımının yapılması, esnaf arasında
disiplinin sağlanması, orta sandığının idaresi ve ustaların kuşak törenlerinde Esnaf
Şeyhi’ne yardımcı olurdu (Kütükoğlu, 1986: 75-76). İşçibaşı üretim faaliyetleri ve
kaliteli üretimin yapılmasını gözeten üçüncü üye idi. Diğer iki üye ise Ehl-i Hiref adını
alarak esnaf ile teşkilat arasındaki iletişimi sağlar ve anlaşmazlık konularında hakemlik
yaparlardı. Bu şekilde örgütlenen Ahîlik teşkilatının yönetim kurulu Esnaf Şeyhi’nin
başkanlığında ayda iki kez toplanırdı. Genellikle her ayın birinci ve üçüncü cuma
günü yapılan bu toplantılar teşkilat üyelerinin hak ve sorumluluk alanlarına yönelik
maddeleri gündemine alıyordu. Böylece bulundukları yörenin sosyal ve ekonomik
gelişmesine yönelik katkılarını da gözden geçiriyorlardı. Çeşitli yörelerde faaliyet
gösteren Ahî birliklerinin en yetkili organı Büyük Meclis idi. Esnaf Şeylerinden oluşan
Büyük Meclis içinden bir başkan seçerek onun riyasetinde toplanırdı. Bu başkana
Ahî Baba Vekili adı verilirdi. Böylece Ahîler, Ahî Baba’ya kadar uzanan hiyerarşik bir
örgütlenme içinde faaliyetlerini maddi ve manevi bir disiplinle sürdürdü (Ürkmez,
2013: 115-117).
Ahîlik teşkilatında, kendine has usul ve erkânı olan yedi grup vardı. Bunlar şu şekilde
tasnif ediliyordu: 1) Ümerâ: İdareciler, 2) Ulemâ: Âlimler, 3) Meşâyih: Şeyhler, 4)
Ashab-ı Emvâl: Mal Sahipleri, 5) Ehl-i Ziraat: Çiftçiler, 6) Ehl-i ticaret: Tacirler, 7Ehl-i Sanayi: Sanatkârlar.
Ahîlik teşkilatı, bu şekilde toplumun tüm kesimlerini içine alarak yapılandırılmış
oluyordu. Zira bu yapılanmada toplumun idareci, bilgin, din adamı, mülk sahibi,
ticaret, ziraat ve sanayi kesimi yer alıyordu (Torun, 1996: 165).
5. Ahîlik Yoluna Girmek
Ahî olmak için iki taraflı bir karar gerekiyordu. Ahîlik yoluna adım atmak isteyen
kişinin ve ailesinin tercihi kadar o kişiyi kabul edecek Ahîlik teşkilatının kararı da
önemliydi. Bu konuda kararlılık gösteren adayı talip olduğu mesleğe uygun kişi olup
olmadığına dair değerlendirmeyi yapan Ahîlik teşkilatı, olumlu bir görüş sunarsa
Ahîlik eğitimi yamaklık ile başlıyordu. Onbir yaş öncesindeki çocuklar iki sene bir
kalfa yanında bulunuyor zaviyede de bazı temel bilgiler ve genel kuralları öğrenerek
çırak oluyordu. Çıraklık eğitimi her meslek açısından farklı süreleri gerektiriyor olsa
da genellikle üç yıl sürüyordu. Ama kuyumculuk gibi hassas mesleklerde bu süre
birkaç katına kadar da çıkabiliyordu. Genellikle, 1001 günlük eğitim süreci olarak da
adlandırılan çıraklık eğitimi, meslek sahibi olmak noktasında önemli bir devir olarak
görülüyordu. Çıraklık devrinden sonra üç yıl süren kalfalık devri ve ardından da
ustalık devri geliyordu. Usta payesini kazananlar kendi adlarına işyeri açma hakkını
110
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
elde ediyordu. Yamaklıktan ustalığa kadar uzanan sürece giren Ahîler, zaviyede edep
ve erkân terbiyesine yönelik dersler de alıyordu. Bütün bu süreç zaviyelerde belli bir
disiplin dahilinde nezaretçiler tarafından gözetiliyordu (Ekinci, 2012: 115-8).
Ahîlik teşkilatlarında sürdürülen eğitim-öğretim faaliyeti günümüzde çok önemli
eğitim-öğretim ilkesi olarak görülen yaparak ve yaşayarak öğrenme metodunu
uygulayan bir sistemdir. Bu bakımdan özgündür. Ahîlik eğitimi aynı zamanda ezberci
değil uygulamacı bir eğitim sisteminin gereklerini yerine getiriyordu. Teorik bilgiye
önem verildiği kadar uygulamaya da önem verilerek iş başında yaparak ve yaşayarak
öğrenim sağlanıyordu. Böylelikle öğrenciler mesleklerini teorik bilgiye dayanarak
ezbercilikten uzak bir şekilde pratik tecrübe sahibi olarak öğrenme sürecini başarıyla
tamamlıyorlardı. Böylece Ahîlik teşkilatı sayesinde meslek eğitimi alan öğrenciler,
teorik derslerin eğitim saatleri dışında kalan sürelerini çıraklık uygulamasıyla verimli
bir şekilde değerlendiriyordu (Ekinci, 2012: 196).
Ahîlik teşkilatında, çalışma mekânında veya iş yerinde yamak, çırak, kalfa ve usta
arasında hiyerarşik bir yaklaşım vardı. Bu hiyerarşi sayesinde ile meslek alanındaki
temel bilgiler yanında mesleğe dair incelikler ve ustaların kendilerine has meslek
sırları öğretilirdi. İşyerlerinde iş bittikten sonra akşamları toplanılarak ahlâk ve
temel dinî bilgileri içeren dersler yapılırdı. Bunun dışında at binme, güreşme ve silah
kullanma gibi talimler de yapılırdı (Solak, 2009: 11). Esnaf çırakları işleri bittikten
sonra medreselerde kendilerine tanınan ders görme imkânlarından da faydalanıyordu
(Tabakoğlu, 1994: 296).
Diğer taraftan Ahîlik teşkilatı bir sivil savunma teşkilatıdır. Anadolu’da Moğol
istilasına karşı sivil savunma hizmeti sağladığı gibi gerektiğinde askeri sahada da
rol aldı ve savaştı. Dindarların Kardeşliği olarak da bilinen Ahîlik teşkilatı, İslâm
dünyasında ortaya çıkan ve Akdeniz bölgesine yayılan bir ortaçağ ticaret lonca teşkilatı
olarak değerlendirilebilir. Ahî teşkilatı, dinî ve ekonomik uygulamaların benzersiz
birleşimiyle dikkate değer bir toplumsal model ortaya koydu. Ahîlik teşkilatı özünde,
İslâm’ın ilkelerine ortak bir bağlılığı paylaşan Müslüman tüccarlar ve zanaatkârlardan
oluşan bir üretim ağı idi. Bu teşkilat üretim gücüne dayanarak İslâm hukuk anlayışı
ve ahlâk ilkeleri doğrultusunda şehir hayatını ekonomik ve sosyal yaşam alanı olarak
örgütlü biçimde koordine etti. Örgütün üyeleri, iş anlaşmalarında dürüstlük, adalet
ve cömertliğin yanı sıra düzenli tasavvuf yaşamı ve diğer dinî uygulamalara bağlılığı
vurgulayan sosyal dayanışma ve ahlâkî davranış kurallarıyla birbirine bağlanmıştı
(Taeschner, 1954: 8).
Ahîlik teşkilatı, dinî faaliyetlerinin yanı sıra ortaçağ dünyasında da önemli bir
ekonomik güçtü. Teşkilatın üyeleri tekstil, metal işleme ve marangozluk dahil olmak
üzere çok çeşitli ticaret ve zanaat alanında faaliyet gösterdi. Genellikle tüm Ahîler
yüksek derecede mesleki yeterlilik ve uzmanlığa sahipti.
111
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Franz Taeschner’in çalışmaları Ahî teşkilatı ile Anadolu’da Türklerin tesis ettiği sosyoekonomik yapının özellikleri ve onun saygın bir mutasavvıf olan lideri Ahî Evran
arasındaki ilişkiye odaklanarak çok önemli veriler sundu. Taeschner, XV. yüzyılda
yazılan ve Osmanlı döneminin en önemli edebi eserlerinden biri olarak kabul
edilen Gülşehri’nin Mesnevisi’ni eleştirel olarak incelemeyi merkeze aldı. Özellikle
ekonomik ilişkilerde dinî bağlılığın ve etik davranışın önemine vurgu yapmalarında,
Ahî örgütünün dünya görüşü ve uygulamalarına ilişkin değerli bilgiler ortaya çıktı.
Taeschner’e göre, Ahîlik teşkilatı ekonomik organizasyona benzersiz yaklaşımıyla
özellikle dikkate değerdi. Bireysel çıkar arayışına güvenmek yerine, örgütün
üyeleri, tüm üyelerin karşılıklı yararını sağlamak için birlikte çalıştı. Bu, kaynakları
paylaşmayı, projeler üzerinde işbirliği yapmayı ve ihtiyaç anında birbirine destek
ve yardım sağlamayı içeren geniş bir sosyo-ekonomik organizasyon idi (Taeschner,
1955: 3-8). Ahîlik teşkilatını ortaçağ dünyasında yenilikçi ve etkili bir sosyal ve
ekonomik organizasyon modeli olarak nitelendirmek mümkündür. Modern çağda bu
organizasyon gerilerken, mirası bugün birçok Müslüman toplulukta, özellikle modern
İslâmî finans ve ekonomik uygulamalar biçiminde hissedilmeye devam etmektedir.
Ayrıca Franz Taeschner, İslâm hukukunun etkisi ve ortaçağ dünyasının daha geniş
ekonomik ve sosyal koşulları dahil olmak üzere Ahîlik teşkilatının ortaya çıktığı
tarihi ve kültürel bağlamı araştırdıktan sonra Ahî Evran’ın örgütün değerlerinin ve
geleneklerinin bir sembolü olarak önemini belirtmektedir (Taeschner, 1953: 479-480).
Anadolu, Rumeli ve Doğu Akdeniz coğrafyasında din, kültür ve ekonominin kesişimi
bu teşkilat sayesinde sağlıklı bir şekilde sürdü. Ahî teşkilatı ve onun tarihsel mirası
nesilden nesile geçti. Meslek hayatı ve şehir yaşamında Ahîler kardeşlik, karşılıklı
destek ve etik davranış çerçevesinde bir sosyal çevre oluşturdu. Ahî örgütünün üyeleri
büyük ölçüde göçebelik yaşam tarzından geliyordu. Yeni geçtikleri yerleşik hayatın
gereklerini yerine getirmek Ahî teşkilatı sayesinde daha kolay oldu. Ahilerin çeşitli
uygulamaları zamanla adet ve gelenek halini aldı. Bu değerler İslâmî öğretilerden
beslendi ve kök saldı. Böylece teşkilatın feta, ahiyat, ve ahiya kuralları olarak bilinen
davranış kuralları gelişerek etkinliğini korudu.
Ahîlik teşkilatının çıraklık ve eğitim sistemleri, sosyal sermaye ve itibara dayalı
sistemlerin kullanımı ve mal ve hizmetlerinde kalite ve zanaatkârlığa odaklanmaları
dahil olmak üzere ekonomik uygulamalarını da incelediğimizde ciddi bir profesyonellik
bilincinin varlığına şahit oluruz. Nitekim Ahî örgütünün profesyonellikleri ve
uzmanlıkları nedeniyle büyük saygı görmesi ve etkilerinin yakın coğrafyanın ötesine
geçerek daha geniş Müslüman dünyasına yayılması bu bakımdan olağan bir gelişme
oldu. Çünkü Ahîlik mensupları, yaptıkları işi topluma karşı bir hizmet bilinci ile ve bir
ibadet aşkı ile yapıyorlardı (Nurbaki, 1986a: 2). Şeyh Ahî Evran’ın Ahî örgütü üyeleri
tarafından olağanüstü saygı görmesi ve kutlu bir kişi olarak algılanması teşkilat
112
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
mensuplarının dünya ve ahiret mutluluğunu esas alan bir görüşe sahip olmalarından
ileri geliyordu. Ahî Evran’ın Ahî teşkilatı için manevi ve kültürel bir figür olarak rolü
ayrıca önemlidir (Nurbaki, 1986b: 6). Ahî Evran’ı örgütün değerlerini ve geleneklerini
bünyesinde barındıran bilge ve şefkatli bir lider olarak tasvir eden çeşitli menkıbeler
ve hikâyeler Ahîler arasında kabul gördü. Ayrıca çeşitli vesilelerle okunan dualar ve
sergilenen ritüel, Ahî Evran’a bağlılığı ortaya koydu. Ahî teşkilatına mensup olan
kişiler mesleklerini uygularken büyük bir sorumluluk duygusu ile hareket ederek
maddi ve manevi boyutta onurlara halel getirecek durumlardan kaçınıyorlardı.
İşlerini titizlikle ve adanmışlık ruhuyla yapmaya çalışıyorlardı (Gündüz, 1983: 104).
Ahîlik teşkilatını karakterize eden dinî ve ekonomik uygulamaların eşsiz bir
kombinasyonu bulunmaktadır. Bu uygulamaların büyük bir kısmı bugün İslâm
kültürü ve ekonomisini etkilemeye devam etmektedir. Ahîlik teşkilatının etik davranış,
karşılıklı destek ve sosyal sermaye anlayışı gibi değer ve uygulamaları günümüzde
İslâm kültürü ve ekonomisini etkileyen unsurlardandır. Ahîlik örgütünün, benzer
şekilde etik ve sosyal açıdan sorumlu yatırım uygulamalarına öncelik veren modern
İslâmî finans ve bankacılığın öncüsü olarak değerlendirilmesi mümkündür. Ahîlik
teşkilatının tarihsel ve kültürel bağlamına odaklanırsak, teşkilatın kalıcı mirası
ve çağdaş ekonomik kurumlarla potansiyel ilişkisi daha da kıymetlenecektir. Ahî
organizasyonunun mal ve hizmet üretiminde kalite ve zanaatkârlığa yaptığı katkı
çok önemlidir. Günümüzde benzer şekilde tüketici güveni ve sadakati oluşturmada
itibar ve kalitenin önemini vurgulayan bu yönüyle Ahîlik, modern marka kavramının
öncüsü olarak görülebilecektir.
6.Ahîlik Teşkilatı ve Batıdaki Loncalar
Ortaçağ İngiltere, Fransa, İtalya’daki loncalar ile İslâm ülkelerindeki Ahî loncaları
arasında benzerlikler olsa da, her bölgenin farklı sosyal, ekonomik ve kültürel
bağlamlarını yansıtan önemli farklılıklar da vardı.
Bu loncalar arasındaki temel benzerliklerden biri, ekonomik faaliyeti düzenleme ve
işgücü piyasasını kontrol etme rolleriydi. Tüm bu bölgelerdeki loncalar, üyelerinin
yüksek işçilik standartlarını sürdürmelerini ve katı etik ve ahlâkî kurallara bağlı
kalmalarını sağlamaya çalıştı. Ayrıca kentsel gelişimin şekillenmesinde ve ayrı bir
zanaatkâr sınıfın ortaya çıkmasında önemli bir rol oynadılar. Öte yandan Ahîler ile
batıdaki loncalar arasında önemli farklılıklar da vardı. Örneğin, ortaçağ İngiltere
ve Fransa’daki loncalar büyük ölçüde seküler anlayışa sahip örgütlerdi, İslâm
ülkelerindeki Ahî teşkilatları ise ahlâkî ve etik değerleri vurgulayan İslâm tasavvuf
ekolleri ile yakından ilişkiliydi.
Ayrıca loncaların yapısı ve örgütlenmesi de bölgeye göre farklılık gösteriyordu.
Örneğin, İtalya’da loncalar genellikle zanaat veya ticarete göre organize edilmişti ve
113
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
bireysel loncalar ayakkabıcılar, demirciler veya fırıncılar gibi belirli zanaatları temsil
ediyordu. Buna karşılık, ortaçağ İngiltere ve Fransa’daki loncalar, bir şehir içindeki
belirli mahalleleri veya mahalleleri temsil eden bireysel loncalarla coğrafi konuma
göre örgütlenme eğilimindeydi. Bu bölgelerdeki loncalar arasındaki bir diğer önemli
fark, toplumun daha geniş siyasî ve ekonomik yapılarıyla olan ilişkileriydi. Ortaçağ
İngiltere ve Fransa’sında, loncalar genellikle devlet tarafından sıkı bir şekilde kontrol
ediliyordu ve faaliyetleri katı düzenleme ve gözetime tâbiydi. Buna karşılık, İslâm
ülkelerindeki Ahî loncaları genellikle daha özerkti ve devlet kontrolü dışında faaliyet
gösteriyordu.
Genel olarak, geç orta çağ İngiltere, Fransa, İtalya’daki loncalar ile İslâm ülkelerindeki
Ahî loncaları arasında benzerlikler olsa da, her bölgenin farklı sosyal, ekonomik ve
kültürel bağlamlarını yansıtan önemli farklılıklar da vardı.
7.Ahîlik Teşkilatının Türk Kültürü ve Meslek Hayatına Çok Yönlü Katkıları
Ahî Evran ve Ahî teşkilatı orta çağda Anadolu’nun sosyal ve ekonomik hayatında
önemli bir etkiye sahipti. Ahî Evran ve diğer tasavvuf ehlinin öğretilerine dayanan
Ahîlik, Anadolu ve Ortadoğu’da var olan bir loncalar ve ticaret birlikleri ağıydı.
Ahîlik hakkında edindiğimiz önemli bilgilerin kaynağı büyük ölçüde İbn Battûta’dır
(İbn Battûta, 2004: 26-28). Orhan Bey (1326-1362) zamanında 1332 yılında Alanya
limanından girerek başladığı Anadolu gezisini büyük bir heyecanla sürdürmüştür.
Anadolu şehirlerini neredeyse baştan başa gezen İbn Battûta, Ahîlik teşkilatı hakkında
hem güvenilir hem de detaylı bilgiler vermiştir (Baştürk, 2013: 125). Antalya,
Akşehir ve Isparta’yı ziyaret ettikten sonra Denizli, Tavas, Muğla ve ardından Barçın’a
gitti. Konya’ya ilişkin gözlemlerini yaptıktan sonra Sivas, Gümüşhane, Erzincan,
Erzurum’u ve ardından Birgi’yi ziyaret etti (İbn Battûta, 2004: 28-30). İzmir, Bursa,
Bergama, Balıkesir, İznik, Bolu, Safranbolu, Kastamonu ve Sinop’a gitti. Sinop’ta
kırk gün kaldıktan sonra bir gemi kiralayarak Kırım’a gitti. Anadolu’ya dönüşü ise
Bizans’ın başşehri İstanbul üzerinden oldu (İbn Battûta, 2004: 442). İbn Battûta’nın
Anadolu seyahati, Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarına ilişkin Türklerin ekonomik,
siyasî, sosyal ve kültürel özelliklerini koruyup geliştirerek çetin koşullarda bir hayat
mücadelesi içinde olduklarını gösteren eşsiz gözlemleriyle doludur (Baştürk, 2013:
136-7). Gidip gördüğü köylerin, kasaba ve şehirlerin doğal, mekânsal, meteorolojik
ve demografik özellikleri yanında siyasî, ekonomik, sosyal ve kültürel yönlerini de
incelemiştir. Bir antropolog ve etnolog hüviyetine sahip İbn Battûta XIV. Yüzyılda
Anadolu ve İslâm dünyasının siyasî, beşerî ve fizikî haritasını çizdi. Anadolu’da
gittiği her şehirde Ahî zaviyelerinde konakladı. Ahilerin o çağda Anadolu’nun her bir
köşesinde teşkilatlanmış olduklarına tanık oldu. Bu yüzden onun Rıhle adıyla bilinen
seyahatnamesi Anadolu’daki Ahîlik teşkilatı ve Ahîlik mensuplarının tarihi rolleri
hakkında temel kaynaklar arasındadır.
114
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ahîler, etik davranışları, karşılıklı yardımlaşmaları ve sosyal sorumlulukları
ile tanınırlar ve içinde yaşadıkları toplumların ekonomik ve sosyal yapılarının
şekillenmesinde önemli rol oynarlar. Demirciler, dokumacılar ve marangozlar gibi
çeşitli zanaat ve meslekler için loncalar kurdular ve ilgili loncaların üyeleri arasında
işbirliğini ve karşılıklı yardımlaşmayı teşvik ettiler.
XIII. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasında, XIV.
Yüzyıldan itibaren ise gelişmesinde Ahîlik teşkilatı diğer tasavvuf kurumları gibi
önemli bir rol oynadı. Osmanlılar, Ahililerin gelenek ve uygulamalarından büyük
ölçüde etkilendi ve onların birçok sosyal ve ekonomik yaklaşımını kendi yönetim
sistemlerinin güçlendirilmesinde değerlendirdi. Genel olarak, Ahî Evran ve Ahîlik
öğretilerinin Anadolu’nun kültürü ve toplumu üzerinde kalıcı bir etkisi oldu.
Ahîlik teşkilatının Anadolu’nun ve ardından Rumeli’nin İslâmlaşması ve Türkleşmesi
üzerindeki etkisine dair bazı hususlar maddeler halinde aşağıda verilmiştir.
7.1. Türk Dilinin Yaygınlaştırılması
Ahî tarikatları, Türkçe konuşan esnaf ve tüccarların bir araya gelip deneyimlerini
paylaşmaları için ortak bir platform sağlayarak Türk dilinin yayılmasına yardımcı
oldu. Bu, Türkçenin Anadolu’da hâkim dil olarak kademeli olarak benimsenmesine
katkıda bulundu. Moğol istilalarının etkisiyle, Orta Asya’dan Anadolu’ya doğru göç
etmek zorunda kalan Türkler arasında Mevlâna Celâleddin, Hacı Bektaş Veli ve Ahî
Evran gibi büyük mutasavvıflar da vardı. Bu bilge kişiler Anadolu’daki insanlara
dostluk ve kardeşlik mesajlarını ulaştırmak yanında göçmen olarak gelen Türklere
manen önderlik edip, şehirleşmelerini ve ülkede kalıcı bir yurt edinmelerini
sağlamaya çalıştılar. Böylece yüksek bir dayanışma ruhu sergilerken Anadolu’da Türk
dili ve kültürünün yerleşmesi, Türk müziği, Türk örf ve adetleri ile Türk kültürünün
korunması bağlamında önemli roller üstlendiler (Anadol, 1991: 51).
7.2.Sanat ve Kültürel Değerlerin Yaşatılması
Ahîler, şiir, müzik ve diğer sanatsal ifade biçimlerini içeren sanatsal ve kültürel
ifadeleriyle tanınırlardı. Bu ifadeler, Anadolu’nun Türkleşmesinde rol oynayan bir
Türk kimliğinin ve kültürünün tanıtılmasına yardımcı oldu (İbn Battûta, 2004: 404).
Ahîler misafirperverlikleri ve cömertlikleri ile tanınırlardı ve Türk kültürel ve mutfak
geleneklerini yansıtan özgün bir mutfak geliştirdiler (Şeker, 2011: 94). Bu mutfak,
günümüz Türkiye’sinde hâlâ popüler olan kebap, pilav ve baklava gibi yemekleri
içererek zamanla Türk mutfağını oluşturdu.
Ahilerin bir topluluk ve kimlik duygusunu geliştirmeye yardımcı olan çeşitli ritüelleri
ve gelenekleri vardı. Örneğin, yeni üyeler için başlangıç törenleri düzenlerler, özel
115
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
kutlama ve anma günleri yaşarlar. Bu uygulamalar, Anadolu’da Türkçe konuşan
insanlar arasında ortak bir tarih ve gelenek duygusu yaratılmasına yardımcı oldu.
7.3. Ticaret ve Sanat Hayatının Güçlendirilmesi
Ahîlik teşkilatının mensupları demirciler, dokumacılar ve marangozlar gibi çeşitli
meslek ve zanaat alanında faaliyet gösteriyordu. Mal ve hizmetlerin kalitesi için
standartlar oluşturdular. Üretimi güçlendirmek yanında tüketicinin haklarını
çiğnemekten kaçındılar. Meslek ahlâkı ve toplum ahlâkına riayet edip, etik davranış
ve adil ticaret uygulamalarını desteklediler. Bu durum Türkçe konuşan tüccarlar ve
zanaatkarlar arasında bir topluluk ve güven duygusu yaratılmasına yardımcı oldu.
Böylece Anadolu ve Rumeli’de Türk ekonomik kimliğinin gelişmesine katkıda
bulundu. Ahî teşkilatı adına toplanan aidatlar bir sandıkta toplanarak ihtiyaç duyan
esnafa sermaye yardımı ve borç olarak tahsis ediliyordu (Anadol, 1991: 77).
Her esnaf grubunun bir yardım sandığı kurması zorunluydu. Buna Esnaf Kesesi,
Esnaf Vakfı veya Esnaf Sandığı da deniyordu. Böylece orta sınıf ile birlikte esnaf ve
zanaatkâr destekleniyordu (Çağatay, 1990: 151-152; Solak, 2009: 18-19).
7.4. Dinamik Toplumsal Örgütlenmenin Sağlanması
Ahîlik teşkilatı karşılıklı yardımlaşma, kardeşlik ve sosyal sorumluluk ilkeleri etrafında
örgütlenen etkin bir teşkilat haline geldi. Mali açıdan mücadele eden veya başka
zorluklarla karşılaşan üyeler için bir destek ağı sağladılar ve topluma geri vermenin
önemini vurguladılar. Bu da güçlü bir aidiyet bağı ve Türk Milletine mensubiyet
duygusunun gelişmesine yardımcı oldu. Ayrıca, İslâmî değer ve uygulamaların
Anadolu’da yayılmasına katkıda bulundu. İbn Battûta’nın gözlemlerine göre, Ahîler
şehirlerini ziyaret eden yabancılarla ilgilenerek onları misafir etmek noktasında
duyarlılık gösteriyordu. Ayrıca, bu tür misafirleri eşkıya ve vurgunculara karşı
korumak için gerekli önlemleri de alıyorlardı (İbn Battûta, 2004: 404).
Ahî tarikatları, bazı durumlarda siyasî etkiye dönüşen güçlü bir topluluk ve sosyal
sorumluluk duygusuna sahipti. Zaman zaman iktidar ile halk arasında arabuluculuk
yapmış, yerel yönetim ve karar alma süreçlerinde rol oynamışlardır. Ahî zaviyeleri
şehirlerden köylere ülkenin en uzak noktalarına kadar yayılmıştı. Bunlar toplanma,
buluşma, haberleşme ve konaklama imkânlarına kadar birçok sosyal hizmeti de
veriyordu (İbn Battûta, 2004: 404, 405, 410, 415).
Teşkilat mensuplarının evlilik, doğum, hastalık, vefat vb. durumlarda ortaya çıkan
olağanüstü masraflarının karşılanmasında Ahîlik kurumu destek oluyordu. Çeşitli
merasimlerin yapılmasında Ahîlik zaviyeleri kullanılıyordu (Anadol, 1991: 77).
116
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
7.5. İlim, İrfan ve Eğitim-Öğretim Faaliyetlerinin Yaygınlaştırılması
Ahîler, öğrencilerin İslâmî öğretileri ve diğer konuları öğrenebilecekleri okullar ve
medreseler kurdu. Bu, İslâmî bilginin yayılmasına ve Anadolu’nun Türkçe konuşan
nüfusu arasında okuryazarlığın gelişmesine yardımcı oldu. Mesleki eğitim ile temel
eğitim arasında bir bağ kuruldu. Meslek ahlâkının ilkeleri İslâm dininin öğretilerine
dayanılarak anlam kazandırıldı. Böylece meslek ilkeleri ile ahlâkî ve dinî ilkeler
arasında çatışma değil uyum sağlandı. Kaliteli üretim, standartlara uygun üretim,
doğru bilgilere dayalı pazarlama, adil fiyat, emek hakkı, ürün değeri, müşteri
memnuniyeti gibi temel alış-veriş kavramları sadece teorik düzeyde öğretilmedi.
Pratik hayatta uygulamaya konuldu. Böylece, eğitim-öğretim reel hayatın bir parçası
haline getirildi. Günümüzdeki meslek içi eğitim ve hayat boyu eğitim yaklaşımları
Ahîlik teşkilatının sunduğu eğitim-öğretim sistemin bir parçası idi (Ekinci, 2012:
116-117).
7.6. Bayındırlık Hizmetleri ve Şehir İmarına Katkılar Yapılması
Ahîler, şehir hayatının ihtiyaç duyduğu imar faaliyetine de katkı sağladı. Şehirdeki
camiler, mescitler, medreseler, zaviyeler, çeşmeler, hamamlar ve diğer yapıların
inşası ve bakımıyla ilgilendi ve bu tesisleri işletti. Anadolu’ya yerleşen Türkler kendi
mahallelerini kurdular, bulundukları şehirlere kendi varlıklarını yansıtan bayındırlık
faaliyetleri yaptılar. Teknik ve sanatsal becerilerini, Türk kültürel kimliği duygusunu
geliştirmeye yardımcı olan özgün Türk tarzı mimari oluşturmak için kullandılar
(Ruben, 1985: 616; Şahin, 1985:324-326).
7.7. Sivil Savunma ve Orduya Katkı Sağlanması
Ahîlik teşkilatına mensup kişilerin çoğu doğrudan doğruya veya dolaylı olarak
Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri kuvvetlerinde görev yaptı. Cesaretleri
ve sadakatleri ile diğer askeri birliklerden geri kalmadılar. Orduya farklı milletlerden
askerler katılsa da ortak lisanın Türkçe olmasına katkı sağladılar. Türkçe konuşan
Müslüman devletin Anadolu ve Rumeli’de yayılmasında rol oynadılar. Askerler
sefere çıktığında Ahîler orduya hem asker hem de meslek bilgileriyle katkı sağladı.
Demirciler, kılıç ustaları, çadır ustaları, ok-yay ve zırh ustaları aşçılar, terziler ve
nalbantlar gibi meslek sahipleri ordunun ihtiyaçlarını karşılamakta idi. Diğer taraftan
Anadolu’ya yeni gelen Türkler, bir yandan Bizans halkına, bir yandan da Orta
Asya’daki şehirlerini yok ederek arkalarından gelen Moğollar’a karşı çetin bir varlık
mücadelesi veriyorlardı. Bu yüzden, kurdukları Ahîlik sistemi bir meslek dayanışması
olduğu kadar yeni kazandıkları yurt topraklarını sivil savunma güçleriyle korudukları
bir teşkilat hüviyetindeydi (Anadol, 1991: 48).
117
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
7.8. Anadolu ve Rumeli’de İslâm’ın Yayılmasına Katkı Verilmesi
Ahîler, kişisel dindarlığı ve manevi bağlılığı vurgulayan daha geniş ve kapsamlı
tasavvuf hareketinin bir parçasıydı. Anadolu ve Rumeli’de farklı bir İslâmî kimliğin
gelişmesine yardımcı oldular (Gülçiçek, 2000: 201).
Ahîlik teşkilatı ve öğretileri genel olarak Anadolu’da hayatın çeşitli yönlerini etkileyen
çok yönlü bir olguydu. Etkileri, farklı bir Türk ve İslâm kimliğinin gelişmesine katkıda
bulundu ve onların mirası, günümüz Türkiye’sinin kültürel uygulamalarında ve
geleneklerinde hâlâ görülmektedir.
7.9. Değerli İnsan Erdemli Toplum Oluşturma Gayreti
Etik değerler her toplum için önemlidir. Tüm toplumlarda ikili ve çoklu insan
ilişkilerinde güven duygusunu sağlayan etik davranışlardır.
İslâm dünyasında ve Türk toplumlarında Fütüvvet ve Ahîlik teşkilatı önemli
fonksiyonlar icra etti. Akdeniz’den Basra Körfezi’ne Bağdat’tan Anadolu ve Endülüs’e
kadar uzanan geniş coğrafyada yaşayan toplumların ahlâkî yapısı İslâmî değerler ile
vicdani alt yapıya bağlanmış ve çok sayıdaki meslek mensupları da ortak etik değerler
etrafında kenetlendi (Konuşkan, 2016: 101).
İslâm coğrafyasında ve Anadolu’da etkin olan bazı tasavvuf hareketlerine mensup
dervişler herhangi bir iş yapmadan başkalarının yardımıyla yaşamlarını sürdürüyordu.
Moğol istilası sürecinde Anadolu’ya gelen Kalenderlik ve Rufailik ekollerine mensup
bazı dervişler şehirlerde ve köylerde başkalarına el açarak dileniyordu. El emeğini,
göz nurunu ululayan Ahîlik mensupları dervişlik yönü kendilerine benzeyen ama
dilenmek gibi yiğitlik ve cömertlik ilkelerine ters düşen bu duruma karşı bir bilinç
geliştirdi. Bu kişilere karşı ciddi bir örgütlenme sağlayarak gençlerin meslek sahibi
olmasına yardım ederek asalaklıkla mücadele etti (Bayram, 1991: 132-135).
Ahîler gerek meslek yaşamında gerekse toplumsal yaşamda etik davranış ve ahlâkî
davranışın nasıl olacağını bizzat yaşamlarında uyguladılar. Erdemli insan ve erdemli
toplumun önemini ortaya koydular (Bayram, 1987: 3). Anadolu’da Türkçe konuşan
insanlar arasında bir topluluk ve güven duygusunun gelişmesine yardımcı olan
dürüstlük, adalet ve cömertlik gibi değerleri desteklediler. Her Ahî meslek hayatında
onuruna leke getirmemeyi ilke edindiği gibi sanatında zirveye ulaşmayı ahlâkî bir
görev olarak görmüştür. Bu yüzden, Ahîler tarafından üretilen ürünler el emeği-göz
nuru sanat eserleri hüviyetinde olmuştur (Gülerman-Taştekil, 1993: 3).
Genel olarak, Ahîlik teşkilatı ve öğretileri, Anadolu’daki yaşamın çeşitli yönlerini
etkileyen karmaşık ve çok yönlü bir sivil toplum kurumuna hayat verdi. Onların
mirası, günümüz Türkiye’sinin kültürel uygulamalarında, geleneklerinde ve
kimliğinde hala görülebilir. Ahîlik teşkilatı ve öğretileri, Anadolu’nun İslâmlaşması ve
118
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Türkleştirilmesinde önemli bir faktör olmuş ve bölgenin sosyal, kültürel ve ekonomik
yapılarının önemli şekillerde şekillenmesine yardımcı olmuştur (Demir, 2000: 323).
Sonuç
Türkler anayurtları Orta Asya’da edindikleri akılık kültürünün kapsadığı yiğitlik,
kahramanlık ve cömertlik ilkelerini Müslüman olduktan sonra İslâm dininin
inanç ve ahlâk değerleriyle birlikte kaynaştırmıştır. Anadolu’da ortaya çıkan Ahîlik
kurumunun etkin ve kendine özgün yönlere sahip olmasının sebeplerinden birisi de
bu akılık kökenidir. Akılık ülküsüne sahip Ahîler’in öncüsü olan Fütüvvet teşkilatı IX.
yüzyılda İslâm dünyasında ortaya çıkan ve sonraki yüzyıllarda Akdeniz ve Avrupa’ya
yayılan meslekleri ve sanatları yaşatan çok kapsamlı bir örgütlenme ağına sahipti.
Dürüstlük, sadakat ve hayırseverliğin önemi de dahil olmak üzere bir dizi ahlâkî ve
meslekî ilkeye bağlılıklarıyla karakterize edildiler. Belirli ülkeler açısından Fütüvvet
teşkilatı mensupları özellikle Mısır, Suriye ve Irak dahil olmak üzere İslâm dünyasında
etkiliydi. İslâmî dönemde İspanya’da da önemli bir varlıkları vardı. Bu bölgelerde
Ahîler, loncaların ve ticaret teşkilatlarının gelişiminin şekillenmesinde önemli bir rol
oynadılar ve onların mirası modern ticaret dünyasında ve toplumsal faaliyetlerin pek
çok alanında hâlâ görülebilmektedir.
Ahîlik teşkilatı sayesinde Anadolu ve Rumeli’nin demografik yapısında Türkler lehinde
bir değişim ve dönüşüm oldu. XIII. Yüzyıldan itibaren etkisi hissedilen teşkilat XIV.
Yüzyılda esas varlığını gösterdi. Anadolu’nun İslâmlaşması ve Türkleşmesine katkı
sağlayan Ahîler, Anadolu’daki Türk Beylikleri’nin toplumsal düzeni kontrol etmesine
yardım etti. Osmanlı Devleti’nin şehir hayatından güç alarak yayılmasına Ahîlik
teşkilatı katkı sağladı (Çağatay, 1976: 425).
Ahilerin zaviyeleri meslek öğrenim merkezleri olmak yanında sanat, ticaret ve
eğitim kurumu olarak faaliyet gösterdi. Zaviyeler ihtiyaç anında bir konaklama
merkezi olduğu gibi öğrenci, öğretmen, yolcu ve ihtiyaç sahiplerine hizmet veren
imarethaneleri de bünyesinde barındırdı. Ahî loncaları, dokuma, marangozluk,
metal işçiliği ve deri işçiliği dahil olmak üzere çok çeşitli ticaret ve zanaatlarla
uğraşıyordu. Ayrıca üyelerine kredi, sağlık, dul ve yetimlere destek gibi sosyal
hizmetler de sağladılar. Bulundukları şehirlerde Türkçe’nin kullanılması, Türk kültür
ve sanat anlayışının mimari eserlerden kılık kıyafete kadar her alanda varlığını ortaya
koyması ve sürdürmesinde, toplumsal dayanışma sağlanmasında, erdemli bir toplum
oluşmasında, belli kalite ve standartlarda üretim yapan meslek örgütlerinin ekonomik
faaliyetlerini sürdürmesinde, ülkenin sivil savunmasında ve ordunun asker ve usta
ihtiyacının karşılanmasında Ahîlik teşkilatı etkin rol sahibi olmuştur. Bu bağlamda
Osmanlı Devleti’nin kurulması ve gelişmesinde Ahilerin ciddi rolü oldu (Demir,
2000: 322-323).
119
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ahîlik teşkilatının değer ve uygulamaları İslâm kültürü ve ekonomisi üzerinde kalıcı
bir etki meydana getirdi. Günümüzde İstanbul, Ankara, Konya, İzmir, Kayseri ve
Bursa gibi büyükşehirlerde Ahîlik teşkilatının devamı niteliğinde olan esnaf örgütleri
ve ticaret odalarının faaliyetleri ve hizmetleri kültürden sanata, eğitimden sosyal
dayanışmaya kadar çok çeşitlidir. Özellikle büyük şehirlerimizdeki ticaret odaları kendi
adlarıyla anılan üniversiteler kurmaya başladı. Bu üniversiteler bulundukları şehre
ciddi katkılar verdiği gibi ticaret ve sanayii alanında nitelikli istihdam oluşturmaya
kaynaklık ediyorlar. Bu konuda, İstanbul’da İTO, Ankara’da ise OSTİM ve TOBB
tarafından kurulan Üniversiteler kayda değer başarılı örnekler arasındadır. Ayrıca,
hemen her ticaret odasının kurduğu ve devlete bağışladığı ilkokullar, ortaokullar
ve liseler yanında spor salonları, kimya, fizik ve bilgisayar laboratuvarları ülkenin
kalkınmasına katkılar sunmaktadır. Yine birçok esnaf teşkilatı ve ticaret ve sanayi
odasının kültür yayınları vardır. Böylece çağlar öncesine dayanan üretime, kaliteye,
eğitime, yeteneğe, tecrübeye ve istihdam oluşturmaya önem veren Türk ekonomi
anlayışı, sosyal ve kültürel değerleriyle gelişmesini sürdürmektedir. Bu bakımdan,
Ahîlik teşkilatının çağdaş ekonomik kurumlar üzerindeki doğrudan etkilerinin
kapsamlı bir analizini sunacak yeni akademik araştırmalara ihtiyaç vardır.
Kaynakça
Alkan, Cevat vd. (1980). Mesleki ve Teknik Eğitim Prensipleri, Ankara.
Anadol, Cemal. (1991). Türk-İslâm Medeniyetinde Ahîlik Kültürü Ve Fütüvvetnâmeler, Ankara.
Aykut, A. Sait. (2009). İbn Battûta’da “Ahı” Kelimesi ve Anadolu. Cogito, Sayı: 59. Yaz 2009.
Baştürk, Nadir. (2013). İbn Battûta’nın Anadolu Seyahati ve Ahilerle Karşılaşması. Konya Kitabı XIV:
Ahîlik, Ahîlik Teşkilatı ve Konya’daki İzleri. (Editör H.Ahmed Özdemir), Konya. s. 125-137.
Bayram, Mikail. (1982). Ahî Evren’in Öldürülmesi ve Ölüm Tarihinin Tesbiti. TED, sayı: 12. s. 521-540.
Bayram, Mikail. (1991). Ahî Evren ve Ahî Teşkilatının Kuruluşu, Konya.
Bayram, Mikail. (2005). Sosyal ve Siyasî Boyutlarıyla Ahî Evren-Mevlana Mücadelesi, Konya.
Bayram, Sadi. (1987). Ahîlik, Vakıflar ve Loncalar. Ahîlik Yolu, sayı 15, Mayıs 1987.
Çağatay, Neşet. (1976). Fütüvvetçilikle Ahiliğin Ayrıntıları. Belleten, sayı 159, Ankara.
Çağatay, Neşet. (1981). Fütüvvetnâmeler Nedir, Niçin Düzenlenmişlerdir? VIII. Türk Tarih Kongresi,
Ankara 1981, II/574.
Çağatay, Neşet. (1982). Anadolu’da Ahîlik ve Bunun Kurucusu Ahî Evren. Belleten, cilt, XLVI, sayı 182,
Ankara.
Çağatay, Neşet. (1989). Bir Türk Kurumu Olan Ahîlik, Ankara.
Çağatay, Neşet. (1990). Ahîlik Nedir?, Ankara.
Çeker, Semih. (2013). Bir Eğitim Kurumu Olarak Ahî Zaviyeleri ve İşyerleri. Konya Kitabı XIV: Ahîlik ,
Ahîlik Teşkilatı ve Konya’daki İzleri, (Editör H.Ahmed Özdemir), Konya.
Demir, Galip. (2000). Osmanlı Devletinin Kuruluşu ve Ahîlik, İstanbul.
Doğru, Halime. (1991). XVI. Yüzyılda Sultanönü Sancağında Ahîler ve Ahî Zaviyeleri, Ankara.
Ekinci, Yusuf. (2012). Ahîlik. Ankara.
Giese, Frederic. (1925). Osmanlı İmparatorluğu’nun Teşekkülü Meselesi”, Türkiyat Mecmuası, cilt: 1
Ağustos 1925.
120
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Gölpınarlı, Abdülbaki. (1952). İslâm ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilatı ve Kaynakları. İstanbul Üniversitesi
İktisat Fakültesi Mecmuası. Cilt XI. Sayı 1-4. İstanbul. Ekim 1949 Temmuz 1950.
Gülçiçek, Ali Duran. (2000). Anadolu ve Balkanlar’daki Alevi Bektaşi Dergâhları (Tekke, zaviye ve Türbeler)
(13.-19.yy). Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi. XVI. s. 201.
Gülerman, Adnan - Taştekil, Sevda. (1993). Ahî Teşkilatının Türk Toplumunun Sosyal ve Ekonomik Yapısı
Üzerindeki Etkileri, Ankara.
Gündüz, İrfan. (1983). Osmanlılarda Tekke-Devlet Münasebetleri, İstanbul.
Hartmann, Angelika. (2006). Nâsır-Lidînillâh. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul.
XXXII/399-402.
İbn Battûta. (2004). Ebu Abdullah Muhammed et-Tancî, İbn Battûta Seyahatnâmesi, (Yayınlayan; A. Sait
Aykut), İstanbul.
Koçak, Orhan- Gürün Fethi. (2015). Ahîlik Geleneğinin Günümüzde Sosyal İçerme Politikalarına
Olabilecek Katkıları”, Uluslararası Emek ve Toplum Dergisi Cilt: 4, Yıl: 4, Sayı: 8, Ankara.
Konuşkan, Müveddet. (2016). Dört Kutsal Kitap Ve Yaratılış Felsefesi Çerçevesinde, Fütüvvet Devri Ve Ahîlik
Teşkilatından Günümüze Etik: Muhasebe Etik Kuralları Açısından Karşılaştırmalı Bir Analiz, Selçuk
Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Konya.
Köprülü, M. Fuat. (1976). Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Ankara.
Köprülü, M. Fuat. (1988). Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, Ankara.
Kütükoğlu, Mübahat. (1986). Osmanlı Esnafında Oto-Kontrol Müessesesi, Ahîlik ve Esnaf, İstanbul.
Nurbaki, Haluk. (1986a). Manevi Değerler ve Esnaf. Ahîlik Yolu. Sayı 2, Nisan 1986.
Nurbaki, Haluk. (1986b). Çalışmada İbadet Hikmeti, Ahîlik Yolu. Sayı 4, Haziran 1986.
Ocak, Ahmet Yaşar. (1996b). Fütüvvetnâme. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. İstanbul. XIII/2645.
Ocak, Ahmet Yaşar. (1996a). Fütüvvet. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. İstanbul 1996, XIII/262.
Öcal, Mustafa. (2012). Ahilerden Günümüze Esnaf Ahlâkî ve Çırak Yetiştirme Yöntemi, 2. Uluslararası
Ahîlik Sempozyumu, 19-20 Eylül 2012: Kırşehir, cilt: I.
Özkan, Mustafa. (1996). Gülşehrî. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul. XIV/250-252.
Ruben, W. (1985). Kırşehir’in Dikkatimizi Çeken San’at Âbideleri: Yapılar. (Teecüme: Abidin İtil), TTK
Belleten, XI/44 (1947), s. 616;
Solak, Fahri. (2009). Ahîlik, Kuruluşu, İlkeleri ve Fonksiyonları, İstanbul.
Şahin, İlhan. (1985). Ahî Evran Vakfiyyesi ve Vakıflarına Dair. MÜTAD, sayı 1. s. 324-341.
Şahin, İlhan. (1986). Osmanlı Devrinde Ahî Evran Zaviyesinin Hususiyetine Dair Bazı Mülâhazalar ve
Vesikalar. Ahîlik ve Esnaf: Konferanslar ve Seminer, Metinler-Tartışmalar, İstanbul. s. 159-174.
Şahin, İlhan. (1988). Ahî Evran. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul. I/529-530.
Şeker, Mehmet. (2011). Türk İslam Medeniyetinde Ahîlik ve Fütüvvet-Namelerin Yeri. İstanbul.
Tabakoğlu, Ahmet. (1994). Türk İktisat Tarihi, İstanbul.
Tabakoğlu, Ahmet. (2009). Türkiye’de İş Ahlâkı Geleneği. İşletmelerde İş Etiği, İstanbul.
Taeschner, Franz. (1953). Zwei Gazels von Gülşehri”, 60. Doğum Yılı Münasebetiyle Fuad Köprülü Armağanı,
İstanbul. s. 479-485.
Taeschner, Franz. (1954). İslâm Ortaçağında Fütüvvet Teşkilatı”, (Tercüme: Fikret Işıltan) İstanbul
Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, cilt: XV, sayı: 1-4.
Taeschner, Franz. (1955). Gülschehrīs Mesnevi auf Achi Evran, den Heiligen von Kırschehir und Patron der
Türkischen Zünfte, Wiesbaden.
Tarım, Cevat Hakkı. (1938). Kırşehir Tarihi Üzerinde Araştırmalar I, Kırşehir 1938.
Tarım, Cevat Hakkı. (1948). Tarihte Kırşehri-Gülşehri ve Babailer-Ahîler -Bektaşiler, İstanbul.
121
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Torun, Ali. (1996). Muhtevaları ve Kaynakları İtibariyle Fütüvvetnameler”, I. Uluslararası Ahîlik Kültürü
Sempozyumu Bildirileri, Ankara.
Torun, Ali. (1998). Türk Edebiyatında Türkçe Fütüvvet-nâmeler Üzerine Bir İnceleme, Ankara.
Turan, Namık Sinan. (2007). Selçuklu ve Osmanlı Anadolu’sunda Ahiliğin Sosyo- Ekonomik Gelişim
Süreci. İstanbul Üniversitesi Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, Sayı:52, İstanbul.
Uçma, İsmet. (2003). Bir Sosyal Siyaset Kurumu Olarak Ahîlik, (Doktora Tezi) İstanbul Üniversitesi,
İstanbul.
Uludağ, Süleyman. (1996). Fütüvvet. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul. XIII/261.
Uzunçarşılı, İ. Hakkı. (1984). Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal, Ankara.
Ürkmez, Melahat. (2013). Ahıilik, Konya’da Ahilik Teşkilatı Ve Zâviye Evleri”, Konya Kitabı XIV: Ahîlik,
Ahîlik Teşkilatı ve Konya’daki İzleri, (Editör H.Ahmed Özdemir), Konya.
Yılmaz, Hasan Kâmil. (2010). Şehâbeddin Sühreverdî. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. İstanbul.
XXXVIII/40-42.
122
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
TÜRKİYEʼDE AHİLİK
ÇALIŞMALARININ SEYRİ
1913-1932
Yusuf Turan GÜNAYDIN*
Ankara’nın Osmanlı hakimiyetine geçişiyle birlikte bu şehirde kurulmuş bulunan
Ahi yönetimi sona ermiş oluyordu. Bu durum Ahiliğin de birden ortadan kalması
anlamına gelmiyordu. Eski Türkiye’de Ahilik düzenine göre teşekkül etmiş bulunan
esnaf kolları varlığını koruyor ve faaliyetini de sürdürüyordu. Ahilik adı altında
olmasa da Tanzimat Dönemine kadar bir şekilde varlığını devam ettiren esnaf
teşekkülleri (Ehl-i Hıref) bu dönem içinde “gedik” ve “borsa” sisteminin ticaret
hayatına girmesiyle birlikte büyük bir değişim yaşayacaktır.
1900’lü yıllara gelindiğinde kavram olarak unutulmuş gözükse de Ahilik konusu
1900’lü yılların başından itibaren yoğun bir biçimde ilgi görmeye başlamıştır. Bu
alanda özellikle İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin hazırlattığı iki ayrı Ahilik Raporu,
konuyla ilgili araştırmaları teşvik etmiş görünmektedir. Daha sonra Ankara Ahiliği
üzerine Ahmed Tevhid’in kaleme aldığı bir makale bu alana ilgiyi artırmıştır. Gerek
onun görüşleri doğrultusunda başka yazılar kaleme alan araştırmacılar ve gerekse
Köprülüzâde M. Fuad’ın tenkidî yaklaşımını ortaya koyan makalesi konunun geniş
bir okuyucu kesimine ulaşmasında etkili olmuş görünmektedir.
İlk Ahilik Çalışmalarına Toplu Bakış (1913-1932)
İttihat Terakki Cemiyeti›nin hazırlattığı raporlar bugün bütünüyle elimizde değildir.
Meclis-i Mebusan’da konunun ilk kez Aydın milletvekili Hacı Süleyman Efendi1
tarafından gündeme getirildiği bilinmektedir. Bu mebus, II. Meşrutiyet’ten sonra (24
Temmuz 1908) kurulan Mecliste “Ahi teşkilatının esnaf hayatına, zamanın şartlarına
uygun değişikliklerle uygulanması”nı isteyen bir takrir sunmuşsa da bu teklifin pek
de ciddiye alınmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Süleyman Efendi’nin takriri de
konuyu siyasi sahada gündeme getirmekten ibaret kalmış bir girişimdir. Dolayısıyla
*
Emekli, ytgunaydinyahoo.com https//orcid.org/0000-0001-8342-3495
1
Hacı Süleyman Efendi (1855-5 Ekim 1923; ailesi, Soyadı Kanunu’ndan sonra Bilgen soyadını almıştır.), II.
Meşrutiyet’in ilanından sonra açılan Osmanlı Meclis-i Mebûsan’ında ve TBMM 1. Dönem’de mebusluk
yapmış, kanun önerileri ve konuşmalarıyla akıllarda kalmış bir din ve siyaset adamıdır. Nazilli Medresesinde
Müderrislik, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kuruculuğu, Sivas Kongresi Temsilciliği, Osmanlı Meclis-i
Mebûsan I. Dönem Aydın Mebusluğu, TBMM I. Dönem İzmir Milletvekilliği yapmıştır. TBMM Albümü,
tbmm.gov.tr. Erişim tarihi: 21 Ocak 2012.
123
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ahilik konulu ilk ciddi yazılı çalışmaları 1913 yılında Ahmed Tevhid [Ulusoy]
tarafından yayımlanan bir makaleyle başlatabiliriz.
Nisan 1913’ten itibaren ortaya konulan Ahilik konulu çalışmalar, makale ve yazı dizisi
düzeyindeki malzemelerdir. Zaten 1930’lara kadar Ahilik üzerinde kitap çapında bir
çalışma ortaya konulmamıştır. Konuyla ilgili kitap çapındaki ilk çalışmanın müellifi
Muallim Cevdet’tir [İnançalp]. Muallim Cevdet’in Arapça kaleme aldığı Zeylün ‘alâ
Fasli’l-Ahiyyeti’l-Fityâni’t-Türkiyye fî Kitâbi’r-Rıhleti’bni Battûta adlı eserin baskı
tarihi ise 1932’dir. Onun bu alandaki son derece takdire şayan çabası sebebiyle ilk
Ahilik çalışmalarını 1913-1932 tarih aralığında ortaya konulmuş kabul edebiliriz.
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin biri kayıp iki Ahilik Raporundan birinden uzunca
iktibaslarda bulunan Meslek gazetesinde 1925 yılında yayınlanmış on bölümlük bir
yazı dizisini yayın tarihi muahhar olmasına rağmen en başta zikredebiliriz. Çünkü
Ahilik konularını tetikleyen metinler olarak Ahilik raporlarından elimizde bulunan
parçalar, bu yazı dizisinin içinde bulunmaktadır.
İlk Ahilik çalışmalarının kronolojik akışı şöylece gösterilebilir:
a) İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin hazırlattığı iki ayrı rapor: Bursalı Mehmed Tahir ve
Hasan Fehmi Turgal ile Baha Said Bey’e hazırlatıldığı bilinen bu raporlardan elimizde
bazı iktibasların dışında bir şey yoktur; tam metinler bulunamamıştır. Kaynaklar, ilk
Ahilik Raporunun kayıp olduğunu, ikincisinin ise İttihat ve Terakki Cemiyeti yanlısı
bazı süreli yayınlarda neşredildiğini belirtmektedir (Görkem, 2006: 84-103; Toprak,
1982: 280 vd.).
b) Ahilik hakkında yayınlanan ilk yazı: Ahmed Tevhid’in “Ankara’da Ahiler Hükümeti”
başlıklı çok ses getiren makalesidir. Ankara Ahilerini konu alan ve günümüze kadar
ilgi odağı olma özelliğini koruyan yönüyle bu makale, Türkiye’de Ahilik alanına ilgiyi
artırmış mütevazı ve iyi niyetli bir araştırma olarak 1 Nisan 1329 [14 Nisan 1913]
tarihinde yayınlanmıştır (TOEM, 1329, 19, 1200-1204).
c) Bereketzâde İsmail Hakkı’nın Ahiliği iktisadi fıkıh açısından ele aldığı makalesi:
Bereketzâde “Ahiler Tarikatı” başlıklı (10 Muharrem 1332 / 9 Aralık 1913) bu
makalesini aynı yıl bastırdığı Necâib-i Kur’âniyye adlı eserinin sonuna da almıştır.
Burada konuya daha çok İslâm fıkhı ve iktisadî-ahlâkî açıdan yaklaşmıştır. Bu
makalede Ankara Ahiliği hususuna değinilmez.
d) Mühendis Fâik’in Ahilik kavramını öne çıkarmayan yazı dizisi: “Esnaf İçin Terakki
Yolları” başlığıyla yedi bölüm hâlinde İttihatçı çizginin süreli yayınlarından Halka
Doğru dergisinde yayımlanan bu yazı dizisi 24 Teşrinievvel 1329 [6 Kasım 1913], S.
29-30 - 6 Şubat 1329 [19 Şubat 1914], S. 404 arasında yayımlanmıştır.
Yazı dizisinde “esnaf ” kavramı öne çıkartılmış ve Ahilik kavramı telaffuz edilmemişse
124
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
de esnaf teşkilatının yüzyıllar boyu Ahilikle özdeşleşmiş olması sebebiyle bu metin de
Ahilikle ilgili ilk çalışmalar kapsamına değerlendirilmelidir.
e) Halil Edhem’in Ankara’daki Ahi kitabeleriyle ilgili yazısı: Yukarıda söz ettiğimiz
iki makaleden üç yıl kadar sonra yayınlanan bir makaledir. Halil Edhem [Eldem],
Ahmed Tevhid’in yakın arkadaşlarındandır. Metinde, Ankara’da Ahilerden
kalma belgeler arama çabası belirginleşmekte ve bu meyanda iki kitabenin metni
değerlendirilmektedir. Yayınlanış tarihi 1 Kânûnievvel 1332 [14 Aralık 1916]’dir.
Bereketzâde’nin konuya dinî açıdan yaklaşan makalesini dışarıda tutarsak Ahmed
Tevhid’den sonra bu alanda ilk makalelerden birini Halil Edhem’in yazmış olması
şaşırtıcı değildir. Çünkü sonuçta bu iki araştırmacı, hemen hemen aynı ilgi alanlarına
sahip ve kendi aralarında görüş alışverişinde bulunan arkadaş-yazarlardır. Belirtelim
ki Halil Edhem’in yazısı, Ahmed Tevhid’in yazısını tamamlaması açısından aslında
Bereketzâde’nin yazısından önceye de alınabilir.
f) Muallim Cevdet’in altı bölümlük yazı dizisi: Ahmed Tevhid, Bereketzâde ve Halil
Edhem’den üç yıl kadar sonra Muallim Cevdet [İnançalp] Büyük Mecmûa’nın 1335
[1919] tarihli 5. sayısında başlayıp 10. sayısına kadar altı bölüm süren bir yazı dizisi
kaleme almıştır. Baş tarafındaki kısa Ahilik tarihçesinin dışında esas itibariyle İbn-i
Battûta Seyahatnâmesi’nin Anadolu bölümünün ara başlıklar konularak yeniden
yazılmış tercümesinden ibaret gözükmektedir. Fakat Muallim Cevdet, yazdığı tarihçe,
koyduğu ara başlıklar ve sadece Anadolu’daki Ahi zâviyelerinin XIII. yüzyılda hangi
beldelerde bulunduğu hususuna dikkatini teksif etmesiyle aslında İbn-i Battûta’yı
özetleyen bir makale kaleme almış olmaktan daha ileriye de geçmiş bulunmaktadır.
O ayrıca Ankara Ahiliği konusunda da Ahmed Tevhid’i referans göstermektedir.
Yazısının Büyük Mecmûa’da imzasız yayınlanan beşinci bölümünde2 ise Ahi
Ocaklarında “terbiye ve tedris” usûlü konusunu ele almış, imzalı altıncı bölümünde
de konuya devam etmiştir.
g) Mehmed Muhsin’in Ankara’nın Osmanlı hakimiyetine geçişine odaklanan yazısı:
Ankara Ahilerine değinen bir yazar da Mehmed Muhsin’dir (1856-1906).3 Mehmed
Muhsin, Ankara üzerine Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde yazdığı yazıda (1921)
Ankara’nın kadim tarihinden söz ederek mevzuu, Ankara Ahilerine getirmekte ve
kaynak eksikliğinden bahsederek Ankara’da Ahiler isminde bir cemaatin senelerce
hüküm sürdüğü; bu hakimiyetin İlhânîler zamanına rastladığı ve bu şehirdeki
Ahilerin, Selçuklu Devleti’nin parçalanmasıyla şehirde güç kazanan birtakım eşraf
ve ağalar da olabileceği gibi hususular üzerinde durmuştur. Ayrıca Halil Edhem’in
2
3
Bu bölüm imzasız yayınlanmışsa da hem yazı dizisinin başında konusuna işaret edilmiş olması, hem
de konunun devam etmesi ve bir sonraki sayıda imzalı son bölümün bulunması gibi sebeplerle Muallim
Cevdet’e ait olduğu şüphesizdir.
Biyografisi hk. bk. Yunus Özger, “Mısır’ın İdari ve Sosyo-Ekonomik Yapısına Dair II. Abdülhamit’e Sunulan
Bir Layiha”, History Studies (Ortadoğu Özel Sayısı), 2010, 308-309.
125
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
yazısında tanıtılan Ahi Şerefeddîn Mehmed’e ait şecerenâmeyi de önemli bulmaktadır.
Müellif, “Ankara’da hükûmet eden Ahiler, bunlardan mı idi, yoksa daha başka zevât mı
idi?” sorusunu sorarak “Tarihlerin bunlara dair verdikleri malûmat, baştan başa bir
manzara-i tezâd, birbirini nakz eden muhtelif ve dûrâdûr birer hikâye-i mübhemâttan
ibarettir.” sonucuna ulaşmaktadır.
Öyle anlaşılıyor ki o, yazısını Ahmed Tevhid ve Halil Edhem’in yazılarını görerek
yazmıştır. Her ne kadar Ankara Ahiliği konusunda Ahmed Tevhid’in söylediklerini
bizzat onu, adını anarak eleştirmiyorsa da konuyla ilgili çekincelerini de ortaya
koymuştur.
h) Ahmed Refik’in daha önceki makaleleri özetler görünen yazısı: Ahmed Refik Altınay
(1881-1937) yazısını Rûmî 17 Kânûnievvel 1337 / Milâdî 17 Aralık 1921 tarihinde
yayımlamıştır (İkdam, 1337, 8892, 3). Metinde, Mehmed Muhsin’in makalesiyle
aynı yıl içinde yayınlanmıştır ve yine Ankara Ahileri konusu ele alınmıştır. Müellif
kendisinden önce Ankara Ahiliği hususunda yazılan yazılara işaret etmemişse de
Ahmed Tevhid, Halil Edhem ve Mehmed Muhsin’in oluşturduğu zeminde onlarla
hemen hemen aynı görüşleri serdetmekte ve yazısında asıl itibariyle Osmanlı
hâkimiyetine geçtikten sonra Ankara’da Ahiliğin durumuna değinerek konuyu Fatih
devrine kadar getirmektedir.
Ahmed Refik’in Ahmed Tevhid’den ayrıldığı husus, Ahilerin Ankara’da Osmanlı
öncesinde bir “hükûmet” kurmadığı; birleştiği husus ise “Ankara’yı Osmanlı idaresine
savaşsız teslim ettikleri” hususudur. Ahmed Refik kaynak belirterek Sahâifü’l-Ahbâr
ve Tâcü’t-Tevârîh’te geçen ve Ahilerin Osmanlı idaresine Ankara’yı âdeta savaşarak
teslim ettiklerine dair ifadeleri cesaretle reddetmekte ve isabetsiz bulduğunu açıkça
vurgulamaktadır. Hatta bu tutumuyla, aynı nokta üzerinde Ahmed Tevhid’den
daha ısrarlı görünmektedir. Vurguladığı en önemli noktalardan biri de; Ankara’yı
Osmanlılara teslim ettikten sonra bile Anadolu’nun daha o zamanlar Osmanlı
hâkimiyetinde olmayan bölgelerinde Ahilerin faal oldukları ve zâviyelerinin
bulunduğu gerçeğidir. Gerçekten de Ahilerin Ankara’daki konumunun Anadolu’nun
Osmanlı hâkimiyetine henüz geçmemiş bölgelerindeki konumlarından fazlaca bir
farkı bulunamaması akla daha yatkın gözükmektedir.
i) Ahi zaviyeleri ve loncalarla ilgili bir yazı dizisi: İmzasız olarak “Eski Ahi Zaviyeleri
ve Esnaf Loncaları” başlığıyla dört bölüm hâlinde yayımlanmıştır. Yazı dizisi 30
Kânûnisânî 1338 [30 Ocak 1922], S. 40; 6 Şubat 1338, S. 41; 13 Şubat 1338, S. 42; 13
Mart 1338, S. 46 tarih ve sayılı Çorum adlı bir süreli yayında yer almıştır.
Eski harfli mahalli bir gazetede uyuyan bu yazı dizisinden araştırmacı Cavit Güzel’in
bir araştırması sayesinde haberdar olmuş bulunuyoruz (Köksal vd., 2022: 373-386).
j) “Eski Türkiye’de İş Teşkilâtı” başlıklı yazı dizisi: Ahilikle ilgili en uzun yazı dizisi
olan bu metin Meslek, Yıl: I, 31 Mart 1925, S. 16 – 3 Haziran 1925, S. 25 arasına
126
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
yayımlanmıştır. İçinde İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin hazırlattığı Ahilik raporlarından
birinin (bir ihtimal ikincisinin4) kısmen iktibas edildiği yazı dizisidir. Bu raporla
ilgili bütün yayınların kaynağı bu metindir. Rapordan elde bulunan parçalar, haftalık
Meslek gazetesindeki bir yazı dizisinin içinde -alındığı kaynak belirtilmeden- iktibas
edilmiştir. Ancak burada rapor bütünüyle iktibas edilmediği ve alıntılanan kısmına
da yer yer müdahale edildiği için eksiktir. Fakat İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin
hazırlattığı raporlarla ilgili çalışmalarda Ahilik Raporu, hep Meslek’teki eksik hâliyle
kullanılmıştır (Görkem, 2006: 84-103).
Ahilik araştırmaları açısından önemli bir kaynak olarak bu yazı dizisi konuyu tarihî
arka planıyla birlikte iktisadî boyutlarıyla ortaya koyan bir yaklaşıma sahiptir. Yazı
dizisi, İttihat ve Terakki Cemiyeti devrinden itibaren yoğun bir biçimde gündeme
gelen ve ilk Cumhuriyet yıllarında da süren “millî iktisat” arayışlarının bir sonucu
olarak ortaya konulmuş gözükmektedir.
Hemen her bölümünün başında o bölümü özetleyen ve alt başlık konumundaki
ifadeler yer almaktadır. Yazı dizisini hazırlayanın kim olduğu belirtilmemiştir. İlk
bakışta Meslek idarecileri Yeni Türkiye’deki iş hayatının yönlendirilmesi açısından
Eski Türkiye’nin iş hayatı konusunda tarihî malûmata ihtiyaç duymuş ve böyle bir
etüde girişmişler izlenimi doğmaktadır. İlk bölümdeki sunuşta5 eski Türkiye’nin iş
ve esnaf hayatından, iş erbabı arasındaki dayanışmadan ve bu dayanışmanın nasıl
bozulduğundan söz etmek istediklerini belirten Meslek yetkilileri, bu konuyu başarılı
bir biçimde yazabilmek için elde yeterli vesikaların bulunmadığını vurgulayarak,
okuyucularından yazı dizisine katkı istemektedir. Bu katkının sağlanıp sağlanmadığı
konusunda elimizde herhangi bir ipucu yoktur. Çünkü yazı dizisinin bütün
bölümleri isimsiz olarak; sonuna üç yıldız konularak yayınlanmıştır. Yani katkıda
bulunan herhangi bir yazarın adına ve Meslek’in bu konuda herhangi bir tasrihine
rastlanmamaktadır. Yazı dizisinin birkaç bölümünü İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin
hazırlattığı Ahilik Raporundan uzun iktibasların teşkil ettiği de hesaba katılırsa
Meslek kadrosunun zaten İttihat ve Terakki devrinden itibaren konu üzerinde kafa
yorduğunu düşünebiliriz.
Plân olarak incelendiğinde yazı dizisinin önceden kompoze edilmiş olduğu
görülecektir. Sunuşunda belirtildiği üzere hiç de öyle okuyucuların katkısıyla oluşmuş,
birbirinden ilintisiz bölümlerden ibaret plansız bir tefrika gibi gözükmemektedir.
Tam tersine Ahiliğin doğuşundan itibaren Anadolu Ahiliğinin gelişmesine, oradan
Ahilik kurumunun etkisini yitirmesine ve Tanzimat sonrası iktisadî buhranların
doğuşuna doğru kronolojik sıralamayı takip ettiği açıkça görülmektedir. Arada İttihat
4
5
Bu ihtimalin de tartışıldığı bir araştırmamız için bk. Y. T. Günaydın, (2015). İttihat ve Terakki Cemiyetinin
Ahilik Raporları Hakkındaki Çalışmalara Eleştirel Bir Yaklaşım, İttihatçılar ve İttihatçılık Sempozyumu, 25
Kasım 2014, Ankara, C. I, Türk Tarih Kurumu Y., Ankara: 135-144.
Bk. “Eski Türkiye’de İş Teşkilâtı-I”, Meslek, 31 Mart 1925 Salı, S. 16, s. 5.
127
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
ve Terakki Cemiyeti’nin hazırlattığı Ankara Ahiliği üzerine rapordan dört bölümlük
bir iktibas da vardır. Bu bölümler de yazı dizisini bütünler mahiyettedir. Bütün bunlar
yazı dizisinin bir plân dâhilinde hazırlandığını ve belki de bu plânın Ali İhsan Bey’in
elindeki malzemeyi esas aldığını düşünme imkânı vermektedir.6
“Eski Türkiye’de İş Teşkilâtı” genel başlığını taşıyan yazı dizisinin her bölümünde
bu başlık tekrarlanmakla birlikte o sayıda işlenen konuyu özetleyen alt başlıklar
da konulmuştur. Bu alt başlıklar konunun plânını güzel bir biçimde ortaya koyar
(Günaydın, 2015: 6-8).
Yazı dizisinde dile getirilen görüşlerin özü Ahilik teşkilâtının toplumsal ihtiyaçlar
sonucu doğduğu, bu ihtiyaçların da ya doğrudan doğruya ya da yeryüzünün,
mevsimlerin, bitki örtüsünün, ticaret yollarında hâsıl olan değişmelerin ve buna
bağlı vukuatın bir sonucu doğduğu düşüncesidir. Yazıda araştırılan meselelerin
cereyan ettiği Mâverâünnehir, Anadolu, Suriye ve Irak kıtaları üzerinde bilinen
zamanlardan beri kurulan devlet ve medeniyetlerin teşekküllerinde Asya ticaretinin
ve Doğu’dan Akdeniz’e çıkan ticaret yollarının etkileri söz konusu edilerek bu
düşünce örneklendirilmektedir. Böylece sınırlı ölçüde materyalist bir yaklaşım
sergilenmektedir. Bu yaklaşım, katı gerçekçi bir yaklaşım olarak da nitelenebilir.
Böylece ticaret hayatının doğurduğu sonuçlar ve geçirdiği değişimlerin birçok
oluşumda olduğu gibi Ahilik üzerinde de en etkili âmil olduğu görüşü öncelikle
vurgulanmış olmaktadır.
Son bölümünde7 ise Tanzimat sonrası ve Cumhuriyete geçmeden önceki iktisadî
durum “gedik”, “borsa” ve “kapanlar” özelinde incelenmekte, Anadolu’nun ticaret
yolları hakkında bilgiler verilmektedir. Yazı dizisinin genelinde Mesleki temsilcilik
anlayışına bağlı kalındığı gözlenmekte; bu doğrultuda Ahiliğin doğuşu ve gelişmesi,
ortaya çıktığı bölgenin coğrafî, siyasi ve iktisadî şartlarına bağlanmaktadır (Günaydın,
2015: 11).
k) Giese’nin “Osmanlı İmparatorluğunun Teşekkülü Meselesi” başlıklı yazısı: August
Friedrich Giese’nin yazısında (Giese, 1925: 106-125). ise konuya tamamen Osmanlı
sahası içinde yaklaşılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşu meselesinde
Gibbons’ın iddialarına cevap teşkil eden yazısında özellikle Osmanlıların İslâm’ı
kabulünde dinî zümrelerin ve Ahilerin rolü; Yeniçerilik, Bektaşîlik ve Ahilik ilişkileri;
Orhan Bey’in biraderi sayılan Alâeddîn’in Ahî olup olmadığı meseleleri üzerinde
durmaktadır.
6
7
Meslek’te yayınlanan bu yazı dizisinin bir kaynakçada Muallim Cevdet’e mâl edildiğini görmekteyiz. Bk. Ali
Torun, Türk Edebiyatında Türkçe Fütüvvet-nâmeler Üzerine Bir İnceleme, Kültür Bakanlığı Y., 1. bs., Ankara
1998, s. 522. Oysa Muallim Cevdet’in adına 1925’te yayınlanan Meslek mecmuasındaki hiçbir makalede
rastlayamadık. Söz konusu yazı dizisi bir başka araştırmanın Kaynakça’sında ise bu kez Baha Said’e mâl
edilmiştir. Bk. İsmet Uçma, Bir Sosyal Siyaset Kurumu Olarak Ahilik, İşaret Y., 1. bs., İstanbul 2011, s. 199.
“Eski Türkiye’de İş Teşkilâtı-X”, Meslek, 3 Haziran 1925, S. 25, s. 7-8.
128
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Başlığında Ahilikle ilgili herhangi bir anahtar kelime bulunmamasına rağmen bu
makale, Giese’nin konuyla ilgili bazı özgün yaklaşımlarını ihtiva etmektedir. Dolayısıyla
eski harfli Ahilik yazıları arasında önemli bir yere sahiptir ve ‘ilk Ahilik araştırmaları’
için belirlediğimiz 1913-1932 tarihleri arasında (1925’te) yer almaktadır. Giese ise
konuyu tamamen Ankara Ahilerinden bağımsız olarak ele almış ve makalesinde bu
hususa hiç değinmemiştir. Dolayısıyla bu yazıyı, asıl itibariyle Osmanlı Devleti’nin
kuruluşuna odaklanan, Ahilik konusuyla dolaylı olarak ilgili bir yazı kabul edebiliriz.
l) Köprülüzâde Mehmed Fuad’ın tenkidî makalesi: Aslında böyle bir tartışma zemini
içinde, konuyla ilgili tenkidî yönü kuvvetli görüşlerin serdedilmesine uygun bir havada
oluşmuş bulunmaktaydı. İşte bu sebeple Cumhuriyet’in kuruluşundan hemen sonraki
yıllarda M. Fuad Köprülü, Ahmed Tevhid’in Ankara Ahileriyle ilgili görüşlerini tenkit
eden bir makale yayınlamıştır (14 Nisan 1927). Bu tenkit, -ismi de belirtilerek- Ahmed
Tevhid’in o zamana kadar almış olduğu ilk yazılı tenkit olmaktadır. Fakat bu tenkidî
makale, müellifin ‘Ahilerce Ankara’da bir hükûmet kurulduğuna’ dair görüşünün
günümüzde de ilgi çekmeye devam etmesini engelleyememiştir.
m) “Ahî” kelimesinin kökeninden söz eden bir makale: Yine Hâkimiyet-i Milliye
gazetesinde A. [Ayn] kısaltmasıyla yayınlanmış8 17 Ağustos 1927 tarihli “Ankara
Tarihinden Sahifeler” üst başlıklı ve “Ahilere Dair” ana başlıklı bir yazı vardır ki,
bu yazıda Ankara Ahiliğinden veya genel anlamda Ahilik tarihinden değil, “Ahî”
kelimesinin kökeninden söz edilmektedir. Yazı, Hasan Fehmi Turgal’ın bu konuya yer
veren ilk yazısından bir yıl kadar önce yayınlanmıştır (1927).
n) Hasan Fehmi Bey’in yayını zamana yayılan ve folklorik malzemeye dayalı yazı
dizisi: Bunlardan yaklaşık bir yıl sonra yayınlanmış Ahiliğe dair bir makale de
Hasan Fehmi [Turgal]9 tarafından kaleme alınmış bulunmaktadır (1928). Hasan
Fehmi, halk arasında Ahilikle ilgili aktarılagelen anekdotları toplamaya çalışmış ve
ağırlıklı olarak Fütüvvetnâmeler ile Ahi kelimesinin kökeni üzerinde durmuştur. Bu
yazısının sonunda bir Fütüvvetnâme metninden “…aşağıda bazı sahifelerini iktibas
edeceğimiz Fütüvvetnâme” şeklinde söz etmişse de yazının sonunda böyle bir metin
yer almamaktadır.
Bu durum şöyle açıklanabilir: 1 Kasım 1927 yılında Ankara’da Anadolu Türk Halk
Bilgisi Derneği adıyla kurulan ve daha sonra adı Türk Halk Bilgisi Derneği’ne çevrilen
bir kuruluşun çatısı altında Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu ve İhsan Mahvî önderliğinde
8
9
Bu kısaltma hakkında bir kanaate varamadık. Hâkimiyet-i Milliye’nin yazı kadrosundan söz eden kaynaklarda
bu hususta herhangi bir bilgi yoktur. Bk. Hüseyin Doğramacıoğlu, Hâkimiyet-i Milliye Üzerine Bir İnceleme,
Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara 2007; Mehmet Önder, “Millî
Mücadele’nin Gazetesi Hâkimiyet-i Milliye Nasıl Çıkarıldı?”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. VII, Mart
1991, S. 20, s. 285-302.
Hayatı hk. bk. Faik Reşit Unat, “Türk Kütüphaneciliğine Hizmet Edenler: 7 – Hasan Fehmi Turgal (18831939)”, tk.kutuphaneci.org.tr/index.php/tk/article/download/38/76.
129
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
bazı folklor çalışmaları yapılmıştı. Bu dernek önce Halk Bilgisi Toplayıcılarına Rehber
(1928) adlı bir kılavuz bastırmış, Halk Bilgisi Mecmuası’nı da 1928 yılında tek cilt
(sayı) olarak yayınlamıştır. Harf İnkılâbından kısa bir süre önce basılan bu ilk sayıdan
sonra Halk Bilgisi Haberleri adı altında, 1 Kasım 1929’dan itibaren 19 sayı daha çıkan
dergi bu ikinci döneminde yeni Türk harfleriyledir. Dolayısıyla Hasan Fehmi’nin
yazısındaki kopukluğun sebebi, açıkça anlaşılmaktadır ki derginin yeni bir döneme
girmiş olmasıdır.10 Fakat derginin bir de üçüncü dönemi vardır: Halk Bilgisi Haberleri
Dergisi’nin yayını 19. sayısından sonra Eminönü Halkevi bünyesinde Mehmet Halit
Bayrı müdürlüğünde 124. sayıya kadar yayınlanmıştır. Hasan Fehmi Turgal, derginin
son dönemlerine kadar yazmaya devam etmiştir. Dolayısıyla Halk Bilgisi Haberleri’nin
bu döneminde Ahilik konusuna tekrar dönerek yazısını, eski harfli metni iki bölüm
hâlinde yeni harflere aktarmak ve bunlara üçüncü ve dördüncü bölümleri de eklemek
suretiyle düzenlediğini ve Halk Bilgisi Haberleri’nde yayınladığını görmekteyiz.11
Osmanlıca metinde tercüme edileceği söylenen12 Farsça Fütüvvetnâme’nin bazı
sayfalarının tercümesine ise yazının Halk Bilgisi Haberleri dergisinde yer alan üçüncü
ve dördüncü bölümlerinde de rastlanmamaktadır. Buna karşılık yazının bu son
bölümlerinde Eflâkî’nin Menâkıbu’l-Ârifîn’i ve Esterâbâdî’nin Bezm ü Rezm’i gibi
Farsça; Kalkaşendî’nin Subhu’l-A‘şâ’sı ve İbn-i Haldun’un Târîhu’l-İber’i gibi Arapça
kaynaklardan bazı pasajların tercümesine rastlanmaktadır. Turgal, sadece yazısının
IV. bölümünde bu metinden “Nasır-ı Hüsrev tarafından Ahi Mehmed Bey namına
ithaf ve telif edilen Fârisî ve manzum Fütüvvetnâme’de bu ahi için kullanılan tâbirler
pek parlaktır. Ahi zaviyelerinden bahsederken ‘bir ahi için evvelemirde adamlarını
toplayacak bir mahfile lüzum vardır’ diyor ve mahfilin nasıl olması lâzım geldiğini izah
ediyor.” (Turgal, 1940, 105: 216) ifadeleriyle söz etmekle yetinmiştir.
Görüldüğü üzere Hasan Fehmi Turgal’ın sonradan ikmal ettiği görülen bu dört
bölümlük yazısı son iki bölümüyle de dikkat çekicidir. İlk iki bölümü Osmanlıca
metninden aktarmış bulunuyoruz. Fakat eski metni, yenisiyle karşılaştırdık ve
sadece bir paragraftaki bir cümlede13 yaptığı düzeltmeyi metne yansıtarak üçüncü ve
dördüncü bölümlere de çalışmamızda yer verdik. Bu ekleri yapmamamız durumunda
yazı eksik kalacaktı.
10 Dernek, Halkevlerine devredildikten sonra Halk Bilgisi Haberleri Dergisi, Eminönü Halkevi yayın organı
hâline gelmiştir.
11 Bu yazılar şunlardır: “Ahilere Dair Halktaki Bilgiler I” (S. 102); “Ahilere Dair Halktaki Bilgiler II” (S. 103);
“Ahilere Dair Halktaki Bilgiler III” (S. 104); “Ahilere Dair Halktaki Bilgiler IV” (S. 105). Bk. Ahmet Demircan,
“Halk Bilgisi Mecmuası ve Halk Bilgisi Haberleri Dergisi”, http://www.simavim.com/forum/index.php?
topic=10352.0;imode .
12 Gariptir ki, bu ifade metnin yeni harfli neşrinde de tekrarlanmaktadır. Bk. “Ahilere Dair Halktaki Bilgiler II”,
Halk Bilgisi Haberleri, Mayıs 1940, S. 103, s. 170-171.
13 “Ahi Hasan’ın oğluna ait mezar taşında “el-Mübâriz” vasfını bulduğumuz gibi, Ahi Hoşkadem’in oğlu Ali’ye ait
mezar taşında da aynı tabiri kazılmış görüyoruz.” cümlesi eski harfli metinde şöyledir: “Ahi Hasan’ın oğluna
ait mezar taşında aynı tabiri kazılmış görüyoruz”. Bk. “Ahilere Dair Halktaki Bilgiler I”, Halk Bilgisi Haberleri,
Nisan 1940, 102: 153.
130
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
o) Şinasi İlhan’ın sübjektif yorumlar da içeren bir Ahilik yazı dizisi: Bugün İlhan
Tarus adıyla tanıdığımız İlhan Tarus (1907-1967)14 hem eski harfli bu yazı dizisinden
hem de telif ettiği Ahiler (Tarus, 1947) adlı kitapçığından anlaşıldığı kadarıyla Ahilik
konusu ilgi alanında bulunan bir yazardır. Hasan Fehmi Turgal’ın yazısıyla aynı yıl
içinde (1928) yayınlanmış olan beş bölümlük yazı dizisinde Osmanlı devriyle sınırlı
bir Ahilik yorumu ortaya koymakta ve “Tarihimizde Ahilik ismiyle mevzubahis
edilecek bir mesele yoktur.” demektedir (İlhan, 1928, 3, 2-3). Oysa 1947’de basılan
Ahiler adlı eserinde bu görüşünden vazgeçmiş görünmekte; “Ahiler, Türk tarihinde,
çok etkili bir rol oynamışlardır.” demektedir. Makalelerinin tek kaynağı Abdurrahman
Şeref ’in Târîh-i Devlet-i Osmaniyye’sidir. Bu eserdeki kayıt, ‘Osmanlı Devleti’nin
erken devirlerinde Ankara Ahilerinin iki kez isyanı ile Birinci Murad’ın bu isyanları
bastırmasından ibarettir. Şinasi İlhan’a göre daha önceki devirlerde Ahilik sadece
tasavvufî bir mektep veya anlayıştan ibarettir; siyasî bir yönü yoktur. Bu durumda
yazar, Selçuklu devri Ahiliğini ve bilhassa İbn-i Battûta’nın tanıklıklarını görmezden
gelmiş olmaktadır. Ahilerin Ankara’daki güçlerinin kaynağı ve varlık sebepleri
üzerinde ise pek düşünmemiş gözükmektedir. Oysa Osmanlı devrinde Ahiliğin
Selçuklu devrindeki kadar etkili olmadığı bilinen bir husustur ve genel kabule göre de
Ahiler idareyi Osmanlılara teslimde herhangi bir zorluk çıkarmamışlardır.15
Yine de bu yazı, ilk Ahilik araştırmaları içinde konuyu Osmanlı bağlamında da olsa
daha öncekilerden farklı bir tarzda ele alan ilgi çekici bir çalışmadır.
p) Muallim Cevdet’in ünlü eseri: Bütün bu ilk araştırmalardan dört yıl kadar sonra
Arapça kaleme aldığı eserinin tam adı Zeylün ‘alâ Fasli’l-Ahiyyeti’l-Fityâni’t-Türkiyye
fî Rıhleti’bni Battûta’dır. Bu eserin yayınlanış tarihi 1932’dir ve 1928 sonunda
gerçekleşen Harf İnkılâbından dört sene kadar sonra telif edilmiştir. Fakat eser
Arapça kaleme alındığı için -Neşet Çağatay’ın doktora tezi hariç- uzun süre Ahilik
çalışmalarına kaynaklık edememiş gözükmektedir.
Muallim Cevdet, daha önce de işaret ettiğimiz yazı dizisinden de anlaşılacağı üzere
konuyla çok daha önce ilgilenmeye başlamıştır. Kitap hacmindeki bu son eseri ilk
Ahilik çalışmalarının en üst sınırında bulunmaktadır (1932).
Aslında Muallim Cevdet, bu eseriyle Türkiye’de erken dönem Ahilik çalışmalarının
zengin bir muhassalasını ortaya koymuş olmaktadır.
14 Hakkında bk. “Tarus, İlhan”, Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi-II, Yapı Kredi Y., 1. bs., İstanbul
2001, s. 803-804.
15 Ahmed Tevhid’in yazısında konu Şinasi İlhan’dan çok farklı bir tarzda ele alınmaktadır: “Re’y-i Pâdişâhî de
Ankara’nın zaptı idi. Ahiler pâdişâhın bu tasmîmine âgâh olunca bi’l-ihtiyâr kaleyi teslîm ettiler. Sultân-ı
mürüvvvet-şiâr da Ahilerin haklarında merhamet ve nüvâziş gösterdiler. Kaleye asâkir-i Osmâniye ikâme
olundu ve şehre de memûr tâyîn edildi. İdrîs-i Bitlisî’nin Heşt Bihişt’inden ve reviş-i vekâyîden anlaşıldığına
göre Ahiler Devlet-i Osmâniye aleyhindeki ittifâka dâhil değil idiler. Binâen-aleyh ekser-i kütüb-i tevârîhte
Ahilerin aleyhdeki ittifâka pîşüvâ gösterilmesi mukārin-i savâb olmasa gerektir.” Ahmed Tevhid, 1329 19:
1204. Ayrıca Ahmed Refik Altınay da Ahmed Tevhid’e benzer şeyler söylemektedir. Bk. Ahmed Refik, İkdam,
1337, 8892, 3.
131
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
***
Böylece ikisi konuyla dolaylı olarak alakalı da olsa toplam on beş metni ilk Ahilik
çalışmaları kapsamında zikredebiliriz. Buraya kadar söz ettiğimiz metinlerin
bibliyografik künyeleri şöyledir:
1. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin hazırlattığı bu raporların biri kayıp, diğeri kısmi
olarak mevcut oluğu içim künyelerini vermek mümkün değildir.
2. Nisan 1913: Ahmed Tevhid [Ulusoy], “Ankara’da Ahiler Hükûmeti”, Târîh-i Osmânî
Encümeni Mecmûası, C. IV, 1 Nisan 1329 [14 Nisan 1913], S. 19, s. 1200-1204.
3. Aralık 1913: Bereketzâde İsmail Hakkı, “Ahiler Tarikati”, Tasvîr-i Efkâr, 10
Muharrem 1332 [9 Aralık 1913].
4. Kasım 1913 – Şubat 1914: Mühendis Fâik, “Faydalı Düşünceler: Esnaf İçin Terakki
Yolları” [1], Halka Doğru, Yıl: I, 24 Teşrinievvel 1329 [6 Kasım 1913], S. 29-30, s. 229232 – [7] Halka Doğru, Yıl: I, 6 Şubat 1329 [19 Şubat 1914], S. 404 s. 346-348.
5. Aralık 1916: Halil Edhem [Eldem], “Ankara Ahilerine Ait İki Kitâbe”, C. VII, 1
Kânûnievvel 1332 [14 Aralık 1916], S. 41, 312-315.
6. Nisan-Haziran 1919: Muallim Cevdet [İnançalp], “İslâm-Türk Teşkilât-ı
Medeniyyesinden Ahiler Müessesesi”, (I-V), Büyük Mecmûa, t.siz (Nisan 1335/1919),
S. 5, s. 77-78 – 19 Haziran 1335, S. 10, s. 155-156.
7. Haziran 1921: Mehmed Muhsin, “Ankara’nın Mazisi”, Hâkimiyet-i Milliye, Yıl: II,
Hicrî 23 Şevvâl 1339 / 30 Haziran 1921, S. 223, s. 2.
8. Aralık 1921: Ahmed Refik [Altınay], “Ankara Ahilerine Dair”, İkdam, Rûmî 17
Kânûnievvel 1337 / 17 Aralık 1921, S. 8892, s. 3.
9. Ocak-Mart 1922: İmzasız, “Eski Ahi Zaviyeleri ve Esnaf Loncaları” [I-IV], Çorum,
Yıl: I, 30 Kânûnisânî 1338 [30 Ocak 1922], S. 40; 6 Şubat 1338, S. 41; 13 Şubat 1338, S.
42; 13 Mart 1338, S. 46.
10. Mart-Haziran 1925: İmzasız, “Eski Türkiye’de İş Teşkilâtı” (I-X), Meslek, Yıl: I,
31 Mart 1925, S. 16, s. 5-6 – 3 Haziran 1925, S. 25, s. 7-8 [İçinde İttihad ve Terakki
Cemiyeti’nin hazırlattığı “Ahilik Raporu” kısmen iktibas edilmiştir].
11. Ağustos 1925: August Friedrich Giese, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Teşekkülü
Meselesi”, çev. Köprülüzâde Ahmed Cemâl, Türkiyat Mecmûası, C. I, Ağustos 1925,
S. 1, s. 106-171.
12. Nisan 1927: M. Fuad Köprülü, “İçtimâî Tetkikler: “Ankara” ve “Ahiler”, Hayat, C.
I, 14 Nisan 1927, S. 20, s. 402-403.
132
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
13. Ağustos 1927: A. [Ayn], “Ankara Tarihinden Sahifeler / Ahilere Dair”, Hâkimiyet-i
Milliye, Yıl: VIII, 16 Safer 1346 / 17 Ağustos 1927, S. 2193, s. 2.
14. 1928: Hasan Fehmi [Turgal], “Ahilere Dair Halktaki Bilgiler”, Halk Bilgisi Mecmuası,
C. I, 1928, s. 49-54 [Ve metnin yeni harfli neşri].
15. Mart 1928: Şinasi İlhan [Tarus], “Ahiler ve Teşkilâtları”, Irmak, 15 Mart 1928, S. 3,
s. 2-3 – 15 Haziran 1928, S. 8, s. 10-12 (5 bölüm).
16. 1932: Muallim Cevdet, “Fütüvvete Dair Türk ve İslâm Kaynaklarından
Derlemeler”, Zeylün ‘alâ Fasli’l-Ahiyyeti’l-Fityâni’t-Türkiyye fî Rıhleti’bni Battûta,
Kurtuluş Matbaası, İstanbul 1932, s. 2-3.
Osmanlı Kaynakları Ahiliğe nasıl bakıyor?
İttihat ve Terakki Cemiyeti bünyesinde gerçekleştirilen Ahilik çalışmalarından önceki
Osmanlı kaynaklarında Ahilik konusu çokça zikredilmez. Âşıkpaşazâde’nin Tevârîh-i
Âl-i Osman’ı, Müneccimbaşı Dede Derviş Ahmed’in Sahâifü’l-Ahbâr’ı ve Hoca
Sâdeddin Efendi’nin Tâcü’t-Tevârîh’nde geçen değiniler ise çok şey söylemez. Fakat
yukarıda tanıtıp bibliyografik künyelerini verdiğimiz makale ve yazı dizilerinden daha
eski tarihli olmakla beraber Ahilik konulu birkaç ansiklopedik sözlük maddesinden
de bu kapsamda söz edilmelidir.
Osmanlı Devri ansiklopedik sözlüklerinden Ahmed Rif ’at’ın Lügat-ı Târîhiyye ve
Coğrafiyye’si (1299-1300 / 1883-1884) ile Şemseddîn Sâmî’nin Kāmûsu’l-A‘lâm’ı (13061316 / 1890-1900), verdikleri oldukça yetersiz malûmatla birbirlerini tekrar etmiş
görünmektedirler. Öyle anlaşılıyor ki Ahmed Rifat, bir konu sözlüğü görünümündeki
ansiklopedik eserini hazırlarken Ahilikle ilgili fazla bir kaynağa ulaşamamış ve sadece
küçürek bir “Ahilik” maddesine yer vermekle yetinmiştir. Bu maddede ise bugün
Ahilik denilince ilk akla gelen şahsiyet olan Ahi Evran-ı Velî’den hiç söz edilmemekte,
bunun yerine Trabzon’da medfun Ahi Evran Dede zikredilmektedir. Lügat’te ayrıca
bir “Fityân” maddesi var ise de orada sadece; “Ahiler” kelimesine bakınız.” şeklinde
gönderme vardır. Fütüvvet kavramı ise -herhâlde tarihî ve coğrafî bir kavram olmadığı
düşünüldüğü için- bir madde olarak bu ansiklopedik sözlükte hiç bulunmamaktadır.
Şemseddîn Sâmî’nin Ahmed Rifat’a ait bu ansiklopedik lügatten yaklaşık altı yıl kadar
sonra yayınladığı aynı tarzdaki Kāmûs’unda ise “Ahiler” maddesinin dışında “Ahi
Evren” ve “Ahi Yusuf ” gibi maddeler de bulunmaktadır. Buna rağmen Sâmî’nin Ahi
Evran’ı da Ahmed Rif ’at’ın Ahi Evran’ıyla aynı şahsiyettir; yani ikisi de Trabzon’da
medfun Ahi Evran Dede’den söz etmektedir. Bu iki kitapta anılan şahsiyetler ise
-kolayca görüleceği gibi- hep Osmanlı devrinde yaşamış şahsiyetlerdir.
Osmanlı ansiklopedilerinin / konu sözlüklerinin bu umumi görünümü, konuyla ilgili
ilk kapsamlı Ahilik çalışmalarının 1900’lü yıllarda başladığı şeklindeki tespitimizi
destekleyen bir ayrıntıdır.
133
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
İlk Ahilik çalışmalarından itibaren günümüze kadar Ahilik konusu giderek artan bir
ilgiye mazhar olmuştur. Bu sebeple hazırladığımız bir ‘Ahilik bibliyografyası’yla bu
durumu görünür kılmaya çalışmıştık (Günaydın, 2015: 263-395).
Velhasıl
Ele aldığımız Ahilik metinleri esas itibariyle 1913-1932 yılları arasında kaleme
alınmıştır. Bunların peşinden ele aldığımız Osmanlı ansiklopedik sözlüklerinin ilk
cildinden son cildine kadar basım tarihi 1299 [1883] – 1316 [1901] yılları arasındadır.
Bunlar ilk Ahilik çalışmaları arasında sayılamayacağı için sadece bir mukayese imkânı
vermesi açısından değerlendirilebilir. Şunu da belirtelim ki çalışmamıza esas aldığımız
malzemenin bütünü -biri Arapça olmak ve bir diğeri eski harflerle yayınlanmaya
başlamışken devamı yeni harflerle yapılmış olmak kaydıyla- eski harfli metinlerdir.
Kaynaklar
Ahmed Refik. (1337). “Ankara Ahilerine Dair”, Akşam, 8892: 3.
Doğramacıoğlu, H. (2007). Hâkimiyet-i Milliye Üzerine Bir İnceleme, Ankara: Hacettepe Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.
Giese, A. F. (Ağustos 1925). “Osmanlı İmparatorluğu’nun Teşekkülü Meselesi”, çev. Köprülüzâde Ahmed
Cemâl, Türkiyat Mecmuası, 1: 106-171.
Görkem, İ. (2006). Türkiye’de Alevî-Bektaşî, Ahî ve Nusayrî Zümreleri, İstanbul: Kitabevi Yayınları.
Günaydın, Y. T. (2015). Ahilik Araştırmaları 1913-1932, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Günaydın, Y. T. (2015). “İttihat ve Terakki Cemiyetinin Ahilik Raporları Hakkındaki Çalışmalara Eleştirel
Bir Yaklaşım”, İttihatçılar ve İttihatçılık Sempozyumu, 25 Kasım 2014, Ankara, C. I, Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yayınları: 135-144.
Güzel, C. “Çorum Gazetesi’nde (1922) Bir Yazı Dizisi: “Eski Ahi Zaviyeleri ve Esnaf Loncaları”, Geçmişten
Geleceğe Köprü: Ahilik ve Ahî Evran Kitabı, (2022): ed. Köksal vd. Eskişehir-Ankara: Türk Ocakları
Eskişehir Şubesi Yayını, 373-386.
İmzasız (1925).“Eski Türkiye’de İş Teşkilâtı-I”, Meslek, 16: 5.
İmzasız, (3 Haziran 1925). “Eski Türkiye’de İş Teşkilâtı-X”, Meslek, 25: 7-8.
Özger, Y. “Mısır’ın İdari ve Sosyo-Ekonomik Yapısına Dair II. Abdülhamit’e Sunulan Bir Layiha”, History
Studies (Ortadoğu Özel Sayısı), 2010: 308-309.
Târîh-i Osmânî Encümeni Mecmûası, C. IV, 1 Nisan 1329 (1913/14), 19, 1200-1204.
Tarus, İ. (1947): ,Ahiler. Ankara: Çalışma Bakanlığı Yayınları.
TBMM Albümü, tbmm.gov.tr. Erişim tarihi: 21 Ocak 2012.
Toprak, Z. (1982). Türkiye’de Millî İktisat (1908-1918), Ankara: Yurt Yayıncılık.
Torun, A. (1998). Türk Edebiyatında Türkçe Fütüvvet-nâmeler Üzerine Bir İnceleme, Ankara: Kültür
Bakanlığı Yayınları.
Uçma, İ. (2011). Bir Sosyal Siyaset Kurumu Olarak Ahilik, İstanbul: İşaret Yayınları.
Unat, F. R. (?). “Türk Kütüphaneciliğine Hizmet Edenler: 7 – Hasan Fehmi Turgal (1883-1939)”,
tk.kutuphaneci.org.tr/index.php/tk/article/download/38/76.
134
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
2. BÖLÜM
Ahilik Uygulamalarının
Dünü ve Bugünü
Ahmet Gökbel (Prof. Dr.)
Sosyal ve Kültürel Bir Kurum Olarak Ahilik
Mahmut Arslan (Prof. Dr.)
Ahiliğin Tarihi Kökenleri ve Çağdaş İş Dünyasına
Ahlâki Çözüm Üretme Kapasitesi
Faruk Taşçı (Prof. Dr.)
Özel ve Sosyal Politikalar Arasında
Ahilik Kurumunu Ele Almak
Ahmet Çoşkun (Dr.)
Ahilik Kurumunun GZFT Analizi
Tolga Keskin (Dr.)
Tasavvuf İrfan ve Ahlâkının Sosyal İle İktisadi Alanda
Bir Tezahürü Olarak Ahi Teşkilatı
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
SOSYAL VE KÜLTÜREL BİR KURUM
OLARAK AHİLİK
Ahmet GÖKBEL*
Giriş
İnsanı merkeze almak suretiyle evrene bakan Ahilik, iş ve meslek hayatına yönelik bir
teşkilat olmanın ötesinde toplum hayatının hemen her safhasına nüfuz eden yapısıyla
gelenek ve göreneklerde, sanatta, dilde ve edebiyatta da medeniyetimize hatırı sayılır
katkılar sunmuştur. Aynı zamanda sivil toplum kuruluşu olma yönüyle de ekonomik
amaçlar ile toplumsal sorumluluk yaklaşımını iyi ahlâk ve değerler temelinde bir
araya getirmiş bir kurumsallığa sahiptir.
Ahiler, toplumsal hayatın kuruluş ve düzenlenmesinin yanı sıra kültürel gelişmeye de
katkıda bulunmuşlardır. Öte yandan Ahilik, çok sayıdaki sanatkâra kolayca iş imkânı
sunma, üretimi ihtiyaca göre ayarlama, meslek ahlâkını yerleştirme, ihtiyaç sahibi
olanlara her alanda yardım etme, devleti ekonomik yönden bağımsız hâle getirme,
ülkeye yönelik saldırılar karşısında devletin silahlı kuvvetleri yanında mücadele etme
gibi hemen her sahada etkin bir rol üstlenmek suretiyle Türk-İslâm medeniyetinin
gelişimine büyük bir ivme kazandırmıştır (Çağatay, 1989, s.95; Doğan, 2020, s.51).
Ahilerin sahip oldukları dinî ve tasavvufî kimlik, esnaf kimliklerini olumlu yönde
etkilemiş, bu yolla toplumsal alanda maneviyatı yüksek, ahlâklı, dürüst, girişken
ve aktif bir zümrenin teşekkülü gerçekleşmiştir. Bu teşkilat, Türklerin Anadolu’ya
göçü sırasında gelen sanat erbabının himaye edilmesi, sahip oldukları sanatlarını
icra etmelerine imkân tanınması ve bunların birbirleriyle ilişkilerini düzenleme
hususunda önemli rol oynamıştır (Kavak, 2020, s.6).
İbn Battûta, Anadolu’ya yaptığı seyahatinde içinde Manisa, Balıkesir, Niğde, Aksaray,
Konya, Bolu, Kastamonu, Sivas, Gümüşhane ve Erzurum’un da yer aldığı pek çok
şehirde Ahîlerin varlığından ve faaliyetlerinden bahseder (İbn Battûta, 1928, s.181204). Onun sıkça Ahîlerden bahsetmesi o dönemde Ahî zaviyelerinin yaygın bir
şekilde toplumsal hayatın içinde aktif rol oynadıklarını ortaya koyar.
Bu şekilde bir giriş yaptıktan sonra söz konusu teşkilatın toplumsal ve kültürel
hayata yansımalarını üç ana başlık halinde vermeye çalışalım.
*
Prof. Dr. Kırşehir Ahî Evran Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü
Öğretim Üyesi, agokbel@gmail.com, Orcid ID: 0000-0001-8259-8808
137
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
A . AHİLİĞİN ÇEŞİTLİ YÖNLERİYLE TOPLUMSAL HAYATA YANSIMASI
1. Dinî ve Ahlâkî Açıdan
Kaynaklar bize Ahilerin, açtıkları hankâh/tekke ve zaviyeler yoluyla hem toplumsal
alana hem de İslâm kültür mirasının yeni nesillere aktarılmasına ciddi katkılarda
bulunduklarını gösterir.
Ahîler, “…iyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haksızlık yolunda
yardımlaşmayın...” (Maide, 7/2). Kur’an düsturuna uygun olarak toplumsal hayatın
en aktif kesimlerinden birini oluşturan esnaf ve sanatkârları bir araya getirme ve
onları yetiştirme misyonunu üstlenmişlerdir.
Ahîler, teşkilatlanırken İslâm ahlâkını esas almış ve buna göre hareket etmişler. Bu
hususta Hz. Peygamber’in “Sizin en hayırlılarınız, ahlâkı en güzel olanlardır” (Buhârî,
1992, s.82) hadis-i şerifi onlar için temel düstur olmuştur.
Hz. Peygamber’in “Hiç kimse kendi elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir
yemek yememiştir…” (Buhârî, 1992, s.9), “Güvenilir ve doğru tüccar kıyamet gününde
peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraber haşrolunacaktır” (Tirmizî, 1992, s.515)
gibi hadis-i şerifleri, üreten ve iktisadî hayata katkı sunan bir zümreyi motive eden
hususlardan biri olmuştur. Bu şekilde onlarca esnaf ve sanat birliği oluşturulmuş ve
halkın ihtiyacı olan şeylerin üretimi helal ve sağlam bir zeminde gerçekleştirilmiştir.
Ahîlerin ahlâk ve maneviyata verdikleri önemin, teşkilatın üretim, hizmet ve
ticaretinin her merhalesini etkilediğini ifade etmemiz gerekir. Bu sayede toplumsal
hayatta cesur, cömert, dürüst ve adaletli bir esnaf ve sanatkâr zümresinin teşekkülünün
mümkün olduğu ortaya konmuştur.
2. Eğitim ve Kültür Bakımından
Ahîlik teşkilatı, toplumun en aktif unsurlarından biri olan esnaf ve sanatkârlara
eğitim ve kültür açısından önemli katkılar sunmuştur. Zira teşkilatın temel kuruluş
amaçlarından biri de ilmi, farklı sanat dallarında uygulama ve bundan toplumun
faydalanmasını sağlamak olduğunu belirtmek gerekir.
Ahîlerin eğitim merkezleri bulundukları şehir yahut beldedeki hangâh veya zaviyeler
olmuştur. Burada verilen eğitim ve sohbetler sonunda her bir Ahî’nin vefâ, doğruluk,
emniyet, cömertlik, tevazu, doğru yola sevk etme, affedici olma ve tövbe gibi vasıflara
sahip olmasını sağlamıştır.
Söz konusu teşkilat mensuplarının eğitiminin, ömür boyu devam eden meslekî ve
ahlâkî bir eğitimden ibaret olduğunu söylemek abartılı olmaz. Dinî, ahlâkî ve mesleki
kuralları mezceden fütüvvetnamelerin, bu eğitimin şehir, kasaba ve köylere kadar
düzenli bir hale getirilmesinde önemli rol oynadığı belirtilmektedir. Bu fütüvvet
138
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
kurallarının, şehir, kasaba ve köylerde bu teşkilata mensup olan başta ticaret erbabı
olmak üzere bütün üyelerin davranışlarını olumlu yönde etkilediğinde şüphe yoktur.
(İnalcık, 2009, s.40; Kavak, 2020, s.10)
Ahîlikte çırakların kalfalık ve daha sonra ustalıkla devam eden yetişme süreçlerinde
verilen eğitim, ustalık sonrası da bu eğitimin kişide meydana getirdiği olumlu
davranış değişikliklerinin sürekli hale getirilmesi için devam etmiştir. Bu nedenle
Ahîlik teşkilatı bir sanat veya meslek sahibi olan mensuplarını, gündüz işyerlerinde,
geceleri de zaviyelerde sosyal ve ahlâkî açıdan eğitmeyi sürdürmüştür. (Koçak &
Gürün, 2015, s.132)
Teşkilatta, okuryazar olmayan ve kendisi için gerekli dinî ve meslekî bilgilerden
yoksun olan bir kişinin Ahî kimliği ile faaliyet yürütmesi uygun görülmemiştir. Bu
amaçla Ahî zaviyelerinde en başta okuryazarlık ve temel eğitim verilmiş ve bu şekilde
ilim ve sanata uzak olmayan bir esnaf neslinin yetişmesi sağlanmıştır. (Koçak &
Gürün, 2015, s.138-139)
Ahîlerin, örgün ve yaygın toplumsal eğitime de katkı sunduklarını söylemek
mümkündür. Bu amaçla sadece kendilerine ait bir zaviye açmakla kalmamışlar, dinî
ve ilmî hayatın iki önemli sacayağını oluşturan cami ve medrese yapımına da özen
göstermişlerdir. Bu durumun onlara dinî, tasavvufî ve meslekî eğitime aynı anda katkı
sunma imkânı sağladığı görülür.
Kayseri’de debbağlar çarşısının ortasında bulunan hanikâhta, Konya’da Ziyâ ve Lâlâ
hanikâhlarında ve nihayet Kırşehir’de kendi adıyla anılan Ahî Evren Zaviyesinde
şeyhlik ve müderrislik görevlerinde bulunan Ahî Evren’in telifatında dinî ve ahlâki
eğitim ve öğretim ile alakalı geniş bilgiler bulmak mümkündür. (Bayram, 2008, s.3136)
Netice itibariyle Ahîlik, tasavvufî meşrepli ve gönüllü bir meslekî eğitim kurumu
olarak asırlarca hizmet vermiş ve toplumsal alana olumlu katkılar sunmuştur. Bu
kurumun mensupları olan Ahîler, samimi, bilinçli, ahlâklı ve üretken, sanat ve ticaret
erbabı olarak İslâm kültür ve medeniyetine ayrı bir renk katmışlardır.
3. Mesleki Bakımdan
Bu teşkilatların en önemli hizmetlerinden biri de gençlerin mesleki eğitimi ile
birlikte manevî eğitimlerinin de planlanması ve toplumsal hayata katılımlarının
sağlanmasıdır. (Koçak & Gürün, 2015, s.138-139)
Ahîlerin Özellikle Osmanlı döneminde esnaf birliklerine yeni üye kazandırırken
prensiplerinden ödün vermediği ve dışarıdan bu işleyişi bozacak müdahalelere
karşı tedbirler aldıkları bilinmektedir. Zaman zaman teşkilat dışından yapılan şahsi
müdahaleler anında merkeze bildirilmiş ve gerekli tedbirlerin alınması talep edilmiştir.
139
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Örneğin Karahisar-ı Sahib’te Marangozluk zümresinin kedhüdası ve yiğitbaşısı
Sancak’ta marangozluk işlerine müdahale edildiği hususuyla ilgili Divan-ı Hümayun’a
bir arz-ı hal göndermiştir. Bunun cevabı gecikmemiş ve Sancak kadısından duruma
müdahale etmesi yönünde üstten talimat gelmiştir. (Özkaya, 2010, s.88; Kavak, 2020,
s.12)
Ahî zaviyeleri, toplumsal alanda dürüst, samimi ve ilkeli meslek erbabının yetişmesi
için büyük çaba göstermişlerdir. Bu sayede halkın ihtiyaç duyduğu şeylerin üretimi
ve satışında adaletten ayrılmayan, dürüstlüğü ilke edinen, kâr ederken insaf sınırını
zorlamayan bir esnaf kitlesinin devamı sağlanmıştır. Diğer bir ifade ile köklü bir
eğitim sistemi uygulayarak esnaf ve zanaatkârlara işyerlerinde yamak, çırak, kalfa
ve usta hiyerarşisine göre mesleğin incelikleri öğretilmiş, kabiliyeti ve yeteneği
olup işi bilen insanlara maddi destekte bulunulup medreselerde eğitim görmeleri
sağlanmıştır. Esnafın kendi iş yerleri ve köylerdeki Yaren Odaları çırak, kalfa ve
ustaların yetiştirilmesinde önemli rol oynamıştır. (Erbaşı, 2020, s.125-132; Kınık,
2020, s.128)
Örneğin, teşkilata giriş, bu kurumun özüne ve özelliklerine uygun bir usul ile
gerçekleşmiştir. Bunun en yaygın şekli şed kuşanmaktır. Ahîliğe giriş şerbet içmek,
şed veya peştamal kullanmak, şalvar giymekle gerçekleşir. Şed, sözlükte yünden
veya pamuktan örülmüş kemer, kuşak yahut peştamal anlamlarına gelmektedir. Şed
kuşanmak ise, fütüvvet ve tarikat ehline has tasavvufî ve folklorik bir gelenektir. Şed
kuşanmak, sabır, sebat ve teslimiyetin simgesi olarak görülmüştür. (Şehsuvaroğlu,
1973, s.27-31; Ergin, 1995, s.497-512; Kınık, 2020, s.33)
Yamaklıktan çıraklığa çıraklıktan kalfalığa ve kalfalıktan ustalığa geçişlerde
icâzet merasimleri düzenlenmiştir. Özellikle Ustalık merasimi manevi atmosferde
gerçekleştirilmiştir. Bu sayede usta adayının din ve inançlarına olan bağlılığının iyice
perçinlenmesi ve iş ahlâkına, müşteri ilişkilerine, kalite ve standarda önem vermesi
sağlanmıştır.
Ahilikte rekabet ve çatışma yerine iş birliği, dayanışma ve kalite değerlerine öncelik
verildiği görülür. Bu bakış açısına göre rekabet fazla üretimle değil kaliteli üretimde
yapılmalıdır. Bu anlayışında toplumsal alanda hayat bulabilmesi, ancak Ahîlik adab ve
erkânına göre yetişmiş esnaf ve sanat erbabıyla mümkün olabilmiştir.
4. Üretim, Tüketim ve Ekonomi Bakımından
Ahilikte hedef, üretimi toplumun sadece belli bir kesimine değil bütün kesimlerine
yayma olmuştur. Yani sadece ekonomik durumu iyi olan zengin ve varlıklı kesimler
değil, toplumdaki fakir ve dar gelirli insanların da alım güçleri düşünülmüştür.
Bu sayede zengin-fakir arasında oluşacak muhtemel bir toplumsal çatışma ve
ayrımcılığın da önüne geçilme amaçlanmıştır. Yine bu bakış açısıyla sosyal gruplar
140
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
arasında meydana gelebilecek çatışma, vurgunculuk, serbest rekabet ve aşırı kazanç
reddedilmiş, uzlaşmacı sosyal ve ekonomik münasebetlerin kurulması amaçlanmıştır.
(Koçak & Gürün, 2015, s.132)
Bu teşkilat ve bakış açısının, Türk toplum hayatında iktisadi açıdan önemli değerler
inşa ettiği görülür. Örneğin, haksız kazanç, karaborsacılık, fırsatçılık, fahiş fiyatla ürün
satma ve keyfi fiyatlandırma gibi hususlara şiddetle karşı çıkılıp yasaklanmıştır. Bu
konuda teşkilat tarafından fiyat ve hammadde politikası geliştirilerek halkın zarara
uğramasının önüne geçilmiştir. Bunun sonucunda bir taraftan hakkaniyete uygun ve
adil bir ticaret ortamı oluşurken, diğer taraftan toplumsal yapı içinde ortaya çıkması
muhtemel iktisadi eşitsizlikler ve toplumsal kesimler arasında çatışma riskleri de
ortadan kaldırılmaya gayret edilmiştir. (Kavak, 2020, s.13)
5. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Açısından
Ahilik, birliktelik ve dayanışma ruhuna uygun bir teşkilatlanmadır. Teşkilatın halkın
inanç ve geleneklerine uygun ve toplumsal hayatta onlarla çatışmayan bir yapıya sahip
olması, asırlarca halkla iç içe ve problem yaşamadan faaliyet yürütmesine imkân
vermiştir. Kurumsal olarak prensipli ve ciddi çalışan ahîlerin, hem kendi içinde hem
de halkla sosyal dayanışma ve yardımlaşma hususunda başarılı bir yol izledikleri
görülür.
Esnaf Sandığı, Esnaf Kesesi, Esnaf Vakfı veya Orta Sandığı adıyla kurdukları yardım
havuzları yoluyla ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunmuşlardır. Bu yardımlardan
sadece teşkilatın kendi üyeleri değil dışarıda hasta olup çalışamayan, vefat edenlerin
muhtaç olan yakınları ile bir felakete uğrayıp muhtaç duruma düşenler gibi çok farklı
türde ihtiyaç sahipleri de faydalanmıştır. (Uçma, 2018, s.148; Öntuğ, 2014, s.174-175)
Ahiliğin, bu bakış açısı ve uygulamalarının Kur’an’ın bazı ayet ve Hz. Peygamberin
çeşitli uygulamalarına dayandığı görülür. Zira Kur’an, Müslümanların seçkin ve örnek
bir toplum olduklarını belirterek dünya hayatında bir ve beraber hareket etmelerini
emreder. Aksi halde zayıf ve güçsüz düşerek izzet ve kuvvetlerini kaybedeceklerini
belirtir.
–– “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten
meneder ve Allah’a iman edersiniz…” ( Âl-i İmrân, 3/110)
–– “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Bölünüp parçalanmayın.
Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşman idiniz de O
kalplerinizi birleştirdi. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz…”
(Âl-i İmrân, 3/103)
–– “Allah’a ve Resulüne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz
ve gücünüz (devletiniz) elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle
beraberdir.” (Enfal, 8/46)
141
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
6. İslâmî ve İnsanî Değerleri Korumada Hassasiyet
Ahîlerin, gerek Anadolu Selçukluları gerekse Osmanlı’da teşkilatlandıkları bölgelerde
İslâmî ve insanî değerleri koruma hususunda çok hassas davrandıkları görülür.
Toplumsal hayatta dürüst ve ahlâklı birer esnaf ve sanatkâr olarak halka hizmet
eden ahîler, ticarî hayata yalan, hile ve aldatma gibi olumsuz davranışların girmesine
engel olmaya özen göstermişlerdir. İslâmî kurallara ve ahlâki prensiplere uymayan
davranışta bulunduğu tespit edilen esnaf ve sanatkâr, meslekten menedilmek suretiyle
topluma zarar vermesi ve kötü örnek olmasının önüne geçilmiştir. Bu durum aslında
iyiliğin emredilip kötülükten nehyetme temel dinî kaidesinin de pratiğe dökülmesi
anlamına gelmektedir. (Kavak, 2020, s.14-15)
7. Kamu Güvenliği ve Vatan Savunmasındaki Hassasiyet
Ahîlerin, sadece ticarî alanda etkili olmayıp aynı zamanda toplum yönetimi ve kamu
güvenliğinin korunması gibi siyasî ve idarî alanlarda da görev üstlendikleri görülür.
Özellikle Selçukluların son döneminde Moğolların hâkimiyeti sonrası Anadolu’da
siyasî güç ve kontrolü kaybetmesi sebebiyle ahîler teşkilat olarak kamu işleri ve halkın
güvenliğinin sağlanmasında roller üstlenmişlerdir (İnalcık, 2009, s.42). İbn Battû’ta
Anadolu’yu gezerken bazı şehirlerde kamu düzeninin sağlanmasında ahî şeyhlerinin
çok nüfuzlu ve saygın bir konumda bulunduklarından söz eder (İbn Battuta, 1928,
s.188) ki bu durum yukarıda değindiğimiz siyasî boşluk sebebiyle ahîlerin üstlendikleri
misyona işaret etmektedir.
Gaza misyonu da, Ahilerin bahsedilmesi gereken özelliklerinden biridir. Örneğin
Ahiler; Selçuklular devrinde Moğol istilasına karşı yapılan mücadelede, Osmanlı
Devleti’nin kuruluş aşamasında ise Bizans’a karşı yapılan gaza akınlarında kilit rol
üstlenmişlerdir. Diğer bir ifade ile Selçuklular döneminde Moğollara karşı ortaya
koydukları mücadele ruhu ve gaza tecrübesini Osmanlının kuruluş yıllarında Osman
Gazi ve Orhan Gaziye savaşlarda destek vermek suretiyle geliştirmişlerdir. (Şahin,
2021, s. 58; Kınık, 2020, s.29-30)
B. AHİLİĞİN EDEBİYATIMIZA YANSIMALARI
İnsanı merkeze almak suretiyle evrene bakan Ahilik, iş ve meslek hayatına yönelik
bir teşkilat olmanın ötesinde toplum hayatının hemen her aşamasına nüfuz eden
yapısıyla gelenek ve göreneklerde, sanatta, dilde ve edebiyatta da medeniyetimize
önemli katkılar sunmuştur.
Ahiliğin temel dinamikleri, fütüvvetnameler başta olmak üzere şecerenameler,
menakıpnameler, seyahatnameler, pendnameler ve siyasetnameler gibi pek çok
manzum ve/veya mensur eser içerisinde doğrudan yahut dolaylı olarak işlenmiştir.
142
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Anadolu’da teşkilatlandığı ilk dönemden itibaren edebiyat ikliminde neşvünema
bulmaya başlayan bu teşkilat, Türk edebiyatının son dönem şair ve yazarlarından bir
kısmına da ilham kaynağı olduğu görülür.
Ahilik ve Ahi Evran-ı Veli’ye dair, edebiyatımızda kaleme alınan ilk müstakil eser,
“Kerâmât-ı Ahi Evran” mesnevisidir. Ahi Evran ile çağdaş olup Kırşehir’de yaşayan ve
kuvvetle muhtemel onun hizmetinde bulunan Gülşehri (ö.1317 sonrası?) tarafından
kaleme alındığı tahmin edilen bu küçük mesnevide Ahi Evran’ın hayatı, karakteri,
kerametleri ve Ahiliğin temel prensipleri hakkında bilgi verilir (Kartal, 2009, s.223242). Gülşehri, “Mantıku’t-Tayr”adlı eserinde de fütüvvet ehli hakkında bir kısım
bilgilerin yanı sıra bir ahîde bulunması gereken değerleri sıralar. (Yavuz, 2005, s.1000;
Yavuz, 2007) O dönemin bir başka büyük şairi, Âşık Paşa’nın (ö.1332) meşhur eseri
Garibname’de de Ahiliğin izlerine rastlanılır. (Günşen, 2005, s.499-510)
Anadolu’da Türk edebiyatının ilk ürünlerinden itibaren bazı sanatkârlara ilham veren
Ahilik ve ona bağlı unsurlar, klasik Türk edebiyatının farklı tür ve şekillerindeki
eserlerinde de işlendiği görülür. (Doğan, 2019, s. 125-160) Zâtî’nin (ö.1547), dört yüz
kadar esnaf ve bunların kendisine has özelliklerinden bahsettiği “Letaifname” sinde
(Çavuşoğlu, 2012, s.143-161) umumiyetle şehzadelerin sünnet düğünleri dolayısıyla
kaleme alınan “surname” ler (Arslan, 2007, s.221-257; Arslan, 1991, s.27) ile başta
Evliya Çelebi’nin eseri olmak üzere seyahatname türünde yazılmış olan eserlerde farklı
esnaf zümrelerinin ve bunlara bağlı olarak da Ahiliğe dair kimi ilginç ayrıntıların
aktarıldığını görmek mümkündür. (Okumuş, 2019, s. 211-224; Tökel, 2005, s. 885897)
Klasik Türk edebiyatı eserlerinde olduğu gibi Türk halk edebiyatı ve kültürü
içerisinde de Ahilikle ilgili uygulama, inanma, motif, şiir, destan, menkıbe, efsane
gibi daha birçok bilgiyle karşılaşmak mümkündür (Ayva, 2017, s.163-174). Halk
şiirindeki “esnaf destanları” türünde kaleme alınan manzumelerde ise esnafın yaşayış
tarzı, esnaflığa ait görgü kuralları, o esnaf kolunun incelikleri, ustalıkları, kullanılan
araç gereçleri, esnafın müşteriye nasıl davranması gerektiği vb. konularda bilgiler
verilmiştir.
Dilimizin ve kültürümüzün önemli unsurlarından olan ve arka planında bir hikâye
barındıran deyimlerimizden -hem günlük yaşamda hem de edebî eserler içerisinde
sıklıkla kullanılan pabucu dama atılmak ve püf noktası gibi kimi ifadelerin arka
planında da Ahiliğin bulunduğunu ifade etmek gerekir. Benzer şekilde, bugün dahi
esnaf dükkânlarının duvarlarını süsleyen levhalarda çoğu beyitler hâlinde bulunan
sözler yine Ahiliğin sosyokültürel yansımaları olduğunu belirtmek isterim. Bunlardan
bazı örnekler verelim. (Doğan, 2020, s.53)
143
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Şekerci dükkânı levhası:
Sade pirinç zerde olmaz bal gerektir kazana
Baba malı tez tükenir, evlat gerek kazana
Marangozhane levhası:
Sefa geldin ey misafir, ısmarla kahve içelim
İşçi ile sohbet olmaz, bir merhaba der geçelim
Çeşitli bakkal ve dükkân levhaları:
Müşterimiz velinimet, yaranımız yarımız
Ziyadesi zarar verir kanaattir kârımız
Berber dükkânı levhası:
Her seherde besmeleyle açılır dükkânımız
Hazret-i Selman-ı Pak’tır pirimiz üstadımız
Ahilikte her mesleğin bir piri olduğu düşünüldüğünden levhanın asıldığı dükkân, bir
demircinin ise ikinci mısrada Davut Peygamber’in, keçecinin ise Hallacı Mansur’un,
dericinin ise Ahi Evran’ın, terzinin ise İdris Peygamber’in vb. isminin zikredildiği
görülür.
Ahi Evran ve Ahiliğe ait temel değerlerin, Tanzimat’tan sonraki süreçte oluşan yeni
Türk edebiyatı eserlerinde de işlendiğini görmekteyiz. Bu dönemin ilk evrelerinde,
toplumsal hayatta yaşanan çalkantılar ve kutsanma derecesinde hayranlık duyulan
Batı kültürünün sebep olduğu olumsuzluklara rağmen Ahilik değerlerinin dolaylı
olarak ifade edildiğini söyleyebiliriz.
Ahiliğin temel dayanağı olan ahlâk ve maneviyatın Müslüman Türk evladı için ne
anlama geldiğini,
Oyuncak sanmayın! ahlâk-ı millî, rûh-ı millîdir
Onun iflâsı en korkunç ölümdür: mevt-i küllîdir (Ersoy, 2007, s.293)
mısralarıyla dile getiren Mehmet Akif Ersoy, edepten mahrum bir hüneri asla makbul
görmeyen geleneğin mirasçısı olarak Ahiliğin temel dinamiklerine sıklıkla vurgu
yapmıştır.
Mehmet Akif Ersoy, Ahilik değerlerinin aksine çalışmayı elden bırakarak miskin bir
şekilde yatan ve hiçbir çaba sarf etmemesine rağmen Allah’tan çok şey uman insanları,
şiddetle kendine gelmeye davet eder:
144
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Dolaş da yırtıcı aslan kesil behey miskin
Niçin yatıp kötürüm tilki olmak istersin
Elin kolun tutuyorken çalış kazanmaya bak
Ki artığınla geçinsin senin de bir yatalak (Ersoy, 2007, s.280)
Seyfi Baba şiirinde, insanın rızkını temin için hiçbir bahaneye sığınmaksızın çalışması
gerektiğini;
Kim kazanmazsa bu dünyâda bir ekmek parası
Dostunun yüz karası, düşmanının maskarası
mısralarıyla dile getirir.
Ahilik değerlerinin edebî metinlerde, örneklerini çoğaltabileceğimiz dolaylı
kullanımının yanı sıra Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu (ö.1992) gibi bazı şairlerin
mısralarında Ahiliğe ve onunla ilgili kimi unsurlara doğrudan yer verildiği görülür.
Söz konusu şairin “Rum Gazileri”, “Rum Abdalları”,”Rum Ahileri”, ”Söğüt Bacıları”
ve “Ahi Mesud” gibi şiirlerinde Anadolu topraklarının vatan olmasında rol oynayan
Ahiliğin temel dinamiklerinin işlendiği görülür. (Doğan, 2020, s. 55)
Ahi Evran’ın medfun olduğu Kırşehir’de yetişen şairlerce de Ahiliğe ve Ahi Evran’a
özel bir ilgi gösterildiğini belirtmek gerekir. “Ahi Soykut” unvanıyla da tanınan ve
“İnsanlık Bilimi Ahilik”, Orta Yol Ahilik”, “Ahi Evran” gibi eserlerin yazarı Refîk
Soykut (ö.1998) başta olmak üzere Şükrü Afşin, Veli Recai Velibeyoğlu (ö.1991),
Şemsi Yastıman (ö.1994), Hüseyin Canıtez (ö.1990) gibi daha onlarca değerli şair
arasında en dikkat çekici şiirleri Nüzhet Erman (ö.1996) kaleme almıştır. (Ülgen,
2005, s.971-998; Dinçer, 2011, s.273-283)
Yine Ahi Evran ve Ahilik değerlerini mısralarına titizlikle işleyen şairlerin yanında,
şiir üslubu ağır basan, “Beş Şehir” isimli meşhur eserinde Ahmet Hamdi Tanpınar’ın
da yer yer Ahilikten bahsettiği görülür. Şehirleri medeniyetlerin aynası olarak gören
Tanpınar, anlattığı şehirlerin ruhunu oluşturan değerleri, sanatkârları, esnaftan,
zanaat erbabından kimseleri, isimleri etrafında birer efsane teşekkül etmiş
insanları, Ankara’da Ahî Şerafeddin gibi değerli şahsiyetleri (Okay, 1992, s.548)
gelecek nesillerin dikkatine sunar.
Ahi Evran ve Ahilik üzerine senaryo, piyes ve tiyatro gibi edebî türlerde de eserler
kaleme alındığı görülür. Ahilik teşkilatının ve Ahi Evran’ın tanıtılıp gelecek kuşaklara
aktarılmasında bu türlerde kaleme alınan eserlerin etkisinin fazla olacağı düşüncesiyle
Ahilik Kutlamaları Merkez Yürütme Kurulu” tarafından 2014 yılında “Ahi Evran ve
Ahilik Kültürü Konulu Uluslararası Senaryo Eseri Yazma Yarışması” ile “Ahi Evran
ve Ahilik Kültürü Konulu Uluslararası Tiyatro Eseri Yazma Yarışması” düzenlenmiş
ve ödüllü olan bu yarışmalar neticesinde dereceye giren eserler, Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı, tarafından iki kitap halinde basılmıştır.
145
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ahi Evran ve Ahilik, son dönem Türk edebiyatının roman türünde kaleme alınmış
edebî metinlerinde de yazarlara ilham kaynağı olmuştur. Özellikle Osmanlı
Devleti’nin kuruluşunu konu alan Devlet Ana (Kemal Tahir), Osmanoğulları
(Feridun Fazıl Tülbentçi), Osmancık (Tarık Buğra), Ovaya İnen Şahin (Ragıp Şevki
Yeşim), Kutludağ (Bekir Büyükarkın) gibi tarihî romanlarda (Karataş, 2003) kuruluşta
icra ettiği işlev dolayısıyla Ahiliğe yer verildiği görülür. Selman Kayabaşı’nın askerî ve
siyasî boyutun ön planda olduğu Direniş Karatay ve Kor Kurt romanlarında Ahi
Evran, Ahilik ve Baciyan-ı Rum teşkilatları, devletin yaşatılmasında üstlendikleri rol
bağlamında söz konusu edilmiştir. (Doğan, 2020, s.56-57; Karataş, 2003, s.33)
Öte yandan Ahilik teşkilatının sistematik bir hâl almasında paha biçilemez bir rolü
olan Ahi Evran-ı Veli’nin cömertliğe, eli açık olmaya, kardeşçe yaşamaya, yok oluşa
boyun eğmeden, devletin huzuru için ne gerekiyorsa cesurca yapmaya harcanan
destansı yaşamı Hasan Murat ve Gökhan Çelik tarafından 2018 yılında Ahi Evran
ismiyle bir romana konu edilmiştir. Aynı yıl içerisinde Yasemin Bülbül tarafından
kaleme alınan ve yine Ahi Evran ismiyle yayımlanan bir diğer romansa okuyucuların
ilgisine sunulmuştur. Bunların haricinde Ahi Evran’ın insanlığa ilham veren yaşamı,
bir dönem Kırşehir milletvekilliği ve Kültür Bakanlığı görevlerinde bulunan Gökhan
Maraş tarafından romanlaştırılmıştır. (Doğan, 2020, s.58)
C. SİVİL TOPLUM YÖNÜYLE AHİLİK
Ahiliğin Selçuklu ve Osmanlı toplumlarında 13.-19. yüzyıllar arasında oldukça etkili
kurumsal ve organizasyonel olarak büyük bir teşkilat olduğunu söylemek yanlış
olmaz.
Ahilik, sivil toplum, yani devlet-dışı organizasyon boyutuyla ehemmiyet arz
etmektedir. Şüphesiz Ahilik organizasyonunun bir sistem olarak ve bir bütün halinde
anlaşılması için onu çeşitli yönleriyle incelemek gereklidir. Sivil toplum boyutunda
Ahiliği incelemek ve anlamak, bu teşkilatın günümüze yansımalarını anlamak için de
oldukça önemlidir.
1. Sivil Toplum Yönüyle Ahlâk ve Toplumsal Sorumluluk Sahibi Olmaları
Ahilik bir sivil toplum kuruluşu olarak öncelikle bir ahlâk teşkilatı olma yönüyle öne
çıkar. Aynı zamanda bu teşkilatı, iyilik, doğruluk, kardeşlik, yardımseverlik, kontrol
ve denetleme gibi esasların kendisinde toplandığı ahlâkî bir toplumsal ve ekonomik
düzen şeklinde ifade edebiliriz. İbn Battûta, Ahilerin ahlâkî boyutu hususunda şöyle
der: “Ben onlardan daha ahlâklı ve erdemlisini görmedim dünyada…” (İbn Battûta,
2004, s.404-405)
146
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Bu çerçevede Ahiler, her şeyden önce ahlâkî boyutlarının bir gereği olarak toplumsal
sorumluluk noktasında önemli roller üstlenmişlerdir.
Yine önemli bir ahlâk ve sorumluluk ilkesi olarak ahde vefa da dikkati çeken
özelliklerindendir. İnsanların birbirleriyle olan muamelelerinde büyük bir önemi haiz
olan ahde vefa gösterme ilkesi, her türlü ticarî ve ekonomik işlemin karşılıklı güven
içerisinde yapılmasını sağlar.
Ahilere sivil toplum boyutuyla bakıldığı zaman kültür noktasındaki katkıları da
kayda değerdir. Gerçekten de Ahiler, toplumsal hayatın kuruluş ve düzenlenmesinin
yanı sıra kültürel gelişmeye de katkıda bulunmuşlardır. Ahilik anlayışında insan
bir bütün olarak ele alınmış, bütün yönleriyle eğitilip geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu
bağlamda yamak ve çırakların eğitilmesinde yalnızca meslekî bilgilerin verilmesiyle
yetinilmeyip dinî, ahlâkî ve toplumsal bilgi de verilmiştir. (Okumuş, 2020, s.92-93)
Ahilerin ahlâkî tutumlarının ticaretlerine de yansıdığı görülür. Müslümanların
ölçüde ve tartıda adaletten ayrılmamaları, “Ölçtüğünüz zaman tam ölçün ve doğru
terazi ile tartın. Bu hem daha hayırlıdır ve sonuç itibariyle de daha güzeldir.” (İsra,
17/35) ve “Allah iyiliği ve adaleti emreder.” (Nahl, 16/90) ayetlerine dayanır.
Yine her zaman doğru sözlü olmaları ve sattıkları malın kusurlarını gizlememeleri
önemli özelliklerinden biridir. “Doğru sözlü ve kendine güvenilir bir tüccar, ahirette
peygamberler, Sıddıklar ve şehitlerle beraber olacaktır” (Tirmizî, 1992, s.515; Sancaklı,
2010, s.12) ve “Sizden biriniz iş yaptığı zaman onu mükemmel bir şekilde yapsın” (İbn
Sa’d, 2001, s.119) hadisleri esas alınmıştır.
Belirttiğimiz bu ayet ve hadislerdeki ahlâkî hasletler, Ahilik teşkilatının meslek, iş ve
ticaret ahlâkına damga vurmuştur. Görülüyor ki İslâm’da var olan ekonomik hayat ve
değer ile ahlâkî hayat ve değer arasındaki ayrılmaz bağlantı, bir sivil toplum kuruluşu
olarak Ahilik kurumuna yansımıştır.
Adil fiyat ilkesi ile serbest rekabet şartları altında bazı piyasalarda oluşan fiyatlara
müdahale edilmesi de Ahilik teşkilatında bir ilke olarak kabul edilmiştir.
(Tabakoğlu, 1996, s.101)
Ahilik teşkilatının ahlâk ve toplumsal sorumluluk yönüne dair hususlara dikkatli
bakış, onun sivil toplum kuruluşu olarak yapılanıp örgütlendiğini ve toplumdaki
faaliyetlerini o zihniyet ile yürüttüğünü göstermesi bakımından önemlidir.
2. Organizasyon, Kurumsallık ve Siyaset Yönüyle Ahilik
Sivil toplum boyutundan Ahilik teşkilatına bakıldığında, güçlü bir organizasyonla
karşılaşılır. Gerçekten de Ahilik, kurumsallığa önem veren ve buna bağlı olarak
kurumsal ilkelerle hareket eden bir teşkilattır. Ahilik bir organizasyon olarak kendi
içerisinde ve kendine has hiyerarşik bir yapılanmaya sahiptir. Ahilerde, meslek ve sanat
147
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
alanlarında yamak, çırak, kalfa, usta hiyerarşisi bulunduğu gibi, Ahi zaviyelerindeki
üyelerin bilgi ve kültür düzeylerinin yükselmesi için de yedi veya dokuz basamaklı
bir silsile-i meratip söz konusudur. Dolayısıyla çok yönlü bir toplumsal sistem veya
yapı olan Ahilik, belli bir süre bir kademede kalarak pişirilen yamak, çırak, kalfa usta
hiyerarşisi kurmak ve bu kademelerdeki kişileri, baba-evlat ilişkisi gibi güçlü, içten
bağlarla bağlamak suretiyle sanatı, çalışma hayatını sağlam ahlâkî ve meslekî temellere
oturtmuştur. (Çağatay, 1989, s.101; Okumuş, 2020, s.94)
Ahilik, Anadolu’nun hemen hemen her şehir, kasaba ve büyük köylerine kadar
teşkilat kurmuştur. Ayrıca yerleşim birimlerinde her sanat kolu için ayrı birlikler
oluşturulmuştur. Bir meslekte ayrı birlikler meydana getirebilecek kadar esnaf ve
sanatkârın bulunmadığı yerleşim merkezlerinde, birbirine yakın meslek mensupları
aynı birlik etrafında veya içinde bir araya gelmiştir. Daha küçük yerlerde ise bütün
meslek mensupları aynı birlik altında bir araya getirilmiştir. Yerleşme biriminde
kurulan Ahi birlikleri arasındaki münasebetleri büyük meclis temin yoluna gitmiştir.
Ülke sathında bulunan bütün esnaf birliklerinin ise Kırşehir’de bulunan Ahî Evrân
Zâviyesi’ne bağlı olduğu nakledilir. (Okumuş, 2020, s.94)
Ahilik, organizasyon yapısıyla genel olarak toplumda güçlü bir etkiye sahip olduğu
gibi siyaset üzerinde de zaman zaman etkili olmuştur. (Tireli, s.171-173)
Siyasi yapı olarak devletin otoritesinden bağımsız bir yapılanması mevcut, ancak
devletle ilişkilidir. Bu bağlamda devletle halk arasında bir dengeleyici unsurdur.
Devletin çeşitli sebeplerle ve farklı boyutlarda eksik bıraktığı, erişemediği, yanlış
yaptığı durumlarda hem siyasal konularda hem de ekonomik, kültürel, eğitimsel,
dinî vd. konularda devlete yardımcı olan ve bu şekilde varlık gösteren bir sivil toplum
kuruluşu haline gelmiştir. Gerek savaş zamanlarında gerekse farklı kaotik durumlarda
devlet otoritesinin zayıfladığı veya zayıf görüldüğü bölgelerde yönetimsel anlamda
görevler üstlenmişlerdir. Ayrıca savaş durumlarında gerek devlete gerekse halka
ihtiyaç duydukları şeyleri sağlamada önemli sorumluluklar üstlenmişlerdir. (Gemici,
2010, s.73-74; Okumuş, 2020, s.98)
3. Disiplin ve Denetim Yönü
Sivil Toplum Kuruluşu hüviyetinde bir organizasyon olan Ahiliğin en önemli
özelliklerinden biri, çalışma tarzına bakıldığı zaman net olarak görülebileceği üzere
disiplindir. Zira Ahilik sistemi içinde yer alan insanlar, düzenli ve sürekli bir disipline
muhatap olurlar ve ciddi bir kontrol sistemi altında bulunurlar. Güvenilir kişilerin
denetimi ve yönetimi altında disiplin içinde görevlerini ifa ederler. Bu disiplin, kontrol
ve denetimin bilinci içinde hareket ederek teşkilata mensup olan herkes, örgütün
disiplin ilkelerine uymakla mükelleftirler. İşyerinde ustalık çıraklık ilişkilerinden
misafirlere nasıl davranılacağına kadar Ahilerin disiplin kurallarına göre hareket
ettiği görülür. (Okumuş, 2020, s.96-97)
148
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ahilikte disipline paralel olarak denetim, kontrol ve ceza sisteminin varlığı da
dikkat çeker. Bu sistemin gereği olarak üyelerin Ahiliğin meslek ahlâkına uygun söz,
tutum ve davranış kurallarına bağlı olup olmadıkları denetlenir, kontrol edilir ve söz
konusu kurallara aykırı davrananlar, aykırılığın hafifliğine veya ağırlığına göre çeşitli
şekillerde cezalandırılırlar. (Ekinci, 2008, s.98-100; Kınık, 2020, s.40-41,44)
Görülüyor ki Ahiler, teşkilat yapısı içinde her birinin otokontrolle kendilerini
disipline etmeleri, denetlemeleri ve kontrol etmelerine ek olarak hiyerarşik olarak
kendilerinden üst kimseler tarafından idare edilmelerine imkân sağlayan bir yönetim
anlayışını benimsemişlerdir. Buna bağlı olarak da birbirleri arasında sağlıklı, anlamlı
ve başarılı iletişim yoluyla sistemin ilke ve kurallarına uyma konusunda önemli ve
dikkate değer özelliklere sahiptirler. (Yeşil & Kart, 2019, s.2462-2483; Okumuş, 2020,
s.97)
4. Sivil Toplum Bağlamında Cömertlik ve Yardımlaşma Yönü
Ahiliğin cömertlik ve ona bağlı olarak paylaşma ve yardımlaşma özelliği de dikkat
çekicidir. Tarih boyunca Ahiler bu yönleriyle öne çıkmış ve toplum nezdinde büyük
itibara sahip olmuşlardır. Bir Ahi, diğer Müslümanları kardeşi olarak görmüş,
kazancını onlarla paylaşmış ve bu yolla toplum içinde sosyal bir dayanışma meydana
gelmiştir. Örneğin esnaf sandığı bu yardımların biriktirilip yoksul insanlara ihtiyaçları
ölçüsünde dağıtılması için kurulmuştur. Gerçekten yardımseverlik Ahiliğin temel
erdemlerinden birini oluşturmuştur. Ahiler, gücü yettiği nispette geleni gideni
ağırlamışlar, giydirmişler ve ihtiyaç olduğu anlarda misafirin altına binek vermişlerdir.
Netice itibariyle misafirlerine, yolculara, ihtiyaç sahiplerine, birbirlerine karşı son
derece cömert davranmışlar, paylaşmak ve yardımlaşmak da onların en önemli
vasıfları olmuştur. (Şahin, 2021, s.91-92; Okumuş, 2020, s.97)
5. Sivil Toplum Bağlamında Ahilik Teşkilatında Meslek
Bugün birçok sivil toplum kuruluşunda görülebileceği gibi Ahilik de iş, sanat ve
mesleğe yön veren, esnaf ve zanaatkârları çıraklıktan ustalığa giden süreçte eğiten,
yetiştiren, üretici ile tüketici arasındaki alışverişi ve etkileşimi denetleyen, ekonomik
hayatı düzenleyen ahlâk ve tasavvuf temelli bir meslek örgütüdür. Bu örgüt, İslâm
toplumunda ekonomik hayata ilaveten dinî, ahlâkî, siyasî, askerî ve eğitimsel
konularda önemli roller oynar. (Kınık, 2020, s.30)
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda önemli katkıları olan teşkilat, fütüvvetin ahlâkî
ilkelerini benimseyen, zaviye hayatı bulunan, belli bir mesleği ve sanatı olan genç
kişilerden meydana gelir (Şahin, 1994, s.393-394; Ocak, 1999, s.225-229). Elbette
Ahilik esas itibarıyla esnaf ve sanatkârlar arasında benimsenmiş bir örgüttür.
Başlangıçta debbağ, saraç ve kunduracıları kapsayan bir teşkilat olarak ortaya çıkar,
149
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
zamanla bütün esnafı ve üye olmak isteyenleri bünyesinde toplayan çok geniş bir
toplumsal organizasyon haline gelir. (Ekinci, 2008, s.27-29)
6. Sivil Toplum Bağlamında Ahilikte Eğitim
Ahilik teşkilatı, sivil toplum boyutunda eğitim ve öğretim yönü ön plana çıkan bir
organizasyondur. Teşkilat içindeki her bir birey, konumunun gereği olarak üzerine
düşen görevleri yerine getirir ve hiyerarşik yapının kurallarına uyarak hareket eder.
Ahi, sanat öğrenmek için ustasına, adeta müridin şeyhine intisap etmesi gibi intisap
eder. Tasavvufî eğitimde olduğu gibi Ahi iş yerlerindeki eğitimde de çırak, kalfa ve
yamaklar, dinî ve ahlâkî bilgilerle donatılır ve bu konuda taviz verilmezdi. Görülüyor
ki teşkilatın eğitim sisteminde hiyerarşi ve disipline dayalı bir yapı vardır ve bu
yapıda ahlâk eğitiminin yeri özeldir. Aldatma, yalan, dolandırma, kabalık vs. asla izin
verilemez kötü ahlâkî davranışlardır. (Gemici, 2010, s.76-77)
Ahiliğin, dinî, ahlâkî, ekonomik, eğitim, sosyal ve siyasî olmak üzere altı temel
noktada işlevinin olduğu görülür. Bunlar arasında meslekî ve ticarî ahlâk en ön
planda yer alır. Ahiliğin eğitim boyutuna dikkatlice bakıldığında şu hususları tespit
etmek mümkündür.
Meslek eğitimi, din eğitimi, sanat eğitimi, ahlâk eğitimi, yaygın eğitim, sosyalleşme,
kültürün kuşaktan kuşağa aktarılması, çalışma disiplini, dayanışma, yerleşik hayata
geçirme, imar ve iskân ve askeri eğitim.
Bütün bunlardan yola çıkarak teşkilatın eğitim sistemi şu şekilde özetlenebilir:
–– İnsan bir bütün olarak ele alınır, yalnızca mesleki bilgiler değil, dini, ahlâkî,
içtimai bilgiler birbirini tamamlayacak şekilde verilir.
–– Verilen eğitimle iş ve iş dışındaki hayatta bir denge ve uyum sağlanmaya
çalışılır.
–– Eğitim ömür boyu devam eden bir süreç olarak görülür.
–– Yapılan eğitim faaliyetleriyle sadece şehir merkezlerindeki esnafa yönelik değil
köylere kadar ulaşan geniş bir toplumsal kitleye ulaşılmaya çalışılır.
–– Teşkilattaki hiyerarşik yapı, derslerin yetkili kişilerce verilmesini mümkün
kılar.
–– Teşkilat, Ahiliğin prensiplerine uymayı kabul eden herkese açıktır ve buradaki
eğitimlerden faydalanmak için ücret talep edilmez. (Ekinci, 2008, s.150; Kınık,
2020, s. 28-29)
Netice itibariyle Ahiliğin gayesi; zenginle fakir, üretici ile tüketici, emek ile sermaye,
halk ile devlet arasında iyi ilişkiler kurarak sosyal adaleti gerçekleştirmek ve ahlâkî
150
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
bir toplum düzeni meydana getirmektir. Ahilikteki bu amaçlara sağlam bir teşkilat
ve köklü bir eğitim aracılığıyla ulaşılmaya çalışılmıştır ve bunda başarılı olunmuştur.
Ahiliğin suçlu ve suça eğilimli insanlara yaklaşımı da dikkat çekicidir. Ahilik
teşkilatında toplumda suça eğilimli olanlar ve suç işleyenlerle de eğitim anlayışı ve
ahlâk eğitimi yaklaşımına uygun olarak ilgilenilmiştir. Onları suçlu veya suça eğilimli
diye bir kenara atmamış, onların elinden tutarak bir iş ve meslek sahibi olmaları için
özel bir çaba harcamışlardır. Bunun için de sistemli olarak çalışmışlardır. Nitekim
Ahilerin suç işleyen kimseleri içlerine alıp kendi eğitimlerinden geçirdikleri ve meslek
sahibi yaptıkları nakledilir. (Okumuş, 2019, s.215-217)
Yine bu teşkilat, insanların bütün yönleriyle geliştirilmesini amaçlamış bir sivil
toplum kuruluşudur. Bu amaç doğrultusunda hareket edip güçlü bir eğitim kuruluşu
hüviyetini kazanmıştır. Ahilikte eğitime öyle önem verilmiştir ki, eğitimin henüz tam
anlamıyla bir devlet görevi olarak kabul edilmediği dönemlerde bile kendi amaçları
doğrultusunda insanların eğitimlerine ayrı bir hassasiyetle yaklaşılmıştır. (Ekinci,
2008, s.150; Yeşil & Kart, 2019, s.2472)
Sonuç olarak Ahilerin, birey ve toplumun faydasına olacak ne varsa bunları planlı
ve sistemli olarak uyguladıkları söylenebilir. Bu durumda Ahilik teşkilatının eğitim
planında da günümüz sivil toplum kuruluşu arayışlarına önemli katkılar verdiği ifade
edilebilir.
7. Ahilik ve Toplumsal Sermaye Unsuru
Ahilik, bir sivil toplum kuruluşu kimliğiyle toplumsal sermaye unsuru olarak kendini
göstermiş güçlü bir örgüttür. Öncelikle Teşkilat, bulunduğu her yerde birçok alanda
topluma hizmeti kendine bir görev olarak görmüştür. Bu bağlamda teşkilat siyasette,
ekonomik hayatta, dengeli bir değişim serüveninin gerçekleşmesinde, ahlâkın
toplumda güçlü bir şekilde yerleşip adalet sisteminin kurulması ve korunmasında,
kültür kod ve kalıplarının muhafazasında, ölçü ve tartıda doğruluk ve dürüstlüğün
hâkim olmasında, eğitim kurumunun sağlıklı ve güçlü olmasında, mesleklerin
gelişmesinde ve güven toplumunun kurulması gibi birçok noktada kuvvetli bir
toplumsal sermaye kurumu olarak karşımıza çıkar. (Okumuş, 2020, s.101)
Bu teşkilat, bir toplumsal sermaye kurumu olma yönüyle kendi bünyesinde kurduğu ve
toplumda yaygınlaştırmaya ve yerleştirmeye çalıştığı ahlâkî ve iktisadî yapıyla, ahlâkî
değerleri ekonomik alanda ve toplumun genelinde kurumsallaştırma çabalarıyla
öne çıkan ender, hatta bu yönüyle belki de ilk ve özgün bir kuruluştur. Toplumda
yoksulları doyurmak, işsizleri iş ve meslek sahibi yapmak, eğitim hizmetleri vermek
gibi yönleriyle Ahilik, topluma değerini kazandırma çabası içerisinde olan bir
organizasyondur.
151
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Yine sivil toplum kuruluşu olarak bu teşkilat, kendi içinde ahlâk ile sanatı, ahlâkî
değerlerle ekonomik işleri, sağlıklı üretim ile ticareti, refah ile huzuru bir araya
getirmiş ve bu çerçevede de topluma örnek bir model ortaya koymuş bir sistemdir. Bu
yönleriyle bakıldığında Ahilik teşkilatının açık bir toplumsal sermaye sistemi olduğu
görülür. Bir sivil toplum kuruluşu olma niteliğiyle Ahilik; toplumsal yapıda kurduğu
kendine özgü sistemle zengin-fakir, üretici-tüketici, emek-sermaye, birey-devlet
arasında güven temelli münasebetler tesis etmeye büyük gayret göstermiştir. (Karagül,
s.6-9) Bu noktada Ahilik teşkilatının, çalışmalarını salih amel, iyi ahlâk ve toplumsal
adalet üzerinde bina eden bir sosyal sermaye kuruluşu olduğu ifade edilebilir. O halde
Ahiliğin ahlâkî açıdan ortaya koyduğu özelliklerle toplumsal sermaye kurumu olması
arasında sıkı bir bağ olduğunu ifade etmek mümkündür.
Teşkilat üyeleri, bulundukları ve hizmet ürettikleri mekânlarda toplumsal düzenin
iyilik ve güzel ahlâkî değerler üzerine bina edilmesine ciddi katkılarda bulunmuşlardır.
Yine bu da Ahiliğin, bir toplumsal sermaye kurumu ve sivil toplum kuruluşu olduğunu
gösterir.
Bütün bunlara ilaveten ve özet olarak yoksullara yardım etme, yolculara misafirperverlik
yapma, bakıma ve korunmaya muhtaç kimselerin elinden tutma, insan hakları için
mücadele etme, borçluların borçlarını eda etmelerine destek olma, gerekirse borçları
kapatma, üretime katkı sunma ve bunun için ticaret erbabını örgütleme, maddi ve
manevi anlamda destekleme, toplumun en dinamik boyutunu teşkil eden gençlere
her yönüyle sahip çıkma, onları iş ve meslek sahibi yapma, onlara meslek öğretme
gibi insana ve topluma değer veren, insanları, toplumu ve toplumsal değerleri sermaye
olarak gören bu teşkilatın, önemli bir toplumsal sermaye organizasyonu olduğunu
ifade etmek yanlış olmaz. Yine söz konusu teşkilat, üretim ve ekonomik kalkınma için
gerekli motivasyonu sağlamaya çalışan bir toplumsal sermaye unsurudur. (Okumuş,
2020, s.102-103)
Sonuç
Netice itibariyle Ahîlik teşkilatı, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde esnaf
teşkilatlanması ağır basan bir organizasyon olarak ciddi bir toplumsal konuma sahip
olmuştur. Bu teşkilat, İslâm ahlâkının esnaf ve sanatkârlardan oluşan mensupları
arasında benimsenip yaygınlaşması için iç tüzük olarak da adlandırılabilecek
“fütüvvetnâmeler” i yazılı eğitim aracı olarak kullanmıştır.
Teşkilatta kurumun âdâb ve erkânını şekillendiren bazı temel ahlâkî davranışlar
belirlenmiş ve Ahîlerin bu davranışları benimseyip özümsemeleri ve hayata
geçirmeleri istenmiştir. Bunlar; Elini açık tut, sofranı açık tut, kapını açık tut, belini
bağlı tut, dilini bağlı tut, gözünü ve elini bağlı tut şeklindeki temel ahlâkî davranışlardır.
152
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Bu prensip ve davranışlar, ahînin hem meslektaşları hem de toplumsal hayatta diğer
kesimlerle olan ilişkilerinde belirleyici olmuştur.
Çıraklık döneminden itibaren aldığı dinî, tasavvufî ve meslekî eğitim sayesinde ahîler,
teşkilatlandıkları bölgelerde toplumunun bilinçli, üretken, dürüst üyeleri olarak sosyal
yaşama ciddi katkılarda bulunmuşlardır. Ahîler, ahlâk, eğitim, sosyal dayanışma ve
yardımlaşma, üretim ve ekonomi, insanî ve İslâmî değerlerin müdafaası gibi pek çok
alanda örnek ve dinamik bir zümre olarak hizmet etmişlerdir.
Aynı zamanda söz konusu teşkilat, bir sivil toplum kuruluşu, başka bir ifadeyle
hükümet dışı bir organizasyon hüviyetindedir. Bu boyutuyla günümüz sivil toplum
organizasyonlarına benzer özellikler taşımaktadır. Örneğin ahlâkî, dinî, toplumsal,
kültürel, ekonomik, siyasal, eğitimsel, hukukî yönleri olan güçlü bir yapılanmadır.
Özellikle sivil toplum boyutunda eğitimin çok önemli olduğu görülür. Nitekim teşkilat,
toplum bireylerini, bilhassa gençleri iş ve meslek sahibi yapıp topluma kazandırmayı
hedef edinmiştir. Ayrıca sivil toplum kuruluşu olarak devletle sivil birey ve halk arasında
da aracı kurum olma boyutuna sahiptir. Bu yönüyle devlet ile halk arasında bir denge
unsuru olmuş, devletin zayıf, eksik veya yanlış kaldığı yerlerde toplumda tamamlayıcı
ve doğruyu gösterici ve de uygulayıcı olarak varlık göstermiştir.
Kaynakça
Arslan, M. (1991). Osmanlı Saray Düğünlerinde Esnaf Alayları, Milli Folklor Dergisi, 12: 27-31.
Arslan, M. (2007). Kültür Tarihimiz Açısından Zengin Bir Kaynak: Sur-nâmeler, Türkiye Araştırmaları
Literatür Dergisi, (TALİD), 10: 221 - 257
Ayva, A. (2017). Türk Kültürü ve Halk Edebiyatında Ahilik, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, Konya. 37: 163-174.
Bayram, M. (2008). Tasavvufî Düşüncenin Esasları, NKM Yayınları, İstanbul.
Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail. (1992). Sahih-i Buhârî, III, VII, Çağrı Yayınları, İstanbul.
Çağatay, N. (1989) Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Çavuşoğlu, M. (2012). Zâtî’nin Letâyifi II, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı
Dergisi, (TDED), 22/l: 143-161
Dinçer, F. (2011). Nüzhet Erman’ın Şiir Dünyası ve Şiirlerinde Ahilik Kültürünün İzleri, I. Uluslararası
Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempozyumu [15-17 Ekim 2008] Bildiriler Kitabı, Kırşehir, I: 273-283.
Doğan, A. (2019). Edebiyatımızda Ahilik ve Ahi Evran, Ahilik Kültürü ve Meslek Ahlâkı, (Ed. Hüseyin
Öztürk), Ankara: Nobel Yayınları. 125-160.
Doğan, A. (2020). Edebiyatımızda Ahilik ve Gökhan Maraş’ın Ahi Evran Romanı, Uluslararası VI. Ahilik
Sempozyumu, Kırşehir: 49-68.
Ergin, O. N. (1995). Mecelle-i Umûr-ı Belediye I, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kültür İşleri Daire Başkanlığı
Yayınları NO:21, İstanbul: 497-512
Ekinci, Y. (2008). Ahilik, Özgün Matbaacılık, Ankara.
Erbaşı, A. (2020). İktisadi ve İdari Yönleriyle Ahilik, Nobel Yayınları, Ankara.
Ersoy, M.A. (2007). Safahat, Elips Kitap, Ankara.
Gemici, N. (2010). Ahilikten Günümüze Meslek Eğitiminde Model Arayışları ve Sonuçları, Değerler
Eğitimi Dergisi, 8/19: 71-105.
153
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Günşen, A. (2005). Garipname’de Ahilik İzleri, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu [1213 Ekim 2004] Bildireler Kitabı, Kırşehir, I: 499-510
İbn Battûta. (1928). Rihletu İbn Battûta Tuhfetü’n-nüzzâr fî garâibi’l-emsâr ve ‘acâibi’l-esfâr, I, el-Matbaatu’lEzheriyye, Mısır.
İbn Battûta, (2004). İbn Battuta Seyahatnamesi, I, Çev. A. Sait Aykut, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.
İbn Sa’d. (2001). Kitâbu’t-Tabakâti’lKubrâ, Mektebetu’l-Hancı, Kahire.
İnalcık, H. (2009). Devlet-i ‘Aliyye, I, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.
Karagül, M. (2012). Ahilik ve Sosyal Sermaye Bağlamında İş Ahlâkı ve Üretim İlişkisi, Akademik Bakış
Dergisi, 32: 1-16.
Karataş, C. (2003). Türk Romanında Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Sürecine Yaklaşım, Yüksek Lisans Tezi
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Kartal, A. (2009). Kerâmât-ı Ahi Evran Mesnevîsi Üzerine Notlar, Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi,
2: 223-242
Kavak, A. (2020). Ahilik Âdâb ve Erkânının Toplumsal Hayata Yansımaları, Uluslararası VI. Ahilik
Sempozyumu, Kırşehir, 1-20.
Kınık, U. (2020). Medeniyetimizi Bugünlere Ulaştıran Sistem Ahilik, hayykitap, İstanbul.
Koçak, O. Fethi Gürün. (2015). Ahilik Geleneğinin Günümüzde Sosyal İçerme Politikalarına Olabilecek
Katkıları, Hak-İş Uluslararası Emek ve Toplum Dergisi, 4/8: 126-143.
Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali. (2009). Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul.
Ocak, A.Y. (1999). Ahilik ve Şeyh Edebali: Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Tarihi Açısından Bir Sorgulama,
İslami Araştırmalar, 12/3-4: 225-229.
Okay, O. (1992). Beş Şehir, DİA (TDV İslâm Ansiklopedisi), 5: 547-548
Okumuş, E. (2019). Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde Ahilik, IV. Uluslararası Ahilik Sempozyumu [2729 Eylül 2018] Bildiriler Kitabı, Editörler: Ahmet Gökbel, vd., Kırşehir, I: 211-224.
Okumuş, E. (2020). Sivil Toplum Boyutunda Ahilik, Uluslararası VI. Ahilik Sempozyumu, Kırşehir, 89-106.
Özkaya, Y. (2010). 18. Yüzyılda Osmanlı Toplumu, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.
Öntuğ, M. Murat, (2014), Orta Sandık, Ahilik Ansiklopedisi,II, T.C. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Yayınları,
Atalay Matbaacılık, Ankara, 174-175
Sancaklı, S. (2010). k Ahlâkının Oluşumunda Hadislerin Etkisi”, İ.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1/1: 1-28.
Şahin, H. (2021). Adalet, Dürüstlük ve Bereketin Temsilcisi AHİLER, Erdem Yayınları, İstanbul.
Şahin, K. (1994). Edebali, DİA, (TDV İslam Ansiklopedisi), 10: 393-394
Şehsuvaroğlu, B.N. (1973). Dinlerde ve Tarikatlarda Sembolizm Remizler, Muhit Yayınları, İstanbul.
Tabakoğlu, A. (1996). İslam ve Ekonomik Hayat, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara.
Tireli, M. (2011). Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde Ahiler ve Ahilik, TYB Akademi, 1/2: s. 157-175.
Tirmizî, Ebû îsa Muhammed b. Îsa. (1992). Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul.
Tökel, D.A. (2005). İbn-i Batuta Seyahatnamesi ve Evliya Çelebi Seyahatnamesinin İstanbul Bölümüne
Göre Ahiler ve Ahilik, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu [12-13 Ekim 2004]
Bildireler Kitabı, II: 885-897.
Uçma, İ. (2018). Bir Sosyal Siyaset Kurumu Olarak Ahîlik, İşaret Yayınları, İstanbul.
Ülgen, E. (2005). Kırşehirli Şairlerin Şiirlerinde Ahilik, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu
[12-13 Ekim 2004] Bildireler Kitabı, II, Kırşehir, 971-998.
Yavuz, K. (2005). Gülşehri’nin Ahi Büşr Hikâyesi, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu
[12-13 Ekim 2004] Bildireler Kitabı, II, Kırşehir, 999-1010.
Yavuz, K. (2007). Gülşehri’nin Mantıku’t-Tayr’ı (Gülşen-nâme), I-II, Kırşehir Valiliği Yayınları.
Yeşil, R. – Kart. M. (2019). Müslüman Türk Medeniyeti İnşasında Bir Sivil Toplum Kuruluşu Olarak Ahilik,
MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi. 8/3:2462-2483.
154
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
AHİLİĞİN TARİHİ KÖKENLERİ
ve ÇAĞDAŞ İŞ DÜNYASINA
AHLÂKİ ÇÖZÜM ÜRETME
KAPASİTESİ
Mahmut ARSLAN*
Giriş
Bu bölümde Ahiliğin bir sentez medeniyeti olan Türk-İslâm medeniyetinin asli
unsurlarından biri olduğundan ve de Türk çalışma ahlâkının biricik referansı
olduğundan hareketle bu geleneğin kökeni ve günümüz sorunlarına cevap potansiyeli
tartışılacaktır. Bu bölüm kaleme alındığı sıralarda ülkemiz 6 Şubat 2023 tarihinde
Kahramanmaraş, Pazarcık merkezli eşi görülmemiş bir deprem felaketi ile karşılaştı ve
on binlerce insan öldü, yüz binlerce insan yaralandı ve sakat kaldı. Tıpkı 1999 Gölcük
depremi gibi bu depremde de kayıpların tek nedeni ülkemizde binaları inşa eden iş
dünyasının ve onları denetleyen kamu otoritelerinin kadim Ahilik değerlerinden çok
uzakta olmalarıdır. Deprem felaketinin nedeni teknik değil ahlâkidir. Bu nedenle
Ahilik çok daha fazla üzerinde durulması gereken kadim bir kurumdur. Bu bölümde
Ahiliğin zannedildiğinden çok daha köklü ve kadim bir gelenek olduğunu tarihi
örneklerle göstermeye çalışacağız.
Ahilik iş dünyasının ahlâki sorunları söz konusu olduğunda ilk akla gelen milli
kaynaktır (Bayram, 1995). Ancak Ahiliğin Türk işletme alan yazınında popüler olması,
aynı zamanda bu kurumun tarihi bağlamından koparılarak adeta her derde deva bir
kurumsal yapı olarak sunulması tehlikesini de bağrında taşıyor. Ahilik ahlâki iş yapma
açısından hâlâ geçerli çözümler sunuyor ama başlı başına bir ekonomik sistem de
vaaz etmiyor. Benzer olarak Protestanlık da özünde kapitalist değerlere sahip olmasa
hatta tam aksi olsa bile bazı değerleri ile Batı Avrupa’da kapitalizmin gelişiminde
olumlu bir rol oynamıştır (Weber, 1982 ve 1985). Ahiliğin biraz da politize olarak
çağdaş kapitalizmin neden olduğu dertlere deva olacak ve tamamen bizim icadımız
olan “yerli ve milli” bir kurum olarak görülmesi, Ahiliğin de için de yer aldığı meslek
birliklerinin tarihini iyi bilmemekten kaynaklanan entelektüel bir yanılgıdır. Buradan
hareketle bu bölümde daha çok Ahiliğin tarihi kökeni ve günümüzdeki sınırlılıkları
üzerinde durulacaktır. Bu sınırlılık içinde çağdaş iş ahlâkı sorunlarına Ahiliğin
verebileceği cevapların ya da çözüm önerilerinin neler olabileceği tartışılacaktır.
*
Prof. Dr., İbn Haldun Üniversitesi, Etik Çalışmalar Merkezi, mahmut.arslan@ihu.edu.tr
155
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ahilik kurumunun sınırlılıkları ortaya konurken öncelikle Ahiliğin kökenleri Antik
Çağa uzanan bir Ortaçağ kurumu olduğu hatırlatılacaktır. Orta Çağ iktisat düzenin
neredeyse küresel olan özellikleri üzerinde durulacak ve Ahiliğin de bu düzen içinde
orijinal bir kurum olmayıp evrensel lonca sistemin bir Türk-İslâm sürümü olduğu
belirtilecektir. Ortaçağ ekonomileri Asya’dan Avrupa’nın içlerine kadar ortak özellikler
içerir (Çağatay, 1990). Özellikle Batı Roma İmparatorluğunun çöküşünden sonra
Avrupa’da ilkel köleci toplumsal düzen ve üretim biçimi ortadan kalkmaya başlamıştır.
Bu düzen yıkıldıktan sonra Roma merkezi devlet otoritesi ortadan kalkmış ve daha az
merkezi olan krallıklar ve yerel beylikler ortaya çıkmıştır. Kölelerin işlediği topraklar
ortadan kalkmış, üç bölümden meydana gelen latifundium iki bölümden oluşan
malikâne topraklarına dönüşmüştür. Bu oluşum aynı zamanda kölelik kurumunun
giderek ortadan kalktığını ya da çok azaldığını da göstermektedir. Bazı malikanelerde
senyörün ev hizmetlerini gören köleler varlığını sürdürmüştür. Boğaz tokluğuna
çalıştırılan ırgatlar da vardır. Ancak temel işgücünü tımarlı arazilerde yaşayan serfler
oluşturur. Serfler çiftlikle birlikte alınıp satılan yarı kölelerdir ancak ilkçağ kölelerine
göre daha özgür olan çiftçilerdir ve ürünlerini bağlı oldukları toprak ağası yani senyör
ile paylaşırlar. Bu düzen Ortaçağ kapalı ekonomisi dediğimiz düzeni oluşturmuştur.
Loncalar ve Ahilik de bu düzenin önemli bir parçası olmuştur.
Helenistik ve sonrasında da Bizans loncalarının önce Fütüvvet teşkilatına örnek
olduğu ve bu şekilde dolaylı olarak Ahiliği etkilediği, sonra da 1453’e kadar devam eden
Bizans loncalarının Fetih’ten sonra Ahiliğin yerini alarak seküler Osmanlı loncalarına
evrildiği iyi bir tarih okumasıyla rahatlıkla görülebilir. Ahiliğin bir Türk-İslâm icadı
olduğu yanılgısı içinde olanların bir diğer yanılgısı da Ahiliğin manevi bir öze sahip
olduğu Bizans loncalarının ise sadece beşeri ticaret birlikleri olduğudur. Dokuzuncu
yüzyıldan kalan ve İstanbul loncalarını anlatan Eparkhion Biblion adlı el yazması eser
incelendiğinde Bizans loncalarının da en az Ahilik kadar manevi değerlere dayanan,
kilise törenlerine ve azizlere dayanan bir geleneğe sahip oldukları ve Şed Bağlama
töreninin Hıristiyan versiyonunu uyguladıkları görülür. Bizans loncaları ile Ahilik
arasında dağlar kadar fark olduğunu iddia etmek veya Bizans’ın Ahilik geleneğine
etkisinin yeni bir inşaatta kullanılan eski bir moloz parçası mesabesinde olduğu gibi
iddialarda bulunmak sıkça duyulabilir ancak bu tür duygusal tespitlerin tarihi ve
bilimsel açıdan izahı mümkün değildir.
