Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                

AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK

2023, AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK

AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “Her Gün Yeniden Kurulur Birlik: 21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” isimli Ahilik Şûramızın temel amacı, Ahilik teşkîlâtına mündemiç olan iktisâdî üretim, bölüşüm, tüketim, dayanışma ve yardımlaşma modelinin, 21. yüzyılda çalışma hayâtına uygulanmasına yönelik imkânları tartışmaktı. Şûra’da Ahilik olgusunun geniş bir perspektiften bugüne yansıyan izdüşümünün sanâyi, üretim, girişimcilik, finans, kooperatifçilik, sivil toplum ve sosyal politika gibi birçok alanda etüt edilmesi planlandı. Şûra, hem târihî ve olgusal zeminde bir imkân olarak Ahiliğin konumu ve değerini tartıştı hem de bir gelecek inşâsı olarak Ahilikten istifâde etmenin imkânını soruşturdu. Nihâyetinde elinizde tuttuğunuz sadra şifâ olabileceğine inandığımız bu eser vücûda geldi. Süreçte emeği geçen tüm kurumlara şükrân borçluyuz. Ahi Şerafeddin ve Ankara Ahilerinin Aziz Hâtıralarına “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Günümüz iş dünyâsına egemen olan piyasa kapitalizminin 20. yüzyılın başından bu yana neden olduğu krizler, ilerleme ve iktisâdî kalkınma adına insanlığın iyilik, güzellik, denge ve dayanışma anlayışlarını zorlamakta; kontrolsüz göçler, savaşlar ve hastalıklar, insanlığın huzûrunu ve refâhını olumsuz etkilemektedir. Hâl buyken birlikte âhenkli yaşamı sürdürebilmek adına insanoğlu, çıkmazlardan kaçınmak ve yeryüzünü yeniden şenlendirmek için tekrâr umudu kuşanmak zorundadır. Zamanında kaosun, terk edilmişliğin ve huzûrsuzluğun hüküm sürdüğü Anadolu coğrafyasına Selçuklu Barışının merhem olduğu gibi tüm dünyâ üzerinde cârî olan huzûrsuzluğa, düzensizliğe ve adâletsizliğe Anadolu’da Ahilikten mülhem yeni bir barış merhemi sunulabilir. Tüm bu husûslar göz önünde bulundurulduğunda günümüz dünyâsında yaşanan insanî, iktisâdî, siyâsî, mâlî, ahlâkî ve kültürel krizlere ve sorunlara çözüm imkânları bulabilmek için Ahiliğin hassâsiyetle inşâ edilmiş hayât küresini yeniden gündeme getirmek ve birlik inancına dayalı olarak kendimizi, evimizi, işimizi ve tabiatı yeniden anlamlandırmak önem arz etmektedir. Bunun için Ahiliğin cihânşümûl kıstaslarını mercek altına almanın oldukça değerli olduğunu düşünüyoruz. Bu çabanın hem hayâtla iç içe olan bir kurumun değerini keşif ve takdîr etmeye vesîle olacağına hem de günümüz ve geleceğimiz için elimizde keşfedilmeyi bekleyen imkânlar manzûmesinden istifâde etmeye bizi dâvet edebilecek bir çerçeve ortaya çıkarmış olacağına inanıyoruz. AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ahi Şerafeddin ve Ankara Ahilerinin Aziz Hâtıralarına Editör Doç. Dr. Muhammet Enes Kala Türkiye Yazarlar Birliği Yayınları: 124 Toplantı Metinleri: 38 ISBN: 978-605-7912-35-0 Yayıncı Sertifika Nu: 48453 Ankara, Ağustos 2023 “Bu eser, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi, Hamilik Okulu Vakfı, OSTİM OSB, OSTİM Teknik Üniversitesi Ahi Evran Anadolu Müteşebbisliği Araştırma Merkezi ve Türkiye Yazarlar Birliği ortak yayınıdır. Eserimiz, Halkbank’ın katkılarıyla yayımlanmıştır.” Editör Doç. Dr. Muhammet Enes Kala Şûra Şeref Heyeti D. Mehmet Doğan Orhan Aydın Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan Prof. Dr. Murat Yülek Dr. Ahmet Albayrak Şûra Tertip Heyeti Doç. Dr. Muhammet Enes Kala Dr. Öğr. Üyesi Hacı Bayram Bulgurlu Dr. Öğr. Üyesi Turan Şişman Dr. Öğr. Üyesi Nuri Salık Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Coşkun Dr. Öğr. Üyesi Esra Kumaş Gülnaz Karaosmanoğlu Yurdum Hasgül Güvener Öğr. Gör. Gamze Bulgan Songül Çalış Arat Zeynep Aydemir Tasarım: www.mtrmedya.com Baskı: Göktuğ Ofset Yayıncılık Matbacılık Tic. Ltd. Şti. - Ankara Matbaa sertifika Nu: 47538 * Eserdeki yazılar tamamıyla yazarların sorumluluğundadır. AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” İçindekiler TEBRİK MESAJI Recep Tayyip ERDOĞAN ........................................................................................................................... 5 TAKDİM YAZILARI Cevdet YILMAZ (Dr.)................................................................................................................................... 9 Orhan AYDIN .............................................................................................................................................. 13 Musa Kâzım ARICAN (Prof. Dr.) ............................................................................................................. 17 Murat YÜLEK (Prof. Dr.)............................................................................................................................ 19 Gürsel BARAN ............................................................................................................................................ 23 Hacı Bayram BULGURLU (Dr.)................................................................................................................. 25 Ahmet ALBAYRAK (Dr.)............................................................................................................................ 27 ÖNSÖZ Muhammet Enes KALA (Doç. Dr.)........................................................................................................... 29 GİRİŞ Ankara’nın Ruhu: Ahilik, D. Mehmet Doğan ........................................................................................... 39 1. BÖLÜM: FÜTÜVVETTEN AHİLİĞE-AHİLİKTEN MEDENİYETE Ahilik Teşkilatı (Kavramsal ve Tarihi Açıdan), Sevgi Işık Erol (Prof. Dr.) ............................................ 51 Ankara Ahileri İçinde Anadolu Bacıları (Bacıyan-ı Rûm), Günay Kırpık (Prof. Dr.).......................... 63 Sosyal Sağlık Perspektifinden Ahilik Erkanı: Erdemlere Aidiyet Söylemi, Hür Mahmut Yücer (Prof. Dr.) ................................................................... 83 Ahilik Teşkilatını Yaşatan Değerler, Süleyman Kızıltoprak (Prof. Dr.)................................................. 103 Türkiye’de Ahilik Çalışmalarının Seyri 1913-1932, Yusuf Turan Günaydın........................................ 123 2. BÖLÜM: AHİLİK UYGULAMALARININ DÜNÜ VE BUGÜNÜ Sosyal ve Kültürel Bir Kurum Olarak Ahilik, Ahmet Gökbel (Prof. Dr.) ........................................... 137 Ahiliğin Tarihi Kökenleri ve Çağdaş İş Dünyasına Ahlâki Çözüm Üretme Kapasitesi, Mahmut Arslan (Prof. Dr.)............................................................. 155 Özel ve Sosyal Politikalar Arasında Ahilik Kurumunu Ele Almak, Faruk Taşçı (Prof. Dr.)............... 173 3 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ahilik Kurumunun GZFT Analizi, Ahmet Çoşkun (Dr.)...................................................................... 185 Tasavvuf İrfan ve Ahlâkının İktisadi ve Sosyal Alanda Bir Tezahürü Olarak Ahi Teşkilatı, Tolga Keskin (Dr.)............................................................................................................... 195 3. BÖLÜM: HAYATA AHİLİKLE BAKMAK Fütüvvet veya Ahilik Bireysel Düzeyde Modern Dünyaya Ne Ölçüde Uyarlanabilir? -6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Merkezli Depremlerden Bazı Örnekler ve Değerlendirmeler-, Ekrem Erdem (Prof. Dr.)............................................................ 239 Türkiye Ekonomik Kalkınmasında Ahilik İlkeleri, Hasan Vergil (Prof. Dr.) ....................................... 257 Ahilik Çağdaş Minarşizme Meydan Okuyabilir mi?, Hasan Yücel Başdemir (Prof. Dr.)................... 289 İnsandan Medeniyete Ahiliğin Önerdiği İnsan Modeli -Manzum Fütüvvetnâmeler Üzerine Bir Okuma Denemesi-, Muhammet Enes Kala (Doç. Dr.)...... 297 Ahilik: Ahlâk, İktisat ve Zihniyet Üzerine Bir Değerlendirme, Emrullah Kılıç (Dr.)........................... 315 4. BÖLÜM: 21. YÜZYILDA İKTİSADİ HAYATA AHİLİK ZAVİYESİNDEN BAKIŞ Ahilik Kurumsal Olarak Modern Ekonomik Hayata Ne Ölçüde Uyarlanabilir? -Ulusal ve Uluslararası Düzeyde Bazı Örnekler Üzerinden Bir Değerlendirme-, Ekrem Erdem (Prof. Dr.) - Savaş Savaş (Arş. Gör.)............................................................................... 329 Kobi’ler İçin Blok Zinciri Uygulamaları ve İyi Örnekler, Zeki Özen (Dr.)............................................ 349 Küresel, Bölgesel ve Yerel Fırsatlar ve Zorluklar İktisadi Hayata Ahilik Perspektifinden Bakış – Girişim Sermayesi Yatırım Fonu Örneği, Ömer Emeç (Dr.) - Yavuz Selim İşleyen............................ 359 Distopya ve Ütopya Ayrımında Ahilik Teşkilatı, Yurdum Hasgül Güvener......................................... 379 5. BÖLÜM: AHİLİK ZAVİYESİNDEN KURUMSAL YAPILANMALAR Dirlik Kurumları, Ruşen Ahmet Albayrak (Dr.) ................................................................................... 393 Ahilik ve Yeni Nesil Kümelenmeler, İlhami Pektaş (Dr.)......................................................................... 407 Ahilikteki Orta Sandıklarının Bir Modern Zaman Uyarlaması: Kurum İçi Dayanışmaya Dayalı Orta Sandığı, Mustafa A. Sancar (Dr.) ............................................ 437 Ahilik Bağlamında Kooperatifçilik, Başak Tanınmış Yücememiş (Prof. Dr.) - Adil Döşeyen........... 447 SONUÇ BİLDİRGESİ ............................................................................................................................. 459 4 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Tebrik Mesajı Kıymetli ilim, ticaret ve kültür erbabımız, Çok değerli kardeşlerim, Sizleri en kalbî duygularımla, muhabbetle selamlıyor; Ahilik Şûrası’nın ülkemiz, milletimiz ve esnaf teşkîlâtımız için hayırlı olmasını diliyorum. Ahilik Şûrası’nın düzenlenmesinde emeği geçen tüm kurumlarımıza teşekkürlerimi sunuyor, bu büyük geleneği yaşadığınız ve yaşattığınız için her birinizi gönülden tebrik ediyorum. Ahilik Teşkîlâtı’nın kurucusu Ahi Evran’la birlikte Ahi Şerafettin Hazretlerini de bu vesileyle rahmetle yâd ediyor, sekiz yüz yıldır bu topraklarda Ahilik geleneğini sürdüren tüm esnaf ve sanatkârlarımızı minnetle anıyorum. Selçukludan itibaren beşerî ve içtimaî varlığımızın kilit taşı olan Ahilik Teşkîlâtı, asırlara sâri geleneğiyle bugün de milletimizin birlik, beraberlik ve kardeşliğinin teminatı olmayı sürdürüyor. Son asrın en büyük sağlık krizi olarak nitelenen küresel salgının etkilerinin hafifletilmesinde, milletimizin bu sıkıntılı süreci batılı toplumlara göre daha başarılı yönetmesinde Ahilik Teşkîlâtımızın çok önemli payı vardır. Hırsın, tamahın, haksız rekabetin, insana sadece tüketici nazarıyla bakan, insanı insanın kurdu olarak gören materyalist anlayışın, dünyamızı uçuruma sürüklediği, bu süreçte çok daha iyi anlaşılmıştır. Bugünün dünyasının, özellikle de mevcut küresel ekonomik sistemin Ahilerimizden alacağı çok kıymetli dersler olduğunu düşünüyorum. Şûramız gibi Ahilik konusunda yapılacak her çalışmanın bizi kendimizle, tarihimizle ve kadim değerlerimizle buluşturarak, geleceğe daha güvenle bakmamızı sağlayacağına inanıyorum. Bu düşüncelerle Ahilik Şûrasının başarılı geçmesini, tüm esnafımız, sanatkârımız, Ahilerimiz, ilim ve kültür çevrelerimiz için hayırlı olmasını Rabbimden niyaz ediyorum. Şûranın icrasına öncülük eden, içeriğine katkı sunan tüm kurumlarımıza teşekkür ediyor, sizleri bir kez daha saygıyla selamlıyorum. Recep Tayyip ERDOĞAN Türkiye Cumhurbaşkanı 5 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” TAKDİM YAZILARI Cevdet YILMAZ (Dr.) Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Orhan AYDIN OSTİM OSB Yönetim Kurulu Başkanı Musa Kâzım ARICAN (Prof. Dr.) Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı Murat YÜLEK (Prof. Dr.) OSTİM Teknik Üniversitesi Rektörü Gürsel BARAN Ankara Ticaret Odası Başkanı Hacı Bayram BULGURLU (Dr.) OSTİM Teknik Üniversitesi Ahi Evran Anadolu Müteşebbisliği Araştırmaları Merkezi Müdürü Ahmet ALBAYRAK (Dr.) Hamilik Okulu Vakfı Başkan V. AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Takdim Bir ilk gerçekleşiyor. Ahilikle ilgili ilk defa bir şûra yapılıyor. İlkler her zaman kıymetlidir. Kendisinden sonra yapılacak olanlara ilham verirler. Bu ilk şûraya vesile olan; tasarımından icrasına katkıda bulunan herkese teşekkür ediyorum, şükranlarımı sunuyorum. Geçmişimizi tartışmak aynı zamanda geleceğimizi tartışmak demektir. Geçmişle gelecek arasında bir kopukluk veya bir çatışma, bir zıtlık yoktur, olmamalıdır. Zira ikisi birbirini tamamlar. Bugün geçmişi tartışıyoruz ama esasında bugünü ve geleceğimizi tartışıyoruz. Geçmişten aldığımız ilhamla, geçmişten aldığımız ibretle geleceğimizi inşa ederiz. Geleneği olmayan, yenilik de yapamaz. Sağlam bir temeli olmayan, yeni bir şeyi kuramaz. Çürük bir zeminde kalıcı birtakım inşa çalışmalarında bulunamaz. Dolayısıyla geçmişimizi bütün yönleriyle tartışmak, anlamlandırmak durumundayız. Bu çerçeveden bakınca bugünün dünyasıyla ahiliğin ilişkisini tartışmak zorundayız. Bugün nasıl bir dünyada yaşıyoruz, bunu önce masaya yatırmalıyız. Ve bugünkü dünyanın sorunlarını çok ciddi şekilde önümüze koyup bunlara nasıl cevaplar vereceğimizi, geçmişimizden gelen birikimle ortaya koymalıyız. Ben de kendi penceremden bakacağım, bu çerçevede. Yıllarca Kalkınma Bakanlığı yaptım. Büyümeyle kalkınmanın aynı şey olmadığını çok iyi idrak etmemiz, ortaya koymamız lazım. Büyüyebilirsiniz, kaynakları kullanırsınız, sömürürsünüz, dengesizlikler oluşturursunuz, sosyal yapıyı tahrip edersiniz ve büyürsünüz ama bu gerçek anlamda bir kalkınmayı ifade etmez. Kalkınma dediğimiz kavram; büyümeyi içeren ama onun ötesine geçen bir kavramdır. Büyüme, kötü bir şey anlamında söylemiyorum, yanlış anlaşılmasın, tek başına, diğer alanlardan tecrit edilmiş bir büyüme, doğru bir şey değildir. Ama büyüme, kalkınmanın elbette önemli bir unsurudur. Büyüyeceğiz ama nitelikli bir şekilde bu büyümeyi gerçekleştireceğiz. Kalkınmak esasında tam da böyle bir şeydir. Büyürken sosyal dengeleri bozuyorsanız, sosyal adaleti ortadan kaldırıyorsanız, sadece belli kesimler bundan istifade ediyorsa, geniş kesimler bu büyümeden faydalanmıyorsa bu, gerçek anlamda kalkınmayı ifade etmez. Diğer taraftan büyürken bize emanet olan tabiatı, varlıkları tahrip ediyorsanız, bunları gelecek nesillerle paylaşmıyorsanız, bu da gerçek anlamda bir kalkınma olmaz. Kalkınmanın özü şudur; büyüyeceksiniz, elbette üreteceksiniz, ürettiğinizi bugünkü nesil içinde adaletli dağıtacaksınız, geleceğin hakkına da riayet edeceksiniz. Aynı zamanda bugünkü nesille gelecek nesiller arasında bir adalet kuracaksınız. Sürdürülebilir kalkınma dedikleri hadise, özü itibarıyla budur diye düşünüyorum. 