ANTİK ÇAĞLARDAN AHİLİĞE İŞ VE MESLEK AHLÂKI
Türkiye’de iş ve meslek ahlâkı dendiğinde konunun tarihi boyutu hep Ahilik
teşkilatına dayandırılır ve bu doğru bir yaklaşımdır. Fakat bir Ortaçağ kurumu olan
Ahiliğin birden bire ortaya çıkmadığı ve Doğu Akdeniz bölgesinin tarihi ve kültürel
geçmişinden soyutlanamayacağı da bir gerçektir. Ahiliğin geçmişinde hem Abbasiler
dönemindeki Fütüvvet teşkilatı hem de Doğu Roma Collegia’ları vardır. Doğu
156
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Akdeniz’de hüküm süren bütün İslâm devletlerinin tebaası etnik kökeni ne olursa
olsun yeni gelen fatihler değil, Müslümanlaşmış eski Roma tebaasıydı. Bu bakımdan
Roma kurumları, sosyal ve ekonomik yapısı sadece Batı Avrupalıların değil Doğu
Akdenizlilerin (Levant sakinleri) de mirasçısı olduğu bir yapıdır. Hatta Roma’nın en
büyük şehir ve kültür merkezleri İtalya dışında Avrupa’nın kuzeyinde değil bugün
Anadolu, Suriye, İsrail, Lübnan ve Ürdün olarak adlandırılan bölgelerdeydi.
Akdeniz’in etrafındaki topraklardan iki büyük medeniyet gelişmiştir. Bunlar
Batı Avrupa ve İslâm medeniyetleridir. Aslında günümüzde kimilerince düşman
kimilerince de rakip medeniyetler olarak görülen bu iki medeniyet aslında ortak
bir tarihi ve kültürel geçmişe sahip kardeş medeniyetlerdir. Hem Batı Avrupa
toplumlarının hem de İslâm toplumlarının tarihi ve kültürel arka planında Roma
İmparatorluğu vardır. Ancak kültürel olarak Hıristiyan Avrupa Medeniyeti, kendisini
Roma’nın devamı olarak görürken Müslüman Doğu Akdeniz Roma’yı kendisinden
kendisini de Roma’dan saymaz, geçmişlerini Arap ve Türk fetihleri ile sınırlarlar.
Akdeniz havzası kuzeyden güneye Balkanların doğusu ve batısı olarak iki kültürel
coğrafyaya ayrılır. Bugünkü Hırvatistan-Sırbistan-Bosna sınırı aynı zamanda Batı
Akdeniz’in bitip Doğu Akdeniz’in de başladığı sınırdır. Bu sınırın Sırbistan ve Bosna
tarafı Doğu’ya Hırvatistan tarafı da Batı’ya açılır. Bu kadim sınır, zamanında Batı
ve Doğu Roma’yı ve Avrupa ile Osmanlı’yı da ayıran sınırdı. Mısır’dan Fas’a kadar
uzanan Kuzey Afrika ise hiçbir zaman Batı Akdeniz’den sayılmamış, Doğu Roma’nın,
İslâm sultanlıklarının ve Osmanlı Devleti’nin bir parçası olmuştur. Akdeniz
havzasını Batı ve Doğu olarak ayırdıktan sonra Batı’da ve Doğu’da Roma’nın kültürel
mirasının da farklı algılandığını söyleyebiliriz. Roma’nın Batı ve Doğu Roma olarak
ayrılmasından başlayan ve sonra da Batı Roma’nın yıkılması ile birlikte devam eden
bir kültürel ayrışma söz konusudur. Akdeniz’in batısında yaşayanlar kendilerini
Doğu Akdeniz’deki Doğu Roma’dan ayrıştırdılar. Öyle ki bu ayrışma Katolik Batı’nın
Ortodoks Konstantinapolis’i işgal etmesine kadar vardı. Ayrışma temelde ekonomik
olmakla birlikte, ayrışmanın ideolojik yapısı dinî inançlarda kendini gösterir.
Akdeniz’in doğusunda ve batısında yaşayan halklar dini açıdan kesin çizgilerle
ayrılmışlardı. Balkanların batısından başlayıp en batıda Portekiz’e kadar olan
topraklarda Roma Katolik Kilisesi dinî olarak egemendi. Diğer yandan Balkanlar,
Anadolu ve kalan bütün Doğu Akdeniz ise Roma öncesi Yunan kültürünün yani
Helenizmin etkisindeki Fener Ortodoks Kilisesine bağlıydı. Bu Ortodoks halkların
çoğunluğu Arap ve Türk fetihlerinden sonra Müslümanlaşarak kendilerini Arap ya da
Türk olarak görmeye başladılar (Ayönü, 2021).
Eğer 1453’te İstanbul’un fethinden sonra Roma Kayseri ve İmperatoris Romanum
unvanlarını kullanan Fatih Sultan Mehmet’in beylikten imparatorluğa geçirdiği
devletin Roma’nın tarihi ve kültürel devamı olduğunu kabul edersek, Roma’nın Doğu
157
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Akdeniz’deki etkisinin de isim değiştirerek 1. Dünya Savaşı’na kadar sürdüğünü
söyleyebiliriz.
PAGAN ROMA - KATOLİK ROMA- ORTODOKS ROMA- MÜSLÜMAN ROMA
(OSMANLI)
Bu kısa tarihî özet bize bugün Akdeniz çevresinde yerleşik, Katolik, Ortodoks ve
Müslüman halkların tümünün Roma’nın tarihî ve kültürel mirasına sahip olduğunu
göstermektedir. Roma devletini, tarihini, ekonomisini ve kültürünü bilmeden Avrupa
ve çevresinde kadim Roma’nın toprakları üzerinde yaşayan bugünkü toplumların
ekonomik davranışlarını tahlil etmek kolay olmayacaktır. Roma devleti başlangıçta
üç kabilenin bir tarım toplumu halinde örgütlenmesinden meydana gelmişti. İlk
zamanlarda bu gevşek bir kabileler konfederasyonudur. Toplum tamamen tarıma
geçmemiş, göçebe hayvancılık kültürü devam etmektedir. Bu nedenle henüz tam
bir tarım toplumu olmazdan önceki Roma ile Türk hanlıkları arasında benzerlikler
bulmak da mümkündür.
İş ve meslek etiği açısından bir toplumun ekonomik örgütlenmesi en temel değişkendir.
Yani bir toplumun feodal, kapitalist ya da sosyalist olması onun işe ve çalışmaya
karşı geliştirdiği tutum ve davranışlarda belirleyici bir role sahiptir. Avcı- toplayıcı
kültürlerin, göçebe hayvancıların yerleşik tarımcıların ya da sanayi toplumunun
iş ahlâkı farklılık gösterecektir. Hayvancılıkla uğraşan göçebe toplumlarda belli
bir iş bölümü oluşmuştur. Hayvansal ürünlerden küçük çapta meta üretimi vardır.
Mesela dericilik ve hayvan koşumları için demircilik gelişmiştir. Çoban toplumlar
da diyebileceğimiz bu toplumlarda kabile içi dayanışma, yardımlaşma ve ortaklaşa
çalışma önem taşır. Hayvancılıkla uğraşan çoban ya da göçebe toplumlar tarım
toplumlarına göre daha eşitlikçidirler. Kadınların toplum içindeki statüsü de tarım
toplumlarına göre daha yüksektir. Örneğin hayvancılıkla uğraşan göçebe Türklerde
kadının toplumsal konumu çok güçlü iken aynı tarihlerde Çin, Hindistan, İran,
Bizans ve Arap toplumlarında kadınlar erkeklerin tahakkümü altında yaşayan ikincil
bir cinsiyet haline dönüşmüşlerdir. Tarım toplumlarında kadınlar erkeklerin çok sıkı
kontrolü altında yaşayan, giyinme, mülk edinme, seyahat etme ve evlenme ve boşanma
konularında özgürlüklerini neredeyse tamamen yitirmişlerdir. Din ve gelenekler
de tarım toplumlarındaki bu kadın karşıtı tutumu desteklemiştir. Tarım toplumları
ile göçebe-hayvancı toplumları ayırt eden bir diğer özellik de göçebelerin yaz kış
çalışmaları ve aylaklığa zaman bulamamalarıdır. Oysa tarım toplumlarında toprak
sahibi olan asiller hemen hiç meslekî bir işte çalışmıyorken köylüler de kış aylarında
pek çalışmazlardı. Tarım toplumlarında aylaklık yaygın bir şekilde görülebilir.
158
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Antik Çağın İktisat Zihniyeti, Çalışma Ahlâkı ve Bugüne Bırakılan Miras
Anadolu ve Rumeli Türklerinin, komşuları gibi yüksek bir çalışma ahlâkına sahip
oldukları itiraz kabul etmez bir vakıadır. Altı yüz yıllık bir süre içinde büyük bir dünya
imparatorluğunun yönetici sınıfını oluşturan Müslüman Türkler, Roma soyluları gibi
yönetici olmanın asaletini kullanarak aylaklık ve miskinlik içine düşmemişlerdir. Aynı
toprakları paylaştıkları Rum ve Ermeni komşularının çalışkanlık ve sanatkârlıkları
şehirli Müslüman Türklerde de benzer şekilde mevcuttu. İstanbul Kapalıçarşı’daki
esnaf ve zenaatkârları düşünmek Türklerin çalışma ahlâkını tasavvur etmek için
yeterlidir.
Konuyu iktisadi zihniyet açısından değerlendirecek olursak, Rumeli ve Anadolu
Türklerinin iktisadi zihniyeti yerli Hıristiyan halklardan farklı değildi diyebiliriz. Bu
zihniyet İlk Çağlardan Orta Çağlara kadar devam eden dayanışmacı ve kapalı lonca
sistemine dayanıyordu. Türklerin iş ve meslek ahlâkının Ahiliğe dayandığını ve temel
iş değerlerinin Ahilikten geldiğini söylemek abartma olmayacaktır. Ahiliğin Abbasiler
dönemindeki Fütüvvet teşkilatına, Fütüvvetin de Roma meslek kolejlerinden
esinlendiği göz önüne alınırsa Türk iş ahlâkının temellerini antik çağlara kadar
götürmek mümkün olur.
Köleci bir tarım ekonomisine dayanan Roma’da “patrici” adındaki soylu toprak
sahipleriyle “pleb” adındaki şehirli sınıfın her ikisi de aylak denecek bir yaşama tarzına
sahiptiler. Bu yüksek sınıflar çalışmayı ve ücretli emeği hor görmüş ve aşağılık bir iş
olarak tanımlamışlardır. Romalı ünlü yazar ve filozofların eserlerinde bu yaklaşıma
bolca rastlanır. Antik Çağ bir saygınlık olarak kabul edilen aylaklığın altın çağı olmuştur
(Aries ve Dubby, 2006). Antik Çağ’ın emeği hor görüşü, elleriyle çalışanlar hakkında
açıkça yapılan horlayıcı açıklamalar özgür ve haysiyetli (liberal) bir insan için zorunlu
koşul olarak boş zamanın yüceltilmesi bu çağın insanları için anlaşılmazdır. Emekçiler
sadece toplumsal açıdan aşağı tabakadan görülmekle kalmıyor aynı zamanda bir parça
da aşağılık insanlar olarak kabul ediliyordu. Sadece çalışan ücretli sınıflar değil, esnaf
ve tacirler de aşağılık işler yapan kişiler olarak kabul ediliyordu. Kendi zamanlarını
kullanmakta özgür olmayan öğretmenler bile köle statüsünde görülmüştür. Örneğin
Lukianos, “Zamanını kullanmakta özgür olmayanlar, kölelerdir.” demiştir. Ancak bu
çalışmaya tepeden bakıp hor gören anlayış, soylu yüksek sınıfların anlayışıydı ve bu
sınıflar ve onların zihniyeti Roma İmparatorluğu’nun yıkılması ve Avrupa’da feodal
krallıkların kurulmasıyla birlikte tarih sahnesinden çekilmişti.
Roma’nın çalışan özgür sınıfları olan esnaf ve zenaatkârların ahlâkı ise üst sınıflardan
oldukça farklıydı. Çalışan sınıflar çalışmayı, mesleği ve sanatlarını yüceltmiş ve
bunu mezar taşlarına kazıtarak da tarihe mal etmişlerdir. Arkeologlar ölen kişilerin
kendilerini ticarethane ya da zenaat işlerinde çalışırken yontturdukları yüzlerce
159
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
mezar taşı buldular. Bu taşların çoğu Yunan etkisi taşır, çünkü V. Yüzyıl Atina’sında
zenaatkârlar kendilerine özgü bir sınıf bilincine sahiptiler. Roma’da sıradan halktan
kalan belgelerde çalışmaya ilişkin daha olumlu bir düşünce biçimi kendisini
göstermiştir. Nitekim Pompei’de resimler ve mermer heykellerle süslü güzel evlerden
bazılarının sahipleri fırıncılar, çırpıcılar ya da kap kacak imalatçılarıydı ve bunlar
mesleklerini öne çıkarıyorlardı (Book ve Sinnegen, 1965) .
Roma İş Ahlâkı’nın Temeli Roma Meslek Kolejleri “Collegia”
Roma’nın iş ve çalışma ahlâkının temeli collegium adı verilen derneklere dayanır.
Collegium’un çoğulu collegia’dır.1 Collegium kelimesi günümüzdeki anlamıyla
dernek demektir. Lise ve üniversite düzeyindeki okullar için kullanılan “collagekolej” kelimeleri de Latince meslek kelimesinden türemiştir. Bu dernekler antik
Roma’da sosyal kulüpler ve dini birlikler olarak çalışıyorlardı. Kent hayatına2 ilişkin
olarak sosyal, politik ve de dini işlerle uğraştıkları gibi mesleki ve ticari konularda
da faaliyet gösteriyorlardı. Kolejler lobi grupları ya da tüccarların temsilcileri
olarak siyasi olarak etkili olabiliyorlardı. Bazı durumlarda Roma Devletinin sosyal
derneklere baskı uygulamasına tepki olarak kolejler politik şiddet ve ayaklanmaları
da destekleyebiliyorlardı (Bloch, 2015).
Romalılar kolejleri, sivil, askeri ve dini collegiumlar olarak üç sınıfa ayırıyorlardı.
Sivil Kolejler
Sivil kolejlerloncalar, sosyal kulüpler ve cenaze teşkilatları olarak görev yapıyorlardı.
Kimi zaman da yerel tüccarların hatta suç örgütlerinin temsilcisi olarak da çalışıyorlardı.
Suç örgütlerinin de kendi kolejleri olması İtalyan mafya babası örgütlerinin antik
kökeni olarak görülebilir. Gerek İtalyan mafya örgütlerinde gerekse diğer mafya
örgütlerinde görülen ölen ya da hapiste olan üyelerin ailelerine destek olmak, fakir,
muhtaç ve güçsüzlere yardım etme pratiklerinin ikibinbeşyüz yıllık meslek koleji
geleneğinden geldiğini söylemek abartı olmayacaktır.
Sivil meslek kolejlerinin üç temel hakkı vardı;
A) Ortak mülkiyet
B) Ortak Bütçe (hazine)
C) Avukat tutma hakkı
Bir Roma kasabasında halkın büyük çoğunluğu bir meslek kolejinin üyesiydi ve günlük
hayatın birçok yönü bir kolej ile ilişkiliydi (Bloch, 2015). Kolejlerin örgütlenmesi
1
2
Bu terimleri çevirmeden Latince özgün şekli ile bırakmayı uygun gördük.
Bu metinde Latince “collegium” kelimesi Türkçe “Roma meslek koleji” ya da kısaca Roma koleji olarak
kullanıldı.
160
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Roma kamu kurumlarını özellikle de Roma Senatosunu örnek almıştı. Örneğin
toplantı salonlarına Curia adını veriyorlardı. Kolejler Roma Devletinin denetimi
altındaydılar. Devlet ekonomi ve toplumu, bu dernekler vasıtası ile kontrol etmek
istiyordu. Bu nedenle dernekler bir nevi kamu tüzel kişisi gibi hareket ediyorlardı fakat
Roma devletinden de bağımsız değillerdi. Mesela MÖ 64 yılında Roma anayasasına
aykırı davrandıkları savıyla bütün sivil collegiumlar kapatıldılar. Ancak altı yıl sonra
yeniden açılabildiler. Kolejler değişik Roma İmparatorları zamanında devletten daha
bağımsız ya da daha bağımlı pozisyonlara geçmişlerdir. Örneğin İmparator Hadrianus
zamanında Anadolu’daki meslek kolejleri diğer bölgelere göre daha özgürdüler (Book
ve Sinnegen, 1965).
Dini Kolejler
Dini meslek kolejleri papazların kardeşlik örgütleri ya da tarikatlar olarak
kurulmuşlardı. Bunlar Roma hükümetleri tarafından onaylanıyordu ve Roma’daki
belli dini hizmetleri ve törenleri yönetmeye hak kazanıyorlardı. Bu görevler kurban
törenleri, dini bayram ve festivaller, kutsal yazıların korunması, defin ve cenaze
törenlerinin yapılması gibi dini görevlerdi. Romalı rahiplerin dört çeşit koleji vardı;
A) Pontifices Collegium (Pontifler Koleji): Bu collegium’un başkanına Pontifex
Maximus deniyordu ki bu unvan halen papalar tarafından da kullanılmaktadır.3
B) Augures collegium
C) Quindecimviri sacris facuindis collegium
D) Septemviri epulonum collegium
Askeri Kolejler
M.S 100 yıllarında askeri meslek kolejleri küçük askeri birimlerdi. Lejyonlarda subaylar
tarafından kurulmuş olan bu kolejler Septimus Severus (193-221) zamanında da
görülmüşlerdir. Ordudaki kolejlerin amacı subayların yaşam standardını yükseltmek,
üyeleri ile mali dayanışma içinde olmak ve ölen subayların cenaze masraflarını
karşılamaktı. Bunlar Roma ordusu içindeki bir çeşit yardımlaşma sandıklarıydılar.
Sıradan askerler bu kulüpleri kuramaz ve üye olamazlardı. Sadece rütbeli subaylar
3
Bu kullanım da göstermektedir ki aslında Roma Katolik Kilisesi bu Kilise’nin iddia ettiği gibi Kudüs’ten gelen
Havari Petrus tarafından kurulmuş olması tarihi bir gerçeklikten çok bir mite benzemektedir. Roma’nın en
büyük dini derneği ya da tarikati Pontifices Collegium’u idi ve onun başkanı da Roma şehrinin başrahibiydi.
Bu dernekte Güneş tapınımının merkezde olduğu birçok tanrıcılık inancı hakimdi. Hıristiyanlık egemen
inanç olunca bu collegium eski Apollon Güneş tapınımı terk ederek eskiden Güneş’e atfedilen ilahi makamı
Yahudi Mesihi İsa’ya vermiş ve fakat eski tören, gelenek, hiyerarşi ve ritüellerini ise olduğu gibi korumuş
olmalıdır. Adını da Pontificies Collegium’dan Kutsal Roma Evrensel Kilisesi’ne çevirmiş olan kurum aslında
eski çoktanrıcı Roma Devlet dini loncası ya da tarikatinin bir dönüşümü gibi görünüyor.
161
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
üye olabilirdi. Bu kolejler üyeleri olan subaylara ayrıca bir çeşit hayat sigortası servisi
de sunuyordu. 4
Roma meslek kolejleri devlet denetimindeki esnaf ve ticaret birlikleriydi. Köleci
toplumun kendisinden sonra gelen feodal Avrupa’da “lonca” adını alarak devam
etmiştir. Kolejlerin ahlâki ilkeleri, dayanışma duygusu ve mesleki standartları da
loncalar tarafından devam ettirilmiştir (Baechler, 1994). Doğu Roma loncaları İslâm
fetihlerinden sonra Abbasiler döneminde Fütüvvet Teşkilatı olarak karşımıza çıkar.
Fütüvvet teşkilatı hem bir yiğitler birliği hem de mesleki adap ve eğitimin ocağıydı
(Ekinci, 1990)
Batı Avrupa ve Türkiye’de Loncaların Tarihi Evrimi
Helenistik Loncalar - Roma Meslek KolejleriBatı Avrupa Loncaları - Avrupa Ticaret
ve Sanayi Odaları Bizans Loncaları - Fütüvvet Teşkilatı - Ahilik Teşkilatı Osmanlı
Gedik ve Loncaları Ticaret ve Sanayi Odaları (TOBB)
Tokalak (2017) Abbasilerin Fütüvvet teşkilatını Doğu Roma’dan almış olduklarını
belirtir. Kanıt olarak Casim Avcı’nın (2020) İslâm ve Bizans İlişkileri isimli kitabını
gösterir. Abbasilerle Bizanslıların çok yakın komşuluk ve kültür alışverişi içinde
olduklarından yola çıkarak ticaret usul ve kurallarında da kültürel bir devamlılık
öngörülmektedir. Zaten komşuluk bir yana gerek Emevi İslâm Devleti gerekse
Abbasiler ve Eyyubiler eski Roma toprakları üzerinde kurulmuş olan devletlerdi ve
Roma’nın birçok kurumunu tevarüs etmiş olmaları tarihin akışına oldukça uygun bir
durumdur.
Sadık Göksu (2000) ise Fütüvvet ve Ahiliğin kökenlerini Sokrates ve Platon’un
yazılarına kadar geçmişe götürür ve Ahilik kurumunun arkasında yatan zihniyetin
Antik çağ Helen filozoflarına kadar uzandığını iddia eder. Ahilik konusunda otorite
olan Prof. Dr. Neşet Çağatay kitaba yazdığı takdim yazısında, kendisinin Ahiliği Nuh
Tufanına kadar araştırdığını fakat Antik Yunan kaynaklarına bakmayı ihmal ettiğini
belirtir. Göksu (2000) kitabında temel Ahilik değerlerinden hareketle, Ahiliğin izlerini
Antik Yunan metinlerine kadar götürür. Bu değerler;
• Yiğitlik
• Akılcılık
• Özveri
• Kardeşlik
4
Bu Roma uygulamasının devamını bugünkü Türkiye’de Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) olarak
görebiliyoruz. OYAK tam da Roma ordusundaki askeri kolejler gibi hareket etmektedir. OYAK’ın Roma
dönemine kadar giden bir tarihi olmasa da bu topraklardaki Roma geleneğinin bir devamı olduğu söylenebilir.
162
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
• Cömertlik
• İyilik gibi kavramlardır.
Burada yiğitlik kavramı üzerinde özellikle durulmuştur. Çünkü Feta ve Fütüvvet
kavramları yiğitlik kavramlarına bağlıdır. Göksu kitabında, Fütüvvet teşkilatının
kökeninin Antik Yunan’da olduğunu söylerken Prof. Taeschner’i referans gösterir.
Taeschner Ahilik ve Fütüvvet’in kökenlerini Bizans ve Sasani kentlerinde var olan
antik meslek teşkilatlarında aramıştır.
Işın Demirkent (2005) “Bizans Tarihi Yazıları” isimli kitabında 12. Yüzyıla kadar
Bizans’ta loncalar adlı bir bölüm yazmıştır. Burada Demirkent Lonca sisteminin
Roma’ya da Helenistik krallıklardan geçtiğini belirtir. Bu da demektir ki Anadolu’da
Roma meslek kolejlerinden bile daha önce yani Büyük İskender devrinde loncalar ya da
loncavari esnaf örgütleri vardı. Buradan yola çıkarak Ahiliğin Anadolu’daki kökeninin
Roma kolejlerinden de önceki Helenistik loncalara dayandığını söyleyebiliriz.
Tokalak (2017) konuyu şöyle özetler; “Eski Yunan uygarlıklarında ve Roma idaresi
altında yaşayan Akdeniz bölgesinde aynı işi yapan kişilerin kısaca meslektaşlar
anlamına gelen “collegia” adı altında lonca örgütleri bulunuyordu. Roma’dan sonra
Bizans İmparatorluğu da loncaları desteklemiştir. Bizans loncaları Roma meslek
kolejlerine benzemekle birlikte önemli değişiklikler de geçirmiştir.
Göksu (2000) Antik Helen şairi Hesidos’un şiirlerinde Altın Çağ’dan Demir Çağı’na
kadar insanların nasıl çalışmak ve iş yapmak zorunda olduklarını anlatır. Göksu
Heseidos’tan uzun alıntılar yapmakla birlikte Fütüvvet değerlerinin temelini Platon’un
Devlet isimli eserinde bulur. Hatta Göksu Devlet’i, bilinen en eski Fütüvvetname
olarak adlandırır. Devlet’te yer alan diyaloglardan uzun alıntılar yaparak, Sokrates’in
ve öğrencisi Platon’un işe, çalışmaya, yiğitliğe ve erdeme verdikleri önemin altını çizer.
Platon Devlet adlı eserinde toplumsal iş bölümünün önemine ve kaçınılmazlığına
vurgu yapar. Kurulacak bir devlette yöneticiler kadar zanaatkârlar ve tüccarlara da
ihtiyaç olduğunu söyler. Platon’un Yasalar kitabında zanaatkârlar ve esnaflar ile ilgili
bölümlerin olması ve iş ahlâkı standartlarının saptanmış olması Ahilik ve Fütüvvetin
kökeninin ilk çağlara kadar uzandığını gösterir.
Birçok Batılı yazar, örneğin B. Lewis (1937) Sir Ramsey’in, Türkiye hakkındaki
yazılarında konuya bakışını aktarmıştır. Ahiliğin Bizans loncalarının devamı ya
da benzeri olduğunu varsaymışlardır. “Anadolu’nun Türkleşmesi ile ortaya çıkmış
olan Ahi Teşkilatı Bizans loncalarının devamından başka bir şey değildi. Kökeni
Bizans’tan daha eskiye dayanan bu loncalar Anadolu’da hemen her çağda faaliyet
göstermişlerdir. Ancak Türkler Anadolu’ya gelince hazır buldukları bu loncaları kendi
ihtiyaçlarına göre değiştirdikleri için bu kurumlar Bizans’tan kalan birçok özelliğini
de kaybetmiştir.”
163
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Anadolu’nun gayri-müslim halkı lonca kurumu ve kültürünü çok iyi biliyorlardı.
Ahilik, Müslüman Türklerin loncalarıydı (Arıcı, 1999). Osmanlı’daki loncalar da
gayri-müslim esnafın da katılabildiği, katılım ve üyelik şartları gevşetilmiş Ahilik
teşkilatlarıydı. Gerek Ahilik gerekse Bizans loncaları ne Türklerin ne de Bizanslıların
buluşu değildi. Bu kurumlar feodalite öncesi köleci toplumlardaki bir esnaf ve
zenaatkâr örgütlenme biçimiydi.
Bizans’ta aynı mesleği yapanlar corpora ya da collegia denen mesleki birliklerin
çatısı altında çalışıyorlardı (Ayönü, 2021). Bu da devletin tekelciliğini kolaylaştırıyor,
fiyatları devlet kontrolü altında tutuyor, mesleklerin gelişmesini ve kalite standartlarını
sağlıyordu (Abeng, 1997). İslâm devletlerinde loncaların varlığı 11. ve 12. Yüzyıla
rastlar. Daha önce hiçbir lonca yapılanmasına ait belge yoktur. Fütüvvet edebiyatının
tarihteki en eski örneği yıl olarak tarihi kesinlikle belirlenemeyen 14. Yüzyılda yazılmış
olan Burgazi Fütüvvetnamesidir (Tokalak, 2017). Ahiliğin ne Roma meslek kolejleri
ile ne de Bizans loncaları ile herhangi bir benzerliği olmayan tamamen Türklere has
bir kurum olduğu iddiasının bilimsel ve tarihi bir temeli yoktur. Bu tür iddialar daha
çok milliyetçi reflekslerle ortaya atılan iddialar olup tarihi gerçeklerle uyum içinde
değildir. Ahiliğin sadece Türklere has olduğunu iddia edenler Ahiliğin devletten özerk
olan yapısını kanıt olarak gösterirler ancak bu durum Rum Selçuklu Sultanlığının
Moğollar tarafından ortadan kaldırılması sonucu oluşmuş arızi bir durumdu ve
Osmanlı Devleti kurulup güçlendiğinde Roma ve Bizans’taki örgütlenmeye geri
dönerek Ahiler üzerinde devlet denetimini kurmuştur. 15. yüzyıldan sonra aynen
Bizans’taki devlete bağlı lonca teşkilat yapısına geri dönülmüştür.
Devletin loncalar kanalı ile üretim ve ticareti denetim altında tutması geleneği
Bizans’tan Osmanlı’ya geçmiştir (Avcı, 2020). Loncalar devletin bir uzantısı bir aracı
işlevini görürken ilk başlarda meslek sahiplerinin gönüllü ve özerk örgütlenmelerdi.
İki imparatorlukta da loncaların belli oranda bağımsız yapısı bulunuyor ancak hem
Bizans hem de Osmanlı sistemi, merkezi ekonomik sistem içinde tam bağımsız
bir ekonomik örgütün uzun süre var olmasına izin vermiyordu (Tokalak, 2017).
Selçukluların Moğollarca ortadan kaldırılmasından sonra Orta Anadolu’da Ahilerin
askeri fonksiyon gördükleri, öz savunma birliklerini oluşturdukları ve hatta Türk
kadınlarının da Baciyan-ı Rum adında silahlı ve atlı askeri birlikler kurdukları
bilinmektedir (Çalışkan, 1993). Daha ilginç olanı Bizans’ta da buna benzer
oluşumların varlığıdır. Tokalak (2017) tarihi referanslar vererek Bizans loncalarının
gerektiğinde askeri bir örgüt gibi savunma görevlerini yaptıklarını da belirtir (Cahen,
2000). Bu durumda Moğollara karşı Kayseri, Kırşehir ve Ankara’yı savunan silahlı
Ahi birliklerinin Bizans askeri lonca geleneklerini izlediklerini söyleyebiliriz. Bizans
öncesinde Roma Collegium’larının Roma ordusu içinde de örgütlendiklerini ve
Roma’da askeri collegium’lar olduğunu da göz önüne alırsak (Öyzüksel, 1989) yine
bir sentez ile karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Bu sentez de Roma geleneği ile Türk
töresinin harmanlamasından oluşur.
164
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Yücekaya (2016) makalesinde ahilik ile Bizans loncaları arasında bir etkilenme
ve sentezin olduğunu ama birebir kopyalamanın da olmadığını belirtir. Ramsey,
Mantran ve Evliya Çelebi’ye atıflar veren Yücekaya (2016) Bizans etkisinin varlığını
inkâr etmemektedir. Literatürde bu etkiye çok az yer verildiğini ve çok cılız olarak
belirtildiğinin de haklı olarak altını çizmektedir.
Türkler Anadolu’ya yerleşmeye başladıklarında yerleşik Rum ve Ermeni halkın
tepkisinin ne olduğunu bilmiyoruz. Çünkü elimizde bunu gösteren tarihi kayıtlar
yok. Ancak Ermenilerin ve Rumların büyük kitleler halinde ve nüfusun çoğunluğunu
oluşturdukları kentlerde yaşadıkları bilinmektedir. Bilinen başka bir şey daha varsa o
da Anadolu’nun Türkleşmeye başladığı tarihlerde ve ondan sonra yerli halklara yönelik
katliamların vuku bulmadığıdır. Eğer Hıristiyan yerli halk ile Müslüman yerleşimciler
arasında kanlı olaylar meydana gelmiş olsaydı Müslümanlara karşı çoğunlukla
olumsuz hisler besleyen Batılı tarihçiler bu olayları ayrıntısı ile incelerlerdi.
1400’lü yıllardan sonra Anadolu kentlerindeki Hıristiyan halkın oldukça özgür bir
şekilde yaşadıklarını, dinlerini ve geleneklerini devam ettirdiklerini Osmanlı arşiv
belgelerinden öğrenebiliyoruz. Bu yıllarda Anadolu’ya yerleşen Türkler arasındaki
esnaf ve zanaatkârlar Hıristiyanlar’dan daha azdır. Türklerin Anadolu’ya yerleşmesi
belki de bu nedenle Hıristiyan esnaf ve zanaatkârı ürkütmemiştir çünkü Türkler
daha çok hayvancılıkla uğraştıkları için Hıristiyanların şehir ekonomisine de
katkı sağlıyorlardı (Ülgener, 1981). İki halk arasında ekonomik rekabetten çok
tamamlayıcılık olduğu söylenebilir (Erken, 1998). Yeni göçmenlerle yerleşiklerin
sentezi olan Türk toplumunun sosyal ve ekonomik yapısını oluşturan Ahilik teşkilatı
idi (Gülerman ve Taştekil, 1993). Örneğin 1330’larda Denizli’yi ziyaret eden İbn
Batuta pamuklu dokuma sektöründe çalışanların çoğunluğunun Rum kadınlardan
oluştuğunu söylemektedir (Şeker, 1993). Ancak çok değil yüz yıl içinde bu işkolu
Türk kadınlarının iştigal alanı haline gelmiştir. Bu geçen yüz yıl içinde yeni gelen
Türkmenlerin nüfus çoğunluğunu ele geçirmiş olabilecekleri ileri sürülebilir ancak
bu geçen süre içinde Hıristiyan nüfusun Türklerle karışarak Müslümanlaşmış olması
daha muhtemeldir. Çünkü Ege Türklerinin giyim-kuşam, yemek, müzik ve gündelik
kültür açısında Orta Asya Türk kültüründen ziyade Helenistik kültürü Türkleştirerek
devam ettirdikleri rahatlıkla gözlenebilir. Zeybek müziği, efe geleneği, yağlı güreşler,
zeytinyağı ve sabun geleneği gibi kültürel unsurların ilk çağ Helenistik5 dönem ve
5
Helenistik kültür dendiğinde Ege’nin iki yakasında ve Akdeniz kentlerinde Helence konuşan halkların
kültürü anlaşılmalıdır. Bu kültür sadece bugünkü Yunanistan’ı oluşturan yarımadanın kültürü değildir.
Büyük İskender’in fetihlerinden sonra Eski Mısırca, Babilce, Akadça, Frigce, Hititçe, Luvice vb. bölge
dillerini konuşan halkların Helen dili ve kültürü ile ortak bir medeniyet oluşturdukları bilinmektedir.
Örneğin Müslümanlar Anadolu’yu fethettiklerinde karşılarında Hititçe ya da Frigçe konuşan hiçbir topluluk
bulamadılar ama Rum dedikleri insanlar Friglerin ve Hititlerin Helence konuşan torunlarıydı. Dolayısıyla
Helenistik kültür sadece çağdaş Yunan ulusunun değil, belki de onlardan daha fazla Türkiye Türklerinin
kültürel mirasıdır. Ancak milliyetçi kaygılarla Türk entelektüelleri Helen dili ve kültürüne mesafeli durmuş
ve mümkünse Helen adını kullanmadan İyon, Ege, Karia vs. medeniyetleri demeyi tercih etmiştir.
165
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
öncesinde var olduğunu arkeolojik buluntulardan biliyoruz. Örneğin Berrak Taranç
(2007) “Akdeniz Müziğinin Türk ve Yunanlı Kökenleri” isimli ayrıntılı eserinde halk
ve sanat müziğimizde kullanılan makam ve usullerin kökeninin Antik Yunan ve
Helenistik dönemlere değin uzandığını belgelemektedir.
Helenistik ve sonrasında da Bizans loncalarının önce Fütüvvet teşkilatına örnek
olduğu ve bu şekilde dolaylı olarak Ahiliği etkilediği, sonra da 1453’e kadar devam
eden Bizans loncalarının Fetih’ten sonra Ahiliğin yerini alarak seküler Osmanlı
loncalarına evrildiği iyi bir tarih okumasıyla rahatlıkla görülebilir. Fetih sonrasında
dağılan Bizans loncalarının zaten mevcut olan ve Ahilik geleneğinden gelen Türk
tipi loncalarla birleşerek Osmanlı loncalarını oluşturduğu üzerinde birçok tarihçi
fikir birliği içindedir (Yücekaya, 2016). Mantran gibi birçok yabancı tarihçi Türklerin
kendilerinden önce var olan medeniyet kurumlarını ortadan kaldırmayıp devam
ettirdikleri ve daha da geliştirdiklerini belirtir.
Ahilik, bütün ilham ve etkilenmeye rağmen Bizans loncalarının bir kopyası değildir.
Yesevilik, Melametiye, Mutezile ve Fütüvvet gibi İslâmi ekoller, Orta Asya Türk töresi
ve kültürü harmanlanarak Ahi Evran tarafından yeni bir teşkilat organize edilmiştir
(Güllülü, 1985).
Muhtesip ve Agoranomos Benzerliği
Göksu (2000) eserinde Ziya Kazıcı ve İlber Ortaylı’dan alıntılar yaparak gerek
Osmanlı’da gerekse daha önceki İslâm devletlerinde çarşı-pazar denetçisi işlevini
gören Muhtesibin Antik Yunan’daki pazar denetçisi Agoranomos olduğunun altını
çizer. Osmanlı’da Muhtesib, Kadı’nın yardımcısıdır, Ahilerin ve meslek loncalarının
da denetçisidir. İhtisab nizamnâmeleri veya kanunnâmeleri ile Ahi Fütüvvetnâmeleri
arasında önemli benzerlikler vardır. Gerek Bizans’ta gerekse Antik Yunan site
devletlerinde Agoranomos’un görev tanımı ile Müslüman ülkelerdeki Muhtesibin
görev tanımı hemen hemen aynıdır. Bu da göstermektedir ki Müslümanlar fethettikleri
ülkelerde ticari açıdan hayati önemde olan agoranomosluk kurumunu korumuş ve
muhtesip adıyla İslâm devlet teşkilatına dahil etmişlerdir. Agoranomos, esnafın teftişi,
kalite, temizlik, fiyat kontrolü ile görevliydi hem ceza verir hem de cezaları uygulardı.
Muhtesiplik kurumuna dini bir dayanak oluşturmak doğru değildir. Hz. Muhammed’in
Medine’de bir sahabeyi Muhtesib olarak atadığını biliyoruz (Anadol,1991). Kendisi
peygamberlik dönemi öncesi Bizans’ın Şam vilayetine yaptığı ticari seferlerde Şam
pazarında Agoranomos’un ifa ettiği görevi gözlemlemiş olmalıdır.
Agoranomos’un görev tanımına Platon’un yasalar kitabının 8. Bölümünde
rastlamaktayız. Bu bölüm pazar ile ilgili işlerin açıklamasından oluşur. Buradan
da Ahilik ve Fütüvvetin antik çağlardan gelen kültürel bir devamlılık olduğunu
anlayabiliyoruz. Örneğin bu kurallara göre pazar yerinde mal satarken tanrılar adına
166
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
yemin edilemez, mal övülemez ve malın fiyatı değiştirilemez. Yani agoralarda pazarlık
yasaktır. Antik çağda çalışma ve iş genellikle kölelik olarak görülüp aşağılanmışsa da
Sokrates bu zihniyet ile mücadele ederek çalışmanın değerini anlatmıştır. Sokrates
ve Platon yiğitlik ve bilgeliği birlikte oluşan erdemler olarak ele almışlardır. Ahilik
kurumunda yiğitbaşı adıyla bir unvan olması da çok eski bir geleneğin devamının
bir başka göstergesidir. Zaten Feta kelimesi de yiğit anlamındadır. Göksu (2000)
kitabında Melamet, Fütüvvet ve Ahilik akımlarının Sokrates, Platon ve Kinizm
felsefelerinden etkilenmiş olabileceklerini söyler. Fütüvvet teşkilatının kendisinden
önce gelen Bizans loncaları kanalıyla Helenistik değerleri ve gelenekleri tevarüs etmiş
olabileceği üzerinde durulur. Bu konuda elimizde yabana atılamayacak kanıtlar da
vardır. Mesela Ahilikte her meslek erbabının koruyucu bir evliyası ya da peygamberi
vardır. Örneğin terzilerin piri Hz. İdris peygamberdir. Bizans loncalarında da her
meslek erbabının bir koruyucu azizi vardır. Hıristiyanlık öncesi Helenistik ve Roma
loncalarında ise her meslek erbabının bir koruyucu tanrısı vardır. Aynı kadim gelenek
farklı farklı dini inançlar altında devam etmiştir.
AHİLİK ÇAĞDAŞ İŞ DÜNYASININ AHLÂKİ SORUNLARINI ÇÖZEBİLİR Mİ?
Ahilik günümüz iş dünyasının özellikle ahlâki sorunlarına bir cevap teşkil edebilir
mi? Ahiliğin günümüz iş dünyasının tüm sorunlarına cevap verecek yeni bir
sistemsel yapı olmadığının üzerini çizerek iş dünyasının daha ahlâki hale getirilmesi
için yararlanılacak önemli bir kadim kaynak olduğunu belirtmek gerekir. Aslında
Ahiliğin değerleri ve temel zihniyeti rekabete dayalı serbest piyasa ekonomisi
ya da kapitalizme uymaz. Çünkü Ahilik, Ortaçağ hatta Klasik İlkçağlar kapalı
ekonomilerinin lonca mantığı üzerine kuruludur ve bu mantıkta uzun dönemde
sabit olan talebi karşılayacak arzın da sabit tutulması ve böylece kapalı piyasada fiyat
ve ücret istikrarının sağlanması temel esastır (Ünsür, 1999). Eğer Ahilik geleneğini
Klasik Akdeniz medeniyetlerinden sanayi devrimine kadar süregelen kadim bir
gelenek olarak algılayabilirsek Ahiliğin yapabileceklerini ve yapamayacaklarını da
ona göre daha rahat anlayabiliriz. Ahilikte bugünkü ekonomik hayatta geçerli olan
verimlilik, etkililik, kâr maksimizasyonu, maliyet minimizasyonu ve rekabet gibi
kavramlar yoktur hatta bunları engelleyecek düzenlemeler mevcuttur. Ahilikte denge
yani muvazene kavramı daha önemlidir ve muvazene klasik İslâm iş ahlâkının da
temelidir (Bikun, 2004). Bir işletmenin diğerlerinden daha ucuza daha fazla miktarda
mal üretip pazara sunmasına müsaade edilmezdi. Maliyet azaltacak teknolojik icat
ve gelişmelere de izin verilmezdi. Yani Ahilik girişimcilik, yenilikçilik, teknolojik
gelişim, rekabetçilik gibi bugün için elzem olan ekonomik kavramları geliştiremez
hatta engeller. Ahiliğin de bir parçasını oluşturduğu Akdeniz Lonca yapıları sanayi
devriminden sonra kapitalistik gelişmeye karşı direnmiş yerel üreticileri korumaya
çalışmıştır. Kısaca Ahilik, anti-kapitalist bir yapıdır. O halde bu anti-kapitalist yapı
kapitalist bir ekonomiye nasıl entegre edilebilir?
167
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ahiliğin değerleri sistemini günümüzde de işler kılabilmek için öncelikle daha az
kapitalist olmayı kabul etmek ya da hedeflemek lazımdır. Bazı yazarlar İslâmi bir
ekonomik sistemin var olabileceğini iddia etmiş olsalar da. (Nomani ve Rahmena,
1994) İslâmi ekonomiyi bir sistemden ziyade ahlâki bir piyasa ekonomisi olarak
tanımlamak daha gerçekçi olacaktır. Ancak sosyalist özellikleri ağır basan bir
İslâmi toplum ya da ekonomi de mümkündür. Ahilik değerleri, üretim araçlarının
kamusal ya da ortaklaşa mülkiyette olduğu sosyalist sistemlerde daha rahat uygulama
alanı bulacaktır. Aşağıda sıralanan işletmeler bu tür toplumsal faydayı önceleyen
işletmelerdir:
•
Kâr amacı gütmeyen STK’lar ve bağlı işletmeler
•
Meslek odaları ve dernekleri
•
Sosyal girişimler
•
Kooperatifler
•
Sermayesi çok ortaklı olarak küçük tasarruf sahiplerince sağlanmış olan
anonim şirketler
•
Kamu iktisadi teşebbüsleri
•
Belediye ve yerel yönetim işletme ve iştirakleri
Bunlardan başka özel mülkiyete sahip ve özünde kâr maksimizasyonunu amaçlayan
küçük ya da büyük ölçekli kapitalist firmalarda da Ahilik değerleri istenirse daha
ahlâki ve daha insani işyerleri oluşturabilmek için kullanılabilir. İslâmi bir ekonomi
özel mülkiyeti dışlamaz (Mannan, 1986).
Bir işletmenin faaliyetlerinden etkilenen ya da o işletmenin faaliyetlerini etkileyen
gruplar, etkileşen grupları olarak tanımlanır.6 Edward Freeman tarafından formüle
edilen etkileşenler kuramı aslında İslâmi terminolojide hak sahibi olanlar demektir.
İşyeri maneviyatı nedir?
İşyeri maneviyatı dindarlığı da içerebilir ama dindarlıkla aynı şey olmayıp daha
kapsamlı bir kavramdır. Bir işyerinde çalışanlar
6
•
Seslerinin dinlendiğini ve anlaşıldıklarını hissediyorlarsa
•
işyerinde kendilerini geniş bir ailenin ferdi ve bir bütünün parçası olarak
görebiliyorlarsa
•
Dini inancını yaşayıp ibadet edebiliyorsa
•
Sorunlarına şefkatli bir yaklaşım gösteriliyorsa
İngilizce “stakeholder” terimi Türkçe’ye yaygın bir hata olarak paydaş olarak geçmiştir. Oysa paydaş pay yani
hisse sahibi anlamında hissedar demektir ve İngilizce “shareholder” kavramının karşılığıdır.
168
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
•
Hal ve hareketlerinin başkalarıyla etkileşim halinde olduğunu farkındalarsa
•
Arkadaş desteğini hissediyorlarsa
•
Alma kültürü yerine verme kültürü varsa
Bunun gibi özelliklerin geçerli olduğu bir işletme ya da örgütte yüksek bir maneviyatın
varlığından bahsedebiliriz (Zamor, 2003).
Firma maneviyatı ise KSS den daha kapsamlı bir boyuttur. Maneviyat boyutu ile
şunu anlatmaya çalışıyoruz. Maneviyat denince mutlaka bir dinin ibadetleri ya da
bir yeni çağ tarikatinin meditasyon tekniklerinden bahsetmiyoruz (Arslan, 2001).
Bahsettiğimiz şey sadece kendine değil başkalarına da faydalı olabilmektir. Bencillikten
sıyrılıp özgeciliğe doğru bir adım atabilmektir. Kısaca maneviyatlı örgüt dediğimizde
örgütsel farkındalığı yüksek bir örgütten bahsediyoruz. Büyük ve küresel bir firmayı
ele alalım, firmalar elbette belli mal ve hizmetleri üretip satacak, karşılığında da
para kazanacaklardır. Eğer satış hasılatları maliyetlerinden yüksek olur ve vergilerini
ödedikten sonra kendilerine de para kalırsa kâra geçmişler demektir. Eğer bu yılı
kârla kapadıysalar da bu şirketler başarılı şirketler olarak kayda geçecektir. Oysa
burada görülen sadece finansal başarıdır. KSS yaklaşımına göre şirketlerin amacı
sadece sahiplerinin değil çalışanların, müşterilerin, tedarikçilerin ve etkileşimde
bulundukları bütün grupların fayda ve mutluluğunu artırmalıdır. Kârlılık ise mutluluk
üretenin teknik bir yan ürünü olmalıdır. Kâr etmek elbette ahlâken geri bir durumu
göstermez ama nihai bir çıktı olarak da kabul edilmemelidir. Kârlılık bir amaç değil
bir araç olarak algılanmalıdır. İslâm iş ahlâkında kârlılık bu şekilde anlaşılır (Heffner,
1995). Modern işletmecilik zaten firmaların amacını sadece kâr olarak nitelemez ve
topluma hizmeti de bir amaç olarak ortaya koyar. Hatta pazarlamada sosyal pazarlama
gibi bir kavram bile geliştirilmiştir. KSS kavramı Amerikalı Profesör Freeman (2010)
tarafından geliştirilmiştir ve firmanın etkileşim halinde olduğu her gruba karşı bir
sorumluluğu olduğu ahlâki temelinden yola çıkar. Freeman’in etkileşenler kuramı
aslında örgütlerin farkındalığının yükseltilmesine doğru bir adımı temsil eder. Kâr
amaçlı örgütler yüksek farkındalık örgütleri haline gelebilirler.
Etkileşenler kuramı, bir işletme ile müşterileri, tedarikçileri, çalışanları, yatırımcıları,
toplulukları ve kuruluşta çıkarı olan diğerleri arasındaki birbirine bağlı ilişkileri
vurgulayan bir görüştür (Arslan, 2011). Bu görüş kapitalizme karşı değildir fakat
daha çok onu sorumlu işletmeler yolu ile terbiye etmeyi amaçlamaktadır. Teori,
bir firmanın sadece hissedarlar için değil tüm etkileşenleri için değer yaratması
gerektiğini savunuyor. 1984 yılında, R. Edward Freeman (2010), bir organizasyonun
yönetiminde ahlâk ve değerleri ele alan örgütsel yönetim ve iş etiğinin Etkileşenler
Teorisini ilk olarak detaylandırdı. Ödüllü kitabı Stratejik Yönetim: Etkileşenler
Yaklaşımı, bir şirketin etkileşenleri olan grupları tanımlar ve modeller ve yönetimin
bu grupların çıkarlarına gereken saygıyı gösterebileceği yöntemleri tanımlar ve
169
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
önerir. Bu teori, iş etiği çalışmalarında önemli bir husus haline geldi ve birçok bilim
insanının araştırma ve yayınlanmış çalışmalarında daha fazla çalışma ve geliştirme
için bir platform olarak hizmet etti. 1980’lerden bu yana, dünyanın dört bir yanındaki
akademisyenler, iş dünyasının en temel amacı olarak hissedarların servetine
odaklanmanın sürdürülebilirliğini sorgulamaya devam ederken, teorinin öneminde
önemli bir artış oldu.
Eğer bir grubun bir işletme üzerinde hakkı oluştu ise işletme o hak sahiplerine karşı
sorumlu davranmalıdır ki bu da kurumsal sosyal sorumluluk kavramının esasını
teşkil eder. Etkileşenler kuramı özellikle vahşi Amerikan kapitalizmini daha ahlâki
ve insani hale getirebilmek için geliştirilmiştir. Ahiliğin toplumsal dayanışma,
kanaatkârlık, dürüstlük, tüketici hakları, kalitenin korunması, adil ücret ve adil fiyat
ve de toplumun faydasını bireysel faydaların üzerinde düşünmek gibi evrensel ilkeleri
kapitalizmin insanileştirilmesinde oldukça büyük yararlar sağlayacaktır. Özellikle
daha insani işyerlerinin oluşumunu gerektiren yüksek işyeri maneviyatı kavramı da
Ahilik değerlerince kolayca geliştirilebilecek bir kavramdır.
Muhtesipliğin Yeniden İhyası Mümkün mü?
Kadim Agoranomos ya da İslâm dünyasındaki Muhtesiplik kurumu yeniden ihdas
edilirse çağdaş iş ahlâkı sorunlarına bir çözüm olabilir mi? Kanımızca bu kurumun
yaptırım gücü olan ve gündelik siyasetten arınmış siyaset üstü bir üst kurul olarak
yeniden ihdası, birçok soruna çözüm olabilir. Ancak ortaçağlarda şehir veya kasaba
pazarından ibaret olan piyasalar günümüzde birçok dala ayrılmıştır. Sermaye
piyasaları, borsalar, işgücü piyasaları, mal ve hizmet piyasaları gibi birçok farklı
piyasa söz konusudur. Bu piyasaların da her biri için farklı denetim mekanizmaları
vardır, örneğin SPK, Rekabet Kurulu, BDDK, vs. Muhtesiplik ise bir düzenleme
kurulu olmaktan çok iş ahlâkına uymayan her türlü uygulamayı soruşturup idari
ve mali cezalar kesebilen ve gerekli durumlarda da sorumluları yargılanmak üzere
yargıya sevk eden bir kurum olmalıdır. Yüksek iş ahlâkı kurulu olarak hizmet edecek
bu kurumun başında bir Türkiye Genel Muhtesibi ve altında da çeşitli unvan ve
derecelerde muhtesipler yer alabilir.
Ülkemizde 17. Yüzyıldan sonra içine çöken ekonomi ile birlikte iş ahlâkı değerleri
ya da Ahilik değerleri de erozyona uğramış ve etkisiz hale gelmiştir (Arslan, 2000).
Yirminci yüzyılda sanayileşme ve şehirleşme ile birlikte Ahilik değerleri iyice yok
olmaya yüz tutmuştur (Ülgener,1980).
•
İş ahlâkına uygun olmayan davranışlar artık bir Muhtesiplik kurumu olmadığı
içim cezalandırılamamıştır.
•
Sadece gayri-hukuki işlemler adli ceza konusu olabilmiş onlara da caydırıcı
cezalar verilememiştir.
170
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
•
İş ahlâkına aykırı faaliyetler günlük rutin haline gelmiştir.
•
Önce Ahilik sonra da loncaların tasfiyesinden sonra kurulan meslek
odaları loncaların eski yetkilerine sahip olmadıkları için yetersiz ve işlevsiz
kalmışlardır. Birçok mesleğin odası ve örgütlü birimleri dahi yoktur. Örneğin
üniversite öğretim üyelerinin meslek odası yoktur, sendikaları da işlevsizdir.
Ahilik değerlerinin topluma yerleşmesi için meslek odalarının özerkliği ve
yetkilerinin artması lazımdır.
Kurulacak Muhtesiplik, Yüksek Kurulu iş ahlâkına aykırı uygulamalara caydırıcı
cezalar veren ve de sistemi fiziki ve dijital olarak denetleyen bir kurum olacağından
Ahilik ilkelerinin topluma mâl edilmesinde çok önemli bir rol oynayacaktır.
Kaynakça
Abeng, T. 1997 ‘Business ethics in İslamic context: perspectives of a Muslim business leader’, Business Ethics
Quarterly, Vol.7, No.3, pp.47-54
Anadol, C, 1991, Türk-İslâm Medeniyetinde Ahilik Kültürü ve Fütüvvetnameler, Kültür Bakanlığı, Ankara,
Aries P ve Dubby G, Özel Hayatın Tarihi, 2006, Çev. Turhan Ilgaz, YKY Yayınları, İstanbul, 2006
Arıcı, K, 1999, “Bir Sivil Toplum Kuruluşu Olarak Anadolu Ahiliği,” (Ahiyan-ı Rum), II. Uluslararası Ahilik
Kültürü Sempozyumu Bildirileri, Kültür Bakanlığı, Kırşehir, , s.38-48
Arslan, M, 2000 “A Weberian Approach to Turkish Entrepreneurship,” Hacettepe Üniversitesi İİBF Dergisi,
Ankara,
Arslan, M. 2001 “The Work Ethic Values of Protestant British, Catholic Irish and Muslim British Managers”
Journal of Business Ethics 31, 321-339
Arslan, M. 2011, İş ve Meslek ahlâkı, 3. Baskı, Siyasal Kitabevi, Ankara
Ayönü, Y. 2021, Selçuklular ve Bizans, TTK Yayınları, Ankara
Avcı, C. 2020, İslam Bizans İlişkileri, TTK Yayınları, Ankara
Baechler, J. 1994, Kapitalizmin Kökenleri, Çev. M. Ali Kılıçbay, İmge Kitabevi, Ankara
Bayram, M, 1995 Ahi Evren, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara,
Bikun, R.İ, 2004, “İş Ahlâkı”, Çev. Ahmet Yaşar, İGİAD yayınları, İstanbul
Book, A. E. R,ve Sinnegen 1965, W. G, “A History of Rome to A.D 56, Collier MacMillan New York
Bloch, M, 2015, “Feodal Toplum” Çev. M. Ali Kılıçbay, Doğu Batı Yayınları, Ankara
Cahen, C. 2000 ve Raif Kaplanoğlu Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, Avrasya Etnoğrafya Yayınları, İstanbul
Çağatay, N, 1990, Ahilik Nedir, Kültür Bakanlığı, Ankara,
Çalışkan, Y; 1993, İkiz, M. L, Kültür, Sanat ve Medeniyetimizde Ahilik, Kültür Bakanlığı, Ankara,
Ekinci, Y, 1990 Ahilik ve Meslek Eğitimi, Milli Eğitim Bakanlığı, İstanbul,
Erken V, 1998, Bir Sivil Örgütlenme Modeli: Ahilik, Seba Yayınları, Ankara,
Freeman, R. E. (2010), Strategic Management, Cambridge University Press
Gülerman, A; ve Taştekil, S, 1993, Ahi Teşkilatının Türk Toplumunun Sosyal ve Ekonomik Yapısı Üzerindeki
Etkileri, Kültür Bakanlığı, Ankara,
Güllülü, S, 1985 “Fütüvvet ve Ahi Ahlâkı Konusunda Bazı Düşünceler,” Türk Kültürü ve Ahilik, Kırşehir, ,
Hefner, R. 1995 ‘İslam and the spirit of capitalism’, in On Moral Business, eds. M.L. Stackhouse, D.P. McCann,
S.J. Roels, and P.N. Williams, William B. Eerdmans Publishing Company, Michigan. pp.363-367
171
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Lewis, B. 1937, The Islamic Guilds, The Economic History Review, Nov.
Mannan, M.A. 1986 İslamic Economics Theory and Practice, Hodder and Stoughton, Cambridge
Nomani, F. And Rahnema A. 1994 İslamic Economic Systems, N.J Zed Books, London
Özyüksel, Murat, 1989, Feodalite ve Osmanlı Toplumu, Uludağ Üniversitesi, İİBF Yayınları
Şeker, M, 1993, İbn Batuta’ya Göre Anadolu’nun Sosyal-Kültürel ve İktisadi Hayatı ile Ahilik, Kültür
Bakanlığı, Ankara,.
Taranç, B, 2007, Akdeniz Müziğinin Türk ve Yunanlı Kaynakları, Ürün Yayınları, Ankara
Tokalak İ, 2017, Bizans Osmanlı Sentezi, Asikitap, İstanbul
Ülgener, S. F. 1981 İktisadi Çözülmenin Ahlâk ve Zihniyet Dünyası, Der Yayinlari, Istanbul,
Ünsür. A., 1999 Geleneksel Türk Kültüründe İş Ahlâkı ve Sosyal Sorunlar, Siyasette ve Yönetimde etik
sempozyumu,
Yücekaya H. 2016 “Ahiliğin Kökenine Dair Düşünceler”, Post Modern Çağda Ahilik Editör, Hüsniye Örs,
Nobel Yayınları, Ankara
Weber, M. 1985 Protestan Ahlâki ve Kapitalizmin Ruhu, (The Protestant ethic and the spirit of capitalism)
Hil Yayin, Istanbul
Weber , M. Essays in Sociology, 1982, eds, H.H Gert and W. Mills, Routledge and Kegan Paul, London
Garcia Zamor J P (2003) Workplace Spirituality and Organizational Performance Public Administration
Review, Vol 63:Issue 3 pp. 355-363
172
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
ÖZEL ve SOSYAL POLİTİKALAR
ARASINDA AHİLİK KURUMUNU
ELE ALMAK
Faruk TAŞÇI*
Giriş
Rahmetli Prof. Sabahattin Zaim hoca, yine rahmetli Prof. Dr. Ayhan Songar’dan
nakille mealen şöyle derdi: “Mefhumlar derdi “her şeyin belirleyicisidir. Kullandığınız
mefhumlara göre sistem şekillenir, sisteme göre uygulama şekillenir.” Aslında
Mahmut hocayı dinlerken biraz mefhum üzerinden düşünmek gerekiyor. Kullanılan
mefhum “ahilik” ise içinde başka bir şey barındırır, “lonca” ise başka bir şey barındırır.
Belli benzerlikler olabilse de mutlak bir benzeşme kurma çabası tarih açısından
problematik arz edebilir. Ben tarihçi değilim, fakat tarihe bakış ile ilgili bir hususu
hatırlatmak isterim. Tarihe bakış “modernleşmeci lineer tarih” bakış açısından ise “İlk
Çağ”, “Orta Çağ” dersiniz, ona göre bir çerçeve çıkarırsınız; ama tarihe bakış açınız
İbn Haldun’un “döngüsel tarih açısı” ile ise Hz. Adem (as) çok kıymetli hale gelir.
Bu zarurî işaretten sonra kendi sunumuma geçmek isterim. Sunumum ahilik
kurumunu sosyal politika perspektifi üzerinden ele almak şeklinde olacaktır. Bu
anlamda ahilikle ilgili yeni bir şey söylemeyeceğim, sadece ahilik konusuna sosyal
politika perspektifinden bir açılım (okuma biçimi) yapmaya çalışacağım. Bir tarihçi
olsaydım dolayısıyla arşiv belgelerine girseydim veya başka birincil kaynaklara
ulaşsaydım, ahilik konusunda köklü ve yeni şeyler arz edebilirdim.
Bir benzetme ile ifade edecek olursam, elde malzemeler var ve bu malzemeleri sosyal
politika tenceresine koyup pişirme ve malzemeyi yedirme noktasında bir garson
nezaketiyle size takdim etmeye çalışacağım. Bu açıdan çerçevemi, sosyal politika
perspektifi ile sınırlandırmış oluyorum.
Bunu yaparken de öncelikle sosyal politikanın daha iyi anlaşılması adına “Özel ve
Sivil Sosyal Politikalar”dan kısaca bahsedeceğim. Sonrasında “Kuruluş Mantığı/Niyeti
Ekseninde Ahîlik ve Toplumsal Zemin”i ortaya koyacağım ve nihayetinde “Ahîlik’in
Özel ve Sivil Sosyal Politika Yönleri”ni anlamlandırmak niyetindeyim.
* Prof. Dr., İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri; ftasci@istanbul.edu.tr
173
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
1. Özel ve Sivil Sosyal Politikalar
Sosyal
SosyalPolitika
Politika
Şimdi baktığınız zaman sosyal politika alanı Şekil 1’de görüldüğü üzeredir; bir yandan
dar anlama sahiptir, bir yandan geniş anlamı vardır ve bir yandan da ulus-ötesi anlam
barındırır.
Dar Anlam
Çalışma Hayatı
Dar Anlam
Çalışma Hayatı
Geniş Anlam
Çalışma Hayatı Dışı
Geniş Anlam
Çalışma Hayatı Dışı
Çalışma Hayatı +
Ulus-ötesi
Anlam
Ulus-ötesi
Anlam
Çalışma
Hayatı
+ Dışı
Çalışma
Hayatı
Çalışma Hayatı Dışı
Çalışma
Çalışma
HayatıHayatı
veya veya
Çalışma
Çalışma
HayatıHayatı
Dışı Dışı
Sosyal politikanın
hayatı
ileAlanı
ilgilidir;
çalışma
hayatında
Şekil
1.çalışma
Sosyal
Politika
Sosyal
politikanındar
daranlamı,
anlamı,
çalışma
hayatı
ile ilgilidir;
çalışma
hayatında
işçi
(çalışan)-işveren
ilişkilerini
düzenlemeye
yönelik
politikalar
bütünüdür.
işçi (çalışan)-işveren ilişkilerini düzenlemeye yönelik politikalar bütünüdür.
Sosyal politikanın
dar
anlamı,
çalışma
hayatı
ile ise
ilgilidir;
çalışma
hayatında
işçi
(Özdemir,
2007:14) Sosyal
politikanın
geniş
anlamı
çalışma
hayatı hayatı
dışına dışına
(Özdemir,
2007:14)
Sosyal
politikanın
geniş
anlamı
ise çalışma
yöneliktir;
çalışma hayatı
dışında
kalan
sosyal
olaylarla
ilişkilidir
vebütünüdür.
çalışma
hayatı
(çalışan)-işveren
ilişkilerini
düzenlemeye
yönelik
politikalar
(Özdemir,
yöneliktir;
çalışma
hayatı
dışında
kalan
sosyal
olaylarla
ilişkilidir
ve çalışma
hayatı
dışı
grupların
sorunlarına
çözüm
getirme
çabasıdır.
(Güven,
2001:14)
Bunların çalışma
2007:14)
Sosyal
politikanın
geniş
anlamı
ise
çalışma
hayatı
dışına
yöneliktir;
dışı grupların sorunlarına çözüm getirme çabasıdır. (Güven, 2001:14) Bunların
yanında bir ulusun sınırlarını aşan hem çalışma hayatı hem de çalışma hayatı dışı
yanında
ulusun
sınırlarını
hem çalışma
hayatı
hemulus-ötesi
dehayatı
çalışma
dışı
hayatı bir
dışında
sosyalaşan
olaylarla
ve çalışma
dışıhayatı
grupların
konular/olaylar
da kalan
olabilmektedir,
bunlar dailişkilidir
sosyal politikanın
anlamına
konular/olaylar
da
olabilmektedir,
bunlar
da
sosyal
politikanın
ulus-ötesi
anlamına
sorunlarına
çözüm
getirme
çabasıdır.
(Güven,
2001:14)
Bunların
yanında
bir
ulusun
denk gelmektedir.
denk
gelmektedir.
sınırlarını
aşan hem çalışma
hayatı Politika
hem deAktörleri
çalışma hayatı dışı konular/olaylar da
Şekil 2. Sosyal
2. Sosyal
Politika
Aktörleri
olabilmektedir, bunlar daŞekil
sosyal
politikanın
ulus-ötesi
anlamına denk gelmektedir.
Belediyeler
Belediyeler
Özel
Sektör
Merkezi
Yönetim
Merkezi
Özel
Sektör
Sivil
Yönetim
Toplum
Kuruluşlar
ı Sivil
Toplum
Kuruluşlar
ı
İster dar anlamda ister geniş anlamda olsun sosyal politikaların aktörleri başka
bir ifade ile uygulayıcıları vardır.
merkezi yönetim
ŞekilBu2.aktörler
Sosyal Politika
Aktörleri(hükümet kurumları),
belediyeler,
sivil
toplum
kuruluşları
(STK’lar)
ve
özel
sektör
olup bunlar
içinde başka
İster dar anlamda ister geniş anlamda olsun sosyal
politikaların
aktörleri
merkezi
yönetim
en önemli
büyük
yeri kaplamaktadır
(Şekil
2).
İster dar
anlamda
ister ve
geniş
anlamda
olsun sosyal
politikaların
aktörleri başka bir
bir ifade ile uygulayıcıları vardır. Bu aktörler merkezi yönetim (hükümet kurumları),
ifade ile uygulayıcıları
Bu aktörler
merkezi
yönetim
kurumları),
belediyeler,
sivil toplum vardır.
kuruluşları
(STK’lar)
ve özel
sektör(hükümet
olup bunlar
içinde
belediyeler,
sivil
toplum
kuruluşları
(STK’lar)
ve
özel
sektör
olup
bunlar
içinde
merkezi
yönetim
en
önemli
ve
büyük
yeri
kaplamaktadır
(Şekil
2).
Şekil 3. Sosyal Politika Aktörleri Olarak Özel Sektör ve STK’lar
merkezi yönetim en önemli ve büyük yeri kaplamaktadır (Şekil 2).
Şekil 3. Sosyal Politika Aktörleri Olarak Özel Sektör ve STK’lar
174
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Sosyal Politikada
Özel ve Sivil Aktörler
Sosyal Politikada
Özel Özel ve Sivil Aktörler
Sosyal
Politikalar
Özel
Sosyal
Çalışma
Çalışma
Politikalar
Hayatı
Hayatı Dışı
Sivil
Sosyal
Politikalar
Sivil
Sosyal
Devlet ile Politikalar
Gönüllülük
ilişki
Çalışma
Çalışma
Devlet ile
Hayatı
Dışı
ilişki
Çalışma Hayatı Sosyal
İlişkileri
Sorumluluk
Gönüllülük
Kâr amacı
gütmek yerine
toplum
odaklılık
Kâr amacı
gütmek yerine
toplum
odaklılık
Çalışma
Sosyal
Sunumumda
bu
bunlardan
STK’lar
veÖzel
özekSektör
sektör aktörünü
konuşacağım.
Şekil
3.
Sosyalise
Politika
Aktörleri
Olarak
ve STK’lar
İlişkileri
Sorumluluk
Bunlardan özel sosyal politikalar dediğimiz alan, özel sektör işletmeleriyle ilgilidir.
Şekil 3’ten
üzere,
burada
sosyal aktörünü
politikanın konuşacağım.
çalışma hayatı
Sunumumda
isedebugörülebildiği
bunlardan
STK’lar
ve özellikle
özek
Sunumumda
ise
bu bunlardan
STK’lar
ve
özeksektör
sektör aktörünü
konuşacağım.
kısmı
ağırlıklı
olmak
üzere,
çalışma
hayatı
dışı
kısmı
da
devreye
girmektedir.
Çalışma
Bunlardan
alan,özel
özelsektör
sektörişletmeleriyle
işletmeleriyle
ilgilidir.
Bunlardanözel
özelsosyal
sosyalpolitikalar
politikalar dediğimiz
dediğimiz alan,
ilgilidir.
hayatı yönünde çalışma ilişkileri söz konusu iken, çalışma hayatı dışı kısmında
Şekil
3’ten
görülebildiğiüzere,
üzere, burada
burada özellikle
sosyal
çalışma
hayatı
Şekil
3’ten
dede
görülebildiği
özellikle
sosyalpolitikanın
politikanın
çalışma
hayatı
topluma
yönelik
sosyal sorumluluk
faaliyetleri
bulunmaktadır.
kısmı ağırlıklı olmak üzere, çalışma hayatı dışı kısmı da devreye girmektedir. Çalışma
kısmı ağırlıklı olmak üzere, çalışma hayatı dışı kısmı da devreye girmektedir. Çalışma
Sivil sosyal
veya vakıflar
Bunların
hayatı yönünde
çalışmapolitikalarda
ilişkileri sözdernekler
konusu iken,
çalışma bulunmaktadır.
hayatı dışı kısmında
hayatı
yönünde
çalışma
ilişkileri üzere
söz konusu
iken,gönüllülük
çalışma hayatı
kısmında
devletle
ilişkisi
bağımsızlık
kuruludur,
esastır dışı
ve kâr
amacı
topluma
yönelik
sosyal
sorumluluk
faaliyetleri
bulunmaktadır.
güdülmemektedir.
topluma
yönelik
sosyal
sorumluluk
faaliyetleri
bulunmaktadır.
Sivil sosyal politikalarda dernekler veya vakıflar bulunmaktadır. Bunların
Şekil
Sosyal
Politika
Alıcıları esastır Bunların
devletle
bağımsızlık
üzere4.veya
kuruludur,
gönüllülük
ve kâr amacı
Sivil sosyal ilişkisi
politikalarda
dernekler
vakıflar
bulunmaktadır.
devletle
güdülmemektedir.
ilişkisi bağımsızlık üzere kuruludur,
gönüllülük
esastır
ve kâr amacı güdülmemektedir.
Sosyal
Politika
Alıcıları
Şekil 4. Sosyal Politika Alıcıları
Çalışma Hayatı
Sosyal
Çalışanlar Çalışan
Çalışma
Hayatıİşsizle
(Memur,
Yakınlar
İşçi vd.)
Çalışanlar
(Memur,
İşçi vd.)
r
ı
Çalışan
Yakınlar
Gerek
ı
Hayatı Dışı
PolitikaÇalışma
Alıcıları
Yoksullar
Şehit
Kimsesizler Engelliler
YakınıÇalışma
(Çocuk, Hayatı Dışı
Gazi,
-Yaşlılar
Muhtaç
Kadınlar
Genç vb.)
Kimsesizler
İşsizle Yoksullar Muhtaç
(Çocuk,
Kadınlar
özel sektör
gerekse
sivil toplum
Genç vb.)
r
Sokaktakiler,
Yolda
Kalanlar/
Göçmenler,
Evsizler vb.
Eski
Hükümlüler
Yetim vb.
Sokaktakiler,
Şehit
Yolda
YakınıEski
Engelliler
Kalanlar/
Gazi,
-Yaşlılar
Göçmenler,
uygulamaları
söz konusu Hükümlüler
olduğunda
Yetim vb. Evsizler vb.
muhatap olarak sosyal politika alıcıları bulunmaktadır. Şekil 4’te görüldüğü gibi,
sosyal politika alıcılarının çalışma hayatı kısmında çalışanlar, çalışan yakınları ve
Gerek özel sektör gerekse
sivil toplum
uygulamaları
söz konusu olduğunda
4. Sosyal
Politika
Alıcılarımuhtaç
işsizler varken, çalışmaŞekil
hayatı
dışı kısmında
yoksullar,
kadınlar, kimsesizler,
muhatap olarak sosyal politika alıcıları bulunmaktadır. Şekil 4’te görüldüğü gibi,
engelliler
ve
yaşlılar,
şehit
yakını
ve
gaziler
ile
yetimler,
sokaktakiler,
yoldakiler,
Gerek
özelpolitika
sektöralıcılarının
gerekse sivil
toplum
uygulamaları
söz konusuçalışan
olduğunda
muhatap
sosyal
çalışma
hayatı
kısmında çalışanlar,
yakınları
ve
göçmenler, evsizler ve eski hükümlüler bulunmaktadır. (Taşçı, 2023:14)
işsizler
varken,
çalışma
hayatı
dışı kısmında yoksullar,
kadınlar,
olarak
sosyal
politika
alıcıları
bulunmaktadır.
Şekil 4’temuhtaç
görüldüğü
gibi, kimsesizler,
sosyal politika
engelliler ve yaşlılar, şehit yakını ve gaziler ile yetimler, sokaktakiler, yoldakiler,
alıcılarının
çalışma hayatı kısmında çalışanlar, çalışan yakınları ve işsizler varken,
göçmenler,2.evsizler
ve Mantığı/Niyeti
eski hükümlülerEkseninde
bulunmaktadır.
(Taşçı,
2023:14) Zemin
Kuruluş
Ahilik
ve Toplumsal
çalışma hayatı dışı kısmında yoksullar, muhtaç kadınlar, kimsesizler, engelliler ve
veve
özel
sosyal
bağlamında ahilik
kurumunu
anlamlandırmak
yaşlılar, şehitSivil
yakını
gaziler
ilepolitikalar
yetimler, sokaktakiler,
yoldakiler,
göçmenler,
evsizler
için2.öncelikle
iki
hususu ortaya Ekseninde
koymak gerekmektedir
diye düşünüyorum:
i) ahiliğin
Kuruluş
Mantığı/Niyeti
Ahilik
ve
Toplumsal
Zemin
ve eski hükümlüler bulunmaktadır. (Taşçı, 2023:14)
kuruluş mantığı/niyeti ve ii) ahilik dönemi genel toplumsal zemin.
Sivil ve özel sosyal politikalar bağlamında ahilik kurumunu anlamlandırmak
Ahiliğin
kuruluş
kanaatimce
başlı diye
başına
tarihsel olarak
ahiliğin
için öncelikle
iki hususu
ortayaniyeti
koymak
gerekmektedir
düşünüyorum:
i) ahiliğin
2. Kuruluş
Mantığı/Niyeti
Ahilik
vetoplumsal
Toplumsal
Zemin
müstakilliğine
ve ve
nev-i
şahsı dönemi
münhasır
yapısına
da işaret
eder.1 Burada öncelikle
kuruluş
mantığı/niyeti
ii)Ekseninde
ahilik
genel
zemin.
Ahiliğin
niyetibağlamında
kanaatimce ahilik
başlı kurumunu
başına tarihsel
olarak ahiliğiniçin
Sivil ve
özel
sosyalkuruluş
politikalar
anlamlandırmak
1
Tarihsel bir gerçeklik
olarak;
sizden
önceki topluluklardan
Etkilendiğiniz
toplumlar
müstakilliğine
ve nev-i
şahsı
münhasır
yapısına da etkilenebilirsiniz.
işaret
eder.1 Burada
öncelikle
öncelikle
iki
hususu
ortaya
koymak
gerekmektedir
diye
düşünüyorum:
eğer siz güçlüyseniz moloz taşı niteliği taşır, etkisi dönüştürücü olmaz, işinize yarar.i)Buahiliğin
anlamda
kuruluş
mantığı/niyeti ve ii) ahilik dönemi genel toplumsal zemin.
1
Tarihsel bir gerçeklik olarak; sizden önceki topluluklardan etkilenebilirsiniz. Etkilendiğiniz toplumlar
eğer siz güçlüyseniz moloz taşı niteliği taşır, etkisi
175 dönüştürücü olmaz, işinize yarar. Bu anlamda
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ahiliğin kuruluş niyeti kanaatimce başlı başına tarihsel olarak ahiliğin müstakilliğine
ve nev-i şahsı münhasır yapısına da işaret eder.1 Burada öncelikle fütüvvetnamelere
bakmak lazım. Fütüvvetnameleri incelediğimiz zaman açıkça şunu görüyoruz.
“Başkası yok!”. Şu ifade açıktır:
“... Fütüvvet vasıflarını üzerinde toplayan kişinin, esnaflık ya da sanatı, buna muhtaç
Allah kulları için yaptığı fikrini benimsemiş olması gerekir. O, ‘onların ihtiyaçlarını
görüp, hizmetlerini yerine getireyim ve yaptığım bu hizmet karşılığında helalından
kazanacağım’ görüşünde olmalıdır. Çünkü kişinin kendi el emeğiyle kazandığı
lokmadan, daha helal bir lokma yoktur.” (Çağatay, 1981:16)
Haddizatında zaten “başkası/öteki” denen kavram bile kullanılmıyor. Sosyal bilimlerde
“öteki” veya “başkası” çok kullanılıyor, özellikle Türkiye’de. Hâlbuki “öteki”, Yahudi bir
âlimin (Levinas’ın) ürettiği bir kavramlaştırma ki Yahudilerin kendi mantığı içinde
gayet anlamlı durmaktadır.2 Biraz daha farklı olarak Weber’de “Batı” ve “geri kalanlar”
ayrımı görülebilmektedir.3 Şimdi biz kavramın üzerinden ahiliği anlamaya çalıştığımız
zaman ahilik kurumunu anlayamayız; çünkü kavram, ahiliği yansıtmadığı için sorun
olur. Bu açıdan ahiliğin kuruluş mantığında öteki/başkası meselesi yoktur.
İkinci olarak, eğer ahilik kuruluş mantığında işleyişi görürsek ahilikte çalışmanın
kutsal olmadığını da görürüz. Bu anlamda çalışmak kutsal değil, nötrdür. Onu pozitif
(hayırlı) yapan veya negatif (şerli) yapan fiiliyatın kendisidir. Allah rızasına uygun
çalışmadıktan sonra negatiftir. Buna göre ahîler, çalıştıkları ve bu çalışma ile halka
faydalı oldukları müddetçe Allah’ın rızasını kazanacaklarına, sevaba ereceklerine,
cennete gireceklerine ve Allah’a yaklaşacaklarına inanmaktadırlar. (Cumbur,
1975:153-155)
Ahiliğin kuruluş mantığı, genel toplumsal zeminde daha anlaşılır olmaktadır. Başka
bir ifade ile, ahilik günümüzde aynı şekilde olmayacak ama bir gün benzer bir şekilde
olacaksa yine aynı/benzer toplumsal zemine ihtiyaç var. Bu noktada toplumsal zemini
yansıtan birçok görünüm olsa da i) vakıfların, ii) tekkelerin ve iii) sadaka taşlarının
varlığı daha fazla öne çıkmaktadır.
Bakıyoruz vakıflar gibi muazzam bir yapılanma var. Vakıflar, Osmanlı’da birçok işlevi
yanında sosyal yardımlaşma açısından önemli bir yere sahiptir. 1546 yılında, sadece
1
2
3
Tarihsel bir gerçeklik olarak; sizden önceki topluluklardan etkilenebilirsiniz. Etkilendiğiniz toplumlar eğer
siz güçlüyseniz moloz taşı niteliği taşır, etkisi dönüştürücü olmaz, işinize yarar. Bu anlamda mesela ahilik
Bizans’taki lonca uygulamasının uzantısıdır iddiası varsa (ki Mahmut hoca bu minvalde iddialarda bulundu),
bu etkilenme Osmanlı temelindeki moloz taşları misali olabilir ancak; bu da tarihsel etkileşim mantığı
açısından doğal bir durumdur. Bunda problem yoktur, çünkü bu ahiliğin mahiyetini (özünü) etkileyen bir
durum değildir.
Levinas’ın “öteki” kavramının boyutları için Tezkire Dergisi’nin Levinas (Öteki, Etik ve Siyaset) özel sayısına
(2004, Sayı 38-39) bakılabilir.
Bu hususta kaleme alınmış bir yazı için bkz. Joseph M. Bryant (2006), “The West and the Rest Revisited:
Debating Capitalist Origins, European Colonialism, and the Advent of Modernity,” The Canadian Journal
of Sociology, 31 (4), pp. 403-444.
176
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
İstanbul’da 2517 vakıf kaydı var (Koyunoğlu, 2006:35) ve 17. yüzyıl Osmanlısı’nda,
ekonominin % 15.97’si, 18. yüzyılda % 26.80’i, 19. yüzyılda ise % 15.77’si vakıfların
elindedir. Çeşitli hizmetlerin yanında vakıflar, sahip oldukları bu gelirin 17. yüzyılda
% 6.3’ünü, 18. yüzyılda % 10.15’ini ve 19. yüzyılda ise % 17.16’sını sosyal yardım
faaliyetlerine harcıyorlar. (Öztürk, 2003:18)
Batılı seyyahların aklının almadığı bir sistematik ile sadaka taşları var. Sadaka taşları,
üç-beş semtte bir adet bulunan, farklı şekilleri olmasına rağmen genelde iki metre
bir sütun ve üstünde bir çukur olan yapılar. (Ünver, 1967) Başta İstanbul olmak
üzere, Osmanlı’nın egemen olduğu hemen her yerde yaygın olarak sadaka taşlarına
rastlanılıyor. Özellikle eldeki verilerle de teyit edilmek üzere Edirne, Bursa, Konya,
rastlanılıyor. Özellikle eldeki verilerle de teyit edilmek üzere Edirne, Bursa, Konya,
Sivas, Kayseri, Bilecik, Kastamonu ve Antakya gibi beldelerde sadaka taşlarının
Sivas, Kayseri, Bilecik, Kastamonu ve Antakya gibi beldelerde sadaka taşlarının
varlığı kesindir. (Sevim, 2009:83, 101) Yardımlar özellikle madenî para olarak nakdî
varlığı
kesindir.
2009:83,eşyaları
101) Yardımlar
özellikle
madenî
olarak
nakdî
şekilde
olduğu
gibi(Sevim,
giyim-kuşam
ve çeşitli
besinler
hattapara
sıcak
aş şeklinde
gibi giyim-kuşam
ve çeşitli bir
besinler
hatta
aynîşekilde
olarak olduğu
da yapılıyor.
Sadaka taşıeşyaları
uygulamasında,
kişinin
taşasıcak
paraaşmışeklinde
koyduğu
aynî
olarak
da
yapılıyor.
Sadaka
taşı
uygulamasında,
bir
kişinin
taşa
para
mıkonusudur.
koyduğu
yoksa ondan para mı aldığı hususunu aşikâr etmeyen bir fizikî yapı söz
yoksa2010)
ondanBöyle
para mı
hususunu
aşikâr
etmeyen
bir fizikî yapı
söz konusudur.
(Demir,
bir aldığı
durumun
varlığı,
17. yüzyıl
İstanbul’unu
anlatan
bir Fransız
gezginin,
parabirbulunan
birvarlığı,
sadaka
bir haftaanlatan
gözetleyip
oradan
(Demir,üzerinde
2010) Böyle
durumun
17.taşını
yüzyıltam
İstanbul’unu
bir Fransız
sadaka
almayaüzerinde
gelen kimseyi
görmemesi
ile teyit
edilebilmektedir.(Sevim,
2009:113)
gezginin,
para bulunan
bir sadaka
taşını
tam bir hafta gözetleyip
oradan
sadaka
almaya
gelen
kimseyi
görmemesi
ile
teyit
edilebilmektedir.(Sevim,
2009:113)
Sonuç itibariyle ahilik kuruluşu niyeti ve bu niyeti besleyen geniş toplumsal
zemin
olursa,
günümüzde
ahilik benzeri
yapılanmanın
olupgeniş
olmamasını
konuşmak
Sonuç
itibariyle
ahilik kuruluşu
niyeti bir
ve bu
niyeti besleyen
toplumsal
zemin
dahaolursa,
makulgünümüzde
olacaktır diye
düşünüyorum.
ahilik benzeri bir yapılanmanın olup olmamasını konuşmak daha
3. Ahîlik’in
Özeldüşünüyorum.
ve Sivil Sosyal Politika Yönleri
makul
olacaktır diye
Ahilik ile ilgili genel çerçeve sonrasında, şimdi ahilik kurumunun özel ve sivil
3. Ahîlik’in Özel ve Sivil Sosyal Politika Yönleri
sosyal politika yönlerini ortaya koymak daha anlamlı olacaktır.
Ahilik
ilgiliSosyal
genel çerçeve
sonrasında,
şimdi ahilik
kurumunun
3.1.ileÖzel
Politikalar
Bağlamında
Ahilik
Kurumu özel ve sivil sosyal
politika yönlerini ortaya koymak daha anlamlı olacaktır.
Öncelikle özel sosyal politikalar alanı bağlamında ahilik kurumunu analiz
3.1. Özel Sosyal Politikalar Bağlamında Ahilik Kurumu
edebiliriz.
Öncelikle özel sosyal politikalar
alanıSosyal
bağlamında
ahilik
kurumunu analiz edebiliriz.
Şekil 5. Özel
Politika
Alanı
Özel Sosyal
Politikalar
Çalışma
Hayatı
Çalışma
Hayatı Dışı
Çalışma
İlişkileri
Sosyal
Sorumluluk
Şekil 5’te de görüldüğü üzere, özel sosyal politika alanında çalışma hayatı ve
Şekil 5. Özel Sosyal Politika Alanı
çalışma hayatı dışı olmak üzere iki farklı uygulama zemini bulunmaktadır.
177
Özel sosyal politikaların çalışma hayatı yönünde temelde çalışma ilişkileri
devrededir. Bu bağlamda çalışanlar arasında ilişkiler de buradadır, ücretler de
Çalışma YENİDEN
Sosyal
AHİLİĞİ
DÜŞÜNMEK
İlişkileri
Sorumluluk
“21.
Yüzyılda Yiğitlik,
Ahilik ve Dirlik”
Şekil 5’te de görüldüğü üzere, özel sosyal politika alanında çalışma hayatı ve
5’tedışı
de görüldüğü
üzere,
politika
alanında
çalışma hayatı ve çalışma
çalışmaŞekil
hayatı
olmak üzere
iki özel
farklısosyal
uygulama
zemini
bulunmaktadır.
hayatı dışı olmak üzere iki farklı uygulama zemini bulunmaktadır.
Özel sosyal politikaların çalışma hayatı yönünde temelde çalışma ilişkileri
Özel sosyal
politikalarınçalışanlar
çalışma hayatı
yönünde
temeldede
çalışma
ilişkileriücretler
devrededir.
devrededir.
Bu bağlamda
arasında
ilişkiler
buradadır,
de
Bu
bağlamda
çalışanlar
arasında
ilişkiler
de
buradadır,
ücretler
de
buradadır
veya
buradadır veya güncelliğini kaybetmeyen asgari ücret de bunun içine girer.
güncelliğini kaybetmeyen
asgariÇalışma
ücret de İlişkilerinde
bunun içine girer.
Şekil 6. Ahilik’te
Ahi Baba
Maddi Lider
İşinin en iyisi,
uzmanı, pîri
Manevi Lider
En üstün
ahlâklı ve baba
Ahi Baba
Söz konusu ahilik
olduğunda,
çalışma ilişkilerinde
birinci husus
Şekilkurumu
6. Ahilik’te
Çalışma İlişkilerinde
Ahi Baba
olarak ahi babanın liderliği önemli olmaktadır. Şekil 6’da yansıdığı üzere, ahi babanın
Söz konusu ahilik kurumu olduğunda, çalışma ilişkilerinde birinci husus olarak ahi
babanın liderliği önemli olmaktadır. Şekil 6’da yansıdığı üzere, ahi babanın liderlik
profili vardır. Bu profil günümüzdeki gibi bir lider profili değildir. Çünkü ahi baba
maddi liderdir, yani o meslek kolunda işinin en iyisidir, ehlidir, pîridir. (Muallim
Cevdet, 2008:149). Günümüzde ahilik kurumundaki böyle bir şeyin olabilmesi
yani çalışma ilişkilerinde adil bir ilişki sisteminin varlığı için “işin ehline verilmesi”
düsturunun hâkim olması şarttır.
Öte yandan, ahi baba aynı zamanda manevi liderdir yani ahiler arasında en üstün
ahlâklı kişidir, tüm ahileri koruyup gözeten baba profilidir; tabi böyle bir vasıf ittifakla
oluşan bir vasıftır; ahi baba seçimle bu noktaya gelebilmektedir. (Çağatay, 1981:101)
Bununla birlikte ahi babanın bu vasıfları ile ahi baba olması sistemi bozduğu için
zamanla ahilik bitmeye yüz tutmuştur. Şimdi sorulması gereken soru şudur:
Günümüzde esnaf yapılanmalarında ahilikteki gibi hem maddi lider yönü hem de
manevi lider yönü dikkate alınacak şekilde bir sistematik var mıdır? İsminin ahi/lik
olmasına gerek yoktur, ama herkesin ittifak ettiği işin ehli bir babamız ve en üstün
ahlâklı babamız varsa, ismi ahi/lik değil de başka bir isim olarak mümkün olabilir
diye düşünüyorum.
Ahilik kurumunun çalışma ilişkilerinde ikinci husus, rastgele değil de sistematiklik
ve ciddiyet ile ilgilidir.4 Bir ahi için meslekte yükseliş rastgele değildir. Çıraklıktan
kalfalığa kalfalıktan ustalığa geçiş, çok titiz süreçlerin sonunda olabilmektedir.5
4
5
Öğrencilik yıllarımda Prof. Dr. Mehmet İpşirli’nin bir konuşması dinlemiştim. Konuşması sonunda bir
dinleyici “Osmanlı niye yıkıldı?” şeklinde standart bir soru sormuştu. İpşirli hoca standart dışı ve basit ama
etkili bir cevap vermişti: “Ciddiyetsizlik”
Örneğin, mesleklerine göre farklılık arz etse de çıraklık genelde 1001 gündür ama çok maharet isteyen
kuyumculukta yirmi (20) yıl gerekmektedir. Bkz. Yusuf Ekinci (1985), “Eğitim Kurumu Yönleriyle Ahî
Birlikleri,” Diyanet Dergisi, 21 (1), s. 35-36.
178
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Üçüncü olarak, meslek değiştirmek de rastgele olamamaktadır. Buradaki ciddiyette
mesleklere önem veriliyor çünkü her meslek bir peygambere (Özbilgen, 2014:350)
veya sahabeye ya da İslâm ulemasına (Günay, 2007:165) atıf yapılıyor; onlardan biri
bir mesleğin kökü olarak kabul ediliyor. Bu nedenle de (günümüzde çok yaygın olan)
“her işi yaparım abi” modunda bir çerçeveye müsaade edilmiyor; herkes bir işi en
güzel şekilde yapabilmeli anlayışı hâkim görünmektedir.
Bu noktada ahilik kurumundaki çalışma ilişkilerinde (dördüncü mesele olarak) itaate
dayalı bir hiyerarşi olduğu görülmektedir. (Bayram, 2005:143) Yine itaat derken
günümüzde eli kolu bağlanmış, kayıtsız şartsız boyun büken, köle modunda biri
diye anlaşılıyor belki, ama ahilik kurumundaki çalışma ilişkilerinde itaat “gönül
bağı” demektir. Bu gönül bağı/itaat sayesinde, her işi yaparım modu yerine çırağın
kalfaya kalfanın ustasına ustanın ahi babaya doğru oluşan bir saygı ve bu saygının
yansıması olarak işi en güzel öğrenme (Pamuk, 2003:71) ve aynı zamanda güzel
ahlâklı (erkânlar)6 olabilmek mümkün olabilmektedir.
Bu noktada tekmil-i sanat önemlidir. Bu çerçevede “bu işi öğrendim, bitirdim” deyip
dükkân açmak mümkün değildir. Ustasından icazet belgesi almaya hak kazanması
şarttır. İcazet ile ustalık belgesi almadan dükkân açılırsa, mesela 10 sene uğraşmış
diyelim, bu uğraş boşa gitmektedir; meslekten men cezası verilmektedir. (Tabakoğlu,
1985:59) Rastgele bir sistematiğe müsaade edilmemiş. Meseleyi günümüz mantığı
ile düşündüğümüzde CV’nin “dolgun” olması yeterli olabilmektedir; ancak CV’nin
ölçemediği karakter/güzel ahlâk boyutu konusunda ahilikteki gibi bir model
geliştirmek mümkün olursa, sanatını/mesleğini en kâmil mânada yapan kişiler ortaya
çıkacaktır diye düşünüyorum.
Ahilikte yine benzer mantık ile, çalışma hayatında meslek değiştirmek de yoktur. “Bu
altın işinde çok muazzam bir şey var. Ben debbağ (dericilik) işini bırakayım, sarraf
olayım da çok büyük para kazanayım” gibi bir mantık kabul edilmiyor. Birkaç bazı
zorunlu istisnalar dışında meslek değiştirmek yasak. (Solak,1997:72)
Bu tekmil kelimesi yine Mahmut hocanın bahsettiğin kemalâtla ilgili bir şey yani tekmil
bu tekmil mesleki anlamda maddi kemalât hem de manevi kemalât yani şu anda ben
cv’de manevi bir şey görmüyorum. Yani cv’lerde biri alındığı zaman yani benim cv şu
an dolu diyelim 3-4 tane dil biliyor fark etmez otomatik alınabiliyor. Referans da güzel
olunca bazıları torpil diyor o daha kötü bir şey. Dolayısıyla şu 4 tane maddeyi daha
da çoğaltabilirdik. Çalışma ilişkilerinde ciddiyeti sağlayacak 5 maddeniz varsa ismi
ahilik olmaz. Yeni nesil biraz tayfa diyor. Başka kanki diyor, aynen diyor yeni nesil.
Böyle isimleri bulabilirsin sorun değil. Yani mefhumu siz oluşturursunuz mahiyeti
günümüzde biraz uyarlarsanız mesele kalmaz. Buna uymayanlar da oluyor. Elbette
6
Örneğin çıraklık döneminde 124 adap ve erkân kuralı öğrenilmek durumundadır. Bkz. Umut Kaya (2013),
“Değerler Eğitiminde Bir Meslek Teşkilatı: Ahilik,” Değerler Eğitimi Dergisi, 11 (26), s. 49.
179
aynen diyor yeni nesil. Böyle isimleri bulabilirsin sorun değil. Yani mefhumu siz
oluşturursunuz mahiyeti günümüzde biraz uyarlarsanız mesele kalmaz. Buna
uymayanlar da oluyor. Elbette bunun
cezası olması lazım maalesef ceza sistemi yine
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda
Yiğitlik, Ahilikolmuyor.
ve Dirlik”
günümüzde zayıf olduğu için bu
pek mümkün
Bu arada manevi ceza
sisteminin hakim olduğu süreçte manevi cezaların yaptırımı da söz konusuydu. Ahilik
bu anlamda
önem
arz olması
eder. lazım maalesef ceza sistemi yine günümüzde zayıf olduğu için
bunun
cezası
bu pek
mümkün olmuyor.
arada manevi
ceza sisteminin
hakimbir
olduğu
süreçte
Ahilik
kurumunda
çalışmaBuilişkileri
bağlamında
(beşinci)
önemli
husus da
manevi
cezaların
yaptırımı
da
söz
konusuydu.
Ahilik
bu
anlamda
önem
arz
eder.
çalışanlara yönelik desteklerin varlığıdır. Ahilik bünyesinde bulunan ahi orta
sandıklarından
işyeri açan
ahilere
faizsiz
destekler,
acil veya
sermaye
Ahilik yeni
kurumunda
çalışma
ilişkileri
bağlamında
(beşinci)
bir önemli
hususdestekleri,
da
çalışanlara yönelik
desteklerin varlığıdır.
Ahilik
bünyesinde
bulunan
ahi ortabatma
(Demir, 2000:392)
ahi çalışanlarının
yakınlarına
destekler,
(Solak,
1997:74)
sandıklarından
yeni
işyeri
açan
ahilere
faizsiz
destekler,
acil
veya
sermaye
destekleri,
riski ile karşı karşıya olan ahileri kurtarmaya dönük destekler (Özden, 2011:163) ve
2000:392)
çalışanlarının
destekler,
(Solak, 1997:74)
batma
hatta farklı(Demir,
meslekleri
icraahieden
ahilerin yakınlarına
yapılanmalarına
destekler
(Ekinci,
1989:27)
riski
ile
karşı
karşıya
olan
ahileri
kurtarmaya
dönük
destekler
(Özden,
2011:163)
ve
şeklinde geniş bir sosyal yardımlaşma ve dayanışma mekanizması söz konusudur.
hatta farklı meslekleri icra eden ahilerin yapılanmalarına destekler (Ekinci, 1989:27)
Ahilik
kurumu,
hayatındave olan
bir kurum
olmakla
birlikte, çalışma
şeklinde
geniş birçalışma
sosyal yardımlaşma
dayanışma
mekanizması
söz konusudur.
hayatı dışı için de hamleler yapan bir özelliğe sahiptir. Bu nedenle ahilik bünyesinde
Ahilik kurumu,
hayatında
olan birda
kurum
olmakla birlikte, çalışma hayatı dışı
topluma yönelik
sosyal çalışma
sorumluluk
adımları
vardır.
için de hamleler yapan bir özelliğe sahiptir. Bu nedenle ahilik bünyesinde topluma
Şekil 6. Ahiler’in
Çalışma
Hayatı
Dışındakilere
yönelik sosyal
sorumluluk
adımları
da vardır. Yönelik Sosyal Sorumluluk Adımları
Misafir
ağırlama
geleneği
Cenaze
törenleri vs.
destekler
Emeklilere
destekler
Düşkünlere,
sakatlara ve
hastalara
destekler
Yoksullar,
yetimlere
destekler
Şekil 7. Ahiler’in Çalışma Hayatı Dışındakilere Yönelik Sosyal Sorumluluk Adımları
Şekil 6’dan anlaşılabildiği gibi, misafir ağırlama başta olmak üzere,
(Akgündüz, 2014:13) emeklilere, (Demir, 2010:394) düşkünlere, (Köksal, 2007:190)
Şekil 6’dan anlaşılabildiği gibi, misafir ağırlama başta olmak üzere, (Akgündüz,
2014:13) emeklilere, (Demir, 2010:394) düşkünlere, (Köksal, 2007:190) sakatlara
ve hastalara destekler, (Demir, 2010:394) yoksullara (Çalışkan ve İkiz, 1993:34) ve
yetimlere destekler, cenaze törenlerine (Gülerman ve Taştekil, 1993:53) destekler en
yoğun sosyal sorumluluk adımları olarak gözükmektedir.
3.2. Sivil Sosyal Politikalar Bağlamında Ahilik Kurumu
Ahilik kurumu özel sektör mahiyeti taşısa da aynı zamanda sivil yönleri olan bir
kurumdur. Bu nedenle sivil sosyal politikalar bağlamında da ahilik kurumuna
bakılmalıdır.
180
Sivil Sosyal Politikalar
Sivil Sosyal Politikalar
3.2. Sivil
Sosyal
Bağlamında
Kurumusivil yönleri olan
Ahilik
kurumu
özelPolitikalar
sektör mahiyeti
taşısa daAhilik
aynı zamanda
bir kurumdur.
Bu
nedenle
sivil
sosyal
politikalar
bağlamında
da ahilik
Ahilik kurumu özel sektör mahiyeti taşısa da aynı zamanda
sivilkurumuna
yönleri olan
bakılmalıdır.
bir kurumdur. Bu nedenle AHİLİĞİ
sivil sosyal
politikalar
bağlamında da ahilik kurumuna
YENİDEN
DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
bakılmalıdır.
Şekil 7. Sivil
Toplum ve Sosyal Politikalar
Şekil 7. Sivil Toplum ve Sosyal Politikalar
Devlet ile ilişki
Devlet ile ilişki
Gönüllülük
Gönüllülük
Kâr amacı gütmek
yerine toplum odaklılık
Kâr amacı gütmek
yerine toplum odaklılık
Sivil sosyal politikalar alanında üç husus kaçınılmazdır (Şekil 7). Sivil toplum
için devlet ile ilişkide bağımsızlık önemlidir. (Alp, 2009:272) Ayrıca sivil toplum
Sivil sosyal politikalar
üç husus
kaçınılmazdır
(Şekil 7). Sivil toplum
Şekil 8.alanında
Sivil Toplum
ve Sosyal
Politikalar
demek, gönüllü olarak işleyen bir mekanizma demektir (Aydıngil, 2013: 32) ve
için devlet ile ilişkide bağımsızlık önemlidir. (Alp, 2009:272) Ayrıca sivil toplum
nihayetinde
sivilpolitikalar
toplum, kâr
amacı gütmeyen
yapılanmadır. (Şekil
(Ryfman,
Sivil sosyal
üç mekanizma
hususbirkaçınılmazdır
7). 2007:27)
Sivil
toplum
için
demek,
gönüllü
olarak alanında
işleyen bir
demektir (Aydıngil,
2013:
32) ve
devlet ile ilişkide
bağımsızlık
önemlidir.
(Alp,
Ayrıca
sivil toplum
demek,
nihayetinde
sivil toplum,
kâr amacı
gütmeyen
bir 2009:272)
yapılanmadır.
(Ryfman,
2007:27)
gönüllü olarak işleyen bir mekanizma demektir (Aydıngil, 2013: 32) ve nihayetinde
sivil toplum,
amacı
gütmeyen
birŞematiği
yapılanmadır.
(Ryfman,
Şekil 8.kâr
Sivil
Sosyal
Politikalar
Üzerinden
Ahilik 2007:27)
Kurumu
Şekil 8. Sivil Sosyal Politikalar Şematiği Üzerinden Ahilik Kurumu
Bağımsız/Özerk
Devlet ile ilişki
Devlet ile ilişki
Bağımsız/Özerk
Kamu Yararı Anlayışı
Kamu Yararı Anlayışı
Ahîlik ve Sivil
Sosyal Politikalar
Ahîlik ve Sivil
Sosyal Politikalar
Gönüllülük
Gönüllülük
Kâr amacı gütmek
yerine toplum
odaklılık
Kâr amacı gütmek
yerine toplum
odaklılık
Ahi Orta Sandıklarına
Destek
Ahi Orta Sandıklarına
Destek
Kendi menfaati değil,
toplumun ihtiyacı
ÖNCELİK
Kendi menfaati değil,
toplumun ihtiyacı
AhiÖNCELİK
orta
sandıklarından
HARİCİLERE destek
Ahi orta
sandıklarından
politikalar
bağlamında
HARİCİLERE
destek
Şekil 9.ahilik
Sivil Sosyal
Üzerinden Ahilik Kurumu
Söz konusu
kurumuPolitikalar
olduğundaŞematiği
sivil sosyal
nasıl
bir durumun ortaya çıktığına bakılacak olursa, bir kere ahilik kurumunun devletle
Söz konusu
ahilik
kurumu
olduğunda
sosyal
politikalar
bağlamında
Söz
konusu
ahilik
kurumu
olduğunda
sivil
sosyal
politikalar
bağlamında
ilişkisine
bakmak
lazımdır.
Bu
ilişkide
ahiliksivil
kurumunun
özerkliği
açıktır,
yer yer nasıl
denasılbir
durumun
ortaya
çıktığına
bakılacak
olursa,
bir
kere
ahilik
kurumunun
devletle
bir durumun ortaya çıktığına bakılacak olursa, bir kere ahilik kurumunun devletle
ilişkisine
ahilik
kurumunun
özerkliği
açıktır,
yer yer
ilişkisine bakmak
bakmaklazımdır.
lazımdır.BuBuilişkide
ilişkide
ahilik
kurumunun
özerkliği
açıktır,
yerdeyer
de gerektiğinde kamu yararı mantığı ile devlete destek söz konusu olabilmiştir.
(İnalcık, 1999:191) Günümüzde dernekler, vakıflar diğer sivil yapılanmalar var. Bu
yapılanmaların devlet ile ilişkisinde “kamu yararı”na statü kazanmaları bir kenara
konursa, bu yapıların ne kadar bağımlı ne kadar bağımsız olduğunu düşünmek lazım
gelir. Ne kadar bağımsız iseler o kadar ahilik mantığı işleyebilir.
181
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Sivil toplumun olmazsa olmazı gönüllülük meselesi, ahilikte üyelik için değil de
ahi orta sandıklarına katkı (bağış) noktasında görülebilmektedir. Mesela günlük
kazançlarının temel ihtiyaçlarının dışındakini sandığa bırakıyor ahiler. (Demir,
2010:391) Böyle üstün ahlâklı bir toplum ben bilmiyorum. Böyle bir topluluk varsa,
ahilik mantığı günümüzde mümkün olabilir ancak diye düşünüyorum.
En son olarak; sivil toplum için kâr amacı gütmemek esastır ve ahilik kurumunda kâr
vardır ama iki noktada farklılık arz eden bir durum vardır. Birincisinde, ahilikte kendi
mensuplarının menfaati değil toplumun menfaati esastır; Allah rızası önceliklidir.
(Sancaklı, 2010:8) Bu durum, zaten başlı başına Bizans loncalarından ahilik kurumunu
ayırmaktadır.7 Yani kendi menfaatine aykırı olsa bile ne yapacaksın? Ahiler diyor
ki sadece toplum menfaatine dönük olmalısın! Yeter ki hak yerini bulsun. Bu başlı
başına zaten ayrı bir unsur.
Toplumun menfaati söz konusu olduğunda, ahilik kurumu aynı zamanda ahi
orta sandıklarından hariciler (ahi olmayan toplum kesimleri) için de destekler
sunmaktadır. Birçok destek yapmakla birlikte, örneğin evsizlere sosyal rehabilitasyon
yapıyorlar. (Köksal, 2006:73) Mesela günümüzde Türkiye’de bu evsizler konusunda
sivil toplum ayağı zayıf görünmektedir, kamu ayağında da iki belediye çırpınıyor.
Sonuç
Dolayısıyla özetle şunu söylemiş olayım. Ahîlik temelde bir iktisadi birimdir, ancak i)
çalışma hayatındaki ilişki biçimleri ve ii) çalışma hayatı dışındaki sosyal sorumluluk
yönleri açısından özel sosyal politika aktörüdür.
Yine ahîlik; i) devletle ilişkideki bağımsızlık ii) gönüllülük ve iii) kâr amacı gütmeme
açılarından da sivil sosyal politika aktörüdür.
Kaynaklar
Akgündüz, Murat (2014), “Ticarî Hayatta Kardeşliği Esas Alan Ahîlik Teşkilatı,” Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 31, ss. 9-18.
Alp, Salih (2009), “Refah Devleti Düşüncesinin Gelişimi ve Bir Liberal Alternatif Olarak Üçüncü Sektör,”
Maliye Dergisi, Sayı 156, ss. 265-279.
Aydınlıgil, Seyhan (2013), “Sosyal Politika Geliştirmede yenir Bir Alan: Gönüllülük,” (Çev. Bordo Tercüme
Bürosu ve Eda Erdem), Türkiye’de Gönüllülük: Gönüllülüğün Rolünü ve Katkılarının Keşfedilmesi,
Eds. UN Volunteers, (Çevrimiçi) http://www.undp.org/content/dam/turkey/docs/Publications/mdgs/
Turkiyedegonulluluk.pdf, ss. 32-38.
Bayram, Mikail (2005), “Bir Eğitim ve Öğretim Aracı Olarak Ahî Teşkilatı,” İslam’da Aile ve Çocuk Terbiyesi
(II), Ed. İbrahim Canan, İstanbul, Ensar Neşriyat, ss. 139-145.
Bryant, Joseph M. (2006), “The West and the Rest Revisited: Debating Capitalist Origins, European Colonialism, and the Advent of Modernity,” The Canadian Journal of Sociology, 31 (4), pp. 403-444.
7
Bizans loncalarını ve önceki esnaf yapılanmalarını dikkate alırsak, (mesela Mahmut hoca Asurlara kadar
götürdü ahilik kurumunun kökenini), ahilik ile ilgili bir mantık bulmak mümkün olmayacaktır, çünkü
ahilikte toplum öncedir.
182
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Çağatay, Neşet (1981), Bir Türk Kurumu Olan Ahîlik, 2. bs., Konya, Selçuk Üniversitesi Yayınları.
Çalışkan, Yaşar & M. Lütfi İkiz (1993), Kültür, San’at ve Medeniyetimizde Ahilik, Ankara, Kültür Bakanlığı
Yayınları.
Cevdet, Muallim (2008), İslam Fütüvveti ve Türk Ahîliği (İbn-i Battuta’ya Zeyl), Çev. Cezair Yarar, İstanbul,
İşaret Yayınları.
Cunbur, Müjgan (1975), “Anadolu Tarihinde Ahîlerin Seyfî Kolu,” Türk Kültürü, S. 153-154-155, TemmuzEylül.
Demir, Fahri (17.04.2010). “İnfak Kültürünün Zarif Anıtları: Sadaka Taşları,” (Çevrimiçi) http://www.sonpeygamber.info/Infak-Kulturunun-Zarif-Anitlari--Sadaka-Taslari-_241.html.
Demir, Galip (2000), Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu ve Ahilik, İstanbul, Ahi Kültürünü Araştırma ve Eğitim
Vakfı.
Ekinci, Yusuf (1985), “Eğitim Kurumu Yönleriyle Ahî Birlikleri,” Diyanet Dergisi, 21 (1), ss. 30-38.
Ekinci, Yusuf (1989), Ahîlik ve Meslek Eğitimi, İstanbul, MEB Yayınları, s. 27.
Gülerman, Adnan & Sevda Taştekil (1993), Ahi Teşkilatının Türk Toplumunun Sosyal ve Ekonomik Yapısı
Üzerindeki Etkileri, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları.
Günay, Ünver (2007), “Ahiliğin Dinî ve Sosyal Yönleri,” II. Ahi Evran-ı Velî ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu (Bildiriler-13 Ekim 2006), Haz. M. Fatih Köksal, Ankara, Ahi Evran Üniversitesi Ahilik Kültürünü Araştırma Merkezi Yayınları, ss. 163-186.
Güven, Sami (2001), Sosyal Politikanın Temelleri, 3. bs., Bursa, Ezgi Kitabevi.
İnalcık, Halil (1999), “Ahîlik, Toplum ve Devlet,” II. Uluslararası Ahilik Kültürü Sempozyumu Bildirileri,
Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları, ss. 189-200.
Kaya, Umut (2013), “Değerler Eğitiminde Bir Meslek Teşkilatı: Ahilik,” Değerler Eğitimi Dergisi, 11 (26),
ss. 41-69.
Köksal, M. Fatih (2006), Ahi Evran ve Ahilik, Kırşehir, Kırşehir Valiliği.
Köksal, Mustafa (2007), Ahilik Kültürünün Dünü ve Bugünü, 3. bs., Ankara, Kırşehir Belediyesi Yayınları.
Koyunoğlu, H. Hüsnü (2006), “Sosyal Politika Aracı Olarak Osmanlı ve Günümüz Vakıfları,” Sivil Toplum,
4 (15), ss. 33-45.
Özbilgen, Erol (2014), Bütün Yönleriyle Osmanlı, İstanbul, İz Yayıncılık, s. 350.
Özdemir, Süleyman (2007), Küreselleşme Sürecinde Refah Devleti, 2. bs., İstanbul, İTO Yayınları.
Özden, H. Ömer (2011), “Ahilik ve İş Ahlâkı,” Ahilik Uluslararası Sempozyumu Bildiri Kitabı, Kayseri, ss.
152-168.
Öztürk, Nazif (2003), “Yoksulluk ve Sivil Toplum Kuruluşları,” Yoksulluk Sempozyumu, C. III, İstanbul,
Deniz Feneri Derneği Yayınları, ss. 8-21.
Pamuk, Şevket (2003), 100 Soruda Osmanlı-Türkiye İktisat Tarihi: 1500-1914, İstanbul, K Kitaplığı.
Ryfman, Philippe (2007), “Non-Governmental Organizations: An Indispensable Player of Humanitarian
Aid,” International Review of the Red Cross, 89 (865), pp. 21-45.
Sancaklı, Saffet (2010), “Ahilik Ahlâkının Oluşumunda Hadislerin Etkisi,” İ.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi,
1 (1), ss. 1-28.
Sevim, Nidai (2009), Medeniyetimizde Toplumsal Dayanışma ve Sadaka Taşları, İstanbul, Kitapdostu Yayınları.
Solak, Fahri (1997), “Ahîlik,” İktisat ve Din, 2. bs., Der. Mustafa Özel, İstanbul, İz Yayınları.
Tabakoğlu, Ahmet (1985), “Sosyal ve İktisadî Yönleriyle Ahîlik,” Türk Kültürü ve Ahilik (Sempozyum Tebliğleri), Kırşehir, Ahilik Araştırma ve Kültür Vakfı Yayınları.
Taşçı, Faruk (2023), “Aktörler ve Alıcılar Arasında Türkiye’nin Son Yirmi Yılındaki Sosyal Politikaları Anlamak,” Sosyal Politikalarda Ak Parti’li Yıllar, Ed. Faruk Taşçı, İstanbul, SETA Yayınları, ss. 11-20.
Ünver, Süheyl (1967), “Sadaka Taşı,” Hayat Tarih Mecmuası, Sayı 11, (Çevrimiçi) http://www.kardelendergisi.com/yazi.php?yazi=211, 26.05.2010.
183
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
AHİLİK KURUMUNUN
GZFT ANALİZİ
Ahmet COŞKUN*
Giriş
Ahilik, Türk-İslâm kültüründe oldukça özel bir yere sahip olan bir esnaf teşkilatıdır.
Tarih boyunca birçok toplulukta benzer kurumlar bulunmasına rağmen Ahilik, Türk
kültüründe benzersiz bir yapıya sahiptir ve esnafın mesleki ve ahlâki gelişimine önem
veren bir yapıya sahiptir. Ahiliğin bir esnaf teşkilatı olmasının yanında toplumda
oldukça önemli fonksiyonları icra eden dinî, askerî, idarî, içtimai bir nosyonu da
bulunmaktadır.
Günümüzde Ahilik teşkilatının yeniden canlandırılması ve buna uygun iş kültürünün
geliştirilmesi için bir dizi çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmaların bir parçası
olarak, Ahilik kurumunun günümüzdeki durumunu değerlendirmek ve gelecekteki
stratejilerini belirlemek amacıyla bu çalışmada bir GZFT analizi yapılmıştır. Bu
analiz kullanılarak Ahilik kurumunun güçlü yönleri (G), zayıf yönleri (Z), fırsatları
(F) ve tehditleri (T) değerlendirilmiştir. Böylelikle Ahilik teşkilatının mevcut
durumunu anlamak ve gelecekteki planlarını buna göre şekillendirmek için bir altlık
oluşturulabileceği düşünülmektedir. Dolayısıyla bu çalışmayla, Ahilik teşkilatının
yeniden canlandırılması ve esnaf kültürünün geliştirilmesi için yol haritası
oluşturulmasına yardımcı olunması umulmuştur.
Çalışmanın ilk bölümünde Ahiliğe dair oldukça kısa bir bölümde genel bir giriş
yapılacaktır. Ardından GFZT analizi tanıtılacak ve buna mukabil Ahilik kurumunun
GZFT analiz bulguları paylaşılacaktır. Akabinde sonuç ve öneriler bölümünde de
bu analize istinaden akademisyenler ve uygulayıcılar için birtakım strateji önerileri
sunulacaktır.
Ahilik
İş ve meslek hayatıyla geniş anlamda sosyal hayatta, İslâmiyet kaynaklı ortaya
çıkan fütüvvet anlayışının 13. yüzyıl Anadolu’sunda yeniden yorumlanması ve
kurumlaşmasıyla ortaya çıkan Ahilik Kayseri, Konya ve Kırşehir merkezli olmak
üzere Anadolu, Balkanlar ve Afrika gibi çok geniş bir coğrafyada temelde esnaf
*
Dr. Öğr. Üyesi, Erciyes Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü. ahmetcoskun@
erciyes.edu.tr; https://orcid.org/0000-0002-3209-385X
185
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
birlikleri olarak ortaya çıkan bir sosyoekonomik yapıdır (Öztürk, 2002). Önceleri
debbağları kapsayan bu yapı zamanla otuzdan fazla meslek ve sanat kolunu kapsamış,
etki alanı ise yalnızca esnaf ve zanaatkârları değil, bilim adamları ve devlet adamlarını
bile kuşatacak şekilde genişlemiştir (Şanal ve Güçlü, 2007).
Özellikle Anadolu’ya yerleşen Müslüman Türklerin içinde bulunduğu siyasi ve
sosyal belirsizlik ortamında toplumsal bir derleyicilik misyonu üstlenen Ahiliğin,
birçok alanda örgütlü bir şekilde fayda ürettiği bilinmektedir; ahlâki alan, ekonomik
alan, sosyal alan, siyasi alan ve hatta askeri alan (Erdem, 2004). Ahiliğin felsefesinin
dayandığı İslâmi ontolojik zeminin son derece güçlü olması ve toplum tarafından
benimsenmesi, öte yandan günlük yaşamda işgal ettiği sosyal ve ekonomik konum ve
ürettiği pratik faydanın da görülebilir olması nedeniyle toplumda hızla kabul görmüş
ve yayılmıştır.
Ahilik müessesine dahil olan kişiler de yalnızca sanat ve meslek alanlarında değil,
aynı zamanda ahlâki bakımdan gelişme göstermektedir. Bunu sağlamak için ahilik,
kültürel habitatının içinde usta-kalfa-çırak-yamak ilişkisiyle dikey, yaren ilişkileriyle
yatay ve birlik içinde tüm üyelerin birbiriyle olan ilişkileriyle bütüncül bir gelişim
örüntüsü bulundurmaktadır. Üyelerinin gelişimine imkân veren ve yaşam boyu
destekleyen ahilik müessesesi aynı zamanda toplumda zengin ve fakir, üretici ve
tüketici, emek ve sermaye, millet ve devlet gibi farklı toplumsal sınıf ve yapıların da
birbiri ile ahenkli ilişkiler kurmalarına yardım etmiştir (Ekinci, 1991).
Ahilerin teşkilat yapısı bugün esnaf odaları, ticaret ve sanayi odaları, sendikalar, sosyal
güvenlik kurumları, kalite ve standart tayin eden ve denetleyen kuruluşlar gibi pek çok
modern kuruma benzerlik gösterse de ya da Ahiliğin birtakım kültürel uygulamaları
Denizli, Kayseri gibi ahi şehirlerinde sürdürülse de günümüzde Ahilik, varlığını
kurumsal anlamda devam ettirmemektedir. Öte yandan Ahiliğin günümüzde şiddeti
artan ekonomik, çevresel ve sosyal sorunlara ilişkin çözüm modelleri geliştirmede ve
hayata geçirmede iş insanlarına, bilim insanlarına ve politika yapıcılara ilham verecek
potansiyeli barındırdığı düşüncesiyle bugün Ahiliğin bir GZFT analizi yapmak,
bundan sonra yapılacak çalışmalara ışık tutabilmek bakımından faydalı olabilecektir.
GZFT Analizi
Albert Humphrey’in geliştirdiği ve 1960’lı yıllardan beri kullanılan GZFT analizi hem
iş hayatında kurumsal amaçlı hem kişisel olarak gelişim amaçlı uygulanan oldukça
basit ama faydalı bir tekniktir. İş hayatında kurumların sürdürülebilir olması ve uzun
vadeli planlarını başarılı bir şekilde hayata geçirebilmesi için dış çevredeki olumlu ve
olumsuz yönde muhtemel gelişmelerin farkına varmak, buna mukabil kendi üstünlük
ve zayıflıklarını da analiz ederek dış çevre şartlarına uyum sağlamak, uzun vadede
sürdürülebilirliğe hizmet eder.
186
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Bu manada GZFT analizi, bir kuruluşun güçlü yönlerini, zayıf yönlerini, fırsatlarını
ve tehditlerini değerlendirerek, stratejik planlama yapmak için önemli bir araçtır.
Ahiliğin bugün yeniden var olma imkânlarına ilişkin GZFT analizi yapmak, bu iş
yapma kültürünün hatta belki benzer bir teşkilatın gelecekteki hedeflerini belirlemek,
zayıf yönlerini geliştirmek ve fırsatları kullanarak teşkilatın gücünü artırmak için
stratejik bir yol haritası oluşturmak adına önemlidir.
Bu amaçla yapılan bir GZFT analizinin aşağıdaki gibi faydaları olabilir:
•
Güçlü Yönlerin Korunması: GZFT analizi, Ahiliğin güçlü yönlerini belirleyerek,
bu yönleri korumak ve daha da geliştirmek için bir plan yapılmasını sağlar.
•
Zayıf Yönlerin Düzeltilebilirliği: Ahiliğin zayıf yönleri GZFT analizi ile
belirlenebilir ve bu yönlerin düzeltilmesi için stratejiler geliştirilebilir. Bu
sayede yeniden yapılacak bir girişimin etkinliği ve verimliliği artırılabilir.
•
Fırsatların Değerlendirilmesi: Ahiliğin önünde yer alan bugünkü ve gelecekteki
fırsatları GZFT analizi ile belirlenerek, bu fırsatların kullanılması için
stratejiler oluşturulabilir. Bu sayede böylesi bir girişimin büyümesi ve gelişmesi
sağlanabilir.
•
Tehditlerin Önlenmesi: GZFT analizi, Ahiliğin önündeki mevcut ve muhtemel
tehditleri belirleyerek, bu tehditlere karşı önlem alınmasını sağlar. Bu sayede
günümüzdeki Ahiliğe ilişkin bir girişimin etkinliği ve varlığı korunabilir.
•
Stratejik Planlama: Son olarak ahiliğin GZFT analizini yapmak, stratejik
planlama yapabilmek adına önemli bir araçtır. Bu analiz sonuçlarına göre,
gelecekteki hedefler belirlenebilir ve stratejik bir yol haritası oluşturulabilir.
İç U n s u r la r
GÜÇLÜ
YANLAR
ZAYIF
YANLAR
O lu m lu
Ta ra fl a r
O lu m s u z
Ta ra fl a r
FIRSATLAR
TEHDİTLER
D ış U n s u r la r
Şekil.1: GZFT Analizi Unsurları
İç-Dış Analizi de denilen GZFT Analizini yaparken kolaylık olması için ikişer
eksenin kesişiminden oluşan 4x4 şeklinde bir matris kullanılır (Şekil.1). Bu matrisin
bir ekseninde GZFT’ye konu olan kurumun güçlü ve zayıf yönleri yer alır; buna
187
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
içsel unsurlar denir. Diğer eksende ise o kurumun etki alanı dışında olan ancak onu
etkileyebilecek dışsal unsurlar yer alır; bunlara da fırsatlar ve tehditler denmektedir.
Bu şekilde bir matris olarak hazırlanan GZFT analizi, dış çevredeki fırsatlardan
faydalanabilmek için hangi güçlü yönlerin üzerine eğilmek gerektiğini ya da dış
çevredeki tehditlere karşı savunmasız yakalanmamak için hangi zayıf yanlara dikkat
etmek gerektiğini gösterir.
Ahilik kurumunun bugün ekonomik ve sosyal hayata ilişkin yeniden uzun soluklu
fayda üretecek bir müesseseleşmeye ilham olabilmesi için neler vadettiğini GZFT
analiziyle ortaya koymak, uzun soluklu bir strateji oluşturmak için ilk adım olarak
kullanabilir. Strateji oluşturabilmek için de matristeki bu alanların kesişim alanları
ayrı ayrı analize tâbi tutulur ve strateji geliştirme alanları tespit edilir (Şekil.2). Söz
gelimi güçlü yanların bulunduğu alanlarda bu güçlü yanlardan faydalanma becerisi
yüksek olan mevcut faydası nispeten fazla olduğu tespit edilen güçlü yanlar özellikle
tespit edilir. Aynı şekilde zayıf alanlardan da gelişme becerisi yüksek olan ve mevcut
zararı fazla olan unsurlar tespit edilir. Aynı şekilde fırsatlar kısmına gelindiğinde
burada da gelişip faydalanma becerisi ve muhtemel faydası yüksek alanlar tespit
edilir. Son olarak tehditler içerisinde de gelişip korunma becerisi ve muhtemel zararı
yüksek unsurlar tespit edilir. Son olarak tespit edilen bu hedef bölgelerde kalan analiz
unsurları karşılaştırılarak bu fırsatlardan yararlanma ve tehditlerden korunmak
için neler yapılabileceğine dair planlamalar gerçekleştirilmesi için öneriler sunulur.
Tüm bu giriş bilgileri kullanılarak çalışmanın bundan sonraki bölümlerinde Ahilik
kurumunun bugünkü koşullar bağlamında bir GZFT analizi yapılacak ve analiz
sonucuna bağlı strateji önerileri paylaşılacaktır.
Y
Faydalanma
Becerisi
D
Y
Gelişip
Faydalanma
Becerisi
D
Y
Hedef
Bölge
Mevcut
Faydası
Yüksek
Gelişme
Becerisi
GÜÇLÜ
YANLAR
ZAYIF
YANLAR
FIRSATLAR
TEHDİTLER
Y
Hedef
Bölge
Muhtemel
Faydası
Yüksek
D
Y
Gelişip
Korunma
Becerisi
D
Y
Şekil.2: Strateji Geliştirme Alanları
188
Hedef
Bölge
Mevcut
Zararı
Yüksek
Y
Hedef
Bölge
Muhtemel
Zararı
Yüksek
Y
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ahilik kurumunun GZFT analizi uygulaması
Bu bölümde yukarıda tanıtımı yapılan GZFT aracı kullanılarak Ahilik kurumunun
bir analizi gerçekleştirilmiştir. Analizi yapabilmek için mevcut akademik ve akademik
olmayan literatür taranmış, iş insanları ile yapılan bir günlük ortak akıl çalıştayının
sonuçlarından yararlanılmış ve yazarın gözlem ve düşüncelerinden yararlanılmıştır.
Bu yöntemle elde edilen bulgular aşağıda maddeler halinde ifade edilmiştir.
Güçlü yanlar
•
Yamaklıktan başlayıp, çıraklık, kalfalık ve
ustalığa kadar oturmuş bir eğitim anlayışıyla
kişiler yaşama becerikli ve yetkin olarak
hazırlanmaktadır.
•
Ahilikte mal ve hizmet üretiminde yüksek kalite
anlayışı hakimdir.
•
Ahilikte üretim salt ekonomik değil estetik ve metafizik değer de
taşımakta dolayısıyla emek ve üretimdeki anlam genişlemesiyle iş kavramı
zenginleşmektedir.
•
Ahilikte ahi üyeler arasında karşılıklı yardım ve sosyal dayanışma merkezi
önemdedir.
•
Orta sandıklarda oluşturulan sermaye havuzuyla mevcut üyelere yatırım
ve işletme finansmanı, yeni üyeler için de girişim finansmanı desteği
sağlanmaktadır.
•
Ahilikte paydaşlarla adil ilişkiler söz konusudur.
Zayıf yanlar
•
Ahilik teşkilatı, günümüzde pek bilinmemekte ve
tanınmamaktadır.
•
Ahilik teşkilatının günümüzdeki yapılanmaları ve
işlevleri belirsizdir.
•
Ahilik teşkilatının
sınırlıdır.
•
Ahilikte insanların iş değiştirmeleri veya birden fazla işle uğraşmaları hoş
karşılanmamaktadır.
günümüzdeki
189
etkinliği
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
•
Ahi birlikleri merkeziyetçi bir şekilde üyelerine üretim sınırlamaları
getirmektedir. Bu durum piyasa ekonomisinin dinamizmi ve işletme sayısının
fazlalığı düşünülünce yönetilmesi güç bir durumdur.
•
Ahilikte girişim sahibinin kazancından ihtiyaç fazlasını tasadduk etmesi
anlayışı vardır. Bu da sermaye birikimini ve dolayısıyla yeni yatırımları
engelleyebilmektedir.
•
Ahilikteki usta-kalfa-çırak-yamak ilişkisi daha ziyade küçük işletmeler için
uygun bir insan kaynakları yönetim yaklaşımı olurken, büyük işletmelerde
uygulanması etkin olmayabilir.
Fırsatlar
•
Küreselleşme işletmeler arası rekabetin
şiddetini, dolayısıyla kaliteli üretimin önemini
artırmaktadır.
•
Müşterilerin eğitim, gelir ve farkındalık
seviyelerinin, bunun yanında dijitalleşmeyle
birlikte mobil erişimin artması da kalite
beklentilerini yükseltmektedir.
•
Milli eğitim sistemimiz, gençlere mesleki beceri
ve yetkinlik kazandıramamaktadır.
•
Eğitim ve iletişim imkânlarının artmasıyla tüketici ve üreticilerde ahlâki
meselelere ilişkin farkındalık seviyesi artmaktadır.
•
Tüketim merkezli piyasa ekonomisi anlayışı nedeniyle Dünya’da arz fazlası
sorunu yaşanmakta ve israfa neden olmaktadır. Döngüsellik, bütüncül
ekonomi, sürdürülebilirlik gibi kavramlar önem kazanmaktadır.
•
Üretim, bölüşüm ve tüketimde paydaşlarla adil ilişkiler kurulmasına yönelik
talepler artmaktadır.
•
Günümüz insanı, işin anlamını bulamamaktadır.
•
Dünya genelinde girişimciliğin önemi artmakta, buna yönelik yeni iş ve
destek modelleri geliştirilmektedir.
•
Bir örgütlenme modeli olarak kooperatifçiliğe rağbet artmaktadır.
•
Yeni kuşak iş görenlerin işyerlerinden kurumsal sosyal sorumluluk anlayışıyla
aktif yurttaş olması beklentisi bulunmaktadır.
•
Yeni kuşak iş görenlerin iş hayatında kişisel gelişim beklentileri yüksektir.
190
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Tehditler
•
İş süreçlerinde yoğun teknoloji kullanımı
nedeniyle insan emeğinin üretimde önemi
azalmaktadır.
•
Dünya genelinde gelir dağılımı adaletsizliği
artmakta, ekonomik olarak orta gelir
segmentindeki nüfus grubu küçülmektedir.
•
Emek ve kazanç arasındaki nedensellik bağı
zayıflamaktadır.
•
Bağımlı çalışma yerine kendi hesabına çalışma yönelimi artmaktadır.
•
Mesleğe bağlılık azalmakta, insanlar kariyer hayatı boyunca birçok farklı
mesleğe geçebilmektedir.
•
Piyasa ekonomisinde hâkim anlayış olarak serbest rekabet, işletmelerin
birbirine karşı duyarsız davranmasına neden olmaktadır.
•
İşverenlerin ve çalışanların ekosistem anlayışıyla hareket etmek yerine kendi
menfaatlerini düşünmeleri yaygınlaşmaktadır.
•
Ahiliğin dayandığı ontolojik zeminden kopuşla birlikte insanlar daha seküler
bir hayat yaşamaktadır.
•
Kapitalist kaygılar nedeniyle işletmeler, tüketici piyasasında ihtiyaç olup
olmadığına bakmaksızın tüketimi teşvik eden yaklaşımları benimsemektedir.
Sonuç ve öneriler
Ahiliği ortaya çıkaran tarihsel şartlar Anadolu şehirlerinde cereyan eden yerel
ve bölgesel bir bunalımı ihtiva etmekteydi. Bugün de insanlık küresel bir bunalım
içindedir ve ahiliğin bu bunalım döneminde insanlığa sunabileceği bir dizi çözüm
önerisi olabilir. Ahilik her ne kadar bugün ömrünü doldurmuş tarihsel bir kurum
olsa da kültürel kodlarımızla uyumlu olması ve geçmişte üstlendiği işlevin toplumsal
belleğimizdeki itibarı nedeniyle bugün kendisinden ilham alınabilecek ve değerler
merkezli yeni bir sosyo-ekonomik kurumlaşmaya zemin teşkil edebilecek bir iyi
uygulama örneği konumundadır.
Ahiliğin kültürel genetik kodlarımızdaki yeri muhafaza edilse de Dünya genelinde
ve ülkemizdeki özellikle iş dünyasında hâkim yeni yaşam tarzına uyum sağlama
bakımından yepyeni bir şekilde inşa edilmesine, hiç olmazsa ciddi bir restorasyona
ihtiyacı bulunmaktadır. Nitekim kültürel evrim sürecinde toplumlarda her ne
kadar süreklilik olsa da klasik toplumlarla modern toplumların arasında dramatik
191
Ahiliğin kültürel genetik kodlarımızdaki yeri muha
ülkemizdeki özellikle iş dünyasında hâkim yen
AHİLİĞİ YENİDEN
DÜŞÜNMEK
bakımından
yepyeni bir şekilde inşa edilmesine, h
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
ihtiyacı bulunmaktadır. Nitekim kültürel evrim sü
süreklilik olsa da klasik toplumlarla modern toplum
farklılıklar bulunmaktadır. O bakımdan bugünün
ve geleceğinOkendine
özgü koşulları
bulunmaktadır.
bakımdan
bugünün ve gel
bulundurularak Ahilikten ilham alan bir kavram-kuram-kurum
inşası
tarihsel
bir kavram-kur
bulundurularak Ahilikten ilham alan bir
fırsat ve sorumluluk olarak önümüzde durmaktadır.
ve sorumluluk olarak önümüzde durmaktadır.
Bu yeniden inşa sürecine katkı sunmak mahiyetinde
sonuç
kısmında
Bu yeniden çalışmanın
inşa sürecine
katkı
sunmak mahiyet
aşağıdaki öneriler sunulmuştur. Öncelikleaşağıdaki
GZFT analizinde
çıkan
güçlü
yanlar
ve
öneriler sunulmuştur. Öncelikle
GZFT
fırsatlar bir arada değerlendirilerek bu fırsatlardan
yararlanabilmek
için
hangi
güçlü
fırsatlar bir arada değerlendirilerek bu fırsatlardan
yanlar nasıl kullanılabilir, buna ilişkin şu değerlendirmeler
yapılmıştır:buna ilişkin şu değerlendi
yanlar nasıl kullanılabilir,
●
●
Örgün ve yaygın eğitim yaklaşımlarıyla çocuklara, gençlere ve
yetişkinlere usta-çırak ve akran
ilişkisine dayalı, beceri ve yetkinlik
kazandırma odaklı alternatif bir
eğitim modeli ve eğitim kurumları
oluşturulabilir.
Y
Faydalanma
Becerisi
D
Hedef
Bölge
Mevcut
Faydası
Yüksek
Y
GÜÇLÜ
YANLAR
ZAYIF
YANLAR
● Ka
Y
Kalite yönetimi, müşteri memnuHedef
memnuniy
Bölge
G
Gelişip
niyeti, sürdürülebilirlik, iş etiği Faydalanma
Ko
B
Becerisi
gibi işe ait kavramlara dair ontolojik ve epistemolojik kopuş ortadan
D
Muhtemel Y
kaldırılıp,
bilgi-bilinç-davranış
Faydası
Yüksek
(aksiyoloji) bağları tamir edilebilir. Bu manada birlik ve dirlik
kavramları etrafında bizden doğan ve insanlığı davet edebileceğimiz bir dil/
diskur ve eylem/hareket geliştirilebilir.
FIRSATLAR
●
İşbirliği, güç birliği, dayanışma için özgün modeller oluşturulabilir, maya
olacak güzel örnekler ortaya konup denenirse iş dünyası temsilcileri arasında
cesaretlendirilerek yaygınlaştırılabilir.
●
İş yerleri yalnızca ekonomik değer üretilen bir ortam değil, aynı zamanda
öğrenilen ve eğlenilen bir yer, yani şen bir ortam olabilir, iş-yaşam dengesi
sorunları azaltılabilir.
●
İşyerleri insanın varlığa emeğiyle katıldığı, kendi varlığını ve emeğini
anlamlandırdığı, dokunduğu paydaşlarla insana yakışır bir ilişki biçimi
geliştirdiği, dünyasını ve ahiretini mamur edebileceği, iyi insan olma
ortamları, yani dirlikli işletmeler olarak yeniden konumlandırılabilir.
Sonrasında zayıf yanlar ve muhtemel tehditler bir arada analiz edildiğinde önlem
mahiyetinde aşağıdaki öneriler sıralanabilir:
●
● Ör
yaklaşıml
Ge
yetişkinle
Be
dayalı, b
odaklı alte
kurumları
Ahiliğin belirgin bir mesleğe aidiyet vurgusu yerine farklı mesleklerde de olsa
insanın işle maddi ve manevi değer oluşturabileceği odak noktasına konabilir.
192
TEHDİTLER
Hedef
Bölge
cut
ası
ek
Y
● İşyerleri insanın varlığa emeğiyle katıldığı, kendi varlığını ve emeğini
● İşyerleri insanın varlığa emeğiyle ka
anlamlandırdığı, dokunduğu paydaşlarla insana yakışır bir ilişki biçimi
anlamlandırdığı, dokunduğu paydaşlar
geliştirdiği, dünyasını ve ahiretini mamur edebileceği, iyi insan olma
geliştirdiği, dünyasını ve ahiretini m
AHİLİĞİ
YENİDEN
DÜŞÜNMEK
ortamları, yani dirlikli
işletmeler
olarak yeniden
konumlandırılabilir.
ortamları, yani dirlikli işletmeler olarak y
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Sonrasında zayıf yanlar ve muhtemel tehditler bir arada analiz edildiğinde önlem
Sonrasında zayıf yanlar ve muhtemel tehditler
mahiyetinde aşağıdaki öneriler sıralanabilir:
mahiyetinde aşağıdaki öneriler sıralanabilir:
● ●Yamaklık-çıraklık-kalfalık-ustalık
ilişkisindeAhiliğin belirgin bir mesleğe
aidiyet
vurgusu
Y
Y
● Ahiliğin belirgin bir
aidiye
Y
Hedef
Hedefmesleğe
ki yerine
dikey farklı
yönlü,
uzun süreli
kariyer
mesleklerde
de ve
olsastandart
insanın
işle
maddi
Bölge
Bölge
Hedef
yerine
farklı mesleklerde de olsa insanın
Bölge
Faydalanma
Gelişme
Faydalanma
ve manevi
oluşturabileceği
odak
noktasına
yolları
yerinedeğer
özellikle
yeni
kuşakların
esnek
Becerisi
Becerisi
ve manevi
değer oluşturabileceği
odak
Becerisi
konabilir.
kariyere
dair tutumları ve bağımlı çalışmadan
konabilir.
D
Y
D
Y
Mevcut
Mevcut
eğilimleri olumlu
karşılanabilir
ve
●kaçınma
Yamaklık-çıraklık-kalfalık-ustalık
ilişkisindeki
D
Y
Mevcut
Faydası
Zararı
● Yamaklık-çıraklık-kalfalık-ustalık
il
Faydası
Yüksek kariyer yolları
Yüksek
dikeykariyerlerden
yönlü, uzun süreli
ve standart
farklı
insanların
birbirine katkı
Yüksek
dikey yönlü,Y uzun süreli ve standart kari
Y
yerine özellikle
yeni kuşakların
kariyerebedair
sunabileceği
(dijital)
hamilik esnek
yaklaşımı
Hedef
Hedef Y
yerine özellikle yeni kuşakların
esnek
ka
Bölge
Bölge
Hedef
Gelişip
tutumları ve bağımlıGelişip
çalışmadan kaçınma
eğilimleri
Bölge
Korunma
Faydalanma
tutumları
ve bağımlıGelişip
çalışmadan kaçınma
nimsenebilir.
Faydalanma
Becerisi
Becerisi ve
olumlu karşılanabilir
farklı kariyerlerden
Becerisi ve
olumlu karşılanabilir
farklı ka
insanların
birbirine ifade
katkı ettiği
sunabileceği
(dijital)
● Ahilik
kavramının
muhafazakâr
insanların
birbirine
katkı
sunabileceğ
D
D
Muhtemel Y
Muhtemel Y
hamilik yaklaşımı
D
duygusal
değerin benimsenebilir.
değiştirilip,
ahilik algısının
Muhtemel Y
Faydası
hamilik yaklaşımıZararı
benimsenebilir.
Faydası
Yüksek
Yüksek
●yeniden
Ahilik kavramının
ifadeyeni
ettiğinesil
muhafazakâr
yapılandırılıp
işlerle
Yüksek
● Ahilik kavramının ifade ettiği m
duygusal
değerinolabileceği
değiştirilip, vurgulanabilir.
ahilik algısının yeniden yapılandırılıp yeni nesil
ahiliğin
uyumlu
duygusal değerin değiştirilip, ahilik algıs
işlerle ahiliğin uyumlu olabileceği vurgulanabilir.
işlerle ahiliğin
uyumlu
olabileceği vurgu
Son olarak güçlü yanlar ve tehditler bir arada değerlendirildiğinde
aşağıdaki
öneriler
Son olarak güçlü yanlar ve tehditler bir arada değerlendirildiğinde aşağıdaki öneriler
Son olarak güçlü yanlar ve tehditler bir arada d
paylaşılabilir:
paylaşılabilir:
paylaşılabilir:
Y
Y
● Ahilik
kurumunun
sosyalleştirme
ve
●
Ahilik
kurumunun
ve
Y sosyalleştirme
Hedef
Hedef
● Ahilik
Bölge
Bölge
Hedef
Y
terbiye
süreçleriyle
iş
insanlarının
fizikterbiye
süreçleriyle
iş
insanlarının
fizik-metafizik
Bölge
Faydalanma
Gelişme
Y
Y
Hedef
terbiye Gelişme
süreç
Faydalanma
Becerisi
Becerisi
Bölge
Hedef
Hedef
dünyalar
arasındakiBecerisi bağı
kurmaları
Beceris
Bölge bağı
Bölge
metafizik
dünyalar arasındaki
Gelişme
dünyalar
Faydalanma
Gelişme
Becerisi
güçlendirilebilir.
Becerisi
Becerisi
kurmaları
güçlendirilebilir.
güçlendirileb
D
Y
D
Y
Mevcut
Mevcut
D
Y
Mevcutdenetleyici
Faydası
Zararı
● Ahiliğin düzenleyici veFaydası
D
Y
Mevcut
Yüksekdüzenleyici
Yüksek
● Ahiliğ
● Ahiliğin
denetleyici
D ve Mevcut
Y
D
Y
Mevcut
Yüksek
Zararı
nosyonu yereldeki
iş örgütlenmeleri
üzerinden
Y
Y
Faydası
Zararı
nosyonu
yer
Yüksek
nosyonu Hedef
yereldeki iş örgütlenmeleri
Y
Yüksek
Yüksek
yeniden
bağlayıcılık Hedef
kazanırsa,
serbest
piyasa
Bölge
Bölge
Hedef
Gelişip
yeniden
bağ
Gelişip
Y
Bölge
Gelişip
üzerinden yenidenHedef
bağlayıcılık
kazanırsa,
Y ekonomisindeki
Y
Korunma
üretim,Gelişip
paylaşım ve
tüketim
Faydalanma
Korunm
Bölge
ekonomisind
Hedef
Hedef
Faydalanma
Gelişip
Becerisi
Becerisi
GÜÇLÜ
YANLAR
GÜÇLÜ
YANLAR
FIRSATLAR
ZAYIF
YANLAR
FIRSATLAR
TEHDİTLER
ZAYIF
YANLAR
ZAYIF
YANLAR
FIRSATLAR
Hedef
Bölge
GÜÇLÜ
YANLAR
GÜÇLÜ
YANLAR
TEHDİTLER
GÜÇLÜ
YANLAR
ZAYIF
YANLAR
FIRSATLAR
TEHDİTLER
ZAYIF
YANLAR
TEHDİTLER
Gelişip
serbest
piyasa ekonomisindeki
üretim,
Korunma
Faydalanma
Becerisi
Becerisi
paylaşım
ve
tüketim
alanlarında
görülen
D
Y
D
Muhtemel
Faydası
gayriahlâki
yönelimleri
dizginlemekte
D
Muhtemel Y
Yüksek
D
Muhtemel Y
Zararı
faydalı olabilir.Yüksek
Faydası
Bölge
emel Y
ası
ek
Yüksek
●
FIRSATLAR
Gelişip
Korunma
Becerisi
Becerisi
TEHDİTLER
Muhtemel Y
Zararı
Yüksek
D
Bölge
Muhtemel Y
Faydası
D
Muhtemel Y
Yüksek
Zararı
Yüksek
Ahilikte işini güzel yapma düsturu ve emek ile kazanç arasındaki bağın
sağlıklı bir şekilde kuruluyor olması iş ve çalışma ahlâkına dair güzel örneklik
oluşturabilir.
Kaynakça
Ekinci, Y. (1991). Ahilik. 3.Baskı. Sistem Ofset: Ankara.
Erdem, E. (2004). Ahilik, Ahlâkla Kalitenin Buluştuğu Bir Örgütlenme Modeli. Kayseri Esnaf ve Sanatkârlar
Odaları Birliği: Kayseri.
Öztürk, N. (2002). Ahilik teşkilatı ve günümüz ekonomisi, çalışma hayatı ve iş ahlâkı açısından
değerlendirilmesi. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 7(7), 1-12.
Şanal, M. ve M. Güçlü. (2007). Bir toplumsallaştırma aracı olarak Ahilik. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, 23(2), 379-390.
193
Beceris
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
TASAVVUF İRFAN ve AHLÂKININ
İKTİSADİ ve SOSYAL ALANDA
BİR TEZAHÜRÜ OLARAK
AHİ TEŞKİLATI1
Tolga KESKİN*
Giriş
Bu çalışmada tasavvuf irfan ve ahlâkının iktisadi ve sosyal alandaki bir tezahürü
olarak ahi teşkilatı incelenmektedir. Bu kapsamda öncelikle iktisadi ve sosyal
açıdan tasavvufun genel görünümüne bakılacak, sonrasında tasavvuf irfan ve ahlâkı
kapsamında, bu iki disiplin arasında bağlantı kurmaya imkân veren kavramlar
incelenecek ve son olarak bunların ahilik teşkilatındaki izleri tespit edilecektir.
1.İktisadi ve Sosyal Açıdan Tasavvuf
İlk bakışta birbirinden kopuk iki alan gibi görünse de detaylı incelendiğinde tasavvuf
ile iktisat arasında önemli bağlantılar olduğu tespit edilebilmektedir. Bu bağlantıların
kurulmasına imkân veren pek çok kavram ve uygulama bulunmaktadır. Tasavvufun
helâl lokma, rızık, kader, zühd, tevekkül, riyâzet, halvet, îsâr, fakr gibi kavramlarının
iktisâdî hayatta karşılığı bulunduğu gibi; ihtiyaç, üretim, tüketim, tercih, ticâret,
îmar, mülkiyet, zenginlik ve paylaşma gibi bazı temel iktisâdî kavramlar da tasavvuf
literatüründe doğrudan ya da dolaylı olarak yer almaktadır.
Tasavvuf halk arasında yaygın olarak manevi, batıni, mistik, ruhani bir yaşam tarzı
olarak algılanmaktadır. Bu, tasavvufun dikey boyutunu, yani kişinin Allah ile olan
ilişkisini ve bireysel ibadetlerini ifade etmektedir. Bir de yatay boyut mevcuttur ki,
burada da insanın yaşadığı toplum içindeki görevleri ve sorumlulukları, hizmetleri ve
salih amelleri vardır. Tasavvufun bu dikey ve yatay düzlemleri birbiriyle etkileşim ve
uyumlu bir halde olmak durumundadır.
İdeal bir tasavvuf telakkisinde madde-mâna, dünya-ahiret, zahir-batın dengesi
mevcuttur. Tasavvufun içe dönük yönüne ait öne çıkan kavramlar ihlas, zühd, tevekkül,
kanaat, şükür, rıza, fakr gibi kavramlardır. Bunlar insanın ilahi bir aşk duygusu ve
*
Dr., t.keskin@tika.gov.tr ORCID: 0000-0003-3449-913X
1
Bu makale yazarın doktora tezinin ilgili bölümlerinin yeniden düzenlenmesiyle oluşturulmuştur. Bkz. Tolga
Keskin, “Sufilerin İktisat Anlayışı ve Uygulamaları”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, 2021, Ankara.
195
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
tevhid bilinci içinde nefsinin terbiye edilmesine, ihtiraslarının frenlenmesine katkı
sağlar. Dışa dönük tarafta ise salih amel, çalışma, sa’y, gayret, hizmet, mürüvvet,
fütüvvet, isâr gibi, daha çok toplumsal düzenin korunmasına ve geliştirilmesine
yönelik düşünce ve uygulamalar yer almaktadır. Tasavvufun içe ve dışa dönük kavram
ve uygulamaları olması, merkezinde insan olmasıyla ilgilidir. Zira insan da ruh ve
beden sahibi, madde ve mâna terkibi, sosyal ve medeni bir varlıktır. Sufilere göre
insan, kendisinde ulvî ve süfli bütün varlık hakikatlerini cem eden, Hakkın isimlerinin
tezahür ettiği bir aynadır (Topaloğlu, 1995; Kılıç, 2012).
Tasavvuf-iktisat ilişkisinin ya da ‘tasavvuf iktisadı’ kavramlaştırmasının (Keskin,
2022a), insanın ekonomik davranışlarının menfaat/faydanın dışında bazı kurallar ve
toplumsal dengeler ile kısıtlanması ve tarikat, tekke, vakıf gibi, değerler üzerine kurulu
müesseselerin etkileri açısından kurumsal iktisat; hayatın içindeki pratikler, tavırlar
ve eylemleri yönlendiren değerler bakımından iktisat ahlâkı; ekonomik kararların
kişinin içinde bulunduğu şartlar, psikolojik hâller, ihtiyaçlar ve tercihlere göre
şekillenmesi açısından davranışsal iktisat; kavramların ve kabullerin sorgulanması
açısından ise iktisat felsefesi çerçevesinde ele alınması da mümkündür.
2. İktisadi Yönleriyle Bazı Tasavvufi Kavramlar
Bu kısımda yer verilen kavramlar ‘tasavvufî ahlâk ve hâl/makam’ bahislerine ait
kavramlardır. Bu kavramlar hem birbirleriyle hem de rızık ve kader gibi imanî
hususlarla yakından ilişkilidir ve aralarında bir hiyerarşi kurmak oldukça güçtür.
Ele alınmakta olan zühd, fakr ve tevekkül gibi kavramlar sûfîler tarafından sûfînin
meşrebi ya da içinde bulunduğu hâlin, idrak ettiği makamın seviyesine göre farklı
şekillerde tanımlanmış, farklı mertebelere göre tasnif edilmiş, farklı örneklerle izah
edilmiştir.
Tasavvufî açıdan iktisada bakıldığında görülen en temel kavramlardan biri ‘helâl’ olup
bu kavram, üretim, tüketim ve ticaret ayaklarının üçünde de merkezî öneme sahiptir.
Üretirken de, alıp satarken de tüketirken de ‘helâllik durumu’ gözetilmektedir. Helâl
lokma iktisâdî açıdan da son derece önemli sonuçları olan ‘tatmin’ ve ‘bereket’
kavramlarıyla da ilişkilidir.
a. Helâl Lokma ve Bereket
“İnsanın nûrunu, kemâlini arttıran lokma, helâl kazanç ile elde edilen lokmadır.
Haram lokma ise, kandilimize konunca, kandili söndüren yağa benzer… Bilgi de
hikmet de helâl lokmadan doğar; aşk da, merhamet de helâl lokmadan meydana
gelir. Bir lokmadan hased, hile doğarsa, bilgisizlik, gaflet meydana gelirse, sen o
lokmanın haram olduğunu bil. Hiç buğdayını ektin de arpa çıktığını gördün mü?
Hiç atın eşek yavrusu doğurduğu görülmüş müdür? Lokma tohumdur. Düşünceler
196
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
onun mahsulüdür. Lokma denizdir, incileri fikirlerdir. Ağıza alınan helâl lokmadan,
Allah’a hizmet ve öteki âleme gitme arzusu doğar.”
(Mevlânâ, 2012: 120).
İslâm’daki haram ve helâl sınırları ekonomi açısından da çok önemlidir. Örneğin,
yapay ihtiyaçlar oluşturulması ve buna göre üretim yapılması haramdır (Bayrakdar,
1987). İktisâdî yaklaşımdaki emeğin/çalışmanın karşılığı olmanın ötesinde, derin
mânalara sahip olan helâl, tasavvuf iktisadının da temelidir. Sûfîler kişinin yediklerinin
karakterini etkilemesi ve mâneviyatını yönlendirmesi hasebiyle de helâl lokmaya/
kazanca çok önem vermişlerdir. Öyle ki, kişinin alınteri ile kazandıklarının fazlasını
bile helâl görmeyecek kadar hassas olmuşlardır.
Geylânî de helâl lokma yiyerek kalbin temizlenmesi gerektiğini, Rabbin ancak böyle
yaparak tanınabileceğini ifade etmektedir (Geylani, 2010). Tembelliğe, miskinliğe ve
asalak olarak geçinmeye şiddetle karşı çıkan Ankaravî’ye göre de; sülûkun başta gelen
şartı helâl lokma yemektir ve helâl lokma yemeyen dervişe ne sefer ve seyahatin ve ne
de fakr ve riyâzetin bir fâidesi vardır. Helâlden; nûrâniyet, irfan ve hikmet; haramdan
ise zulüm, isyan, gâfillik ve cahillik doğar. Sûfî, kesinlikle çalışmalı, helâl kazanç
sağlamalı, şüpheli lokma yememeli, dinar ve dirheme kul olmamalı, ihtiyaçlarını bir
edep dâhilinde yalnız Hakk’a arz etmelidir (Aktaran: Yetik, 1992). Kalbin selâmeti
için kursağa giren lokmanın helâl olması gerektiğini ifade eden Muhâsibî, devrindeki
ticaret erbabının yanlış davranışlarını tenkit etmiştir (Aktaran: Bolat, 2003). Ahmed
Âmiş Efendi de naklettiği bir hadiste, az dahi olsa helâl paranın bereketli olup
ihtiyaçlara yeteceğini hatırlatmıştır (Aktaran: Çiloğlu, 2015).2
Sarı Abdullah Efendi ise helâlin öneminden bahsederken, velâyet mertebesine erişmek
isteyen kişinin dünyaya ve ahirete rağbet etmemesi, sürekli Hakk’a teveccüh etmesi ve
helâl lokma yemesi gerektiğini, bunlar olmazsa gece namaz kılmak ve gündüz oruç
tutmakla Hakk’a ulaşmanın mümkün olmayacağını söylemiştir (Sarı Abdullah Efendi,
1967). Süfyân-ı Sevrî de namazı ön safta kılmanın faziletini soran birine, “kazancın
helâl olduktan sonra hangi safta istersen kıl” diyerek huşû ve feyzin ancak helâl
lokma ile olacağını anlatmış, kişinin dindarlığının ekmeğinin helâlliği nisbetinde
olduğunu ifade etmiştir (Aktaran: Topbaş, 2012). Geylânî de haram lokmanın
kalbi öldürdüğünü, edebi bozup kibre sebep olduğunu ve murâkabeden mahrum
bıraktığını; helâl yemenin ise bir nur olup gönlü ihyâ ettiğini bildirmiştir (Geylânî,
2010). Helâlinden kazanılmayan veya Allah yolunda sarf edilmeyen mal, mülk ve
servetler hem cemiyete hem sahibine zararlı olur (Eşrefoğlu Rûmî, 2013). Haram
lokma tasavvufî gelişimi ve irfanı engellediği gibi iktisâdî açıdan da bereketsizlik ve
2
Sahabeden birisi gelip 5 kuruşa çalıştığını ama yetmediğini söyleyince Resulullah (sav) 4 kuruşa çalışmasını
tavsiye etmiş, sonuç değişmeyince, 3 kuruşa çalışmasını tavsiye etmiştir. Adam tekrar gelip artık aldığı
paranın yettiğini ve hatta arttığını söylemiştir. Resulullah (sav) durumu “aldığı paraya göre iş göremiyordu,
fazlası helâl olmuyordu” diyerek açıklamıştır.
197
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
huzursuzluk kaynağıdır. Her iki disiplin açısından çok önemli bir yere sahip olan bu
kavramlar tasavvuf-iktisat ilişkisi hususunda da anahtar kavramlardandır.
b. Zühd ve Terk
Tasavvufun iktisâdî durgunluğa neden olduğu iddiasıyla çok tenkit edilen konularından
olan zühdün anlamı ‘dünyadan el etek çekmek’ şekliyle yaygınlaşmış olsa da sûfîlere
göre gerçek zühd; gönlüne dünya sevgisi koymamaktır. Bu iki anlam arasında önemli
farklar bulunmakta olup birincisinde tenkitleri haklı çıkaracak şekilde dünyaya
karşı bir ilgisizlik, ikincisinde ise dünya ile bir vazife şuuruyla ilgilenmek ancak
gönlünü kaptırmamak vardır. Zühd kavramının kökünde “isteksizlik, rağbetsizlik,
önemsizlik, kötü kabul edilen şeylerden yüz çevirme, dünyaya buğzetme, masivayı
terk etme” anlamları olup, (Yıldırım, 2014a: 27-28) Kur’ân’da zühdle ilgili pek çok âyet
bulunmaktadır (Yıldırım, 2014b; Bolat, 2003).
Ekonomik yansımaları açısından zühd, insanın temel insanî ihtiyaçlarının ötesindeki
hırslarına, arzularına esir olmasını ve tüketim kölesi hâline dönüşmesini engelleyen
bir hâl olup tevazu, mahviyet, sadelik gibi kavramlarla da ilişkilidir. Bu çerçevede
zühdün zâhirî yönü itibariyle iktisâdî gelişim açısından bir frenleyici, hakîkî zühdün
ise dengeleyici/düzenleyici bir rolü olduğu düşünülebilir. Ekonomik açıdan gelişmiş
ülkelerde ortaya çıkan ‘sade yaşam’ hareketleri insanlığın kaybettiği bir değeri yeniden
arayışına işaret eden örneklerdir.3
Zühd zâhirde kaldığında yünlü/yamalı elbise giyen, yeme içmeden kesilmiş, çok
ibâdet kasdıyla sosyal hayattan koparak ruhbanlaşmış bir insan tipi inşâ edebilir.
Hakîkî zühd ise gönlünde Allah’tan başkasını barındırmayacak şekilde çarşı pazarda
yerini alan; beden, âile, toplum gibi her ihtiyaç sahibinin hakkını ölçülü şekilde veren
ancak tüketim rüzgârında savrulmayan, bilakis iktisadı her an murâkabe altında
bulunduran bir hâldir. Bir başka deyişle, zâhirî zühd, iktisâdî nimetlere kapalı bir
ruh hâli iken hakîkî zühd dünyaya sahip olsa da gönlünde tutmamaktır. Bu mânada,
kendilerine mülk (siyâsî otorite, hükümranlık ve geniş ekonomik imkânlar vb.)
verilmiş bazı peygamber ve velilerin gerçek zâhidler olduğu söylenebilir. Malı çok
az olup dünya malına aşırı düşkün insanlar olabildiği gibi, malı çok olup ona rağbet
etmeyenler de vardır. Hz. Davud ve Hz. Süleyman bu anlamda zâhiddir (Bolat, 2003;
Sarı Abdullah Efendi, 1967). Özetle, hakîkî zühd ve terk gönülde gerçekleşmektedir.
Gerçek sûfîlerin zühdü insanlarla, toplumla, hayatla ilişik kesmeyi, ruhbanlaşmayı
gerektirmediği gibi bunlara esir olup Allah’tan ayrı düşmeyi, dünyevileşmeyi de
gerektirmez. Buradaki denge, Musevîliğin mutlak tenzih anlayışı ile İsevîliğin mutlak
3
Şuursuz üretim/tüketim ve gelişim çarklarının arasında yorgun düşen modern insana, Leonardo Da
Vinci’nin “Sadelik en yüksek gelişmişlik düzeyidir” ya da “Basitlik karmaşıklığın son noktasıdır” olarak
tercüme edilen sözleri yeni bir ilham vermiş gibidir.
198
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
teşbih anlayışı arasındaki Muhammedî tevhidin getirdiği zühddür. Dünyadan elini
çekme mânasında alındığında dervişlik Müslüman için bir geri gidiştir, çünkü İslâm,
Hz. İsa’dan Hz. Muhammed (sav)’e yükseliştir (İzzetbegoviç, 1994). Bu nedenle
sûfîlerin gerçek zühd anlayışı iktisâdî hayat açısından menfî bir sonuç üretmez.
Aksine, tüketim ekonomisinin israf baskısına karşı direnç oluşturur.
c.Tevekkül, Kanaat ve Şükür
Tasavvufa iktisâdî açıdan getirilen tenkitlerin merkezinde yer alan diğer bir kavram
olan tevekkül, bir işin sonucunu elde etmek için sebeplere sarılmak fakat müsebbibe,
yani Allah’a güvenmek ve O’nun takdirine boyun eğmektir (Demirci, 2004).
Tevekkül konusu çok geniş bir alana yayılmakla birlikte çalışmamız açısından çalışma/
kesb ve rızık kavramları ile olan ilişkisi bakımından önemlidir. Tasavvufa yönelik
tenkitlerde genellikle sûfîler mütevekkil ve münzevî, yalnız kendi huzur ve sükûnunu
düşünen, durgun ve âtıl bir hayat yaşayan, dünyayı ve âhireti önemsemeyen zâhid
kişiler olarak değerlendirilmektedir. Tevekkülün halk zihniyetine yanlış aksetmesiyle
tarîkatlarda ve esnaf topluluklarda yavaşlık ve teslimiyet öne çıkmış, irâde ve teşebbüs
gücü zayıflamış, kolayca işlenip yönlendirilebilecek uysal topluluklar hazırlanmıştır
(Özkiraz, 2007).
Tevekkül bahsi tasavvuf klasiklerinde yaygın olarak yer almakta ve sûfîlerin bu konuda
benzer kanaatleri bulunmaktadır (Utku, 2005). Genel kanaat, tevekkülün çalışmayı
bırakmak demek olmadığı ancak Allah’a güvenmenin esas olduğu yönündedir. Bir
başka deyişle tevekkülün çeşitleri ve dereceleri olmakla birlikte temel mânanın
‘herhangi bir hususta zâhirî sebepleri yerine getirmekle birlikte kalben Allah’a teslim
olmak ve sonuca rıza göstermek’ şeklinde olduğu görülmektedir.
Yaygın görüşe göre tevekkül, kulun Allah’ı dünyevî ve uhrevî bütün işlerinde vekil
kabul etmesi, yani ilahî irâdeyi kendi irâdesine tercih ederek kendi arzusunu Rabbinin
rızâsına tâbi kılmasıdır. Tevekkül, insanın sa’yine (çalışmasına) mâni olmadığı gibi,
bilakis onu gerektirmektedir, ancak sebep ve tedbirde ihmal göstermemekle birlikte,
sebebi tesir sahibi görmemek, Allah’a güvenmek gerekir (Hatip, 2006).
Kazanç için uğraşan ve kazandığını doğru şekilde sarfeden kişi, yanlış bir tevekkül
anlayışına tutunarak çalışmayan kişiden üstündür. Çalışmayı bırakıp başkasına
muhtaç yaşamak gerçek tevekküle aykırı görülmektedir (Yeniçeri, 1980).
Gazâlî de tevekkülü tevhid ile ilişkili olarak ele almış ve mertebeli olarak detaylı
şekilde açıklamıştır (Gazâlî, 2008-4)
199
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Başlangıçta kulun kendinde gördüğü irâde ve kuvvete bağlı olarak çalışmasına,
tedbirler almasına ve sonra Allah’ın yardımına güvenmesi ile olan tevekkül, ileri
aşamalarda Allah’a tam teslimiyete doğru gelişmektedir.
Rızık aramak için çalışan kişi tevekkülün dışına çıkmış değildir. Zekât ve diğer farzları
yerine getirmek, yakınlara ve ihtiyaç sahiplerine iyilikte bulunmak, kendisi ve âilesi
için kazanç elde ederek kimseye el açmamak, helâl yoldan geçim için bir yol tutmak,
ticâret yapmak, sanat ve diğer işlerle uğraşmak insanı Rabbine ulaştıran vasıtalardır
(Yeniçeri, 1980).
Tevekkül Hz. Peygamberin hâli, çalışıp kazanmak ise sünnetidir. Tevekkül haline güç
yetiremeyenler için çalışıp kazanmak bir ruhsattır, mübahtır, dönülebilecek bir yoldur.
Çalışmayı ayıplayan sünneti, tevekkülü ayıplayan îmanı ayıplamış olur (Uludağ,
2014, Yeniçeri, 1980). Resulullah (sav) kesbi sünnet kılmıştır ki tevekkül hâlinden
düştüklerinde en azından sünnet olan mâişet yolunda çalışmadan da geri kalmasınlar.
Eğer kesb olmasaydı tevekküle güç yetiremeyenler helâk olurdu (Serrâc, 1997).
Tevekkül, çok sermayesi ve az borcu olması halinde bile ödeyebileceğinden emin
olmamak, hiç sermayesi olmayıp çok borcu olsa dahi ödeme ümidini kesmemektir.
(Utku, 2005). Bu ifadeden tevekkülün en iyi şartlar altında dahi, kendinde vehmettiği
güce, imkâna ve amele güvenmemek; en kötü şartlarda da kâdir-i mutlak olan Allah’ın
sebepler yaratabileceğine îman etmek olduğu anlaşılmaktadır.
Tasavvufta yanlış anlaşılan tevekkül, bazı durumlarda ekonomik gerilemeye neden gibi
görülebilse de, tasavvufun genel olarak iktisâdî hayata müsbet etki ettiği söylenebilir.
İşlerinde ve sanatlarında sadâkat ve ihlasla çalışan tevekkül ehli ve yolundan sapmamış
tarîkat mensupları, iktisâdî hayatın inkişafında önemli rol oynamışlardır (Yılmaz,
2010).
Sarı Abdullah Efendi’ye göre, Hak yolunu güdenlerin durak ve konakları ya tevekkülle
yahut da kesb ile olup tevekkül ehl-i fenâdan gayriye caiz değildir (Sarı Abdullah
Efendi, 1967; Gölpınarlı, 2015).4
Sebeplere başvurma yani gerekli tedbirleri aldıktan sonra Allah’a tevekkül etme ve
O’na güvenme de rasyonel bir tavır olarak düşünülebilir (Tabakoğlu, 1987). Tevekkül,
insan ve toplumu geliştiren sebepleri, tedbirleri, gayretleri ve çalışmayı terk etmek
değildir. Aksine insanı ve toplumu huzura kavuşturan, geliştiren sebeplere sarılmak
ve bu yolda her imkânı kullanmaktır (Yeniçeri, 1980).
Sûfîlerin benimsedikleri tevekkül özetle ‘çalışmayı terk etmeyi de, çalışmaya
güvenmeyi de’ dışarıda bırakan, iktisâdî açıdan da dengeli ve huzurlu bir şahsiyet
ve topluma ulaşmak için gerekli bir hâldir. ‘Çalışmakla olmaz, çalışmadan da olmaz’
4
Tevekkülün caiz olarak görüldüğü ‘fena ehli’ de bu mertebeye Hakk’a ulaşma yolundaki gayreti ve çalışması
ile erişmiştir.
200
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
ve ‘aramakla bulunmaz, ancak bulanlar arayanlardandır’ gibi sözler de bu mânaları
desteklemektedir.
Kanaatin de iktisâdî açıdan tenkit edilme nedeni, insanı içinde bulunduğu hâlden
memnun olmaya iknâ ederek gelişim için gayret göstermesini engellediği düşüncesidir.
Zühd ve tevekkülde de görüldüğü gibi kanaat ve şükür de hakîkî mânasıyla insanın ve
toplumun gelişimi için çalışmaya engel teşkil etmemekte, ancak tûl-i emel ve ihtirası
frenlemektedir.
Sûfîler Resulullah (sav)’ı izleyerek kanaatin tükenmeyen bir hazine olduğunu ve
nimetin şükürle artacağını idrak etmişlerdir.5 Kanaatten nasibi olmayanı, dünya malı
zengin edemeyecektir (Topbaş, 2012). Serî es-Sekatî ise şükrün insanın sadece kendi
varlığından ve işlerinin yolunda olmasından dolayı edilmemesi gerektiği inceliğini bir
örnek olayla anlatmıştır. Buna göre, kendisi bir şükür meselesinden dolayı otuz yıldır
af talep ettiğini ifade etmiştir. Bunun sebebi de, bir zaman Bağdat çarşısında çıkan
yangında kendi dükkânının yanmayıp kurtulduğunu haber alınca şükretmesidir.
Daha sonra kendi malına zarar gelmemesine şükretmek ve başkalarının ziyanına
üzülmemiş olmak nedeniyle mahcûb olmuştur (Sarı Abdullah Efendi, 1967: 188).
Rızâ ise Allah’ın kendisine verdiğinden râzı/memnun olma, şikâyet etmeme hâlidir.
Kul Allah’ın kendisinden razı olması için Allah’tan razı olmalıdır. Bir başka yaklaşımda
ise Allah kuldan razı olursa kul Allah’tan razı olabilir. Sabır ise her işin sonucunun
hayırlı olacağını düşünerek yıkılmamaktır. Sabır sadece belâ zamanında tahammül
için değil nimetler içindeyken istikâmetini koruyabilmek için de olmalıdır. Hatta
ibâdetlerini yerine getirebilmek ve kemâle erişmek maksadıyla sülûka girmek ve yol
almak da sabır gerektiren işlerdir.
‘Varlıkta da yoklukta da sabır’ ifadesi sabrın bu geniş mânasını ifade etmektedir.
Sûfîler arasında yaygın olan bir tabir ise ‘ağniyâ-i şâkirîn, fukarâ-i sâbirîn’ (şükreden
zenginler, sabreden fakirler) ifadesidir. İnsanın zenginlik halinde şükretmesi, fakirlik
halinde sabretmesi gerekliliğini anlatmakla birlikte sûfîler bunu ileri bir derece olarak
görmemişlerdir.6
Netice itibariyle, gerçek tevekkülün, çalışmayı teşvik etmesi ancak çalışmaya değil
Allah’a güvenmeye yönelik telkiniyle, insanı dizginlenmiş bir aktiflik kıvamında
tutmakta ve iktisâdî açıdan müspet sonuç üretmekte olduğu söylenebilir.