9 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Bugünkü nesil için adalet, bugünkü nesille gelecek nesiller arasında adalet bir bütündür parçalanamaz. Çevre dediğimiz şey de aslında budur, bunun ötesinde bir anlam ifade etmez. Elbette Cenab-ı Allah’ın verdiği varlıklardan ihtiyacımız ölçüsünde istifade edeceğiz, imkanları kullanacağız ama gelecek nesillere de bunları aktaracağız. Bütün bu ifade ettiklerim insani değerlerle ve haklarla birleşir. Kalkınma dediğimiz kavramın içinde bu da var. İnsan, mekanik bir varlık değildir. Değerlerle, maneviyatla ilişkili bir varlıktır. Özgürlüğü olmazsa mesela insanın, istediğiniz kadar ekmek verin, istediğiniz kadar maddi birtakım koşullar sağlayın, özgürlüğü olmayan bir insanın gerçek anlamda kalkınmış bir toplumda yaşadığını ifade edemeyiz. Temel hakları olmayan, temel haklardan istifade etmeyen bir toplumun da gerçek anlamda kalkınmış olduğunu söyleyemeyiz. Dolayısıyla insan odaklı, kapsayıcı, sürdürülebilir bir kalkınmayı bizim savunmamız gerekir. Bugünkü dünyanın haline baktığımızda maalesef ki bu tabloyu göremiyoruz. Yakın zamanda yaşanan finansal krizlerden , pandemi ve o süreçte yaşananlar sonrasında jeo-politik gelişmeler, çatışmalar, kavgalar bütün bunlara baktığınız zaman insanlığın aslında çok da iyi bir durumda olmadığını görürsünüz. İşte ahiliği tartışırken sadece kendi toplumumuz, ülkemiz için değil, bütün insanlık için arayışlar çerçevesinde tartışmamız lazımdır. Ama bir taraftan da elbette somut hayatla ilişkilendirerek, bu hayatın içinden hareketle tartışmamız gerekir. Hayattan kopuk, teorik bir tartışmaya bu meseleyi hapsetmemeliyiz. Dolayısıyla ahiliği bugünkü dünyanın, insanlığın meselelerine çözüm ararken konuşmak durumundayız. Ve bugüne bu değerleri nasıl taşırız, gelen bu geleneği nasıl daha güçlü hale getiririz diye konuşmak durumundayız. Bu çerçevede ahiliğin mesleki değerlerle, çalışma hayatıyla, ekonomiyle, ahlakı ve sosyal dayanışmayı bütünleştirdiğini görmemiz çok önemli olacaktır. Tam da bunlara bugünkü insanlığın ihtiyacı vardır. Dini ne olursa olsun, ırkı ne olursa olsun, dili ne olursa olsun, cinsiyeti ne olursa olsun bütün insanlığa bizim bu değerleri taşımamız, aktarmamız oldukça mühimdir. Bunun için de kendi içimizde bunun güzel örneklerini ortaya koymalıyız. Yüz yıllık bir Cumhuriyet birikimimiz var, ama onun öncesinde de Osmanlı var, onun öncesinde Selçuklu var, onun öncesine giden geleneklerimiz var, medeniyetimiz var, değerlerimiz var. Bu birikimi, bu değerleri yeniden düşünmek, yeniden tartışmak, yeniden hayatımızla ilişkilendirmek durumundayız. Burada akademik dünyaya gerçekten büyük iş düşmektedir. Her iki Rektörümüzü de tebrik ediyorum. Gerçekten önemli işler yapıyorlar. Ama genel anlamda akademik dünyaya baktığımızda tam da arzu ettiğimiz bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzu söyleyemem. Akademik dünya, üniversitelerimiz, tabii ki mevcut bilgiyi yeni nesillere aktaracaklar -eğitim diyoruz buna- tabii ki mevcut bilgiye yeni bilgiler ilave edecekler -araştırma dediğimiz fonksiyon budur- ama bunun ötesinde bence üçüncü bir fonksiyon daha var. Ben ona kalkınma fonksiyonu diyorum. Bu, bilgiyi kullanma, ondan istifade etme ve ondan kaynak meydana getirme meselesidir. 10 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Bilgiyi aktarmak, bilgiye yeni bilgiler ilave etmek kadar bilgiyi kullanmak da son derece önemlidir. Türkiye’de bu kadar sorun yaşıyorsak, bu kadar meselemiz varsa, bu bilgi birikimiyle sorunlarımız arasındaki ilişkiyi kurmak durumundayız. Ankara’daki bir üniversitenin, Ankara’nın iş dünyasıyla, sivil toplumuyla, yerel yönetimiyle, edebiyat çevreleriyle bütün toplumsal kesimleriyle ilişkilerinin olması lazım. Birlikte sorunlarımıza birtakım çözümler geliştirmeleri gerekir. Bu anlamda çok daha hayatın içinde üniversiteler olmalı diye düşünüyorum. Eğitim sistemimizle diğer alanlar arasındaki bağları güçlendirmeliyiz. Bu tabii ki eğitimin diğer kademeleri için de tartışmamız gereken bir meseledir. Bu çerçevede Ankara ile ilgili de birkaç şey söylemek isterim. Ankara başkentimiz elbette, siyasi ve bürokratik anlamda merkezimiz. Ankara ile ilgili imaj daha çok bunlar etrafında oluşmuş durumdadır, bu da önemlidir. Ancak Ankara aynı zamanda Türkiye’nin çok önemli bir üretim ve ekonomi merkezidir. Nüfus olarak ülkemizin ikinci büyük şehridir. Ekonomik büyüklük olarak da öyledir. Katma değeri yüksek bir ekonomi inşa eden bir şehrimizdir. Geçmişte DPT’de çalışırken illerin sosyo-ekonomik gelişmişliğini ölçerdik. Sosyo-ekonomik gelişmişlik olarak baktığınız İstanbul bir adım önde görünür, ama sadece sosyal gelişmişlik olarak baktığınızda Ankara birinci çıkardı hep. Çok önemli bir husustur bu, bu durum, Ankara’nın değerleri olan, katma değeri yüksek bir şehir olduğunu gösterir. Son yıllarda yeni sanayileriyle, ihracata dönük sanayileriyle hepimizin iftihar ettiği bir şehirdir Ankaramız. Türkiye’nin de bugün en önemli meselesi cari açığı çözme meselesidir, cari açığın kısıt olmadığı bir kalkınmayı gerçekleştirme konusudur. Bunu konuşuyoruz, başka ülkelerle ticaretimizde açık vermeyen, bu açığı kapatan dolayısıyla daha sürdürülebilir bir kalkınma sağlayan bir ülke, bir ekonomi istiyoruz. İşte buranın lokomotif illerinden birisi aslında Ankara’dır. Savunma sanayiinde, sağlık endüstrileriyle, diğer makine sanayileriyle, dahası birçok endüstrisiyle Ankara örnek bir şehirdir. Ankara’yı ekonomik açıdan daha fazla tartışmalı, bu konu üzerinde ciddi farkındalıklar oluşturmalıyız diye düşünüyorum. Sadece bürokratik, siyasi boyutuyla değil, ekonomisiyle ve kültürüyle Ankara’yı daha çok konuşmalıyız. Teknolojisiyle, teknolojiye katkılarıyla, eğitimiyle, argesiyle, entelektüel ortamıyla daha fazla Ankara’yı mesele edinmeliyiz. Bu değerli çalışmada emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum. Bundan sonra da bu çalışmaların devam ettirilmesi canugönülden temenni ediyorum. Ülkemizin sadece kendi meselelerini çözen bir ülke değil, insanlık adına değer üreten ve bunu insanlıkla paylaşan bir medeniyetin mirasçısı olarak yoluna devam etmesini Rabbimizden niyaz ediyor, hepinizi hürmetle selamlıyorum. Dr. Cevdet YILMAZ Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı 11 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Takdim Ahilik Şûrası OSTİM çatısı altında yapılıyor. Bu bizim için çok anlamlı. Çünkü biz, OSTİM olarak bir “Ahilik” organizasyonuyuz. Bizim kurucularımız Kırşehirli ve bir grup Ankaralı Ahidir. OSTİM 55 yılı aşmış bir organizasyon. Ankara’nın sanayileşmesine, üretimine, ihracatına ve Ankara’daki sanayi oluşumlarına, Organize Sanayi Bölgeleri’nin oluşumlarına da kuluçka merkezi olarak etki etmiş bir organizasyonuz. Ahilik, tarihte XIII. yüzyılda yaşamış İslam Medeniyetinin üretime bakan tarafını oluşturan ve toplumun bütün taraflarına pencereler açmış önemli bir organizasyon. Bâcıyân-ı Rûm ile hanımların üretime ve sosyal dünyaya nasıl açıldıklarını gösteren; ihracata, girişimciliğe ve aynı zamanda yardımlaşmaya önem veren; iş birliğinden, güç birliğine birçok kavramı içinde bulunduran bir organizasyondur Ahilik. Ancak bugün bize ne söylüyor? Yani bugün bizim ne işimize yarıyor? Ahilik bugün bizim hangi işimize yarıyor? Bu soruları kendimize sormalı ve bu sorulara cevaplar aramalıyız. Ahilik bizim kıymetimizdir. Bu kıymetten bugün de istifade edebilmeliyiz. Diğer taraftan biz, maalesef kendi değerlerimizi belli bir zaman sonra kıymetsiz hale getirmiş bir toplumuz. Cemil MERİÇ üstadın dediği gibi “Batılı dostlarımız üzülmesinler diye, onları toprağa gömdük.” Ama baktık ki bizim bu toprağa gömdüğümüz değerler, bizim karşımıza başka yerlerden çıktı. Onlar bu sefer kıymetlendi. Nasıl çıktı? “Meslek Eğitimi” diye bir kavramla muhatap olduk. Sanki biz bunları hiç yapmamışız gibi, bilmiyormuşuz gibi gittik Almanlardan ikili eğitim sistemi olarak OSTİM’e de biz getirdik. Esasında Almanların “Meslek Eğitimi” diye, “Uygulamalı Eğitim” diye yaptığı eğitim; bizim tarihte yaptığımız, bizzat Ahilerin yaptığı eğitim organizasyonunun bir parçası. Yine “kooperasyon” dediğimiz “kooperatif ” dediğimiz, iş birliği kavramları yine bizim kavramlarımızdı. Onun dışında “Toplam Kalite Üretimi” diye sihirli bir şeyi yine Batılılardan ve Japonlardan aldık. Toplam Kalite Yönetimi, aslında bizim Ahilerimizin, Ahilik Teşkîlâtı’nın bizzat uyguladığı/yaptığı bir işti. Yaptığın ürünü öyle yapacaksın ki onu satın alan ondan tam anlamıyla memnun olacak. “Müşteri memnuniyeti” diye şu anda kullandığımız, yine “ISO 9000” kavramı, bunlar Ahilik sisteminin kök anlamlarındandır. Ahilikte yer alan; yaptığın işin üst bir standardı olacak, yaptığını kaliteli yapacaksın ve müşteriyi memnun edeceksin, hiçbir zaman yanlış iş yapmayacaksın, yalan söylemeyeceksin, etik kurallara uyacaksın gibi kurallar bugün de en çok ihtiyacımız olan hususların başında geliyor. Bunları biz çalışma hayatında kullanıyoruz ama bunların kaynağının şu anda bize ait olduğunu 13 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” söyleyemiyoruz. Değerlerimizi unuttuk ve birileri bu değerleri kendilerinin olduğunu ifade ederek yeniden önümüze koydu. Kendi değerlerimiz bugün bizim bir işimize yarar mı? Evet, yarar. Çünkü bu kavramları bugün bize pazarlayanlar maalesef dünyaya bir huzur getiremediler, dünyayı yaşanabilir bir mekân kılamadılar. Dünyayı yaktılar, yıktılar. Şu anda dünyada 800 küsür milyon insan, bir tarafta aç; bir tarafta da 800 milyon insan, obez olmuş. Bu da zayıflamak için para harcamak manasına geliyor. Yani şu anda yaşadığımız dünyanın çelişkileri: bir tarafta muhtaç insanlar, bir tarafta da obez insanlar, yağlarını eritmek için spor merkezlerinde zamanlarını harcayan insanlar. Peki dünya bunu niye çözemiyor? Nasıl çözemiyor? Aslında dünyanın kaynakları ve imkanları herkes için yeter. Yapılması gereken bu adamdaki fazla kiloları, bu aç adama götürebilmek yani adil ve hakkaniyetli bir bölüşüm. Bu başarılabilirse aslında dünyanın sorunu çözülecek. Ama bunu gerçekleştiremiyoruz. Neden gerçekleştiremiyoruz? Çünkü hırs, tamah ve haz her tarafı istila etmiş durumda. Şu anda üzerinde bulunduğumuz dünyada ciddi bir bunalım, sıkıntı, savaş var. Geldiğimiz noktada insanların gözlerinde yaş var. Her taraf yanıyor, yıkılıyor ve yağmalanıyor. Afrika yağmalandı. Zenginlikleri başka diyarlara götürüldü. Açlık ve yokluğa mahkûm edilen bir insanlık dramı var. İnsanların kaynaklarını alıp ülkenize götürdünüz, bu insanları bu hale getirdiniz ve bulunduğunuz yerde lüks ve safahat içinde yaşayacağınızı mı düşünüyorsunuz? Yaşayamazsınız. Güney Afrika’ya gittik. Güney Afrika’da bütün madenler; yeri-göğü kazmışlar, nereye baksanız maden. Ama Güney Afrikalılar orada yoksulluk içerisinde yaşıyorlar. Irak’a gidin. Kerkük’e gittik. Dünyanın petrol rezervlerinin büyük bir kısmı Kerkük’te bulunuyor. Kerkük’teki insanlara bakıyoruz; sokaktaki insanlar aç, açıkta ve sefil bir durumda. Nasıl oluyor bu, benim petrolüm buradan çıkıyor da ben burada -petrolün olduğu yerde- aç kalabiliyorum? Dünya sistemi bunu çözmeden bu dünyada huzur ve mutluluk yaşanamaz. Kaynakları yeniden insanlığa, insanların kullanımına ve istifadesine sunabilmek için çaba sarf etmemiz gerekiyor. Bu değerler, aslında herkesin ihtiyacı olan değerler. Bu değerler Ahilik Sisteminde mündemiç olan kurucu değerler. “Biz dünyayı imar etmeye geldik.” ve dünyayı imar etmenin ibadet olduğuna inanıyoruz. Japonların “Sony” diye bir şirketi var. Sony’nin sahibi olan Akio Morita. Onun kitabının arka sayfasında bir hikâye vardır. Bu hikâye “Rekabet”i anlatır. Alman, Japon ve Amerikalı, ormanda beraber yürürken bir anda bir aslana rastlıyorlar. Japon hemen oturuyor, ayakkabılarının bağcıklarını sıkmaya çalışıyor. Amerikalı