5
6
Bazı kaynaklarda hadis olarak geçen, ancak İbn Hibbân’ın Muhammed b. Münkedir’in babasına nisbet ettiği
bu söz İslâm ahlâkında kanaatin en güzel ifadelerinden biridir. (Bkz. et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, 7:84;
Beyhakî, ez-Zühd: 2:88; Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2:133)
Bunun güzel bir örneği farklı sûfîler için aktarılan şu rivayettir: Bir sûfî birine sabır ve şükürden sormuş: O
da “bulunca şükrederiz, bulamayınca sabrederiz” demiş. Siz nasıl yaparsınız deyince: “O sizin yaptığınızı
Horasan’ın (Belh’in) köpekleri de yapar. Biz bulamayınca şükreder, bulunca paylaşırız” demiştir.
201
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
d.Halvet der-Encümen
İktisâdî hayata menfî tesirlerinden dolayı tenkit konusu olan diğer bir kavram ise
halvettir. Yaygın mânalarıyla halvet insanın toplumdan uzak kaldığı münzevî bir hayatı
ifade etmekte olup bunun insanı tüketimden çekmesiyle iktisâdî canlılığı azalttığı öne
sürülebilmektedir. Halvet ve riyâzet gibi uygulamalar sûfî için nihâî amaçlar değil,
nefsin terbiyesi ve ruhsal tekâmül yolunda özel gerekçelerle geçici olarak kullanılan
araçlardır. Amaç elini eteğini maddeden çekip dünyadan soyutlanmak değil, mürşid-i
kâmil denetiminde, belirli usüller çerçevesinde sülûk temrini ya da mânevî vazifelerin
yerine getirilmesidir.
Salt iktisâdî açıdan bakılsa dahi bu uygulamaların olumsuz neticeler verdiğini iddia
etmek doğru değildir. En basit haliyle dahi, halvetin kişinin dünyalık telaşlardan
geçici olarak ayrı kalarak zihnini toparlaması, yoğun tefekkürde bulunması; riyâzetin
ise bedeni ve nefsi terbiye etmek, gereksiz iâşeyi ve israfı frenlemek gibi çok önemli
faydalarından bahsedilebilir. Özetle, halvet küçük bir karanlık odaya kapanıp
kalmaktan, riyâzet ise aç susuz dolaşmaktan ibaret değildir.
Tasavvufta esas olan, halveti geçici sürelerde uygulamakla birlikte, halvetten sonra
insan içine çıkıp, sosyal vazifelerini yerine getirmektir. Celvet olarak ifade edilen
bu durum Aziz Mahmud Hüdâyî’nin tarîkatına (Celvetiyye) isim olmakla birlikte
sûfîlerin genelinde kabul görmüş bir usül ve uygulamadır. Nakşibendi yolunun
esaslarından olan “Halvet-der encümen” de toplum içinde yalnızlık (Cebecioğlu, 2009:
250), bedeni halk içinde iken gönlü her an Hak/Allah ile birlikte olmak, kalabalıklar
içinde Allah’la halvette/baş başa kalmak gibi anlamlara gelmektedir.
Nakşibendiyye yolunun öncüsü olarak bilinen Hâcegân silsilesinin büyüklerinden
olup tarîkatın sekiz temel esası olarak kabul edilen ‘kelimât-ı kudsiye’yi belirleyen
Abdulhâlik Gucdüvânî (v. 1179)’nin ‘halvet der-encümen’ prensibi tasavvufun sosyal
ve iktisâdî hayata yansıması açısından önemlidir. ‘Dil be yâr, dest be kâr’ olarak da
ifade edilen bu ilke insanları aktif yaşamaya ve üretici olmaya sevk etmiş, tasavvuf
geleneğinde hırkadan hırfeye dönüş olarak da anılmıştır (Çağlar, 2015). Sûfîlere
göre çalışırken ve kazançla uğraşırken de insan Allah’la beraber olabilir/olmalıdır,
inzivâya/uzlete çekilmek şart değildir. El kârda (işte), gönül yârda (dostta) olmalıdır.
Sûfînin zâhiren ve bedeniyle halk ile olması (işiyle, gücüyle, mesleğiyle, sanatıyla,
âilesiyle meşgul olması, çalışması), bâtınen ve rûhuyla Hak ile olmasına engel değildir
(Uludağ, 2015).
‘Halvet der-encümen’ bu kesret âleminde halk içinde Hak ile beraber olma hâlidir
ancak bunu sadece çarşı pazarda dolaşırken Allah’ı anmak olarak ele almak yeterli
değildir. Bu deyimin bir anlamı da ölmeden evvel ölerek, kendine ait bir varlık
olmadığını idrak ederek, her an göze kesret olarak görünen varlıklarda, Hakk’ın
yüzünü, tekliğini görme hâlidir.
202
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Şah-ı Nakşibend, halktan uzaklaşma ihtiyacının insanın mâneviyatı için ayrı bir
tehlike oluşturabileceğini hatırlatırken, kendi usüllerinin halk içinde Allah ile birlikte
olmak ve yollarının sohbet ve halka hizmet etmek olduğunu, halktan kaçmada şöhret
afeti bulunduğunu ifade etmiştir (Aktaran: İbn Allan, 2001).
e. Cömertlik, İnfak ve Îsâr
Modern ekonomi açısından bakıldığında kendi menfaatini önceleyen ve kârını en
yüksek seviyeye çıkarmayı hedefleyen homo-ekonomikus insan tipi karşısında,
tasavvuftan beslenen îsâr sahibi (başkasını önceleyen, diğerkâm, altruist) insan
tipinin anlaşılması çok kolay olmayacaktır. Tasavvufta ise senlik-benlik dâvâsı
olmadığından îsârı anlamak daha kolaydır. Îsârın ekonomik açıdan önemi tüketim
hırsını frenlemesi, paylaşımı teşvik ederek gelir dağılımında düzenleyici bir etkiye
sahip olmasıdır. Bu yönüyle îsâr mürüvvet, cömertlik, hayırseverlik, sadaka, infak ve
zekât gibi kavramlarla da ilişkilidir.
Kur’ân’ın çok sayıda âyeti infakta bulunmayı emretmektedir. İnfak vasıtasıyla servet
topluma yayılmakta ve gelir dağılımı dengesine katkı sağlanmaktadır. Hareket
halindeki mâlî kaynaklar her el değiştirdiğinde bir insanın işi görülmektedir. İnfakı
başlatan kişi farkında olamasa da onun hareketlendirdiği para ile borçlar ödenmekte,
ihtiyaç duyulan ürünler tedarik edilmekte, üretim canlanmakta, çalışanlara ücreti
ödenmekte, özetle ekonomik döngüye önemli bir katkı sağlanmaktadır.
Elbette kullarından infak ve cömertlik isteyen Allah mutlak iyilik ve kerem sahibidir.
El-Kerîm, el-Vehhâb, el-Muhsin gibi isimlerine ilave olarak; Allah’ın sonsuz cömertlik
ve ihsan sahibi olması el-Cevad ismi ile de ilgilidir. Tüm nimetler ve tabii güzellikler
Allah’ın cevâdiyet ve cömertliğinin işaretleri ve meyveleridir.
Tasavvuf ahlâkına ilişkin tüm hususlarda olduğu gibi îsârda da örnek şahsiyet
Resulullah (sav)’tır. Onun îsâr, fütüvvet ve cömertlik konusundaki örnekliği Hz. Ali’de
belirgin olarak görülmekte olup “lâ fetâ illâ Ali, lâ seyfe illâ zülfikâr (Ali’den başka/
üstün fetâ/fütüvvet sahibi ve zülfikârdan başka/üstün kılıç yoktur)” hitabına mazhar
olması buna işaret eder (Coşan, 1995).7
Hz. Ali’nin hayatı ve davranışları tarih boyunca velâyet yolunda onun izini süren
sûfîlerde cömertlik, îsâr, fütüvvet ve sofra açma hususlarında örneklik, kaynaklık
teşkil etmiştir. Ölü topraklara can veren, ıssız beldeleri şenlendiren bu sofra açma,
kazan kaynatma ameliyesi sayesinde tekkeler ve zâviyeler bulundukları bölgelerde
emniyetin ve huzurun kalesi olmuşlar; bir yandan irşad faaliyetleri yürütürken diğer
yandan fetih, îmar ve iskân politikalarını önemli ölçüde etkilemişlerdir.
7
Onun îsâr tavrına örnek olarak şu menkıbe anlatılır: “Bir akşam evine bir miskin gelir ve aç olduğunu
söyleyip Allah için bir şeyler ister. Gündüz oruçlu olan Hz.Ali akşam sofrasını miskine verir. Ertesi gün yine
oruçtur ve bu sefer de bir esir/köle gelir. Bu sefer de sofrayı ona verir. Sonra bir yetim gelir ve sofrayı ona verir.
203
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Gazâlî de cömertliğin peygamber ve evliyâ ahlâkı ve bir kurtuluş yolu, bir cennet
ağacı, Allah’ta olan ve kulunda da görmek istediği bir vasıf ve Allah’a yaklaştıran bir
vasıta olduğunu ifade etmiştir (Gazâlî, 1991).
Yûnus gibi Mevlânâ da, zenginlerin fakirlere destek olmaları ve onları doyurmaları
gerektiğini sıkça vurgulamaktadır. Bu çerçevede Peygamberin ‘Sadakayla altın
ve gümüş azalmaz’ sözünü hatırlatmakta ve yoksullara bir şeyler vermeyi tavsiye
etmektedir. Bu sayede, bir tohum ekenin yüz başak biçeceğini; az verenin, çok karşılık
göreceğini; gönül yapanın övüleceğini; müşkül açanın, müşküllerinin açılacağını;
sadakanın Tanrı’ya ulaşacağını söylemektedir (Mevlânâ, 1957: 147; Esen, 2010: 460).
Şu örnekte de yoksula yardımın tevhidle bağlantısını göstermektedir: “Yoksula
yardım etmek gerekir çünkü Peygamber buyurmuştur ki; Halk Allah’ın ayâlidir
(halkın geçimini Allah sağlamaktadır); halkın en üstünü de ayâline en faydalı olandır”
(Aktaran: Esen, 2010: 461).
İnfak-tevhid ilişkisi açısından şu hadis de yeterlidir: Müminin mümine karşı
durumu biri diğerinin gücünü pekiştiren yapı taşlarına benzer. Birbirlerini sevmekte,
birbirlerine şefkat ve merhametlerinde müminlerin misali, bir organı hastalandığında,
diğer bölümlerinin uykusuz kalarak ve ateşi yükselerek acısına katıldığı vücûda
benzer (İbn İbrahim, 2011: 9).
Cömertlik ve infak ile bağlantılı bir diğer kavram ‘güzel borç verme’ anlamına gelen
‘karz-ı hasen’ olup İslâm’ın ekonomik hayata getirdiği ve sûfîler arasında da yaygın
uygulaması olan bir kavramdır. Îsâr, cömertlik, infak, paylaşım gibi kavramlar söz
konusu olduğunda bunun sadece ekonominin maddî boyutuyla ilgili olmadığını,
paylaşmanın para ve mülkün yanında akıl, bilgi, irfan, sevgi, emek, güç ve zaman
hususlarında da olabileceğini hatırda tutmak gerekmektedir. Allah’ın insanlara verdiği
farklı kabiliyetlerin ve nimetlerin paylaşılması hem toplum düzeni hem mânevî
terakkî açısından gereklidir.
Hacı Bektaş Velî’nin beş gruba ayırarak incelediği insanlar en alttan üste doğru şöyledir:
Reziller yemeyen, yedirmeyen, başkasının iyiliğine de engel olanlardır; kötüler
yemeyen ve yedirmeyenlerdir; cimriler kendileri yiyen, başkasına yedirmeyenlerdir;
cömertler kendileri de yiyen, başkalarına da yedirenlerdir; kerimler ise kendileri
yemeyip başkalarına yedirenlerdir (Hacı Bektaş Velî, 2010: 397).
f. Fakr
Fakr lügatte, yoksulluk ve ihtiyaç olan şeyin yokluğu anlamlarına gelmekte olup
tasavvufta ise “sâlikin nefsinden ve bütün mal varlığından uzaklaşması ve her şeyin
mutlak ganî olan Allah’ın olduğunu bilmesi”dir (Ankaravî, 2011: 208). Sülemî’ye
göre, “fakr, hiçbir şeyin insana sahip olamamasıdır.” (Aktaran: Saruhan, 2003: 647).
204
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Tasavvufta yol alabilmek için yokluk şuuruna ihtiyaç duyulmakta ve buna erişebilmek
için de dünyevî sayılan varlığı terk etmek gerekmektedir. Melâmî büyüklerinden Sarı
Abdullah Efendi bir kasidesinde bunu şöyle ifade eder:
Fânî varlıktan, benlikten geçerek yokluğa/hiçliğe erenler ise gerçek ve ebedî varlığa,
zenginliğe kavuşmuş olurlar. Diğer bir deyişle tasavvuf iktisadının zenginliği ‘fakr’
halidir. Bu dünyevî işlerle ve zenginlikle ilgiyi kesmek anlamına gelmemekte, her
türlü varlığın ve zenginliğin kaynağının mutlak olarak Allah olduğunu kabul etmek
ve kendinde bir varlık görmemek ve benliği terk etmek anlamına gelmektedir.
Elbette kulun fakr ile zenginleşmesi, el-Ganî ve el-Muğnî, kendisi her şeyden müstağni,
ihtiyacı olmayan, çok zengin ve her şeyin kendisine muhtaç olduğu Allah’ın ihsanı ile
olmaktadır. Allah el-Gani’dir çünkü ihtiyaç bir noksanlıktır. İhtiyaç ve rızkın maddî ve
mânevî olarak ayrılması gibi zenginlik ve fakirlik kavramlarının da maddî ve mânevî
yönleri bulunmaktadır. Allah mutlak mânada müstağnîdir ve bütün mahlukat O’na
muhtaçtır. Kullarına maddî ve mânevî zenginlikleri veren O’dur. ‘Mutlak zengin’ ve
‘mutlak zenginlik verici’ olan Allah karşısında ‘fakir’ olduğunu idrak eden ve bunu
genellikle ‘Hak’tan gayrısına muhtaç olmayan, derviş’ mânasında kullanan sûfîlerin
bu konudaki katmanlı bakış açılarıyla literatüre çok geniş bir katkıları olduğu
görülmektedir.
Fakr, Allah’a muhtaç oluşun farkında olarak kendinde bir varlık görmemek, nefsinden
ve tüm varlığından uzak olup her şeyi el-Ganî olan Allah’ı bilmektir. Zira âlem ve
insanın mevcudiyetleri mümkinat cinsinden olup bu tür varlıklar ‘vâcibu’l-vücûd’
olan Allah’a muhtaçtırlar. Bu mertebeye ulaşan ve fenâya erişen sâlikte Hak Teâlâ
tasarrufta bulunur. Çünkü bu durumda o, maddeten ve mânen kendinde bir vücut
görmemekte, sahip olduğu ahval ve kemâlâtı dahi Allah’ın lütfu ve ihsanı olarak
bilmektedir. Kendini yalnız Hakk’a muhtaç bilen sâlik, sair eşyânın esaretinden
kurtulmuş ve gerçekten zenginliğe kavuşmuştur (Yetik, 1992).
Sarı Abdullah Efendi’ye göre de Hak fakirleri sadece Allah’a muhtaç ve sürekli O’nunla
meşgul olduklarından Cenab-ı Hak da onları kimseye muhtaç etmez (Sarı Abdullah
Efendi, 1967). Fakir dervişlerin, malın, mülkün ötesinde Hak katından büyük mânevî
rızıkları bulunmaktadır (Mevlânâ, 2012, C. 1-2).
İktisâdî hayatla ilişkisi açısından bakıldığında özetle, zâhirî fakir bir şeye ‘malik’
olmadığı gibi, mânevî fakir de ‘memlük’ değildir. Diğer bir deyişle Allah’tan
başkasından müstağni olan fakir, tüketim kölesi olmanın tam aksine, esir alınamayan
ve irâdesi baskılanamayan tam mânasıyla hür bir insandır.
205
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
3. Tasavvuf Açısından Bazı İktisadi Kavramlar
Bu bölümdeki kavramlar daha çok ibâdet-amel/muâmelât bahislerinde karşılaşılan
kavramlardır. Bu kapsamda tasavvufî yönü bulunan üretim/çalışma, meslek edinme,
emek, kazanç, tüketim, ticâret, gelişme, îmar, teknoloji, para, zenginlik, mülkiyet gibi
iktisadi kavramlar öne çıkmaktadır.
Kur’ân’da insanın yaratılma nedeninin kulluk/ibâdet olduğu belirtilmekte olup
ibâdet belirli vakitlerde ve şartlarda, bazı kurallara uygun olarak yapılan fiillerin
yanında sâlih amel olarak isimlendirilen diğer iyilikleri de kapsamaktadır. Buna
göre, iktisâdî faaliyet amaç değil, hem niyete göre bir ibâdet hem de ibâdet sayılan
diğer iyi davranışları ve faaliyetleri kolaylaştıran araçlardır (Tabakoğlu, 2018). İslâm
iktisadının uygulama ortamı, ibâdetin ticâret gibi yapıldığı değil, ticâretin ibâdet vasfı
kazandığı ortamdır (Tabakoğlu, 2003).
İktisâdî ibâdetin toplumdaki karşılığı genellikle zekât, sadaka ve infak gibi mâlî
hibeler yani ‘paylaşımlar’ olmaktadır. Halbuki iktisâdî süreçlerin genel kabul
görmüş sınıflandırması içindeki üretim, tüketim ve ticâret de niyete, gayrete ve
usüle bağlı olarak farklı derecelerde ibâdet hükmünde faaliyetlerdir. Özetle, insan
her davranışının bir çeşit ibâdet olduğunun farkında olmalıdır. İmâm-ı Âzâm Ebû
Hanife’ye bir kişinin gelip, yirmi dört saat içinde nasıl ibâdetler yapılması gerektiğini
bildiren bir liste vermesini rica ettiğinde, İmam’ın o kişiye, İslâm’ın ticâret hakkındaki
emir ve öğütlerini sunması bu açıdan mânîdardır (Usta, 1996).
Helâl rızık kazanmak amacıyla ticâretle meşgul olmak ya da tarlada veya fabrikada
çalışmak da ibâdettir (Günenç, ty). İktisâdî açıdan sâlih amel insanın her nimeti
uygun yerde ve zamanda, doğru ölçüde kullanmasıdır. Kişinin, imkânları çerçevesinde
kendisi, âilesi ve gücü yettiği kadar içinde yaşadığı toplum ve insanlığın ihtiyaçlarını
karşılamaya çalışması da sâlih ameldendir (Gül, 2010).
İktisadın merkezinde olduğu toplumsal hayatın temeli iş bölümüne dayanır.
a. İş Bölümü ve Meslekler
İş bölümü ekonomik hayatın gelişmesinde en önemli unsurlardandır. İnsan,
hayatını idame ettirebilmek için gerekli olan en küçük ürünleri dahi tek başına
üretemeyeceğinden toplum hayatında farklı kâbiliyetlerin işbirliğine ihtiyaç
duyulmaktadır (Arslan, 1997).
Gazâlî’ye göre, insan Allah’a ulaşma yolculuğunun bir merhalesinde dünyaya
yerleşmiş bulunmakta ve ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çevresindeki malzemeyi
kendine yararlı hale getirebilmek için işlemek ve tek başına her işe yetemeyeceği için
diğer insanlarla işbirliği yapmak zorunda kalacak, bu sistemin düzeni için devlet
sistemi oluşması gerekecek ve böylece toplumsal ve iktisâdî hayatın temeli oluşacaktır
206
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
(Aktaran: Orman, 1984).
Ahî Evran da, sosyal bir varlık olan insanın yeme, içme, giyinme, mesken edinme gibi
ihtiyaçları olduğunu, insanın bunları tek başına karşılama imkânı olmadığını, tüm
ihtiyaçların karşılanabilmesi için toplumda çeşitli mesleklerin, sanatların ve bunları
yapacak insanların yaşatılması gerektiğini ifade etmiştir (Aktaran: Bayram, 1991).
Temel insanî ihtiyaçların ötesinde, birlikte yaşamak durumundaki insanlar arasında
iktisâdî, idâri ve hukûkî sorunlar ve güvenlik problemleri de kaçınılmaz olup bunları
çözme yolundaki girişimler de yeni sanat ve meslekleri ortaya çıkarmıştır (Coşkun,
1989). Mevlânâ’ya göre toplumdaki iş bölümü bir ihtiyaçtan kaynaklanmakla birlikte,
her meslek kolu, diğeriyle yakın bir ilişki içindedir (Tekin, 2012).
Gazâlî’ye göre zanâat ve ticâret ile meşgul olmak zorunlu bir vazife, bu alanların
ilimleriyle meşgul olmak ise farz-ı kifâyedir. Zira bunların ihmal edilmesi durumunda
geçim olmayacak, hayat felce uğrayacak ve insanlar aç kalarak öleceklerdir. Gazâlî,
“ümmetimin ihtilafı geniş bir rahmettir” hadisinin bir mânasının da, ticâret ve
zanâatlerde insanların iş bölümüne, ihtisaslaşmaya girmeleri sonucu ortaya çıkacak
bol üretim ve refah olduğunu söyler (Aktaran: Coşkun, 1989). Tasavvuf tarihi boyunca
sûfîlerin helâl kazanç/lokma hassasiyetleri çerçevesinde kendi ellerinin emeği ile
geçindikleri ve topluma örnek olacak meslekler icrâ ettikleri görülmektedir (Uludağ,
2015).8
Madde ile mânayı ayırmayan sûfîlerin zâhiren dünyevî görünen meşgaleler içinde
bulunması onları mânevî hayattan ayrı düşürmemekte, mânevî vazifeleri ile maddî
faaliyetleri birbiriyle uyumlu bir bütün teşkil etmektedir. Sûfîler, günlük hayatın
sorunları ile başa çıkarken kutsalı da gözden uzak tutmamaktadırlar (Frager, 2004).
Toplumun ihtiyaçları sağlıklı şekilde belirlendikten ve iş bölümü çerçevesinde meslek
erbabı hazırlandıktan sonra sıra üretime ve bunun için de çalışmaya gelmiştir. İktisâdî
alana ilişkin ibâdet ve muamelat çerçevesinde en temel kavramlardan birisi de ‘üretim’
ve bunun gerçekleşebilmesi için ‘çalışma’dır.
b. Üretim, Çalışma ve Kazanma
Üretim, ihtiyaçları gidermeye yönelik mal/ürün ve hizmetleri oluşturmak için
kaynakların faydalı ve kullanılabilir hale dönüştürülmesi faaliyetleridir. Üretilen mal
ve hizmetlerin ihtiyaç sahiplerine çeşitli yollarla ulaştırılmasına kadar geçen süreçteki
alım-satım işlemlerine ticâret, bunların ihtiyaçları gidermek üzere kullanılmasına ise
8
İlk sûfîler kassar (halı çırpıcı, çamaşır temizleyici), sakati (eskici), verrak (kağıtçı), harraz/kazzaz (ipekçi),
hamal, hallac (pamuk atıcı), nessac (dokumacı), kettani (ketenci), müzeyyin (berber), zeccac (camcı), husari
(hasırcı), sayrafi (koyuncu), ferra (kürkçü) ve karariri (kavanozcu), serrac (eyerci), haddad (demirci), külal
(çömlekçi), attar (ilaç, deva, ot satan) gibi meslekler icrâ etmiş, bu işlere izafe edilen isimlerle anılmış,
müridlerine de çalışmayı, alınteriyle geçinmeyi, el açmamayı tavsiye etmişlerdir.
207
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
tüketim denmektedir. İktisadın üretim ve ticaret aşamalarında emek harcayarak bir
işlev icrâ etme ise genel olarak çalışma kavramıyla ifade edilir. Gayret, amel, emek,
say, kesb gibi kavramlar da çalışma ile eş ya da yakın anlamlı olarak kullanılmaktadır.
İstihdam, girişimcilik, ziraat, sanâyi, kalite, verimlilik gibi kavramlar da çalışma ve
üretim kavramları etrafında şekillenmektedir.
Dar mânasıyla bir üretim faktörü olan emeğin sa’y ve amel-i sâlih gibi geniş anlamları
da bulunmakta olup emek insanın kâinattaki yerini ve değerini belirlemektedir.
“İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır” (en-Necm, 53/39), “Salih amel
işleyenlerin çabaları inkâr edilmez, yazılır” (el-Enbiyâ, 21/94) mealindeki âyetler ve
“Hiç kimse elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir şey yememiştir” (Buhârî,
“Büyû”, 15) hadisi de emeğin önemine işaret etmektedir.
İslâm iktisadında emeğin diğer üretim faktörlerinden ayrılan yönü, sahibinin ruh ve
bedenden müteşekkil, ihtiyaç sahibi ve çok şerefli bir mahlûk olan insan olmasıdır
(Esen, 1993) Hz. Dâvûd da elinin emeği ile geçinme konusunda belirgin bir örnek
teşkil etmektedir. Bir münâcâtında cennette kendisine komşu olacak kişiyi görmek
istemiş, tarif edilen kişiyi bulduğunda davranışını sormuştur. Bu kişi her gün ormana
gidip odun kesen, sırtında taşıyıp satan ve kazancını kısımlara bölerek annesinin
nafakasına, âilesine ve fakirlere ayıran bir kişidir (Uludağ, 2015).
Kapitalizmin kişisel çıkarları koruma duygusu ve kârını ahlâk gözetmeksizin her türlü
yöntemlerle artırma arzusu ile ‘çalışma ve çalıştırma’ kavramlarına materyalist bir
yaklaşımı bulunurken, İslâm ve tevhidî düşüncede insan odaklı, helâl kazancı temel
alan, kişisel onuru rencide etmeden ahlâklı çalışmayı benimseyen, çalışmayı sadece
gelir elde etme fonksiyonu olarak görmeyen, aynı zamanda toplumsal çıkarları üst
seviyede tutmayı hedefleyen bir bakış açısı bulunmaktadır (Yüksel, 2018).
İslâmî anlayışta insan yeryüzünde çalışmak ve dünyayı îmar etmekle mükelleftir,
ancak dünyaya aşırı yönelim ve maddeci bir tutum kınanmaktadır. İslâm’da iktisâdî
açıdan en temel sâlih amel helâl kazanç teminidir (Bulut, 2015).
Çalışarak helâlinden kazanmak ve paylaşarak gönül yapmak kuruluş döneminden
beri sûfîlerin yoğun olarak işlediği hususlardandır. İlk dönem sûfîleri birer meslek
sahibi, işinde gücünde, para kazanıp hayır hasenatta bulunan ve ihtiyaç sahiplerine
yardım eden, yoksul ve yetimleri gözeten, sosyal hayatta faal kişilerdi (Uludağ, 2015).
Kâinatta her şey çalışmakta ve kendine düşeni yapmakta iken ve bütün varlıklar
insana hayran ve onun emrine tâbî iken, onun çalışmaması, kendine düşeni yerine
getirmemesi, âtıl durması doğru değildir (Şahinoğlu, 1991).
Sûfîlere göre zirâat, ticâret ve sanat gibi yollardan şeriat hükümlerine uygun şekilde
mal kazanmak helâl olmakla birlikte, bunu yaparken uyanık olmak, araştırmak ve
şüpheli şeylerden kaçınmak esastır. Çalışma ve para kazanma, merhamet duygusuyla
208
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
muhtaçlara yardım etmek, başkasına muhtaç olmamak ve kimsenin malına tamah
etmemek içindir (Kelâbâzî, 1992).
İslâm zühdü teşvik etmekle birlikte, çalışmayı ve sosyal hayatı (ibâdet maksadıyla da
olsa) terk etmeyi öngören ruhbanlığı tasvip etmemektedir (Afîfî, 2009).
Sûfîler çalışma kapsamında ‘işini iyi yapmak’ üzerinde de çok durmuşlar ve örnek
teşkil edecek uygulamalar göstermişlerdir. “Allah güzeldir ve güzel olanı sever”
(Hakîm, Müstedrek, I/26; Tirmizî, “Edeb”, 41), “Allah sizden birinizin bir iş yapacağı
zaman onu en güzel/sağlam şekilde yapmasını sever” (Beyhakî, 1990: 334, 335)
hadisleri buna işaret etmektedir. “Vatanını en çok seven işini en iyi yapandır” düsturu
da çalışma hayatına sinmiş, bu alandaki önemli teşvik ifadelerindendir.
Çalışma kavramına fıkhî açıdan bakıldığında, insanın kendisi ve bakmakla yükümlü
olduğu kişilerin mâişetleri için çalışması vacip/farz, ihtiyaç sahiplerine destek
olabilmek için çalışması mendup, bunun dışındaki kazanç yolları mübah, gösteriş
ve kibirlenme amacıyla çalışıp kazanması haram kabul edilmiştir (Görgülü, 2010).
Çalışmanın diğer bir hikmeti de şudur: “Eğer Allah bir çalışma olmadan insanların
rızıklarını verseydi, boş kalırlardı ve kargaşa çıkarırlardı. Onları çalışmakla meşgul
etti ki fesat için boş zaman bulamasınlar” (Ebû’l-Leys Semerkandî, 2013: 579).
c. Tüketim
Modern iktisâdî düzende zayıflıklar söz konusu olduğunda genellikle çarenin, üretimi
artırmak olarak sunulduğu ancak bozulmanın ve dengesizliğin asıl kaynağı olan
tüketim alışkanlıklarının geri plana atıldığı gözlenmektedir. Tüketim ve paylaşma
ahlâkının kurulamadığı bir sistemde daha fazla üretim, israfı artırmaktan başka
bir işe yaramayacaktır. Durning daha az ile mutlu olmanın mümkün olduğunu
hatırlatmakta, çokluk değil yeterlilik ile yaşamanın insanlık kültürüne dönüşü
sağlayacağını düşünmektedir (Durning, 1994).
Gürdoğan’a göre, insanın bir nesne gibi ele alındığı, gereksiz yeniliklerle üretimi sürekli
artırmaya odaklanmış, teknolojik değişmeyle durmadan kan tazeleyen, değerlerdeki
ve ruhtaki depremin hayata yansıması olan tüketim ekonomisini dizginleyebilecek
olanlar; Resulullah (sav) sevgisiyle ruhunu arıtan, gönlünü zenginleştiren, basit
yaşamın gücünü ve coşkusunu kavramış, endüstriyel ürünler karşısında gözleri
kamaşmayan dervişlerdir (Gürdoğan, 1990).
İnsan, rasyonelliğine kattığı ahlâki değerleri, sosyal değerleri ve inançları ile insan
olup “komşusu açken tok yatan bizden değildir” düsturu ile yaşayan bir kültürün
insanının bencil bir ‘homo-ekonomikus’ olması beklenmemeli ve dünya ekonomisine
entegre olmak bu değerlerden vazgeçmek anlamına gelmemelidir.
209
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Bir şeyi ihtiyacı kadar kullanmak iktisat, ihtiyaç dışında kullanmak israftır. İsraf,
İslâm’da yasaklanmış olup sûfîler bu konuda çok hassas olmuşlardır. Öyle ki, deniz ya
da ırmaktan dahi abdest alınsa suyu gerektiği kadar kullanma ilkesini uygulamış ve
sürekli telkin etmişlerdir. “Arapça’da ‘sarf ’ ile israfın kökünü oluşturan ‘serf ’ arasındaki
etimolojik ilişki iktisâdî davranışta kollanacak ölçünün önemini gösterir. Ölçüsü
kaçırıldığı anda malları sarfın israfa dönüşmesi riski hep vardır” (Gencer, 2010: 27).
Tüketim toplumunda açgözlülük öylesine büyütülmüştür ki, bulunmayan ürün en
değerli, satılmayan da en değersiz olmuştur. Bunun sonucunda, açgözlüler tokgözlüleri
hayatın dışına sürmüşlerdir. Çığırından çıkan tüketim ekonomisini denetim altına
almada tokgözlü insandan başka kaynak yoktur. Arzu ve istekleri gönüllü olarak
sınırlandırabilmek için, insanın iç dünyasının, dış dünyadan daha çekici, daha
doyurucu bir zenginliğe kavuşturulması gerekmektedir (Gürdoğan, 2011). Tam bu
noktada tasavvufun insanın midesini de ihmal etmemekle birlikte, gözünü ve gönlünü
doyurmakta ve ruhunu beslemekte olduğu söylenebilir.
Sûfîlerin yemeklerini yalnız yememeleri, sürekli tanıdıkları ya da tanımadıkları birini
yemeğe davet etmeleri, yemeğe besmelesiz başlamamaları, her lokmada besmele
çekmeleri, iyice acıkmadan yememeleri, iyice çiğnemeden yutmamaları ve tam
doymadan çekilmeleri de yemek âdâbındandır.
Günümüzdeki tüketim toplumunda sûfîlerin az yemesinin çok yanlış değerlendirildiği
durumlar ortaya çıkmaktadır. Az yemek yemeyi ‘Allah’ın helâl nimetlerinden
yeterince istifâde etmemek, hayattan zevk almamak ve nefsine zulm etmek’ şeklinde
değerlendirenler de vardır. Halbuki az yemek modern bilimin bir sağlıklı yaşam
önerisi olduğu gibi, yiyeceklerden alınan lezzeti de artırmaktadır.
Özetle, seküler modern ekonominin istemediği bir profil olan ‘az tüketen’ sûfîler,
gelirlerinin ihtiyaçlarını karşılama oranı en yüksek olan ve yediklerinden,
giydiklerinden, evlerinden, eşyalarından yüksek düzeyde memnuniyet duyan, israf
etmedikleri için bereket bulan, incelenmeye değer bir iktisâdî zümredir. Bu hayat
tarzı kurumsal ve davranışsal iktisat açısından da incelenmelidir.
Tasavvuf, Resulullah (sav)’ın ahlâkına ulaşma gayreti ve tüketim ekonomisinin
baskısına ve gösteriş amaçlı harcamalara karşı; yalın ama kişilikli bir hayat tarzının,
az yemenin, az konuşmanın, az uyumanın, insanlara hizmet götürmenin ve her
davranışın Allah tarafından görüldüğü, denetlendiği şuuruyla dikkatli yaşamanın
yolu olarak çağdaş insanın yüz yüze olduğu pek çok soruna çözüm olabilecek bir
yaşama biçimidir (Gürdoğan, 1991).
Sûfîler kendi ihtiyaçlarını en aza indirmekle birlikte, toplum genelinde bu standardın
yakalanamayacağını elbette bilmektedirler. Burada ‘bir lokma, bir hırka’ şeklinde
ifade edilen tasavvuf deyimini biraz açmakta fayda bulunmaktadır. İktisâdî bir ahlâkı
210
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
ifade etmekle birlikte, halk arasında mâna kaymasına uğrayarak yayılan ve iktisâdî
gerilemeye yol açan bir zihniyeti tetiklediği düşünülen bu deyim tasavvufa sonradan
girmiştir.9
Tasavvufta ‘bir lokma bir hırka’ ölçüsü genellikle kişinin kendi şahsî harcamalarında
aşırılıktan kaçınmak amacıyla kullanılmakta olup, bu anlayış üretim ve paylaşmada
geçerli değildir (Demirci, 2009). Haksever’e göre de anlam kaymasına uğramış bir
zühd terimi olan bu söz üretimdeki değil, tüketimdeki sınıra dikkat çekmekte,
bencillik yerine diğergâm olmayı hatırlatmaktadır (Haksever, 2015). Gürdoğan’a göre
de, tüketim ekonomisinin en zayıf noktası; değişik pazarlama teknikleriyle sürekli
kışkırtılan tüketim uyarılarına bilinçli bir şekilde ilgisiz kalmaktır. Bu mücadele
de, kendisi için ‘bir lokma bir hırka’dan başka şey istemeyen ancak yeri ve zamanı
gelince ‘bin lokma bin hırka’ üretebilecek dervişlik anlayışı ile mümkün olabilecektir
(Gürdoğan, 2011).
Tandoğan’a göre, zalimin bir türü de eşyâyı maksadına uygun kullanmayan, onun
hakkını gözetmeyen, ona edeple ve saygıyla yaklaşmayandır. Yere düşen bir pirinç
tanesini arayan insanın, ‘pirincin üretimindeki zorlukları bilerek, burada emeği geçen
insanların alın terine ve emeğine saygısından dolayı’ bunu yapması gerekir. Hayat çok
ince ipliklerle örülmüş ve her şey birbirine bağlanmıştır ki zengin ya da fakir herkesin
çok dikkat etmesi gerekir. Bunda paranın ve maddiyatın ötesinde büyük bir edep ve
incelik saklıdır (Tandoğan, 2003).
d. Ticâret ve Alışveriş
“Ticâret ile meşgul olmak, evliyâullahın bir kolunun neş’esidir, zevkidir, tercihidir.”
(Coşan, 2011: 60, 61)
İnsanların ihtiyacı olan ürünlerin imalat sonrasında talep eden kullanıcıya
ulaştırılmasına kadar geçen süreçte yaşanan alışverişleri ifade eden ticâret, bir
toplumun kalkınma, refah ve güç açısından, ayakta kalmasını sağlayan en önemli
dayanaklardan biridir. Ticâretin tamamen ortadan kalkması halinde, insan hayatının
yok olma tehlikesiyle karşılaşılacağından fertlerin ticâretle iştigali İslâm’da farz-ı
kifâye hükmünde görülmektedir (Ak, 2018). Ticâret, İslâm iktisadının her zaman
en canlı konularından olmuştur. Hz. Peygamberin tüccarlık da yapmış olması ve
İslâm’ın yayılmasında ticâret ve tasavvufun etkileri bu konuyu çalışmamız açısında
daha da önemli kılmaktadır. Yeryüzünün halifesi misyonunu yüklenmiş, medenî bir
varlık olan insan sadece kendini değil tüm insanların, canlıların ve bütün varlığın
ihtiyaçlarını da düşünmek durumundadır.
9
Bu yaygın deyimin kaynağının şu hadis olduğu düşünülmektedir: “Şu üç şey müstesna, kıyamet günü
her şeyden sorulacaksınız: Sırtınızı örtecek bir hırka, açlığınızı giderecek birkaç lokma ve soğuk sıcaktan
koruyacak bir yuva.” Ahmet b. Hanbel, Müsned, 5/81.
211
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
İslâm’ın dürüst icrâ edilen ticârete bakışı son derece olumludur. Öyle ki hadislerde
geçen “ticâret yapın, rızkın onda dokuzu ticârettedir” ve “doğru sözlü, dürüst,
güvenilir tâcir nebîler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir” ifadeleri her dönemde
ticâret için teşvik edici olmuştur. Ticâretin toplumsal hayatın temeli olduğunu bilen
Resulullah (sav) da Medine’ye geldiğinde Müslümanlara ait bir pazar kurdurmuş ve
ticâret düzeniyle yakından ilgilenmiştir.
İslâm bir geçim vasıtası ve sosyal hayatın düzeni açısından ticârete özel önem vermekle
birlikte Allah’ı anmak, işe erken başlamak, ölçü ve tartıda hile yapmamak, dürüst ve
güvenilir olmak, sadaka vermek, ödemede kolaylık sağlamak, yeminden kaçınmak,
malın ayıbını söylemek, sözüne sâdık kalmak, müşteri kızıştırmamak, rüşvet
almamak gibi bazı ilkeler vazetmiş olup; Müslüman tüccarlar bu hassasiyetleriyle
İslâm’ın Balkanlar’da, Asya’da ve Afrika’da yayılmasına büyük katkı sağlamışlardır
(Affâne, 2011).
Gazâlî’ye göre, din ehli, sanatta da, ticârette de dürüst olmalı, sağlam mal çıkarmalı,
varsa malın kusurunu alıcıya söylemeli, yapamıyorsa kendisini azaba hazırladığını
bilerek o işi bırakmalıdır (Aktaran: Coşkun, 1989).
Ticâretin hayırlı ve makbul olabilmesinin en temel şartı helâl-harama dikkat etmektir.
Ölçüyü ve tartıyı doğru tutan tüccarın ticâreti bereketli olur (Topbaş, 2012).
Sûfîlerin maddî ticâreti Hak ile alıp Hak ile vermek ise de onların elleri kârda (işte)
gönülleri yârdadır. Onların bu dünya pazarındaki sermayeleri aşk, mânevî ticâretleri
ise canı verip cananı almak/bulmaktır.
e. Gelişme, Îmar, Teknoloji
Sûfîler, bir yandan kendilerinin ve çevrelerinin iktisâdî davranışları üzerinden mikroekonomik hayatın düzenlenmesine katkı sunarlarken, içinde yaşadıkları toplumun
ve insanlığın gelişimi, hayatı kolaylaştıracak tekniklerin ve teknolojilerin takibi,
beldelerin îmarı, ekonomik ve sosyal gelişme, devlet işlerinde müşâvere ve medeniyet
teşekkülüne katkı sunma gibi daha makro ölçekli konularda da doğrudan ya da dolaylı
faaliyetler göstermişlerdir.
Sûfîler ideolojik bir teknoloji ve modernleşme tarafgirliği içinde olmadan insan
hayatını kolaylaştırmak, medeniyeti ilerletmek, insanın taşıdığı yükü maddeye havale
etmek, vakitten ve emekten tasarruf sağlamak, ülkenin güvenliğini temin etmek gibi
sâiklerle teknik meselelere ilgi duymuşlardır. Yeni îcatlar ve uygulamalar yaparak
tekniğin/teknolojinin gelişmesini Allah’ın ilminin ve kudretinin tezâhürü olarak
görmüşlerdir.
İslâm gelişmeye engel olmamakla birlikte koşulsuz ve sınırsız gelişmeci bir anlayışı
da desteklememektedir. İnsanın ve toplumun büyüyüp gelişmesi doğaldır ancak
212
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
bunun sınırları vardır. İslâm genel itibariyle dengeyi öngörmektedir. Sürekli cesâmet
olarak büyümek değil kemâle doğru gelişmek önemlidir. Bu da madde ile mâna
bütünlüğünün idrak edilmesi ve iç-dış dengesinin sağlanması ile mümkündür. Manevî
gelişim olmadan adil bir maddî kalkınma da mümkün değildir (Chapra, 2022).
İslâm’da şehirleri îmar etmekten daha önemlisi gönlün îmar edilmesidir ki tasavvufun
temel meselesi de budur. Anadolu’da medeniyet ve şehirler, gönüllerin îmarı ile
yükselmiş olup yeniden bir inşâ yaşanacaksa işe yine gönülden başlamak gerekir
(Bergen, 2016). Türkiye’de medeniyet oluşturan yaklaşımı Ahmed Yesevî, Ahî Evran,
Yûnus Emre, Hacı Bektaş ve Hacı Bayram’ın dirlik-birlik fikri şekillendirmiştir
(Bergen, 2011).
Sûfî çevreler, tasavvuftaki dinamizme bağlı olarak tarih boyunca yenilikçi ve atılımcı
bir profil çizmişlerdir (Öztürk, 1991). Sûfîler için teknoloji, gelişme, yenilik ve
modernleşme gibi kavramlar âlemin îmarına, varlığın kemâline hizmet eden araçlar
olabildiği ölçüde kabul görmüşlerdir. Âlemin îmarı insanın gönlünün îmarının da bir
yansımasıdır.
Kalkınmanın ve medeniyetin temeli kültür olup, kültür ve onun içinde gelişecek irfan
olmadığında ekonomik ve teknolojik imkânların fazla olmasının bir önemi yoktur.
Nitekim gelişmiş ülkelerin çoğunda ekonomik kaynakların çokluğuna ve teknolojinin
ilerlemesine rağmen mutmain olamayan, hırslı ve mutsuz insan yığınları ve belki bir
sorun olduğu bile fark edilmeyen ahlâkî dejenerasyon gözlenmektedir.
Sûfîlerin devlet, toplum ve insanlığın gelişmesine yönelik hizmetleri kendi ülkeleri ile
de sınırlı kalmamakta ve uluslararası bir nitelik taşımaktadır. Bunun tarihsel açıdan en
belirgin örneği fetihlerdir. İslâm toplumlarının gelişmesini sadece askerî güce dayanan
fetih ruhuyla ilişkilendirmek oryantalistlerin genel bir tutumu olmakla birlikte,
hakîkatte askerî fetihlerden önce gayrımüslim topraklarda tasavvufî kurumların
(tekke ve zâviyelerin) bölgede sosyal ilişkiler tesis ettikleri, din dil ırk ayrımı yapmadan
hizmet götürdükleri, can ve mal güvenliğine önem verdikleri, coğrafyada İslâm’ın
benimsenmesinde ve adaletin yerleşmesinde önemli işlev gördükleri bilinmektedir
(Haksever, 2018).
Hz. Peygamber, toplumun gelişmesi ve mutluluğunu sağlayacak ilimlerin yaygın hale
getirilmesi, insanların eğitimi, beldelerin mâmur hale getirilmesi gibi dînî, kültürel
ve kamusal hizmetlere çok önem vermiş, din ile dünyayı ayırmayan bir ilerleme
anlayışını insanlığa sunmuştur. Tembellik ve kaderciliği yasaklamış, helâl yoldan
rızık kazanmak için çalışmaya teşvik etmiş, dönemindeki teknik ve ilmî imkânlardan
istifâde etmiştir (Yıldırım, 2014 (b)).
Schimmel’e göre, Hz. Muhammed (sav)’i doğru anlayan bir Müslüman, İslâm’ın
sadece gelişmeye uyumlu olmakla kalmayıp bizzat kendisinin bir gelişme anlamına
geldiğini de kavrayacaktır (Schimmel, 2008).
213
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
İslâm terakkîye mâni olmadığı gibi dünyevî refahı hedef olarak da almaz. Âlemdeki
her şey Allah’ı bulmak için araçtır. Her araç iyiye ve kötüye kullanılabilir. Bunun
için niyet ve gayret önemlidir. Özellikle tasavvufta asıl hedef Allah’a yakınlık olup
Resulullah (sav)’a ve Allah’a yakın olmak isteyenin rahata değil belâya hazır olması
gerektiği ifade edilmektedir. Bu, insanın toplumun sıhhati ve dengesine yönelik
iyileştirici faaliyetlerde, varlığa hizmet kasdıyla yer almasına engel değildir. Sûfîler
refah ve zenginliği bir hedef olarak değil bir imtihan olarak görürler. Varlığa sevinmez,
yokluğa yerinmezler. Zenginliği de yoksulluğu da varlığın kemâle yolculuğunda
uğradığı, birbirini bütünleyen duraklar olarak görürler. Yoksulluk içinde olan bir sûfî
şükredecek pek çok nimet görmekte, zenginlik hâlinde ise varlığı kendilerine ait bile
görmeden paylaşımcı bir tavır sergilemektedir.
Görüldüğü üzere sûfîlerin makro-ekonomik hususlarla ilgilenmesi amaçsız, idealsiz
bir büyüme, gelirleri artırma ya da teknoloji geliştirme değil, yeryüzünde insanca
bir yaşamı sürdürebilmek amacıyla değerler ve sistemler oluşturabilme niyeti ve
çabasının bir ürünüdür.
f. Para, Zenginlik, Mülkiyet
İktisadın temel unsurlarından olan para, en temel anlamıyla ticârette bir mübâdele
aracı olarak ortaya çıkmış ancak sonradan çok farklı anlamlar ve işlevler kazanmıştır.
Konumuzla bağlantılı çerçevede para; kazanç, mal, mülk, zenginlik ve servet gibi
kavramlarla aynı ya da yakın anlamlı olarak kullanılabilmektedir. Para malların
ve hizmetlerin değer kaybı yaşanmayacak şekilde değiş-tokuş yapılmasına imkân
sağlamaktadır. Zira bir kişi tarafından üretilen ve tüketilen mal ya da hizmetlerin
temininde ortak bir değerleme/fiyatlama ölçüsü işlevine sahiptir.
Sosyo-ekonomik piramidin üst ve alt katmanları, yani tepedeki müreffeh azınlıkla
alttaki yoksul çoğunluk arasındaki uçurum, sık sık toplumsal sürtüşmelere yol
açmakta olup İslâm iktisadı yaklaşımında aslolan dengeli gelir dağılımı ve yeterliliktir
(Kallek, 2004).10 Zenginlik ya da fakirlik tek başlarına bir değer ifade etmemekle ve
her iki durumun da olumlu ve olumsuz yönleri bulunmakla birlikte, kul hangi hâl ile
imtihan içerisinde ise o durumun gerektirdiği ahlâkı sergilemeli, her türlü durumun
kendisi için hayırlı olan vechesini idrak etmeye çalışmalıdır.
“Ağniyânın izz ü ikbalin görüp olma melûl
Fakre düşsen sabr kıl Hak’dan sıyânettir sana” (Osman Kemâlî, 2016: 89)
Geylânî de bunu şöyle ifade etmektedir: “Ey fakir! Zenginlik arzun olmasın. Çünkü o
senin helâk sebebin olabilir… Elinde olan bu miktarla yetin… Hakk’ın senin isteğinle
10
Ebûzer el-Gıfârî (v. 652) “altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda harcamayanlara acı bir azabı haber ver”
(et-Tevbe, 9/34) âyetine istinaden ihtiyacın üstündeki zenginliği eleştirmiş; isyan ehli olmadan, muhâlif bir
zühd tavrı sürdürmüştür (Bergen, 2011).
214
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
verdiği her şey senin hayat suyunu bulandırır, başına belâ olur… Ancak istemek, kula
kalbi tarafından emredilirse istediği şey bereketli kılınır” (Geylânî, 2010: 25). Esas
olan fakir veya zengin olmak değil; paraya, mala, mülke, dünyevî metalara gönül
bağlamamaktır (Eşrefoğlu Rûmî, 2013).
İslâm temkinli/ihtiyatlı yaşamayı desteklemekte ancak sürekli biriktirmeyi
yasaklamaktadır. Kazancı fazla gelen kişinin yapabileceği en iyi şey fazla olan kısmı
ihtiyacı olanla paylaşmak, daha da fazlası varsa onu insanların ve toplumun faydasına
bir yatırıma dönüştürmektir. Zira durgun su bozulur, akan su kir tutmaz. Ekonomik
imkânlar da depolanma değil akış halinde olmalıdır. ‘Harekette bereket vardır’
prensibi maddî ve mânevî iktisadın temelidir (Şefik Can’dan aktaran: Esen, 2012).
Alışverişte malın değerini hassas olarak belirleme ve mübadelede bir kolaylık
aracı olarak bir ihtiyaca cevap veren para, ekonomik hayatın ve işlem araçlarının
gelişmesiyle zaman içinde başlı başına bir servet kazanma ve biriktirme aracına
dönüşmüştür. Sadr’a göre nakit para, iktisâdî yaşamda tüketim ve istifâde için değil,
bilakis istismar ve ihtikâr için aranan bir eşyâ haline gelmiş ve bir sosyal belâ olan
fâize zemin hazırlamıştır (Sadr, 1991).
“Parada bir sır vardır; o, geldiği yoldan gider. Yani helâl para, gerçek mânâda hayra
sarf edilirken; şer yoldan gelen para ise, yine şerrin sermayesi olur. Paranın kaderi,
kişinin kaderine müdahil olur. Para, kazanılışındaki mânevî temizlik durumuna
göre, lâyık olduğu yere gider; sahibinin irâdesini de kendi gittiği yere doğru
istikametlendirir. Cebine haram para girenin ameli bozulur” (Topbaş, 2012: 10, 11).
“Para, iktisâdî olmaktan çok dînî bir fenomen, yani bir îman meselesidir” (Özel,
2019: 48). Hz. Ömer’in “Kişinin namaz kılarken çıkardığı ses sizleri aldatmasın. Siz
asıl onun dirhem ve dinar hakkında takındığı tavra bakın” (Abdullah b. Mahmud
el-Mevsılî, t.y., II, 150). Sözü de insanın mihenginin beden ibâdetleri değil, para/pul/
menfaat karşısındaki duruşu olduğunu ifade etmektedir.
Müslüman için mal, ilâhî yolda ilerlemek için bir vasıta ve bir imkândır (Karakoç,
2003). Müminin meselesi para değil para imtihanını kazanmaktır (Topbaş, 2012: 76).
Tasavvuf, sermaye ve zenginliğin düşmanı olmayıp, servet, makam ve benzeri şeylere
duyulan sevgilerin Allah ve Resulünün önüne geçirilmesine karşıdır (Altunkaya,
2017).
Tasavvufun zenginliğe karşı tavır takındığı, yoksulluğu övdüğüne dâir görüşler
fakr, tevekkül, zühd ve kanaat gibi kavramların yanlış yorumlanmasından
kaynaklanmaktadır.
Zenginlik ile fakirlikten hangisinin daha iyi olduğu konusunda en etkili klasik
metinlerden biri Şeyh Sa’dî-i Şîrâzî’nin “Gülistan” adlı eserinde geçen bir hikâyedir.
Hikâyede şeyh, fakirliğin üstünlüğünü iddia eden bir dervişle münâzarada bulunur.
215
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Şeyh zenginliğin üstünlüklerini saydıkça derviş fakirliği övmeye devam eder. İki taraf
da ısrarcıdır ve tartışma uzar gider. En sonunda iş, tatsız sözlere ve kavgaya doğru
gitmeye başlayınca kadıya müracaat ederek vereceği hükme razı olacaklarına dâir
anlaşırlar. Kadı iki tarafı da dinledikten sonra ikisinin de haklı taraflarını ortaya
koyarak işi tatlıya bağlar (Şîrâzî, 2005).11
Gazâlî’ye göre de, “mal ya da servetin dînî ve dünyevî yönden fayda ve zararları
bulunmaktadır”. Bu fayda ve zararlar kişinin mal ve servete bakış açısı, edinme
şekli ve kullanma yerlerine göre değişmektedir. Servetin dünyevî yararı itibar ve
çevre edinme; servetin dünyevî zararı malını koruma endişesi, stres ve yorgunluk;
servetin dînî yararı hayır yolunda harcama; servetin dînî zararı ise dünyaya dalma
ve israf gibi durumlardır. İktisâdî hayatın öznesi (sujesi) olan insan, helâl kazanıp
ihtiyaçlarını karşılamalı ve insanlara yük olmamalı, işini yaparken Allah’ı unutmamalı,
şüphelilerden sakınmalı, ticârete fazla dalmamalıdır (Aktaran: Orman, 1984).
Tasavvufta asıl zenginlik, gönül zenginliğidir. Dünyevî zenginlik elbette hayırlı işler
için kullanıldığında faydalıdır ancak bu da sûfînin gönlünde yer almaz. Zengin en
çok paraya/varlığa sahip olan değil, en aza ihtiyaç duyandır. Hz. Ali’ye “en iyi ve temiz
kazanç nedir?” diye sorulduğunda ‘kalbin Hakk’la zengin olması’ cevabını vermiştir
(Sarı Abdullah Efendi, 1967: 110).
Sûfîler insanın para ile uygun ilişkisini yaygın haliyle ‘paranın insana değil, insanın
paraya hükmetmesi gerektiği’ ya da ‘paranın gönülde olmadıktan sonra cepte
olmasının problem oluşturmayacağı’ şeklinde formülize etmişlerdir.
Tandoğan’a göre, ihtiyaçlara uygun şekilde para harcamak bir sanat ve meziyettir.
Gerektiği yerde ve gerektiği kadar çekinmeden harcamalı, gerekli değilse en küçük
para birimini dahi israf etmemelidir (Tandoğan, 2003 (b)).
Görüldüğü üzere sûfîlerin para, mal/mülk, servet ve zenginlik hususundaki
görüşlerinin arka planında mülkiyet anlayışları da bulunmaktadır.
Sûfîlerin paraya önem vermemeleri gerçek mülkiyetin Allah’a ait olduğunun bilincinde
olmalarından, sevgisi gönle girmedikçe para ile ilişkide problem görmemeleri ise
paranın insan ihtiyaçları için gerekli ürün ve hizmetlere ulaşmayı sağlayan bir araç
olmasındandır. Zira temel ihtiyaçlar hususunda yoksulluk çeken birinin mâneviyata
odaklanması çok zor olacaktır.
Kur’ân’daki servet telakkîsine göre mal ve servet, sadece mülkiyetini elinde bulunduran
şahsa ait olmayıp başkalarının da bunda hakkı vardır (Geçit, 2009).
İslâm’ın mülkiyet anlayışında mülkün mutlak sahibi ve rızık verici olan Allah’tır.
11
Dünya malı ve servet zehirli bir yılana da benzetilmiştir. Hekimler onun zehrini ustaca alarak, insanlara şifa
vesilesi kılmakta, acemiler ise yılan tarafından sokularak zehirlenmektedir.
216
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
İnsan ise yeryüzünü mâmur etmekten sorumludur (Bulut, 2015). Mülkiyet, insaneşyâ ilişkisinin hukukî ifadesi olarak insanla yaşıttır. Bireyci ve toplumcu ideoloji ve
sistemlerden farklı olarak İslâm’da mülkiyet edinme, kullanma ve tasarrufta bulunma
hakkına sınırlamalar getirilmiştir (Demir, 2003).
4. Tasavvuf İrfan ve Ahlâkının İktisadi ve Sosyal Alanda Tezahürleri
a. Melamet ve Fütüvvet
Horasan evliyâsından Hamdûn Kassâr (v.885) sûfîlik yolunda gelişen şekilciliğe karşı
ortaya konulan melâmetîlik akımının kurucusu kabul edilmektedir.12 Fetihler sonrası
gelen zenginleşme neticesindeki dünyevîleşmeye ve bunu temsilen gösterişli kıyafetler
giymeye bir tepki olarak gelişen ve yün elbise giyme ile temsil edilen sûfîlik, zaman
içerisinde kendisi de ayrıcalıklı bir oluşum olarak algılanmaya ve tenkit edilmeye
başlanmıştır. Hamdûn Kassâr toplumda itibar görme amaçlı “sûfî olarak anılmak
ve değer görmek, farklı kıyafet ve şeklî merâsimlerle hürmet ve hizmet beklemek”
gibi yaklaşımlara karşı bir tavır alarak, gerçek sûfîliğin isim ve şekil ile olmayacağını
göstermeye çalışmış, sûfînin görünürde diğer insanlar gibi olmakla, meslek edinip
çalışmakla, başkasını değil kendisini kınamakla ve riyâdan kaçınma kaygısıyla
Allah ile aralarında bir sır olan mânevî hallerini gizlemekle kemâle yürüyebileceğini
düşünmüştür (Bolat, 2004).
Melâmet, Hakk’a yakınlığını belli bir hal ve kıyâfetle teşhîr etmeyi düşünmeyen,
herkesle beraber ve herkes gibi işi gücü peşinde, ubûdiyyet vazifesini sessiz sedâsız
yerine getirmekle meşgul olan, görünürde halkla, gönülde Hak ile beraber olan
ehlullahın meşrebi olarak da tanımlanmıştır (Akgündüz, 1995).
Fütüvvet ve Ahîlik teşkilatlarını da etkileyen bu anlayış ayrı bir tarikat olmanın
ötesinde sûfîler tarafından bir meşrep ve makam olarak görülmüş, melâmiliğin ikinci
devresinde Hacı Bayrâm Veli (v.1430) ile birlikte Bayrâmilik ve üçüncü devresinde
Muhammed Nûrü’l-Arabî (v.1888) ile birlikte Nakşibendîlik ile iç içe olmuştur.
Tasavvuf tarihi boyunca da farklı dönemlerde ve coğrafyalarda ismen geçmese dahi
bir tavır olarak varlığını sürdürmüştür.
Sülemî (v.1021), melâmetin genel niteliklerini “hakları sahiplerine vermek, fakat bir
hak peşinde koşmamak, kendisine eziyet edenlere yumuşak davranmak, sabırlı olmak,
boyun eğmek, özür dilemek, karşılık görmese bile iyilik yapmak, nefsini kusurlu ve
halkı içinde bulunduğu durumdan dolayı mâzur görmek, nefsinin hiçbir hâlinden
râzı olmamak, kardeşinin ayıbını görmemek, hizmet edilmeyi ve hürmet görmeyi
12 Fıkıh ve hadiste en yüksek dereceye ulaştıktan sonra tasavvufa ilgi duyarak Ali en-Nasrâbâdî ve Selm b.
Hasan el-Bârûsî’nin sohbetlerine katılan Hamdun Kassar’ı melâmî fikirlere yönlendirenin sûfî Ebû Turâb enNahşebî olduğu kaydedilmektedir. Ebû Hâtim el-Attâr ve Hâtim el-Esam’dan feyiz alan Ebû Turâb, sûfîlere
has şekil ve kıyafetlere ilk karşı çıkanlardan olup onun “Kim hırka giyerse, kim hankâha gidip oturursa
dilencilik yapıyor demektir” sözü bu alanda söylenen ilk sözlerdendir. Bkz. Kara, 1997: 455, 456.
217
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
hor görmek, insanlara işleri ve ihtiyaçlarında yardımcı olmak, mahlûkâttan yardım
istemeyi terk etmek, iyi arkadaş olmak ve ihvân arasında güzel ilişkiler kurmak” olarak
ifade etmektedir (Sülemî’den aktaran: Bolat, 2004: 118). Cürcanî (v.1413)’ye göre ise
melâmîler, “emîn olan, bâtınları zâhirlerinden belli olmayan, hakikatin kemaline
ulaşmaya çalışan” kimselerdir (Cürcanî’den aktaran Er, 2015: 7).
Melâmet, Hakk’ın hizmetinde iken halkın dedikodusuna, doğru bildiği yolda
kınayanın kınamasına aldırış etmemektir. Yoksa bir insanın şeriata karşı hürmet
göstermediği için halkın kendisini ayıplaması melâmet değildir (Molla Câmî, 1998;
Bardakçı, 2015). Riyâdan kaçınmak amacıyla gizliliğe dikkat etmek ve şöhretten
sakınmak, halkın değil Hakk’ın rızâsını gözetmek, (bazı) sûfîler gibi belirgin kıyafet
giymemek, sahip olduğu ilim ve hâlin ortaya çıkmasını tasvip etmemektir (Bardakçı,
2015). Kritik nokta halk nezdinde sevilmeyen, kınanan biri olmak değil; Hak yolunda
halkın kınamasına aldırış etmemek, halk tarafından beğenilmek için ayrı bir gayret
sarf etmemektir. Yani melâmîler, iyiliklerini dışa vurmak, toplumda bilinmek,
farkedilmek kaygısı gütmeyen; sözlerinden, davranışlarından ve kıyafetlerinden
mânevî hallerinin anlaşılamayacağı kişilerdir. Bu halleri riyâdan kaçıp ihlaslı olma
gayretinin bir sonucudur (Tahir Hafızalioğlu’nun sunuşu, Lâ’lîzâde Abdülbâki, 2001).
Tarikat teşekkülünden ziyâde tasavvufî bir meşrep, hâl ve/veya makâm olarak ortaya
çıkan melâmîlik, Ülgener’in tasavvufun iktisadi zihniyet üzerindeki etkisini incelediği
çalışmasında kritik bir konumda yer almasından sonra, ekonomik bağlamda çok
daha sık kullanılır hâle gelmiştir. Ülgener’e göre tasavvuf, iktisadi zihniyet açısından
“bâtınî” ve “melâmî” olarak ikiye ayrılmakta; bâtınî anlayışta olanlar iktisadi hayata
karşı duyarsız, pasif, dünya ile uğraşmaktan kaçan, aşırı kaderci, menfî anlamda zâhit
ve mütevekkil bir tavır sergilerken, melâmîler çalışmayı ibâdet gören, iktisada katkı
yapan, üreten insanlardır.
Melâmîler, kendilerinin derviş olduğunu gösterebilecek en küçük belirtilerden bile
şiddetle kaçınmışlar, “melâmet hırkası” ile kendilerini gizlemişlerdir. Bu anlayış,
melâmîleri iktisadi ve sosyal hayatın içine çekmiştir. Başka bir ifadeyle melâmîler
mistik/mânevî yaşantılarını fütüvvetin sosyal görünümü altında gizlemişlerdir. Bu
durum birçok sûfînin/melâmînin ismine de yansımıştır (Bolat, 2011)13. Hamdûn
el-Kassâr, çalışmayı bırakıp kendini ibâdete vermek isteyen Abdullah el-Haccâm’ı
bundan menederek ona, “Hacamatçı Abdullah diye tanınman zâhid veya ârif
Abdullah diye tanınmandan daha iyidir” demiştir (Uludağ, 1997: 387). Mânevîyat
izhar eden ünvanlar yerine meslekleri ile anılma, melâmîlerin ilk dönemlerinden
itibaren gösterdikleri hassasiyetlerden olmuştur.
13
Örneğin: Kassâr (halı çırpıcı, çamaşır temizleyici), haddâd (demirci), haccam (hacamatçı), sakatî (eskici),
verrâk (kağıtçı), kazzâz/harrâz (ipekçi), hallâc (pamuk atıcı), nessâc (dokumacı), kettâni (ketenci), zeccâc
(camcı), husarî (hasırcı), sayrafî (koyuncu), ferrâ (kürkçü), serrâc (eyerci), külâl (çömlekçi), attâr (ilaç, deva,
ot satan).
218
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Bayramî-melâmîlerinden Lâ’lîzâde Abdülbâki (v.1746)’ye göre “evliyâdan her biri bir
hizmet ve işle meşgul olup, o iş onlara perde olur, o işle kendilerini setrederler, basîret
sahiplerinden başkaları onları bilemez” (Gölpınarlı, 2015: 200) ve melâmîler “her
kılıkta, her meslekte, her mevkîde olabilirler” (Lâ’lîzâde Abdülbâki, 2010: 13).
Günümüzde melâmet, tasavvufun içinde bir meşrep olarak görülebildiği gibi, klasik
tekke kültürünün dışında bir sanat, emek ve kesb hareketi olarak temâyüz eden;
tekkelerdeki hazır tüketme, bağış bekleme temâyülüne karşı tasavvufun içinden çıkan;
ama tasavvufa mûteriz bir Horasânî anlayış olarak da ele alınabilmektedir (Bergen,
2011). Sayar’a göre melâmet bir hâl, bir neş’e, bir tavır, bir yaşam biçimi ve tarikatlarüstü bir eşya/kâinat anlayışı ve sülûk etme tarzıdır (Sayar, 2003).
Melâmîliğin iktisatla maddî ve manevî olmak üzere iki türlü ilişkisinden bahsedilebilir.
Maddî ilişkinin bir gereği olarak, melâmîler helal lokma yolunda el emeği ile kazancı
esas alıp bir meslek/iş tutmuşlar ve meşrepleri gereği mânevî yönlerini bu zâhirî
mesleklerinin arkasına gizlemişlerdir. Bu tavır, melâmîlerin topluma faydalı ve örnek
olma, sünnete uygun davranma, riyadan kaçınarak ihlası koruma hassasiyetleriyle
de ilgilidir. Manevî ilişki biçiminde ise, iktisat -geniş mânâsı ile- varlıktaki ölçü,
denge ve maksatlı birliğin (varlığın hakîkatinin) bir ifadesi olup, melâmîler tevhidi
gönül âleminde kemâliyle idrak edip vücûd-ı vâhidi yokluklarının idrakiyle bihakkın
yaşamışlardır (Bursalı Mehmed Tahir Bey, 2014).
Benliğin büyük bir günah olduğu hususunu Sütçü Beşir Ağa (v.1661) “her biriniz
yalnız kaldığınızda kendi varlığınızdan istiğfar edip Allah’ın sevgisini kazanmaya
çalışın” sözleriyle ifade etmiş (Lâ’lîzâde Abdülbâki, 2010: 57), Allah’a kavuşmak
isteyenlere, şeriattan ayrılmamak hususunda uyarıda bulunmuş; şeriata aykırı, kendi
zannı ile söz söylemeye kalkışmamalarını, sözde ve fiilde dışı şeriat ile süslerken içi
Allah muhabbetiyle güzelleştirip rûhânî ve nûrânî olmak gerektiğini hatırlatmıştır
(Lâ’lîzâde Abdülbâki, 2010). Melâmîler de buna uygun olarak; dış-iç, zâhir-bâtın,
şeriat-hakikat dengesini gözeten hakiki tevhid yolunun müntesipleri olarak iktisat ve
adalet üzere yaşamayı esas almışlardır.
Ebû Saîd-i Ebu’l-Hayr (v.1049)’a göre “suda yürümeye, havada uçmaya, tayy-ı mekân
eylemeye aldanmamak gerekir” ve ehlullah “insanlara karışan/halka temas eden,
alışveriş eden ama bir an Hak’tan gâfil olmayan”dır (Sarı Adullah Efendi, 1967: 9091; Lâ’lîzâde Abdülbâki, 2010: 20). Melâmet anlayışında vakıf kaynaklarıyla geçinmek
değil, herkesin kendi kazancıyla yaşaması ve yaşatması esas olup varlığını Hakk’a,
varını yoğunu halka vermek gerekmektedir (Gölpınarlı, 1985).
Melâmîlikle ilgili bu genel bilgi ve yorumlardan sonra, melâmî meşrepleri ile de
bilinen bazı sûfîlerin tarihsel süreçte toplumdaki rollerine ve bazı iktisadi faaliyetlerine
değinmek uygun olacaktır.
219
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Hacı Bayrâm-ı Velî, Somuncu Baba olarak bilinen Şeyh Hamidüddin-i Aksarâyî’nin
halîfesidir. Safevî tarikatı (Erdebil tekkesi) şeyhi Alâeddin Erdebîlî (v.1429)’nin müridi
olarak bilinen ve Bâyezîd-i Bistâmî’nin ruhaniyetiyle üveysi yolla terbiye edildiği
de rivayet edilen Şeyh Hamîdüddin (Şahin, 2009), Anadolu’da kuruluş döneminde
Osmanlı’nın mânevî hayatına destek vermiştir.
Bursa’ya yerleştikten sonra kendisini gizlemek ve şöhretten uzak durmak amacıyla
melâmet neş’esinin de bir özelliği olarak halktan biri gibi yaşayıp fırıncılık ile iştigal
etmiş, halk arasında “Somuncu Baba/Ekmekçi Koca” olarak tanınmıştır (Cebecioğlu,
1991; Kızıler, 2012). Zamanının mânevî mutasarrıfı kabul edilen Somuncu Koca,
bilinmemek için, merkep ile dağdan odun getirmiş, geceleri hamur yoğurmuş; ekmek
pişirmiş ve satmıştır. Somuncu Baba’nın bundan asıl maksadı, para kazanmak değil,
kendi manevî makamını ifşa etmeden insanlara yaklaşmak ve onları mânen terbiye
eylemektir (Akgündüz, 1995).
Yesevî mektebinin talebelerinden Şeyh Şemseddin Mûsâ Efendi’nin oğlu olan
Somuncu Baba’nın tarihteki rolü ve faaliyetleri günümüz için de örnek alınabilecek
bir muhteviyattadır. Somuncu Koca ve oğlu Yûsuf-i Hakîkî (v.1488) yaşadıkları zaman
diliminde insanlıklarıyla topluma iyilik yolunu açık ve aydınlık kılmışlardır. Bu iyilik
mayasının özü yüce Allah’ı ve elçisi Hz. Muhammed (sav)’i sevmek, ana-baba, akraba
başta olmak üzere bütün insanlara hatta bütün varlıklara şefkat ve hürmet göstermek,
vatan-millet için iyilik üretmek ve bunları yaparken kardeşliği gözetmektir. Somuncu
Koca ve oğlunun bize bıraktıkları miras, “Anadolu mayasıyla insan olmak” ve bu maya
ile insan inşâ etmektir. Somuncu Koca, Orta Asya’dan bu coğrafyaya taşınan “Anadolu
Mayası”nın bir tutturucu simâsıdır. Bu uğurda bir ömür boyu çalışmış ve bu maya
ile nice yüksek insanlar inşâ etmiştir (Serinsu, 2017). Somuncu Baba’nın insan inşâsı
metodunun temeli insanın iç ve dış dünyasının birlikte îmar edilmesine dayanır. Bu
yolda öncelikle; kendi bireyselliğinde emek harcayarak içini arındırmış, kimseyle
rekabet etmemiştir. Dışının îmarında ise öncelikle ilim tahsiliyle meşgul olmuş, geçim
için meşrû ve makbul bir yol tutmuş, dönemin şartlarına uygun ve getirisi olan, aynı
zamanda insan inşâsına imkân verecek olan üreticiliği seçmiş, buğday ziraatiyle
meşgul olmuş, ürettikleri buğdayı satarak getirisini yememiş, üretime devam ederek
bir mâmul maddeye dönüşmesi için öğütüp un yapmış, yine üretmeye devam etmiş
ve en sonunda somun/ekmek üretip arz etmiştir.
Vaazlar, nasihatlar, medrese ve dergâhtaki dersler aracılığıyla eğitim öğretim devam
ederken, doğru dini bilgiyi talep eden halka anlayacakları bir dil/üslup kullanmış,
Türkçe hitap etmiş, hayatın içinde ancak zuhur göstermeden, “saklantılık” üzere
yaşamış, sadece konuşmayı değil yaparak örnek olma yolunu benimsemiş, imece
usulü ile üretimi uygulamış, ekmek ve çorba ikram etmiştir (Serinsu, 2017).
Somuncu Koca’nın halifesi, Akşemseddin (v.1459) ve Bıçakçı Ömer/Emir Dede
(v.1475)’nin mürşidi ve İstanbul’un fethinin müjdeleyicisi olan Hacı Bayrâm-ı
220
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Velî Hazretleri de insanlara ekin tarlasında da Hak ve hakîkatin bulunabileceğini,
helalinden çalışıp kazanmayı ve cömertliği telkin eden, gönüllerle birlikte Anadolu’yu
da îmar eden, devletin gelişmesinde önemli bir rolü olan, fütüvvet ehli, gerçek bir
erendir (Tatcı, 2020).
Hacı Bayram-ı Velî, bir taraftan medrese ve irşad faaliyeti yürütürken diğer taraftan
insanların dertlerine derman olabilmek için sosyal yardım sandıkları kurmuş;
yoksullara, yetimlere, dullara, gariplere, yolda kalmışlara, ilim talebelerine yardım
etmiş, halka hizmeti Hakk’a hizmet olarak görmüştür.
Çevresindeki zenginlerden para ve mal toplayarak ihtiyaç sahibi fakirlere dağıtması
ve müridlerine de bunu telkin etmesi; müridlerinin nefs terbiyesi, zenginlerin infaka
teşvik edilmesi ve fakir insanların gönüllerinin kazanılması bakımından çok yönlü
fayda sağlayan bir uygulama olmuştur (Cebecioğlu, 2011; Kızıler, 2012).
Hacı Bayram Velî padişah ve vezirlerle de sohbet etmiş, halka adil davranmalarını,
devletin malına göz dikmemelerini, zulümden uzak kalmalarını tavsiye etmiştir.
Ahîlik kurumunun içinde de yer almış ve “Ahî Sultan” olarak da anılmıştır. Hacı
Bayram’ın diğer sûfîlerle, ahîlerle ve siyâsî yönetimle ilişkili bulunuşu, sanat/zanaat ve
ziraat alanındaki teşvik edici rol oynayışı, hem kendi ruhundan kaynaklanmış, hem
de çevre şartları onu bu yönde motive etmiştir (Cebecioğlu, 2011).
Hacı Bayram’a intisap edenler, ekin ekmekle, ektiklerini beraberce biçip harmanda
dövüp ihtiyaçtan fazlasını satarak elde edilen kârı, ihtiyaçlarına göre yoksul
müntesiplere dağıtmakla örnek teşkil etmişler, bu nedenle de Hacı Bayrâm “ekinciler
pîri” olarak bilinmiştir (Gölpınarlı, 1969; Turan ve Aydın, 2011). Haksız kazanca,
haram lokmaya savaş açan Hacı Bayrâm Veli, Ankara’nın o bereketli ve münbit
tarlalarında ter dökmüş, elinden orağını, dilinden tesbihatını asla eksik etmemiştir.
Hocası Ebû Hamîd Hazretleri gibi elinin emeğini yemiş, müridleri ve kendi geçimleri
için tarlalarda çalışmış, zîraatçılık yapmış, hiçbir müridinin malına servetine,
alınterine göz dikmemiştir (Çelik, 2012).
Dünyaya içeçek kadar su ve zaruret kadar helal ekmekten başka değer vermemiş,
her sene burçak ekip bizzat kendisi biçmiş, hasat zamanı imece ile harman etmiş,
mübarek aylarda âsâsını alıp sokak ve pazarda zekât toplayıp müridlerine dağıtmış,
bu melâmet tavrı üzerine, fakr-u zarûret, kanaat ve takva ile ömrünü geçirmiştir
(Lâ’lîzâde Abdülbâki, 2010). Hacı Bayram etrafında toplanan insanları durumlarına
göre değerlendirmiştir. Sanattan anlayan birine “sanatınla meşgul ol, git çalış, kazan,
ye, yedir, alnının teri ile geçimini temin et, kimseye avuç açma” demiş, gelen göçebe
ise ona yerleşik hayat tarzını ve çiftçiliği tavsiye etmiştir.14
14
Müridlerini toprağa bağlı yaşamaya teşvik ederek Anadolu’ya Orta Asya’dan gelen Türk göçerlerin yerleşik
hayata geçmesini sağlamış, Anadolu’da kalıcı Türk birliğinin sağlanmasında ve Osmanlı Devleti’nin
medeniyet yolunda aşama kaydetmesinde önemli rol oynamıştır.
221
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Kendisi de buğday, arpa ve burçak ekip biçmiş, müridlerine yaşayan bir örnek
olmuştur. Çubuk Ovası’nda hasad zamanı gelince, koyduğu imece usulü ile,
müridleriyle birlikte kollektif bir çalışma içinde, tarlalardaki ürünü birkaç saat içinde
kaldırmışlardır. Geçimini alınteri ile sağlayan, toplum içinde yaşayıp üreten bir sufi
olan Hacı Bayram’ın Ankara’da Ahî teşkilatındaki gibi bir yardım sandığı kurarak
zenginler ve yoksullar arasında kurduğu sosyal denge, şehrin huzuru ve refahını
sağlamıştır. Hoca Ahmed Yesevî ve Ebu’l-Hasan Harakânî gibi fütüvvetin bir gereği
olarak tekkesinde sürekli bir kazan kaynatmış, gece gündüz gelen fakir ya da zengin
herkese çorba ikram edilmiştir15 (Cebecioğlu, 2011).
Bayramilik üzerinden ilerleyen ikinci devre melâmîlik, çok tabii olarak bu tarikatın
daha ziyade çiftçi ve köylülerden, kısmen de sipâhilerden oluşan sosyal tabanına
vâris olmuş, ancak bu tabanının içine zamanla şehir ve kasabaların esnaf tabakasını
da almıştır. Bizzat Bıçakçı (Sikkînî) Ömer/Emir Dede ile başlayan bu dönüşüm,
kendinden sonraki sırayla kutub olan Bünyâmin-i Ayâşî (v.1520), Pir Aliyy-i
Aksarâyî (v.1539) ile hızlanmış ve İsmail-i Maşûkî (v.1529) ile doruk noktasına
çıkarak melâmîliği bir fütüvvet sûfîliği hâline yükseltmiştir. Hamza Bâlî (v.1572) ve
Hüsâmeddîn-i Ankaravî (v.1566) dönemlerinde ise siyasal iktidar toplumda karşılık
bulan Bayramiyye Melâmîliğini bir tehdit olarak algılamıştır (Ocak, 2014).
Tabakoğlu (2018) Bayrami Melâmîliğini Anadolu’nun düzenini kuran “iktisadi
adl-nizâm-ı âlem” fikrinin merkezine koymaktadır. Ülgener’in yaklaşımında ise,
bâtınî tasavvuf anlayışı; zikr, ayin, cezbe ve telkin ile insanlara daha kolay ve cazip
geldiğinden, şehir ve kasabaların orta sınıf halkına uzanabilmiş, emek ve mücadele
isteyen melâmîlik ise dar bir çevre içinde kalmış ve tabanda sürekli iz bırakamamıştır.
Melâmîlik yolunun sâlikleri mutlaka bir iş ve güç kaygısında olmuşlar ve maddi
rızkları için piyasa muamelatına katılmışlardır (Sayar, 2003). Hamîdeddin-i Aksarayî
“somunculuk”, Hacı Bayrâm-ı Velî, Bünyâmin-i Ayâşî, Pir Aliyy-i Aksarâyî ve
Hüsâmeddîn-i Ankaravî “çiftçilik”, Dede Ömer Sikkînî “bıçakçılık” ile anılmıştır. 16.
yüzyıldan 19. yüzyıla gelinceye kadar, Melâmî kutuplarının veya önemli simalarının
mühim bir kısmının da esnaf olduğu görülmektedir.16 İdrîs-i Muhtefî (v.1615) ticaretle
uğraşmış, Hacı Kabâyi (v.1624) elbise satmış, Sütçü Beşir mandıracılık yapmıştır
(Bolat, 2004). Diğer esnaflarla birlikte hemen tamamı ile bu zümreye dâhil olan
peştemalcı esnafı da 16. ve 17. yüzyıllar İstanbul’undaki melâmî hareketinin temel
sosyal tabanını teşkil etmiştir (Ocak, 2014; Gölpınarlı, 1931; Çiftçi, 2004).
Hacı Bayrâm Velî’nin bu çalışma açısından en önemli özelliği Bayramilik yolunun,
Nakşibendî-Halvetî terkibi olması ve kendisinden sonra ikinci devre olarak
15 Bu faaliyet Türk tasavvuf geleneğinde, fütüvvetin bir esası olarak Hoca Ahmed Yesevî ve Ebu’l-Hasan
Harakânî gibi sûfîlerde de görülmektedir.
16 Örneğin; Yakub-ı Helvâî (helvacı), Ahmed-i Sârban (deveci), Hasan-ı Kabâdûz (terzi), Kaygusuz Alâeddin
(debbağ), İdrîs-i Muhtefî (terzi ve tüccar), Hacı Kabâyî (elbiseci), Lebenî Beşir Ağa (sütçü).
222
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
adlandırılan melâmîliğin gelişmesidir. Literatürdeki üçüncü devre melâmîlik ise
Seyyid Muhammed Nûru’l-Arabî (v.1888) ile başlamıştır. Muhammed Nûr’un
tuttuğu yolun Nakşibendi Melâmiliği olarak adlandırılması da konumuz açısından
dikkate değerdir. Zîra Nakşibendiyyenin kabul ettiği kelimât-ı kudsiyyenin önemli bir
prensibi de “halvet der-encümen”dir.
Halvet-der encümen ve melâmet anlayışının iktisadi ve sosyal hayattaki yansımasının
(Keskin, 2022b) kaynağı olarak şu ayet gösterilir: “Öyle erler vardır ki, ticâret
ve alışveriş onları Allah’ı zikretmekten, namazı ikameden ve zekâtı vermekten
alıkoyamaz…” (Nûr, 24/37)
Gölpınarlı’ya göre, melâmilerin halk içinde hizmet prensibi, esnafı ve sanat erbabını
teşkilâtlandıran fütüvveti oluşturmuştur. Melâmet ehlinin en kesin özelliği ve
(diğer) sûfîlerden farkı, halktan ayrılmamaları, Tanrı’ya ulaşmanın zikirle, rüyalarla,
geleneklerle, törenlerle olmayacağını, bu amaca, gönül alçaklığı, Hakk’a bağlanmak ve
halka hizmetle erişileceğini kabul edişleridir ve bu ana prensip, melâmet ideolojisini
halka yayan, esnafı ve sanat erbâbını teşkilatlandıran fütüvveti meydana getirmiştir
(Gölpınarlı, 1931).
Fütüvvet hareketinin kurucularından sayılan Ebu’l-Hasan Harakânî (v. 1034) tasavvuf
tarihinde müstesna bir yere sahiptir. Harakânî sûfî tecrübesinin somut hâlinin
fütüvvet olduğunu, bunun da üç temel unsurunun “cömertlik, şefkat ve halktan
müstağni/Hakk’a muhtaç olmak” olduğunu ifade etmektedir (Özköse, 2017). Harakânî
Türklerin Anadolu’ya 1071 Malazgirt Zaferi ile girişinden yarım asır kadar önce
dervişleriyle birlikte gelmiş ve bu topraklardaki insanların gönüllerini mayalamaya
başlamış, 1075’te 1. Süleyman Şah tarafından resmen kurulacak olan Anadolu
Selçuklu Devleti’nin mânevî temellerini inşa etmiştir. Tarikat silsilelerinde önemli bir
halkayı temsil eden ve Bayezîd-i Bistâmî’nin rûhâniyetiyle (üveysi yolla) beslendiği
kabul edilen Harakânî; Nakşibendiyye, Halvetiyye, Kâdiriyye ve Mevleviyye gibi pek
çok tarikata kaynaklık etmiştir (Seyhan, 2013).
Fütüvvet ve buna bağlı bir kavram olan mürüvvet, hakka riayet etmeyi, helâlinden
kazanıp yemeyi ve yoksullara harcamayı; doğru yolda ve hayır üzere bulunmayı,
kimseyi incitmemeyi, geçimde iktisatlı olmayı, sıkıntılara karşı direnmeyi
içermektedir (Gölpınarlı, 1985; Anadol, 1999). Fütüvvet ehlinin, zamanlarında hırfet
ve san’at erbabını teşkilatlandırıp bir disiplin kurması, yardımlaşmayı en geniş bir
tarzda sağlaması, hiç şüphe yok ki tasavvufun müspet tesirlerinden biri ve belki de en
önemlisidir (Gölpınarlı, 1985). Afîfî’ye göre, fütüvvet, neredeyse doğuşundan itibaren
tasavvuf ile birleşmiş ve onun rengini kazanmıştır (Afîfî, 2000; Bergen, 2014).
Harakânî’den yetişmiş olan Ebu Ali Farmedî (v. 1084)’nin müridi Yûsuf-ı Hemedânî
(v.1140)’nin talebesi olan ve Arslan Baba’dan -melâmet hususunda- feyiz alan Ahmed
Yesevî (v.1166) de yanlış fikirlerin bulunduğu bir ortamda; doğru İslâm anlayışını,
223
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Türk diliyle ifade eden aksiyoner tasavvufun öncülerindendir. Bu anlayışta, tasavvufun
insan ruhunu kuşatan sonsuz güzellikleri ile; cesur, iyiliksever, teşkilatçı ve aksiyoner
Türk seciyesi birleşmiş ve asırlara damgasını vuran büyük bir Türk-İslâm medeniyeti
vücuda getirilmiştir (Türer, 1996).
Yesevî’nin melâmet anlayışı, “pasif ve körü körüne bir itaatin îcab ettirdiği şuursuz,
uyuşuk, afyonlu ve dünyadan kaçan bir tevekkül değil… insandaki irade ve tefekkür
gücünü, maddi ve manevî enerji unsurunu kontrollü ve uyanık tutmak, bunları
mutedil ve verimli bir çizgiye getirmek suretiyle toplumda ihtiyaç duyulan sahalara
kalifiye eleman transferini gerçekleştirerek dünyayı kovalayan aktif bir tevekkül”
(Gündüz, 1998: 190) niteliğindedir.
Bir yandan kolonizatör Türk dervişlerini Anadolu’ya gönderirken diğer yandan kendi
el emeği, göz nuru tahta kaşık ve kepçeleri satarak geçim yolu tutan Yesevî, Horasan/
Melâmetîlik ekolünün kilit şahsiyetlerindendir. 1166 yılında Hakk’a yürüdüğünde
talebelerinin 99 bini bulduğu rivayet edilen Yesevî, talebelerini tebliğ ve irşad için
Uzakdoğu’dan Avrupa’ya kadar göndermiştir. Yesevî ve onun yolunu takip edenler,
tembellik/pasiflik iddialarının aksine, insanın hem ruh dünyasında hem sosyal
hayatta gerçek bir dinamizmi temsil ederek; Orta Asya’da, Kafkasya’da, Horasan’da,
Anadolu’da, Balkanlar’da İslâm’ın yerleşmesinde önemli rol üstlenmişlerdir (Türer,
1996; Ocak, 1996).
Kur’an’da fütüvvet veya fetâ kelimesi (fitye ve feteyât olarak geçer) genç, yiğit, delikanlı,
yardımcı, hizmetkâr gibi anlamlardadır. (Nisâ 4/25; Yûsuf 12/30, 36, 62; Kehf 18/10,
13, 60, 62; el-Enbiyâ 21/60). Bu ayetlerdeki bağlam ise baskılara ve ağır şartlara
rağmen insanın inancını ve iffetini koruması, müminlere dost ve yardımcı olmasıdır.
Yeni fetâlar yiğit, cömert ve iffetli insanlardır (İnsân, 76/8, Mâide, 5/2, Nûr, 24/30-31).
Halk nezdinde önemli bir karşılığı olan yiğitliği, Kur’an’daki fetâ ile irtibatlandıran
sûfîler bunu bir tasavvuf terimi olarak kullanmışlardır. Kur’an’da ahilik de fütüvvet
gibi kelime kökü olarak bulunabilmektedir. Zaten fütüvvet de uhuvvet ve mürüvvet
kavramlarıyla ilişkilidir. “Müminler ancak kardeştirler, öyleyse iki kardeşinizin
arasını düzeltin, Allah’a itaatsizlikten sakının ki rahmete eresiniz.” (Hucurat 49/10).
Bir başka ayette de şöyle der: Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı, yakınlara cömert
olmayı emreder; hayâsızlığı, kötülüğü ve haksızlığı yasaklar. İşte Allah, düşünüp
anlayıp tutasınız diye size böyle öğütler veriyor (Nahl 16/90).
Tasavvuf klasiklerinin pek çoğunda fütüvvet bahsi yer almaktadır. Bu eserlerde
fütüvvet bir güzel ahlâk çerçevesi ya da tasavvufi bir pratik, hal ya da makamdır.
Cömertlik, cesurluk, hizmet gibi vasıflar hakiki bir sûfîde de bulunmaktadır. Bu
nedenle sûfî aynı zamanda bir fetâ da olarak görülmüş, zamanla fütüvvet ile tasavvuf iç
içe geçmeye başlamıştır. Fütüvvetle ilgili ahlâkî nitelikler bir sûfînin de meziyetleridir.
Fütüvvete yüklenen anlamlara bakılacak olursa şunlar söylenebilir: Fütüvvet, cömert
224
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
olmak, doğru olmak, helal yemek, insanların hatalarını örtmek, kendini makbul
görmemek, sözünde durmak, olduğundan farklı görünmemek, kötülük edene iyilik
etmek, kardeşini kendine tercih etmektir. Buna isâr da denmektedir. Fütüvvet kişinin
herkesle iyi geçinmesi, sofrasında mümini de kâfiri de doyurabilmesidir. Fütüvvet,
dilenciden veya yardım isteyenden kaçmamaktır. Fütüvvet, insanlara eziyet etmemek,
bol bol ikramda bulunmaktır. Bir ziyafet verildiğinde hayvanları dahi unutmamaktır.
Tasavvufta fütüvvetin gereği olan yiğitlik, insanın nefsine karşı tavrının da bir
ifadesidir. Yiğit kişi nefsinin arzularına karşı çıkabilen, öfkesini yenebilen, iradesine
sahip olabilen, hırslarını dizginleyebilen kişidir (Uludağ, 2023).
Fütüvvet teşkilatı Abbâsî halifesi Nâsır lidînillah döneminde, Şeyh Şihabüddin
Sühreverdi öncülüğünde kurumsallaşmıştır. Ancak, kavramsal ve mânevî çekirdek
olarak Resulullah’a kadar götürülebilir. Hatta temel prensipler olarak her peygamberin
fütüvvete örnek özelliklerinden de bahsedilmektedir. Erdemli insanların katıldığı
etkin bir sosyal müesssese olan ‘Hılfu’l-Fudûl’ cemiyetine katılanların da cahiliye
dönemindeki, üstün meziyet ve yiğitlikleriyle bilinen ‘fetâ’ karakterli insanlar olduğu
söylenebilir (Bayram, 1986).
Fütüvvetin ilk teşkilatlanmaya başladığı Halife Nâsır (v.1225) döneminde; fütüvvet
ehli her sanatın peygamberlerden bir pîri olduğuna inanmışlar, aralarında örgütlenip
disiplin içinde mesleklerini icra etmişler, birbirlerini kardeş bilmişlerdir. Ahi
teşkilatının ise fütüvvet hareketinin 13. yüzyılda Anadolu’daki uzantısı olduğu ve Türk
hayat tarzının, İslâm’ın fütüvvet değerleri ve gelenekleriyle beslenmesinden oluştuğu
da yaygın bir görüştür.
b. Ahi Teşkilatı
Ahilik kavramının ve teşkilatının kökeninde Arapça’daki ‘ahi’ (kardeşim) ya da
Türkçe’deki ‘akı’ kelimesinin bulunduğu düşünülmektedir. Akı da yine feta gibi yiğit,
cömert, genç delikanlı anlamına gelir. Ahilik, fütüvvet anlayışının ve teşkilatının,
tarihsel süreç içinde Anadolu ve civarındaki bir uzantısı ve teşkilatlı bir görünümü
olarak da kabul edilir.
İktisatla tasavvufun iç içe geçtiği teşkilat, 13. yüzyıldan itibaren etkili olmuş, iktisadî
ahlâkın yaygınlaştırılmasının yanında ihtiyaca göre zamanla ilmî, kültürel, sosyal,
idarî ve askerî işlevler de yüklenmiştir. Fütüvvet ve ahîlik teşkîlâtları, tasavvuf-iktisat
ilişkisinde en belirgin örneklerdir. Ahiliğin temel ilkelerini yemin metninde görebiliriz.
Bunlar: çalışmanın ibadet sayılması, helal lokma, kul hakkına riayet, ölçü ve tartıda
doğruluk, güven, cömertlik, fedakârlık, kanaatkârlık, müşteriye iyi davranma, kaliteli
mal üretimi ve mesleğe bağlılıktır. Ahi şecerenameleri de mesleklerin pirlerinden,
esaslarından ve ahlâkından bahseden yönetmelikler gibidir.
225
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Batı iktisadının ve toplumunun insan modeli olan burjuva, ‘homo-ekonomikus’ yani
ferdi çıkarlarını ve kârını artırma peşindeki insanı ifade eder. İslâm iktisadının insan
modeli ise mü’min, ‘insan-ı kâmil’ veya ahîdir. Yani kaynağı Kur’an olan, diğergâm,
hizmet ehli, kanaatkâr insandır. İslâm toplumunun temelinde bu zihniyet olduğundan
sömürgeci anlayış, sınıf mücadeleleri ve burjuva ortaya çıkmamış, kapitalistleşme
gerçekleşmemiştir (Tabakoğlu, 2005).
Fütüvvet ve ahîlik teşkîlâtı, ekonomik faaliyetlerin ve mesleklerin İslâm’ın ahlâkî
ilkelerine bağlı olarak yürütülmesi, sosyal yardımlaşma ve hizmet alanlarında çok
önemli tecrübeler oluşturmuştur. Fütüvvet yönüyle tasavvuf hareketi de tekkeye
hapsolmuş, sosyal hayattan kopuk, münzevi bir anlayışı teşvik etmemiştir. Aksine
İslâm toplumlarında âdil bir iktisâdî bölüşüm ve kalkınmayı, hak ve özgürlük temelli
bir toplumsal değişimi temsil etmiştir. Genellikle esnaflık teşkîlâtının dış çatısını
loncalar, iç cephesini fütüvvet oluşturmuştur (Ülgener, 2006).
Melâmilik ve fütüvvetle ilişkili bir teşkilat olan Ahîlik, tasavvuftan beslenmiş ve güçlü
olduğu dönemlerde iktisadi ve sosyal hayatı şekillendirmiş önemli bir kurumdur. Ahî
Evran’ın şeyhi Evhadüddîn-i Kirmânî de fütüvvet yolunun kurucu büyüklerinden
Ebû Hafs Şehâbeddin Ömer es-Sühreverdî (v.1234.)’den yetişmiş bir melâmî olarak,
müritlerinin halktan bir şey talep ve kabul etmelerini yasaklamış, aksine halka ve
muhtaçlara vermeyi emreden cömertlik geleneğini devam ettirmiştir (Azamat, 1995).
Türk kültürü, zevki ve töresi ile İslâm fütüvveti ve geleneklerinin kaynaşmasının
bir ürünü olup Türk fütüvvet hareketi olarak da isimlendirilen Ahîlik, dinî ve
siyâsî bakımdan Abbâsî Halifesi en-Nâsır li-Dînillah (v.1225)’ın kurduğu fütüvvet
teşkilatının bir uzantısı olarak ortaya çıkmıştır. Anadolu Selçukluları zamanında, I.
Gıyasuddin Keyhüsrev (v.1211)’in, hocası Şeyh Mecdüddin İshak (v.1221)’ı Halife’ye
göndererek siyâsî ve kültürel ilişkiler başlatması ve fütüvvet şeyhlerini Anadolu’ya
celbetmesi neticesinde, Ahî Evran Şeyh Nasırüddin Mahmud ve onun hocası Şeyh
Evhadüddin Kirmânî önderliğinde, Anadolu’daki sosyal, kültürel, sınâî, ticari ve siyasi
şartların etkisiyle teşekkül etmiş ve gelişmiştir (Bayram, 2006; Tabakoğlu, 2005).
Ahî Evran’ın, tasavvuf meşrebinde şeyhi Evhadüddin Kirmânî gibi melâmet yolunu
tutmuş olması, Ahîliğin iş ve sanat ahlâkının büyük ölçüde melâmîliğe dayandığını
gösterir. Ahîlik ülküsündeki kendini topluma adama ve topluma hizmet aşkı, karşılık
beklemeksizin yolcuya, düşküne, muhtaca yardım elini uzatma, yedirme, içirme,
barındırma gibi uygulamalar melâmet felsefesinden alınmıştır (Bayram, 2006).
Bu çalışma açısından önemli olan, fütüvvet ve Ahîlik teşkilatlarının etimolojisi ve
tarihsel süreçte ortaya çıkışı değil, beslendiği ve taşıdığı tasavvufi ahlâkın ekonomi
üzerindeki etkileridir. Konuya bu açıdan yaklaşıldığında melâmîliğin elinin emeğiyle
geçinmek ve fütüvvetin cömertlik/îsâr prensiplerinin Ahî teşkilatına yansıdığı
226
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
görülmektedir. Bunlar da tasavvufa doğal olarak Kur’an’dan ve nebevî ahlâktan
gelmiştir.
İktisadi hayat, tasavvuf ve ahlâkın iç içe geçtiği fütüvvet ve Ahîlik gibi kurumlar 13.
yüzyıldan itibaren Anadolu’da ortaya çıkan ve Osmanlı Devleti’nin kurulmasında
etkin rol oynayan, teori ile pratiğin bir arada bulunduğu teşekküllerdir (Saruhan,
2003). Günümüz modern dünyasında da çoğunlukla esnaf dayanışması, üretimde
kalite ve standardizasyon ve sosyal güvenlik gibi dar bir çerçevede ele alınan Ahîlik;
Kur’an’daki uhuvvet ve îsâr gibi değerler üzerine kurulmuş ve tahrif olmamış tasavvuf
anlayışını esas alarak beldelerin ve toplumların inşâsında çok yönlü işlevler icra etmiş,
ahlâkî değerleri topluma ulaştırmada güçlü bir araç olmuştur.
Ahîlikte çalışmanın teşviki kapitalist rekabetçilik çerçevesinde çok üretim ve tüketim
için olmamıştır. İhtiyaç kadar üretmek ve tüketmek esas olmuş ve ihtiyaç fazlası
paylaşılmıştır. Her ne kadar, ahîye çalışmak, bir sanat sâhibi olmak emredilmişse de
üretim, “kanaat ve tevâzu” ölçülerine bağlı olarak, “hırs” ve “tamah”tan uzak, ağır ağır
ilerlemiştir (Güllülü, 1977).
Gittikleri bölgenin îmar ve emniyetiyle meşgul olan ve tesis ettikleri merkezlerle
İslâm’ı ve Türk dilini öğreten, köylere kadar yayılarak ticarete hakim olan ve sosyal
dayanışmayı güçlendiren gönüllü muhacirlere sahip olan ahîler Türk Devleti’nin en
büyük kuvvetini temsil etmiştir (Sevinç, 1978). Osmanlılarda ekonomik yapı, sanat
faaliyetleri ve esnaflık, Ahîlik de dahil olmak üzere tasavvuf gruplarınca kontrol
edilmiştir (Yılmaz, 2010). Ahî birliklerinin siyasî fonksiyonlarının en geliştiği dönem
Anadolu’da merkezi otorite yapısının dağıldığı “Beylikler Dönemi” olmuştur (Güllülü,
1977).
Osmanlı Devleti’nin ve toplumunun oluşmasında da “gaziler, abdallar ve bacılar”
ile birlikte önemli bir yere sahip olan ahîler, sultanları da etkilemiştir. Şeyh Edebâli
(v.1326) ve I. Murad (v.1389) Ahî önderleri olup, ilk Osmanlı vezirleri ve yeniçeri
birlikleri arasında da ahîlerin yer aldığına dair görüşler mevcuttur (Tabakoğlu,
2005). Uzunçarşılı da “Aşıkpaşazâde Tarihi”ne dayanarak, Osmanlı Devleti’nin temeli
atılırken, Ahîlikten ve Ahî reislerinin nüfuzlarından istifade edildiğini söylemiştir
(Uzuncarşılı’dan aktaran: Anadol, 1999).
Ahîler sanayide sadece imalatçı kârı ile satış yaparak, üretici ile tüketiciyi buluşturmuş,
aracı sınıflar ortaya çıkmayıp sermaye birikimi olmadığından kapitalizm
gelişememiştir. Ahî birliklerindeki hazine konumunda bulunan ”orta sandığa” ait
gelir ve giderler incelendiğinde bu birliklerin yoksul, yetim ve dullar için adeta bir
sosyal sigorta/yardım kurumu gibi çalıştığı, ayrıca bu birliklerin köprü onarımı, yol
yapımı gibi bazı kamu yatırımlarına da katıldığı görülmektedir. Üretim süreçleri,
kalite, fiyatlandırma gibi hususlar da Ahî yöneticilerin önerileri ile devlet tarafından
onaylanmıştır (Güllülü, 1977).
227
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ahîlik, özünü Türk-İslâm evren tasavvuru ile bilgi-beceri sisteminden almakta olup
burada zengin ile fakir, üretici ile tüketici, işgücü ile sermaye ve millet ile devlet
arasında iyi ilişkiler ve denge vardır (Durak ve Yücel, 2010).
Ahîlik, üretmeden tüketmeye, ihtiyaç fazlasını tüketmeye, haksız rekabete, güçlünün
zayıfı sömürmesine, haksız kazanç sağlamaya, insanları kandırmaya ve diğer ahlâki
olmayan davranışlara karşıdır (Durak ve Yücel, 2010). Ahîlik modelinin temelinde
insanların birbirini sevmesi, sayması, birbirine yardım etmesi, fakir ve yoksulu
gözetmesi, iş hayatında ahlâki kuralları esas alması vardır. Hilesiz iş, sağlam mal,
ölçülü kazanç, adil bir kalite kontrol sistemi bu modelin vazgeçilmez esaslarıdır. Ahî
teşkilatında üretim, ihtiyaca göre ayarlanmıştır. İhtiyaçların sürekli kamçılanarak
tüketimin çoğaltılmasına ve israfa karşı olan Ahîlik teşkilatında bunu sağlamak için
gerektiğinde üretim kısıtlamalarına gidilmiştir (Ekinci, 1989).
Ahîliğin doğrudan ve dolaylı iş ahlâkına yönelik ilkeleri; kanaatkâr olma, iddihar
(biriktirme) yapmama, iş bölümü, çalışma azmi ve alınterinin önemi, yardımlaşma,
kalite ve standardizasyon, piyasanın kontrolü ve tüketicinin korunması, doğruluktan
ayrılmama, cömert ve misafirperver olma, yalan söylememe, utanma duygusu ve
eline, diline, beline sahip olma şeklinde sıralanabilir (Erdem, 2004). Ahîler bir taraftan
kendi meslekleri ile ilgili ilkelere uyarken diğer taraftan da fert-toplum, millet-devlet
bütünlüğü için ortak toplumsal ilkelere uymaktadırlar. Bu yönüyle Ahîlik sanat,
ticaret ve meslek ile olgun kişilik, ahlâk ve doğruluğun iç içe girmiş bir bileşimidir
(Tatar ve Dönmez, 2008).
Tabakoğlu’na göre ahîler, bize mahsus bir iktisat süjesi oluşmasına katkıda
bulunmuşlardır. Batı medeniyeti ve kapitalizmini oluşturan en önemli faktör
burjuva zihniyeti iken bizim içtimâî-iktisadi hayatımızı büyük ölçüde ahî zihniyeti
yönlendirmiş, bundan dolayı bizde kapitalizmi oluşturan sömürgeci faaliyetler ve
sınıf mücadeleleri görülmemiştir (Tabakoğlu, 2018).
Ahîler bulundukları şehrin maddi ve mânevî imarına da çok önemli katkılar
sunmuşlardır. Zaviye vakıfları ile çok sayıda dini ve sosyal amaçlı eser inşa ederek
halkın dertlerine derman olmaya çalışmışlar; şehirde eğitim, kültür ve ticaret hayatına
katkı sağlamışlar, bulundukları yerlerde güvenliği tesis etmişlerdir (Erdoğan, 2011).
Ahîlikte insan-insan, insan-eşya, insan-tabiat ilişkilerinin ana ekseni, insanın dünyaahiret mutluluğuna göre düzenlenmiştir. Bu yaklaşım, ahîlerin dengeli bir hayat
anlayışı geliştirmelerini sağlamıştır (Durak ve Yücel, 2010). Ahîlik felsefesine göre
bütün insanlar, eşya, tabiat ve dünya, Allah’ın bütün insanlığa bahşettiği emanet
konumundadır. Dolayısıyla emeğin ve tabiatın sömürülmemesi, aralarında adalet ve
denge ilkeleri korunarak bireysel ve toplumsal refah ve huzurun sağlanması esastır
(Ekinci, 1989, Durak ve Yücel, 2010).
228
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Tarihsel süreçte, güçlü olduğu dönemlerde topluma iktisadî ve idarî süreçlerde büyük
katkılar sunan Ahîliğin bu çalışma açısından önemi, bu teşkilatın tasavvufi değerler
üzerinde yükselmesi ve çoğunluka sûfîlerin önderdiğinde ya da işbirliğinde faaliyet
göstermesidir.
Günümüzde Ahîlik tecrübesinden istifade edilmek istendiğinde, yapılması gereken,
tarihi geriye döndürmeye çalışmak ya da merasimleri taklit etmek değil, Ahîliğin
başarılı olduğu dönemlerde olduğu gibi, Kur’an ahlâkını ve tasavvufî değerleri
yeni sanayi, teknoloji ve ticaret şartlarındaki günümüz ekonomisinin ve insanının
ihtiyaçlarına uygulamak olmalıdır. Zîra 13. yüzyıldan beri dünya ve insanlar değişmiş,
farklı ilimler ve meslekler ortaya çıkmış, toplum ve devlet yapıları gelişmiştir.
Değişmeyen ise insan fıtratına bağlı kronik problemler ile bunlara çözüm teşkil
edebilecek değerlerdir.
Bu kapsamda Ahîliğin, esnaf işbirliğine indirgenmemesi; îmar, iskân ve inşa
faaliyetleriyle şehirler kurmuş ve yönetmiş, helal rızk arayışı ile ziraat, zanaat, sanayi ve
ticaret faaliyetlerinde yer almış; siyâsî, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatı bütünlüklü
bir şekilde kuşatmış; insan gönlünü, aileyi, mahalleyi ve şehri birlikte ihyâ ve îmara
yönelmiş bir yaşama ve teşkilatlanma biçimi ve hayata dair çok yönlü bir paradigma
olarak hatırlanması daha doğru ve faydalı olacaktır.
Sonuç
Çalışmada ele alınan kavram ve uygulamalardan anlaşıldığına göre, Ahilik
tasavvuftan iktisada ulaşan bir yol olarak tanımlanabilir. Bu çerçevede, değerlerin
ortaklığı açısından bakıldığından ahî de iktisadî hayatın içine yerleşmiş bir sufî olarak
görülebilir.
İktisâdî sûfî veya ahi karakterinin özetle, tasavvufî irfan ve ahlâkı iktisâdî hayata
taşıyan ve ekonomik imkânları tasavvuf yolunda bir vasıta olarak kullanan insan
olduğu söylenebilir. Bu, irrasyonellik tenkidine takılmayıp modern ekonomik
kalıpları aşan; ‘helâl lokma, rızık, hizmet, bereket’ gibi kavramları da dikkate alarak
İslâm’ın özüne uygun bir iktisat yaklaşımı sergileyen, iktisadı kâinatın varlık maksadı
ve dengesiyle bağlantılandıran insan karakteridir.
İktisadi sûfîyi ya da bir ahiyi iktisâdî tavır ve faaliyete yönelten temel motivasyon
unsurlarının; Kur’ân ve sünnete ittibâ, mâlî ibâdetleri yerine getirme, helâl kazanç, kul
hakkına riâyet, kimseye yük olmama ve el açmama, örnek teşkil etme, sadaka-i câriye
ve vakıf hizmetleri, Hakk’a hizmet anlayışı, tekke ve zaviyenin idâmesi, iktisâdî sahada
eksiklikleri giderme, dînî değerleri iktisâdî ve sosyal hayata taşıma, dünyayı mâmur
etme, güzelleştirme ve dengeyi koruma, hareketten berekete ulaşma, dürüst tacir
mertebesine erişme, tarihsel ve toplumsal misyon, mânevî vazife, İslâm’ın yayılması
için bir tebliğ ve irşad aracı, siyâsî ve iktisâdî nizam kurma, hürriyeti muhafaza etme,
229
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
esmâ tecellisi, Hakk’a yaklaşma, insanların hâliyle hâllenme, mürşidin verdiği sülûk
temrini/hizmet ve mâneviyatını gizleme ihtiyacı olduğu söylenebilir.
Ahinin benimsediği ‘tasavvuf iktisadı’ ise şöyle tanımlanabilir: Belirli bir maksada
yönelik olarak, ölçülü ve dengeli yaratılmış varlığın Hak olduğunu bilerek dikkatli
yaşamak, her eşyâda ve zerrede Hakk’ın izini sürmek ve hakkını vermek, helâl
lokma yemek ve maddî/mânevî tüm rızıkları yerinde kullanmak, dünyevîleşme ve
ruhbanlaşmaya karşı madde-mâna dengesini kurarak adâlet ve tevhidi gerçekleştirmek,
varlığa tâzim ve merhamet duyarak her an bir hizmet ve faydalı iş peşinde olmak, tüm
varlığın iyiliğini, kemâlini istemek; tüm kâinatı ve hayatı hakîkî varlık olan Allah ile
okumaktır.
Ortak değerlere sahip bir melâminin, fetanın ya da ahînin, daha genel bir ifadeyle
güzel ahlâk örneği olarak iktisadi ve sosyal hayata karışan sûfînin genel özellikleri
şöyle de özetlenebilir:
Onlar, düşünce ve davranışlarında, iman esaslarını ve tasavvufun insan ve varlık
anlayışını dikkate almışlardır. Mesleklerini en iyi şekilde yapmışlardır. Helal lokma
kazanmış, yemiş ve paylaşmışlardır. Tüketim girdabına kapılmamışlardır. Ticarette
doğru ve güvenilir olmuşlardır. Parayı bir araç olarak görmüşler, malik değil emanetçi
olduklarını idrak etmişlerdir. Dünyadan ellerini değil gönüllerini çekmişlerdir. Halk
içinde Hak’la birlikte olmuşlar, halka hizmeti Hakk’a hizmet olarak görmüşlerdir.
Gayretli bir mütevekkil, kanaat, şükür ve rıza ehli, cömert, isar ve fakr sahibi
olmuşlardır.
Ahilik duasında yer alan sözler de yine aynı değerlere işaret etmektedir: “Ey Rabbimiz,
Bizi haramlardan, açlıktan, yokluktan, bereketsizlikten ve kul hakkından koru. Kanaat
etmeyi, gözü tok, gönlü zengin olmayı, veren el olmayı nasip eyle. Rızkımızı helal
eyle ve bize kolaylaştır. Esnafımızı ölçüye ve tartıya dikkat eden, doğru ve güvenilir
kimselerden eyle. İsraftan, cimrilikten, acizlikten, tembellikten, haddi aşmaktan sana
sığınırız. Amin.”
Kaynakça
Afîfî, Ebû’l-Alâ, Tasavvuf - İslâm’da Mânevî Hayat, (Trc. Ekrem Demirli, Abdullah Kartal), İstanbul, 2009.
Affâne, Hüsameddin, Müslümanın Ticâret Ahlâkı, (Çev. Servet Bayındır), Beyaz Karınca Yay., İstanbul,
2011.
Ahmed Yesevi, Dîvân-ı Hikmet: Hoca Ahmed Yesevî, (Ed. Mustafa Tatcı), (Trc. Hayati Bice), Hoca Ahmet
Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi, Ankara, 2016.
Ak, Ahmet, “Tevhidî Düşünce Açısından İlim Dallarının Yeniden İnşâsı - Ticâret, Muhasebe ve Hukukun
Yeniden İnşâsı”, Tevhidî Düşünce Işığında İlim Dallarının Yeniden İnşâsı Şûrâsı, (Ed. Mustafa Alişarlı,
Osman Şimşek), İlmi ve Metodolojik Araştırmalar Merkezi, 2018.
Akgündüz, Ahmed, Arşiv Belgeleri Işığında Somuncu Baba ve Neseb-i Âlîsi, es-Seyyid Osman Hulusi Efendi
Vakfı Yay., İstanbul, 1995.
230
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Algar, Hamid, “Gucdüvâni, Abdülhâlik”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C: 14, İstanbul, 1996.
Altunkaya, Mustafa, Sûf Hareketi Tarihi, Çıra Akademi Yay., İstanbul, 2017.
Anadol, Cemal, Ahîlik Kültürü ve Fütüvvetnâmeler, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara,1999.
Arslan, Ahmet, İbni Haldûn’un İlim ve Fikir Dünyası, Vadi Yay., Ankara, 1997.
Attâr, Feridüddin, Tezkiretü’l-Evliya, (Haz. M. Zâhid Kotku), Seha Neş., İstanbul, 1983.
Aydın, Kemal, Gerçek Melâmet ve Yaşadığımız Ortam, Seyyid Muhammed Nûru’l-Arabî Uluslararası
Melâmi Eğitim ve Kültür Derneği, Antalya, 2015.
Azamat, Nihat, “Melâmet”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C: 29, Ankara, 2004, 24-25.
Azamat, Nihat, “Evhadüddîn-i Kirmânî”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C:11, İstanbul, 1995, 518-520.
Bardakçı, M. Necmeddin, Doğuştan Günümüze Tasavvuf ve Tarikatlar, Rağbet Yay., İstanbul, 2015.
Bayrakdar, Mehmet, “İslâm İnanç ve İbadetlerinin Kişiyi Ekonomik Yapmadaki Rolü”, İktisâdî Kalkınma
ve İslâm, (Haz. Ahmet Tabakoğlu, İsmail Kurt), İslâmî İlimler Araştırma Vakfı Yay., İstanbul, 1987, S.
51-63.
Bayram, Mikâil, Tasavvufi Düşüncenin Esasları-Ahî Evren, TDV Yay., Ankara, 2006.
Bayram, Mikâil; Ahî Evren ve Ahî Teşkîlâtının Kuruluşu, Konya, 1991.
Bayram, Mikâil, “İslâm’da ve İslâm Dünyasında Fütüvvet Hareketi”, Kelime, Konya, 1986, 43.
Bergen, Lütfi, İsyandan Dirliğe: Anadolu’da Yerli Olmak, Ebabil Yay., Ankara, 2011.
Bergen, Lütfi, Kent-İslâm ve Kapitalizm, Doğu Kitabevi, İstanbul, 2014.
Bergen, Lütfi, Kenti Durduran Şehir, MGV Yayınları, Ankara, 2016.
Bolat, Ali, “Kuşeyrî’de Melâmet ve Bir Mülâhaza”, Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, S: 12,
Ankara, 2004, 111-222.
Bolat, Ali, Bir Tasavvuf Okulu Olarak Melâmetîlik, İnsan Yay., 2011, İstanbul.
Bolat, Ali, “Muhâsibi’nin El-Mekâsib’i Bağlamında Tasavvufta Dünyaya Bakış ve Hakîkî Zühd Anlayışı”,
Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma D., C. 4, S. 11, Ankara, 2003, S. 177-196.
Bulut, Mehmet, “Ahlâk ve İktisat”, Adam Akademi, 5/2, Ankara, 2015.
Bursalı Mehmed Tahir Bey, Menakıb-ı Şeyh Seyyid Hâce Muhammed Nuru’l-Arabi (Beyan-ı Melâmet ve
Ahval-i Melâmiyye), (Haz. Mustafa Tatcı ve Burak Anılır), H Yay., İstanbul, 2014.
Cebecioğlu, Ethem, Hacı Bayram Velî, Kültür Bakanlığı, Ankara, 1991.
Cebecioğlu, Ethem, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ağaç Kitabevi Yay., İstanbul, 2009.
Chapra, Muhammad Umer, İslâm ve İktisâdî Kalkınma, (Çev. Âdem Esen), İstanbul, 2002.
Coşan, M. Es’ad, Hz. Ali Efendimizden Vecizeler, Sehâ Neşriyat, İstanbul, 1995, S. 55.
Coşan, Mahmud Es’ad, “Ahmed-i Yesevî Hazretleri”, Ahmed-i Yesevi-Hayatı, Eserleri, Tesirleri, (Haz.
Mehmed Şeker, Necdet Yılmaz), Seha Neşriyat, İstanbul, 1996, 13-49.
Coşan, Mahmud Es’ad, “İmâm-ı Âzam ve Tasavvuf ”, Tarihî ve Tasavvufî Şahsiyetler, (Ed. Necdet Yılmaz),
Server İletişim, İstanbul, 2011
Coşkun, Ahmet, “Buharî’nin Sahih’indeki Bazı Rivayetlerde ve Bab Başlıklarında Rızık ve İktisat”, Erciyes
Ü. Sbe Dergisi, S: 4, Kayseri, 1990, 273-284.
Coşkun, Ahmet, “Gazâlî’nin Ahlâk ve İktisat Görüşü”, Erciyes Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi D., S. 6, Kayseri,
1989, S. 219-235.
Çağlar, Ali İhsan, 15. Yüzyıl Mâverâünnehr’inde Nakşîliğin Sosyo-Ekonomik Yapısı: Hâce Ahrâr ve Dönemi
(1450–1490), Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi SBE, Ankara, 2015.
Çiftçi, Cafer, “Osmanlı Toplumunun İktisat Zihniyetinde Tasavvufun Etkisine Dair Düşünceler”, Bursa’da
Dünden Bugüne Tasavvuf Kültürü-3, Bursa, 2004, 167-183.
Çiloğlu, Hüseyin Salâhî, Ahmed Âmiş Efendi, Seçil Ofset, İstanbul, 2015.
231
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Çolak, Abdullah, “İslam’ın İktisâdî Prensipleri”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, C: 3, S: 4, 2003,
29-49.
Demir, Fahri, İslâm Hukukunda Mülkiyet Hakkı ve Servet Dağılımı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara,
2003.
Demirci, Mehmet, Hadislerle Tasavvuf Kültürü, Vefa Yay., İstanbul, 2009.
Demirci, Mehmet, Sorularla Tasavvuf ve Tarîkatler, Damla Yay., İstanbul, 2004.
Durak, İbrahim ve Yücel, Atilla, “Ahîliğin Sosyo-Ekonomik Etkileri Ve Günümüze Yansımaları”, Süleyman
Demirel Üniversitesi İİBF Dergisi, C: 15, S: 2, 2010, 151-168.
Durning, Alan, “Tüketim Çılgınlığı”, (Çev. A. Hakan Ersoy), İktisat ve Din, (Haz. Mustafa Özel), İz
Yayıncılık, İstanbul, 1994.
Ebû’l-Leys Semerkandî, Tenbîhu’l-Gâfilîn, Bostânu’l-Arifîn, (Trc. Ömer Faruk Yılmaz), İpek Yayın Dağıtım,
İstanbul, 2013.
Ekinci, Yusuf, Ahîlik, Sistem Ofset, 2.Baskı, Ankara, 1989.
Er, Şaban, Melâmlik ve Osmanlı Devri Melâmîleri, Kutup Yıldızı Yayınları, İstanbul, 2015.
Erdem, Ekrem, Ahîlik - Ahlâkla Kalitenin Buluştuğu Bir Örgütlenme Modeli, Kayseri Esnaf ve Sanatkârlar
Odaları Birliği, Kayseri, 2004.
Erdoğan, Abdülkerim, Ankara Ahîleri ve Eserleri, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı Kültür Yay.,
Ankara, 2011.
Ersoy, Arif, “Hoca Ahmed Yesevi’nin Sosyal Yapılanmaya Yönelik Yaklaşımları”, Ahmed-i Yesevi-Hayatı,
Eserleri, Tesirleri, (Haz. Mehmed Şeker, Necdet Yılmaz), Seha Neşriyat, İstanbul, 1996, 85-106.
Erşahin, Seyfettin, “Sovyetlerin Vakıf Politikası ve Türkistan’da Vakıfların Kamulaştırılması”, İlim ve Sanat,
S: 48, İstanbul, 1998, 131-143.
Esen, Âdem, “Mevlânâ’da İktisada Dâir Görüşlerden: Fakirlik ve Zenginlik”, Uluslararası Mevlânâ
Sempozyumu (8-12 Mayıs 2007) Bildirileri, Motto Project Yay., C.1, İstanbul, 2010, S. 445-472.
Esen, Adem, Sosyal Siyaset Açısından İslâm’da Ücret Kavramı, TDV Yay., Ankara, 1993.
Eşrefoğlu Rûmî, Müzekki’n-Nüfûs, (Çev. Yaman Arıkan), Saadet Yay., İstanbul, 2013.
Frager, Robert, Kalp, Nefs, Ruh, Gelenek Yay., İstanbul, 2004.
Gazâlî, Ebû Hamîd Muhammed, İhyâ-u Ulûmi’d-Dîn, 4. Cilt, (Çev. Sıtkı Gülle), Huzur Yay., İstanbul, 2008.
Gazâlî, İslâm Ahlâkı, (Trc. Akif Nuri) Huzur Yay., İstanbul, 1991.
Geçit, M. Salih, Ekonomi ve İnanç, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara, 2009.
Gencer, Bedri, “Aşkınlıktan Yüceliğe Tüketim”, Tüketim ve Değerler, (Ed. Recep Şentürk), İstanbul Ticâret
Odası Yay., İstanbul, 2010, S. 27-45.
Geylânî, Abdulkâdir, Fütûhu’l-Gayb, (Çev. Abdulkadir Akçiçek: “Gizliden Sesler”), Alperen Yay., Ankara,
2004.
Geylânî, Abdulkâdir, El-Fethu’r-Rabbânî (Âlemlerin Anahtarı), (Çev. Osman Güman), Gelenek Yayıncılık,
İstanbul, 2010.
Göktaş, Vahit, Hicri IV. Asır Buhârâ’da Tasavvuf: Kelâbâzî Örneği, Meydan Yay., İstanbul, 2008.
Gölpınarlı, Abdülbaki, Melâmîlik ve Melâmîler, Kapı Yay., İstanbul, 2015.
Gölpınarlı, Abdülbaki, 100 Soruda Tasavvuf, Gerçek Yay., İstanbul, 1985.
Gölpınarlı, Abdülbaki, 100 Soruda Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatler, Gerçek Yay., İstanbul, 1969.
Görgülü, Hasan Ali, “İmam Muhammed eş-Şeybânî’nin ‘Kitâbu’l-Kesb’i ve Kazanç Hakkındaki Görüşleri”,
İslâm Hukûku Araştırmaları D., S. 16, 2010, S. 403-432.
Gross, Jo-Ann, “Bir Şeyhin Çok Yönlü Rolleri ve Sezgileri: Siyâsî ve Dînî Otoritenin Sembolik İfadeleri”,
(Çev. M. Mustafa Çakmaklıoğlu), Tasavvuf, S: 2, Ankara, 1999, 155-168.
Gül, Ali Rıza, “İslam İktisat Düşüncesinin Kur’ân’daki Temelleri”, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi
Dergisi, C: 51, S:2, 2010, 27.78.
232
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Güllülü, Sabahattin, Ahî Birlikleri, Ötüken Yay., İstanbul, 1977.
Gündoğan, Mete, Refah Toplumu, Vadi Yay., Konya, 1997.
Günenç, Halil, İslâmî Düşünceler, Emel Yayıncılık, Ty.
Gündüz, İrfan, “Ahmed-i Yesevî’nin Tarikat ve İrşad Anlayışı”, Yesevîlik Bilgisi, (Haz. Cemal Kurnaz,
Mustafa İsen, Mustafa Tatcı), Ahmet Yesevi Vakfı, Ankara, 1998, 189-196.
Güngör, Erol, İslam Tasavvufunun Esasları, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2008.
Gürdoğan, Ersin Nazif, Görünmeyen Üniversite, İz Yayıncılık, İstanbul, 2011.
Gürdoğan, Ersin Nazif, “Tüketim Ekonomisine Karşı Tasavvuf ”, Dünden Bugüne İslâm Dünyasında
Zihniyet Değişiklikleri ve Çağdaşlaşma Problemleri Sempozyumu, 16-17 Haziran 1990, Ensar Vakfı
Marmara Bölge Başkanlığı, Bursa, 1990, S. 167-178.
Gürdoğan, Ersin, Teknolojinin Ötesi, İz Yayıncılık, İstanbul, 1991.
Gürer, Dilaver, Düşünce ve Kültürde Tasavvuf, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2007.
Hacı Bektaş Velî, “Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniyye”, Hacı Bektaş Velî Külliyâtı, (Haz. Gıyasettin
Aytaş), Gazi Ü. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Arş. Merkezi Yay., Ankara, 2010.
Haksever, Ahmet Cahid, Tasavvufa Dâir Güncel Meseleler, Ankara, 2015.
Haksever, Ahmet Cahit, “Geri Kalmışlık Sorunsalı, Sabri Ülgener ve Tasavvuf ”, I. Uluslararası İslâm
Dünyasında Tevhidî Düşünce Şurası, (Ed. M. Halil Çiçek ve Osman Şimşek), İlmî ve Metodik Araş.
Merkezi, Ankara, 2018, S. 65-75.
Usta, Hami, “İş ve Ticaret Ahlâkı”, Ahîlik ve Ticaret Ahlâkı, Trabzon B. Kültür Yay., Trabzon, 1996.
Hatip, Abdulaziz, Tevekkül mü Tembellik mi - İslâm’da Tevekkül ve Çalışma, Nesil Yay., İstanbul, 2006.
İbn Allan, Hâce Ahmed B. İbrahim, Şah-ı Nakşibend, Semerkand Yay., İstanbul, 2006.
İbn İbrahim, İnfak, Beyaz Karınca Yay., İstanbul, 2011.
İzzetbegoviç, Aliya, Doğu ve Batı Arasında İslâm, Nehir Yay., İstanbul, 1994.
Kallek, Cengiz, “Medine Pazarı”, İktisat ve Din, (Haz. Mustafa Özel), İz Yayıncılık, İstanbul, 1994.
Kallek, Cengiz, İslâm İktisat Düşüncesi Tarihi, Klasik Yay., İstanbul, 2004.
Kara, Mustafa, “Hamdûn El-Kassâr”, Tdv İslâm Ansiklopedisi, C:15, İstanbul, 1997, 455, 456.
Karakoç, Sezai, İslâm Toplumunun Ekonomik Strüktürü, Diriliş Yay., İstanbul, 2003.
Kattân, Menna’, İslâm’da Mülkiyet Nizamı, (Trc. Mustafa Varlı), Hilal Yay., Ankara, 1967.
Kayıklık, Hasan, Tasavvuf Psikolojisi, Akçağ Yay., Ankara, 2009.
Kelâbâzî, Ebû Bekir Muhammed, et-Taarruf (Doğuş Devrinde Tasavvuf), (Haz. Süleyman Uludağ), Dergâh
Yay., İstanbul, 1992.
Keskin, Tolga, Sûfîlerin İktisat Anlayışı ve Uygulamaları, İlahiyat Yayınları, Ankara, 2022a.
Keskin, Tolga, “Halvet Der-Encümen ve Melâmet Kavramlarının Fütüvvet ve Ahîlik Teşkilatlarında
Ekonomik Zihniyet ve Uygulamalara Etkisi”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, Aralık
2022, S: 104, Ankara, 2022b, S. 349-373.
Kılıç, Mahmud Erol, Tasavvufa Giriş, Sûfî Kitap, İstanbul, 2012.
Kızıler, Hamdi, “Osmanlılarda İlk Yerel Mânevî Oluşum: Hacı Bayrâm Veli ve Bayrâmiyye Ekolünün
Anadolu’ya Etkisi”, Ankara Üniversitesi OTAM, S: 32, Ankara, 2012, 67-80.
Lâ’lîzâde Abdülbâki, Sergüzeşt¸ (Haz. Tahir Hafızalioğlu: “Aşka ve Âşıklara Dair-Melâmi Büyükleri”),
Kaknüs Yay., İstanbul, 2001.
Lâ’lîzâde Abdülbâki, Sergüzeşt¸ (Sad. Tahir Galip Seratlı: “Melamilik Yolunda Görüp Öğrendiklerim)
Kardelen Yayınları, Konya, 2010.
Lings, Martin, Tasavvuf Nedir, (Trc. Veysel Sezigen), Vural Yayıncılık, İstanbul, 2007.
Mevlânâ Celâleddîn Rûmî, Mesnevî Tercümesi, 6 Cilt, (Trc. Şefik Can), Ötüken Neş., 13. Basım, İstanbul,
2012.
233
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Mevlânâ Celâleddîn Rûmî, Dîvân-ı Kebîr, 4 Cilt, (Trc. Abdülbâki Gölpınarlı), Remzi Kitabevi, İstanbul,
1957.
Molla Câmî, Nefehâtü’l-Üns, (Çev. Lamii Çelebi), (Haz. Süleyman Uludağ ve Mustafa Kara), Marifet Yay.,
İstanbul, 1998.
Molla Câmî, Sırlar Denizi (Trc. ve Şerh. M. Ali Özkan), Semerkand Yay., İstanbul, 2016.
Ocak, Ahmet Yaşar, Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler-15-17. Yüzyıllar, Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, İstanbul, 2014.
Orman, Sabri, Gazâlî’nin İktisat Felsefesi, İnsan Yay., 1984, İstanbul.
Orman, Sabri, İslami İktisat, Değerler ve Modernleşme Üzerine, İnsan Yay., İstanbul, 2014.
Osman Kemâlî, Aşk Sızıntıları Şerhi, (Haz. Mustafa Tatcı), H Yay., İstanbul, 2016.
Özkılıç, İbrahim, “İbn Haldûn Perspektifinden İktisâdî Kalkınmada Ahlâkî Değerler”, Araşan Sosyal
Bilimler Enstitüsü İlmi Dergisi, S: 1-2, Bişkek, 2006, 132-145.
Özkiraz, Ahmet, “Sabri Ülgener’de Zihniyet ve Geri Kalmışlık: Osmanlı’dan Günümüze Yapısal Bir
Çözümleme”, İstanbul Üniversitesi SBF D., No: 36, 2007, S. 48.
Özköse, Kadir, “Ebü’l-Hasan Harakânî’nin Nakşbendiyye Silsilesindeki Yeri”, Kafkas Üniversitesi İlahiyât
Fakültesi Dergisi, Yıl: 2017, C: Iv, S: Ek-1, 8-30.
Öztürk, Yaşar Nuri, Son Devir Türk Tasavvufu ve Bosnalı Muhammed Tevfik Halvetî, Yeni Boyut Yay.,
İstanbul, 1991.
Sadr, Muhammed Bâkır, İslâmî İktisat Projesi, (Trc. Halit Yılmaz), Endişe Yay., Ankara, 1991.
Sarı Abdullah Efendi, Semerâtu’l-Fuâd, (Çev. Yakub Kenan Necefzâde: “Gönül Meyveleri”), Neşriyat Yurdu
Yeni Şark Maarif Kütüphanesi, 1967.
Saruhan, Müfit Selim, “İslam Ahlâkında İsraf ve Cimriliğin Tedavisi”, İslami Araştırmalar Dergisi, C: 16, S:
4, Türkiye Ekonomik ve Kültürel Dayanışma Vakfı, 2003, 640-647.
Sayar, Ahmed Güner, Osmanlıdan 21. Yüzyıla: Ekonomik, Kültürel ve Devlet Felsefesine Ait Değişmeler,
Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2003.
Schimmel, Annemarie, Hazreti Muhammed, (Çev. Okşan Nemlioğlu Aytolu), Profil Yayıncılık, İstanbul,
2008.
Serinsu, Ahmet Nedim, “Somuncu Koca Hazretleri ve Oğlu Bize Ne Söylüyor?”, II. Uluslararası Aksaray
Sempozyumu (26-28 Ekim 2017) Tam Metin Kitabı, (Ed. Mehmet Sami Yıldız, Ayşegül Can ve Mehmet
Özkaya), Aksaray Üniv. Somuncu Baba Tarih ve Kültür Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi
Yayını, Aralık, 2017, 1-6.
Serrâc, Ebû Nasr, İslâm Tasavvufu (El-Lüma’), (Haz. Hasan Kâmil Yılmaz), İstanbul, 1997;
Sevinç, Necdet, Osmanlılarda Sosyo-Ekonomik Yapı, C.1, Kutsun Yay., İstanbul, 1978.
Seyhan, Ahmet Emin, “Ebu’l-Hasan el-Harakânî’nin İlim Anlayışı”, The Journal Of Academic Social Science
Studies, C: 6, S: 5, 2013, 1049-1083.
Şahin, Haşim, “Somuncu Baba”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C: 37, İstanbul, 2009, 377-378.
Şahinoğlu, Nazif, Sa’di-yi Şîrâzî ve İbn Teymiye’de Fert Ve Cemiyet İlişkileri, İşaret Yay., İstanbul, 1991.
Şebüsterî, Mahmûd, Gülşen-i Râz Şerhi, (Trc. ve Şerh: Abdülbaki Gölpınarlı), Milli Eğitim Bakanlığı,
İstanbul, 1972.
Şîrâzî, Şeyh Sa’dî, Gülistan, (Çev. Hikmet İlaydın), Milli Eğitim Bakanlığı Yay., İstanbul, 2005.
Tabakoğlu, Ahmet, “İslâm İktisadı Açısından Kalkınma”, İktisâdî Kalkınma ve İslâm, (Haz. Ahmet
Tabakoğlu, İsmail Kurt), İslâmî İlimler Araştırma Vakfı Yay., İstanbul, 1987.
Tabakoğlu, Ahmet, “İktisat ve Ahlâk”, İnsan, Ahlâk ve İktisat (15-17 Eylül 2017, Hatay), (Ed. Musa Kazım
Arıcan, Muhammed Enes Kala, Yunus Emre Aydınbaş) Türkiye Yazarlar Birliği Yay., Ankara, 2018,
30-123.
Tabakoğlu, Ahmet, İslam ve Ekonomik Hayat, Diyanet İşleri Bşk. Yay., Ankara, 2003.
234
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Tabakoğlu, Ahmet, “Tasavvuf ve İktisat”, Toplu Makaleler II: İslâm İktisadı, Kitabevi, İstanbul, 2005, S.
44-49.
Tandoğan, Sabri, “İsraf ”, Gönül Sohbetleri II, Ankara, 2003.
Tandoğan, Sabri, “İnsan ve Para”, Gönül Sohbetleri I, Ankara, 2003(B).
Tatar, Taner ve Dönmez, Mehmet, “Zihniyet ve İktisat İlişkisi Çerçevesinde Ahîlik Kurumu”, Doğu Anadolu
Bölgesi Araştırmaları, 2008, 194-202.
Tatcı, Mustafa, Bir Ulu Pir: Hacı Bayrâm-ı Velî, H Yay., (Ed. Sevda Urfa), İstanbul, 2020.
Topaloğlu, “Esmâ-i Hüsnâ”, Dia, C.11, TDV, İstanbul, 1995, S. 404;
Topbaş, Osman Nuri, Müslümanın Para İle İmtihanı, Erkam Yay., İstanbul, 2012.
Türer, Osman, “Türk Dünyasında İslâm’ın Yerleşmesi Ve Muhafazasında Sûfî Tarîkatlar ve Yesevî’nin Rolü”,
Ahmed-i Yesevî - Hayatı, Eserleri, Tesirleri, (Haz. Mehmed Şeker Ve Necdet Yılmaz), Seha Neşriyat,
İstanbul, 1996, S. 467-485.
Uludağ, Süleyman, Tasavvuf ve Tenkit, Dergah Yay., İstanbul, 2014.
Uludağ, Süleyman, Tasavvuf İlmine Dair Kuşeyrî Risâlesi, Dergâh Yay., İstanbul, 2009.
Uludağ, Süleyman, Hayata Sûfî Gözüyle Bakmak, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2015.
Uludağ, Süleyman, “Fütüvvet”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/futuvvet#1
(20.02.2023).
Utku, Mustafa, Rızık Anahtarları ve Tevekkül, Uludağ Yay., Bursa, 2005.
Ülgener, Sabri F., Zihniyet ve Din, Der Yay., İstanbul, 1981.
Ülgener, Sabri Fehmi, İktisâdî Çözülmenin Ahlâk ve Zihniyet Dünyası, Derin Yay., İstanbul, 2006.
Yeniçeri, Celal, İslâm İktisadının Esasları, Şamil Yay., İstanbul, 1980.
Yetik, Erhan, İsmail-i Ankaravî: Hayatı, Eserleri ve Tasavvufî Görüşleri, İşaret Yay., İstanbul, 1992.
Yıldırım, Ahmet, Din, Dünyevîleşme, Zühd, Ankara Okulu Yay., Ankara, 2014 (A).
Yıldırım, Ahmet, “Sade Hayat ve Din”, International Journal Of Science Culture And Sport, 2014 (B), S.
328-339.
Yılmaz, Hasan Kâmil, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, Ensar Neş., İstanbul, 2010.
Yüksel, Abdülkadir, “Çalışma Kavramına Batı Medeniyeti ve Tevhidî Düşünce Açısından Genel Bakış ve
Mukayeseli Analizi”, Tevhidi Düşünce Işığında İlim Dallarının Yeniden İnşâsı Şûrâsı, (Ed. Mustafa
Alişarlı ve Osman Şimşek), İlmi ve Metodolojik Araştırmalar Merkezi, 2018.
235
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
3. BÖLÜM
Hayata Ahilikle Bakmak
Ekrem Erdem (Prof. Dr.)
Fütüvvet veya Ahilik Bireysel Düzeyde
Modern Dünyaya Ne Ölçüde Uyarlanabilir?
-6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Merkezli Depremlerden
Bazı Örnekler ve DeğerlendirmelerHasan Vergil (Prof. Dr.)
Türkiye Ekonomik Kalkınmasında Ahilik İlkeleri
Hasan Yücel Başdemir (Prof. Dr.)
Ahilik Çağdaş Minarşizme Meydan Okuyabilir mi?
Muhammet Enes Kala (Doç. Dr.)
İnsandan Medeniyete Ahiliğin Önerdiği İnsan Modeli
-Manzum Fütüvvetnâmeler Üzerine Bir Okuma DenemesiEmrullah Kılıç (Dr.)
Ahilik: Ahlâk, İktisat ve Zihniyet Üzerine Bir Değerlendirme
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
FÜTÜVVET veya AHİLİK BİREYSEL
DÜZEYDE MODERN DÜNYAYA NE
ÖLÇÜDE UYARLANABİLİR?
-6 ŞUBAT 2023 KAHRAMANMARAŞ MERKEZLİ
DEPREMLERDEN BAZI ÖRNEKLER VE
DEĞERLENDİRMELEREkrem ERDEM*
1. Giriş
Fütüvvet veya ahilik, iyi ve doğru şeylerin öğretilmesi ve hayata geçirilmesi, yanlış
olan şeylerin de önüne geçilmesi için toplumun hemen her kesimine yönelik bir iyilik
hareketi ya da ahlâklı insan yetiştirme ve ahlâk temelli bir dünya inşa etme gayretinin
adıdır. Bu gayretin sonucu olarak ortaya çıkan fütüvvet hareketinden asırlara sâri
tecrübelerini de dikkate alarak, hem bireysel ve toplumsal düzeylerde gençler arasında
yiğitlik, cömertlik ve yardımseverlik gibi iyilik hareketlerinin itici gücü olarak hem de
sosyal, iktisadi, siyasi ve hatta güvenlik ve savunma içerikli sivil oluşumlarla devlet
ve toplum arasında kaynaşmayı (tamamlayıcılığı) sağlayıcı olarak yararlanmak
mümkündür.
Yine geniş bir toplumsal zeminde kabul gören tasavvuf düşüncesi ve yaşantısı ile iç içe
geçmiş olan mürüvvet, diğerkâmlık, başkalarının kusurunu hoş görmek, kanaatkâr
ve paylaşımcı olmak gibi üstün ahlâki vasıfları sadece belli zümrelerin özellikleri
olmaktan çıkarıp, topluma yaygınlaştırmak mümkün olabilir.
Fütüvvetin ve Ahiliğin ahlâki ilkelerinin bir kısmı her Müslümanın hatta her insanın
sahip olması gereken güzel huylar ve davranışlardır. Bunlar ‘genel’ ya da ‘birinci
derece’ ahlâki ilkeler olarak da adlandırılabilir. Aynı zamanda evrensel ahlâkın da
benimsediği ilkeler; dürüstlük, güvenilirlik, cömertlik, tevazu, hayâ sahibi olmak, el
emeğine, alın terine ve helal kazanca dayalı çalışma azmine sahip olmak, kanaat ve
tevekkül sahibi olmak ve diğerkâmlık gibi aslında her zaman her toplumda değerli
sayılan hususlardır. Bunlar aile, sosyal çevre, medya iletişim araçları ve eğitim
kurumları vasıtasıyla çocuklara kazandırılabilir. Dikkat edilecek olursa, bu ilkeler
aynı zamanda bir iş insanı için de vazgeçilmez ilkelerdir. Çünkü, bunların her biri
doğrudan o kişinin bizzat kendisinin ve temsil ettiği kurumun (şirketin) itibarı ile
ilgilidir. Zira bu temel ahlâki vasıfları haiz olmayan bir kişinin iş hayatında güvenilir,
*
Prof. Dr., Erciyes Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, Kayseri. ekremerdem@erciyes.edu.tr, https://orcid.
org/0000-0002-5876-8747
239
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
birlikte iş yapılabilir, borç verilebilir ya da malı alınabilir biri olarak bilinmeyeceği; o
nedenle uzun dönemde başarılı olamayacağı söylenebilir.
Bu bölümde önce tarihsel olarak farklı fütüvvet anlayışları yer alacak, ardından yedi
alt başlık altında ahiliğin bireysel (iş) ahlâkı ilkelerinin bugüne uyarlanabilirliği teorik
tartışmalar ve günümüz örneklerinden hareketle incelenecektir. Kahramanmaraş
merkezli 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen iki büyük deprem ile devamında
meydana gelen irili ufaklı on birlerce artçı depremin yol açtığı yıkımlarla ilgili
örnekler bu ilkeler çerçevesinde değerlendirilmektedir.
2. Farklı Fütüvvet Anlayışları (Türleri)
Fütüvvetin gelişimine tarihi süreç içerisinde bakıldığında, ağırlıklı olarak hitap ettiği
üç grup insandan bahsedilebilir (Erdem, 2021):
•
Gençler,
•
Sufiler (tasavvuf erbabı)
•
Esnaf ve sanatkârlar.
Bu gerçeklikten hareketle, ortaya çıkan farklı fütüvvet anlayışları:
•
Bireysel fütüvvet anlayışı
•
Devlet teşkilatı haline gelen fütüvvet anlayışı
•
Tasavvufi fütüvvet anlayışı
•
Askeri fütüvvet anlayışı
•
Anadolu fütüvvet anlayışı (Ahilik).
Bireysel fütüvvet anlayışı: Daha ziyade İslâm’ın ilk yüzyılında bireysel bir sosyal
kavram olarak gençler arasında yiğitlik, cömertlik ve yardımseverlik gibi temel ilkeler
etrafında oluşmuş bir anlayıştır. Zaten gençler arasında yiğitlik-mertlik, cömertlik ve
yardımseverlik gibi ilkeler her zaman bu gibi iyilik hareketlerinin itici gücü olarak
değerlendirilebilir. Bu manada, ahiliği halk arasında “delikanlı olmak” ya da “adam
gibi adam olmak” sözlerinde hayatımıza tecelli ettirebiliriz. Zira ahilik genç, yiğit,
mert insanların bu özelliklerini iyilik hareketleri için kullandıklarında, toplumun hak
ve hukukunu koruyan mahallenin ya da köyün sivil inisiyatifi olarak düşünülebilir.
Zira Anadolu kültüründe adam olan dosdoğru olur; dürüst olur, kimsenin hakkına
tecavüz etmez, tenezzül de etmez, adam gibi adam olur; yardıma ihtiyaç duyanın
yanında olur, cömert olur. Yerine göre, kendini bırakıp başkasını kaygı edinmeyi
(diğerkâmlık), tıpkı bir binanın tuğlaları gibi etrafındakilerin haliyle hallenme
meselesi olarak anlamak gerekir.
240
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Devlet teşkilatı haline gelen fütüvvet anlayışı: Ağırlıklı olarak yine gençler arasında
sosyal, iktisadi ve siyasi içerikli bir sivil oluşum olarak Abbâsîlerin son dönemlerinde
bir devlet teşkilatı haline gelmiştir.
Tasavvufî fütüvvet anlayışı: Fütüvvet, bu dönemlerden itibaren tasavvuf düşüncesi ve
yaşantısı ile iç içe geçmeye başlamış; böylece tasavvufi bakış açısının ve kavramlarının
tesiri altında kalmaya başlamıştır. Tasavvuf düşüncesi ve yaşantısı ile iç içe geçmiş
olan üstün ahlâki vasıfları, fütüvvetin temel unsurları ile birlikte ele alarak daha
geniş toplum kesimlerinin ahlâki seciyesine katkı sunması sağlanabilir. Bu mânada
özellikle şu hususların toplumun fertlerine kazandırılması bakımından mutlaka
iyi anlaşılması (idraki) sağlanarak, iyi yönde bir toplumsal zihniyet dönüşümüne
hizmet aracı olarak değerlendirilebilir (Erdem, 2022c): Özellikle mürüvvet, îsar
(diğerkâmlık), başkalarının kusuruna bakılmaması, kanaat (elindeki ile yetinmeyi
bilmek) ve elindekini başkasıyla paylaşmak gibi vasıflar fütüvvetin temel özellikleri
olarak oluşmaya başlamıştır.
Mürüvvet, başkasının sırrını, ayıbını saklaması, yüzüne vurmaması, mahcup
etmemesidir. Bir anlamda Cenab-ı Hakk’ın settar vasfını taşıma gayretidir! Buna
Hz. Yusuf misali bir şahsiyet inşasıdır ve bu yönüyle İslâm medeniyeti fütüvvet ve
mürüvvet medeniyetidir. Diğerkâmlık (îsar), ‘önce kardeşim, komşum’ demektir,
kardeşlik hukuku ve medeniyetidir, yani ‘önce muhacirîn!’olma anlayışıdır. Bu yönüyle
İslâm medeniyeti bir îsar medeniyetidir. Başkalarının kusurunu ‘hoşgör’mek; “fe
bima rahmetin…” (Ali İmran: 159) sırrına mazhar; bir anlamda hoşgörü/müsamaha
medeniyetidir. Kanaatkârlık, ihtiyacı ile yetinmektir. Arzularını frenleyebilmek,
onların esiri olmamak, neoklasik ‘sınırsız ihtiyaç’ palavrasına “hayır!” diyebilmektir;
yani, kanaat medeniyetini aileden başlayarak topluma ve insanlığa anlatmak ve hâkim
kılmaktır. Paylaşımcı olmak (infak) ise, bulduğunda paylaşmak, bulamadığında
ise durumuna razı olup, olanla yetinmeyi (tevekkülü) bilmektir. Bir anlamda ‘suffe
kültürü’dür; yani, bu yönüyle İslâm medeniyeti bir infak medeniyetidir. Asıl olan, bunları
sadece belli zümrelerin özellikleri olmaktan çıkarıp, topluma yaygınlaştırmaktır.
Askeri fütüvvet anlayışı: Fütüvvetin en başından beri en öncelikli nitelikleri arasında
yer alan cesaret, yiğitlik ve kahramanlık gibi özellikleri belli dönemlerde kılıç fütüvveti
olarak anılmasına neden olmuştur. Bunlar kılıçla İslâm’ı kabul etmiş ve savaş ehli
olmuşlar, Allah yolunda savaşmışlardır. Pirleri Hz. Ali’dir. Zaten İslâm geleneğinde
Hz. Ali her zaman cesaretin, yiğitliğin ve savaş meydanlarındaki kahramanlığın
sembolü olarak anılmıştır. Anadolu’nun ve Balkanların Türkleşmesi ve İslâmlaşması
sürecinde uç bölgelerde Alpler (Gâziyân-ı Rum, yani Anadolu Gazileri) ve Alperenler
(Abdalan-ı Rum ya da Anadolu Erenleri) olarak bilinen Türkmen zümrelerinin
anladıkları ve icra ettikleri fütüvvet de esas olarak bu anlayış olmuştur.
241
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Anadolu fütüvvet anlayışı (Ahilik): Fütüvvet anlayışının ya da hareketinin
Anadolu’daki örgütlenmiş adı olarak Ahilik ise, genel olarak birbirini seven, sayan,
yardım eden, fakiri ve yoksulu gözeten, iş hayatında ahlâki kuralları esas alan esnaf
ve sanatkârlardan oluşan bir teşkilatın adıdır. Ahiliğin, İslâm’ın ilk asırlarında
ortaya çıkan ve genç sanatkâr ve zanaatkârların bir araya gelmesiyle oluşmuş olan
fütüvvet anlayışının Türkler tarafından Selçukluların son dönemleri ile Osmanlıların
ilk dönemlerinde Anadolu’da geliştirilen milli bir versiyonu olduğu rahatlıkla
söylenebilir. Bu nedenle, Ahilik, bazı araştırmacılar tarafından Anadolu Fütüvveti
olarak adlandırılmıştır.
3. Ahiliğin Bireysel/Genel Ahlâki İlkeleri ve Bugüne Uyarlanabilirliği
Fütüvvetin ve Ahiliğin ahlâki ilkelerinin bir kısmı bireysel/genel (birinci derece)
ahlâki ilkelerdir. Bunlar her Müslümanın hatta evrensel olarak her insanın sahip
olması gereken güzel huylar ve davranışlardır. Fütüvvetin ve ahiliğin kaynaklarında,
özellikle fütüvvetnamelerde bu bireysel güzel hasletlerden pek çoğuna yer verilmiş
ve uzun uzadıya anlatılmıştır. Burada konumuza daha iyi ışık tutacağı düşüncesiyle
aşağıdaki hususlar ele alınacaktır (Erdem, 2022a; Erdem, 2022b):
•
Dürüstlük, güvenilir olmak,
•
Cömertlik,
•
Tevazu sahibi olmak,
•
Haya sahibi olmak,
•
El emeğine ve helal kazanca dayalı çalışma azmine sahip olmak,
•
Kanaat ve tevekkül sahibi olmak,
•
Îsar (diğerkâmlık)
Bu ilkelerin hepsi hem zamanlar ötesi hem de mekânlar ötesi geçerliliğini koruyan
aile hayatını ve toplumsal hayatı ayakta tutan ilkelerdir. Bu itibarla, İslâm ahlâkını esas
alan ahilik kurumunun zaman ve mekân ufkunun ne kadar geniş ve ne kadar evrensel
geçerliliğe sahip olduğunu göstermektedir.
Dikkat edilecek olursa, bu ilkeler aynı zamanda bir iş insanı için de vazgeçilmez
ilkelerdir. Çünkü, bunların her biri doğrudan o kişinin bizzat kendisinin ve temsil
ettiği kurumun (şirketin) itibarı ile ilgilidir. Dolayısıyla, erdemli bir toplumda iş
hayatında başarılı olmanın temel şartı, aslında bu özelliklere sahip olmaktan geçer.
Başka bir ifade ile, bunlar iktisadi faaliyetlerle uğraşan herkesin sahip olması istenen,
sahip olduğunda iş hayatında kendisi için önemli avantajlar sağlayan ilkelerdir.
Hatta bu ilkeler, doğrudan iş ahlâkı ilkelerinden önce bireysel olarak iş insanlarının
242
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
sahip olması gereken olmazsa olmaz ilkeler olarak da düşünülebilir. O bakımdan,
matematik diliyle söylemek gerekirse, iş hayatında optimum ahlâki gerekliliğin
optimizasyonu bakımından bahsi geçen genel ahlâki ilkeler ‘iş hayatının birinci derece
(gerekli) şartları’ olarak görülebilir. Zira bu temel ahlâki vasıfları taşımayan bir kişinin
iş hayatında güvenilir, birlikte iş yapılabilir, borç verilebilir ya da malı alınabilir biri
olarak bilinmeyeceği; o nedenle uzun dönemde başarılı olamayacağı açıktır. Bu
ilkeler aşağıdaki alt başlıklar altında bugün için geçerliliklerine dair güncel örneklerle
anlatılacaktır.
3.1. Dürüstlük, Güvenilir Olmak
Bir iş insanı dürüstlüğü ve yalan söylememeyi ilke edinmişse, ürettiği ve sattığı
ürün ya da hizmette müşteri memnuniyeti odaklı çalışması ve daha rekabetçi
olması daha kolay olacaktır. Ölçüsünde, tartısında, malının niteliği ve fiyatlaması
konusunda dürüst ve tutarlı davranmayan (sahtekâr) yalancı biri, müşterilerine güven
vermeyeceği için, hele bugünün bilgi çağında uzun dönemde kalıcı olması mümkün
değildir. Yalan söylemek, günlük hayatın her alanında olduğu gibi, iş hayatında
da karşı tarafı aldatmaya yönelik ahlâki olmayan bir durumdur. Son zamanlarda
yaşanan fahiş fiyat tartışmaları, firmaların mark-up fiyatlama davranışı ve yüksek kâr
marjı alışkanlığı bu çerçeveden ele alındığında ne yazık ki bu anlayıştan ne kadar
uzaklaşıldığını, uzaklaşınca da toplumsal düzenin ne kadar tehdit altında olabileceğini
görmüş oluyoruz. Bu bakımdan, İslâm geleneğindeki kâmil insan tasavvurunun aynı
zamanda toplumsal huzurun, refahın, saadetin ve kamu düzeninin sağlanmasında ve
sürdürülebilir kılınmasında oynadığı rolün önemle vurgulanmasında fayda vardır.
Günümüzde tüm yasal düzenlemelere ve denetlemelere, yeri geldiğinde de kamuoyuna
ifşa edilmelerine rağmen, tağşişli ürün satan iş yerlerinin durumu ortadadır. Bu türden
firmaların hem ilgili kamu kurumlarınca ifşa edilip yasal takibe alındıkları hem de
müşteri memnuniyetine dair geri dönüşlerle sanal ortamda müstakbel müşterileri
caydırıcı bir etki yaptığı bilinmektedir.
Kısacası, ahiliği kişisel hayatta her zaman geçerliliğini koruyan meşhur ilahi ikazın
bir tefsiri olarak, Allah’ın Kur’an’da önceki peygamberlerin kavimleriyle yaşadığı
mücadeleleri anlattıktan sonra, Hz. Peygamber’e “emrolunduğun gibi dosdoğru ol”
(Hud: 112) dediği ve Peygamberin de bu ayetin ağırlığına atfen ‘saçlarının ağardığını
ya da ihtiyarladığını’ söylediğinden bahsedilir1.
Nitekim Kahramanmaraş’ta 6 Şubat 2023 tarihinde önce Pazarcık merkezli saat
04:17’de 7.7 şiddetinde, ardından 9 saat arayla gündüz saat 13:24’te Elbistan merkezli
1
Bu hususta yukarıdaki ifade hadis diye çok yaygın olarak kullanılmakta ama temel hadis kaynaklarından
sadece Sünen-i Tirmizi’de İbn Abbas’tan rivayet edilen bir hadis bulunmaktadır. Buna göre, Ebû Bekir: “Ey
Allah’ın Rasûlü! ihtiyarladın” deyince, Hz. Peygamber: “Beni Hud, Vakıa, Mürselât, Nebe ve Tekvir sureleri
ihtiyarlattı” der (Tirmizî, Tefsir: 57/3297).
243
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
7.6 şiddetindeki depremde, dürüstlük ve haya sahibi olma gibi ilkeleri yok sayan bazı
müteahhitler tarafından inşa edilen binaların ne hale geldiğine ve 46 binin üzerinde
insanın ölümüne, binlerce insanın yaralanmasına ve tahmin etmekte zorlanacağımız
büyük maddi ve manevi kayıplara yol açtığına ve koskoca bir inşaat sektörünün
nasıl itibar kaybına uğradığına şahit olduk. Hemen her şehirde depreme dayanıklı
ilanlarıyla fahiş fiyatlarla satılan birçok bina maalesef yerle bir olmuştur.
Örneğin, Hatay›da “DEPREME DAYANIKLI: … 2 Sitesi, Üst düzey standartlarda
tasarlanarak, kaliteli, sağlam, dayanıklı malzemeler kullanılarak ve alanında uzman,
profesyonel ekiplerce inşa edilerek siz değerli sakinlerini beklemektedir” notuyla satışa
sunulan ve inşaatı halen devam eden bir site, Kahramanmaraş merkezli depremlerle
birlikte yerle bir oldu; tabela binadan sağlam kaldı.
Resim 1: Hatay’da ‘Depreme Dayanıklı’ Diye Satılan Ama Yıkılan Site
Kaynak: https://www.ensonhaber.com/gundem/hatayda-depreme-dayanikli-diye-satilan-dairelerinsaat-bitmeden-yikildi.
244
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Yine Hatay’da çok bahsi geçen bir lüks rezidans sitenin kendi internet sitesindeki satış
reklamı aşağıdaki gibidir:
Resim 2: Hatay’da Lüks Bir Rezidansın Satış Reklamı
Kaynak: https://kocaelifikir.com/haber/13988777/hatayda-cennetten-bir-kare-denilerek-satilanronesans-rezidans-yuzlerce-kisiye-mezar-oldu.
Ama söz konusu rezidansın depremden sonraki hali aşağıdaki gibidir:
Resim 3: Hatay’da Lüks Bir Rezidansın Deprem Sonrası Hali
Kaynak: https://www.milliyet.com.tr/gundem/cennetten-bir-kare-diye-reklami-yapilmis-250daireli-rezidans-yerle-bir-oldu-6900682.
245
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Aşağıdaki örnek ise, depremin yaşandığı bir diğer il olan Malatya’dan (Resim 4).
Yine bu örnekte de görülüyor ki, ilgili müteahhit müşterilerine “Bina son deprem
yönetmeliğine uygun olup RD temel, 35/40 beton kullanılmış olup, tüm malzemeler 1.
sınıf kalite ve işçilik ile tamamlanmıştır” diyerek “ful yapılı satılık daire 4+1” başlığıyla
oldukça yüksek bir fiyattan (2.850.000 TL) satışa sunmuş ama binalar yerle bir
olmuştur.
Resim 4: Malatya’da Lüks Bir Sitenin Depreme Dayanıklı Olduğuna Dair Satış İlanı
Kaynak: https://www.yenisafak.com/gundem/depreme-dayanikli-diyerek-28-milyona-sattilar-6-aysonra-yerle-bir-oldu-4505562.
Bütün bu örnekleri fütüvvetin ve ahiliğin esası olan İslâm inancı üzerinden yeniden
düşünmenin ve buna göre dinî telakkilerimizin yeniden ele alınmasının yararlı olacağı
kanaatindeyiz. Kur’an’ın “Ey inananlar! Yapmadığınız şeyleri niye söylüyorsunuz?”
(Saff: 2) uyarısı ile Hz. Peygamber’in pazar yerinde bir buğday satıcısının buğdayın
ıslanan kısmını çuvalın altına kuru olan kısmını ise üst tarafa koyarak müşteriyi
yanıltması üzerine “bizi aldatan bizden değildir” uyarısını her ibadetin ifası esnasında
ve her vesile ile büyük masraflarla yapılan Ahilik faaliyetlerini icra ederken tekrar
246
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
tekrar düşünmek gerekir. Zira mensubiyetinden memnuniyet ve gurur duyduğumuz
şeylerin hayatımızdaki fiili durumuna ayna tutmak gerektiğini düşünüyoruz. Dahası
tüm bu işlerin kişisel vicdanlara terk etmek yerine kurumsal bir yapıya kavuşturmanın
bir zaruret olduğu açıktır. Böyle olmasaydı, Hz. Peygamber Pazar denetimleri için
Hisbe teşkilatını kendi döneminde hem de en fazla güvendiği ve kuralları katı
uygulayan Hz. Ömer gibi şahsiyetler üzerinden yapar mıydı?
3.2. Cömertlik
Cömertlik İslâm ahlâkının ve ahiliğin en önemli unsurlarından biridir. İslâm’da zekât,
sadaka, fitre gibi infak kültürü esasında cömertlik ilkesinin ürünüdür. Cömertliğin
tersi cimriliktir ve İslâmi kaynaklarda ve tüm fütüvvetnamelerde oldukça ağır
ifadelerle reddedilir, hatta lanet edilir. Nitekim Hz. Peygamber’in Allah’a sığınırım
dediği birkaç kötü hasletten biridir (Müslim, Zikr: 17; Tirmizi, Dua: 71).
Cömert, müşterisine karşı arz ettiği ürününün kalitesi ve fiyatı bakımından fırsatçılık
yapmak yerine, kazandığının bir kısmını toplumla paylaşarak müşterileri ile güvenilir
bir iletişim kurabilecektir. Cömertlik ve infak, iş hayatında birbirini kıskanarak ve yok
ederek değil, paylaşarak birlikte büyümek, birlikte çoğalmak ve zenginleşmektir. Yani,
küçük hesaplarla tenezzülkâr davranarak güven duygusunu zedelememek, gönlü tok
olmak, kul hakkına tecavüz etmemektir. Osmanlı İslâm toplumunda örneğin, sadaka
taşı ve kuş evleri ya da kuş sarayları kültürü bunun uzantısıdır. Bundan başka, güler
yüz, yoldan bir taş atmak gibi parasal bir karşılığı olmayan ya da bu imana sahip
olamayanlar için de güzellik bir hareket (özveride bulunmak) mümkündür. Nitekim
13. yüzyılda Anadolu insanının ve ahilerin hayat tarzı hakkında gözlemlerini aktaran
Fas’lı ünlü seyyah İbn Battuta bu durumu seyahatnamesinde şöyle anlatır (İbn Battuta,
2005: 202):
“Bilad-ı Rum denilen bu ülke, dünyanın en güzel memleketidir. Cenab-ı Hak, dünyanın
öteki ülkelerinde ayrı ayrı ihsan ettiği güzellikleri burada topyekûn bir araya getirmiştir.
Ahalisi güzel yüzlü ve temiz giyinişlidir. Yemekleri ise çok nefistir. Burada yaşayanlar
Allah’ın en şefkatli kulları olup, onlar için bolluk ve bereket Şam’da, şefkat ise Bilad-ı
Rum’dadır denilmiştir. Burada bir zaviye ya da bir eve girdiğimizde komşularımız kadın
olsun erkek olsun derhal durumumuzu soruştururlardı... Ayrılacağımız sırada sanki
akrabaymışız gibi bizimle vedalaşırlar ve bu ayrılıktan duydukları üzüntüyü gözyaşları
ile ifade ederlerdi… Ekmek pişirildiği gün, bulunduğumuz beldenin erkekleri bize sıcak
ekmeklerle birlikte nefis yiyecekler getirirler ve ‘bunu size kadınlar gönderdi, sizden dua
istiyorlar’ derlerdi”.
3.3. Tevazu Sahibi Olmak
Tevazu sahibi (alçak gönüllü) ise, müşterilerine tepeden bakmak yerine onları velinimet olarak görecek ve onların eleştirilerini dinleyecektir. Tevazu, kâmil (olgun)
247
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
bir şahsiyetin olmazsa olmaz vasıflarındandır. İş hayatında tevâzû, çalışanları
ile dayanışma içinde olmanın, onları beşerî sermaye görerek işletmeye karşı
sadakatlerini pekiştirmenin ve müşteriyi veli-nimet görmenin, dolayısıyla, müşteri
memnuniyetinin bir ön koşuludur. Başka bir deyişle, kendisi için istemediğini müşterisi
için de istememe yönündeki peygamberî ilkenin hayata geçirilmesidir. Her iyi
davranışta olduğu gibi, esasında alçak gönüllü olmanın da hem manevi hem de maddi
bir karşılığı vardır. Ancak, biliyoruz ki, kibirli bir iş insanı ne rakipleri ne çalışanları
ve ne de müşterileri tarafından sevilir. Hiç kimse o kişiyle iş yapmak istemez. Aksine,
rakiplerine, müşterilerine ve çalışanlarına bu hasletle davranan bir iş insanının
piyasada sevileceği, daha iyi tutunacağı ve daha yüksek bir rekabet gücüne kavuşacağı
söylenebilir. Çünkü, rakipleriyle kavga etmediği için, düşmanca muameleye tâbi
tutulmayacak; çalışanlarını beşerî sermaye olarak gördüğü ve haklarını gözettiği için,
onlar da işlerini kendi işleri olarak görecek, daha az kaytaracak, verimlilikleri artacak;
müşterilerini veli-nimet olarak gördüğü için, kendisi için neyi layık görüyorsa, onlar
için de o şekilde bir kalite ve fiyat politikası izleyeceğinden, müşteri memnuniyeti ve
pazar payı yüksek olacaktır.
3.4. Haya Sahibi Olmak
Haya sahibi olmak ise, hayatın diğer alanlarında olduğu gibi ekonomik hayatta da bir
iş insanının hem rakiplerine hem de müşterilerine karşı hakkı olmayan bir politika
izlememesini sağlar. Halk diliyle haya sahibi olan kişi utanacağı işi yapmaz. Anadolu
insanı ‘utanma duygusu olmayandan korkulur’ der. Çünkü öyle birinin yapamayacağı
yanlış yoktur. Dolayısıyla, bu ilkelerin küçük yaşlardan itibaren aile içerisinde,
sokak ve mahallelerde farklı yollarla, televizyon ve sosyal medya yoluyla ve eğitim
müfredatlarına eklenerek çocuklara kazandırılması gerekir. Kısacası her yolu etkin bir
şekilde kullanmak suretiyle toptan bir zihniyet dönüşümü kampanyasına dönüştürme
zarureti vardır.
3.5. El Emeğine ve Helal Kazanca Dayalı Çalışma Azmine Sahip Olmak
Ahilik sistemine göre, her ahinin yeteneğine uygun olarak seçtiği bir işi olması ve o
işte sebat etmesi gerekir. Nitekim fütüvvetnamelerden alınan şu ibarede aynen şöyle
denilmektedir: “Elbette âhiya bir pişe (iş) bir sanat gerektir ki ana meşgul ola, eğer
pişesi yoksa ana fütüvvet denmez. Zira fütüvvet ana helaldir ki kisb ide ve dahi yedire
anın kim pişesi olmaya bi-faidedir. Peb bi-kar bi-hasıl olur ...” (Gölpınarlı, 1953: 12526; Ülgener, 1981: 80). İşini bırakan kişi, yeniden o mesleğe geri döndüğünde, kalfa
olarak çalışmaya başlayacağından, çalışanların ve esnafın çok zorda kalmadan işini
bırakması neredeyse imkânsız hale gelmektedir. Bu durum doğal olarak istihdam
hacminin sürdürülebilir halde yüksek düzeylerde kalmasını ve geçici işsizliğin
azalmasını sağlayacaktır.
248
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ayrıca, insanın tembellikten kaçınması, çalışma azmine sahip olması, başarının,
gelişmenin ve refahın, hatta mutluluğun anahtarıdır. Bilindiği üzere, modern
iktisat biliminde ücret haddi, istihdam hacmini (emek arzını), o da bireysel faydayı
artıracaktır. Ancak, ahiliği esas alan geleneksel Anadolu insanının iktisadi anlayışında
istihdam artışını sağlayan tek unsur ücret haddi değil, kişinin kendisinin ve ailesinin
onurunu koruması, muhannete muhtaç olmamasıdır. Zira insanın sahip olduğu en
değerli varlığı onurudur; ona en fazla kendisinin sahip çıkması gerekir. Tembellik
insan onurunu ayaklar altına alır, olmadık kişilere muhtaç hale getirerek itilipkakılmasına neden olur. Oysa Müslümanlık tembelliği, miskinliği kesin bir dille
reddetmiş, muhannete muhtaç olmayı onur kırıcı olarak kabul etmiştir. O bakımdan,
insanın böyle durumlara düşerek; kendisinin, ailesinin ve hatta ülkesinin onurunu
zedelememesi için verimli bir çalışma içerisinde olması gerekir.