ona diyor ki: “Eğer aslandan daha hızlı koşabileceğini düşünüyorsan, yanılıyorsun.” O da diyor ki: “Ben, aslandan daha hızlı koşamayacağımı biliyorum ama senden bir adım önde olursam sorunu çözmüş olurum.” Şimdi dünyanın rekabet anlayışında ciddi bir sakatlık var. Sen bir adım önde oldun; kendini kurtardın. Peki ya ben? İkimizi beraber 14 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” aslandan kurtarabilecek bir model üretmediğimiz sürece sürdürülebilir, yaşanabilir ve insanlara huzur verip saadet getirecek bir dünyayı oluşturamayız. Biz OSTİM’de yaptığımız çalışmalarda; kümelenmede, insanları bir araya getiriyoruz. İş birliği ve güç birliği yapabileceğimizi, hepimizin kazanabileceği ortaklaşa rekabet anlayışı geliştirebileceğimizi düşünüyoruz. Ancak böyle bir iklimi kurabilirsek yaşanabilir bir dünyayı hep beraber inşa edebileceğimize inanıyoruz. Bunun imkanının ise Ahilik değerlerinde olduğunu görmemiz gerekiyor. Ancak bunu gördükten sonra XIII. Yüzyıla gitmemiz gerekmiyor, XIII. Yüzyılı günümüze getirebilmemiz gerekiyor. XIII. Yüzyılın imkân ve değerlerini günümüz için işimize yarar hale getirmemiz gerekiyor. Ancak bu şekilde itiraz ettiğimiz yaşanamaz dünyanın kıskacından kurtulabiliriz. Hocalarımıza ve bilim insanlarına böyle bir görev düşmektedir. Onlardan sadece eczaneyi tarif etmelerini değil, bize reçete de yazmalarını bekliyoruz. Programın tertip edilmesinde emek veren öncelikle ASBÜ, Türkiye Yazarlar Birliği ve Hamilik Vakfına teşekkür ederiz. Bu işe gerçekten çok emek verdiler. İki ismi de özellikle belirtmemiz gerekiyor, Muhammet Enes KALA Hocamızın ve Hacı Bayram BULGURLU Hocamızın çok önemli katkıları oldu. Onlara da teşekkür ederiz. Şûramızı şereflendiren dostlarımıza, uzaktan-yakından gelen herkese tekrar şükranlarımı sunuyor, programın hayırlara vesile olmasını diliyorum. Orhan AYDIN OSTİM OSB Yönetim Kurulu Başkanı 15 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Takdim Türkiye Yazarlar Birliği, kurulduğu 1978 yılından itibaren sahasında kültürel hayatımızı tanzim eden faaliyetleri gerçekleştirmeye devam ediyor. 1992’den beri iki yılda bir düzenlediği Türkçe’nin Uluslararası Şiir Şöleni, 1981’den beri devam eden “Yılın Yazar, Fikir Adamı ve Sanatçıları Ödülleri”, dilimizin ve kültürümüzün temel metinleri olan; Mehmet Âkif Ersoy’un Safahat’ı Necip Fazıl’ın Çile’si, A. Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir’i ve Mevlana’nın ölümsüz eseri Mesnevi okumaları, Ahlâk Şûraları, Milletler Arası Şehir Tarihi yazarları kongreleri, Tarihi Yaşatmak Şehri Yaşatmak ve Tarihî Roman Ve Romanda Tarih bilgi şölenleri, Uluslararası Genç Yazarlar Kurultayları, Yazar Okulu, Yazarlığa Hazırlama Seminerleri ve Mehmet Âkif Bilgi Şölenleri gelenek haline getirdiğimiz geniş katılımlı faaliyetlerden bazılarıdır. Sürekliliği olan bu faaliyetlerimizin yanı sıra, kamu kurumları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarımızla iş birliği yaparak ülkemizin farklı illerinde tematik etkinlikleri gerçekleştiriyoruz. Bugün de; Türkiye Yazarlar Birliği, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi, Hamilik Okulu Vakfı, OSTİM Teknik Üniversitesi, Ortadoğu Sanayi ve Ticaret Merkezi iş birliği ile “Ahilik Şûrası”nı düzenliyoruz. Ahi Evran-ı Veli Türk-İslâm medeniyetine pek çok alanda önemli katkılar sağlamış, her alanda derin izler bırakmış Pîr Ahî Evrân Velî’nin hayata geçirdiği ahiliğin en önemli ilkelerinden birisi; ‘Hak ile çalışıp bize gelen bizdendir, akıl ve ahlâk ile çalışıp bizi geçen bizdendir.’ öğretisidir. Bu öğretinin ışığında sosyal dayanışmaya ve yardımlaşmaya önem veren, iş birliğini benimsemiş ahiliğin bir fikir, ahlâk ve meslek hareketi olduğu gerçeğinden hareketle; Bir medeniyet değeri olarak tarihi, sosyolojiyi, ilahiyatı, iktisadı, felsefeyi, dili ve edebiyatı da bünyesinde barındıran Fütüvvet kavramını her zaman hatırımızda tutmamız gerekir diye düşünüyorum. Kelime anlamına baktığımızda; Fetâ sözlükte “genç, yiğit, cömert”; fütüvvet ise “gençlik, kahramanlık, cömertlik” anlamlarına gelmektedir. Anadolu’da XIII. yüzyıldan sonra ortaya çıkan, İslâm coğrafyasında yüzyıllarca uygulanarak kökleşmiş ve derin etkiler meydana getirmiş, birçok İslâm ülkesinde benimsenip yayılan, barındırdığı değerler manzumesiyle bugün yalnızca bu toprakların insanına değil; tüm insanlığa barış ve 17 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” kardeşlik mesajları veren Fütüvvet anlayışını, hayatımızın merkezine koyduğumuzda insanımız kâmil bir hale gelmiş, sosyal yaşantımızda hep yükselmişiz. Ahilik, günümüzde çoğunlukla ekonomik hayatı düzenleyen, çalışmaya önem veren, din ve ahlâk kurallarına sıkı sıkıya bağlı bir meslek kuruluşu ya da esnaf teşkîlâtı olarak görülür. Geçmişte başarılı olmuş bu tecrübenin günümüz için değerini de soruşturmalıyız. Dinimizin referansları ile uzlaşan bu model, başta günümüzde kaybolan değerler sistemi olmak üzere ticari-ekonomik hayatı düzenleyen güven anlayışını, yardımlaşmayı, dayanışmayı, doğruluk, emek ve sebât gibi meslekî kural ve öğretilerini yeniden tesis etmede nasıl bir yol ve yöntem sağlayabilir? Bu soru önemlidir ve bu soruyu birlikte cevaplamak durumundayız. Bunun için önümüzde iyi bir fırsat olduğunu düşünüyorum; Ülkemizin, kültürün, sanatın, edebiyatın, verimliliğin, üretimin ve şefkatin öne çıkaracağı yeni bir yüzyıla hazırlandığı bugünlerde ahiliğin temelini ve düşünce yapısını oluşturan Fütüvvetnâmelerdeki öğreti felsefesini farklı açılardan ele alarak çok daha iyi anlamamız, yorumlamamız ve uygulamamız gerekir diye düşünüyorum. Doğrusu, geçen zaman içinde serbest piyasa şartları ve çalışma ortamının aşırı rekabetçi olmasından kaynaklanan sorunların panzehirini biliyoruz. Onun yabancısı değiliz. Yani, kanaat etme, güler yüz, ayıplı malı satmama, yalan söylememe, sır tutma, güvenilir olma, affedici olma, sabır gösterme ve doğruluktan ayrılmama millet olarak bizim en büyük hasletlerimizden değil mi? Dinimiz ve geleneklerimiz bunları gerektirmiyor mu? Günümüz yönetim teknikleri ya da uygulamalarının temelinde daha verimli bir çalışma ortamının sağlanması yer almaktadır. Bunun sağlanması için bu değerlere sahip çıkma gereği apaçık ortadadır. Üç gün devam edecek ahilik şurasında sorunların çözümüne ilişkin değerli akademisyenlerimizin, bilim adamlarımızın, sosyal bilimcilerimizin ve felsefecilerimizin sunacakları bildiriler, bu anlamda bize bir yol haritası çıkaracaktır. Şûranın gerçekleşmesinde katkısı olan Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesine, Hamilik Okulu Vakfına, OSTİM Teknik Üniversitesine ve OSTİM’e teşekkür ediyorum. Prof. Dr. Musa Kâzım ARICAN Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı 18 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Takdim Bugün ilk Ahilik Şûrasında birlikteyiz. Ahilik programımız, “Şûra” adıyla ilk defa Türkiye’de organize ediliyor. Peki neden böyle bir şey yapıyoruz? Üç tane sebebi var. Birincisi: Ahilik, Anadolu’nun önemli bir değeri, sosyo-ekonomik müessese/kurum. Hani “kurumlar” ve “kurumsal yapı” diyoruz; “bunlar gelişmede çok önemlidir.” vs. diyoruz. Ahilik, tarihimizde çok önemli bir sosyo-ekonomik kurum olarak yer almış ve bu topraklardan çıkmış. Bu yapıyı kurumlar çerçevesinde ele almalıyız. İkincisi: OSTİM Teknik Üniversitesi -organizasyonunu yapan kurumlardan bir tanesi ve şu anki ev sahibimiz- Ahiler tarafından kuruldu. Ahilerin kurduğu bir çatı altında Ahilik Şûrasının icrasını gerçekten çok anlamlı buluyorum. Üçüncü sebep: OSTİM Teknik Üniversitesinin kendisini tanımlama biçimiyle alakalıdır. OSTİM Teknik Üniversitesi, kendisini sanayi üniversitesi olarak tanımlıyor ve bunula birlikte beş unsurdan müteşekkil, yetkinlik bazlı eğitim modeli uyguluyor. Bu beş unsurlu yetkinlik bazlı eğitimin unsurlarından en önemlisi: değerlerdir. Yani “bir öğrenci üniversiteye gelip, iki ya da dört sene okuyup mezun olup teknik işle alakalı diplomasını aldıktan sonra nasıl bir donanımla mezun olmalıdır?” sorusunun cevabını iyi vermeliyiz. Bu sorunun cevabı kapsama “değerlerimiz” dâhil edilmeden verilemez. Değerleri, eğitim sistemimizin içerisine entegre edebilmek için bazı çalışmalar yaptık. Bu çalışmaların, bu değer unsurlarının temeli Ahiliğe dayanıyor. O halde üniversitenin kendisini konumlandırdığı eksen esasında Ahilik sistemi. Şûramıza bu anlamda OSTİM Teknik Üniversitemizin paydaş olmasını da çok anlamlı ve değerli görüyorum. OSTİM Teknik Üniversitesi olarak Ahiliğe hem öz hem de şekli olarak önem veriyoruz. Zira daha önce ifade ettiğim gibi bu üniversiteyi kuran kişiler, Ahilerdir. Şekli olarak nasıl değer veriyoruz? Çok basit. Mezun ederken, onları “Ahi Kuşağı” kuşandırarak mezun ediyoruz. Tabi bu biraz hamaset gibi gözüküyor, romantik geliyor ama şuna eminiz ki bir süre sonra o mezunlarımız, aradan biraz zaman geçip bunları kafalarında dinginleştirdikleri zaman “ya ben bir Ahi Kuşağı (şed) kuşanarak mezun olmuştum.” diyecekler. Buna bir anlam yükleyecekler. Kişilik olarak yetişkin, işlerindeyse yetkin hale geldikleri zaman bizim gibi bu işin edebiyatı ve felsefesi üzerinde derinlemesine düşünmeye çalışacaklar. Bu sürece onları esaslı şekilde davet etmenin bir adı da onları şekli bir çerçevede ahilik iklimine dahil etmek diye düşünüyoruz. -Üniversite öğrencisine- “değerler” dediğimiz zaman “Onu üniversite mezunu olmayan bir gençten ayıran hangi değerleri ona kazandırmalıyız?” sorusunu sormuş oluyoruz. Bu anlamda üzerinde yaşadığımız toprakların ortaya çıkardığı müessese olan “Ahilik” kendisini gösteriyor. Ahiler demişler ki - Alev Alatlı Hoca’mızdan atıf yaparak bunları 19 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” ifade ediyorum- “Ahiler’in davranış tarzı, değerler tarzı ‘akıl’ üzerine mebnidir. Ahi, akl-ı selimle hareket etmelidir. İkinci husus ‘adap’tır, ahi, edepli olmalıdır. Bununla bağlantılı olarak ‘ahlak’ söz konusu olur, ahi, ahlaklı olunmalıdır. Ahlakın zirvesinde karşımıza ‘adalet’ çıkar, ahi, adil olmalıdır. Biz buna kendi dağarcığımızda ‘yenilikçilik’’i ekliyoruz. Çünkü Ahilik, kendi döneminde yenilikçi bir kurumdur. Bir kere kendisi kurum olarak burada ortaya çıktığına göre orada bir “yenilikçilik” ögesi olması gerekir. Ahiliğin ruhunda “yenilikçilik” diye bir şey var. Yeni ve sağlam ürünler geliştiriyorlar. Olmayan bir şeyi yapıp geliştiriyorlar. Bunun amacı, topluma daha iyi hizmet etmektir. Dolayısıyla temel dinamizminin içinde yukarıda ifade ettiğimiz değerlerle birlikte “yenilikçilik” de var. Bir üniversiteye de bunlar yakışan unsurlar. Dolayısıyla bizim değerler taksonomimizin merkezinde “Ahilik” vardır. Ülkemizde şu anda Türkiye Cumhuriyeti, Anadolu ile sınırlı bir bütünlükte anlaşılır. Anadolu’nun ekonomisinin kalkınması XI. yüzyıldan itibaren bizim, “Selçuklu Barışı” dediğimiz bir ekonomik kalkınma dönemine rastlar. Şöyle ki, Roma İmparatorluğu’nun da Anadolu, bir dönem parçası oldu. Tabi ondan evvel kendi burada yapıları vardı, bu bahs-i diğerdir. Ancak 1071’den önce Anadolu, Roma İmparatorluğu’nun bir parçasıydı ve maalesef bundan ötürü ihmal ediliyordu. Neden? Çok basit. Çünkü Roma İmparatorluğu’nun merkezi İstanbul idi. İstanbul, aynı zamanda dünyanın da merkeziydi. İstanbul gibi bir yerden bakan insan, bazen diğer bölgeleri ihmal edebilir. Tarihçiler olarak baktığımız zaman Anadolu’nun, Roma Dönemi’nde ihmal edildiğini görüyoruz. Daha sonrasında Selçuklular burayı fethettiği zaman ilk yaptıkları iş, Anadolu’nun ekonomisini ve dolayısıyla sosyo-ekonomisini canlandırmak olmuştur. Anadolu’ya o dönem çok fazla göçebe akımı vardı Orta Asya’dan. Bu göçebeler bir taraftan bir dinamizmi temsil ediyor ama bir taraftan da bir tür anarşi tehdidini seslendiriyordu. Neden anarşi? Çünkü göçebe bir toplum bir yerden bir yere mallarını ve hayvanları taşıdığı zaman yeni gelinen yerlerde bu huzursuzluğa sebebiyet verebilir. Bu sırada bir miktar tarım da varsa esasında tarım çökmüş durumdadır. O dönem hasat ve üretim sorunu da göze çarpar. Ama diğer taraftan göç eden toplum bir dinamizmi de temsil etmektedir. Selçuklular, biraz düzensiz enerjiyi düzenli bir enerji haline getirdikleri anda bizim, “Anadolu Barışı” dediğimiz Anadolu’daki iktisadi kalkınma ortaya çıkmıştır. Tarımsal üretim patlamış, üretim sorunu ortadan kalkmış ve uluslararası ticaret yeniden düzene girmiştir. Uluslararası ticaretin en temel coğrafyası olan Anadolu tekrar bu ticaretin içine dahil olmuştur. Biz buna “Selçuklu Barışı” diyoruz. Selçuklu Barışı’nın önemli unsurlarından bir tanesi; sadece tarıma nüfusun aktarılması değil, aynı zamanda yerli ve yerleşik hayata insanların geçmesidir. Yerleşik hayat ne demektir? Burada karşımıza düzenli bir şehir ve sanayi üretimi çıkar. O günün sanayisinde çelikten, kılıca, tekstilden, mobilyacılığa ve dericilikten, mimarlığa uzanan sektörler kaşımıza çıkar. Peki bunları 20 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” nasıl tanzim edeceksiniz? Baktığınız zaman Selçuklu, Ahiliği yerleşik hayatı tanzim etmek ve ekonomik kalkınmayı canlandırmak için kullanmış ve bundan çok ciddi şekilde istifade etmiştir. Selçukluların ardından gelen Osmanlılarda da bütün padişahlar -bu da bir değer- bir meslek sahibidir. Yani Türk kültüründe yönetici dediğiniz insan, insanların başına geçip yöneticilik oynamak için yapmıyor. Bütün Osmanlı padişahlarının bir hüneri -Eski Türk kültüründe “hüner”, “meslek” denilen; Almanların “beruf ” dedikleri, İngilizlerin “profession” dedikleri vs.