Ayrıca, fütüvvet ve ahilik geleneğinde el emeğine ve alın terine dayalı bir helal kazanç
temini temel bir ilkedir. Fütüvvetnamelerde kimlerin fütüvvet ehli olamayacağı
sıralanırken, ahinin alın terine dayalı helal lokma peşinde olması, kazancına haram
lokma karıştırmaması şiddetle tavsiye edilir. Esasında bunun gerekliliği ve kutsallığı
Kur’an’daki şu ifadeye dayanır: “Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey
yoktur. Ve çalışması da ileride görülecektir. Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir”
(Necm: 39-41).
Bugün Türkiye’nin ve diğer İslâm ülkelerinin en fazla ihtiyaç duyduğu konuların
başında bazı insanların çalışma motivasyonlarının ve imkânlarının yetersiz oluşu
ile kazanç temininde helal-meşru-ahlâki yolları ihmal etmeleri geliyor. Tembellik ve
miskinlik, yoksulluğun ve az gelişmişliğin ana sebebidir. Yoksulluğun olduğu yerde
insanların temel değerlerini koruyabilmesi ve insanca yaşaması zorlaşacağından, kişisel
ve toplumsal olarak onurlarını koruyabilmeleri neredeyse imkânsız hale gelir. Zira
başkasına muhtaç bireyler, aileler ve toplumlar aslında temel hak ve özgürlüklerini de
korumakta zorlanırlar. O bakımdan, bu motivasyonun çok küçük yaşlardan itibaren
eğitim ve öğretim yoluyla evde, okulda ve medya iletişim kanallarıyla çocuklara
kazandırılması gerekir.
Fakat, helal-meşru-ahlâki ölçüleri dikkate almadan çalışma arzusunun tek başına
insanları aşırı kâr güdüsüyle kapsayıcı olmayan sürekli büyüme tutkusuna iteceğinden,
kaynakların ve gelirin adil olmayan ve israfa dayalı dağılımına ve yok edilmesine yol
açacaktır. Bugün insanlığın karşı karşıya kaldığı en büyük sorun belki de bu tarz
büyüme tarzıdır: Azınlık bir grubun sonsuz arzu ve ihtiraslarını ihtiyaç telakki ederek
kaynakları hoyratça kullanmak suretiyle aşırı zenginleşmesi, ama büyük çoğunluğun
yoksullaşması uğruna yüksek büyüme arzusu… Kanaatimizce rol model olabilecek
ideal örmekler üzerinden gelecek nesillere bu duygunun aktarılması, ahilik kültürü
adına verilebilecek en önemli mesaj olacaktır. Gelirin meşruiyetinin kaynağının el
emeği ve alın terine dayalı helal kazanç olduğu (helal lokma), tavassut yerine ehliyete,
249
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
liyakate ve iş akdine uygun çalışma (iş yapma), hakkı olmayan şeye talip olmama ve
elde ettiğini paylaşma anlayışının kazandırılması hem dini hem de milli bir mesele
olarak ele alınıp gelecek nesillere en etkili yollarla verilmesi gerekiyor. Buna göre,
liyakat belgesi olmadığı işe talip olmaması, sahip olduğu işi hakkıyla ve iş akdine uygun
olarak zamana dikkate ederek yapması gerektiği yönünde bir zihniyet dönüşümü
yaşanmadan toplumun dindarlığının da milliliğinin de anlamı gerçeklikten uzak
kalacaktır. İstiklâl Şairi Mehmet Akif bu düşünceyi gayet güzel özetler:
Allâh’a dayan sa’ye sarıl hikmete râm ol,
Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol.
3.6. Kanaat ve Tevekkül Sahibi Olmak
Ahilik anlayışının önemli bir ilkesi de ahinin kanaat ve tevekkül sahibi olmasıdır.
Kanaat, elindeki ile yetinmeyi bilmektir; ihtiyaçları nispetinde sahiplik duygusu ve
başkalarının ihtiyaçlarını da düşünerek yaşama biçimidir. Tevekkül ise, kanaatkâr
bir hayat için gerekli tedbiri alıp, elinden gelen çabayı sarf ettikten sonra gerisini
Allah’ın takdirine (kısmete) bırakmaktır. Dolayısıyla tevekkülsüz kanaat olmayacağı
gibi, kanaatsiz de tevekkül bir anlam ifade etmeyecektir. Esasında insan oğlunun arzu
ve ihtirasları bitmek tükenmek bilmez, kâinatın kaynakları da bunları karşılamaya
sonsuza dek yeterli olmayacaktır; nitekim olmadığını artık herkes görüyor. Faydasını
en çoklamak adına tüketimini sınırsız olarak tanımlayan ve kendinden sonraki
nesilleri düşünmeyen bencil insanoğlunun kaynakları hoyratça tüketme gayreti, yer
altını, yerüstünü, toprağı, suyu ve havayı alabildiğince kirletmekte, yaşam kalitesini
düşürmekte, hatta imkânsız hale getirmektedir.
Oysa ahlâki zeminde yaşamayı bilen insanoğlu için ihtiyaçlar sınırlıdır; o da gelirinin,
inanç değerlerinin ve içinde bulunduğu ailenin, topluluğun ve toplumun örf ve
adetlerinin bir fonksiyonu olarak kanaat sınırlarında değişiklik arz eder. Bunun için
ahilikten bugüne aktarılabilecek en önemli konulardan biri kişinin kendi ihtiyaçlarını
temin için çaba sarf ederken başkalarının ihtiyaçlarını da hesaba katması, hatta öne
alması, mevcut kaynakları gelecek nesilleri de düşünerek sorumlu hareket etmesi
bilincidir. Bu, birey, sivil toplum ve devlet iş birliği ile programlı ve kurumsal bir
dönüşümü devreye sokmakla olacaktır. Yoksa basit nedenlerle sokakta, okulda,
hastanede, mahkemede, trafikte, otobüste ve aile içinde birbirinin canına ve malına
tecavüz etmeyi durdurmak mümkün olmayacaktır. O bakımdan, ahilik bir yaşam
biçimi olarak anlaşılıp el birliğiyle bir zihniyet dönüşümü gerektirmektedir.
3.7. Diğerkâmlık
Diğerkâmlık, hem rakiplerinin önünü kesmek yerine onlarla birlikte büyümeyi
sağlayacak hem de müşterilerinin menfaatini/memnuniyetini önceleyecektir.
Anadolu insanı sofra ne kadar kalabalık olursa bereketin de o kadar artacağına, zira
250
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
‘bereketin paylaşmanın artan bir fonksiyonu’ olduğuna inanır. Onun için, güzel bir
dua formunda ‘Sofranızdan Halil İbrahim bereketi eksik olmasın’ veya ‘Allah kesene
Halil İbrahim bereketi versin’ denir. Bir iş adamının (esnafın) kendisini halka
adaması, Hakkın rızasını kazanmak için halka hizmeti (ya da yaygın kullanımı ile;
‘halka hizmeti Hakka hizmet olarak görmesi’) işletme politikası olarak benimsemesi
demektir. ‘İnsanların en hayırlısı olmak için onlara hizmeti’ (hadis) seçen erdemli bir
iş adamının yegâne motivasyonu kar maksimizasyonu olmayacak; onlara tercihlerini
dikkate alarak en kaliteli mal ya da hizmeti en uygun fiyatla en uygun koşullarda
sunmak ve memnuniyetlerini (dualarını) almak olacaktır. Böyle hareket eden bir iş
adamının müşterinin inanç değerleriyle ve yaşam biçimiyle tezat oluşturacak mal ya
da hizmet üretmesi ve ticaretini satması, hile ve aldatma peşinde koşması söz konusu
olmayacaktır. Halk arasında ‘kiminin parası, kiminin duası’ diye bir söz vardır. Yani,
fütüvvet ruhuyla hareket etmesi beklenen bir iş adamının fiyat politikasında tek amaç
yüksek fiyat ve yüksek kâr olmamalıdır; kendisini müşterinin yerine koyup, onların
hissiyatını ve satın alma gücünü göz önünde bulundurarak makul sayılacak bir fiyatla
çalışmalıdır. Zira kâmil insan olmanın gereği budur.
Ahiliğin esas itibariyle bir îsar (diğerkâmlık) medeniyeti inşa anlayışı olduğunu
unutmamak gerekir. Nitekim 6 Şubat 2023’te meydana gelen Kahramanmaraş merkezli
büyük depremlerde ailelerini, yakın akrabalarını ve evlerini barkını kaybeden ve
enkazdan aile fertlerini çıkartıp mezara koyduktan sonra diğer insanların canlarını
kurtarmak için yıkılan binalarda arama ve kurtarma çalışmalarına katılan pek çok
insanı bahsi geçen fütüvvet veya ahilik ruhunun temsili olarak değerlendirmek ve
çoğaltmak mümkündür. Örnek olarak aşağıda yer alan bazı gazete haberlerine
bakılabilir:
“Depremde hayatını kaybeden kuzenini toprağa verip, yardım için bölgeye
gitti: Isparta’da, AFAD gönüllüsü Sultan Akar (25), Kahramanmaraş depreminde
yaşamını yitiren kuzeni uzman çavuş Mutlu Koçdemir’i (24) toprağa verdikten sonra,
bölgeye giderek arama-kurtarma çalışmalarına katıldı. 2 haftadır bölgede olan Akar,
depremzedelere gıda, giyim ve sağlık hizmetlerinde de yardımcı oldu” (https://www.
dha.com.tr/gundem/depremde-hayatini-kaybeden-kuzenini-topraga-verip-yardimicin-bolgeye-gitti-2210800).
“Depremde ailesini kaybetti, acısını kalbine gömüp işinin başına geçti:
Kahramanmaraş’ta depremde eşini ve oğlunu kaybeden, bir oğluyla enkazdan
kurtarılan DSİ personeli Atilla Örnek, acısını hafifletmek ve çalışmalara destek vermek
için görevini sürdürüyor. Depreme Mehmet Akif Mahallesi’nde yaşadıkları apartmanın
dördüncü katında yakalanan 58 yaşındaki 5 çocuk babası Örnek, enkaz altında kalan
eşi Gülcan ve 19 yaşındaki oğlu Zeki Fırat’ı kaybetti. Atilla Örnek ve 17 yaşındaki
oğlu Ali Osman Örnek ise saatler sonra enkazdan kurtarıldı. Acısını kalbine gömüp
görevinin başına döndü. DSİ 20. Bölge Müdürlüğünde sondaj personeli olarak çalışan
251
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Örnek, depremden 6 gün sonra acısını kalbine gömerek, çalışmalara katkı sunmak için
görevinin başına döndü. Enkazdan kurtarılan oğlu ve yetişkin diğer 3 çocuğuyla hayata
tutunmaya çalışan Örnek, taktığı eşinin fularını bir an olsun boynundan çıkarmıyor.
Örnek, şöyle dedi: Bizim hizmet etmemiz gerekiyor. Şu anda ülkemin bizim gibi insanlara
ihtiyacı var. Gidip yasımı tutacağım diye bir kaide yok. Çalıştığım, birilerine yardımcı
olduğum, ülkeme faydalı olduğum zaman daha mutlu olduğumu düşünüyorum.
Mesleğimi seviyorum onun için bugün buradayım. Ülkemi, halkımı seviyorum. Acı
dinmez, bu benimle yaşayacak. İnsanların sorunlarını çözdüğüm zaman acılarım biraz
hafiflemiş olacak. Şunu da biliyorum; bu acı benimle mezara kadar gidecek. Bununla
yaşamayı öğrenmem lazım. Çok sevdiğim 4 çocuğum, bir torunum var. Allah var, gam
yok” (https://www.trthaber.com/haber/turkiye/depremde-ailesini-kaybetti-acisinikalbine-gomup-isinin-basina-gecti-749320.html).
“Hatay’da depremde anne ve babasını kaybeden diş hekimi, hastaların yardımına
koştu: Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat’ta meydana gelen depremlerde Hatay’da anne
ve babasını kaybeden diş hekimi Mahmut Koyuncu, ailesinin cenazelerini defnettikten
sonra gelen yardımları ve tedavi hizmetlerini koordine etmek için görevinin başına
döndü. Ailesi ve üst katta oturan kardeşiyle apartmandan çıktıklarını, komşularına
yardım ettikten sonra anne ve babasının oturduğu apartmana gittiğini ifade eden
Koyuncu, baba evinde yakınlarının cenazesi dolayısıyla misafirlerin olduğunu dile
getirdi”,(https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/hatayda-depremde-anne-vebabasini-kaybeden-dis-hekimi-hastalarin-yardimina-kostu/2834290).
Benzer diğerkâm davranışlar yine 6 Şubat 2023 depreminden sonra düzenlenen
yardım kampanyalarında pek çok çocukta görüldü. Bunun güzel bir örneğin Antalya’da
yaşayan henüz 8 yaşındaki bir çocuktan geldi. Resim 5’te kendi yazısıyla görülen
örneğin bir gazetede yer alan haberi şöyle: “Antalya’daki Döşemealtı Belediyesi’ne gelen
çok sayıda kişi barınma, yiyecek ve giyecek ürünleri getirdi. Belediye ekipleri ise ihtiyaç
ürünlerini tek tek ayrıştırarak koliledi ve ardından TIR’lara yerleştirdi. Döşemealtı
Belediyesi’nden 9 TIR, deprem bölgesine yardım götürdü. İlçede 8 yaşlarındaki erkek
çocuk, yardım kampanyası başlatıldıktan sonra kumbarasında biriktirdiği paraları,
ailesiyle birlikte Döşemealtı Belediyesi yardım merkezine getirdi. Çocuğun, ‘Çok
geçmiş olsun. Sizi çok seviyoruz. Hep yanınızdayız. Kumbaramdaki harçlıklarımı
gönderiyorum’ notu herkesi duygulandırdı” (https://www.hurriyet.com.tr/gundem/
turkiye-tek-yurek-kumbarasindaki-paralari-depremzedeler-icin-bagisladi-42217495:
09 Şubat 2023).
Ya da verecek bir şeyi olmayan bir yaşlı kadının üzerindeki kıyafeti çıkarıp yollaması
tam bir ahi dayanışma örneğidir (Resim 6). Haber şöyle verilmiştir: “Batman’da
yardım toplanan alana gelen kadın, ‘elimde sadece bu var’ deyip, üzerindeki pardösüyü
çıkarıp görevliye verdi” (https://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/depremzedelereyardim-seferberligi,WEQ64LXPfk-roXMow6c1hQ/Ee36i3gyE0OQkotvnigFxA).
252
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Resim 5: Kumbarasındaki Harçlığını Depremzedelere Gönderen
Bir Çocuğun Mesajı
Kaynak:https://www.hurriyet.com.tr/gundem/turkiye-tek-yurek-kumbarasindaki-paralaridepremzedeler-icin-bagisladi-42217495.
Resim 6: Depremzedelere Üzerindeki Pardösüyü Veren Bir Kadın
Kaynak: https://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/depremzedelere-yardim-seferberligi,WEQ64LXPfkroXMow6c1hQ/Ee36i3gyE0OQkotvnigFxA.
Bu resimlerde görülen dayanışma kültüründen anlaşılıyor ki, Ahi kültürü esas
itibariyle Anadolu insanında canlı olarak yaşamaktadır. İnsanların özü böyle zor
zamanlarda belli olur. Ailelere, sivil toplum kuruluşlarına, eğitim kurumlarına ve
253
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
topyekûn olarak topluma ve devlete düşen bu erdemli davranışların hayatın her anına
hâkim olacak şekilde tescillenmesi olmalıdır.
Ahilik, bugün dünyanın pek çok yerinde yoksullukla ve açlıkla yüz yüze olan
milyonlarca insana “komşusu açken tok yatan bizden değildir” (İbn Ebu Şeybe,
Musannef, İman ve Rüya: 6/30350) ilkesi ile hareket etme anlayışını temsil etmektedir.
Zira bu tarz hayat anlayışı Anadolu insanı tarafından hep aşağılanır ve bir insana
yakışmayan davranış olarak “iki bacağının arasında yediği” şeklinde horlanır.
İbn Battuta ahilerin üstün ahlâki sıfatlara sahip, dünyada eşi benzeri bulunmayan
erdemli bir toplum olduklarını şu cümlelerle anlatır: “Bilâd-ı Rum’a yerleşmiş
Türkmenlerin yaşadıkları her vilayette, her şehirde ve her köyde bulunan Ahiler,
bekâr ve sanat sahibi gençlerin oluşturduğu bir tür cemiyetti. Bunlar birbirleriyle çok
sıkı bir dayanışma içindedirler. Her birinin halk içinde muteber birer mesleği vardır.
Memleketlerine gelen yabancılara yakın bir ilgi gösterir; onların yiyecek ve içeceklerini
temin eder, konuklarının insani ihtiyaçlarını karşılamakta ellerinden gelen bütün itinayı
gösterirler. Öte yandan, yaşadıkları yerlerdeki zorbaları da yola getirir, herhangi bir
sebeple bunlara iltihak eden kötüleri tek tek ortadan kaldırırlar. İşte bu gibi hususlarda
Ahilik cemiyetinin dünyada eşi ve benzeri yoktur…. Ben İbni Batuta, dünyada bunlardan
daha güzel ve daha hayırlı işler yapan kimseler görmedim. Şiraz ve İsfahan halkının
hareketleri bunlarınkine biraz benzemekte ise de Ahiler memleketlerine gelen ve giden
yolculara yakın ilgi göstermek, şefkat ve iltifatta bulunmak bakımından onları bir hayli
aşmış durumdadırlar” (İbn Battuta, 2005: 204).
İbn Battuta’nın yukarıdaki tespitlerine bugünün Anadolu Türk insanından
verilebilecek en güzel örneklerden biri Suriye’deki iç savaştan kaçan Suriyeli
göçmenler veya sığınmacılar için devlet ve millet eliyle yapılan her tür kardeşlik ve
yardım faaliyetleridir. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı’nın 19 Ocak 2023
tarihi itibariyle paylaştığı verilere göre, Türkiye’de yaklaşık olarak toplam 3.536 bin
Suriyeli yaşamaktadır. Bu insanların eğitim, sağlık, barınma ve diğer masrafları Türk
halkının ve devletinin imkânlarıyla karşılanmaktadır.
4. Sonuç ve Değerlendirme
Çalışmada Fütüvvetin ve onun Anadolu versiyonu olan Ahiliğin İslâmi çerçevede ‘iyi
olan şeyleri yapma, kötü olan şeyleri de yapmama ya da engelleme’ esasına dayalı
ahlâklı bir hayat ve toplum inşa etme ideali olduğu, farklı bireysel ahlâki ilke üzerinden
değerlendirilmiş ve teyit edilmiştir. Ahiliğin gerek Hz. Adem’den Hz. Peygamber’e
kadar getirilen, oradan da Hz. Ali ve bazı sahabeler üzerinden takip edilen şeceresi
gerekse kabul ettiği temel ilkeler onun kâmil insan yetiştirmeye dayalı bir medeniyet
projesi olarak tarih sahnesinde yer almasını sağlamıştır. Gerçekten de çalışmada ele
alınan hususlar, ideal ya da yetkin insan anlamına gelen kâmil insan tasavvurunu
zamanın ve mekânın ötesinde geçerli kılan altın ilkeler niteliğindedir.
254
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ahilik kaynaklarında çok sayıda ve farklı kelimelerle ifade edilen bu ilkelerden bu
bölümde ele alınan dürüstlük, güvenilirlik, cömertlik, tevazu, haya sahibi olmak,
el emeğine, alın terine ve helal kazanca dayalı çalışma azmine sahip olmak, kanaat
ve tevekkül sahibi olmak ve diğerkâmlık ilkelerinin teorik mülahazalarından ve
günümüze dair örnek uygulamalarından anlaşılıyor ki, medeni ve erdemli bir toplum
için bunların her yaştan ve her meslekten herkeste asgari düzeyde bulunması gerekir.
Nitekim çalışmanın başında yer alan farklı fütüvvet anlayışlarına bakıldığında, bu
modelin öncelikle gençler tarafından kurulup geliştirildiği, ismini de zaten oradan
aldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, bugün bu ilkeleri üzerinde taşıması arzu edilen
ve ihtiyaç duyulan kesimin gençler olduğu geçmişten daha fazla öne çıkmaktadır.
Toplumların geleceğini emanet ettiği gençlerin bu ilkelerle donatılması için eğitim
kurumlarının ve diğer kamu ve sivil kurum ve kuruluşların zaman kaybetmeden
etkin politikalar üretmesi gerekmektedir.
Fütüvvetin en fazla benimsendiği sufiler ya da daha geniş mânada cemaatler veya
sivil toplum kuruluşlarının bu ilkeler doğrultusunda mensuplarını eğitmeleri,
toplumsal ihtiyaçlara cevap verebilme kapasitelerini geliştirmeye dönük hizmet
politikası benimsemeleri kaçınılmaz hale gelmiştir. Başka bir ifade ile, her bir sivil
inisiyatifin hizipçilik üzerinden taraftar toplama ve kendi aidiyetlerini topluma
dayatma gibi kısır tartışmalar yerine, ortak gelecek konusunda insanlığa yararlı olma,
mümkün olduğunca başkasının refahını öne alma (diğerkâmlık) ve mürüvvetli olma
meziyetlerini toplumsal kabule dönüştürecek faaliyetlere odaklanmaları daha yararlı
olacaktır. Metinde 6 Şubat 2023 depremi sonrasında bolca örneğini gördüğümüz güzel
dayanışma örneklerini sürekli kılacak ve toplumun tamamına yayacak bir müşterek
dile ve eyleme ihtiyaç vardır. Deprem sonrasında yukarıda zikredilen ahlâki ilkelerin
ve erdemli davranışların büyük ölçüde hayata geçirildiği görüldü. Metinde bireysel
ve kurumsal düzeylerde verilen güzel örnekler esasında Ahilik ruhunun Anadolu
insanının özünde var olduğunu göstermiştir. Herkese düşen, bu güzel davranışların
yaygınlaştırılarak ve kurumsallaştırılarak hayatın her alanına tatbik edilmesidir.
Ahiliğin en fazla kabul gördüğü ve onun üzerinden bir kurumsal medeniyet modeli
inşa ettiği kesim esnaf ve sanatkârlar ya da iş dünyasıdır. İnşaattan, gıdaya, sağlıktan,
ulaştırma ve hayatın her alanına hitap eden iş insanlarının bireysel olarak dürüstlük,
güvenilir olmak, tevazu sahibi, haya sahibi, îsâr sahibi, alın terine ve helal kazanca
riayet ederek göre para kazanan bir iş insanı modeline gerçekten her zamandan
daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Müslümanların kendilerinin bile iş hayatında
Müslümanlara güvenmemesi, hatta gayrimüslimlerin iş yapma biçimine daha fazla
güven duyar duruma gelmesi herkesi düşündürmeli, hatta tiril tiril titretmelidir.
6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli ve 11 ilde büyük
yıkımlara yol açan depremde ortaya çıkan inşaat sektörü üzerinden güven bunalımı
ve hayal kırıklıkları, aşağı yukarı tüm sektörler ve insanlar için geçerli kabul edilip,
255
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
büyük bir silkelenme ve toparlanma olması gerekmektedir. Unutmamak gerekir ki, bu
ilkeler şahsında mündemiç bir iş adamının yüksek ahlâki meziyetlere sahip, şahsiyet
sahibi ve itibarlı biri olduğu herkes tarafından bilinir ve ticaret yapılırken daha fazla
tercih edilir. Bugün artan hızlı iletişim imkânları göz önünde bulundurulduğunda,
söz konusu ahlâki meziyetlere sahip bir iş insanının ve onun kurumsal kimliğinin
daha fazla tercih edileceği rahatlıkla söylenebilir. Bu itibarla, günümüzde belki de en
iyi reklam ve tutundurma faaliyetinin ticari hayatta gerçek ve tüzel kişiliklerin genel
ve ticari ahlâk kurallarına sıkı sıkıya bağlı olduklarının bilinmesidir.
Kaynakça
Erdem, Ekrem (2021): “Fütüvvetin ve Ahiliği Menşei, Mahiyeti ve Türleri”, Ahi Evran Üniversitesi İİBF
Dergisi, ‘Fütüvvet, Ahilik ve İktisadi Hayat’ Özel Sayısı, S. 5, ss. 1-15.
Erdem, Ekrem (2022a): “Ahiliğin Doğrudan İş Ahlâkı İlkeleri ve İktisadi Hayata Tesiri”, iç. Emek ve İş
Ahlâkı, Ed. M.E. Kala, Türkiye Yazarlar Birliği Yayını, Ankara, ss. 169-186.
Erdem, Ekrem (2022b): “Fütüvvet-Ahilik Geleneğinde Ahlâk, Kâmil İnsan ve İktisat Meselesi: Ahiliğin
Dolaylı İş Ahlâkı İlkeleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Sakarya İktisat Dergisi, C. 11 (3), ss. 352-373.
Erdem, Ekrem (2022c): “Fütüvvet/Ahilik – Tasavvuf İlişkisi İktisadi Hayata Dair Bazı Çıkarsamalar: Farklı
Dillerde Yazılmış Bazı Fütüvvetnameler Üzerine Bir İnceleme”, İslam Ekonomisi ve Finansı Dergisi, C.
8(2), ss. 1-44.
Gölpınarlı, Abdülbaki (1953): “Burgazi ve Fütüvvet-namesi”, İ.Ü. İktisat Fakültesi Mecmuası, 15(1-4), 76153.
İbn Battuta (2005): Büyük Dünya Seyahatnamesi, Çev. M. Şerif Paşa, Sadeleş. A.M. Güven, Yeni Şafak
Kültür Armağanı, İstanbul.
Ülgener, Sabri F. (1981): Zihniyet ve Din: İslam, Tasavvuf ve Çözülme Devri İktisat Ahlâkı, Der Yayınları,
İstanbul.
https://www.ensonhaber.com/gundem/hatayda-depreme-dayanikli-diye-satilan-daireler-insaatbitmeden-yikildi.
https://kocaelifikir.com/haber/13988777/hatayda-cennetten-bir-kare-denilerek-satilan-ronesansrezidans-yuzlerce-kisiye-mezar-oldu.
https://www.milliyet.com.tr/gundem/cennetten-bir-kare-diye-reklami-yapilmis-250-daireli-rezidansyerle-bir-oldu-6900682.
https://www.yenisafak.com/gundem/depreme-dayanikli-diyerek-28-milyona-sattilar-6-ay-sonra-yerlebir-oldu-4505562.
https://www.dha.com.tr/gundem/depremde-hayatini-kaybeden-kuzenini-topraga-verip-yardim-icinbolgeye-gitti-2210800.
https://www.trthaber.com/haber/turkiye/depremde-ailesini-kaybetti-acisini-kalbine-gomup-isininbasina-gecti-749320.html.
https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/hatayda-depremde-anne-ve-babasini-kaybeden-dis-hekimihastalarin-yardimina-kostu/2834290.
https://www.hurriyet.com.tr/gundem/turkiye-tek-yurek-kumbarasindaki-paralari-depremzedeler-icinbagisladi-42217495: 09 Şubat 2023.
https://www.hurriyet.com.tr/gundem/turkiye-tek-yurek-kumbarasindaki-paralari-depremzedeler-icinbagisladi-42217495.
https://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/depremzedelere-yardim-seferberligi,WEQ64LXPfkroXMow6c1hQ/Ee36i3gyE0OQkotvnigFxA.
256
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
TÜRKİYE
EKONOMİK KALKINMASINDA
AHİLİK İLKELERİ
Hasan VERGİL*
Giriş
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ülkelerin tecrübeleri kalkınmanın mümkün
olmakla birlikte gerçekleşmesinin oldukça zor olduğunu göstermiştir. Kalkınma
modelleri tüm ülkelerde geçerli olacak kalkınma politikalarını önerirken aslında
her ülkenin kendine has farklı karakter ve kısıtlamalara sahip olduğunu göz ardı
etmektedir. Dünyada gelişen ve değişen siyasi ve ekonomik fikirlere paralel olarak
ekonomi politikalarını belirleyen Türkiye, yüzyıllık bir devlet olmasına rağmen pek
çok kalkınma göstergesine göre henüz gelişmiş ülkelerin gerisinde durmaktadır. Az
gelişmiş ülkelerin ve Türkiye’nin ekonomik kalkınmasının gerçekleşmesinde, Batı
merkezli topluma uygun olarak geliştirilen tek tip kalkınma modelleri yerine kendine
has değerlerin kullanılarak bir model oluşturulması iktisadi, sosyal ve siyasal hedeflere
ulaşmada daha fazla yardımcı olabilir.
1700’lü yıllara kadar Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde yaklaşık 600
yıldan fazla etkisi görülen Ahilik teşkilatı Müslüman halkın din, gelenek ve ahlâkına
uygun prensiplerle iktisadi, siyasi, sosyal ve kültürel bir sistem kurmuştur. Bu sistemle
ahilik teşkilatı eğitim, iktisat ve siyaset gibi hayatın pek çok alanında etkili olmuş,
devletin ulaşamadığı durumlarda devletin ikamesi rolünü üstlenmiştir. Bir esnafsanatkâr dayanışması ve yardımlaşması şeklinde kurulan teşkilat, aslında ahlâklı,
dininin hükümlerini bilen ve yaşayan ve iş disiplinine sahip birey temeline dayalıdır.
Belirlenen ahlâk ve iş disiplinine sahip olmayan esnafın, örneğin, içki içme, zinaya
bulaşma veya kıskanç olma gibi İslâm dininde yasak olan veya hoş karşılanmayan
fiilleri işleyenlerin ahilik teşkilatından atılması söz konusudur1. Ahilikte iş ve meslek
açısından nitelikli ve fikir ve yaşayış açısından ahlâklı bireylerin dayanışma ve işbirliği
içerisinde üretim yaparken bir denge içerisinde bireylerin ve toplumun huzuru ve
mutluluğu hep ön planda olmuştur.
*
Prof. Dr., İbn Haldun Üniversitesi
1
Karagül (2018), Ahilik teşkilatından atılmaya iten başlıca davranışlar olarak “içki içme, zinaya bulaşma,
münafıklık, söz taşıma ve iftira etme, gurur ve kibir, merhametsizlik, kıskançlık, kin besleme, ahde vefa
etmeme, yalan söyleme, emanete hıyanet etme, başkasının ayıbını açığa vurma, utanma özelliğini kaybetme,
cimrilik ile adam öldürme” fiillerini sıralamıştır.
257
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ahilik sistemi ve ahilik teşkilatı iktisat, sosyal hayat, ahlâk ve kültür gibi pek çok
açıdan incelenmiştir. Örneğin, Karagül (2018), Ahiliğin tarihçesini, değerlerini
tartıştıktan sonra bu değerlerin ve sistemin Osmanlı Devleti’nin kurulmasında ve
yaşatılmasındaki önemine değinmiştir. Ayrıca Türk-İslâm dünyasının karşılaştığı
sorunların çözümünde batıda üretilmiş neo-klasik politikaların uygulanması yerine
kendi değerlerine uygun politikaların geliştirilmesi ve uygulanması gerektiğini ve
bunun için de ahilik değerleri ve sistemi gibi kurumlardan faydalanmak gerektiğini
vurgulamıştır. Masca ve Karagül (2017) ahiliğin temelleri ile sosyal sermaye arasındaki
bağı tartışarak ahilik sisteminde ortaya çıkan bireyler arasındaki güven ilişkisinin, bir
toplumun iktisadi ve sosyal alanda daha iyi hale gelmesinin bir teminatı olduğuna
vurgu yapmışlardır. Son olarak, Kaçanoğlu (2021) ahilik sisteminin kapitalist sistemin
bir alternatifi olup olmadığını sorgulayarak, İslâm iktisadının kapitalizm karşısında
alternatif bir sistem kurduğunu ve ahilik ve benzeri kurumların benimseyeceği
değerler ve uygulayabileceği politikalar konusunda İslâm iktisadına kaynak
olabileceğini öne sürmüştür.
İktisadi kalkınma; birbirine bağlı milyonlarca insan, firma ve kurumlardan oluşan
oldukça karmaşık bir sistemde zaman içerisinde meydana gelen bir süreçtir. Bu
sistemde ekonomi, sosyal ve tabiî kısıtlardan bağımsız değil, bireylerin refah seviyeleri
de içinde bulundukları toplum ve ekosistemden bağımsız değildir. Ekonomik
kalkınma sürecinde birey, kurumlar ve toplum dinamik bir biçimde etkileşime
girmekte ve yeni duruma adapte olmaktadırlar. Ekonomik kalkınmanın kolay bir
şekilde gerçekleşmesi de bireyler, firmalar, toplum, devlet ve oluşturulan kurumlar
arasındaki koordinasyonun başarısına bağlıdır. Bu nedenle ekonomik kalkınmanın
daha kolay gerçekleşmesi için uygulanacak politikaların uygulandığı yerdeki
farklılıklara uygun olarak geliştirilmesi gerekmektedir.
Ahilik teşkilatının sahip olduğu kanaatkârlık, iddihardan kaçınma, işbirliği ve
dayanışma gibi iktisadi ilkeler aslında Türkiye’de yaşayan insanların kendi dinlerinden
gelen değerlerdir. Bu çalışmada Ahilik teşkilatının sahip olduğu kanaatkârlık,
iddihardan kaçınma, işbirliği ve dayanışma, iç denetim ve ürün standardizasyonu gibi
iktisadi ilkelerin bir ülkenin kalkınmasında ne derece önemli olduğu tartışılacaktır.
Çalışmada Ricardo Hausmann, Dani Rodrik ve Andrés Velasco (2005) tarafından
geliştirilen büyüme teşhisi yaklaşımı kullanılacaktır. Bu yaklaşımda bir ülkede
özel yatırımların ve girişimcilik faaliyetlerin niye düşük seviyelerde olduğunun
araştırmasında ülkelerin sahip olduğu kısıtlar bir karar ağacı ile sistematik hale
getirilmiştir. Her ülkenin farklı ekonomik fırsatlara ve kısıtlara sahip olması,
söz konusu stratejilerin uygulandığı ülkeye göre farklılaşmasını da beraberinde
getirmektedir. Bu yöntem kullanılarak Ahilik teşkilatının ileri sürdüğü ilkelerin,
Türkiye’nin ekonomik büyümesindeki kısıtları çözmede ne derece önemli olduğu
bir azgelişmiş ve Müslüman ülke (Pakistan) ve iki gelişmiş ülke (ABD ve G. Kore)
258
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
kıyaslamaları ile ortaya konulacaktır. Özellikle ülkelerin ekonomik kalkınmasında
önemli olan ve ahilik teşkilatının ilkeleri arasında da yer alan insan sermayesi,
mülkiyet hakları, yolsuzluk, bilgi dışsallıkları ve koordinasyon dışsallıkları konuları
tartışılıp Türkiye’nin bu kavramlarla ilgili göstergelerdeki performansı ortaya
konulacaktır. Böylece Türkiye’nin ekonomik büyümesinin önündeki engeller teşhis
edilerek, Batı merkezli, kalkınma için yapılması gereken uzun kurumsal ve yönetişim
reformları listesi yerine, Türkiye’nin kendi tarihi değer ve oluşumlarına dayanan daha
etkin büyüme stratejileri belirlenebilecektir.
Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde ahilik teşkilatının iktisadi
ilkeleri hakkında kısaca bilgi verilecek ve ikinci bölümde Türkiye ekonomik büyümesi
ve performansı hakkında istatistiki bilgiler verilecektir. Üçüncü bölümde Hausman,
Rodrik ve Velasco (2005) tarafından geliştirilen yöntem açıklanarak bu yöntemde
bahsedilen kısıtlardan ahilik ekonomik ilkeleri ile örtüşen kısıtlar çerçevesinde
Türkiye ve diğer ülkelerin hangi durumda oldukları istatistiklerle analiz edilecektir.
Sonuç bölümünde ahilik iktisadi ilkeleri doğrultusunda Türkiye’nin sahip olduğu
kısıtlarla ilgili inceleme sonuçları verilecektir.
1. Ahilik İktisadi İlkeleri
Ahilik teşkilatının iktisadi konulardaki ilkeleri bir bireyin sahip olması gereken
özellikler (kanaatkârlık ve iddihar), toplumun sahip olması gereken özellikler
(yardımlaşma) ve firma-içi olması gereken özellikler (işbölümü, usta-çırak ilişkisi,
üretim, ürün kalitesi, iç denetim ve iş ahlâkı) şeklinde özetlenebilir (Karagül;2018,
Masca ve Karagül;2017). Bu ilkeler tüm sosyo-ekonomik sistemi özetleyen tek bir teori
olmadığı gibi birbirinden tamamen kopuk, bağımsız konular da değildir. Fakat bu
ilkeler üç katman temelinde (birey - firma - toplum) birbirini tamamlayan konulardır.
Bu ilkelere bütüncül bakıldığında hem bireyin hem de toplumun refahı ve huzurunu
amaçlayan fikirler olduğu görülecektir.
Kanaatkârlık, kişinin elindekine razı olması ve başkalarının sahip olduğu şeylere göz
dikmeyip aşırı kazanma hırsından kurtulması anlamına gelmektedir. Bu görüşler
kapitalist dünyada her bir ekonomik aktörün davranışlarında sadece kendi fayda veya
kârını en çok yapmaya çalışması varsayımı ile çelişmektedir. Kanaatkâr kişi kendi
faydasını gözettiği gibi toplumdaki diğer bireylerin ve içinde yaşadığı çevrenin de
menfaati doğrultusunda davranışlarda bulunur. Bu nedenle kanaatkârlıkta bireysel
aşırı zenginleşme yerine, toplumun tüm kesimlerinin zenginleşmesi doğrultusunda
özverili çalışma vardır.
Kapitalist sistemde meşru yollardan elde edilen servetin biriktirilmesinde bir engel
yoktur. Bu nedenle servet dağılımı eşitsizliği de meşrudur. Hükümetler gelir ve
servet üzerine uyguladıkları politikalarla gelir dağılımı eşitsizliğini düzeltme yoluna
259
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
gitmektedirler. Fakat Ahilikte ihtiyaç dışı sahip olunan fazla malın (sermayenin) yastık
altı edilmesi (iddihar) uygun görülmemiştir. Fazla olan mal (sermaye) başta zekât,
sadaka ve diğer yardımlaşma şekilleriyle ihtiyacı olanlara dağıtılmalıdır. İddihardan
kaçınma ile gelir dağılımı adaletli hale gelmekte, yoksulluk azaltılmakta ve sermaye
tabana yayılarak toplumda sosyal refah artmaktadır.
Ahilikte bir kişinin çıraklıktan başlayıp usta olana kadar tek bir işte mesleğini icra
etmesi hoş karşılanmıştır. İnsanların itibarı, ustalığının derecesine bağlıdır. Böylece
insanlar mesleğinde uzmanlaşmakta, üretim en yüksek verimlilikte yapılmakta ve
tüm alanlarda en yüksek verimlilikte üretim yapıldığında mevcut kaynaklara göre
toplumun refahı da en çoğa çıkarılmaktadır. Kapitalist sistemde Adam Smith’le
başlayan iş bölümü ve uzmanlaşma, kaynakların verimliliğini en çoğa çıkarmakla
birlikte aynı zamanda farklı sektörlerin birbirlerine bağımlı olmasına ve üretim
ölçeğinde ölçeğe göre artan getiri olacak şekilde büyümeye de neden olmaktadır.
Bir kişinin işinde uzmanlaşıp usta olması ancak usta-çırak yöntemiyle uzun yıllarda
istikrarlı bir şekilde işte çalışmakla mümkün olmaktadır. Bir kişinin usta olana kadar
işiyle ve yaşayışıyla ilgili eğitimden geçmesi gerekir.
Kapitalist sistemde üreticiler sadece daha fazla kâr elde etmek amacıyla faktör
fiyatlarına bağlı olarak en fazla talep edilen malı üretirler. Üretim miktarı ve kalitesi
konusunda başka bir kısıt bulunmamaktadır. Piyasalar bu haliyle kaynak dağılımı için
en etkin bir araç olarak görülür. Bu sistemde kaynak israfı olabilmekte, işçilere bir insan
değil de üretimde bir girdi gibi muamele edilmekte ve çevreye zarar verilebilmektedir.
Ahilik sisteminde ise amaç, kâr elde etmek değil toplumun ihtiyaçlarını karşılamaktır.
Bu nedenle aşırı üretimden kaçınılmaktadır. Üretim faaliyetleri ise ahlâka ve dinî
değerlere bağlı olarak uygun emek ve kar oranları ile yapılmaktadır. Aynı çarşıda
mallarını satmak yoluyla esnaflar birbirlerini kalite, fiyat ve rekabet açısından
gözetlemiş ve aynı zamanda esnaf yardımlaşmaları da sağlanmıştır.
Ahilik teşkilatında, üretilen bir malın tüketiciye ulaşana kadar tüm aşamalar
düzenlenmiştir. Böylece her bir esnafın hangi şartlarda işyeri açması, kapatması,
fiyat belirlemesi, çalışanlara verilen ücretler ve çalışma koşulları ve ticarette uyulması
gereken kurallar gibi pek çok işlem bir iç denetime sahiptir. Böylece üretim esnasında
ortaya çıkabilecek haksızlıklar önlenmekte ve bu faaliyetlerde belirli kişilerin değil
daima toplumun refahı ön planda tutulmaktadır. Tüm bu iktisadi faaliyetlerde ahlâki
kurallar göz ardı edilmemektedir. Ahilikte insanlar davranışlarında, düşüncelerinde
ve iş yapış şeklinde ahlâklı olmak zorundadır.
2. Türkiye’nin Ekonomik Büyüme Performansı
Türkiye, kuruluşundan bu yana liberal milli ekonomi modelini, devlet önderliğinde
kalkınma modelini, liberal ekonomi modelini, planlı ekonomi modelini, ithal
260
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
ikâmeci sanayileşme politikasını ve ihracata dayalı kalkınma modelini izlemiştir.
İzlenen ekonomik modellere ve hükümetlerin istikrarlarına göre büyüme oranları
da farklılık göstermiştir. Şekil 1, 1973’ten itibaren yıllar itibarı ile büyüme oranlarını
göstermektedir. Bu dönem içerisinde büyüme oranı 8 kez negatif, 19 kez %4’ün
üzerinde ve diğer zamanlarda ise %4’ün altında ve pozitif olduğu gözlemlenmektedir.
Türkiye’nin ekonomisinin daraldığı yıllar 1980 darbe yılı ve 1994, 1999-2001 yurt içi
kaynaklı krizler ve 2008 ABD kaynaklı kriz ve en son salgından kaynaklanan 1999 yılı
olmuştur.
Ekonomik Büyüme
12
8
4
0
-4
-8
1975
1980
1985
1990
1995
2000
2005
2010
2015
2020
Şekil 1. Kişi Başı GSYİH Büyümesinin Zaman İçerisindeki Seyri
Kaynak: Veriler World Bank World Development Indicators veri tabanından alınmıştır.
Tablo 1’de görülen dönemler itibarı ile ortalama büyüme performansı yukarıda
anlatılanlara paraleldir; krizler dönemi olan 1991-2002 döneminde ortalama büyüme
oranı pozitif fakat en düşükken 2003’ten sonraki dönemlerdeki ortalama büyüme
oranları daha önceki dönemlerdeki ortalama büyüme oranlarından daha yüksektir.
Tablo 1: Dönemler İtibarı ile Ortalama Kişi Başı GSYİH Büyüme Oranları
Dönemler
1972-1979 1980-1990 1991-2002 2003-2007 2008-2015 2016-2021
B ü y ü m e 1,71
oranları
2,82
1,54
5,01
3,35
2,86
Notlar: Veriler (ABD Doları cinsinden 2015 fiyatları sabitli) World Bank World Development
1
Indicators veri tabanından alınmıştır. Ortalama büyüme oranları g = ( yn ) n � 1 formülü ile
y0
hesaplanmıştır.
261
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Son 50 yılda görülen bu büyüme performansı, Türkiye’nin gelişmiş ülkeler gelir
seviyelerini yakalamasına yetmemiştir. Ekonomik büyüme literatüründeki yakınsama
hipotezlerinden bir tanesi, fakir ülkenin zengin ülkeye göre daha hızlı büyüyeceği
şeklindedir. Bu hipoteze göre Türkiye’nin zengin ülkelere göre daha hızlı büyümesi
gerekmektedir (Jones and Vollrath, 2013, s.63-75, Barro and Sala-i-Martin, 2004, s.
461-482). Türkiye’nin son 50 yılda gelişmiş ülke gelir seviyelerine ne derece yaklaştığını
bulabilmek için Şekil 2 çizilmiştir. Şekil 2’de kıyas yapılacak ülke olarak ABD seçilmiş
ve Türkiye, G. Kore ve Pakistan’ın zaman içerisinde ABD gelirine ne derece yaklaştığı
incelenmiştir. Kişi başı gelir oranları 1’e yaklaştıkça ABD ile o ülke arasında kişi başı
gelir yakınsaması olacaktır. Ülkelerin son otuz yıldaki büyüme performanslarına
bakıldığında 1990 yılında G. Kore’nin kişi başı geliri Türkiye kişi başı gelirine eşitken,
G. Kore, izleyen yıllarda Türkiye’ye göre çok daha hızlı büyüyerek ABD ile kişi başı
gelir oranını %70’a kadar çıkarmıştır. Türkiye ise özellikle 2003 yılından itibaren G.
Kore’den daha iyi bir büyüme performansı göstererek 1990 yılındaki %30 kişi başı gelir
oranını 2021 yılında %50’ye çıkarmıştır. Bir diğer deyişle Türkiye’nin kişi başı geliri
ABD’nin kişi başı gelirine yaklaşmıştır. Pakistan’ın geliri ise 30 yıl boyunca ABD’nin
gelirine göre devamlı %10’nun altında kalarak gelir yakınsaması performansını
gösterememiştir.
.8
Ülke geliri / ABD Geliri
.7
.6
.5
.4
.3
.2
.1
.0
90
92
94
96
98
00
02
Türkiye
04
06
08
Pakistan
10
12
14
16
18
20
Kore
Şekil 2. Türkiye, Kore ve Pakistan: ABD’ye Göre Nispi Kişi Başı Gelirleri
Notlar: Kişi başı gelirler satın alma gücü paritesi cinsinden hesaplanmış reel (2017 =100) kişi başı
gayri safi yurt içi hasıla verileridir. Veriler, Dünya Bankası World Development Indicators veri
tabanından alınmıştır.
262
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ahilikte geçerli olan kurallar insanların nasıl davranması gerektiğini belirlediği
gibi, üretim yapısını ve ticaret şeklini de belirlemiştir. Bir diğer deyişle ekonomik
işlemlerin bu yapıda nasıl etkin işleyeceğini belirlemiştir. Ahilikteki kurallar ve teşkilat
yapısı bir kurumdur. Kurumlar insan davranışlarını kanunlar ve sosyal normlarla
sınırlayan şeylerdir. Kurumlar, bir toplumda oynanan oyunun kurallarıdır (North,
1999). Ahilikte olduğu gibi kurumlar işlem maliyetlerini azaltmaktadır. Bu nedenle
mal ve hizmet alım satımı, işe başlama ve işin sürdürülmesi için gerekli şartlar, ahilik
teşkilatında mülkiyet haklarının korunduğu ve hukukun geçerli olduğu bir ortamın
kurulduğunu göstermektedir. Ahilikte bu kurumların kaynağı halkın sahip olduğu
din ve ahlâk kuralları olduğu için ekonomik işlemler yüzyıllardır sorunsuzca devam
etmiştir. Bu tür kurumlar ekonomik kalkınma üzerinde pozitif etkiye sahiptir. Tersi
biçimde, bazı ülkelerdeki kurumlar, yatırımları ve mülkiyet haklarını korumuyorsa,
yolsuzluk yaygınsa, politikacılar güçlerini kötüye kullanıyorlarsa ve kanunlar güçlü
şekilde uygulanmıyorsa, bu kurumlar ekonomik kalkınmayı olumsuz yönde etkilerler.
Acemoglu, Johnson ve Robinson (2004) kişi başı gelir farklılıklarının esas nedeni
olarak coğrafya ve kültürden ziyade ekonomik kurumlardaki farklılıklar olduğunu ileri
sürmüşlerdir. Rodrik, Subramanian ve Trebbi (2004)’ye göre dünyada gelir seviyelerini
belirleyen değişkenler arasında kurum kalitesi değişkeni diğer değişkenlere göre daha
etkili bir değişkendir. Taşdemir (2019)’e göre Türkiye üzerine yapılan çalışmalarda
iktisadi, sosyal ve siyasi kurumlar düşük büyüme performansının arkasındaki en
önemli etkendir.
Osmanlı Devleti’nde Ahilik sistemi ile yaklaşık 500 yıl üretim, tüketim, bölüşüm ve
ticaret ilişkileri sorunsuz bir şekilde sürdürülmüştür. Bunun nedeni her bir iktisadi
faaliyetteki kuralların belirlenmiş olması ve bu kuralların uygulanmasıdır. Böyle bir
sistemde hukukun üstünlüğü geçerlidir ve yolsuzluğa yer yoktur. Günümüzde ise
ülkeler kendine has iktisadi, sosyal ve kültürel sorunlar yaşamaktadır. Bu kısımda
Türkiye ve diğer ülkelerde Ahilik ve benzeri kurumlara ihtiyacı göstermek amacıyla
incelenen ülkelerdeki kurumsal kalite göstergelerine bakılmıştır. Şekil 3, ele alınan
ülkelerde son 5 yıldaki kurumsal kalite göstergelerindeki değişmeleri göstermektedir.
Endeks 1-10 arasında değişmektedir. 10 incelenen göstergedeki en iyi derece iken, 1
en kötü dereceyi göstermektedir.
263
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Siyasi İstikrar
7
6
5
4
3
2
1
0
2018
2019
2020
ABD
Türkiye
2021
2022
Kore
Pakistan
Hukukun Üstünlüğü
Yolsuzluğun Önlenmesi
9
8
8
7
7
6
6
5
5
4
4
3
2018
2019
2020
ABD
Türkiye
2021
2022
3
Kore
Pakistan
2018
2019
2020
ABD
Türkiye
2021
2022
Kore
Pakistan
Kaynak:https://www.internationalpropertyrightsindex.org
Şekil 3: Ülkelerin Kurumsal Kalite Göstergeleri
Şekil 3’e göre kurumsal kalite göstergeleri ile kişi başı gelir arasında tam bir paralellik
vardır. En yüksek kişi başı gelire sahip ABD hemen hemen tüm göstergelerde en
yüksek puana sahipken, bunu G. Kore izlemektedir. Kişi başı gelirde bu ülkelerden
sonra gelen Türkiye, bu ülkelerden daha düşük puana sahip fakat en fakir ülke
olan Pakistan’a göre de çok daha iyi göstergelere sahiptir. Bu sonuçlar kurumsal
kalite göstergeleri ile ekonomik gelişmişlik seviyesi arasındaki aynı yönlü ilişkiyi
göstermektedir. Gelişmiş ülkelere göre çok fakir olan Pakistan ve gelişmiş ülkeleri
yakalamaya çalışan Türkiye, Ahilik ve benzeri kurumlar kurarak ekonomik işlemleri
kolaylaştırıp ekonomik kalkınmayı daha kolay gerçekleştirebilirler.
3. Türkiye İçin Ekonomik Büyümeyi Engelleyen Faktörlerin Teşhisi
1950 yılından bu yana Washington uzlaşması doktrinine uygun şekilde, gelişmiş
ülkelerce az gelişmiş ülkelerin kalkınması için tüm ülkelere aynı reçetelerin
uygulanması şartı kondu veya aynı reçetelerin uygulanması teşvik edildi. Bu
reçeteler kısaca mali kemer sıkma, özelleştirme ve piyasa liberalleşmesi şeklinde
genelleştirilebilir. Bu reçete nerede uygulanırsa uygulansın, çok az bir gelişme
olmasına rağmen, ekonomik kalkınma gerçekleşmedi. Bilakis, uygulandıkları
264
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
ülkelerde dengesizlikler oluştu. Kalkınmada her ülkeye uygun tek bir model yerine
kalkınma için uygun olan başka yolların denenmesi gerekmektedir. Genel geçer
bir reçete yoksa her bir ülkeye özgü fırsatları ve kısıtları dikkate alan bir stratejinin
geliştirilmesi gerekir. Ahilik teşkilatı Selçuklu Devleti ve Osmanlı Devleti’nde o
dönemlerdeki topluma has, toplumun sahip olduğu din, gelenek ve kültürlerinden
ortaya çıkan bir sistem kurmuştur. Burada geliştirilen zihniyet ve ilkeler, toplumun
sahip olduğu fırsatları ve kısıtları dikkate alarak geliştirilen kurallar ve hükümlerdir.
Selçuklu Devleti ve Osmanlı Devleti’nin bir bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti’nin
ekonomik kalkınma yolunda sahip olduğu sorunlara Ahilik anlayışı çözüm önerileri
getirebilir. Ahilik anlayışı çerçevesinde sunulacak çözüm önerileri Türkiye’ye has
olacaktır.
Ricardo Hausmann, Dani Rodrik ve Andrés Velasco (2005), bir ülkenin ekonomik
büyümesinin önündeki engelleri teşhis etmek ve büyüme stratejilerini sağlam
ekonomik temellere dayandırmak amacıyla büyüme teşhisi yaklaşımını ortaya
koymuşlardır. Bu teşhis, bir karar ağacı ile sistematik hale getirilmiştir (Vergil,
2021). Her ülke farklı ekonomik fırsatlara ve kısıtlara sahip olduğu için uygulanacak
politika reçeteleri de her ülke için farklı olacaktır. Çalışmanın bu kısmında
Hausmann v.d. (2005)’nin geliştirdiği yöntem takip edilerek Ahilik teşkilatında
sunulan iktisadi ilkeler doğrultusunda Türkiye’nin ekonomik kalkınma yolunda
karşılaştığı kısıtlar belirlenecek ve diğer ülkelerle kıyaslamaları yapılacaktır. Böylece
Türkiye ekonomisinin büyüme performansının önündeki engeller tespit edilecek ve
sürdürülebilir bir ekonomik büyüme elde etmesi için Türkiye’ye has strateji ve politika
önerileri geliştirilecektir.
Hausmann v.d. (2005)’ın geliştirdiği yöntemde büyümenin önündeki engeller bir
karar ağacı ile sistematik şekilde gösterilmektedir. Şekil 4’te görülen karar ağacının
ilk aşamasında amaç, düşük seviyede özel yatırımların ve girişimciliğin nedeninin ne
olduğunu araştırmaktır. Bunun nedeni ya ekonomik faaliyetlerin düşük getirilere sahip
olması veya finansman maliyetlerinin yüksek olmasıdır. Eğer ekonomik faaliyetlerin
getirisi düşük ve bundan dolayı da yatırımcılar yatırım yapmak istemiyorlarsa
bunun nedeni ya sosyal getirilerin düşük olması veya yatırımcıların yatırımlardan
yeterince yüksek getiri alamamasındandır. Toplumsal getirilerin düşük olmasına
neden olan faktörler ise kötü coğrafi şartlar, düşük beşerî sermaye ve kötü altyapıdır.
Nemalanmanın düşük olması ise, hükümet başarısızlıkları ve piyasa başarısızlıklarının
bir sonucudur. Hükümet başarısızlıkları, parasal ve mali istikrarın sağlanmadığı bir
durum olarak görülen makro riskler ve mülkiyet haklarının yetersizliği, hükümet
yolsuzlukları ve aşırı yüksek vergilendirme gibi mikro risklerden oluşmaktadır. Piyasa
başarısızlıkları ise bilgi ve koordinasyon dışsallıklarından oluşmaktadır.
Düşük büyüme oranlarının ikinci ayağını yüksek finansman maliyetleri
oluşturmaktadır. Yüksek finansman maliyetleri de ya yabancı sermaye kaynaklarına
265
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
ulaşımın zorluğundan ya da düşük yurtiçi tasarruflar ve zayıf aracı kurumların
varlığından oluşan kötü yerel finans ilişkilerinden kaynaklanmaktadır.
Ülke teşhisleri özellikle uluslararası kuruluşlar tarafından değişik konulara göre
yapılmaktadır. Türkiye için Kelly ve Sökmen (2019)’e Avrupa İmar ve Kalkınma
Bankası tarafından yaptırılan çalışma buna örnek olarak verilebilir. Ayrıca,
Hausmann v.d. (2005)’nin büyüme teşhisi yaklaşımı kullanılarak yapılmış pek çok
çalışma da mevcuttur. Bu yöntemi kullanarak, örneğin, Ianchovichina ve Gooptu
(2007) Moğolistan için, Babych ve Fuenfzig (2012) Gürcistan için, Sydykova (2015)
Kırgızistan için ve USAID (2014) Bangladeş için hangi bağlayıcı kısıtların olduğu
araştırılmıştır.
Sorun: Düşük
Seviyede Özel Yatırım
ve Girişimcilik
Finansman
Maliyetlerinin Yüksek
Olması
Getirilerin Düşük
Olması
Düşük Toplumsal
Getiri
Kötü Coğrafi Şartlar
Nemalanma Sorunları
Hükümet
Başarısızlıkları
Kötü Uluslararası
Finansman İlişkileri
Piyasa Başarısızlıkları
Düşük Beşeri
Sermaye
Mikro Riskler;
mülkiyet hakları,
vergiler, yolsuzluk vs.
Bilgi Dışsallıkları
Kötü Altyapı
Makro Riskler; mali
ve parasal
istikrarsızlık
Koordinasyon
Dışsallıkları
Kötü Yurtiçi
Finansman İlişkileri
Düşük İç Tasarruf
Oranları
Zayıf Mali Aracılık
Sistemi
Kaynak:
Hausman
v.d. (2005)
çalışmasından
uyarlanmıştır.
Şekil
4: Büyüme
Teşhisi
Yaklaşımı
Karar Ağacı
Şekil 4:Hausman
Büyümev.d.
Teşhisi
Yaklaşımı
Kararuyarlanmıştır.
Ağacı
Kaynak:
(2005)
çalışmasından
Ahilik iktisadi ilkeleri, birey ve sosyal adalet üzerine kuruludur. Bu sistemde
Ahilik iktisadi
ve sosyal
adalet
üzerine
kuruludur.
vatandaşların
kendi ilkeleri,
aralarındabirey
ve vatandaşla
devlet
arasında
güvenilir
bir ilişkiBu
ve sistemde
vatandaşların kendi aralarında ve vatandaşla devlet arasında güvenilir bir ilişki
kurulmaya çalışılmaktadır. Ahilik iktisadi ilkelerinde, bir kişi
ve dayanışma kurulmaya çalışılmaktadır. Ahilik iktisadi ilkelerinde, bir kişi
davranışlarında veya ekonomik faaliyetlerinde kendi menfaatini düşündüğü gibi karşı
davranışlarında veya ekonomik faaliyetlerinde kendi menfaatini düşündüğü gibi
tarafın
toplumun
menfaatlerini
de düşünmektedir.
Yukarıda Yukarıda
açıklanan açıklanan
ahilik
karşı ve
tarafın
ve toplumun
menfaatlerini
de düşünmektedir.
ahilik
iktisadi
ilkeleri
ile
Hausmann
v.d.
(2005)
tarafından
geliştirilen
ekonomik
büyümeyi
iktisadi ilkeleri ile Hausmann v.d. (2005) tarafından geliştirilen ekonomik büyümeyi
engelleyen
kısıtlar
arasında
aşağıdaki
olduğu
tespit edilmiştir.
engelleyen
kısıtlar
arasında
aşağıdaki
şekildeşekilde
örtüşmeörtüşme
olduğu tespit
edilmiştir.
dayanışma
Ahilik İktisadi İlkeleri
Büyümeyi Engelleyen
Kısıtlar
266
Kanaatkârlık
Düşük İç Tasarruf Oranları
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ahilik İktisadi İlkeleri
Büyümeyi Engelleyen Kısıtlar
Kanaatkârlık
Düşük İç Tasarruf Oranları
İddihardan Kaçınma
Düşük İç Tasarruf Oranları
İşbirliği ve Dayanışma
Koordinasyon Dışsallıkları, Hükümet Başarısızlıkları
(Hükümet Etkinliği, Vergiler)
İç Denetim Sistemi
Yolsuzluk, Firmanın İş Yapma ve Yolsuzluk Algıları
Ürün Standardizasyonu
Firmanın İş Yapma ve Yolsuzluk Algıları
İş Hayatı ve Ahlâk
Yolsuzluk, Firmanın İş Yapma ve Yolsuzluk Algıları,
Koordinasyon Dışsallıkları, Bilgi Dışsallıkları,
İşbölümü ve Uzmanlaşma
Beşeri Sermaye
Usta-Çırak İlişkisi
Beşeri Sermaye
Çalışmanın devam eden kısımlarında Ahilik iktisadi ilkeleri ile örtüşen bu kısıtlara
göre Türkiye ve diğer ülkelerin durumu ortaya konulacak ve Türkiye için politika
tavsiyelerinde bulunulacaktır.
3.1. Ahilik İlkeleri Doğrultusunda Türkiye için Büyümenin Kısıtları
Bu yöntemde Türkiye ile birlikte kıstas alınabilecek üç ülke daha seçilmiştir. Bu ülkeler
şunlardır; gelişmiş bir ülke olarak ABD, ekonomik kalkınmada başarılı bir ülke olarak
alınabilecek G. Kore ve Türkiye ile aynı dine mensup fakat kişi başı gelir seviyesi daha
düşük bir ülke olan Pakistan. Veriler, Dünya Bankası veri tabanlarından, Pennworld
Table 10.0, Transparency International ve Property Rights Alliance veri tabanlarından
alınmıştır.
3.1.1 Düşük İç Tasarruf Oranları- Kanaatkârlık, İddihardan Kaçınma
Az gelişmiş ülkelerin yapısal problemlerinden bir tanesi de tasarruf yetersizliğidir.
Ahilik sisteminde ihtiyaç dışı sahip olunan fazla malın biriktirilmeyip dini kurallara
göre zekât olarak verilmesi veya hayır sahiplerince ihtiyacı olanlara verilmesi tavsiye
edilmiştir. Daha fazla serveti olan kişi, kalan kısmı ya üretime aktarmalı ya da birine
borç vermelidir (Kaçanoğlu, 2021). Böylece sermaye tek elde toplanmayıp, gelir
dağılımında adalet sağlandığı gibi sermaye yatırıma kanalize edilmiş de olacaktır.
Bu sistemde birey sadece kendi menfaatini değil, diğer insanların ve üretim yaptığı
çevrenin de menfaatini dikkate almaktadır.
Şekil 5, Türkiye ve diğer ülkelerdeki tasarrufların GSYİH’ya oranlarını göstermektedir.
Türkiye, bu ülkeler arasında 1985’li yıllarda en yüksek tasarruf oranlarına sahipken
takip eden yıllarda ekonomik krizler nedeniyle tasarruf oranları düşmeye başladı.
Fakat 2003 yılından itibaren düzenli bir tasarruf artışına geçildi ve bu trend devam
etmektedir. G.Kore’nin tasarruf oranları 1980’lerin sonuna doğru tavan yaptıktan
sonra %35-40 bandında istikrarlı bir şekilde devam etmektedir. ABD’nin tasarrufları
267
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
2000’li yıllara kadar %20 civarında ve son 20 yılda %20’nin altında seyretmektedir.
Pakistan’ın tasarruf oranları uzun yıllar %15’in üzerinde iken son 15 yıldan bu
yana yapısal şekilde kırılarak azalmaya başlamıştır. Tasarruf oranlarının düşük
olması, gelirin düşük olmasından (Pakistan) veya halkın gelirini daha çok tüketime
yönlendirmesinden kaynaklanabilir (ABD). Fakat kalkınma yolunda ilerleyen
Türkiye için mevcut tasarruf (yatırım) oranlarının daha yüksek seviyede olması
gerekir. İnsanların Ahilik ilkelerine göre kanaatkâr olması ve iddihardan kaçınması
gerekmektedir. Böylece, sahip oldukları fazla sermaye ya kendisi veya başkası
tarafından yatırıma yönlendirilebilir.
45
Toplam tasarruflar/GSYİH
40
35
30
25
20
15
10
1980
1985
1990
1995
Türkiye
Pakistan
2000
2005
2010
2015
2020
G. Kore
ABD
Şekil 5: Türkiye ve Diğer Ülkelerde Yurt içi Tasarruf Oranları (% GSYİH)
Kaynak: Dünya Bankası World Development Indicators Veri Tabanı.
İddihardan kaçınma ve kanaatkârlık iktisadi ilkelerinin bir sonucu da toplumdaki
gelir dağılımının daha adaletli dağılmasıdır. Şekil 6’da ele alınan ülkelerdeki Gini
katsayılarının son 10 yıldaki ortalamaları görülmektedir. Bu oranlara göre Türkiye,
dünyada yüksek gelir eşitsizliğine sahip ülkelerden birisidir. Son 10 yıldaki ortalaması
ABD ile aynıdır. Bu iki gösterge kanaatkârlık ve iddihardan kaçınma ilkelerinin,
Türkiye’nin kalkınma yolunda çok önemli olan sermaye kısıtını çözmedeki önemini
göstermektedir. Fazla sermaye zekât ve benzeri müesseseler ile ihtiyacı olanlara
dağıtılmalı, sermaye tabana yayılmalı ve tüketim artışı ile beraber üretim artışı ve
yatırım artışı gerçekleştirilmelidir.
268
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
50
Gini katsayısı (%)
40
30
20
10
0
Türkiye
G. Kore
ABD
Pakistan
Şekil 6: Türkiye ve Diğer Ülkelerde Gini Endeksi Değerleri (%)
Kaynak: Dünya Bankası World Development Indicators Veri Tabanı.
3.1.2 Ekonomik Faaliyetlerden Elde Edilen Getirilerin Düşüklüğü
Hausmann vd. (2005)’ne göre düşük özel yatırımlar ve girişimciliğin nedenlerinden
bir tanesi de ekonomik faaliyetlerin getirisinin düşük olmasıdır. Bunun iki tane nedeni
vardır. Birincisi, sosyal getirilerin düşük olması, ikinci nedeni ise yatırımlardan
elde edilen kârların düşük olmasıdır. Ahilik ilkeleri doğrultusunda ilk önce sosyal
getirilerin düşük olma nedenleri arasında sayılan beşeri sermaye incelenecek daha
sonra da yatırımlardan elde edilen kârın düşük olması başlığı altında mikro riskler
incelenecektir.
3.1.2.1 Düşük Sosyal Getiriler
Sosyal getirilerin düşük olmasının üç temel nedeni vardır. Bunlar; coğrafi dezavantaj,
insan sermayesinin yetersizliği ve uygun altyapı eksikliğidir. Coğrafya ve uygun altyapı
Ahilik iktisadi ilkeleri arasında yer almadığından büyüme kısıtları arasında sayılan bu
faktörler incelenmeyecek, bu başlık altında sadece beşeri sermaye incelenecektir.
269
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
3.1.2.1.1. Beşerî Sermaye- İş bölümü ve Uzmanlaşma, Usta-Çırak İlişkisi
Beşeri sermaye, ahilik ilkeleri arasında sayılan iş bölümü ve uzmanlaşma ve ustaçırak ilişkisi ile ilişkilidir. Beşerî sermaye eksikliği, büyümenin önündeki en önemli
kısıtlardan bir tanesidir. Bunun nedeni, beşerî sermayenin bir ülkenin en önemli
üretim faktörlerinden olan emek arzını oluşturmasıdır. Üretimin etkin ve verimli bir
şekilde gerçekleştirilmesi için nitelikli ve sağlıklı bireylere ihtiyaç vardır. Bu bakımdan
eğitimle beraber sağlığa yapılan yatırımlar da kalkınmada merkezî role sahiptirler.
Ahilik iktisadi ilkelerine bakıldığında Ahiliğin insanı kâmil bir insan yapmaya
çalıştığı görülür. Kâmil insan adayı çok sıkı şekilde ustasına bağlıdır. Ustası çırağına
hem kişisel ahlâki eğitim hem de meslek eğitimi verir. Çırak ustasına daimî olarak
güvenir ve işini en iyi şekilde yapar. Ustası da ona ücretini alın teri kurumadan verdiği
gibi ona bir baba gibi muamele eder. Çırak yaptığı işte sebat gösterip uzmanlaşma
sağlarken, üretimin nicelik ve nitelik olarak artması sağlanır.
Burada işçi-işveren ilişkilerinde bir usta-çırak ilişkisinin varlığının ve işte sebat ve
uzmanlaşma durumunun incelenmesinden ziyade beşerî sermayenin büyümenin kısıtı
olup olmadığı incelenecektir. Beşerî sermaye konusunda ilk gösterge, okula gidilen
yıl sayısı ve eğitimden getirilere dayanılarak hesaplanan beşerî sermaye endeksidir.
Şekil 7’ye göre beşerî sermaye endeksi sıralaması, kişi başı gelir göstergesine paralel
şekilde zaman içerisinde gelişme göstermektedir. Türkiye, ABD ve G. Kore’ye göre
daha düşük, Pakistan’a göre daha yüksek endeks değerlerine sahiptir.
4.0
Beşeri Sermaye Endeksi
3.5
3.0
2.5
2.0
1.5
1.0
50
55
60
Kaynak: PennWorld Table.
65
70
75
80
85
90
Kore
Türkiye
Şekil 7: Ülkelerin Beşerî Sermaye Endeksi Değerleri
270
95
Pakistan
ABD
00
05
10
15
Kore
Türkiye
Pakistan
ABD
Kaynak: PennWorldAHİLİĞİ
Table. YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Şekil 7: Ülkelerin Beşerî Sermaye Endeksi Değerleri
Şekil 8 Ülkelerin GSYİH’ya göre eğitim harcamalarını göstermektedir. Türkiye’nin
Şekil 8 Ülkelerin GSYİH’ya göre eğitim harcamalarını göstermektedir. Türkiye’nin
eğitim harcaması ortalaması G. Kore’ye çok yakın olduğu halde beşerî sermaye
eğitim harcaması ortalaması G. Kore’ye çok yakın olduğu halde beşerî sermaye endeksi
açısından G. Kore, Türkiye’ye göre çok daha iyi değerleri sahiptir. Bu fark
açısındanendeksi
G. Kore,
Türkiye’ye göre çok daha iyi değerleri sahiptir. Bu fark Türkiye’de
Türkiye’de
eğitimin gündeme
kalitesi konusunu
gündeme Çünkü
getirmektedir.
Çünkü
eğitiminyıl
eğitimin kalitesi konusunu
getirmektedir.
eğitimin
ortalama
ortalama verilen
yıl sayısıeğitimin
ile beraberkalitesi
verilen de
eğitimin
de insani
gelişimde önemlidir.
sayısı ile beraber
insanikalitesi
gelişimde
önemlidir.
Hükümet Eğitim Harcamaları (%GSYİH)
6
5
4
3
2
1
0
Türkiye
ABD
Pakistan
Kore
Kaynak: Dünya Bankası Education Statistics Veri Tabanı.
Şekil 8: Ülkelerin
Hükümet
Eğitim Türkiye
Harcamaları
(% GSYİH)
Not: Eğitim
harcamaları,
için 2018
yılı, ABD için 2015-2018 yılları
Kaynak: Dünya Bankası Education Statistics Veri Tabanı.
Not: Eğitim harcamaları, Türkiye için 2018 yılı, ABD için 2015-2018 yılları ortalaması, Pakistan için
2012-2017 yılları ve 2019 yılı ortalaması ve G. Kore için 2016-2018 yılları ortalaması değerleridir.
Ülkeler arasında eğitim kalitesinin ölçülmesinde kullanılan göstergelerden bir
tanesi ülkelerin PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Platformu) değerleridir.
PISA ölçümünde matematik, okuma ve bilim ölçeğinde ortalama performanslara
bakılmaktadır. Tablo 2, Türkiye ve diğer ülkelerde ortalama eğitim performans
değerlerini göstermek amacıyla hazırlanmıştır. Pakistan için PISA skorları OECD veri
tabanında bulunmamaktadır. 2018 yılı değerlerine göre ABD ve G. Kore, performans
değerlendirmelerine bakıldığında Türkiye oldukça düşük skorlara sahip ülkedir. Bu
nedenle Türkiye’nin eğitimin kalitesini artırma konusunda politikalar geliştirmesi
gerekir.
Tablo: 2 Ülke PISA Değerleri (2018)
Okuma
Matematik
Bilim
Kore
514
526
519
Türkiye
466
454
468
ABD
505
478
502
Kaynak:OECD veri tabanı
271
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Eğitimle ilgili bu göstergeler Türkiye’nin gelişmiş ülkelere göre özellikle
eğitimin nitelikleri açısından geri kaldığını göstermektedir. Bu ülkeler dikkate
alındığında eğitimin ekonomik büyüme için bir kısıt olduğu söylenebilir. Eğitimin
yaygınlaştırılması ile beraber Ahilik ilkelerinde de belirtildiği gibi her bir insanın
kâmil bir insan olması yolunda politikalar geliştirilmesi gerekir.
Nitelikli beşerî sermayenin aynı zamanda sağlıklı olması gerekir. Aynı yöntemle
sağlık alanındaki yetersizliklerin büyümede bağlayıcı bir kısıt olup olmadığı
araştırılabilir. Şekil 9 GSYİH’na göre ABD’nin en yüksek, Pakistan’ın en düşük cari
sağlık harcamasına sahip olduğunu göstermektedir. Türkiye’nin sağlık harcamaları
başlangıçta G. Kore’nin sağlık harcamalarından daha yüksek iken 2011 yılından sonra
daha düşük hale gelmiştir. Bu nedenle sağlık faktörünün beşerî sermayenin niteliğini
olumsuz etkileyerek büyümede bir kısıt olmaması için sağlık harcamasının artırılması
gerekir.
9
8
7
6
5
4
3
2
1
0
2000
2002
2004
2006
2008
Türkiye
Kore
2010
2012
2014
2016
2018
ABD
Pakistan
Şekil 9: Cari Sağlık Harcamaları (% GSYİH)
Kaynak: Dünya Bankası World Development Indicators Veri Tabanı.
3.1.4. Yatırımdan Elde Edilen Getirilerin Uygun Şekilde Tahsisi
Hausmann v.d. (2005) yönteminde düşük sosyal getirilerin ikinci ana nedeni olarak
yatırımlardan elde edilen getirilerin uygun tahsis edilmemesi vardır. Bir diğer deyişle,
yatırımcılar, yatırımın getirisinden yeterli miktarda pay alamamaktadırlar. Bu
nedenle yatırımcıların yatırım teşviki azalmakta ve ekonomik büyüme olumsuz yönde
etkilenmektedir. Getirilerin uygun şekilde tahsis edilmemesinin nedeni de hükümet
272
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
başarısızlıkları ve/veya piyasa başarısızlıkları olabilir. Hükümet başarısızlıkları zayıf
mülkiyet hakları, yolsuzluk ve yüksek vergiler gibi mikro ekonomik risklerden ve
finansal-parasal ve mali istikrarsızlık gibi makro ekonomik risklerden oluşmaktadır.
Bu kısımda Türkiye ve kıyas yapılan ülke verileri kullanılarak Türkiye’de hükümet
başarısızlığı veya piyasa başarısızlığının varlığı belirlenmeye çalışılacaktır. Bu
başarısızlıklar ekonomik büyümeyi bağlayıcı bir kısıt olarak değerlendirilecektir.
3.1.4.1. Hükümet Başarısızlıkları
Hükümetler, ekonomik kalkınma faaliyetlerinde merkezi role sahiptir. Kalkınma
sürecinde hükümetler kaynakları en verimli kullanabilmek için ekonomide özel
sektör-devlet dengesini iyi ayarlamalıdır. Çünkü dengenin bozulması halinde özel
sektör başarısızlığı veya hükümet başarısızlığı ortaya çıkabilir. Ahilik ilkelerinin,
kalkınmanın gerçekleşmesindeki önemine değinmek için Hausmann v.d (2005)’in
modelinde hükümet başarısızlıkları altında yer alan sadece mikro riskler incelenecek,
mali ve parasal istikrarsızlıklardan oluşan makro risklere değinilmeyecektir.
3.1.4.2. Mikroekonomik Riskler
Mikroekonomik riskler; yüksek vergi oranları, yüksek seviyede yolsuzluk veya
zayıf mülkiyet haklarından biri veya birkaçı olabilir. Mülkiyet hakları maddi olan
ve olmayan her türlü malın sahip olma, kullanma, alma-satma ve gelir elde etme
haklarını içermektedir. Güçlü mülkiyet hakları büyümeyi teşvik ederken; yolsuzluk,
yüksek vergiler ve mülkiyet haklarının eksikliği, yatırımın getirisinin hak edilen
şekilde elde edilmesini engelleyebilir.
3.1.4.2.1. Mülkiyet Hakları- İş Hayatı ve Ahlâk, İş birliği ve Dayanışma
Mülkiyet hakları, Ahilik iktisadi ilkelerinden İş Hayatı ve Ahlâk, İş birliği ve Dayanışma
ilkeleri ile ilişkilendirilebilir. İş Hayatı ve Ahlâk ilkesinde, ekonomik faaliyetlerde
muhatap kişilerin memnuniyeti ön plandadır. İnsanlar arasında çatışmacı ve rekabetçi
bir anlayış yerine dayanışma ve iş birliği ön plandadır. İnsanlar arasında karşılıklı
güvene dayanan iş birliğinin sağlanması da mülkiyet haklarının tesisi ve korunması
ile gerçekleşebilir.
Şekil 10’da Türkiye ve diğer ülkelerde son 5 yıldaki mülkiyet hakları endeks değerleri
görülmektedir. Şekilde ülkeler arasındaki endeks sıralaması incelenen dönem içinde
hep aynı kalmıştır. Mülkiyet hakları değerleri yüksek olan ülkeler daha kalkınmış
ülkelerdir. Bu değerlere göre mülkiyet hakları konusu (Ahilik ilkelerine göre
toplumun faydasını hedefleyen davranışlar bütününün ve insanlar arasındaki daha
fazla dayanışma ve iş birliğinin yetersizliği konusu) Türkiye’nin kalkınma yolunda bir
kısıt olarak durmaktadır.
273
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Mülkiyet Hakları
9
8
7
6
5
4
3
2018
2019
2020
Pakistan
ABD
2021
2022
Türkiye
Kore
Kaynak: https://www.internationalpropertyrightsindex.org
Şekil 10: Türkiye ve Diğer Ülkelerde Mülkiyet Hakları
Bu tespitle beraber hukukun üstünlüğü (rule of law) ve hükümet etkinliği
(government effectiveness) göstergeleri de mülkiyet hakları endeksini desteklemek
üzere kullanılacaktır.
Dünya Bankası Worldwide Governance Indicators veritabanında hukukun üstünlüğü;
bireylerin toplum kurallarına güvenmeleri ve bunlara uyma konusundaki algıları,
özellikle sözleşme, mülkiyet hakları, polis ve mahkeme uygulamalarının kalitesine
yönelik algıları olarak tanımlanarak endekslenmiştir. Şekil 11’de, Türkiye ve diğer
ülkelerdeki hukukun üstünlüğü değerleri son 5 yıl için gösterilmektedir. Türkiye ve
diğer Müslüman ülke Pakistan’da bu endeks değerleri diğer iki kalkınmış ülkenin
oldukça altındadır. Bu nedenle hukukun üstünlüğü kısıtı ve bu kısıtla ilgili Ahilik
ilkelerinin zayıflığı Türkiye ve Pakistan için potansiyel bağlayıcı bir kısıt olarak
durmaktadır.
274
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Hukukun Üstünlüğü
9
8
7
6
5
4
3
2018
2019
2020
ABD
Türkiye
2021
2022
Kore
Pakistan
Kaynak: https://www.internationalpropertyrightsindex.org
Şekil 20: Türkiye ve Kıyas Yapılan Ülkelerde Hukukun Üstünlüğü
Türkiye’de mülkiyet haklarının ve dolayısıyla ilgili Ahilik ilkelerinin önemini
göstermek üzere ikinci olarak Dünya Bankası Worldwide Governance Indicators
veritabanında var olan hükümet etkinliği endeksi kullanılacaktır. Bu endeks, kamu
hizmetlerinin kalitesi, sivil hizmetlerin kalitesi ve bunların siyasi baskılardan
bağımsızlık derecesi, politika oluşturma ve uygulama kalitesi ve hükümetin bu tür
politikalara bağlılığının güvenilirliğinin algılanmasını ölçmektedir. Türkiye ve kıyas
yapılan ülkelerde hükümet etkinliğini gösteren Şekil 12’de görüldüğü gibi son 5
yıldaki değerler Pakistan için negatif iken Türkiye’nin değerleri sıfıra yakın şekilde
negatif ve pozitiftir.
Hem mülkiyet hakları endeksi değerleri hem hukukun üstünlüğü endeksi değerleri
hem de hükümet etkinliği endeksi değerleri dikkate alındığında Türkiye’de mülkiyet
haklarının nispi zayıflığı (Ahilik ilkeleri doğrultusunda ekonomik faaliyetlerde ve
sosyal ilişkilerdeki güvenin ve dayanışmanın zayıflığı) büyümeyi olumsuz yönde
engelleyen bağlayıcı bir kısıt olarak durmaktadır.
275
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
1.6
1.2
0.8
0.4
0.0
-0.4
-0.8
2017
2018
2019
Türkiye
Kore
2020
2021
ABD
Pakistan
Şekil 12: Türkiye ve Diğer Ülkelerde Hükümet Etkinliği
Not: Tahminler, ülkenin toplam gösterge puanını standart normal dağılım biriminden vermektedir.
Bu değerler de -2,5 ila 2,5 arasında değişmektedir.
Kaynak: Dünya Bankası Worldwide Governance Indicators Veri Tabanı.
3.4.1.2.2. Yolsuzluk-İç Denetim Sistemi, İş Hayatı ve Ahlâk, Ürün Standardizasyonu
Yolsuzluk, dünyada hemen hemen tüm ülkelerde önemli bir sorundur. Yolsuzluk kişisel
çıkar elde etmek amacıyla kamu otoritesinin suistimal edilmesidir. Bu suistimal rüşvet
alma, hırsızlık yapma veya akrabayı kayırma şeklinde görülebilir. Yolsuzluk endeksleri
az gelişmiş ülkelerdeki yolsuzluk oranlarının, gelişmiş ülkelerdekine göre çok daha
fazla olduğunu göstermektedir. Yolsuzluğun yüksek olduğu bir ekonomide hükümet,
uygun olmayan şirketlere teşvikler verebilmekte veya yasalardan faydalanmasına izin
verebilmektedir.
Yolsuzluk, Ahilik iktisadi ilkelerinden İç Denetim Sistemi, Ürün Standardizasyonu, İş
Hayatı ve Ahlâk ilkeleri ile ilişkilendirilebilir. Zira bu sistemde üreticiler ve esnaflar
birbirlerini kontrol edebilmekte, belirlenen standartlara uyarak toplumun refahı için
dürüst bir şekilde üretim yapmaktadırlar. Böylece elde edilen gelir de toplumda adaletli
ve adil bir biçimde dağılmaktadır. Yolsuzluğun ve yolsuzluk algısının yüksek olması,
ekonomik ilişkilerde güvensizliğe yol açarak ve girişimcilik faaliyetlerinde bulunmak
isteyenlerin cesaretlerinin kırılmasına neden olarak yatırımların düşmesine neden
olmaktadır.
276
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Şekil 13’te Türkiye ve kıyas yapılan ülkelerde 2012-2021 yılları arasındaki yolsuzluk
algısı ortalamaları görülmektedir. Bu endeks, 0 oldukça, yüksek seviyede yolsuzluk
olduğunu, 100 ise yolsuzluğun olmadığı durumu göstermek üzere, 0-100 arasında
değer almaktadır. Mülkiyet hakları kısmındaki endekslerde olduğu gibi Türkiye bu
endekste de gelişmiş ülkelere göre düşük fakat Pakistan’a göre yüksek endeks değerlere
sahiptir. Son yıllarda Türkiye’nin endeks değerlerinde bir düşme eğilimi görülmektedir.
Bu endeks bağlamında Türkiye’de yolsuzluk algısı seviyesinin (dolayısıyla ilgili Ahilik
ilkelerinde belirtilen özelliklere tam olarak sahip olmamanın) büyümeyi olumsuz
yönde engelleyen bağlayıcı bir kısıt olduğu sonucuna varılabilir.
Yoluzluk Algısı Endeksi
80
70
60
50
40
30
20
2012
2013
2014
2015
2016
Türkiye
Kore
2017
2018
2019
2020
2021
ABD
Pakistan
Kaynak: Transparency International
Şekil 13: Türkiye ve Diğer Ülkelerde Yolsuzluk Algısı Endeks Değerleri
Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün yolsuzluk algısı endeksine ek olarak Tablo 3’te Dünya
Bankası’nın Enterprise Surveys verilerine göre Türkiye ve Pakistan’da, firmaların
iş yapma ve yolsuzluk algıları incelenmiştir2. Ankete göre Türkiye’de yolsuzluğu en
büyük engel olarak seçen firmaların yüzdesi %1,1 iken Pakistan’da bu oran %17.3tür.
Yolsuzluğun yanı sıra rüşvet ve devlet memurlarının hediye kabul etmesi gibi
durumlar da güvensiz iş ortamını oluşturan bir diğer unsurdur. Vergi memurlarıyla
görüşmede hediye vermesi beklenen firmaların yüzdesinde ve devletle olan sözleşmeyi
garanti altına almak için hediye vermesi beklenen firmaların yüzdesinde Türkiye,
Pakistan’a göre çok düşük orana sahiptir. İnşaat izni almak için, su bağlantısı için
2
Veri tabanında ABD ve G. Kore ile ilgili veriler bulunmamaktadır.
277
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
hediye vermesi beklenen firmaların yüzdesi Türkiye için çok düşüktür. Buna benzer
şekilde vergi oranları, siyasi istikrar ve eğitimli işgücü hariç diğer tüm göstergelerde
Türkiye Pakistan’a göre çok daha iyi durumdadır. Buradaki sonuçlar Türkiye’deki gelir
ve kalkınmışlık seviyesine paralel olarak insanların birbirleriyle ve devletle güven
ortamının olduğu ve işe başlama ve devletle iş yapmada işlem maliyetlerinin nispi
olarak çok daha düşük olduğunu göstermektedir.
Tablo 3: Firmaların İş Yapma ve Yolsuzluk Algıları
Türkiye (2019)
Pakistan (2013)
24.8
33.6
Ziyaretler varsa, vergi memurları ile ortalama
ziyaret sayısı veya gerekli görüşme sayısı
1.5
3.6
İşletme ruhsatını ve izinlerini en büyük engel
olarak seçen firmaların yüzdesi
1.5
0.2
Yolsuzluğu en büyük engel olarak seçen firmaların
yüzdesi
1.1
17.3
Suç, hırsızlık ve kargaşayı en büyük engel olarak
seçen firmaların yüzdesi
0.5
6.2
Gümrük ve ticaret düzenlemelerini en büyük engel
olarak seçen firmaların yüzdesi
0.8
2.4
Yetersiz eğitimli işgücünü en büyük engel olarak
seçen firmaların yüzdesi
6.6
3.1
Siyasi istikrarsızlığı en büyük engel olarak seçen
firmaların yüzdesi
20.8
8.7
En büyük engel olarak vergi idaresini seçen
firmaların yüzdesi
1.5
6.8
Vergi yetkilileriyle yaptığı görüşmelerde hediye
vermesi beklenen firmaların yüzdesi
1.3
28.8
İnşaat ruhsatı almak için hediye vermesi beklenen
firmaların yüzdesi
1.4
28.7
0
30.9
2.9
57.8
0
31
İnşaatla ilgili izin alma günleri
Su bağlantısı almak için hediye vermesi beklenen
firmaların yüzdesi
Elektrik bağlantısı almak için hediye vermesi
beklenen firmaların yüzdesi
Faaliyet ruhsatı almak için hediye vermesi beklenen
firmaların yüzdesi
278
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Kamu görevlilerine “işleri halletmek için” hediye
vermesi beklenen firmaların yüzdesi
0.7
45.8
Devlet sözleşmesini güvence altına almak için
hediye vermesi beklenen firmaların yüzdesi
0.3
88.2
25.4
68.3
Suç, hırsızlık ve düzensizliği büyük bir kısıtlama
olarak tanımlayan firmaların yüzdesi
6.5
34.1
Gümrük ve ticaret düzenlemelerini önemli bir
kısıtlama olarak tanımlayan firmaların yüzdesi
9.8
21.4
Vergi idaresini önemli bir kısıtlama olarak
tanımlayan firmaların yüzdesi
32
34.1
Vergi oranlarını önemli bir kısıtlama olarak
belirleyen firmaların yüzdesi
66.6
54.1
Mahkeme sistemini büyük bir kısıtlama olarak
tanımlayan firmaların yüzdesi
15.1
34.6
Ziyaret edilen veya vergi yetkilileriyle görüşmesi
gereken firmaların yüzdesi
36.5
65.6
Yolsuzluğu büyük bir kısıtlama olarak tanımlayan
firmaların yüzdesi
Kaynak: Dünya Bankası Enterprise Surveys
Türkiye için firmaların iş yapma faaliyetlerinin önünde gördükleri en büyük engel,
vergi oranlarıdır. Vergi oranları, girişimcilik ve yatırım faaliyetlerini doğrudan
etkileyen bir faktördür. Model kapsamında vergiler, yatırımların getirilerini hak edilen
şekilde elde edilmesini etkileyen bir faktördür. Hem yerli hem de yabancı yatırımcılar
için yüksek vergi oranları, girişimcinin hak ettiği getiriyi elde etmesini engelleyen
dolayısıyla yatırımları caydıran bir mikroekonomik risktir.
Türkiye’deki vergi oranlarının yüksekliğini tespit etmek üzere Şekil 14 hazırlanmıştır.
Bu Şekilde Türkiye ve ABD ve G. Kore’deki 2013-2019 dönemi için vergi gelirlerinin
GSYİH’ya oranı görülmektedir. Bu ülkelere göre Türkiye’de yurt içi ekonomik
faaliyetlerde uygulanan vergi oranları en yüksektir ve girişimciliği ve yatırımları
engelleyen kısıtlardan birisi olarak görülebilir.
Tüm bu veriler değerlendirildiğinde Türkiye’de, Pakistan’a göre firmaların iş
yapmak için daha güvenli, daha kolay iş yapılabilen ve daha az rüşvet beklenen bir
iş ortamı bulunduğu söylenebilir. Fakat vergi oranlarının yüksek olması yatırımların
yapılmasında bağlayıcı bir kısıt olarak durmaktadır.
279
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Vergi geliri (GSYİH %)
20
16
12
8
4
0
2013
2014
2015
Kore
2016
Türkiye
2017
2018
2019
ABD
Kaynak: Dünya Bankası World Development Indicators.
Şekil14: Türkiye ve Diğer Ülkelerde Vergi Gelirleri
3.4.2. Piyasa Başarısızlıkları
Hausmann v.d. (2005)’nin karar ağacı yönteminde getirilerin uygun şekilde tahsis
edilmemesinin ikinci ana nedeni piyasa başarısızlıklarıdır. Piyasa başarısızlıkları
da bilgi dışsallıkları ve koordinasyon dışsallıkları olarak ikiye ayrılmaktadır. Bilgi
dışsallığı, Ahilik iktisadi ilkelerinden İş Hayatı ve Ahlâk ile ve koordinasyon dışsallığı
İş birliği ve Dayanışma ve İş Hayatı ve Ahlâk ile ilgilidir. Bu kısımda ilk önce bilgi
dışsallıklarının, dolayısıyla İş Hayatı ve Ahlâkın bilgi dışsallığı ile ilgili bağlantısının,
sonra da koordinasyon dışsallıklarının, dolayısıyla İş birliği ve Dayanışmanın büyüme
için bağlayıcı bir kısıt olup olmadığı incelenecektir. Hem bilgi dışsallıklarını hem de
koordinasyon dışsallıklarını doğrudan ölçmek zor olduğundan dolaylı yöntemlere
başvurulacaktır.
3.4.2.1. Bilgi Dışsallıkları- İş Hayatı ve Ahlâk
Yeni teknolojiler üretme, araştırma ve geliştirme faaliyetleriyle gerçekleşir. Özel
sektör kârlarını daha çok yapmak için araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde
bulunurken devlet, devletin ve toplumun menfaatleri doğrultusunda bu tür faaliyetleri
gerçekleştirir. Belirli bir maliyete katlanılarak üretilen yeni bilgi, çoğunlukla başkaları
tarafından herhangi bir bedel ödemeksizin ele geçirildiği durumda bilgi dışsallığı
ortaya çıkar. Burada çoğunlukla fikri mülkiyet hakları korumasının yetersiz
olmasından kaynaklanan araştırmacıların katlandıkları maliyetlerin karşılanmadığı
bir kayıp piyasa vardır. Bilgi dışsallığı durumu, araştırma yapanların gayret ve teşvikini
280
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
olumsuz yönde etkilemekte böylece yeni bilgi üretimi veya teknolojik ilerleme, olması
gerekenden daha az gerçekleşmektedir.
Ahilik iktisadi ilkelerinin sıkı sıkıya uyulduğu bir sistemde, bilgi dışsallığı durumunun
ortaya çıkmaması gerekir. Bilgi dışsallığı aslında bir bilgi hırsızlığıdır. Hırsızlık da
İslâm’da en fazla yerilen ve hükmü belirlenmiş olan bir konudur. Ayrıca İş Hayatı ve
Ahlâk kısmında da belirtildiği gibi çalışanın hakkının alın teri kurumadan ödenmesi
gerekir. İnsanların kendi aralarında ve insanla devlet arasında çatışmacı ve rekabetçi
anlayış yerine karşılıklı iş birliği ve memnuniyet esası bulunmaktadır.
Bu kısımda Türkiye ve diğer ülkelerde bilgi dışsallıklarını ölçmek için patent başvuruları
ve yüksek teknolojili mal ihracatı ile kişi başı gelir arasındaki ilişki kullanılmıştır. Şekil
15, 2007-2021 yıllarına ait Türkiye ve diğer ülkelerdeki veriler kullanılarak patent
başvuruları (yerleşik ve yabancı) ile kişi başı gelir oranları arasındaki ortalama ilişkiyi
ve her ülkenin verilerini göstermektedir. Şekil 15’e göre tüm ülkelerin ortalamalarına
göre kişi başı gelir arttıkça ortalama olarak patent başvuruları da artmaktadır. Fakat
sadece Türkiye’nin verileri tüm ülkelerin ortalama patent başvuruları-kişi başı gelir
ilişkisini gösteren regresyon doğrusunun altındadır. Bir diğer deyişle, kişi başı gelirine
göre Türkiye’de ortalamanın altında patent başvuruları yapılmaktadır.
ln(yerleşik + yabancı patent başvuru sayısı)
14
ABD
13
Kore
12
11
10
9
8
Türkiye
Pakistan
7
6
8.0
8.5
9.0
9.5
10.0
10.5
11.0
ln(kişi başı gelir, 2017 yılı sabit SGP Doları)
Kaynak: Dünya Bankası World Development Indicators
Şekil 15: Patent Başvuruları ve Kişi Başı Gelir
281
11.5
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Şekil 16, diğer bir bilgi dışsallığı ölçütü olan yüksek teknolojili ürün ihracatı ile kişi başı
gelir arasındaki ilişkiyi göstermektedir. Şekil 16’ya göre kişi başı gelir arttıkça ortalama
olarak yüksek teknolojili ürün ihracatı da artmaktadır. Fakat patent başvurularında
olduğu gibi Türkiye’ye ait veriler tüm ülkelerin ortalama yüksek teknolojili ürün
ihracatı-kişi başı gelir ilişkisini gösteren regresyon doğrusunun altındadır. Bir diğer
deyişle, bu ülke grubu verileri dikkate alındığında, kişi başı gelirine göre Türkiye’de
ortalamadan daha az yüksek teknolojili ürün ihracatı yapılmaktadır.
ln(yüksek teknoloji ürünleri ihracatı, cari ABD Doları)
Türkiye, kişi başı gelire göre hem patent başvurusunda hem de yüksek teknolojili ürün
ihracatında kıyas yapılan ülkeler arasında en kötü durumda olan ülkedir. Bu sonuçlar
Türkiye’de mevcut yasa ve yönetmelikler ve uygulanan teşvik edici politikalara rağmen,
kişi başı gelire göre yeterli sayıda yenilik yapılmadığını göstermektedir. Bu nedenle
bilgi dışsallığı Türkiye’nin ekonomik büyümesindeki bağlayıcı kısıtlardan bir tanesi
olarak durmaktadır. Bu analizde kişi başı gelire göre daha az patent başvuru olmasının
nedeni olarak İş Hayatı ve Ahlâkı ilkesi altında bahsedilen özelliklerin eksikliğinden
kaynaklanıp kaynaklanmadığı konusunda bir şey söylenememektedir. Fakat bu
ilkelere uyulduğunda en azından bilgi hırsızlığı olmayacağı ve bilgiyi üretenlerin
emeklerinin karşılığının verildiği bir toplumun ortaya çıkacağı söylenebilir.
27
26
ABD
Kore
25
24
23
22
Türkiye
21
Pakistan
20
19
6
7
8
9
10
11
12
ln(kişi başı gelir, cari ABD Doları) )
Şekil 16: Yüksek Teknoloji İhracatı ve Kişi Başı Gelir
Notlar: Regresyon 1992-2017 dönemini kapsamaktadır. Kaynak: Dünya Bankası World Development
Indicators
282
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
3.4.2.2. Koordinasyon Dışsallığı- İş birliği ve Dayanışma, İş Hayatı ve Ahlâk
Hausmann v.d. (2005)’ne göre piyasa başarısızlığının bir nedeni koordinasyon
başarısızlığı da olabilir. Kalkınma, kamu ve özel sektörün hemen her alanda iş birliği
ve koordinasyonu ile gerçekleşebilir. Kapitalist bir sistemde birey tamamen kendi
menfaati doğrultusunda hareket etse bile gelecekte elde edeceği fırsatları düşünerek
iş birliğine gitmeyi tercih edebilmektedir. Koordinasyon, özel sektör tarafından eksik
yatırıma neden olan piyasa başarısızlıklarının kamu yatırımları ve teşvikleri yoluyla
dengelenmesi durumudur. Ekonomik faaliyetleri birbirlerine bağlı olan sektörlerde
veya bölgelerde bireyler veya firmalar ortak karar aldıklarında herkesin refah seviyesi
daha fazla artar. Piyasa güçlerince birimler ortak karar almazsa veya yatırım yapmazsa
devletin devreye girerek bunu başarması, koordinasyon başarısını sağlaması gerekir.
Birimlerin (bireylerin veya firmaların) ortak faaliyette bulunamaması durumuna
koordinasyon dışsallığı adı verilmektedir.
Ahilik sistemi, tüm sosyal ve ekonomik ilişkilerde güvenin tesis edildiği bir sistemdir.
Bu sistemde kazancın şahsiliği değil tüm toplumun kazancı ön plandadır. Esnafın
/ üreticinin ihtiyacından fazla kazançlar, ortak sermaye olarak işlem görmüştür.
Kişi ve kurumlar arasındaki güven ve iş birliği bir sosyal sermaye iken, kazançların
“Orta Sandığı”nda toplanması ortak fiziki sermayedir. Bu sistemde bireylerin kendi
aralarında ve bireylerle devlet arasında tam bir koordinasyon sağlanmaktadır.
Enerjide kamu-özel sektör işbirliği yatırımları (GSYİH %)
2.0
1.6
1.2
0.8
0.4
0.0
2015
2016
2017
2018
Türkiye
2019
Pakistan
Kaynak: Dünya Bankası World Development Indicators
Şekil 17: Enerji Sektöründe Kamu – Özel İşbirliği Yatırımları
283
2020
2021
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
6
5
4
3
2
1
0
2015
2016
2017
2018
2019
2020
2021
Kaynak: Dünya Bankası World Development Indicators
Şekil 18: Türkiye’de Ulaştırma Sektöründe Kamu – Özel Sektör İşbirliği Yatırımları
(GSYİH%)
Bu kısımda Türkiye ve diğer ülkelerde koordinasyon dışsallıklarının mevcudiyetini
göstermek için Şekil 17 ve Şekil 18 çizilmiştir. Şekil 17’de Türkiye ve verisi bulunan
Pakistan’da 2015-2021 arası dönemde enerjide kamu-özel iş birliği yatırımlarına
bakılmıştır. Pakistan’da enerji sektöründeki iş birliği incelenen dönem içerisinde
daha fazladır. Şekil 18’deki ulaşım sektöründeki kamu-özel iş birliği yatırımları
yıldan yıla değişme göstermekle beraber ortalama olarak düşük bir seviyededir. Bu
iki değişken dikkate alındığında Türkiye’de kamu-özel iş birliğinin düşük olmasından
dolayı büyümeyi kısıtlayıcı etkisi konusunda bir bulguya varılamamıştır. Fakat, Ahilik
ilkelerinden İş birliği ve Dayanışma, İş Hayatı ve Ahlâk ilkelerine uygun bir toplum
olduğunda kamu-özel sektör iş birliğinin daha fazla gerçekleşeceği ve dolayısıyla
koordinasyon başarısının sağlanacağı söylenebilir.
Sonuçlar
Her ülkede yaşayan insanlar farklı kültür, gelenek ve inanç sistemlerine dolayısıyla
bu sistemlerden kaynaklanan farklı kurumlara sahiptir. Bu nedenle bireylerin
davranışları ve beklentileri farklı olduğu gibi her ülkenin kalkınma sürecinde sahip
olduğu fırsatlar ve kısıtlar da birbirinin aynı değildir. Bu nedenle ülkelerin kalkınma
sürecinde öne sürülen reçetelerin de birbirinden farklı olması gerekir.
Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde 600 yıldan fazla etkisi görülen
Ahilik teşkilatı Müslüman halkın din, gelenek ve ahlâkına uygun prensiplerle iktisadi,
siyasi, sosyal ve kültürel bir sistem kurmuştur. Bu çalışmada Ahilik iktisadi ilkelerinin
benimsenmesi ve uyulmasının Türkiye’nin ekonomik büyümesi ve kalkınmasında nasıl
284
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
yardımcı olacağının incelenmesi yapılmıştır. Bunu incelemek için Ricardo Hausmann,
Dani Rodrik ve Andrés Velasco (2005) tarafından geliştirilen büyüme teşhisi yaklaşımı
kullanılmıştır. Bu yaklaşımda bir ülkede özel yatırımların ve girişimcilik faaliyetlerin
niye düşük seviyelerde olduğunun araştırmasında ülkelerin sahip olduğu kısıtlar bir
karar ağacı ile sistematik hale getirilmiştir. Her ülkenin farklı ekonomik fırsatlara ve
kısıtlara sahip olması, söz konusu stratejilerin uygulandığı ülkeye göre farklılaşmasını
da beraberinde getirmektedir. Bu çalışmada Ahilik teşkilatının iktisadi ilkeleri
ile Ricardo Hasumann, Dani Rodrik ve Andrés Velasco (2005)’un yöntemindeki
büyümeyi engelleyen kısıtlardan örtüşen kısıtların incelenmesi yapılarak Ahilik
teşkilatının ileri sürdüğü ilkelerin Türkiye’nin ekonomik büyümesindeki kısıtları
çözmede ne derece önemli olduğu bir azgelişmiş ve Müslüman ülke (Pakistan) ve iki
gelişmiş ülke (ABD ve G. Kore) kıyaslamaları ile ortaya konulmuştur.
Bu amacı gerçekleştirmek üzere çalışma üç bölümde gerçekleştirilmiştir. Birinci
bölümde Ahilik iktisadi ilkeleri özetlenmiş, ikinci bölümde Türkiye’nin ekonomik
büyüme performansı tartışılmış ve üçüncü bölümde Ahilik ilkelerine göre Türkiye’nin
ekonomik büyümesini engelleyici kısıtların teşhisi yapılmıştır. Tüm analizlerde
gerekli verilerin kullanımı yoluyla Türkiye’de politika yapıcılara, delile dayalı öneriler
sunulması amaçlanmıştır.
Türkiye özellikle son 20 yılda gösterdiği büyüme performansı ile gelişmiş ülke
seviyelerine yaklaşmış, fakat gelişmiş ülke seviyelerine gelememiştir. İncelenen
ülkelerin ekonomik gelişmişlik seviyesi ile sahip oldukları kurumsal kalite göstergeleri
aynı yönlü güçlü ilişkiyi göstermektedir. Türkiye ve Pakistan’ın kurumsal kalite
göstergeleri diğer iki gelişmiş ülkenin kurumsal kalite göstergelerinden daha düşüktür.
Gelişmiş ülkelere göre çok fakir olan Pakistan ve gelişmiş ülkeleri yakalamaya çalışan
Türkiye, Ahilik ve benzeri kurumlar kurarak ekonomik kalkınmalarını daha kolay
gerçekleştirebilirler.
Ahilik ilkeleri doğrultusunda Türkiye’nin ekonomik büyümesindeki kısıtlar
incelendiğinde kalkınma yolundaki Türkiye’de tasarruf oranlarının düşük olduğu,
gelir eşitsizliğinin nispeten yüksek olduğu, beşeri sermayesinin düşük olduğu ve
daha nitelikli hale getirmek için eğitim harcamalarını ve kalitesini artırması gerektiği,
mülkiyet hakları konusunda gelişme göstermesi gerektiği, yolsuzluk algısının gelişmiş
ülkelere göre yüksek olduğu ve bilgi dışsallığının olduğu görülmüştür. Bu hususlar
Türkiye’de büyümeyi olumsuz yönde engelleyen bağlayıcı kısıtlar olarak durmaktadır.
Ahilik ilkeleri doğrultusunda bireylerin ve toplumsal sistemin dönüştürülmesi
durumunda bu bağlayıcı kısıtlar gevşetilerek Türkiye’nin kalkınması daha kolay
yoldan gerçekleştirilebilir. Örneğin, kanaatkârlık ve iddihardan kaçınma ilkeleri
gereğince fazla sermaye zekât ve benzeri müesseseler ile ihtiyacı olanlara dağıtılacak,
sermaye tabana yayılacak ve tüketim artışı ile beraber üretim artışı ve yatırım artışı
285
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
da gerçekleşecektir. Ahilik ilkeleri doğrultusunda ekonomik faaliyetlerde ve sosyal
ilişkilerde güven kurulup, bireyler ve birey-devlet arasında dayanışma sağlandığında
mülkiyet haklarında, hukukun üstünlüğünde ve hükümet etkinliğinde ilerlemeler
sağlanarak tüm projelerde başarılı koordinasyon sağlanacaktır.
Kalkınmış ülkeler kendi birey ve toplumsal yapısına uygun modeller kullanarak
kalkınmışlardır. Örneğin G. Kore ülke liderlerinin, hükümetin, halkın ve şirketlerin
menfaatlerini birleştirerek, hükümetin amaç odaklı ve disiplinli liderliği altında
devletle iş aleminin yakın iş birliği ile kalkınmasını tamamlamıştır. Türkiye’nin daha
hızlı ekonomik büyümeyi başarabilmesi için milli bir vizyonla belirlenmiş stratejik
alanlarda yatırım yapması ve büyüme artırıcı tamamlayıcı müdahalelerde bulunması
gerekmektedir. Türkiye’nin ekonomik kalkınmasının gerçekleşmesinde Batı merkezli
topluma uygun olarak geliştirilen tek tip kalkınma modelleri yerine Ahilik ilkelerine
dayanılarak milli bir model oluşturulması iktisadi, sosyal ve siyasal hedeflere ulaşmada
daha fazla yardımcı olabilir.
Kaynakça
Acemoglu, D., Johnson S., and Robinson, J. (2004). Institutions as the Fundamental Cause of LongRun
Growth. NBER Working Paper, 10481.
Babych, Y. and Fuenfzig, M. (2012). An Application of the Growth Diagnostics Framework: The Case
of Georgia. Working Papers 001-12, International School of Economics at TSU, Tbilisi, Republic of
Georgia.
Barro, R. J. and Sala-i Martin, X. (2004). Economic Growth. Second Editon, The MIT Press, Cambridge,
Massachusetts.
Hausmann, R., Rodrik, D. and Velasco, A. (2006). Getting the Diagnosis Right: A New Approach to
Economic Reform. Finance and Development, 43(1):12-15.
Ianchovichina, E. and Gooptu, S. (2007). Growth diagnostics for a resource-rich transition economy : the
case of Mongolia. Policy Research Working Paper Series 4396, The World Bank.
Jones, C. I., and Vollrath, D. (2013). Introduction to Economic Growth. Third Edition, W. W. Norton&
Company, New York.
Kaçanoğlu, M. (2021). Kapitalizm ve Ahilik Tartışmalarında İslam İktisadının Yeri. Kırşehir Ahi Evran
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt: 5, Fütüvvet, Ahilik ve İktisadi Hayat Özel
Sayısı, 150-170.
Karagül, M. (2018). Türk İslam Medeniyetinde Ahiliğin İktisadi Hayat ve Devletin Oluşumundaki Rolü.
TASAM- Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi, 263-288.
Kelly, R. and Sokmen, A. (2019). Turkey Diagnostic. İndirilebilecek web sitesi: https://www.ebrd.com/
publications/country-diagnostics.
Masca, M. ve Karagül, M. (2017). Barış ve Refahın Tesisinde Ahilik Kültürü ve Sosyal Sermayenin Rolü.
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 7(2) , 1-18.
North, D. C. (1990). Institutions, Institutional Change and Economic Performance. Cambridge University
Press, Cambridge.
Rodrik, D., Subramanian, A. and Trebbi, F. (2004). Institutions Rule : The Primacy Over in Economic and
Integration Geography Development. Journal of Economic Growth, 9 (2): 131–65.
Sydykova, M. (2015). Diagnosing Growth Constraints in Central Asia: The Case of the Kyrgyz Republic.
55th Congress of the European Regional Science Association: “World Renaissance: Changing roles
286
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
for people and places”, 25-28 August 2015, Lisbon, Portugal, European Regional Science Association
(ERSA).
Taşdemir, M. (2019). Ekonomik Büyüme, Sosyal Adalet ve Sürdürülebilirlik. Geleceğin Türkiyesinde
Ekonomi: Sorunlar, Eğilimler ve Çözüm Önerileri (içerisinde) (Yazarlar: M., Ergeç, E. H., Kaya, H.
& Selçuk. Ö.), İLKE İlim Kültür Eğitim Derneği. (Rapor No. 2019/15), İstanbul.
USAID.
(2014).
Inclusive
Growth
Diagnostic
–
Bangladesh.
web
sitesi:
https://www.gov.uk/government/publications/bangladesh-inclusive-growth-diagnostic-june-2014
Vergil, H. (2021). Türkiye Ekonomik Büyümesi ve Kalkınması. Türkiye’nin Kalkınam Reformu: Faizsiz
Finans Sisteminin Güçlendirilmesine Yönelik Öneriler (içerisinde), Editör: Muhammed Erkam
Kocakaya, İktisat Yayınları, 209-288, 2021.
287
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
AHİLİK ÇAĞDAŞ MİNARŞİZME
MEYDAN OKUYABİLİR Mİ?
Hasan Yücel BAŞDEMİR*
Çağdaş siyaset felsefesi üç temel tartışma üzerine kurulmaktadır. İlki, yöneticilerin
nasıl belirleneceği ve yönetim kararlarını alırken hangi süreçler izleneceğiyle ilgilidir.
Buna siyasi sistem tartışması denilir. Yönetimin cumhuriyet, monarşi, demokrasi
olması, siyasi sistemle ilgilidir. İkincisi, yöneticilerin nasıl seçildiğine veya nasıl
karar aldıklarına bakılmaksızın yönetenler ve yönetilenler arasındaki ilişkinin
nasıl kurulacağı; bu ikisi arasındaki sınırın nasıl belirleneceğiyle ilgilidir. Bu, siyasi
ideoloji tartışmasıdır. Sosyalizm, liberalizm, faşizm vs. siyasi ideolojilerdir. Üçüncüsü
ise siyasal düzenin dayanağı ve meşruiyeti tartışmalarıdır ki bu da siyasi teori
tartışmasıdır. Egemenliğin bireye, geleneğe veya Tanrı’ya dayanması meselesi ise bir
teori tartışmasıdır.
Bu üçlü ayrımı çağdaş siyaset felsefesinin bir verisi olarak yapabiliyor olsak
da esasında bu ayrımın izlerini, siyaset geleneğinin her döneminde bulmak
mümkündür. Aristoteles, Politika kitabında sadece siyasi sistem tartışması yapıyor
gibi görünmektedir. O, yönetim sistemlerini nitelik ve nicelik bakımından ayrıma
tabi tuttu. Nitelik bakımından yönetimleri, iyi ve kötü olmak üzere ikiye ayırdı. İyi ve
kötünün ölçütlerini de temel olarak kanuna dayanma ve keyfi karar olarak belirledi.
Nicelik bakımından ise bir, birkaç ve herkes tarafından yönetilme şeklinde betimledi
ve buradan hareketle bir algoritma belirlemedi. Buna göre iyi ve bir kişinin yönetimine
monarşi; iyi ve birkaç kişinin yönetimine aristokrasi; iyi ve herkesin yönetimine politea
(cumhuriyet) adını verirken kötü ve tek kişinin yönetimine tiranlık (diktatörlük);
kötü ve birkaç kişinin yönetimine oligarşi; kötü ve herkesin yönetimine demagoji
(demokrasi) adını verdi. Bugün demokrasi tartışmaları hala Aristoteles’in ortaya
koyduğu bu nitelik kriterleri üzerinden yürütülmektedir. Herkesin yönetimindeki
keyfilik, Aristoteles’in demokrasi veya demagoji dediği siyasal sisteme karşılık
gelmekte ve günümüzde popüler demokrasi olarak adlandırılmaktadır.
Siyasi ideoloji meselesi ise devlet karşısındaki siyasi failin kim olduğu ve devletsiyasi fail ilişkisinin nasıl olacağı ile ilgilidir. Liberaller, bir siyasi sistemin en küçük
yapı taşının birey olduğunu ve siyasi faillerin müdahale edilmesi imkansız yaşamsal
alanları (self-ownership, self-regarding) bulunduğunu kabul ederken sosyalizme göre
ise devletin siyasi muhatabı toplumdur. Bireyin kendisi hakkında herhangi bir karar
*
Prof. Dr., Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, basdemir@hotmail.com
289
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
alma hakkı yoktur. Faşizme göre ise siyasi fail olarak etnik grubun diğer etnisiteler
üzerinde üstünlüğü olduğu kabul edilir. Siyasi teoriler ise devletin kuruluşu, mülkiyet
edinme, egemenliğin ve vatandaşlığın gerekçelendirilmesi gibi konuları ele alır. Eski
zamanlarda töreye, asabiye ilişkilerine, sınıfsal ayrıcalığa veya Tanrı’nın egemenliğine
dayandırılan iktidar, çağdaş siyaset felsefesinde toplum sözleşmesi ve kurumsallaşma
kuramlarıyla temellendirilir.
Tartışmaların tamamını siyasi yapının şekli özellikleri ve gerekçelendirilmesi
konularına indirgeyebiliriz. Bu ikisi birlikte düşünüldüğünde siyasi düşünce öncelikle
otorite ile bireyler ve toplum arasındaki ilişkinin nasıl kurulduğu ve dengelendiği
meselesine odaklanır. Çağdaş siyaset düşüncesinde bu konu bireyler aleyhine büyük
bir soruna dönüşmüştür. Avrupa’da icat edilen modern ulus devlet anlayışı geleneksel
devlet ve toplum ilişkilerini devlet lehine bozguna uğratmıştır. Katı sınırlar, yürütme
ve yargının devlet otoritesi altında birleştirilmesi, devletin ticari faaliyete girişmesi,
devletin yoksullara yardım eden bir kurum olması, dini kurumların devlet tarafından
finanse edilmesi, daha çağdaş versiyonu ile tüm bireylerin bir vergi kimlik numarası,
vatandaşlık numarası olması, ikametlerin otel de dahil bildirilmesi zorunluluğu, ithal
ürünlerden aşırı vergi alınması, kümülatif vergilerin yüzde 65’lere kadar yükselmesi
ve birçok konu modern öncesi toplumların ve siyasi kurumların pek rastlayacağı bir
durum değildir. Örneğin İslam tarihinde ibadethanelere beytü’l-malden harcama
yapılması caiz değildir. Sultanlar camileri kişisel mülkiyetleri ile yaparlar ve buna
devlet malının karışmamasına itina gösterirler. Devlet asla bir yardım kurumu
olarak düşünülmez, bunun sivil toplumun uhdesinde olduğu düşünülür. Modern
ulus devlete kadar İslam toplumlarında (muhtemelen başka toplumlarda da) vergi
yüzde 2,5 ile yüzde 10 arasındadır. Gayri Müslimlere uygulanan özel vergiler de göz
önüne alındığında en yüksek vergiler bile bugün tüm dünyada uygulanan katma
değer vergisinin ortalama yarı bedeline ulaşamaz. Bir mukayese ile konuyu açık hale
getirmek gerekirse Osmanlı toplumunda ithal bir üründen yüzde 2,5 vergi alınırken
bugün devlet, lüks arabalardan toplamda yüzde 120’ye kadar vergi almaktadır. Bugün
tüm dünyadaki vergilendirme sistemlerinde katma değer vergisi adıyla alınan ve
ürünlere göre Türkiye’de yüzde 18; başka ülkelerde ise yüzde 22’de kadar yükselen
katma değer vergisi tüm vergilendirmelerden sonra malın alımı sırasında ödenen
bir vergi türüdür. Eski dünyada bu oranlar çatışma ve şiddet sebebi için bugünün
dünyasında basit bir uygulamaya dönüşmüş görünmüştür. Modern ulus devlet, adeta
Deli Dumrul’dur: geçenden 1 akçe; geçmeyenden 5 akçe, artı ceza. Bu durum, siyasi
düşüncede sosyal devlet, devletçilik, merkeziyetçilik, ekonomik planlama, regülasyon
gibi terimlerle desteklenmekte ve seçim vaatlerinde yerine getirilmesi gereken siyasi
hedefler olarak düşünülmektedir.
Modern devletler, bu merkeziyetçilik ve planlamacılıkla iş gücünün verimli ve gönüllü
kullanımını amaçladılar. Bunun sonucunda kölelik ve feodalite sonu ermiş görünüyor.
290
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Bu nedenle modern ulus devlet, birçok açıdan bugün büyük oranda olumlu sonuç
vermiş durumdadır. Bunun sonucu olarak ağır vergi yükleri ve merkeziyetçilik,
bireylerin ve toplumların sistemsel yönüyle itiraz ettiği değil kabul ve teşvik ettiği bir
siyasi tarza dönüşmüş durumdadır. Sistemden kastedilen, devletin sokak temizliğini
yapması, sosyal yardımda bulunması, yaşlı ve bakım hizmetleri vermesi, sağlık
hizmetleri sunması, köprü ve yollar yapması, eğitim kurumları ihdas etmesi, güvenlik
hizmetini tamamen üstüne alması, piyasadaki bazı malların fiyatlarını belirleme
vb. birçok işin devletin asli görevleri arasında olduğu düşüncesi bugün uzmanlar
ve akademisyenler başta olmak üzere toplumların çok büyük bir kısmı tarafından
neredeyse tartışmasız kabul edilmektedir. “Bunların hiçbiri devletlerin asli görevi
değildir” ibaresini muhtemelen çok az kişi anlamlı bulur ve tepki vermez.
Bu tepkisizlik durumu, modern devletin sunduğu ve vaat ettiği imkanlardan
kaynaklanmaktadır. Ancak buradaki paradoksal durumu; yani devletin imkan
sunması ve bu imkanları da bireylerin emekleriyle sağlaması arasındaki paradoksu
birçok insan yakalamakta zorlanmaktadır. Oysa bunun anlaşılması zor değildir.
Devlet toplumun itibarını üzerine almakta, bu itibarı aldıkça bireyleri ve toplumu
alçaltmaktadır. Zekâ ve emeğin ürünüyle refah içinde bir toplum yerine devletin
planlama ve imkanlarıyla sağlanan bir refah arasındaki ahlaki ayrım çok büyüktür.
İkincisinde bireyler yaşamak için başkasına yani devlete muhtaç hisseder. Bireyler
veren el değil alan el olmayı kabul etmişlerdir. Mülkiyeti kontrol eden devlet, manevi
hayatı da kontrol edecek; sağlığımızı koruyan devlet, beslenme kültürümüzü ve
çocuklarımızın değer yargılarını ve davranış kodlarını belirlemekten kaçınmayacak;
ebeveynler, kendilerine zenginlik sunan bu kadiri mutlak karşısında itaatsizliğin
şiddet ve suç olduğunu kolaylıkla benimseyeceklerdir. Ancak daha kötüsü, tüm
imkan ve gücü elinde tutan bu “Baba”, hastalanır, zafiyete düşer veya işleri iyi gitmezse
bunun bedelini tüm toplum öder. Oysa sorumlulukları toplumsal sivil kurumlarla
paylaşan devletin zaafları, bu kurumlar tarafından kolayca bertaraf edilir; krizler daha
az hissedilecek; deprem, savaş, salgın gibi doğal afetlerde hızlı müdahale ve organize
olma imkanları artacaktır. Devlet-sivil toplum sorumluluk dengesi, toplumu sağlam
ve seri yapar.
Her ne kadar bunlar kulağa basit dekonstrüksiyonlar veya aforizmalar gibi görünse
de esasında devlet ve toplum arasındaki adil çizginin çok uzun zamandan beri
devlet lehine ve sivil hayat aleyhine yol aldığını görmek kolaydır. Devlet, toplumun
sorumluluklarını üzerine aldıkça aslında bireylerin itibarına ve maddi mülkiyetleri
yanında entelektüel sermayelerine de el koymaktadır. Nasıl yaşayacaklarına, neye
inanacaklarına, hangi sorumlulukları alacaklarına ve hangi işleri yapacaklarına,
çalışma saatlerinin nasıl olacağına, çocuklarına neler öğreteceklerine, gıda
standartlarının ne olacağına, insanların neleri yiyip içeceklerine kafa yormalarına
gerek yoktur artık. İnsan özgürlüğü ve yapabilirlikleri merkezi regülatif standartlarla
daralmıştır.
291
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Şunu tekrar etmekte yarar vardır. Modern ulus-devletin insani kültüre büyük katkısı
olmuştur. Sanayi devrimi, refahın yaygınlaşması, köleliğin ilgası, sermayenin yayılması,
mülkiyet sisteminin güçlenmesi ve yaygınlaşması, hayat koşullarının iyileşmesi,
ortalama insan ömrünün uzaması gibi birçok olumlu sonuç inkar edilemez. Bu konu,
lehte ve aleyhte birçok durumun analizini içeren bir çalışmanın konusu olabilir.
Bu çalışmanın konusu, kökleri İpek Yolları ve Baharat Yolları başta olmak üzere
global ticari kültürün ortaya çıkardığı antik meslek kurumlarına kadar geri giden ve
Anadolu’da yaklaşık 700 yıl boyunca ticaretin bel kemiği olan Ahilik kurumunun,
devlet ve sivil hayat arasındaki ilişkide nasıl bir denge kurduğunu göstermektir. Bunu
duyan çoğu kişi, bunun anakronik bir yaklaşım; yani geçmiş dönemlerin şartları
içinde işlevsel olmuş ancak bugün var olma koşullarını kaybetmiş bir kurumsal
yapının çağdaş siyasi mekanizma ile orantısız mukayesesi gibi görebilir. Ancak ulusdevlet uygulamasının meydana getirdiği merkeziyetçi ve sermaye süreçlerini regüle
eden uygulamaların önünün alınması konusunda ciddi uyarılar yapan bir bakış
açısının olması, sosyal devletin bir kader olmadığının göstergesidir. Buna minarşizm
adı verilmektedir.
Minarşizmin tanımına geçmeden önce minarşist düşünürlerin, popüler olmamaları
ve yıpratıcı sol saldırılara maruz kalmaları nedeniyle görünür olmamalarına rağmen
çağdaş ekonomik düşüncenin en saygın figürleri olduğunu hatırlatmak isterim.
Minarşizmin tarihi kökleri gerilere götürülebilecek olsa da teorik kurumsallaşmada en
temel düşünür Adam Smith’tir. O, Milletlerin Zenginliği kitabında ekonomik ilişkilerin
ve sermaye yapılarının sivil-toplumsal hayat içindeki ilişkilerden ortaya çıkması
gerektiğini; piyasaya merkeziyetçi müdahalelerin (çoğu komüniteryenin iddia ettiğinin
aksine) adaletsizlikleri artıracağını ileri sürdü. On sekizinci yüzyılın ortalarına doğru
Batı’nın siyasi söyleminde belirgin hale gelen bu yaklaşım, günümüze kadar birçok
düşünür tarafından seslendirildi ve güçlendirildi. Esasında Adam Smith başta olmak
üzere bu düşünürlerin gördüğü şey, ulus devletin sivil hayatın ve kişisel becerilerin
başarılarını engelleyeceği ve uzun vadede devletlerin meşruiyetini ve desteğini aldığı
sivil toplumun zayıflayacağı ve bunun sonucu olarak Lord Acton’ın analiziyle despotik
hale geleceği gerçeği idi. Kısaca ulus devlet iyi sonuçlar verebilir ama bu iyi sonuçların
rehavetinin, onun önce toplumun kendisini organize etme süreçlerine, sonra da bizzat
kendisine zarar vereceği şeklindeydi. Smith’in, başta Francis Hutcheson, Adam Smith,
David Hume, Dugald Stewart, Adam Ferguson, Thomas Reid, Colin Maclaurin, Hugh
Blair, James Hutton, Henry Home, Lord Kames gibi çağdaşlarıyla, yakın zamanda
ise Friedrick A. von Hayek, Frederic Bastiat, Alexender von Humboldt, Milton
Friedman, Lord Acton, Karl Popper, Robert Nozick, Any Rand, Ludwig von Mises,
Murray Rothbard, Gerald Gaus, James Buchanan, Kenneth Arrow, Hernando de Soto,
Jan Nerveson, Jason Brennan, Matt Zwolinski vd. iktisatçı ve siyaset bilimciye kadar
oldukça güçlü bir geleneği vardır. O zaman şu soruya cevap aramaya başlayabiliriz:
292
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
minarşizm ile ahilik arasındaki ilişki nedir? Buna kısa ahilik ve minarşizm tanımları
yaparak başlayabiliriz. Ancak karşılaştırmayı ahilik üzerinden yapacağımız için önce
minarşizmden başlamak daha uygundur.
Minarşizm, devlet ve bireylerin karar ve eylemlerine yasal bir çerçeve sağlamak,
sözleşmeleri uygulamak, mülkiyet haklarını korumak ve ulusal güvenliği sürdürmek
gibi sadece temel bazı işlevleri yerine getiren asgari veya sınırlı hükümeti savunan bir
siyasi felsefedir. Yani eğitim ve sağlık başta olmak üzere sivil hayatın faaliyetleriyle
kurumsallaşacak olan hizmetler, hükümetler tarafından organize ve finanse edilemez;
edildiğinde verimlilik ve sektör başarısı sürekli tehdit altında olur. Minarşistlere göre
hükümetin rolü sadece a) bireysel hakları korumak ve b) hukukun üstünlüğünü
sağlamakla sınırlı olmalı, diğer tüm faaliyetler ticari şirketler başta olmak üzere sivil
organizasyonlara, yani özel sektöre, yerel ve eyalet yönetimlerine bırakılmalıdır. Lord
Acton, Mises ve Rothbard gibi bazı minarşizm savunucuları, bu iki pozitif gerekçeye
ek olarak c) gücün kötüye kullanılmasını önlemek için de sınırlı bir hükümetin gerekli
olduğunu savunarak negatif karakterde üçüncü bir nitelik daha ilave ederler (Hunt,
2008: 5).
Terim olarak “minarşizm”, “mini” veya “minimal” kelimesinden türetilmiştir.
Minimalizm, bazen “minimal hükümet”, “sınırlı devlet” (limited state), “gece bekçisi
devlet”, “jandarma devlet” gibi terimlerle de ifade edilir. Ancak daha önemlisi
minarşizm fikri, genellikle klasik liberalizm, liberteryenizm ve objektivizm (Ayn
Rand) ile ilişkilendirilir. Ancak sol liberalizm diye tanımlanan John Rawls (19212002), Michael Sandel (1953-), David Gauthier (1932-), Ronald Dworkin (19312013), Martha Nussbaum (1947-) gibi düşünürler, ekonomik eşitlik, sosyal adalet ve
sosyal yardım yaklaşımları nedeniyle bu minarşist daireye dahil değillerdir. Örneğin
Nussbaum, temel yapabilirliklerin karşılanmasını bir kamu sorumluluğu olarak kabul
eder ki bu minarşistin zihin dünyasında anlamsız ve karşılıksız bir öneridir.
Bu fikriyatın Avrupa’da ilk biçimi ve birinci dalgası, din savaşlarından sonra Hugo
Grotius (1583-1645), Thomas Hobbes 1588-1679) ve John Locke (1632-1704) gibi
filozoflara tarafından savuldu. İkinci dalga daha sertti ve Francis Huctheson (16941746), David Hume (1711-1776), Adam Smith (1723-1790) filozoflar tarafından
merkantilist savaşlara karşı tepki olarak ortaya çıktı.
Üçüncü dalga, 1929 Ekonomik Buhranı’ndan sonra Keynesçiliğin refah devleti
ve devlet müdahalesi anlayışlarına karşı ‘piyasanın rekabet ilkesine göre özgürce
işlemesini’ savunan ve neo-liberalizm denilen ve daha ziyade ekonomik yönü ağır
basan bir akım olarak kendini gösterdi. Ludwig von Mises (1881-1973), Friedrich
von Hayek (1899-1992) ve Milton Friedman (1912-2006) gibi neo-liberaller, temel
“görünmez el” veya “kendiliğinden düzen” metaforuna dayanarak piyasadaki bireylerin
aktivitelerinin devlet müdahalesi olmadan, toplumda sürekli kendi içinde revizyona
293
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
açık, sağlam işleyen kurumsal yapılar oluşturan ve piyasa regülasyonu olmadan,
(sonuçlarını tahmin edememeleri bakımından cahil olan) bireylerin mutlu verimli,
üretken ve özgür bir toplum oluşturacaklarını ileri sürdüler. Piyasa sistemi, zayıf ve
beceriksizleri eler; yetenekli bireyleri öne çıkarır ve bu şekilde amaçlanmaksızın fakat
yan ürün olarak toplumun genel iyiliğinin optimal olmasını sağlar. Hayek, piyasadaki
planlamaların istenilen sonuçları veremeyeceğini; aksine piyasanın olağan ve kendi
kendini onaran ve geliştiren yapısına zarar vereceğini ileri sürdü. Devlete düşen görev
sadece piyasanın işleyişini güvence altına alacak ortamı sağlamaktır. Böylece neoliberalizme göre devletin görevi ‘yasa ve düzenin koruyucusu’ olmaktır yani devlet,
toplumun hizmetinde olan bir “jandarma” veya “gece bekçisi”dir (Ataay 2016: 134).
Dördüncü dalga minarşizm ise (sola karşı güçlü bir tepki olması ve sol tehdidine
karşı belli yönlerden muhafazakâr siyasetle işbirliği yapması nedeniyle) soğuk
savaş döneminin sağ ideolojisi olarak ortaya çıktı. Nitekim bu akımın en görünür
politikacıları, ABD’de Tennessee, Nevada ve Nebraska gibi kırsal eyaletlerde 150 yıllık
dışlanma nedeniyle adeta sürgün hayatı yaşayan ve “fundamentalist” damgasıyla
aşağılanan Baptist ve Evangelik Hristiyanları 1980 seçimlerinden sonra tekrar ABD
politikasının merkezine çeken Başkan Ronald W. Reagan (1911-2004) iken Birleşik
Krallık’ta, özellikle İskoçya’da 1979’dan itibaren süreç gerektiren minarşist politikaları
ani şekilde uygulaması nedeniyle bugün “Janky” (berbat) olarak bilinen milyonlarca
evsizin ortaya çıkmasına neden olan Demir Leydi lakaplı Margaret H. Thatcher’di
(1925-2013). Her iki lider de neo-liberal politikalar uyguladı. Ancak esasında
Sovyet totalitarizmine ve onun Batı’ya yayılan (Türkiye’de sağ-sol çatışması olarak
bilinen ve 1980 öncesi iç savaşın sebebi olan) sol söylemine “muhafazakarlaşma”
eğilimiyle karşı durmaya çalışmaları nedeniyle kafa karışıklığına yol açtılar. Daha
entelektüel minarşistler, sol siyasete; daha doğrusu sol siyasetin merkeziyetçi, totaliter
söylemlerine ve politikalarına karşı barış, adalet ve özgürlük söylemiyle cevap verdiler.
Üçüncü dalga düşünürlerden ciddi biçimde beslenen bu düşünürler, Karl Popper
(1902-1994), Ayn Rand (1905-1982), James McGill Buchanan (1919-2013), Allen E.
Buchanan (1948-), Hans-Hermann Hoppe (1949-), David Schmidtz (1955-), Walter
Edward Block (1941-), Roger Pilon (1942-) ve bunların daha genç takipçileri olan
Robert P. Murphy (1976-) James Brennan (1979-), Tamar Gendler (1965-), Peter
Boettke (1960-), Mark Thornton (1960-) ve daha onlarcasıydı. Ancak bu dönemde
sınırları belirginleşen ve zaman zaman da liberal ve liberteryen politikalardan bazı
yönleriyle farklılaşan minarşizmin en tipik savunucusunu Anarchy, State and Utopia
kitabının yazarı Robert Nozick’dir (1932-2002).
Minarşizmin temel önerilerini göz önüne alarak şimdi ahiliğin bu düşünce üzerinden
nasıl değerlendirilebileceğine bakabiliriz. Ahilik, 13. yüzyılda ortaya çıkan ve
Anadolu’ya yayılan bir meslek örgütlenmesi olarak bilinse de esasında İpek ve Baharat
Yolları’nın tarihiyle paralel bir geçmişe sahiptir. Ahilik, bu kurumsal yapının Anadolu
294
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
uzantısı veya Anadolu’da şekillenmiş halidir. Ahilik teşkilatının temel amacı, esnaf,
tüccar ve zanaatkârların bir araya gelerek dayanışma ve işbirliği içinde çalışmalarını
sağlamaktır.
Anadolu’daki Ahilik teşkilatının kurucusu, 1200’lü yıllarda Kırşehir’de yaşamış olan
Ahi Evran’dır. Ahi Evran, bu teşkilatı ticaret ve zanaat faaliyetlerini düzenlemek ve
meslek erbabının niteliklerini arttırmak amacıyla kurdu. Ahilik teşkilatı, meslek
erbaplarının yanı sıra öğrenci, işçi, köylü ve çiftçi gibi farklı kesimlerden de üyeler
kabul ediyordu. Gündüzleri meslek icra edilir, akşamları ise mesleğin teorik yönleri
ve adab-ı muaşeret verilirdi. Ahilik, Osmanlı İmparatorluğu döneminde vakıf
sistemi olarak varlığını sürdürdü ve özellikle 17. ve 18. yüzyıllarda etkisini arttırdı.
Ancak 19. Yüzyıldan itibaren yerini loncalara bırakarak bugünkü meslek odalarına
doğru evrildi. Bu evrilme, sivilliğini kaybetmesine ve kamuya eklemlenmesine
ve bu nedenle de tüm tarihsel yapısını ve misyonunu kaybetmesine yol açtı. Bu
açıdan bugünkü meslek odalarının, yapı ve misyon itibariyle ahilik kurumuna
benzetilmesi veya minarşist bir yapı olarak değerlendirmesi yanlıştır. Ancak bu
yapıların tekrar minarşist kurumsallaşmaya doğru evrilmesinin, güçlenmesine büyük
katkı sağlayacağı muhakkaktır. Ahilik, meslek erbaplarının niteliklerini arttırmak,
dürüstlük ve ahlak kurallarına uygun üretim yapmak, haksız rekabeti önlemek
ve meslekî dayanışmayı sağlamak amacıyla çeşitli düzenlemeler yapmıştır. Ahilik
teşkilatı, esnafın örgütlenmesi ve meslekî ahlakın korunması açısından önemli bir rol
oynamıştır. Ancak bu işlevlerini devletle herhangi bir bağı olmadan yapmıştır.
O halde bunun nasıl bir yapılanma olduğunu betimlemeye çalışalım. Osmanlı ve daha
önceki devlet sistemlerinde merkezi hükümetlerin toplumun günlük işleri üzerinde
etkisi olmazdı. Sağlıktan eğitime, kültüre ve dini hayata kadar tüm toplumsal yapılar
sivildi. Tımar sistemi nedeniyle güvenlik ve kadı hukuku nedeniyle yargılama dahi
bugünle mukayese edildiğinde, devleti devrede tutan belirli yönler olsa da devletten
oldukça bağımsızdı. Bu durum, ulus devlet öncesi dünyanın çoğu yerindeki site
devletleri veya imparatorluklarda da böyleydi ve her bir dönemde bu yapılanmalar
farklı tarzlarda oldu. Ahiliğin bu tarzlar içinde en başarılarından biri olduğunu
görmek gerekir. Nitekim Avrupalı seyyahlar, Anadolu’ya seyahat ettiklerinde
sokakların temizliği, çalışma hayatının zarafeti, tüccarların nezaketi karşısında
şaşkına dönmekteydiler (Bkz. Gülgün 2003). Bu kurumsallığın arkasında metafizik
bir yapı vardı. En basit haliyle her meslek, bir peygambere atfedilir ve meslek sahibi
kendisini o peygamberin mirasına talip (varis) olarak görürdü (İnanır 2014: 117). Bu
yönüyle ahilikte davranış kuralları ve hayata bakış, peygamberin şeriatı üzerinden bir
dünya görüşüne dayanıyordu.
Minarşizm de kökeni dinsel olmasa dahi içerik bakımından dine benzeyen bir
dünya görüşüne dayanmaktadır. Bu dünya görüşü, bireylerin kendi hayatlarının
sahibi olduğu ve herkesin kendi hayat tarzını hemcinsleriyle uyumlu bir şekilde
295
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
kurduğu, insanın değer ve kural üreten bir varlık olduğu şeklinde mistik bir
hümanizma olarak tezahür ediyordu. Materyalistik değildir, çünkü aklın ilkesiz ve
salt sonuçlara ulaşmayı hedefleyen şekilde işlemesine karşı çıkılıyor ve bunun yerine
insanların karar ve eylemlerinin planlanandan farklı sonuçlar vereceğine inanılarak
siyasi, kültürel ve iktisadi hayatın bireysel tercihlerin uyumlu sonuçlarıyla dizayn
edildiğine ve her bir hatanın tekrarlanan deneyimsel süreçlerle revize edildiğine
inanılıyordu. Kendiliğinden doğan düzen de denilen bu anlayış, minarşizmin temelini
oluşturmaktaydı (Kalkan, 2017: 43).
Ahilik de minarşizm gibi devlet müdahalesinin dışında toplumun kendi kendine
işleyişinin kurması ve geliştirmesiydi. Bu haliyle meslek erbapları hem mesleğini icra
ediyor hem emeği eğitiyor ve onlara ahlak ve meslek eğitimi veriyor hem de yaşadığı
bölgenin sağlık, temizlik, güvenlik başta olmak üzere kamudan bağımsız bir şekilde
hizmetlerini görüyordu. Bu hizmet o kadar düzenliydi ki Ankara Savaşı sonrasında
Anadolu’da kaybolan siyasi nüfuz, hiçbir iç karmaşaya mahal vermeden bu süreçte
Ahilik teşkilatının bölgenin güvenliğini sağlamasına yol açmıştı. Bazı rivayetlere göre
iki; bazı rivayetlere göre de yirmi yedi yıl Ankara ve çevresinde Ahiler, yeni devlet
kurulana kadar kamu hizmetlerini de devam ettirmişti.
Özetle belirtmek gerekirse ayrıntılı bir çalışma, geçmişteki ahilik uygulamalarının,
çağdaş siyaset felsefesinde tartışılan ve devletin aşırı müdahalesiyle deforme olan
kurumsal yapıların sivilleşmesi yönündeki yaklaşımlara, geçmişin sağlam bir örneği
olabileceğini gözler önüne serecektir. Kamu otoritesinin asli sorumluluklarının dışına
çıkması, toplumun tercih ve kararlarının kurumlar üzerinde yaratacağı etkiyi yok
eder; toplumun doğa olayları, sosyal ve siyasi krizler karşısında etkisiz olmasına yol
açar. Ulus devlet modellerinin gün geçtikçe merkezileşmesi, sivil toplumu etkisiz hale
getirmektedir. Bu nedenle ahilik, bu sorunların aşılması için güçlü bir felsefi ve siyasi
yaklaşım olan çağdaş minarşist ideallere tarihi bir zemin olmaya layıktır.
Kaynakça
Hunt, Lester H., “Why the State Needs a Justification”, Anarchism/Minarchism: Is a Government Part of a
Free Country?, edit.: Roderick T. Long, Tibor R. Machan, Ashgate Press, 2008.
İnanır, Ahmet, “XVI. Yüzyıl Osmanlı Fetvalarında Ahilik”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi 36, (2014): 103-138.
Kalfa Ataay, Ceren, “Hayek ve Friedman’ın Devlet Anlayışı”. Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Dergisi
4 (2016): 129-151.
Kalkan, Buğra, Kendiliğinden Doğan Düzen, Liberte Yayınları, Ankara, 2017.
Üçel‐Aybet, Gülgün, Avrupalı Seyyahların Gözünden Osmanlı Dünyası ve İnsanları (1530-1699), İletişim
Yayınları, İstanbul 2003.
296
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
İNSANDAN MEDENİYETE
AHİLİĞİN ÖNERDİĞİ İNSAN MODELİ
-MANZUM FÜTÜVVETNÂMELER
ÜZERİNE BİR OKUMA DENEMESİMuhammet Enes KALA*
Giriş
Anadolu coğrafyası göz önüne alındığında mekânın imarında, zamanın inşasında,
insanın ihyasında ve toplumun selametinde fütüvvetin ve ahiliğin rolünün oldukça
önemli olduğu ifade edilebilir. Temelde Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberin
sünnetine dayanan fütüvvet ve ahiliğin, insanın gönlüne hitap etmek suretiyle
insanın şerefini muhafaza etmek, kulu, kula muhtaç ederek kulu, kula köle kılmanın
önündeki engelleri kaldırmak, insanı hürleştirmek, âlemi tüketim nesnesi olarak
değil, bir emanet değeri olarak görmek, insana emanet edilen nimetlerden adil ve
hakkaniyet ölçüsünde istifade etmek, toplumun refahını yükseltmek gibi gayelerinin
olduğu söylenebilir. Ahilik teşkilatının mezkûr gayeleri tarihin uzun bir döneminde
toplumda sosyal pratikleri inşa ederek ve insanın hayatının neredeyse her aşamasını
tanzim etmek suretiyle gerçekleştirmeye çalıştığı öne sürülebilir. Ahilik, esasında
bu manada insana ve topluma dair birçok kurucu unsuru kapsayan güçlü bir iklim/
ekosistem kurmuştur.
Fütüvvetnâmeleri ilham alınacak birer ibare; ahilik teşkilatının uygulamalarını
ise bize yol gösterebilecek ibretler manzumesi alarak âleme, insana ve topluma
dair kurulan güçlü ekosistemin günümüz için de önemli manalara gelebileceği
düşünülebilir. Ahilik teşkilatının uzun bir dönem boyunca inşa ettiği ve çalıştırdığı
bu ekosistemi, günümüz müktesebatını da kullanarak anlamaya çalışmak, insan ve
toplum tasavvurlarını değerlendirmek önemli görünmektedir.
Çalışmamızda mensubiyet, mesuliyet ve mükellefiyet kaynaklarını anlamlandırarak
ilke, yasa ve kaidelerin bu ekosistemde nasıl bir insana ve topluma işaret ettiği
anlaşılmaya çalışılacaktır. Bu çerçevede dinî, ahlâkî, hukukî ve siyasî ilke, yasa ve
kaidelerin ahilik teşkilatında birbirini tamamlayıcı şekilde mesul, mükellef ve fazıl bir
insanı, bununla birlikte fazıl bir toplumu inşa etmeye çalıştıkları görülebilir. Böylesi
bir bütünlüğün insan ve toplum tasavvurunda kıymeti de çalışmada tartışılacaktır.
*
Doç. Dr., Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Felsefe Bölümü. Orcid
No: 0000-0002-3857-470X
297
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
İnsan; bedenden, nefsten ve ruhtan müteşekkil bir canlı olarak görüldüğünde, onun
varoluşuna kıvam ve denge kazandırmak üzere bedenî, nefsî ve ruhî ihtiyaçların
birlikte bütüncül bir çerçevede temin edilmesi önem arz etmektedir. Ahilik
teşkilatının bu ihtiyaçları birlikte gözetmek, ortaya koyduğu sosyal pratikler ile insan
yaşamını kıvama kavuşturacak nizamnâmeler suretiyle insanın varoluşunu yetkin
hale getirmek ve bununla birlikte toplumun refahını ve felahını temin etme gayreti de
çalışmamızda etüt edilecektir. Tüm bunlar çerçevesinde çalışmamızda günümüze dair
bir insan modelinin fütüvvetnâmelerin ve ahiliğin ortaya koyduğu güçlü bir altyapı
ekseninde nasıl yeniden ele alınabileceğinin imkânları soruşturulacaktır. Çalışmada
hem ahiliğin ortaya koyduğu insan modeli anlaşılmaya çalışılacak hem de bu modelin
günümüz için değeri tartışmaya açılacaktır.
Çalışmamızın ilk bölümünde ahilik kavramı ve kısaca tarihî arka planı üzerinde
durulacaktır. İkinci bölümde ahiliğin insan ve toplum anlayışı üzerinden ev, iş, dergâh,
toplum ve âlem arasında inşa ettiği bütüncül ekosistemin bize görünen cepheleri
anlaşılmaya çalışılacaktır. Üçüncü bölümünde ise belirli manzum fütüvvetnâmeler
üzerinden insanın Allah ile, toplumla ve âlemle olan ilişkisinin nasıl ele alındığı öne
çıkarılıp, ahilik üzerinden bu ilişkilerin mahiyeti değerlendirilecektir. Çalışmamızın
sonuç kısmında ise insana ve topluma dair ulaştığımız hususlar özetlenecektir.
1. Ahilik: Kavramsal ve Tarihî Bir Çerçeve
Hiçbir şey kelimesiyle ne anlatabilir? Esasında bu kelimenin içerisinde bizim için
bir medeniyet telakkisi saklamakta olduğu ifade edilebilir. Anadolu coğrafyasının
kaynaştırıcı, birleştirici ve bütünleştirici gücünü bir kelime üzerinden anlatmak
gerekseydi bu kelime, içerisinde kelimeler saklayan “hiçbir şey” kelimesi olabilirdi.
“Hiç”, Farsçadır, “bir” sözcüğü, Türkçedir ve “şey” kelimesi Arapçadır. Söz konusu
kelime, içerisinde üç medeniyetin kelimelerini barındırmakta ama bu kelime Anadolu
coğrafyasında meramı anlatabilme kudretine sahip olabilmektedir.
Esasında ahilik sistemini, içinde bulunduğu toplumun, önceki medeniyetlerin
geleneklerinden kalan mirası temessül eden, bununla beraber kendisine ait
fütüvveti, civanmertliği ve akılığı da içerisine alan devasa bir Anadolu sistemi olarak
anlayabiliriz. Arap coğrafyasında fetâ; Fars coğrafyasında civanmerd; Türkistan’da akı
ve tarihî izlekte son aşamada Anadolu coğrafyasında ahi kelimelerini birbirine tezat
teşkil etmeyecek yapının coğrafyalardaki farklı izdüşümleri olarak görebiliriz.
Anadolu’da ahilik teşkilatının ve fütüvvetnâme geleneğinin nasıl teşekkül ettiğinin
tarihî aşamaları kitaplarda ayrıntılarıyla anlatılmaktadır. (Anadol, 1991; Bayram,
1991; Çağatay, 1974; Gölpınarlı; 1949-1950; Köksal, 2008; Taeschner, 1953-1954;
Torun, 1998) Tarihî aşama ile birlikte kavram arka planına baktığımızda öncelikle
fütüvvet kelimesi bizi karşılar. Fütüvvet kelimesinden ilk defa bahsedenin Cafer es298
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Sâdık olduğu, Cafer es Sâdık’ın bu kavramı “ele geçen bir şeyi tercihen başkalarının
istifadesine sunmak, ele geçmeyen bir şey için de şükretmektir” diye tanımladığı
ifade edilir. Muhyiddin İbnü’l-Arabî ise fütüvveti ilahî bir vasıf olarak görür. Her
şeyin Allah’a muhtaç olup O’nun hiçbir şeye ihtiyacı olmaması, herhangi bir karşılık
beklemeden âlemi ve onda var olan her şeyi yaratmış olması ilâhî fütüvveti gösterir.
(Uludağ, 1996:259-261; Tek, 2020:419-420) Fütüvvet ehli ise Allah’tan başka kimseye
muhtaç olmayan, cesaretleri, feragat ve cömertlikleriyle ön plana çıkmış yiğitler
olarak bilinir.
Abbâsî Halifesi Nâsır-Lidînillâh, siyasî ve sosyal durumu gittikçe bozulan devletin
otoritesinin yeniden kurulmasında ve içtimaî huzurun sağlanmasında fütüvvet
birliklerinin büyük bir güç olacağını düşünmüştür. Bu düşüncenin, hâkim olduğu
coğrafyanın farklı bölgelerinde yer alan teşekkülleri siyasî otoriteye bağlamada ve
bu şekilde siyasî birliği temin etme gayesinde başarılı olduğu söylenebilir. Tasavvuf
kaynaklarında VIII. yüzyıldan itibaren fütüvvet kelimesi tasavvufî bir terim olarak
kullanılmış, bu kelime bağlamında daha sonra sosyo-ekonomik ve politik bir çerçeveyi
güçlendirmiştir. Bunda kuşkusuz Abbasi Halifesi Nâsır Lidînillah’ın bahsettiğimiz
düşüncesinin büyük etkisi vardır.
Halife Nâsır, fütüvvet birliklerini yeniden teşkilâtlandırırken hem kitabî kaynaklardan
hem de fütüvvet teşekkülünün insan mimarlarından istifade etmiştir. Bağdat’ta kendi
döneminde fütüvvet ehlinin reisinin elinden fütüvvet erkânı üzere şed kuşanmak
suretiyle merasimle teşkilata dâhil olmuştur. Nâsır’ın amacı öyle görülüyor ki, o
zamana kadar kendi halinde sistematik birlik taşıyan fütüvvet teşkilatına resmî
bir hüviyet vermek suretiyle bu teşkilatın siyasî desteğini kazanmak, bu teşkilatın
gücünden istifade etmek ve teşkilatı daha geniş bir coğrafyaya yaymaktı. Halife bu
işi gerçekleştirirken dönemin meşhur ismi Şehâbeddin es-Sühreverdî’nin manevî
otoritesinden de geniş ölçüde faydalanmıştır. (Tek, 2020:420)
Teşekküllerin bir disiplin içerisinde, ortak zeminde var olabilmesi noktasında
fütüvvetnâmelerin tanzim edilmiş ilke ve kaideleri son derece önemli görünür.
Bununla birlikte Halife Nâsır’ın birlik ve dirlik imkânının ete kemiğe bürünmesi
olarak gördüğü fütüvvet teşkilatlarına diğer Müslüman hükümdarları davet etmek
üzere gönderdiği elçiler ve fermanların da oldukça önemli olduğu ifade edilebilir. Bu
hazırlıkların ve uygulamaların diğer hükümdarlarda karşılık bulmasının neticesidir
ki ilk defa Anadolu Selçuklu Devleti’yle I. Gıyâseddin Keyhusrev zamanında temas
kurulmuş, karşılığında I. Gıyâseddin Keyhusrev, hocası Mecdüddin İshak’ı Bağdat’a
Halife Nâsır’a elçi olarak göndermiştir. Mecdüddin İshak dönüşünde, Sultan I.
Gıyâseddin’in isteği üzerine Halife Nâsır tarafından gönderilen Muhyiddin İbnü’lArabî, Evhadüddîn-i Kirmânî ve Şeyh Nasîrüddin Mahmûd el-Hûyî (Ahi Evran) gibi
büyük mürşid ve mutasavvıfları Anadolu’ya getirmiştir. Özellikle Anadolu’da fütüvvet
teşkilatının ahilik sistemi bağlamında teşkilatlanmasında Evhadüddîn-i Kirmânî,
299
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
damadı Ahi Evran ve kızı Fatıma Bacı’nın rolleri ve katkıları izahtan varestedir.
Anadolu’nun her tarafında irşad faaliyetlerine başlayan Evhadüddîn-i Kirmânî ve
halifeleri için çok sayıda tekke ve zâviyenin yapılması ve bu tekke ve zâviyelerin
dünya ve ahireti birleştiren, dünya ve ahiret dengesini ve ahengini temin eden,
dünyada kimseye muhtaç olmamayı, ahirette ise icra edilen salih amellerden mahrum
kalmamayı öğütleyen bir sistemin inşasındaki rolleri yadsınamazdır. Anadolu’da
ahiliğin kuruluşu ise I. İzzeddin Keykâvus ve I. Alâeddin Keykubad’ın da fütüvvet
teşkilâtına girmeleriyle tamamlanmış görünür. (Kazıcı, 1988:540)
Anadolu’da ahilik anlayışını ifade ederken özellikle Ahi Evran isminin altını çizmemiz
gerekir. Şeyh Nasîrüddin Mahmûd, sonraları Ahi Evran ismiyle anılmıştır. I.
Alâeddin Keykubad’ın büyük destekleriyle ve kayınpederi Evhadüddîn-i Kirmânî’nin
tensipleriyle bir taraftan tasavvufî düşünceye ve fütüvvet ilkelerine bağlı kalarak
tekke ve zaviyelerde şeyh-mürid ilişkilerini tanzim etmiş, diğer taraftan iş yerlerinde
usta, kalfa ve çırak münasebetlerini ve buna bağlı olarak iktisadî hayatı düzenleyen
bir sistemin kuruluşunda büyük roller üstlenmiştir. Söz konusu bu işlevler, Anadolu
coğrafyasında maruf olan ahilik sisteminin nitelikli şekilde tebarüz etmesine vesile
olmuştur.
Ahiliğin bu dönemlerde Anadolu’nun sosyal, siyasî, kültürel, sınaî ve ticarî şartları
içinde Türklere has zevk ve kabiliyet ile İslâm dünyasının hiçbir yerinde görülmeyen
bir biçimde gelişme göstererek teşekkül etmiş ve esnaf ve sanatkârlar örgütü haline
gelmiş olduğu söylenebilir. Mefkûre ve çalışma tarzı itibariyle topluma hizmet sunma
amacını güden ahilik sisteminde özel ilke ve kaidelerle (Ahi Şecerenameleri ve Ahi
Fütüvvetnâmeleri) belirlenen iş ve ahlâk disiplini ile şeyh, usta, kalfa, çırak hiyerarşisi
içinde çalışmayı ibadet zevki haline getiren, her türlü amelin ibadet olabileceği
şuurunun yaşatıldığı bir nizam küresi karşımıza çıkar. (Bayram, 1981; Bayram, 1991.)
Burada özellikle calib-i dikkat olan üç husus vardır. Bunlardan birisi adil iktisat,
nitelikli üretim ve başkasına muhtaç olmama ilkeleri mucibince dünya hayatını tanzim
etmek ile dünya ve ahireti birbirinin mütemmimi görmek; diğeri, aileden başlayıp
tüm âleme uzanan ilişkilerde işi, dergâhı ve toplumu bu bütün içerisine dahil etmenin
kıymetini idrak edebilmek; nihayetinde sonuncusu ise tüm bunları belirlenmiş ve
içselleştirmiş yasalar ekseninde gerçekleştirmektir.
Bu doğrultuda Ahi Evran’dan meslek felsefesine ve insanların birlikte yaşamalarına
ilişkin şöyle bir alıntı yapılmıştır: “Allah insanı medenî tabiatlı yaratmıştır. Bunun
anlamı şudur: Allah insanı yemek, içmek, giyinmek, evlenmek, mesken edinmek
gibi çok şeylere muhtaç olarak yaratmıştır. Hiç kimse kendi başına bu ihtiyaçları
karşılayamaz. Bu yüzden demircilik, marangozluk gibi birçok mesleği yürütmek için
insan çok gerekli olduğu gibi, demircilik ve marangozluk da birtakım alet ve edevatla
yapılabildiği için bu alet ve edevatı temin ve tedarik için de çok sayıda insana ihtiyaç
vardır. Böylece insanın (toplumun) ihtiyaç duyacağı bütün sanat kollarının yaşatılması
300
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
gerekir. Bu halde toplumdaki bir kısım insanların sanatlara yönlendirilmesi ve her
birinin belli bir sanatla meşgul olmaları sağlanmalıdır ki, toplumun bütün ihtiyaçları
görülebilsin”. (Ahilik Ansiklopedisi, 2020:220)
Bunun haricinde yukarıda işaret edildiği gibi huzurlu ve güçlü bir toplum için yasanın
önemi inkâr edilemez. Tüm nizamın sağlıklı çalışması için bu nizamın kişilere değil
ilke ve yasalara bağlı olması son derece önemlidir. Bu konuda da Ahi Evran’ın şunları
ifade ettiği zikredilir: “Birçok insanın bir arada çalışması sanatkârlar arasında rekabet
ve çekişmeye sebep olabilir. Çünkü bunların her biri kendi ihtiyacına yönelince
menfaat çatışması ortaya çıkar. Karşılıklı hoşgörü ve affetme olmadığı zaman
münâzaa ve ihtilaf zuhur eder. O halde bu insanlar arasındaki ihtilafı halledecek
kanunlar koymak gereklidir. Bu kanun şeriata uygun olmalı ki, ona uyulsun ve
insanlar arasındaki ihtilafın halline vesile olsun. İhtilafsız bir ortam yaratılınca herkes
rahatça umduğunu elde eder. İhtilaf zuhurunda ise bu kanuna müracaat ederek
ihtilaflar ortadan kaldırılabilir. Peygamberlerin şeriat koymaları bundandır”. (Ahilik
Ansiklopedisi, 2020: 220-221)
Ahi Evran bahsini kapatmadan son olarak onun ismine dair yukarıda ifade
edilenlerden de yola çıkarak bir yorum denemesinde bulunalım. Gerçek ismi,
Nasîrüddin Mahmûd el-Hoyî olan ve sonradan Evran sıfatıyla anılan Ahi Evran’ın
Anadolu’nun maddî ve manevî yurt edinilmesinde büyük emekler verdiği izahtan
varestedir. Tüm ulular gibi onun da bir toplumun çöküş ve ölümünün bir takım
sosyal hastalıklardan doğabileceğini düşündüğü ve ahilik sistemini de bu hastalıklara
şifa olarak tanzim ettiğini ifade edebiliriz. Evran kelimesi ejderha manasına gelir.
Kelimenin ifade ettiği başka manalar da kuşkusuz söz konusudur. Bu kelime azamet,
cesamet, kudret ve cesareti de anlatır. Her şeyden önce kendi nefsine hâkim olabilme
ve ona hükmedebilme işi bir kudret işidir. Toplumu çöküşe ve yok oluşa sürükleyen
bazı sosyal hastalıkların olabileceğinden bahsedebiliriz. Bunlar karşımıza öncelikle
cehalet, rehavet (tembellik) ve sefâhet (haz düşkünlüğü) olarak çıkar. Evran kelimesi,
işaret ettiği azamet, cesamet ve cesaret erdemleriyle, tüm bunlara kendisi ve toplumu
için dur diyebilen, bu doğrultuda maslahat inşa edebilen ve ortak çabayı başlatabilen
kişi için kullanılabilir. Aynı çabaların Millî Mücadele döneminde Mehmed Âkif
tarafından da yapıldığını, Safahat adlı eserin başlı başına bu hastalıklarla mücadele
kitabı olduğunu da unutmamak gerekir.
Anadolu’da hızla yayılan ahilik teşkilatının mensupları, şehirlerde olduğu gibi
köylerde ve uç bölgelerde de büyük nüfuza sahip olmuşlardır. İlim, irfan ve hikmet
erbabının sanat ve meslek erbabıyla kaynaşmasından büyük bir enerji sadır olmuş, bu
enerji zamanın ve mekânın inşa edilmesine vesile olmuştur. Bununla birlikte ahilik
teşkilatının Anadolu’da bilhassa XIII. yüzyılda devlet otoritesinin iyice zayıfladığı bir
dönemde şehir hayatında yalnızca iktisadî değil, siyasî yönden de önemli faaliyetlerde
bulunmuş olduğu dile getirilir. İç direnci artıran bu çabalar hassaten Moğol saldırıları
301
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
karşısında dış direnci artırabilmenin yollarını da hazırlamış görünür. Ahiler, bağımsız
siyasî bir güç olmamakla birlikte, zaman zaman merkezî otoritenin zayıfladığı, anarşi
ve kargaşanın ortaya çıktığı dönemlerde siyasî ve askerî güçlerini göstermişler ve
önemli fonksiyonlar icra etmişlerdir. Özellikle Moğol istilâsı sırasında ahi birlikleri
şehirlerin yönetimine mahallî otorite olarak hâkim olmuşlardır. (Kazıcı, 1988:540541) O halde Anadolu’da ahilik sisteminin, bünyesinde dört sınıfı topladığını söylemek
mümkündür. Bunlar, ilmiye, kalemiye, seyfiye ve hirfetiyedir.
Ahilik sistemi inşa olunurken teşkilatlandığı coğrafyalarda önceki uygulamalardan
etkilendiği ve bu uygulamaların özünü de sistemin ruhuna dahil ettiği ifade edilebilir.
İslam temeddününün, kendinden önceki birikimi tevârüs, temellük ve temessül edip
tercüme ve telife konu kıldığı vurgulanır. (Fazlıoğlu, 2019:23) Hiçbir medeniyet ve
medeniyet unsuru, uzay boşluğunda öncesiz bir şekilde vücuda gelmemiştir. Bunu
Fazlıoğlu’nun ifade ettiği gibi 5T üzerinden anlatabiliriz. Her medeniyetin ama
özellikle İslam medeniyetinin bir tercüme, tevarüs ve temellük aşamasının olduğu
düşünülebilir. Kendisinden önceki medeniyetlerin istifadeye açık kıldıkları teorik ve
pratik birikimlerinden haberdar olma, onları kendi anlayabilecekleri hale getirme,
insanın istifadesine ortak bir zeminde meydana getirilmiş birikimi kabullenme ve
sahiplenme aşamaları muhtemelen her medeniyet iddiasında bulunanlar için vaki
olmuştur. Bundan sonraki aşamaları ise güçlü medeniyetler gerçekleştirebilir. Bu
aşamalar özümseme ve özgün bir hale getirip kendi teklifi olarak dünya mirasına
sunabilme aşamalarıdır. Tüm bunları kabul edersek ahilik sisteminde Roma ve Bizans
medeniyetlerinin kullandığı sosyal pratiklerin de (özellikle lonca sistemi) temsil
edildiği ifade edilebilir. Ancak bu sistemin olduğu gibi değil, yeniden ve özgün bir
hale getirilmiş şekilde bünyeye dahil edilmiş olduklarını da vurgulayabiliriz. Bununla
birlikte başta söylediğimiz gibi ahilik sistemi esasında fütüvveti, civanmertliği, akılığı
da ihtiva eden kendisine özgü toplum ve insan anlayışı olan bir Anadolu sistemi
olarak karşımıza çıkar. Bu sistemin insan ve toplum anlayışına dair çerçeve sonraki
başlıkta ele alınacaktır.
2. Ahiliğin İdeal İnsan ve Toplum Anlayışına Dair
Kısaca da olsa kavramsal ve tarihî arka planlarıyla ortaya koymaya gayret ettiğimiz
böylesi bir sistemin insan ve toplum anlayışına da değinmemiz gerekebilir. Esasında
bu sistemin ideal gördüğü insan anlayışı şöyle anlaşılabilir (en azından ben öyle
anlıyorum): Muvahhid, hür, mes’ul, fâzıl, mâhir ve mesut insan. Hiçbir köleliği
kabul etmeyen, Hakk’a kulluğu merkezine alan, Hakk’ın dışındaki hiçbir şeye boyun
eğmeyen, mensubu olduğu dinin ve medeniyetin ilkeleri doğrultusunda mesuliyet
duyan, bu mesuliyeti sahip olduğu erdemlerle, toplum ve insanlık için maharetle
kullanan, herkes için fayda meydana getiren, nihayetinde ise hedeflediği dünya ve
ahiret saadetine birlikte nail olmayı dileyen bir insan modeli karşımıza çıkar. Böylesi
302
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
insanların inşa olunması için iklimi hazırlayan ve bu doğrultuda kendisini de inşa
edebilen bir fâzıl toplum anlayışı da ahilik sisteminin hedeflediği bir toplum olarak
görülebilir.
Zikrettiğimiz bu insan nerede ve nasıl yetişecektir? İnsanı rahimler arası yolculuk
yapan bir canlı olarak anlayabiliriz. İnsan ana rahminden çıkınca başka bir rahme
doğar, kültür rahmine doğar. Ahiliğin teşekkül ettirildiği dönemde, bu kültür rahmi,
ahilik sistemidir. Bu rahmi bir iklim, sistem dahası ekosistem olarak görebilmek de
mümkündür. Her şeyden ziyade bu sistem, ideal insanı yetiştirmeyi gaye edinen bir
yapı sunar bize. Şeref ’ül mekân bil mekîn, şerefül mekîn bil mekân, derler. İnsanın
şerefi mekânla, mekânın şerefi insanla kaimdir. Yalnız bu manaya insanın mekânı,
mekânın da insanı inşa etmesi de dahildir.
Anakronizm ve vigizm, yanlışlarına düşmekten sakınarak ahilik sistemine bakmaya
çalışmak ve hedeflediği ideal insanı inşa etmek için kullandığı araçları ve kazandırmaya
çalıştığı erdemleri anlamaya gayret edebiliriz. Bunun için ifade ettiğimiz üzere
ahilik sistemini kendi dönem gerçekliği içinde anlamaya çalışıp, o sistemi romantik
bir tavırla olduğu gibi günümüze taşımamak, buna mukabil kendi gerçekliğimizi
o döneme dayatmadan meseleye yaklaşmamız gerekir. Burada belki de yapılması
gereken, insanı ve sistemi beraber ele alıp tartışmaktır.
Hayvanlar yaşar, insanlarsa hem yaşarlar hem de bir hayat küreyi inşa ederler. Bu
hayat kürenin gücü, o kürenin nefs ve nefes sahibi canlılara fıtratla çelişmeden,
tabiatı tahrip etmeden varoluş hakkı tanımasıyla ölçülebilir. Güçlü bir hayat
küreden beklenen önemli bir husus da onun ideal bir insan anlayışının ve bu insanı
yetiştirmek için güçlü araçlarının olmasıdır. Hayat kürenin bize görünen temel ve
kurucu unsurlarından bahsedebiliriz. Ferdi, evi, aileyi, işi, ocağı, toplumu ve tabiatı
kucaklayamayan, onlara dair tanzim edici ilkelere sahip olamayan bir hayat küre tam
değildir. Modern devletle beraber biz bu unsurlar arasındaki organik tamamlayıcı
birlikten mahrum kaldığımızı da belirtmemiz gerekir.
Zikrettiğimiz unsurların tamamlayıcı birlikteliğini bir hayat kürenin inşası için taşıyan
en önemli unsurların başında talim, terbiye ve te’dib gelir. Hayat küreyi meydana
getiren her bir unsurun esasında bizzat tabiî bir eğitim kurumu olduğunu gözden
kaçırmamalıyız. Ancak modern devlet çatısı altında bu eğitim formunun formel
olarak sadece okullara hasredildiğini ifade edebiliriz. Ahilik sisteminiyse hayatı
baştan başa kuşatan gökkubbe altında duvarlı veya duvarsız bir talim, terbiye ve te’dib
mektebi olarak görebiliriz. Talim bize öğretir, terbiye yapmayı gösterir, te’dib ise bilme
ve yapmayı estetik bir şekilde yaşama aksettirebilme imkânından bizi haberdar eder.
Hayat küreyi inşa ederken ifade ettiğimiz esas unsurlarda biz aynı zamanda değerlerin
de talim ve terbiyesini yaparız. Bu noktada karşımıza çıkan ilk kurum esasında
evimiz ve ailemizdir. Evde ve ailede, karşımıza çıkan değer ve erdemler mahremiyet,
303
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
muhabbet, hürmet, samimiyet ve emanettir. Mahremiyetle sınırları ve sınırlıkları;
muhabbet ve hürmetle aile fertleri olarak birbirimize bağlılığımızı ve sınırlarımızı,
samimiyetle fedakârlığın ve feragatin kıymetini, emanetle ise verilen her şeyin sahip
olmaklıktan ziyade başkalarıyla paylaşmamız gereken değerler olduğunu idrak ederiz.
Hayat küreyi inşa etme noktasında ifade ettiğimiz ikinci kurum, ahilik sisteminde
ocak, zaviye ve dergâh olarak karşımıza çıkar. Burada ibadeti ve ubudiyeti birlikte
öğrenme imkânına sahip oluruz. İbadet, Allah’tan kullarına gelen emir ve yasaklar;
ubudiyet ise bu emir ve yasaklar dışında kulun Allah’a yakınlaşma imkânları ve
yollarıdır. Her ibadetin arkasında onun ibâda (kullara) düşen tarafı vardır. Bu taraf
ihmal edindiğinde ibadetin manası zarar görmüş olur. Mananın zarar görmemesi için
ibadet ve ubudiyetin insaniyete isabet eden taraflarının önemsenmesi gerekir.