- bir altın bilezikleri var. Bu oldukça önemlidir ve bunu kazandıran sistem Ahiliktir. Meslek sahibi olmayan bir yöneticinin o ülkedeki kalkınmayı -ekonomik kalkınmayı- takip etmesi, toplumun ve iş dünyasının nabzını tutması, sosyo-ekonomik yapıyı geliştirebilmesi, anlaması çok kolay değildir. İşte bütün bunlar bir araya geldiğinde OSTİM Teknik Üniversitesi‘nde böyle bir organizasyonun neden yapıldığının cevabı da tam olarak verilmiş oluyor. Tekrar edersek: Çünkü bu topraklar Selçuklu Barışı, arkasından Osmanlı Barışı ve Ahilik ile yoğrulmuş, bu topraklardaki iktisadi kalkınma -özellikle Ankara’da tabii- Ahilik ile bu hale gelmiştir. Bu üniversiteyi kuran kişiler Ahilerdir ve bu üniversite Ahilik ilkelerine sahip çıkmaktadır. Çünkü kalkınmanın, buradan geçtiğine inanmaktayız ve bu yüzden de bu Şûra’ya ev sahipliği yapmaktayız. OSTİM Teknik Üniversitesi olarak Şûra’nın ev sahipliğini yapıyoruz ama Şûra’da bize katkıyı Ankara Sosyal Bilimler Üniversitemiz yaptı. OSTİM, Türkiye Yazarlar Birliği ve Hamilik Vakfı paydaşlarımız. Bunların hepsini bir araya getiren OSTİM Teknik Üniversitesi Ahi Evran Anadolu Müteşebbisliği Araştırma Merkezi. Bu vesileyle emeği geçen herkese çok teşekkür ediyoruz. Prof. Dr. Murat YÜLEK OSTİM Teknik Üniversitesi Rektörü 21 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Takdim Çok özel ve güzel bir programdayız. Ahilik Şûrası’nın açılışındayız. Bu şûra çok önemli şehrimizde, başkentimiz Ankara’da icra ediliyor. Ankara çok uzun yıllar öncesinden anılan o memur şehri kimliğinden sıyrıldı. Artık savunma sanayiinin merkezi, sağlığın merkezi, bir eğitim şehri olarak karşımıza çıkıyor. Ankara’da yirmi bir üniversitemiz, yaklaşık 350 bin öğrencimiz var. Bunların yaklaşık on sekiz bini yurt dışından gelen misafir öğrenciler. Ankaramız medikal alanında çok iyi bir yerde. Çevresi adeta termal cenneti. Biz de şehrimizin ve başkentimizin Ticaret Odası’nın Başkanlığı’nı yapmaya çaba sarf ediyoruz. Aynı zamanda her attığımız adımda, ahilik kültürünü devam ettirme gayreti içerisindeyiz. Gerçekten çok büyük önemi haiz bu kültürü yaşatmaya çalışıyoruz. 13. yüzyıldan bu yana gelen bir sistem var, kaybolmaya yüz tutmuş bir sistem var ve bu sistemi bugün arıyoruz. O günden bugüne gelen bu sistemin herkes çok daha yeşermesini, günümüz sorunlarına merhem olabilmesini diliyor. Bu şûranın amacı bu dileği teorik ve pratik olarak nasıl mümkün olabileceğini tartışmaktır. Bugün bizim ve bizden sonraki nesiller için ahilik kültürünün yeniden yeşertilmesi ve sonrakilere de bir miras olarak bırakılması hakikaten çok kıymetlidir. Ahilik kültürü çok eskilerden bu yana gelen bir kurucu bir sistemdir. Buna sadece ticaretten iki örnek vermek istiyorum. Bugün ticaretin içindeki en önemli enstrüman ödeme aracıdır. Biz satın aldığımız her iş ve işlemle ilgili ödeme yaparız. Bununla ilgili çekin, senedin, imzanın kabul edilmediği bir dönemden geçiyoruz şu anda, ama ahiliğin olduğu dönemde sadece söz vardı. Söz bu anlamda günümüzdeki senetten çok daha kıymetliydi. Malımı alıyordum, malın bedelini 20 Ocak’ta ödeyebileceğimi ifade ediyordum ve konu kapanıyordu. Bir daha o konuyu hiç kimse de konuşmuyordu. Ama o söz yere düşmüyordu, düşürülmüyordu, borcun ödenmesi 21 Ocak’ı bulmuyordu. Borcun sahibi gelip 20 Ocak’ta borcunu ödüyordu. Böyle bir kıymetten bahsediyoruz. Bunun yanı sıra olmayana vermek ahiliğin özündendir. Güçlüyken karşımızdakine yardımcı olabilmektir. Zenginken yardımcı olabilmektir. Olamasak bile, ihtiyacımız olduğu halde karşımızda ihtiyacı olana destek verebilmektir. Bunlar o kadar kıymetli şeyler ki, esasında sosyal selametin ve huzurun teminatı olan şeyler. Zor bir süreçten geçiyoruz. Hepinizin bildiği gibi bir pandemi süreci yaşadık. Türkiye pandemi sürecini bütün dünyada en iyi yürüten ülkelerden, en iyi götüren ülkelerden, en az sıkıntıyı yaşayan ülkelerden birisi oldu. Şimdi de dünyada süren bir savaş var; hepinizin şahit olduğu, dünyadaki sistemi de etkileyen bir savaş dönemini tecrübe ediyoruz. Bu iki olumsuz gözüken etken bize birliği, beraberliği, birlikte 23 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” üretmeyi hatırlattı. Böyle olduğunda iki olumsuz durumun olumlu bir tarafa işaret edebileceğini söyleyebiliriz. Bu olumlu havayı devam ettirmenin bir tane yolu var: Her zamankinden fazla birliğe, beraberliğe, dayanışmaya, bir arada olmaya, birbirimizi sevmeye, saymaya ihtiyacımız vardır. Eğer bunu da becerebilirsek yine yürekten inanıyorum ki, dünyadaki en önemli ekonomik ve diğer açılardan da en kıymetli ülkelerden birisi ülkemiz olacaktır. Sayın Cumhurbaşkanımızın hepinizin de bildiği gibi bu konuda büyük gayretleri var. Pandemi sürecinde aşıya ulaşmakta güçlük çeken ülkeler için yaptıkları ortada, şimdi tahıl koridorunun açılması ve açık tutulması için verdiği mücadele ortada. Dahası tüm dünyada sulh ve selamet için güçlü bir çaba ortaya koyduğunu da görüyoruz. Şu anda bu savaşla ilgili, akan kanı durdurmakla ilgili hepinizin huzurunda ona da teşekkür ediyorum, sağ olsun. Ama yürekten inanıyorum ki arkadaşlar, bu zorlu süreci ahilik kültüründen aldığımız ilhamla, birliğimizle beraberliğimizle çok daha iyi yerlere ülkemizi taşıyarak atlatacağız. Hepinize katılımlarınızdan dolayı teşekkür ediyor, emeği geçen üniversitelerimize, Başkanlarımıza, hocalarımıza şükranlarımı sunuyorum. Buradan çıkacak çıktılardan bize düşen her ne varsa bunları alıp uygulamakla kendimizi vazifeli görüyoruz. Şûranın hayırlı sonuçlara vesile olmasını diliyor, hepinizi hürmetle selamlıyorum. Gürsel BARAN Ankara Ticaret Odası Başkanı 24 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Takdim Yeryüzünün en anlamlı ve en kadim medeniyetlerinden birisi olan Anadolu Uygarlıkları ve bu uygarlıkların mükemmel bir ürünü olan Ahiliğin günümüz mirasçılarından birisi olmanın şerefi, onuru ve sorumluluğu içerisinde hepinize şuramıza hoş geldiniz diyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. Değerli konuklarımız sizlerin de bildiği gibi UNESCO 2021 yılını “Ahi Evran Yılı” olarak ilan etmiştir. Bu çerçevede Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın himayelerinde yıl boyu Ahilik temalı ulusal ve uluslararası etkinliklerin düzenlenmesi kararlaştırılmıştır. Bu kapsamda hazırlanan asrın en büyük AHİLİK ŞURASINA hepiniz hoş geldiniz. Tarih boyu Selçuklularda ve Osmanlı’da ahiliğin gelişiminde büyük rol oynayan esnaf ve sanatkârlar ile bunların bağlı olduğu loncaların yanı sıra ahiliğin en üst düzeyde temsilcileri ve yöneticileri Sultan ve Padişahlar olmuştur. Bugün ise, günümüzdengeleceğe ahilik mirasını modern ve yenilikçi bir anlayışla harmanlayarak en üst düzeyde temsil etme vazifesi; başta devletimizin tüzel kişiliği olmak üzere iş dünyası, ticaret erbabı, sanayiciler, sektör temsilcileri, esnaf ve sanatkârlar ile üniversite ve sivil toplum kurum ve kuruluşlarına düşmektedir. OSTİM Teknik Üniversitemiz ülkemizde ilk defa ve dünyada çok az sayıda olan “Sanayinin Üniversitesi ve Girişimci Üniversite” temasıyla kurulan prestijli bir yüksek öğretim kurumudur. Üniversitemizin güzide paydaşlarını oluşturan sizler; bu güzel ikliminden ilham ve güç alarak Ahilik Şuramıza ve Ahilik Felsefesine ecdadımızın yaptığı gibi medeniyetimizin üstün değerleri ve ilham verici ruhuyla çağlar üstü bir yorum ve inovatif anlayış kazandıracağınız inancındayım. Günümüzde ahilik felsefesi etik ve ahlaki değerler kadar sürdürülebilir toplumsal kalkınmada ana sürücüler konumunda olan; ekonomik, sosyal ve çevresel değerlere de odaklanmaktadır. Bu bağlamda küresel ekonomilerde yerli ve mili; ham madde, yarı mamul, nihai ürün, tasarım, faydalı model ve patentte dayalı “yüksek ve ortayüksek teknolojik ürünlerin” üretilmesi ve bu ürünlerin uluslararası pazarlarda rekabetçi fiyatlarla satılması ekonomik ve toplumsal kalkınmanın en önemli itici gücü olacaktır. Diğer yandan özellikle ülkemizin dış ticaret hacmini oluşturan ihracatithalat denkleminde aradığımız ihracatı artırıcı katma değeri yüksek ürünlerin dış pazarlara satımı ve buna karşın ithalatı azaltıcı tedbirlerin alınmasını içeren “yenilikçi çözüm değer önerileri” de ahilik felsefesi içerisinde yer almaktadır. 25 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Yaradan ve yaratılan hukukuna uyarak insanlık ve medeniyet tarihinin “ALTIN AHİLİK ÇAĞINI” ilmi ve bilimi bir alt yapıyla yeniden, modern ve yenilikçi bir yaklaşımla ele alarak “dünden-bugüne, bugünden ise-geleceğe”; taşımak, yorumlamak, uygulamak ve vizyonerist bir anlayışla uzun yıllar yaşatmak şuramızın ana amacını oluşturmaktadır. Bu ana amaç doğrultusunda oluşturulan şura oturumlarında; başta mesleki eğitim, girişimcilik, modern teknolojiler, ileri otomasyon ve gelişmiş bilgi sistemleri ile ahilik ilişkisinin günümüz temel dinamikleriyle yeniden yorumlanması ve eğitim mimarisinin buna göre yeniden tasarlanması olmak üzere, ele alınacak olan diğer tüm konularında çok boyutlu, kapsamlı ve derinlemesine irdelenmesi hedeflenmektedir. Üç gün sürecek olan şuramızın hazırlanmasında ve düzenlenmesinde 8 ay boyunca emeği geçen ve katkılarda bulunan; başta devletimizin ilgili güzide kurumları olmak üzere, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesine, Hamilik Okulu Vakfına, OSTİM Organize Sanayi ve OSTİM Teknik Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanına, Türkiye Yazarlar Birliğine ve OSTİM Teknik Üniversitesi Ahi Evran Anadolu Müteşebbisliği Araştırmaları Merkezi ile şuramıza iştirak eden kıymetli konuklarımıza, şükranlarımı sunuyorum. Bu etkinliğin etkili, üretken ve hayırlara vesile olmasını diliyor saygılarımı sunuyorum. Dr. Öğr. Üyesi Hacı Bayram BULGURLU OSTİM Teknik Üniversitesi Ahi Evran Anadolu Müteşebbisliği Araştırmaları Merkezi Müdürü 26 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Takdim De ki: Ey mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım! Mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini aziz, dilediğini zelil edersin. Her iyilik sendendir. Kuşkusuz sen her şeye kadirsin. Geceyi gündüze, gündüzü geceye katarsın. Ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarırsın ve dilediğine hesapsız rızık verirsin. O zaman diyoruz ki: yeni oluşlarlarla her gün kurulurken birlik, ve dağıtılırken işler ve görevler, büyük bir ahlaki duyarlılıkla sorumluluklarını yüklenmesi beklenir insandan… Af dileyebiliyorsa, sebatkarsa, vakar sahibiyse, doğru ve ihlaslı, sabırlı, gözü yaşlı ve cömertse, merhametli, hamiyetperver, hayalı ve bilgeyse ve bütün bu faziletlerine rağmen görebiliyorsa ayıplarını, yiğittir o adam. Fütüvvet ehlidir, bir fetadır. Ahilik de işte böyle adamların kardeşliğidir. Yiğitlerin kardeşliğidir ahilik, dağ gibi deniz gibi yiğitlerin… Peki bu anlayışı günümüze, hayatımıza, işimize ve evimize nasıl getireceğiz? Soru budur. Kurumlarımızı, şirketlerimizi içinde fetaların ve ahilerin açığa çıkabildiği; saygı, sevgi ve iyiliğin hâkim olduğu yerler haline nasıl getireceğiz? Dirliğe, dirliklere ulaşabilmemiz için medeniyetimizden esip gelen ruhu; yönetim anlayışımıza, iletişim tarzımıza, kurumlarımıza yeniden nasıl üfleyeceğiz? Bu soruların bu çatı altında sorulabilmesi tesadüf değildir, yiğit ve ahi yurdudur Ostim. Bütün iş insanlarımızı temsilen kıymetli başkanımız Orhan Aydın’a selam olsun! Bütün geçmişlerimize ama özellikle Ostim’de emeği çok olan Prof. Dr. Sedat Çelikdoğan hocamıza rahmet olsun! Şuramızın; fetaların ve ahilerin izinde, Allah’ın birliğinden varlığın birliğine oradan insanın birliğine ulaşan bir yol üzerinden; bugün ile geleceği, maddiyat ile insaniliği denge ile bütünleştiren, fayda üretirken zarar vermeyen, insanı, aileyi, toplumu ve kurumlarımızı birlik içinde tutan dirliğin ruhuna ulaştırmasını dilerim. Bu dileklerimle Hamilik Okulu Vakfı ve Yönetim Kurulu adına hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlarım. Dr. Ahmet ALBAYRAK Hamilik Okulu Vakfı Başkan V. 27 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Önsöz Meslekî bir teşkîlât olan Ahiliğin Anadolu Selçuklu Devleti döneminde Anadolu’da kök salmasında fütüvvet teşkîlâtının büyük etkisi olmuştur. İslâm’ın özellikle Anadolu, Balkanlar ve Kuzey Afrika’da yayılmasında başat rol oynayan fütüvvet teşkîlâtının irşâd faâliyetleri için Anadolu’ya gönderdiği âlimler, hakîmler ve mutasavvıflar, yerleştikleri yerlerde Ahiliğin temellerini atmışlardır. Ahilik, meslekî bir teşkîlât olmanın ötesinde kuruluşundan îtibâren Anadolu’nun dört bir yanının sadece İslâmlaşmasına değil aynı zamanda imâr edilmesine ve bayındır hâle getirilmesine de büyük katkılar sağlamıştır. Fütüvvet teşkîlâtından ilhâm alınarak oluşturulan Ahilik teşkîlâtı, Anadolu’da siyâsî birliğin temin edilmesine dahli olmuş, ticâret ve sanâyi yapılanmasının temelini teşkîl etmiş, müteşebbislerimiz ve bugünkü iş dünyâmız için derin izler bırakmıştır. Ahiliğin beraberinde getirdiği dayanışma, ahlâk düzeni ve iktisâdî üretim, bölüşüm ve tüketim kültürü, bir taraftan Anadolu’da sosyal ve