Toplum da hayat kürenin en önemli unsurlarından birisidir. Biz toplumda mesuliyeti,
sabrı, tahammülü ve metaneti öğrenebiliriz. Her insan, toplumunda sadece kendisi
tarafından doldurulabilecek bir yerde bulunur ve kendisinin doldurabileceği boşluğu
aramalıdır. Bu boşluğu doldurma mesuliyetini idrak edebilmesi çok önemlidir.
Vazifesini icra ederken toplumdaki eksikliklerle ve engellerle metanetle mücadele
edebilmeyi, farklılıklara tahammülle sabredebilmeyi öğrenmesi gerekir. Tüm bu
değerler içselleştirilebilirse ortak maslahatın kuşattığı her yer huzur mekânı haline
gelebilir. Ortak maslahatta kişinin kendi menfaatiyle birlikte ötekinin menfaati de
hakkaniyetle muhafaza edilebilir. Nihayetinde insanın toplumda doldurması gereken
boşluğu doldurabilmek için onun değer üreten bir özne olabilmesi gerekir. Bunun
yolu da meslektir. İş ve meslek yoluyla kişi mükellefiyeti öğrenir. Her insanın sadece
toplumda değil, yeryüzünde sadece onun tarafından doldurulabilecek bir yeri vardır.
O yeri keşfetme ve gereği gibi doldurabilme farkındalığı esasında kişinin toplumla
yüzleşmesiyle keşfedilebilir.
Hayat kürede karşımıza çıkan bir diğer unsur ise tabiattır. Yukarıda ifade ettiğimiz
değerler ve erdemler kişi tarafından idrak edilip içselleştirebilirse tabiatta açığa
çıkacak değerler ise hizmet, selamet ve saadet olacaktır. Bu değerler tüm varlıklara
ancak bu şekilde teşmil olunabilir. Nihayetinde ahilik sisteminde fert, aile, dergâh,
toplum, iş hayatı ve tabiat birbirini tamamlayan merhaleler ve iç içe geçen mütemmim
cüzler olarak karşımıza çıkar. O halde ahiliği son aşamada, zikrettiğimiz unsurlar ve
kurumlar maharetiyle kazandırmak istediği değerleri ferdin ve toplumun hayatına
nakşetmeye çalışan kültürel, sosyal, siyasî, iktisadî bir sistem ve nihayetinde bir
mektep ve üst kurum olarak görebiliriz.
Hayat farklı cepheleriyle eğitimin bizzat kendisi olarak görülebilir. Hayat, eğitimin
mekânıysa, bir hayat küre inşa etme derdinde olan ahiliğin bir tür mektep olduğunu
da söyleyebiliriz. Ahilik, farklı yönleriyle ve işlevleriyle karşımıza farklı mektepler
olarak çıkar. Böylesi bir tespit belki de bize bazı farkındalıklar ve ilkeler kazandırabilir.
304
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Öncelikle ahiliğin tevhit ve ubudiyet mektebi olduğunu ifade edebiliriz. Burada
vurgulanan husus, insanın sadece Allah’ın kulu olduğunu, ondan başka kimseye köle
olmaması gerektiğinin ifadesidir. Kelime-i tevhid sırrıyla, vahdet ahlâkından haberdar
olmayı da vahdet şuuruna ekleyebiliriz. Burada hem yaratıcının birliği ve tekliği
hem de yaratılan tüm âlemlerin bir-aradalığına ve bütünlüğüne işaret vardır. Vahdet
ahlâkının birlik, beraberlik ve bütünlük çerçevesinde emanet ahlâkıyla buluştuğunu
da düşünebiliriz. Yaratılmışların yaratandan ötürü değeri haiz olduğu ifade edilir. Eğer
böyleyse bu, insanda emanet ahlâkını uyandırır. Yani kişinin Allah’a kul olduğunu,
her şeyin O’nun tarafından yaratıldığını, bu yaratılışın bir hikmete mebni olduğunu,
hikmetin yaratılan her şeyin birbiriyle irtibatını ve irtibatla âlemdeki nizamı ihtiva
ettiğini idrak etmesi gerekir. Bu idrak, yaratıcının birlik ve tekliğini, yaratılan her
şeyin bütünlük ve birlik içinde bir nizamı meydana getirdiğini, bu nizam için kişinin
her varolana hürmetle ve emanet bilinciyle yaklaşması gerektiğini ihtiva eder. Emanet
şuurunun her varlık küresi için emniyet doğurduğuna da işaret etmek gerekir. O
halde emanetin tevhide, emniyetin ise emanete meftun olduğunu, onlara bağlı
olduklarını söyleyebiliriz. Hülasa, ahiliğin bu mektebinde insan, tevhit ve ubudiyetle
köle olmamayı ama sadece Allah’a kul olmayı; yeryüzünün tahakküm edici hâkimi
-mâliki değil- emanetle yeryüzünden istifade eden mesul özne olmayı anlayabilir.
Ahiliğin karşımıza çıkan bir diğer mektep biçimiyse, amel mektebidir. Hareket ve ameli
birbirinden ayıran şey şuur ve iradedir. Harekete şuur ve irade dahil olunca o hareket
amele dönüşür. O halde hayvanların hareketlerinden insanın ise hem hareketlerinden
hem de amellerinden söz edilebilir. Taha Abdurrahman’dan ilhamla söyleyecek
olursak, insanın amelleri hayatı anlamlandırmak, inşa etmek ve güzelleştirmek
içindir. İnsan gibi amel de ölümsüzlüğe meftundur. O halde insanın fıtratında gizli
olan metafizik irtibat amele teşmil olunduğunda amelin de ölümsüzlüğü anlaşılabilir.
Amelleri iyilikle taçlandırmak, onları dünyevî olduğu kadar uhrevî boyuta da taşımak
suretiyle amellerin ölümsüzlüğünden söz açmak mümkün görünür. Amellerin
boyutu kadar niteliğini artırmak da mümkündür. Bunun yolu ise amellerden istifade
eden insanların ve coğrafyaların genişliğidir. O halde ameller, dünyevî fayda kadar
uhrevî hayrı birlikte talep etmesiyle, isabet ettikleri iyilik ve ortak maslahata dönük
katkılarıyla ölümsüzlüğü ve genişliği ilan eden kazanımlar olarak karşımıza çıkar.
(Abdurrahman, 2021:23-51)
Görmez, yine Taha Abdurrahman’dan da hareket ederek amellerin taayyüşî ve
taabbudî olarak ikiye ayrıldığından bahseder. Taayyüşî amel, insanın yaşamak için
gerçekleştirdiği, yemek-içmek, oturmak-kalkmak, çalışmak, maişetini kazanmak
vs. gibi amelleri ihtiva eder. Taabbudî amel ise insanın metafizik ve gayb zemininde
varoluşunu gerçekleştirmek üzere Allah’a kulluğunun gereği olarak yerine getirdiği
ibadetleri ihtiva eder. İslam, her iki ameli birbirinden ayırmaz, dahası bizden
taayyüşî amelleri de taabbudî amele dönüştürmemizi talep eder. (Görmez, 2021: 77305
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
78; Görmez, 2022:30) Dünya ve ahiret refakati üzerine nitelikli bir hayat küre inşa
etmeye çalışan ahilik sisteminde özellikle çalışma hayatında insanların niyetlerinden
ve gayelerinden başlamak üzere taayyüşî amellerinin taabbudî amellere dönmesinin
imkânından söz edebiliriz. Ortaya konan amellerle hem dünyevî mutluluğun hem
de uhrevî kutluluğun birlikte hedeflenmesi gerektiğine vurgu yapılır. Mutluluk ve
kutluluk birlikte saadet-i uzmâyı meydana getirir. O halde amel mektebiyle birlikte
ahiliğin saadet mektebi olduğunu da ifade edebiliriz.
Ahilik karşımıza ihtişam mektebi olarak da çıkar. İhtişamda hem can hem de canan
birlikte gözetilir. İhtişamın her haliyle büyüklüğe işaret ettiğine değinir Aristoteles.
(Aristoteles, 2009:74) Büyüklüğün bir karşılığı da mürüvvet ve fütüvvettir. Kişi
kendi mürüvvetini ve yekdiğerinin fütüvvetini birlikte düşünmesi gerekir. Mürüvvet
kişinin kendi iyiliğini düşünmesi, başkasına muhtaç olmama halidir. Fütüvvet ise,
sadece kendi iyiliğine ve faydasına mahkûm olmama, başkalarını kendi iyiliğinden
mahrum etmeme halidir. İhtişam, misafirperverlik erdemini de hatırlatır. Yani kişinin
başkasının ihtiyacını kendi ihtiyacı gibi duyumsaması ve ihtiyacını gidermesi. Kapısını,
sofrasını ve gönlünü açması, ihtiyacı olana inancını, mezhebini, ırkını sormadan onun
ihtiyacını gidermesi, zalim karşısında alp, mazlum karşısında eren olabilmesi bize
ihtişam erdemini sunar. Kişinin kendisi için mücadele edip, muzaffer olduğundan;
sadece yekdiğeri için mücadele edip mütekâmil hale geldiğinden; hem kendisi hem
de yekdiğeri için mücadele ettiğindeyse muhteşem olduğundan bahsederiz. Ahilik
sisteminde, kişinin Allah’tan başka kimseye muhtaç olmama halini muhafaza etmek
için kendi iyiliğini yani mürüvveti, ancak gerçek anlamda fütüvvet ehli olabilmek
içinse başkalarına faydalı olması gerektiğine vurgu yapılır. Bu ikisi birbirine rakip
olarak değil birbirinin mütemmimi olarak anlaşılır.
Ahilik, bizi isyan mektebi olarak da karşılar. İsyanı Aristoteles, haset ve fesat
karşısında bir şifa erdemi olarak görür. Hak etmeyen birinin elde ettiği iyiliğe ya
da haksız şekilde bir kişinin başına kötülük gelmesine karşı hissedilen acıyı anlatır
isyan. Haset, hak edenin elde ettiği iyilik karşısında acı duymaya; fesat ise haksız yere
kötülüğe uğrayan karşısında hissedilen hazza işaret eder. (Aristoteles, 2016:93-95)
Peygamber Efendimiz’in bir hadis-i şerifini de burada anabiliriz: “Sizden birinizin
urganını alıp (dağa gitmesi), sırtında bir bağ odun getirip satması ve böylece Allah’ın
onun itibarını koruması, bir şey verip vermeyecekleri belli olmayan kimselerden
dilenmesinden daha hayırlıdır.” (Buhari, Zekât, 30) İhtiyacın kuldan istenmesi ve
acziyetin kula açılması karşısında minnet ve zillet rahatsızlık verir. O halde kimseye
muhtaç olmama gayesiyle insanın kendi kendine yetebilmesi de fazilettir. Bu fazilet
insanı ve yekdiğerini minnet ve zilletten muhafaza eder. Şeyh Edebali’den geldiği
söylenen bir söz vardır. “Kuldan isteme, verirse minnet, vermezse zillettir. Allah’tan
iste, verirse nimet, vermezse hikmettir.” Mihnetten ve zilletten kurtulmak, esasında
kişinin hem kendi iyiliği hem de yekdiğerinin iyiliği için bir fazilet halidir ve bu halin
bir karşılığı da isyandır.
306
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ahiliği son olarak hikmet ve içerisinde fakr ve istiğna kelimelerini de saklayan hürriyet
mektebi olarak da görebiliriz. Beşeri insan kılan hassaten iki yetiden bahsedilir. Bunlar
akıl ve iradedir. İlkiyle kâinatta doldurması gereken yeri keşfetmesini ve keşf sonunda
o yeri maharetle ve liyakatla doldurmasını anlamak mümkündür. İrade yetisiyle
insanın hür olabildiğini anlarız. Hürriyeti insanın dışarıdan ve kendi nefsinden
ötürü engellenme hali olarak görebiliriz. Akıl, kişinin kendisini bulması ve bilmesi,
dahası kâinatta hayra dönük doldurması gereken yeri, işlevi, mesleği keşfetmesi ve
bu yolda kendisini gerçekleştirmesi yeteneğini seslendirir. Akıl nimeti aynı zamanda
tevazu’ faziletinin kaynağıdır. Tevazu’ kişinin kendisini tanıması ve bilmesi, kendisini
olduğundan yükseğe veya hak ettiğinden aşağıya koymaması halidir. Yükseğe koyması
kibir, aşağıda bırakması ise zillettir. O halde kibir ve zilletten korunma erdemi olarak
tevazu’ ancak sağlıklı çalışan akıl nimetiyle gerçekleştirilebilir. Bununla birlikte duyu
ve vahye birlikte açık olan akıldan dünya ve ahiret dengesini yaşam için bulması da
beklenir. Bu noktada aklın en büyük yardımcısı ise iradedir. İrade, fakr ve istiğnayı
saklayan bir çerçevede kişinin Allah’tan başka kimseye muhtaç olmadan kendi
kendisine yetebilme kudretine karşılık gelir. Fakr, insanın çok şeye sahip olmasını değil
az şeyle de yetinebilmesini seslendirir. İstiğna ise insanın sahip olduğu her şeyden
mahrum kaldığında bile ayakta kalabilme cesaretine karşılık gelir. Böylesi bir yol,
ihtiyacı maksimize etmekten daha ziyade minimalize ederek, kanaatkârlıkla ve sahip
olunanlardan vazgeçmesi halinde bile insanın kendisi olarak kalabilme dirayetinin ve
kudretinin Allah’tan başka kimseye muhtaç olmama hali ve hürriyeti için ne kadar
önemli olduğunu gösterir. Bu itibarla ahilik sistemi toplumda kaliteli üretim iklimini
inşa ederek o toplumun da başka toplumlara muhtaç olmasının, dolayısıyla toplumun
istiklalini kaybetmesinin önüne geçmiş olur. Buraya kadar zikrettiğimiz hususları
manzum fütüvvetnâmeler üzerinden aramaya geçebiliriz.
3. Manzum Fütüvvetnâmeler Üzerinden Okuma Denemesi
Ahiliğin bir hayat küre inşa edici tarafına ve bunu farklı ama birbirini tamamlayıcı
cephelerde karşılık bulan mektepler maharetiyle yapmaya çalıştığına kısaca değindik.
Burada Eşref bin Ahmed, Esrar Dede ve Tarsuslu Dâ’î’ye ait olan üç manzum
fütüvvetnâme üzerinden hem işaret ettiğimiz mekteplere temas etmeye hem de bu
mekteplerin hedeflediği ideal insan tasavvurunu anlamaya gayret edeceğiz.
Fütüvvetnâmelere ve müelliflere ilişkin bilgilere çalışmamızda yer vermeyeceğiz.
Sadece bu bilgilere ulaşılabilecek kaynakları zikretmekle yetineceğiz. İznikli Eşref
bin Ahmed’e ve telif ettiği fütüvvetnâme ile ilgili bu çalışmayı günümüz Türkçesiyle
yayımlayan Mustafa Güneş’in, kitaptaki önsöz ve girişine bakılabilir. Ayrıca manzum
fütüvvetnâmeyi yeni harflerle neşreden Orhan Bilgin’in çalışmasına ve Ahilik
Ansiklopedisi’nde Ali Torun’un hazırladığı “Eşref b. Ahmed” ve “Eşref b. Ahmed
Fütüvvetnâmesi” başlıklı kısa maddelere bakılabilir. Esrar Dede ve Fütüvvenâmesi
307
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
içinse yine bu fütüvvetnâmeyi yeni harflerle yayıma hazırlayan Mustafa Güneş’in
hazırladığı kitabının “Sunum” bölümüne bakılabilir. Ayrıca, Hasan Ali Kasır’ın doktora
tezi olan Esrar Dede Hayatı Ebedi Kişiliği ve Divânı’nın Karşılaştırmalı Metni’ne ve
Metin Akkuş’un “Edebiyatımızda Ahi Tipi ve Esrar Dede Fütüvvet-nâmesi’nde Ahi
Tipinin Özellikleri” başlıklı makalelerine başvurulabilir. Son olarak hakkında çok
mahdut bilgi sahibi olduğumuz Tarsuslu Dâ’î için onun manzum eserini yeniden
hazırlayan Mehmet Fatih Köksal’ın hazırladığı eser için yazdığı “Giriş” bölümüne
müracaat edilebilir.
İnsan inşası için aklı, doğruluğu ve şahsiyeti ön plana çıkarır Keykâvus. (Keykâvus,
2007:234) İnsanın birbirine refakat eden ve iç içe geçen yeti ve unsurları vardır. Teni
canı ile, canı nefsi ile, nefsi ise akılla diridir. Akla varmayan bir ten insana varamaz.
Ten ile can arasındaki perde hastalık; can ile nefs arasındaki perde zille; nefs ve akıl
arasındaki perdeyse cehalettir. Perdeler faziletlerle ve cehalet perdesiyse tedbir ve
doğrulukla kaldırılırsa nefs, akıl ile buluşur ve canlı insan olur. İnsan olunduktan
sonra civanmertlik yolu insana, bilgiyi, sözü, fiili ve malı yerli yerinde paylaşabilmekle
açılır. Civanmert o kişidir ki, gözü, eli ve dili harama kapatır, gönlünü, kapısını ve
sofrasını halka açar. Hem halktan tamahı keser hem de varlığı ile halka dirlik verir.
Hem dünyasını hem de ahiretini mamur etmeye gayret eder. (Keykâvus, 2007:237238)
Akıl bahsini Keykâvus özellikle vurgular. Civanmerd aklın hakkını verebilen kişidir.
Ona göre akıl iki türlüdür. Biri ezeli ki garîzîdir diğeri ise sonradan kisbîdir. Kisbî olan
akla marifet de denir. Ezelî akıl ise garîzîdir ve Allah’ın bahşidir. Bu aklı nübüvvet
olarak da zikretmek mümkün görünür. Nübüvvet talim ile elde edilemez, talim ve
emekle öğrenilen kisbî akıldır ama o da garîzî olmadan tam olamaz. (Keykâvus,
2007:247-248) Bu husus aklın da rehbere ihtiyaç duyduğunu dile getiren Ahmed bin
Eşref ’in manzum fütüvvetnâmesinde de karşımıza çıkar.
Gözsüze çünkim ‘asâ oldı dayak
Kim dayaksuz yolını bulmaz yayak
Aslun ulusı çalab sözi bilün
Bir de sünnet başunuza tâc kılun
Dahası fütüvvetnâme aklın işleyişi için doğrulukla kul olunmasını ve ancak bu şekilde
söz ve amelde hakikate vasıl olabileceğine işaret eder.
Er odur kim togrulıkla kul ola
Fi’li kavlî pür edep usûl ola (Ahmed bin Eşref, 2016)
Akıl ve nefs arasındaki uyumsuzluktan kaos, uyumdan nizam çıkar. Uyumsuzluğun
sebebi ise cehalettir. O halde cehaletin giderilmesiyle uyum; uyumla ise nizam ortaya
çıkacaktır. Nizamdan kasıtlardan birisi yeryüzünün dâr olmasıdır. Vahyin gönlü,
308
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
gönlün aklı mayalayıp bir iklim meydana getirildiği söylenebilir. Bu iklim yeryüzünü
ne nâr ne nûr olarak görmüştür. İkisi de esasında nefsin ve aklın arasını açan cehaletten
ötürüdür. Nizamda ise tüm canların huzur içinde yaşamalarının temini olan dâr söz
konusu olur. Dünya mühim, ahiret ehemdir ve nizam ancak gaye ahiret olduğunda
gerçekleşir. O halde tüm canlılar için dünyanın dâr olabilmesinde hem emanet hem
vahdet hem de saadet mektepleri karşımıza çıkacaktır. Ahmed bin Eşref ve Esrar
Dede burada birbirini çok güzel şekilde tamamlar.
Gönlüm oldı bir zaman hayrân ü deng
Aklumla nefsüm arasında ceng (Ahmed bin Eşref, 2016)
Hoşça bak halk-ı âleme ey dost
Deme ba’zına magz ba’zına post
Diler isen ki arta mikdârun
Kimseye görme lâyık âzârun
Her umûrında nefse gâlib ol
Nîkler zümresine râgıb ol
Dosta düşmana pâk it nazarı
Kimseye virme dâmen it hazeri (Esrâr Dede, 2020)
Dünye ömri câvidânî olmadı
Ahiret ömri beyânî olmadı
Her Hakka inanursa ahiret
Bâki yigrek fâniyi arduna at
Bâki fânî kanda birlige bite
Tanrı dostı neyiçün tapa puta
Bir sözi söyle ki ol söz nûr ola
Ahiret de dünya da ma’mûr ola (Eşref bin Ahmed, 2016)
İnsanın asıl manayı bulabilmesinin imkânı yola ancak Allah’a imanla çıkmasında
saklıdır. Kulluk, esasında hem gaye hem yol hem de niyettir.
Hak Ta’âlâ adı gönlünde sebât
İdse buldun âhirette necât
Çünki gâfil olmadun gönlün uyak
Hakkı görür bil her işde Hakka bak (Ahmed bin Eşref, 2016)
Hikmeti çokdır Hudā’nıñ bī-şumār
Hāş kullar idemez cümle şumār
Hayy-ı bākī ol-durur bil şeksüzin
309
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Dile alup söylemegil şek sözin
“Küllü şey’in hālik illā vechehū”
Veche vaşl ister iseñ “hestī mecū”
Her ki vech öñinde buldıysa fenā
Ol helāk olan-ıla bulmaz cezā (Tarsuslu Dâ’î, 2019)
Ahiliğin inşa ettiği hayat kürede karşımıza amel mektebinin çıktığına ve bu mektepte
dünyevî işlerin halledilmesi için ortaya konan taayyüşî amelin, insanı Allah’a
yaklaştıran taabbudî amelden ayrı düşünülmemesi gerektiğinden bahsetmiştik.
Dahası bu mektepte insanlara ikisini birlikte mezcedebilmelerinin önemi ortaya
konmaktadır. Ahmed bin Eşref bu hususu şöyle dile getirir:
Hak yolında cehde olsan sen kefîl
Hak ola hak yolına sen de delîl
Eylük oldur hakkı hâzır göresun
Ger turasun yatasun oturasın (Ahmed bin Eşref, 2016)
Ahilik sisteminde hikmet ve hürriyet bahsinde kişinin kendisini bilmesi, tanıması,
doğru şekilde konumlandırması ve âlemde sadece onun yapacağı işi liyakatla ve
faziletle yerine getirmesinin oldukça önemli olduğuna işaret etmiştik. Bu esasında
bize tevazu’ erdemini sunar ve beşerin onu insan kılan yetilerini sağlıklı şekilde işe
koyabilmesini hatırlatır. Tevazu’ sayesinde kişi kendini gerçek anlamıyla tanıyabilir,
Hakk’a muhtaç olduğunu, kendisinden zayıflara hami olabileceğini, üstün olanlardan
istifade edebileceğini idrak eder.
Gey tabassur ider ola hâline
Er olan tan itmeye er kâline
Çün tevazu ola tâcı başına
Bil ki erdür bakmagil yaşına
Çün tevâzu başuna tâc eyledin
Kendüni hak yola muhtâc eyledin (Ahmed bin Eşref, 2016)
Kıl tevâzu halâyıka her an
Mütekebbirdür ol ganî sübhan
Sana sermâyedür tevâzu’ pes
Kibr ile varlığa hiç itme heves (Esrar Dede, 2020)
Bilür iseñ sen halīfe-zādesin
Mertebeñ bilür iseñ āzādesin (Tarsuslu Dâ’î, 2019)
Beşeri insan kılacak yetilerin farkına varmak ve onları dosdoğru kullanabilmek de
hikmettendir.
310
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Didi kim sen kendüzünden kıl sefer
Er gözile bak neye kılsan nazar
Çünkim er kulagıla dinleyesün
Her cevâbdan ma’nîsin anlayasun
Er elile tut her işi işlesen
Ayak ile yüri yola başlasan
Döndüm aytdum er gözidir kendüde
Kişi her ‘uzvı nice vire yada
Döndi eydür ersen ol her ‘uzvunu
Koy irinde olma hiç enü yanu
Dinlemeye çün gözün uyak gerek
Akl u gönül dinlemekde sak gerek (Ahmed bin Eşref, 2016)
Kişinin ona fayda sağlayacak uzuvları onun için nimettir. Bu nimeti doğru yolda
insanca kullanmak gerekir. Herkesin kullanabileceği uzuvları olabilir mesele onları
doğrulukla, hak için ve insanca kullanabilmeyi öğrenmektir. Bunun yolu ise onları
kuşkusuz terbiye edebilmekten geçer.
İnsana bahşedilen, sahip olduğu yetileri, yetenekleri, malı ve mülkü hem kendisinin
hem de yekdiğerinin faydası için kullanabilmeyi de öğrenmesi gerekir. Bunu ahilik
mürüvvet ve fütüvvet ahlâkı olarak ifade eder. İkisi birlikte bize ihtişamı da sunar.
Esrar Dede bununla ilgili şunları söyler:
Evvelidür anun mürüvvet-i tâm
‘Âkil olan eyler ana ikdâm
Kendini fikr idüp mürüvvet kıl
Gayrıyı zikr idüp fütüvvet kıl
Halka râci’ olan mürüvvetler
Hakdan îsâr ider ‘inâyetler
Kimseyi kemlik ile yâd itme
İder isen fütüvvet additme
Çün fütüvvet güzel idende imiş
Halka rahat irişdirende imiş (Esrar Dede, 2020).
Her nenün kim assısı yok kimseye
Gey füzûldur anı ahmak işleye (Eşref bin Ahmed, 2016)
O halde mürüvvet-i tâm için kişinin başkasına muhtaç olmamak için kazanması
ve kendi hayrını düşünmesi ama bununla birlikte mürüvvetini halka raci kılmayı
311
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
öğrenmesi yani fütüvvet ehli olabilmeyi başarması gerekir. Kişiden her işinde
kendisiyle birlikte yekdiğerine hayrının dokunması, fuzuli iş yapmaması beklenir. Bunu
yapamamak ahmaklığın nişanelerindendir. Ahilik bizlik şuurunun tesis edilmesinin
imkânlarına işaret eder. Bizlik şuuru, kişinin kendisini mahrum etmemesi, başkasına
mahkûm kalmaması ama bununla birlikte başkasını mağdur etmeme halidir. İhtişam
da bize bizlik şuurunun arkasından görünür.
Sonuç
Ahilik teşkilatı, fütüvvet, civanmertlik ve akılık sistemlerini bünyesinde mezceden
külli bir yapıyı sunar. Evhâduddin Kirmânî, İbn Arabî, Ahi Evran gibi kurucu simalar
maharetiyle Anadolu’da inşa olunan ve kökleşen yapı, Anadolu’ya özgün bir hayat
küresi kazandırmıştır. Bu yapı içerisinde hükümdarlar, kalem, kılıç ve meslek erbapları
paydaş olarak yer almıştır. Anadolu’nun karşılaştığı zorluklar karşısında bu yapının
önemi büyüktür. Cehalete, rehavete ve sefahate karşı direnç ve bağışıklık oluşturan
hayat küreyle ev, dergâh, ocak, toplum ve kâinat arasında nitelikli, nizamlı ve birbirini
tamamlayan güçlü irtibatlar kurulmuştur. Bu bütüncül çerçeve maharetiyle ahilik
sistemi dış ve iç tehditlere karşı başarıyla direnç göstermiş görünür.
Vahdet, emanet, saadet, hürriyet, isyan, ihtişam ve hikmet mektepleri olarak ifade
ettiğimiz husus, esasında ahiliğin inşa ettiği hayat küreyi kuran, anlamlı kılan
ve muhafaza eden ilkelerin ve erdemlerin kazandırıldığı talim, terbiye ve te’dip
mekteplerine karşılık gelir. Bu mekteplerde yaşamanın aşkın ve içkin ilkeleri ile
faziletleri kazanılır. İnsanın ifade edilen erdem ve ilkeleri hayata geçireceği yer ise
hayat denen kürenin cephelerini meydana getiren, birbiriyle irtibatlı olan ve birbirini
tamamlayan, aile, dergâh, toplum, meslek ve tabiat cepheleridir.
Bu cepheler, her birisini güçlendiren mektepler yardımıyla güçlü bir insan ve toplum
tasavvurunu ararlar. Arayışın anlamlı olabilmesi ve cevabını bulabilmesi için hayat
küreyi meydana getiren hem cephelerin hem de mekteplerin birlikte hem yaşama
ilkelerini ve faziletlerini araması, bulması ve bunları hayata aktarması gerekir. Ferdi
ve içtimai yaşam, ilkeler ve faziletlerle ne kadar inşa olunmuşlarsa o nispetle kaliteli
bir hayat küre meydana gelmiş olur. Ahilik sisteminin tam olarak böylesi güçlü bir
hayat küre inşa etmek gibi bir derdi vardı. Bu, geçmişte başarılmış görünür, bunun
imkânını günümüzde de yeniden değerlendirmek gerekir.
Kaynakça
Abdurrahman, T. (2021). Amel Sorunsalı. Çev. Tahir Uluç. Pınar Yayınları. İstanbul.
Ahilik Ansiklopedisi (2020). C.1. Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı Yayınları. Ankara.
Akkuş, M. (2005). “Edebiyatımızda Ahi Tipi ve Esrar Dede Fütüvvet-nâmesi’nde Ahi Tipinin Özellikleri”
Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 6/2.
312
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Anadol, C. (1991). Türk-İslam Medeniyetinde Ahilik Kültürü ve Fütüvvet-nâmeler. Kültür Bakanlığı. Ankara.
Aristoteles (2009). Nikomakhos’a Etik. Çev. Saffet Babür. BilgeSu Yayınları. İstanbul.
Aristoteles (2016). Magna Moralia. Çev. Gurur Sev. Pinhan Yayınları. İstanbul.
Bayram, M. (1981). Bir Türk Kurumu Olan Ahilik. Konya.
Bayram, M. (1991). Ahi Evren ve Ahi Teşkilâtının Kuruluşu. Konya.
Çağatay, N. (1074). Bir Türk Kurumu Olan Ahilik. Ankara.
Esrar Dede (2020). Fütüvvet-Nâme-i Esrâr. Haz. Mustafa Güneş. Gelenek Yayınları, İstanbul.
Eşref bin Ahmed (2016). Fütüvvet-Nâme -İyilik Kitabı-. Haz. Mustafa Güneş, Gelenek Yayınları. İstanbul.
Fazlıoğlu, İ. (2019). “Söyleşi” Diyanet Aylık Dergi. Ocak, 22-25.
Gölpınarlı, A. (1949-50). “İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilatı ve Kaynakları”. İFM, XI/1-4, 3-354.
Görmez, M. (2021). Gençliğin Anlam Arayışı. Otto Yayınları. Ankara.
Görmez, M. (2022). “İş Ahlâkı, Çalışma Hayatı ve Safahat”. Emek ve İş Ahlâkı. Ed. Muhammet Enes Kala.
TYB Yayınları. Ankara.
Kasır, H. A. (1996). Esrar Dede Hayatı Ebedi Kişiliği ve Divânı’nın Karşılaştırmalı Metni. Doktora Tezi,
Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Erzurum.
Kazıcı, Z. (1988). “Ahilik” DİA. I. TDV Yayınları. İstanbul.
Köksal, M. F. (2008). Ahi Evran ve Ahilik. Kırşehir.
Smith, T. W. (2020). Schadenfreude: Başkasının Talihsizliğinden Duyulan Keyif. Çev. Nüvit Bingöl. Kolektif
Yayınları. İstanbul.
Şeyh Eşref b. Ahmed (1992). Fütüvvet-nâme. Haz. Orhan Bilgin. Yıldızlar Matbaası. İstanbul.
Taeschner, F. (1953-54). “İslâm Ortaçağında Fütüvve, Fütüvvet Teşkilâtı”. Çev. Fikret Işıltan. İFM, XV/1-4,
3-32.
Tarsuslu Dâ’î (2019). Manzum Fütüvvetnâme. Haz. M. Fatih Köksal. Tüba Yayınları. Ankara.
Tek, A. (2020). “Fütüvvet”. Ahilik Ansiklopedisi. C.1. Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı Yayınları.
Ankara.
Torun, A. (1998). Türk Edebiyatında Türkçe Fütüvvet-nâmeler. Kültür Bakanlığı. Ankara.
313
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
AHİLİK: AHLÂK, İKTİSAT ve ZİHNİYET
ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
Emrullah KILIÇ*
Giriş
Ahilik, Anadolu topraklarında gelişen belirli bir sosyal, kültürel, siyasî, ticarî hatta
askerî ortam ve şartlarda kurulmuştur. Anadolu Selçukluları ve Osmanlı Devleti’nin
ilk yüzyıllarından itibaren sosyal ve iktisadi hayatın teşekkül etmesinde olduğu gibi
ona istikamet vermesinde de büyük öneme sahip olmuştur. İçinde doğdukları çağın
paradigmasına uygun biçimde yapılanan Ahilik, dayandığı toplumsal zeminden
aldığı güçle de tarihe damgasını vurmakla kalmamış günümüzde de ekonomi ve ahlâk
ilişkileri üzerine yapılan çalışmaların gündemlerinde yer etmeye devam etmiştir. Bu
bağlamda Ahiliğin gerek iş ahlâkı gerekse çalışma ahlâkı bakımından çağını aşan bir
etki bıraktığı söylenebilir. Ahilik, içinde teşekkül ettiği çağın değerleri ile bütünlükçü
biçimde ele alındığında bizi doğru sonuçlara ulaştırır. Günümüzde özellikle çalışma
hayatına ve iş ahlâkına dair konularda Ahiliği kendi çağından ve döneminden
yalıtılmış olarak ele almanın Ahilik hakkında gerçek değerlendirmeler olmaktan
çok tasviri güzellemeler olacağı gerçeğini de bir kenara not etmeliyiz. Bilindiği üzere
kadim toplumlarda din ve ahlâktan bağımsız herhangi bir yapılanmayı bulmak imkân
dahilinde değildir. Oysa modern zamanlarda parasal ilişkilerin ve piyasa ilişkilerinin
genişlemesi ile iktisadi olaylar diğer toplumsal ilişkilerden bağımsız bir işlev kazanmış
(Genç, 2013: 41-44) ve zamanla da o ilişkileri yönlendirir hale gelmiştir. Modern
toplumların aksine geleneksel toplumlarda dini/ahlâki normatif değerler insanın
bireysel ve toplumsal bilinç yapısını şekillendirerek onların bahsi geçen değerler
çerçevesinde eylemlerini icra etmelerini temin eder. Din ve ahlâkın “iktisat ahlâkı”
bakımından kesiştiği nokta ise Ülgener’e göre “insanın gündelik hayatı üzerine pratik
değer ve tercih ölçülerine yönelik telkin ve motiflerden başka bir şey değildir” (Ülgener,
2016: 24). Dolayısıyla toplumsal hayatın mabet etrafında örgütlendiği kadim dünya
ile hayatın market (piyasa) etrafından örgütlendiği modern dünyadaki yapıları kendi
anlam dünyalarına bağlı olarak değerlendirmek gerekmektedir. Bu bağlamda Mustafa
Özel’in Ahiliği de içine alacak biçimde söz konusu iş hayatı ile ilgili değerlendirmeleri
son derece dikkat çekicidir. Özel’e göre son üç yüzyılda meydana gelmiş üç kritik
dönüşümü anlamadan konu ile ilgili sağlıklı tartışmalar ortaya çıkmaz. Birincisi;
*
Dr., Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü, ORCID: 0000-0003-02210944, e-mail: emrullah.kilic@hbv.edu.tr.
315
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
emeğin “iş gücüne” dönüşmesi, ikincisi; paranın “düş gücüne” dönüşmesi, üçüncüsü
ise; mülkün “finans gücüne” dönüşmesidir (Özel, 2022: 39-54).
Metafizik kabullere dayalı erdemler üzerine kurulu modern öncesi toplumların
iktisadi hayatına ve müesseselerine ahlâki amaçların yön verdiğini hatırlamamız
gerekmektedir. Pre-modern toplumlara İlkçağlardan metafizik ve dini hakikatler
üzerinden belirlenen telos’u, bir nevi “manevi üretim” belirlemiştir. Gerek Antik
Yunan ve gerekse Orta Çağ’da Hıristiyan ve İslâm düşünürlerince zenginlik, ahlâki
amaçlar başta olmak üzere bilgelik ve marifet ile ilişkilendirilmiştir. Söz konusu
durum kişinin asli görevinin maddi amaçların dışında tanımlanması ile de doğrudan
alakalıdır. Modern sonrası toplumlarda özellikle 18. yüzyıl ile birlikte, geleneksel
dönemde marifet, hatta şeref ve onura dayalı zenginlik, yerini iktisadi zenginliğe
bırakmıştır (Kılıç, 2022: 192).
Ülgener’e göre geleneksel feodal toplumlarda ahlâk ve siyaset, manevi olan ve
tradisyonalizm ile şekillenir. Sanat ve meslek erbabı da aynı belirlenimin etkisindedir
(Ülgener, 2016:27). Fakat modern dönem ve sonrasında farklı bir zihniyetin temsili
olarak toplumlar daha çok iktisadi ve duygucu değerler üzerine varlıklarını devam
ettirmiştir. Dolayısıyla geleneksel dönemde iktisadi ilişkileri azami ölçüde etkileyen
ahlâki değerler geri çekilmiş bunun yerine ve bizatihi ekonomik ve duygucu
değerler kendi moralitesini dayatmıştır. Bu bağlamda sosyal ilişkiler başta olmak
üzere ahlâki hayat, piyasa tarafından kontrol edilen ekonomik sistemin içinde inşa
edilmeye başlanmıştır (Polanyi, 2010: 151). Söz konusu değişim ise hayatın tüm
kompartımanlarını etkilemiş ve bu bağlamda hakikat tartışmalarının zeminini
değişime uğratmıştır.
Ahmet Yaşar Ocak’ın Ahilik konusunda yapılan çalışmaları değerlendirirken özellikle
dikkat çektiği hususları bu bağlamda ifade etmek istiyoruz. Ocak’a göre Ahilik ile
ilgili yapılan çalışmalar genellikle Batılı bilim adamları tarafından ileri sürülen bazı
temelsiz görüşlerin reddine yönelik yapılmakta bazen de birtakım temelsiz tezleri
ispata matuf olmaktadır. Dolayısıyla Ahiliği hiçbir eleştiri süzgecinden geçirmeyen ve
sırf apolojik yaklaşımla ele alan çalışmalar en ufak bir boşluğu doldurmamaktadır. Bu
çalışmalar Türk sosyo-ekonomik hayatını mükemmel bir biçimde yöneten kurumlar
olarak ele alınmakta ve böylece bunu ispata yönelerek yanılgıya düşmektedirler.
Hatta mevcut bazı iktisadi-ahlâki krizleri Ahiliğin terkine bağlamak gibi talihsiz
sonuçlara ulaşmışlardır (Ocak, 1996: 179). Buradan hareketle çalışmamız, Ahilik
hakkında betimlemeler yapmak yerine Ahiliği pek çok olumlu yönüne vurguyla
birlikte merkezinde ahlâk-iktisat ilişkisine tarihsel süreçlerinden ziyade toprağa bağlı
Orta Çağ feodal toplumlarının karakteristiğine yansıtan bir zihniyet meselesi olarak
değerlendirerek modern piyasa toplumlarıyla da karşılaştırmalı olarak incelemeye
odaklanacaktır.
316
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ekonomik Olmayan İlişkilerin İçine Gömülü İnsan Ekonomisi ve Ahilik
İslâmiyet öncesine ait Arap toplumlarında “gençlik, yiğitlik, mertlik” gibi karakter,
genellikle erdemlerine karşılık gelen fütüvvet, İslâm dini ile birlikte yeni anlam ve
bağlam kazanarak, kendinden ziyade “başkası”nı öncelemeye dayalı bir içerikle
etiketlenmiştir. Daha çok sûfi kültürü yansıtan bu içerik daha sonra iktisadi yaşamı
düzenleyen yapılara etki ederek ahlâki kaidelerle şekillenen bir formülasyona
dönüşmüştür (Kara, 1990: 83). Dolayısıyla Ahilik, başlangıçta bir esnaf örgütü
olarak ortaya çıkmamış aksine 9 ve 10. yüzyılda Horasan’da yaşayan Melameti
Fütüvvetçileri esnaf oldukları için Ahilik bir esnaf teşkilatı görünümü kazanmıştır
(Ocak, 2016: 184). Sonradan belirli bir iktisadi-ahlâki zihniyeti yansıtan fütüvvet,
toplumsal yapılanmada önemli bir yer tutmuştur. Dolayısıyla fütüvvet, Orta Çağ
İslâm toplumlarında toplumun sosyo-kültürel yaşantısına etki edip onu belirleyen
yapılardan biridir. Feta (çoğulu fityan); delikanlı, yiğit, cömert, gözü pek (Gölpınarlı,
2011: 17) gibi anlamlara karşılık gelmektedir. Bahsedilen anlamlar aslında
geleneksel erdem ahlâkının erdemler listesinde bulunan pek içerikle örtüşür. Zaten
mutasavvıflar için fütüvvet, peygamberlerden miras kalan bir ahlâk öğretisidir. Temel
motivasyonunu fütüvvet’ten alan Ahilik, ahlâk ve sanatın, ticaret ve üretimin birlikte
var olduğu bir yapıyı seslendirir. Yukarıda ifade edildiği gibi 13. yüzyıldan itibaren
Anadolu’da yer tutmaya başlayan Ahiliğin bütün çabaları ahlâk ve adalet üzerine
bir yaşam inşa etmekle ilgilidir. Türkler, İslâmiyet’i kabul ettikten sonra fütüvvet
yapılanmasını kendilerine has biçimde yeniden formüle etmiş (Ülgener, 2016: 89) ve
söz konusu formülasyon sosyal ve kültürel hayatlarında önemli etkilere sahip olmuştur.
Dolayısıyla Ahilik aynı zamanda göçebe bir toplumun yerleşik hayata geçmesini
sağlayan bir kurumdur. Bu bağlamda Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşmasında
son derece önemli rol oynamıştır (Barkan, 1942: 279). Türklerin Anadolu’daki
iskân politikaları ile doğrudan alakalı olan bu durum ile birlikte Asya’dan gelme
tüccar ve sanatkârlar mevcut yerli tüccar ve sanatkârlar karşısında belirli standartlar
çerçevesinde teşkilatlanarak tutunabilmişlerdir (Çağatay, 1989: 85). Fütüvvet geleneği
ve sûfi şahsiyetlerin önceliğini temsil eden paylaşma kültürü, dayanışma ruhu, mesleki
yeterlilik, üretim ahlâkı ve çalışma azmi gibi hususlar ahilerin karakterini ve çalışma
hayatlarını şekillendirmiştir.
13. yüzyıl Anadolusu’nda debbağların reisi olarak Anadolu Ahiliğini yeniden sağlam
temellere oturtan Ahi Evran (v. 1261) olmuştur (Ocak, 1996: 184). Ahi Evran, devletin
himaye ve desteğinde yerleşik hayata geçişte etkin rol aldığı gibi diğer yandan sanat
ocaklarında çalışan usta, çırak ve kalfaların dini eğitim faaliyetleriyle de ilgilenmiştir.
Bu bağlamda halk diline ve pedagojisine uygun biçimde Tabsira, Ağâz-u Encam ve
Menâhic-i Seyfi gibi eserleri yazmıştır (Bayram, 1981: 49-50). İnsanın farklı ihtiyaçları
çerçevesinde toplumsal iş bölümü ve uyumun önemiyle hareket eden Evran, bu uyum
ve dengeyi bozacak durumlar için de kuralların işletilmesine son derece önem vermiş,
317
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
çok yönlü kişiliği ile Ahiliğin yapısını da etkilemiştir. Söz konusu bu çok yönlü durum
zaman zaman Ahi Evran ve Ahilik hakkında farklı yorum ve değerlendirmelerin
yapılmasını da beraberinde getirmiştir. Nitekim Fuad Köprülü Türk Edebiyatında
İlk Mutasavvıflar isimli eserinde Ahiliği sadece ekonomik bir teşkilat olmanın
ötesinde bir tarikat olarak değerlendirmiş, (Köprülü, 2012: 210) Anadolu’da İslâmiyet
çalışmasında ise bu yapılanmayı sadece esnaf teşkilatı olarak nitelendirmiştir. Ahmet
Yaşar Ocak’ın aktardığı şekliyle de Köprülü daha sonra, tarikat olmamakla birlikte
sadece bir esnaf örgütü olarak kabul edilemeyeceğini ileri sürmüştür (Ocak, 1996:
172).
Mahiyeti hakkında yapılan tartışmalar bir yana, tarihsel ve toplumsal bağlamda
ortaya çıkış sebeplerine baktığımızda Ahiliğin en temelde şehir hayatı ile sağlanan
uyum ve örgütlenme, esnaf ve sanatkârları birlik altında toplanmasına, güvence
altına alınmasına neden olmuş ve nihayetinde halihazırda var olan ekonomik ve
siyasi çalkantılar içinde güvenli bir alan oluşturmuştur. Bu bağlamda yeri, konumunu
ve gelişim sürecini doğrudan etkileyen süreçlerin tahkim edilmesiyle birlikte Ahi
Evran, zaman içerisinde Mevlâna Celaleddin Rumi, Hacı Bektaş-ı Veli gibi isimlerle
dostluklar kurmuş ve bu kurulan bağ Anadolu’nun Türkleşmesi ve Müslümanlaşması
bakımından önemli rol oynamıştır. Ahiler temelde üretim, tüketim ve paylaşım
alanında iktisadı insanın dünyadaki varlığını devam ettirebilmesi için gerekli bir
faaliyet olarak görmüşler ve buradan hareketle iyi bir insan ve toplum düzeni
hedeflemişlerdir. Miskin bir hayat yerine iktisadi faaliyet içinde bulunan insanın
öncelendiği yapıda üretici ile tüketici arasındaki dengeli iktisadi yaşamın oluşması
belirli ahlâki ilkelere bağlanmıştır. Ahiliğin düşünce sisteminde amaç çok kazanmak
ya da zenginleşmek değil kanaat ekonomisine uygun dengeli bir süreci sürdürmektir.
Bu bağlamda kanaatkârlık, iş birliği, iç denetim ve belirli standartları içeren, yastık
altı birikimden kaçınan bir model işlevsel hale getirilmiştir. Rekabetçi bir anlayış
yerine dayanışmanın esas alındığı bir yapılanma söz konusu olmuştur. Fakat burada
Orta Çağ dünyasını şekillendiren insan anlayışı göz ardı edilmemelidir. İnsanın daha
çok akıl ve inanç varlığı olarak tanımlanması ve bu bağlamda arzuların bastırılması
ve ötelenmesi, ihtiyaçların belirlenmesinde ölçülülüğün esas olması beraberinde
sistemin işleyişini kolaylaştırmıştır. Orta Çağ sosyal ve kültürel yaşamının, bir taraftan
tasavvufî mistik, bazen de civanmertlik temayülleri ile karakterize olan hayatı, Ahilik
kültürünü onun zihniyet dünyasını desteklemiştir. Orta Çağ toplumlarına, özellikle
de Anadolu Selçuklu toplumunun ekonomi ile alâkalı fikrî yapısına bakıldığında
da materyalist bir dünya görüşünden oldukça uzak olduğu düşünüldüğünde Ahilik
müessesesi ile yaşanılan dünyanın son derece uyumlu olduğu görülür. Nitekim Sabri
Ülgener söz konusu durumu şöyle özetler: “Hülâsa tutulan ve yürünen yol neresinden
bakılsa maddenin ve maddî endişelerin ötesinde ve uzağındadır” (Ülgener, 2016: 63).
318
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ahiliği daha iyi anlamak elbette dönemin yapısını ve zihniyet dünyasını anlamakla
mümkündür. Ahiliğin teşekkül ettiği pre-modern dünya; din-siyaset, ahlâk, aile,
cemaat, tarikat ilişkilerinin iç içe olduğu, iktisadi ilişkileri diğer ilişkilerden ayıklamanın
pek mümkün olmadığı bir dünyadır. Çünkü insan ekonomisi, ekonomik olmayan
ilişkilerin içerisinde gömülüdür (Genç, 2013: 44). Pre-modern dönemde bireyler
din-ahlâk-ekonomi gibi alanlarda anlamlı bir kültürel farklılaşmanın olmadığı bir
dünyayı deneyimler. Modern dünyanın aksine kazanma hırsı ya da zenginlik peşinde
koşma hoş karşılamadığı gibi hem ahlâki anlamda şüphe uyandırır hem de “kutsal”
yaşamı elde etmenin önünde engel olarak görülür (Weber, 1985: 125-127).
Bireysel çıkarlardan, kazanç ve zenginlikten çok paylaşma ve kanaat ile belirlenen olan
Ahilik, pre-modern dönemin de karakteristiğini yansıtır. Ahiliğin dayandığı dünya
görüşüne bağlı olarak fütüvvet üzerinden motive olan iktisadi yaşam, toplumsal
uzlaşı ve düzenin sağlanmasında da etkili olmuştur. Ahilikte, belirli ahlâki erdemlerin
fütüvvet sahibi failler için fütüvvet-nameler vasıtasıyla düzenlenmesi (Ocak, 1996b:
264) ve neticesinde onlardan istenen uygun davranışların yapılması amaçlanmıştır.
Burada gündelik hayatı tanzim eden hususlardan sosyal düzene, oradan iktisadi
yaşama kadar belirlenen kurallar ve hedefler öncelikle failin hayatını inancına nispetle,
Tanrı ile irtibatında kurulmasını içerir. Dolasıyla bireyin iç dünyasının düzenlenmesi
dışsal faktörlerle sağlanmaya çalışılır. Temel motivasyonu ise Tanrı’nın rızası olarak
ifade edilebilir. Bu bağlamda özellikle peygamberler ve Hz. Ali gibi belirli karakterler
üzerinden örneklemler yapılarak fütüvvet ehlinin onlara benzemesi ya da onların
davranışlarını taklit ve tekrar etmesi istenir. Dolayısıyla Ahilik sadece bir esnaf teşkilatı
değil, toplumun her kesimine ulaşmayı amaç edinen sosyal ve ahlâkî düzeni sağlamaya
çalışan bir kurumdur. Bu amaçla eğitim faaliyetlerine de yönelen Ahiler, toplumun
bütünlüğünü yeni bir formülasyon ile sağlamaya çalışırlar. Söz konusu durum özellikle
şehirleşme hayatı öncesinde yaşamın dayandığı ırk ve kan bağına dayalı çatışmacı
asabiyetin, özgür irade ile kabul edilmiş; şeref, özveri, sabır ve kanaat üzerine kurulu
fütüvvet yaşam biçimiyle yerleşik hayat tarzına uygun koruyucu değerler biçiminde
birleştirilmesini ifade eder (Doğru, 2017: 15). Bu bağlamda fütüvvet geleneği ve sûfi
şahsiyetlerin önceliğini temsil eden paylaşma kültürü, dayanışma ruhu, mesleki
yeterlilik, üretim ahlâkı ve çalışma azmi gibi hususlar ahilerin karakterini ve çalışma
hayatlarını şekillendirmiştir. Dolayısıyla köklü kültür değişimlerinin yaşandığı bir
dönemde söz konusu yaşam biçimi, esnaf dahil toplumun tüm kesimleri için örnek
gösterilen yeni bir ideal olmuştur. Yukarıda bahsedilen erdemlerden nasibini almak
fütüvvet ehlinin hayatı boyunca ulaşabileceği en önemli mertebelerdendir.
Ekonomik yaşayış nerede ve hangi asırda olursa olsun sadece verilerin bir araya
getirilmesinden ibaret görülemez. Bütün bu verilerin, yapılanmaların ve düzenlerin
arkasında yatan ve gerisinden kendine mahsus tavır ve davranışları ile insan gerçeği
yatar. Söz konusu insan gerçeği ise yüzyıllar süresince çeşitli etkenlerle açığa çıkan
319
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
bir zihniyetin yansıması olarak okunabilir. Belirli bir toplum düzeni ve hayat tarzının
işlediği, belirli bir yaşama sitilinin hâkim olduğu modern öncesi dönem ile modernlik
sonrası dönemin zihniyetleri de farklılaşmıştır. Modern öncesi dönemin iktisadi
hayatını ve zihniyetinin karakteristiğini belirleyen çizgileri yansıtanlar şüphesiz
küçük tüccar ve sanat erbabıdır. Bu anlamda küçük esnaf, şehir iktisadının kalbi
yani kendisidir. Söz konusu esnaf, dağınık gruplardan oluşmak yerine disiplinli birer
teşkilat olarak birleşme yoluna giderler. Ülgener’e göre Anadolu’da 12 ve 13. yüzyıllarda
yaşanılan siyasi çalkantı ve badireler karşısında bir nevi kader birliği yapan sanat
erbabının biraz hamasi biraz da dini bağlarla birbirine bağlanmaları bu kabildendir.
Fütüvvet ve Ahilik olarak adlandırılan bu teşkilatların gayeleri aynıdır: Sanat erbabını
ortak bir iş ahlâkı ve disiplini altında muhafaza etmek, göreneğe hakkını tanımak,
zorunlu olmadıkça iş ve sanat değiştirmemek, fakiri fukarayı korumak, dışarıya karşı
kapanıp beraberce savunma yapmak (siyasi, iktisadi). Bütün bunlar ahilik ruhunun
yansımasıdır (Ülgener, 2016: 32-33). Bu zihniyete dayalı ahlâk, hiyerarşik biçimde
düzenlenmiş normlardan oluşur ve kurulu bir düzenin manzarasını yansıtır. Belirli bir
düzen ve ahenk fikrini yansıtan yapılanma, devrin varlıksal veya dini formülasyonu ile
örtüşür. Dolayısıyla bireylerin ve toplumların davranış ve karşılıklı ilişkileri bu düzen
ve uyum fikri altında anlamını bulur. Bu bağlamda hayatı belirleyen temel değerler
iktisadi düşünceden ziyade dini/manevi ve şeref gibi değerlerdir. Toplumun idealleri
de kapalı ve disiplinli bir topluluk ruhunun taşıdığı kıymetler olarak ifade edilebilir.
Yardımlaşma, cengaverlik, mertlik gibi değerler üzerine kurulu yapılanmalar aynı ruh
ve zihniyetin tezahürüdür. Çünkü daha çok 18. yüzyıl sonrası döneme ait olan ait olan
zenginleşmek, sermaye biriktirmek ve gelir artırmak gibi değerler Orta Çağ feodal
toplumlarının temel değerleri değildir. O dönemde nüfuz ve iktidar sahibi olmak
mal ve servet peşinde koşmakla değil asalet, itibar ve şeref gibi feodal cemiyetlere has
efendilik düzeninin akisleridir (Ülgener, 2016: 54-55).
Ahilik örgütlenmesine duygusal bir yaklaşım sergilemek yerine son derece realist
yaklaşan Ülgener’e göre Ahilik 12 ve 13. yüzyıldaki istila ve karmaşa dönemlerinde
sanat erbabı için dinlendirici, huzur ve emniyet verici bir ocak başından başka bir şey
değildir. Özellikle merkezi otoritenin zayıf kaldığı durumlarda esnaf, fütüvvet ehlinin
“eli bayraklı” savaşçılığı ve cengaverliğinden son derece istifade etmiştir. Söz konusu
durumu siyasi-politik bir durum olarak vasıflandırmak mümkündür. Hatta Ülgener’e
göre siyaset Ahiliğin ruhuna işlemiştir (Ülgener, 2016: 56-59). Ahilik, sadece şehirlerde
etkili olmamış köylerde ve en uç bölgelerde dahi büyük etkiye sahip olmuştur. Bu etki,
Anadolu’da bilhassa 13. yüzyılda özellikle devlet otoritesinin zayıfladığı dönemde
şehir hayatında sadece iktisadî alanda değil, aynı zamanda siyasî yönden de devam
etmiştir. Ahîler, bağımsız olarak siyasî bir güç olmamakla birlikte, özellikle Moğol
istilası sırasında merkezî otoritenin zayıfladığı dönemlerde ahî birlikleri mahallî
otorite olarak şehirlerin yönetimine hâkim olmuşlardır.
320
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ülgener Ahiliği onlara atfedilen erdemler bakımından değerlendirirken de aynı realist
tutumunu da devam ettirir. Ülgener’e göre kanaatkârlık sadece Ahiler için geçerli bir
durum değildir. Kanaatkârlık gelecek günlerin rızkı için endişelenmeyen, kısmetini
alın yazısına bağlamış bir hayat tarzının karakteridir. Bunun dini gerekçelendirmeleri
olduğu gibi aslında sistemli bir biçimde planlanan siyasi-iktisadi gerekçelendirmeleri
de mevcuttur. Dini anlamda ibadete fazla vakit ayırmak gayesi gözetilirken iktisadi
anlamda ise sanat ve iş erbabına bulundukları konumlarını meşru görmeleri için
birinin fazla kazanç hırsı ile diğerinin kısmetini engellemesi olarak ifade edilebilir.
Bu tip yapılanmalarda geleneğe bağlılık son derece önemlidir. Tarikat ve fütüvvet
ahlâkını da bu bağlamda değerlendiren Ülgener, tarikat ve fütüvvetlerin aslında aynı
gaye peşinde olduklarını ifade eder. Birlik ve beraberlik söylemi altında bir aziz veya
şeyh etrafında örgütlenen birbirinden farklı yapılar, aslında cemaat ruhunun verdiği
gizli rekabetin tezahürleridir. Ona göre her ikisi de yarı dini yarı hamasi eskiden beri
kutsallaştırdığı kıymetler etrafında örgütlendiklerini ifade eder. Fakat Yeni Çağ ile
birlikte farklı yapılar farklı kıymetleri öne çıkarmıştır. Cemaat ruhu yerine bu defa
iktisadi rekabet ruhu geçmiştir (Ülgener, 2016: 95-96).
İnsan Doğası, İktisat, Zihniyet ve Tamamlayıcı Bir Yapı Olarak Ahilik
Modern dönem, özellikle de 17. yüzyıl pek çok alanda değişim ve dönüşüme sebep
olmuştur. Orta Çağ düşüncesinden farklı olarak Tanrı ile doğanın yer değiştirmesi
ile birlikte insan ve insan doğası, bilimi tüm bilimlerin eksenine yerleşmiştir.
Aydınlanma dönemini karakterize eden söz konusu bu durum ile varoluşla ilgili tüm
hususlar neden-etki ilişkisine bağlanmıştır. Bu doğrultuda örneğin David Hume insan
eylemlerinin başlatıcı nedeni olarak insan doğası bilimini tüm bilimlerin odağına
yerleştirmiştir. 17. ve 18. yüzyıldaki Bacon’dan Hume’a Avrupa’da felsefi düşünce ile
de ilişkili olarak gerçekliğin farklı algılanmaya başlaması bilişsel tecrübenin kabul
görmesi ve metodolojik kesinliğin tartışmaya açılması ile birlikte politik iktisat
gelişmeye başlamıştır. İktisadın ortaya çıkışı, piyasanın işleyişi ve buna bağlı olarak
piyasanın “şeylerin doğal düzeni” olarak anlaşılmasıyla doğrudan ilişkilidir. Premodern öncesi dönemin teolojik olarak ahlâki amaçlarla oluşan iktisadi zihniyetine
karşın, 18. yüzyılın ortalarında Avrupa düşüncesinde doğal düzen fikri çerçevesinde
oluşan doğal yasaların, insan doğasında kendiliğinden yer alması evrensel olarak kabul
görmüş ve doğal uyum ve kendi kendini düzenleyen doğal düzendeki inanç, piyasanın
ekonomik düzenini ve dolayısıyla ondan ayrılmaz mekanizmaları açıklamaya çalışan
bilim söylemi için çok önemli unsurlardan olmuştur. Buradan hareketle doğal hukuk
ve pratik bilgilerin gelişimi sonucu, politik iktisadın ortaya çıktığı entelektüel çevre
olan İskoç Aydınlanması ile birlikte Adam Smith başta olmak üzere filozoflar bilimsel
bilgi ve buna bağlı gerçekliğin toplumdaki yeriyle ilgilenerek bu yaklaşımı ekonomiye
taşıdılar (Levent, 2019: 251-267). Bu anlamda örneğin Smith, insan doğasını Ahlâki
321
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Duygular Kuramı’nda “sempati” kavramıyla açıklar (Smith, 2018: 459-460). Ulusların
Zenginliği adlı eserinde iş bölümü ilkesini analiz eder. Hume ise insanı sosyal bir
varlık olarak ve insan doğasını da ilkin “tutkular” ve “duygular” açısından yorumlar.
Dolayısıyla İskoç Aydınlanma geleneği perspektifinde gelişen politik iktisat, geleneksel
dönemin ahlâki amaçlara ve kanaate dayalı bağlı ekonomik sisteminden farklı yeni
bir zihniyet olarak insan doğasının yeniden tanımlanması sonucu felsefi, sosyolojik,
tarihsel ve holistik kategorilerin bir araya gelmesi durumunu ortaya çıkarır. Söz
konusu sürecin gelişim mekânının 18. yüzyılda İskoçya olması, İskoç Aydınlanması
etkisiyle gelişen yeni sivil toplumun ortaya çıkışına karşılık gelmektedir. Nitekim İskoç
Aydınlanmacıları özgür ve sivil toplumdaki “erdem” ve “servet” arasındaki uyumu
gösterirler (Levent, 2019: 251-267). Sivil toplum ile, bireysel ve toplumsal arzuların
varsayılan sentezi en uygun biçimde telif edilmeye çalışılır. Bu bağlamda sivil toplum,
etik bir ideal olarak karşımıza çıkar (Seligman, 1992: x).
Sivil topluma bağlı gelişen yeni yorumla devlet başta olmak üzere pek çok yapı yeniden
formüle edilmiştir. Etik coşku ile ekonomik nesnelliğin yeniden belirlendiği sivil
(liberal) toplumda, pre-modern toplumlardaki “siyasal” belirlenimlere dayalı zihniyet
ve kimlikler güç kaybetmiştir. Bu bağlamda sivil toplum belirlenimli zihniyetin hâkim
olduğu toplumda ahlâk, hukuk ve yaşam, iktisadın norm ve düzenine devredilmiştir
(Schmitt, 2014: 57). Geleneksel siyasi düzenlerin aksine sözü edilen düzen; insanın
varsayımsal doğası üzerine kurulan, kendiliğinden, doğal ve içgüdüseldir (Hume,
2015: 12). Bu düzende davranışları realize etme aşkın ve de hiyerarşik bir belirlenime
sahip olmayıp karşılıklı onaylanmış talepler doğrultusundadır. Devletten bağımsız
kolektif bir varlık olarak sivil toplumu Batı siyasi düşüncesi tarihi için kritik öneme
sahip kılan husus, öznenin özerk varoluşudur. Dolayısıyla Ahilik, yukarıda da ifade
edildiği gibi sivil toplum olarak değerlendirilmeyeceği gibi hedeflediği toplumsal
düzen ve zihniyet bakımından da ekonomik-iktisadi zihniyete bağlı yapılanmalardan
tamamen ayrışır. Dolayısıyla kadim dönemin dini-ahlâki yapılanmasına uygun
biçimde ve belirli erdemlere dayalı yapılanmasını temsil eden Ahiliğin, iktisadi sistem
içerisinde arz-talep dengesinin korunmasına yönelik hem üreten hem de tüketen
taraflar için önemli görevler edinmesi gerçeği, onun bir sivil toplum örgütü olarak
değerlendirilebileceğini mümkün kılmaz. Çünkü hem Orta Çağ dünyasının politik
görünümü hem de sivil toplumun var olması için gerekli koşulların oluşmamış olması
tezimizi güçlendirir. Nitekim sivil toplumun gelişip kök salabilmesi için bu güçlerin
örgütlenebilmesine izin veren bir ortama (mekân) ihtiyaç vardır. Ayrıca devletten
bağımsız olarak söz konusu güçlerin politik ve kültürel anlamda kendilerine bir imge
inşa etmeleri ve bu bağlamda varlıkları ve çıkarlarını savunmaları gerekmektedir.
Dolayısıyla 18. yüzyılda olduğu gibi sivil toplumu oluşturacak biçimde bir dünya
görüşü ve zihniyet söz konusu değildir.
322
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Sivil toplum ile modellenen, piyasa ve toplum üzerinden şekillenen yeni zihniyet,
ahlâk tarihinde hiç olmadık bir şekilde ahlâk alanının zeminini kaplayan bir ekonomik
çıkarı örgütlemiştir. Böylece pre-modern öncesi geleneksel toplumu belirleyen
normatif ahlâki ve dini yapılar yerini ekonomik ilişkiler zemininde gerçekleşen öz
çıkara bırakmıştır (Kılıç, 2022: 1901). Çünkü Smith’e göre piyasa düzeni, zoru ve
normatifliği dışladığı ve rızaya göre işlediği için doğal ve ahlâken iyi bir düzendir
(Buğra; 2015: 101). Söz konusu yaklaşım tüm normatif ve kısıtlayıcı ölçütlere dayalı
hakikat anlayışları ve buna bağlı yapılanmaları yeni ekonomik insan (homoeconomic)
modeliyle değiştirmiştir. Hemen ifade etmek gerekir ki Ahiliğin yapılandığı prekapitalist insani ekonomi oldukça önemlidir. Fakat o dönemi kapitalizmden ayırt
eden fark, kazanma ve zenginleşme arzusundan ziyade bu arzunun farklı yollardan
giderilmeye çalışılmasıdır (Ülgener, 2016: 256). Dolayısıyla pre-modern ile modern
dönem arasındaki ekonomik ayrışmada açıklanması gereken husus, ekonominin
varlığı ya da yokluğu değildir. Çünkü insanlar Antik Yunan’da da üretim tüketim ve
dağıtım ilişkilerine tâbi idiler. Bir araya gelip piyasalar oluşturuyorlardı. Fakat özellikle
Adam Smith ile başlayan modern iktisatta ve ticarette bireyin ekonomik yaşantısı diğer
deneyimlerden ayrılmış, ekonomik deneyimler piyasa toplumunun oluşmasında ana
unsur olmuştur (Buğra: 2015: 48-51). Ülgener’e göre kapitalizm öncesi toplumlarda
da zenginleşme arzusu elbette vardır. Fakat söz konusu arzunun “yol kesme, soygun,
iktidar sahiplerine dalkavukluk yoluyla elde dilen rant, define arayıcılığı, simya ve
sihir” gibi farklı ticaret dışı “irrasyonel “kazançlar olarak hayat bulur. Ülgener başka
bir konuya daha özellikle dikkat çeker. Ona göre bilinenin aksine modern öncesi
toplumlarda da kanaatkâr olarak adlandırılabilecek bir yapılanma ve toplum mevcut
değildir. Esasında orada problem, iktisadi gelişmeyi motive edip harekete geçirecek
kazanç olmasına rağmen yeterli uzmanlaşma ve sistemin olmayışıdır. Ülgener’e göre
söz konusu eksiklik hem enerji kaybına hem de paranın sınırlı hareketi ve mülkün
çoğunlukla vakıflara bağlı olmasıyla ilgilidir. Özellikle Orta Çağ yapılanmasının
zihniyeti gereği özel mülkiyetin olmayışı, kazanılan mal ve hazinlerin piyasaya arz
edilmesinden ziyade politik nedenlerden dolayı güvenceye alınmak için gömülerek
saklanmakta ve bu durum nihai anlamda ekonomik durgunluğa sebep olmaktadır.
Diğer bir deyişle asıl mesele mal ve servet birikimi arzusunun olmaması değil kâr ve
teşebbüs zihniyetinin gelişmemiş olmasıdır. Bunun en basit nedeni ise zenginleşmenin
modern toplumlarda olduğu gibi ticaret ve rekabet yoluyla değil, devletteki yüksek
makamlarla intisapla sağlanıyor olmasıdır. Ayrıca Orta Çağ toplumlarında (özellikle
İslâm dünyası) “götürü hesap” olarak bilinen kaba hesaba dayalı anlayışın 18.
yüzyıldan itibaren titiz bir hesaba dayalı “iktisadi zihniyet”e devrolması hususunu da
unutmamak gerekmektedir (Ülgener, 2016: 156,208).
323
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Sonuç
Belirli bir dünya görüşü ve buna bağlı toplumsal yapıda örgütlenen Ahilik, normatif
ahlâka ve hiyerarşik bir yapılanmaya sahip geleneksel toplumların yapısına uygun
biçimde örgütlenerek hem ekonomik hem de siyasi anlamda tarihimizde önemli
etkilere sahip olmuştur. Bu bağlamda ekonomik yapılanmanın yanında hem
Anadolu’nun şehir hayatına göre örgütlenmesinde hem de Müslümanlaşmasında
rol oynamıştır. Fakat Ahiliğin güncel durumumuza katkısı, model olarak topyekûn
günümüze taşınması çağrıları yerine eleştirel olarak meseleye yaklaşmak, onların
dönemin ruhuna uygun ürettikleri artı değeri ve fazileti keşfetmekten geçer. Aksi
taktirde en ufak eleştiri süzgecinden geçirmeden Ahiliği iş ahlâkının altın çağı olarak
sunmak en ufak bir boşluğu doldurmayacağı gibi günümüz politik-iktisadi hayatı ve
ona yön veren hususları anlamamıza da engel olabilir. Dolaysıyla Ahilik, onların sahip
oldukları tek tek erdemler yerine dönem olarak bütüne olan nispetiyle anlaşılmalıdır.
Çoğu zaman günümüz piyasa toplumlarının karakteristiği fark edilmeden yapılan
çalışmalar Ahilik ve onunla ilişkili fütüvvet ahlâkının sistem içerisinde dönüştürücü
bir gücü olmadığını da fark edemeyecektir. Dolayısıyla Orta Çağ’ın kapalı feodal
toplumunun şeması ile günümüz global- rekabetçi toplumlarının kıyaslanması
hususunda son derece dikkatli parametrelere başvurmak gerekmektedir.
Orta Çağ’ın genel karakteristiğine bakıldığında farklı örnekler mevcut olmakla birlikte sadece fütüvvet ehli olanlar değil çağın insanının, yardımlaşma, dayanışma, ölçülülük gibi belirli erdemlere sahip yapılanmalara rağbet ettiğini söylemek mümkündür.
Ahilerin, son derece dürüst, kanaatkâr, cömert, merhamet gibi üstün meziyetlere sahip ve İslâm’ın gereklerine uygun hümanist bir fütüvvet anlayışı çerçevesinde örgütlendiklerini ayrıca ifade etmemiz gerekir. Onlar için iş ve sanat ahlâkı hususunda çok
daha fazla şey de mutlaka söylenebilir. Fakat Ahiliği Sabri Orman’ın ifade ettiği gibi
kendilerinden daha geniş ölçüde ortak bir fikir dünyasının tamamlayıcı bir parçası
olarak görmek daha doğru görünmektedir. Sahip oldukları meziyetler elbette modern
insanlık ve iş ahlâkı için son derece önemli bir imkândır. Fakat ağır ve âtıl bir hayat
tarzının neticesi olan söz konusu yapılanmaları günümüz rekabet ve performans toplumları için çağın gereksinimlerinden farklı olarak bağlayıcı yapısal bir model olarak
örneklemek, ideal ile gerçek arasında boşluğa neden olabileceği gibi doğru çıkarımlar
yapılmasına da engel teşkil edebilir. Önemli olan, belirli bir ticarî, sosyal, kültürel,
siyasî, askerî ortam ve şartların gereği ortaya çıkan yapılanmaların ürettikleri değerleri ve ahlâki kurumları, günümüz insanı ve ihtiyaçları bağlamında tamamlayıcı olarak
yeniden üretebilmektir. Böyle bir modeli tanımlayan örgütlenme ilkesi ise kanaatimizce sağduyu ve basirettir. Basiret ve sağduyu, her türlü toplumsal örgütlenme ve yapıyı mevcut ilişkiler yumağı içinde bütünü görerek değerlendirebilme yeteneği, çağın
karmaşık süreçlerini analiz etme ve çıkarların karşılıklı dengesini korumada ihtiyaç
duyulan bilgeliğin yol arkadaşıdır.
324
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Kaynakça
Barkan, Ömer Lütfi (1942). “İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler” Vakıflar Dergisi,
2, 279-304
Bayram, Mikail (1981). “Anadolu Selçuklularından Günümüze Din Eğitimi”. Türkiye’de 1. Din Eğitini
Seminerleri (49-53). A.Ü. İlahiyat Vakfı Yayınları, Ankara.
Buğra, Ayşe (2015). İktisatçılar ve İnsanlar. İletişim Yayınları. İstanbul.
Çağatay, Neşet (1989). Bir Türk Kurumu Olarak Ahilik. Türk Tarih Kurumu Yayınları. Ankara.
Doğru, İsmet (2017). Fütvvetnamaler Işığında Ahiliğin Dini, Sosyal ve İktisadi Fonksiyonları. Yüksek Lisans
Tezi, Uludağ Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü. Bursa.
Genç, Mehmet (2013). Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi. Ötüken Yayınları. İstanbul.
Gölpınarlı, Abdülbaki (2011). İslâm ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilatı ve Kaynakları. İstanbul Ticaret
Odası Akademik Yayınları. İstanbul.
Hume, David (2015). İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme. çev. Ergün Baylan. Bilgesu Yayıncılık. Ankara.
Kara, Mustafa (1990). “Fütüvvet”. Sosyal Bilimler Ansiklopedisi II, Risale Yayınları. İstanbul.
Kılıç, Emrullah (2022). Metafiziksel İyi’den Değer’e: Ahlâkın Yolculuğu. İlem Yayınları. Ankara.
Levent, Âdem (2019). “İktisadın ‘Amerikanlaşma’sı, Kamusal Entelektüel ve Türkiye: Politik İktisat Özelinde
Bir İnceleme”. Muhafazakâr Düşünce Dergisi. 56, 251-267.
Ocak, Ahmet Yaşar (1996). Türk Sufiliğine Bakışlar. İletişim Yayınları. İstanbul.
Ocak, Ahmet Yaşar (1996b). “Fütüvvetname” DİA. XIII. TDV Yayınları. İstanbul.
Özel, Mustafa (2022). “Roman Diliyle İş Ahlâkı ve Çalışma Hayatı”. Emek ve İş Ahlâkı (39-54). ed.
Muhammet Enes Kala. TYB Yayınları. Ankara.
Polanyi, Karl (2010). Büyük Dönüşüm: Çağımızın Siyasal ve Ekonomik Kökenleri. çev. Ayşe Buğra. İletişim
Yayınları. İstanbul.
Schmitt, Carl (2014). Siyasal Kavramı. çev. Ece Göztepe. Metis. İstanbul.
Seligman, Adam B. (1992). The Idea of Civil Society. The Free Press. New York.
Smith, Adam (2018). Ahlâki Duygular Kuramı. çev. Derman Kızılay. Pinhan Yayınları. İstanbul.
Ülgener, F. Sabri (2016). “İktisadi Yenilenmemizin Zihniyet Muhasebesi”. Makaleler. Derin Yayınları.
İstanbul.
Weber, Max (1985). Protestan Ahlâkı ve Kapitalizmin Ruhu. çev. Zeynep Aruoba. Hil Yayın. İstanbul.
325
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
4. BÖLÜM
21. Yüzyılda İktisadi Hayata
Ahilik Zaviyesinden Bakış
Ekrem Erdem (Prof. Dr.) - Savaş Savaş (Arş. Gör.)
Ahilik Kurumsal Olarak Modern Ekonomik Hayata Ne Ölçüde Uyarlanabilir?
-Ulusal ve Uluslararası Düzeyde Bazı Örnekler Üzerinden Bir DeğerlendirmeZeki Özen (Dr.)
Kobi’ler İçin Blok Zinciri Uygulamaları ve İyi Örnekler
Ömer Emeç (Dr.) - Yavuz Selim İşleyen
Küresel, Bölgesel ve Yerel Fırsatlar ve Zorluklar
İktisadi Hayata Ahilik Perspektifinden Bakış –
Girişim Sermayesi Yatırım Fonu Örneği
Yurdum Hasgül
Distopya ve Ütopya Ayrımında Ahilik Teşkilatı
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
AHİLİK KURUMSAL OLARAK MODERN
EKONOMİK HAYATA NE ÖLÇÜDE
UYARLANABİLİR?
-ULUSAL ve ULUSLARARASI DÜZEYDE BAZI ÖRNEKLER
ÜZERİNDEN BİR DEĞERLENDİRMEEkrem ERDEM*
Savaş SAVAŞ**
1. Giriş
Fütüvvet veya ahilik, hayata dair iyi ve doğru olan şeylerin yaşatılması, kötü ve yanlış
olan şeylerin de ortadan kaldırılması için toplumun hemen her kesimine yönelik bir
iyilik hareketi ya da ahlâklı insan yetiştirme ve ahlâk temelli bir dünya inşa etme gayreti
olarak tanımlanabilir. Fütüvvet anlayışına göre, bu gayret insanlığın en başından
itibaren hep var olmuştur; çünkü fütüvvet, insanı var oluş hedefine götüren umdeler
manzumesidir. Gerçekten de insan yeryüzünün doğasına uygun mutlu bir hayat
sürmek istiyorsa, Ahiliğin sunduğu hakça kazanma ve paylaşıma dayalı sosyal ve
ekonomik ilkeler dün olduğu gibi bugün ve gelecekte de geçerliliğini koruyacaktır.
Bu ilkelerin bir kısmı tamamen bireysel olarak uygulanabilecek iken bazıları
mutlaka kurumsal bir yapıya kavuşturulmaya ihtiyaç duyar. Aksi takdirde bireylerin
tek başlarına üstesinden gelip hep birlikte optimum bir harmoni içinde sonuca
varabilmeleri mümkün değildir.
Fütüvvetnameler başta olmak üzere incelediğimiz pek çok Ahilik kaynağında
çalışmamızın ruhuna uygun olarak belirlediğimiz kurumsal iktisadi ilkeleri dört başlık
altında toplayabiliriz: İş bölümüne (uzmanlaşmaya) riayet etmek ve bir meslek sahibi
olmak, tasarrufların âtıl tutulmaması, mutlaka ekonomiye kazandırılması, bunun için
Ahiliğin ruhuna uygun olarak aracı kurumların oluşturulması ve güçlendirilmesi,
yardımlaşmanın ve paylaşımın toplumsal bir kültüre dönüştürülmesi ve kurumsal
kimliğe kavuşturulması, malların kalite ve standardizasyonuna riayet edilmesi ve
bunu sağlamak üzere piyasaların düzenleme ve denetleme mekanizmalarının etkili
bir şekilde yürütülmesidir.
Bu çerçeveye uygun olarak, çalışmanın devamında ahiliğin kurumsal (iş) ahlâkı
ilkelerinin bugüne uyarlanabilirliği teorik tartışmalar ve günümüz örneklerinden
* Prof. Dr., Erciyes Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, Kayseri. ekremerdem@erciyes.edu.tr
** Arş. Gör., Erciyes Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, Kayseri. savassavas@erciyes.edu.tr
329
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
hareketle incelenecektir. Biraz önce bahsedilen kurumsal ekonomik ilkeler, teorik
açıklamalara ek olarak Türkiye’de ve diğer ülkelerde uygulanan Ahilik ruhuna uygun
güzel örnekler ve 6 Şubat 2023 depremlerinden hareketle tartışılacaktır.
2. Ahiliğin Kurumsal İş Ahlâkı İlkeleri ve Bugüne Uyarlanabilirliği
Ahiliğin iktisadi hayata dair doğrudan ve kurumsal ahlâki ilkeleri vardır. Bunlar
ahiliğin ana kaynaklarından -fütüvvetnamelerden- elde edilen bilgilerden hareketle
aşağıdaki gibi sıralanabilir (Erdem, 2022a):
•
İş bölümüne (uzmanlaşmaya) riayet etmek: bir meslek sahibi olmak,
•
Kazancı âtıl tutmamak, ekonomiye kazandırmak: aracı kurumların önemi,
•
Yardımlaşmayı benimsemek ve kazancını paylaşmak,
•
Malların kalite ve standardizasyonuna riayet etmek ve bunu sağlamak üzere
piyasaların düzenleme ve denetleme mekanizmalarını oluşturmak.
2.1. İş Bölümüne (Uzmanlaşmaya) Riayet Etmek: Bir Meslek Sahibi Olmak
Bilindiği gibi, üretimi gerçekleştiren iki temel faktörden birisi, hatta birincisi emektir.
Kısa dönemde üretim zaten sadece emek faktörüne bağlı olarak değişir. Emeğin
niteliği, yeni teknolojilerin üretim hattında daha etkin kullanımı için vazgeçilmez bir
unsurdur. İş bölümü işgücünün vasıf düzeyini yükseltecek, zaman kaybını azaltacak
ve neticede verimliliği artıracaktır. Zira hızla gelişen yeni teknolojiler, eski üretim
sisteminden farklı olarak vasıfsız işgücüne olan talebi azaltırken vasıflı işgücüne olan
talebi artırmıştır. Bu itibarla, günümüzde yüksek istihdam hedefini yakalayabilmek
için ülkelerin sahip oldukları işgücü stokunun vasıf birikimini en üst seviyelere
çıkarmaları ve bunu dinamik olarak canlı tutmaları gerekmektedir. Aksi takdirde,
sürekli gelişen teknolojiler kendileriyle uyumlu bir işgücü profili gereksinimini
doğuruyor; bunu karşılayamayanlar işlerini kaybediyor ve işsizlik sorunu bir histerisise
dönüşüyor. İşgücü stokunun, vasıf birikiminin istenen düzeyde ve dinamik bir
yapıda olmaması, büyümenin ve rekabet gücünün de sürdürülebilirliğini engelliyor.
Çünkü, ekonomilerin rekabet gücü büyük ölçüde sahip oldukları teknolojik düzey
(araştırma-geliştirme ve yenilik faaliyetlerine) ve vasıflı işgücüne (iş bölümüne ve
beşerî sermayeye) bağlıdır.
Ahilik sistemi bu bakımdan Anadolu medeniyetinin geliştirdiği kadim ve geçerli bir
anlayış ortaya koyar. Buna göre, her ahinin mutlaka yeteneğine uygun bir mesleğinin ve
işinin olması ve onda sebat etmesi gerekir. Bunun için hangi mesleği seçecekse küçük
yaşta o mesleğin eğitimini alması gerekir. Çünkü, herkesin bir meslek sahibi olması,
bir ekonomik sistemde işgücü verimliliğini ve (tabii ki toplam faktör verimliliğini)
artırmak suretiyle üretim kapasitesini, ekonomik büyüme performansını ve rekabet
330
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
gücünü artıran en önemli unsurdur. O bakımdan, çıraklık eğitiminin bizim ekonomi
ve eğitim geleneğimizde önemli bir yeri vardır. Ancak, uzunca bir süredir farklı
sebeplerle ihmal edilse de iş gücüne olan ihtiyacın karşılanmasına yönelik olarak
orta öğretim ve üniversite düzeyinde gerekli eğitimin iş dünyası ile iş birliği halinde
hatta yerinde çözülmesine dair yeni çözümlerin hayata geçirilmeye başlandığı
bilinmektedir.
Örneğin, Türkiye’de toplam 1.848.236 meslek lisesi öğrencisi var; Tablo 1’de görüldüğü
gibi, bunun yaklaşık %75’i mesleki ve teknik Anadolu lisesi öğrencisidir. Bu okullar,
lise düzeyinde öğrencilere pek çok alanda hem teorik hem de pratik olarak el becerisi
kazandırmayı esas alan mesleki eğitim vermeyi amaçlar. Tablo 2’den takip edileceği
üzere, öğrencilerin %70’ten fazlası ilk 10 meslek olan sırasıyla elektrik-elektronik
teknolojisi, bilişim teknolojileri, sağlık hizmetleri, çocuk gelişimi ve eğitimi, muhasebe
ve finansman, yiyecek-içecek hizmetleri, makine ve tasarım teknolojisi, güzellik
hizmetleri, motorlu araçlar teknolojisi ve metal teknolojisi alanlarında bulunmaktadır.
Buna ek olarak, Mart 2023 itibariyle 1.024 adet aktif meslek yüksek okulu var (http://
meslekiegitimharitasi.meb.gov.tr/ogrenci.php).
Tablo 1: Meslek Liseleri ve Öğrenci Sayıları
Okul Türü
Öğrenci Sayısı
Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi
1.381.441
Mesleki Eğitim Merkezi
250.932
Mesleki Açıköğretim Lisesi
72.558
Özel Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi
143.305
Toplam
1.848.236
Kaynak: http://meslekiegitimharitasi.meb.gov.tr/ogrenci.php.
Tablo 2: İlk 20’de Alandaki Meslek Lisesi Öğrenci Sayıları ve Oranları
Alan
Öğrenci Sayıları
%
Elektrik-Elektronik Teknolojisi
173.386
11.99
Bilişim Teknolojileri
163.976
11.34
Sağlık Hizmetleri
140.615
9.73
Çocuk Gelişimi ve Eğitimi
100.841
6.98
Muhasebe ve Finansman
94.397
6.53
Yiyecek İçecek Hizmetleri
93.772
6.49
Makine ve Tasarım Teknolojisi
75.486
5.22
Güzellik Hizmetleri
73.444
5.08
Motorlu Araçlar Teknolojisi
72.267
5.00
Metal Teknolojisi
44.515
3.08
331
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Alan
Öğrenci Sayıları
%
Mobilya ve İç Mekân Tasarımı
40.584
2.81
Moda Tasarım Teknolojileri
35.394
2.45
Büro Yönetimi ve Yönetici Asistanlığı
32.476
2.25
Tesisat Teknolojisi ve İklimlendirme
27.961
1.93
Adalet
27.412
1.90
Grafik ve Fotoğraf
23.366
1.62
Kimya Teknolojisi
20.544
1.42
İnşaat Teknolojisi
19.561
1.35
Pazarlama ve Perakende
17.307
1.20
Kaynak: http://meslekiegitimharitasi.meb.gov.tr/ogrenci.php.
Çırak demek de yiğit anlamında kullanılmakta idi. Yani, kelimenin anlam itibariyle
de sahibine bir iltifatı ifade ettiği söylenebilir. Sistem, esas itibariyle bir mesleğin
o işe yeni başlayan kişiye meslek ilkeleri çerçevesinde adeta bir baba-evlat ilişkisi
şeklinde verilmesini gerektirmekte idi. O mesleği öğrenmek için işe yeni başlayan
kişi ise, meslek disiplini çerçevesinde o işi öğrenmek zorunda idi. Çünkü, her ahinin
kabiliyetine uygun bir meslek sahibi olması gerekmekte idi. Bunun için de mesleğe
yeni giren kimsenin ustasına büyük bir itaat içerisinde olması gerekmektedir.
Günümüzde meslek eğitimi alanında da kalite ve standardizasyon önemlidir. İş
dünyasının ihtiyaçlarına yönelik olarak meslek eğitiminde belirlenen standartlar,
öğrencilerin sahip olmaları gereken becerileri belirler ve işgücü piyasasındaki
taleplere cevap verebilecek nitelikli işgücünün yetiştirilmesini sağlar. Nitekim pek
çok ülke, eğitim sistemini bu standartlara uygun olarak yürütmektedir. Aksi takdirde,
her iktidar ya da bakan değişikliğinde eğitim politikaları değişikliğe maruz kalır. Bu
durumda belli aralıklarla mezun olan öğrenciler birbirinden ayrı standartlarda mezun
olacağından, ihtiyaç duyulan işgücü profili yeknesaklıktan uzak olacak ve asgari
vasıf düzeyini karşılayamayacaktır. Netice olarak, işgücü piyasasının arz ve talep
dengesi sürekli bozuk olacağından, istihdam, büyüme ve rekabet gücü gibi makro
ekonomik hedefler bir türlü sağlanamayacaktır. Türkiye’de karşı karşıya kalınan ana
meselelerden biri ne yazık ki budur. Oysa ahilik sisteminin asırlar öncesinden gelen
öğretisi tam da bugün gelişmiş ülkelerin takip ettiği politikadır. Zira herkes çıraklık,
kalfalık ve ustalık süreçlerini teorik ve uygulamalı olarak tamamlamak ve devletin
koyduğu kurallara uymak zorundadır.
Örneğin, meslek eğitimi konusunda performansı ile örnek gösterilen ülkelerin başında
gelen Almanya’da meslek okulları ve işletmeler arasında sıkı bir iş birliği vardır.
Bu iş birliği sayesinde öğrenciler hem teorik hem de pratik becerilerini geliştirirler
ve işletmelerin ihtiyaç duyduğu nitelikli işgücüne katkı sağlarlar. Ayrıca, ülkede
332
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
meslek eğitiminde uygulanan standartlar, Avrupa Birliği’nin meslek eğitimi alanında
belirlediği standartlarla da uyumludur. Bu konuda bir başka başarılı örnek ülke olarak
bilinen İsviçre’de meslek eğitimi hem teorik hem de pratik becerileri içeren iki yıllık
bir programa dayanır. Program sonunda öğrenciler, mesleklerinde usta seviyesinde
yetkinlik kazanırlar. İsviçre’deki meslek okulları ve işletmeler arasındaki iş birliği
sayesinde, öğrencilerin eğitimleri işletmelerin ihtiyaç duyduğu nitelikli işgücünü
karşılayacak şekilde tasarlanır. Bu konuda başarılı ülkelerden biri olan Japonya’da da
meslek okulları ve işletmeler arasında sıkı bir iş birliği vardır ve öğrencilerin hem
teorik hem de pratik becerileri geliştirilir.
İki meslek eğitim sistemini genel olarak karşılaştırmak gerekirse; (i) Ahilik sisteminde
de modern meslek eğitimi siteminde de meslek sahiplerinin standartlarının
belirlenmesi ve onların uygun beceri setlerine sahip olmaları gerekmektedir. (ii) Yine
her iki sistemde de öğrencilere teorik ve pratik becerilerin birlikte öğretilmesi esastır.
(iii) Her iki sistem de mesleki etik değerlere önem verir ve öğrencilere mesleklerinde
iyi bir davranış sergileme konusunda rehberlik eder. (iv) Ancak, Ahilik genellikle aynı
meslekte çalışan insanların bir araya gelerek bir lonca veya esnaf birliği oluşturmasıyla
gerçekleştirilirken, modern meslek eğitimi, okullar veya meslek eğitimi kurumları
aracılığıyla gerçekleştirilir. (v) Ahilik, bir ustalık sistemi olarak tanımlanır ve bir
öğrencinin tam bir ustalık seviyesine ulaşması yıllar alabilirken, modern meslek
eğitimi, öğrencilere mesleki becerileri daha kısa bir sürede öğretmeyi amaçlar.
Kısacası, modern meslek eğitimi ile Ahilik arasında elbette benzerlikler ve farklılıklar
vardır. Ahilik sisteminin özünde var olan iş bölümü ve meslek eğitimi konusunda
Anadolu insanının dokusuyla uyumlu bir anlayışı bugüne uyarlarken doğal olarak şu
anda Türkiye’de ve gelişmiş dünyada uygulanan başarılı örneklerden yararlanılması
gerekecektir.
2.2. Kazancı Âtıl Tutmamak, Ekonomiye Kazandırmak: Aracı Kurumların Önemi
Ahiliğin de içinde yer aldığı İslâmi iktisat geleneğinde, kişinin tasarrufunu ekonomiye
kazandırmak yerine âtıl (iddihar, yastık-altı) olarak tutması arzu edilmez. Kişiden
tüketiminden arta kalan kısmı ya kendisinin ya da başkasının yatırıma dönüştürmesi
için değerlendirmesi tavsiye edilmiştir. Zira tasarrufların meşru yollarla üretim
faaliyetlerine dönüşmesi; buradan insanlara istihdam imkânlarının oluşması ve
ihtiyaçlarının karşılanması hayırlı bir hizmet (ameli salih) olarak görülür. Birinin
tasarrufunun başkasının yatırımını finanse edebilmesinin yolu bankalar başta olmak
üzere finansal aracılar vasıtasıyla olacaktır. Fakat finansal aracılık hizmetlerinin
sağlam, güvenilir, işlevsel olarak çeşitlendirilmiş ve etkin olarak çalışması gerekir. Bu
itibarla, Ahiliğin temel değerlerinden birinin “insanların hayırlısı insanlara faydalı
olandır” (Buhari, Mağâzî: 35) inancı olduğuna göre, bankacılık sektörünün esas
333
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
olarak reel ekonomiyi (mal ve hizmet üretimini, ticareti ve istihdamı) finanse etmeye
odaklanması gerekir. Bu itibarla, katılım esaslı finansal aracılığın kurumsal yapısının
daha da güçlü hale getirilmesi bu amaca uygun olacaktır.
2.3. Yardımlaşma ve Kazancı Paylaşmak
Ahiliğin bir başka temel iktisadi ve sosyal ilkesi, yardımlaşma kültürü ve paylaşmadır.
Bu konuda ana fikir, kazancında başkalarının hakkının olduğunu düşünme ve
paylaştıkça daha güçlü olma inancıdır. Bunun için, orta sandığı olarak bilinen bir
geleneğe göre, her esnaf grubu mensuplarının ihtiyaç duyduğunda kullanması için
farklı amaçlar için farklı para sandıkları oluşturmuştur. Bu dayanışma kültürünü
esasında halkın genelinde de görmek mümkündür. “Sağ elin verdiğini sol elin
görmemesi” esasına dayalı olarak, eskiden büyük camilerin kapılarında sadaka taşları
vardı. Buraya para koymak isteyenler kimsenin görmemesi için akşam, yatsı ve sabah
namazlarına giriş ve çıkışlarda koyarlar, ihtiyacı olanlar da o saatlerde alırlardı. Zira
paylaşırken insan onurunu zedelememeye azami dikkat etmek gerekir. Bu kültürü
küçük yaşlardan itibaren çocuklara kazandırmak gerekir.
2.3.1. Anadolu’da Yardımlaşma ve Paylaşma Tecrübesi
Örneğin, okula giden çocuklara beslenme çantası koyarken iki elma ya da iki
çikolata koymak, zaman zaman arkadaşlarına hediye alması için ek harçlık vermek,
fitre ve zekât verirken ya da bir yardım kampanyasına bağış yaparken mantığını da
anlatarak çocuklarla birlikte yapmak ve kumbarasındaki paraları ihtiyaç sahiplerine
bağışlamasını sağlamak gibi örnek davranışlar önemlidir. Zaten Anadolu insanının
kültürel kodlarında sosyal dayanışmaya dair pek çok alan vardır. Örneğin, aile
dayanışması, akraba dayanışması, komşuluk dayanışması, mahalle dayanışması,
işyeri dayanışması ve meslek dayanışması zamanla zayıflama emareleri gösterse de
hala sağlamlığını korumaktadır. Esasında sosyal yardımlaşma ve dayanışma Anadolu
insanı için bir yarış alanıdır.
Nitekim İbn Battuta’nın seyahatnamesinde bu hususta anlattığı dikkat çekici bir
olay Denizli’de (Ladik) geçer. Şehre girdiklerinde iki grup arasında bıçak çekmeye
kadar varan ciddi kavga çıkar ve misafirler bu durumu kaygıyla izler ve yol kesicilere
yakalandıklarını sanırlar. Ancak, meselenin iki ahi grup arasındaki misafiri kimin
konuk edeceğine dair anlaşmazlıktan çıktığı anlaşılınca şaşırırlar. Ardından iki grup
arasında kur’a çekilir; önce bir grubun zaviyesine giderler, orada ağırlanırlar, ardından
diğerleri gelir misafirleri götürürler (İbn Battuta, 2005: 208). Bunun kültürel kodları
da “… iyilik ve takvâ hususunda yardımlaşın…” (Maide: 2) gibi ayetlere dayanır.
Nitekim infak kültürü Müslüman Anadolu insanının adeta ekmeğinin hamuru gibidir.
Seyahatnamenin Anadolu kısmını okuyunca, İbn Battuta’nın en fazla dikkatini çeken
334
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
grubun Ahiler olduğu anlaşılıyor ve buna dair gözlemlerinden net olarak anlaşılıyor
ki, o dönem Ahiler misafirperverlik, dayanışma ve diğerkâmlık gibi hasletleri bireysel
inisiyatif olmaktan öteye, yani kurumsal bir statüye kavuşturarak, bu manada adeta
tarih yazmışlar ve marka olmuşlardır.
Anadolu medeniyeti, esasında içinde yüksek oranda Ahilik kodları bulunan tam bir
sosyal yardımlaşma ve dayanışma örneğidir. Bazı gelenekler zamanla zayıflasa da
bugüne kadar gelen pek çok örnek uygulama vardır: Örneğin, iftar sofraları, düğün
yardımlaşmaları, işyeri dayanışmaları, sosyal yardım kuruluşlarının sınırları aşan
faaliyetleri ve varlıklı insanların hayırseverlikleri bunlardan bazılarıdır. Ramazan ayı
boyunca, hemen hemen bütün ailelerde iftar sofraları düzenlenir. Bu iftar sofraları
genellikle fakirler, muhtaçlar, akrabalar ve eş-dost için açılır. Bu sofralarda insanlar
yemeklerini, içeceklerini ve kazançlarını toplumla paylaşırlar. Düğünler, aileler
ve toplum için önemlidir ve genellikle birçok kişi davet edilir. Aileler, komşular ve
tanıdıklar, düğün masraflarını paylaşarak çiftin mutlu bir düğün yapmasına yardımcı
olurlar. İş yeri çalışanları genellikle birbirlerine yardım ederler ve işyeri kazancını
paylaşırlar. Örneğin, bir iş yeri çalışanı bir iş yaparken, diğer çalışanlar da yardımcı
olur ve işi daha hızlı ve verimli bir şekilde tamamlarlar. Zengin insanlar, genellikle
durumu kötü olan vatandaşlara yardım etmek için bağış yaparlar. Bu bağışlar, hastane,
okul, cami, kütüphane gibi kurumlara yapılabileceği gibi, öğrencilere burs vermek,
fakirlere gıda yardımı yapmak gibi doğrudan yardımlar da olabilir.
2.3.2. 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Merkezli Deprem Sonrası Yardımlaşma ve
Dayanışma Örnekleri: Ulusal Çapta Yardım Organizasyonları
6 Şubat 2023 depremi sonrası Anadolu insanının bireysel ve kurumsal olarak
gösterilen yardımlaşma çabaları, gerçekten fütüvvet ruhunun bu topraklarda ne kadar
diri ve ne kadar derin olduğunu göstermiştir. Örneğin, depremzedelere kıyafet diken
kadınlarla ilgili gazete ve televizyonlarda yer alan aşağıdaki haber oldukça etkileyici
ve bir o kadar da halkın hızlı hareket edebilme kabiliyetini göstermektedir (Resim
1): “Tekirdağ’ın Çerkezköy ilçesinde Halk Eğitim Merkezi’nde ve Çerkezköy Belediyesi
Mahalle Evleri’nde kursiyer kadınlar, deprem bölgesindeki vatandaşlar için polar, atkı,
bere, yelek ve battaniye dikmeye başladı. Çerkezköy Halk Eğitimi Merkezi Müdürü
organize sanayi bölgesindeki firmalardan gelen kumaşlarla kursiyerlerin üretim
yaptığını belirterek, “Kursiyerlerimiz 4 kursta günde bin battaniye ve 500 polar dikimi
gerçekleştiriyor dedi” (https://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/depremzedelere-yardimseferberligi,WEQ64LXPfk-roXMow6c1hQ/UIOTGUQ91UqLajqVxxNjIA).
335
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Resim 1: Depremzedelere Kıyafet Diken Kadınlar
Kaynak: https://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/depremzedelere-yardim-seferberligi,WEQ64LXPfkroXMow6c1hQ/UIOTGUQ91UqLajqVxxNjIA.
Ahilik anlayışı, aslında yukarıda örnekleri verilen yardımlaşma faaliyetlerinin kalıcı
olabilmesi için kurumsal hale getirilmesini temsil eder. Ahiliği asırlara sâri bir
anlayış yapan da budur. Zira kurumsal manada ahilik sosyal, iktisadi, siyasi ve hatta
güvenlik ve savunma içerikli sivil oluşumlarla devlet ve toplum arasında kaynaşmayı
(tamamlayıcılığı) sağlayıcı (köprü) olarak rol üstlenir. Çünkü, kurumsal bir yapıya
bürünmeyen iyilik hareketlerinin kitlelere mâl olması beklenemez. Bugün eksikliği
çekilen pek çok sorunun altında yatan da bireysel olarak sahip olunan iyi davranışların
kurumsal hale gelip belli kurallar ve standartlar altında kalıcı olamamasıdır.
Ahilik anlayışı, kriz dönemlerinde devletin işlevlerini tamamlayıcı olarak sahaya
iner; halkın barınma, yeme-içme, sağlık, eğitim, psiko-sosyal destek gibi ihtiyaçlarına
katkı sunar. Deprem, sel, yangın ve kuraklık gibi doğal afetlerde ve siyasi istikrarsızlık
durumlarında toplumsal kargaşayı yatıştırıcı ve ayrışmaları yapıştırıcı bir zamk gibi
hareket eder. Tıpkı Anadolu’nun Türkleşme ve İslâmlaşma sürecinde Aşık Paşazade’nin
dediği gibi, (Aşık Paşazade; 2003: 571) yurt savunmasında cephede savaşan Anadolu
Gazileri (Gaziyan-ı Rum), cephelerde ve halk içinde bir anlamda psiko-destek görevi
yaparcasına insanlara manevi moral ve motivasyon sağlayan Anadolu Erenleri
(Abdalan-ı Rum), ve yine hem cephede hem de hayatın her alanında yaşamı anlamlı
kılacak gayretlerin temsilcisi olarak görev üstlenen Anadolu kadınları (Bacıyan-ı
Rum) arasındaki irtibatı sağlayan geçmişin Anadolu Ahileri (Ahiyan-ı Rum) gibi
bugün de farklı toplum kesimleri ile devlet ve millet arasında hatta farklı etnik, dini
ve siyasi gruplar arasında kaynaşmayı, kardeşliği sağlayan bir anlayış olarak ahilik
ruhundan pekala yararlanılabilir.
336
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Bu görev yerine göre çarşı ve pazarda, yerine göre camide, tekke ve zaviyede, yerine
göre şehirlerin ve ülkenin savunmasında (Moğol istilasında Kayseri, Ankara ve
Bursa’da olduğu gibi), yerine göre de deprem gibi afetlerde hayata geçirilebilir. Başka
bir ifade ile, ahilik bir anlamda toplumun istikrara en fazla ihtiyaç duyduğu zamanlarda
‘istikrara kavuşturucu’ (stabilizatör) ya da ‘yıldırım savar’ (paratoner) olarak görev ifa
eden bir kurumsal yapıyı ve onun gönüllü erlerini temsil eder. Günümüzde gönüllü
afet erlerini bu ruhla değerlendirip eğiterek ihtiyaç duyulduğunda her an hazır olarak
tutmak zaruri bir ihtiyaçtır. Nitekim 6 Şubat 2023 Depreminin ilk anından itibaren
sahada canhıraş bir şekilde yardıma koşan yüzlerce Türk sivil toplum kuruluşu (Resim
2) bize yaşayan ahi ruhunu temsil etmektedir.
Resim 2: Deprem Bölgesinde Yardıma Koşan STK’lar
Kaynak:https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/stklerin-deprem-bolgesindeki-calismalarisuruyor/2816384#.
Depremin ardından öyle güzel bir toplumsal dayanışma örneği yaşandı ki, 15 Şubat
2023 akşamı RTÜK’ün öncülüğünde Kanal D, TRT1, ATV, FOX, Kanal 7, Show TV,
Star TV ve TV8 başta olmak üzere yurt içi ve yurt dışından 213 televizyon kanalı ile
562 radyoda ortak yayınlanan “Türkiye Tek Yürek” başlıklı kampanya ile kamuoyunun
yakından tanıdığı ünlü/saygın isimlerin bizzat katılımıyla Kahramanmaraş ve
depremden etkilenen iller için bağış toplandı. Bağışların Resim 3’teki gibi belli banka
hesaplarına yatırılması istenmiştir.
337
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Resim 3: Kampanya Hesapları
Kaynak:https://www.hurriyet.com.tr/gundem/turkiye-tek-yurek-ortak-yayinda-yardimkampanyasi-42220437.
Sekiz kanalın katıldığı yayında toplamda 115 milyar 146 milyon 538 bin lira
nakdi yardım toplandı. Yardım kampanyası için 9 milyonu aşan SMS gönderilmiştir
(Resim 4).
Resim 4: ‘Türkiye Tek Yürek’ Bağış Kampanyası Sonucu
Kaynak: https://www.milliyet.com.tr/galeri/kim-ne-kadar-bagis-yapti-turkiye-tek-yurek-yardimkampanyasi-bagis-yapan-isimler-ve-bagis-miktarlari-6904472/2.
338
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Aynı şekilde 1 Mart 2023 akşamı spor kanallarında Türkiye Futbol Federasyonu’nun
öncülüğünde Acun Ilıcalı’nın sunuculuğunda “Omuz Omuza” yardım kampanyası
düzenlendi ve tüm futbol camiasının kenetlendiği bu gecede yapılan toplam bağış
tutarı 845 milyon lirayı aşmıştır (Resim 5).
Resim 5: ‘Omuz Omuza’ Kampanyasının Logosu, Sponsorları ve Duyurusu
Kaynak:https://www.haberturk.com/omuz-omuza-yardim-kampanyasi-bagis-miktari-ne-kadarkac-tl-oldu-tff-bagis-yapti-mi-kimler-yardim-yapti-3570070-spor/4.
2.4. Malların Kalite ve Standardizasyonuna Riayet Etmek ve Bunu Sağlamak Üzere
Piyasaların Düzenleme ve Denetleme Mekanizmalarını Oluşturmak
Kalite kavramı, geçmişten günümüze bilinen ve üzerinde önemle durulan bir olgudur.
İlk olarak M.Ö. 2000’li yıllarda Babil’de Hammurabi kanunlarında kalite kavramıyla
ilgili değerlendirmelere rastlanmıştır. Hammurabi kanunlarında bir yapı ya da inşaatın
çökmesi durumunda, o yapıyı inşa eden kişinin cezalandırılacağına dair bir madde yer
almaktadır. Bu kanun maddesi, kaliteli ve sağlam yapıların inşa edilmesi gerekliliğine
ilişkin tarihteki ilk resmi kayıt olarak kabul edilmektedir (Hellman & Liu, 2013: 3).
Daha sonraki dönemlerde de insanlar, yapılan işin belirlenen esaslar çerçevesinde
asgari bir kalitede yapılmasını temin etmek maksadıyla çok eski tarihlerden itibaren
standartlar belirlemişlerdir.
Bugün herkes biliyor ki, iş dünyasında kurulu düzenin içinde rekabet edebilmenin
yolu, rekabetin dinamiklerini anlayıp ona göre hareket etmekten geçer. Bunun için,
hala geçerliliğini koruyan ana ilke, üretilen mal ve hizmetin mümkün olan en düşük
fiyattan standartlara uygun olarak en kaliteli şekilde üretilip müşteri memnuniyetinin
sağlanmasıdır.
339
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
2.4.1. Ahiliğin ‘Çarşı Usulü’ Pazar Sistemi, ‘Pabucun Dama Atılması’ ve Kanunnameler
Aslında, çarşı usulü piyasa yapılanması ahi geleneğine uygun piyasa düzenleme ve
denetleme tarzına uygundu. Zira aynı mal ve hizmeti üreten ve satan esnaf ya da aynı
mesleği icra eden sanatkârlar ve hizmet erbabı aynı çarşı içinde faaliyet gösterdiği için,
esnafın birbirini kontrol edebilme imkânı ortaya çıkıyordu. Kaldı ki, o şehrin ahisi
tarafından görevlendirilen ilgili çarşıdan sorumlu kişi, düzenli kontroller esnasında
standartlara uygun olmayan ürünü herkesin göreceği bir yerden teşhir edeceğinden,
kimse kolay kolay hile yoluna gitmeyecektir. ‘Pabucun dama atılması’ olarak
adlandırılan bu ahi tarzı sivil düzenleme mekanizması, insanların olgunluğunu göz
ardı etmeksizin, alıcı ve satıcıların hak ve menfaatlerini kurumsal bir kayıt altına almış
oluyordu. Bu modelde, aslında satıcılar arasında tam bir rekabet ortamı oluşturularak
kalite standardı korunmuş oluyordu. Kanaatimizce, bunu bir anlamda aynı işi yapan
gerçek ve tüzel kişilerin ‘rekabet içinde denetim mekanizması’ olarak değerlendirmek
daha doğru olurdu. Çünkü, her esnaf ya da sanatkâr bir diğerinin aynası olarak
konumlanmış oluyor; böylece, kendi aralarında birbirlerinin eksikliklerini giderme
imkânı buluyorlardı. Başka bir deyişle, aynı çarşıda faaliyet göstermekle esnaf aslında
birbirini ikame etmekten çok birbirini tamamlama işlevi görüyordu.
Böyle bir düzenlemenin elbette tüketiciler açısından da sonuçları olacaktır: Buna
göre, bu tarz piyasa yapısında tüketiciler istedikleri malı optimal bir zamanda daha
ucuza ve daha kaliteli olarak alabilme imkânına sahiptir. Başka bir deyişle, piyasada
çok sayıda alıcı ve satıcının olması, adil ve tek bir piyasa fiyatının oluşması, giriş ve
çıkışların serbest olması, malların belli ve standartlara uygun olması ve herkesin şeffaf
olarak aldığı ve sattığı mal hakkında bilgi sahibi olması nedeniyle rekabetçi bir yapı
teşekkül edeceğinden, bu yolla piyasada önemli bir tüketici artığı (geometrik olarak,
talep eğirişinin fiyat eksenine değdiği nokta ile denge noktasına tekabül eden fiyat
noktası arasında kalan üçgen alan) doğmuş olacaktır.
Nitekim Ahilik anlayışının Osmanlı’nın devlet ve millet hayatı üzerindeki etkinliğinin
yüksek olduğu dönemlerde, dünyada ilk olarak kabul edilen standartlar hazırlanmış
ve yürürlüğe konmuştur. Mesela, İkinci Bayezid döneminde (1481-1512) 1502 ile 1507
tarihleri arasında hazırlanan ve 100’den fazla maddeyi içeren Bursa, İstanbul ve Edirne
İhtisab Kanunnameleri, dünyanın ilk standartlar kanunu, ilk belediyeler kanunu, ilk
tüketiciyi koruma kanunu, ilk çevre nizamnamesi ve ilk gıda nizamnamesi olarak
kabul edilmektedir. Örnek olarak bunlardan birkaçı şöyledir (Erdem, 2009: 77-79;
Akgündüz ve Öztürk, 1999: 126-127):
Etmekçiler, standard olarak alınan ekmeği narh üzere pak işleyeler, eksik ve çiğ olmaya.
Ekmek içinde kara bulunursa ve çiğ olursa, tabanına let uralar; eksük olursa, tahta külah
uralar veyahud para cezası alalar. Ve her etmekçinin elinde iki aylık, en az bir aylık un
buluna. Ta ki, aniden bazara un gelmeyüb Müslümanlara darlık göstermeyeler. Eğer
340
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
muhalefet edecek olurlarsa, cezalandırıla (İ-21). Ve kile ve arşun ve dirhem gözlenile;
eksüği bulunanın hakkından geleler (İ-38). Ve ayağı yaramaz bargiri işletmeyeler. Ve
at ve katır ve eşek ayağını gözedeler ve semerin gözedeler. Ve ağır yük urmayalar; zira
dilsüz canavardır. Her kangısında eksük bulunursa, sahibine tamam etdüre. Eslameyeni
gereği gibi hakkından gele. Ve hammallar ağır yük urmayalar, makul üzerine ola (E58). Ve iplikçilerin ipliği tire ipliğine beraber ola. Ve astar ki, şehirde işlene, sekiz arşun
ola, eksük olmaya. Olursa hakkından geleler (İ-42). Değirmenciler gözlene; değirmende
tavuk beslemeyeler ki, halkın ununa ve buğdayına zarar etmeye. Ve adetlerinden artuk
almayalar ve iri öğütmeyeler ve kesmüklü buğdayı değiştirmeyeler ve illa muhkem ve
müntehi hakkından geleler (E-196).
2.4.2. Diğer Ülkelerde Kalite ve Standardizasyon: Genel Uygulama
Modern zamanlara gelindiğinde; Japonya, kalite ve standardizasyon konusunda
dünyada en iyi örneklerden biridir. Japonya’da işletmeler, Japonların kendine has
kalite yönetimi sistemi olan Kaizen’e (sürekli iyileştirme) büyük önem verirler.
Japon otomobil üreticilerinden örneğin Toyota, Honda ve Nissan kaliteli ürünleri ile
dünya çapında ün kazanmıştır. Kaizen, Japonların hayat felsefesi olarak benimsediği
hem yöneticileri hem de işçileri kapsayan iyileştirme anlamına gelen bir kelime
olarak kabul edilir. “Kai” (sürekli değişim) ve “zen” (iyi, daha iyi) kelimelerinin
birleşmesiyle oluşan Kaizen, sürekli olarak daha iyiye gitme felsefesini ifade eder. Bu
süreç, çalışanların düşünce ve davranışlarını tartışmalarıyla ve ortaya çıkan sorunlara
çözüm arayışlarıyla gerçekleşir. Ayrıca Kaizen felsefesi, sosyal yaşamda, evde ve
işyerinde her dakikanın, saatin ve günün bir öncekilerden daha iyi olması için çaba
sarf etmek anlamını taşır. Kaizen ilk olarak 1950’lerde Japonya’da ortaya çıkan iş
gücü sıkıntısı sonucunda iş sözleşmeleri ve yeni yönergeler ile uygulanmıştır. Dünya
markası Toyota da Kaizen felsefesini 1986 yılında Imai Masaaki tarafından verimliliği
artırmak amacıyla benimsemiştir (Chiarini et al., 2018; Lang & Ho, 1997 :5). Toyota
üzerinde yapılan çalışmalarda fabrika verimliliği, müşteri memnuniyeti, ürün kalitesi,
problem çözme becerileri, iş güvenliği, çalışanların moral ve motivasyonu, üretim
hızı ve hızlı teslimat gibi birçok alanda olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Bahsedilen
olgular esasen Ahilik ile çok yakından ilgili olan olgulardır.
Aynı şekilde Güney Kore, dünya çapında bilinen bir elektronik üreticisi olan Samsung
gibi şirketler tarafından yapılan ürünlerin kalitesi ile ünlüdür. Şirket, ürünlerinin
kalitesini garanti etmek için sıkı testler ve standartlar uygular. Bunun yanı sıra, Güney
Kore hükümeti de kalite ve standardizasyon konusunda katı yasalar uygulamaktadır.
Almanya’da “Made in Germany” etiketi, ürünlerin kalitesi ve dayanıklılığı konusunda
dünya çapında bir referans haline gelmiştir. Almanya’da, üreticiler ürünlerinin
kalitesini ve performansını garanti etmek için sıkı standartlar ve testler uygularlar.
ABD’de her sektörde faaliyet gösteren firmalar ürünlerinin kalitesini ve güvenliğini
341
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
garanti etmek için sıkı standartlar uygular. Örneğin, Federal Havacılık İdaresi
(FAA), havayolu şirketleri, uçak üreticileri ve havaalanlarından oluşan havacılık
endüstrisi için çeşitli standartlar ve yönetmelikler belirler. Benzer şekilde Çin, son
yıllarda ürünlerinin kalitesi ve güvenliği konusunda birçok sorun yaşamış olsa da
ülke hükümeti kalite ve standardizasyon konusunda daha katı önlemler almaktadır.
Örneğin, Çin Halk Cumhuriyeti Standartları İdaresi, ülke genelinde sıkı standartlar ve
yönetmelikler uygulamaktadır. Ayrıca, Çin hükümeti, ülkeye ihraç edilen ürünlerin
kalitesini garanti etmek için de sıkı denetimler yapmaktadır (Bossert, 1996; Ross,
2017).
Belirlenen kalite ve standardizasyonun takibi çok önemli, ama özellikle uluslararası
düzeyde faaliyet gösteren firmaların söz konusu standartlara uymadıklarında ne
yapacakları çok daha önemlidir. Tüketicilere güven vermeyen bir kalite sistemiyle
rekabet güçlerini sürdürebilmeleri mümkün gözükmemektedir. Öyle ki, herhangi
bir ülkede satılan bir ürünün iade süreçlerinin hızlı ve güvenilir bir şekilde yerine
getirilmesi gerekir. Yoksa, diğer ülke müşterilerinin yabancı bir firmanın ürününü
satın alması anlamlı olmayacaktır.
Bu konuda birkaç örnek vermek gerekirse, örneğin 1983 yılında bir Amerikan şirketi
olan Johnson & Johnson, Tylenol adlı ağrı kesici ilacının içine siyanür katılarak cinayetler
işlendiği haberleri üzerine ürünü tüm raflardan topladı ve yeniden paketledi. Bu
olay, şirketin kalite standartlarına olan bağlılığı ve müşteri güvenliği için aldığı hızlı
ve etkili önlemler nedeniyle ders kitaplarına konu oldu (Pauly & Hutchison, 2009:
5-7). 1990’ların başında, Ford, Explorer SUV’larının lastikleri patlayarak kazalara
neden olduğunu keşfetti. Bu olay, şirketin kalite kontrolünde yaptığı hataların bir
sonucuydu. Ford, tüm Explorer SUV’lerini geri çağırdı ve lastikleri değiştirdi. Bu olay,
kalite kontrolünün önemini bir kez daha vurguladı (O’Rourke, 2001).
2.4.3. Diğer Ülkelerde Kalite ve Standardizasyon: Gıda Sektörü Uygulamaları
Gıda sektöründe de benzer standartlar gelişmişlik düzeyine ve geleneklerine
bağlı olarak hemen her ülkede sıkı kurallara tâbidir. Örneğin, gıda sektöründe
McDonald’s gibi dünya genelinde faaliyet yürüten büyük hazır yemek (fast food)
zincirleri, ürünlerinin kalitesini korumak için sıkı standartlar ve kalite kontrol
süreçleri uygulamaktadır. Bu sayede, tüm dünyadaki şubelerinde aynı kalitede ürün
sunabilme standardına ulaşabilmektedirler. Bir başka örnek, Tehlike Analizi ve Kritik
Kontrol Noktaları HACCP sistemi, gıda güvenliği yönetiminde standartlaştırılmış
bir yaklaşımdır. Bu sistem, gıda üreticilerinin potansiyel tehlikeleri tanımlamasına,
bunları önlemek için kritik kontrol noktaları belirlemesine ve bu noktalarda sistemli
bir şekilde izleme yapmasına olanak tanır (Ceyhun Sezgin & Artık, 2015: 59).
Yine, Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi EFSA, 1990’lı yıllarda yaşanan bir dizi gıda
krizinin ardından gıda güvenilirliği alanındaki risklere ilişkin bilimsel tavsiye
342
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
ve iletişim kaynağı olması için AB tarafından 2002 yılında 178/2002 EC no’lu
Genel Gıda Kanunu hükümleri uyarınca kurulmuştur. Genel Gıda Kanunu risk
değerlendirme (bilim) ve risk yönetimi (politikalar) sorumluluklarının birbirinden
tamamen ayrıldığı bir Avrupa gıda güvenilirliği sistemi meydana getirmiştir. EFSA
risk değerlendirmeden (bilim) sorumludur. Buna ilave olarak, risk değerlendirme
sonuçlarının kamuyla paylaşılması görevi de EFSA’ya aittir. EFSA’nın temel amacı,
AB gıda ve yem zincirinin güvenilirliğine katkı sağlamak ve insan hayatının ve
sağlığının yüksek düzeyde korunmasını sağlamaktır (https://www.tarimorman.gov.
tr/Konu/1960/efsa).
Dünyada başarılı örneklerden biri de ABD Gıda ve İlaç Dairesi FDA tarafından
oluşturulan gıda üreticileri ve işletmeleri için bir standart olan FDA Gıda Kodu’dur.
Bu kod, gıda güvenliği için önemli olan hijyen, gıda saklama ve işleme yöntemleri,
gıda etiketleme ve ambalajlama gibi çeşitli konuları ele alır.
En önemli örneklerden ISO 22000 ise, gıda güvenliği yönetim sistemi standartlarına
ilişkin uluslararası bir standarttır. Bu standart, gıda güvenliği yönetimi için çerçeve
oluşturur ve gıda üreticilerinin tedarik zinciri boyunca güvenli gıda üretmelerine
yardımcı olur. Yine, Kanada Gıda Denetim Ajansı (CFIA), gıda işletmeleri için Gıda
Yönetim Programı’nı oluşturmuştur. Bu program, gıda işletmelerinin iyi bir hijyenik
uygulama ve gıda güvenliği yönetimi sistemine sahip olduklarını göstermelerine
olanak tanır (Warriner & Smal, 2014). Global GAP olarak bilinen Küresel İyi Tarım
Uygulaması sertifikasyonu ise, tarım ürünleri üreten işletmelerin ürünlerinin kalitesini
ve güvenliğini sağlamalarına yardımcı olur. Bu sertifikasyon, tarım işletmelerinin
ürünlerinde kimyasal kalıntıları ve diğer zararlı maddeleri kontrol etmelerini sağlar.
Bir diğer önemli gıda standardı uygulaması olarak, 100’den fazla ülkede tanınan ve 20
bine yakın tedarikçi tarafından sertifikalı bir dünya markası olan ve gıda işletmeleri
için bir güvenlik standardı olan İngiliz Perakende Konsorsiyumu BRC Gıda Standardı,
üreticilerin ve tedarikçilerin gıda güvenliği ve kalite yönetimlerini değerlendirir.
Bu standart, gıda işletmelerinin üretim süreçlerinde hijyen, üretim yöntemleri,
ambalajlama ve etiketleme gibi çeşitli konuları ele alır (Göktaş, 2019).
Son olarak, AB Gıda Güvenliği Tüzüğü 178/2002/EC’ye göre getirilen gıda güvenliği
kurallarıdır. Bu uygulama ile AB’ye ithal edilen gıda ürünlerinin AB gerekliliklerini
(veya AB tarafından kabul edilen asgari gereklilikleri) karşılamaları ve bu gereklilikleri
yerine getirip getirmediklerinin izleme ve kontrol sistemi ile denetlenmesi yapılır.
Ürünler AB sınır kontrol noktalarında denetlenir (hayvansal ürünlerde ve bazı bitkisel
ürünlerde sağlık sertifikası kontrolü, kimlik kontrolü; bazı durumlarda veteriner ilaç
kalıntıları, pestisit kalıntıları, bulaşan analizleri) ve gıda güvenliği kurallarına uygun
olmayan gıda maddelerinin girişi engellenir (Fasıl 12: Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve
Bitki Sağlığı Politikası, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Başkanlığı, 2021).
343
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Bu örnekler, gıda güvenliği alanında kalite ve standardizasyonun önemini
göstermektedir. Örneğin, AB ülkelerinde gıda güvenliği konusunda sıkı bir yasal
düzenleme mevcuttur ve gıda üreticileri, tedarikçileri ve perakendecileri bu standartlara
uymak zorundadır. Ayrıca, ISO 22000 standardı gibi uluslararası standartlar da
gıda güvenliği konusunda kullanılmaktadır. Bu standartlar, gıda üretiminin her
aşamasında (tarımsal üretim, gıda işleme, paketleme, depolama, taşıma, satış vb.)
güvenli ve hijyenik koşulların sağlanmasını, ürünlerin izlenebilirliğini ve tüketicilere
kaliteli, sağlıklı ve güvenilir gıdaların sunulmasını amaçlamaktadır.
Ayrıca, son yıllarda gıda güvenliği konusunda yapay zekâ ve blockchain gibi
teknolojilerin kullanımı da artmaktadır. Bu teknolojiler, gıda üretim zincirinde
ürünlerin kaynaklarından tüketicilere kadar olan yolculuğunu izlemeyi ve her
aşamada kalite ve güvenliği sağlamayı mümkün kılmaktadır. Sonuç olarak, kalite
ve standardizasyon konusunda Ahilik sisteminin geçmişte vazettiği ilkelerin ve
kuralların bugüne uyarlanmasında zamanın ruhuna ve gelişmiş dünyadaki başarılı
uygulamalara bakarak başarılı bir sistem kurmanın yolunu bulmamız gerekiyor.
Bunu hayatın her alanına taviz vermeksizin uygulamak gerekmektedir. Aksi takdirde,
gelişmiş dünya liginde yer almamız mümkün gözükmemekte. Kaldı ki, deprem ve
gıda güvenliği gibi pek çok hayati meselelerde gülünç durumlara düşüyoruz ve ulusal
onurumuz zedeleniyor.
Türkiye’de de kalite ve standardizasyon her alanda ulusal ve uluslararası düzeylerde
dikkate alınmaktadır. Türk Standartları Enstitüsü TSE, Türkiye’de standardizasyonu
yürüten ulusal düzeyde bir kuruluşların başında gelirken, uluslararası mahiyette
Uluslararası Standartlar Örgütü ISO ve AB standartları takip edilmektedir. Bunların
yanı sıra farklı ülkelerdeki yönetmelikler de ürünlerin ve hizmetlerin kalitesi
konusunda belirli standartlar oluşturmakta ve yaptırımlar getirmektedir.
2.4.4. Deprem Standartları Üzerine
Örneğin, Japonya gibi deprem riski yüksek olan ülkelerde binaların depreme dayanıklı
olması için Japon Sanayi Standardı JIS yönetmeliği kullanılır. Japonya’da bina inşaatı
için kullanılan malzemelerin tamamı JIS standardına uygun olmak zorundadır ve
inşaat işlemleri de bu standartlara göre yapılır. Ayrıca, Japonya’da deprem dayanıklılığı
testlerine tâbi tutulan binalara özel bir belge verilir. Bu belge, binanın depreme
dayanıklı olduğunu ve sertifikalı bir bina olduğunu gösterir.
Türkiye de deprem riski yüksek bir ülke olduğu için binaların depreme dayanıklı
olması için Türk Standartları TS yönetmelikleri kullanılır. TS 498, TS 500 ve TS
EN 1998-1 gibi yönetmelikler, Türkiye’de bina inşaatında kullanılan malzemelerin
standartlarını belirler ve inşaat işlemlerinin bu standartlara göre yapılmasını zorunlu
kılar. Türkiye’de binaların depreme dayanıklılığı konusunda yaptırımlar da bulunur.
Örneğin, 1999 Marmara Depremi sonrasında yürürlüğe giren yeni yapı yönetmeliği ile
344
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
deprem bölgelerinde yapılacak binaların deprem yüküne dayanıklı olması zorunlu hale
getirildi. Ayrıca, deprem yönetmeliğine uymayan bina sahiplerine cezai yaptırımlar
uygulanabilir ve hatta yıkım kararı alınabilir. Ancak, 6 Şubat 2023 Depreminde
yaşananlar söz konusu standartların pek de iyi uygulanmadığı, takibinin yeterince
yapılmadığı ve denetim mekanizmalarının dağınık ve ehliyetsiz kişi ve kurumların
elinde işletilemediği anlaşılmaktadır. O bakımdan, denetim mekanizmalarının
mümkün olduğunca sade ve net sorumluluk, şeffaflık ve hesap verilebilirlik esasına
göre oluşturulması zaruri hale gelmiştir.
3. Sonuç ve Tartışma
Bu bölümde Fütüvvetin veya onun Anadolu’daki uygulama biçimi olan Ahiliğin
(Anadolu Fütüvvetçiliğin) ekonomik hayata dair kurumsal temelde uygulanabilecek
dört önemli ilkesi incelenmiştir. Her bir konu bazı teorik değerlendirmelerin ardından
bu çerçevede modern dünyada farklı sektörlerde uygulanan başarılı örnekler ele
alınmış ve Ahilik bağlamında değerlendirilmiştir.
Nitekim bir toplumda herkesin bir meslek sahibi olmasını sağlamak ve bu suretle
ekonomide ihtiyaç duyulan iş bölümüne göre bir nitelikli işgücü profili oluşturmak
bireylerin tek başlarına yapabilecekleri bir şey değildir. Mutlaka devlet ve sivil toplum
iş birliği ile kurumsal bir eğitim sistemi sayesinde başarılabilecektir. Aynı şekilde,
gerçek ya da tüzel kişilerin tüketimlerinden arta kalan tasarruflarını tutabilecekleri ve
değerlendirebilecekleri ya da ihtiyaç duydukları finansal kaynağı temin edebilecekleri
sağlam ve güvenilir tek yol kurumsal bir aracılık hizmetinin oluşturulmasıdır.
Tasarrufların ya da kaynakların âtıl olarak kalmaması, ekonomiye kazandırılması
için doğrudan finansal mübadelenin her zaman sonuç alınacak etkin bir yol olmadığı
açıktır. O halde, bu ihtiyaca uygun bir bankacılık kurumunun inşası ve yaşatılması,
Ahiliğin ruhuna uygun temel bir iktisadi hizmet alanıdır.
Bundan başka, yerel, ulusal ya da uluslararası düzeylerde yardımlaşmayı daha etkin
olarak yürütebilmek için de bireysel gayretler asla yeterli olmayacaktır. Nitekim,
örneğin, Afganistan’da yaklaşık yirmi yıldır devam eden iç savaş ve 2011’de başlayan
Suriye iç savaşı sonrasında meydana gelen küresel göç dalgası, 2020’nin başında
dünyayı tesiri altına alan Koronavirüs salgını, Rusya ve Ukrayna Savaşının yol açtığı
gıda ve barınma gibi insani krizler ile Kahramanmaraş merkezli olarak 6 Şubat 2023
tarihinde kısa aralıklarla meydana gelen büyük depremler yardımlaşma faaliyetlerinin
hem ulusal düzeyde hem de uluslararası düzeyde neden çok iyi birbirine entegre
kurumsal yapıda olması gerektiğini göstermiştir.
Ahiliğin Türk toplumuna bıraktığı en değerli hususlardan biri olarak, piyasaların
düzenleme ve denetleme işinin de tek başına kimsenin halledemeyeceği bir
ekonomik sorun olduğu bütün çıplaklığıyla ortadadır. Hatta denebilir ki, ülkelerin
345
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
gelişmişlik düzeyleri bir anlamda sahip oldukları sağlam, adil ve şeffaf düzenleme
ve denetleme mekanizmalarının varlığı kadardır. 2021 yılı güz aylarından bu yana
yaşanan yüksek enflasyon döneminde firmaların fırsatçı (mark-up) fiyatlama
politikaları ile standartlara uymayan imalat ve ticaret durumları toplumu bezdirmiş
ve öfkelenirmiştir.
Şu çok açık ki, farklı mal ve hizmet piyasasında faaliyet gösteren firmaların pek
çoğunun bu denli yozlaşmış, hiçbir ahlâki temeli olmayan kalite ve fiyat uygulamaları,
bu toplumda yaşayan herkesin İslâmi değerlerle irtibatını sorgulanır hale getirmiştir.
Zira din, söylenen ya da propagandası yapılan bir ideolojiler seti değildir; aksine
yaşanan, uygulanan bir hal tarzıdır (Erdem, 2022a; Erdem, 2022b). Unutmamak
gerekir ki, Ahilik ‘kendisi için uygun bulduğunu başkası için de uygun bulan, kendisi için
uygun bulmadığını başkası için de uygun bulmayan’ erdemli insanların oluşturduğu bir
kurumsal kimliğin adıdır. Bu özveri ruhu yoksa, zaten Ahilik de yoktur. O bakımdan
fütüvvet ruhu sözünün eri olan, adam gibi adam olanların işidir. Adında mündemiç
olan gençlik, delikanlılık, yiğitlik, kardeşlik ve cömertlik gibi yüce manalar da bunu
teyit eder.
Buna benzer bir durumun en canlı örneği, ne yazık ki henüz bir ayını yeni doldurmuş
olan 6 Şubat 2023 depremlerinde yaşanan kalitesiz, standartlara uymadan inşa
edilen inşaatların yol açtığı ağır hasardır. Maalesef 50 bine yakın insanın yaşamını
yitirmesi, 100 binin üzerinde yaralının olması, yok olan şehirler, kasabalar, köyler,
tarihi mekânlar, ekonomik birikimler ve yaşanmışlıklar, ekonominin her alanında
mutlaka uygulanabilir, şeffaf, sorumlulukları ve hesap verilebilirliği içeren, adil ve
denetlenen bağımsız kurumsal yapılara olan ihtiyacı net bir şekilde oraya koymuştur.
Bu konunun hiçbir siyasi mülahazaya kurban edilemeyecek kadar değerli ve hayati
öneme sahip olduğu anlaşılmıştır.
Son olarak, bu mütevazi çalışmayı yeterli görmek elbette mümkün değildir. Ancak,
Ahilik meselesini salt teorik mülahazalarla ve/veya resmi törenlerde anmakla
yetinmeden esas olarak bugüne nasıl uyarlanabileceği üzerine kafa yormak gerekir.
Bunun için kanaatimizce çok disiplinli çalışmalara ihtiyaç olduğunda şüphe yoktur.
Kaynakça
Akgündüz, Ahmed ve Öztürk, Said (1999): Bilinmeyen Osmanlı, Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayınları,
İstanbul.
Aşık Paşazade (2003): Osmanoğullarının Tarihi, Hz. K. Yavuz ve M.A.Y. Saraç, Koç Kültür Sanat Tanıtım,
İstanbul.
Bossert, T. J. (1996). Total quality management in the public sector: An international perspective. Social
Science & Medicine. https://doi.org/10.1016/s0277-9536(96)90157-4
Ceyhun Sezgin, A., & Artık, N. (2015). Toplu Tüketim Yerlerinde Gıda Güvenliği ve HACCP Uygulamaları.
Tourism and Gastronomy Studies, 3(2), 56–62. http://search/yayin/detay/191794
346
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Chiarini, A., Baccarani, C., & Mascherpa, V. (2018). Lean production, Toyota Production System and
Kaizen philosophy: A conceptual analysis from the perspective of Zen Buddhism. TQM Journal, 30(4),
425–438. https://doi.org/10.1108/TQM-12-2017-0178
Erdem, Ekrem (2022a): “Fütüvvet-Ahilik Geleneğinde Ahlâk, Kâmil İnsan ve İktisat Meselesi: Ahiliğin
Dolaylı İş Ahlâkı İlkeleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Sakarya İktisat Dergisi, C. 11(3), ss. 352-373.
Erdem, Ekrem (2022b): “Tasavvuf Geleneğinde Farklı İnsan-ı Kâmil Anlayışları Üzerine Tasavvuf
Edebiyatından Örnekler ve İktisadi Hayata Yansımaları”, Ahi Evran Üniversitesi İİBF Dergisi, C. 6(2),
ss. 1-44.
Erdem, Ekrem (2009): Ahilik, Detay Yayıncılık, Ankara.
Fasıl 12: Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Politikası, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği
Başkanlığı. (2021). https://www.ab.gov.tr/p.php?e=77
Göktaş, M. A. (2019). İstanbul’ da Bazı Gıda İşletmelerinde Hijyenik Kalitenin Saptanması. http://
openaccess.izu.edu.tr/xmlui/handle/20.500.12436/380
Hellman, P., & Liu, Y. (2013). Development of Quality Management Systems: How Have Disruptive
Technological Innovations in Quality Management Affected Organizations? Quality Innovation
Prosperity, 17(1), 104 – 119–104 – 119. https://doi.org/10.12776/qip.v17i1.154
İbn Battuta (2005): Büyük Dünya Seyahatnamesi, Çev. M. Şerif Paşa, Sadeleş. A.M. Güven, Yeni Şafak
Kültür Armağanı, İstanbul.
Lang, J. C., & Ho, A. C. (1997). Trade, national competitiveness and the environment - Part I: The
empirical story. International Journal of Environmental Studies, 53(3), 183–193. https://doi.
org/10.1080/00207239708711124
O’Rourke, J. (2001). Bridgestone/Firestone, Inc. and Ford Motor Company: How a Product Safety Crisis
Ended a Hundred-Year Relationship. Corporate Reputation Review, 4(3), 255–264. https://doi.
org/10.1057/palgrave.crr.1540147
Pauly, J. J., & Hutchison, L. L. (2005). Moral Fables of Public Relations Practice: The Tylenol and Exxon Valdez
Cases. Journal of Mass Media Ethics, 20(4), 231–249. https://doi.org/10.1207/s15327728jmme2004_2
Ross, J. E. (2017). Total quality management: Text, cases, and readings: Third edition. In Total Quality
Management: Text, Cases, and Readings: Third Edition. https://doi.org/10.1201/9780203735466
Warriner, K., & Smal, B. (2014). Microbiological Safety of Sprouted Seeds. The Produce Contamination
Problem, 237–268. https://doi.org/10.1016/b978-0-12-404611-5.00011-7
http://meslekiegitimharitasi.meb.gov.tr/ogrenci.php.
https://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/depremzedelere-yardim-seferberligi,WEQ64LXPfkroXMow6c1hQ/UIOTGUQ91UqLajqVxxNjIA.
https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/stklerin-deprem-bolgesindeki-calismalari-suruyor/2816384#.
https://www.hurriyet.com.tr/gundem/turkiye-tek-yurek-ortak-yayinda-yardim-kampanyasi-42220437.
https://www.milliyet.com.tr/galeri/kim-ne-kadar-bagis-yapti-turkiye-tek-yurek-yardim-kampanyasibagis-yapan-isimler-ve-bagis-miktarlari-6904472/2.
https://www.haberturk.com/omuz-omuza-yardim-kampanyasi-bagis-miktari-ne-kadar-kac-tl-oldu-tffbagis-yapti-mi-kimler-yardim-yapti-3570070-spor/4.
https://www.tarimorman.gov.tr/Konu/1960/efsa.
https://tebd.eu/assets/documents/presentations/SME%20Workshop%2046%20-%20Elazig%20CCI.pdf.
347
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
KOBİ’LER İÇİN BLOK ZİNCİRİ
UYGULAMALARI ve İYİ ÖRNEKLER
Zeki ÖZEN*
Giriş
Satoshi Nakamoto takma adını kullanan anonim birinin veya grubun 2008 yılında
Bitcoin adını verdiği dijital para sistemi hakkında yazdığı makale ile blok zinciri
(blockchain) teknolojisi popüler olmaya başlamıştır (Nakamoto, 2008). Blok zinciri
kısaca herhangi bir içeriğin şifrelenerek ve tek bir yerde değil dağıtık olarak saklandığı
kayıt defteri teknolojisidir (Tübitak Bilgem, 2023).
Amerika Birleşik Devletleri’nde 2007 yılında ipotekli ev (mortgage) sistemine bağlı
patlak veren finansal kriz, kişi ve kurumların merkezi otoriteye olan güvenlerinin
sarsılmasına sebep oldu. Epey bir zamandır çeşitli topluluk ve araştırmacıların
üzerinde çalıştığı “dijital para” kavramı Nakamoto’nun önerdiği blok zincire dayalı
Bitcoin isimli kripto varlık ile somut bir hale büründü ve o yıllardan itibaren çok
sayıda kripto varlığın çıkmasına ön ayak oldu. Bitcoin’in bu denli popüler olmasındaki
sebeplerin başında bir merkez tarafından idare edilmeyişi, işlemlerin anonim olarak
ve şifrelenerek yapılması ve kayıtların bir yerde değil ağa erişen herkeste tutulması
yani şeffaf olması gelmektedir. Esasında kullanıcıları cezbeden bu sebepler Bitcoin’in
değil blok zinciri teknolojisinin özellikleridir.
Çalışmanın bu bölümünde blok zinciri teknolojisinin mimarisi ve türleri
açıklanacaktır. Devamında blok zincirin gelecek potansiyeli, kullanıldığı alanlar ve
özellikle Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler (KOBİ) tarafından geliştirilen veya
KOBİ’lerin kullandığı blok zinciri uygulamalarına örnekler verilecektir. Çalışmanın
son bölümünde KOBİ’lerin blok zinciri kullanımı ve geliştirmesine yönelik öneriler
verilecektir.
Blok Zinciri
Blok zinciri, işlem kayıtlarını birbirine ekli bloklar halinde tutar (Şekil 1) (Özen,
2021b). Bloklar başlık ve gövde kısmından oluşur. İlk blok genesis blok olarak
adlandırılır ve içinde herhangi bir işlem kaydı bulunmaz (Hill vd., 2018). Bloğun
gövdesinde herhangi bir içerik veya transfer kayıt bilgileri yer alabilir. Blok başlığı
ise zaman damgası, blok sürümü, blok gövdesindeki içeriğin şifreli özet kodu (hash
değeri) ve bir önceki bloğun (ana blok) hash değeri gibi bilgileri içerir (Zheng vd.,
*
Dr. Öğr. Üyesi, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yönetim Bilişim Sistemleri Bölümü (İngilizce)
349
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
2017). Blok zincirdeki kayıtların değiştirilemez ve silinemez oluşu bu hash değerleri
ile sağlanır. Her blok bir önceki blok içeriğinin hash değerini tuttuğundan bloklarda
yapılacak bir değişiklik silsile olarak kendinden sonraki tüm blokları etkileyeceğinden
içerikler yani blok içindeki veri ve kayıtlar kesinlikle değiştirilemez.
Herhangi bir kayıt veya transfer bilgisi, şifreleme algoritmaları ile doğrulandıktan
sonra bloğa eklenir. Bu doğrulama işlemine madencilik denir ve ağ içinde bu
doğrulama işini yapan madenciler bulunur. Bir bloğa içerik veya transfer bilgisinin
kaydedilmesi salt çoğunlukla yani ağdaki üyelerin %51’inin doğrulamasıyla sağlanır.
Doğrulanan kayıtlar birikir ve zaman içinde bloklara kaydedilir.
Blok 0
(Genesis Blok)
Şekil 1: Blok zinciri yapısı.
Blok 1
Blok 2
Başlık
Başlık
Blok 0 Hash
Değeri
…
Blok1 İçeriği
Blok 1 Hash
Değeri
…
Blok2 İçeriği
Şekil 1: Blok zinciri yapısı.
Blok zinciri
teknolojisinin
güvenli oluşu
oluşu bloğa
eklenen
içerikiçerik
ve transfer
kayıtlarının
Blok zinciri
teknolojisinin
güvenli
bloğa
eklenen
ve transfer
kayıtlarının
bu kayıt işlemini yapan kişiye özel anahtar (private key) kullanmasıyla sağlanır. Bu
bu kayıt
işlemini
yapan
kişiye bloğa
özel bir
anahtar
(private
kullanmasıyla
Bu
sayede
herhangi
bir kullanıcı
içerik veya
kaydı key)
kendine
ait özel anahtarsağlanır.
ile
ve içeriğin
kendisinebloğa
ait olduğunu
doğrulayan
açık anahtarı
(public
key) da
sayede şifreler
herhangi
bir kullanıcı
bir içerik
veya kaydı
kendine
ait özel
anahtar ile
içeriğe ekler. Böylece şifreli içerik sadece kendisi tarafından okunabilir, bir başkası o
şifreleriçeriği
ve içeriğin
kendisine
olduğunu
açık
(public key) da
asla okuyamaz.
Açık ait
anahtar
sayesindedoğrulayan
de içeriğin kime
ait anahtarı
olduğu doğrulanır.
sayede
inkâr edilemezlik
özelliği
sağlanmış
olurtarafından
(Özen, 2021a).
Bloğa eklenen
içeriğe Bu
ekler.
Böylece
şifreli içerik
sadece
kendisi
okunabilir,
bir başkası o
kayıt veya transfer, ağdaki diğer kullanıcılar tarafından şifreleme algoritmaları ile
içeriği doğrulanır
asla okuyamaz.
Açık anahtar sayesinde de içeriğin kime ait olduğu doğrulanır.
(Kardaş, 2019). Blok kapasitesi kadar işlem sayısına ulaşıldığında blok
Bu sayede
inkâr edilemezlik
olurduyurulur
(Özen, (Tübitak
2021a).Bilgem,
Bloğa eklenen
yapılandırılır,
önceki bloğa özelliği
eklenir vesağlanmış
ağdaki herkese
2023).
kayıt veya transfer, ağdaki diğer kullanıcılar tarafından şifreleme algoritmaları ile
doğrulanır
(Kardaş,
2019). veya
Bloktransfer
kapasitesi
kadar
işlem açık
sayısına
blok
Bloklara
eklenen kayıtlar
işlemleri
kullanıcının
kimlik ulaşıldığında
bilgileriyle
değil
sahip
olduğu
cüzdan
adresi
ile
sağlanır.
Bu
adres
bilgisi
30-40
karakterlik
rakam
yapılandırılır, önceki bloğa eklenir ve ağdaki herkese duyurulur (Tübitak Bilgem,
ve harflerden oluşur. Bu sayede hangi adresin kime ait olduğu belli değildir. Blok
2023). zinciri ağındaki işlemler cüzdan adresleri kullanılarak anonim olarak gerçekleştirilir.
Bloklara
eklenen
kayıtlar
veya transfer
işlemleri
kullanıcının
açık
kimlik
bilgileriyle
Bloklar,
ağdaki
herkes tarafından
erişilebilir
olduğundan
tüm işlemler
şeffaftır.
Tüm
bloklar
ağdaki
herkesle
paylaşıldığından
(dağıtık)
blok
zinciri
teknolojisi
klasik
veri
değil sahip olduğu cüzdan adresi ile sağlanır. Bu adres bilgisi 30-40 karakterlik rakam
tabanı sistemlerinden farklı olarak tek bir merkeze bağlı değildir (merkeziyetsizdir).
ve harflerden
sayede
hangi adresin
kime
ait ait
olduğu
belli temsili
değildir. Blok
Aşağıdakioluşur.
grafikte Bu
merkezî,
merkeziyetsiz
ve dağıtık
yapıya
mimarilerin
verilmiştir
(Şekil
3)
(Vergne,
2020).
Merkezi
yapıların
dezavantajı
tüm
verinin
tek
bir
zinciri ağındaki işlemler cüzdan adresleri kullanılarak anonim olarak gerçekleştirilir.
yerde toplaması sebebiyle tüm kullanıcıların o sistem ve sunucuya bağlı olmasını
Veri şeffaf
olarak paylaşılmaz,
istenen kadarı
talep edenlere
Bloklar,gerektirir.
ağdaki herkes
tarafından
erişilebilirsadece
olduğundan
tüm işlemler
şeffaftır. Tüm
sunulur. Ayrıca sunucu veya sistemde bir sorun olduğunda veri bütünüyle erişilemez
olur. Merkeziyetsiz ve dağıtık sistemlerde ise veri ağdaki herkesle eşzamanlı olarak
paylaşılır. Böylece hem şeffaflık sağlanır hem de veri her an herkes tarafından
erişilebilir olmaktadır. Bu sistemlerde ağdaki
350 bir veya daha fazla eşin/düğümün
(node) yokluğu sistemin işleyişini etkilemez.
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
bloklar ağdaki herkesle paylaşıldığından (dağıtık) blok zinciri teknolojisi klasik veri
tabanı sistemlerinden farklı olarak tek bir merkeze bağlı değildir (merkeziyetsizdir).
Aşağıdaki grafikte merkezî, merkeziyetsiz ve dağıtık yapıya ait mimarilerin temsili
verilmiştir (Şekil 3) (Vergne, 2020). Merkezi yapıların dezavantajı tüm verinin tek
bir yerde toplaması sebebiyle tüm kullanıcıların o sistem ve sunucuya bağlı olmasını
gerektirir. Veri şeffaf olarak paylaşılmaz, sadece istenen kadarı talep edenlere sunulur.
Ayrıca sunucu veya sistemde bir sorun olduğunda veri bütünüyle erişilemez olur.
Merkeziyetsiz ve dağıtık sistemlerde ise veri ağdaki herkesle eşzamanlı olarak paylaşılır.
Böylece hem şeffaflık sağlanır hem de veri her an herkes tarafından erişilebilir
olmaktadır. Bu sistemlerde ağdaki bir veya daha fazla eşin/düğümün (node) yokluğu
sistemin işleyişini etkilemez.
Şekil 2: Merkezi, merkeziyetsiz ve dağıtık yapı mimarileri
Şekil 2: Merkezi, merkeziyetsiz ve dağıtık yapı mimarileri
Blok zinciri teknolojisinde blok ve kayıtlar ağa dahil olan herkesle paylaşıldığı gibi
Blok zinciri teknolojisinde
blok
ve kayıtlar
ağa dahil
olan herkesle
paylaşıldığı
kimi
kimi blok zinciri
türlerinde
ağa sadece
izinli kullanıcılar
erişebilir.
Aşağıdakigibi
grafikte
blok zinciriağa
türleri
temsilizinli
edilmiştir
(Şekil 4) erişebilir.
(Fields, 2022).
Genel blok
zinciri blok
en
blok zinciri türlerinde
sadece
kullanıcılar
Aşağıdaki
grafikte
yaygın olarak kullanılan türdür, ağa her isteyen dahil olabilir ve dolayısıyla ağdaki
zinciri türleri bloklara
temsil edilmiştir
(Şekil 4) (Fields, 2022). Genel blok zinciri en yaygın
ve blok içeriklerine erişebilir. Özel blok zinciri türünde ise ağ, tek bir düğüm
tarafından
kontrol
edilir
ve blok
zinciri
ağına sadece
yetkili düğümün
verdiğive
olarak kullanılan
türdür,
ağa her
isteyen
dahil
olabilir
ve dolayısıyla
ağdakiizin
bloklara
kullanıcılar dahil olabilir. Bir üretici ve buna bağlı dağıtıcılar için bu blok zinciri türü
blok içeriklerine
erişebilir. Özel blok zinciri türünde ise ağ, tek bir düğüm tarafından
idealdir. Bu sayede işletme veya kuruma özgü veri, o işletme veya kuruma bağlı
kontrol edilir iştirakler
ve blokvezinciri
ağınailesadece
yetkili
düğümün
izinzinciri
verdiği
kullanıcılar
kullanıcılar
paylaşılır.
Yarı özel
(hibrit) blok
türü ise
genel ve
özel
blok
zinciri
türünün
özelliklerini
yansıtır.
Konsorsiyum
blok
zinciri
türünde
ağ
dahil olabilir. Bir üretici ve buna bağlı dağıtıcılar için bu blok zinciri türü idealdir.
birkaç düğüm tarafından kontrol edilir, ağa erişim izinlidir, herkese açık değildir.
Bu sayede işletme
veya kuruma
özgükamu-özel
veri, o işletme
veya kuruma
iştirakler
Konsorsiyum
blok zinciri,
veya kamu-Sivil
Soplum bağlı
Kuruluşları
(STK)ve
arasında
veya
birkaç
özel
işletme
arasında
eşgüdümlü
veri
paylaşımı
amacıyla
kullanıcılar ile paylaşılır. Yarı özel (hibrit) blok zinciri türü ise genel ve özel blok zinciri
kullanılabilir.
türünün özelliklerini yansıtır. Konsorsiyum blok zinciri türünde ağ birkaç düğüm
tarafından kontrol edilir, ağa erişim izinlidir, herkese açık değildir. Konsorsiyum blok
zinciri, kamu-özel veya kamu-Sivil Soplum Kuruluşları (STK) arasında veya birkaç
özel işletme arasında eşgüdümlü veri paylaşımı amacıyla kullanılabilir.
351
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Şekil 3: Blok Zinciri Türleri
Şekil 3: Blok Zinciri Türleri
Blok zinciri, pek çok sektörde geliştirilen bağımsız uygulamalar veya veri erişimi
3: Blok
Zinciri
BlokŞekil
zinciri,
pek
çokTürleri
sektörde kullanılmaktadır.
geliştirilen bağımsız
veyagöre
veri erişimi
sağlayan
servisler
aracılığıyla
Aşağıdakiuygulamalar
grafikte sektörlere
tercih
edilen blok
zinciri türleri
ve uygulama-servis Aşağıdaki
kullanımları verilmiştir
(Sultan
sağlayan
servisler
aracılığıyla
kullanılmaktadır.
grafikte
sektörlere
göre
Blok
vd.,zinciri,
2018). pek çok sektörde geliştirilen bağımsız uygulamalar veya veri erişimi
sağlayan
servisler
aracılığıyla
kullanılmaktadır.
Aşağıdaki
grafikte
sektörlere
göre
tercih edilen blok zinciri türleri ve uygulama-servis kullanımları verilmiştir (Sultan
tercih edilen blok zinciri türleri ve uygulama-servis kullanımları verilmiştir (Sultan
vd., 2018).
vd., 2018).
• Oyu n Se kt ö rü
Genel
Blok Zinciri Kapsamı
Blok Zinciri Kapsamı
Genel
•
Özel
•
• Sa h ip lik
e•-DeEne
vle trji
• Sa h•ip likİt ib a r
•
•
Ele kt ro nik Oyla m a
Pa yla ş ım• Oyu n Se kt ö rü
• Em la kç ılık
• nom
Ele ktisro
Eko
i nik Oyla m a
• Pa yla ş ım
Fin a n s
• Em la kç ılık
Eko nom is i
• Ot o m o t iv
• İt ib a r
• m Fin
ns
• Sa ğ lık Hiz
e t lea ri
• Te d a rik Zin c iri
• Ot o m o t iv
• Sig o rt a c ılık
• Sa ğ lık Hiz m e t le ri
• d aKrip
o c iri Va rlık
• Te
rik tZin
• Kâ r Pa yla ş ım ı
( ICO)
• Sig o rt a c ılık
• Krip t o
Va rlık
• Kâ r Pa yla ş ım ı
( ICO) Uygulama
Servis
•
Özel
e -De vle t
Ene rji
Servis
•
Blok Zinciri Erişimi
Uygulama
Blok Zinciri Erişimi
Şekil 4: Blok zinciri Erişim ve Kapsam Matrisi
Şekil 4: Blok zinciriŞekil
Erişim
Kapsam
Matrisi
4:ve
Blok
zinciri
Erişim ve Kapsam Matrisi
Gartner araştırma şirketinin 2017-2030 yılları arasında blok zinciri araştırmasında
blok zincirin küresel ölçekte ekonomik katma değerinin 2025 yılına kadar 176 milyar
doların biraz üzerine çıkacağını ve 2030 yılına kadar yaklaşık 3.1 trilyon dolara
352
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Gartner araştırma şirketinin 2017-2030 yılları arasında blok zinciri araştırmasında
blok zincirin
küresel ölçekte
ekonomik
değerinin
2025Rapor,
yılına kadar
milyar
ulaşabileceğini
öngörmüştür
(Ganne,
2018;katma
Gartner,
2019).
blok 176
zinciri
doların
biraz
üzerine
çıkacağını
ve
2030
yılına
kadar
yaklaşık
3.1
trilyon
uygulamalarının gelişimini ve erişeceği ticari değeri üç faz halinde ele almıştır. dolara
İlk
ulaşabileceğini öngörmüştür (Ganne, 2018; Gartner, 2019). Rapor, blok zinciri
evre olanuygulamalarının
2018-2021 yılları
arasında
blok
zinciri
teknolojisine
yoğun
ilgi
kaynaklı
gelişimini ve erişeceği ticari değeri üç faz halinde ele almıştır. İlk
olarak çok
sayıda
katma
değerlerinin
az olduğunu
evre
olanuygulama
2018-2021geliştirildiğini
yılları arasındafakat
blokticarî
zinciri
teknolojisine
yoğun
ilgi kaynaklı
olarak
çok
sayıda
uygulama
geliştirildiğini
fakat
ticarî
katma
değerlerinin
göstermektedir. İkinci fazda 2022-2026 yıllarında daha büyük yatırımlarla daha az
olduğunu göstermektedir. İkinci fazda 2022-2026 yıllarında daha büyük yatırımlarla
başarılı uygulamaların geliştirileceğini, son fazda ise 2027-2030 yılları arasında blok
daha başarılı uygulamaların geliştirileceğini, son fazda ise 2027-2030 yılları arasında
zinciri uygulamalarının
ekonomikekonomik
katma değerlerinin
3 trilyon
dolara
ulaşacağını
blok zinciri uygulamalarının
katma değerlerinin
3 trilyon
dolara
ulaşacağını
öngörmüştür.
öngörmüştür.
Şekil 5: Blok Zinciri Ticarî Değer Tahmini
Şekil 5: Blok Zinciri Ticarî Değer Tahmini
Türkiye’de KOBİ’ler ve Ekonomideki Payı
Türkiye’de KOBİ’ler ve Ekonomideki Payı
31782 sayılı ve 18 Mart 2022 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan yönetmeliğe göre
31782 sayılı
ve 18 Mart 2022 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan yönetmeliğe göre
KOBİ’ler 250 kişiden az çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı ya da malî
KOBİ’lerbilançosu
250 kişiden
çalışan lirayı
istihdam
eden ve
yıllıkişletme,
net satışküçük
hasılatı
ya da ve
malîorta
250azmilyon
aşmayan
mikro
işletme
olarak sınıflandırılan
ekonomik
birimlerve
olarak
tanımlanmıştır.
bilançosubüyüklükteki
250 milyonişletme
lirayı aşmayan
mikro işletme,
küçük işletme
orta büyüklükteki
işletme olarak sınıflandırılan ekonomik birimler olarak tanımlanmıştır.
TÜİK tarafından 26 Aralık 2022 tarihinde yayımlanan rapora göre ülkemizde 2021
yılında yapılan
toplam
ihracatın
%30,4’ü
KOBİ’ler
tarafından
gerçekleştirilmiştir
TÜİK tarafından
26 Aralık
2022
tarihinde
yayımlanan
rapora
göre ülkemizde
2021
(TÜİK,
2022).
Aynı
raporda
sanayi
ve
hizmet
sektörlerinde
faaliyet
gösteren
3
milyon
yılında yapılan toplam ihracatın %30,4’ü KOBİ’ler tarafından gerçekleştirilmiştir
(TÜİK, 2022). Aynı raporda sanayi ve hizmet sektörlerinde faaliyet gösteren 3 milyon
353
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
568 bin girişimin KOBİ sınıfına girdiğini, toplam istihdamın %71’ini KOBİ’lerin
oluşturduğunu, personel maliyetinin %48,3’ünü, cironun %44’ünü, üretim değerinin
%37,3’ünü ve faktör maliyetiyle katma değerin %35,5’inin KOBİ’ler tarafından
üretildiğini belirtmektedir.
Blok Zinciri Uygulamalarının Kullanılabileceği Sektörler
Blok zincirin klasik veri tabanlarından farklı olarak veriyi şifreli bir şekilde, birçok
noktada dağıtık olarak yani merkeziyetsiz bir şekilde saklaması ve veriye şeffaf erişim
sunması, verinin değiştirilememesi ve inkâr edilememesi gibi avantajları çeşitli
alanlarda faaliyet gösteren işletmelere yeni olanaklar sunmaktadır. KOBİ’ler bu
sayılan özelliklerin tamamı olmasa bile herhangi birine dayalı katma değeri yüksek
uygulamalar geliştirebilir veya mevcut uygulamalar sayesinde bu özelliklerden
faydalanabilirler. Blok zinciri uygulamaları işletmelere hız, maliyetlerde azalma,
verimde artış, şeffaflık ve veri güvenliği sağlarlar.
Örneğin blok zinciri teknolojisi ile fatura ve ödeme işlemleri daha güvenli ve hızlı
yapılabilir. Böylece dolandırıcılık riski de azaltılabilir. Tedarik zinciri yönetimi ve
lojistik alanlarında ürünün veya hizmetin her aşaması Nesnelerin İnterneti (Internet
of Things - IoT) ve Radyo Frekansı ile Tanımlama (Radio-Frequency Identification RFID) teknolojisi cihazlarıyla kaydedilebilir, izlenebilir, doğrulaması yapılabilir,
sevkiyat ve teslimat durumları izlenebilir ve bu veri paydaşlar arasında güvenli bir
şekilde paylaşılabilir.
Blok zinciri teknolojisinin bir diğer uygulama alanı ise akıllı sözleşmelerdir. Akıllı
sözleşmeler, koşulların sağlanmasına bağlı olarak blok zinciri ağında çalışan
programlardır. Buna dayalı olarak işletmeler hem kendi aralarında hem ürün takibi
gibi konularda akıllı sözleşmeleri kullanabilirler.
Blok zincirinde verinin şifreli olarak güvenli bir şekilde tutulması, işletme verisinin
blok zinciri ağında saklanmasını sağlayabilir. Böylece işletmeler örneğin müşteri
verisini, bilanço tutarlarını başkalarının eline geçme riski olmadan kendi özel blok
zinciri ağlarında saklayabilirler.
KOBİ’ler özel, yarı özel veya konsorsiyum tipi blok zinciri ağları kullanan büyük
işletmelerin tedarik ağlarına dahil olabilir ve ticaret hacimlerini artırabilirler.
KOBİ’lerin Kullandığı Blok Zinciri Uygulama Örnekleri
2006 yılında faaliyete geçen İtalya menşeili KOBİ olan Certilogo, ürün doğrulama
platformu için blok zinciri ve diğer tamamlayıcı teknolojileri kullanmaktadır
(Certilogo.com, 2023). Moda ve lüks ürünlerin kimlik doğrulamasında uzmanlaşan
şirket, dünya çapında 100’den fazla markayla ortaklık yapmaktadır. Başlangıçta kimlik
doğrulama çözümü için yapay zekâ kullanımına odaklanan şirket, 2018’de IoT üzerine
354
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
çalışan bir blok zinciri girişimi satın almış ve bu teknolojiyi hizmetine dahil etmiştir.
Certilogo blok zinciri uygulamasıyla markalara RFID etiketi, karekod (QR kodu) ve
seri numarası gibi blok zincirinde depolanan ürün bilgileri ile çeşitli kimlik doğrulama
araçları sunmaktadır. Uygulama sayesinde bir ürünün orijinalliği ve el değiştirmesi,
ürünün ömrü boyunca birçok kez doğrulanabilmekte ve bu da markaların ürünlerinin
dağıtımını takip etmesine olanak sağlamaktadır. Ek olarak, sahte bir etiketin tespit
edilmesi durumunda Certilogo, müşterilerin şikâyette bulunması ve satın alma
işlemlerinin geri ödemesini talep etmeleri için kullanabilecekleri ücretsiz bir rapor
sağlamaktadır (Interreg Europe, 2021).
Avrupa Birliği, Avrupa KOBİ’lerinde blok zinciri ve dağıtık defter teknolojilerini
teşvik etmek için Horizon 2020 projesi geliştirmiş ve bu kapsamda 43 projeye
toplamda 172 milyon Euro fon sağlamıştır. Geliştirilen proje örnekleri 2021 tarihli
Avrupa Birliği komisyonu tarafından yayımlanan “Blok Zinciri Pratikleri - Avrupa
KOBİ’lerinde Blok Zinciri ve Dağıtık Defter Teknolojilerinin Teşvik Edilmesi” isimli
raporda tanıtılmıştır (Peeters, 2021). Raporda aşağıda desteklenen blok zinciri
uygulamalarına yer verilmiştir.
İspanya menşeili KOBİ olan Vestigia, çilek ve domates gibi bahçecilik ürünlerinin su
ayak izini değerlendiren bir sertifika blok zinciri sistemi oluşturmuştur. Özel olarak
tasarlanmış IoT cihazları üretim sırasında tüketilen su miktarı gibi ilgili bilgileri
toplamakta ve bu veri daha sonra bir blok zincirinde saklanmaktadır. Geliştirilen blok
zinciri uygulaması tüm tedarik zincirinin görünürlüğünü, izlenebilirliğini ve güvenini
sağlamaktadır. Bu sistem, tüm paydaşların ürünün gerçek su kullanımını doğru bir
şekilde izlemesini sağlar. Bu şekilde, perakendeciler ve tüketiciler daha sürdürülebilir
seçimler yapabilmektedir (Peeters, 2021; vestigia.com, 2023).
Kedeon, soğuk zincir teslimatlarının doğrulanabilir gerçek zamanlı izlenmesine izin
veren bir girişimdir. Verilerin blok zinciri kaydı, verilerin doğrulanabilirliğini ve ihlal
durumunda sorumluluğun kanıtlanmasını sağlar. Uygulama ile tüketiciler teslimat
hizmetini gerçek zamanlı olarak izleyebilmektedir. Uygulama yüzlerce et, balık ve
bakkal sevkiyatını takip ederek beş KOBİ’de çözümünün pilot uygulamasını yapmıştır
(kedeon.com, 2023; Peeters, 2021).
İspanya menşeili Motoblockchain blok zinciri platformu, herhangi bir motosikletin
geçmişi, menşei, bakımı ve modifikasyonları ile ilgili tüm bilgileri blok zinciri ağında
değiştirilemez bir şekilde saklar. Böylece motosikletin güvenilir bir geçmişini oluşturur
ve motosikletin yeniden satış değerini artırır (Peeters, 2021). Motoblockchain
platformunun en önemli özelliklerinden birisi de kayıp veya çalıntı motosikletlerin
tespitini sağlaması ve satışını engellemesidir (Motoblockchain.com, 2023).
AgUnity, çiftçiden tüketiciye verimli dijital tedarik zincirleri oluşturmak için blok
zinciri tabanlı uygulama geliştirmiştir. Uygulama özellikle Afrikalı çiftçilerin
355
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
kooperatiflere, pazara ve finansmana erişimini kolaylaştırmaktadır (AgUnity, 2023).
Blok zinciri tabanlı uygulama, çiftçilerin ürünlerinin değerini belirlenmesine yardımcı
olmakta ve ürünlerini gerçek ederine pazara sunabilmesini sağlamaktadır. Uygulama,
düşük dijital okur-yazarlığa sahip kesimin kolay kullanabileceği şekilde tasarlanmıştır.
Çiftçiler çevrimdışı olduğunda uygulama veriyi önbellekte depolamakta ve çevrimiçi
olduklarında ağa sunmaktadır.
İngiltere merkezli deniz taşımacılığında sigortacılık hizmetleri sunan Insurwave,
sigorta poliçelerini dağıtık defter teknolojisi olan blok zincire taşıyarak müşterilerinin
sigorta poliçelerinin güncel haline daha hızlı erişimini sağlamakta ve sigortacılık
süreçlerini daha şeffaf hale getirmektedir (Insurwave, 2023).
Burada sayılanlara ilave olarak emlak sektöründe kullanılan çok sayıda blok zinciri
uygulaması geliştirilmiştir. Gayrimenkul blok zincirleri ev, muhit ve fiyat bilgilerini
blok zincirde tutarak alıcıların, satıcıların ve yatırımcıların birbirleriyle etkileşime
girmelerine ve mülkler hakkında bilgi edinmelerine olanak sağlamaktadır (Urwin,
2023). Gayrimenkul blok zincirleri, sözleşme süreçlerini hızlandırmakta, zamandan
tasarruf sağlamakta, maliyetleri düşürmekte, alıcı-satıcı ve yatırımcılar arasındaki
güveni ve şeffaflığı sağlamaktadır.
Sonuçlar ve Tartışma
Blok zincirin küresel ekonomiye 2030 yılına kadar 3 Trilyon dolar katma değer
sağlayacağı göz önüne alındığında ülkemizde işletmelerin bu teknolojiden istifade
edebilmeleri için öncelikle yüksek hızda internet erişimine sahip olmaları ve dijital
dönüşüme geçmeleri gerekmektedir.
Ülkemizdeki istihdamın %71’ini oluşturan ve ihracatın %30,4’ünü gerçekleştiren
KOBİ’ler ülke ekonomisinin ana omurgasını oluşturmaktadır. Blok zinciri birçok
sektörde çeşitli amaçlar için kullanılmaktadır. Fakat KOBİ’lere yönelik çok sayıda
uygulama örneği veya servis mevcut değildir. Bu sebeple KOBİ’ler için blok zinciri
tabanlı uygulamalar büyük bir potansiyel taşımaktadır.
Blok zincirin genel, özel, hibrit ve konsorsiyum gibi tipleri olmakla birlikte KOBİ’lerin
kullanımı için özellikle yarı-özel ve konsorsiyum tipinde blok zinciri türleri tercih
edilebilir. Tek seferde yüksek kullanıma erişebilmek için KOBİ’lerin bağlı olduğu
sendika ve odaların blok zinciri tabanlı uygulamalar geliştirip üyelerinin kullanıma
sunması önerilebilir. Bu sayede blok zinciri teknolojisinin KOBİ’ler arasında
bilinirliği artar ve çeşitli sektörlerde yenilikçi iş fikirleriyle blok zinciri uygulamaları
geliştirilebilir.
Mevcut blok zinciri uygulamaları arasında IoT, RFID sistemlerini kapsayan
uygulamaların büyük potansiyelde olduğu değerlendirilmektedir.
356
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Blok zinciri uygulamaları kullanabilmeleri için işletmelerin yüksek bant genişliğinde
internet erişimine sahip olmaları ve dijital okur-yazarlık seviyelerinin artırılmasına
yönelik çalışmalara hız verilmelidir. Böylelikle blok zinciri alanında daha fazla sayıda
KOBİ uygulama geliştirebilir, kullanabilir ve hem ülke içi hem de küresel ekonomideki
payı daha da artırılabilir.
Kaynakça
AgUnity. (2023). Supply Chain Application on the Blockchain for Rural Farmers Around the World | AgUnity.
https://www.agunity.com/
Certilogo.com. (2023). Certilogo: Connecting Products with People for Brands. https://www.certilogo.com/
Fields, N. (2022). 4 Types of Blockchain Technology Explained. Komodo Academy | En. https://
komodoplatform.com/en/academy/blockchain-technology-types/
Ganne, E. (2018). Can blockchain revolutionize international trade? World Trade Organization. https://
www.wto.org/english/res_e/booksp_e/blockchainrev18_e.pdf
Gartner. (2019). Document Purchase Registration: Forecast: Blockchain Business Value, Worldwide, 20172030 | Gartner. https://www.gartner.com/guest/purchase/registration?resId=3627117
Hill, B., Chopra, S., & Valencourt, P. (2018). Blockchain Quick Reference: A guide to exploring decentralized
blockchain application development. Packt Publishing Ltd.
Insurwave. (2023). Insurwave: Blockchain-enabled marine insurance. https://www.ey.com/en_gl/insurance/
blockchain-marine-insurance
Interreg Europe. (2021, Temmuz 30). How can blockchain help SMEs? Interreg Europe. https://
projects2014-2020.interregeurope.eu/scaleup/news/news-article/12756/how-can-blockchain-helpsmes/
Kardaş, S. (2019). Blokzincir Teknolojisi: Uzlaşma Protokolleri. Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi
Mühendislik Dergisi, 10(2), Article 2. https://doi.org/10.24012/dumf.426805
kedeon.com. (2023). Gather and leverage data from your supply chain. https://kedeon.com
Motoblockchain.com. (2023). MotoBlockChain. La Identidad digital de tu Moto. https://motoblockchain.
net/
Nakamoto, S. (2008). Bitcoin: A peer-to-peer electronic cash system. https://bitcoin.org/bitcoin.pdf
Özen, Z. (2021a). Güncel Bilişim Teknolojileri. İçinde N. Bozbuğa & S. Gülseçen (Ed.), Tıp Bilişimi (ss. 335349). Istanbul University Press. https://iupress.istanbul.edu.tr/tr/book/tip-bilisimi/chapter/guncelbilisim-teknolojileri
Özen, Z. (2021b). Blockchain applications in the COVID-19 era. Içinde Ş. Omeraki Çekirdekci, Ö. İngün
Karkış, & S. Gönültaş (Ed.), Interdisciplinary Perspectives on the Threat and Impact of Pandemics (ss.
305-319). IGI Global. https://www.igi-global.com/chapter/blockchain-applications-in-the-covid-19era/291925
Peeters, R. (2021). Blockchain in Practice Promoting (Promoting Blockchain and DLTs in European SMEs).
https://eismea.ec.europa.eu/system/files/2021-09/INNOSUP%20Blockchain%20in%20Practice.pdf
Sultan, K., Ruhi, U., & Lakhani, R. (2018). Conceptualizing Blockchains: Characteristics & Applications.
Içinde M. B. Nunes, P. Isaias, & P. Powell (Ed.), Proceedings of the IADIS International Conference
Information Systems 2018 (ss. 49-57).
Tübitak Bilgem. (2023). Blokzincir Teknolojileri | TÜBİTAK BİLGEM - Blokzincir Araştırma Laboratuvarı.
https://blokzincir.bilgem.tubitak.gov.tr/blokzincir-teknolojileri/
TÜİK. (2022). Küçük ve Orta Büyüklükteki Girişim İstatistikleri, 2021. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/
Index?p=Kucuk-ve-Orta-Buyuklukteki-Girisim-Istatistikleri-2021-45685
357
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Urwin, M. (2023). Blockchain in Real Estate: 17 Companies to Know 2023 | Built In. https://builtin.com/
blockchain/blockchain-real-estate-companies
Vergne, J. (2020). Decentralized vs. Distributed Organization: Blockchain, Machine Learning and
the Future of the Digital Platform. Organization Theory, 1(4), 2631787720977052. https://doi.
org/10.1177/2631787720977052
vestigia.com. (2023). Vestigia. Vestigia. https://www.vestigia.io/en/
Zheng, Z., Xie, S., Dai, H., Chen, X., & Wang, H. (2017). An Overview of Blockchain Technology:
Architecture, Consensus, and Future Trends. 2017 IEEE International Congress on Big Data (BigData
Congress), 557-564. https://doi.org/10.1109/BigDataCongress.2017.85
358
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
KÜRESEL, BÖLGESEL ve YEREL
FIRSATLAR ve ZORLUKLAR
İKTİSADİ HAYATA AHİLİK
PERSPEKTİFİNDEN BAKIŞ –
GİRİŞİM SERMAYESİ YATIRIM FONU
ÖRNEĞİ
Ömer EMEÇ*
Yavuz Selim İŞLEYEN**
1. GİRİŞ
Neoliberal anlayışın temel ilkeleri eşitsizlikleri çoğaltan etmenlerdendir. Devleti
etkisizleştirmenin rekabeti artıracağı ve piyasaların kendini dengeye getireceği,
neoliberal politikaların temel ilkesini oluşturmaktadır. Ancak bu durumda büyük
firmaların küçük firmaların erişemediği finansmana erişmesi ve piyasayı önemli
oranda büyük firmaların yönetmesi kaçınılmaz olmuştur. Ayrıca kâr maksimizasyonu
için gider optimizasyonu ve gelirin artırılması gerekmektedir. Gelirlerin artışı yılın
her döneminde olabileceği gibi personel giderleri yılda bir kez belirlenmektedir.
Çalışan ücretlerinin yıl içinde enflasyon kaynaklı reel anlamda düşmesiyle kaybolan
servet, sermaye sahibinin gelirine dahil edilerek kâr maksimizasyonuna katkı
sağlamaktadır. Dolayısıyla çalışan ücretinin artması ve sermaye sahibinin gelirinin
artması aynı oranda olmamakta ve bu durum eşitsizliği artırmaktadır. (Özdinçer
2019, 25) Küreselleşen finans sistemi ekonomik anlamda eşitsizlik ve borçluluğa
sebep olarak krizlerin önünü açmaktadır. Ahilik prensiplerine bağlı kalınması halinde
risk paylaşımının yapılması borçluluğu ve eşitsizliği azaltarak ekonomik kalkınmayı
sağlayacaktır.
2. BORCA DAYALI FİNANS SİSTEMİ VE ZORLUKLARI
a. Eşitsizlik
Günümüz finansal sistemi kuruluşundan beri birçok tartışmalara gebe olmaktadır.
Kapitalist sistem olarak adlandırabileceğimiz finansal sistem, düzenli aralıklarla
*
Dr., Albaraka Türk Başekonomisti ve Strateji ve Dönüşümden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı, İstanbul
Medipol Üniversitesi Öğretim Görevlisi
** Marmara Üniversitesi, Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü, Bankacılık Doktora Öğrencisi
359
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
ülkelerin kriz yaşamasının ve dünyadaki eşitsizliğin giderek artmasının sebebi olarak
gösterilmektedir. Özellikle sınıflar arasındaki çatışmalar, istikrarsızlığı artırırken
krizlerin kapısını aralamaktadır. Bu durumu Adam Smith Ulusların Zenginliği
kitabında kişisel çıkarın insanın doğasından gelen bir dürtü olduğunu ifade eder ve
bu dürtünün diğer insanların aleyhine de olsa insanların temel çalışma içgüdüsü gibi
hareket ettiğini ifade eder. Adam Smith burada insanın yüce amacına iktisadi ilerleme
ve refah olarak işaret etmektedir. Smith eleştirmenlerinden Polanyi ise yüce amacın
barış ve özgürlük olduğu hususunu öne çıkarmaktadır. (Pieters 2016, 80)
Kapitalizmin en büyük problemi eşitsizliği artırması, toplumsal sınıf çatışmasını
ve ekonomik sınıf çatışmasını desteklemesi olarak öne çıkmaktadır. Bu durumun
yansımasını dünyanın en zengin %1’inin ulaştığı imkânları ve yeterli suya, gıdaya
ulaşamayan insan sayısıyla kıyasladığımızda eşitsizlik başlığı altında görmekteyiz.
Günümüz finansal sistemi, ahilikteki risk paylaşımı ve ortak girişim yerine risk ve
borç transferiyle kendini sürdürmektedir. Bunun en büyük örneğini piyasalar 2008
finansal krizinde yaşamıştır. 2008’de ABD’de riski sürekli başkasına yönlendiren
yatırımcıların ödeyemeyeceği bir borcun altına girmesi ve tüm risklerin başkasına
devredildiği piyasalarda bir kriz meydana gelmiştir. Bu durum 1929’daki Büyük
Buhran’dan itibaren dünyanın karşı karşıya kaldığı en büyük kriz olarak önümüze
çıkmıştır. Mortgage ödemelerinden başlayan kriz, yatırım bankalarını, mevduat
bankalarını, diğer sektörleri, kamu bütçelerini ve hane halkını olumsuz etkilemiştir.
Finansal sistemin sahip olduğu büyüklük, borca dayalı, ortak girişimin az olduğu,
türev ürünlerin hacminin ulaştığı büyüklük gibi eksiklikler birçok probleme yol
açarken krizlerin de ana sebebini oluşturmaktadır.
Örneğin eşitsizlik hususu kapitalizmin kendini küllerinden doğurduğu bir kavram
olarak ortaya çıkmaktadır. Piketty eşitsizliğin tanımını “R>G” olarak yapmıştır.
Buradaki R sermaye getirisini temsil ederken G ekonominin getirisini yani büyümesini
temsil etmektedir. Yani sermayenin getirisi toplam ekonominin büyümesinden daha
fazla büyüyorsa servetin sahibi diğer kesimlerin gelirinden daha yüksek seviyede (daha
hızlı) büyümektedir ve bu da gelir adaletsizliğini meydana getirmektedir. Sermaye
sahiplerinin de kapitalist finansal sistemi yönettiği düşüncesinden hareketle bu
formül kapitalizmin temel yapıtaşı haline gelmiştir. “The rate of Return on Everything”
çalışmasının sonuçları da Piketty’nin sonuçlarıyla uyumlu hale gelmiştir. Yalnızca 1.
Dünya Savaşı ve 2. Dünya Savaşı dönemlerinde sermayenin getirisi düşerken diğer
dönemlerde sermayenin getirisi ekonomik büyümeden daha fazla olmuştur.
360
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Grafik 1: Sermaye Getirisi vs Reel GSYH Büyümesi (%)
Kaynak: (Jorda, et al. 2017, 52)
Grafik 2: Gelir Dağılımı, Küresel Gelirden Alınan Pay (%)
Kaynak: (Alvaredo, et al. 2018, 13)
Yukarıdaki grafikte de bir başka eşitsizlik göstergesi sunulmaktadır. Dünyanın toplam
gelirinden en zengin %1’in aldığı pay 1980’li yıllarda %15-16 seviyesindeyken 2015’e
geldiğimizde %21’e yükselmiştir. En fakir %50’nin aldığı pay ise %7-8’lerden %9’a
yükselmiştir. Rakamlara dökmemiz gerekirse 2015 yılında dünyanın 7,3 milyar
kişilik nüfusa sahip olduğunu düşünelim. En zengin 73 milyon kişinin aldığı pay 3,6
milyar kişinin aldığı payın iki katından daha yüksektir. Bu durum eşitsizliğin artışını
göstermektedir.
Ayrıca, gelir eşitsizliği ile krizler arasında karşılıklı bir döngüsel etkileşim söz
konusudur. Kriz ortamları gelir adaletsizliği neticesinde ortaya çıkabileceği gibi,
361
Ayrıca, gelir eşitsizliği ile krizler arasında karşılıklı bir döngüsel etkileşim söz
konusudur. Kriz ortamları gelir adaletsizliği neticesinde ortaya çıkabileceği gibi, kriz
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. eşitsizliğini
Yüzyılda Yiğitlik,
Ahilik ve Dirlik”
ortamlarının oluşması da gelir
derinleştirebilmektedir.
Olası kriz
ortamlarında yatırım yapmaktan kaçınan sermaye sahipleri, istihdamı düşürmekte,
kriz ortamlarının
da gelir
eşitsizliğini
derinleştirebilmektedir.
kriz
işsizliğin
artması haneoluşması
halkı gelirlerini
azaltmakta,
bu yönüyle
toplam tüketim ve Olası
en
ortamlarında
yatırım
yapmaktan Diğer
kaçınan
sermaye
sahipleri,
istihdamı
düşürmekte,
nihayetinde
toplam
talep düşmektedir.
yandan
dünyada
büyük fon
sahibi zengin
işsizliğin artması hane halkı gelirlerini azaltmakta, bu yönüyle toplam tüketim
ve en nihayetinde toplam talep düşmektedir. Diğer yandan dünyada büyük fon
hızlı büyümesi eşitsizliği arttırmaktadır. Aradaki makas açıldıkça geride kalan daha az
sahibi zengin kesimlerin belli bir servet eşiğini aştıktan sonra servetin ekonominin
tüketmekte,
az hızlı
tükettikçe
de üretim
ve büyüme
rakamları aşağıya
gelmekte
genelindendaha
daha
büyümesi
eşitsizliği
arttırmaktadır.
Aradaki
makasveaçıldıkça
kriz
oluşmaktadır.
Dolayısıyla
krizler ile
gelirazuçurumları
karşılıklı
bir döngü
geride
kalan daha
az tüketmekte,
daha
tükettikçearasında
de üretim
ve büyüme
rakamları
aşağıya
gelmekte
ve
kriz
oluşmaktadır.
Dolayısıyla
krizler
ile
gelir
uçurumları
işlemektedir. Küresel piyasa ekonomisi, serveti elinde tutan kesimin
arasında karşılıklı bir döngü işlemektedir. Küresel piyasa ekonomisi, serveti elinde
harcayabileceğinden çok daha fazlasını biriktirebilmesinin önünü açmıştır. Bu
tutan kesimin harcayabileceğinden çok daha fazlasını biriktirebilmesinin önünü
döngüde
para,
temel
ihtiyaçlarını
karşılamak
için
harcayanlardan,
açmıştır. Bu döngüde para, temel ihtiyaçlarını karşılamak için harcayanlardan,
harcayabileceklerinden
çok çok
dahadaha
fazlasını
biriktiren
zenginzengin
kesimekesime
akmıştır.
(Stiglitz,(Stiglitz,
harcayabileceklerinden
fazlasını
biriktiren
akmıştır.
2017,
s. s.
66-69)
2017,
66-69)
kesimlerin belli bir servet eşiğini aştıktan sonra servetin ekonominin genelinden daha
Ekonomik eşitsizliğin yanı sıra temel insani ihtiyaçlara ulaşım açısından da birtakım
Ekonomik eşitsizliğin yanı sıra temel insani ihtiyaçlara ulaşım açısından da
eşitsizlikler
mevcuttur. mevcuttur.
Özellikle 2020
yılı 2020
içerisinde
başlayanbaşlayan
COVID-19
birtakım eşitsizlikler
Özellikle
yılı içerisinde
COVID-19
pandemisinde
COVID-19
imkânlarına
ve sonrasında
daulaşımın
aşıya ulaşımın
pandemisinde
COVID-19
testi testi
imkânlarına
ve sonrasında
da aşıya
ülkelerinülkelerin
gelişmişlikseviyesine
seviyesine
göre
değişiklik
göstermesi
günümüz
dünyasının
en büyük
gelişmişlik
göre
değişiklik
göstermesi
günümüz
dünyasının
en büyük
eşitsizlik göstergelerinden birisi olmuştur. Bu durumun sonucunda gıdaya ve suya
ulaşım gibi hususlarda ülkelerin gelir seviyesine göre değişimler yaşanması da
ulaşım gibi hususlarda ülkelerin gelir seviyesine göre değişimler yaşanması da
tartışılmıştır.
eşitsizlik göstergelerinden birisi olmuştur. Bu durumun sonucunda gıdaya ve suya
tartışılmıştır.
Grafik 3: Güvenli Gıdaya Ulaşamayan Kişi Sayısı (Milyon Kişi)
Grafik 3: Güvenli Gıdaya Ulaşamayan Kişi Sayısı (Milyon Kişi)
Kaynak:
Kaynak:(FAO
(FAO 2022)
2022)
Grafik 3’te verilen rakamlara bakıldığında güvenli gıdaya ulaşamayan insan sayısı son
5 yılda iki katına çıkarak 200 milyon kişiye ulaşmıştır. Bu kişilerin ülke gruplarına
göre kırılımlarına baktığımızda Sahra Altı Afrika ülkelerinin yoğunluğu dikkat
çekmektedir. Yaklaşık 120 milyon kişinin güvenli gıdaya ulaşamadığı göz önünde
bulundurulduğunda eşitsizliğin boyutu daha iyi anlaşılacaktır. Ortadoğu ve Kuzey
Afrika, Hong Kong gibi özel yönetim bölgeleri ve Latin Amerika ülkelerinde de
362
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
güvenli gıdaya ulaşamayan ülkeler mevcutken Avrupa, ABD gibi ülkelerde böyle bir
durumdan bahsedilememektedir.
Grafik 4: Gelir Seviyelerine Göre Ülkelerin Aşılara Ulaşım Oranları
*AEs= gelişmiş ekonomiler, EMs=gelişmekte olan ekonomiler, G20= 20 Gelişmiş Ülke, LIDCs= az
gelişmiş ülkeler
Kaynak: (IMF 2022)
Grafik 5: COVID-19’a Karşı Aşılama (Toplumun % Oranı)
Kaynak: (World Bank 2022, 18)
AEs = advanced economies; EAP = East Asia and Pacific, ECA = Europe and Central Asia, LAC =
Latin America and the Caribbean, MNA = Middle East and North Africa, SAR = South Asia, SSA =
Sub-Saharan Africa.
Aşıya ulaşımda da ülkelerin gelir seviyesi büyük rol oynamıştır. Dünyanın en gelişmiş
ülkelerinde hızlı bir aşılama faaliyeti başlarken 2021 yılı biterken iki doz aşının
gelişmiş ülkelerde büyük oranda bitirilmesi hedeflenmiştir. Mart 2021 itibariyle
363
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
yani pandeminin başlangıcından bir yıl sonra düşük gelirli ülkelerde aşılama oranı
%3-4 seviyesinde kalmıştır. Aynı dönemde gelişmiş ülkelerde bu oran %120 (çift doz
aşı), gelişmekte olan ülkelerde %25, G-20 dışındaki gelişmekte olan ülkelerde %10
seviyelerindedir. Düşük gelirli ülkelerde çok ileri tarihte dahi %40 seviyesinde bir
aşılamanın yapılması beklenmemektedir. Bu durum en temel sağlık faaliyetinden
bile ekonomik olarak zengin ülkelerin eksiksiz faydalandığını ancak düşük gelirli
ülkelerin bu fırsata erişemediğini göstermektedir. Bu durum eşitsizliğin en büyük
göstergelerinden biri olarak öne çıkıyor.
b. Borçluluk
Küresel finans sisteminin güçlü ayaklarından birisini de borçluluk oluşturuyor.
Gelinen noktadaki ekonomik sistemi esasen bir borç ekonomisi olarak tanımlamak
oldukça mümkün. Ekonomik paydaşlara baktığımızda kamu, finansal kurumlar,
reel sektör ve hane halkı, belli oranlarda borçlanarak faaliyetlerini sürdürmüştür. Bu
borçluluk çok hızlı bir yükseliş göstermiştir. 2000 yılının sonunda 85 trilyon $ olan
borçluluk tutarı, 2005 yılında 128 trilyon $’a, 2010’da ise 195 milyar $’a yükselmiştir.
2022’de ise borç tutarı 300 trilyon $’a ulaşmış ve toplam borcun toplam GSYH’ye
oranı %337’ye yükselmiştir. 2000 yılında toplam üretimin 2,3 katı kadar olan küresel
borç 2022 yılına gelindiğinde toplam üretimin 3,5 katına yükselmiştir. Tüm ekonomik
bileşenlerin borçluluğu artarken hane halkı ve reel sektör tarafındaki borçluluk çok
daha hızlı artmıştır. Bu borç artışının en büyük sebebi kriz dönemlerinden sonra
uygulanan genişlemeci para politikaları ve düşürülen faiz oranlarıdır. Borçluluk,
günümüz finansal sistemin olmazsa olmaz bir kavramı olmasının yanı sıra kırılganlığı
da artıran bir kavram olmuştur.
Grafik 6: Toplam Borçluluk (Trilyon $)
Kaynak: (IIF 2022)
364
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Bu borçluluk rakamları geri ödeme hususunda riski artırırken global entegrasyon
sürecinin sağlanmasıyla -tıpkı 2008 krizinde olduğu gibi- olası bir ödenememe
durumunda tüm dünya bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Özellikle Piketty’nin
R>G formülü düşünüldüğünde faizin de içinde olduğu sermaye getirisi ekonomik
büyümenin üstünde olursa ekonomik faaliyet, borcun karşılanabilmesini
zorlaştıracaktır.
Ayrıca finansmana erişimde de belli eşitsizlikler mevcuttur. Reel sektör şirketleri
için, finansmana kolay erişim sağlayabilen şirketler yatırım yaparak yahut fırsatları
değerlendirerek gelir seviyesini yukarı çekebilmektedir. Büyük firmaların kolaylıkla
finansmana eriştiği ortamda küçük firmaların erişememesi finansal eşitsizliği daha
da artıracaktır. Bu konuyla alakalı olarak 1930’lu yıllarda bir araştırma komitesi
toplanmış ve bu durum bir tespit olarak ortaya çıkmıştır. Macmillan Gap olarak
anılan durumda, büyüklük açısından finansmana erişimi kısıtlı olan kesimlerin daha
büyük imkânlara sahip kesimlerle farkı giderek açılıyor. (Frost 1954, 182) Bu durum
günümüz finansal sisteminin getirdiği bir problem olarak ortaya çıkarken Ahilik
sisteminde eşitlikçi bir mekanizma kurulmuştu.
c. Krizler
Ekonomik büyümenin borçların kapatılmasını sağlamadığı ortamda ise krizler
meydana gelmektedir. Finansal sistemin ve borçluluğun artışı krizlerin meydana
gelme sıklığını da artırmıştır. Finansal sistemin büyüdüğü ve kapitalist sistemin
yaygınlaştığı 1980 yılına kadar olan krizlerin sayısı yalnızca 31 iken IMF’ye göre 1980
ve 2012 tarihleri arasında 396 adet kriz yaşanmıştır. 2012’den itibaren ise Yunanistan,
İtalya’daki krizler, 2020’de başlayan pandemi krizi yaşanırken sonrasında da yeniden
resesyon beklentileri yükseldi. Ancak bu krizler içinde en kritik olan kriz 2008 krizidir.
2008 krizi konut krizi gibi görünse de çıkış noktası olarak finansal bir kriz niteliği
taşımaktadır. Bu krizin temelinde hacimli türev ürünlerin yer aldığı finansal araçların
yer alması dünya finansal sistemi için kritik bir nokta teşkil etmektedir.
2008 finansal krize giden süreçte likit olmayan gayrimenkullere ve aktiflere menkul
kıymetleştirme yapılmaktaydı. CDO ismi verilen teminatlı borç yükümlülükleri,
yüksek faizli tahvil ve bonolar, mortgage kredileri ve diğer türev araçlardan oluşan
bir portföye dayandırılmıştı. Bir varlığa dayalı menkul kıymet formatında tasarlanan
CDO’lar kredi riskinin büyümesine aracılık etmiştir. Finansal kuruluşların riski bu
CDO’lar aracılığıyla diğer yatırımcılara kaymakta ve finansal kuruluşlar kredi derecesi
iyi gözüken CDO’ları ihraç ederek getiri sağlayıp bilançolarını güçlendirmekteydi.
Ancak tüm bu CDO’ların olumlu sonuçlanabilmesi, kredi alanların borcunu
kapatmasıyla mümkün olabilecekti. Bu durum finansal kurumlar için kârlı gözüktüğü
için ürün tabanı o kadar genişledi ki ödeme güçlüğü çekecek olanlara/ödeyemeyecek
olanlara dahi rahatlıkla mortgage kredisi çıkartılabilmekteydi. Bunun üzerine
365
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
ödememeler yapılmayınca silsile halinde CDO’lar, yatırımcılar, finansal kuruluşlar
iflasın eşiğine geldi ve en büyük yatırım bankalarından Lehman Brothers iflas etti.
2020 yılında ise tüm dünya COVID-19 pandemisiyle karşı karşıya kalmış ve
kısıtlama, karantina ve kapanma kuralları uygulanmıştır. Çin’de meydana gelen
salgın, kısa sürede tüm dünyaya yayılmış ve hem reel sektör yönüyle hem finansal
piyasalar yönüyle bir kriz meydana gelmiştir. Küreselleşen dünyada yaşanan sorunlar
ve krizlerin ortaya çıkış nedenleri küresel bir özellik gösterirken, krizin aşılması için
yapılan müdahale ve yenilikler ulusal bir nitelik taşımaktadır. COVID-19 sürecinde
de ülkeler vatandaşlarına test ve aşı bulma yarışına girmiş ve bu noktada gelişmiş
ülkeler daha başarılı bir profil sergilemiştir. Diğer ülkelerin aldığı önlemler yeterli
olmazken, gelişmişlik düzeyi kaynaklı krizden çıkış için gerekli olan araç sayısının
yeterli olmaması krizin daha da büyümesine yol açmıştır. (Stiglitz 2010, 61)
3. AHİLİK NEDİR?
Ahilik, Anadolu’da mukim bulunan esnafların ve sanatkârların teşkilatlanmış halde
kurduğu birliğe verilen isimdir. İlk kez Kayseri’de, Selçuklu Devleti’nin hüküm
sürdüğü 1200’lü yıllarda Ahi Evran tarafından kurulan Ahilik, Osmanlı Devleti’nin
son yıllarına kadar varlığını sürdürmüştür. Yapılan çalışmalar Ahiliğin kaynağının ve
çıkış noktasını “Fütüvvet” ile ilişkilendirmiştir. (Bayram 2012, 83)
Fütüvvet kavramı, tasavvufun temel kavramları arasına girmiş ve farklı terimsel
anlamlar yüklenmiştir. Fütüvvetten ilk söz eden sufinin Fudayl b. İyaz olduğu ifade
edilirken “ele geçen bir şeyi tercihen başkalarının istifadesine sunmak, ele geçmeyen
bir şey için de şükretmek” olarak tanımlanır. (Türkiye Diyanet Vakfı 1996, 262)
Ahilik teşkilatlanmasından önce Irak ve İran’da başlayan ve zamanla mesleki birliklere
dönüşen teşekküllerin beyannamesi hükmünde olan fütüvvetnameler bulunmaktadır.
Söz konusu fütüvvetnamelerde fütüvvet anlayışı açıklanmış ve menkıbevi hikayeler
anlatılmıştır. Özellikle Hz. Ali’ye dayandırılan ve Hz. Ali’yi “feta” kelimesiyle sembol
haline getirip gençlere örnek gösteren fütüvvetnameler o dönemki esnaf teşkilatlarının
ve meslek birliklerinin anlayışını göstermesi açısından önemlidir. (Türkiye Diyanet
Vakfı 1996, 264) Fütüvvet ehlinin doğruluğa, güvene, cömertliğe, tevazuya sahip
olması öğütlenirken içki, zina, yalan, gıybet ve hile gibi kötü huylardan da uzak
durması öğütlenmiştir. Bu öğütleri takip eden Ahiliğin ise hem toplumsal hayata hem
ekonomik faaliyete önemli etkileri olmuştur. Üretici ve tüketici ilişkilerini ihtiyaca
göre tasnif etmiş ve israfın önüne geçilmiştir. Halkın teşkilatlanmasını da sağlayarak
esnafların doğru ticaret yapmasının ve halkın aleyhine bir durum oluşmasının
önüne geçilmiştir. Ahilik çok kazanmak, spekülasyon yapmak, hile yapmanın yerine
karşılıklı yardımı ön plana çıkarmışlardır. Ayrıca kaliteli üretimi de önceleyen Ahilik
teşkilatı kalitede standartları sağlayıp bu standartlara uymayanları cezalandırarak
366
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
ticari hayata pozitif etki etmeye gayret etmişlerdir. Bu durum Anadolu’nun ticaret
merkezi olmasının da yolunu açmıştır. (H. K. Yılmaz tarih yok)
Ahilik kanaatkârlığı, iş birliği ve dayanışmayı, yastık altından kaçınma, standardizasyon,
ihtisaslaşma ve usta-çırak ilişkisini temel ilkeler olarak benimsemiştir. Ahi üyeleri
kanaatkâr olarak haksız kazancın oluşmasını engelleyerek ticaretin düzgün işlemesini
sağlamıştır. Ayrıca kendi aralarında iş birliğini artırarak ihtiyaç fazlasını ihtiyaç
sahiplerine aktararak yoksulluğun önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Sermayenin yastık
altına kaçışının engellenmesi ise günümüz yoksulluğunun giderilmesinde önemli
rol oynayabilir. İslâm inancındaki zekât uygulaması da göz önünde bulundurularak
fazla sermayenin üretime ve istihdama kaydırılarak toplumsal refahın artırılması
amaçlanmıştır. (Özdinçer 2019, 72-77)
İktisadi hayatta istenilen sistemin oluşması için orta sandık uygulaması
oluşturulmuştur. Yardımlaşmayı sağlayan orta sandıklar borçlanma ihtiyacı olan
üreticilerin ve esnafın kötü niyetli kişilere ve tefecilere yönelmesini engellemiştir. Orta
sandığın gelirleri arasında terfi harçları, kira gelirleri, aidatlar yer alırken giderleri
arasında da yoksulların giderleri, güçsüzlere ve hastalara yapılan yardımlar, esnafa
verilen finansmanlar bulunmaktadır. Bu sandık sayesinde ahilik başkaca grupların
etkisine girmeden bağımsız şekilde varlığını sürdürmüştür. (Özdinçer 2019, 81)
Günümüz finansal sistemle karşılaştırıldığında günümüz finansal sisteminde
bireyselcilik, kârlılık, kişisel çıkar ve tüketim ön planda iken ahilik sisteminde
toplumsallık, toplumsal fayda, dayanışma ve ihtiyaç kadar tüketim ön plandadır.
Günümüzde yaşanan krizlerin sebeplerinde de finansal sistemin etkisi görülmektedir.
Tablo 1: Ahilik ve Finansal Sistemin Karşılaştırılması
Günümüz Finansal Sistemi
Ahilik Sistemi
Bireysellik
Toplumsallık
Daha Fazla Karlılık
Daha Fazla Fayda
Kişisel Çıkar
Dayanışma ve Paylaşım
Tüketim
İhtiyaç için Tüketim
Çok Uluslu Şirketler
Ulusal Üretim Tesisleri
Sermaye Birikimi
İnsanı Yaşatma
Kaynak: (Karagül ve Masca 2017, 90)
Ahilik sisteminde büyük şirketlerin daha da büyümesi yerine büyük şirketlerin küçük
şirketleri de büyütmesi temel amaçlardan birisidir.
Finansman işlemlerinde temelde kredi ve ortaklık olarak iki adet model bulunmaktadır.
Küresel finansal sistemin bu modellerden krediye ağırlık verdiğini Ahiliğin ise ortaklığa
367
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
ağırlık verdiğini ifade edebiliriz. Finansal sistemde faizli borç önemli bir finansman
kaynağı olarak geçerken İslâmi finansal sistemde ya da Ahilik sisteminde faizli borç
yer almamaktadır. Ahilik daha çok ortaklık temeli üzerine kurulmuş ve risk ve kâr
paylaşımını esas almıştır. Her ne kadar borç temelli finansman kullanılsa da borca
bakış, küresel finansal sistemden ayrışmaktadır. Örneğin küresel finansal sistemde borç
verilen kişinin yalnızca ödeme gücüne bakılarak borcun amacı incelenmemektedir.
Ancak Ahilik anlayışında borcun ödeneceği yer, konunun muhtevası ve yöntemi son
derece önemlidir. Hali hazırda katılım bankalarınca uygulanan murabaha yöntemi bu
borç türüne bir örnektedir. Murabaha yönteminde bankalar talep eden kişiyi verilecek
borcun ev, araba veya diğer mallar için gittiğini araştırmakta, kişinin ödeme gücüyle
birlikte borcun amacını da göz önünde bulundurmaktadır. (Emeç 2019, 41-43)
a. Girişim Sermayesi Nedir?
Günümüz hukuk sisteminin ve toplumsal kurumlarının farklılıklarından dolayı kâr
zarar ortaklığı desteklenmemiştir. Kâr zarar ortaklığı sözleşmelerinde girişimcinin
hem kâr bildirme hem de çaba gösterme hususunda tâbi olduğu bir kurum yahut
metin olmaması sebebiyle bir güven kaybı olmaktadır. Ayrıca sözleşmenin verimli
halde sürmesi için mülkiyet haklarının çok iyi tanımlanmış olması gerekmektedir. Bu
durum İslâmi finansın hüküm sürdüğü birçok ülkede gereken gibi tanımlanmadığı
için çekincelere sebep olmaktadır. (Dar ve Presley 2000, 5-6) Kâr zarar ortaklığı
için finansman, sözleşme, beşeri sermaye, mevzuatsal düzenlemeler ve uygun
makroekonomik yapı temel bileşen olarak tanımlanmaktadır. (Bulut ve Er 2012, 35)
Mudarebe ve muşarakanın piyasa katılımcılarının hizmetine sunulması günümüzde
girişim sermayesi finansmanıyla gerçekleşmektedir. İslâmi finansman yöntemleriyle
girişim sermayesi finansmanı birçok açıdan benzeşmektedir. Gerek fon kullanma
gerek risk ve kâr paylaşımı gerekse de çıkış şartlarıyla girişim sermayesi finansmanı
hem katılım finans prensiplerine hem de Ahilik geleneklerine uygunluk kazanmıştır.
(Çonkar 2017, 114)
Girişim sermayesi finansman yöntemi ilk olarak 1947’de ABD’de başlamış, ardından
1980’lerle birlikte AB bölgesi ve Japonya’da uygulanmaya başlamıştır. Dünyada görece
daha eski olan finansman yöntemi Türkiye’de yeni olmakla birlikte gelişme potansiyeli
olan bir alandır. Ortaklık temelli finansmanın ve girişim sermayesi fonunun ahilik
ilkeleriyle uyumlu bir durumda olduğu gözükmektedir. Ortaklık kelimesi, iki veya
daha fazla kişinin arasında kurulan ve sonucunda elde edilen kârın veya zararın
taraflarca karşılanmasını ifade etmektedir. Ortaklık temelli finansman kapsamında
banka ile borçlu arasında ortaklık ihdas eden bir sözleşme mevcuttur. Banka
sermayedar olarak tescil edilirken, girişimci ise emeğini ortaya koyarak yönetimi
sağlar. Kâr ve zararlar önceden belirlenen oranlara göre girişimci ve sermayedar
tarafından paylaşılmaktadır. (Othman, Abdulmajid ve Rahman 2017, 4)
368
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Girişim sermayesi kavramı İngilizce’deki “venture capital” kelimesinden Türkçe’ye
geçmiş ve “risk sermayesi” olarak da ifade edilen bir kavramdır. Bir yatırım aracı
olarak öne çıkan girişim sermayesi önceden belirlenen kriterlere uygun firma ve
girişimcilere yönelik ortaklık yatırımı yapan bir fon olarak tanımlanmıştır. Girişim
sermayesi, şirketleri yeni ve büyüme potansiyeli taşıyan şirketlere/işlere yatırım
yapmak ister. Kârlılıkları risk düzeyiyle belirli bir şekilde değişmektedir. Örneğin
en riskli dönemde yatırım yaptıkları zaman alacakları kâr da aynı oranda yüksek
olacaktır. Girişim sermayesinin ilk dönemlerinde kârlılık oranları da o kadar yüksek
olmuştur ki özellikle ABD’de bankacılık yetkilileri sektöre girmeye başlamışlardır.
O dönemlerde her yıl yaklaşık %30 kâr gerçekleştiren girişim sermayesi şirketleri
sektörün büyümesinin önünü açmıştır. (Fiet ve Fraser 1994, 31) Ayrıca bir bankanın
girişim sermayesi sağlayabileceği bir şirkete yatırım yapmasıyla o şirkete kredi
sağlaması karşılaştırıldığında, banka açısından kredi vermenin daha az kârlı olduğu
düşünülmektedir. (Berger ve Schaeck 2011, 462) Öte yandan, girişim sermayesi
firmaları girişimcilere profesyonel bir danışmanlık, network ve tecrübe paylaşımı
sağladıkları için işin başarılı olma ihtimali de giderek artmaktadır. (Hellmann ve Puri
2022)
Bununla birlikte girişim sermayesinin ülke büyümesine katkıları da literatürde
tartışılan konulardan olmuştur. Girişime yatırım yapan şirketlerin kârlılığın yanında
kendi alanıyla alakalı bir AR-GE şirketini desteklemesi de son derece mümkün
olmaktadır. Ayrıca Romer’in öncülüğünü yaptığı büyüme modelinde verimlilik
artışı modelin en kritik yerinde yer almaktadır. Yalnızca sermaye ve emek artışının
büyümeyi sağlayacağı konuşulurken Romer, büyüme modeline teknolojiyi ve ARGE’yi de eklemiştir. Dolayısıyla verimlilik artışı büyümeyi sağlayabilir. (Romer 1986,
1033) Bu durumda girişim sermayesi yatırımları da AR-GE ve teknoloji yatırımı
olursa şirket kârlılığına olduğu gibi ülke büyümesine de doğrudan katkı sağlayabilir.
(Aytaç 2015, 60-61)
b. Girişim Sermayesi Yatırım Evreleri
Girişimlere başlangıç evresinde, büyüme evresinde veya hisse satın alımı gibi evrelerde
yatırım yapabilmektedir. Fon fazlasına sahip yatırımcılarla finansman ihtiyacı olan
girişimciler arasında aracı bir kurum işlevinde bulunan girişim sermayesi bu yönüyle
diğer yatırım araçlarıyla benzer özellikler taşısa da orta ve uzun vadeli bir yatırım
aracı olarak diğer yatırım araçlarından ayrışmaktadır. Bu sebeple büyüme potansiyeli
ve kârlılık beklentisi olan şirketlere ortaklık sağlamaktadır.
Geleneksel borçlanma araçlarıyla kıyaslandığında risk ve kâr paylaşımı yani ortaklık,
girişim sermayesinin önemli bir farkı olarak ortaya çıkmaktadır. Küresel finans
sisteminde geleneksel borçluluk kısa/orta vadeli, geri ödemeli, risksiz ve mümkünse
369
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
teminatlı olma özelliklerini taşımaktadır. Girişim sermayesi fonu ise prensipleri
gereği uzun vadeli olmakla birlikte bir geri ödeme koşulu sağlamamaktadır. Bir emeksermaye işbirliği olarak öne çıkan girişimin başarısız olması halinde sermayedar
sermayesini, girişimci ise emeğini kaybedebilir. Dolayısıyla geleneksel yöntemlerden
net farklılıkları mevcuttur.
Girişim sermayesinin yatırım yapabileceği evreleri 5 aşamada toplamak mümkündür.
Girişim sermayesi fonları, yatırımcıların tasarruflarını şirketlere belirli bir süreliğine
sermaye olarak aktaran fonlardır. Bu aktarım işlemi bir borç niteliğinden daha çok
bir ortaklık işlemi barındırmaktadır. Girişim sermayesi fonu şirketlere genelde erken
aşamalarda yatırım yaparak girişimcilerin önünü açmayı hedefler. (Ertürk ve Sayılgan
2014, 295)
İlk aşama olarak fikir aşaması öne çıkmaktadır. Henüz girişimcinin teşebbüsten
önceki girişim fikrini araştırması ve değerlendirmesi sürecinde yapılan yatırım en
yüksek riski ve olası en fazla kârı barındırdığı dönemdir. İkinci olarak ise başlangıç
sermayesinden bahsedilebilir. İlgili fikre ürün geliştirme ve faaliyete başlama
evresinde de yatırım yapılabilir. Üçüncü ve en çok kullanılan evre ise büyüme
evresidir. Bu evrede artık şirket belli bir büyüklüğe ulaşmış ve yeni pazarlara erişimi
ya da yeni ürünler geliştirmeyi planlamaktadır. Bu noktada yapılan yatırımlar en az
riski oluşturduğu için en çok kullanılan yatırımlardır. Dördüncü olarak satın alma
evresini gösterebiliriz. Burada yatırımcı yüksek kâr beklediği ya da stratejik olarak
büyüyeceğini tahmin ettiği şirketi satın alma ya da şirketten hisse alma yoluna gidebilir.
Son aşamada ise kurtarma evresi mevcuttur. Bu evrede şirket finansal sıkıntıya girmiş
ve nakit akışını sağlayamamaktadır. Bu durumu geçici gören ve gelecekte geçeceğini
düşünen yatırımcı, şirketin nakit ihtiyacını karşılayarak şirkete yatırım yapar ve
belirlenen oranda ortak olur. (Demir 2018, 18-26)
c. Girişim Sermayesi Yatırım Modelleri
Söz konusu farklı evrelerin ve girişim sermayesinin gelişmesiyle farklı modeller
meydana gelmektedir. Literatürde üç farklı temel model mevcuttur. Enformel girişim
sermayesi olarak nitelenen girişim sermayesinde yatırımcı bireysel olarak bir girişime
yatırım yapar. Melek yatırımcı olarak nitelendirilen bu modelde daha erken evrelerde
girişime yatırım yapılmaktadır.
Kurumsal girişim sermayesi olarak nitelendirilen ikinci modelde iş ortaklığı ön plana
çıkmaktadır. Büyük şirketler farklı amaçlarla küçük şirketlere yatırım yapmaktadır.
Bu tarz yatırımlar finansal olarak kâr elde etmenin yanında ana faaliyet modelinde
bir AR-GE ihtiyacını karşılamak için de olabilir. Geleneksel girişim sermayesi ise
girişimcinin bir şirket aracılığıyla bir yatırımcıdan fon bulmasını ifade etmektedir. Bu
modelde girişim sermayesi yatırım fonu, şirketi aracı kurum olarak yatırımcılardan
370
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
fon toplayarak bu fonu girişimcilere aktarmaktadır. Günümüzde bu model daha
fazla yaygın olup makalemizde konu ettiğimiz model de geleneksel girişim sermayesi
fonudur.
Tablo 2: Girişim Sermayesi Modellerinin Karşılaştırılması (Demir 2018, 52)
Girişim sermayesinin işleyişine baktığımızda ilk olarak fon kaynaklarının girişim
sermayesine aktarımı gerçekleşmektedir. Ardından bu şirkette buluşan fon girişimci
havuzuna devredilmektedir. Girişim havuzunda farklı şirketlere yatırım yapan
girişim sermayesi, şirketi elde edilen kâr tutarını hem şirkete hem de yatırım yapan
kişi ve kurumlara paylaştırmaktadır. Bu anlamda farklı fon kaynakları mevcuttur. Bu
kaynaklara baktığımızda bankalar, sigorta şirketleri, vakıflar, fonlar, üniversiteler gibi
kurumsal sermayedarlar olduğu gibi şirketler aracılığıyla halktan yatırım toplayabilen
bir yapısı mevcuttur. (B. İpekten 2006)
371
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Şekil 1: Girişim Sermayesi İşleyişi (Hocaoğlu Yıldız 2019, 33)
d. Girişim Sermayesi Ahilik Yapısına Uygun Mu?
Katılım finans sistemi içerisinde teorik altyapının en önemli sacayaklarından birisini
kâr zarar ortaklığı oluşturmaktadır. Ancak İslâmi finans, özellikle mudarebe ve
muşaraka yönünden gelişmesi gerekirken daha risksiz olan murabaha yönünden
gelişmiştir. Sermayedarın sermayesini, girişimcinin emeğini birleştiren mudarebe
ile hem sermayedarın sermayesinin hem de girişimcinin sermayesinin girişimcinin
kullanımına tahsis edilmesini işaret eden muşaraka, birtakım sebeplerden dolayı
İslâm finans sisteminde geri kalmıştır. En başarılı örnekler bile kâr zarar ortaklığı
hususunda atılımlar gerçekleştirememiştir. Bunun neticesinde İslâmi bankalardaki
kâr zarar payı %20’yi geçmemektedir. Günümüz hukuk sisteminin ve toplumsal
kurumlarının farklılıklarından dolayı kâr zarar ortaklığı desteklenmemiştir. Kâr
zarar ortaklığı sözleşmelerinde girişimcinin hem kâr bildirme hem de çaba gösterme
hususunda tâbi olduğu bir kurum yahut metin olmaması sebebiyle bir güven kaybı
olmaktadır. Ayrıca sözleşmenin verimli halde sürmesi için mülkiyet haklarının çok iyi
tanımlanmış olması gerekmektedir. Bu durum İslâmi finansın hüküm sürdüğü birçok
ülkede gereken gibi tanımlanmadığı için çekincelere sebep olmaktadır. (Dar ve Presley
2000, 5-6) Kâr zarar ortaklığı için finansman, sözleşme, beşeri sermaye, mevzuatsal
düzenlemeler ve uygun makroekonomik yapı temel bileşen olarak tanımlanmaktadır.
(Bulut ve Er 2012, 35)
Mudarebe ve muşarakanın piyasa katılımcılarının hizmetine sunulması günümüzde
girişim sermayesi finansmanıyla gerçekleşmektedir. İslâmi finansman yöntemleriyle
girişim sermayesi finansmanı birçok açıdan benzeşmektedir. Gerek fon kullanma
gerek risk ve kâr paylaşımı gerekse de çıkış şartlarıyla girişim sermayesi finansmanı
hem katılım finans prensiplerine hem de Ahilik geleneklerine uygunluk kazanmıştır.
372
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
(Çonkar 2017, 114) Sermaye sahibi ile girişimci emek-sermaye ya da sermaye-sermaye
ortaklığı yaparak risk paylaşımını yapmıştır. Girişimci farklı finansman imkanlarına
girişmeden gereken sermayeyi Ahilik prensipleri çerçevesince girişim sermayesi
yatırım fonlarından sağlayabilmektedir.
Ortaklık temelli finansmanın katılım bankaları bünyesinde gelişmesi Ahilik
prensiplerine uygun ve sürdürülebilir bir finans sisteminin gelişmesi için de büyük
önem arz etmektedir. Ancak ortaklık temelli finansman için katılım bankalarının ortak
çalışmasının yanı sıra TCMB, BDDK, SPK gibi düzenleyici ve denetleyici kurumların
da bu modele ilişkin çalışmalar yapması gerekmektedir. Girişim sermayesi içinse
katılım bankalarının son dönemde yatırımları mevcuttur. (Emeç 2019, 123)
e. Katılım Bankalarında Girişim Sermayesi
Bankalar tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ekonominin her yanına temas etmesi
ve önemli bir sermaye birikimine sahip olması açısından farklı sektörlerin gelişmesine
de katkıda bulunmaktadır. Bankaların kurmuş olduğu ya da destek verdiği sigorta
şirketleri, GYO’lar, emeklilik şirketleri, portföy yönetim şirketleri, aracı kurumlar
finansal sektörlerin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Bankalar günümüzde bir
holding gibi işlemekte ve farklı araçları bünyesinde barındırmaktadır. Türkiye’de
katılım bankaları da ortak girişimleri dönem dönem gerçekleştirmektedir. Örneğin
Albaraka ve Kuveyt Türk’ün ortaklaşa kurduğu Katılım Emeklilik Şirketi bireysel
emeklilik ve hayat sigorta şirketi olarak faaliyet göstermektedir. (Katılım Emeklilik
2013) Ayrıca ortak olarak girişim sermayesi yatırımları da yapılmaktadır. Girişim
sermayesi yatırım fonunu her banka ayrı ayrı yapsa da bu alanda bir ortaklaşmanın
kârlılığı artırabileceği düşünülmektedir. Ortaklık temelli finansman için katılım
bankalarının ortak çalışmasının yanı sıra TCMB, BDDK, SPK gibi düzenleyici ve
denetleyici kurumların da bu modele ilişkin çalışmalar yapması gerekmektedir.
(Emeç 2019, 123) Girişim sermayesi şirketleriyle yapılan ilk çalışmaya göre ABD’de
bankaların girişim sermayesi yatırımı yapmasının bankacılıktan daha kârlı bir yatırım
aracı olacağını göstermektedir. (Fiet ve Fraser 1994, 41)
Girişim sermayesi yatırım prensiplerine bakıldığında katılım bankacılığı prensiplerine
son derece uyumlu olduğu görülmektedir. Katılım prensiplerinde ortaklık temelli
finansman ve iş yapış modeli çok önemli bir yere sahiptir. Katılım bankalarında ve
dünyada İslâmi bankalarda kullanılan bir model olan mudarabe yöntemi aslında ortak
iş yapma modelinin ismidir. Reel sektörle bağlantıyı canlı tutarak KOBİ’lere finansman
desteği sağlayan katılım bankaları, yatırım odağına reel sektörü oturtmuştur. Bu
prensipleri düşündüğümüzde girişim sermayesi yatırımı prensiplerinin son derece
benzer olduğunu görmekteyiz.
373
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Şekil 2: Girişim Sermayesi Yatırım Prensipleri (Hocaoğlu Yıldız 2019, 36)
Ayrıca fon toplama ve dağıtım modellerine bakıldığında da bir benzeşme
görülmektedir. Girişim sermayesi şirketinin, riskin ve kârın paylaşıldığı bir işletme
modeli olarak, İslâmi finans ürünü şeklinde kullanılması son derece mümkün
gözükmektedir. Örneğin yatırımcılar girişim sermayesine fon kaynağı sağlarken
girişim sermayesi şirketi anlaşılan oranda girişimciye finansman sağlar. Ortaya çıkan
kâr anlaşılan oranda dağıtılırken eğer girişimcinin ihmal ve kusuru söz konusu değilse
oluşan zarar da anlaşılan oranda dağıtılır. Aynı durum İslâmi finans kurumlarında
uygulanan mudarabe yönteminde de mevcuttur.
Şekil 3: Girişim Sermayesi ve Mudarebe Finans Yöntemlerinde Kâr-Zarar
Paylaşımı (Demir 2018, 174)
374
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Girişim sermayesinin katılım bankalarına sağlayabileceği faydaları şu şekilde
sıralayabiliriz: (Emeç 2019, 110-115)
Ø Kârlılık/Gelir Artışı: Yeni bir girişime yatırım yapıldığı için işin getirisi de
yüksek olacaktır. Bu da uzun vadeli kârlılığı pozitif etkileyecektir.
Ø Algı Katkısı: Mevduat bankalarından ciddi bir ayrışma noktası olacak. İslâmi
prensiplere uygun ve reel sektörün içinde olarak pozitif algı oluşabilir.
Ø Reel Ekonomiye Katkı: Farklı sektörlerde oluşacak yatırımlar sonucu ilgili
sektörlerle bağın kuvvetlenmesi mümkün. Sektör bilgisinin artmasıyla
bankacılık risk yönetimi ve erken uyarı sistemleri güçlenecektir.
Ø Büyüme ve Rekabet: Yeni yatırımlar daha büyük bir iş hacmini beraberinde
getirecektir.
Ø Çalışma Esasına Uygunluk: Katılım prensiplerine uygun risk ve kâr
paylaşımına daha uygun bir model olması göze çarpıyor.
Ø Müşteri Kazanımı: Toplam kârın artması, dağıtılacak kâr paylarına
yansıyacak ve yatırım çeşitliliğinin oluşmasıyla farklı müşterilere ulaşımın
kolaylaşması mümkün hale gelecek.
4. SONUÇ VE ÖNERİLER
Küresel finansal sistem 2008 yılında ABD’de başlayan küresel krizden başlayarak son
derece tartışmalı bir hale gelmiştir. O dönem uygulanan türev ürünlerin hacmi ve
güvenli olmayan finansal araçlara yatırım, finansal düzeni bozan ve eşitsizliği artıran
unsur olarak öne çıkmıştır. Süregelen dönem içerisinde dünyadaki borçluluk ve eşitsizlik
hiç olmadığı kadar artarken 2020 yılında dünya COVID-19 salgınıyla karşı karşıya
kalmıştır. 2020’de Çin’de başlayan kriz 2. Dünya Savaşı ve İspanyol Gribi’nden bu yana
yaşanan en büyük krizi meydana getirmiştir. Finansal eşitsizliğin sosyal ve toplumsal
problemlere de yol açması ihtimaller dahilindedir ki bu durum COVID-19 testlerine,
aşıya ve tedavi yöntemlerine ulaşım gibi hususlarda doğrudan kendisini göstermiştir.
Ülkeler yalnızca kendine yetebilirliği öncelemiştir. Türkiye’nin de içinde bulunduğu
birkaç ülke o dönem az gelişmiş ülkelere yardımlarda bulunmuştur. Küresel finansal
sistemin bireyselde sadece kendini düşünen ve toplumsal olarak da sadece kendi
ülkesini düşünen bir yapısının olması, Anadolu’da 6-7 asır kendini gösteren Ahîlik
prensiplerine uygun düşmemektedir. Ahilik toplumsal faydayı önceleyerek dayanışma
ve paylaşımı merkeze koymaktadır. Faizli borç yerine ortaklık ve karz-ı haseni tercih
eden Ahilik, küresel finansal sistemin sermaye birikimi ve tüketim kurallarının yerine
insanlığı yüceltmenin ve ihtiyaç kadar tüketimin önemli olduğunu vurgulamıştır.
Ahilik ilke ve prensiplerinin yürürlüğe girmesi, eşitsizliğin azaltılması ve krizlerin
375
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
sıklığının azalmasına yardımcı olacaktır. Bu anlamda finansman modellerinin
iyileşmesine yönelik farklı yöntemler geliştirilmektedir. Girişim sermayesi fonu
bunun en önemlilerinden birisidir. Giderek pazar payını artıran girişim sermayesi
fonları tasarrufların yatırıma dönmesi ve yatırımları için kaynak ihtiyacı olanlar
için uygulanmakta ve başarılı sonuçlar alınmaktadır. Bu alanda kamunun ve katılım
bankalarının piyasaya katkılarını artırması bu modelin gelişmesine ve fonların daha
doğru yerlere iletilmesine yardımcı olacaktır. Bunun yanı sıra katılım bankalarının
işbirliği çerçevesince ortaklık temelli finansman modelini geliştirmek de Ahilik ilke
ve prensiplerine uyumlu bir adım olacaktır. Katılım bankalarının öncülüğünde bir
girişim sermayesi fonu kurularak, ölçek ekonomisinin faydasıyla bu alanda gelişme
kaydedilebilir. Bu gelişmenin faydaları arasına hem yatırım fırsatlarının çeşitlenmesi
hem de Türkiye’nin kronik problemlerinden olan dolarizasyonun erimesinin girmesi
mümkün olacaktır.
Bunun yanı sıra vakıf kültürünü benimsemiş ve sermayedar olabilecek kişileri
etrafında toplayabilecek büyük vakıfların bünyesinde bir fon oluşturulması da Ahilik
ilke ve prensiplerine uyum gösterecektir. Bu fon, özellikle bireysellerin kısa vadeli
ve küçük meblağlı ihtiyaçlarını çözebilecek ve hukuki zemini de oluşturulmuş bir
fon olursa eşitsizliğin azalması ve yardımseverliğin artması için de bir ekosistem
oluşturulmuş olacaktır. Bu fona verilecek teşviklerle borç alan kişilerin de sonradan
fona katkı yapması sağlanabilir. Yardımlaşma ve dayanışmanın ön plana çıkarıldığı bu
fonda hukuki zeminin tesis edilmesi de fonun devamı için gereklidir.
Katılım bankaları için önerilen modelde, girişim sermayesi şirketine katılım
bankalarının finansman akışını sağlaması gerekir. Ardından girişimcilere yahut
girişim şirketlerine girişim sermayesi fonu aracılığıyla fon akışı sağlanır. İlgili
şirketlerin hisse akışı da girişim sermayesi yatırım fonu bünyesine geçer. Belli bir
dönemlik yapılan yatırımın süresi dolduğunda elde edilen kâr finansman tutarı
oranınca katılım bankalarına dağıtılır. Bu şekilde yapılacak bir yatırım her bir katılım
bankasındaki tecrübeyi diğer bir katılım bankasına aktaracak ve verimlilik noktasında
optimum noktada olmayı sağlayacaktır. Ölçek ekonomisinin de devreye girmesiyle
kârlı şirketlerin bulunarak portföy büyüklüğünün ve kârlılığın giderek yükselmesi
beklenebilir. Söz konusu modelin girişim sermayesi sektörünün de büyümesine
katkıda bulunması ve bu gelişmelerin Türkiye’nin artan unicorn ve decacorn sayısını
daha hızlı artırması beklenebilir.
376
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Şekil 4: Katılım Bankalarına Model Önerisi
Sonuç olarak Ahilik ilke ve prensiplerine uygun finansman modellerinin krizleri ve
eşitsizliği düşüreceği ve ortaklık anlayışını geliştireceğinden hareketle kamunun da bu
modelleri desteklemesi ve gerekirse öncü olması gerekmektedir. Bu durum ülkenin
makroekonomik dengelerine de pozitif bir ivme kazandıracaktır.
Kaynakça
İpekten, Berna. «Risk Sermayesi Finansman Modeli.» Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
7, no. 1 (2006): 385-408.
İpekten, O. Berna. «Risk Sermayesi Finansman Modeli.» Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi 7, no. 1 (2006): 385-408.
Çonkar, Kemaleddin. «Bir İslami Finansman Aracı Olarak Girişim Sermayesi Finansman Yöntemi: İşleyişi,
Finans Sistemimize Katkıları.» International Journal of Islamic Economics and Finanec Studies 3, no. 2
(Temmuz 2017): 100-124.
Özdemir, Recep. «Bir Finansman Kurumu Olarak Orta Sandıklar.» İslami İlimler Araştırmaları Dergisi, no.
10 (Aralık 2021): 93-115.
Özdinçer, Fatih. Küresel İktisadi Sorunlar Karşısında Ahilik İktisadı. Burdur, Burdur, 24 Eylül 2019.
Alvaredo, Facundo, Lucas Chancel, Thomas Piketty, Emmanuel Saez, ve Gabriel Zucman. World Inequality
Report. Berlin: World Inequality Lab, 2018.
Aytaç, Deniz. «Yeniliğin Finansmanı: Girişim Sermayesi.» Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Dergisi 16, no. 1 (2015): 59-80.
Bayram, Selahattin. «Osmanlı Devleti’nde Ekonomik Hayatın Yerel Unsurları: Ahilik Teşkilatı ve Esnaf
Locaları.» İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 21 (2012): 81-115.
Berger, Allen, ve Klaus Schaeck. «Small and Medium-Sized Enterprises, Bank Relationship Strength and
the Use of Venture Capital.» Journal of Money, Credit and Banking 43, no. 2-3 (2011): 461-491.
Bulut, Halil İbrahim, ve Bünyamin Er. Katılım Finansmanı Katılım Bankacılığı ve Girişim Sermayesi.
İstanbul: TKBB, 2012.
Dar, Humayon, ve John Presley. Lack of Profit Loss Sharing in Islamic Banking: Management and Control
Imbalances. Loughborough, Loughborough: Loughborough University, 2000.
Demir, Zafer. KOBİ’lerin Finansal Problemlerinin Çözümünde Girişim Sermayesi Fonlarının Önemi ve Rolü:
Katılım Bankacılığına Yeni Bir Model Önerisi. Doktora Tezi, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2018.
377
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Emeç, Ömer. Değişen Dünyada Ortaklık Temelli Finansman ve Katılım Bankalarındaki Yeri. Yayınlanmış
Doktora Tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam İktisadı ve Finansı
Anabilim Dalı, 2019.
Ertürk, Hakan, ve Güven Sayılgan. «Girişim Sermayesi Fonları ve Bu Fonların Geliştirilmesinde Kamunun
Rolü.» İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Dergisi 43, no. 2 (2014): 293-318.
FAO. Food and Agriculture Data. Washington, 16 Kasım 2022.
Fiet, James, ve Donald Fraser. «Bank Entry Into the Venture Capital Industry.» Managerial Finance 20, no.
1 (1994): 31-42.
Frost, Raymond. «The Macmillan Gap 1931-53.» Oxford University Press-Economic Papers 6, no. 2 (1954):
181-201.
Hellmann, T., ve M Puri. «Venture Capital and the Professionalization of Start-Up Firms: Empirical
Evidence.» The Journal of Finance 57, no. 1 (2022): 169-197.
Hocaoğlu Yıldız, Emine Seda. Türkiye’de Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıkları Üzerine Bir Analiz. Yüksek
Lisans Tezi, Sakarya: Sakarya Üniversitesi İşletme Enstitüsü, 2019.
IIF. Global Debt Monitor. Washington, 22 Kasım 2022.
IMF. World Economic Outlook April Edition. Washington: IMF, 2022.
Jorda, Oscar, Katharina Knoll, Dmitry Kuvshinov, Moritz Schularick, ve Alan Taylor. The Rate of Return on
Everything, 1870-2015. San Francisco: San Franscisco Fed , 2017.
Karagül, Mehmet, ve Mahmut Masca. «Ahilik Düşüncesinin İktisadi Hayata Bakışı ve Kapitalist Sistemle
Karşılaştırılması.» AKÜ İktisadi ve Birimler Fakültesi Dergisi 19, no. 2 (2017): 83-91.
Katılım Emeklilik. Hakkımızda. İstanbul, 27 Kasım 2013.
Othman, Norfaizah, Mariani Abdulmajid, ve Aisyah Abdul Rahman. «Partnership Financing and Bank
Efficiency .» Pacific-Basin Finance Journal 46 (2017): 1-13.
Pieters, Bernardus Johannes. Community and the Economy: A Reformed Theological Reflection on a Social
Embedded Economy. Durban: University of KwaZulu-Natal, 2016.
Romer, Paul. «Increasing Return and Long-Run Growth.» The Journal of Political Economy 94, no. 5 (1986):
1002-1037.
Stiglitz, Joseph E. Küresel Kriz Parasal ve Mali Reform Önerileri. Ankara: Akılçelen Kitaplar, 2010.
Türkiye Diyanet Vakfı. İslam Ansiklopedisi. İstanbul: TDV, 1996.
World Bank. Global Economic Prospects. Washington: World Bank, 2022.
Yılmaz, Hasan K. Fütüvvet Ahlakı ve Teşkilatı. İstanbul, İstanbul.
Yılmaz, Yunus, ve Gülseda Köse. «Ahilik Teşkilatı ve Günümüzde Üreticinin Finansman Bulma Seçenekleri
Üzerine Bir Değerlendirme.» Atatürk Üniversitesi Yayınları, 2022: 137-145.
378
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
DİSTOPYA ve ÜTOPYA AYRIMINDA
AHİLİK TEŞKİLATI
Yurdum HASGÜL GÜVENER
1. Giriş
Tarihin yeni bir dönüm noktasındayız. Teknoloji olağanüstü hızla değişmektedir.
Buna bağlı olarak iş yapma şeklimiz değişmektedir. Sonuç olarak yaşam şeklimiz
değişmektedir. Ancak insanlığa ait başlangıçtan beri sorduğumuz sorular halâ aynı
şekilde devam etmektedir. İnsan nedir? Toplumsal refah ne demektir? Üretim ve
endüstri üzerinden mevcut durum analizi yaptığımız zaman endüstri ve değişim
silsilesi, gelecek dünya umudu ve endişesi son olarak Ahilik eksik parçamız olarak ön
plana çıkmaktadır. Peki bu zamana kadar neler oldu? Dört büyük endüstriyel devrim
yaşanmıştır. Şimdi ise toplumsal modellemelerin de göz önüne alındığı Toplum 5.0
kavramsal çerçevesi çizilmektedir. Tüm bu kavramsallaştırmalara rağmen sistemlerin
yarattığı refahın daha erdemli toplumlar yaratmak konusunda bir cevabı yoktur. Bu
nokta eksik kalmaktadır.
Ahilik ise toplumsal modelinin bir yönü ile üretim çeşitlenmesi, artması, üreticilerin mesleki yeteneğinin artması cinsiyet ve etnik ayrım yapmadan düzenlerken diğer
yönü ile daha erdemli birey olma konusunda da çaba ortaya koymaktadır. Tüm bu
iyileştirme süreci (hem ekonomiyi hem de bireyi) usta-çırak ilişkisi içinde özenli bir
çabayı içermektedir.
Geleceği hayal ederken ister iyimserler olarak ütopyalarımızdan isterse kötümserler
olarak distopyalarımızdan yola çıkılalım planlama yapmak gereklidir.
Günümüz üretim süreçlerini tanımlayan ister endüstri 4.0 ekonomisi olalım, ister
toplum 5.0 için hazırlıklarımızı yapalım, bireyin daha erdemli olmasına ilişkin bir
yaklaşımımızın olmaması eksikliktir. Bu eksik parça, ahiliğin içinde yer alan üretimde
ve bölüşümde yer alan tekâmül insan olma hali ile tamamlanabilir. Bu çalışmada geleceğimizi ütopyalarımızdaki gibi şekillendirebilmek için iyi insan olma halinin Ahilik
anlayışı ile sağlanabileceği anlatılmak istenmiştir.
2. Endüstri Tarihi ve Endüstri 4.0 Kavramı
Endüstri 4.0 süreci hem şirketler hem de girişimciler için ürün geliştirme, üretme
ve dağıtma açısından bir devrim niteliğinde olmuştur (Derya, 2018:16). Üreticiler
ve geliştiriciler, Nesnelerin İnterneti (IoT), bulut sistemler ve yapay zekâ gibi yeni
teknolojileri kendi üretim sistemlerine entegre etmeye başlamıştır (Özsoylu,2017: 50).
379
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ortaya çıkan bu akıllı fabrikalar, verileri toplayıp analiz eden ve daha iyi karar vermeyi
sağlayan gelişmiş sensörler, yapay zekâ ve robotlarla donatılmıştır (Soylu,2018:53).
Operasyonlar esnasında elde edilen veriler, tedarik zinciri, müşteri hizmetleri gibi
kavramlar çerçevesinde birleştirilerek yeni görünür bir yapı oluşturulmuş ve bir değer
yapısı ortaya koyulmaya çalışılmıştır (Çetindere,2022: 181). Bu yeni dijital teknolojiler,
otomasyon ve iyileştirme süreçleri ile birlikte optimizasyonu sağlamış ve verimlilik
düzeyini artırmıştır (Çelik, Güleryüz ve Özköse, 2018: 91). Akıllı fabrikaların bu
şekilde geliştirilmesi imalat sanayi açısından oldukça önemlidir (Derya, 2018:16).
Fabrikalarda toplanan verilerin analizi somut görünürlük ortaya koyar ve şirket için
potansiyel üretkenlik sağlar (Ertuğrul, Deniz, 2018: 155). Akıllı fabrikalarda yüksek
teknolojili IoT cihazlarının kullanılması, daha yüksek üretkenlik ve iyileştirilmiş
kalite sağlar (Çelik, Güleryüz ve Özköse, 2018: 91).
Endüstri tarihine baktığımızda; Endüstri1.0; 18.yüzyılın sonlarında İngiltere’de
başlayan sanayi devrimi ile birlikte su ve buhar gücü kullanılarak üretim başlamış
ve ürünler makineler sayesinde ortaya çıkmıştır (Soylu, 2018:53) Endüstri 2.0;.
İkinci sanayi devrimi ile birlikte yeni güç kaynakları ortaya çıkmış ve seri üretim
süreci başlamış, otomasyon verimli kullanılmaya başlamıştır (Esmer, Alan, 2019:
472). Endüstri 3.0; Üçüncü sanayi devrimi ile, üretim aşamalarına bilgisayar ve
veri eklenmiştir (Çelik, Güleryüz ve Özköse, 2018: 91). Fabrikalar otomasyon
süreçlerini dijital hale getirmeye başlamıştır (Ertuğrul, Deniz,2018: 155). Şu an içinde
bulunduğumuz Endüstri 4.0 ise, akıllı fabrikaların otomasyonunu sağlamış ve verimli
bir şekilde üretim yapılmasına katkı sunmaya başlamıştır (Çetindere, 2022: 181).
Akıllı bir fabrika, fabrika tabanından daha fazla veri toplayarak ve bunu diğer
kurumsal operasyonel verilerle birleştirerek bilgi şeffaflığı ile daha iyi kararlar ortaya
koymaktadır (Ertuğrul, Deniz, 2018: 155). Burada kısaca bahsetmemiz gereken bazı
kavramlar bulunmaktadır. Bunlar; IoT, Bulut Sistemler, AI, Bilgi işlem süreci, Dijital
İkiz, Siber güvenlik olacaktır (Esmer, Alan,2019: 472). IoT, yani nesnelerin interneti
olarak adlandırılır ve akıllı fabrikaların en önemli bileşeni olarak kabul edebiliriz
(Çelik,Güleryüz ve Özköse, 2018: 91). Fabrikalarda veya işletmelerde bulunan
cihazlara, makinelere bağlanmasına izin veren bir sensörle donatılmıştır (Soylu,
2018:53). Verinin toplanması, entegre edilmesi, analiz edilmesini sağlamaktadır.
Bulut sistemler ise, Endüstri 4.0 sürecinin temel taşıdır (Ertuğrul, Deniz, 2018:
155). Akıllı üretimin gerçekleştirilmesi, satış, dağıtım ve hizmet gibi entegrasyonu
sağlamaktadır (Kaya Kaya, 2022: 39). Bu duruma bağlı olarak analiz edilen verilerin
verimli ve daha az maliyetle ortaya çıkmasını sağlar (Soylu,2018:53). Bulut bilgi
işlem, ihtiyaçlarını doğru ölçebilen ve işleri büyüdükçe ölçeklendirebilen küçük ve
orta ölçekli üreticiler için başlangıç maliyetlerini de azaltabilir (Çetindere,2022: 181).
Yapay zekâ ve makine öğrenimi, üretim şirketlerinin yalnızca fabrika katında değil, iş
birimleri genelinde ve hatta ortaklardan ve üçüncü taraf kaynaklardan üretilen bilgi
380
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
hacminden tam olarak yararlanmasına olanak tanır (Derya, 2018:16). Yapay zekâ ve
makine öğrenimi, operasyonların ve iş süreçlerinin görünürlüğünü, öngörülebilirliğini
ve otomasyonunu sağlayan öngörüler oluşturabilir (Derya, 2018:16). Bilgi işlem
süreci ise, veri analizlerinin ortaya çıkardığı bilginin üretim operasyonlarında nasıl
kullanılacağı ile alakalıdır (Soylu,2018:53). Bu süreç, verilerin üretildiği andan bir
yanıtın gerekli olduğu ana kadar geçen gecikme süresini en aza indirir (Özsoylu,2017:
50). Siber güvenlik, fabrikalar ve şirketler için oldukça önemlidir (Kaya,Kaya,
2022: 39). Operasyonel faaliyetlerin devam etmesi için çeşitli önlemlerin alınması
gerekmektedir (Ertuğrul, Deniz,2018: 155). Bununla birlikte, fabrika veya sahadaki
(OT) operasyonel ekipmanın daha verimli üretim süreçlerini mümkün kılan aynı
bağlanabilirliği, aynı zamanda kötü amaçlı saldırılar ve kötü amaçlı yazılımlar için
yeni giriş yolları da ortaya çıkarır (Esmer, Alan,2019: 472). Endüstri 4.0, dijital bir
dönüşümden geçerken, BT ve OT ekipmanını kapsayan bir siber güvenlik yaklaşımını
dikkate almak önemlidir (Çelik,Güleryüz ve Özköse, 2018: 91). Dijital ikiz kavramına
baktığımız zaman, Endüstri 4.0’ın sunduğu dijital dönüşüm, üreticilerin süreçleri,
üretim hatlarının, fabrikaların ve tedarik zincirlerinin sanal kopyaları olan dijital
ikizler oluşturmasına olanak sağlamıştır (Soylu,2018:53). IoT sensörlerinden,
cihazlardan, PLC’lerden ve internete bağlı diğer nesnelerden veri çekilerek dijital bir
ikiz oluşturulur. Üreticiler üretkenliği artırmaya, iş akışlarını iyileştirmeye ve yeni
ürünler tasarlamaya yardımcı olmak için dijital ikizleri kullanabilir (Çetindere,2022:
181). Sensörler ve makineler, üretim şirketleri için önemli miktarda büyük veri üretir.
Veri analitiği, üreticilerin geçmiş eğilimleri araştırmasına, kalıpları belirlemesine ve
daha iyi kararlar almasına yardımcı olabilir (Özsoylu,2017: 50).
Endüstri 4.0 Teknolojileri; Nesnelerin interneti (IoT), Siber-fiziksel sistemler
(CPS), Akıllı üretim, Akıllı fabrikalar, Bulut bilişim, Bilgi işlem, Yapay zekâ olarak
sıralayabiliriz. 5G’nin tam olarak kullanıma sunulmasıyla birlikte kablosuz bağlantı
ve makinelerin genişletilmesi büyük ölçüde geliştirilecektir (Çetindere,2022: 181).
Endüstri 4.0 çerçevesinde ortaya çıkan bu dijital teknolojiler, gerçek dünyadaki
kurulumların, süreçlerin ve uygulamaların sanal versiyonlarını oluşturabilir
(Soylu,2018:53). Akıllı üretim kavramını daha iyi anlamanın en iyi yollarından biri,
bunun kendi işinize veya sizin işinize benzer bir işletmeye nasıl uygulanabileceğini
düşünmektir (Özsoylu,2017: 50).
Peki endüstri 4.0 değer zinciri nasıl oluşmaktadır? Tedarik zinciri yönetimi ve
optimizasyonu; Endüstri 4.0 çözümleri, işletmelere tüm tedarik zincirlerinde
daha fazla bilgi, kontrol ve veri görünürlüğü sağlar (Çetindere,2022: 181). Tedarik
zinciri yönetimi yeteneklerinden yararlanan şirketler, daha az verimli rakiplerine
karşı avantaj elde etmek için pazara daha hızlı, daha ucuz ve daha kaliteli ürün ve
hizmetler sunabilir (Esmer, Alan, 2019: 472). Kestirimci bakım/analitik; Endüstri
4.0 çözümleri, üreticilere potansiyel sorunların ne zaman ortaya çıkacağını,
381
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
bunlar gerçekleşmeden önce tahmin etme yeteneği sağlar (Çetindere, 2022: 181).
Fabrikanızda IoT sistemleri bulunmadığında rutin veya zamana dayalı olarak
önleyici bakım yapılır (Soylu,2018:53). Başka bir deyişle, manuel bir görevdir. IoT
sistemleri devreye girdiğinde, önleyici bakım çok daha otomatik hale gelir ve
kolaylaştırılır (Derya, 2018:16). Sistemler, sorunların ne zaman ortaya çıktığını
veya makinelerin onarılması gerektiğini algılayabilir ve potansiyel sorunları daha
büyük sorunlara dönüşmeden çözmeniz için size güç verebilir (Çetindere, 2022:
181). Tahmine dayalı analitik, şirketlerin yalnızca “ne oldu?” veya “neden oldu?”
gibi reaktif sorular sormasına değil, aynı zamanda “ne olacak” gibi proaktif sorular
da sormasına olanak tanır. “Olmasını önlemek için ne yapabiliriz?” Bu tür analizler,
üreticilerin önleyici bakımdan kestirimci bakıma geçmesini sağlayabilir (Çelik,
Güleryüz ve Özköse, 2018: 91). Varlık izleme ve optimizasyon; Endüstri 4.0 çözümleri,
üreticilerin tedarik zincirinin her aşamasında varlıklarla daha verimli olmalarına
yardımcı olarak envanter, kalite ve lojistikle ilgili optimizasyon fırsatlarında daha
iyi nabız tutmalarına olanak tanır (Esmer, Alan, 2019: 472). Bir fabrikada yer alan
IoT ile çalışanlar dünya çapında varlıklarını daha iyi görebilir (Çetindere, 2022: 181).
Endüstri 4.0, tasarım, satış, envanter, kalite, mühendislik ve müşteri, saha hizmeti
gibi tüm ürün yaşam döngüsünü ve tedarik zincirini kapsar (Esmer, Alan, 2019: 472).
Herkes üretim ve iş süreçleriyle ilgili bilgilendirilmiş, güncel, ilgili görüşleri çok
daha zengin ve daha güncel analitiği paylaşır (Derya, 2018:16). Dijital dönüşümler,
yalnızca süreçlere ve üretkenliğe değil, aynı zamanda insanlara da dokunarak
üretimin tüm yönlerinde devrim yaratmaktadır (Çelik, Güleryüz ve Özköse, 2018:
91). Teknolojinin doğru uygulamaları, daha güçlü karar almaya yol açabilir; beceri
geliştirme, yeniden beceri kazanma ve işlevler arası iş birliği için yeni fırsatlar; daha iyi
yetenek çekme ve elde tutma ve geliştirilmiş iş yeri güvenliği ve çalışan memnuniyeti
sağlamaktadır.
Endüstri birçok süreci otomatikleştirirken, güvenli kablosuz bağlantı fabrika
otomasyonunu da güçlendirmektedir. Endüstriyel otomasyon, dijital bir temel
oluşturarak üretkenliği ve performansı artırmaktadır. Endüstri 4.0’a geçiş, birçok yeni
teknolojinin başarılı bir şekilde benimsenmesine bağlı olmuştur (Çelik, Güleryüz ve
Özköse, 2018: 91). Akıllı üretimi hızlandırmak için makinelerin ve operasyonların
dijital ikizlerinin yanı sıra fabrika otomasyonu ve ekipman ve görevlerin gerçek
zamanlı kontrolü de sağlayacaktır (Özsoylu, 2017: 50). Endüstri 4.0 sürecinin bir
sonraki adımı toplumsal sürecin evrilmesidir. Bu süreç Japonya tarafından “süper
akıllı toplum” çıktısıyla dünyaya duyurulmuştur. Bu kavramı tanıtan Japonya
Başbakanı Shinzo Abe Toplum 5.0’ı “teknoloji toplumlar tarafından bir tehdit olarak
değil, bir yardımcı olarak algılanmalı” inancıyla temellendirdiklerini ifade etmiştir
(Fukoda, 2020).
382
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
3. Toplum 5.0 Nedir? Bizi Neler Bekliyor?
Toplum 5.0 kavramı için ortaya atılan kavram şöyledir: “Siber uzay ve fiziksel alanı
yüksek oranda bütünleştiren bir sistemle ekonomik ilerlemeyi sosyal sorunların
çözümüyle dengeleyen insan merkezli bir toplumdur.” Baktığımız zaman Toplum
5.0, akıllı toplum olarak nitelendirilmiş aynı zamanda yapay zekâ ve dijital süreçlerin
verinin toplanmasına etki eden bir süreç olduğunu ortaya koymaktadır. Toplum 4.0
olarak adlandırılan bilgi toplumunda bilgi ve bilginin paylaşımı yetersiz kalmıştır
(Arı, 2021: 463). Bu süreçte insanların kapasiteleri sınırlı olduğu için bilgilerin analiz
edilmesi ve sonuçlarının ortaya çıkarılması teknoloji ve bilim sayesinde yapılacağı
ortaya atılmıştır (Çalış, 2022:324).
Toplum 5.0 ile inovasyon süreci, verimliliği artıracak ve bir toplum, vatandaşların
birbirine karşılıklı saygı duyduğu, nesilleri aşan bir toplum ve her bireyin liderlik
yapabileceği bir toplum ortaya koyacaktır (Yacan, 2021:36). Toplumsal değişimin
geçmişten günümüze bu süreci şu şekilde sıralayabiliriz:36); Avcı toplumu (Toplum
1.0), tarım toplumu (Toplum 2.0), sanayi toplumu (Toplum 3.0), bilgi toplumunu
(Toplum 4.0) ve son olarak Bilim ve Teknoloji, Gelecek toplumu (Toplum 5.0)
olarak ifade edilmektedir (Yacan, 2021). Toplum 5.0 içerisinde siber ve fiziksel
alanlar arasında bir etkileşim bulunmaktadır (Ün, 2020:317). Bundan önceki bilgi
toplumunda, insanlar internet aracılığıyla bir veri tabanına erişir ve bilgiyi analiz
ederdi. Toplum 5.0 sürecinde ise, sensörlerden alınan veriler “siber uzay” olarak
adlandırılan yerde toplanır (Koçak, 2020:7). Bu süreç, endüstriye ve topluma
daha önce mümkün olmayan şekillerde yeni değerler getirir (Kabakuş, Özköse ve
Ayaz,2023: 318). Dünyadaki bu kadar büyük değişimler karşısında IoT, robotik,
yapay zekâ, büyük veri gibi bir toplumun gidişatını etkileyebilecek yeni teknolojiler
gelişmeye devam etmektedir (Koçak, 2020:7). Japonya, bu yeni teknolojileri tüm
endüstrilere ve sosyal faaliyetlere dahil eden ve buna paralel olarak hem ekonomik
kalkınmayı hem de sosyal sorunlara çözüm sağlayan yeni bir toplum olarak Toplum
5.0’ı gerçeğe dönüştürmeye çalışmaktadır (Saracel, Aksoy, 2020: 31). IoT tarafından
toplanan veriler, yapay zekâ ile birleştirilerek toplumun tamamına ulaşacak ve Toplum
5.0’a geçerken tüm insanların hayatlarını rahat sürdürmeleri sağlanacaktır (Çalış,
2022:324). Bu beklenti sosyal durumu yeniden düşünmeyi gerektirecektir.
Toplum 5.0 sürecinin hedeflerine bakacak olursak; Eğitimde sosyal eşitsizliğin
azaltılması, gıda üretimini artırmak ve israfı azaltmak, daha iyi izleme, veri analizi
ve kontrol ile kamu güvenliğini iyileştirme, doğal afetlerin neden olduğu sorunları
çözmek, öngörülebilirliğini artırmak ve sürdürülebilirliği teşvik etmek, fikir ve
proje geliştirmede toplumun katılımını teşvik etmek gibi sıralamamız mümkündür
(Yacan,2021:36). Peki toplum 5.0 süreci nasıl çalışır? Vatandaşların ve işletmelerin
akıllı telefonları, endüstriyel robotlar, akıllı evler gibi günlük IoT cihazlarına
bağlanarak gerçek zamanlı verileri toplamak ve izlemek için akıllı teknolojileri
383
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
kullanarak süreç başlar (Bölükbaşı,2021:19). Bu tür bir otomasyon, sosyal hizmetlere
ve topluma uygulanabileceği için herhangi bir işlemin verimliliğini optimize etmeyi,
süreçleri hızlandırmayı, hataları azaltmayı ve maliyetleri en aza indirmeyi mümkün
kılar (Arı, 2021: 463). Toplum 5.0 sürecinde veri analizi ve işleme ise, bu son teknolojik
gelişmelerle birlikte, işletmelerin veri hacmini büyük ölçüde artırmış ve kuruluşların
veriyi nasıl yöneteceklerini, izleyeceklerini ve analiz edeceklerini bilmelerini çok
önemli hale getirmiştir (Çalış, 2022:324).
Büyük Veri araştırması, veri analizi ve işleme araçları, Toplum 5.0’ı gerçeğe
dönüştürmede değerli varlıklar haline gelmiştir (Koçak, 2020:7). Analizi yapılan
bilgiler, insanların daha adil bir toplum için daha iyi çözümler arayabilmeleri için karar
vermeye destek görevi görmesini sağlayacaktır (Arı, 2021: 463). Toplum 5.0 süreci ile
insanlar verimliliğe odaklanmaktan kurtulacak ve bunun yerine, bireysel ihtiyaçları
karşılamaya, sorunları çözmeye ve değer yaratmaya vurgu yapılacaktır (Bölükbaşı,
2021:19). İnsanlar cinsiyet, ırk, milliyet vb. ayrımcılık gibi bireysellik üzerindeki
baskılayıcı etkilerden ve değerleri ve düşünce tarzları nedeniyle yabancılaşmadan
bağımsız olarak yaşayabilecek, öğrenebilecek ve çalışabilecektir (Arı, 2021: 463).
İnsanlar terör, afet ve siber saldırı kaygısından kurtulacak, işsizlik ve yoksulluğa karşı
güçlendirilmiş güvenlik ağları ile güvenlik içinde yaşayacaktır (Çalış, 2022:324).
İnsanlar, kaynaklardan ve çevresel kısıtlamalardan kurtulacak ve herhangi bir bölgede
sürdürülebilir hayatlar yaşayabileceklerdir (Bölükbaşı, 2021:19). Nasıl bir dünya hayal
ediyoruz? Değişimin büyüklüğüne ve kontrolsüzlüğüne bakarak endişelenen distopik
bir gelecek çoğunlukla ütopik bir toplum anlayışının anti-tezini tanımlamak için
kullanılır. Distopik bir toplum otoriter-totaliter bir devlet modeli ya da benzer bir
başka baskıcı sistem altında karakterize edilir.
4. Ütopya ve Distopya Kavramları
Ütopya kavramı, Thomas More tarafından Ütopya’yı yazdığında ortaya çıkan bir
kavram olarak ele alsa da yazarlar, filozof, krallar tarafından yönetilen mükemmel bir
devlet hakkında İncil’deki Cennet Bahçesi ve Platon’un Devleti de dahil olmak üzere
yüzyıllardır ütopyalar hakkında yazmışlardır (Atakan, 2016:78). More’un Utopia’sı ,
Utopia veya Nowhere Land adlı bir ülkede ideal bir siyasi devleti tanımlayarak çağdaş
İngiliz yaşamını protesto etmiştir (Ağkaya, 2016:33). Diğer erken kurmaca ütopyalar,
Jonathan Swift’in ünlü Gulliver’in Seyahatleri’ndeki çeşitli egzotik toplulukları içerir
(Gencer, 2006: 170). Aslında “Ütopya” ve “distopya” aynı madalyonun iki yüzüdür.
Çeşitli ütopya örneklerine baktığımız zaman, “İyilik ve kötülük bilgisinin olmadığı”
Cennet Bahçesi, Cennet, Tanrı, melekler ve insan ruhlarının uyum içinde yaşadığı
dini bir doğaüstü yer, Açlık Oyunları serisindeki Başkent, lüks ve özgürlüklerin yeri
gibi örnek verebiliriz (Yetiş, 2015:192).
384
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Bilimsel ütopyalar, yaşam standartları açısından mükemmellik fikriyle ilgilidir. Bilim
yoluyla ütopyaya ulaşmaya çalışmanın araçları, ölümü ve hayattan acı çekmeyi göz
ardı eden veya insanlık durumunu mükemmelleştiren fikirleri içerir (Gencer, 2006:
170). Bilimsel ve teknolojik ütopyalar çoğu zaman bağlantılıdır. Teknoloji ütopyasına
bir örnek, Francis Bacon’ın Yeni Atlantis’idir (Atakan, 2016:78). Ütopya kavramı
mükemmel ya da ideal bir uygarlığı ifade eder. Pek çok insan sözde mükemmel bir
toplumun nasıl görüneceğini tartıştığı için ütopya teorileri felsefe ve edebiyatta uzun
süredir yaygındır (Ağkaya, 2016:33). Gerçek dünyada böyle bir toplum şimdiye
kadar başarılı bir şekilde yaratılıp sürdürülmemiş olsa da değişen derecelerde başarı
ile girişimlerde bulunulmuştur (Atakan, 2016:78). Ütopyanın zıttı, korkunç bir yer
olan distopyadır. Distopik kurgu oldukça yaygın ve popüler ütopik kurgudan bile
daha fazladır (Ağkaya, 2016:33). Nineteen Eighty-Four, The Hunger Games ve The
Handmaid’s Tale gibi popüler kitapların tümü distopik kurgu örnekleridir. Ütopik
kurgu genellikle bunun tersini yapar: Gerçek toplumsal sorunları onlara potansiyel
bir çözüm göstererek gösterir (Atakan, 2016:78). Mükemmel ama kurgusaldır. Devlet
tasarımıdır. Ekonomik ütopyalar, dini ütopyaları buna örnek olarak gösterebiliriz.
Thomas More ütopyayı mülkiyet olmayan devlet olarak tanımlar, Platon ve Francisko
Bacon bilgelerin yönettiği devletlerden bahsederler (Gencer, 2006: 170).
Aziz Akgül ise insan odaklı dünya tasarımında “mutluluk üzerinden tanımlama
yapıyor.” Tanıma göre; gelir düzeyi yüksek, sosyal destek sağlanmış, sağlıklı yaşam
tedbirleri alınmış, kişisel özgürlük tasarlanmış, hayırseverlik yapan, yolsuzluğun
bulunmadığı adil bir yaşam olarak ortaya çıkmaktadır. Filozoflar, binlerce yıl toplumu
nasıl iyileştireceklerini tartışmaktalar. Farklı filozoflar, çeşitli ütopik toplum fikirleri
ortaya attılar (Gencer, 2006: 170). İşleyen bir ütopik toplum geliştirmek çok karmaşık
bir olasılık olduğundan, filozoflar genellikle toplumun sorunlarını nasıl çözeceklerini
ve önemli değerleri benimseyecek bir dünyayı nasıl yaratacaklarını hayal etmenin
çeşitli yaratıcı yollarını bulmak zorundadırlar (Atakan, 2016:78). Teorik ütopik
toplumlar, vatandaşlarına genellikle eşit haklar, korkusuz bir yaşam, ekonomik
güvenlik ve herkes için toplu ya da devlet tarafından sağlanan refah sağlar (Gencer,
2006: 170).
Eski bir Yunan filozofu olan Platon (yaklaşık MÖ 428-347), ütopyacı bir toplumun
neye benzeyebileceğini ilk düşünenlerden biriydi, ancak “ütopya” kelimesini ancak
yüzyıllar sonra ortaya çıktığı için kullanmadı (Ağkaya, 2016:33). Devlet’te Platon,
mükemmel bir toplumda, yöneticilerin toplumu dikkatli düşünce ve aydınlanmış
fikirler temelinde yöneten filozof-krallar olması gerektiğini söyler (Gencer, 2006:
170). Platon’a göre bu yöneticiler, güçten çok bilgi için çabalayacakları için toplumun
tüm üyelerinin refahına uygun şekilde öncelik verebileceklerdi (Atakan, 2016:78).
Birçok distopik hikâyedeyse, insanlar doğadan kopuktur. Çoğunlukla, dünya
kaynaklarının tamamını veya çoğunu kullanmışlardır (Omay,2012: 11). John Stuart
385
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Mill distopya kelimesini ilk defa mecliste yaptığı konuşmasında kullanmıştır ve burada
ütopyaları uygulanamayacak kadar iyi bir şey lehine ve distopyaları uygulanamayacak
kadar kötü bir şey lehine olarak tanımladı (Ağkaya, 2016:33). Ütopyanın zıttı olarak
bu distopya duygusu oldukça tipik bir fikirdir. Ütopya iyi bir yer ve distopya kötü bir
yerdir. Ütopik fikirleri temelde umut verici ama aynı zamanda oldukça durağan ve
oldukça didaktik olarak görmenin bir yolu vardır (Gencer, 2006: 170). Dolayısıyla,
ütopya ve distopya hem bireyin hem de toplumun küçük ya da büyük ölçekte zihninin
bir parçası olan gerilimleri ve kaygıları oluşturur (Atakan, 2016:78). Ancak döngüsel
krizler sosyal, politik ve ekolojik alanları da sürekli olarak rahatsız etmektedir. Tipik
olarak bu tür sıkıntılı dönemlerde ortaya çıkan ütopik ve distopik anlatılarla, sanatçılar ve
mimarlar, yazarlar veya film yapımcıları çelişkiler önermek ve yeni olasılıkları aydınlatmak
için çaba gösterirler (Atakan, 2016:78).
Teknoloji, insan evriminin önündeki herhangi bir engel için mucize bir çözüm
olarak görülme eğilimindedir (Gencer, 2006: 170). İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki
endüstriyel ve teknolojik ilerleme, teknolojik ilerlemeye ilişkin iyimser bir görüşe yol
açtı. 20. yüzyılın başında Fütüristler, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından sorgulanan
fikirler olan makinelerin gücü ve yeni bilimsel gelişmelerle sürdürülen bir toplumun
yenilenmesini alkışladılar (Atakan, 2016:78).
5. Ahilik Teşkilatı’nın Dünü, Bugünü ve Geleceği
Ahilik anlayışı hem toplumsal hem de ekonomik yönden insan yaşamını iyi yönde
etkilemek isteyen bir örgütlenmedir (Aksoy, 2018: 22). Teşkilat yapısının kendi
özünde kuralları bulunmaktadır. İyi ahlâklı olmak, iyi insan olmak, yardımcı olmak,
vasıflı eleman olmak gibi unsurları içinde barındıran bir düzendir (Aksoy, 2018: 22).
Ahi olmak için teşkilata katılmak için Ahi referansı zorunludur (Çoban, 2018: 724).
1. Cimrilik kapısını bağlamak, lütuf kapısını açmak,
2. Kahır ve zulüm kapısını bağlamak, hilm ve mülâyemet kapısını açmak,
3. Hırs kapısını bağlamak, kanaat ve rıza kapısını açmak,
4. Tokluk ve lezzet kapısını bağlamak, riyazet kapısını açmak,
5. Halktan yana kapısını bağlamak, Hak’tan yana kapısını açmak,
6. Herze ve hezeyan kapısını bağlamak, Marifet Kapısını açmak,
7. Yalan kapısını bağlamak, doğruluk kapısını açmak.
Bu modellerin eksik kalan parçası, tüm üretim süreçlerini kabul edip, onları
yadsımadan, insan varlığının tüm seçimlerini yaparken üretirken ve bölüşürken
önceliğinin diğer varlıkları iyileştirecek tercihlerden yana olacağı yaşam kültürünün
yaratılmasıdır (Çoban, 2018: 724). Bizler, bugünden yarına hazırlanırken, adeta
386
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
aritmetik bir hızla değil geometrik hızla artan teknolojik değişime yetişmeye çalışırken,
distopik bir gelecek yerine, kendini ve yaşadığı toplumu iyileştiren bir üretim ve
bölüşüm süreci olarak algılayan ahilik anlayışı ile ütopyamızı gerçekleştirebileceğiz
(Çeker, 2017: 93).
Ahilik, Osmanlı öncesi döneme kadar uzanan bir yapıdır (Aksoy, 2018: 22). Osmanlı
döneminde ahiliğin birçok önemli işlevi olmuştur. Bu işlevlerden biri de sosyal
ve ekonomik alanla ilgilidir (Yücel, Yücel ve Alar, 2020: 199). Öte yandan sosyal
politikanın sosyal ve ekonomik yönleri de vardır. Sosyal politika çalışma hayatı içindir,
çalışma dışı hayatla da ilgilidir (Çeker, 2017: 93). Bu yönleriyle sosyal politika hem
sosyal hem de ekonomik alanlara karşılık gelir (Ünsür, 2021:143). Böylelikle sosyal
politika ve ahilik ile ilgilenme zemini ortaya çıkmıştır (Çoban, 2018: 724
Ahilik, dini ve toplumsal bir örgüt olarak Anadolu’da 13. yüzyılda ortaya çıkmaya
başlamıştır (Yücel, Yücel ve Alar, 2020: 199). Bir süre sonra Osmanlı Devleti’nin
kuruluşunda önemli rol oynamıştır. Osmanlı’nın fethettiği topraklarda da toplumun
iktisadi, sosyal, siyasi ve dinî yönlerden yapılanmasında ve gelişmesinde önemli bir
unsur olmuştur (Ünsür, 2021:143). Ahilik, kardeşlik, birlik, beraberlik ve dayanışma
temelinde fütüvvet anlayışına dayanan milli ve yerel bir Türk teşkilatıdır (Aksoy, 2018:
22). Ahi Evran tarafından 13. yüzyılda Anadolu’da kurulmuş, sosyal ve ekonomik
hayatın düzenlenmesinde etkin rol oynamıştır (Çeker, 2017: 93). Ahilik teşkilatı,
bireylere iyi huylu, dürüst ve erdemli olmak gibi ahlâki değerlere dayalı mesleki
eğitim vermeyi amaçlar. Erdem dürüstlük, tevazu ve hoşgörü gerektirir. İş hayatındaki
erdemli davranış göstergeleri de örgütsel erdemliliğin temelini oluşturmaktadır
(Çoban, 2018: 724). 13. yüzyılda Anadolu’da ortaya çıkan Ahilik müessesesi, yüzyıllar
boyunca Türklerin sadece ticari hayatına yön vermemiş, aynı zamanda sosyo-kültürel
hayatını da düzenlemiştir (Aksoy, 2018: 22). Tasarım ahlâkı, başta insan odaklı
yaklaşım olmak üzere pek çok yönüyle Ahilik ilkelerine benzemektedir (Yücel,
Yücel ve Alar, 2020: 199). Endüstriyel Tasarım insan faydasını temel alan bir ticari
faaliyet iken, Ahilik ticari hayatta öncelikle insan iyiliğini amaçlar (Çeker, 2017: 93).
Fütüvvet anlayışı ve ahiliğin hem devletsel hem de fonksiyonel açıdan birbirleriyle
yakından ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. Baktığımız zaman ahilik, fütüvvetin
Anadolu Beyliklerinde görünen şeklidir (Düşükcan, Başdaş, 2019:874). Çünkü Ahilik
başlıca ilkelerini fütüvvet anlayışından almıştır. Teşkilat, ticarette önemli bir unsur
olmuş ve Anadolu’daki Türk zanaatkârları ayakta tutmak için çeşitli uygulamalarda
bulunmuştur. Özellikle usta-çırak ilişkisi ile eğitime önem verilmiştir (Yücel, Yücel ve
Alar, 2020: 199). Usta-çırak eğitimi ile mesleklerin devamlılığı sağlanmış, geleneksel
yapılar korunmuş, sosyal hayattaki uygulamaların gelecek nesillere aktarımı
gerçekleşmiş ve localardaki eğitimlerle öğrencilerin; dinî, meslekî ve askerî gelişimleri
sağlanmıştır.
387
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Köprülü’ye (1984) göre, bu örgütlere üye olan zanaatkârlar katı ahlâki kurallara uymak
zorundaydılar. Üyeler arasında güçlü manevi ve dayanışma bağları vardı. Ortak
çıkarlarını korumanın yanı sıra, her türlü dünyevi faaliyetlerinde (ekonomik, sosyal)
birbirlerine manevi kontrol sağlamak için örgütlenmişlerdir. Bu ifade bize Ahilik
teşkilatlarının önemli bir kontrol mekanizması olduğunu göstermektedir. Anadolu’da
Türklerin, Fütüvvet teşkilatını şekillendirip geliştirdikleri, Fütüvvet’ten daha farklı ve
Türklere mahsus Ahiliği oluşturdukları söylenmektedir (Çeker, 2017: 93). Fütüvvet
geleneği din konusunda daha otoriter olsa da ve sanatkârlara İslâmi otoriteye itaat
etmelerini emrediyordu; Ahilerin ahlâkın yanında iktisat ve siyaset meselelerinde de
büyük işleri vardı. Fütüvvet geleneği bireysel erdemlere ve askeri özelliklere daha fazla
önem verirken; Ahilik, Osmanlı Devleti’nin askerî ve idarî müesseselerini düzene
sokmasına yardım eden, esnaf ve sanatkâr topluluklarını teşkil eden bir teşkilattı
(Çağatay, 1989: 1).
6. İyi İnsan Olmak
Yukarıda endüstri 4.0 üretim hattı, verimlilik ve optimizasyona ilişkin bir yaklaşımdır.
Toplum 5.0 ise bilgi ve verinin toplumsal yaşamda içselleştirilmesini anlatmaktadır.
Dünyanın iyi bir yer olacağına ilişkin ütopyalarda yönetim modelleri ve özgürlükler
üzerinden dünya tanımlanmaktadır. Distopyada ise bireyin iradesini askıya alan seçim
haklarını ortadan kaldıran yönetim modelleriyle açıklanmaktadır. Tüm yaklaşımlar,
sistemin iyi olma halini ya üretim ya da yönetim modelleri üzerinde tanımlamaktadır.
Modellerdeki eksik kısım, bireyin erdemli/tekâmüllü insan olmasının nasıl
sağlanacağıdır. Örneğin toplumun 5.0 olduğu bir ütopyada yaşadığımızı var sayalım.
Enerji ücretsiz, tüm temel ihtiyaçlar robotlar tarafından karşılanmaktadır. Tüm
insanlar varlık içinde ve iradelerini kullandıkları bir ütopya dünyasındayız. Sabahleyin
uyandığı zaman halâ ailesi ile kalp kırıcı konuşup bağırabilir. Dışarı çıkıp bir kediyi
tekmeleyebilir, bir ağacın dalını kırabilir. Ama toplum 5.0’a göre mükemmel üretim
ve yaşam modeli, harika bir yönetim sahibi olabilir. İyi insan olmak bu noktada önem
kazanmaktadır. Eksik parça bize ahilik anlayışı ile gelmektedir. Yukarıda bölümde
ahiliğin bir üretim ve zanaatkârlık yaşam modeli olduğu anlatılmıştır. Ama aynı
zamanda insani nitelikleri iyileştirildikten sonra işini tam yapmak anlamında usta,
çırağına tamam olduğunu anlatmak için kuşak takmaktadır. Bireyin canlı cansız
içinde yaşadığı yeri/anı güzelleştirecek niteliklere sahip olmadığı sürece iyileştirilmiş
bir toplumdan bahsetmemiz mümkün olmayacaktır.
Sonuç
Günümüzde teknolojinin gelişmesiyle beraber birçok unsur ön plana çıkmıştır.
Teknolojinin endüstri üzerinde oynadığı rol ise oldukça büyük bir aşama kaydetmiştir.
Dijitalleşme süreci ve veri kullanımın artması, depolanması Endüstri 4.0 süreci ile
388
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
mümkün olmuştur. Verinin kullanılmasıyla birlikte maliyetler düşmüş, verimlilik
artmıştır. Dijital dönüşüm sürecine ulaşmak oldukça uzun sürmüştür. Nesneler,
cihazlar ve makineler insan ihtiyacı olmadan veri aktarımı yapmaya başlamış ve
depolama konusunda büyük alanlar ortaya çıkarmıştır. Endüstri 4.0 uygulama
alanlarına baktığımız zaman; Big data, akıllı şehirler ve blockchain teknolojisi
olarak karşımıza çıkmıştır. Akıllı fabrikalar ile dijitalleşme süreci ilerlemiş, üretimde
verimlilik artmıştır. Bulut bilişim sistemleri ile de yapay zekâ kullanılmış ve akıllı
cihazlarda kolayca yönetim sağlanmıştır. Bu süreçte veriler, bilimsel metotlarda
yönetilmiş ve iletişim veriyi aktaran sistemlerde ön plana çıkmıştır. Verilerin
aktarılması için büyük veri depoları oluşturulmuş, veri üreten sistemler için yazılımlar
kullanılmıştır. Akıllı robotlar ile verimlilik, insan gücünün azalmasına sebep olmuş ve
birim iş sonuçlarının artmasına zemin hazırlamıştır. Toplum 5.0 hem sanal dünya
hem de fiziksel alan arasında bir bağlantı rolü üstlenmiştir. Endüstri 4.0’ın işaret ettiği
dijitalleşme süreci Toplum 5.0 ile süper akıllı toplum özelinde ön plana çıkmıştır.
Sonuç olarak elimizdeki endüstriyel modellemeler yukarıda da görüldüğü üzere
odağına “sayıları” almaktadır. Bu modellerin eksik kalan parçası, tüm üretim
süreçlerini kabul edip, onları yadsımadan, insan varlığını tüm seçimlerini yaparken
üretirken ve bölüşürken önceliğinin diğer varlıkları (insanına, kurduna kuşuna)
iyileştirecek tercihlerden yana olacağı yaşam kültürünün yaratılmasıdır. Bizler,
bugünden yarına hazırlanırken, adeta aritmetik bir hızla değil geometrik hızla artan
teknolojik değişime yetişmeye çalışırken, distopik bir gelecek yerine, kendini ve
yaşadığı toplumu iyileştiren bir üretim ve bölüşüm süreci olarak algılayan AHİLİK
anlayışı ile ütopyamızı gerçekleştirebileceğiz.
Kaynakça
Aksoy, A. (2018). 13. ve 14. Yüzyılda Anadolu’da Ahilik Teşkilatı, Etkisi ve Siyaseti. Medeniyet ve Toplum
Dergisi, 2 (1), 19-35. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/metder/issue/40858/423108
Arı, E. S. (2021). Süper Akıllı Toplum: Toplum 5.0. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi,23 (1), 455-479. DOI: 10.16953/deusosbil.808359
Atakan, A. (2016). Beşyüzüncü Yıldönümünde Ütopya.Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk
Araştırmaları Dergisi, 22 (2), 63-114. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/maruhad/
issue/27645/291345
Ağkaya, O. (2016). Ütopya ve Distopya: Siyasetin Edebiyat Üzerindeki Etkisi. Manisa Celal Bayar
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 14 (4), 23-48. DOI: 10.18026/cbayarsos.280053
Bölükbaşı, F. (2021). Revolution and Society 5.0: Japanese Human Centric Approach and Sectoral
Changes. Toplumsal Politika Dergisi, 2 (2), 1-28. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/tpd/
issue/66013/1008030
Çalış Duman, M. (2022). Toplum 5.0: İnsan Odaklı Dijital Dönüşüm. Journal of Social Policy Conferences,
(82) , 309-336 . DOI: 10.26650/jspc.2022.82.1008072
Çeker, F. (2017). Ahlâki ve Sosyo – Ekonomik Bir Teşkilat Olarak Ahilik. Dicle Üniversitesi İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 7 (12), 84-99. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/duiibfd/
issue/56474/785086
389
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Çelik, K., Güleryüz, S. & Özköse, H. (2018). 4. Endüstri Devrimine Kuramsal Bakış. Avrasya Sosyal ve
Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 5 (9), 86-95. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/asead/
issue/41120/497025
Çetindere Filiz, A. (2022). Endüstri 4.0’ın Etkilerinin Kalite 4.0 Üzerinden Değerlendirilmesi. Ekonomi
Maliye İşletme Dergisi, 5 (1), 176-188. DOI: 10.46737/emid.1119920
Çoban, M. (2018). Model Bir Eğitim Kurumu Olarak Ahîlik. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi, 15 (2), 717-734. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/ksusbd/
issue/40204/440728
Derya, H. (2018). Endüstri Devrimleri ve Endüstri 4.0. İslahiye İİBF Uluslararası E-Dergi, 2 (2), 1-20.
Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/iiibfud/issue/39908/457467
Düşükcan, M. & Başdaş, O. (2019). Ahilik İlke ve Uygulamalarının Günümüz Kobi’lerine Yansıması: Elazığ
İli Örneği. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 18 (70), 866-881. DOI: 10.17755/esosder.476801
Ertuğrul, İ. & Deniz, G. (2018). 4.0 Dünyası: Pazarlama 4.0 ve Endüstri 4.0. Bitlis Eren Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi, 7 (1), 143-170. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/bitlissos/
issue/38061/420974
Esmer, Y. & Alan, M. A. (2019). Endüstri 4.0 Perspektifinde İnovasyon. Avrasya Uluslararası Araştırmalar
Dergisi , Cilt:7 Sayı: 18 , 465-478 . DOI: 10.33692/avrasyad.595720
Gencer, B. (2006). Siyasetin Akıbeti: İdeoloji ve Ütopya. Öneri Dergisi, 7 (25), 167-173. DOI: 10.14783/
maruoneri.677609
Kabakuş, A. K., Özköse, H. & Ayaz, A. (2023). Society 5.0 Research: Performance Analysis and Science
Mapping . Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 14 (1), 311-328. Retrieved from https://
dergipark.org.tr/tr/pub/gumus/issue/75752/1202690
Kaya, M. & Kaya, G. (2022). Gelişen Teknolojide Endüstri 4.0’ın Durumu.Soma Meslek Yüksekokulu
Teknik Bilimler Dergisi, 1 (33), 36-41. DOI: 10.47118/somatbd.1109940
Koçak, R. (2020). Beşinci Sanayi Devrimi Toplumu 5.0 ve Yapay Zekâ Kültürü. Uluslararası Halkbilimi
Araştırmaları Dergisi, 3 (5), 1-17. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/uhad/
issue/58003/789785
Omay, M. (2012). Ütopya Üzerine Genel Bir İnceleme. İstanbul University Journal of Sociology, 3 (18),
1-14. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/iusosyoloji/issue/516/4748
Özsoylu, A. F. (2017). Endüstri 4.0. Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 21
(1), 41-64. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/cuiibfd/issue/34826/387693
Saracel, N. & Aksoy, İ. (2020). Toplum 5.0: Süper Akıllı Toplum. Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, 9 (2),
26-34. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/ssrj/issue/54392/723684
Silkin Ün, S. (2020). Toplum 5.0’da Bilgi ve İletişim Teknolojileri ile Yaşlı Bakımı. Hak İş Uluslararası Emek
ve Toplum Dergisi, 9 (24), 313-330. DOI: 10.31199/hakisderg.685831
Soylu, A. (2018). Endüstri 4.0 ve Girişimcilikte Yeni Yaklaşımlar. Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, (32), 43-57. DOI: 10.30794/pausbed.424955
Ünsür, A. (2021). Ahilik Sisteminin İnsan Kaynakları Yönetimi Açısından Değerlendirilmesi. Ahi Evran
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, FÜTÜVVET, AHİLİK ve İKTİSADİ HAYAT,
132-149. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/aeuiibfd/issue/66307/966507
Yacan, İ. (2021). Endüstri 4.0 Teknolojileri ve Toplum 5.0 Kavramı. Yeni Fikir Dergisi, 13 (27), 31-39.
Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/yenifikirjournal/issue/67111/954324
Yetiş, M. (2015). Kitap İncelemesi: Karl Manheim, İdeoloji ve Ütopya. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi,
57 (3), 191-196. DOI: 10.1501/SBFder_0000001761
Yücel, Y. B. , Alar, G. & Yücel, İ. (2020). Kapitalist Sisteme Karşı Çözüm Durağı: Ahilik Teşkilatı.Avrasya
Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 6 (12), 194-203. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/
pub/asead/issue/51619/669691
390
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
5. BÖLÜM
Ahilik Zaviyesinden
Kurumsal Yapılanmalar
Ruşen Ahmet Albayrak (Dr.)
Dirlik Kurumları
İlhami Pektaş (Dr.)
Ahilik ve Yeni Nesil Kümelenmeler
Mustafa A. Sancar (Dr.)
Ahilikteki Orta Sandıklarının Bir Modern Zaman Uyarlaması:
Kurum İçi Dayanışmaya Dayalı Orta Sandığı
Başak Tanınmış Yücememiş (Prof. Dr.) - Adil Döşeyen
Ahilik Bağlamında Kooperatifçilik
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
DİRLİK KURUMLARI
Ruşen Ahmet ALBAYRAK*
Giriş
Fütüvvet ve Ahîlik teşkilatları, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinin Cumhuriyet
Türkiye’sini de etkileyen çok önemli iki tarihi kurumudur. Fütüvvet, İslâm’a girmeleriyle
birlikte, bir tasavvuf anlayışı olarak Türkler arasında yaygınlaşmıştır. Anadolu ve
Balkanlar’da İslâm’ın yayılmasında çok büyük katkıları olan fütüvvet teşkilatına bağlı
müteşebbis dervişler (Barkan, Ö.L., 1942), sadece irşad faaliyetleri ile yetinmemişler,
bulundukları yerleri inşa etmişler, üretim yapmışlar, insan toplulukları için o mekânları
yaşanabilir kılmışlar, adeta şenlendirmişlerdir. Fütüvvet teşkilatından ilham alınarak
oluşturulan Ahîlik teşkilatı da Anadolu’da ticaret ve sanayi yapılanmasının temelini
teşkil etmiş, müteşebbislerimiz ve bugünkü iş dünyamız için derin izler bırakmıştır
(Kala, A.,1998).
Risalet-al Melameyye adlı eserinde Sülemi,; fütüvvetin ve daha sonra da ahîliğin
hedeflediği insan profilini ( feta, yiğit) şöyle tarif ediyor; “Allah hepsine rahmet etsin,
kimde Adem’in özür getirmesi, Nuh’un sebatı, İbrahîm’in vakarı, İsmail’in doğruluğu,
Musa’nın ihlası, Eyyüb’ün sabrı, Davud’un ağlayışı, Muhammed’in cömertliği varsa,
yine Allah hepsinden razı olsun kimde Ebubekir’in acıması, Ömer’in hamiyeti,
Osman’ın utangaçlığı, Ali’nin bilgisi bulunursa, sonra da bütün bunlarla nefsini horlar,
ayıplarını görürse o kimse fütüvvet sahibidir, feta adını hakeder” (Gölpınarlı, A.,
2011). İman ederek, İslâm ahlâkını kuşanarak, topluma hizmet yoluna çıkan yiğitler
ve onların oluşturduğu kardeşlik, yüzyıllar geçse de, iş dünyasında farklı isimler ile
anılsalar (Ahîlik, Esnaf Birlikleri, Loncalar, Gedikler, Ticaret ve Sanayi Odaları vb.)
bile insanı koruma ve yüceltme davasının erleri olmuşlardır.
Günümüz iş dünyasına egemen olan piyasa kapitalizminin 20. yüzyılın başından
bu yana neden olduğu krizler, ilerleme ve iktisadi kalkınma adına insanlığın iyilik,
güzellik, denge ve dayanışma anlayışlarını zorlamakta; göçler, savaşlar ve hastalıklar
dolayısıyla yaşanan dramlar, teknolojik gelişmelerin insanlığa yaptığı olumlu katkıların
kıymetini azaltmaktadır. Birlikte ahenkli yaşamı sürdürebilmek adına insanoğlu, geri
dönülemez bozulmadan kaçınmak ve yeryüzünü şenlendirmek için tekrar umudu
kuşanmak zorundadır. Çözüm için ortaya konulanlar, insanı harekete geçirmeli, onu
samimi duygularından yakalamalıdır (Laszlo, C. & Brown J.S. ve diğerleri, 2020).
Hayatın hem başlangıç ve hem de bitişi olan insan, eşya ile olan yerindelik ilişkisini
yeniden tanımlamalı, kendi inanç ve tecrübelerini dikkate alan yeni düzenler, yeni
* Dr. , Hamilik Okulu Vakfı
393
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
kurumlar ve yeni ilişki biçimleri inşa ederek hem evinde hem de işinde bu “yeni
dünya”ya yeni bir anlam dünyası oluşturarak karşılık vermelidir (Başer, S. 2011).
Varlığın bütünü için bir çözüm oluşturmadan insanın ve kurduğu sosyal düzenlerin
felaha ulaşması mümkün gözükmemektedir. Bu perspektiften bakıldığında cevabı zor
olan ama anlam içeren sorular gerekmektedir. Varoluş ve hayatın değişen şartlarının
farkında olarak, varlığın krizine su taşıyıp varlığın dirliği nasıl inşa edilebilir?
Öncelikle Birlik/Tevhid (Faruki, İ., 2017) inancıyla uyumlu varlık ontolojisine dayalı
olarak insanın evi ve işi yeniden nasıl anlamlı hale gelebilir? Kültür ve medeniyetimiz
içinden hasıl olan bilgiyi kullanarak ve insanlığın ortak tecrübesini de göz önüne
alarak varlığın faydasına olabilecek kavramlar nasıl üretilebilir ve güncellenebilir?
Sadece maddi değil, aynı zamanda maneviyatın da hayat bulduğu tevhidi bir coşku
ve şenlendirme, toplum için nasıl mümkün kılınabilir? Değişim içindeki bütün bu
oluşlara cevap verecek bir ruh haline kişisel olarak sahip olabilirken modernizmin
kurucu ideoloji ve teorilerine maruz kalan kurumlarımızın hedefleri ne olmalıdır?
Bu sorulara medeniyetimiz içindeki insan tasavvuru ile başlayarak; birliklerimiz/
kurumlarımız için ölçü ve dengeyi gerçekleyecek adalet, merhamet ve ihsanı kuşanmış
bir zihniyet ile cevap vermek üzere yola çıkılmalıdır (Özel M., 2019).
İş hayatını insanın hizmetine tahsis eden Ahîlik anlayışı, hem meslek erbabının
mesleki ve ahlâki açıdan yetişmesinde ve hem de ilgili alanda toplumsal ihtiyaçların
tedariğinin sürdürülebilmesi açısından örnek oluşturmuştur. Ahîliğin esnaf birlikleri
yoluyla dayanışma sergiledikleri; hammadde alımı, iş bilgisi aktarımı, üretim
kalitesi gibi konular ve ahlâki değerler üzerinden hassasiyetle inşa ettikleri çalışan
ve müşteri memnuniyeti, toplumdaki dirliğin tesis edilmesine yardımcı olmuştur
(Kal’a, A.,1998). Bütün düzen, varlığın birliğinin sürdürülebilmesine adanmış, ahlâkı
kuşanmış yiğitlerce icra edilmiş, kazandıklarını vakfederek sermaye birikimlerini
tekrar kendi birliklerinin devamını finanse etmek için harcamışlardır. Sonuçta ortaya
sınıfsız denilebilecek, bugünkü kavramlarımızla sivil inisiyatiflerle desteklenmiş bir
devlet anlayışı çıkmıştır (Kal’a, A., 2019). Devlet, dinin ve kültürün içinde olduğu bu
anlayışı gözetmiş ve desteklemiş, dengeli ve sürdürülebilir yönetim anlayışı açısından
düzenin bir parçası olarak kabul etmiştir. Bunun da ötesinde toplumun kültürel
genlerine işlemiş olan bu bin yıllık anlayış, Selçuklu ve Osmanlı’dan sonraki yeni
dirliğimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin de kurucu unsurlarından biri olmuştur.
Ahîlik teşkilatına münhasır olan iktisadî üretim, bölüşüm, tüketim, dayanışma
ve yardımlaşma modelinin modern çalışma hayatındaki izdüşümünü sanayide,
üretimde, girişimcilikte, finansta, kooperatifçilikte, sivil toplumda ve sosyal politika
gibi birçok alanda görmek mümkündür. Özellikle batıda geliştirilerek farklı alanlarda
kurumsal ve kavramsal olarak iş ve sosyal hayatımızı etkileyen unsurları, Ahîlik’ten
tevarüs eden tevhidî varlık ontolojisiyle tekrar yorumlayarak insana, insan ilişkilerine
ve iş/sosyal düzenlerine kendi medeniyet dünyamıza uygun güncellemeler yapılmak
394
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
zorundadır. İnancımızın devamı ve medeniyetimizin ihyası ile yeni bir gelecek
kurmak buna bağlı gözükmektedir.
Değişken, belirsiz, kararsız ve karmaşık bir dünyada varlığını sürdürebilecek
organizasyonlar kurmak ve sürdürebilmek için anlamlı güncellemeler yapılmalıdır.
Sadece tarihe öykünerek değil sahih bir değişim niyeti ve “fütüvvet-ahîlik’den” tevarüs
eden değerlere doğru yapılacak kararlı bir yolculuk kurumlarımızın zihniyetini
yenileyebilir. Nelerin sürdürülüp nelerin bırakılması gerektiğine ve bunun nasıl
yapılacağına karar verilmelidir. Yeni yönetişim şekli, insanın varlık ontolojisine dayalı
ve etimolojik olarak medeniyetimizin bir parçası olmalıdır. Varlığa bütüncül bakarak
insanın kurduğu birlikler felaha ulaşabilir. Dünyayı tasarruf etme biçimi yiğitçe ve
kardeşçe (gerektiğinde kendi çıkarlarından fedakârlık edip ihsanda bulunma) olan
kurumlar yarışırken dayanışmacı da olabilirler, zarar vermeden fayda üretmenin
yollarını bulabilirler.
Organizasyonları Anlamlandırmak
İster ticari şirket ister sivil toplum örgütü veya kamu kuruluşu olsun; organizasyonlar
farklı amaçlara hizmet edecek şekilde, yine farklı niteliklere sahip meslek gruplarından
insanları bir araya getirerek sosyal birlik oluştururlar. Bu sosyal birliklerin ya da
organizasyonların yönetim biçimleri insanlık tarihi içinde gelişerek modern zamana
kadar ulaşmaktadır. Gareth Morgan (1986), organizasyonları metaforlarla anlattığı
“Organizasyon İmajları” (Images of Organization) kitabında antropoloji, tarih,
sosyoloji ve siyaset bilimi gibi farklı disiplinlerden istifade ederek organizasyonel
gerçekliği ortaya koymanın sanatsal bir faaliyet olduğunu dile getirmektedir. Morgan’
a göre; örgütlenmiş insan birliklerinin niteliklerini ortaya çıkarırken imgelerle ifade
edilen yeni düşünme şekli; organizasyon teori ve uygulamaları için yeni çözümler
bulunmasında, tasarımda ve gelişim/dönüşümde kullanılabilecek önemli keşiflere yol
açabilme potansiyeline sahiptir.
Sekiz ayrı organizasyonel imaja yer verilen Organizasyon İmajları’nda; makine ve
bürokratik, organik, beyin ve kültür imajlarına da tarihi bir süreç içinde değinilmektedir.
Sanayi devrimi ve sonrasında ortaya çıkan organizasyonlar, özellikle tamamen
sermaye ve kâr odaklı kapitalist yaklaşımlardan daha sosyal ve insani yaklaşımlara
doğru evrilmiştir. Makinenin seri üretimi sağlamak üzere sanayinin en önemli unsuru
olduğu dönemde; insan, makinenin bir parçası ve üretim girdisi olarak görülmektedir.
Organizasyonel kültür, aynı makine gibi mekanik bir tasarımın izlerini taşır ki;
bürokratik organizasyonlar da bu yaklaşımın içinden çıkmıştır. İkinci Dünya savaşı
sonrası sosyal devlet anlayışının gelişmesiyle daha insani vasıflı organizasyonlardan
bahsedilebilir. Bu sosyal birliklerin canlı organizmalara benzetilmesiyle ortaya çıkan
“organ-izasyon” kavramı, canlı yapıların bir denge ve ahenk ile farklı ekosistemlerde
yaşamasını, gelişmesini ve hatta rekabetini açıklamaya imkân vermiştir. Bilgi
395
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
teknolojisindeki yenilikler, öğrenen ve öğrendikçe büyüyüp gelişen organizasyonlar
beynin fonksiyonlarına benzetilmiş, bilgi ve bilginin yönetilmesiyle organizasyonların
farklı bir olgunluk seviyesine ulaşacağı düşünülmüştür. Özellikle yine ikinci dünya
savaşından sonra sanayideki başarılarıyla öne çıkan Japonya’yı ve üretim sistemlerini
anlamak, kültürlerini inceleyip ortaya koymakla mümkün olabilmiştir. Değerler ve
inanç sistemi içinden çıkan kültür ve ona dayanan zihniyet, şirketlerin başarısında
yatan temel unsur olarak görülmüştür. İş yeri kültürünün, organizasyon içindeki
ilişkileri ve iş birliğini belirleyerek iş sonuçlarını etkilediği ve firmaların dönemsel
stratejilerine görece sonuçlar üzerinde daha etkili olduğu vurgulanmıştır.
Askeri operasyonlar için hızlı ve etkili küçük birlikler hazırlanması stratejisi içinde
kavramsallaştırılan çevik organizasyonların, oynak-belirsiz- karmaşık-anlamsız
(İngilizce baş harfleri VUCA) bir dünyaya karşılık vermeye çalışan iş dünyası için
de anlamlı hale geldiği düşünülmektedir (Lemoine,G.J. & Bennett N., 2014). Büyük
hantallaşmış organizasyon yapılarının önemli projeleri için bir değişim yönetimi
aracı olarak artık çevik organizasyonlar kavramı kullanılmaktadır. Son olarak
sürdürülebilirlik kavramının iş yerindeki maneviyatın açığa çıkmasıyla anlamlı
hale getirdiği çiçeklenen girişimlerden (Laszlo, C. & Brown J.S. ve diğerleri 2020)
bahsedilmektedir. İnsana ve genel anlamda varlığa saygılı bu girişimler, iç ve dış
paydaşlarıyla anlamlı bağlar kurarak ve onlardan destek alarak çalışma sistemlerinde,
ürünlerinde, kârlılık anlayışlarında önemli yenilikler yapmakta ve başarılı
olmaktadırlar. Sürdürülebilirlik anlayışı ve çalışmalarının 1960’lardan beri uluslararası
seviyede tartışılması ve Birleşmiş Milletler’in önemli bir meselesi haline gelmesi,
kurumsal sürdürülebilirlik anlayışının da uluslararası bir kimliğe sahip olmasında
etkili olmuştur. Aynı politik hayatta olduğu gibi şirketler de sürdürülebilirliği
sağlayabilmek için farklı şirket içi ve dışı paydaşlarının çıkar ve ilgilerini dikkate
almak ve bunlarla uyumlu olmak zorunda kalmışlardır. Aslında farklı paydaşların
çıkar ve ilgilerin dengelenmesi sosyal düzenin sağlanması anlamında da önemli bir
gerekliliktir.
Yönetişim (Governance)
Türk Dil Kurumu’na göre; yönetişim, resmi ve özel kuruluşlarda idari, iktisadi ve
siyasi anlamda birlikte ve ortak yönetimdir. Aslında yönetişim kelimesi “governance”
kelimesinin tam olarak Türkçe çevirisi değildir. “Governance” kavramı, Platon’un
Yunanca eserlerinde bir fiil olarak (kubernaein) geçmiş ve İngiltere’deki ilk
kullanımları ise İngiliz Krallarının şahsi buyrukları dışında, anayasaya uygun
hükümet etme biçimi manasında Latince’den İngilizce’ye geçmiştir. Tekrar tedavüle
çıkmasının nedeni, Birleşmiş Milletler, IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası
kuruluşların kamu, özel sektör ve sivil toplum örgütlerinin tümünün çalışmalarını
kapsayacak şekilde kavramı kullanmaya başlamalarıdır (Clay A., 2013). Türkçede
396
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
ise yönetim ve iletişim kelimelerinin birleşmesi yoluyla türetilmiştir. Türetilmiş bu
kelime, paydaşlar ile iş birliği ve iletişim halinde, daha çok “good governance” yani
katılımcı, şeffaf ve sorumlu karşılıklı ilişkiler kurmak ve korumak yoluyla yönetim
eyleyişini kavramsallaştırmaktadır (Argüden Yönetişim Akademisi, Erişim tarihi
28.01.2023).
Kurumsal Yönetişim eksikliğinin, 21. Yüzyılın başında ABD’de ciddi skandallara
sebep olduğu görülmüştür. Enron ve Worldcom gibi bilinirlikleri yüksek şirketler iflas
ettikleri gibi onları denetleyen şirketler de toplumsal olarak suçlanmışlar ve bunlardan
Arthur Andersen danışmanlık şirketi de kapanmak zorunda kalmıştır. Enron’un üst
düzey finans yöneticisinin (CFO), bağımsız şirketler kurup, bunları firmanın borçlarını
saklamak için kullandığı anlaşılmış, azalan şirket kârlılığı muhasebe oyunlarıyla farklı
şekilde raporlanmış ve şirket içi ve dışındaki bütün paydaşlar olup bitenden zarar
görmüşlerdir. ABD’de 2002’de Sarbanes-Oxley Yasası’nın kabul edilmesine yol açan
Enron skandalı ve benzer olaylar, halka açık şirketlerde sıradan yatırımcıların sisteme
olan güvenini yeniden tesis etmek üzere; sermaye piyasası yasalarını ihlal edenlere
ağır cezai yaptırımlar ve şirketlere daha sıkı kayıt tutma gereklilikleri getirilmesine
neden olmuştur. Kurumsal Yönetişim uygulamalarının bütün dünyada yaygınlaşması
Amerika’daki bu vakalar sonrası getirilen hukuki yükümlülüklerle birlikte hızlanmıştır.
(Rezart Dibra, Erişim tarihi 28.01.2023)
Türkiye’de yönetişim kavramının yaygınlaştırılmasında önemli rol üstlenen Yılmaz
Argüden’e göre; kurum kaynaklarının planlanan şekliyle etkin kullanımını “yönetim”i
tanımlarken, yönetişim daha çok “iyi yönetim” ve paydaşların güvenini boşa çıkarmayan
bir kurum kültürü ve ikliminin oluşturulması olarak tanımlanmaktadır. Yönetişim
bu durumda yönetim kavramının nitelik olarak daha gelişmiş bir versiyonu olarak
hem yönetimden ayrılmakta hem de yönetimin daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır.
Bir sosyal birlik olarak organize olan kurumu etkileyen ve ondan etkilenen paydaşlar
ile beraber hareket etmek, güven oluşturan kurum kültür ve iklimi inşa etmekte ve
sürdürülebilir başarıyı getirmektedir. Paydaşlarla yapılan kontrat ve mutabakatlara
uygun hareket edip adil olmak, paydaşlarına söz verdiği şekilde performans
sergileyip şeffaf olmak, hesap verebilir olmak, paydaşların yapılan işe katılıp destek
verebilecekleri bir ortam sağlamak, bütün bunları yaparken; etkili, tutarlı ve sorumlu
davranmak yönetişimin temel ilkeleri olarak sayılmaktadır. Argüden’e göre; kurumsal
yönetişimi bir şirkete yerleştirip, başarılı olmasını sağlayacak en önemli organ,
yönetim kuruludur ve şirket yönetiminden ayrı tutularak yönlendirme ve gözetim
görevini yerine getirmesi sağlanmalıdır (Argüden Yönetişim Akademisi, Erişim tarihi
28.01.2023).
Kurumsal yönetişimi etkileyen birincil doğrudan paydaş olan yönetim kurulu,
hissedarlar tarafından seçilir ve şirketin hissedarlarını temsil ederler. Yönetim kurulu,
üst düzey yöneticilerin atanmaları, hakları ve işten el çektirilmeleri konusunda birinci
397
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
derecede sorumludur. Yönetim kurulu üyeleri, işle ilgili beceri, bilgi ve tecrübeye sahip
olanlar ile şirket ve sektör dışından yeni bir bakış açısı getirebilenler de dahil olmak
üzere farklı niteliklere sahip kişilerden oluşmalı ve uyumlu hareket etmelidirler. Ana
görevleri ise kurumsal yönetişim politikalarını; kurumsal strateji, risk yönetimi, hesap
verebilirlik, şeffaflık ve etik iş uygulamalarını içerecek şekilde belirlemek ve o şekilde
yönetildiğini denetlemektir. Yönetim kurulunun önemli bir başka görevi de, kamu
ve toplum ile iletişim halinde sosyal veya çevresel problemlere karşın şirketin duyarlı
davranmasını sağlayacak çalışmalara destek vermesidir. Sonuçta kurum, sosyal ve
çevre açısından hizmet verdiği, üretim yaptığı ekosisteminin bir parçasıdır ve yaptığı
işin sürdürülebilirliği ancak o ekosistemin sağlıklı ve mutlu bir şekilde devamına
bağlıdır (U.S. Securities and Exchange Commision, Erişim tarihi 28.01.2023).
Özet olarak kurumsal yönetişim, yönetim kurulunun oluşturulması ve çalışmasıyla
başlayan, neredeyse bütün paydaşlarıyla iletişim ve etkileşim halinde kurumun
yönetildiği ve denetlendiği; ilkeler, kurallar, uygulamalar ve süreçler sistemidir.
Kurumsal yönetişim; hissedarlar, üst düzey yöneticiler, çalışanlar, müşteriler,
tedarikçiler, finansörler, hükümet ve toplum gibi, yapılan işin pek çok paydaşının,
güven içinde beklentilerini dengeleyen bir kurum kültür ve iklimi oluşturmaktadır.
Kurumun hedeflerine ulaşması için bir çerçeve sağladığından, eylem planları, iç
kontrol, performans ölçümü ve kurumsal raporlamaya kadar yönetimin hemen
hemen her alanını kapsar, işin gerektirdiği faaliyetler ve çıktılarıyla ilgili paydaşların
şüphelerini gidermektedir.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP, 2011 ve Meuleman, L. 2019) kurumsal
yönetişim ilkeleri ile yönetilen bir şirketin üç temel niteliği olduğundan bahsetmektedir.
Bunlardan ilki, bir organizasyonun kurulduğu amacı yerine getirebilecek şekilde
performans göstermesidir. Yani finansal/sayısal hedeflerine en az kaynak kullanılarak
verimli bir şekilde ulaşabilmeli ve bunu bütün faaliyet çıktılarını giderek iyileştirecek
bir etkinlikle sürekli gerçekleştirebilmelidir. Bunun yapılabilmesi için kurum
yönetim süreçleri olan planlama, icra etme, liderlik ve kontrol süreçleri doğru bir
şekilde çalıştırılmalıdır. İkincisi, özellikle çok hızla değişen rekabet, çevre ve sosyal
koşullara uyum sağlama yeteneğidir. Kurum bunu yapabilmek için, organizasyonun
dışında etki edemediği şartları çok iyi analiz edip anlamalı ve organizasyon içinde
bu şartlara uyum sağlayacak yapıyı oluşturup yeni ürünler, yeni süreçler ve yeni
yatırımlarla dış etkiye cevap verebilmelidir. Üçüncüsü de bu performansı istikrarlı
bir şekilde sürdürebilmesidir. Hedeflenen sonuçlara ulaşılması ve sürdürülebilmesi,
işin nasıl yapıldığı ile etkinlikle ilgilidir. Kurumsal yönetişim, iletişim ve etkileşim
içinde bütün iç ve dış paydaşların beklentilerini hesaba katan bir yönetim anlayışını
organizasyonun içinde kurumsal kültüre dönüştürerek etkinlik ve sürdürülebilirliği
sağlar. Toplumdan ve bulunduğu çevreden soyutlanarak sadece kendi şirketinin
çıkarlarını düşünerek sürdürülebilirliği sağlamak imkânsızdır. Şirket, beraber var
398
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
olduğu toplum ve çevrenin problemlerine kayıtsız kalmayacak şekilde ürün, süreç ve
iş modellerini revize edebilir, elde ettiği katma değerin bir kısmıyla veya tamamıyla
toplumun ve çevrenin problemlerini çözebilecek insiyatiflere destek verebilir. Ortak
değerlere yapılan yatırım, organizasyon içinde işletmeye kendini adamış insanlar ile
varlığa saygılı sürdürülebilir bir organizasyonel kültürün oluşmasına neden olabilir.
Yönetişimde insana bakış
Kurumsal yönetişimin şirketin sürdürülebilirliğini sağlaması noktasında son
derece faydalı bir bakış açısı olduğu söylenebilir. Bununla beraber, dünyadaki
sürdürülebilirlik uygulamalarının; çevremize verilen zararlar, sosyal anlamda
insanların yaşadıklarına bigane kalınması ve sonuçta insanlığın ihtiyaçlarını
karşılaması beklenen organizasyonların çıkar üretim merkezlerine dönüşmeleri
gibi kapitalist bir zihniyetin neden olduğu sonuçları düzeltmek için gündeme
getirildiği akıldan çıkarılmamalıdır. Bu itibarla, sürdürülebilirlik ile ilgili çalışmaların
kapitalizmin ehlileştirilmesine yönelik “iyi uygulamalar” olduğunu söylemek
yanlış olmayacaktır (Cohen, S. R., 2022). Ancak çıkış yolu itibariyle insanın varlığı
ile doğru bir bağlantı kuramadığı için bu çalışmalar “zorunluluklar” üzerinden
yürütülmektedir. Kurumsal yönetişim modelinin içinde insanın sisteme gönüllü
katılımını sağlayabilecek kavramsallaştırmalara ihtiyaç vardır. Çiçeklenen Girişim
(2014) adlı kitaba 5. Disiplin’in yazarı Peter Senge’nin yazdığı önsöz, yukarıdaki
argümanı desteklemektedir. Senge’ye göre, organizasyonda insanı harekete geçirmek
için; yapılan iş ve hissedilen anlam, duygularımıza hitap etmeli ve insanın fıtratındaki
endişeyi açığa çıkarmalıdır. Sürdürülebilirlik genel anlamda ne yapmamamız gerektiği
konusunda bir farkındalık oluştursa da zihnimizi ve ruhumuzu harekete geçirerek
yapmamız gerekenleri belirleme noktasında yetersiz kalmaktadır. O halde yapılması
gereken insandaki endişeyi ve bir işe koyulmak ile ilgili gönüllülüğü varlık krizini
çözmek için hayatın içine almaktır. Senge, insanın çalışmakta olduğu kurumun ürün,
süreç ve iş modelleriyle çalışanın maneviyatını irtibatlandırarak bunun mümkün
olabileceğini ifade etmektedir. Hangi dine mensup olursa olsun, insanın inançlarıyla
uyumlu olarak yaptığı işe ve işin yapıldığı iş yerine karşı bağlılık hissi oluşur. Yani
insanın varoluş ontolojisini okuyarak yapılacak işler ve kurulacak organizasyonlar,
insanı gönülden yönetişimin bir parçası kılar ve bütüncül bir yaşam anlayışı içinde
kendisi ve ailesi için yaptıklarını büyük bir bağlılık ile organizasyonu için de yapar.
Rachel K. McKee & Bruce Carlson (2002), kurum kültürünün bir kuruluşun geleceğini
belirleyeceğini ve bu kültürün de çalışan bireyler arasındaki samimiyet, karşılıklı
saygı ve güven üzerine kurulmuş ilişkiler üzerine inşa edilebileceğini belirtmektedir.
Organizasyonun gerçek gücü, insanlar ve aralarındaki ilişkilerdir. Liderlik, bu manada
organizasyonun bütününü değer ve davranışlarla kucaklayarak, organizasyona hareket
katıp yön veren bir kültürdür. Kurumların sürdürülebilmesini ve dış çevreye uyumunu
399
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
sağlayan değişim ve gelişim, ancak çalışanlarının organizasyonel kültür içinde yeni
stratejileri benimsemeleri, uyum sağlamaları ve bireysel olarak bunları uygulamasıyla
gerçekleşebilir. Önerdikleri grid sistematiği, insan ve yönetim ilişkilerinin iş ve insan
odaklılık arasında bir denge bulma çabasıdır.
İnsanların yaratıcılıklarını öldüren, gerçek kapasitelerine ulaşmalarını önleyen
üzerlerindeki kontrolün azaltılması ve iş kültürünün içinde sorumlu bir özgürlüğe
(edep) sahip olmaları; saygı, sevgi ve karşılıklı anlayışa dayanan bir iş kültüründe,
standart sonuç beklentilerinin üzerinde fazladan bir enerji (sinerji) açığa çıkmasına
yardımcı olur. Yukarıdaki grafikte görüldüğü gibi, çalışanlar böyle bir kültürde
kurumun performansı için verimli, kurumun dışarıdan gelen etkilere ve rekabete
cevap verip uyum sağlaması için yaratıcı ve kurumun sürdürülebilirliğini sağlamak
üzere iş yerindeki yarattıkları anlama bağlı çalışanlar olarak devamlılık gösterirler.
Stephen Covey (2007), karşılaştığımız problemler ve bunları göz önüne alarak
yapılması gereken değişim ne kadar zorlu olursa olsun, ilahî düzen ile uyumlu ilkelere
dayanan alışkanlıklarının, insanları başarılı ve huzurlu kıldığını anlatmaktadır. Etkili
İnsanların Yedi Alışkanlığı kitabının önsözünde bahsettiği yedi alışkanlığın ilk üçü
kişiseldir, insanın kendisiyle ilgilidir. Sonraki üçü ise gerçek mutluluk ya da genel
zafere götüren ilkelerdir ki, insani birliklerin kalıcılığını sağlayarak bir sinerji açığa
çıkarmaktadırlar. İş dünyasında ilke merkezli liderlik ya da ilke merkezli ebeveynliğin
özü aynıdır: sürdürülebilir birlikler oluştururlar. Farklılıklara saygı duyarak ve kişisel
isteklerden fedakârlık yaparak ulaşılan beraber hareket etme isteği; birleşenlerin
kapasitelerinden daha büyük, daha heyecan verici, yeni ve mucizevi sonuçlara yol
açabilir. Öngörülebilir, güven duygusu oluşturan, açık ve olumlu ilişkiler, yaratıcılıkla
400
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
keşfedilerek yaşayan ve gelişen bir sinerji oluştururlar. Bu durum dünya üzerindeki
hayatı mümkün kılan ekolojik dengeye benzer ki; her şey birbiriyle ilişki içindedir,
bütünü oluşturan parçalar birbirlerini yaşatıp gözetirler ve ilahî düzen içinde
tanımlanmış ilişkiler birbirleri arasında davranış değişiklikleri meydana getirecek
şekilde varlığa katılırlar.
Dirlik
Varlığın ve insanlığın devamı adına kendini feda eden yiğitlerin yükselttiği fütüvvet,
ahîlik içinde meslek edinme ve yardımlaşmayı birliğe dönüştüren tevhidi bir anlayışı
toplumsallaştırmıştır. Dolayısıyla bütün İslâm Coğrafyasında ve özellikle Türkiye’de
kurumsal yönetişimin hayat bulabilmesi, insanın sorumluluk hissetmesini sağlayacak,
inancı ve değer sistemini kapsayacak bir kavramsallaştırma ile başlayabilir. Etimolojik
olarak medeniyetimizin izlerini taşıyacak böyle bir kavramsallaştırma; batıdan
örgütsel yazınımıza girerek varlık ve birlik bilincini harekete geçirme noktasında eksik
kalan, türetilmiş ve insanda bir anlama ulaşmayan tanımlamaları tamamlayabilir.
Dirlik anlayışı, Covey (2007)’in bir organizasyonda beraber çalışan insanların
kazan-kazan ilişkileri kurduklarında ortaya çıkan ve daha iyi sonuçlara işaret eden
“sinerji” kavramına benzemekle birlikte ontolojik olarak ondan farklıdır. Dirlik;
birliğin olgunlaşarak yeni bir şahsı-manevi oluşturması ve birliği oluşturan bireylerin
kapasite ve enerjilerinin fevkinde, aile ve iş yeri gibi insan topluluklarında Allah’ın
birliği ve ondan tevarüs eden varlığın birliği anlayışının hayat verdiği tevhidi neşeyi
tanımlamaktadır. Bu tevhidi neşe, (Ceylan, B. 2020) insanların kendileriyle, içinde
bulundukları birlikle ve bütün varlık ve insanlarla uyum ve denge halinde olmalarıyla
ortaya çıkar. Maddiyat ile maneviyatı bir araya getiren, geleceği bugünden düşünen,
insanı ve birliğini tek bir vücut olarak hesaba katan, mutluluğu ve başarıyı kurumun
bütün paydaşları düşünüldüğünde beraber ulaşılması gereken hedefler olarak gören
“dirlik”; insanın ontolojik eşitliğinden gelen saygıya, saygıyla üretilen sevgiye, saygı
ve sevginin yetmediği durumlarda ihsana yani karşılıklı iyilik yapma ve kendinden
vazgeçme esaslarına dayanmaktadır.
Etimolojik olarak dirlik TDK’ya göre düzen ile beraber kullanılan bir kelimedir.
Ailenin hem maddi ve hem de manevi olarak geçimi dirliktir. Beraber çalışan
kimselerin aralarının iyi olması iyi geçinmeleri yine dirliği işaret eder. Lügat
Osmanlıca-Türkçe sözlüğe göre, dirlik sözcüğü fütüvvet ve ahîlik ile bağlantılıdır
çünkü yiğitlik, kahramanlık, bahadırlık, sağlam yüreklilik, maslahat, ustalık, maharet,
imaret, maişet, iş kelimelerinin açıklanmasında geçmektedir. Bağlantılı olduğu abad,
bayındırlık, mamurluk, kalkınma ve şenlik gibi kelimeler ise dirlik kelimesinin
medeniyetimizin kuruluş ve gelişmesinde oynadığı rolü göstermektedir. Osmanlı’daki
tımar sistemine aynı zamanda dirlik denilmektedir. Bu itibar ile de içinde hem üretim
yapılan ve hem de büyük bir ekonomik, askeri ve siyasi bir bütünün parçası olarak
401
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
işlev gördüğü anlaşılmaktadır. (İnalcık, H. 2012). Birlik ile beraber ifade edilmesi,
birliği tanımladığını gösterir ki; bir yerde dirlik varsa orada insanların birlik içinde
yaptığı, başarılı ve mutlu oldukları, süregelen ilişkiler bütünü ve bir üretim vardır.
Dirlik aynı zamanda dirilik ifade eder ki; o da diri olmayı, yaşamı, barışı, uyumu, ortak
aklı ve iradeyi kapsar. Dolayısıyla; dirlik kelimesinin medeniyet tarihimiz içindeki
etimolojisi bugüne gelindiğinde bir işletmeyi, organizasyonu ve kurumu tanımlamak
için kullanılabilecek kapsayıcılığa sahiptir.
Benzetme yoluyla çalışan aklımız, dirlik kelimesini varlığın içinde olduğu durumdan
almış ve anlamlandırmış olabilir. Çünkü bütün kâinat ve yaşam sahipleri (yeryüzü,
gökyüzü, hayvanlar, bitkiler ve insanlar) sürdürülebilir bir düzen içine doğarlar.
Osmanlı’da nizam-ı âlem denilen, kâinatın bu büyük barışı belli kurallar ve düzen
içinde çalışır. Varlığın yaratılış fonksiyonları doğrultusunda katıldığı bu düzen,
kendi içinde sürekli bir denge içindedir. Varlık bu düzene katılırken yeni oluşlar
karşısında yeni görevler icra eder. Bir başka deyişle, varlığın birliği, farklı oluşlar/
durumlar karşısında dirlik/düzeni korumak üzere harekete geçerek varlığın dirliğini
sağlar. Birliğin devamını sağlayan, her şeyi yerli yerine oturtan bu itibarla dirliktir.
Dirliğe giden yol, varlığın ya da insanın varoluşsal vazifesi/borçluluğu ile ortaya çıkan
harekettir. Sonuç olarak, sosyal bir birlik varlığın dirliğine hizmet ediyorsa, varlığın
dirliği ilkelerine uygun davranıyorsa dirliktir.
Kurumsal yönetişim ilkeleri ile yönetilen bir şirketin temel nitelikleri; organizasyonun
kurulduğu amacı yerine getirebilecek şekilde performans göstermesi, çok hızla
değişen rekabet, çevre ve sosyal koşullara uyum sağlaması ve performansını istikrarlı
bir şekilde sürdürebilmesi olarak yukarıda tanımlanmıştı. Dirlik kurumunun
yönetişim ilkelerine karşı gelen temel ilkeleri ise insani olması, diri olması ve varlığın
dirliğine hizmet etmesidir.
İnsani yönetim anlayışı, dirlikteki bütün insanların değerli, eşit ve geride
bırakılamayacağını teyit eder. Aktif bir şekilde işe katılan herkes, kendi yetkinlikleri
ile dirliğin bir parçasıdır ve gelişim yolları kendisine açıktır. Ehliyet ve liyakat, işe
alım ve terfilerdeki öncelikli kriterlerdir. Ücretler ve gelir paylaşımı bir ölçü ve denge
korunarak yapılır. Genç neslin seçilmesi, yetiştirilmesi, farklı rollerde denenerek
gelişiminin sağlanması dirlik için hayati önemdedir. Performans değerlendirilmesi
sistemi, grup performansına dayalıdır ve çalışanın performansı gruba katkısıyla
ölçülür. Dirlik içinde, varlığın birliğinin tezahür ettiği bir mana bulmaları, tevhidi
neşeyi hissetmeleri, çalışanların dirlik amaç ve hedeflerine bağlılığını artırır. Dirliğin
insaniliği, çalışanın insan olduğunu hatırlamasına ve böyle kalmak için motive
olmasına neden olur. Çalışan, bütün paydaşlarıyla olan ilişkilerde dirlik kurumunu
temsil ederken bu insaniliği hissettirir.
Diri olması, dirlik kurumunun çevre, sosyal şartlar ve rekabetten kaynaklanan dış
etkilere cevap vermesini sağlayan niteliğidir. Diri olmak, yaşayan ve gelişen bir kurum
402
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
olmak, bütün paydaşlarıyla dayanışma halinde iken aynı zamanda yarışmaya devam
etmek anlamına gelmektedir. Dirlik kurumunun içindeki çalışma kültürü; saygı,
sevgi ve ihsan ile inşa edilmiş, bağlı çalışanların karakterleriyle birleşmiş yaygın
bir liderliği ifade etmektedir. Böyle bir zihniyette yetki devri mümkün hale gelir,
bağımsız karar verebilen daha küçük dirlikler, farklı bölgelerde, farklı şartlarda dahi
aynı özellikleri gösterirler. Dirlik kurumunun tamamında etkisi hemen hissedilen,
karar mekanizmalarının doğru ve hızlı çalışmasını sağlayan güven ortamı; tevhidi
(bütüncül) bir ahlâk anlayışı ve bu ahlâkı kuşanmış çalışanların dirlik kurumuna
olan hamilikleriyle oluşur ve devam eder. Bu kültürde liderlik, güven ortamının
(dirliğin) devamını sağlamaya yöneliktir. Hami lider dirliği bozabilecek her türlü
sorunları insani yönetim anlayışından ödün vermeden çözer. Dirlik kurumunun diri
olması, yüksek bir insani ve zihni kapasite doğurur ki; bir yenilikçilik kültürü içinde
yeni ürünler, süreçler ve iş modellerinin gelişmesine neden olur. Dayanışmacı ve
yarışmacı bu zihniyet, zamanın farkında olarak değişim ihtiyacını anlar ve gelecek
için harekete geçerek dirliği her an yeniden inşa eder.
Varlığın dirliğine hizmet, dirlik kurumunun temel misyonudur. Kurumsal yönetişimde
bütün iç ve dış paydaşlarla olan iletişim ve etkileşimin içine dirlik kurumu, bütün
çevre ve toplumu da ilave eder. Bir başka deyişle; dirlik kurumu çevre ve toplum ile
ilgili sosyal sorumluluk projeleri yapmanın ötesine geçer. Yatırım yaparken yarar
sağlamaktan önce zarar vermemeyi, finansal hedefler ile beraber insani, sosyal ve
çevresel hedefler belirlemeyi ilke edinir. Bir dirlik kurumu; çalışanları, müşterileri,
tedarikçileri, hisse sahipleri ve diğer paydaşları için bir güven müessesesidir ve
öngörülebilirdir. Ürünleri, çalışma biçimleri ve kültürleri varlığın dirliğine hizmetten
ayrı düşünülmemelidir (Albayrak, R. A., 2023).
Sonuçlar
Bu çalışmada, yeni bir kurumsal kültür anlayışı olarak dirlik zihniyeti tanımlanmıştır.
Dirlik zihniyetinden yola çıkarak da dirlik kurumlarının temel ilkeleri ortaya
konulmaya çalışılmıştır. Dirlik yaklaşımı ve dirlik kurumları Fütüvvet ve Ahîlik
Medeniyeti’nin içinden çıkarak yönetim yazınında yeni bir kavramsallaştırma
önermektedir. Bu öneri, etimolojisi itibariyle medeniyetimizin varlık ontolojisine
dayanmaktadır. Tam olarak insanın denge noktasını kaybettiği yerden başlayarak
bütün insanlığa tevhidi ilham alan değerlerle kurumlarını güncellenmelerini ve bu
yolla varlığın dirliğine su taşımanın mümkün olduğunu bildirmektedir.
Modern bir organizasyona dirlik demek, öncelikle Kur’ani, nebevi ya da tasavvufi
kavramlarımızı kullanarak bir yapı inşa etmek ve bu kavramlarımıza bu yapı içinde
gelişebilecekleri bir alan açmak demektir. İkinci olarak insanı, bütünsel olarak ve bütün
sorumluluklarıyla iş hayatına yerleştirmek ve yeryüzündeki sorumluluğunu tekrar
hatırlatmaktır. Dirlikteki insan profilinin böyle bir sorumluluk anlayışıyla yepyeni
403
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
bir liderlik anlayışı sergilemesi kaçınılmazdır. Dirlik yaklaşımı özellikle uluslararası
alanda maneviyat temelli iş yeri betimlemeleri arasında, insandan başlayarak
bütün kâinatı kucaklayan, varlığın birliğine dayanan ve dirliğine hizmet eden ve
bu manada sürdürülebilirlik kavramsallaşmasını kapsayan özgün bir yaklaşımdır.
Ahîlik teşkilatlarının ilk nüvesini oluşturduğu kooperatif türü yapılanmaların, dirlik
yaklaşımının daha rahat uygulanabileceği yerler olduğu düşünülebilir. Bununla
birlikte, bu tebliğde teorik düzeyde ve ontoloji, etimoloji, epistemoloji veya felsefe ile
ilişkilendirilerek açıklanmaya çalışılan dirlik kurumlarının, yönetim gibi uygulamalı
bilimler ışığında tartışılması gereklidir.
Son söz; 2023, Kahramanmaraş depreminin acı hatırasına denk gelmiştir. İnsani olarak
hissedilen büyük keder ve burukluklar karşısında sadece sessiz kalınabilir. Ancak
dirlik yaklaşımı ve dirlik kurumları; deprem özelinde yerel ve merkezi yönetimlerin
bundan sonra alacağı tedbirlerde, konut ve iş yerlerimizi inşa eden, denetleyen ve
onaylayan paydaşlar nezdinde, deprem sonrası yardım faaliyetleri içinde yer alan sivil
toplum örgütleri ve kamu kuruluşlarının beraber çalışma düzenleri oluşturmasında ve
yaklaşımlarının tekrar gözden geçirilmesinde büyük bir imkân olabilir. Toplumumuz
ile birlikte kurumlarımızın “birlikte dirlik” halinde olması da elzem gözükmektedir.
Dirlik; kendimize, oluşturduğumuz sosyal birliklere ve bütün varlığa borcumuzdur.
Kaynakça
Albayrak, R.A. (2023), İş yaşamı için yeni zihniyet: Birlikte dirlik. Basılmamış makale.
Argüden Yönetişim Akademisi, “Kurumsal Yönetişim”, Erişim Tarihi: 28.01.2023, https://arguden.net
Barkan, Ö.L. (1942), İstila devirlerinin kolonizatör Türk dervişleri ve zaviyeler, Vakıflar Dergisi, s.II,
Ankara, s.279-304.
Başer, S. (2011). Toplumsal aklı anlamak. İstanbul: İrfan Yayınları.
Ceylan, B. (2020). Vakfın kurumsal felsefesi ve sosyal işletme. Yayımlanmamış doktora tezi, İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı, İstanbul.
Clay, A., (2013). The SharePoint Governance Manifesto, Publisher: Soulsailor Consulting Ltd..
Cohen, S. R. (2022). Etki, gerçek değişimi yönlendirmek için kapitalizmi yeniden şekillendirmek. İstanbul:
Scala Yayıncılık.
Covey, S. (2007). Etkili insanların yedi alışkanlığı. (Çev. Deniztekin, O. & Deniztekin, F.N. ilk baskı. 1989).
İstanbul: Varlık Yayınları.
Dibra, R., “Corporate Governance Failure, The Case of Enron and Parmalat”, https://core.ac.uk/download/
pdf/236418354.pdf. Erişim tarihi: 28.01.2023.
Faruki, İ.R. (2017). Tevhid, düşünce ve hayata yansımaları (çeviri: Prof. Dr. Ejder Okumuş Birinci baskı:
1992). İstanbul: Mahya Yayıncılık
Gölpınarlı, A. (2011). İslam ve Türk illerinde fütüvvet teşkilatı. İstanbul: Erkam Yayınları.
Investopedia, “Corporate Governance Definition: How It Works, Principles, and Examples”, Erişim Tarihi:
28.01.2023, https://www.investopedia.comİnalcık, H. (2012). Timar. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, Cilt:41, s:168-173. https://www.islamansiklopedisi.org.tr
Kal’a, A. (1998). İstanbul Esnaf Tarihi Tahlilleri İstanbul Esnaf Birlikleri ve Nizamları 1, İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanlığı Kültür İşleri Daire Başkanlığı, İstanbul Araştırmaları Merkezi
404
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Kal’a, A. (2019). Ahî kümelenme modeline göre Anadolu Sanayi Devrimi. İstanbul: Kuveyt Türk Katılım
Bankası Kültür Yayınları Dizisi:6.
Laszlo, C. & Brown J.S. ve diğerleri (2020). Çiçeklenen girişim (çeviri: Manisalıgil, A. & Korkmaz S., önsöz:
Peter, S.) İstanbul: Albaraka Yayınları.
Lemoine,G.J. & Bennett N., 2014. Vuca sizin için aslında ne ifade ediyor. Harvard Business Review Türkiye,
Ocak-Şubat 2014.
Luggat, Osmanlıca Türkçe Sözlük. https://www.luggat.com Erişim Tarihi: 20.Ocak.2021
Meuleman, Louis (2019). What makes effective governance in SDG Blog of United Nations Department of
Economic and Social Affairs, https://www.un.org.tr
McKee, R.K. & Carlson B. (2002), The power to change. Austin: Grid International, Inc.
Morgan, Gareth (1986). Images of organizations. Sage Publications, Newbury Park, California.
OECD (Organisation for Economic Cooperation and Development) (1999), OECD Principles of Corporate
Governance, Meeting of the OECD Council at Ministerial Level. https://www.oecd.org
Özel, M. (2019). Makul yönetici, çağdaş bir fütüvvetname. İstanbul: Albaraka Yayınları.
TDK (Türk Dil Kurumu). Güncel Türkçe Sözlük. https://www.sozluk.gov.tr Erişim tarihi: 15. Ocak. 2021
United Nations Development Programme (2011). Governance principles, institutional capacity and quality,
Chapter 8 p:270-292 in Toward sustaining MDG Progress_ https://www.undp.com.
U.S. Securities and Exchange Commission, “NASD and NYSE Rulemaking Relating to Corporate
Governance”, Erişim Tarihi: 28.01.2023, https://www.sec.gov/rules/sro/34-48745.htm
405
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
AHİLİK ve YENİ NESİL
KÜMELENMELER
İlhami PEKTAŞ*
1. Giriş
Ahilik sistemi Osmanlı döneminde sektörel mesleklerin bir araya gelmesiyle kurulan
esnaf ve sanatkârlar birliği olup günümüz kümelenmeleriyle benzer özelliklere
sahiptir. Ahilik sisteminin güncellenmiş halini oluşturan kümelenme modeli 1990’lı
yıllarda bölgesel ve uluslararası rekabet stratejilerinin yeniden değerlendirilmesi
kapsamında son şeklini alarak ülkelerin kalkınma ve ekonomik programlarında
başarıyla uygulanmaya başlamıştır.
Son yıllarda ulaşım ve haberleşme teknolojilerinde meydana gelen hızlı gelişmeler
küreselleşmeyi de beraberinde getirmiş, ülkeler arası ticari faaliyetlerde bölgesel
rekabet yerini tüm ülkelerin dahil olduğu küresel rekabet ortamına bırakmıştır.
Bu ortamda ülkelerin gücü artık askeri güç ile değil ekonomik güçle ölçülür hale
gelmiş, ekonomik güç ise uluslararası ticaretteki rekabet üstünlüğü ile belirlenmeye
başlamıştır. Bu durum ülkelerin bilgi ve teknoloji odaklı üretim yoluyla ekonomik
güçlerini ve refah düzeylerini artırmak için kıyasıya rekabet içinde oldukları küresel
bir pazar ortamı yaratmıştır.
Bilim ve teknoloji alanında yapılan çalışmalar ile bilgiye dayalı üretim ekonomisi
ve yenilikçilik dünyada ekonomik büyümenin temel belirleyici gücü olmuş bunun
sonucunda mesleki eğitim ve beceri gelişimi, yaratıcılık, AR-GE’ye dayalı katma
değeri yüksek ürünler üretebilmek ve bunların ticarileşmesi önem kazanmıştır.
Küresel ekonomideki bu yoğun rekabet ortamı ülkeleri uluslararası alanlarda geleceğe
yönelik yenilikçi arayışlara yöneltmiş bunun sonucunda yeni nesil kümelenmeler
ortaya çıkmıştır. Yeni nesil kümelenmeler, küreselleşmenin getirdiği bu yoğun
ve çetin rekabet ortamında hem bölgesel olarak varlığını sürdürebilmek hem de
küresel rekabete ayak uydurabilmek için çağımızın yenilikçi teknolojik gelişimini
takip ederek, geleceği öngören stratejiler oluşturup kendilerini sürekli yenilemek ve
ilerletmek zorundadır.
Ülkemizde bu konuda yayınlanan Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikaları Strateji
Belgesinde, Türkiye’nin kalkınma yolunda katma değeri yüksek ürünlerin üretilmesi
ve ihracatın artırılması için yenilikçilik esasına dayanan yapısal bir dönüşüme önem
verilmiştir. Bu dönüşümde bölgesel ve ulusal kalkınmaya sağladığı önemli faydalar
sebebiyle yenilikçilik esaslı bilgiye dayalı üretim ekonomisi, kalifiye insan kaynağı,
*
Dr., OSTİM Anadolu Raylı Ulaşım Sistemleri Kümelenmesi, Yönetici.
407
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
teknoloji ve bilgi üretimi konusunda Üniversiteler, Teknopark’lar, ihtisaslaşmış
alanlar, bilim vadileri, OSB’ler, finans merkezleri ve sektörel birliklerin yer aldığı
bölgesel yoğunlaşmaların olduğu alanlarda yeni nesil kümelenmeler de yerini alarak
ön plana çıkmıştır.
Bu çalışmada bir bölgede yoğunlaşmış kamu, üniversite ve özel sektör ekosisteminde
küresel boyutta uluslararası faaliyet gösteren yeni nesil kümelenmeler incelenmiştir.
2. Ahi Sisteminde İş Birliği, Güç Birliği ve Yeni Nesil Kümelenmeler
Ahilik, günümüzün bir kümelenme modeli olarak, Ahi Evran tarafından Anadolu’da
kurulmuş sanat, ticaret, ekonomi gibi çeşitli meslek alanlarında içlerinde kadı,
müderris ve devlet adamlarının da yer aldığı hem ekonomik hem de ahlâki yönden
yetişmeyi sağlayan, çalışma yaşamını kalite ve iyi insan meziyetlerini esas alarak
düzenleyen mesleki bir örgütlenmedir. Sistem, Osmanlı Devleti döneminde 700
sene varlığını devam ettirmiş ve XVIII. asırdan sonra adının değişmesi ile “esnaf ve
sanatkâr birliği” olarak kurumsallaşmıştır.
Ahilik sisteminde yeteneğine göre bir mesleği seçen kişi, bu meslekte ilerleyip yamak,
çırak ve kalfa olarak mesleğinde yetkinlik kazanır ve girişimci olurdu. Her Ahi bir
meslek sahibi olup, geçimini helal yoldan çalışarak sağladığı için ekonomik refaha
ve özgürlüğe sahipti. Bu yüzden ahiler toplumun saygın kişileri idi. Ahiliğe giren her
genç bir meslek sahibi ve girişimci olarak ülke üretimine katkı sağlardı.
Günümüzde Kümelenme aynı sektörde birbiriyle bağlantılı olan işletmeler ve
kurumların belirli yerlerde coğrafi olarak yoğunlaşması olarak tarif edilir. Bu
yoğunlaşma, genellikle hammaddenin yoğun, pazarın büyük veya talebin çok olduğu
durumlarda oluşur.
Ahilik teşkilatı da sektörel mesleki birlikler olarak teşkilatlanmış olup günümüz
kümelenmeleriyle birebir benzer özelliktedir. Kümelenme, günümüzde ahilik
teşkilatında olduğu gibi aynı coğrafi alanda sektörel olarak yoğunlaşmış işletmelerin
bir araya toplanmaları, birbirlerini destekleyen işletmelerin güçlü altyapı varlığı
ve teknolojik bilgi kaynakları olarak işlev gösteren üniversiteler ve araştırma
merkezlerinin bu işletmeleri destekleme mekanizmaları ile oluşur. Başka bir deyişle
kümelenme, birbirine katma değer ekleyen üretim zinciri ile bağlı, bir ürün ya da
hizmetin üretilmesi konusunda doğrudan veya dolaylı olarak etkin olan ya da olma
potansiyeli olan birbiriyle ilişkili üreticiler, tedarikçiler, müşteriler, bilgi üreten
kurumlar, araştırma merkezleri, sivil toplum kuruluşları, danışmanlık şirketleri,
kamu kurum ve/veya kuruluşları, yerel yönetim kurum ve/veya kuruluşları, medya
ve finansal kurumlarının ortak bir coğrafyada yoğunlaşmaları şeklinde açıklanabilir.
Fakat günümüzde teknoloji geliştikçe ve bölgeler dar gelmeye başlayınca küresel
pazarda daha esnek ve daha etkili yeni nesil kümelenmeler oluşmaya başlamıştır.
408
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Ahi Evran modelinin güncellenmiş halini oluşturan kümelenme modeli 1900’lü
yıllarda İngiltere’de Marshall ile başlayıp çeşitli evrimler geçirdikten sonra 1990’lı
yıllarda ABD’de Harvard Üniversitesi Profesörlerinden Porter ile uluslararası
rekabet stratejilerinin yeniden değerlendirilmesi kapsamında son şeklini almış
ve günümüzde politika yapıcıların da ülke sanayisinin kalkınması için işletmelerin
aralarında bir ağ kurmalarını önermesi ve teşvik etmesiyle tüm Dünya’da başarıyla
uygulanmaya başlanmıştır.
Micheal Porter’ın bölgesel ekonomik rekabetçilik kavramını açıklarken belirli
alanlarda uzmanlaşma ve küme kavramını ön plana çıkarması, bölgesel gelişme
için politika üretenler ve bundan faydalananlar açısından önemli bir strateji haline
gelmiştir.
Porter, bölgesel gelişmişliği açıklarken 3 temel yapıdan bahsetmiştir. İlk yapı
bölgenin coğrafi olarak barındırdığı doğal kaynaklardan gelen bölgenin ekonomisini
oluşturmaktadır. İkinci büyük grup ise her bölgede yer alan sektörlerin oluşturduğu
ekonomidir. Son olarak da bölgesel ekonomideki en büyük pay, bölgenin uzmanlığı
ve bölgede bu uzmanlığı taşıyan kümelenmelerdir. Bölgenin temel zenginliğini ya
da gelişmişliğini sağlayan ana lokomotif bölgedeki uzmanlaşma ve kümelenme
yapısından kaynaklanır.
Kaliforniya’daki Silikon Vadisi’nde binlerce birbiri ile ilişkili ileri teknoloji firmalarının
bir araya gelmesi modern zamanların en güzel yeni nesil kümelenme örneği olarak
verilebilir.
Coğrafi yakınlık ekonomik olarak organizasyonlar arası işbirliğinin sağlanmasında
önemli etkendir. Eğer aynı sektördeki değer zincirinde firmalar coğrafi olarak bir
arada olsa bile aralarında bir işbirliği ve bu işbirliğini düzenleyen örgütlü bir yapı
yoksa orada bir kümelenmeden bahsedemeyiz. Küme kavramı bu noktada işbirliği
ve ortak akıl kavramları ile entegre olmak zorundadır. Küme olabilmenin bir diğer
anahtarı da kümelenme değer zinciri içinde yer alan aktörler arasında inovasyon ve
teknolojik gelişim sağlanması için destekleyici kamu kurumları, üniversite ve araştırma
kuruluşlarının da yapı içinde yer almasıdır. Yeni nesil bir kümelenmede inovasyon
gücü ve verimliliği artırmak için üniversite, araştırma ve teknoloji merkezlerinin yer
alması kümeyi küme yapan olmazsa olmaz kriterlerden birisidir.
Yeni nesil kümelenme yaklaşımı, bölgelerin rekabet avantajına sahip oldukları
sektörleri ve uzmanlaşma alanlarını ön plana çıkarmayı ve bu alanlardaki
rekabetçiliğini güçlendirmeyi hedeflemektedir. Yeni nesil kümelenme girişimleri,
firmaların verimlilik, inovasyon ve girişimcilik yeteneklerinin arttırılmasını, aktörler
arasında işbirliğinin geliştirilmesini amaçlayan ortak faaliyetlere odaklanır eğitim,
bilgi ve iletişim teknolojisi, araştırma ve geliştirme gibi alanlarda ortak yapı ve
işbirliklerine önem verir.
409
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Yeni nesil kümelenme modelinde, başta KOBİ’ler olmak üzere firmalar arasındaki
işbirliği imkânlarının ve yenilikçilik faaliyetlerin geliştirilmesi, yabancı sermayenin
bölgeye çekilmesi, ölçek ekonomilerinin yaratılması, bölgesel, ulusal ve uluslararası
düzeyde rekabet gücünün artırılmasına katkı sağlayacak altyapının oluşturulmasına
yönelik politikaların ortaya konulması, kamu sektörü, özel sektör, üniversiteler,
araştırma merkezleri, finans kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliği
hedeflenmiştir. Bu bağlamda yeni nesil kümelerde bölge gelişmesinin yanı sıra küresel
boyutta işbirliği sağlanması da önem arz etmektedir.
Günümüzde teknolojinin gelişmesiyle kültürlerin, fikirlerin ve ürünlerin uluslararası
bütünleşmesi ve dünya geneline hızla yayılması yeni nesil kümelerin gelişmesine ve
artmasına neden olmuştur.
2.1. Yeni Nesil Kümelenmelerde Olması Gereken Önemli Özellikler
2.1.1. Coğrafi Yakınlık
Şirketler bir arada bulunma, bölge kaynağı hammaddeye erişim, kalifiye ve uzman
işgücüne erişim, bilgiye ve finans kaynağına erişim avantajlarından ötürü birbirlerine
yakın mesafede olma eğilimindedirler. Yakınlık sosyal yakınlığı, teknik yakınlığı,
pazar yakınlığını ve alıcı - tedarikçi arasında ekonomik yakınlığı kapsar.
2.1.2. Uluslararasılaşma
Bilgi teknolojilerindeki gelişmeyle birlikte bilginin bir yerden başka bir yere geçiş
süreci kısalmış, iletişim maliyetleri düşmüş, işletmelerin ülke sınırlarını aşarak yabancı
pazarlara hızlı ve kolay giriş yapmaları küreselleşme olgusunu ortaya çıkarmıştır.
Ekonominin küreselleşmesi ve her geçen gün artan rekabet ve zorlaşan ekonomik
şartlara maruz kalınması nedeniyle, işletmelerin hayatta kalabilmeleri ve süreklilik
kazanmaları için, öncelikle rekabette diğer işletmelerin bir adım daha önüne
geçebilmeleri önem arz etmiştir. Dolayısıyla, işletmelerin rekabet üstünlüğü
kazanmaları için faaliyetlerini yurt dışına yayması, sadece belirli bölge ve ülke ile
sınırlı kalmaması, bir başka ifadeyle uluslararasılaşması gerekmektedir.