iktisâdî hayâtı tanzîm ederken, diğer taraftan Selçuklu’nun ardından kurulan Osmanlı Devleti’nin sağlam temeller üzerinde yükselmesinde önemli rol oynamıştır. Nitekim ilk Osmanlı pâdişahlarının ve vezirlerinin çoğunun Ahilik teşkîlâtına mensup oldukları bilinmektedir. Ankara Savaşı’ndan sonra Osmanlı Devleti’nin âdeta yeniden kurulma sürecinde de Ahiliğin ve Bayramîliğin önemi îzahtan vârestedir. Osmanlı sosyo-ekonomik yapısı kuruluşundan îtibâren yüzyıllar boyunca Ahilik ile yoğrulmuş ve Ahilik teşkîlâtı vakıf kültürüyle birlikte Osmanlı medeniyetine âdeta damga vuran bir müessese olmuştur. Anadolu’nun pek çok şehrinde kök salan Ahilik teşkîlâtının kültürel izlerini ve esnaf teşkîlâtları üzerindeki etkisini Cumhuriyet döneminde de müşâhede etmek mümkündür. Günümüz iş dünyâsına egemen olan piyasa kapitalizminin 20. yüzyılın başından bu yana neden olduğu krizler, ilerleme ve iktisâdî kalkınma adına insanlığın iyilik, güzellik, denge ve dayanışma anlayışlarını zorlamakta; kontrolsüz göçler, savaşlar ve hastalıklar insanlığın huzûrunu ve refâhını olumsuz etkilemektedir. Hâl buyken birlikte âhenkli yaşamı sürdürebilmek adına insanoğlu, çıkmazlardan kaçınmak ve yeryüzünü yeniden şenlendirmek için tekrâr umudu kuşanmak zorundadır. Zamanında kaosun, terk edilmişliğin ve huzûrsuzluğun hüküm sürdüğü Anadolu coğrafyasına Selçuklu Barışının merhem olduğu gibi tüm dünyâ üzerinde cârî olan huzûrsuzluğa, düzensizliğe ve adâletsizliğe Anadolu’dan Ahilikten mülhem yeni bir barış merhemi sunulabilir. Tüm bu husûslar göz önünde bulundurulduğunda 29 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” günümüz dünyâsında yaşanan insanî, iktisâdî, siyâsî, mâlî, ahlâkî ve kültürel krizlere ve sorunlara çözüm imkânları bulabilmek için Ahiliğin hassâsiyetle inşâ edilmiş hayât küresini yeniden gündeme getirmek ve birlik inancına dayalı olarak kendimizi, evimizi, işimizi ve tabiatı yeniden anlamlandırmak önem arz etmektedir. Bunun için Ahiliğin cihânşümûl kıstaslarını mercek altına almanın oldukça değerli olduğunu düşünüyoruz. Bu çabanın hem hayâtla iç içe olan bir kurumun değerini keşif ve takdîr etmeye vesîle olacağına hem de günümüz ve geleceğimiz için elimizde keşfedilmeyi bekleyen imkânlar manzûmesinden istifâde etmeye bizi dâvet edebilecek bir çerçeve ortaya çıkarmış olacağına inanıyoruz. “Her Gün Yeniden Kurulur Birlik: 21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” isimli Ahilik Şûramızın temel amacı, Ahilik teşkîlâtına mündemiç olan iktisâdî üretim, bölüşüm, tüketim, dayanışma ve yardımlaşma modelinin, 21. yüzyılda çalışma hayâtına uygulanmasına yönelik imkânları tartışmaktı. Şûra’da Ahilik olgusunun geniş bir perspektiften bugüne yansıyan izdüşümünün sanâyi, üretim, girişimcilik, finans, kooperatifçilik, sivil toplum ve sosyal politika gibi birçok alanda etüt edilmesi planlandı. Şûra, hem târihî ve olgusal zeminde bir imkân olarak Ahiliğin konumu ve değerini tartıştı hem de bir gelecek inşâsı olarak Ahilikten istifâde etmenin imkânını soruşturdu. Nihâyetinde elinizde tuttuğunuz bu eser vücûda geldi. Süreçte emeği olan tüm kurumlara şükrân borçluyuz. Yeni bir bakış açısıyla günümüzün dinamikleri ekseninde, insanı, insan ilişkilerini ve iş/sosyal düzenlerini değerlendirdiğimiz eserimizde esas hedefimiz; küresel olarak etkilendiğimiz, özellikle batıda geliştirilerek farklı alanlarda kurumsal ve kavramsal olarak iş ve sosyal hayâtımızı etkileyen temalarla karşılaştırmalar yaparak, Ahilik ve canlı değerleri üzerinden kendi medeniyet dünyâmıza uygun değerlendirmelerde bulunmak ve geleceğimizi inşâ etmek için azme değer bir çaba ortaya koymak olmuştur. Bu çerçevede hazırlanan ve beş bölüme ayrılan eserimiz, D. Mehmet Doğan’ın Anadolu ve özellikle Ankara’nın rûhunun Ahilikle nasıl ilmek ilmek örüldüğünü anlatan giriş yazısıyla başlamaktadır. Fütüvvetten Ahiliğe-Ahilikten Medeniyete başlığını taşıyan ilk bölümde, beş yazı yer almaktadır. Doç. Dr. Sevgi Erol Işık, “Ahilik Teşkîlâtı (Tarihsel ve Kavramsal Açıdan)” adlı metninde ekonomik kalkınmada madde ve mâneviyâta odaklanan, toplumun ekonomik, kültürel, sosyal, ahlâkî ve dinî yapısını dikkate alan Ahilik teşkîlâtının, geçmişte olduğu gibi günümüzde de önemli olabileceğini tartışmaktadır. Bunu yaparken sosyal ve ekonomik hayâtın önemli aktörlerinden biri olan Ahilik teşkîlâtını teorik bir çerçevede ele almakta, onu kavramsal ve târihî bir perspektife yerleştirmeye çalışmaktadır. “Ankara Ahileri İçinde Anadolu Bacıları (Bacıyan-ı Rûm)” başlıklı yazısında Prof. Dr. Güray Kırpık, devlet erkânının eşleri olan kadınların öncülük ettiği Bacılar teşkîlâtının izlerini târih kayıtlarından sürmekte ve kayıtlardan hareketle Orta Anadolu ve hâssaten Ankara özelinde sosyal, kültürel ve iktisâdî hayât için katkılarını 30 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” ve önemlerini tespit edip değerlendirmektedir. Prof. Dr. Hür Mahmut Yücer, “Sosyal Sağlık Perspektifinden Ahilik Erkanı: Erdemlere Âidiyet Söylemi” başlıklı yazısında Fütüvvet ve Ahilik uygulamalarındaki erdemlere âit söylem vurgusu ile bu vurgunun oluşturduğu güçlü âidiyet duygusunu, sosyal sağlık kavramını, âit olunan mesleğin anlamını ve erdemler çerçevesinde inşâ olunan söylemi incelemektedir. “Ahilik Teşkîlâtını Yaşatan Değerler” başlıklı çalışmasında Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak, Türklerin anayurtları Orta Asya’da edindikleri akılık kültürünün kapsadığı yiğitlik, kahramanlık ve cömertlik ilkelerini Müslüman olduktan sonra İslâm dininin inanç ve ahlâk değerleriyle nasıl kaynaştırdıklarını anlatmaktadır. Prof. Dr. Kızıltoprak, fütüvvet ve akılık kültürünün kaynaşmasıyla ortaya çıkan dinamizmin, ahlâkî ve meslekî ilkelerin târihî ve mekânı nasıl inşâ ettiğine çalışmasında yer vermektedir. “Türkiye’de Ahilik Çalışmalarının Seyri 1913-1932” adını taşıyan çalışmasında Yusuf Turan Günaydın, 1900’lü yıllara gelindiğinde kavram olarak unutulmuş gözüken Ahilik meselesinin özellikle İttihâd ve Terakkî Cemiyeti’nin hazırlattığı iki ayrı Ahilik Raporu, 1913-1932 yılları arasında kaleme alınan yazılarda nasıl ele alındığını ilgili yazılarla ilgili kısa mâlûmâtlar vererek anlatmakta ve bu yazılar ile tekrar Ahilik meselesinin nasıl revaç bulduğunu ve konuya dâir ilgiyi nasıl artırdığını ortaya koymaya çalışmaktadır. Ahilik Uygulamalarının Dünü ve Bugünü çalışmamızın ikinci bölümüdür. Bu bölümde beş yazı yer almaktadır. Prof. Dr. Ahmet Gökbel’in “Sosyal ve Kültürel Bir Kurum Olarak Ahilik” başlığını taşıyan çalışmasında Ahilik teşkîlâtının toplumsal hayâta, kültürümüz ile edebiyatımıza ve sivil topluma nasıl yansıdığını ve bu alanlara nasıl katkılarda bulunduğu değerlendirilmektedir. “Ahiliğin Târihî Kökenleri ve Çağdaş İş Dünyâsına Ahlâkî Çözüm Üretme Kapasitesi” adlı çalışmasında Prof. Dr. Mahmut Arslan ise Ahiliğin bir sentez medeniyeti olan Türk-İslâm medeniyetinin aslî unsurlarından biri ve Türk çalışma ahlâkının biricik referansı olduğundan hareketle bu geleneğin kökeni ve günümüz sorunlarına cevap potansiyelini tartışmakta, Ahiliğin zannedildiğinden çok daha köklü ve kadim bir gelenek olduğunu târihî örneklerle göstermeye çalışmaktadır. Bölümüzün bir diğer metni olan “Özel ve Sosyal Politikalar Arasında Ahilik Kurumunu Ele Almak” çalışmasında Prof. Dr. Faruk Taşçı, sosyal politikanın daha iyi anlaşılması adına ‘Özel ve Sivil Sosyal Politikalar’dan kısaca bahsetmekte, sonrasında ‘Kuruluş Mantığı/Niyeti Ekseninde Ahilik ve Toplumsal Zemin’i ortaya koymakta nihayetinde ‘Ahiliğin Özel ve Sivil Sosyal Politika Yönleri’ni anlamlandırmak istemektedir. Bölümümüzün bir diğer çalışması Dr. Ahmet Coşkun’un “Ahilik Kurumunun Gzft Analizi” başlıklı yazısıdır. Dr. Ahmet Coşkun, Ahilik kurumunun günümüzdeki durumunu değerlendirmek ve gelecekteki stratejilerini belirlemek amacıyla hazırladığı çalışmasında GZFT analiz tekniği kullanmak sûretiyle Ahilik kurumunun güçlü ve zayıf yanları ile önündeki fırsatları ve tehdîtleri değerlendirmektedir. Analizlerle birlikte yazıda birtakım 31 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” strateji önerilerini de sunmaktadır. “Tasavvuf İrfân ve Ahlâkının Sosyal ile İktisadi Alanda Bir Tezahürü Olarak Ahi Teşkîlâtı”, bölümümüzün son çalışmasıdır. Dr. Tolga Keskin çalışmasında tasavvuf irfân ve ahlâkının iktisâdî ve sosyal alandaki bir tezâhürü olarak Ahi teşkîlâtını incelemektedir. Bu kapsamda öncelikle iktisâdî ve sosyal açıdan tasavvufun genel görünümünü ele almakta, sonrasında tasavvuf irfân ve ahlâkı kapsamında, bu iki disiplin arasında bağlantı kurmaya imkân veren kavramları incelemekte ve bunların Ahi teşkîlâtındaki izlerini tespit etmeye çalışmaktadır. Hayâta Ahilikle Bakmak eserimizin üçüncü bölümüdür. Bu bölümde dört çalışma yer almaktadır. Prof. Dr. Ekrem Erdem, “Fütüvvet veya Ahilik Bireysel Düzeyde Modern Dünyâya Ne Ölçüde Uyarlanabilir? -6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Merkezli Depremlerden Bazı Örnekler ve Değerlendirmeler-” başlığını taşıyan metninde önce târihî olarak farklı fütüvvet anlayışlarını ele almakta, ardından yedi alt başlık altında Ahiliğin bireysel iş ahlâkı ilkelerinin bugüne uyarlanabilirliğini teorik tartışmalar ve günümüz örneklerinden hareketle incelemektedir. Çalışmada ayrıca Prof. Dr. Erdem, Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat 2023 târihinde meydana gelen iki büyük deprem ile devâmında meydana gelen irili ufaklı on birlerce artçı depremin yol açtığı yıkımlarla ilgili örnekleri bu ilkeler çerçevesinde değerlendirmektedir. Üçüncü bölümün ikinci çalışmasının başlığı “Türkiye Ekonomik Kalkınmasında Ahilik İlkeleri”dir. Prof. Dr. Hasan Vergil’in çalışması üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Ahilik teşkîlâtının iktisâdî ilkeleri hakkında kısaca bilgi verilmekte, ikinci bölümde Türkiye ekonomik büyümesi ve performansı hakkında istatistikî bilgiler yer almaktadır. Üçüncü bölümde ise Hausman, Rodrik ve Velasco tarafından geliştirilen yöntem açıklanarak bu yöntemde bahsedilen kısıtlardan Ahilik ekonomik ilkeleri ile örtüşen kısıtlar çerçevesinde Türkiye ve diğer ülkelerin hangi durumda oldukları istatistiklerle analiz edilmektedir. Nihayetinde Ahilik iktisâdî ilkeleri doğrultusunda Türkiye’nin sâhip olduğu kısıtlarla ilgili inceleme sonuçlarına yer verilmektedir. “Ahilik Çağdaş Minarşizme Meydan Okuyabilir Mi?” başlıklı bölümüzün üçüncü yazısının müellifi Prof. Dr. Hasan Yücel Başdemir’dir. Prof. Başdemir, makâlesinde Ahiliği çağdaş siyâset felsefesinde merkezîyetçiliğe karşı güçlü bir felsefî zemîne sâhip olan minarşizmle mukâyese etmekte ve geçmişteki Ahilik uygulamasının minarşizm için târihî bir zemîn sağlayacağını ileri sürmektedir. Dr. Doç. Dr. Muhammet Enes Kala’nın “İnsandan Medeniyete Ahiliğin Önerdiği İnsan Modeli -Manzum Fütüvvetnâmeler Üzerine Bir Okuma Denemesi-” başlıklı çalışması bölümün bir diğer yazısıdır. Doç. Dr. Kala çalışmasının ilk bölümünde Ahilik kavramı ve kısaca târihî arka planı üzerinde durmakta, ikinci bölümde Ahiliğin insan ve toplum anlayışı üzerinden ev, iş, dergâh, toplum ve âlem arasında inşâ ettiği bütüncül ekosistemin bize görünen cephelerini ortaya koymaya çalışmaktadır. Üçüncü bölümünde ise belirli manzum fütüvvetnâmeler üzerinden insanın Allah ile, toplumla ve âlemle olan ilişkisinin nasıl ele alındığını öne çıkarıp, Ahilik üzerinden bu ilişkilerin mâhiyetini ve değerini ele 32 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” almaktadır. Bölümümüzün son çalışması Dr. Emrullah Kılıç’ın “Ahilik: Ahlâk, İktisat ve Zihniyet Üzerine Bir Değerlendirme” başlıklı yazısıdır. Dr. Kılıç bu çalışmada, Ahilik hakkında betimlemeler yapmak yerine Ahiliğin pek çok olumlu yönüne vurguyla birlikte merkezinde ahlâk-iktisât ilişkisine târihî süreçlerinden ziyâde toprağa bağlı Orta Çağ feodal toplumlarının karakteristiğine yansıtan bir zihniyet meselesi olarak değerlendirmekte bununla birlikte modern piyasa toplumlarıyla da karşılaştırmalı olarak durumu incelemeye çalışmaktadır. 21. Yüzyılda İktisadi Hayâta Ahilik Zaviyesinden Bakış eserimizin dördüncü bölümüdür. Bu bölüm altında dört çalışma yer almaktadır. “Ahilik Kurumsal Olarak Modern Ekonomik Hayâta Ne Ölçüde Uyarlanabilir? -Ulusal ve Uluslararası Düzeyde Bazı Örnekler Üzerinden Bir Değerlendirme-” başlığını taşıyan bölümün ilk çalışması Prof. Dr. Ekrem Erdem ve Savaş Savaş’a aittir. Bu çalışmada yazarlar çalışmayı dört kısma ayırmaktadırlar. Bu çerçevede, iş bölümüne (uzmanlaşmaya) riâyet etmek ve bir meslek sâhibi olmak, tasarrufların âtıl tutulmaması, mutlaka ekonomiye kazandırılması, bunun için Ahiliğin rûhuna uygun olarak aracı kurumların oluşturulması ve güçlendirilmesi, yardımlaşmanın ve paylaşımın toplumsal bir kültüre dönüştürülmesi ve kurumsal kimliğe kavuşturulması, malların kalite ve standardizasyonuna riâyet edilmesi ve bunu sağlamak üzere piyasaların düzenleme ve denetleme mekanizmalarının etkili bir şekilde yürütülmesi olarak bunlar ifâde edilmektedir. Bu çerçeveye uygun olarak, çalışmanın devamında Ahiliğin kurumsal iş ahlâkı ilkelerinin bugüne uyarlanabilirliği teorik tartışmalar ve günümüz örneklerinden hareketle incelenmekte, bu ilkeler, teorik açıklamalara ek olarak Türkiye’de ve diğer ülkelerde uygulanan Ahilik rûhuna uygun güzel örnekler ve 6 Şubat 2023 depremlerinden hareketle tartışılmaktadır. Bölümümüzün ikinci çalışması ise Dr. Zeki Özen’e ait olan, “Kobi’ler İçin Blok Zinciri Uygulamaları ve İyi Örnekler” başlığını taşıyan yazıdır. Dr. Özen çalışmasında, blok zinciri teknolojisinin işlem mâliyetlerinden ve zamandan tasarruf sağlaması, güvenli ve şeffaf olması gibi avantajları Küçük ve Orta Büyüklükte İşletmelerin (KOBİ) finansmana, hizmete ve ürünlere erişimini kolaylaştırabildiğinden ve bu sâyede işletmelerin verimliliğinin ve hizmet kalitesinin artmasını sağlayabilmesinden hareket ederek bir değerlendirme yapmaktadır. Bununla birlikte KOBİ’ler için geliştirilen veya kullanılan blok zinciri uygulamalarına çalışmasında yer vermektedir. Dr. Ömer Emeç ve Yavuz Selim İşleyen’in ortaklaşa kaleme aldıkları “Küresel, Bölgesel ve Yerel Fırsatlar ve Zorluklar İktisadi Hayâta Ahilik Perspektifinden Bakış – Girişim Sermayesi Yatırım Fonu Örneği” başlıklı çalışma bölümüzün üçüncü metnidir. Bu çalışmada yazarlar, finansal sistemin sâhip olduğu büyüklük, borca dayalı, ortak girişimin az olduğu, türev ürünlerin hacminin ulaştığı büyüklük gibi eksikliklerin birçok probleme yol açarken krizlerin ana sebebi olduğunu ileri sürmekte, bu durumun günümüz finansal sisteminde, krizlerin yanı sıra ekonomik ve sosyal eşitsizlikleri meydana getirmekte 33 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” olduğunu iddia etmektedirler. Tüm bunların Ahilik prensiplerinden uzaklaşmayla ilişkili olduğunu ifâde etmektedirler. Buradan hareketle ise çalışmalarında Ahilikten mülhem ortaklık temelli finansman ve paylaşımcı bir finans aracılığıyla yapılacak işlemlerin eşitsizliklerin olduğu gibi krizlerin de önüne geçebileceği tezini ortaya atmaktadırlar. Yurdum Hasgül tarafından kaleme alınan “Distopya ve Ütopya Ayrımında Ahilik Teşkîlâtı” başlığını taşıyan çalışma bölümüzün son metnidir. Bu çalışmada Hasgül, günümüz üretim süreçlerini tanımlayan endüstri 4.0 veya toplum 5.0 olarak karşılık bulan sistemlerin en büyük eksikliğinin erdem olduğunu ifâde etmekte, bu eksikliğin, Ahiliğin içinde yer alan üretimde ve bölüşümde yer alan tekâmül insanı olma hâli ile tamamlanabileceğini ileri sürmektedir. Bu çalışmada geleceğimizi ütopyalarımızdaki gibi şekillendirebilmek için iyi insan olma hâlinin Ahilik anlayışı ile sağlanabileceği anlatılmaktadır. Ahilik Zaviyesinden Kurumsal Yapılanmalar bölümü eserimizin son bölümüdür. Bu bölüm altında da dört çalışma yer almaktadır. Dr. Ruşen Ahmet Albayrak, “Dirlik Kurumları” başlığını taşıyan çalışmasında Ahilik sisteminden mülhem “Dirlik Kurumu” olarak tanımlanan yeni kavramsal çerçeveyi ifâde etmektedir. Bu çerçevede ortaya konan yeni sistemin temel kurumsal yönetişim ilkeleri bağlamında; kurulduğu amacı yerine getirebilecek şekilde performans gösterirken “insanî”; çok hızla değişen rekâbet, çevre ve sosyal koşullara uyum sağlarken “diri”; ve bu performansı istikrârlı bir şekilde sürdürebilme noktasında “varlığın dirliğine hizmetkâr” olarak nitelenecek özelliklere sâhip olduğunu öne sürmektedir. Son bölümün ikinci çalışması, “Ahilik ve Yeni Nesil Kümelenmeler” başlıklı metinde Dr. İlhami Pektaş, Ahilikten hareketle yeni nesil kümelenme modelini ele alıp değerlendirmektedir. Bu bağlamda yeni nesil kümelenmenin, başta KOBİ’ler olmak üzere firmalar arasındaki işbirliği imkânlarının ve yenilikçilik faâliyetlerin geliştirilmesi, yabancı sermayenin bölgeye çekilmesi, ölçek ekonomilerinin yaratılması, bölgesel, ulusal ve uluslararası düzeyde rekâbet gücünün artırılmasına katkı sağlayacak altyapının oluşturulmasına yönelik politikaların ortaya konulmasına imkân sağlayabileceğini; kamu ve özel sektör kurumları, üniversiteler, araştırma merkezleri, teknoparklar, finans kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliğini teşvîk edebileceğini ifâde etmekte; yeni nesil kümelenmelerde bölgesel ve ulusal gelişmenin yanı sıra küresel boyutta işbirliği sağlanması, küresel markalar çıkarılması ve ihrâcatın artırılması önem arz etmekte olduğunu ileri sürmektedir. Son bölümümüzün bir diğer çalışması ise Dr. Mustafa Sancar’a aittir. “Ahilikteki Orta Sandıklarının Bir Modern Zaman Uyarlaması: Kurum İçi Dayanışmaya Dayalı Orta Sandığı” başlıklı çalışmasında Dr. Sancar, günümüz neoliberal iktisâdî ekosisteminin giderek ağırlaşan ve ciddî sorunlara neden olan paradigma karşısında yeni paradigmalara ihtiyaç duyulduğunu savunmaktadır. Bu bağlamda Ahilik anlayışını günümüz kuşaklarına taşıyacak ve onların bu yaklaşımlarını içselleştirerek ihtiyaç duyulan dayanışmacı finansman anlayışını da canlandıracak model ve uygulamalara 34 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” büyük ihtiyaç duyulmakta olduğunu dile getirmektedir. Bu amaçla orta sandıklarında da zaman zaman kullanılmış olan karz-ı hasen ve infâk uygulamalarına dayalı yeni bir kurum içi dayanışma modeli, toplumsal dayanışmaya büyük bir katkı verme potansiyeline sâhip olduğunu iddia etmekte, bu iddiasını “Kurum İçi Dayanışmaya Dayalı Orta Sandığı” model önerisi ile sunmaktadır. Son bölümüzün son çalışması Dr. Adil Döşeyen ile Prof. Dr. Başak Tanınmış Yücememiş’in ortak kaleme aldıkları “Ahilik Bağlamında Kooperatifçilik” başlıklı metindir. Yazarlar çalışmada Ahilik teşkîlâtı ve zamanında çözdüğü problemler ile kooperatifçilik ve özelinde kooperatif bankacılığının 21. yüzyılda adreslediği çözümlerin bir karşılaştırması ve özellikle Ahilik teşkîlâtında bulunan orta sandığının işlevselliği ve çözdüğü sorunlar ile kooperatif bankacılığının işlevselliği ve çözdüğü sorunları karşılaştırtmaktadırlar. Bu çerçevede kooperatifçilik ilkeleri ile Ahilik teşkîlâtı ilkelerinin mukâyesesini yapmakta, orta sandığı harcamaları ile kooperatif bankacılığının adreslediği finansal unsurların karşılaştırması üzerinden ortak yönleri bulmaya çalışmaktadırlar. Çalışmamızın Önsözünü Kahramanmaraş ve Hatay merkezli, on bir vilâyetimizi doğrudan, çok ciddî şekilde etkileyen deprem hâdisesinin acısı tazeyken hazırlamaya çalıştık. Depremde hayâtını kaybedenlere rahmet, yaralılara şifâ, arkada kalanlara sabır ve selâmet dilerim. Depremlerde çok fenâ sallandık, sarsıldık ancak ülke olarak hamdolsun yıkılmadık. Şimdi geleceğe dâir umutlarımızı yeşertmek ve ziyâdeleştirmek mecburiyetindeyiz. Yaşadıklarımızdan ibret almak, zamanı ve mekânı imhâ eden ihmallerimizin bizi götürdüğü trajedilerin bir daha yaşanmaması için samîmî çabalar ortaya koymalıyız. Yaptığımızı en sağlam ve kaliteli şekilde yapmamız; amellerimizin taşıyıcı kolonlarını güzel, doğru ve iyi değerleri üzerine binâ etmemiz; her amelimizi âdeta ibâdet kılacak şuûrla kuşanmamız; nihâyetinde dünyâyı daha yaşanabilir bir hayât küre haline getirmek için îmar ve inşâ etmemiz gerektiğinin farkında olmalıyız. Bunun için târihîmizde Ahilik gibi çok güzel örneklikler vardır. Târihteki örneklikleri müzeleştirerek oraya kaçıp sığınmadan oradaki hayât küreyi günümüz gereklilikleri ve şartlarını ihâta edecek şekilde getirmenin ve kurmanın yollarını arayıp bulmalıyız. Yine geçmişimizdeki zengin birikimi göremeyecek kadar kör, duyamayacak kadar sağır, başkalarında görüp sırf onlarda olduğu için değerli görecek kadar gâfil ve câhil olmamalıyız. O zaman bu eser mütevâzı da olsa bu borcu bir soruya cevap vererek yerine getirmeye tâliptir. Bugün değilse ne zaman, biz değilsek kim? Doç. Dr. Muhammet Enes KALA Ankara 05.07.2023 35 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” GİRİŞ D. Mehmet Doğan Ankara’nın Ruhu: Ahilik AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” ANKARA’NIN RUHU: AHİLİK D. Mehmet DOĞAN* Ahî “kardeş/kardeşim” demek...Ahilik ise ahlâk temelli bir kardeşleşme teşkilatı. Bu yapmanın, üretmenin ve paylaşmanın kardeşliği...Durağan değil, hareket halinde, iradî, gönüllü bir kardeşlik. Yapmak, işlemek, üretmek...Hüner sahibi olmak, bunu yaparken “ben”i aşıp “gayrı”ya uzanmak, halkın rızası ile Hakk’ın rızasını birlikte kazanmak ve böylece içinde yaşadığı cemiyeti tahakküm etmeden, kendiliğinden yönetmek... Yönetilerek yönetmek, idare ederek idare edilmek. Kardeşlik hukukunu içinde yaşadığı topluluğa hâkim kılmak…Kârın, menfaatin, çıkarın olduğu yerde, kardeşlik hukukunu çiğnetmemek. Helâli gözetip haramı hiçe saymak. Elinin emeği ile kazandıklarını kardeşleriyle bölüşmek ve başkalarına ikram etmek. Fedakârlığı, feragatı, dayanışmayı ilişkilerin temeline yerleştirmek, hayat düsturu hâline getirmek... Kısacası ideali gerçek yapmak... Bir kardeşleşme teşkilatı olan ahiliğin merkezi, eskiden Ankara vilayeti sınırları içinde bir sancak olan Kırşehir olarak bilinir. Anadolu ahiliğinin kurucusu Nasîrüddin Mahmud’un, yani Ahî Evran’ın kabri oradadır...Ahiliğin toprağına, taşına, havasına en fazla nüfuz ettiği yer ise hiç şüphesiz Ankara şehridir. Ankara merkezinde “ahî” adı geçen yer, mahalle, cami, medrese...vb. yapılara çok sık rastlanır. Ahî Çelebi (Ahî Yakub), Ahî Tura, Ahî Elvan, Ahî Hacı Murad, Ahî Kiçibey, Ahî Arap mahalleri. Yeşil Ahî Medresesi (kaybolmuş), Yeşil Ahi Camii, Ahi Elvan Camii, Ahi Şerafeddin Camii, Ahi Yakub Mescidi. Şehir merkezi dışında ahî büyüklerinin adını taşıyan mahaller de şimdi şehrin merkezine dâhil olmuştur. “Ahî Mes’ut” bunlardan biridir. “Ahiyanı Rum” yani “Anadolu ahileri”... Anadolu merkezli devletin temel taşlarından, yapıcı, kurucu unsurlarındandır. Fakat öyle Anadolu’da ortaya çıkmış, tamamen Türklere mahsus bir kurum da değildir, ahilik. Fütüvvet birliklerini, ilk olarak Abbasî halifesi Nâsır-Lidinillah devlet için aktif hale getirmiştir. Tam da Moğol istilası öncesinde, 13. Yüzyılın başlarında... Fütüvvet, “gençlik, delikanlılık, mertlik, yiğitlik, * Türkiye Yazarlar Birliği Şeref Başkanı 39 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” cömertlik, fedakârlık, mürüvvet, yardımseverlik” demek. Bu esaslar üzerine kurulmuş bir teşkilâttır, dinî mahiyette esnaf birlikleri de bu adla anılmıştır. Ahiliğin özü olan fikir ve hareket prensiplerinin Kur’an’dan kaynaklandığını, Hz. Peygamber’in örnekliği ile teyid edildiğini unutmamamız gerekiyor. Tarihimizin itici gücü olan alplık geleneğimizin, Anadolu’da gaziliğe ve ahiliğe inkılab ettiğini görüyoruz. Anadolu Selçuklu hükümdarı 1. Gıyaseddin Keyhüsrev hocası, Sadreddin Konevî’nin babası Mecdüddin İshak’ı bu sıralarda Bağdat’a elçi olarak göndermiştir. Mecdüddin İshak, halifenin şehrinden eli boş dönmez. Muhyiddin Arabî, Evhadüddîn-i Kirmânî ve Hoylu Nasîrüddin Mahmud gibi büyük mutasavvıfları Halife Nâsır, onunla birlikte Anadolu’ya yollamıştır. İzzeddin Keykavus, bu uluların irşad faaliyetleri için çok sayıda tekke ve zaviye yaptırır. Kendisi de fütüvvet teşkilatına dâhil olur. I. Alâeddin Keykubad zamanında Halife Nâsır ünlü mutasavvıf Şehâbeddin Sühreverdî’yi de Anadolu’ya gönderir. Moğol istilasına karşı Anadolu’nun bünyevî mukavemetinin tohumları böylece atılır. Hoylu Şeyh Nasîrüddin Mahmud, daha sonra Ahî Evran olarak bu toprakların hafızasına kazınacak büyük bir şahsiyettir. Anadolu/Rum ahiliğinin kuruculuğu şerefi onundur. “Uluğ” Alâeddin Keykubad bu oluşumun büyük destekçilerindendir. Bir taraftan tekkelerde şeyh-mürid ilişkileri, diğer taraftan esnaf arasında usta, kalfa ve çırak münasebetleri güçlü bir dinî arka planla desteklenir. Dolayısıyla ahlâkî ilkelere dayanan sağlam bir iktisâdî ve sosyal yapı inşa edilir. Moğol istilasının hasarlarını en aza indirecek maddî ve manevî yapılanma böylece meydana gelmiştir. Ahilik sadece şehirlerde değil kır kesiminde de yaygınlaşır. Ülkenin şiddetli bir otorite buhranı içine düştüğü devirde ahiler iktisâdî ve sosyal bünyeyi onarmakla kalmaz, gerektiğinde siyasî faaliyetlerde bulunur; merkezî otoritenin zaafa uğradığı kargaşalık dönemlerinde siyasî ve askerî bir güç olarak da rol üstlenir. Ahilik, devlet dışında sivil bir kurumlaşma olarak rol üstlenirken, aynı zamanda üretim ve dağıtım süreçlerini düzenleyerek, sistemi ayakta tutuyordu. Meslek erbabının çıraklık, kalfalık, ustalık aşamalarının belirlenmesi ahiliğin çizdiği çerçeve içinde oluyordu. Bu aynı zamanda tam mânasıyla bir talim ve terbiye, yetişme süreci idi. Anadolu beylikleri ve Ankara Moğol istilası sonucu Selçuklunun yıkılışa yaklaştığı dönemde, şehirlerin hayatında sağaltıcı sorumluluklar alan ahilik, Ankara’da daha öteye geçti ve şehrin idaresini kendiliğinden üstlendi. 