Her ne kadar geleneksel uluslararasılaşma modelinde, küme üyelerinin yurt içi
pazarda uzmanlaştıktan ve belirli bir büyüklüğe ulaştıktan sonra küresel olarak
rekabet etme fikrinin oluşması ile uluslararasılaşmasına rağmen, teknolojinin hızlı
gelişimi, bilginin her an her yerden ulaşılabilir olması, iletişim ve ulaşım maliyetlerinin
azalması ve uluslararası işletmeler ağı ile kurulan ilişkiler sayesinde, yeni nesil küme
üyelerinin yabancı pazarlara girişlerini kolaylaştıran ve hızlandıran etkisi ile doğrudan
uluslararasılaşmaya katılabilmeleri de yeni bir model olarak ortaya çıkmıştır.
410
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Bunlara örnek olarak da küçük ve orta ölçekteki işletmelerin esnek yapılarına bağlı
olarak erken ve hızlı uluslararasılaştırmayı başarabilen küresel doğan işletme modeli
verilebilir. Bu modelde girişimcilik faktörü ön plandadır. Girişimcilerin yabancı
pazarlardaki fırsatları görmesi ve değerlendirmesi uluslararası girişimcilik yeteneği
ile ilgilidir. Bu işletmeler, uluslararası girişimcilik yeteneklerini güçlü pazarlama
yetenekleriyle birleştirerek, yabancı pazarlardaki fırsatları daha iyi görebilmekte ve
kullanabilmektedirler.
Bir kümelenmenin rekabetçi üstünlüğü, o kümedeki işletmelerin toplam rekabetçi
üstünlüğüne dayanır. Rekabet üstünlüğü de küme üyelerinin geliştirdiği yeniliklere,
yeni ürün tasarımlarına, yeni ürün süreçleri, girişimcilik yeteneği ve yeni pazarlama
yaklaşımlarına bağlıdır.
KOBİ İşbirliği ve Kümelenme Projesi kapsamında geliştirilen Ortak Rekabet Alanları
Strateji Raporu’nda ulusal ve uluslararası alanda kümelenmeler ve kümelenmelere
yönelik programlar incelenmiş ve dört ortak rekabet alanı ortaya çıkarılmıştır.
Bunlar, Kümelenme Yönetimi, Bölgeler arası işbirliğinin artırılması, İnovasyon ve
Uluslararasılaştırma’dır.
Bu dört temel ortak rekabet alanından biri olarak kümelenmelerin uluslararasılaşması,
küme ve küme üyeleri için değer yaratma amacı taşıyan, yurtdışı ile ilişkili her türlü
iş aktivitesini kapsar. Uluslararasılaşma, küme üyeleri için oldukça önemli pazar
bilgilerinin yanında küme için bilgiye, yeni teknolojiye ve işbirlikleri için potansiyel
diğer uluslararası organizasyonlar, kümelenmeler, kurumlar ve fon kaynakları
sağlayan ortaklara erişim sağlar.
Uluslararasılaşma girişimlerinde; Ürün ve hizmetlerin ihraç edilmesi, üretim
operasyonlarının yeni kuruluş, satın alma veya şirket evlilikleri yoluyla diğer ülkelere
taşınması, Ortak uluslararası Ar-Ge çalışmaları ve ortak işbirlikleri, bilgi, know-how
transferi ve Uluslararası iş ağının genişletilmesi gibi faaliyetler yer alır.
2.1.3. Üniversite-Özel Sektör-Kamu İşbirliği
Dünya genelinde 1980’li yılların başından itibaren araştırma ve geliştirme
faaliyetlerinin geliştirilmesi için üniversiteler, özel sektör kuruluşları ve kamu
sektörünü kapsayan işbirliği programları geliştirilmeye başlanmıştır.
Tüm kamusal politikalar Üniversite-Özel sektör-Kamu üçgeninde, üniversite-sanayi
işbirliğine dayalı olarak bilgi yayılım süreçlerinin arttırılmasını amaçlar. AR-GE ve
İnovasyon, üniversiteler-özel sektör-kamu üçgenindeki işbirliğinin arttırılması ile
gerçekleşir.
Günümüz bilgi toplumunda üniversite, bilgi üretimi ile şirketlerin gelişimi ve bölgesel
ekonomik kalkınma arasındaki ilişki bakımından anahtar rol oynamaktadır. Bu
411
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
anlamda üniversiteler, özel sektörle işbirliği arayüzleri ve ortak projeler aracılığıyla
bulunduğu bölgeye teknoloji transferi sağlayacak temel aktörler olarak öne çıkmaktadır.
Üniversiteler eğitim, araştırma ve bölge ekosistemleri arasında bağlantılar kurarak
Ar-Ge ve inovasyon farkındalığını ve bilincini yükseltmekle görevlidir.
Kamu ise inovasyon ekosistemi oluşturarak AR-GE ve inovasyon projelerini doğrudan
destekler. Kamu, Üniversite ve araştırma altyapılarının bölgelerde yaygınlaştırılması,
inovasyon politikası için gerekli kamusal kaynakların ayrılması, özel sektörün teşviki,
hukuki düzenlemelerin yapılması gibi ekosistem altyapısını oluşturur. Özel sektörde
bu ekosistemde yenilikçi projeler üreterek bölge ve ülke gelişimine katkılar sağlar.
Bu işbirliğinde amaç hedeflenen bölgeyi, bilginin ulaşabileceği, yayılabileceği ve yerel
tarafından paylaşılabileceği bir ortama dönüştürmektir. Bu ortamda; yenilikçiliğin
kaynağı, coğrafi olarak birbirine yakın ve işbirliği içinde olan aktörler, firmalar,
tedarikçiler, rakipler, bilim kuruluşları, yerel-bölgesel kamu kuruluşları, yerel halk ve
çalışanlar arasında bilgi alışverişi ve yakın öğrenme faaliyeti önem kazanır.
2.1.4. Teknoparklar, Ar-Ge Merkezleri ve Teknoloji Transfer Ofisleri
Bilim parkı, teknokent, araştırma parkı vb. terimlerle ifade edilen teknoloji geliştirme
bölgeleri; üniversite, sanayi, araştırma merkezleri, girişimciler ve piyasalar arasındaki
işbirliğini arttırmak, bilgi ve teknoloji transferini arttırmak yoluyla yüksek katma
değerli, Ar-Ge’ye dayalı ileri teknoloji ürün ve hizmetlerin üretilmesine uygun altyapı,
üst yapı ve hizmetleri sunan merkezlerdir. 4691 sayılı yasa teknokent kavramı yerine
“Teknoloji Geliştirme Bölgeleri” kavramını kullanmaktadır. Şu anda ülkemizde 93
adet Teknoloji Geliştirme Bölgesi bulunmaktadır.
Ar-Ge Merkezleri, Şirketlerinin; organizasyon yapısı içinde ayrı bir birim şeklinde
örgütlenmiş, münhasıran yurt içinde araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunan
ve en az 15 tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli istihdam eden, yeterli Ar-Ge birikimi
ve yeteneği olan birimlerdir. Ülkemizde son yıllarda verilen teşviklerle kurulan Ar-Ge
merkezi sayısı 961’e ulaştı.
Teknoloji Transfer Ofisleri, Akademik araştırma sonuçlarının verimli ve hızlı
bir şekilde ticarileşmesine ilişkin faaliyetlerin yürütüldüğü organizasyonlardır.
Ülkemizde 63 adet TTO bulunmaktadır.
Bölgenin ve yeni kümelenmelerin gelişmesi için ekosistemde inovasyon, Ar-Ge, ileri
teknoloji ürün ve hizmetlerin üretilmesine katkı veren Teknopark, Ar-Ge Merkezleri
ve Teknoloji Transfer Ofislerinin bulunması önem arz etmektedir.
2.1.5. Akıllı Uzmanlaşma
Akıllı uzmanlaşma, hedef bölge için, özellikle öncelikli olarak belirlenmiş alanlarda
araştırma ve yeniliğe dayalı bir uzmanlaşmaya gidilerek bölgenin kendi kaynaklarına
412
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
dayalı ekonomik dönüşüm stratejisi olarak tanımlanmaktadır.
Akıllı uzmanlaşmada yeni seçenekler oluşturularak bölgesel farklılıklar ve bölgede
potansiyeli yüksek faaliyetler ortaya çıkarılır, potansiyel girişimcilik alanları belirlenir
ve gelişmeleri için altyapıları uygun hale getirilir. Bu amaçla uzun süre bir arada
çalışacak kamu ve özel sektöre ait kritik kurumlar, kritik kümelenmeler ve kritik
çalışma ağları oluşturulur.
Akıllı uzmanlaşma için dünyada bilgi teknolojisi alanında Silikon vadisi, finansal
piyasa alanında dünyadaki finansal yatırımları kendine çeken Londra Finans Merkezi,
Gıda konusunda Hollanda Gıda Vadisi (Food Valley) gibi uzmanlaşma örnekleri
verilebilir. Türkiye’de ise Ankara’da yazılım ve makine; Kütahya, Eskişehir ve Bilecik’te
seramik ; Konya’da otomotiv yan sanayi; Mersin’de işlenmiş gıda; Muğla’da yat üretimi;
Bursa’da tekstil; İzmir’de organik gıda; Manisa’da elektrik-elektronik ve Marmara’da
otomotiv sektörleri akıllı uzmanlaşma alanlarında olarak ön plana çıkmıştır.
Buna benzer şekilde Yükseköğretim Kurulu (YÖK), 2015 yılından bu yana,
üniversitelerimizin Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşması ve İhtisaslaşması
çalışması kapsamında muhtelif alanlarda 15 üniversite ve uzmanlaşma alanı daha
belirlemiştir.
2.1.6. Bölgesel, Ulusal ve Uluslararası Ağ Oluşturma
Bölgesel, Ulusal ve Uluslararası Ağ oluşturma yerel tedarikçiler, global tedarikçiler,
müşteriler, rakipler, finans kaynakları, üniversiteler ve araştırma merkezleri arasındaki
bağlantıları ve ortak çalışma ilişkilerini sağlar. Bu alanda güven tesis edildiğinde
şirketler, kurumlar ve kümeler arasındaki bilgi, haber akışı ve iş potansiyeli daha çok
artar.
2.1.7. Esneklik ve Girişimcilik
Yeni nesil kümelenmeler hızlı hareket edebilmek için daha çok Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmelere odaklanır. Kümeler büyük şirketleri barındırabilirler ve onlar tarafından
yönlendirilebilirler, ama kümenin sürdürülebilirliği için esnek olması, hızlı büyümesi
ve hızlı hareket etmesi için çok sayıda KOBİ ve Ar-Ge firmalarının yapı içinde mevcut
olması şarttır.
2.1.8. Mesleki Eğitim
Bölgelerin kalkınabilmesinde itici gücü sağlayan en önemli faktörlerden birisi
eğitimdir. Ülkelerin ekonomik mucizesinin temelinde büyük ölçüde eğitime verdiği
önem yatmaktadır. Günümüzün teknolojik gelişmelerine uygun olarak yetişecek
kalifiye işgücü, hem işgücü piyasalarında rahatlıkla istihdam edilecek hem de yüksek
beceri düzeyi sayesinde üretim sürecinde önemli bir katma değer yaratacaktır.
Kalifiye işgücünün yetişmesinde ise ilk akla gelen alan ise mesleki eğitimdir. Mesleki
413
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
eğitimler ile kaliteli insan kaynağı yetiştirilmesi ve bireylere beceri kazandırılması
hedeflenmiştir. Mesleki eğitimi başarıyla uygulayan Almanya ve G. Kore bu konuda
ülke kalkınmasında örnek ülkeler olmuştur.
2.1.9. Bölgesel İnovasyon Ekosistemi
Küresel bilgi toplumunda, ekonomik kalkınma stratejileri; bölgeler, anakentler,
teknolojik gelişim ve bilgi ekosistemi üzerine odaklanmıştır. Bölgesel kalkınmanın
desteklenmesi açısından inovasyon sistemleri, çeşitli kamu ve özel sektör aktörleri
arasında bilginin üretilmesi ve yaygınlaştırılması süreçleri ile ticari değer sağlayan
faaliyetlerin bir araya getirildiği bir etkileşim ağına yoğunlaşır.
Bölgesel rekabet üstünlüğü sağlama, kurumsal gelişim, inovasyon yetilerini
geliştirerek, teknolojik gelişimden faydalanma ve bölgesel işbirliğini arttırma
kapsamında yürütülen bölgesel kalkınma çalışmalarının bölgesel inovasyon sistemiyle
desteklenmesi önemlidir.
Son yıllarda dünyadaki teknolojik dönüşümle birlikte, kümelenme ile paydaşlar
arası etkileşim artmış bu da inovasyon sürecinde bir kaldıraç etkisi yapmıştır. Yeni
nesil inovasyon odaklı kümelenmeler daha çok üniversiteler, araştırma merkezleri,
teknopark, teknoloji geliştirme bölgesi veya bilim şehri gibi ekosistemlerde oluşur.
Bölgesel inovasyon ekosisteminin temel amacı ileri teknolojiye sahip ürünlerin ve
ticarileşebilecek keşiflerin üretilmesini destekleyecek yenilikçi altyapıyı hazırlamaktır.
Bir bölgenin ekosisteminin gelişmesi için bölgede; Girişimciler (Startup’lar), Kuluçka
merkezleri (Incubator’ler), Finans merkezleri, Üniversiteler, Mesleki eğitim, Melek
yatırımlar, Standard ve Patent kuruluşları, Ar-Ge Merkezleri, Teknoloji İş merkezleri
ve Teknoloji Transfer Ofisleri, Test merkezleri ve laboratuvarlar’ın yer alması, ayrıca
bunlara ilaveten eğlence ve sosyal yaşam alanlarının bulunması da bölge ekosisteminde
farklılık yaratarak bölgeye ilginin daha çok artmasını ve gelişmesini sağlayacaktır.
2.2. Yeni Nesil Kümelenmelere Küresel Örnekler
2.2.1. Silikon Vadisi Bilişim Kümelenmesi
ABD’nin en fazla katma değer üreten ekonomisi olan Kaliforniya’da yer alan
Silikon Vadisi, bilgisayar teknolojilerinin, yazılım ve akıllı elektronik sektörlerinin
küresel merkezi haline gelmiştir. Silikon Vadisi dünyanın ilk yeni nesil inovasyon
kümelenmesidir. Bölgenin adı, silikon tabanlı bilgisayar mikroçiplerinin tasarımında
ve üretiminde uzmanlaşmış çok sayıda firmanın burada kurulmasından gelmekte olup,
Silikon tabanlı entegre devre, mikroişlemci, mikrobilgisayar ve daha birçok teknoloji
burada icat edilmiştir. Silikon Vadisinde 4.500’den fazla firma bulunmaktadır. Silikon
Vadisi birçok ülkenin ve bölgenin en çok örnek almaya çalıştığı hatta kopyaladığı bir
kümelenmedir.
414
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Silikon Vadisinin kuruluş tarihi tam olarak bilinmemekle beraber ilk adımlarının
1885’de açılan Stanford üniversitesinin ilk mezunlarını verdiği yıllarda atıldığı kabul
edilebilir. 1909 yılında Palo Alto’da Federal Telegraph Co. şirketi kuruldu. Dünyanın
ilk ticari radyo yayını burada yapıldı. 1927’de televizyonun ilk elektronik aktarması San
Fransisco’da gerçekleştirildi. 1937’de bölgede kurulan ilk şirket Hewlett-Packard oldu.
Vadi, 2. Dünya savaşından sonra Stanford Üniversitesi’nin öğrenci ve mezunlarını
kendi firmalarını kurmasını teşvik etmesi ve onlara yer sağlamasıyla bir sanayi parkı
olarak resmiyet kazandı. Tarihteki bu ilk teknoparkta Hewlett-Packard ve Varian
Brothers, ilk kiracılar arasında yer aldı. 1968 yılında mainframe ve mini bilgisayar
üniteleri için hafıza yongaları üreten Intel kuruldu. Bölge, 1971 yılında Silikon vadisi
olarak anılmaya başladı. Dünyanın en önemli markalarının merkezi veya çıkış yeri
oldu. Bunlara örnek olarak; Intel, Cisco, Google, HP, Maxtor, Softway Solutions,
Apple, Microsoft, You Tube, Sun, Oracle, Nvidia, AMD, Facebook, Twitter, Mozilla
sayılabilir. Bunlardan HP, Google, Sun, Intel ve You Tube’nin kurucuları Stanford
Üniversitesi mezunudur.
Silikon vadisinin yenilikçi ekosisteminde, ofisler, araştırma merkezleri, kuluçka
merkezleri, eğlence alanları ve yaşam alanlarının bulunması şehrin içinde yeni bir
kültür oluşturmuş ve toplumda inovasyona olan ilginin artmasını sağlamıştır. Vadi,
adeta dünyanın çeşitli ülkelerinden beyin göçü alan bir yetenek fabrikası olmuş ve 1
trilyon Dolar’dan fazla pazara sahip önemli bir bölge haline gelmiştir.
Dünyanın en büyük 2 bin teknoloji şirketine ev sahipliği yapmakta olan bölgede,
Stanford Üniversitesi, MIT, Kaliforniya ve Berkeley Üniversiteleri ve Üniversitelere ait
18 farklı alanda araştırma laboratuvarı bulunmaktadır. Bunlardan bazıları; Havacılık
ve Uzay alanında NASA Araştırma Merkezi, Nanoteknoloji alanında IBM Araştırma
Merkezi, Otomotiv alanında Ford, Toyota ve Volvo Araştırma Merkezleri olup ayrıca
diğer kamu ve özel araştırma merkezleri, Kuluçka merkezleri, Kamu kurumları,
Finansman kuruluşları ve Ara yüz kuruluşlarıdır.
2.2.1.1. Silikon Vadisi’nin Yeni Nesil Kümelenme Olmasındaki Önemli Kurumlar
Silikon vadisini yeni nesil bilişim inovasyon kümelenmesi olarak uluslararası boyuta
taşıyan kamu-üniversite-özel sektör kurumları arasındaki işbirliği olmuştur. Bu
kurumlar;
Üniversite: Stanford Üniversitesi ABD’nin mühendislik ve teknik anlamda MIT
ile beraber en iyi üniversitesidir. Ayrıca bölgede ABD sıralamasında ilk beşe giren
Kaliforniya ve Berkeley Üniversiteleri de bulunuyor. Vadinin ilk girişimcileri Stanford
Üniversitesinin desteği ile kendi şirketlerini kuran HP’nin kurucuları Hewlet ve
Packard’tır. Ayrıca Üniversitenin bu imkânlarından yararlananlar arasında Apple’ın
kurucusu Steve Jobs, Google’ın kurucuları Larry Page ve Sergey Brin de bulunuyor.
415
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Bugüne kadar Stanford’lu girişimciler 39 binin üzerinde şirket kurarak 5.4 milyon
kişiye iş imkânı sağlamış bulunuyor.
Araştırma merkezi: 18 farklı alanda araştırma laboratuvarı ve 1.22 milyar dolar
araştırma bütçesiyle Stanford Üniversitesi Silikon Vadisinin araştırma ihtiyacını
karşılayan en önemli merkez. Bunun yanında çeşitli kamu ve özel araştırma merkezleri
de bulunuyor. Bunlardan bazıları NASA, IBM, Ford, Toyota ve Volvo Araştırma
Merkezleridir. Silikon Vadisinin birçok araştırma merkezine ev sahipliği yapması
vadinin dinamizmini besleyen en önemli unsurlardan birisidir.
Kuluçka merkezi: Silikon Vadisinde onlarca kuluçka merkezi bulunuyor. Vadideki
kuluçka merkezleri sundukları mentörlük, teknik altyapı ve network geliştirme
hizmetlerinin yanı sıra doğrudan yeni girişimlere de yatırımcı olarak ortak olabiliyor.
Bunun yanında farklı ülkelerden üniversiteler ve kümeler, kendi bünyelerindeki
girişimcileri bölgenin ekosisteminden yararlandırmak amacıyla burada kuluçka
merkezi açıyor. Bunların arasında ODTÜ Teknokent’e ait T-Jump da bulunuyor.
Kamu kurumları: Silikon Vadisinin oluşumunda ve Güney Kaliforniya’nın gelişiminde
İkinci Dünya Savaşı sırasında bölgeye yapılan savunma sanayii yatırımları bölgede
oldukça etkili olmuş, savaş bittikten sonra da bölgeye savunma sanayii fonlarıyla
yapılan araştırma geliştirme faaliyetleri üretimin gelişmesine katkı sağlamıştır.
Finansman kuruluşları: Silikon Vadisini elektronik ve bilişim sektörlerinde
küresel çekim merkezi haline getiren bir başka faktör ise gelişmiş girişim sermayesi
örgütlenmesidir. ABD’deki toplam melek yatırım hacminin yarısından fazlası 33,9
milyar dolar ile Kaliforniya’da bunun 27,4 milyar doları Silikon Vadisine ev sahipliği
yapan San Jose şehrinde gerçekleşmektedir. Fonun büyük kısmı eyaletin finans
merkezi olan San Francisco üzerinden sağlanmaktadır. Eyaletin geniş yatırım hacmi
ve yeni fikirleri destekleme merakı girişimci ve sermayeyi bir araya getirmektedir.
Ara yüz kuruluşları: Silikon Vadisinin kurulumunda rol oynayan başlıca aktörün
Stanford Üniversitesi olması Üniversitenin Teknoloji Lisanslama Ofisini önde gelen
ara-yüz kuruluşu haline getirmiştir. Ofis özellikle Vadinin erken dönem gelişiminde
kamu, sanayi ve üniversite kurumlarının senkronize hareketini sağlamıştır. Bunun
yanında Stanford Üniversitesi’nin inovasyon kümelenmesi oluşturma yolunda
kullandığı başlıca aktör Teknoloji Lisanslama Ofisidir. Zamanla vadiye Stanford
dışından gelen girişimcilerin artması özel network şirketlerinin bir nevi ara-yüz
kurumu olarak hizmet vermesine neden olmuştur.
2.2.2. İsviçre İnovasyon Kümelenmesi
Küçük bir ülke olan İsviçre’de ülkenin tamamı bir inovasyon kümelenmesi
örgütlenmesine sahiptir. İsviçre’de girişimcilik ekosistemi kent hayatından ziyade tüm
ülke kültürünün bir parçası olarak gelişmiştir. Ülkede önemli mucitlere ev sahipliği
416
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
yapmış üniversiteler ve araştırma merkezleri bulunuyor. Bilimin öncü ülkelerinden
olan İsviçre, bilim insanlarının başarılarıyla kişi başına düşen en fazla Nobel ödülüne
sahip ülkedir. İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsü, Lozan Federal Politeknik Okulu,
Zürich Üniversitesi ve Cenevre Üniversitesi ülkenin teknik alanlara yoğunlaşan
başlıca üniversiteleridir.
CERN’de bulunan Büyük Hodron Çarpıştırıcısı ve CERN’e bağlı diğer araştırma
merkezleri, ülkenin küresel çapta bilinirliğini artıran önemli merkezlerdir. İsviçre’de
inovatif kümelenme gibi kuluçka merkezleri de ülke içinde yayılmıştır. Bunun yanında
ülkedeki tüm kuluçka merkezleri Swisspark’a dahil olarak ulusal çapta örgütlü olarak
hareket ediyor. Bu durum ülkede network geliştirme ve işbirliği ortamını daha da
güçlendiriyor.
İsviçre’nin ülke sathına yayılmış kümelenme bölgesine dönüşmesinde kamu ve finans
kurumlarının büyük desteği bulunuyor. 2015 yılında yaklaşık 650 milyon USD melek
yatırım yapılan İsviçre’de bu sermaye 2012 yılına göre %114 artış gösterdi ve her yıl
artarak devam ediyor. İsviçre Küresel Girişimi (Switzerland Global Enterprise) ve
çeşitli kamu kurumları firmalara proje bazında finansman sağlıyor.
İsviçre’de ülkenin tamamının inovasyon kümelenmesi olarak hareket etmesi ulusal
çapta arayüz kuruluşu oluşturmayı da gerekli kılmıştır. Bu amaçla 2000 yılında
Swisspark Ulusal İnkübatörler ve Teknoloji Parkları Birliği kuruldu. Bu birlik, İsviçre
içinde network gelişimi, üniversite, sanayi ve kamu işbirliğinin sağlanması amacıyla
faaliyet gösteriyor. İsviçre ülke çapında tek bir inovasyon parkı örgütlenmesi yapısıyla
kendine özgü örnek bir model oluşturmuştur.
2.2.3. Güney Kore, Daejeon Daedeok Innopolis
Daejeon, “Asya’nın Silikon Vadisi” ve “yüksek teknoloji şehri” olarak biliniyor.
Daedeok Innopolis bölgesi dahil G.Kore’nin Ar-Ge başkenti olup 18 üniversite, 232
adet araştırma kurumunu barındırıyor. Bu araştırma kurumlarının çoğu Daedeok
Innopolis bölgesinde yer alıyor.
Güney Kore’nin ileri teknolojiye dayalı başarılı dönüşümünde devletin bölgesel ileri
teknoloji planlaması çok etkili olmuştur. Daedeok Araştırma ve Geliştirme Özel
Bölgesi (Daedeok Innopolis) tüm inovasyon bölgelerine teknoloji sağlayan merkezi
ulusal inovasyon üssü olarak seçilmiştir. 1973 yılında hükümetin Silikon Vadisinden
esinlenerek Daedeok bilim köyü kurma hedefiyle bu bölge, inovasyon bölgesi olarak
gelişmeye başladı. Bugün bu bilim kentinde Ar-Ge faaliyetlerine odaklanmış 6 adet
üniversite, 42’si özel sektöre ait olmak üzere 94 adet araştırma enstitüsü, 28 araştırma
kurumu, 1,179 adet ileri teknoloji firması ve 20 binden fazla araştırmacı faaliyet
gösteriyor.
417
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Bölge zaman içinde yapılan ileri teknoloji parkları, Ar-Ge ve Teknoloji Transfer
Merkezleri ile Bilim Şehri’ne (Innapolis) dönüştü. Askeri Ar-Ge faaliyetleri ve üretim
tesislerinin de bulunduğu Deajeon Teknopolis, merkezi hükümetin teşviki ile yerel
hükümet, üniversiteler ve sanayi kuruluşlarının ortaklaşa çalışmasının sonucunda
ortaya çıktı. Bölge, Güney Koreli teknoloji start-up firmaları için gerekli olan
ekosistemi oluşturmak amacıyla kuluçka merkezleri ve melek yatırım örgütlerini
barındırıyor. Bölgede Ulusal Chungnam Üniversitesi, Pai Chai Üniversitesi, Woosong
Üniversitesi, Mokwon Üniversitesi, Kore Bilim ve Teknoloji Üniversitesi ve Hannam
Üniversitesi yer alıyor. Bölgede çok sayıda kamu ve özel kurumlara ait olmak üzere ArGe merkezleri bulunuyor. Araştırma merkezleri içinde uzay ve havacılık araştırmaları,
bilgi-iletişim teknolojileri, nanoteknoloji ve biyoteknoloji araştırmaları yapılıyor.
Daedeok da başlıca kuluçka merkezleri, üniversiteler ve enstitüler bünyesinde yer
alıyor. Bunun yanı sıra Start-up Destek Merkezi ve Teknoloji İş Merkezi bulunuyor. Bu
merkezlerde girişimcilere fon sağlanması ve inovatif sanayicilerin işbirliğini artırma
çalışmaları yapılıyor. Bölgede bulunan üniversite, enstitü ve araştırma merkezlerinin
büyük çoğunluğu devlete ait. Patent merkezi de bu bölgede bulunuyor. Innopolis’in
yaklaşık 4 milyar USD kendi yatırım fonu ile kamunun teşvik ve hibeleri bölgenin
başlıca yatırım fonunu oluşturuyor.
G. Kore, yerel melek yatırım örgütlenmelerini destekleyerek ve yabancı yatırımcıların
dikkatini bölgeye daha çok çekerek devlet fonlarıyla inovasyon yatırımlarını artırmayı
başarmış bulunuyor. Daedeok’u dünyada özel hale getiren Daedeok Innopolis
olmuştur. Yerel hükümet, şehirde inovasyon ekosistemini geliştiren yüksek eğitim
kurumları ve sanayinin ortaklığıyla kurulmuş tüm kurumların strateji geliştirmesine
ve uygulamasına doğrudan etki etmektedir. Start-up Destek Merkezi, Teknoloji
İş Merkezi, Araştırma-Üretim Entegrasyon Tesisleri, Daedeok Innopolis Yardım
Merkezi gibi kuruluşlar arayüz olarak merkeze bağlı alt kuruluşlar olup bölgenin
gelişmesinde önemli rol oynuyor.
2.2.4. Zhongguancun, Çin
Çin, 2016 Küresel İnovasyon Endeksinde en inovatif ilk 25 ülke arasında yer aldı. Çin
ileri teknoloji Ar-Ge ve üretim merkezi olarak Başkent Bejing’in kuzey batı banliyösü
olan Zhongguancun’u seçti.
Devletin yönlendirmesi ile bilgisayar ve programlama teknolojilerine yoğunlaşan
Çin Bilimler Akademisi, Peking ve Tsinghua Üniversiteleri bu bölgede yer alıyor.
Bugün Lenovo adıyla tanınan Çin Bilimler Akademisinin kurduğu Legend Grup
kümelenmesi burada bulunuyor. Zhongguancun ekosisteminin bulunduğu alanda
üniversiteler ve araştırma merkezleri yanı sıra Google, IBM ve Lenovo gibi küresel
firmaların ofisleri de yer alıyor. Bunun yanında kümelenme bölgesi, geniş parkları,
sosyal mekânları ve yaşam alanları ile şehir hayatının bir parçası haline gelmiş ve
418
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Silikon Vadisi benzeri inovatif şehir kültürünün bölgede var olmasını sağlamıştır.
Pekin ve Tsinghua Üniversiteleri Zhongguancun bölgesine teknik ve beşeri sermaye
sağlayan başlıca kurumlar. Bunun yanında havacılık ve uzay araştırmalarına
yoğunlaşan Beihang Üniversitesi ve bilgi iletişim teknolojilerine yoğunlaşan Çin
İletişim Üniversitesi de teknoloji geliştirme odaklı kurumlar olarak bu bölgede görev
yapıyor.
2.2.5. Hollanda Gıda Vadisi
Gıda Vadisi (Food Valley), 2004 yılında Hollanda’da kurulmuş olup tarımsal ve gıda
teknolojileri alanında üretim, araştırma ve inovasyon alt yapısıyla dünyanın en güçlü
ve bilgi yoğun tarım ekosistemidir. Bu bölgenin merkezinde Wageningen Üniversitesi
ve Araştırma Merkezi (WUR) yer alıyor.
ABD’de bulunan Silikon Vadisinden esinlenerek bu bölgeye “Gıda Vadisi” ismi verildi.
Wageningen Üniversitesi de, Standford Üniversitesi’nin akademi ve girişimciliği
bir araya getirmesi gibi aynı misyonu yerine getiriyor. Bu ekosistem, birçok dünya
klasında yenilikçi gıda ve gıdayla ilgili çözümler arayan şirketler, bilgi kurumları,
eğitim kurumlarına ev sahipliği yaparken aynı zamanda ülkeler arasındaki işbirliği
görevini de yerine getiriyor.
Gıda Vadisi içerisinde mevcut durumda Unilever, Cargill gibi 143 tane ulusal
ve uluslararası firma bulunuyor ve vadi, gıda alanında çalışan yaklaşık 15.000
araştırmacıya da ev sahipliği yapıyor. Gıda Vadisi’nde tarımsal inovasyon projeleri
gerçekleştiriliyor ve uygulanıyor.
Yaklaşık Konya yüzölçümüne sahip Hollanda gibi küçük bir ülkenin bunu
yapabilmesinde önemli etkenlerden bir tanesi Wageningen Üniversitesi ve Araştırma
(WUR) Merkezi’dir. Dünyadaki en büyük tarımsal araştırma kuruluşu olarak kabul
edilen WUR, tarımsal teknoloji işletmelerinin ve deneysel çiftliklerin geniş bir
kümelenmesi olan Gıda Vadisi’nin (Food Valley) odağı ve merkezi durumundadır.
1876 yılında tarım okulu olarak açılan üniversite bugün Hollanda’nın en iyi ikinci,
dünyanın ise en iyi 59. üniversitesi haline gelmiştir.
Hollanda, hayvancılık sektöründe de çok gelişmiştir. Et, süt, süt ürünleri ve yumurtanın
yanı sıra yün ve deri üretimi de yapılıyor ve yılda yaklaşık 10 milyar avroluk bir
değer oluşturuyor. Hayvancılığın gelişmesinde yine Gıda Vadisinde Wageningen
Üniversitesi ve Araştırma Merkezi’nin payı çok büyük.
2.2.6. Londra Finansal Teknoloji (FinTech) Kümelenmesi
Londra FinTech kümelenmesi on yıllardır Londra’da bulunan üç yerleşik yatay
birleşmenin kesişiminde doğmuştur. Londra; girişimci yetenek havuzunun, güçlü
bir teknoloji kümelenmesinin ve dünyanın en rekabetçi finansal merkezinin
419
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
kesiştiği noktadır. Küresel mali kurumların ve teknoloji şirketlerinin varlığı
kümelenmeyi, girişimci ve teknik yeteneğin kaynağı olarak geliştirmiştir. Bankalar,
varlık yöneticileri ve sigortalar gibi mevcut finansal kurumlar FinTech servislerinin
potansiyel müşterilerdir. Londra finansal teknoloji kümelenmesi hükümet desteğiyle
güçlendirilmiş olup küresel düzeyde rekabetçi bir konuma sahiptir.
2.3. Türkiyede Bölgesel Kalkınma Ekosistemi İçinde Yeni Nesil Kümelenmeler
2.3.1. Teknoloji Geliştirme Bölgeleri(Teknokentler)
Türkiye’nin ilk ve yenilikçi teknoparklarından ODTÜ TEKNOKENT’in kuruluş
çalışmalarına 1980’li yılların sonunda Dünya Bankası’nın desteğiyle başlandı. 1990’lı
yıllarda KOSGEB ve üniversitelerin iş birliği ile Teknoloji Merkezleri (TEKMER’LER)
kurulmaya başlandı. Teknoloji geliştirme bölgeleri ile ilgili yasal zemin ise 2001
yılında resmi gazetede yayınlanan 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu
ile oluşturuldu. Bu tarihten sonra Türkiye’de Teknoloji Geliştirme Bölgeleri hızla
yayılmaya başladı.
Teknoloji geliştirme bölgelerinin bağlı bulunduğu T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Aralık 2021 verilerine göre, Türkiye’de ilan edilen bölge sayısı 92’ye ulaşmış bulunuyor.
Bu bölgelerden 73 tanesi faaliyetlerini aktif olarak sürdürürken 19’unun alt yapı
çalışmaları da devam ediyor. Teknoloji geliştirme bölgelerinde faaliyet göstererek ArGe çalışmalarını yürüten toplam firma sayısı 7.331’e ulaştı ve bu firmalarda 75.657
personel istihdam ediliyor.
Türkiye’nin ilk Teknoloji geliştirme bölgesi olarak kurulan ODTÜ Teknokent, 2000
yılında Ankara’da ODTÜ bünyesinde kurulan ülkemizdeki ilk teknokenttir. Daha
sonra 2001 yılında Kocaeli’nde TÜBİTAK Marmara Teknokent kurulmuştur. 2002
yılında Bilkent Üniversitesi bünyesinde Bilkent Cyberpark Teknoloji Geliştirme
Bölgesi, 2002 yılında İzmir’de İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü bünyesinde İzmir
Teknoloji Geliştirme Bölgesi, Kocaeli’nde Sabancı Üniversitesi bünyesinde GOSB
Teknopark Teknoloji Geliştirme Bölgesi kurulmuştur. Bunları 2003 yılında kurulan
Hacettepe Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi, İTÜ Arı Teknokent Teknoloji
Geliştirme Bölgesi, Eskişehir Teknoloji Geliştirme Bölgesi, Selçuk Üniversitesi
Teknoloji Geliştirme Bölgesi, Kocaeli Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi, Yıldız
Teknik Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi, İstanbul Üniversitesi Teknoloji
Geliştirme Bölgesi izlemiş olup 2004-2022 yılları arasında farklı bölgelerde 79 adet
Teknokent daha kurulmuştur.
2.3.1.1. ODTÜ Teknokent
İlk kurulan ODTÜ Teknokent, 1992 yılında teknoloji geliştirmeye yönelik
kuluçka merkezleri kurulması ana hedefi ile başlangıçta KOSGEB işbirliği içinde
420
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
ODTÜ TEKMER olarak hizmete açılmış, 2000 yılında bilim parkına (teknokent)
dönüştürülmüştür. 2001 yılında Türkiye’deki teknokentler ile ilgili yasal çerçeveyi
tanımlayan 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Yasası çıktıktan sonra ODTÜ
Teknokent bir cazibe merkezi haline gelmiştir.
Türkiye’nin ilk ve en yenilikçi teknoparklarından birisi olan ODTÜ Teknokent,
380’nin üzerindeki şirket sayısı, %90’ı üniversite, doktora veya yüksek lisans mezunu
olan 8.000’den fazla personele yarattığı istihdam olanakları ve Ar-Ge faaliyetlerinin
yürütüldüğü 170 bin m2 kapalı alanı ile Türkiye’deki diğer teknoparklara da örnek
teşkil edecek başarılara imza atmıştır. ODTÜ Teknokent’te faaliyet gösteren şirketlerin
%50’si yazılım-bilişim, %20’si elektronik, %15’i makine ve tasarım, %6’sı medikal
teknolojiler, %6’sı enerji ve çevre, kalan %3’ü ise ileri malzeme, tarım, gıda, uzayhavacılık, otomotiv gibi diğer alanlarda Ar-Ge çalışmaları yürütmektedir.
ODTÜ Teknokent, bugün aralarında Aselsan, Havelsan, TUSAŞ, Siemens, Türk
Telekom, Netaş, Comodo (Nurd), ATOS, Arçelik, Vestel ve Samsung’un da bulunduğu
sanayi devlerine ev sahipliği yapıyor. ODTÜ Teknokent’te 2020 yılında elde edilen
toplam Ar-Ge geliri 20 milyar TL’yi, ihracat geliri ise 1,7 milyar doları aştı.
Bölgede üretilen, Türkiye ve dünyada isim yapmış ürünler;
Dünya çapında çok sayıda kullanıcısı bulunan online eğitim sitesi, ilk yerli playstation
oyunu, satış rakamları yedi milyonun üzerinde olup dünyanın ilk 100 oyunu arasında
yer alan oyun teknolojileri, Türkiye’nin ilk ve tek sosyal içerik platformu, yerli fiber
lazer teknolojisi, ilk ve tek yerli rehabilitasyon robotu, ilk yerli çip, kendi enerjisini
üretebilen biyonik kulak, dünyanın en küçük atomik kuvvet mikroskobu, yerli
insansız hava aracı, milli helikopter, milli savaş uçağı, Göktürk-2 uydusu, yerli 5G
altyapısı gibi teknolojiler ODTÜ Teknokent’te geliştirildi.
Teknoloji tabanlı girişimciliğin desteklenmesi kapsamında ön kuluçka programları
“Yeni Fikirler Yeni İşler Hızlandırma Programı” ve “Animasyon Teknolojileri ve
Oyun Geliştirme Merkezi”, kuluçka merkezleri; ODTÜ KOSGEB TEKMER Kuluçka
Merkezi, bir finansal araç olarak kurulan Hızlandırma ve Yatırım Şirketi “Growth
Circuit”, akademik bilginin ticarileşmesi için “ODTÜ Teknoloji Transfer Ofisi”,
şirketler arası işbirliklerinin geliştirilmesini amaçlayan savunma sanayi, ICT ve sağlık
kümeleri ile uluslararası iş birliklerini desteklemek üzere açtığı yurtdışı ofisleri gibi
çalışmalar bulunmaktadır.
ODTÜ Teknokent’te Türkiye’nin konularında lider şirketleri olan 470’den fazla şirketin
iş birliklerini arttırmak amacıyla savunma sanayii, bilişim ve telekomünikasyon ve ileri
sağlık teknolojileri alanlarında üç kümelenme kuruldu. Bunlar sırasıyla Teknokent
Savunma Sanayi, Teknokent Bilişim ve Telekomünikasyon ve Teknokent İleri Sağlık
Teknolojileri Kümelenmeleridir.
421
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
2.3.1.1.1.Teknokent Savunma Sanayii Kümelenmesi (TSSK)
Teknokent Savunma Sanayii Kümelenmesi (TSSK), 2010 yılında birbirlerini
tamamlayıcı ve birbirlerinin kabiliyetlerine katma değer katan, savunma, havacılık,
anayurt güvenliği ve siber güvenlik alanlarında yeni ürün ve hizmetler geliştiren dikey
uzmanlıklara sahip Ar-Ge firmalarının bir araya gelmesi ile kuruldu. Kümelenmede
140’dan fazla üye şirket bulunuyor.
TSSK, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin milli olması zorunlu ve kritik ihtiyaçlarının,
üniversiteler ile Ar-Ge odaklı iş birlikleri çerçevesinde yerli savunma sanayi şirketleri
tarafından geliştirilmesi ve teknoloji üretilmesini amaçlamaktadır.
Bu çerçevede Kümelenmenin itici gücünü üniversite, sanayi ve araştırma arasındaki
sinerji ile gerçekleştirilen Savunma sanayi Ar-Ge projeleri oluşturmaktadır.
2.3.1.1.2 Teknokent Bilişim ve Telekomünikasyon Kümelenmesi (T.ICT)
ODTÜ Teknokent 2010 yılında savunma sanayi ile başlamış olduğu kümelenme
çalışmalarına Bilişim ve Telekomünikasyon alanında devam etti. Hali hazırda
bölgede faaliyet gösteren şirketlerin %50’ye yakını Bilişim ve Telekomünikasyon
alanında faaliyet gösteriyor. Bu kapsamda ODTÜ Teknokent’in hedeflediği yaşayan
bir ekosistemin geliştirilmesinde ve sürdürülebilir kılınmasındaki önemli adımlardan
birisi de Teknokent Bilişim ve Telekomünikasyon Kümelenmesi’dir. Kümelenmede
200’den fazla üye şirket yer alıyor.
ODTÜ Teknokent Bilişim ve Telekomünikasyon Kümelenmesi’nin misyonu, farklı
ölçekteki şirketlerin ve akademisyenlerin bir araya gelerek üniversite ile işbirlikleri
içerisinde yenilikçi Ar-Ge projeleri ortaya çıkarmaları ve bu projeler sonucunda
uluslararası başarılar elde edilmesi olarak belirlenmiştir.
ODTÜ Teknokent Bilişim ve Telekomünikasyon Kümelenmesi üyesi şirketler,
genellikle kurumsal yazılımlar, bilgi güvenliği, uzaktan eğitim, akıllı sistemler,
mobil uygulamalar, oyunlar, e-sağlık, büyük veri ve bulut bilişim alanlarında faaliyet
gösteriyor.
2.3.1.1.3. Teknokent İleri Sağlık Teknolojileri Kümelenmesi (T. HEALTH)
ODTÜ Teknokent firmalarının sağlık alanında yurtiçi ve yurtdışı pazarlardan daha
fazla pay almaları, işbirliklerini artırmaları ve ortak hareket etmelerine yönelik olarak
2016 yılında “İleri Sağlık Teknolojileri Kümelenmesi” kuruldu. Kümelenme’de 50’nin
üzerinde medikal şirket bulunmaktadır.
2.3.1.2.Teknopark İstanbul
Yerli ve yabancı girişimcilerin Türkiye’nin teknoloji geliştirme kapasitesine katkıda
bulunabilmesi amacıyla kurulmuş bir teknoloji geliştirme bölgesi olan Teknopark
422
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
İstanbul, Türk savunma sanayinin ileri teknoloji merkezi konumunda yer alıyor.
Kuruluşu 8 Ekim 1987 tarihli Savunma Sanayii İcra Komitesi (SSİK) kararlarına
dayanan Teknopark İstanbul; Savunma Sanayii Başkanlığı tarafından ülkemizin ileri
teknoloji ihtiyaçlarının milli kaynaklardan karşılanabilmesi amacıyla 20 Nisan 1988
tarihli Bakanlar Kurulu kararı çerçevesinde Pendik Kurtköy’de tahsis edilen 2.5 milyon
m2 arazi üzerine 4 Mayıs 2010 tarihinde resmi olarak kurularak faaliyete başlamıştır.
Teknopark İstanbul’da başta savunma sanayi olmak üzere havacılık/uzay, denizcilik,
ileri elektronik, enerji, sağlık bilimleri ve endüstriyel yazılım alanlarında yüksek
teknoloji geliştirmeleri için Ar-Ge çalışmaları yapan STM, Aselsan, TAI, TEI,
Roketsan, BMC, Yaltes, C-Tech, Altınay Havacılık, Pavotek, Femsan, Armelsan, Kale
Havacılık, Figes gibi şirketlerin aralarında bulunduğu 300’ü aşkın yerli ve yabancı
şirket, Teknopark İstanbul’un kuluçka merkezi Cube Incubation’da inovatif ve derin
teknoloji tabanlı iş fikirleri üzerinde Ar-Ge çalışmaları yürüten 150’yi aşkın girişimci
ve girişimci grubu, Ar-Ge çalışmalarının ticari bir değere kavuşması için kurulan bir
Teknoloji Transfer Ofisi ve 4 ayrı kümelenme bulunuyor.
TTO, Ar-Ge çalışmaları yürütülen bu projelerin patent alması ve ticarileşmesi
noktasında çalışmalar yaparken SAHA İstanbul, ARGEMİP (Ar-Ge Merkezleri
İletişim ve İşbirliği platformu), İSEK (İstanbul Sağlık Endüstrisi Kümelenmesi) ve
Türk Denizcilik Kümelenmesi de bu odak teknoloji alanlarında çalışan kurumlarla bir
sinerji ortamı oluşturmak ve birlikte verimli araştırma alanları tesis etmek amacıyla
önemli çalışmalara imza atıyor. Bu kümelenmeler teknolojide dışa bağımlılığı ortadan
kaldırmak, milli teknolojilerin üretimini artırmak ve ülkemizin yerli sanayisini
geliştirmek için katkı sağlıyor.
2.3.1.2.1. SAHA İstanbul Savunma, Havacılık ve Uzay Kümelenmesi
SAHA İstanbul, Türk savunma, havacılık ve uzay sektörünün, yerlilik oranının
arttırılması, bu alanda kritik teknolojilere kavuşturulması ve uluslararası rekabette üst
seviyelere taşınması için üyelerinin teknolojik ve sektörel yetkinliklerini geliştirmek,
üyeleri arasındaki işbirliğini destekleyerek güçlü bir ekosistem oluşturmak amacıyla
2015 yılında Pendik’te bulunan Teknopark İstanbul bünyesinde kuruldu.
SAHA İstanbul, zamanla çok hızlı bir büyüme kaydederek, sırasıyla Deliklikaya
Endüstri Bölgesi DESB, Yıldız Teknik Üniversitesi İkitelli Teknopark, Teknopark
Ankara-İvedik ve Gaziantep Sanayi odasında İrtibat Ofisleri açıldı. SAHA İstanbul,
bugün itibariyle 800’den fazla üyesiyle Avrupa Havacılık Kümelenmeleri Birliğinin en
büyük kümelenmesi haline gelmeyi başardı.
Savunma, havacılık ve uzay sanayisinde faaliyet gösteren firmaların ‘Milli Teknoloji
Hamlesi’ için bir araya geldiği SAHA İstanbul, Türkiye’nin yüksek teknoloji ve
savunma sanayiindeki millileşme hamlesine katkı sağlayan yeni nesil bir kümelenme.
423
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Kümelenme, 2017 yılında SAHA İstanbul Teknoloji İktisadi İşletmesini, 2018 yılında
SAHA EXPO Fuarcılık A.Ş’yi, 2019 yılında SAHA Akademi’yi, 2020 yılında Milli
Havacılık Endüstrisi Komitesi MİHENK’i ve 2021 yılında SAHA GİRİŞİM’i kurdu.
2.3.1.2.2. ARGE Merkezler İletişim ve İşbirliği Platformu (ARGEMİP)
ARGEMİP, 5746 sayılı yasa ile Ar-Ge merkezlerinin bilgi ve deneyimlerini birbirleriyle
paylaşmak amacıyla 2015 yılında Teknopark İstanbul’un çatısı altında kuruldu. 6676
sayılı yasaya uygun olarak tescil edilmiş Tasarım Merkezlerini de üyeliğe kabul eden
platform faaliyetlerini Ar-Ge ve Tasarım Merkezleri İletişim ve İşbirliği Platformu adı
altında sürdürüyor.
Ar-Ge merkezleri tarafından kurulan ve tüm Ar-Ge merkezlerine açık olan, ArGe Merkezleri İletişim ve İş Birliği Platformu ARGEMİP, Türkiye’de Ar-Ge ve
Tasarım faaliyetlerinin ivme kazanmasını sağlamak için, Ar-Ge ve Tasarım yönetim
uygulamalarının kıyaslanmasına, Ar-Ge ve Tasarım uygulamaları arasında iyi
örneklerin ve ortak sorunların ortaya çıkarılmasına, Ar-Ge ve Tasarım merkezleri
arasında işbirliğinin arttırılmasına yönelik çalışmalar yapıyor. 14 üye ile kurulan
ARGEMİP, her sene yüzde 50 oranında büyüyen bir platform olarak, bugün 99
firmada 109 Ar-Ge merkezine ulaşmış bulunuyor.
Platform, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından destekleniyor ve teşvik ediliyor.
2.3.1.2.3. İstanbul Sağlık Endüstrisi Kümelenmesi (İSEK)
İSEK, Teknopark İstanbul koordinatörlüğünde ve İstanbul Sanayi Odası, Boğaziçi
Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi, Acıbadem Üniversitesi kurucu üyeliğinde 2013
yılında kuruldu.
İstanbul Bölgesinde sağlık sektöründe bir bölgesel kalkınma projesi olma hedefiyle
yola çıkan İSEK, bugün itibarıyla 187 firma, 23 araştırma merkezi, 14 STK, 2 kamu
üyesi ile faaliyetlerine devam eden bir kümelenmedir.
İSEK, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Kümelenme Destek Çağrısı kapsamında ve
Teknopark İstanbul A.Ş. tarafından desteklenmektedir.
2.3.1.2.4. İstanbul Denizcilik Kümelenmesi
Denizcilik sektöründeki firmaları bir araya getiren İstanbul Denizcilik Kümelenmesi,
Türkiye’de bir ilk olarak 2017 yılında 20 firma ile kuruldu. Ticaret Bakanlığı’nın
Hizmet Sektörü Rekabet Gücünün Artırılması Projesi (HİSER) ile faaliyetlerine
başlayan kümelenmenin hedefi, Türkiye’yi denizcilik sektöründe dünya markası
yapmak.
Gemi, yat, suda yüzen taşıtların tasarımı ve bunlara yönelik mühendislik hizmetlerini
sağlayan firmaların bulunduğu Türk Denizcilik Kümelenmesi, firmaların yurt dışı
424
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
ihracat kapasitelerini arttırmaya yönelik olan proje; eğitim, danışmanlık, sektörel dış
ticaret heyeti, fuarlara katılım gibi faaliyetler gerçekleştiriyor.
2.3.1.3. Farklı Teknoloji Bölgelerinde Kurulan Bazı Kümelenme Örnekleri
2.3.1.3.1. Türkiye Siber Güvenlik Kümelenmesi
Türkiye Siber Güvenlik Kümelenmesi, ülkemizin siber güvenlik ihtiyaçlarının
tespit edilerek, yenilikçi yöntemlerle karşılanması için en üst düzey iş birliği ile
sağlıklı rekabet koşullarını sağlayarak yerli siber güvenlik ekosistemini geliştirmek
amacıyla 2017 yılında ilgili tüm kamu kurum/kuruluşlar, özel sektör ve akademi
temsilcilerinin katılımlarıyla ortaya çıkan, Savunma Sanayii Başkanlığı ve Dijital
Dönüşüm Ofisi Başkanlığı tarafından desteklenen ve SSTEK A.Ş. tarafından yönetilen
bir kümelenmedir.
Kümenin uzun vadeli hedeflerinin belirlenmesi ve yönetilmesi Savunma Sanayii
Başkanı Başkanlığında, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ulaştırma ve Altyapı
Bakanlığı, Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanlığı ve Savunma Sanayi Başkanlığı üst düzey
temsilcilerinin katılımıyla oluşturulmuş Danışma Kurulu vasıtasıyla yapılıyor.
Türkiye Siber Güvenlik Kümelenmesi; ülkemizdeki siber güvenlik firmalarının
sayısını artırmak, üyelerinin teknik, idari ve finansal açılardan gelişimine destek
olmak, Siber Güvenlik ekosisteminin standartlarını geliştirmek, üyelerinin ürün ve
hizmetlerinin markalaşmasına yardımcı olmak, üyelerinin ulusal ve küresel pazarda
rekabet gücünü artırmak, Siber Güvenlik alanındaki insan kaynağı sayısını artırmak,
niteliklerini geliştirmek ve bütün toplumda siber güvenlik bilincini geliştirmeyi
hedeflemiştir.
2022 Haziran ayı itibariyle 220 üye firması bulunan Türkiye Siber Güvenlik
Kümelenmesi, bu hedefler doğrultusunda 2018 yılından bu yana; Pazara Erişim, ArGe ve İnovasyon, Yeteneğe Erişim, Teknolojik Üstünlük ve Etkileşim olmak üzere 5
ana başlıkta faaliyetler yürütüyor.
2.3.1.3.2. CYBERPARK BİL-TEL Kümelenmesi
Türkiye’nin en büyük teknoparklarından biri olan Bilkent CYBERPARK, 2013
yılında bünyesindeki firmalar ile kümelenme faaliyetlerine başlayarak Bilişim ve
Telekomünikasyon (BİL-TEL) Kümelenmesi’ni kurdu. BİL-TEL Kümelenmesi,
Türkiye’nin Bilişim sektörüne katkı sağlayacak sayılı kümelenmelerdendir. Şu anda
37 firma üyesi olan Kümelenme, T.C. Ticaret Bakanlığı’nın Hizmet Sektörü Rekabet
Gücünün Artırılması (HİSER) Projesi kapsamında desteklenmektedir.
CYBERPARK BİL-TEL, Ankara’da bulunan en güçlü ve rekabetçi kümelenmelerden
birisi. CYBERPARK BİL-TEL Kümelenmesi bünyesinde bilişim ve telekomünikasyon
teknolojileri alanında yüksek kalite standartlarına sahip olan şirketler yer alıyor.
425
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Oyun, Animasyon ve Sanal Gerçeklik, 3D Geliştirme Yazılımı, Perakende Tedarik
Zinciri Çözümleri, Sosyal Medya Veri Madenciliği, Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS),
Telekomünikasyon ve Hizmetler, Özelleştirilmiş Uygulamalar, M2M Çözümleri,
Gömülü Yazılımlar ve Çeşitli Yönetim Sistemleri (ERP, CRM vb.) CYBERPARK BİLTEL Kümelenmesinin yoğunlaştığı alanlardan bazılarıdır.
2.3.1.3.3. ULUTEK Bilişim Kümesi (BUTECH)
ULUTEK Teknopark yürütücülüğünde, Ticaret Bakanlığı destekli HİSER (Hizmet
Sektörü Rekabet Gücünün Artırılması) projesi çerçevesinde Nisan 2017 itibariyle
ULUTEK BİLİŞİM KÜMELENMESİ projesi hayata geçirildi.
Bölgenin yoğunluklu olarak yazılım firmalarından oluşması sebebiyle Yazılım üzerine
ULUTEK BİLİŞİM Kümelenmesi kurulmuş olup, küme bünyesinde Bursa başta olmak
üzere Türkiye’nin birçok kentine ve dünyanın çeşitli bölgelerine ürün ve hizmet sunan
Bursa’nın önde gelen yazılım firmaları bulunuyor. İhracat kapasitelerini artırmak
amacıyla bir araya gelen güçlü yazılım firmaları; birlikte eğitim, danışmanlık, yurtiçi
ve yurtdışı tanıtım ve pazarlama faaliyetlerine katılım sağlıyor.
Uluslararası arenada BUTECH Software Cluster ismiyle çalışmalarını sürdüren
BUTECH, birçok uluslararası etkinlikte boy göstererek Türkiye’yi temsil etti. BUTECH
Yazılım Kümelenmesi belirlediği yol haritasına bağlı kalarak, hedefleri doğrultusunda
çalışmalarını sürdürmeye devam ediyor.
2.3.2. Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşması ve İhtisaslaşma
YÖK, 2015 yılında Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşması ve İhtisaslaşması
çalışmasına başlamış ve bölge ihtisaslaşması kapsamda yapılan sektörel analizler
sonucu 2016-2018-2020 yıllarında 15 pilot üniversite ve ihtisas alanı seçmiştir. Seçilen
üniversite ve ihtisas alanları;
Bingöl Üniversitesi - Tarım ve Havza Bazlı Kalkınma, Burdur Mehmet Akif
Ersoy Üniversitesi - Tarım ve Hayvancılık, Düzce Üniversitesi - Çevre ve Sağlık,
Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi - Tarım ve Jeotermal, Uşak Üniversitesi - Deri,
Tekstil ve Seramik, Aksaray Üniversitesi - Spor ve Sağlık, Kastamonu Üniversitesi
- Ormancılık ve Tabiat Turizmi, Muş Alpaslan Üniversitesi - Hayvancılık, Recep
Tayyip Erdoğan Üniversitesi - Çay, Siirt Üniversitesi - Tarım ve Hayvancılık,
Artvin Çoruh Üniversitesi -Tıbbi-Aromatik Bitkiler, Bartın Üniversitesi - Akıllı
Lojistik, Hitit Üniversitesi - Makine Ve İmalat Teknolojileri, Kırklareli Üniversitesi
- Gıda, Yozgat Bozok Üniversitesi - Endüstriyel Kenevir ihtisaslaşma faaliyetleri ile
hem bölgenin sahip olduğu doğal zenginliklerin/potansiyellerin etkin, verimli ve
sürdürülebilir bir şekilde değerlendirilmesine katkı sunarak bölgenin rekabet gücünü
artıracak hem de ekonomik anlamda bölge halkına yeni kazanç fırsatları sunarak
gelişmesini sağlayacaktır.
426
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
2.3.3. Özel İhtisaslaşma Bölgeleri
Bu OSB’ler içinde bölgenin rekabet gücünü artıracak Özel İhtisaslaşma Bölgeleri de
kurulmuştur. İhtisas OSB, 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nda sanayide
kümelenme yaklaşımı ile örtüşen bir tanımla; “aynı sektör grubunda ve bu sektör
grubuna dahil alt sektörlerde faaliyet gösteren tesislerin yer aldığı organize sanayi
bölgesi” olarak tanımlanmıştır.
Ülkemizde Ankara Uzay ve Havacılık İhtisas OSB, Ankara Dökümcüler İhtisas OSB,
Kırıkkale Silah İhtisas OSB, Yalova Gemi İhtisas OSB, Yalova Kalıp İmalatı İhtisas
OSB, Yalova Taşıt Araçları Yan Sanayi İhtisas OSB, Samsun Gıda Organize Sanayi
Bölgesi, Konya Karapınar Organize Sanayi Bölgesi, Kocaeli TOSB Otomotiv Yan
Sanayi, Bursa İnegöl Mobilya İhtisas OSB, Kocaeli Makine İhtisas OSB, Sakarya
Kaynarca Makine İmalat İhtisas OSB, Manisa Kula Deri İhtisas OSB, Manisa Akhisar
Zeytin İhtisas OSB, Samsun Havza İhtisas OSB, Malatya Akçadağ Mermer İhtisas
OSB, Antalya Kumluca Gıda İhtisas, İzmir Menemen Plastik İhtisas OSB, Gaziantep
Besi İhtisas OSB, Ankara Çubuk Hayvancılık OSB, Bursa Tekstil Boyahaneleri OSB
vb. gibi 44 adet İhtisaslaşmış OSB bulunuyor. Bunlara örnek olarak;
2.3.3.1. Ankara Uzay ve Havacılık İhtisas Organize Sanayi Bölgesi (HUB)
TUSAŞ’ın yakınında 730 hektarlık alanda Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Ankara Sanayi
Odası ve Savunma ve Havacılık Sanayii İmalatçılar Derneği ile Ankara Valiliği›nin
katılımlarıyla, Ankara Uzay ve Havacılık İhtisas Organize Sanayi Bölgesi kuruldu.
2015 yılında arazisi alınan bölgede, 2016 yılında altyapı çalışmaları tamamlanmış ve
2017 yılından itibaren de kademeli olarak bölgede yer alacak firmaların yatırımları
başlamıştır.
HUB Bölgesinde yaklaşık 150’si sanayi kuruluşu olmak üzere 300 işletmenin yer
alması, 15 bin kişiye istihdam sağlanması ve 5 milyar USD ciro yapması planlandı.
TeknoHAB bölgesinin ilk kuruluş aşamasında, SSB, SSTEK, ASELSAN, TUSAŞ,
HAVELSAN ve GAZİ Üniversitesi gibi ortakları bulunuyor.
HUB, Ankara Uzay ve Havacılık İhtisas Organize Sanayi Bölgesinin kurulmasındaki
amaç, uzay ve havacılık alanlarında yerli sanayiyi desteklemek, yerli ve yabancı
firmaları bir araya getirerek sinerji sağlamak, yüksek katma değerli ürünler üretip
ihracatı arttırmaktır. Bölgede Uzay ve Havacılık Sanayi için mükemmeliyet merkezi,
Yeni girişimler için inkübasyon merkezi, İhracat için işbirliği merkezi, eğitim
kurumları, Ar-Ge ve inovasyon merkezleri yer alıyor.
HUB Bölgesinin hedefleri arasında Yerli Uzay ve Havacılık Endüstrisi’ne kaldıraç
olacak yerli, yabancı önemli firmaların ve yan sanayinin bölgede entegrasyonun
sağlanması, Avrupalı/Amerikalı yatırımcılar ile Ortadoğu/Türk Cumhuriyetleri
427
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
arasında arayüz oluşturulması, Sektörde faaliyet gösteren kümelenmeler, üniversiteler
ve Ar-Ge merkezleri arasındaki sinerjinin artırılması, KOBİ’lerin bölgeye çekilmesi
yer alıyor.
2.3.3.2. Kocaeli TOSB Otomotiv Yan Sanayi İhtisas Organize Sanayi Bölgesi
Türkiye’nin çeşitli yerlerinde dağınık bir şekilde faaliyet gösteren ve otomotiv
sektörüne parça üreten TAYSAD (Taşıt Araçları Tedarik Sanayicileri Derneği)
mensubu 210 üyeden 40’ı bir araya gelerek, sorunlarının çözümünü sağlamak üzere
ortak girişim grubu oluşturmuş ve 1992 yılında TOSB Otomotiv Tedarik Sanayi
İhtisas Organize Sanayi Bölgesini kurmuşlardır. TOSB tamamen katılımcı sanayici
üyelerinin özkaynakları ile finanse edilmiş olup otomotiv parça sanayicilerinin
faaliyet gösterdiği tek Global İhtisas Organize Sanayi Bölgesidir.
TOSB 2 bin 800 dönümlük bir alana kuruldu. Doluluk oranı yüzde 92’yi bulan
bölge; ihracatta yılda 1.7 milyar dolar, ciroda 15 milyar dolar, istihdamda 25 bin kişi
rakamlarına ulaşmış durumda. Bölge’de 16 Ar-Ge merkezi, bir tasarım merkezi ve
bir inovasyon merkezi bulunuyor. Ayrıca bölgede 18 yabancı sermayeli firma faaliyet
gösteriyor. Büyüklük sıralamasında Türkiye’nin ilk 500 ve ikinci 500’üne giren
firmalarına ev sahipliği yapan TOSB, meslek lisesi, üniversite gibi eğitim kurumları
ve otomotiv sivil toplum kuruluşlarıyla da iş birlikleri yapıyor.
2.3.3.3. Kırıkkale Silah İhtisas Organize Sanayi Bölgesi
Türkiye’nin ilk Silah İhtisas Organize Sanayi Bölgesi olan Kırıkkale Silah İhtisas OSB,
2014 Yılında 500 dönümlük bir arazi üzerinde kuruldu. Bölge 3, 5 ve 7 dönümlük
64 parselden oluşuyor. Kurucu ortakları arasında MKE Kurumu ve Savunma Sanayi
Başkanlığı gibi stratejik öneme sahip kurumlarımız bulunuyor.
Silah İhtisas OSB’de kurulan ve kurulacak olan tesislerde her türlü silah, uçaksavar,
her çap ve model tabanca, uzun ve kısa namlulu toplar, savunma sanayisine yönelik
yüksek teknolojili dijital ürünler, dürbünler, gece görüş kamera sistemleri, savunma
sanayisine ait donanım, çipler ve yazılımlarla bunlara ait tüm yedek parçaların
imalatının yapılması planlanıyor.
2.3.4. Organize Sanayi Bölgeleri
Türkiye’de OSB uygulamalarına, ilk olarak 1962 yılında Bursa’da bir OSB kurulmasıyla
başlandı. 1962 yılından 2002 yılı sonuna kadar 70 adet OSB kuruldu. 15.04.2000
tarihli OSB Kanunu ve 01.04.2002 tarihli Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama
Yönetmeliğinin yürürlüğe girmesi sonucu, 2003-2019 yılları arasında 120 adet OSB
daha faaliyete başladı. Mevcut aksaklıkları gidermek üzere yapılan değişiklikler
doğrultusunda yeniden hazırlanan OSB Uygulama Yönetmeliği 02.02.2019 tarihli
ve 30674 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve OSB’lerin şikayet
428
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
edilen tüm sorunları çözüme kavuşturulmuştur. Bu tarihten sonra Türkiye’de OSB
sayısı hızla artarak bugün itibarıyla 379’a ulaşmıştır.
Türkiye’de mevcut tüm OSB’ler içinde Bölgesel Kalkınma modeline en güzel
örnek olarak OSTİM Ekosistemini verebiliriz.
2.3.4.1. OSTİM Bölgesel Kalkınma Modeli
1967 yılında küçük sanayi sitesi yapı kooperatifi olarak 1.748 üye ile faaliyete başlayan
OSTİM; bugün 17 ana sektör ve 139 iş kolunda faaliyet gösteren 6.500 işletme ve 65.000
çalışanı ile Ankara ve Türkiye sanayisinde öncü rol oynayan önemli bir ekosistemdir.
OSTİM ekosistemi içinde yer alan tüm kurum, kuruluş ve işletmeler yerli ve milli
sanayimizin gelişmesi için örnek çalışmalar yapıyor.
OSTİM Kooperatifi, OSTİM Vakfı, OSTİM Endüstriyel Yatırımlar İşletme A.Ş.,
OSTİM Teknik Üniversitesi, OSTİM Teknopark A.Ş., OSTİM Girişim Sermayesi
Yatırım Fonu, OSTİM Teknoloji Araştırma ve Geliştirme Merkezi A.Ş., OSTİMODTÜ Teknokent, OSTİM Spare Parts Inc., OTÜSEM, OSTİM Proje Gelişim A.Ş,
OSTİM Dış Ticaret Merkezi, OSTİM Endüstriyel Tasarım ve Mühendislik Merkezi,
OSTİM Dijital Dönüşüm Ofisi, OSTİM Teknik Üniversitesi, OSTİM OSB Teknik
Koleji, OSTİM Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, OSTİM Gazi Üniversitesi MYO ve
yedi adet yeni nesil sektörel kümelenme bölgedeki işletmelerin gelişmesi, uluslararası
rekabetçi bir yapıya kavuşması, verimliliğinin artması, ortak ve yenilikçi projeler
gerçekleştirmesi, ihracat yapması ve finansman ihtiyacının karşılanması gibi amaçlara
yönelik önemli çalışmalar yapıyorlar.
Kuruluşundan bu yana dayanışma ve iş birliği ruhuyla hep birlikte üreten OSTİM,
sadece fiziki bir sanayi bölgesini değil aynı zamanda rekabetçi bir milli sanayi ve
teknoloji için çalışma ve başarma azmini ifade ediyor. Ülkemizin kalbi Başkent
Ankara’nın ilk sanayi bölgesi olarak kamu, üniversite, teknopark, araştırma merkezleri,
ulusal ve uluslararası ana sanayi, sivil toplum kuruluşları ve ilgili diğer sektörlere
yakınlığının avantajını da yaşayan OSTİM, kurduğu ulusal ve uluslararası iş birliği
ağlarını kurumsallaştırarak sürdürülebilir hale getiriyor.
OSTİM, Türkiye’de bir sanayi bölgesi içinde yer alan ilk üniversite olma özelliğine
sahip olan OSTİM Teknik Üniversitesi’nin, OSTİM ekosisteminin tüm birikimini en
iyi şekilde değerlendirerek ülkemizde üniversite-sanayi işbirliğinin öncüsü olmakla
kalmayıp üniversite-sanayi işbirliğinin gelişmesi ve birçok projenin hayata geçirilmesi
için Ankara’da bulunan tüm üniversite, teknopark ve AR-GE merkezleriyle her zaman
yakın bir işbirliği içindedir.
Ülkemiz için ekonomik değer üreten OSTİM firmaları sadece bölgenin sahip olduğu
üretim/hizmet altyapısı ve imkânlarından değil iş birliği kültürü ve ekosistemin
429
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
sağladığı değer ve avantajlarla çeşitli üretim desteklerine kolayca ulaşıyor. Bu ekosistem
yenilikçi, iş birliğine açık ve rekabetçi işletmelerin yaşayabilmesi ve gelişebilmesi için
verimli bir zemin oluşturuyor.
Gelişmiş ülkelerin kalkınma modeli olarak kabul edilen Ahilik kümelenme modelini
başarıyla uygulayan OSTİM, rekabetçiliğinin artırılması amacıyla savunma, havacılık,
raylı sistemler, medikal, iş ve inşaat makineleri, haberleşme teknolojileri, enerji, kauçuk
teknolojileri alanlarında uzmanlaşarak bölgenin ve ülkemizin proje geliştirme, özgün
tasarım ve milli üretim yeteneklerinin gelişmesine büyük katkı sağlıyor.
OSTİM yönetimi tarafından 2007 yılında bölgede “Rekabetçilik ve Kümelenme
Analizi Çalışması” kapsamında yapılan detaylı araştırma, analiz ve sentezler
sonucunda ülkemizin ilk ve en başarılı yeni nesil kümelenme örnekleri bölgede
birer birer hayata geçirildi. İş ve İnşaat Makineleri, Savunma ve Havacılık, Medikal
Sanayi, Yenilenebilir Enerji ve Çevre Teknolojileri, Raylı Ulaşım Sistemleri, Kauçuk
Teknolojileri ve Haberleşme Teknolojileri adı altında kurulmuş yedi farklı yeni nesil
kümelenme çatısı altında yüzlerce firma bir araya gelerek sektörlerinde ülkemizin
geleceği için ortak projeler yapıyor, ulusal ve uluslararası büyük hacimli işlere imza
atıyor. Bu Kümelenmeler;
2.3.4.1.1. Ostim İş ve İnşaat Makineleri Kümelenmesi
İş ve İnşaat Makineleri Kümelenmesi (İŞİM), Çankaya Üniversitesi ile Ostim OSB
Müdürlüğü’nün işbirliği sonucunda 2007 yılında OSTİM’de kurulan ilk kümelenme
oldu. “Ostim Rekabetçilik Analizi”nde ülkemiz açısından stratejik öneme sahip
kümelenme kapsamında kuruldu. Ana hedefi firmalarının yenilikçi yaklaşımlarını
ve işbirliklerini geliştirerek, ulusal ve uluslararası rekabet güçlerini artırmak ve birer
dünya markası olmalarını sağlamak.
İŞİM kümelenmesi, Uluslararası bilinirliğin arttırılması ve iyi örneklerin ülkemize
ve kümeye kazandırılması için 3 adet uluslararası AB Cosme projesi tamamlamıştır.
İŞİM, İş ve İnşaat Makineleri sektöründe Türkiye’de ve Dünya’da bir merkez olan
OSTİM Bölgesinde ve ANKARA içinde Ağır ve Mini İş Makinaları, Araçüstü
Ekipmanlar, Asfalt ve Yol Makinaları, Beton Makina ve Ekipmanları, Kırma Eleme
Tesisleri, Taşıma-Kaldırma Ekipmanları, Tünel ve Maden Makinaları, Hafif İnşaat
Makinaları, Yedek Parça ve Ataşmanlar, Destekleyici Ürün Ve Hizmetler sektörlerinde
ihtisaslaşmış, çoğunlukla yerli ürün üreten KOBİ firmalarından oluşan ulusal bir
kümelenmedir.
İŞİM, Avrupa ESCA Bronz Kalite sertifikasına sahip olup Ticaret Bakanlığı 4.
Uluslararası Rekabeti Geliştirme (URGE) projesini yürütmektedir.
430
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
2.3.4.1.2. Ostim Medikal Sanayi Kümelenmesi
Ostim Medikal Sanayi Kümelenmesi 2007 yılında “Ostim Rekabetçilik Analizi”nde
ülkemiz açısından stratejik öneme sahip medikal cihaz pazarının bölgesel bir kalkınma
modeli olan kümelenme modeli ile geliştirilmesi kapsamında sağlık sektöründe
üretim yapan firmalar ve destekleyici kuruluşlarıyla ortaklaşa rekabetle sektördeki
pazar payını arttırmak amacıyla kuruldu.
Küme olarak hedef, mevcut ürün ve hizmetlere ek olarak küresel pazarlarda yükselen
niş alanlarda; ileri düzey teknoloji, tasarım, yazılım ve hizmet entegrasyonu ile
bütünleşik sağlık teknolojisi çözümleri sunan uluslararası platformlarda güvenirliği
kanıtlanmış yerli üretim tıbbi cihazlarla dünya pazarında yer almak ve marka olmaktır.
Ostim Medikal Sanayi Kümelenmesi, Avrupa ESCA Bronz Kalite sertifikasına sahip
olup Ticaret Bakanlığı 4. URGE projesini yürütmektedir. Ayrıca; Moscow International
Medical Cluster (Rusya) ve Hungarian Medical Cluster Mediklaszter (Macaristan) ile
işbirliği protokolleri bulunmaktadır. Türkiye’de de medikal sektörde faaliyet gösteren
5 kümelenmenin bir araya geldiği Türkiye Sağlık Kümelenmeleri İşbirliği Platformu
kurucu üyesidir.
2.3.4.1.3. OSTİM Savunma ve Havacılık Kümelenmesi (OSSA)
OSSA, 2007 tarihinde “Ostim Rekabetçilik Analizi”nde ülkemiz açısından stratejik
öneme sahip kümelenme kapsamında OSTİM öncülüğünde 2008 yılında kuruldu.
OSSA, İş birliği, güç birliği, ortaklaşa rekabet çerçevesinde; üye firmalarının yerli
üretim ve rekabet güçlerini arttırmaya yönelik AR-GE, inovasyon, yeni pazarlar
bulma, ihracat kanalları oluşturma; uluslararası işbirliğini geliştirme, rekabet avantajı
sağlama, teknolojiye uyum sağlama, katma değeri yüksek ürünler üretme, kurumsallık
ve kalite sistemlerinde iyileştirmeler, ihtisaslaşma, yol haritası oluşturma, yerli ve milli
üretim konularında önemli bir sinerji oluşturmaktadır.
OSSA, T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı ve Ticaret Bakanlığı
destekleri ile uluslararası ICDDA etkinlikleri düzenlemekte, savunma, havacılık ve
uzay alanlarında faaliyet gösteren ana sanayi ve KOBİ firmalarına; yurt dışında yeni
pazarlar bulmak, iş fırsatları yakalamak ve iş ortaklıkları kurmak için çalışmalar
yapmaktadır. ICDDA etkinliklerine yurt dışından Airbus, Boeing, BAE Systems,
Thales, Rolls-Royce, Leonardo, Thyssenkrupp, GE, Ruag, MBDA, Konsberg, SAAB,
Tawazun, Rheinmetall, Safran, Collins, Northrop-Grumman, L3 HARRIS, KAI
gibi ana yüklenici firmalar başta olmak üzere birçok ana ve alt yüklenici firmalar
katılmaktadır.
Kümelenmenin Ana Sanayi Paydaşlarını; TUSAŞ, ASELSAN, ROKETSAN, FNSS,
BMC, HAVELSAN, TEI ve OTOKAR, MKE, Ana Araştırma Kurumlarını ise; Türkiye
431
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV), Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ),
Atılım Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Başkent Üniversitesi
oluşturuyor.
OSSA, Başta Ankara olmak üzere Balıkesir, Bursa, İstanbul, İzmir, Kayseri, Kocaeli,
Konya, Manisa, Mersin’den 300’e yakın üye firması ile Kara, hava ve deniz platformları
için; Ar-Ge/Tasarım, Yazılım, Kompozit, Elektronik, Elektromekanik, Kablaj, Talaşlı
İmalat, Sac Şekillendirme, Yüzey Geliştirme, Test/Kalibrasyon, kaplama/boya, optik
sistemler, hidrolik sistemler, makina/ekipman üretimi ve insansız sistemler ile birçok
nihai ürün ve alt sistemlerin üretimini gerçekleştiriyor.
Avrupa Havacılık Kümelenmeleri Birliği (EACP) üyesi olan OSSA, Avrupa ESCA
Bronz Kalite sertifikasına sahip olup Ticaret Bakanlığı 5. Uluslararası Rekabeti
Geliştirme (URGE) projesini yürütmektedir.
2.3.4.1.4. Ostim Yenilenebilir Enerji ve Çevre Teknolojileri Kümelenmesi
Ostim Yenilenebilir Enerji ve Çevre Teknolojileri Kümelenmesi 2007 yılında, Ostim
Organize Sanayi Bölgesi’nde yapılan rekabet analizi neticesinde belirlenen dört stratejik
alandan, destekleyici sektörleriyle birlikte geleceğin sektörü olarak belirlenmiş ve
2009 yılından itibaren alt yapı kurma çalışmalarıyla birlikte faaliyetlerine başlamıştır.
Ostim Yenilenebilir Enerji ve Çevre Teknolojileri Kümelenmesi olarak ana hedef, yerli
üreticilerin yenilenebilir enerji ve çevre teknolojileri sektöründeki üretim yetenekleri
ve ulusal/uluslararası rekabet gücü ve pazar paylarını artırmak amacıyla sektörün
tüm paydaşları arasında iş ve güç birliğini pekiştiren kolaylaştırıcı ve yönlendirici bir
platform oluşturmaktır.
Ostim Yenilenebilir Enerji ve Çevre Teknolojileri Kümelenmesi, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı Kümelenme Destek Programı kapsamında desteklenen “Ostim Temiz
Teknolojiler Kümelenmesi Projesi”ni tamamlamış; ürün geliştirme, uluslararasılaşma
ve santral rehabilitasyonu gibi üç ana eksende faaliyetlerini yürütmüştür. Ostim
ENERJİK kümelenmesi, Ticaret Bakanlığı Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesi
(UR-GE) Projesi Desteği kapsamında 3. URGE projesini ve UNDP tarafından
desteklenen ‘Sıfır-Karbon Okuryazarlığı: Dijital İçerik Geliştirme Kampı ve Araştırma
Projesi’ni yürütmektedir.
Ostim ENERJİK Kümelenmesi, Avrupa ESCA Bronz Kalite sertifikasına sahip olup
aynı zamanda Ostim Teknopark A.Ş.’nin de şirket ortağıdır.
2.3.4.1.5. Anadolu Raylı Ulaşım Sistemleri Kümelenmesi (ARUS)
Anadolu Raylı Ulaşım Sistemleri (ARUS) Kümelenmesi, Türkiye’nin tüm Anadolu’yu
kapsayan sektöründe lider kümelenmesi olarak, ülkemizde raylı ulaşım sistemlerine
yönelik üretim yapan sanayicilerimiz, destekleyici kurum ve kuruluşlarımızın “İş
432
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Birliği, Güç Birliği ve Milli Marka” ilkesiyle bir araya gelmesi ile 2012 yılında
kurulmuştur.
Ülkemizde tasarımından nihai ürüne kadar yerli ve milli marka raylı ulaşım
sistemlerini üreterek, birer dünya markası haline getirmeyi kendisine ana hedef
olarak belirlemiş olan ARUS, Anadolu’nun 27 ilinden Türk raylı sistemler sektörünün
önde gelen 180 kuruluşunu bir araya getirerek, sektörde işbirliği ve güç birliği sinerjisi
ile milli markalar üretme görevini üstlenmiştir.
ARUS üyeleri, kurulduğu günden bu yana Tramvay, Hafif Raylı Sistemler (LRT),
Metro, Elektrikli ve Dizel ana hat ve manevra lokomotifleri, Hızlı Tren, Yük vagonu,
Tren kontrol sistemleri, Kritik bileşenler, Sinyalizasyon, altyapı ve üst yapı üretiminde
15 adet milli markaya imza atarak geliştirdiği yerli ve milli raylı ulaşım sistemlerini
gerek şehirlerarası ana hatlarda ve gerekse İstanbul, Bursa, Kayseri, Kocaeli, Samsun,
İzmir, Antalya ve Gaziantep’te kent içi ulaşımda hizmete sunmuştur.
Raylı sistemlerde bugün itibarıyla yerlilik oranı %70 seviyesine çıkmış, Panorama,
İstanbul, Kayseri Talas, İpekböceği Tramvayları, Green City, İstanbul LRT araçları,
HSL 700 Hibrit Lokomotifi, E1000 Elektrikli Manevra Lokomotifi, E5000 Elektrikli
Ana hat lokomotifi, DE10000 Dizel elektrikli Manevra lokomotifi, Milli Elektrikli
Tren, yeni nesil yük vagonları gibi milli markalı Raylı sistem araç ve Yük vagonlarımız
altyapısı, üstyapısı ve milli sinyalizasyon sistemleri ile birlikte gerek yurt içinde ve
gerekse yurt dışında büyük talep görmektedir. ARUS üyeleri, 2021 yılında 25 ülkeye
750 milyon USD’lık raylı sistem ihracatı gerçekleştirmiştir.
ARUS, Uluslararasılaşma politikaları kapsamında Avrupa Raylı Sistemler Birliği
(ERCI) üyesi olup bu birlikte 16 Avrupa kümelenmesi, 17 Avrupa ülkesi ve 3000’den
fazla KOBİ firması, ARGE kuruluşları ve Üniversiteler yer alıyor. ARUS üyeleri, ERCI
Avrupa üyeleri ve AB İşletmeler ağında yer alan tüm kuruluşlarla işbirliği içerisinde
olup, birlikte tanıtım faaliyetleri, fuarlar, B2B işbirliği toplantıları, Ar-Ge ve inovasyon
çalışmaları ve pazarlama faaliyetleri gerçekleştiriyor. ARUS üyeleri, bu kapsamda 3
adet ERCI Avrupa inovasyon ödülü ve 2 adet Frost & Sullivan Avrupa’da yılın şirketi
ve Akıllı Ulaşım Sistemlerinde Avrupa liderlik ödüllerini kazanmış olup 10 adet
uluslararası raylı sistem projeleri yürütüyor. ARUS, ayrıca Avrupa ESCA (European
Secretariat for Cluster Analysis) tarafından Gümüş kalite sertifikasına layık görülen
Türkiye’de ilk ve tek kümelenme olarak kuruluşunun 10. yılını taçlandırmıştır. ARUS,
ayrıca 2 adet uluslararası AB Cosme Exxtra ve Star projeleri ile Ticaret Bakanlığı 3.
Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesi (UR-GE) projesini yürütmektedir.
2.3.4.1.6. Kauçuk Teknolojileri Kümelenmesi
2013 yılında kurulan Kauçuk Teknolojileri Kümelenmesi, Kauçuk sektöründeki değer
zincirinde yer alan firmalar ile üniversiteler, odalar, kamu kurumları, ilgili sivil toplum
433
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
örgütleri gibi destekleyici kurumları belli bir amaç doğrultusunda bir araya getiren
bir oluşumdur. Kamu, Üniversite ve Sanayi işbirliği hedefiyle oluşan kümelenme
ailesinin bir üyesi olarak sektörün kalkınması ve uluslararası platformda daha büyük
pay sahibi olabilmesi için çalışmalar yürütmektedir.
Kauçuk Kümelenmesi, Uluslararasılaşma çerçevesinde İspanya’dan ASICS, Fransa’dan
Elastopole ve Belçika’dan Plastwin kümelenmeleri ile iletişim ağının güçlendirilmesi
adına TEEPII adlı Avrupa Kauçuk Kümelenmeleri Birliği’ni kurmuştur.
Ostim Kauçuk Kümelenmesi Ticaret Bakanlığı 3. URGE projesini yürütmektedir.
2.3.4.1.7. Ostim Haberleşme Teknolojileri Kümelenmesi (HTK)
Haberleşme Teknolojileri Kümelenmesi (HTK), 2017 yılında OSTİM tarafından,
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) desteği ile haberleşme teknolojileri
sektöründeki paydaşları bir araya getirerek; ortak hareket etmek, ekonomi ve
endüstri alanında yerli ve milli kalkınmayı güçlendirmek, geliştirmek, sektörün
ihtiyaçlarının karşılanması ve uluslararası pazarlarda rekabet edebilmelerini sağlamak,
üniversitelerin bu konuda geliştirdikleri bilgiyi ticarileştirmek, sektörde donanım,
yazılım ve malzeme üreticileriyle hizmet sağlayan işletmecilerin ihtiyaçlarını
karşılamak amacıyla kuruldu.
Tüm kurum ve kuruluşlarıyla OSTİM ekosistemi gerek ülkemizde ve gerekse Dünya’da
örnek gösterilen önemli bir sanayi, teknoloji ve inovasyon bölgesi olmayı başarmıştır.
Haberleşme Teknolojileri Kümelenmesi, 17 üye firması ve 3 operatörün katılımı
ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Uçtan Uca Yerli ve Milli 5G Haberleşme Şebekesi
Projesini ve Ticaret Bakanlığı 1. HİSER projesini yürütmektedir. HTK Kümelenmesi,
Ticaret Bakanlığı Desteği ile bir Alım Heyeti faaliyeti gerçekleştirmiş olup dünyanın
çeşitli yerlerinden operatör ve entegratör firmaları ülkemize davet ederek ülkemizin
ihracatını artırmak hedefi ile uluslararası bir etkinlik düzenlemiştir.
Tüm Ostim kümelenmelerinin amacı, yurt dışı bağımlılığı ve ithalatı önleyerek yerli
ve milli özgün ürünler üretmek ve uluslararası sürdürülebilir rekabet ile ülkemizin
ihracatını artırmaktır.
Sonuç ve Öneriler
Yeni nesil kümelenme modeli 13. yüzyılda Anadolu’da Ahi Evran tarafından
kurulan Ahilik teşkilatı ile günümüze kadar gelerek ülkelerin kalkınma ve ekonomik
programlarında başarıyla uygulanan bir model olmuştur. Ülkemizde Ulusal Bilim,
Teknoloji Politikaları 2003-2023 strateji belgesi kapsamında Türkiye’nin kalkınma
yolunda katma değeri yüksek ürünlerin üretilmesi ve ihracatın artırılması için
434
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
yenilikçilik esasına dayanan yapısal bir dönüşüm hedeflenmiştir. Bu dönüşümde
bölgesel ve ulusal kalkınmaya sağladığı önemli faydalar sebebiyle yenilikçilik esaslı
bilgiye dayalı üretim ekonomisi, kalifiye insan kaynağı, teknoloji ve bilgi üretimi
konusunda Üniversiteler, Teknopark’lar, ihtisaslaşmış bölgeler, bilim vadileri, OSB’ler,
finans merkezleri ve küresel alanda faaliyet gösteren yeni nesil kümelenmeler ön
plana çıkmıştır.
Yeni nesil kümelenmelere ülkemizdeki en başarılı örnekler olarak OSTİM bölgesel
kalkınma ekosisteminde yer alan kümelenmeleri verebiliriz. Toplam 17 ana sektör
ve 139 iş kolunda faaliyet gösteren 6.500 firmanın yer aldığı OSTİM ekosisteminin
merkezinde başta OSTİM Teknik Üniversitesi olmak üzere teknoparklar ve akıllı
uzmanlaşmış yeni nesil kümelenmeler yer alıyor. Ülkemiz için ekonomik değer
üreten OSTİM firmaları, Kümelerin sağladığı iş birliği kültürü, ekosistemin sağladığı
değer ve avantajlarla ortak projeler yaparak ulusal ve uluslararası büyük hacimli işlere
imza atıyor.
Ülkemizin daha çok kalkınması için OSTİM ekosisteminde olduğu gibi merkezinde
üniversite olmak üzere, kamu kurumları, özel sektör, finans merkezleri ve ara yüzlerin
de yer aldığı tüm teknoloji geliştirme, sanayi ve ihtisas bölgelerinde ahilik ilkelerine
bağlı, akıllı uzmanlaşmış, uluslararası faaliyet gösteren yeni nesil kümelenme
modelinin yaygınlaştırılması, bu bölgelerde kalifiye iş gücünü sağlayacak mesleki
eğitim kurumları sayısının da artırılması önem arz ediyor.
Kaynakça
A, Sibel. (2018). Bölgesel kalkınma dinamikleri: Üniversite-Sanayi İşbirliği Stratejileri, Int. Journal of
Human Sciences, ISSN:2458-9489, Volume 15 Issue 1.
Beğendik,B.(2013). Küresel Doğan İşletmelerin Uluslararasılaşma Sürecine Etki eden Girişimcilik Yönelimi
Boyutları ve Girişimci Özellikleri, Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme
Ana Bilim Dalı, Ankara.
Future Technology Institute -Thinktech STM (2015). Kümelenme Analizi Sektör Değerlendirme Raporu.
Kabataş,K., Akgün, A,K.(2021). Yüksek Teknoloji İçeren Sanayi Kümelenmeleri, Havacılık Kümelenmeleri
Örneği, İşletme Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, Sayı: 2, Say. 420 – 443.
Kaya, D., Taylan, O., Kılıç, E. (2015). Kümelenme ve Karabükte Raylı Sistemler, Bakka.
Kırankabeş, M, C., Erkul, A. (2020). Türkiye’de Bölgesel İnovasyon Ekosistemi: Üçlü-Sarmal Modeli
Çerçevesinde Bir Değerlendirme, T. C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Dergisi, Sayı: 1.
Kurnaz, G., Bedük, A. (2017). Türkiye’de ve Dünyada Melek Yatırımcılık, Selçul Üniv., Sosyal Bilimler
MYO Dergisi, e-ISSN: 2564-7458, Cilt 20, Sayı 1, Say. 27-40.
Onuralap, A. (2016). Dünyadaki İnovasyon Kümelerinden Ne Öğrenebiliriz; Türkiye Ekonomi Politikaları
Araştırma Vakfı, Değerlendirme Notu, N201634.
T.C. Ekonomi Bakanlığı İhracat Genel Müdürlüğü (2013). Kümeler için Uluslararasılaştırma Stratejileri ve
Pazarlama Kılavuzu. http://www.kobikumelenme.gov.tr
T.C. Kalkınma Bakanlığı (2016). Bölgesel Gelişme Ulusal Stratejisi 2014-2023.
435
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu-Tübitak (2004). Ulusal Bilim ve Teknoloji
Politikaları/2003-2023 Strateji Belgesi. https://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files/vizyon2023/
Vizyon2023StratejiBelgesi.pdf,Tübitak, 02.11.2004.
Yüksek Öğretim Kurulu-YÖK (2020). Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşması ve İhtisaslaşması,
Bölgesel Kalkınma Odaklı Üniversiteler, YÖK, Ankara.
436
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
AHİLİKTEKİ ORTA SANDIKLARININ
BİR MODERN ZAMAN UYARLAMASI:
KURUM İÇİ DAYANIŞMAYA DAYALI
ORTA SANDIĞI
Mustafa A. SANCAR*
Giriş
Ahi kelimesi Arapça’da “kardeşim” ve Türkçe’de “akı” kelimesinden gelmektedir ve “eli
açık ve cömert” manasındadır (Çağatay, 1971: 51-52; Cunbur, 1976: 61; Şeker, 1991:
173-180). Bu kavramlar, günümüz hâkim neoliberal iktisat anlayışının temelinde
yer alan “her bireyin kendi çıkarını maksimize etmesi” prensibi ile taban tabana zıt
olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum, dayanışmacı/yarışmacı bir yaklaşımı baz
alan ahilik sisteminin, çatışmacı/yarışmacı bir yaklaşımı merkeze alan kapitalist ya da
güncel versiyonu olan neoliberal iktisattan çok farklı bir paradigmaya sahip olduğunu
bize göstermektedir. Ahilik sisteminin, neoliberal sistemden farklı olarak, sadece
zenginlik üretmeyi değil, daha ziyade topumun refahını artıracak şekilde dağılmış
dengeli bir maddi/manevi zenginliği hedeflediği görülmektedir.
Kapitalist iktisat, ortaya koymuş olduğu iktisadi rasyonel bireyin /homoeconomicus’un
yani “nefs-i emmare” de denilen egoların çıkarlarını maksimize etme çabaları sonucu
oluşacak “yaratıcı yıkım” ve “görünmez el” in bu çıkar çatışmalarını yoğurarak tüm
toplum için en verimli ve iyi olanı ortaya çıkaracağını muştulamaktadır (Sancar,
2021). Ancak bu beklenti, yaşanan toplumsal ve insani krizlerle yanlışlanmıştır.
Bu yaklaşımın üretim ve verimliliğin arttırılması konusundaki başarısının aksine
gelir dağılımını ciddi bir biçimde bozduğu, dünyayı çevresel felaketlere sürüklediği
ve fiziki kaynakları sürdürülemez bir şekilde tükettiği gerçeği, gelecek krizlerin de
maalesef habercisidir.
Örneğin günümüzde en zengin %1’lik nüfusun kalan %99’luk nüfustan daha zengin
hale gelmesi ve bu gelir dağılımının gün geçtikçe daha da bozuluyor olması, gelir
dağılımı bozukluğunun ulaştığı seviyeyi göstermesi bağlamında oldukça dikkat
çekicidir (Oxfam, 2016). Yaşanan bu gelir dağılımı bozukluğu ve çeşitli çatışmalar
sonucunda, ülkemizin de ciddi bir şekilde etkilendiği üzere, milyonlarca göçmen
yaşamsal riskler taşımasına ve büyük eziyetlere katlanmaları gerekmesine rağmen
yurtlarını terk ederek daha iyi ekonomik şartlara doğru göç etmektedir. Dünya
tarihinde görülmediği kadar çok sayıda ve uzunlukta ülkeler arası inşa edilen duvarlar
*
Dr.
437
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
da bahsi geçen göçleri engelleyememektedir. Bir diğer husus da aşırı ve bilinçsiz
tüketim sonucunda oluşan çevre kirliliğinin dünyanın ekolojik dengesini ciddi bir
biçimde bozarak küresel ısınma, orman yangınları, kuraklık ya da aşırı yağışlar
sonucu oluşan seller, musilaj vb. doğal afetler olarak karşımıza çıkması ve milyonların
hayatını ciddi bir şekilde etkilemesidir. Giderek etkileri daha da artan bu durum
yine dünya nüfusunun hatırı sayılır bir kısmının elverişsiz iklim şartları dolayısı ile
göç etme zorunluluğunun doğmasına; bu da ekonomide ve sosyal alanlarda büyük
kargaşalara sebep olarak kümülatif insan mutluluğunun ciddi bir oranda azalmasına
sebebiyet vermektedir. Aşırı kaynak tüketiminin bir diğer sonucu da, doğal döngü
içerisinde yerine konabilen kaynakların çok ötesinde bir kaynak kullanımına yol
açmasıdır. Gelecek nesillerin hakkı olan kaynakların günümüzde tüketilmesi ise
ekonominin temel hedefi olan insan mutluluğunun en üst düzeye çıkarılması hedefi
bağlamında gelecek nesillerin mutluluğunun azaltılmasına yol açmaktadır. Bu da
açıkça mevcut ekonomik sistemin mutluluk maksimizasyonu hedefi bağlamında
verimsizliğini ortaya koymaktadır.
Ahilik sistemi ise dayanışmacı-yarışmacı iktisadi dünya görüşü ile üretim
maksimizasyonundan ziyade, israfa yol açmadan toplumsal ihtiyaçlara yetecek
miktarda üretimi ve bunu gerçekleştirirken oluşan zenginliğin de tabana yayılmasını
hedeflemektedir. Ahilik sistemindeki iktisadi rasyonel birey, kendi egosunu hayatın
merkezine koymak yerine kendisini yaratılmış olanların bir parçası olarak gören ve
bu dünyada belli bir süre için kendi kullanımına verilen kaynakların kullanımı ile
sorumlu olduğunun farkında olan bireydir. Bu birey, kendini dev bir bütünün geçici
bir parçası olarak görmekte, mutluluk ve huzur arayışını kendi çıkarını maksimize
etmekte değil, tüm yaratılmışın refahı ve kaynakların sürdürülebilir şekilde
kullanılmasında görmektedir.
Günümüz neoliberal iktisadi ekosisteminin giderek ağırlaşan, yukarıda bahsi
geçen problemlerinin aşılmasında da dayanışmacı-yarışmacı paradigmanın çok
önemli katkıları olabileceği muhakkaktır. Bu bağlamda ahilik anlayışını günümüz
kuşaklarına taşıyacak ve onların bu yaklaşımlarını içselleştirerek ihtiyaç duyulan
dayanışmacı finansman anlayışını da canlandıracak model ve uygulamalara büyük
ihtiyaç duyulmaktadır. Bu amaçla orta sandıklarında da zaman zaman kullanılmış
olan karz-ı hasen ve infak uygulamalarına dayalı yeni bir kurum içi dayanışma modeli,
toplumsal dayanışmaya büyük bir katkı verme potansiyeline sahiptir. “Kurum İçi
Dayanışmaya Dayalı Orta Sandığı” model önerisi bu amaca yönelik, günümüz firma
yapıları içerisinde uygulanabilecek bir yapı olarak sunulmuştur.
Ahilikte Orta Sandıkları ve Dayanışma Eğitimi
Ahilik sistemini kurgulayanlar, yüksek bir bilinç ve irade gerektiren dayanışmacı /
yarışmacı bir iktisadi yaklaşımı benimseyen bu kurumsal yapının, ancak gelişmiş
438
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
insani vasıflarla donanan ve kâinatı kendi çıkarlarının ötesinde bir bütün olarak gören
bireylerle mümkün olabileceğinin farkındalardı. Bu hedefi gerçekleştirmek için çok
gelişmiş bir iş başı ve iş dışı eğitimle sekiz sene civarında süren yoğun bir program
uygulayarak donanımlı ustalar yetiştiriyorlardı. Bu ustaların işlerini sağlıklı bir şekilde
yürütebilmeleri için gerekli finansal ihtiyaçlarını da orta sandıkları ve yardımlaşma
aracılığı ile gidererek ekonominin tam merkezinde bir ekosistem oluşturuyorlardı
(Ceylan, 2013: 72). Bu ustalar hem en verimli ve kaliteli şekilde ekonomik üretime
katkıda bulunuyor, finans yönetimleri ve gelir aktarımları ile zenginliğin toplumsal
refaha dönüşmesine aracılık ediyor hem de gelir dağılımı bozukluğunun büyük
ölçüde azaltılmasında çok önemli bir rol oynayarak toplumsal dirliğe ciddi katkıda
bulunuyorlardı.
Ahilik sisteminde uygulanan eğitim sistemi, yoğun bir iş başı ve iş dışı eğitim programı
ile sağlanıyordu. Verilen eğitim süreci ile yetişen ustalar teknik eğitimin yanı sıra, etik
değerler, edebiyat, birkaç yabancı dil, din, musiki gibi alanlarda da ciddi bir birikime
sahip olarak mezun oluyorlardı. Ayrıca eğitim süreci boyunca kendilerine atanan yol
atası ile çok yakın bir mentörlük/hamilik hizmeti de alıyorlardı. İlgili ahilerin fiziksel,
duygusal, akli ve manevi boyutlardaki olgunlaşma süreci, bütünsel bir bakış açısı ile
ele alınıyordu. Böylece bu eğitim sisteminden mezun olan ustalar, toplumsal adalet ve
değerlerin ete kemiğe büründüğü pazar ve ticarette yer alan zanaatkârları oluşturarak
toplumsal hayatın şekillenmesinde çok önemli bir katkı sunuyorlardı.
Yetişen ustalar, ekonomik faaliyetlerini sürdürebilmek ve çevrelerindeki toplumun
ihtiyaçlarını giderebilmek için orta sandıkları vasıtasıyla yardımlaşma yoluna
gidiyorlardı. Orta sandıklarında hem hibe (sadaka) hem de karz-ı hasen gibi
dayanışmaya dayalı finansal işlemler yapılıyordu. Bu ustalar hem en verimli ve kaliteli
şekilde ekonomik üretim yapıyor, hem de sandık aracılığı ile çalışana maliyetsiz
finansman ve fakir kesimlere gelir aktarımları ile zenginliğin toplumsal refaha
dönüşmesine aracılık ederek toplumsal dirliğe katkıda bulunuyorlardı. Günümüz
sigortacılık sisteminin de ötesinde bir dayanışma anlayışı ile üyelerinin ve yaşadıkları
toplumun uğradıkları ekonomik afetlerde, ilgili kişilerin fona katkısına bakılmaksızın
ekonomik yardım sunuyorlardı.
Orta Sandıklarında Kullanılan Karz-ı Hasen ve Sadaka
Karz kelimesi genel olarak borç manasına gelmekte, daha spesifik olarak ise
kullanıldıkça tükenen misli bir malın taraflar arasında, sonradan emsalinin geri
ödenmesi şartıyla verilmesi olarak geçmektedir (Dini Kavramlar Sözlüğü, 2010:
361). Karz-ı hasen ise güzel borç manasına gelmektedir ve iktisadi açıdan; borcun
kullandırıldığı süreçte borcun işletilmesiyle potansiyel olarak edinilebilecek alternatif
kazancın borcu sağlayan tarafın rızasıyla Allah rızası için borçluya verilmesidir. Bu
fedakârlık sebebiyle bu işleme “güzel borç” denilmektedir. Hadid Suresi 18. ayette
439
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
“Şüphesiz ki sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah’a güzel bir borç
verenler var ya, (verdikleri) onlara kat kat ödenir. Ayrıca onlara çok değerli bir mükâfat
da vardır.” denilmektedir. Yine bir hadis-i şerifte “Bir şeyi ödünç vermek, onu sadaka
olarak vermekten daha hayırlıdır” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 1/463) şeklinde bu
hususun önemi vurgulanmaktadır. Benzer birçok ayet ve hadis dini olarak da karz-ı
hasenin önemini vurgulamaktadır.
Liberal iktisat borca / karza duyulan ihtiyacı, üzerine faiz eklenerek ihtiyaç sahibine
verilmesini öngörmüşken, İslâm ekonomisi faizi yasaklayarak özellikle bireysel
ihtiyaçlar için karz-ı hasen ile dayanışmayı tavsiye etmiş, büyük ticari borç / fon ihtiyacı
için de ortaklık yapılarını ortaya koymuştur. Sosyal dayanışma amacıyla varlıklı
kesimden ihtiyaç sahibi kesime zekât ve sadakaya ek olarak ortaya konan karz-ı hasen
uygulaması tarih boyunca bu iktisadi görüşü benimseyen coğrafyalarda kullanılmıştır
(Sancar, 2021: 10). İslâm ekonomisinde liberal iktisada mugayir olarak borçluluk
durumunun zaruretler dışında istenmeyen bir durum olduğunu da belirtmekte fayda
vardır. Bu kapsamda karz-ı hasen, faizin gelir dağılımı bozukluğunun artmasına
sebep olan etkilerini ortadan kaldırarak orta sandıkları vesilesi ile toplumsal refahın
ve mutluluğun artmasına önemli bir katkıda bulunmaktadır.
İş yapabilecek durumda olan ve kazandığı gelir ile borcunu ödeyebilecek durumda
olan ihtiyaç sahiplerine karz-ı hasen verilmesi öngörülerek sadakanın daha ziyade
kalıcı ya da geçici olarak ekonomik gelir elde edemeyecek çocuk, yaşlı ve engelli ya da
çalışabilecek ancak kısa vadede gelir üretemeyecek durumda olan ihtiyaç sahiplerine
verilmesi öngörülmüştür. Böylece bir yandan ihtiyaç sahibi kişilerin olabildiğince
kendi onurlarını da koruyarak alan el konumuna düşmemeleri amaçlanırken diğer
yandan da onları da olabildiğince üretim sürecine katarak kaynakların çok daha
verimli kullanılması sağlanmaktadır.
Ahilikte yer alan orta sandıklarında da sadaka ile birlikte karz-ı hasen verildiği
görülmektedir. Böylece ahilik üyesi meslek erbaplarının ihtiyaçları doğrultusunda
onların da onurları gözetilmiş ve fonun en verimli şekilde kullanılması esas alınmıştır.
Kurum İçi Dayanışmaya Dayalı Orta Sandığı
Günümüzde yaşanan gelir dağılımı bozukluğu problemi, aynı kurumsal bünyede yer
alan (holding, şirketler vb.) çalışanlar arasında da yoğun bir şekilde görülmektedir.
Ticari kurumların içerisinde üst, orta ve alt gelir grubuna mensup birçok kişi beraber
çalışmaktadır. Ancak bu kişiler arasında onlarca kata varabilen gelir farklılıkları hem
kurum içinde yer alan alt gelir grubu çalışanlarının kuruma olan aidiyet hislerini
zedelemekte, hem de hayatının önemli bir kısmını beraber geçiren bu topluluk
içerisinde kimilerinin ciddi ekonomik yoksunluklarına karşın kimilerinin de lüks
440
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
bir hayat sürmesi, insani açıdan bir probleme işaret etmektedir. Ayrıca bu durum
“komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir” düsturunu merkeze alan medeniyet
anlayışımızı da ciddi bir şekilde zedelemektedir.
Bu bağlamda ahilik anlayışını günümüz kuşaklarına taşıyacak ve onların bu
yaklaşımlarını içselleştirerek ihtiyaç duyulan dayanışmacı finansman anlayışını
da canlandıracak model ve uygulamalara büyük ihtiyaç duyulmaktadır. Orta
sandıklarında da zaman zaman kullanılmış olan karz-ı hasen ve infak uygulamalarına
dayalı yeni bir kurum içi dayanışma modeli, toplumsal dayanışmaya büyük bir katkı
verme potansiyeline sahiptir. Bu amaçla geliştirilen ve karz-ı hasen gibi tamamen
dayanışma amacı güden bir finansal enstrümanı merkeze oturtan “Kurum İçi
Dayanışmaya Dayalı Orta Sandığı” modeli, karz-ı hasen uygulaması ile birlikte yer yer
sadaka enstrümanını da hibrit bir şekilde kullanarak kurumsal yapıdaki farklı gelir
seviyelerine sahip kesimlerin arasındaki dayanışmayı güçlendirmeyi hedeflemektedir.
Karz-ı hasen gibi tamamen dayanışma amacı güden bir finansal enstrümanı merkeze
oturtan bu model, yer yer sadaka enstrümanını da hibrit bir şekilde kullanarak
kurumsal yapıdaki farklı gelir seviyelerine sahip kesimlerin arasındaki dayanışmayı
artırma ve güçlendirme potansiyeline sahiptir. Bu model ile düşük gelir grubunda
yer alan bireylerin yaşam standartlarında önemli etkiye sahip olan ev eşyalarının
yenilenebilmesi, acil sağlık ya da eğitim ihtiyaçlarının karşılanabilmesi, sünnet,
nişan vb. faaliyetler için TL cinsinden kısa vadeli faizsiz borçlanma imkânı sağlanmış
olacaktır.
Modelde iki ayrı finansal havuz yapısına dayanan bir şirket sandığı kurgulanmaktadır.
Bu sandığın birinci havuzunda mavi yakalı / asgari ücretli (ya da %50 fazlasına kadar)
çalışanlara yönelik karz-ı hasene dayalı kısıtlı (mikro, iki ile dört maaşa kadar)
hacimlerde ihtiyaç kredisi/borcu verilmektedir. Verilen borçlar TL cinsinden olup,
kullanıcısının sırtına enflasyon yükü yüklememektedir. Böylece hem karz-ı hasen ile
kredi hem de enflasyon farkının kredi alana hibe edilmesi ile sadaka verilmektedir.
Genelde acil sağlık, eğitim ya da beyaz eşya tarzı ihtiyaçların giderilmesine yönelik
olarak düşük ücretli çalışanlara kullandırılmaktadır. Geri ödemeler çalışanların
maaşlarından kesilmektedir ve geri ödeme süresi de ilk etapta bir seneyi geçmemektedir.
Başarı ile tamamlanan ilk borç döngüsünden sonra 18 ve 24 aylık dönemler için artan
oranlarda krediler verilebilmektedir. Her taksit ödemesi için senet imzalanmakta,
böylece borcun geri ödenmeme riski minimize edilmektedir.
441
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Şekil 1: Yardımlaşma Fonu Finansman Akış Diyagramı
Diğer havuzda ise orta/üst gelir grubuna dahil olan çalışanlar, hayır amaçlı olarak,
karz-ı hasen ya da sadaka şeklinde paralarını yatırabilmektedir. Karz-ı hasen olarak
yatırılan paralar enflasyona karşı korunaklı bir döviz/değerli maden sepeti cinsinden
tutulmakta, böylece yatırımcısı parasının değerini uzun vadede koruyabilmektedir.
Karz-ı hasen olarak gelen paraların %35’i bir yatırım fonunda değerlendirilmekte
(genelde katılım bankası) ve kalan %65’lik kısmı da ilk havuzda karz-ı hasene
dayalı mikrokrediye kaynaklık etmektedir. Yatırım fonundan elde edilen gelirler,
mikrokredilerdeki enflasyon farkının karşılanmasında (mikrokredide TL cinsinden
borç veriliyor) ve olursa batık kredilerin kapatılmasında kullanılmaktadır. Eğer sene
sonunda yatırım fonunda yüksek oranda bir bakiye kalırsa, bu bakiyeden bir miktar
yedek akçe ayrıldıktan sonra kalan kısmı ihtiyaç sahibi çalışanlara; sağlık, eğitim vb.
yardımlar olarak hibe edilebilmektedir. Ayrıca yatırım fonundaki paralar likite yakın
olduğu için, karz-ı haseni kullandıran kişilerin paralarını geri istemeleri durumunda
hızla nakde döndürülerek taleplerinin karşılanması sağlanmaktadır. Verilen sadakalar
da yine batık durumlarında (ölüm, sakatlık, hastalık vb. mücbir durumlar) borcun
kapatılması için kullanılmaktadır. Böylece sandık, kendi gelirini üretmekte ve finansal
olarak sürdürülebilir bir model ortaya çıkmaktadır.
Sandık, firmanın mevcut muhasebe ve eğitim birimleri tarafından desteklenecektir.
Böylece ekstra bir çalışan maliyeti oluşmayacaktır.
Bu modelden yararlanarak borç alan kişilere bir ön şart olarak dayanışmacı ekonomi
eğitimi verilmekte ve dayanışmacı paradigma bağlamında verilen bu paranın
maddi olduğu kadar manevi bir sorumluluk gerektirdiği de öğretilmektedir. Eğitim
kapsamında kişilerin iktisadi yaklaşımlarında toplumun refahını önceleyecek şekilde
israftan kaçınma, çevredekiler ile dayanışma gibi konular ve bunların etik ve iktisadi
sebepleri anlatılmaktadır. Bu eğitimler borç alanlar için zorunlu olmakla birlikte
dileyen diğer çalışanlara da açık bir şekilde yapılmaktadır.
442
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Şekil 2: Dayanışma Fonu Finansman Akış Diyagramı
Sandık Kapsamında Eğitim
Dayanışmacı-yarışmacı
ekonominin
içselleştirilerek
toplumsal
refahın
yaygınlaştırılabilmesi için, bu anlayıştan istifade ederek karşılıksız yardım alan
insanlar önemli bir potansiyel oluşturmaktadır. Çünkü bu bakış açısının pozitif
sonuçlarını bilfiil deneyimlemiş olan bu insanlar, ait oldukları toplum içerisinde de
dayanışmayı geliştirici girişimlerin liderliğini ya da destekleyiciliğini yapmak için
uygun birer aday konumundadır.
Bu modelden yararlanarak borç alan kişilere bir ön şart olarak dayanışmacı ekonomi
eğitimi verilmesi amaçlanmaktadır. Eğitim kapsamında öncelikli olarak dayanışma
amacı ile verilen bu borcun maddi olduğu kadar manevi bir yükümlülük getirdiği
de öğretilmektedir. Böylece borçların geri dönüşü bağlamında resmi evrak ve
maaş kesintisi mekanizmasının yanı sıra insanların içsel sorumluluk bilinci de
arttırılmaktadır.
Ayrıca eğitim kapsamında kişilerin iktisadi yaklaşımlarında toplumun refahı ile
kendi refahlarını optimize edecek şekilde israftan kaçınma, toplum ile dayanışma
gibi konular ve bunların etik ve iktisadi sebepleri de anlatılmaktadır. Bu eğitimler
borç alanlar için zorunlu olmakla birlikte dileyen diğer çalışanlara da açık bir şekilde
yapılması planlanmaktadır.
Sandığın Denetimi ve Şeffaflığı
Günümüzde dayanışmaya dayalı çalışmalara olan ilginin önündeki en büyük engel
daha önce yaşanan bazı başarısız örneklerden dolayı oluşan güven problemidir. Bu
başarısız örneklerin oluşmasında genelde iyi niyetli olarak kurulan sosyal girişimlerin
naif bir yaklaşımla yeterince denetlenen ve şeffaf yapılar olarak kurgulanamaması ve
zamanla bu zaafların ciddi problemlere dönüşmesine yol açmıştır. İster iyi niyetli ister
art niyetli olsun kişilerin şeffaflık ve denetimin üst düzeyde olduğu kurumsal yapılar
443
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
içerisinde yanlış uygulamalar yapma şansları büyük oranda ortadan kalkmaktadır.
Nitekim profesyonel hayatta aralarında bankaların ve büyük holdinglerin de bulunduğu
birçok firma, sağlıklı bir denetim ve şeffaflık yapısı kurgulanması sayesinde, çok uzun
yıllar patronların firma içerisinde aktif görevi olmamasına rağmen sağlıklı bir şekilde
faaliyetlerine devam edebilmektedir.
Bu bağlamda denetim ve şeffaflık mekanizmasının kurum içi orta sandıklarında
doğru bir şekilde kurgulanması, güvensizlik probleminin aşılmasında önemli bir adım
olacaktır. Bu doğrultuda orta sandığının beyaz yakalı çalışanlar arasından seçilen bir
denetçi ekip tarafından düzenli olarak denetlenmesi gerekmektedir. Periyodik olarak
sandığın mali tablolarının denetlenerek tüm çalışanlara açıklanması esas olmalıdır.
Sonuç
Bu çalışma ile tarihimizde toplumsal refahın oluşmasında önemli bir rol oynamış olan
ahilik, orta sandığı ve iş başı / iş dışı eğitim uygulamalarında yer alan prensiplerden
hareketle günümüz şartlarına uyarlanmış ve uygulamada da oldukça pratik olan bir
toplumsal dayanışma mekanizmasının; “Kurum İçi Dayanışmaya Dayalı Orta Sandığı”
ekonomik hayatımıza kazandırılması hedeflenmektedir. Bu yapı ile borç veren taraf
parasının değerini koruyarak sosyal fayda ve manevi kazanım imkânı elde ederken,
borç alan taraf da hem ekonomik olarak daha iyi bir refah seviyesine kavuşmakta hem
de dayanışma ekonomisi alanında eğitim ve deneyim kazanmaktadır. Bu uygulamanın
kurumlar açısından ek kazanımları da çalışanların kuruma olan bağlılıklarının ve
kurum içi dirliğin artması olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ahi Evran Şûrası ve okumuş olduğunuz bu tebliğ kapsamında aşağıdaki önerileri de
sunmak isterim:
1. Ahilik değerlerinin günümüze taşınması için ahilik teşkilatında kullanılan
orta sandıklarının günümüze taşınması konusunda bir çalıştay düzenlenebilir
ve ortaya çıkacak model OSTİM bünyesinde uygulanabilir.
2. Ahilik değerlerinin iktisadi bir çerçeve içerisine oturtulacağı bir proje
yapılarak, günümüz iktisadi koşulları içerisinde nasıl uygulanabileceği
raporlaştırılabilir.
3. Ahilik iktisadi yaklaşımına dayalı bir güncel kalkınma modeli için bir çalıştay
ya da proje yapılarak yeni bir model ortaya konabilir.
444
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Kaynakça
Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdillâh Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî. el-Müsned. thk. Ahmed
Muhammed Şâkir. 8 Cilt. Kahire: Dârü’l-Hadîs, 1416/1995.
Ceylan, K. (2013). Ahilik Türk-İslam Medeniyetinde Dünyevi ve Uhrevi Sistem. Ankara: T.C. Gümrük ve
Ticaret Bakanlığı Kültür Yayınları.
Dini Kavramlar Sözlüğü. (2010). (5. bs.). Ankara: D.İ.B. Yayınları.
Oxfam. (2016). An Economy for the 1%. https://d1tn3vj7xz9fdh.cloudfront.net/s3fs-public/file_
attachments/bp210-economy-one-percent-tax-havens-180116-en_0.pdf [18 Ocak].
Sancar, M. A. (2021). Yoksulluğun Giderilmesinde Karz-ı Hasen Müessesesi: Tekarüz ve Karz-ı Hasene
Dayalı Mikrofinans Modeli Önerisi. İstanbul Sabahattiz Zaim Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
(Yayınlanmamış Doktora Tezi). İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İstanbul.
445
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
AHİLİK BAĞLAMINDA
KOOPERATİFÇİLİK
Adil DÖŞEYEN*
Başak Tanınmış YÜCEMEMİŞ**
Giriş
Seçilen konunun önemi, günümüz dünyasında kurulmuş ve işler olan kooperatif
bankacılığı modelinin bize uygun bir model olup olmadığını gözlemleyebilmek
ve uygulamada ahilik teşkilatından farklı olarak hayata geçirilmiş unsurlarını ve
geliştirilen çözüm önerilerini ortaya koymaktan ibarettir. Bu tebliğin amacı, geçmişte
hayat bulmuş ve topluma hayat vermiş ahilik teşkilatı ile, günümüz dünyasında
hayat bulmuş ve birçok toplumsal ve ekonomik problemlerin üstesinden gelmiş olan
kooperatif bankacılığının kesişim noktalarını ve ayrıştıkları noktaları keşfetmeye
çalışmaktır.
Bu çalışmada, ahilik teşkilatı ve zamanında çözdüğü problemler ile kooperatifçilik
ve özelinde kooperatif bankacılığının 21. yüzyılda adreslediği çözümlerin bir
karşılaştırması ve özellikle ahilik teşkilatında bulunan orta sandığının işlevselliği
ve çözdüğü sorunlar ile kooperatif bankacılığının işlevselliği ve çözdüğü sorunlar
karşılaştırılacaktır. Kooperatifçilik ilkeleri ile ahilik teşkilatı ilkelerinin mukayesesinin
yapılacağı tebliğde, her iki kurumun finansal olarak dokunduğu acı noktalar mukayese
edilecektir. Orta sandığı harcamaları ile kooperatif bankacılığının adreslediği finansal
unsurların karşılaştırması ve ortak yönleri bulunmaya çalışılacaktır.
Ahilik Teşkilatı, İlkeleri ve Örgütlenmesi
Ahilik teşkilatı, 13. yy.’da Ahi Evran tarafında temelleri atılan ve Türklerin sanat ve
mesleki anlamda gelişmelerini sağlamayı hedeflemiş örgütlü bir yapıdır. Ahilik
teşkilatı mesleki eğitimin yanı sıra toplum hayatını düzenleme misyonunu da
kendisinde bulmuş ve ahlâklı ve erdemli bir hayatı vaaz etmiştir. İlk başta sadece
debbağlık ve bazı deri işçiliği ile uğraşan ahiler, sonrasında iş kolu sayısını 32 farklı
kola yaymışlardır ve Anadolu’nun her şehrinde ve kasabasında örgütlenmişlerdir.
Neticede etraflı bir esnaf ve sanatkâr kurumu haline gelmişlerdir. Ahilikte üye
*
*
Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü, Bankacılık Ana Bilim Dalında Doktora tez
öğrencisidir. ORCID ID: 0000-0001-9703-8248 (Çalışma, Marmara Üniversitesi, Bankacılık ve Sigortacılık
Enstitüsü, Bankacılık Anabilim Dalında, Prof. Dr. Başak Tanınmış Yücememiş danışmanlığında yürütülen ve
Adil Döşeyen tarafından hazırlanan “Kooperatif Bankacılığı ve Sosyo Ekonomik Etkileri: Bir Model Önerisi”
başlıklı doktora tezinden üretilmiştir.)
Prof. Dr. Marmara Üniversitesi, ORCID ID: 0000-0003-0880-0056
447
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
kabulünde tüm esnaf ve sanatkâra kapılar açıktı ancak meslek veya sanatı olmayanlar
ve olsa dahi inançsızlar, falcılar, büyücüler, hırsızlar, yalancılar, dolandırıcılar,
karaborsacılar ve hilekârların ahilik teşkilatına girmesi yasaktı. Ahilikte eğitime çok
önem verilmiştir ve eğitim çocukluktan başlayarak tüm hayatı boyunca devam eder
ve sürekli eğitim felsefesi benimsenmiştir. Eğitim gündüz mesleki beceri eğitimi iken
geceleri ahlâki eğitim olarak devam etmektedir. Ahlâkın bu denli ön plana çıktığı
bir teşkilatta, üyelerin finansal olarak korunması da sağlanmıştır. Orta Sandığı
ismi verilen bir yedek akçe sandığına her üye belli bir miktar katkıda bulunmakta,
sandığın mülkü altında bulunan gayrimenkul kiraları ve çeşitli bağışlar da bu sandığı
beslemekteydi. Bu sandıktan finansal anlamda güçlük çeken esnaf ve sanatkâra
destek olunmakta, onları tefecilerden korumakta ve hammadde temini garanti altına
alınmaktaydı. Orta sandığının bir başka vazifesi de Ahilik teşkilatının tamir, vergi,
görevli maaşları, yoksullara ve harici üyelere yapılan sosyal yardımların finanse
edilmesiydi. Yani teşkilatın ayakta kalması için rutin giderler ve sosyal harcamalar
bu sandığın vazifelerindendi. Özet ile, esnaf ve sanatkârın işletme finansmanı ve
hammadde tedariği garanti altına alınmış olup, geri kalan tutar ile ortak giderler ve
sosyal harcamalar yapılmaktaydı.
Ahilik teşkilatında, her bir ildeki her bir zanaat şubesinin başı olan “Ahi”ler, her bir
ildeki tüm Ahilerin başı olan “Ahi Baba” ya ve Ahi Babalar da Kırşehir’de bulunan Ahi
Evran Tekkesi Şeyhi olan Ahi Şeyhine bağlıydılar. Yerelden ve meslek seviyesinden en
tepeye kadar bir raporlama kanalı bulunmaktaydı. Teşkilatta ayrıca Büyük Meclis ve
İdare Kurulu olmak üzere iki yapı bulunmaktaydı. Büyük Meclis bugünkü Genel Kurul
mantığı ile her bir yerleşim yerindeki Esnaf Şeyhlerinin, yani Ahilerin toplanması ile
meydana gelmekteydi. Her ayın son Cuma’sı toplanan bu mecliste, İdare Kurulu’nun
aldığı kararlar onaylanır, İdare Kurulu’nun çözemediği konular gündeme gelir, alınan
kararlar hükümete bildirilir ve hükümetin esnafı ilgilendiren kararları da esnafa
bildirilirdi. İdare Kurulu ise, Ahi Baba Başkanlığında ve her sanat kurulunun kendileri
arasından seçtikleri 5 üye ile toplanırdı. İdare Kurulu, esnafın mesleki problemlerini
adreslemek, Orta Sandığını yönetmek, kalfalık ve ustalık belgelerini vermek, teşkilata
ait binaların bakım, onarım ve kira işlerine bakmak, teşkilat çalışanına maaşlarını
ödemekle ilgilenirdi. (Serinlikli, 2017: 680-688)
Kooperatifçilik ve İlkeleri
Modern anlamda kooperatifçilik 19. yüzyılda İngiltere’de Rochdale kasabasında
yaşayan 28 dokuma işçisinin bir araya gelerek 1844 senesinde kurdukları bir tüketim
kooperatifi ile başlamıştır. Tüketim kooperatifleri ile başlayan serüven sonrasında
üretici kooperatifleri ve tüm kooperatifleri finanse eden kurumlar olan kooperatif
bankalarının kurulması ile günümüze kadar gelmiştir. Rochdale öncülüğünde
kurulan kooperatifçilik, ilkeleri ile birlikte bazı noktalarda Ahilik ile örtüşmektedir.
448
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
1995 senesinde kabul edilen ve yüzyıldan fazla kooperatifçilik birikiminin bir sonucu
olan 1995 ilkeleri, ICA (International Cooperative Allience) kongresinde kabul
edilmiştir. Bu ilkeler;
1. Eğitim, Öğretim ve Bilgilendirme İlkesi: Kooperatifler tüm paydaşlarına,
yani ortakları, yöneticileri, çalışanları, çalışanların ailelerine kooperatif ilke
ve yöntemlerini öğretebilmeli ve bu şekilde kooperatifçiliğin gelişmesine
katkıda bulunabilmelidirler
2. Gönüllü ve Serbest Giriş İlkesi: Meslek erbabı olan ve her bir kooperatifin
ihtisas alanı ve amacı doğrultusunda belirlediği şartları karşılayan kişilere
karşı eşit olmasını ve bu kişileri ortaklığa kabul etmesini vaaz eden ilkedir
3. Toplumsal Sorumluluk İlkesi: 1995 yılında kooperatif ilkeleri arasına giren
toplumsal sorumluluk ilkesine göre kooperatifler, ortakları tarafından
onaylanan politikalar aracılığıyla içinde yaşadıkları toplumun sürdürülebilir
kalkınması için çalışan örgütlerdir
4. Kooperatifler Arası İşbirliği İlkesi: Kooperatifler, ortaklarına daha etkin bir
biçimde hizmet edebilmek ve kooperatifçilik hareketini güçlendirebilmek için
diğer kooperatiflerle yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası düzeyde işbirliği
yapabilmelidirler.
5. Özerklik ve Bağımsızlık İlkesi: Bu ilkeye göre kooperatifler yönetimlerinde
özerk, kendi kuruluş sermayelerini kendilerinin oluşturduğu, karşılıklı
yardım ve emek temerküzü yapmış, ortaklı yapılardır. Kooperatiflerin devlet
ile olan işbirlikleri olabilir ama bu iş birliğinin bağımsızlık ve özerkliklerine
zarar vermeyecek bir şekilde kurgulanması gerekmektedir.
6. Ortağın Demokratik Yönetimi İlkesi: Ortakların kooperatife koydukları
sermaye, emek, ticari hacim miktarı ile değil, tüm ortakların tek bir oy tek bir
temsil hakkı metodolojisi ile kooperatiflerin yönetimine katılması ilkesidir.
7. Ortağın Ekonomik Katılımı İlkesi: Kooperatif sermayesine eşit katılım
yerine adil katılım, yani ortağın gücüne göre sermayeye bir katkısının olması
ilkesidir. (Güvenç, 2002: 13-19)
Kooperatifçilik ve Ahilik Mukayesesi
Kooperatifler ve Ahilik Teşkilatı arasında ilkeler noktasında önemli olan kesişim
kümeleri mevcuttur.
a.
Ahi birliklerinde eğitime özellikle önem verilmiştir ve hatta Ahi Baba’nın
temel sorumluluk alanı eğitimdir. Ahi Birliklerinde hem teorik hem pratik
hem de ahlâki eğitim verilmekteydi. Yaparak öğrenme ve beceri geliştiren iş
449
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
başı eğitimleri önemliydi. Bunun yanı sıra zaviyelerde verilen ahlâk ve din
eğitimleri de bu eğitimin bir parçasıydı. Ahi Birlikleri’nin üyelerine belirli
günlerde ata binme ve silah kullanma eğitimi de verilirdi. Ahi Teşkilatındaki
bu yapı, kooperatifçiliğin “Eğitim Öğretim ve Bilgilendirme” ilkesine çok
benzerlik göstermektedir. Ahi Birlikleri tarafında tek fark dini ve ahlâki
eğitimin verilmesidir, kooperatifçilikte sadece mesleki eğitim ve toplumun
kooperatifçiliği özümsemesine yönelik eğitimler verilmektedir.
b. Gönüllü ve Serbest Giriş ilkesi kooperatifçilikte ve Ahilik Teşkilatında
benzerdir. Ahilik Teşkilatında ve Kooperatifçilikte meslek erbabı olan ve
teşkilata girmek isteyenlere kapı açıktır. Ancak Ahilik Teşkilatında ahlâki
birtakım kurallar giriş şartı olarak çok daha sıkı uygulanmaktadır.
c.
Kooperatifçiliği “Toplumsal Sorumluluk” ilkesine göre, kooperatifler sadece
üyelerinin değil toplumun da çıkarlarını düşünmelidirler ve kooperatiflerin
sosyal amaçlı imar ve yardım faaliyetlerinde bulunmaları teşvik edilir.
Ahi Teşkilatında bulunan “orta sandığı” da benzer şekilde hem üyelerin
ihtiyaçlarını karşılamada hem de yoksul, düşkün ve engellilerin bir yardım
sandığı gibi faaliyette bulunmaktadır.
d. “Kooperatifler arası iş birliği” ilkesi Ahilik Teşkilatında da benzer olarak
kurgulanmıştır. Bu ilkeye göre kooperatif örgütler rekabetçi olabilmek
için bölgesel, ülke düzeyinde ve küresel olarak örgütlenmektedirler. Ahi
Teşkilatında da benzer olarak tabandan tavana kadar ülke düzeyinde bir
örgütlenme ve yönetim kademeleri bulunmaktadır. Farklı şehirlerdeki Ahi
Birlikleri arasında müthiş bir işbirliği bulunmaktadır.
e.
Kooperatiflerde “Özerklik ve Bağımsızlık” ilkesine göre kooperatifler
devletten bağımsızdırlar ve demokratik yönetilirler. Kooperatifler devlet ile
işbirliği yapsalar bile özerklik ve bağımsızlıklarına zarar vermeden bu işi
yaparlar. Ancak Ahi Teşkilatında alınan kararlar Kadı onaylamadan hayata
geçemez. Bu anlamda Ahi Teşkilatı devlete bağlılık ilan etmiştir.
f.
Ortaklığın Demokratik Yönetimi ilkesi, her bir üyenin bir oy hakkı ile
yönetime ortak olmasıdır. Ahilik Teşkilatında da her bir üye, İdare Kurulu’na
seçtikleri 5 temsilciyi göndermekte ve yönetime katılmaktadırlar.
Kooperatiflerin Ahi Teşkilatından farkları, Ahi birliklerinde orta sandıklarından
maddi durumu iyi olmayan üyelere yardım yapılması, piyasadaki fiyat ayarlamalarının
yapılması, orduya talimli asker gönderilmesi, devlet kurulmasında etkili olması,
zaviyelerde ahlâki ve dini eğitim verilmesi özellikleridir (Serinlikli, 2017: 10).
450
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Orta Sandığı ve Kooperatif Bankası Mukayesesi
Ahi Teşkilatı ve kooperatif bankalarının kesiştiği ortak nokta Orta Sandığı konusudur.
Sandık gelirlerinin harcandığı başlıca yerler ise şunlardı:
a.
Ticaret veya işlerini genişletmek isteyen esnafa verilen borçlar,
b. Ramazan aylarında ahali için yapılan masraflar,
c.
Hali vakti yerinde olmayan esnafa yapılan karşılıksız yardımlar,
d. Vefat eden esnaf için yapılan cenaze giderleri,
e.
Felakete uğrayan esnafa yapılan yardımlar,
f.
Esnaftan fakir olanların hastalık masrafları,
g. Evlenecek olan fakir ve kimsesiz gençlere yapılan yardımlar,
h. Müteferrik masraflar,
i.
Onarım giderleri, alimlere ve diğer din adamlarına yapılan yardımlar, vergiler,
yaz aylarında kullanılan sebil sular ve kâr bedelleri. (Duman, 1999:1-10)
Yukardaki maddelerden en baştaki madde olan, ticaret veya işlerin genişlemesi
için işletme sermayesi bulamayan esnafın finansmanı kooperatif bankacılığı ile Ahi
Teşkilatının kesişim noktasıdır. Ancak Kooperatif bankacılığı tüm kooperatiflerin
sermaye koyarak ve kooperatif üyelerinin doğrudan üye olarak ortak olduğu
yapılardır ve bankacılık kuralları çerçevesinde ana amacı üyelerinin rekabet
ortamında korunması ve faaliyetlerini genişleterek devam ettirmesidir. Ahi Teşkilatı
orta sandığını kooperatif bankasından ayıran temel fark, sosyal yardımların çok fazla
olması ve hatta bir emeklilik sandığı ve sosyal yardım sandığı gibi davranıp sorumlu
olduğu bölgede her türlü yardıma muhtaç olanların bu sandıktan faydalanabilmesidir.
Kooperatif Bankacılığı çok fazla finans odaklı, Ahi Orta Sandığı sosyal odaklıdır ve
kooperatif bankacılığı büyük ölçekli bir yapı iken Ahi orta Sandığı lokal seviyede
çalışan bir sandıktır.
İlk kooperatifçilik deneyimlerinin İngiltere merkezli Rochdale öncülerinin Denizli
Ahi Zaviyelerine yaptıkları ziyaret sonrası ortaya çıkmış olması da bir tesadüf
değildir. Rochdale öncüleri bu ziyaret neticesinde elde ettikleri bilgi birikimi ile
kooperatifçiliğin temelini atmışlardır (Özcan, 2007: 5). Rochdale öncülerinin başlattığı
bu hareket neticesinde ortaya çıkan oluşum olan kooperatifler ve kooperatiflerin
sermayesi ile oluşmuş olan kooperatif bankacılığı günümüz dünyasında üreticinin
fiyat yapıcı rolünü desteklemesi, üretici örgütlenmesinin desteklenmesi, üreticilerin
sermaye açığının kapatılması, israf ile mücadele ve üretim dengesinin sağlanması,
sermayenin tabana yayılmasının desteklenmesi, üreticiler arasında ortak iş yapma
kültürünün sağlanması, toplumsal güvene katkı sağlanması, toplumsal refaha ve gelir
451
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
dağılımına katkı sağlanması, fiyat oluşumuna etki etmesi ve istihdama katkı sağlaması
konularında öncülük etmektedirler.
Üreticinin fiyat yapıcı rolünü desteklemesi kapsamında, Aydın İncirleri Müstahsilleri
Ortaklığı Kooperatifi, Aydın ve çevresinde üretim yapan ve tüccarların ekonomik
gücünden dolayı ürettiği incirleri ucuza satmak zorunda kalan çiftçileri organize
edip fiyat belirleyici role taşımak için 1910 senesinde kurulmuştur. Üreticinin eline
geçen incir fiyatları o dönemde oldukça düşüktü ve 1911 senesine gelindiğinde 45
incir ihracatçısının bir araya gelerek oluşturduğu “Fin Packer” isimli tröste karşı
üreticiler harekete geçmiş ve en sonunda bir yerel kooperatif bankası niteliğinde
olan Milli Aydın Bankası’na dönüşen bir yolculuk başlamıştır (Akbolat, 2012: 41-42).
Milli Aydın Bankası ise daha sonra dört ortağı da kooperatif birliği olan Tarişbanka
dönüşmüştür (Çetin, 2013: 56-63). Avrupa’da mandıra kooperatifçiliği örneğinde,
2015 verisi ile baktığımız zaman, süt üretiminin Hollanda’da %86’sı, Almanya’da %67’si,
Fransa’da %54’ü, Polonya’da%75’i, İtalya’da %68’i ve İngiltere’de %27’sinin mandıra
kooperatiflerine üye çiftçilerin kooperatif çatısı altında yaptıklarını görmekteyiz
(Bijiman, 2018: 2-15).
Üretici örgütlenmesinin desteklenmesi noktasında, kooperatif bankalarının
üreticilerin örgütlenmesini istatistiki veriler ile daha net bir şekilde kavrayabiliriz.
European Association of Cooperative Banks (Avrupa Kooperatif Bankaları Birliği)
2020 senesi verilerine göre Avrupa genelinde kooperatif bankalarının toplam üye
sayısı 87,7 milyon, müşteri sayısı da 223,5 milyon olarak gerçekleşmiştir. European
Association of Cooperative Banks’a üye olan Desjardins Group (Kanada), Norinchukin
Bank (Japonya), Korean Federation of Community Credit Cooperatives verileri ile
de baktığımız zaman, bu üç üye kuruluşun toplam üye sayısı 26,3 Milyon olarak
gerçekleşmiştir. Sadece Avrupa Kıtasında 87,7 Milyon kooperatif üyesinin kooperatif
bankaları çatısı altında birleştirilmiş olması bile, üreticilerin örgütlenmesi noktasında
kooperatif bankalarının üstlendiği rolü ortaya koymaktadır (European Association
of Cooperative Banks, 2020). 2021 sene sonu faaliyet raporuna göre ise, 87,7 milyon
üyeye bir sene içerisinde yeni üye olarak 2,7 milyon üye daha eklenmiştir. Avrupa
sathında faaliyet gösteren tüm kooperatif bankaları 41.758 şube ile ve 8,8 Trilyon €
toplam aktif büyüklük ile hizmet vermektedir (European Association of Cooperative
Banks, 2021).
Üreticilerin sermaye olarak desteklenmesi başlığında, Almanya’da ilk defa faaliyete
geçen Raiffeisen tipi kırsal kooperatif bankacılığının temel özellikleri arasında
üyelerine uzun vadeli krediler vermek ve 10 seneye kadar vadeli yatırım kredileri
vermek bulunmaktadır. Ayrıca Raiffeisen kooperatif bankacılığı sadece üyelerine
ilk öncelikle borç vermeyi tercih etmiş ve kâr payı dağıtımını sınırlamıştır.
Böylelikle üyelerinin uzun vadeli sermayeye erişimini ve sermaye olarak üreticilerin
desteklenmesini sağlamışlardır (Çıkın, 1996).
452
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
İsraf ile Mücadele ve Üretim Dengesine Katkı Sağlanması konusunda, İtalya
örneğinde, israf ile mücadelede çöp toplama ve geri dönüşüm kooperatifleri rüştlerini
ispat etmiş kurumlar olarak, çöp toplayıcılarını ekonomiye entegre etme, tedarik
zincirlerini güçlendirme, çöp toplayıcılarının hayat şartlarını iyileştirme, ücretlerini
artırma, iş garantisi elde etmelerini sağlama, ekonomik şoklara karşın daha kuvvetli
hale gelmelerini sağlama gibi faydaları ihtiva etmektedirler. Çöp toplama ve geri
dönüşüm kooperatiflerinin yaygınlaşması ve uzun dönemli finansman sağlanması ile
birlikte daha güzel çıktılar üretmelerini beklemek son derece gerçekçidir (Buch et al,
2021: 1-9).
Sermayenin Tabana Yayılmasının Desteklenmesi konusunda bazı ülkelerde
kooperatif bankalarına üye olanlar için sermaye tavanı uygulaması getirilmiştir ve
bu yöntem ile sermayenin tabana yayılması ve banka ortağı ve dolayısı ile kooperatif
ortaklarının daha fazla sayıda olması amaçlanmıştır. İtalya örneğinde 1993’de
yürürlüğe giren İtalya Bankacılık Yasasına göre BP (Banca Popolari) ve BCC (Banche
di Credito Cooperativo)’lere ortak olacak üyelerin en fazla 50.000€ sermaye ile ortak
olabilmeleri sınırlandırılmıştır. Her ne kadar yatırılan sermaye, oy hakkı olarak bir
üye bir oy prensibi ile zaten genel kurulda temsil noktasında ekstra hak vermese de,
üyelikten elde edilecek diğer ekonomik hakların sınırlandırılması ve sermayenin
tabana yayılması bu şekilde sağlanmıştır (Ayadi et al, 2010: 60-61).
Üreticiler arasında ortak iş yapma kültürünün sağlanması konusunda, Kooperatif
kelimesi lügat olarak “Birlikte çalışmak, beraberce imal etme, müşterek olarak yapma”
anlamına gelmektedir. Almanca’da “Yoldaş, Arkadaş, ortak” anlamına gelen “Genose”
kelimesinde üretilen “Genossenschaft” kelimesi kooperatif mukabili kullanılmaktadır
(Fındıkoğlu, 1953: 2-3). Zaten temelde ortak iş yapma kültürünü kooperatif
desteklemektedir.
Toplumsal güvene katkı sağlanması konusunda, örneğin İtalyan kooperatif
bankacılığının önemli bir aktörü olan BCC’s (Banche di Credito Cooperativo) devlet
tarafından verilen garanti fonuna ek olarak “Institutional Guarantee Fund” -Fondo di
Garanzia Instituzionale - FG isminde bir fon daha kurmuş ve ikili bir garanti sistemi
ile müşterilerini daha güvende hissettirmiştir (Ayadi et al, 2010: 60-61). ABD’de kredi
birliklerinin iflas durumuna karşı bu birliklere para yatıran üyelerin mevduatını
250.000 USD’ye kadar korumak üzere Ulusal Kredi Birliği Sigorta Fonu (National
Credit Union Share Insurance Fund) kurulmuştur. Böylelikle bankalardan daha
küçük ölçekli olan bu kurumların güvenilirliği sağlanmıştır (National Credit Union
Association, 2019: 3).
Toplumsal refaha ve gelir dağılımına etki sağlaması konusunda, İtalya’da 2001-2011
yılları arasında bulunan 10 senelik veri ile yapılan ve gelir dağılımının alternatif
yöntemler ile sınandığı, ticari bankalar ve kooperatif bankalarının mukayeseli olarak
453
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
alternatif yöntemler ile karşılaştırıldığı bir araştırmada, kooperatif bankalarının gelir
dağılımını düzeltme şeklinde bir çıktısının bulunduğu ispatlanmıştır. Bu çalışmada
kooperatif bankalarının faaliyetlerinin anlamlı bir şekilde gini katsayısını düzelttiği
İtalyan Ekonomi ve Finans Bakanlığı, Bank of Italy ve National Statistics Office
verileri ile ispatlanmıştır.
Fiyat oluşumuna etki konusunda, Etiyopya’da tüketim kooperatiflerinin fiyat üzerine
etkileri konusunda yapılan bir çalışmada, anlamlı olarak tüketim kooperatiflerinin
fiyatları düşürdüğü sonucuna ulaşılmıştır. Ankete katılan kooperatif üyelerinin
%80’i öncesine nazaran hayat standartlarının iyileştiği ve ürünleri daha uygun fiyata
alabildikleri cevabını vermişlerdir (Deresa, 2017: 16-24).
İstihdama katkı sağlanması konusunda, 1977’de İtalya’da gençler örgütlenerek
kooperatif kurmaya ve kendi işlerinin patronu olmaya özendirilmişlerdir. Bu
dönemde gençler tarafından kurulan kooperatiflerin %40’ı tarım, %20’si kobi ve
%8’i turizm işletmeleri olmuştur. Hatta İtalya’daki bu kooperatifçilik başarısı o denli
tutmuştur ki Bill Clinton 1992’de ABD başkanlık seçimlerine aday iken, vaadlerinden
birisi genç işsizliğin sona erdirilmesi ve İtalyan Kooperatifçilik Modeli’nin ABD’de
yaygınlaştırılması olmuştur. Hatta İtalya’ya ziyarete gidip bu modeli öğrenmiş ve
ABD’ye döndüğü zaman kendi eyaletinde 67 kooperatif kurdurmuştur (Çetin, 2009:
41-44). Türkiye’deki kooperatiflerin istihdama katkısı üzerine bir çalışma olmasa
da kooperatiflerin bordro kayıtlarından 150.000 kişinin direkt istihdam edildiğini
ve 800.000 ile 1.000.000 arasındaki bir nüfusun da dolaylı olarak kooperatiflerden
kaynaklı istihdam olanağına eriştiği üzerine Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın bir
tahmini bulunmaktadır (T.C Gümrük ve Ticaret bakanlığı, 2016: 49-52)
Finansal Sisteme katkı sağlanması konusunda, Avusturya’da tüm banka sektörünün
toplam şube sayısının %33’ü başkent Viyana’da bulunurken, bu oran Raiffeisen’de
%3 ve Volksbanken’da %8’dir. Yani bu kooperatif bankaları daha az finansal erişimin
olduğu kırsal kesimde daha örgütlü durumdadırlar (Ayadi et al, 2010: 49-54).
Kanada’nın en büyük kooperatif bankası olan Desjardins, ana amaç olarak krediye
erişimi olmayan kooperatif üyelerine fon kullandırmayı kendisine düstur eylemiştir
(Kanter & Malone, 2013: 1-25).
Sonuç
Sonuç olarak, kooperatifçilik ilkeleri ile ahilik teşkilatı ilkeleri çok fazla kesişim
kümesine sahiptir ve temel fark olarak ahi birliklerinde orta sandıklarından maddi
durumu iyi olmayan üyelere yardım yapılması, piyasadaki fiyat ayarlamalarının
yapılması, orduya talimli asker gönderilmesi, devlet kurulmasında etkili olması,
zaviyelerde ahlâki ve dini eğitim verilmesi bulunmaktadır. Ahilik teşkilatı daha fazla
sosyal sorumluluk alanı ve ahlâki ilkeleri olan ve devlet ile ilişkileri çok derin olan bir
454
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
teşkilat iken, kooperatifçilik devlet ile ilişkilerini sınırlı tutan ve üyelerinin mesleki
eğitim ve formasyonuna daha çok önem veren bir yapıdır. Ahilik teşkilatında üyelerin
mesleki eğitiminin yanı sıra ahlâklı ve erdemli bir hayat sürmesi için çalışılırken
kooperatifçilikte mesleki eğitim ön plandadır. Ahilik teşkilatına inançsızlar, falcılar,
büyücüler, hırsızlar, yalancılar, dolandırıcılar, karaborsacılar ve hilekarların girmesi
yasaktır ancak kooperatifçilikte meslek erbabı olan herkese kapılar açıktır. Orta
sandığı harcamalarında esnaf ve sanatkâr, tefecilerden ve hammadde tedarik
problemlerinden korunmakta, teşkilatın bakım onarım, vergi, görevli maaşları,
yoksullara ve düşkünlere yapılan sosyal yardımlar finanse edilmektedir. Ancak
kooperatif bankaları sosyal konularda toplumsal sorumluluk ilkesi gereği yaşadıkları
toplumun sürdürülebilir kalkınması için çalışıp sosyal harcamalar yapsa bile, orta
sandığı gibi yarı sosyal güvenlik kurumu, yarı devlet kurumu gibi içinde yaşadıkları
toplumun her ihtiyacını gidermeye çalışan kurumlar değildir.
Türkiye’de bir kooperatif bankasının kurulması ve ahilik teşkilatı ile bağlantı
noktalarının çalışılması, hem bankanın sahibi olan üyeleri başta olmak üzere tarım
ve esnaf kesimini finanse etmesini sağlayacak, hem de geleneğimizi ihya edip ahilik
teşkilatından bize tevarüs eden mirasımızı tekrardan hataya geçirmemizi sağlayacaktır.
Kaynakça
Akpolat, S. (2012). Türkiye’de Kooperatiflerin Doğuşunda Devlet Etkisi ve Memleket Sandıkları.
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 41-42
Ayadi, R. Llewellyn, D. Schmidt, R. et all. (2010). Investigating Diversity in the Banking Sector in Europe,
Key Developments, Performance and Role of Cooperative Banks. Center For European Policy Studies.
Brussels, 2-61.
Bijiman, J. (2018). Exploring the Sustainability of the Cooperative Model in Dairy: The Case of the
Netherlands. Sustainability, 10, 2498. 2-15. https://doi.org/10.3390/su10072498
Buch, R., Marseille, A., Williams, M., Aggarwal, R., Sharma, A., (2021). From Waste Pickers to Producers:
An Inclusive Circular Economy Solution through Development of Cooperatives in Waste Management.
Sustainability, (8925). 13, 1-9. https://doi.org/ 10.3390/su13168925
Çetin, H. (2009). Kalkınma Sürecinde Kooperatifçiliğin Sosyal, Ekonomik ve Demokratik Etkileri Üzerine
Genel Bir Değerlendirme. Journal of Entreprenourship and Development, 4(2), 41-44
Çetin, H. (2013). Kırsal Kalkınma Sürecinde Milli Aydın Bankası Deneyimi. İzmir SMMMO Hakemli
Dergisi, 12, 56-63
Çıkın, A. (Ed). (1996). Türkiye’de Bir Kooperatifler Bankası Kurulma İhtiyacı: Nedenleri ve Hedefleri.
Friedrich Ebert Vakfı Yayını
Deresa, T. K., (2017). Role of Consumer Cooperative Society in Price Stability in the Case of Goh Consumer
Cooperatives Benchi-Maji Zone. International Journal of Cooperative Studies, 6(1), 16-24
Duman T. (1999). Osmanlılarda Sosyal Güvenlik ve Yardımlaşma. Milli Eğitim Dergisi, 143, 1-10
European Association of Cooperative Banks. (2020). Key Statistics - Financial Indicators. https://
v3.globalcube.net/clients/eacb/content/medias/key_figures/final_key_statistics.pdf, [12/05/2022]
European Association of Cooperative Banks. (2021). Annual Report 2021 of European Association of
Cooperative Banks. https://v3.globalcube.net/clients/eacb/content/medias/publications/annual_
reports/eacb_annualreport_2021-v4-pages.pdf, [12/05/2022]
455
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Fındıkoğlu, Z.F. (1953). Türkiye’de Kooperatifçilik Takbiki Sosyolojik Denemesi. İstanbul Üniversitesi İktisat
Fakültesi Yayınları. İstanbul, 2-4
Güvenç, T. (2002). Kooperatif Bankacılığı Sistemi: Dünya Uygulamaları ve Türkiye’de Uygulanabilirliği.
(Yayımlanmamış Uzmanlık Tezi). Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
Kanter, M.R., Malone, L.J. (2013). Monique Leroux: Leading Change at Desjardins. Harvard Business
School, 313(107), 1-25
National Credit Union Association. (2019). 2019 Annual Report. www.ncua.gov, https://www.ncua.gov/
files/annual-reports/annual-report-2019.pdf, [25/08/2022]
Özcan, O. (2007). Türkiye’de Kooperatifçiliğin Tarihi Gelişimi ve Cumhuriyet Dönemi Kooperatifçiliği.
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 5-6
Serinlikli, N. (2007). Kooperatifçilik ve Ahi Birlikleri. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, 2(2) 680-688
T.C. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı. (2016). Türkiye Kooperatifçilik Raporu 2016, Ankara, 49-54
456
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
SONUÇ
BİLDİRGESİ
Sonuç Bildirisi diyelim .
Sonuç Bildirisi dedikten sonra aşağıdaki dilleri parantez içinde koyalım .
(Türkçe-ﻋﺮﺑﻲ-中国人-Deutsch-Français-English-Español-Русский)
İlim heyetinden sonra bu listeyi de ekleyelim .
Müzâkereciler ve Tebliğ Sahipleri
Adil DÖŞEYEN (Kuveyt Türk Katılım Bankası)
Ahmet ALBAYRAK, Dr. (Kuveyt Türk-Hamilik Okulu)
Ahmet COŞKUN, Dr. Öğr. Üyesi (Erciyes Üniversitesi-Hamilik Vakfı)
Ahmet GÖKBEL, Prof. Dr. (Kırşehir Üniversitesi)
Alperen MANİSALIGİL, Dr. Öğr. Üyesi (Marmara Üniversitesi)
Atabey KILIÇ, Prof. Dr. (Erciyes Üniversitesi)
Ekrem ERDEM, Prof. Dr. (Erciyes Üniversitesi)
Emine DOĞRUKÖK (Ankara Kalkınma Ajansı)
Faruk TAŞCI, Prof. Dr. (İstanbul Üniversitesi)
Gökhan ÖVENÇ, Doç. Dr. (İstanbul Üniversitesi)
Güray KIRPIK, Prof. Dr. (Gazi Üniversitesi)
Hacı Bayram BULGURLU, Dr. Öğr. Üyesi (OSTİM Teknik Üniversitesi)
Hasan VERGİL, Prof. Dr. (İstanbul Üniversitesi)
Hasan Yücel BAŞDEMİR, Prof. Dr. (Ankara Üniversitesi-Türkiye Yazarlar Birliği)
Hür Mahmut YÜCER, Prof. Dr. (Sağlık Bilimleri Üniversitesi)
İlhami PEKTAŞ, Dr. (OSTİM OSB)
İskender GÜMÜŞ, Doç. Dr. (Kırklareli Üniversitesi)
Mahmut ARSLAN, Prof. Dr. (İbn Haldun Üniversitesi)
Mehmet Fatih ULU, Dr. (Koç Üniversitesi)
Muhammet Enes KALA, Doç. Dr. (Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi-Türkiye Yazarlar
Birliği)
Muhammet Nurullah Güleç (Duke Ünivesitesi)
Mustafa SANCAR, Dr. (Türkiye Katılım Bankaları Birliği)
Ömer Emeç, Dr. (Albaraka Türk Katılım Bankası)
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
AHÎLİK ŞÛRASI
“HER GÜN KURULUR BİRLİK
21. YÜZYILDA YİĞİTLİK, AHÎLİK ve DİRLİK”
“Ahî Şerafeddin’in Aziz Hatırasına İhtiramla”
SONUÇ BİLDİRGESİ
ANKARA, 02-04 Aralık 2022
Ahîlik Şûrası, Ahî Şerafeddin’in aziz hatırasına ithafen,“Her Gün Yeniden Kurulur
Birlik: 21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahîlik ve Dirlik” Ankara’da gerçekleştirilmiştir.
Şûra, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi, Hamilik Okulu Vakfı, Ostim OSB, Ostim
Teknik Üniversitesi Ahi Evran Anadolu Müteşebbisliği Araştırma Merkezi ve 44
yıllık deneyimiyle fikir, kültür, sanat ve edebiyat alanlarında birbirinden kıymetli
faaliyetlere imza atan Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) ortaklığıyla tertip edilmiştir.
“Ahî Şerafeddin’in Hatırasına” ithaf edilen şûrada başarılı 7 oturum gerçekleşmiştir.
Oturumların başlıkları şu şekildedir;
1) Fütüvvetten Ahîliğe, Ahîlikten Medeniyete
2) Ahîlik Uygulamaların Dünü ve Bugünü
3) 21. Yüzyılda İktisadî Hayata Ahîlik Perspektifinden Bakış
4) Hayata Ahîlik Perspektifinden Bakış
5) Ahîlik Perspektifinden Kurumsal Yapılanmalar
6) Özel Sektörde Ahîlikten Mülhem İyi Uygulama Örnekleri
7) Kamuda Ahîlikten Mülhem İyi Uygulama Örnekleri
Meslekî bir teşkilat olan ahîliğin Anadolu Selçuklu Devleti döneminde Anadolu’da
kök salmasında fütüvvet teşkilatının büyük etkisi olmuştur. İslam’ın Anadolu,
Balkanlar ve Kuzey Afrika’da yayılmasında başat rol oynayan fütüvvet teşkilatının
irşad faaliyetleri için Anadolu’ya gönderdiği âlimler, hakîmler ve mutasavvıflar,
yerleştikleri mahallerde ahîliğin temellerini atmışlardır. Ahîlik, meslekî bir teşkilat
olmanın ötesinde kuruluşundan itibaren Anadolu’nun dört bir yanının sadece
İslamlaşmasına değil aynı zamanda imar edilmesine ve bayındır hale getirilmesine
de büyük katkı sağlamıştır. Fütüvvet teşkilatından ilham alınarak oluşturulan
ahîlik teşkilatı, Anadolu’da ticaret ve sanayi yapılanmasının temelini teşkil etmiş,
müteşebbislerimiz ve bugünkü iş dünyamız için derin izler bırakmıştır.
459
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Günümüz iş dünyasına hakim olan piyasa kapitalizminin 20. yüzyılın başından bu
yana yol açtığı büyük krizler, ilerleme ve iktisadî kalkınma adına insanlığın iyilik,
güzellik, denge ve dayanışma anlayışlarını zorlamakta; kontrolsüz göçler, savaşlar
ve hastalıklar insanlığın huzurunu ve refahını olumsuz etkilemektedir. Hâl bu iken
birlikte uyumlu bir hayatı sürdürebilmek adına insanoğlu, çıkmazlardan kaçınmak
ve yeryüzünü yeniden şenlendirmek için tekrar umudu kuşanmak zorundadır.
Tüm bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda günümüz dünyasında yaşanan
insanî, iktisadî, siyasî, malî, ahlâkî ve kültürel krizlere ve sorunlara çözüm imkânları
bulabilmek için ahîliğin hassasiyetle inşa edilmiş hayat küresini yeniden gündeme
getirmek ve birlik inancına dayalı olarak kendimizi, evimizi ve işimizi yeniden
anlamlandırmak önem arz etmektedir. Bunun için ahîliğin evrensel kıstaslarını
mercek altına almanın ufuk açıcı olduğunu düşünüyoruz.
“Her Gün Yeniden Kurulur Birlik: 21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahîlik ve Dirlik” başlıklı
Ahîlik Şûramızın temel amacı, ahîlik teşkilatına mündemiç olan iktisadî üretim,
bölüşüm, tüketim, dayanışma ve yardımlaşma modelinin, 21. yüzyılda çalışma
hayatına uygulanmasına yönelik imkânları araştırmak ve tartışmaktır. Şûra’da
ahîlik olgusunun geniş bir perspektiften bugüne yansıyan izdüşümü, sanayi, üretim,
girişimcilik, finans, kooperatifçilik, sivil toplum ve sosyal politika gibi birçok alanda
müzakere edilmiştir.
Ahîlik Şûrası sonunda aşağıdaki bildiri maddeleri ortaya çıkmıştır.
1) Yaşadığımız dünya, insanın fıtratını, toplumun huzurunu, barındırdığı tüm
canlı ve cansızları kuşatan tabiatın ahengini ve ritmini tehdit eden can yakıcı
küresel sorunlarla kuşatılmış bulunmaktadır.
2) Dünyamız, ahlâk temelli bir iyilik hareketine muhtaçtır.
3) Kendi geleneklerimizin zenginliğini, çağın ruhuna ve gerekliliklerine göre
yeniden canlandırmaya gayret etmek hem teklif hem de mevcut sorunlara
çözüm gücü olarak değerlendirilmelidir.
4) Medeniyetimizin ve bu arada ahiliğin kavramlarını ve uygulamalarını
zihnimizden kazıdık, fakat daha sonra Avrupa’dan isim değiştirerek gelince dört
elle sarıldık. Kendi değerlerimizi ve birikimimizi kendimiz keşfedebileceğimiz
bir farkındalı sahip olunmalıdır.
5) Tarihimizde ahîlik sistemi, sosyal hayatta, siyasette, iktisatta, kültür, eğitim ve
savunma alanlarında önemli görevler icra etmiş, toplumda kriz dönemlerinde
huzurun ve istikrarın muhafızı olmuştur.
6) Huzur içinde yaşanabilir bir dünya ideali sadece bir söylem olmaktan çıkarılmalı,
yeryüzünde yaşayan herkesin hak ettiği huzur ve refah içinde yaşayabileceği
460
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
sosyal pratikler inşa edilmelidir. Bu itibarla tarihimizde yaşanmış bir kaynak
olan ahîlik tecrübesinden istifade edilmelidir.
7) Selçukludan itibaren beşerî ve içtimaî varlığımızın kilit taşı olan ahîlik Teşkilatı,
esasında asırlara sâri geleneğiyle bugün de milletimizin birlik, beraberlik ve
kardeşliğinin teminatı olmayı görünürleşmeden de olsa sürdürmektedir.
Bu itibarla son asrın en büyük sağlık krizi olarak nitelenen küresel salgının
etkilerinin hafifletilmesinde, milletimizin bu sıkıntılı süreci batılı toplumlara
göre daha başarılı yönetmesinde ahîlik teşkilatımızın çok önemli payı vardır.
Yaşanabilecek krizlerde ahîliğin sahip olduğu güçlü imkânlardan istifade etmek
çok kıymetli olacaktır.
8) Birçok medeniyetin izlerinin bulunduğu ahîliği, insanlık mirası olarak görmek
oldukça kıymetlidir. Bu itibarla ahîliğin geçmişte olduğu gibi günümüzde
de insanlığın ihtiyaç duyduğu yaşama ve çalışma ilkelerini ihtiva ettiği
unutulmamalıdır.
9) Ahîlik, sosyal faydayı sağlayan, kurum halinde birliği ve dirliği hedef alan bir
sistemdir. Bireyselleşmenin yabancılaşmaya evrildiği günümüzde, insanlara
huzur ve güven verebilecek bir teklife ihtiyaç duyulmaktadır. Bu teklifin kökleri
ahîlikte aranmalıdır.
10) Ahîlikte de olduğu gibi eşyaya emanet ve hikmet şuuruyla yaklaşarak âleme
nizam kazandırmak üzere çalışmak, üretmek, icat etmek ve insanların
ihtiyaçlarını gidermek insanın şiarı olmalıdır.
11) Sosyal, siyasî, iktisadî sistemlerin insanîleştirilmesi için ahîliğin ilkelerinden
istifade edilebileceği unutulmamalıdır.
12) Temel hak ve özgürlüklerin teminat altına alınmadığı bir toplumda kalkınma
söz konusu olamaz. Ahlâkın ve hukukun birlikte yol göstermediği hiçbir
zeminde insanın ve toplumun huzur içinde yaşayabileceği bir hayat inşa
edilemez. Ahîliğin bu itibarla ahlâkı, hukuku ve sivil girişimi önemseyen yapısı
göz önüne alınmalıdır.
13) Cumhuriyetimizin 100. Yılına girerken güçlü bir ekonomi, güçlü bir
hukuk sistemi, güçlü bir sivil toplum ve güçlü bir kültür hayatı ideali ihmal
edilmemelidir.
14) Fütüvvetnâmeler, günümüz insan ve toplum anlayışlarını şekillendirmek ve
düzenlemek için güçlü birer ilham kaynağı; ahîlik teşkilatının pratikleri ise
günümüz hukuk, iktisat ve siyaset anlayışlarını yeniden değerlendirmek üzere
ibret verici gerçekler olarak değerlendirilmelidir.
461
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
15) Ahîliğin günümüzdeki kıymetinin keşfine dair fikirler, kamu, sivil toplum ve
özel sektör uygulamalarına büyük ilhamlar sunacağı izahtan varestedir. Bu
itibarla ahîliği sadece günümüze değil geleceğe taşıyacak çalışmaların artması
gerekmektedir.
16) İnsanın ve toplumun kendine yetebilmesi, insanın haysiyetini ve hürriyetini
muhafaza edebilmesi, toplumun istiklali ve huzuru için çok önemlidir. Küresel
krizler karşısında insanların ve toplumların kendilerine yetebilme fazileti her
zamankinden daha büyük önem arz etmektedir. Kendi kendine yetebilme ve
kardeşine el uzatabilme faziletlerini ihtiva eden ahîliğin bu yönünden ilham
alınmalıdır.
17) Dışarıya bağımlılığın, insanı ve toplumu beşere muhtaç kılarak
araçsallaştırılmasının, bir nimet olarak insana bahşedilen hürriyetin tahribi
demek olduğu görülmeli, ahîliğin insanın şerefini ve toplumun refahını birlikte
gözeten güçlü düsturlarının günümüz için de değeri farklı alanların iş birliği ile
tartışılmalıdır.
18) Ahîliği sadece iktisadî bir sistem olarak değil, aynı zamanda içerisinde güçlü
bir ilmî birikimi, edebiyatı, kültürel zenginliği, siyasi ve sosyal nizama ilişkin
fikrî kazanımları, zamanı aşan talim ve terbiye sistemini de ihtiva ettiği, bu
alanların birbirine indirgenmemesi gerektiği unutulmamalıdır.
19) Edebiyatın ve kültürün dahil olmadığı, maneviyatın eşlik etmediği hayat ne
kadar kâr getiren, refah sağlayan bir hayat olursa olsun, müreffeh ve bereketli
bir düzeni beraberinde getiremeyecektir.
20) İnsan kalitesinin artırılamadığı bir toplumda tüm kalite çalışmaları istikrarlı
olamayacak ve çabalar sonuçsuz kalabilecektir.
21) Sorumluluk sahibi, özgür, erdemli, üretken, kanaatkâr, geçmişinin zenginliğine
duyarlı, çağını okuyabilen, geleceği inşa edebilen ve mutlu bir insan tasavvuru,
eğitim sistemimizin felsefesine ve müfredatına dahil edilmelidir.
22) Bir toplumun eğitimine ve o toplumda yaşanan ahlâka ufuk veren husus, o
toplumda kabul edilmesi ve içselleştirilmesi gereken bir insan modelidir.
“Nasıl bir insan yetiştirilmeli?” sorusuna eğitim cevap verirken ahîliğin zengin
müktesebatından istifade edilmelidir.
23) Gençlere sadece meslek kazandırılmamalı, meslek kazandırmakla birlikte
hayatın anlamı üzerinde de onların düşünmeleri temin edilebilmelidir.
24) Ahîlik uygulamalarının zamanımız için değeri tartışılmalı ve günümüz için
değerli olarak görülen pratikleri güncellenmek suretiyle taşınmalı, o dönem
inşa olunan ekosistemin farklı alanlarda günümüz için modellenmesinin
462
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
imkanları araştırılmalıdır. Kamu kurum ve kuruluşları öncelikli proje ilanları
arasına ahîlik sisteminin farklı alanlarda günümüz için özellikle uygulamaya
dönük kıymetini keşfedebilecek projeleri almalıdır.
25) Ahîlikten ilham alan sosyal sorumluluk projelerinin duyurulması, yayılması,
özendirilmesi artırılmalı, bu projelere destekler sağlanmalıdır.
26) Türkiye’de ahîlik teşkilatı tarihi hususunda bir eksiklik olarak bulunan Anadolu
Bacıları (Bacıyan-ı Rûm) konusunda bir üniversitenin adının, üniversitelerin
bünyesinde bulunan Kadın ve Aile Araştırmaları Merkezlerinin “Fatıma Bacı”,
“Hatun Ana” ve Bacıyan-ı Rûm’dan ön plana çıkmış bacıların ismiyle konulması
Bacıyan-ı Rûm için beklenen farkındalığı doğurabilecektir.
27) Tarihinde ahîliğin kurucu ve koruyucu anlamda büyük rol oynadığı Başkentimiz
Ankara’da ahîlik ilkeleri ekseninde sonuç bildirimizde ifade edilen işlevlerin
planlanacağı ve uygulamasının gerçekleştirileceği bir “Ahîler Üniversitesi”
kurulması düşünülmelidir.
28) Ahi Evran dışında, diğer şehirlerde ismi ve tarihî kimliği ile tebarüz eden ahî ve
bacıların tanınması için kamu kurum ve kuruluşlarının politikalar hazırlaması
ve uygulamaya dönük adımların atılması son derece kıymetlidir.
29) Ahîlik sisteminin kurumsal eğitim ve meslekî eğitim çerçevesinde daha
yakından bilinmesi, tanınması, dahası ahîliğin maarife bakan veçhesinin
günümüz için güncellenerek eğitim sistemimize aktarılabilmesi yolunda
adımlar atılması oldukça önemli olacaktır.
30) Ahîlikten ilham alarak büyük vakıfların bünyesinde hukukî altyapısı
oluşturulmuş ve katılımcıların kısa vadeli ve küçük meblağlı ihtiyaçlarını
çözebilecek bir sandığın oluşturulması iktisadî teşekküllerin sorunlarını
çözebilir. Bu imkân üzerinde düşünülmelidir.
31) Ahîlik değerlerinin günümüze taşınması için ahîlik teşkilatında kullanılan
orta sandıklarının günümüze taşınması konusunda sonuç odaklı akademik
çalışmaların planlanması ve ortaya konulacak modelin organize sanayi
bölgelerinde kullanılması, akabinde uygulama örneği üzerinden analizler
yapılarak çalışmaların umumileştirilmesi düşünülmelidir.
32) Ahîlik değerlerinin iktisadî çerçeve içerisine oturtulacağı akademik projeler
hazırlanmalı ve bu projelerin günümüz iktisadî koşulları içerisinde nasıl
uygulanabileceğinin raporlaştırılması dikkate alınmalıdır.
33) Ahîliğin önceliği, yeni nesiller için yeni iş kollarını araştırmak, gençleri
yönlendirmek, yeni iş kollarının eğitimini vermek, standartları ve ahlakî
umdelerini içeren kıstaslar hakkında tartışmak ve bunları oluşturmaya
463
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
çalışmaktır. Bu itibarla toplumların en büyük sorunlarından birisi olan işsizliğin
çözümüne ilişkin ilhamlar için ahîlik büyük bir zenginlik arz etmektedir.
34) Ülkemizin en önemli problemi denetimlerin yeterli, yaptırımların kuvvetli
olmamasıdır. Özellikle ekonomik kriz dönemlerinde ortaya çıkan stokçuluk,
tağşiş (yanlış beyan ve yönlendirme ile halkı ajite ederek satışları artırma),
fahiş fiyatlamalar, vergi kaçırma gibi durumlar hakkında bilgilendirmelerde
bulunulmalıdır.