40 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Kösedağ mağlubiyetinden sonra, Selçuklu merkezi, uç beylerine bir mânada muhtariyet tanıdı. Onlar da İlhanlı işgali üzerine muhtariyetlerini genişlettiler, Anadolu’da böylece otorite boşluğunu telafi etmeye çalıştılar. Anadolu Selçuklu Devleti sona erince de müstakil beyler olarak memleketlerini yönettiler. Ankara beylikleri bir istisnadır ve burada hâkimiyeti ahiler üstlenmiştir. Ahiler (Ahiyan-ı rum) ve dervişler (Abdalan-ı rum), bunlara Anadolu bacıları (Bacıyan-ı rum) da eklenebilir, İlhanlı işgali ve sonrasında Anadolu’da çökmüş olan devlet otoritesinin boşluğunu güçlü bir inanç arka planına sahip olarak gönüllülük esasında doldurmuş ve halkın her şeye rağmen ayakta kalmasını sağlamıştır. Osmanlı Beyliği ve ahilik Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda ahiliğin oynadığı yapıcı rol asla ihmal edilemez. İlk Osmanlı padişahlarının ve vezirlerinin ekseriyetinin ahî teşkilâtına mensup oldukları, ilk padişahların ahî teşkilatının desteğini alarak beğlik ettikleri bilinmez değildir. (Uzunçarşılı, 1971:105-106) Osman Bey, bir yeri fethettiğinde nasıl teşkilatlanılacağını, nasıl idare edilmesi gerektiğini ahilere ve fakihlere danışır. (İnalcık, 2009:119-144) Orhan Gazi döneminde, 14. Asrın ortalarında, Anadolu’yu dolaşan Mağripli seyyah İbn Battûta, ahî birliklerinin Anadolu şehirlerinde oynadığı müsbet rolü canlı levhalar hâlinde tasvir eder. Ahiler şehirlerde ve köylerde yerleşik türkmenlerdir, bunlar iktisâdî rolleri yanında, halkın talim ve terbiyesi ile de ilgilenirler. Bir şehirde hükümdar, yönetici bulunmadığında yönetimi ahiler üstlenir, bu geçiş devrinin sarsıntısız atlatılmasını sağlarlar. (Köprülü, 1972:156) Fuat Köprülü, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu kitabında, ahiliğin bu devirde oynadığı müstesna rolü şöyle açıklıyor: “Devlet idaresi inhilal ettiği, anarşi baş gösterdiği zamanlarda, yani intikal devrelerinde, ellerindeki teşkilata istinad eden ahiler yani fütüvvet reisleri şehirlerin idaresini ellerine alıyorlar ve eski idareden yeni idareye geçişin şehir için büyük bir sarsıntıya meydan vermemesine çalışıyorlardı. Böyle bir teşkilatın, hele anarşi devrelerinde, nasıl bir kuvvet ve lüzum kazanacağı meydandadır.” Ahiler bilhassa 13. asırdan 15 yüzyıl ortalarına kadar Türkiye’nin iktisadî ve sosyal hayatında müstesna bir rol oynamışlardır. Ahiyan-ı Rum (Anadolu ahileri)’nin geniş temsil gücü ile Osmanlı Beyliği’nin devlete dönüşmesinde mühim hizmeti olduğu görülmektedir. Osman Gazi’nin, bir ahî olan şeyh Edebali’nin kızı ile evlenmesi de bu çerçevede değerlendirilmektedir. Sultan 1. Murad’ın ahîliğe intisab ettiği, “şed kuşandığı” ve “şed kuşandırdığı” bilinmektedir. 41 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ahilik ve Anadolu’nun iktisadi yapısı Ahiliğin desteklediği iktisadî yapı, ihtiyaca göre üretim ve paylaşma esasına dayanıyordu. Meslekî ehliyet ve liyakat esastı. En dürüst, saygıdeğer ve belli bir yaşın üstünde bulunan usta teşkilâtın reisi oluyor ona “ahî” olarak hitab ediliyordu. Esnaf arasındaki düzeni sağlayan, yiğitbaşı veya server denilen bir ikinci reis de olurdu. Şehirlerde meslek gruplarının başı olan ahîlerden biri bütün esnafın reisi olur ve ona “ahî baba” denirdi. Ahiliğin nizamnamesi, tüzüğü mesabesinde olan fütüvvetnâmelerde teşkilat mensuplarının vefa, doğruluk, emniyet, cömertlik, tevazu gibi vasıflara sahip olması şart koşulmaktaydı. İçki içmek, zina etmek, yalan, gıybet, hile meslekten atılma sebebi olarak kabul edilirdi. Böylesine sağlam esaslara dayanan ahilik kültürü, kurum olarak ortadan kalktıktan sonra da iktisadî ve ticarî hayatta sağlam prensipleriyle müessir olmaya devam etti. Ahiliği hiçbir şekilde mahallî bir çerçeveye hapsetmek doğru olmaz. Bütün Anadolu’ya, hatta Osmanlı coğrafyasına şâmil bir kurum olduğu, buralardan yetişen ve adında “ahî” bulunan şahsiyetlere ve yer adlarına bakılarak kolaylıkla anlaşılabilir. Rumelinin fethi ve ahilik Rumeli Abdalan-ı Rum ve Ahiyanı Rum eliyle kazanıldı, vatanlaştırıldı. Fetih hareketleri onlar olmasa idi, ömürsüz ve sonuçsuz kalabilirdi. Onların örnekliği, meydana getirdiği iktisadî ve sosyal muhit, maddî fethi manevî fethe tahvil etti. Ahî zaviyeleri, yolculara zor yol şartlarında destek olur, çevredeki mescid ve camilerin ibadete açık kalmasını sağlar, tahsil ve terbiye kurumlarına vücut vererek bir yetiştirme düzeni oluştururdu. Burada gösterilen örnek yaşayış, ahalinin Osmanlı sistemine güvenini pekiştirirdi. Osmanlı hükümdarları da ahilerin bu hizmetlerini boşta bırakmaz, gelir elde edebilecekleri araziler tahsis eder, zaviyeler yapardı. Böylece ahi zaviyelerinin etrafından yeni yerleşme merkezleri teşekkül ederdi. Buralara Anadolu’dan göçen aileler iskan edildiği gibi, mahallinden Hıristiyan unsurlar da yerleşirdi. Zaviyelere tahsis edilen arazilerden elde edilen gelirler, şahıslar için değil, yolcuların güvenliğini sağlamak yanında ulaşım ve taşıma gibi hizmetlerde kullanılırdı. Gönüllü bir kurum, böylece devletin yapmak istediği işlerin, bürokrasiye boğulmadan ve baskıya yol açmadan, içeriden gerçekleşmesini sağlardı. Ahilerin çeşitli mesleklere mensup olması, fethedilen yerlerde bu meslekleri icra etmeleri, iktisadî hayatın gelişmesine yol açardı. Ahi Evran’ın namı Rumeli’de de saygı ile anılırdı. O debbağların efsanevi piri idi. Sanat ve ticaret ahiliğin prensipleri çerçevesinde yürütülürdü. Ahilik böylece iktisadî-sosyal hayatı tanzim ederken, manevî hayatın gelişmesine de hizmet eder, gerektiğinde siyasi-idari alanda da varlığını 42 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” hissettirirdi. Ahî Evran Zaviyesi şeyhleri, Osmanlı Devleti’nin en batı bölgelerinde bulunan Saraybosna gibi şehir ve kasabalarda esnaf teşkilâtlarının düzenlediği ustalık, duacı, ahî baba, kethüda ve yiğitbaşıların tayin merasimlerine katılırlar, adeta bu yaygın teşkilatın mahalli kurumlarını teftiş ederlerdi. Ahiler, zorla Müslümanlaştırma yoluna başvurmaksızın, güzel örnek teşkil ederek, bulundukları yerleri imar ederek ve ayrım yapmadan hizmetlerini sürdürerek yerli ahalinin Müslümanlığa yaklaşmasını zemin hazırlardı. Ahilerin yapıcı üretici faaliyetleri, iktisadi hayatı canlandırır, kır ekonomisi yerine kasaba, şehir iktisadının, zenaat ve ticaret üzerine yükselmesini sağlardı. Rumeli’nin fethi ve İslamlâşması, tekkeler ve ahîlerin müstesna rolleri bilinmezse, tam olarak anlaşılamaz. Gayri âdil yerleşik yapının karşısında gönüllü bir hareketin sosyal adâlet modeli ortaya koymaları, maddi fethi manevi fetihle, halkın gönlü kazanarak tamamlanmıştır. Ankara ahileri Yıldırım Bayezid zamanında Ankara ahileri yönetime karşı hak mücadelesi vermek için bayrak kaldırır. Bütün dükkânlar kapatılır, yirmi gün kadar şehir onların kontrolü altındadır. Haklarının tanınması, isteklerinin kabulü üzerine sükûnetle işlerinin başına dönerler. Ankara çarşısının merkezi konumundaki Atpazarı ve Koyunpazarı ahiliğin en fazla görünür olduğu bölgedir. Ahiler, şehri sur dışında yapılandırarak genişletirken, abidevî yapılarla da zenginleştirirler. Bu yapılar içinde merkezî yer, Ahî ŞerafeddinArslanhane camiinindir. Atpazarı yokuşunda hayli eğimli bir araziye yapılmış olan dıştan taş duvarlı, içten ahşap direkli ve örtülü camii, eski Ankara’nın en büyük ibadethanesi, bir anlamda ulucamiidir. Üç kapısının her biri farklı bir râkımda (kotda)dır. Dönemin ahî babası tarafından yaptırılan camiin kuzeyinde zaviye ve Ahî Şerefeddin’in türbesi vardır. Ahilere ait merasimlerin bu camiin önünde icra edildiği bilinmektedir. Cami, Ahî Hüsameddin ve kardeşi tarafından yaptırılmaya başlanmış ve Ahi Şerafeddin tarafından tamamlanmış olmalıdır. Halkın “Arslanhane Camii” olarak adlandırması, camiin kuzeyindeki zaviyenin duvarlarında bulunan devşirme arslan heykellerinden ötürüdür. Merdivenle çıkılan zaviyenin avlusunda Selçuklu kümbeti tarzında yapı Ahi Şerefeddin ve diğer ahî büyüklerinin türbesidir. Camiin kaleye bakan taç kapısı kuzeyde ve yüksektedir. Mermer taç kapı, Selçuklu tarzı taç kapıların mütevazılarından sayılır. Kapının solundaki yüksek minarenin kaidesi taştan, üstü tuğladan yapılmıştır. Minareye renk veren sırlı tuğlaların büyük ekseriyetinin sırrı dökülmüştür. Çeşme da Arslanhane külliyesinin önemli unsurlarından biridir. 43 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ahiler şehrinin ulu camisi Ahilik bir meslek birliği. Şimdiki işçi-patron ihtilafını ortadan kaldıran hakların, imkânların bölüşülmesi esasını gözeten bir meslekî teşekkül. Neden bu teşekkül Ankara’da bu kadar güçlü oluyor? Ankara’nın sabit ve sağlam bir ekonomik zemini var: Tiftik üretimi, sof, şal ve muhayyer imalatı ve ticareti. O yüzden Ankara’da bu sabit ekonomik gücün paylaşımı üzerine ahilik teşkilatı büyük bir kuvvet halinde ortaya çıkıyor. Netice olarak Selçuklu otoritesi ortadan kalktıktan sonra Ankara ahilerin kontrolüne geçiyor. Bir nevi cumhuriyet, bir “ahi cumhuriyeti” oluşuyor. Bütün şehirlerin büyük camilerini ya padişahlar yaptırmıştır, sultanlar yapmıştır; ya da beyler, paşalar yaptırmıştır. Ankara’nın en büyük camiini işte bu Ahi reislerinden Ahi Şerafeddin yaptırmıştır. Aslanhane Camii eski Ankara’nın en büyük camisidir. Gerçek anlamda “ulu camii”dir. Ankara gerçekten farklı bir tarih yaşamış. Tarihin bir döneminde de ahiler şehrin hâkimi olmuş. Ve onlar her işle uğraştıkları gibi, bu şehrin en büyük camisini de yapmışlar. Bu camii ahşap direkli. Çok büyük, yüksek sütun şeklinde direkleri var. Türkistan’a gittiğimizde orada bu ahşap direkli camileri görmüştük. Hive Cuma Camii, servi şekli verilmiş 213 ahşap direği ile bir servi ormanı manzarası arz ediyordu. Bu camiin yapılışı 10. Yüzyıla kadar götürülüyor. 6 direk o dönemden kalmış. Aslanhane camii bu mimarî geleneğin bir devamı. Ve çatı kısmı da kademe kademe yükseliyor. Belki de Çin’den Türklere geçtiğini sandığımız bu mimarî, Ankara’nın merkezinde kocaman bir camii, muhteşem bir mimarî eser şeklinde ortaya çıkıyor. Şimdi o camiin mihrabına baktığımızda, çok güzel turkuaz, yani Türk mavisi-lacivert/patlıcan moru çiniler, mozaik şeklinde çiniler görüyoruz. Bu da yine Orta Asya geleneği. Ve yine o camiinin mihrabının üstünde şöyle dikkatli bir gözle bakıldığında görüyorsunuz ki kocaman bir ejderha timsali var. Yani baştan başa bir ejderha, çini mozaikle tersim edilmiş. Tabiî insan şaşırıyor. Tasvire karşı olan bir inanç varken böyle bir motif nasıl yapılır diye düşünüyorsunuz. Aslında şimdi de camilerimizde bu motif var. Yani camilerin, mihrapların üstüne baksanız böyle girinti, çıkıntı halinde bir süs göreceksiniz, bir dizi lâle motifi. Onlar sonradan öyle bir süse dönüştürülmüş, çiçeğe istihale etmiş, stilize edilmiş ejderha yani evran değil mi? Evran da Ahiliğin sembolü. Demek ki o dönemlerde hâlâ Orta Asya’dan gelen ustalar eski motifleri yapmaya devam ediyorlarmış. Ahşap direkli camilere ilk örnek, Konya Sahip Ata camii. 1258 tarihli bu cami 12 direkli, bir külliye içinde olduğundan büyük bir yapı değil. İkincisi Afyon Ulu Camii, 12721278’e tarihleniyor. 40 direkli olan bu cami, Sahip Ata Oğullarının hüküm sürdüğü Afyon’da yapılmıştır. Üçüncüsü Sivrihisar Ulu Camii, 1274 tarihli ve 67 direkli, III. Gıyaseddin Keyhüsrev’in naiplerinden Mikail bin Abdullah tarafından tamamlanmış. Bu seriden dördüncü cami olan Arslanhane camiinin son halini 1290’da aldığı tahmin 44 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” ediliyor. 24 direkli, fakat daha önce zikrettiğimiz camilerden daha yüksek bir yapı. Bu camiler dizisinin sonuncusu, Beyşehir’de Eşrefoğlu Camii’dir. 1297 tarihli bu cami, Arslanhane kadar yüksek değil, fakat, büyük ve 46 direkli. Bu camiler taş, tuğla, ahşap ve çini malzeme ile inşa edilmiş. Aşağı yukarı 40 yıllık bir süre içinde inşa edilen bu camileri yapanların aynı usta grubu olduğu tahmin edilebilir. Afyon ve Sivrihisar camilerinde çini görülmezken, Arslanhane ve Eşrefoğlu camileri çinileri ile bilhassa dikkati çeker. Ahi Elvan ve diğer ahi camileri Arslanhane camiinin biraz aşağısında, Koyunpazarı’nda Ahî Elvan Camii yine ahilere ait mühim yapılardandır. Elvan Mehmed Bey’in yaptırdığı camii, Arslanhane’den sonra inşa edilen yine ahşap direkli hayli büyük bir ibadethanedir. Bölgede çarşı içinde olmayan, fakat Arslanhane Camii’ne Ahi Elvan Camii kadar bir mesafede bulunan ve Ahî Şerafeddin’in babası Ahî Hüsameddin tarafından yaptırılan Yeşil Ahî Camii de yine aynı döneme mahsus bir eser olarak dikkati çeker. Çarşılar bölgesi dışında eski Ankara’nın iki cami-mescidi ahilere mahsustur. Ahi Tuğra Mescidi ve Ahî Yakup Camii. Her iki mabed de Hacıbayram Camii civarındadır. Ahilik mirası üzerinde yükselen bir yapı: Bayramilik Ahîliğin meydana getirdiği bereketli zeminde bir asır sonra Ankara’da Bayramilik neşv ü nema bulur. Hacı Bayram-ı Velî’nin ünvanlarından birinin “Ahî Sultan” olması sebepsiz değildir. Elinin emeği ile geçinenlerin, sanat sahiplerinin, yapanların, üretenlerin tarikatıdır Bayramilik… Şehir, yapıcılığını Bayramilikle merkeze taşır, Anadolu merkezli devletin imparatorluğa tekâmülünün altyapısını oluşturur; Ankara İstanbul’un fethinde ilân edilmemiş bir rol oynar. Gösterişten ve nümayişten kaçınma, varını gizleme, gücünü göstermeme, tahakkümden uzak durma, gerektiğinde bütün bunları harekete geçirerek milleti yaşatıcı rol üstlenme… İstanbul’un fethi, ahilik- bayramilik ekseninde bir hareket Müslümanlıktan sonra Türklerin kızılelması İstanbul olmuştur. Malazgirt zaferinden beş yıl sonra Kutalmış Oğlu Süleyman’ın Anadolu’daki beyliğinin merkezi olarak İznik’i seçmesi, tesadüf olmamalıdır. Burası İstanbul’un burnunun dibindedir ve bundan sonraki hamle muhtemelen İstanbul için yapılacaktır. Anadolu Selçukluları, Haçlı seferlerinin başlamasıyla, bu hamleyi yapmak imkânından mahrum kalırlar, başkentlerini Konya’ya taşırlar. Fakat İstanbul’un fethi zihinlerden silinmemiştir, o idealden vazgeçilmemiştir. Osmanlı Beyliği’nin de Bilecik-İznik-Bursa mihverinde gelişmesini sağlaması, ardından Rumeli’ye geçmesi yine fethe yönelik hamleler olarak