35) Toplum sağlığını bozan, halk arasında güvensizlik ve huzursuzluk oluşturan,
kanun ve yönetmeliklere aykırı üretim yapan, kusurlu ve sağlığa zararlı
ürün ithal eden, satan, dağıtımını yapan eylemlere güçlü cezai yaptırımlar
düşünülmelidir.
36) Ülkemizde yeni nesil kümelenme uygulamalarının yakından takip edilmesi
ve olumlu sonuç veren uygulamaların desteklenerek yaygınlaştırılması,
Üniversite-Sanayi iş birliklerinin artırılarak bilginin ticarileşmesine daha çok
önem verilmesi gerekmektedir.
37) Yenilikçi, girişimci ve katılımcı bir ahîlik destek ofisi kurulmalıdır.
38) Blok zinciri teknolojisi işlem maliyetlerinden ve zamandan tasarruf sağlaması,
güvenli ve şeffaf olması gibi avantajları ile Küçük ve Orta Büyüklükte İşletmelerin
(KOBİ) finansmana, hizmete ve ürünlere erişimini kolaylaştırabilir ve bu
sayede işletmelerin verimliliğinin ve hizmet kalitesinin artmasını sağlayabilir.
Bu imkânlardan istifade edilmesi düşünülmelidir.
39) Toplumda adaletin temin araçlarından birisi piyasadır. Piyasanın dengesini
bulması için sorumluluk sadece hükümete ve muhalefete düşmemektedir.
Piyasanın dengesini bulması, toplumsal huzur ve adaletin temini için hükümet
ve muhalefet kadar, üreticiler, paylaşım ile bölüşümdeki failler ve tüketiciler de
üzerlerine düşeni düşünmeli ve yerine getirmelidir.
40) Maksimum kâr güdüsü, bencillik ve menfaatperestlik aynı gemide yol alan
toplumun geleceğini karartmaktadır. Bu bakımdan sosyal adalet, hakkaniyetli
paylaşım, liyakatle iş tutma ve kanaatkârlığı gözetme, toplumun huzuru ve
saadeti için vazgeçilmezdir.
41) Nurettin Topçu’nun ahîlikten ilhamla söylediği “Yarınki Türkiye’nin
kurucuları, yaşama zevkini bırakıp yaşatma aşkına gönül verecek, sabırlı ve
azimli, lâkin gösterişsiz ve nümayişsiz çalışan, ruh cephesinin maden işçileri
olacaklardır. Bu ruh amelesinin ilk ve esaslı işi, insan yetiştirmektir. Hünerleri
hep fedâkarlık olan bu hizmet ehli gençler, hizmetlerinin mükâfatını da hizmet
ettikleri insanlardan beklemiyecekler, sonsuzluğa sundukları eserin sesinin
464
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
akislerini yine sonsuzluktan dinleyeceklerdir. Yarınki Türkiye’nin kurucuları,
millet ve cemaat uğrunda fedakârlıklar kabullenenlerin artık bulunmadığı
cemiyetimizde, muhtelif sîmâda insanları şahıslarında birleştireceklerdir.
Onlarda Yunus Yavuz’la birleşecek; Sinan Âkif ’e uzanacak; Ebu Hanife Hüseyin
Avni’yi tebrik edecektir. Ve onların eseri olan yarınki Türkiye, şu temellerin
üstünde kurulacak; Anadolu’nun toprağından kaynayan bir kan, cemaat için
harcanan emek, bin yıllık bir tarih, otoriteli bir devlet ve ebedî olduğuna
inanmış bir ruh” sözlerinden ilhamla, benini aşan, toplumu ve milleti gözeten,
sonsuzluğu hedefleyen bir gençlik idealini hayata geçirmeliyiz.
Kamuoyuna saygılarımızla ilan ederiz.
465
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Die Abschlusserklärung des Rates
vom 02. und 04. Dezember 2022 in Ankara
mit dem Thema “AHÎLİK1”
“Jeden Tag wird erneut gegründet, die EinheitIm 21. Jahrhundert Ahîlik, Frieden und Tapferkeit”
“Mit Respekt vor dem heiligen Andenken an Ahi Şerafeddin2”
Der Rat “Ahîlik”, gewidmet dem ehrenden Andenken an Ahi Şerafeddin, fand in
Ankara unter dem Motto “Jeden Tag wird gegründet, die Einheit - Im 21. Jahrhundert
Ahîlik, Frieden und Tapferkeit” statt.
Der Rat wurde in Zusammenarbeit mit der Universität für Sozialwissenschaften
Ankara (Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi), der Stiftung für Patronat (Hamilik Okulu
Vakfı), Organisierte Industriezone Ostim (Ostim OSB), dem Forschungszentrum für
anatolisches Unternehmertum der Technischen Universität Ostim (Ostim Teknik
Üniversitesi Ahi Evran Anadolu Müteşebbisliği Araştırma Merkezi) und dem
Schriftstellerverband der Türkei (Türkiye Yazarlar Birliği), der mit seiner 44-jährigen
Erfahrung wertvolle Aktivitäten in den Bereichen Ideen, Kultur, Kunst und Literatur
durchgeführt hat, organisiert.
Es wurden im Rat 7 erfolgreiche Sitzungen, die der „Andenken an Ahi Şerafeddin“
gewidmet waren, geführt. Die Titel der Sitzungen lauten wie folgt;
1) Von Fütüvvet3 zu Ahîlik, von Ahîlik zur Zivilisation
2) Ausübungen von Ahîlik in Vergangenheit und Gegenwart
3) Ein Blick auf das Wirtschaftsleben im 21. Jahrhundert aus der Perspektive von
Ahîlik
4) Eine Sicht auf das Leben aus der Perspektive von Ahîlik
5) Institutionelle Strukturen aus der Perspektive von Ahîlik
1
2
3
Ahilik ist der Name einer Organisation, die in Anatolien seit etwa 500 Jahren, seit dem XIII. Jahrhundert,
wirksam ist. Neben dem moralischen, militärischen und politischen Bereich hat diese Organisation, die
vor allem im sozialen und wirtschaftlichen Bereich sehr wirksam ist, wichtige Funktionen als Institution
wahrgenommen, die die heutigen Einrichtungen der sozialen Sicherheit, die Handwerkerorganisationen, die
Genossenschaften, die Gewerkschaftsbewegung, das Kommunalwesen und vor allem die Wirtschaftsethik
prägt.
Ahi Şerafeddin war einer der führenden Köpfe der Ahi-Regierung in Ankara. Er ist vor allem für die
“şecerenâme” bekannt, die er zubereitet hatte.
Unter dem Begriff Fütüvvet (Futuwwa) wird, eine Bewegung im Sufismus, eine religiöse und berufliche
Vereinigung, eine Organisation von Handwerkern oder Gewerkschaften von Handwerkern und
Kunsthandwerkern in Anatolien im 13. Jahrhundert verstanden.
466
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
6) Beispiele guter Ausübungen, inspiriert von Ahîlik im Privatsektor
7) Beispiele guter Ausübungen, inspiriert von Ahîlik in der Öffentlichkeit
Die Organisation Fütüvvet - einer professionellen Organisation in Anatolien hatte während des anatolischen Seldschukenstaates einen großen Einfluss auf die
Gründung von Ahîlik und spielte eine führende Rolle bei der Verbreitung des Islam
in Anatolien, auf dem Balkan und in Nordafrika. Die Gelehrten, Richter und Sufis,
die für die Führungstätigkeiten der Organisation Fütüvvet zuständig waren, wurden
nach Anatolien hingeschickt, wo sie den Grundstein von Ahîlik in den Orten legten,
an denen sie sich niedergelassen haben. Ahîlik ist nicht nur eine Berufsorganisation,
sondern hat seit seiner Gründung auch einen großen Beitrag zur Islamisierung
Anatoliens und zum Wiederaufbau und zur Entwicklung des Landes geleistet. Die
Organisation Ahîlik, die von der Fütüvvet-Organisation inspiriert wurde, bildete die
Grundlage für Handel und Industrie in Anatolien und hinterließ tiefe Spuren für
unsere Unternehmer und die heutige Geschäftswelt.
Die großen Krisen, die der Marktkapitalismus verursacht hat, der die heutige
Geschäftswelt seit Beginn des 20. Jahrhunderts beherrscht, stellen das menschliche
Verständnis von Güte, Schönheit, Ausgeglichenheit und Solidarität im Namen von
Fortschritt und wirtschaftlicher Entwicklung in Frage; unkontrollierte Migrationen,
Kriege und Krankheiten beeinträchtigen den Frieden und das Wohlergehen der
Menschheit. Doch um ein harmonisches Miteinander führen zu können, müssen die
Menschen wieder Hoffnung schöpfen, um Sackgassen zu vermeiden und die Erde
zu aufmuntern. In Anbetracht all dieser Themen ist es wichtig, den mit Sensibilität
aufgebauten Lebensbereich von Ahîlik zurückzubringen und uns selbst, unserer
Heimat und unserer Arbeit, basierend auf dem Glauben an die Einheit, einen neuen
Sinn zu geben, um Lösungen für die humanitären, wirtschaftlichen, politischen,
finanziellen, moralischen und kulturellen Krisen und Probleme der heutigen Welt zu
finden. Aus diesem Grund sind wir der Meinung, dass eine genaue Untersuchung der
universellen Kriterien der Ahi-Order von großer Bedeutung ist.
Das Hauptziel unserer Rat “Ahîlik” mit dem Titel “Jeden Tag wird gegründet, die
Einheit - Im 21. Jahrhundert Ahîlik, Frieden und Tapferkeit” ist es, die Möglichkeiten
der Anwendung des der Ahîlik-Organisation innewohnenden wirtschaftlichen
Produktions-, Verteilungs-, Konsum-, Mitarbeit- und Solidaritätsmodells auf das
Arbeitsleben im 21. Jahrhundert zu untersuchen und zu diskutieren. In dem Rat wurde
aus einer breiten Perspektive von Ahîlik Phänomens in vielen Bereichen wie Industrie,
Produktion, Unternehmertum, Finanzen, Genossenschaften, Zivilgesellschaft und
Sozialpolitik diskutiert.
467
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Am Ende des Rates wurden die folgenden Deklarationsartikeln bekannt gegeben.
1) Die Welt, in der wir leben, ist von schmerzhaften globalen Problemen umgeben,
die die Natur der Menschen, den Frieden der Gesellschaft und die Harmonie
und den Rhythmus der Natur, die alle lebenden und nicht lebenden Dinge
umgibt, bedrohen.
2) Unsere Welt braucht einen moralisch fundiertes Aktion der Freundlichkeit.
3) Bemühungen, den Reichtum unserer eigenen Traditionen gemäß dem Zeitgeist
und den Anforderungen der Zeit wiederzubeleben, sollten sowohl als Vorschlag
als auch als Lösung bestehender Probleme betrachtet werden.
4) Wir entschieden uns die Konzepte und Praktiken unserer Zivilisation und
von Ahîlik nicht zu berücksichtigen, aber als die aus Europa mit veränderten
Namen kamen, nahmen wir sie an. Wir müssen uns bewusst sein, dass wir
unsere eigenen Werte und unser Wissen selbst bewusst sein können.
5) In unserer Geschichte hat das System von Ahîlik wichtige Aufgaben im sozialen
Leben, in der Politik, Wirtschaft, Kultur, Bildung und Verteidigung erfüllt
und war in Krisenzeiten der Wächter des Friedens und der Stabilität in der
Gesellschaft.
6)Die ideale Welt, die in Frieden gelebt werden kann, sollte nicht nur eine Rhetorik
sein, und soziale Praktiken sollten so aufgebaut werden, dass jeder auf der Erde
in dem Frieden und Wohlstand leben kann, den er verdient. In dieser Hinsicht
sollte die Erfahrung von Ahîlik, die eine gelebte Quelle in unserer Geschichte
ist, genutzt werden.
7) Die Ahîlik-Organisation, die seit der Seldschukenzeit der Grundpfeiler unserer
menschlichen und gesellschaftlichen Existenz ist, ist nach wie vor der Garant
für die Einheit, Solidarität und Brüderlichkeit unserer Nation mit ihrer
jahrhundertealten Tradition, wenn auch ohne sichtbar zu werden. In dieser
Hinsicht spielt unsere Ahîlik - Organisation eine sehr wichtige Rolle bei
der Milderung der Auswirkungen der globalen Epidemie, die als die größte
Gesundheitskrise des letzten Jahrhunderts beschrieben wird, und bei der
Bewältigung dieser unruhigen Zeit unserer Nation erfolgreicher als westliche
Gesellschaften. Es wird sehr wertvoll sein, die mächtigen Möglichkeiten der
Ahi-Gemeinschaft in Krisen zu nutzen, die auftreten können.
8) Es ist sehr wertvoll, von Ahîlik, die Spuren vieler Zivilisationen enthält, als ein
Erbe der Menschheit zu betrachten. Dabei darf nicht vergessen werden, dass
Ahîlik die Lebens- und Arbeitsprinzipien verkörpert, die die Menschheit heute
wie in der Vergangenheit braucht.
468
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
9) Ahîlik ist ein System, das sozialen Nutzen bringt und als Institution Einheit
und Frieden anstrebt. In der heutigen Zeit, in der sich Individualisierung in
Entfremdung wandelt, braucht es einen Vorschlag, das den Menschen Ruhe
und Sicherheit geben kann. Die Wurzeln dieses Vorschlags sollten in Ahîlik
gesucht werden.
10) Wie in Ahîlik sollte es das Charakteristikum der Menschen sein, zu arbeiten,
zu produzieren, zu erfinden und die Bedürfnisse der Menschen zu befriedigen,
um die Welt zu ordnen, indem sie die Dinge mit dem Bewusstsein von
Vertrauen und Weisheit angehen.
11) Es darf nicht vergessen werden, dass die Grundsätze von Ahîlik dazu dienen
können, soziale, politische und wirtschaftliche Systeme zu humanisieren.
12) In einer Gesellschaft, in der die Grundrechte und -freiheiten nicht gewährleistet
sind, können es keine Entwicklungen geben. Ein Leben, in dem die Menschen
und die Gesellschaft in Frieden leben können, kann nur auf einem Grund
aufgebaut werden, auf dem Moral und Recht zusammen den Weg weisen. In
diesem Zusammenhang ist die Struktur von Ahîlik zu berücksichtigen, in der
Moral, Recht und zivile Initiative im Vordergrund stehen.
13) Das Ideal einer starken Wirtschaft, eines starken Rechtssystems, einer starken
Zivilgesellschaft und eines starken kulturellen Lebens sollte zu Beginn des
100-jährigen Bestehens unserer Republik nicht vernachlässigt werden.
14) Futuwvetnâmas4 sollten als mächtige Inspirationsquellen für die Gestaltung
und Regulierung des heutigen Verständnisses von Mensch und Gesellschaft
betrachtet werden, und die Praktiken der ahîlik-Organisation sollten als
beispielhafte Fakten betrachtet werden, um das heutige Verständnis von Recht,
Wirtschaft und Politik neu zu bewerten.
15) Es liegt auf der Hand, dass die Ideen über die Entdeckung des Wertes von
Ahîlik heute große Inspirationen für die öffentliche, zivilgesellschaftliche und
privatwirtschaftliche Praxis bieten werden. In dieser Hinsicht ist es notwendig,
die Studien zu verstärken, die Ahîlik nicht nur in die Gegenwart, sondern auch
in die Zukunft tragen werden.
16) Die Selbstständigkeit der Menschen und Gesellschaften, die Wahrung der
Menschenwürde und der Freiheit sind für die Stabilität und den Frieden der
Gesellschaft von großer Bedeutung. Angesichts der globalen Krisen ist die
4
Fütüvvetnâmas sind Bücher über Manieren und Etikette, die geschrieben wurden, um die Mitglieder der
Ahi-Organisation im Besonderen und das gesellschaftliche Leben im Allgemeinen zu erziehen. Die ersten
Beispiele von fütüvvetnâmas in der türkischen Literatur, die im XIII. Jahrhundert beginnen, behandeln
Themen wie die Fragen, die die Mitglieder des fütüvvet wissen sollten, die Regeln, die sie befolgen sollten,
und die Zeremonien, die in Ahi-Logen angewandt werden.
469
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Tugend der Selbstversorgung von Menschen und Gesellschaften wichtiger denn
je. Dieser Aspekt von Ahîlik, der die Tugenden der Selbstgenügsamkeit und
der Hilfsbereitschaft gegenüber dem Bruder beinhaltet, sollte als Inspiration
dienen.
17) Es sollte gesehen werden, dass die äußere Abhängigkeit und die
Instrumentalisierung des Menschen und der Gesellschaft, indem man den
Menschen und die Gesellschaft vom Menschen abhängig macht, die Zerstörung
der Freiheit bedeutet, die dem Menschen als Segen gewährt wurde, und dass
der Wert der starken Maximen von Ahîlik, die die Ehre des Menschen und das
Wohlergehen der Gesellschaft gemeinsam beachten, heute unter Mitwirkung
verschiedener Bereiche diskutiert werden sollte.
18) Es sollte nicht vergessen werden, dass Ahîlik nicht nur ein Wirtschaftssystem
ist, sondern auch eine starke wissenschaftliche Akkumulation, Literatur,
kulturellen Reichtum, intellektuelle Errungenschaften im Zusammenhang
mit der politischen und sozialen Ordnung, ein zeitloses Bildungs- und
Erziehungssystem beinhaltet, und dass diese Bereiche nicht aufeinander
reduziert werden sollten.
19) Ein Leben ohne Literatur, Kultur und Moral, so gewinnbringend und
wohlhabend es auch sein mag, wird nicht zu einer wohlhabenden und
reichhaltigen Ordnung führen.
20) In einer Gesellschaft, in der die Qualität der Menschen nicht gesteigert werden
kann, werden alle Qualitätsstudien nicht stabil sein und die Bemühungen
werden fruchtlos sein.
21)
Die Vision eines verantwortungsbewussten, freien, tugendhaften,
produktiven, zufriedenen, für den Reichtum der Vergangenheit sensiblen,
seiner Zeit bewussten, fähig, die Zukunft zu gestalten, und eines glücklichen
Menschen sollte in die Philosophie und den Lehrplan unseres Bildungssystems
aufgenommen werden.
22) Was der Erziehung einer Gesellschaft und der in dieser Gesellschaft gelebten
Moral einen Horizont gibt, ist ein menschliches Modell, das in dieser
Gesellschaft akzeptiert und verinnerlicht werden muss.
Bei der Beantwortung der Frage “Was für ein Mensch soll erzogen werden?” sollte
die Erziehung vom reichen Besitzstand von Ahîlik profitieren.
23) Junge Menschen sollten nicht nur einen Beruf erlernen, sondern auch über
den Sinn des Lebens nachdenken.
470
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
24) Der Wert der Praktiken von Ahîlik für unsere Zeit sollte erörtert werden, und
die Praktiken, die als wertvoll für die heutige Zeit angesehen werden, sollten
aktualisiert werden, und die Möglichkeiten der Modellierung des damals
aufgebauten Ökosystems für die heutige Zeit in verschiedenen Bereichen
sollten erforscht werden.Öffentliche Einrichtungen und Organisationen
sollten in ihre vorrangigen Projektankündigungen Projekte aufnehmen, die
den praktischen Wert des Systems von Ahîlik in verschiedenen Bereichen für
die Gegenwart entdecken können.
25) Die Bekanntmachung, Verbreitung und Förderung von Projekten zur sozialen
Verantwortung, die von Ahîlik inspiriert sind, sollte verstärkt werden, und es
sollte Unterstützung für diese Projekte bereitgestellt werden.
26) Die Benennung einer Universität nach den anatolischen Bacıs (Bacıyan-ı
Rûm5), die in der Geschichte der Ahî-Organisation in der Türkei ein Defizit
darstellt, und die Benennung der Frauen- und Familienforschungszentren
innerhalb der Universitäten mit den Namen von “Fatıma Bacı6”, “Hatun Ana”
und den bedeutenden Bacıs aus Bacıyan-ı Rûm wird das erwartete Bewusstsein
für Bacıyan-ı Rûm schaffen.
27) In Ankara, unserer Hauptstadt, in deren Geschichte die Ahi-Gemeinschaft
eine große Rolle als Gründerin und Beschützerin gespielt hat, sollte die
Gründung einer “Ahi-Universität” in Betracht gezogen werden, in der die in
unserer Abschlusserklärung ausgedrückten Funktionen auf der Achse der
Prinzipien der Gemeinschaft von Ahîlik geplant und umgesetzt werden.
28) Abgesehen von Ahi Evran ist es für öffentliche Einrichtungen und
Organisationen äußerst wertvoll, Maßnahmen vorzubereiten und Schritte zur
Umsetzung zu unternehmen, um die ahi und bacıs in anderen Städten mit
ihren Namen und ihrer historischen Identität anzuerkennen.
29) Es ist von großer Bedeutung, dass das System von Ahîlik im Rahmen der
institutionellen- und der beruflichen Bildung besser bekannt und anerkannt
wird, und darüber hinaus wäre es sehr wichtig, Schritte zu unternehmen, um
die pädagogischen Aspekte des Systems von Ahîlik zu aktualisieren und in
unser Bildungssystem zu übertragen.
5
6
Bâciyân-ı Rûm war eine Organisation, die von turkmenischen Sufi-Frauen mit der geistigen Unterstützung
von Hacı Bektâş-ı Velî gegründet wurde und sich auf den öffentlichen Dienst stützte. Diese Sufi-TurkmenenFrauen leisteten also einen wichtigen Beitrag zur Islamisierung und Turkisierung Anatoliens.
Fatma Bacı, die Gründerin der Frauenorganisation Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları/Anadolu Kadınları),
war auch die Frau von Ahi Evran, dem Gründer der Organisation Ahiyân-ı Rûm (Anatolische Ahis).
471
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
30) In Anlehnung an Ahîlik kann die Einrichtung eines Fonds mit einer
rechtlichen Infrastruktur innerhalb großer Stiftungen, der den kurzfristigen
Bedarf der Teilnehmer an kleinen Beträgen decken kann, die Probleme der
Wirtschaftsorganisationen lösen. Diese Möglichkeit sollte in Betracht gezogen
werden.
31) Um die Werte von Ahilik in die heutige Zeit zu übertragen, sollte in
Erwägung gezogen werden, ergebnisorientierte akademische Studien über die
Übertragung der in der Ahî-Organisation verwendeten “Mittelkassen7” auf
die heutige Zeit zu planen und das vorzustellende Modell in den organisierten
Industriezonen zu verwenden, und dann die Studien durch Analysen am
Anwendungsbeispiel zu verallgemeinern.
32) Es sollten akademische Projekte vorbereitet werden, in denen die Werte von
Ahîlik in den wirtschaftlichen Rahmen gestellt werden, und die Berichterstattung
darüber, wie diese Projekte unter den heutigen wirtschaftlichen Bedingungen
umgesetzt werden können, sollte berücksichtigt werden.
33) Die Priorität von Ahîlik besteht in der Suche nach neuen Geschäftsfeldern
für neue Generationen, in der Anleitung junger Menschen, in der Ausbildung
für neue Geschäftsfelder, in der Diskussion und dem Versuch, Kriterien
einschließlich Standards und moralischer Grundsätze festzulegen. In dieser
Hinsicht bietet Ahîlik einen großen Reichtum an Inspiration für die Lösung
der Arbeitslosigkeit, eines der größten Probleme der Gesellschaften.
34) Das größte Problem unseres Landes ist, dass die Inspektionen nicht ausreichend
und die Sanktionen nicht streng genug sind. Es sollte über Situationen wie
Vorratshaltung, Verfälschung (Steigerung des Absatzes durch Irreführung der
Öffentlichkeit), überhöhte Preise und Steuerhinterziehung informiert werden,
die insbesondere in Zeiten der Wirtschaftskrise auftreten.
35) Es sollten strenge strafrechtliche Sanktionen für Handlungen in Betracht
gezogen werden, die die öffentliche Gesundheit stören, Unsicherheit und
Unruhe in der Bevölkerung schaffen, unter Verletzung von Gesetzen und
7
Während der Zeit des Osmanischen Reiches hatten die Händler und Handwerker durch die unter
dem Namen “Mittelkasse” (orta kasa) gegründeten Vereinigungen unter dem Dach von “Ahilik” die
Möglichkeit, ihre Tätigkeiten gemeinsam auszuüben und sich gegenseitig in der Not zu unterstützen.
Die Mitglieder dieser Organisation, die auf gegenseitige Solidarität und Hilfe ausgerichtet ist, hatten
die Möglichkeit, sich gegenseitig im Falle eines Risikos (Unfall, Tod und Krankheit) zu unterstützen.
Es wurde auch die Möglichkeit vorgesehen, zinslose Gelder aus einem gemeinsamen Tresor zu erhalten, der
mit den Zahlungen aller Mitglieder gefüllt wurde. Ab dem 15. Jahrhundert wurde diese Institution jedoch
durch ein neues System, “die Gilde” (lonca) , ersetzt. Die Gilden, wie die Ahî-Organisation, waren ebenfalls
Berufsverbände und setzten ihre Tätigkeit mit “Solidaritätsfonds” fort, die “Mittelkasse” oder “Teavün-Kasse”
genannt wurden, um die Verluste und Verdienstausfälle der Handwerker gegen Risiken wie Unfall, Tod, Alter
und Krankheit zu kompensieren.
472
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Vorschriften produzieren, fehlerhafte und gesundheitsschädliche Produkte
einführen, verkaufen und vertreiben.
36) In unserem Land sollten die Anwendungen der neuen Generation von
Clustern genau überwacht werden, und die Anwendungen mit positiven
Ergebnissen sollten unterstützt und verbreitet werden; außerdem sollte der
Kommerzialisierung von Wissen durch verstärkte Zusammenarbeit zwischen
Universität und Industrie mehr Bedeutung beigemessen werden.
37) Es sollte ein innovatives, unternehmerisches und partizipatives Büro zur
Unterstützung von Ahîlik eingerichtet werden.
38) Die Blockchain-Technologie kann kleinen und mittleren Unternehmen (KMU)
den Zugang zu Finanzmitteln, Dienstleistungen und Produkten erleichtern,
da sie u. a. Transaktionskosten und Zeit spart, sicher und transparent ist und
somit die Effizienz und die Dienstleistungsqualität der Unternehmen erhöht.
Es sollte erwogen werden, diese Möglichkeiten zu nutzen.
39) Der Markt ist eines der Mittel zur Gewährleistung der Gerechtigkeit in der
Gesellschaft. Die Verantwortung dafür, dass der Markt sein Gleichgewicht
findet, liegt nicht nur bei der Regierung und der Opposition. Damit der Markt
sein Gleichgewicht findet und für sozialen Frieden und Gerechtigkeit sorgt,
müssen die Produzenten, die Verursacher in der Verteilung und im Vertrieb
und die Verbraucher ebenso wie die Regierung und die Opposition ihren Teil
denken und erfüllen.
40) Maximales Gewinnstreben, Egoismus und Eigennutz schaden die Zukunft
der Gesellschaft, die im selben Boot sitzt. In dieser Hinsicht sind soziale
Gerechtigkeit, gerechte Verteilung, leistungsorientierte Arbeit und das Streben
nach Zufriedenheit für den Frieden und das Wohlergehen der Gesellschaft
unerlässlich.
41)Nurettin Topçus Worte, die von Ahîlik inspiriert sind: “Die Gründer der Türkei
von morgen werden die Bergleute der geistigen Front sein, die die Freude am
Leben aufgeben und ihr Herz auf die Liebe zum Überleben ausrichten, die
geduldig und entschlossen sind, die aber ohne Prunk und Demonstration
arbeiten. Die erste und wichtigste Aufgabe dieses geistigen Arbeiters ist es,
Menschen zu erziehen. Diese jungen Männer des Dienstes, deren Fähigkeiten
immer die Aufopferung ist, werden den Lohn für ihre Dienste nicht von den
Menschen erwarten, denen sie dienen, sondern sie werden den Klang der Arbeit,
die sie der Ewigkeit präsentieren, von Ewigkeit her hören. Die Gründer der
Türkei von morgen werden Menschen mit unterschiedlichen Persönlichkeiten
in unserer Gesellschaft vereinen, in der es diejenigen, die Opfer für die Nation
473
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
und die Gemeinschaft in Kauf nehmen, nicht mehr gibt. Sie werden sich mit
Yunus8 und Yavuz 9vereinigen; Sinan 10wird Âkif 11
die Hand reichen; Abu Hanifa wird Hüseyin Avni gratulieren. Und die Türkei von
morgen, die ihr Werk ist, wird sich auf folgende Grundlagen stützen: ein Blut, das aus
dem anatolischen Boden sprudelt, eine Arbeit, die für die Gemeinschaft verrichtet
wird, eine tausendjährige Geschichte, ein Staat mit Autorität und ein Geist, der
glaubt, dass er ewig ist”, inspiriert von seinen Worten müssen wir das Ideal einer
Jugend verwirklichen, die über sich selbst hinausgeht, sich um die Gesellschaft und
die Nation kümmert und auf die Ewigkeit abzielt.
Hiermit teilen wir der Öffentlichkeit die Abschlusserklärung respektvoll mit.
8
9
10
“Hz Yunus”, Jona ist der Name eines Schriftpropheten im Tanach.
Selim I., genannt Yavuz‚, war der neunte Sultan des Osmanischen Reiches.
Sinan war der bedeutendste osmanische Architekt zu Zeiten der Sultane Selim I., Süleyman I., Selim II. und
Murad III. In dieser Eigenschaft erhielt er Ehrentitel wie beispielsweise Koca Mimar Sinan Ağa. Allgemein
bekannt wurde er unter dem Kurznamen „Architekt Sinan“ (Mimar Sinan).
11 Mehmet Âkif Ersoy, türkischer Dichter, Tierarzt, Lehrer und Politiker. Er ist der Verfasser den
„Unabhängigkeitsmarsch“ İstiklâl Marşı, der Nationalhymne der Republik Türkei und der Türkischen
Republik Nordzypern. Er ist mit den Titeln “Heimatdichter” und “Nationaldichter” bekannt.
474
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
”“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik
ﻣﺠﻠﺲ اﻵﺧﯿﺔ
ﺗُﺒﻨﻰ اﻟﻮﺣﺪة ﻛﻞ ﯾﻮم
اﻟﺸﺠﺎﻋﺔ ،اﻵﺧﯿﺔ و اﻟﺘﻌﺎﯾﺶ اﻟﺴﻠﻤﻲ ﻓﻲ اﻟﻘﺮن اﻟﺤﺎدي و اﻟﻌﺸﺮﯾﻦ
"ﺗﻜﺮﯾﻤﺎ ﻟﺬﻛﺮى آﺧﻲ ﺷﺮف اﻟﺪﯾﻦ "
إﻋﻼن ﺧﺘﺎﻣﻲ
أﻧﻘﺮة 04 02 ،دﯾﺴﻤﺒﺮ 2022
ﻣﺠﻠﺲ اﻵﺧﯿﺔ اﻧﻌﻘﺪ ﻓﻲ أﻧﻘﺮة ﺗﺤﺖ ﻋﻨﻮان ﯾﺘﻢ ﺗﺄﺳﯿﺲ اﻟﻮﺣﺪة ﻛﻞ ﯾﻮم ،اﻟﺸﺠﺎﻋﺔ ،اﻵﺧﯿﺔ و اﻟﺘﻌﺎﯾﺶ اﻟﺴﻠﻤﻲ ﻓﻲ اﻟﻘﺮن اﻟﺤﺎدي و
اﻟﻌﺸﺮﯾﻦ ،ﺗﻜﺮﯾﻤﺎ ﻟﺬﻛﺮى آﺧﻲ ﺷﺮف اﻟﺪﯾﻦ.
ﺗﻢ ﺗﻨﻈﯿﻢ اﻟﻤﺠﻠﺲ ﺑﺎﻟﺘﻌﺎون ﻣﻊ ﺟﺎﻣﻌﺔ اﻟﻌﻠﻮم اﻻﺟﺘﻤﺎﻋﯿﺔ أﻧﻘﺮة ،وﻗﻒ ﻣﺪرﺳﺔ اﻟﺤﺎﻣﯿﺔ ،أوﺳﺘﯿﻢ او س ب ،ﺟﺎﻣﻌﺔ أوﺳﺘﯿﻢ اﻟﺘﻘﻨﯿﺔ ﻣﺮﻛﺰ
آﺧﻲ أوران اﻷﻧﺎﺿﻮل ﻟﺒﺤﻮث رﯾﺎدة اﻷﻋﻤﺎل و اﺗﺤﺎد اﻟﻜﺘﺎب اﻟﺘﺮﻛﻲ )ت ي ب( اﻟﺬي ﯾﻘﻮم ﺑﺄﻧﺸﻄﺔ ﻗﯿﻤﺔ ﻓﻲ ﻣﺠﺎﻻت اﻟﻔﻜﺮ و اﻟﺜﻘﺎﻓﺔ و
اﻟﻔﻦ و اﻷدب ﺑﺨﺒﺮﺗﮫ اﻟﺒﺎﻟﻐﺔ إﻟﻰ 44ﻋﺎﻣﺎ.
ﻓﻲ اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻤﺨﺼﺺ ﻟﺬﻛﺮى آﺧﻲ ﺷﺮف اﻟﺪﯾﻦ ﺗﻢ ﺗﻨﻔﯿﺬ 7ﺟﻠﺴﺎت ﻧﺎﺟﺤﺔ .
و ﻋﻨﺎوﯾﻦ اﻟﺠﻠﺴﺎت ﻛﺎﻟﺘﺎﻟﻲ:
1ﻣﻦ اﻟﻔﺘﻮة إﻟﻰ اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻣﻦ اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ إﻟﻰ اﻟﺤﻀﺎرة.
2ﻣﻤﺎرﺳﺎت ﺗﺮﺗﯿﺐ اﻵﺧﯿﺔ ﻓﻲ اﻟﻤﺎﺿﻲ و اﻟﺤﺎﺿﺮ.
3اﻟﺤﯿﺎة اﻻﻗﺘﺼﺎدﯾﺔ ﻓﻲ اﻟﻘﺮن اﻟﺤﺎدي و اﻟﻌﺸﺮﯾﻦ ﻣﻦ ﻣﻨﻈﻮر اﻵﺧﯿﺔ.
4اﻟﺤﯿﺎة ﻣﻦ ﻣﻨﻈﻮر اﻵﺧﯿﺔ.
5اﻟﮭﯿﻜﻠﺔ اﻟﻤﺆﺳﺴﯿﺔ ﻣﻦ ﻣﻨﻈﻮر اﻵﺧﯿﺔ.
6أﻣﺜﻠﺔ ﻋﻠﻰ اﻟﻤﻤﺎرﺳﺎت اﻟﺠﯿﺪة اﻟﻤﺴﺘﻮﺣﺎة ﻣﻦ ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻓﻲ اﻟﻘﻄﺎع اﻟﺨﺎص.
7أﻣﺜﻠﺔ ﻋﻠﻰ اﻟﻤﻤﺎرﺳﺎت اﻟﺠﯿﺪة اﻟﻤﺴﺘﻮﺣﺎة ﻣﻦ ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻓﻲ اﻟﻘﻄﺎع اﻟﻌﺎم.
ﻛﺎﻧﺖ ﻟﻤﻨﻈﻤﺔ ﻓﺘﻮة ﺗﺄﺛﯿﺮ ﻛﺒﯿﺮ ﻋﻠﻰ إﻧﺸﺎء ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ و ھﻲ ﻣﻨﻈﻤﺔ ﻣﮭﻨﯿﺔ ﻓﻲ اﻷﻧﺎﺿﻮل ﺧﻼل ﻓﺘﺮة ﺳﻼﺟﻘﺔ اﻷﻧﺎﺿﻮل .أرﺳﻞ اﻟﻌﻠﻤﺎء و
اﻟﻘﻀﺎة و اﻟﺼﻮﻓﯿﻮن إﻟﻰ اﻷﻧﺎﺿﻮل ﻣﻦ ﻗﺒﻞ ﻣﻨﻈﻤﺔ ﻓﺘﻮة ﻹظﮭﺎر اﻟﻄﺮﯾﻖ اﻟﺼﺤﯿﺢ اﻟﺬي ﻟﻌﺐ دورا راﺋﺪا ﻓﻲ اﻧﺘﺸﺎر اﻹﺳﻼم ﻓﻲ
اﻷﻧﺎﺿﻮل و اﻟﺒﻠﻘﺎن و ﺷﻤﺎل إﻓﺮﯾﻘﯿﺎ و وﺿﻊ أﺳﺲ اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻓﻲ اﻷﻣﺎﻛﻦ اﻟﺘﻲ اﺳﺘﻘﺮوا ﻓﯿﮭﺎ .ﺑﺎﻹﺿﺎﻓﺔ إﻟﻰ ﻛﻮﻧﮭﺎ ﻣﻨﻈﻤﺔ ﻣﮭﻨﯿﺔ ﻓﻘﺪ
ﻗﺪﻣﺖ ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻣﺴﺎھﻤﺔ ﻛﺒﯿﺮة ﻟﯿﺲ ﻓﻘﻂ ﻓﻲ أﺳﻠﻤﺔ اﻷﻧﺎﺿﻮل وﻟﻜﻦ أﯾﻀﺎ ﻓﻲ إﻋﺎدة ﺑﻨﺎﺋﮭﺎ و ﺗﻄﻮﯾﺮھﺎ ﻣﻨﺬ ﺗﺄﺳﯿﺴﮭﺎ .ﻣﺴﺘﻮﺣﺎة ﻣﻦ
ﻣﻨﻈﻤﺔ اﻟﻔﺘﻮة وﺿﻌﺖ ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ اﻷﺳﺲ ﻟﻠﺘﺠﺎرة و اﻟﺼﻨﺎﻋﺔ ﻓﻲ اﻷﻧﺎﺿﻮل و ﺗﺮك أﺛﺮا ﻗﻮﯾﺎ ﻋﻠﻰ رواد اﻷﻋﻤﺎل و ﻋﺎﻟﻢ اﻷﻋﻤﺎل اﻟﯿﻮم.
اﻷزﻣﺎت اﻟﻜﺒﺮى اﻟﺘﻲ ﺗﺴﺒﺒﮭﺎ رأﺳﻤﺎﻟﯿﺔ اﻟﺴﻮق اﻟﺘﻲ ﺗﮭﯿﻤﻦ ﻋﻠﻰ ﻋﺎﻟﻢ اﻷﻋﻤﺎل اﻟﯿﻮم ﻣﻨﺬ ﺑﺪاﯾﺔ اﻟﻘﺮن اﻟﻌﺸﺮﯾﻦ ،ﺗﺘﺤﺪى ﻣﻔﺎھﯿﻢ اﻹﻧﺴﺎﻧﯿﺔ
ﻋﻦ اﻟﺨﯿﺮ و اﻟﺠﻤﺎل و اﻟﺘﻮازن و اﻟﺘﻀﺎﻣﻦ ﺑﺎﺳﻢ اﻟﺘﻘﺪم و اﻟﺘﻨﻤﯿﺔ اﻻﻗﺘﺼﺎدﯾﺔ ،اﻟﮭﺠﺮات و اﻟﺤﺮوب و اﻷﻣﺮاض ﻏﯿﺮ اﻟﻤﻨﻀﺒﻄﺔ ﺗﺆﺛﺮ
ﺳﻠﺒﺎ ﻋﻠﻰ ﺳﻼم اﻟﺒﺸﺮﯾﺔ و ازدھﺎرھﺎ.
و ﻣﻊ ذﻟﻚ ﻣﻦ أﺟﻞ اﻟﺤﻔﺎظ ﻋﻠﻰ ﺣﯿﺎة ﻣﺘﻨﺎﻏﻤﺔ ﻣﻌﺎ ،ﺗﺘﺒﻨﻰ اﻟﺒﺸﺮﯾﺔ ﻣﺮة أﺧﺮى اﻷﻣﻞ ﻓﻲ ﺗﺠﻨﺐ اﻟﻤﺂزق و ﺟﻌﻞ اﻷرض ﻣﻜﺎﻧﺎ ﺑﮭﯿﺠﺎ ﻣﺮة
أﺧﺮى ﺑﺎﻟﻨﻈﺮ إﻟﻰ ﻛﻞ ھﺬه اﻟﻘﻀﺎﯾﺎ .ﻣﻦ اﻟﻤﮭﻢ إﻋﺎدة اﻟﻨﻈﺮ ﻓﻲ ﻣﺠﺎل ﺣﯿﺎة ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ اﻟﺬي ﺗﻢ ﺑﻨﺎؤه ﺑﺸﻜﻞ ﺣﺎد ﻹﻋﺎدة ﺗﺼﻮر أﻧﻔﺴﻨﺎ و
ﻣﻨﺰﻟﻨﺎ و ﻋﻤﻠﻨﺎ ﻋﻠﻰ أﺳﺎس اﻹﯾﻤﺎن ﺑﺎﻟﻮﺣﺪة ﻣﻦ أﺟﻞ إﯾﺠﺎد ﺣﻠﻮل ﻟﻺﻧﺴﺎﻧﯿﺔ و اﻻﻗﺘﺼﺎدﯾﺔ ،ﻟﻠﻤﺸﺎﻛﻞ اﻟﺴﯿﺎﺳﯿﺔ و اﻟﻤﺎﻟﯿﺔ و اﻷﺧﻼﻗﯿﺔ و
اﻟﺜﻘﺎﻓﯿﺔ ﻓﻲ ﻋﺎﻟﻢ اﻟﯿﻮم .ﻟﮭﺬا اﻟﺴﺒﺐ ﻧﻌﺘﻘﺪ أن ﻓﺤﺺ اﻟﻤﻌﺎﯾﯿﺮ اﻟﻌﺎﻟﻤﯿﺔ ﻋﻦ ﻛﺜﺐ ﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ أﻣﺮ أﺳﺎﺳﻲ.
اﻟﻐﺮض اﻟﺮﺋﯿﺲ ﻣﻦ ﻣﺠﻠﺲ اﻵﺧﯿﺔ اﻟﺬي ﯾﺤﻤﻞ ﻋﻨﻮان :ﺗُﺒﻨﻰ اﻟﻮﺣﺪة ﻛﻞ ﯾﻮم ،اﻟﺸﺠﺎﻋﺔ ،اﻵﺧﯿﺔ و اﻟﺘﻌﺎﯾﺶ اﻟﺴﻠﻤﻲ ﻓﻲ اﻟﻘﺮن اﻟﺤﺎدي و
اﻟﻌﺸﺮﯾﻦ .ھﻮ اﺳﺘﻜﺸﺎف و ﻣﻨﺎﻗﺸﺔ إﻣﻜﺎﻧﯿﺎت ﺗﻄﺒﯿﻖ ﻧﻤﻮذج اﻹﻧﺘﺎج اﻻﻗﺼﺎدي و اﻟﺘﻮزﯾﻊ و اﻻﺳﺘﮭﻼك و اﻟﺘﻀﺎﻣﻦ و اﻟﺼﺪاﻗﺔ .اﻟﺘﻌﺎون
اﻟﻤﺘﺄﺻﻞ ﻓﻲ ﻣﻨﻈﻤﺔ اﻵﺧﯿﺔ ﻟﺤﯿﺎة اﻟﻌﻤﻞ ﻓﻲ اﻟﻘﺮن اﻟﺤﺎدي و اﻟﻌﺸﺮﯾﻦ .إن إﺳﻘﺎط ظﺎھﺮة ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻓﻲ اﻟﻤﺠﻠﺲ ﻣﻦ ﻣﻨﻈﻮر اﻟﻤﺠﻠﺲ
اﻹداري ﯾﻨﻌﻜﺲ اﻟﯿﻮم ﻓﻲ اﻟﻌﺪﯾﺪ ﻣﻦ اﻟﻤﺠﺎﻻت ﻣﺜﻞ اﻟﺼﻨﺎﻋﺔ و اﻹﻧﺘﺎج و رﯾﺎدة اﻷﻋﻤﺎل و اﻟﺘﻤﻮﯾﻞ و اﻟﺘﻌﺎوﻧﯿﺎت و اﻟﻤﺠﺘﻤﻊ اﻟﻤﺪﻧﻲ و
اﻟﺴﯿﺎﺳﺔ اﻻﺟﺘﻤﺎﻋﯿﺔ.
475
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
”“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik
ﻓﻲ ﻧﮭﺎﯾﺔ ﻣﺠﻠﺲ اﻵﺧﯿﺔ ظﮭﺮت ﻣﻮاد اﻹﻋﻼن اﻟﺘﺎﻟﯿﺔ.
1اﻟﻌﺎﻟﻢ اﻟﺬي ﻧﻌﯿﺶ ﻓﯿﮫ ﻣﺤﺎط ﺑﻤﺸﺎﻛﻞ ﻋﺎﻟﻤﯿﺔ ﻣﺆذﯾﺔ ﺗﮭﺪد اﻟﻄﺒﯿﻌﺔ اﻟﺒﺸﺮﯾﺔ و ﺳﻼم اﻟﻤﺠﺘﻤﻊ و ﺗﻨﺎﻏﻢ اﻟﻄﺒﯿﻌﺔ و إﯾﻘﺎﻋﮭﺎ اﻟﺬي ﯾﺸﻤﻞ
ﺟﻤﯿﻊ اﻟﻜﺎﺋﻨﺎت اﻟﺤﯿﺔ و ﻏﯿﺮ اﻟﺤﯿﺔ.
2ﻋﺎﻟﻤﻨﺎ ﺑﺤﺎﺟﺔ إﻟﻰ ﺣﺮﻛﺔ اﻟﺨﯿﺮ اﻟﻘﺎﺋﻤﺔ ﻋﻠﻰ اﻷﺧﻼق.
3ﯾﺠﺐ اﻋﺘﺒﺎر اﻟﺴﻌﻲ ﻹﺣﯿﺎء ﺛﺮاء ﻋﺎﻟﻤﻨﺎ ﺑﺘﻘﺎﻟﯿﺪﻧﺎ وﻓﻘﺎ ﻟﺮوح اﻟﻌﺼﺮ و ﺿﺮوراﺗﮫ ﻛﺎﻗﺘﺮاح و ﻛﺤ ّﻞ ﻟﻠﻤﺸﺎﻛﻞ اﻟﺮاھﻨﺔ.
4ﺣﺬﻓﻨﺎ ﻣﻔﺎھﯿﻢ ﺣﻀﺎرﺗﻨﺎ و ﺣﺬﻓﻨﺎ ﻣﻔﺎھﯿﻢ و ﻣﻤﺎرﺳﺎت اﻵﺧﯿﺔ ﻣﻦ أذھﺎﻧﻨﺎ .وﻟﻜﻦ ﻓﯿﻤﺎ ﺑﻌﺪ ﻋﻨﺪﻣﺎ أﺗﺖ ﻣﻦ أوروﺑﺎ ﺑﺈﺳﻢ ﻣﺨﺘﻠﻒ اﻋﺘﻨﻘﻨﺎھﺎ.
ﯾﺠﺐ أن ﯾﻜﻮن ﻟﺪﯾﻨﺎ وﻋﻲ ﺑﺄﻧﮫ ﯾﻤﻜﻨﻨﺎ اﻛﺘﺸﺎف ﻗﯿﻤﻨﺎ و ﻣﻌﺮﻓﺘﻨﺎ ﺑﺄﻧﻔﺴﻨﺎ.
5ﻓﻲ ﺗﺎرﯾﺨﻨﺎ ،ﻟﻌﺐ ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ دو ًرا ﻣﮭ ًﻤﺎ ﻓﻲ اﻟﺤﯿﺎة اﻻﺟﺘﻤﺎﻋﯿﺔ ،واﻟﺴﯿﺎﺳﺔ ،واﻻﻗﺘﺼﺎد ،واﻟﺜﻘﺎﻓﺔ ،واﻟﺘﻌﻠﯿﻢ ،واﻟﺪﻓﺎع وﻛﺎن
ﺣﺎرس اﻟﺴﻼم واﻻﺳﺘﻘﺮار ﻓﻲ أوﻗﺎت اﻷزﻣﺎت ﻓﻲ اﻟﻤﺠﺘﻤﻊ.
6ﻻ ﯾﺠﺐ أن ﯾﻜﻮن اﻟﻌﺎﻟﻢ اﻟﻤﺜﺎﻟﻲ اﻟﺬي ﯾﻤﻜﻦ أن ﻧﻌﯿﺸﮫ ﻓﻲ ﺳﻼم ﻣﺠﺮد ﻛﻼم ﺑﻞ ﯾﺠﺐ ﺑﻨﺎء اﻟﻤﻤﺎرﺳﺎت اﻻﺟﺘﻤﺎﻋﯿﺔ ﺣﺘﻰ ﯾﺘﻤﻜﻦ ﻛﻞ
ﺷﺨﺺ ﻋﻠﻰ وﺟﮫ اﻷرض ﻣﻦ اﻟﻌﯿﺶ ﻓﻲ ﺳﻼم و رﺧﺎء ﯾﺴﺘﺤﻘﻮﻧﮫ .ﻓﻲ ھﺬا اﻟﺼﺪد ﯾﺠﺐ اﻻﺳﺘﻔﺎدة ﻣﻦ ﺗﺠﺮﺑﺔ ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ و ھﻲ ﻣﺼﺪر
ﺣﻲ ﻓﻲ ﺗﺎرﯾﺨﻨﺎ.
7ﻻ ﺗﺰال ﻣﻨﻈﻤﺔ اﻵﺧﯿﺔ اﻟﺘﻲ ﻛﺎﻧﺖ ﺣﺠﺮ اﻷﺳﺎس ﻟﻮﺟﻮدﻧﺎ اﻟﺒﺸﺮﯾﺔ و اﻻﺟﺘﻤﺎﻋﯿﺔ ﻣﻨﺬ اﻟﺴﻼﺟﻘﺔ ھﻲ اﻟﻀﻤﺎن ﻟﻮﺣﺪة و ﺗﻀﺎﻣﻦ و أﺧﻮة
أﻣﺘﻨﺎ اﻟﯿﻮم و إن ﻛﺎن ذﻟﻚ ﺑﺸﻜﻞ ﻏﯿﺮ ﻣﺮﺋﻲ ﻣﻊ ﺗﻘﺎﻟﯿﺪ ﺳﺎري ﺗﻤﺘﺪ ﻟﻘﺮون .ﻓﻲ ھﺬا اﻟﺼﺪد ﺗﻠﻌﺐ ﻣﻨﻈﻤﺘﻨﺎ اﻵﺧﯿﺔ دورا ﻣﮭﻤﺎ ﻟﻠﻐﺎﯾﺔ ﻓﻲ ﺗﻘﻠﯿﻞ
آﺛﺎر اﻟﻮﺑﺎء اﻟﻌﺎﻟﻤﻲ و اﻟﺬي ﯾﻮﺻﻒ ﺑﺄﻧﮫ أﻛﺒﺮ أزﻣﺔ ﺻﺤﯿﺔ ﻓﻲ اﻟﻘﺮن اﻟﻤﺎﺿﻲ ،و أﯾﻀﺎ ﺗﻠﻌﺐ دورا ﻣﮭﻤﺎ ﻓﻲ إدارة أﻣﺘﻨﺎ ﺑﺄﻛﺜﺮ ﻧﺠﺎح ﻟﮭﺬه
اﻟﻔﺘﺮة اﻟﻤﻀﻄﺮﺑﺔ ﻣﻘﺎرﻧﺔ ﺑﺎﻟﻤﺠﺘﻤﻌﺎت اﻟﻐﺮﺑﯿﺔ .ﺳﯿﻜﻮن ﻣﻦ اﻟﻤﻔﯿﺪ ﻟﻠﻐﺎﯾﺔ اﻻﺳﺘﻔﺎدة ﻣﻦ اﻟﻔﺮص اﻟﻘﻮﯾﺔ ﻟﻠﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻓﻲ اﻷزﻣﺎت اﻟﺘﻲ ﻗﺪ
ﺗﻨﺸﺄ.
8ﻣﻦ اﻟﻤﮭﻢ ﻟﻠﻐﺎﯾﺔ أن ﻧﻌﺘﺒﺮ اﻵﺧﯿﺔ اﻟﺘﻲ ﺗﺤﻤﻞ آﺛﺎر اﻟﺤﻀﺎرات اﻟﻌﺪﯾﺪة إرﺛﺎ ﻟﻺﻧﺴﺎﻧﯿﺔ .ﻓﻲ ھﺬا اﻟﺼﺪد ﯾﺠﺐ أن ﻻ ﯾُﻨﺴﻰ أن اﻵﺧﯿﺔ
ﺗﺤﺘﻮي ﻋﻠﻰ ﻣﺒﺎدئ اﻟﻌﯿﺶ و اﻟﻌﻤﻞ اﻟﺘﻲ ﺗﺤﺘﺎﺟﮭﺎ اﻟﺒﺸﺮﯾﺔ اﻟﯿﻮم ﻛﻤﺎ اﺣﺘﺎﺟﺘﮭﺎ ﻓﻲ اﻟﻤﺎﺿﻲ.
9ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻧﻈﺎم ﯾﻮﻓﺮ ﻣﻨﻔﻌﺔ اﺟﺘﻤﺎﻋﯿﺔ و ﯾﮭﺪف إﻟﻰ اﻟﻮﺣﺪة و اﻟﺘﻤﺎﺳﻚ ﻛﻤﺆﺳﺴﺔ .ﻓﻲ ﻋﺎﻟﻢ اﻟﯿﻮم ﺣﯿﺚ ﺗﻄﻮرت اﻟﻔﺮدﯾﺔ إﻟﻰ اﻏﺘﺮاب
ھﻨﺎك ﺣﺎﺟﺔ إﻟﻰ اﻗﺘﺮاح ﯾﻤﻜﻦ أن ﯾﻤﻨﺢ اﻟﻨﺎس راﺣﺔ اﻟﺒﺎل و اﻟﺜﻘﺔ .ﯾﺠﺐ اﺳﺘﻜﺸﺎف ﺟﺬور ھﺬا اﻻﻗﺘﺮاح ﻓﻲ ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ.
10ﻣﺜﻞ اﻵﺧﯿﺔ ﯾﺠﺐ أن ﯾﻜﻮن ﻣﺒﺪأ اﻹﻧﺴﺎﻧﯿﺔ ھﻮ اﻟﻌﻤﻞ واﻹﻧﺘﺎج واﻻﺑﺘﻜﺎر وﺗﻠﺒﯿﺔ اﺣﺘﯿﺎﺟﺎت اﻟﻨﺎس ﻣﻦ ﺧﻼل اﻟﺘﻌﺎﻣﻞ ﻣﻊ اﻷﺷﯿﺎء ﺑﺸﻌﻮر
ﻣﻦ اﻟﺜﻘﺔ واﻟﺤﻜﻤﺔ ﻣﻦ أﺟﻞ إﻋﺎدة اﻟﻨﻈﺎم إﻟﻰ اﻟﻌﺎﻟﻢ.
11ﯾﺠﺐ أن ﻻ ﯾُﻨﺴﻰ أن ﻣﺒﺎدئ اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﯾﻤﻜﻦ اﺳﺘﺨﺪاﻣﮭﺎ ﻹﺿﻔﺎء اﻟﻄﺎﺑﻊ اﻹﻧﺴﺎﻧﻲ ﻋﻠﻰ اﻟﻨﻈﻢ اﻻﺟﺘﻤﺎﻋﯿﺔ و اﻟﺴﯿﺎﺳﯿﺔ و
اﻻﻗﺘﺼﺎدﯾﺔ.
12ﻻ ﯾﻤﻜﻦ ﺗﺤﻘﯿﻖ اﻟﺘﻨﻤﯿﺔ ﻓﻲ ﻣﺠﺘﻤﻊ ﻻ ﯾﺘﻢ ﻓﯿﮫ ﺿﻤﺎن اﻟﺤﻘﻮق واﻟﺤﺮﯾﺎت اﻷﺳﺎﺳﯿﺔ .إن اﻟﺤﯿﺎة اﻟﺘﻲ ﯾﻌﯿﺶ ﻓﯿﮭﺎ اﻟﻨﺎس واﻟﻤﺠﺘﻤﻊ ﺑﺴﻼم
ﻻ ﯾﻤﻜﻦ أن ﺗُﺒﻨﻰ ﻋﻠﻰ أرض ﻻ ﺗﺠﺘﻤﻊ ﻓﯿﮭﺎ اﻷﺧﻼق واﻟﻘﺎﻧﻮن .ﻓﻲ ھﺬا اﻟﺼﺪد ﯾﺠﺐ أن ﯾﺆﺧﺬ ﻓﻲ اﻻﻋﺘﺒﺎر ھﯿﻜﻞ ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ اﻟﺬي ﯾﺆﻛﺪ
ﻋﻠﻰ اﻷﺧﻼق و اﻟﻘﺎﻧﻮن و اﻟﻤﺒﺎدرة اﻟﻤﺪﻧﯿﺔ.
13ﻣﻊ اﻗﺘﺮاب اﻟﺬﻛﺮى اﻟﻤﺌﻮﯾﺔ ﻟﺠﻤﮭﻮرﯾﺘﻨﺎ ﯾﺠﺐ أن ﻻ ﻧﮭﻤﻞ اﻟﻤﺜﻞ اﻷﻋﻠﻰ ﻟﻼﻗﺘﺼﺎد اﻟﻘﻮي واﻟﻨﻈﺎم اﻟﻘﺎﻧﻮﻧﻲ اﻟﻘﻮي واﻟﻤﺠﺘﻤﻊ اﻟﻤﺪﻧﻲ
اﻟﻘﻮي واﻟﺤﯿﺎة اﻟﺜﻘﺎﻓﯿﺔ اﻟﻘﻮﯾﺔ.
14ﻗﻮاﻋﺪ وأﻧﻈﻤﺔ اﻟﻔﺘﻮة ھﻲ ﻣﺼﺪر إﻟﮭﺎم ﻗﻮي ﻟﺘﺸﻜﯿﻞ وﺗﻨﻈﯿﻢ ﻓﮭﻢ اﻟﻨﺎس واﻟﻤﺠﺘﻤﻊ اﻟﯿﻮم .ﻣﻦ ﻧﺎﺣﯿﺔ أﺧﺮى ﯾﺠﺐ اﻋﺘﺒﺎر ﻣﻤﺎرﺳﺎت
اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻛﺤﻘﺎﺋﻖ ﻣﻔﯿﺪة ﻹﻋﺎدة ﺗﻘﯿﯿﻢ ﻓﮭﻢ اﻟﯿﻮم ﻟﻠﻘﺎﻧﻮن واﻻﻗﺘﺼﺎد واﻟﺴﯿﺎﺳﺔ.
15ﻻ ﯾﻤﻜﻦ إﻧﻜﺎر أن اﻷﻓﻜﺎر ﺣﻮل اﻛﺘﺸﺎف ﻗﯿﻤﺔ اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ اﻟﯿﻮم ﺳﺘﻮﻓﺮ إﻟﮭﺎ ًﻣﺎ ﻛﺒﯿ ًﺮا ﻟﻠﻤﻤﺎرﺳﺎت اﻟﻌﺎﻣﺔ واﻟﻤﺠﺘﻤﻊ اﻟﻤﺪﻧﻲ واﻟﻘﻄﺎع
ﻀﺎ إﻟﻰ اﻟﻤﺴﺘﻘﺒﻞ.
اﻟﺨﺎص .ﻓﻲ ھﺬا اﻟﺼﺪد ھﻨﺎك ﺣﺎﺟﺔ ﻟﺰﯾﺎدة ﻋﺪد اﻟﺪراﺳﺎت اﻟﺘﻲ ﺳﺘﺤﻤﻞ اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻟﯿﺲ ﻓﻘﻂ إﻟﻰ اﻟﺤﺎﺿﺮ وﻟﻜﻦ أﯾ ً
16اﻻﻛﺘﻔﺎء اﻟﺬاﺗﻲ ﻟﻺﻧﺴﺎن واﻟﻤﺠﺘﻤﻊ واﻟﺤﻔﺎظ ﻋﻠﻰ ﻛﺮاﻣﺔ اﻹﻧﺴﺎن وﺣﺮﯾﺘﮫ أﻣﺮان أﺳﺎﺳﯿﺎن ﻻﺳﺘﻘﺮار اﻟﻤﺠﺘﻤﻊ وﺳﻼﻣﮫ .ﻓﻲ ﻣﻮاﺟﮭﺔ
اﻷزﻣﺎت اﻟﻌﺎﻟﻤﯿﺔ .أﺻﺒﺤﺖ ﻓﻀﯿﻠﺔ اﻻﻛﺘﻔﺎء اﻟﺬاﺗﻲ ﻟﻠﻨﺎس واﻟﻤﺠﺘﻤﻊ أﻛﺜﺮ أھﻤﯿﺔ ﻣﻦ أي وﻗﺖ ﻣﻀﻰ .ﯾﺠﺐ أن ﯾﺆﺧﺬ اﻹﻟﮭﺎم ﻣﻦ ﻓﻀﺎﺋﻞ
اﻻﻛﺘﻔﺎء اﻟﺬاﺗﻲ وﯾﺠﺐ أن ﯾﺆﺧﺬ اﻟﻤﺴﺎﻋﺪة ﻣﻦ ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ.
17اﻟﺘﺒﻌﯿﺔ اﻟﺨﺎرﺟﯿﺔ واﺳﺘﻐﻼل اﻹﻧﺴﺎن واﻟﻤﺠﺘﻤﻊ ﻣﻦ ﺧﻼل ﺟﻌﻠﮭﻢ ﯾﻌﺘﻤﺪون ﻋﻠﻰ اﻟﺒﺸﺮ ﯾﻌﻨﻲ ﺗﺪﻣﯿﺮ اﻟﺤﺮﯾﺔ اﻟﺘﻲ ﺗُﻤﻨﺢ ﻟﻺﻧﺴﺎﻧﯿﺔ
ﺑﺎﻋﺘﺒﺎرھﺎ ﻧﻌﻤﺔ و ﯾﺠﺐ اﻟﻨﻈﺮ إﻟﻰ اﻟﻤﺒﺎدئ اﻟﻘﻮﯾﺔ ﻟﻠﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ اﻟﺘﻲ ﺗﺤﻤﻲ ﻛﺮاﻣﺔ اﻹﻧﺴﺎن .ﯾﺠﺐ ﻣﻨﺎﻗﺸﺔ اﻹﻧﺴﺎن ورﻓﺎھﯿﺔ اﻟﻤﺠﺘﻤﻊ ﻣﻌًﺎ
ﺑﺎﻟﺘﻌﺎون ﻣﻊ ﻣﺨﺘﻠﻒ اﻟﻤﺠﺎﻻت.
ﻀﺎ ﻋﻠﻰ ﺗﺮاﻛﻢ ﻋﻠﻤﻲ ﻗﻮي وأدب وﺛﺮاء ﺛﻘﺎﻓﻲ
18ﻻ ﯾﻨﺒﻐﻲ أن ﻧﻨﺴﻰ أن اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻟﯿﺲ ﻓﻘﻂ ﻧﻈﺎ ًﻣﺎ اﻗﺘﺼﺎدﯾًﺎ وﻟﻜﻨﮫ ﯾﺤﺘﻮي أﯾ ً
وإﻧﺠﺎزات ﻓﻜﺮﯾﺔ ﻓﯿﻤﺎ ﯾﺘﻌﻠﻖ ﺑﺎﻟﻨﻈﺎم اﻟﺴﯿﺎﺳﻲ واﻻﺟﺘﻤﺎﻋﻲ و ﻧﻈﺎم ﺗﻌﻠﯿﻢ وﺗﺪرﯾﺐ ﯾﺘﺠﺎوز اﻟﺰﻣﻦ و ﻻ ﯾﻨﺒﻐﻲ اﺧﺘﺰال ھﺬه اﻟﻤﻨﺎطﻖ ﻟﺒﻌﻀﮭﺎ
اﻟﺒﻌﺾ.
19اﻟﺤﯿﺎة ﺑﺪون أدب أو ﺛﻘﺎﻓﺔ أو روﺣﺎﻧﯿﺔ ﺑﻐﺾ اﻟﻨﻈﺮ ﻋﻦ ﻣﺪى رﺑﺤﯿﺘﮭﺎ وﺛﺮاﺋﮭﺎ ﻟﻦ ﺗﺆدي إﻟﻰ ﻧﻈﺎم ﻣﺰدھﺮ وﻓﯿﺮ.
20ﻓﻲ ﻣﺠﺘﻤﻊ ﻻ ﯾﻤﻜﻦ ﻓﯿﮫ ﺗﺤﺴﯿﻦ اﻟﺠﻮدة اﻟﺒﺸﺮﯾﺔ ﺳﺘﻜﻮن ﺟﻤﯿﻊ ﺟﮭﻮد اﻟﺠﻮدة ﻏﯿﺮ ﻣﺘﺴﻘﺔ وﻏﯿﺮ ﻣﺠﺪﯾﺔ.
476
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
”“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik
21ﯾﺠﺐ أن ﺗُﺪرج ﻓﻲ ﻓﻠﺴﻔﺔ ﻧﻈﺎﻣﻨﺎ اﻟﺘﻌﻠﯿﻤﻲ وﻣﻨﺎھﺠﻨﺎ ﻓﻜﺮة أن ﺗﻜﻮن ﻣﺴﺆوﻟﺔ ،ﺣﺮة ،ﻓﺎﺿﻠﺔ ،ﻣﻨﺘﺠﺔ ،ﻗﺎﻧﻌﺔ ،ﺣﺴﺎﺳﺔ ﻟﺜﺮاء
اﻟﻤﺎﺿﻲ ،ﻗﺎدرة ﻋﻠﻰ ﻗﺮاءة اﻟﺤﺎﺿﺮ و ﻗﺎدرة ﻋﻠﻰ ﺑﻨﺎء اﻟﻤﺴﺘﻘﺒﻞ و ﯾﺠﺐ أن ﺗُﺪرج ﺗﺼﻮر اﻟﻨﺎس اﻟﺴﻌﺪاء.
22اﻟﺠﺎﻧﺐ اﻟﺮاﺋﺪ ﻓﻲ اﻟﺘﺮﺑﯿﺔ واﻷﺧﻼق ﻓﻲ اﻟﻤﺠﺘﻤﻊ ھﻮ ﻧﻤﻮذج ﻟﻺﻧﺴﺎن ﯾﺠﺐ ﻗﺒﻮﻟﮫ واﺳﺘﯿﻌﺎﺑﮫ ﻓﻲ ذﻟﻚ اﻟﻤﺠﺘﻤﻊ .ﻋﻨﺪ اﻹﺟﺎﺑﺔ ﻋﻠﻰ ﺳﺆال
"أي ﻧﻮع ﻣﻦ اﻷﺷﺨﺎص ﯾﺠﺐ أن ﯾُﺮﺑﻰ؟" ﯾﺠﺐ أن ﯾﺴﺘﻔﯿﺪ اﻟﺘﻌﻠﯿﻢ ﻣﻦ ﺗﺮاث اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ اﻟﻐﻨﯿﺔ.
ﻀﺎ ﺟﻌﻠﮭﻢ ﯾﻔﻜﺮون ﻓﻲ ﻣﻌﻨﻰ اﻟﺤﯿﺎة.
23ﻻ ﯾﻨﺒﻐﻲ ﻣﻨﺢ اﻟﺸﺒﺎب ﻣﮭﻨﺔ ﻓﺤﺴﺐ ﺑﻞ ﯾﻨﺒﻐﻲ أﯾ ً
24ﯾﺠﺐ ﻣﻨﺎﻗﺸﺔ ﻗﯿﻤﺔ ﻣﻤﺎرﺳﺎت اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻓﻲ ﻋﺼﺮﻧﺎ .وﯾﺠﺐ ﺗﺤﺪﯾﺚ اﻟﻤﻤﺎرﺳﺎت اﻟﺘﻲ ﯾُﻨﻈﺮ إﻟﯿﮭﺎ ﻋﻠﻰ أﻧﮭﺎ ﻗﯿّﻤﺔ و ﯾﺠﺐ ﻣﺘﺎﺑﻌﺘﮭﺎ
ﻛﻤﺎ ﯾﺠﺐ اﺳﺘﻜﺸﺎف إﻣﻜﺎﻧﯿﺎت ﻧﻤﺬﺟﺔ اﻟﻨﻈﻢ اﻟﺒﯿﺌﯿﺔ اﻟﺘﻲ ﺗﻢ ﺑﻨﺎؤھﺎ ﻓﻲ اﻟﻤﺎﺿﻲ ﻓﻲ اﻟﻮﻗﺖ اﻟﺤﺎﺿﺮ .ﯾﺠﺐ ﻋﻠﻰ اﻟﻤﺆﺳﺴﺎت واﻟﻤﻨﻈﻤﺎت
اﻟﻌﺎﻣﺔ ﺗﻀﻤﯿﻦ اﻟﻤﺸﺎرﯾﻊ اﻟﺘﻲ ﯾﻤﻜﻦ أن ﺗﻜﺘﺸﻒ اﻟﻘﯿﻤﺔ اﻟﻌﻤﻠﯿﺔ ﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻓﻲ ﻣﺨﺘﻠﻒ اﻟﻤﺠﺎﻻت.
25ﯾﺠﺐ ﺗﻌﺰﯾﺰ اﻹﻋﻼن واﻟﺘﺮوﯾﺞ واﻟﺘﺸﺠﯿﻊ ﻋﻠﻰ ﻣﺸﺎرﯾﻊ اﻟﻤﺴﺆوﻟﯿﺔ اﻻﺟﺘﻤﺎﻋﯿﺔ اﻟﻤﺴﺘﻮﺣﺎة ﻣﻦ اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ وﯾﺠﺐ ﺗﻘﺪﯾﻢ اﻟﺪﻋﻢ ﻟﮭﺬه
اﻟﻤﺸﺎرﯾﻊ.
26ﻓﯿﻤﺎ ﯾﺘﻌﻠﻖ ﺑﻤﻮﺿﻮع آﺧﯿﺎت اﻷﻧﺎﺿﻮل )ﺑﺎﺟﯿﺎن اﻟﺮوم( واﻟﺬي وﺟﺪ أﻧﮫ ﻧﻘﺺ ﻓﻲ ﺗﺎرﯾﺦ ﻣﻨﻈﻤﺔ اﻵﺧﯿﺔ ﺗﺮﻛﯿﺎ .ﺗﺴﻤﯿﺔ ﺟﺎﻣﻌﺔ وﻣﺮاﻛﺰ
أﺑﺤﺎث اﻟﻤﺮأة واﻷﺳﺮة داﺧﻞ اﻟﺠﺎﻣﻌﺎت ﺑﺎﺳﻢ “ﻓﺎطﻤﺔ ﺑﺎﺟﻲ " "،آﻧﺎ ﺣﺎﺗﻮن "وﺷﻘﯿﻘﺎت ﺑﺎرزات أﺧﺮى ﻣﻦ ﺑﺎﺟﯿﺎن اﻟﺮوم ﺳﺘﺨﻠﻖ اﻟﻮﻋﻲ
اﻟﻤﺘﻮﻗﻊ ﻟـﺒﺎﺟﯿﺎن اﻟﺮوم.
27ﯾﺠﺐ أن ﯾُﻔ ّﻜﺮ ﻓﻲ إﻧﺸﺎء "ﺟﺎﻣﻌﺔ اﻵﺧﯿﯿﻦ " اﻟﺘﻲ ﺳﯿﺘﻢ ﻓﯿﮭﺎ ﺗﺨﻄﯿﻂ وﺗﻨﻔﯿﺬ اﻟﻮظﺎﺋﻒ اﻟﻤﻌﺒﺮ ﻋﻨﮭﺎ ﻓﻲ إﻋﻼﻧﻨﺎ اﻟﻨﮭﺎﺋﻲ ﻋﻠﻰ ﻣﺤﻮر
ﻣﺒﺎدئ اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ أﻧﮫ ﻗﺪ ﺗﻢ ﺗﺄﺳﯿﺴﮭﺎ ﻓﻲ أﻧﻘﺮة ،ﻋﺎﺻﻤﺘﻨﺎ .ﺣﯿﺚ ﻟﻌﺒﺖ ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ دو ًرا ﻣﮭ ًﻤﺎ ﻓﻲ ﺗﺎرﯾﺨﮭﺎ ﻛﻤﺆﺳﺲ وﺣﺎم.
28ﻣﻦ اﻟﻀﺮوري أن ﺗﻘﻮم اﻟﻤﺆﺳﺴﺎت واﻟﻤﻨﻈﻤﺎت اﻟﻌﺎﻣﺔ ﺑﺈﻋﺪاد ﺳﯿﺎﺳﺎت واﺗﺨﺎذ ﺧﻄﻮات ﻋﻤﻠﯿﺔ ﻟﻠﺘﻌﺮف ﻋﻠﻰ اﻵﺧﯿﯿﻦ و اﻵﺧﯿﺎت
ﺑﺎﻹﺿﺎﻓﺔ إﻟﻰ اﻵﺧﻲ إﯾﻔﺮان و اﻟﺒﺎرزﯾﻦ ﺑﺄﺳﻤﺎﺋﮭﻢ وھﻮﯾﺎﺗﮭﻢ اﻟﺘﺎرﯾﺨﯿﺔ ﻓﻲ اﻟﻤﺪن اﻷﺧﺮى.
29ﺳﯿﻜﻮن ﻣﻦ اﻟﻤﮭﻢ ﻟﻠﻐﺎﯾﺔ ﻣﻌﺮﻓﺔ ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ واﻟﺘﻌﺮف ﻋﻠﯿﮫ ﻋﻦ ﻛﺜﺐ ﻓﻲ إطﺎر اﻟﺘﻌﻠﯿﻢ اﻟﻤﺆﺳﺴﻲ واﻟﻤﮭﻨﻲ واﺗﺨﺎذ ﺧﻄﻮات ﻟﺘﺤﺪﯾﺚ
اﻟﺠﻮاﻧﺐ اﻟﺘﻌﻠﯿﻤﯿﺔ ﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ اﻟﯿﻮم وﻧﻘﻠﮫ إﻟﻰ ﻧﻈﺎﻣﻨﺎ اﻟﺘﻌﻠﯿﻤﻲ.
30إﻧﺸﺎء ﺻﻨﺪوق ﻟﮫ ﺑﺒﻨﯿﺔ ﺗﺤﺘﯿﺔ ﻗﺎﻧﻮﻧﯿﺔ داﺧﻞ ﻣﺆﺳﺴﺎت ﻛﺒﯿﺮة ﻣﺴﺘﻮﺣﻰ ﻣﻦ اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﯾﻤﻜﻨﮫ ﺣﻞ اﻻﺣﺘﯿﺎﺟﺎت ﻗﺼﯿﺮة اﻷﺟﻞ
وﺻﻐﯿﺮة اﻟﺤﺠﻢ ﻟﻠﻤﺸﺎرﻛﯿﻦ .ﯾﻤﻜﻦ أن ﯾﺤﻞ ﻣﺸﺎﻛﻞ اﻟﻤﺆﺳﺴﺎت اﻻﻗﺘﺼﺎدﯾﺔ .ﯾﻨﺒﻐﻲ اﻟﻨﻈﺮ ﻓﻲ ھﺬا اﻻﺣﺘﻤﺎل.
31ﺗﺨﻄﯿﻂ اﻟﺪراﺳﺎت اﻷﻛﺎدﯾﻤﯿﺔ اﻟﻤﻮﺟﮭﺔ ﻧﺤﻮ اﻟﻨﺘﺎﺋﺞ ﺣﻮل ﺗﺤﻮﯾﻞ اﻷﻣﻮال اﻟﻤﺘﻮﺳﻄﺔ اﻟﻤﺴﺘﺨﺪﻣﺔ ﻓﻲ ﻣﻨﻈﻤﺔ اﻵﺧﯿﺔ إﻟﻰ اﻟﻮﻗﺖ
اﻟﺤﺎﺿﺮ واﺳﺘﺨﺪام اﻟﻨﻤﻮذج اﻟﺬي ﺳﯿﺘﻢ طﺮﺣﮫ ﻓﻲ اﻟﻤﻨﺎطﻖ اﻟﺼﻨﺎﻋﯿﺔ اﻟﻤﻨﻈﻤﺔ وﻣﻦ ﺛﻢ ﺗﻌﻤﯿﻢ اﻟﺪراﺳﺎت ﻣﻦ ﺧﻼل إﺟﺮاء اﻟﺘﺤﻠﯿﻼت .ﻋﻠﻰ
ﻣﺜﺎل اﻟﺘﻄﺒﯿﻖ ﻟﻠﺘﻨﻔﯿﺬ ﯾﺠﺐ ﻣﺮاﻋﺎة ﻗﯿﻢ اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﺣﺘﻰ اﻟﻮﻗﺖ اﻟﺤﺎﺿﺮ.
32ﯾﺠﺐ إﻋﺪاد اﻟﻤﺸﺎرﯾﻊ اﻷﻛﺎدﯾﻤﯿﺔ اﻟﺘﻲ ﺳﺘﻀﻊ ﻗﯿﻢ " اﻵﺧﯿﺔ" ﻓﻲ اﻹطﺎر اﻻﻗﺘﺼﺎدي وﯾﺠﺐ أن ﯾﺆﺧﺬ ﻓﻲ اﻻﻋﺘﺒﺎر اﻹﺑﻼغ ﻋﻦ ﻛﯿﻔﯿﺔ
ﺗﻨﻔﯿﺬ ھﺬه اﻟﻤﺸﺎرﯾﻊ ﻓﻲ اﻟﻈﺮوف اﻻﻗﺘﺼﺎدﯾﺔ اﻟﺤﺎﻟﯿﺔ.
33أوﻟﻮﯾﺔ اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ھﻲ اﻟﺒﺤﺚ ﻋﻦ ﺧﻄﻮط أﻋﻤﺎل ﺟﺪﯾﺪة ﻟﻸﺟﯿﺎل اﻟﺠﺪﯾﺪة و ﺗﻮﺟﯿﮫ اﻟﺸﺒﺎب و ﺗﺪرﯾﺒﮭﻢ ﻋﻠﻰ ﺧﻄﻮط أﻋﻤﺎل ﺟﺪﯾﺪة
وﻣﻨﺎﻗﺸﺔ و وﺿﻊ اﻟﻤﻌﺎﯾﯿﺮ ﺑﻤﺎ ﻓﻲ ذﻟﻚ اﻟﻤﻌﺎﯾﯿﺮ واﻟﻤﺒﺎدئ اﻷﺧﻼﻗﯿﺔ .ﻓﻲ ھﺬا اﻟﺼﺪد ﺗﻘﺪم اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻗﺪ ًرا ھﺎﺋﻼً ﻣﻦ اﻟﺜﺮاء ﻟﻺﻟﮭﺎم ﻓﯿﻤﺎ
ﯾﺘﻌﻠﻖ ﺑﺤﻞ اﻟﺒﻄﺎﻟﺔ وھﻲ واﺣﺪة ﻣﻦ أﻛﺒﺮ ﻣﺸﺎﻛﻞ اﻟﻤﺠﺘﻤﻌﺎت.
34ﻣﺸﻜﻠﺔ اﻷﻛﺒﺮ ﻓﻲ ﺑﻼدﻧﺎ ھﻲ أن ﻋﻤﻠﯿﺎت اﻟﺘﻔﺘﯿﺶ ﻏﯿﺮ ﻛﺎﻓﯿﺔ واﻟﻌﻘﻮﺑﺎت ﻟﯿﺴﺖ ﻗﻮﯾﺔ .ﯾﺠﺐ ﺗﻘﺪﯾﻢ ﻣﻌﻠﻮﻣﺎت ﺣﻮل ﻗﻀﺎﯾﺎ ﻣﺜﻞ اﻟﺘﺨﺰﯾﻦ
واﻟﻐﺶ )زﯾﺎدة اﻟﻤﺒﯿﻌﺎت ﻋﻦ طﺮﯾﻖ إﺛﺎرة اﻟﺠﻤﮭﻮر ﻣﻦ ﺧﻼل اﻟﺘﺤﺮﯾﻒ واﻟﺘﻮﺟﯿﮫ اﻟﺨﺎطﺊ( ،واﻟﺘﺴﻌﯿﺮ اﻟﺒﺎھﻆ ،و ﺗﮭﺮﯾﺐ اﻟﻀﺮاﺋﺐ اﻟﺘﻲ
ﺗﺤﺪث ﺑﺸﻜﻞ ﺧﺎص ﻓﻲ أوﻗﺎت اﻷزﻣﺎت اﻻﻗﺘﺼﺎدﯾﺔ.
35ﯾﺠﺐ اﻟﻨﻈﺮ ﻓﻲ ﻓﺮض ﻋﻘﻮﺑﺎت ﺻﺎرﻣﺔ ﻋﻠﻰ اﻹﺟﺮاءات اﻟﺘﻲ ﺗﻌﻄﻞ اﻟﺼﺤﺔ اﻟﻌﺎﻣﺔ وﺗﺨﻠﻖ اﻧﻌﺪام اﻷﻣﻦ واﻻﺿﻄﺮاب ﺑﯿﻦ اﻟﺠﻤﮭﻮر
واﻻﻧﺨﺮاط ﻓﻲ إﻧﺘﺎج ﻣﺨﺎﻟﻒ ﻟﻠﻘﻮاﻧﯿﻦ واﻟﻠﻮاﺋﺢ واﺳﺘﯿﺮاد وﺑﯿﻊ وﺗﻮزﯾﻊ اﻟﻤﻨﺘﺠﺎت اﻟﻤﻌﯿﺒﺔ واﻟﻤﻀﺮة إﻟﻰ اﻟﺼﺤﺔ.
36ﻣﻦ اﻟﻤﮭﻢ اﺗﺒﺎع ﻣﻤﺎرﺳﺎت اﻟﺘﻜﺘﻞ ﻟﻠﺠﯿﻞ اﻟﺠﺪﯾﺪ ﻓﻲ ﺑﻠﺪﻧﺎ ﻋﻦ ﻛﺜﺐ ودﻋﻢ وﺗﻌﺰﯾﺰ اﻟﻤﻤﺎرﺳﺎت اﻟﺘﻲ ﺗﻌﻄﻲ ﻧﺘﺎﺋﺞ إﯾﺠﺎﺑﯿﺔ وإﻋﻄﺎء أھﻤﯿﺔ
أﻛﺒﺮ ﻟﺘﺴﻮﯾﻖ اﻟﻤﻌﺮﻓﺔ ﻣﻦ ﺧﻼل زﯾﺎدة اﻟﺘﻌﺎون ﺑﯿﻦ اﻟﺠﺎﻣﻌﺔ واﻟﺼﻨﺎﻋﺔ.
37ﯾﺠﺐ إﻧﺸﺎء ﻣﻜﺘﺐ دﻋﻢ اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻣﺒﺘﻜﺮ ورﯾﺎدي وﺗﺸﺎرﻛﻲ.
38ﻣﺰاﯾﺎ ﺗﻘﻨﯿﺔ ﺑﻠﻮﻛﺘﺸﯿﻦ ﻣﺜﻞ ﺗﻮﻓﯿﺮ ﺗﻜﺎﻟﯿﻒ اﻟﻤﻌﺎﻟﺠﺎت واﻟﻮﻗﺖ ،ﻛﻮﻧﮭﺎ آﻣﻨﺔ وﺷﻔﺎﻓﺔ ،ﯾﻤﻜﻦ أن ﺗﺴﮭﻞ اﻟﻮﺻﻮل إﻟﻰ اﻟﺘﻤﻮﯾﻞ واﻟﺨﺪﻣﺎت
واﻟﻤﻨﺘﺠﺎت ﻟﻠﻤﺆﺳﺴﺎت اﻟﺼﻐﯿﺮة واﻟﻤﺘﻮﺳﻄﺔ اﻟﺤﺠﻢ )ش ص م( وﺑﺎﻟﺘﺎﻟﻲ ﯾﻤﻜﻦ زﯾﺎدة اﻹﻧﺘﺎﺟﯿﺘﮭﺎ .ﯾﻨﺒﻐﻲ اﻟﻨﻈﺮ ﻓﻲ اﻻﺳﺘﻔﺎدة ﻣﻦ ھﺬه
اﻟﻔﺮص.
39اﻟﺴﻮق ﻣﻦ وﺳﺎﺋﻞ ﺗﺤﻘﯿﻖ اﻟﻌﺪاﻟﺔ ﻓﻲ اﻟﻤﺠﺘﻤﻊ .إن ﻣﺴﺆوﻟﯿﺔ إﯾﺠﺎد ﺗﻮازن ﻟﻠﺴﻮق ﻻ ﺗﻘﻊ ﻋﻠﻰ ﻋﺎﺗﻖ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ واﻟﻤﻌﺎرﺿﺔ ﻓﻘﻂ .ﻣﻦ
أﺟﻞ أن ﯾﺠﺪ اﻟﺴﻮق ﺗﻮازﻧﮫ وﯾﻀﻤﻦ اﻟﺴﻼم اﻻﺟﺘﻤﺎﻋﻲ واﻟﻌﺪاﻟﺔ ﯾﺠﺐ ﻋﻠﻰ اﻟﻤﻨﺘﺠﯿﻦ وﻛﻞ اﻟﻤﺴﺘﮭﻠﻜﯿﻦ ﻓﻲ اﻟﺘﺠﺎرة واﻟﺘﻮزﯾﻊ أن ﯾﻔﻜﺮوا
وأن ﯾﺆدوا دورھﻢ ﻣﺜﻞ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ واﻟﻤﻌﺎرﺿﺔ.
40اﻟﺪاﻓﻊ اﻷﻗﺼﻰ ﻟﻠﺮﺑﺢ واﻷﻧﺎﻧﯿﺔ واﻟﻤﺼﻠﺤﺔ اﻟﺬاﺗﯿﺔ ﺗﻈﻠﻢ ﻣﺴﺘﻘﺒﻞ اﻟﻤﺠﺘﻤﻊ اﻟﻤﻮﺟﻮد ﻓﻲ ﻧﻔﺲ اﻟﻘﺎرب .وﻓﻲ ھﺬا اﻟﺼﺪد ﻓﺈن اﻟﻌﺪاﻟﺔ
اﻻﺟﺘﻤﺎﻋﯿﺔ واﻟﺘﻮزﯾﻊ اﻟﻌﺎدل واﻟﻌﻤﻞ ﻋﻠﻰ أﺳﺎس اﻟﺠﺪارة واﻟﺴﻌﻲ وراء اﻟﻘﻨﺎﻋﺔ ﻻ ﻏﻨﻰ ﻋﻨﮭﺎ ﻟﺴﻼم اﻟﻤﺠﺘﻤﻊ ورﻓﺎھﮫ.
477
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
”“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik
41ﻣﺴﺘﻮﺣﺎة ﻣﻦ ﻛﻠﻤﺎت ﻧﻮر اﻟﺪﯾﻦ ﺗﻮﺑﺸﻮ " ،ﻣﺆﺳﺴﻮ ﺗﺮﻛﯿﺎ اﻟﻐﺪ ﺳﯿﻜﻮﻧﻮن ﻋﻤﺎل اﻟﻤﻨﺎﺟﻢ ﻓﻲ اﻟﺠﺒﮭﺔ اﻟﺮوﺣﯿﺔ ،اﻟﺬﯾﻦ ﺳﯿﺘﺨﻠﻮن ﻋﻦ
ﻣﺘﻌﺔ اﻟﻌﯿﺶ ﻣﻦ أﺟﻞ ﺣﺐ اﻟﺤﯿﺎة اﻟﻤﺴﺘﺪاﻣﺔ و ھﻢ ﺻﺒﻮرون وﺣﺎزﻣﻮن وﻟﻜﻦ ﻣﺘﻮاﺿﻌﻮن وﻏﯿﺮ ﻣﺘﻔﺎﺧﺮون .إن اﻟﻌﻤﻞ اﻷول واﻷﻛﺜﺮ
أھﻤﯿﺔ ﻟﻌﺎﻣﻞ اﻟﺮوح ھﺬا ھﻮ ﺗﺮﺑﯿﺔ اﻟﺒﺸﺮ .و ﻟﻦ ﯾﺘﻮﻗﻊ ھﺆﻻء اﻟﺸﺒﺎب ذوو اﻟﺘﻔﻜﯿﺮ اﻟﺨﺪﻣﻲ اﻟﺬﯾﻦ ﺗﺪور ﻣﮭﺎراﺗﮭﻢ ﻓﻲ اﻟﺘﻀﺤﯿﺔ ﻣﻜﺎﻓﺂت
ﺧﺪﻣﺎﺗﮭﻢ ﻣﻦ اﻷﺷﺨﺎص اﻟﺬﯾﻦ ﯾﺨﺪﻣﻮﻧﮭﻢ وﻟﻜﻨﮭﻢ ﺳﯿﺴﺘﻤﻌﻮن إﻟﻰ أﺻﺪاء ﺻﻮت أﻋﻤﺎﻟﮭﻢ اﻟﺘﻲ ﻗﺪﻣﻮا إﻟﻰ اﻷﺑﺪ ﻣﻦ اﻷﺑﺪ .ﻓﻲ ﻣﺠﺘﻤﻌﻨﺎ ﺣﯿﺚ
ﻟﻢ ﯾﻌﺪ ﯾﻮﺟﺪ أوﻟﺌﻚ اﻟﺬﯾﻦ ﯾﻘﺒﻠﻮن اﻟﺘﻀﺤﯿﺎت ﻣﻦ أﺟﻞ اﻟﻮطﻦ واﻟﻤﺠﺘﻤﻊ ﺳﯿﻮﺣﺪ ﻣﺆﺳﺴﻮ ﺗﺮﻛﯿﺎ اﻟﻐﺪ اﻟﻨﺎس ﻣﻦ ﻣﺨﺘﻠﻒ اﻟﻮﺟﻮه ﻓﻲ
ﺷﺨﺼﯿﺎﺗﮭﻢ .ﻓﻲ ﻧﻔﻮﺳﮭﻢ ﺳﯿﺘﺤﺪ ﯾﻮﻧﺲ ﻣﻊ ﯾﺎﻓﻮز .ﺳﯿﺘﻮاﺻﻞ ﺳﻨﺎن ﻣﻊ ﻋﺎﻛﻒ ،أﺑﻮ ﺣﻨﯿﻔﺔ ﺳﯿﮭﻨﺊ ﺣﺴﯿﻦ ﻋﻮﻧﻲ .وﺗﺮﻛﯿﺔ اﻟﻐﺪ اﻟﺘﻲ ھﻲ ﻣﻦ
ﺻﻨﻌﮭﻢ ﺳﺘﺒﻨﻰ ﻋﻠﻰ ھﺬه اﻷﺳﺲ :دم ﯾﻐﻠﻲ ﻣﻦ ﺗﺮاب اﻷﻧﺎﺿﻮل ،ﺳﻌﻲ ﻟﻠﻤﺠﺘﻤﻊ ،أﻟﻒ ﺳﻨﺔ ﻣﻦ اﻟﺘﺎرﯾﺦ ،دوﻟﺔ ذات ﺳﻠﻄﺔ و روح ﻣﻘﺘﻨﻌﺔ
ﺑﺄﻧﮭﺎ أﺑﺪﯾﺔ ،" .ﯾﺠﺐ أن ﻧﺪرك اﻟﻤﺜﻞ اﻷﻋﻠﻰ ﻟﻠﺸﺒﺎب اﻟﺬي ﯾﺴﻤﻮ ﻋﻠﻰ اﻟﺬات وﯾﺮﻋﻰ ﻋﻠﻰ اﻟﻤﺠﺘﻤﻊ واﻷﻣﺔ وﯾﮭﺪف إﻟﻰ اﻷﺑﺪ.
ﻧﻌﻠﻦ ذﻟﻚ ﺑﺎﺣﺘﺮام إﻟﻰ اﻟﺠﻤﮭﻮر.
478
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
阿赫莱克理事会
团结每天都在重建
21 世 纪 的 勇 气 , 阿 赫 莱 克 和 灵 性
“尊 重 的 阿 希 ·塞 拉 菲 丁 的 圣 记 忆 ”
结论宣言
安卡拉,2022 年 12 月 2 日至 4 日
阿赫莱克 索拉西,
阿赫莱克委员会在安卡拉举行,主题为“团结每天都在重建,以 21 世纪的勇气、阿赫莱克秩序和
灵性为主题”,献给 阿希·塞拉菲丁的珍贵记忆。
该理事会是与安卡拉社会科学大学、保护国学校基金会、奥斯蒂姆组织的工业区、奥斯蒂姆技术
大学 阿赫埃夫兰安纳托利亚人 创业研究中心和凭借其 44 年的经验,开展了在思想、文化、艺术
和文学领域开展有价值活动的土耳其作家联盟 (TYB) 合作组织的。
理事会成功举办了 7 届会议,专门纪念 阿希·塞拉菲丁。 会议的标题如下;
1)从富图哇到阿赫,从阿赫到文明
2) 阿赫实践的过去和现在
3)阿赫莱克视角下的21世纪经济生活观
4)阿赫莱克视角下的人生观
5)阿赫莱克视角下的制度结构
6) 阿赫莱克启发的私营部门良好实践示例
7) 在公众中阿赫莱克启发的良好实践示例
作为专业机构的富图哇组织对安纳托利亚塞尔柱国家期间在安纳托利亚建立 阿赫莱克主义产生了
重大影响。 为伊斯兰教在安纳托利亚、巴尔干半岛和北非的传播发挥了主导作用的富图哇组织被
派往安纳托利亚进行指导活动的学者、法官和神秘主义者,在他们定居的地方奠定了阿克教的基
础。
除了作为一个专业组织,阿赫莱克主义不仅为安纳托利亚的伊斯兰化做出了巨大贡献,而且自成
立以来对其重建和繁荣做出了巨大贡献。 受 富图哇组织启发的 阿赫 组织构成了安纳托利亚贸易
和工业的基础,并为我们的企业家和当今的商业世界留下了深刻的痕迹。
自 20 世纪初以来,主导当今商业世界的市场资本主义引发的重大危机挑战了人类以进步和经济发
展的名义对善良、美丽、平衡和团结的理解; 不受控制的移民、战争和疾病对人类的和平与福祉
产生负面影响。人类为了共同维持和谐的生活,必须重新拥抱希望,才能避免死胡同,让地球焕
发新生。
考虑到所有这些问题,为了找到解决当今世界人道主义、经济、政治、金融、道德和文化危机和
问题的办法,重要的是要恢复 阿赫社区敏感构建的生活领域,并重新理解我们自己、我们的家和
我们的工作基于团结的信念。出于这个原因,我们认为仔细检查阿赫主义的普遍标准是令人大开
眼界。
我们阿赫委员会的主要目的是“团结每天都在重建,以 21 世纪的勇气、阿赫莱克秩序和灵性为主
题”,旨在探索和讨论应用经济生产、分配、消费、团结与合作模式固有的可能性在 阿赫 组织中
到 21 世纪的工作生活。理事会从广泛的角度对 阿赫主义现象的预测在工业、生产、创业、金融、
479
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
合作社、公民社会和社会政策等许多领域进行了讨论。
在 阿赫莱克会议结束时,出现了以下声明。
1) 我们生活的世界被痛苦的全球性问题所包围,这些问题威胁着人类的本性、社会的和平以及围
绕着所有生物和非生物的自然的和谐与节奏。
2) 我们的世界需要基于道德的善举。
3)根据时代的精神和要求,努力恢复我们自己传统的丰富性,既应被视为建议,也应被视为解决
当前问题的办法。
4) 我们从头脑中抹去了我们文明的概念和实践。但是阿赫莱克改了名字从欧洲来的时候, 我们四
只手紧紧地拥抱在一起。 我们应有一种可以自己发现自己价值和知识的意识。
5)在我国历史上,阿赫莱克制度在社会生活、政治、经济、文化、教育、国防等方面发挥了重要
作用,是危难时刻社会和平稳定的卫士。
6) 和平宜居世界的理想不应只是空谈,应建立社会实践,使地球上的每个人都能过上应有的和平
与繁荣的生活。 在这方面,我们历史上的 阿赫莱克 经验值得借鉴。
7) 阿赫莱克组织自塞尔柱以来一直是我们人类和社会存在的基石,它继续以其数百年的传统保证我
国的统一、团结和兄弟情谊。在这方面,我们的 阿赫 组织在减轻被描述为上个世纪最大的健康危
机的全球流行病的影响以及比西方社会更成功地管理这一麻烦的过程方面发挥着非常重要的作用。
在可能发生的危机中利用 阿赫莱克的强大机会将是非常有价值的。
8) 将具有许多文明痕迹的阿赫莱克视为人类的遗产,是非常有价值的。 在这方面,不应忘记 阿
赫莱克 就像过去一样,包括了人类今天需要的生活和工作原则。
9) 阿赫莱克是一种提供社会福利并以团结与和平为目标的制度。 在当今世界,个性化演变为异化,
需要一种能够给人们带来平静和信心的提议。 这个提议的根源应该在 阿赫莱克 中寻找。
10) 与 阿赫莱克 一样,工作、生产、发明和满足人们的需求应该是人类的座右铭,以便通过以信
任和智慧的意识接近事物来为世界带来秩序。
11) 切无忘记,阿赫莱克的原则可用于使社会、政治和经济制度人性化。
12) 一个基本权利和自由得不到保障的社会就不可能有发展。 人与社会和平共处的生活,不能建
立在道德与法律不一致的基础上。 在这方面,应该考虑到关注道德、法律和公民主动性的 阿赫莱
克 结构。
13) 在我们进入共和国100周年之际,强经济、强法制、强公民社会和强文化生活的理想不容忽视。
14) 富图哇mi 是塑造和组织当今对人类和社会的理解的强大灵感来源; 阿赫莱克组织的做法应被
视为具有示范性的事实,以重新评估当今对法律、经济和政治的理解。
15) 今天关于发现 阿赫莱克 价值的想法超出了它将为公共、民间社会和私营部门实践提供巨大启
发。在这方面,有必要增加将 阿赫莱克不仅带到现在而且带到未来的研究的数量。
16) 人和社会自给自足,维护他们的尊严和自由,对于社会的独立和和平是非常重要的。面对全
球危机,人类和社会自给自足的美德比以往任何时候都更加重要。阿赫莱克 的自给自足和向兄弟
伸出援手的美德,应该得到启发。
17) 应该看到,通过使人和社会依赖人性而将外部依赖工具化意味着破坏赋予人类的自由作为一
种祝福,以及 阿赫莱克 强大原则的价值,它考虑了人的尊严人类与社会的福祉在一起,应该通过
不同领域的合作来讨论。
18) 切无忘记,阿赫莱克不仅包括经济体系,还包括强大的科学积累、文学、文化财富、与政治
和社会秩序相关的知识成就,以及超越时间的教育和培训体系。
480
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
19) 没有文学和文化,没有灵性相伴的生活,无论多么有利可图的生活,也不会带来繁荣富足的
秩序。
20) 在一个人的素质无法提高的社会里,所有的素质研究都不会稳定,努力也可能无果而终。
21) 培育一个负责任的、自由的、有道德的、有生产力的、有知足力,对过去有丰富性敏感,能
够阅读时代,建设未来,快乐的年轻一代,应该加入在我们教育系统的哲学和课程中。
22) 为社会教育和生活在该社会中的道德提供视野的一点是必须在该社会中接受和内化的人类模
型。 “一个人应该怎么教养?” 在回答教育问题的同时,应该从阿赫莱克丰富的知识中受益。
23) 年轻人不仅要有职业,更要让他们思考人生的意义。
24) 应该讨论阿赫莱克实践对我们这个时代的价值,应该更新被认为对今天有价值的实践,并且
应该探索在不同地区为今天建立的生态系统建模的可能性。公共机构和组织应在优先项目公告中
尤其是在今天,包括能够发现阿赫莱克系统在不同领域的实用价值的项目。
25) 应加大对受阿赫莱克 启发的社会责任项目的公布、传播和鼓励,并支持这些项目。
26)关于安纳托利亚修女会(巴忌耶·鲁米),这是土耳其阿赫组织历史上的一个缺陷,一所大学
的名字来源于大学的妇女和家庭研究中心,“法提玛·巴忌”, “玛玛· 哈顿”和 “巴忌耶·鲁米”。将她
们与姐妹的名字放在一起,将为 巴忌耶·鲁米创造预期的知名度。
27) 我们最终宣言中表达的功能将按照我们的规划和实施与 阿赫莱克 的原则。应考虑在其历史上
阿赫莱克的创立和保护发挥了重要作用的首都安卡拉应建立“阿赫人大学” 。
28) 除了 阿赫 埃夫兰之外,公共机构和组织制定政策并采取实际步骤以承认其他城市的 阿赫 和
姐妹的名字和历史身份是非常有价值的。
29) 在机构教育和职业培训的框架内采取措施更好地了解和认识 阿赫主义 系统,更新与教育相关
的 阿赫程序方面并将其转移到我们今天的教育系统中,这将是机关重要的.
30) 受 阿赫主义的启发,建立大型基金会的法律基础设施,创建能够解决参与者短期和小额需求
的基金可以解决经济企业的问题。 应该考虑这种可能性。
31) 为了将 阿赫主义的价值观延续到今天,应考虑对 阿赫 组织中使用的中间资金转移到现在进行
以结果为导向的学术研究,并使用模型在有组织的工业区提出,然后通过对应用实例的分析来概
括研究。
32) 应准备将 阿赫主义 价值观纳入经济框架的学术项目,并应考虑报告如何在当今的经济条件下
实施这些项目。
33) 阿赫主义的首要任务是为新一代寻找新的业务线,引导年轻人,培养新的业务线,讨论包括
道德希望在内的标准和准则并尝试建立等等。在这方面,阿赫主义为解决失业问题提供了丰富的
灵感,这是社会最大的问题之一。
34)我国最大的问题是检查不够,制裁力度不够。 尤其在经济危机期间发生的掺假(通过虚假陈
述和操纵来煽动公众来增加销量)、定价过高和逃税等情况应提供有关囤。
35) 对破坏公共健康、在公众中制造不信任和动荡、违法违规生产、进口、销售和分销有缺陷和
有害产品的行为,应考虑给予严厉的刑事制裁。
36) 在我国,有必要密切关注新一代集群实践,支持和传播取得积极成果的实践,加强产学合作,
更加重视知识的商业化。
37) 应建立一个有创新、创业的阿赫支持办公室。
38) 区块链技术以其节省交易成本和时间、安全透明等优势,可以方便中小企业获取资金、服务
和产品,从而提高效率和服务质量。企业应考虑利用这些机会。
39) 确保社会公正的手段之一是市场。 平衡市场的责任不仅仅落在政府和反对派身上。 为了让市
场找到平衡并确保社会和平与正义,生产者、分享和分配的参与者以及消费者应该像政府和反对
派一样思考并尽自己的一份力量。
40) 追求最大利润、自私和利己主义使同舟共济的社会的未来变得黑暗。在这方面,社会公正、
公平分享、任人唯贤、恪守俭朴,是社会安宁幸福不可或缺的。
481
更加重视知识的商业化。
37) 应建立一个有创新、创业的阿赫支持办公室。
38) 区块链技术以其节省交易成本和时间、安全透明等优势,可以方便中小企业获取资金、服务
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
和产品,从而提高效率和服务质量。企业应考虑利用这些机会。
“21. Yüzyılda
Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
39) 确保社会公正的手段之一是市场。
平衡市场的责任不仅仅落在政府和反对派身上。
为了让市
场找到平衡并确保社会和平与正义,生产者、分享和分配的参与者以及消费者应该像政府和反对
派一样思考并尽自己的一份力量。
40) 追求最大利润、自私和利己主义使同舟共济的社会的未来变得黑暗。在这方面,社会公正、
公平分享、任人唯贤、恪守俭朴,是社会安宁幸福不可或缺的。
41) 努莱顶·托布朱,受到阿赫主义的启发,说:“明天的土耳其创始人将是精神前线的矿工,他们
将放弃生活的乐趣,全心全意地热爱保持活力、耐心和坚定,但没有自负和奇观的工作。 这个精
神工作者的首要工作是养育人类。 这些始终以自我牺牲为本领的年轻人,不会期望从他们所服务
的人那里得到他们服务的回报,而是会倾听他们所献上的工作之声的回响,直到永恒。明天的土
耳其的创始人将团结我们社会中不同性格的人,那里不再有为国家和社区而牺牲的人。他们还将
与 尤诺斯·亚乌泽联合; 他会联系思南·阿基夫,埃布哈尼法将祝贺 尤萨音· 阿乌尼。明天的土耳其,
也就是他们的作品,将建立在这些基础之上; 从安纳托利亚的土地上沸腾的血液,为社区付出的
努力,一千年的历史,一个权威的国家和一种相信永恒的精神。” 在他的话的感召下,我们要实
现超越自我、关爱社会和民族、志在永恒的青春理想。
我们恭敬地向公众宣布。
482
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
CONSEIL AHİ
“L’UNITE EST CONSTRUITE TOUS LES JOURS:
VALEUR, CONSEIL AHI, et CONCORDE AU 21EME SIECLE”
“Dédié à l’honneur de la Mémoire Sacrée de Ahi Şerafeddin”
DECLARATION FINALE
ANKARA, 02-04 Décembre 2022
Le Conseil Ahi a eu lieu à Ankara avec le thème “L’Unité est Construite Chaque
Jour: Valeur, Ordre Ahi, et Concorde au 21ème Siècle”, dédié à l’honneur sacré de
Şerafeddin.
Le conseil a été organisé avec la coopération de l’Université des Sciences Sociales
d’Ankara, la Fondation de l’Ecole du Protectorat, OSTİM Site Industriel Organisé,
OSTİM Université Technique Centre de Recherche de l’Entreprenariat Anatolien, et
l’Union des Ecrivains de la Turquie (TYB) qui conduit des activités précieuses dans le
domaine de l’idée, la culture, l’art, et la littérature avec ses 44 ans d’expérience.
7 sessions réussies ont été réalisées dans le conseil dédié à la “Mémoire d’Ahi
Şerafeddin”.
Les titres des séances sont les suivants:
1) De Futuwwa à Ahi-Order, de Ahi-Order à la Civilisation
2) Passé et Présent des Pratiques l’Ordre Ahi
3) La Vie Economique au 21ème siècle du point de vue de l’Ordre Ahi
4) La Vie du Point de Vue de l’Ordre Ahi
5)La Structure Institutionnelle du Point de Vue de l’Ordre Ahi
6) Exemples de Bonnes Pratiques Inspirés par l’Ordre Ahi dans le Secteur Privé
7) Exemples de Bonnes Pratiques Inspirés par l’Ordre Ahi dans le Secteur Public
L’Ordre Ahi est une organisation professionnelle en Anatolie pendant la période
anatolienne seldjoukide, dont la création a été largement influence par l’organisation
Futuwwa. Les érudits, juges et soufis envoyés en Anatolie par l’organisation Futuwwa
pour montrer le vrai chemin, ont construit les bases de l’Ordre Ahi dans le endroits où
ils se sont installés. Ce chemin vrai a joué un rôle de premier plan dans la propagation
de l’Islam en Anatolie, dans les Balkans et en Afrique du Nord, Au-delà d’être une
organisation professionnelle. L’Ordre Ahi a apporté une grande contribution non
483
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
seulement à l’islamisation de l’Anatolie mais aussi à sa reconstruction et à son
développement depuis sa fondation. L’Ordre Ahi, qui a été inspiré par l’organisation
Futuwwa, a jeté les bases du commerce et de l’industrie en Anatolie et a laissé un
impact durable sur nos entrepreneurs et le monde des affaires d’aujourd’hui. Les
crises majeures, dues au capitalisme de marché dominant aujourd’hui le monde des
affaires depuis le début du 20ème siècle, remettent en question les notions humaines de
bonté, de beauté, d’équilibre et de solidarité au nom du progrès et du développement
économique ; les migrations incontrôlées, les guerres et les maladies affectent
négativement la paix et la prospérité de l’humanité.
Et pourtant, l’humanité embrasse à nouveau l’espoir d’affranchir les impasses et de
redonner de la joie à la terre afin de poursuivre une vie harmonieuse ensemble. Etant
donné toutes ces questions, il est important de revisiter la sphère de vie de l’Ordre
Ahi construite avec acuité pour nous reconceptualiser nous-mêmes, notre maison
et notre travail sur la base de la croyance en l’unité pour trouver des solutions aux
problèmes humanitaires, économiques, problèmes politiques, financiers, moraux et
culturels du monde d’aujourd’hui. Pour cela, il est fondamental d’examiner de près les
critères universels de l’Ordre Ahi.
Notre conseil Ahi est intitulé « L’unité se construit chaque jour : valeur, ordre Ahi et
concordance au 21ème siècle » et son objectif principal est d›explorer et de discuter des
possibilités d›application du modèle de production économique, de distribution,
de consommation, de solidarité et de coopération inhérente à l›organisation Ahi
et à la vie professionnelle du 21ème siècle.
D’un point de vue de la direction, la projection du phénomène de l’Ordre Ahi dans
le conseil reflète aujourd’hui la négociation dans de nombreux domaines tels que
l’industrie, la production, l’entrepreneuriat, la finance, les coopératives, la société
civile et la politique sociale.
En conclusion du Conseil Ahi, les articles de déclaration suivants ont émergé.
1) Le monde dans lequel nous vivons est affecté par des problèmes blessants de
l’ordre mondial et qui menacent la nature humaine, la paix sociale, ainsi que
l’harmonie et le rythme de la nature qui envoûte tous les êtres vivants et non
vivants.
2) Notre monde nécessite un mouvement de binveillance basé sur la moralité.
3) S’efforcer de revitaliser la richesse de notre monde, de nos traditions en
poursuivant l’esprit et les nécessités de l’époque, doit être considéré à la fois
comme une proposition et comme une solution aux problèmes existants.
4) Nous avons éliminé de nos esprits les concepts et les pratiques de notre
484
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
civilisation, mais aussi les concepts de l’Ordre Ahi, mais quand plus tard, il est
arrivé de l’Europe avec un nom différent, nous l’avons adopté. Nous devrions
avoir conscience que nous pouvons découvrir nous-mêmes nos propres valeurs
et connaissances.
5) Au fil de notre histoire, le système Ahi a joué un rôle important dans la vie
sociale, politique, économique, culturelle, éducative et de la défense, et il a été
le gardien de la paix et de la stabilité en les temps de crise dans la société.
6) Le monde idéal où règnera la paix ne doit pas être que rhétorique, et les
pratiques sociales doivent être construites afin que chacun sur terre puisse
vivre dans la paix et la prospérité méritées. A cette fin, l’expérience de l’Ordre
Ahi, qui a été expérimentée dans notre histoire, doit être utilisée.
7) L’Organisation Ahi, qui a été l’élément clé de notre existence humaine et sociale
depuis le temps des Seldjoukides, continue d’être la garantie de l’unité, de la
solidarité et de la fraternité de notre pays aujourd’hui, bien que de manière
invisible, avec la tradition séculaire du Sâri. En ce sens, notre organisation
Ahi joue un rôle très important dans la diminution des effets de la pandémie
mondiale, qui est décrite comme la plus grande crise sanitaire du siècle, et dans
la gestion plus réussie nationale de cette période difficle par rapport aux sociétés
occidentales. Il sera très important d’utiliser les puissantes opportunités de
l’Ordre Ahi dans les crises à venir.
8) Il est très important de considérer l’Ordre Ahi, ayant des traces de beaucoup de
civilisations, comme un héritage de l’humanité. Ainsi, il ne faut pas oublier que
l’Ordre Ahi incarne les principes de vie et de travail dont l’humanité a besoin
aujourd’hui comme dans le passé.
9) L’Ordre Ahi est un système permettant des avantages sociaux et visant l’unité et
la cohésion en tant qu’institution. Dans le monde actuel où l’individualisation
se transforme en aliénation, il y a un besoin d’une proposition qui puisse
accorder aux gens la tranquillité d’esprit et la confiance. Les racines de cette
proposition devraient être explorées dans l’Ordre Ahi.
10) Travailler, produire, inventer et répondre aux besoins des gens en abordant tout
avec confiance et sagesse afin de mettre de l’ordre dans le monde devrait être la
maxime de l’humanité.
11) Il est important de noter que les principes de l’Ordre Ahi peuvent aider à
humaniser les systèmes sociaux, politiques et économiques.
12) Dans une société où les libertés et droits fondamentaux ne sont pas garantis, Le
développement n’est pas un sujet de discussion. Une vie dans laquelle les gens
485
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
et la société vivent en paix e peut être construite seulement s’il y a un terrain
où la morale et le droit sont présents. À cet égard, la structure de l’Ordre Ahi,
qui met l’accent sur la moralité, la loi et l’initiative civile, doit être prise en
considération.
13) Vers le 100ème anniversaire de notre République, il est important de ne pas
négliger les idéaux d’une économie, d’un système juridique, d’une société civile
et d’une vie culturelle forts.
14) La compréhension actuelle des gens et de la société est façonnée et organisée
par une puissante source d’inspiration que sont les règles et règlements de
Futuwwa ; par contre, les pratiques de l’Ordre Ahi doivent être considérées
comme des faits instructifs permettant de réévaluer la compréhension du droit,
de l’économie et de la politique d’aujourd’hui.
15) Les pratiques du public, de la société civile et du secteur privé seront
indéniablement une grande source d’inspiration aujourd’hui pour les idées
sur la découverte de la valeur de l’Ordre Ahi. Ainsi, il est utile d’augmenter le
nombre d’études qui porteront l’Ordre Ahi non seulement vers le présent mais
aussi vers le futur.
16) La stabilité et la paix de la société dépendent de l’autosuffisance de l’homme et
de la société et la préservation de la dignité et de la liberté de l’homme. La vertu
d’autosuffisance des personnes et de la société est plus importante que jamais
face aux crises mondiales. Les vertus de l’autosuffisance et de l’assistance de
l’Ordre Ahi devrait permettre l’inspiration.
17) La destruction de la liberté accordée à l’humanité comme une bénédiction
signifie que la dépendance extérieure et l’instrumentalisation de l’homme et
de la société sont dépendants des êtres humains. Nous devons discuter dans
différents domaines les fortes maximes de l’Ordre Ahi protègeant la dignité de
l’être humain et le bien-être de la société.
18) Il faut se rappeler que l’Ordre Ahi est un système économique, mais aussi
contient une forte accumulation savante, une littérature, une richesse culturelle,
des réalisations intellectuelles sur l’ordre politique et social, et un système
d’éducation et de formation qui dépasse le temps, et ces domaines ne doivent
pas être sous-estimés.
19) Une vie sans littérature, culture ou spiritualité, même si elle est profitable et
riche, ne permettra pas un ordre prospère et abondant.
20) Dans une société où la qualité humaine ne peut être améliorée, tous les efforts
de qualité seront incohérents et futiles.
486
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
21) Le mode de pensée de quelqu’un qui est responsable, libre, vertueux, productif,
satisfait, sensible à la richesse du passé, capable de comprendre le présent, de
construire l’avenir et d’être heureux devrait s’insérer dans la philosophie de
notre système éducatif et de nos programmes.
22) Un modèle d’être humain devant être accepté et intériorisé dans cette société
est l’aspect pionnier de l’éducation et de la moralité d’une société. Quand vous
répondez à la question «quel est le genre de personne qui devrait être élevée?»,
la réponse est que l’éducation devrait bénéficier du riche héritage de l’Ordre
Ahi.
23) Il est important de donner aux jeunes un métier, mais aussi de les faire réfléchir
au sens de la vie.
24) Nous devrions discuter la valeur des pratiques de l’Ordre Ahi de notre époque,
mettre à jour les pratiques utiles et les poursuivre, et explorer les possibilités
de modéliser les écosystèmes du passé pour le présent. Parmi leurs annonces
de projets prioritaires, des projets pouvant découvrir la valeur pratique du
système Ahi devraient être inclus.
25) Nous devrions renforcer l’annonce, la promotion et l’encouragement des projets
de responsabilité sociale inspirés par l’Ordre Ahi et soutenir ces projets.
26) A propos de la question des sœurs anatoliennes (Bacıyan-ı Rûm), qui semble un
déficit dans l’histoire de « l’organisation Ahi est Türkiye », la prise de conscience
attendue pour Bacıyan-ı Rûm serait crée en nommant une université et les
centres de recherche sur les femmes et la famille au sein des universités avec les
noms de « Fatima Bacı», «Hatun Ana» et d’autres sœurs éminentes de Bacıyan-ı
Rûm.
27) Une «Université Ahi» où les fonctions exprimées dans notre déclaration finale
dépendront de l’axe des principes de l’Ordre Ahi est considérée comme établie
à Ankara, qui est notre capitale où l’Ordre Ahi a joué un rôle important rôle
fondateur et protecteur historiques.
28) Il est important que les institutions et organisations publiques adoptent des
politiques et prennent des mesures pratiques afin de reconnaître les ahis et les
sœurs, en plus d’Ahi Evran, qui occupent une place proéminante avec leurs
noms et leurs identités historiques d’autres villes.
29) Il sera crucial de connaître et de reconnaître mieux le système Ahi dans le cadre
de l’enseignement institutionnel et professionnel et de prendre des mesures
pour ajourner les aspects éducatifs de l’Ordre Ahi pour aujourd’hui et le
transférer dans notre système scolaire.
487
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
30) Les problèmes des entreprises économiques peuvent être résolus par la création
d’un fonds ayant une infrastructure juridique au sein de grandes fondations,
inspirées de l’Ordre Ahi, pouvant résoudre les besoins à court terme et à petite
échelle des participants. Cette possibilité doit être considérée.
31) Il doit être considéré de planifier des études académiques autour de résultats
sur le transfert des fonds intermédiaires qui ont été utilisés dans l’organisation
Ahi jusqu’à aujourd’hui en utilisant le modèle dans les zones industrielles
organisées, puis généraliser les études en analysant l’exemple d’application pour
porter actualiser les valeurs de l’Ordre Ahi.
32) Nous devons préparer des projets académiques qui placeront les valeurs Ahi
dans le cadre économique, et considérer les rapports sur la manière dont
ces projets peuvent être mis en œuvre dans les conditions économiques
d’aujourd’hui.
33) Rechercher de nouveaux secteurs d’activité pour les nouvelles générations, et
guider les jeunes, les former dans de nouveaux secteurs d’activité, et discuter
et d’établir des critères, y compris des normes et des principes moraux, sont
les priorités de l’Ordre Ahi. Ainsi, l’Ordre Ahi offre une grande richesse
d’inspiration qen ce qui concerne la solution au chômage, l’un des plus grands
problèmes sociaux.
34) Les inspections ne sont pas suffisantes et les sanctions ne sont pas fortes, ce
qui est le problème le plus important de notre pays. Des informations sur
des problèmes tels que le stockage, la falsification (augmentation des ventes
en agitant le public par de fausses déclarations et une mauvaise orientation),
les prix exorbitants et l’évasion fiscale doivent être fournies. Ces problèmes se
produisent surtout en période de crise économique.
35) Nous devont envisager des sanctions sévères pour les actions qui perturbent la
santé publique, créent de l’insécurité et des troubles publiques, viennent contre
les lois et les règlements, importent, vendent et distribuent des produits nocifs
pour la santé.
36) Il est important de suivre de près les pratiques de regroupement de nouvelle
génération dans notre pays, soutenir les pratiques donnant des résultats
positifs, accorder plus d’importance à la commercialisation en augmentant les
collaborations entre l’université et l’industrie.
37) Nous devrions créer un bureau d’appui Ordre Ahi innovant, entrepreneurial
et participatif.
38) L’accès au financement, aux services et aux produits pour les petites et moyennes
entreprises (PME), peuvent être facilité par la technologie blockchain, tels que
488
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
la réduction des coûts et du temps de transaction, la sécurité et la transparence.
Ainsi leur productivité et la qualité de leurs services pourrait augmanter. On
doit envisager l’utilisation de ces opportunités.
39) Le marché pourrait assurer la justice dans la société. Le marché doit trouver son
équilibre, afin qu’il n’incombe pas seulement au gouvernement et à l’opposition.
Pour que assurer l’équilibre dans le marché et la paix et la justice sociale, les
producteurs, agents et consommateurs sont responsables de remplir leur rôle
autant que le gouvernement et l’opposition.
40) Maximiser le profit, l’égoïsme et l’intérêt personnel assombrissent l’avenir
de la société qui a le même destin. Ainsi, la paix et au bien-être de la société
dépendent de la justice sociale, la répartition équitable, l’emploi fondé sur le
mérite et la recherche du contentement.
41) Nurettin Topçu s’exprime ainsi : «Les fondateurs de la Türkiye de demain seront
les mineurs spirituels qui laisseront le plaisir de vivre pour l’amour de la vie,
qui patienteront avec détérmination, mais sans prétention et sans ostentation.
Le rôle primordial et essentiel de ce travailleur de l’âme est d’élever les êtres
humains. Ces jeunes gens soucieux du service, qui savent sacrifier, n’attendront
pas d’être récompensés de la part des personnes qu’ils servent, mais écouteront
les échos du travail qu’ils ont fait depuis longtemps. Dans notre société, où
iln’y a plus ceux qui acceptent des sacrifices pour le bien de la nation et de la
communauté, les fondateurs de la Türkiye de demain réuniront des personnes
aux visages divers. En eux, Yunus s’unira à Yavuz; Sinan tendra la main à Akif;
Abu Hanifa félicitera Hüseyin Avni. Et la Türkiye de demain, leur création,
sera bâtie sur ces fondations : Un sang bouillonnant du sol d’Anatolie, un
travail pour la communauté, mille années d’histoire, un État avec autorité, et
une âme convaincue de l’éternité », il faut réaliser l’idéal d’une jeunesse qui se
transcende, se tourne vers la société et la nation, et vise l’éternité.
Nous l’annonçons respectueusement au public.
489
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
AHİ COUNCIL
“UNITY IS BUILT EVERY DAY:
VALOR, AHI-ORDER, and AMITY IN THE 21ST CENTURY”
“Dedicated to the Honor of the Sacred Memory of Ahi Şerafeddin”
FINAL DECLARATION
ANKARA, 02-04 December 2022
The Ahi Council was held in Ankara with the theme of “Unity is Built Every Day:
Valor, Ahi-Order, and Amity in the 21st Century”, dedicated to the sacred memory of
Ahi Şerafeddin.
The council was organized with the cooperation of Social Sciences University of
Ankara, Protectorate School Foundation, OSTİM Organized Industrial Site, OSTİM
Technical University Ahi Evran Anatolian Entrepreneurship Research Center, and the
Writers Union of Turkey (TYB) which carries out valuable activities in the fields of
idea, culture, art, and literature with its 44 years of experience.
In the council dedicated to the “Memory of Ahi Şerafeddin”, 7 successful sessions have
been carried out.
The titles of the sessions are as follows:
1) From Futuwwa to Ahi-Order, From Ahi-Order to Civilization
2) Past and Present of Ahi-Order Practices
3) Economic Life in the 21st Century from the Perspective of Ahi-Order
4) Life from the Perspective of Ahi-Order
5) Institutional Structuring from the Perspective of Ahi-Order
6) Examples of Good Practice Inspired by the Ahi-Order in the Private Sector
7) Examples of Good Practice Inspired by the Ahi-Order in the Public Sector
The Futuwwa Organization had a great influence on the establishment of Ahi-Order,
a professional organization, in Anatolia during the Anatolian Seljuk period. The
scholars, judges, and Sufis sent to Anatolia by the Futuwwa organization to show the
true path, which played a leading role in the spread of Islam in Anatolia, the Balkans,
and North Africa, laid the foundations of the Ahi-Order in the places where they
settled. Beyond being a professional organization, the Ahi-Order has made a great
contribution not only to the Islamization of Anatolia but also to its reconstruction and
development since its foundation. Inspired by the Futuwwa organization, Ahi-Order
490
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
laid the foundation of trade and industry in Anatolia and left a lasting impact on our
entrepreneurs and today’s business world.
The major crises caused by the market capitalism that dominates today’s business world
since the beginning of the 20th century, challenges humanity’s notions of goodness,
beauty, balance, and solidarity in the name of progress and economic development;
uncontrolled migrations, wars, and diseases negatively affect the peace and prosperity
of humanity. And yet, in order to maintain a harmonious life together, humanity once
again embrace hope to avoid deadlocks and to make the earth a joyful place again.
Considering all these issues, it is important to revisit the life sphere of Ahi-Order that
has been constructed acutely a to reconceptualize ourselves, our home, and our work
based on the belief in unity in order to find solutions to the humanitarian, economic,
political, financial, moral, and cultural problems in today’s world. For this reason, we
believe that examining the universal criteria of Ahi-Order closely is seminal.
The main purpose of our Ahi Council titled “Unity is Built Every Day: Valor, AhiOrder, and Amity in the 21st Century” is to explore and discuss the possibilities of
applying the model of economic production, distribution, consumption, solidarity,
and cooperation that are inherent in the Ahi organization to the 21st century working
life. The projection of the phenomenon of Ahi-Order in the council from a board
perspective reflected today negotiated in many areas such as industry, production,
entrepreneurship, finance, cooperatives, civil society, and social policy.
At the end of the Ahi Council, the following declaration articles emerged.
1) The world we live in is beset by hurtful global problems that threaten the
human nature, the peace of society, and the harmony and rhythm of nature
that encompasses all living and non-living things.
2) Our world is in need of a morality-based movement of goodness.
3) Striving to revive the richness of our world of our traditions according to the
spirit and necessities of the age should be considered both as a proposal and as
a solution to existing problems.
4) We have erased the concepts and practices of our civilization, and in the
meantime the concepts of Ahi-Order, from our minds, but later when it came
from Europe with a different name, we embraced it. We should have and
awareness that we can discover our own values and knowledge ourselves.
5) In our history, the Ahi system has played an important role in social life,
politics, economy, culture, education, and defense, and it has been the guardian
of peace and stability in times of crisis in society.
491
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
6) The ideal world that can be lived in peace should not be just a rhetoric, and
social practices should be built so that everyone on earth can live in the peace
and prosperity they deserve. In this respect, the experience of Ahi-Order,
which is a lived source in our history, should be utilized.
7) The Ahi Organization, which has been the keystone of our humane and social
existence since the Seljuks, continues to be the guarantee of the unity, solidarity,
and brotherhood of our nation today, albeit invisibly, with centuries-long
tradition of Sâri. In this respect, our Ahi Organization has a very important
role in lessening the effects of the global pandemic, which is described as the
biggest health crisis of the last century, and in our nation’s more successful
management of this troubled period compared to western societies. It will be
extremely valuable to utilize the powerful opportunities of the Ahi-Order in
crises that may arise.
8) It is very valuable to consider Ahi-Order, which has traces of many civilizations,
as a legacy of humanity. In this respect, it shouldn’t be forgotten that Ahi-Order
embodies the principles of living and working that humanity needs today as it
did in the past.
9) Ahi-Order is a system that provides social benefit and aims for unity and
cohesion as an institution. In today’s world where individualization has evolved
into alienation, there is a need for a proposal that can give people peace of
mind and confidence. The roots of this proposal should be explored in the
Ahi-Order.
10) The maxim of humanity should be to work, produce, invent, and meet the
needs of people by approaching things with a sense of trust and wisdom in
order to bring order to the world.
11) It should not be forgotten that the principles of Ahi-Order can be used to
humanize social, political, and economic systems.
12) Development is not a matter of discussion in a society where fundamental
rights and freedoms are not guaranteed. A life in which people and society live
in peace cannot be built on a ground where morality and law do not go together.
In this respect, the structure of Ahi-Order, which emphasizes morality, law,
and civil initiative should be taken into consideration.
13) As we approach the 100th anniversary of our Republic, the ideals of strong
economy, strong legal system, strong civil society, and strong cultural life
should not be neglected.
492
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
14) The rules and regulations of Futuwwa are a powerful source of inspiration
for shaping and organizing today’s understanding of people and society; the
practices of Ahi-Order, on the other hand, should be considered as instructive
facts to re-evaluate today’s understanding of law, economics, and politics.
15) It is undeniable that ideas about discovering the value of Ahi-Order today will
provide great inspiration for public, civil society, and private sector practices.
In this respect, there is a need to increase the number of studies that will carry
Ahi-Order not only to the present but also to the future.
16) The self-sufficiency of man and society and the preservation of man’s dignity
and freedom are crucial for the stability and peace of society. In the face of global
crises, the virtue of self-sufficiency of people and society is more important
than ever. Inspiration should be taken from the virtues of self-sufficiency and
assistance of Ahi-Order.
17) The external dependency and instrumentalization of man and society by
making them dependent on human beings mean the destruction of freedom
that is bestowed on humanity as a blessing should be seen, and the strong
maxims of the Ahi-Order, which protect the dignity of human being and
the welfare of society together, should be discussed with the cooperation of
different fields.
18) It should not be forgotten that Ahi-Order is not only an economical system,
but also contains a strong scholarly accumulation, literature, cultural richness,
intellectual achievements regarding political and social order, and an education
and training system that transcends time, and these areas should not be reduced
to each other.
19) A life without literature, culture, or spirituality, no matter how profitable and
wealthy it may be, will not lead to a prosperous and abundant order.
20) In a society where human quality cannot be improved, all quality efforts will be
inconsistent and futile.
21) The thought of a responsible, free, virtuous, productive, contented, sensitive to
the richness of the past, able to read the present, build the future, and happy
people should be included in the philosophy of our education system and
curriculum.
22) The pioneering aspect of a society’s education and morality is a model of a
human being that must be accepted and internalized in that society. When
answering the question “what kind of a person should be raised?” education
should benefit from the rich heritage of Ahi-Order.
493
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
23) Young people should not only be given a profession, but they should also be
made to think about the meaning of life.
24) The value of Ahi-Order practices for our time should be discussed, the practices
that are seen as valuable should be updated and carried forward, and the
possibilities of modeling the ecosystems built in the past for the present should
be explored. Public institutions and organizations should include projects that
can discover the practical value of the Ahi system in different fields for today
among their priority project announcements.
25) The announcement, promotion, and encouragement of social responsibility
projects inspired by Ahi-Order should be enhanced, and support should be
provided for these projects.
26) Regarding the issue of Anatolian Sisters (Bacıyan-ı Rûm), which is found as
a deficiency in the history of the Ahi organization is Türkiye, naming of a
university and the Women and Family Research Centers within the universities
with the names of “Fatima Bacı”, “Hatun Ana” and other prominent sisters
form Bacıyan-ı Rûm would create the expected awareness for Bacıyan-ı Rûm.
27) An “Ahi University” in which the functions expressed in our final declaration
will be planned and implemented on the axis of the principles of Ahi-Order is
considered to be established in Ankara, our capital city where Ahi-Order has
played an important role in its history as a founder and protector.
28) It is essential that public institutions and organizations prepare policies and
take practical steps to recognize the ahis and sisters, in addition to Ahi Evran,
who are prominent with their names and historical identities in other cities.
29) It will be very important to know and recognize the Ahi system more closely
within the framework of institutional and vocational education and to take
steps to update the educational aspects of Ahi-Order for today and transfer it
to our education system.
30) Establishing a fund with legal infrastructure within large foundations, inspired
by Ahi-Order, that can solve the short-term and small-scale needs of the
participants can solve the problems of economic enterprises. This possibility
should be considered.
31) Planning result-oriented academic studies on the transfer of middle funds used
in the Ahi organization to the present and using the model to be put forward
in organized industrial zones, and subsequently generalizing the studies by
making analyses on the application example to carry the values of Ahi-Order
to the present should be considered.
494
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
32) Academic projects that will place Ahi values within the economic framework
must be prepared, and the reporting of how these projects can be implemented
in today’s economic conditions should be taken into consideration.
33) The priority of the Ahi-Order is to search new lines of business for new
generations, to guide the youth, to train them in new lines of business, and to
discuss and establish criteria, including standards and moral principles. In this
respect, Ahi-Order offers a vast amount of richness for inspiration regarding
the solution to unemployment, one of the biggest problems of societies.
34) The most significant problem of our country is that inspections are not
sufficient, and sanctions are not strong. Information should be provided about
issues such as stockpiling, adulteration (increasing sales by agitating the public
through misrepresentation and misdirection), exorbitant pricing, and tax
evasion, which occur especially in times of economic crisis.
35) Strong penalties for actions that disrupt public health, create insecurity and
unrest among the public, engage in production contrary to laws and regulations,
import, sell, and distribute products that are defective and harmful to health
should be considered.
36) Closely following the new generation clustering practices in our country
and supporting and promoting the practices that give positive results, and
giving more importance to the commercialization of knowledge by increasing
university-industry collaborations are important.
37) An innovative, entrepreneurial, and participatory Ahi-Order support office
should be established.
38) The advantages of blockchain technology, such as saving transaction costs and
time, being secure and transparent, can facilitate access to finance, services, and
products for Small and Medium-Sized Enterprises (SMEs), thereby increasing
their productivity and service quality. Utilizing these opportunities should be
considered.
39) One of the means of ensuring justice in society is the market. The responsibility
for the market to find its balance lies not only with the government and the
opposition. In order for the market to find its balance and to ensure social peace
and justice, producers, agents and consumers in trade and distribution should
think and fulfill their part as much as the government and the opposition.
40) Maximum profit motive, selfishness, and self-interest darken the future of the
society that is in the same boat. In this respect, social justice, fair distribution,
merit-based employment, and the pursuit of contentment are indispensable for
the peace and well-being of society.
495
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
41) Inspired by Nurettin Topçu’s words, “The founders of tomorrow’s Türkiye will
be the miners of the spiritual front, who will give up the pleasure of living for the
love of sustaining life, who will be patient and determined, yet unpretentious
and unostentatious. The first and the most essential work of this soul worker
is to raise human beings. These service-minded young people, whose skills are
all about sacrifice, will not expect the rewards of their services from the people
they serve, but will listen to the echoes of the sound of the work they offer from
eternity. In our society, where those who accept sacrifices for the sake of nation
and community are no longer found, the founders of tomorrow’s Türkiye
will unite people of various faces in their personalities. In them, Yunus will
unite with Yavuz; Sinan will reach out to Akif; Abu Hanifa will congratulate
Hüseyin Avni. And tomorrow’s Türkiye, which is their creation, will be built
on these foundations: A blood boiling from the soil of Anatolia, a labor for
the community, a thousand years of history, a state with authority, and a soul
convinced that it is eternal”, we must realize the ideal of a youth that transcends
the self, looks out for society and the nation, and aims for eternity.
We respectfully announce it to the public.
496
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
CONSEJO AHİ
“LA UNIDAD SE CONSTRUYE CADA DÍA:
VALOR, AHI-ORDEN y AMISTAD EN EL SIGLO XXI”
“Dedicado al Honor de la Sagrada Memoria de Ahi Şerafeddin”
DECLARACIÓN FINAL
ANKARA, 02-04 de diciembre de 2022
El Consejo Ahi se llevó a cabo en Ankara con el tema de “La unidad se construye cada
día: Valor, Ahi-Orden y Amistad en el siglo XXI”, dedicado a la memoria sagrada de
Ahi Şerafeddin.
El consejo fue organizado con la cooperación de la Universidad de Ciencias Sociales
de Ankara, la Fundación de la Escuela del Protectorado, el Sitio Industrial Organizado
de OSTİM, el Centro de Investigación de Emprendimiento de Anatolia Ahi Evran
de la Universidad Técnica de OSTİM y la Unión de Escritores de Turquía (TYB) que
realiza valiosas actividades en los campos de la idea, la cultura, el arte y la literatura
con sus 44 años de experiencia.
En el consejo dedicado a la “Memoria de Ahi Şerafeddin”, se han llevado a cabo 7
sesiones exitosas.
Los títulos de las sesiones son los siguientes:
1) De Futuwwa a la Ahi-Orden, de la Ahi-Orden a la Civilización
2) Pasado y Presente de las Prácticas del Ahi-Orden
3) La Vida Económica en el Siglo XXI desde la Perspectiva del Ahi-Orden
4) La Vida desde la Perspectiva de Ahi-Orden
5) Estructuración Institucional desde la Perspectiva de Ahi-Orden
6) Ejemplos de Buenas Prácticas Inspiradas en la Ahi-Orden en el Sector Privado
7) Ejemplos de Buenas Prácticas Inspiradas en la Ahi-Orden en el Sector Público
La Organización Futuwwa tuvo una gran influencia en el establecimiento de AhiOrden que es una organización profesional, en Anatolia durante el período Selyúcida
de Anatolia. Los eruditos, jueces y sufíes enviados a Anatolia por la organización
Futuwwa para mostrar el verdadero camino, que desempeñó un papel destacado en la
expansión del Islam en Anatolia, los Balcanes y el norte de África, sentaron las bases
497
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
de la Ahi-Orden en el lugares donde se establecieron. Más allá de ser una organización
profesional, la Ahi-Orden ha hecho una gran contribución no solo a la islamización
de Anatolia sino también a su reconstrucción y desarrollo desde su fundación.
Inspirado por la organización Futuwwa, Ahi-Orden sentó las bases del comercio y
la industria en Anatolia y dejó un impacto duradero en nuestros empresarios y en el
mundo empresarial actual.
Las grandes crisis provocadas por el capitalismo de mercado que domina el mundo
empresarial actual desde principios del siglo XX, desafía las nociones de bondad,
belleza, equilibrio y solidaridad de la humanidad en nombre del progreso y el
desarrollo económico; las migraciones incontroladas, las guerras y las enfermedades
afectan negativamente la paz y la prosperidad de la humanidad. Y, sin embargo, para
mantener una vida armoniosa juntos, la humanidad una vez más abraza la esperanza de
evitar estancamientos y hacer de la tierra un lugar alegre nuevamente. Considerando
todos estos temas, es importante revisitar la esfera de vida de Ahi-Orden que ha sido
construida agudamente para reconceptualizarnos a nosotros mismos, nuestro hogar
y nuestro trabajo basados en la creencia en la unidad para encontrar soluciones a
los problemas humanitarios, económicos, problemas políticos, financieros, morales
y culturales del mundo actual. Por esta razón, creemos que examinar de cerca los
criterios universales de Ahi-Orden es fundamental.
El objetivo principal de nuestro Consejo Ahi titulado “La Unidad Se Construye Cada
Día: Valor, Ahi-Orden y Amistad en el Siglo XXI” es explorar y discutir las posibilidades
de aplicar el modelo económico de producción, distribución, consumo, solidaridad
y cooperación que son inherentes a la organización Ahi a la vida laboral del siglo
XXI. En el consejo la proyección del fenómeno de Ahi-Orden desde una perspectiva
de directorio se refleja hoy, fue negociado en muchos ámbitos como la industria, la
producción, el emprendimiento, las finanzas, las cooperativas, la sociedad civil y la
política social.
Al final del Consejo Ahi, surgieron los siguientes artículos de declaración.
1) El mundo en el que vivimos está acosado por problemas globales dañinos que
amenazan la naturaleza humana, la paz de la sociedad y la armonía y el ritmo
de la naturaleza que abarca a todos los seres vivos y no vivos.
2) Nuestro mundo necesita un movimiento de bondad basado en la moralidad.
3) Esforzarse por revivir la riqueza de nuestro mundo de nuestras tradiciones de
acuerdo con el espíritu y las necesidades de la época debe ser considerado tanto
como una propuesta como una solución a los problemas existentes.
4) Hemos borrado los conceptos y prácticas de nuestra civilización, y mientras
tanto los conceptos de Ahi-Orden, de nuestras mentes, pero más tarde, cuando
498
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
vino de Europa con un nombre diferente, lo abrazamos. Debemos tener
conciencia de que podemos descubrir nuestros propios valores y conocimientos
por nosotros mismos.
5) En nuestra historia, el sistema Ahi ha jugado un papel importante en la vida
social, la política, la economía, la cultura, la educación y la defensa, y ha sido el
guardián de la paz y la estabilidad en tiempos de crisis de la sociedad.
6) El mundo ideal que se puede vivir en paz no debe ser solo una retórica, y se
deben construir prácticas sociales para que todos en la tierra puedan vivir
en la paz y la prosperidad que se merecen. A este respecto, debe utilizarse la
experiencia de Ahi-Orden, que es una fuente vivida en nuestra historia.
7) La Organización Ahi, que ha sido la piedra angular de nuestra existencia
humana y social desde los selyúcidas, sigue siendo la garantía de la unidad,
la solidaridad y la hermandad de nuestra nación hoy, aunque sea de manera
invisible, con una tradición centenaria de Sâri. En este sentido, nuestra
organización Ahi tiene un papel muy importante en la disminución de los
efectos de la pandemia mundial, que se describe como la mayor crisis de salud
del siglo pasado, y en el manejo más exitoso de este período turbulento por
parte de nuestra nación en comparación con las sociedades occidentales.
Será extremadamente valioso utilizar las poderosas oportunidades de la AhiOrden en las crisis que puedan surgir.
8) Es muy valioso considerar Ahi-Orden, que tiene huellas de muchas
civilizaciones, como un legado de la humanidad. En este sentido, no debe
olvidarse que Ahi-Orden encarna los principios de vida y trabajo que la
humanidad necesita hoy como lo hizo en el pasado.
9) Ahi-Orden es un sistema que proporciona beneficio social y tiene como
objetivo la unidad y la cohesión como institución. En el mundo actual donde
la individualización ha evolucionado hacia la alienación, existe la necesidad de
una propuesta que pueda brindar tranquilidad y confianza a las personas. Las
raíces de esta propuesta deben explorarse en la Ahi-Orden.
10) La máxima de la humanidad debe ser trabajar, producir, inventar y satisfacer
las necesidades de las personas acercándose a las cosas con un sentido de
confianza y sabiduría para poner orden en el mundo.
11) No debe olvidarse que los principios de Ahi-Orden pueden usarse para
humanizar los sistemas sociales, políticos y económicos.
12) El desarrollo no es un tema de discusión en una sociedad donde los derechos
y libertades fundamentales no están garantizados. Una vida en la que las
499
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
personas y la sociedad vivan en paz no puede construirse sobre un terreno
donde la moral y el derecho no van de la mano. A este respecto, se debe tener
en cuenta la estructura de Ahi-Orden, que enfatiza la moralidad, la ley y la
iniciativa civil.
13) A medida que nos acercamos al centenario de nuestra República, no deben
descuidarse los ideales de una economía fuerte, un sistema legal fuerte, una
sociedad civil fuerte y una vida cultural fuerte.
14) Las reglas y regulaciones de Futuwwa son una poderosa fuente de inspiración
para dar forma y organizar la comprensión actual de las personas y la sociedad;
las prácticas de Ahi-Orden, por otro lado, deben considerarse como hechos
instructivos para reevaluar la comprensión actual de la ley, la economía y la
política.
15) Es innegable que las ideas sobre cómo descubrir el valor de Ahi-Orden hoy
proporcionarán una gran inspiración para las prácticas públicas, de la sociedad
civil y del sector privado. En este sentido, existe la necesidad de aumentar el
número de estudios que llevarán Ahi-Orden no sólo al presente sino también
al futuro.
16) La autosuficiencia del hombre y de la sociedad y la preservación de la dignidad
y la libertad del hombre son cruciales para la estabilidad y la paz de la sociedad.
Ante las crisis globales, la virtud de la autosuficiencia de las personas y la
sociedad es más importante que nunca. La inspiración debe tomarse de las
virtudes de la autosuficiencia y la asistencia de Ahi-Orden.
17) La dependencia exterior y la instrumentalización del hombre y la sociedad
haciéndolos dependientes de los seres humanos significan la destrucción de la
libertad que se otorga a la humanidad como una bendición, debe verse, y las
fuertes máximas de la Ahi-Orden, que protegen la dignidad del ser humano. y
el bienestar de la sociedad juntos, deben ser discutidos con la cooperación de
diferentes campos
18) No debe olvidarse que Ahi-Orden no es solo un sistema económico, sino
que también contiene una fuerte acumulación académica, literatura, riqueza
cultural, logros intelectuales relacionados con el orden político y social, y un
sistema de educación y formación que trasciende el tiempo, y estas áreas no
deben reducirse unos a otros.
19) Una vida sin literatura, cultura o espiritualidad, por muy provechosa y rica que
sea, no conducirá a un orden próspero y abundante.
20) En una sociedad donde la calidad humana no se puede mejorar, todos los
esfuerzos de calidad serán inconsistentes e inútiles.
500
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
21) El pensamiento de un pueblo responsable, libre, virtuoso, productivo, contento,
sensible a la riqueza del pasado, capaz de leer el presente, construir el futuro y
feliz debe estar incluido en la filosofía de nuestro sistema educativo y currículo.
22) El aspecto pionero de la educación y la moralidad de una sociedad es un
modelo de ser humano que debe ser aceptado e interiorizado en esa sociedad.
Al responder a la pregunta “¿qué tipo de persona se debe criar?”, la educación
debe beneficiarse de la rica herencia de Ahi-Orden.
23) A los jóvenes no solo se les debe dar una profesión, sino que también se les debe
hacer reflexionar sobre el sentido de la vida.
24) Se debe discutir el valor de las prácticas de Ahi-Orden para nuestro tiempo,
se deben actualizar y llevar adelante las prácticas que se consideran valiosas, y
se deben explorar las posibilidades de modelar los ecosistemas construidos en
el pasado para el presente. Las instituciones y organizaciones públicas deben
incluir proyectos que puedan descubrir el valor práctico del sistema Ahi en
diferentes campos para hoy entre sus anuncios de proyectos prioritarios.
25) Se debe potenciar la divulgación, promoción y fomento de proyectos de
responsabilidad social inspirados en Ahi-Orden, y se debe brindar apoyo a
estos proyectos.
26) Con respecto al tema de las Hermanas de Anatolia (Bacıyan-ı Rûm), que
se encuentra como una deficiencia en la historia de la organización Ahi en
Turquía, nombrando una universidad y los Centros de Investigación de
Mujeres y Familia dentro de las universidades con los nombres de “Fatima Bacı
”, “Hatun Ana” y otras hermanas prominentes de Bacıyan-ı Rûm crearían la
conciencia esperada para Bacıyan-ı Rûm
27) Una “Universidad Ahi” en la que las funciones expresadas en nuestra
declaración final serán planificadas e implementadas sobre el eje de los
principios de Ahi-Orden se considera establecida en Ankara, nuestra ciudad
capital donde Ahi-Orden ha jugado un papel importante en su historia como
fundador y protector.
28) Es fundamental que las instituciones y organizaciones públicas elaboren
políticas y tomen medidas prácticas para reconocer a las ahis y hermanas,
además de Ahi Evran, quienes se destacan con sus nombres e identidades
históricas en otras ciudades.
29) Será muy importante conocer y reconocer más de cerca el sistema Ahi en
el marco de la educación institucional y profesional y tomar medidas para
actualizar los aspectos educativos de Ahi-Orden para hoy y transferirlo a
nuestro sistema educativo.
501
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
30) Establecer un fondo con infraestructura legal dentro de grandes fundaciones,
inspirado en Ahi-Orden, que pueda resolver las necesidades a corto plazo y
de pequeña escala de los participantes puede resolver los problemas de las
empresas económicas. Esta posibilidad debe ser considerada.
31) Planificar estudios académicos orientados a resultados sobre la transferencia de
fondos medios utilizados en la organización Ahi hasta el presente y utilizando
el modelo a plantear en zonas industriales organizadas, y posteriormente
generalizando los estudios haciendo análisis sobre el ejemplo de aplicación
para llevar los valores de Ahi-Orden al presente debe ser considerado.
32) Se deben preparar proyectos académicos que coloquen los valores de Ahi
dentro del marco económico, y se debe tener en cuenta el informe de cómo se
pueden implementar estos proyectos en las condiciones económicas actuales.
33) La prioridad de Ahi-Orden es buscar nuevas líneas de negocios para las nuevas
generaciones, orientar a los jóvenes, capacitarlos en nuevas líneas de negocios
y discutir y establecer criterios, incluidas normas y principios morales. En
este sentido, Ahi-Orden ofrece una gran riqueza de inspiración en cuanto a la
solución del desempleo, uno de los mayores problemas de las sociedades.
34) El problema más significativo de nuestro país es que las inspecciones no son
suficientes y las sanciones no son fuertes. Se debe proporcionar información
sobre cuestiones como el almacenamiento, la adulteración (aumento de
las ventas agitando al público a través de tergiversaciones y direcciones
equivocadas), precios exorbitantes y evasión de impuestos, que ocurren
especialmente en tiempos de crisis económica.
35) Se deben considerar sanciones severas por acciones que perturben la salud
pública, creen inseguridad y malestar entre el público, participen en la
producción contraria a las leyes y reglamentos, importen, vendan y distribuyan
productos defectuosos y nocivos para la salud.
36) Es importante seguir de cerca las prácticas de clustering de nueva generación
en nuestro país y apoyar y promover las prácticas que dan resultados positivos,
y dar más importancia a la comercialización del conocimiento aumentando las
colaboraciones universidad-industria.
37) Se debe establecer una oficina de apoyo a Ahi-Orden innovadora, emprendedora
y participativa.
38) Las ventajas de la tecnología blockchain, como el ahorro de tiempo y costos
de transacción, la seguridad y la transparencia, pueden facilitar el acceso a
la financiación, los servicios y los productos para las pequeñas y medianas
502
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
empresas (PYME), aumentando así su productividad y la calidad del servicio.
Se debe considerar la utilización de estas oportunidades.
39) Uno de los medios para garantizar la justicia en la sociedad es el mercado.
La responsabilidad de que el mercado encuentre su equilibrio no es sólo del
gobierno y la oposición. Para que el mercado encuentre su equilibrio y asegure
la paz y la justicia social, los productores, agentes y consumidores del comercio
y la distribución deben pensar y cumplir su parte tanto como el gobierno y la
oposición.
40) El afán de lucro máximo, el egoísmo y el interés propio oscurecen el futuro de
la sociedad que está en el mismo barco. En este sentido, la justicia social, la
distribución justa, el empleo basado en el mérito y la búsqueda de la satisfacción
son indispensables para la paz y el bienestar de la sociedad.
41) Inspirándose en las palabras de Nurettin Topçu, “Los fundadores de la Turquía
del mañana serán los mineros del frente espiritual, que renunciarán al placer de
vivir por el amor de sustentar la vida, que serán pacientes y decididos, pero sin
pretensiones ni ostentación. El trabajo primero y más esencial de este trabajador
del alma es criarseres humanos.Estos jóvenes con mentalidad de servicio, cuyas
habilidades tienen que ver con el sacrificio, no esperarán las recompensas de
sus servicios de las personas a las que sirven, sino que escucharán los ecos del
sonido del trabajo que ofrecen desde la eternidad. En nuestra sociedad, donde
ya no se encuentran quienes aceptan sacrificios por el bien de la nación y la
comunidad, los fundadores de la Turquía del mañana unirán a personas de
diversos rostros en sus personalidades. En ellos, Yunus se unirá con Yavuz;
Sinan tenderá la mano a Akif; Abu Hanifa felicitará a Hüseyin Avni. Y el
Turquía del mañana, que es su creación, se construirá sobre estos cimientos:
una sangre que hierve del suelo de Anatolia, un trabajo para la comunidad,
mil años de historia, un estado con autoridad y un alma convencida de que es
eterna. ”, debemos realizar el ideal de una juventud que trasciende el yo, mira
por la sociedad y la nación, y apunta a la eternidad.
Respetuosamente lo anunciamos al público.
503
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
Философия АКХИЗМА
21 века : Принципы Единства Взаимосвязи Мужества, Восстановлениe Единения
Мужества, Честности, Стойкости !
(Посвящается памяти Великого философа АХИ ШЕРАФЕДДИНА )
Заключительная декларация
Анкара, 02.12-04.12 2022 г.
Совет Ахи, который был организован в честь светлой памяти Ахи Шерафеддина на
тему: восстановлениe единения мужества, честности и стойкости в 21 веке, успешно
прошел в городе Анкара.
СОВЕТ был организован при сотрудничестве Анкарского Университета Социальных
Наук, Фонда Натальной Школы, Промышленной Площадки в районе (Ostim Osb),
Остим Технического Университета, так же при сотрудничестве Анатолийского
Исследовательского Центра Предпринимательства им. Ахи Эврана , с 44- летним
опытом работы в области культуры, искусства и литературы, мнение которого более
ценно. И Центр был организован в партнерстве с Союзом Писателей Турции (TYB),
подписавшим письмо.
В совете, посвященном памяти Ахи Шерафеддина, состоялось 7 успешных заседаний.
Темы заседаний следующие:
1. От Футувва к Ахи , от морали к цивилизации ;
2. Прошлое и настоящее моральных практик Акхизма ;
3. Взгляд на экономическую жизнь в 21 веке с точки зрения Акхизма ;
4. Взгляд на жизнь с точки зрения Акхизма ;
5. Институциональные структуры с точки зрения морали Aкхизмa ;
6. Примеры передовой практики, основанные на морали в частном секторе ;
7. Примеры передовых практик, вдохновленные Aкхизмом в обществе ;
Организация ФУТУВВA (FÜTÜVVET) оказала большое влияние на создание
АКХИЗМА – профессиональной организации в Анатолии во времена Анатолийского
государства сельджуков. Ученые , судьи и мистики , посланные в Анатолию для
руководства деятельностью организации ФУТУВВА, сыграли ведущую роль в
распространении ислама в Анатолии , на Балканах и в Северной Африке. Они заложили
основы Aкхизмa в районах, где поселились. Помимо того, что Акхизм является
профессиональной организацией, он внес большой вклад не только в исламизацию
Анатолии, но и в ее восстановление и процветание с момента своего основания. Совета
Ахи, вдохновленный организацией ФУТУВBA (FÜTÜVVET). Совет Ахи
сформировала основу торговли и промышленности в Анатолии, и оставила глубокий
след для наших предпринимателей и современного делового мира.
Крупные кризисы, вызванные рыночным капитализмом, который доминирует в
современном деловом мире с начала 20-го века , бросают вызов человеческому
пониманию добра, красоты, равновесию и солидарности во имя прогресса и
экономического развития. Неконтролируемые миграции, войны и болезни –
отрицательно сказываются на мире и благополучии человечества. Чтобы избежать
всего этого, люди должны жить в гармонии, обретая надежду. Когда все эти вопросы
принимаются во внимание, то человек, живущий в современном мире для поиска
решений: гуманитарных, экономических, политических , финансовых, нравственных и
культурных кризисов и проблем в современном мире ищет возможности для решения
504
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
проблем. На повестку дня вновь выдвигается чувствительно - сконструированная сфера
жизни. АКХИЗМА (ЕДИНЕНИЕ)-важно понимать это. По этой причине необходимо
исследовать универсальные критерии АКХИЗМА. Важно воспитывать и
переосмысливать себя, свой дом и работу, основываясь на вере в единство. По этой
причине, мы считаем интересным рассмотреть универсальные критерии. Основная цель
Совета Ахи-единство, возрождаемое ежедневно доблесть и духовность в 21 веке
состоит в том, что экономическая модель производства, разделения, потребления,
солидарности и помощи, которая присуще Совету Ахи, была разработана в 21 веке.
Это исследование и обсуждение возможностей его применения в трудовой жизни в
столетии. Проекция феномена Совета Ахи, в широкой перспективе отражена на
сегодняшний день во многих областях, таких как: промышленность, производство,
предпринимательство, финансы, кооперативизм, гражданское общество и социальная
политика было согласовано.
По итогам СОВЕТА АХИ появились следующие факты:
1. Мир, в котором мы живем, окружен болезненными, глобальными проблемами,
угрожающими природе человека, миру общества, гармонии и ритму
природы,всему живому и неживому;
2. Наш мир нуждается в нравственном акте доброты;
3. Стремиться возродить богатство собственных традиций, в соответствии с духом
и требованиями времени, как по предложению, так и по текущим проблемам.
Следует рассматривать как решение.
4. Мы уничтожили концепции и практики нашей цивилизации и, кстати,
сообшества АХИ , но когда Европа внесла изменения мы их приняли. Место, где
мы можем открыть для себя наши собственные ценности и знания должны быть
в сознании.
5. В нашей истории система АКХИЗМА выполняла важные задачи в
общественной жизни, политике, экономике, культуре, образовании и обороне,
была на страже мира и стабильности в обществе в периоды кризисов.
6. Идеал миролюбивого мира должен выйти из простого дискурса, а социальные
пpактики должны быть построены так, чтобы каждый живший на земле мог
жить в мире и процветании, то что он заслуживает. В этом отношении следует
использовать опыт АКХИЗМА , который является источником,обитающим в
нашей истории.
7. Организация АХИ , которая была краеугольным камнем нашего человеческого и
обшественного существования со времен сельджуков, продолжает оставаться
гарантией единства, солидарности и братства нашего народа с его мнoговековой
историей ,хотя, и не становясь , великой. B отношении нас ооганизация АХИ
играет очень важную роль. В смягчении последствий глобальной эпидемии,
которая описывается как крупнеиший кризис Здравоохранения в прошлом веке
и в управлении мы c этим процессом справились более успешно, чем в Западных
обществах. Будет очень ценно воспользоваться мощными возможностями
АКХИЗМА в кризисных ситуациях , которые могут возникнуть.
505
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
8. Очень ценно видеть в АКХИЗМЕ следы многих цивилизаций, наследие
8. человечества.
Очень ценноВ видеть
в АКХИЗМЕ
следы
многихчто
цивилизаций,
наследиев
этом отношении
не следует
забывать,
АКХИЗМ включает
человечества.
В этом
следуетнужны
забывать,
что АКХИЗМ
включает
себя принципы
жизниотношении
и работы,некоторые
человечеству
сегодня,
как ив
себя принципы
жизни и работы, которые нужны человечеству сегодня, как и
когдато в прошлом.
когда- то в прошлом.
9. Акхизм - это система, которая приносит пользу обществу и нацелена на
9. единство
Акхизм -и это
которая Вприносит
пользу
обществу
и нацелена на
мирсистема,
,как Институт.
современном
мире,
где индивидуализация
единство
и мир
,как Институт.существует
В современном
мире, где индивидуализация
перерастает
в отчуждение,
потребность
в предложении,
перерастает
в отчуждение,
существует
потребность
в предложении,
способности дать
людям спокойствие
и уверенность;
способности дать людям спокойствие и уверенность;
10. Как и в АКХИЗМЕ, девизом человека должно быть : работать, производить,
10. изобретать
Как и в АКХИЗМЕ,
девизом
человека должно
быть :навести
работать,
производить,
и удовлетворять
потребности
людей,чтобы
порядок
в мире,
изобретать
и
удовлетворять
потребности
людей,чтобы
навести
порядок
в мире,
подходя к вещам с осознанием доверия и мудрости;
подходя к вещам с осознанием доверия и мудрости;
11. Не следует забывать, что принципы АКХИЗМА могут быть использованы для
11. гуманизации
Не следует забывать,
что политических
принципы АКХИЗМА
могут быть
использованы для
социальных,
и экономических
систем;
гуманизации социальных, политических и экономических систем;
12. Не может быть развития в обществе, где не гарантируются основные права и
12. свободы.
Не можетЖизнь,
быть развития
в обществе,
где не гарантируются
и
в которой
люди и общество
могут
жить основные
в мире, неправа
может
свободы.
Жизнь,ни
в которой
и общество
могут
в мире,. При
не может
быть построена
на какойлюди
основе,
где мораль
и законжить
не едины
этом
быть построена
ни на какой
где мораль
и закон не едины
. При этом
следует
учитывать
,что основе,
СОВЕТ
АКХИЗМА
заботится
о
следует
учитывать
,что
СОВЕТ инициативе;
АКХИЗМА
заботится
о
нравственности,законности
и гражданской
нравственности,законности и гражданской инициативе;
13. В преддверии 100-летия нашей Республики нельзя пренебрегать идеалом
13. сильной
В преддверии
100-летия
нашей
Республики
нельзя
пренебрегать
идеалом
экономики,
мощной
правовой
системы,
крепкого
гражданского
сильной
экономики,
мощной
правовой
системы, крепкого
гражданского
общества и
насыщенной
культурной
жизнью;
общества и насыщенной культурной жизнью;
14. ФУТУВВА ( FÜTÜVVET )является мощным источником вдохновения для
14. формирования
ФУТУВВА ( FÜTÜVVET
)является
мощным
источником
вдохновения
для
и организации
современного
понимания
человека
и общества.
формирования
и организации
современного
понимания
человека
и общества.
Практика
Совета
Ахи призвана
: переоценить
сегодняшнее
понимание
права,
Практика
АхиСледует
призвана
: переоценитькак
сегодняшнее
понимание
экономики Совета
и политики.
рассматривать
показательные
факты; права,
экономики и политики. Следует рассматривать как показательные факты;
15. Идеи об открытии ценностей АКХИЗМА сегодня не поддаются объяснению.
15. Идеи
АКХИЗМА
сегодня
не поддаютсядля
объяснению.
Они об открытии
послужат ценностей
большим
источником
вдохновения
практик
Они
послужатгражданского
большимобщества
источником
вдохновения
государственного,
и частного
сектора. Вдля
связипрактик
с этим
государственного,
гражданского
общества
и частного сектора.
В связи
с этим
необходимо
увеличить
количество
исследований,
которые
используют
необходимо АКХИЗМА
увеличить количество
исследований,
которые используют
философию
не только сейчас
, но и в будущем;
философию АКХИЗМА не только сейчас , но и в будущем;
16. Для человека и общества - очень важно быть самодостаточными, сохранять свое
16. достоинство
Для человекаии общества
оченьнезависимости
важно быть самодостаточными,
сохранять
свое
свободу, -для
мира в обществe.
Достоинство
достоинство и свободу,
независимости
мира
в обществe.
Достоинство
самодостаточности
людейдля
и обществ
перед лицом
глобальных
кризисов
важнее,
самодостаточности
людей
и обществ
перед
лицом глобальных
кризисов
важнее,
чем когда-либо. Этот
аспект
АКХИЗМА
, который
включает в себя
добродетели
чем
когда-либо. Этот аспект АКХИЗМА , который включает в себя добродетели
самодостаточности;
самодостаточности;
17. Следует видеть, что инструментализация
внешней зависимости,
путем
17. постановки
Следует видеть,
инструментализация
внешней
зависимости,
путем
людейчто
и общества
в зависимости
от человечества
, означаетпостановки людей
и общества
в человеку
зависимости
от человечества
уничтожение
свободы
, дарованной
как благо
ценностей , означаеттвердых
уничтожение
свободы , дарованной
человеку
как благо
ценностей
твердых
принципов АКХИЗМА
, считающих
достоинство
человека
и благополучие
принципов АКХИЗМА , считающих достоинство человека и благополучие
506
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
общества,
областями;
вместе должны обсуждаться в сотрудничестве с различными
18. АКХИЗМ - это не только экономическая система, но также она включает в себя
научные накопления: литературу, культурное богатство и интеллектуальные
достижения, связанные с политическим и социальным порядком, а также
систему образования и обучения, неподвластную времени. Не следует забывать,
что эти области не должны сводиться друг к другу.
19. Жизнь, не включающая в себя: литературу и культуру, и не сопровождаемая
духовностью, какой бы полезной и благополучной ни была жизнь, не принесет
благополучного и плодотворного порядка;
20. В обществе, где нельзя повысить качества человека, все исследования не будут
стабильными и усилия могут оказаться бесплодными;
21. Воображение ответственного, свободного, добродетельного, продуктивного,
удовлетворенного человека, чуткого к богатству своего прошлого, умеющего
ценить свой век, строящего счастливое будущее - должно быть включено в
предмет философии и учебную программу нашей системы образования;
22. Пункт, который дает горизонт для образования общества и морали, живущей в
этом обществе - это человеческая модель, которая должна быть принята и
усвоена обществом «Как следует воспитывать человека?» Отвечая на вопрос об
образовании, следует воспользоваться богатыми достижениями
учения
АКХИЗМА;
23. Молодежь , должна быть не только обеспечена профессией, но и должна уметь
рассуждать о смысле жизни;
24. Следует обсудить ценность теории АКХИЗМА для нашего времени и
использовать путем обновления практик, которые считаются ценными. В то
время- моделирование, построенные экосистемы в разных районах на
сегодняшний день, следует изучить возможности. Объявления о приоритетных
проектах государственных учреждений и организаций. Теория АХИ
применяется в разных сферах, особенно на сегодняшний день должны браться
за проекты, которые могут использовать его опыт;
25. Объявления,
распространение
и
поощрение
проектов
социальной
ответственности, теории и практики АКХИЗМА должны быть увеличены. И
эти проекты должны быть поддержаны;
26. Что касается АНАТОЛИЙСКИХ
сестер (Baciyan-I Rûm), что является
недостатком в истории СОВЕТА АХИ в Турции. Название Университета
происходит от Центров изучения женщин и семьи;
27. «Фатима Баджи», "Мама Хатун" и Баджиан-и Ром. Помещение их на передний
план с именами сестер создаст ожидаемую осведомленность о Баджиан-и Ром;
Следует рассмотреть вопрос о создании «Университета АХИ » в Анкаре,нашей
столице, где АКХИЗМ сыграла важную роль в ее создании и защите своей
507
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
истории, где функции выраженные в нашей итоговой декларации, будут
планироваться и осуществляться в соответствии с принципами АКХИЗМА.
28. Помимо АХИ ЭВРАНА в других городах с его названием и исторической
идентичностью Политика государственных учреждений и организаций по
признанию АХИ и АНАТОЛИЙСКИХ СЕСТЕР , подготовка и принятие мер по
реализации- чрезвычайно важны. И это ценно.
29. Чтобы быть более известным и признанным в рамках институционального
образования и профессионального обучения системы АХИ , кроме того,
образовательного аспекта АКХИЗМА. Очень важно будет предпринять шаги по
его обновлению на сегодняшний день и переноса в нашу систему образования;
30. Вдохновленный Орденом АХИ , была создана правовая инфраструктура
крупных фондов, а создании такого фонда, способного решить решить
экономические проблемы предприятий. Эту возможность следует учитывать;
31. Чтобы донести ценности АКХИЗМА до наших дней, следует рассмотреть
возможность планирования ,ориентированную на результат академических
исследований по переносу средств , используемых в организании АХИ в наши
дни и использовать модель, которая будет выдвинута в организованных
промышленных зонах, а затем обобщить исследования, сделав анализ на
примере приложения;
32. Академические проекты, в которых ценности -порядка АХИ будут помещены в
экономические рамки, должны быть подготовлены . И как эти проекты будут
вести себя в сегодняшних экономических условиях , следует учитывать их
отчетность;
33. Приоритетом АКХИЗМА является поиск новых направлений бизнеса для
новых поколений, руководство молодежью обучениям новым направлениям
бизнеса, обсуждение стандартов и критериев, включая моральные принципы и
попытка их создания. В этом отношении одной из самых больших проблем
общества является безработица , в решении которой поможет АКХИЗМ;
34. Самая главная проблема нашей страны в том, что проверок недостаточно, а
санкции не сильны. Должна быть предоставлена информация о таких ситуацияхкак накопление, фальсификация, увеличение продаж , за счет агитации
общественности , путем введения в заблуждения
и манипулированием ,
завышением цен и уклонением от уплаты налогов, которые происходят
особенно во время экономического кризиса;
35. Действия, которые подрывают здоровье населения, вызывают недоверие и
волнения среди населения, производят продукцию с нарушением законов и
правил. Ввозят , продают или распространяют некачественные , вредные для
здоровья продукты - такие действия
влекут за собой строгие наказания.
Следует учитывать санкции;
36. Внимательно следить за практикой кластеризации нового поколения в нашей
стране. Необходимо поддерживать и распространять приложения, дающие
508
AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik”
положительные результаты, расширять сотрудничество между университетами
и промышленностью, а также уделять огромное внимание коммерциализации
знаний;
37. Должен быть создан Инновационный,Предприимчивый Офис-Поддержки при
участии АХИ;
38. Технология блоков с его преимуществами , такими как: экономика
трансакционных издержек и времени, безопасность и прозрачность, может
облегчить доступ малых и средних предприятий (МСП) к финансам, услугам и
продуктам, тем самым повышая эффективность и качество обслуживания
предприятия. Следует подумать об использовании этих возможностей.
39. Одним из средств обеспечения cправедливости в обществе- является рынок.
Ответственность за баланс рынка ложится не только на
власть и
оппозицию.Чтобы рынок был в балансе и обеспечивал общественный порядок
и справедливость, производители и участники обмена и распределения, а также
потребители – должны с ответственностью выполнять свою работу , а также со
своей стороны-правительство и оппозиция.
40. Стремление к максимальной выгоде, эгоизм и корысть - омрачают будущее
общества, которое «плывет в одной лодке »,т.е. должно двигаться в одном
направлении.В этом отношении, социальная справедливость, справедливое
распределение, достойное ведение бизнеса- необходимы для мира и счастья в
обществе;
41. Слова Нуреттина Топчу, воодушевленные Aкхизмом, звучат так: Завтра
основателями учения. АКХИЗМА будут простые люди , которые будут любить
жизнь, которые будут работать аккуратно и решительно, но без
претенциозности. Главная и основная задача этого работника - воспитывать
людей. Эти молодые люди, чьи действия всегда самоотверженны, не будут
ожидать вознаграждения за свои услуги от людей, которым они
служат.Основатели завтрашней Турции объединят людей из разных обществ,
где уже нет чужих. Они будут следовать идеям Юнуса и Явуза, Синана и
Акифа,Эбу Ханифа, Хусейну Авни. И завтрашняя Турция, которая является их
смыслом, будет построена на фундаменте АКХИЗМА с лозунгом Kровь,
выплескивающая из
земли Анатолии авторитетное государство и дух ,
которого считается вечным . Этот дух, который превосходит себя, защищает
общества и нации,стремится к вечности. Наша задача поддерживать эти
инициативы,идеи в нашей молодежи и помогать в их реализации.
Мы искренне и с уважением заявляем об этом и мы очень рады это
представить на всеобщее обозрение.
509