görülebilir. Osmanlı padişahlarının İstanbul’u 45 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” muhasara ve fetih hususunda kararlılıklarının timsali Yıldırım Bayezid’in Boğaz’ın Anadolu yakasında yaptırdığı Güzelce Hisar/Anadolu Hisarı’dır. Yıldırım’ın Timur karşısında Ankara mağlubiyeti, İstanbul’un fethini başka bir zamana erteler. Ve Ankara Yıldırım’dan sonra fetih fikriyatının merkezi olur. Geleneğe göre 2. Murad’a fethi tebşir eden Hacı Bayram Veli’dir. Fetih beşikteki şehzade Mehmed’le, Köse’ye, yani Akşemseddine müyesser olacaktır. “Kostantiniye elbet feth olunacaktır. Onu fethedecek emir ne güzel emirdir ve o ordu ne güzel ordudur.” Bu hadis metninde ni’me’l-emir ve ni’me’l-ceyş kavramları dikkati çekmektedir. Süheyl Ünver, “ni’me’l-emir”i, “mutlu emir-kumandan” ve “ni’me’l-ceyş”i, “mutlu asker” olarak çevirmektedir. İstanbul’un Fethinde bulunup “ni’me’l-ceyş” (mutlu asker) arasında yer alan isimlerle ilgili bir kitap yayınlayan Süheyl Ünver’in bu mühim eserinde dikkati çeken bir husus, Hacı Bayram Veli’ye ve Bayramiliğe nisbet edilen şeyh ve derviş isimleridir. Elbette başta Akşemseddin ve Akbıyık isimleri bu listede yer almaktadır. Fakat, fethin ünlü Bayramî şahsiyetleri bu ikisinden ibaret değildir. Baba Yusuf Bayramî (Hacı Bayram’ın halifelerinden ve Eyüb Ensarî’nin türbedarı, kapısının yanında gömülü), Durmuş Dede (Hacı bayram halifelerinden, Rumeli Hisarında medfun), Edhem Baba (yine Hacı Bayram halifelerinden), Ferruh Dede (Edhem Baba’nın kardeşi, o da Bayramî hulefasından). Listede Kavas Başı, Keskin Dede, Kızılca Bedreddin, Mecdüddin İsa, Şey İlahi, Yusuf Baba gibi hakkında fazla bilgi olmayan isimler yanında Molla Zeyrek gibi meşhur simalar da bulunuyor. Ünver, Molla zeyrek için “İstanbul sarılması ve alınmasında Hacı Bayram Veli namına bulunan ve zamanının değerli âlimlerinden ve ni’me’l-ceyş’tendir.” ifadesini kullanıyor. Kaynaklarda ifade edildiğine göre, Sultan Mehmed, İstanbul’un fethine sadece Bayramileri davet etmiş, bayramiler de 20 bin kişilik bir derviş ordusuyla kuşatmaya katılmıştır. Bunların ne kadarının muharip olduğunu, fiilen silahla savaştığını bilmemiz mümkün değil. Fakat, Bayramî dervişlerinin fetih fikriyatını asker arasında yaydıklarını, Akşemseddin’in müjdesini coşkunlukla askere ilettiklerini, bir nevi “fetih medyası” vazifesi gördüklerini söyleyebiliriz. Eski İstanbul’un semt isimleri ve bayramiler İstanbul fethedildikten sonra, belli başlı semt isimleri arasında Akşemseddin, Akbıyık ve Zeyrek gibi Bayramî büyüklerinin isimlerinin bulunması tesadüf olmamalıdır. İstanbul’da fetihten itibaren bayramî tekkeleri faaliyete geçmiş, tekkelerin kapandığında da İstanbul’da 9 bayramî tekkesi faaliyet halinde imiş. Ankara’nın İstanbul’un fethinde oynadığı rolü anlamakta başlangıç noktası, İstanbul’un iki fatihinden bahsedilmesidir. Biri malûm ve esas, Fatih Sultan Mehmed. Fakat, buna rağmen “mânevî fatih” vakıasından bütün tarihler bahsediyor. O da Akşemseddin’dir. Akşemseddin, Osmanoğullarından 2. Murad’a İstanbul’un fethini tebşir eden 46 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ankara’lı Hacı Bayram’ın müridi, talebesi ve emaneti tevdi ettiği halifesi olan önemli bir tarihî şahsiyet. Kim bilir bu iki şahsiyet, Ankara’daki zaviyelerinde bir taraftan kalbleri sağaltırken, insan yetiştirir, “sine çak eder”ken kısacası, Anadolu’nun iç nizamını yaparken, İstanbul’un fethiyle ilgili ne derin sohbetlere daldılar, zamanlarını aşan neler konuştular… Osmanlı devletinin kuruluşunda Abdalan-ı rumun, “gazi dervişler”in oynadıkları mühim rol çok iyi bilinmektedir. Dinî bir heyecanla ve maksatla hareket eden dervişler, bu devletin kuruluş harcında inkâr edilemez bir paya sahiptirler. Tasavvufî bir akım olan bayramilik de, Fetret devrinde ve Fetih hadisesinde çok kendine mahsus ve çok mühim bir vazife ifa etmiştir. Vazife sona erdikten, Kostantiniye kızılelmasına ulaşıldıktan sonra da şeyhler ve dervişler kendi aslî işlerine dönmüşlerdir. Fethin sembol isimlerinden Akşemseddin vaziriâzamlık dahil hiçbir resmî vazifeyi kabul etmemiş, onunla da kalmamış, tasavvufa intisab etmek isteyen Genç Fatih’i de bundan men etmiştir. Buna rağmen, bazı müellifler 2. Murat ve Fatih Mehmed’in Bayramî olduklarını yazmaktadır (E.B.Şapolyo). Bunun sembolik bir bağlılık olduğunu, her iki sultanın da bayramiyeye intisab etmedikleri, etmek istemişlerse de men edildikleri anlaşılmaktadır. Akşemseddin, Fetih fikriyatını, Hacı Bayramdan devralan, şeyhinin vefatından sonra da diri tutan ve yayan kişidir. Bununla kalmayıp, dâvet edildiğinde İstanbul kuşatmasına arkadaşları ve bayramî müritleriyle katılan ve netice olarak fethin mânevî cephesinin tesisinde çok mühim rolü olan bir zat. Bu önemli şahsiyet geliyor, rolünü oynuyor, kendisine teklif edilen mevki ve makamı kabul etmeyerek geldiği yere dönüp gönülleri sağaltmaya devam ediyor. Bu ahiliğin ihtiyaç olduğunda devreye girmek, gerekeni yapmak ve işler yoluna girdiğinde, kendi sahasında hizmete devam etmek şeklindeki prensibine tamamıyla uygundur. Velhasıl, Ankara’nın tarihi doğru okunmadan, ahiliği hakkıyla bilmeden Türkiye’nin tarihini doğru okumak mümkün değildir. Bu hükmümüz, Rumeli’nin fethi konusunda da geçerlidir. Osmanlı merkezi, padişahları ve üst yöneticileri Rumeli’deki fetih hareketlerinde ve ele geçirilen bölgelerin yönetilmesinde ahî şeyhlerinin tecrübelerinden, yapıcılığından istifade etmişler ve Rumeli’de imar faaliyetlerinin olduğu gibi, Türkleşmeİslâmlaşmanın da gönüllülük esasında yürümesini sağlamışlardır. Ahîlerin faaliyet gösterdikleri yerlerde vergiden muaf tutulmuş. Onlar da elde ettikleri gelirlerle sosyal yardımlaşma ve dayanışma müesseselerine vücut vermişlerdir. Rumeli’de ahilik sivil devlet organizasyonu gibi faaliyetlerini yürütmüştür. Ahiliğin zamanla daha çok meslek sahasında kaldığını, bazı fonksiyonları Bayramiliğin üstlendiğini söyleyebiliriz. Rumeli’de fetihlerin devam ettiği zamanlarda çok sayıda bayrami tekkesinin faaliyette olduğu biliniyor. 47 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Sözlerimi, ustanın talibe son nasihati ile bitirmek istiyorum: “Ey oğul! Evvela harama bakma. Yalan söyleme. Haram yeme. Haram giyme. Haram içme. Uluların önünden gitme. Sâbır (sabırlı) ol, hamûl (tahammüllü) ol, komadığın yere el uzatma. Emanete hıyanet etme. Fakr ile kanaat eyle. Gaafil olma, gözünü aç. Gün akşamlıdır.” (Ustanın talibe son nasihatı) Bu metin üzerinde çalışırken, zihnimde 20. Yüzyılımızın büyük filozofu Nureddin Topçu’nun Yarınki Türkiye kitabının sunuşundaki cümleler uçuşuyordu. Nureddin Topçu’nun doğrudan ahilikle ilgilendiği konusunda bir bilgimiz yok. Fakat bu cümleler ahilik ruhunun modern dönemde büyük bir mütefekkir tarafından adeta yeniden ifadesi mahiyetinde. Topçu, 1960’larda Türkiye için bir gelecek tasavvuru ortaya koyuyor: “Yarınki Türkiye’nin kurucuları, yaşama zevkini bırakıp yaşatma aşkına gönül verecek, sabırlı ve azimli, lâkin gösterişsiz ve nümayişsiz çalışan, ruh cephesinin maden işçileri olacaklardır. Bu ruh amelesinin ilk ve esaslı işi, insan yetiştirmektir. Hünerleri hep fedakârlık olan bu hizmet ehli gençler, hizmetlerinin mükâfatını da hizmet ettikleri insanlardan beklemiyecekler, sonsuzluğa sundukları eserin sesinin akislerini yine sonsuzluktan dinleyeceklerdir. Yarınki Türkiye’nin kurucuları, millet ve cemaat uğrunda fedakârlıklar kabullenenlerin artık bulunmadığı cemiyetimizde, muhtelif sîmâda insanları şahıslarında birleştireceklerdir. Onlarda Yunus Yavuz’la birleşecek, Sinan Âkif ’e uzanacak, Ebu Hanife, Hüseyin Avni’yi tebrik edecektir. Ve onların eseri olan Yarınki Türkiye, şu temellerin üstünde kurulacak: Anadolu’nun toprağından kaynayan bir kan, cemaat için harcanan emek, bin yıllık bir tarih, otoriteli bir devlet ve ebedî olduğuna inanmış bir ruh!” Bu ruhlarda fırtınalar estiren metinde, ideali realitenin özü haline getirme emeli bilhassa dikkat çekici. Yaşarken-yaparken, üretirken, ülkeyi, milleti, devleti, nizamı gözetmek. Güç kaynaklarımızı tarihimizden, geçmişimizden çıkarmak ve hareket unsuru olarak benimseyip güçlü bir hamle yapmak…Benini aşarak, toplumu ve milleti gözeten, sonsuzluğu hedefleyen bir gençlik idealini hayata geçirmek. Ahiliğin günümüze en büyük mirası bu olabilir. Kaynakça İnalcık, H. (2009). “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu”. Türkler Ansiklopedisi. C.IX. Ankara: Yeni Türkiye Yayınları. Köprülü, F. (1972). Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu. Ankara. Uzunçarşılı, İ. H. (1971). Osmanlı Tarihi. Cilt 1. Ankara. 48 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 1. BÖLÜM Fütüvvetten AhiliğeAhilikten Medeniyete Sevgi Işık Erol (Doç. Dr.) Ahilik Teşkilatı (Kavramsal ve Tarihi Açıdan) Günay Kırpık (Prof. Dr.) Ankara Ahileri İçinde Anadolu Bacıları (Bacıyan-I Rûm) Hür Mahmut Yücer (Prof. Dr.) Sosyal Sağlık Perspektifinden Ahilik Erkanı: Erdemlere Aidiyet Söylemi Süleyman Kızıltoprak (Prof. Dr.) Ahilik Teşkilatını Yaşatan Değerler Yusuf Turan Günaydın Türkiye’de Ahilik Çalışmalarının Seyri 1913-1932 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” AHİLİK TEŞKİLATI (Kavramsal ve Tarihsel Açıdan) Sevgi IŞIK EROL* Giriş 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu’nun kapıları Türklere açılmıştır. Anadolu kapılarının Türklere açılmasından Moğol istilasına kadar geçen süreçte; yaşanan ilk göç dalgası daha çok Türk savaşçılarının kendi alp ve yiğitlik nitelikleri ve coşkusu için bir uygulama alanı, Türk halkının daha iyi bir iklime gelmesi, mera ve kışlak araması için büyük bir fırsat olarak görülmüştür. Anadolu’ya gelenlerin çoğunluğunun asker ve hayvan yetiştiricileri olduğu görülmekle birlikte; aynı zamanda daha önce şehirlerde çeşitli sanat ve mesleklerde çalışmış dericiler, demirciler, dokumacılar ve tüccarlar gibi sanat ve meslek erbabından oluştuğu da görülmüştür. Böylece Türk halkının ihtiyaçlarını karşılayabilecek sanat ve zanaat grupları bu göç dalgasıyla Anadolu’ya gelmiştir (Deveci, 2021: 55). Göç dalgasıyla gelen Türkler Anadolu’daki şehirlere yerleşirken, Anadolu’da ticaret ve el sanatları Bizans’ın geliştirdiği lonca teşkilatına bağlı Ermeni ve Rumların tekelindeydi. Türk esnaf ve tüccarlarının piyasada yerel esnaf ve tüccarlarla rekabet edebilmeleri için, Türk esnaf ve tüccarlarının aralarında dayanışma oluşturarak bir teşkilat kurmaları, sağlam, kaliteli ve standart mallar üretip satmaları ile mümkün olabilirdi. Bu koşulların doğal bir sonucu olarak Ahilik teşkilatı ortaya çıkmıştır (Erbaşı & Ersöz, 2011: 137). Fakir ile zengin, emek ile sermaye, üretici ile tüketici, devlet ile halk arasında sağlam ve iyi ilişkiler kurarak “sosyal adaleti” gerçekleştirmeyi amaçlayan Ahilik; köklü bir eğitim sistemi ve sağlam bir organizasyon modeli ile bu amacına ulaşmaya çalışmıştır. Yerleşik yaşama geçiş sürecinde Ahilik teşkilatının en büyük çabası, toplumdaki çatışan grupları uzlaştırmak, zayıflayan ilişkileri yerleşik yaşama uygun koruyucu değerlerle değiştirmek ve toplumun huzurunu sağlamak olmuştur (Öztürk, 2015: 1). Ahilik sisteminde üretim her zaman teşvik edilirken neyin, ne kadar ve nasıl üretildiği konuları sürekli kontrole tâbi tutulmuştur. Ahilik anlayışına göre üretim ve hizmet; helal ve zaruri ihtiyaçları karşılamak için yapılmıştır. Bu nedenle Ahilikte helal olmayan ve aşırı üretim, hizmet ve ticaret kesinlikle yasaktır. Zira Ahilikte üretimin * Doç. Dr., Batman Üniversitesi İİBF, İşletme, e-posta: sevgi.isik@windowslive.com, ORCID.org/0000-0001-9925-1704. 51 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” amacı kâr değil, toplumsal faydadır. Ahilikte makul ihtiyaçların ne kadar üretileceği de belli sınırlara bağlıdır. Bu bağlamda Ahilik anlayışında, tüketimin uyarılmasına paralel olarak ortaya çıkan aşırı talebe, ihtiyaçları sınırsız kabul ederek üretim yapmak, bu şekilde oluşan israf ve kaynakları gereksiz yere kullanmak hoş karşılanmıyordu (Karagül, 2016: 277). Ahilik sisteminde tüketim anlayışında ise sadece ihtiyaç kadar tüketmek ve fazlasını başkalarıyla paylaşmak esastır. Ahilik anlayışına göre tüketicinin talep ettiği mal ve hizmetler için kullanılan ürünler, aracı kullanılmadan doğrudan imalathanelerden alınırdı. İşyerleri aynı sanat dallarında üretim ve hizmet yapan esnafların bir araya geldiği çarşılardan oluşmaktaydı. Nitekim tüketici bu pazarlarda ihtiyaç duyduğu özellik ve miktarda ürünü daha hızlı bulabilmekte, aynı cins ve kalitedeki ürünlerin fiyat bilgisine de daha hızlı sahip olabilmektedir. Her esnaf topluluğunun toplu olarak belli bir çarşıda olması da kalitenin korunması ve kontrol edilmesinde önemli rol oynamıştır. Ahilik teşkilatı, bir yandan esnaflar arasında iş birliği ve dayanışma ilkelerinin yerleşmesini, tekel ve haksız rekabetin önlenmesini sağlarken, diğer yandan da tüketiciyi korumak amacıyla bazı düzenlemeler yapmışlardır (Güler, 2021: 758). Ahilik teşkilatında tüketiciyi korumanın işlevi, İslam terminolojisindeki karşılığı ile “ne aldanan ne de aldatan ol” prensibine dayanmaktadır. Ahi sisteminde müşteriye hatalı veya hileli mal üretilip satılması durumunda müşteri bu durumu denetim mekanizmasını oluşturan kişilere bildirir; şikayetinin giderilmesini ister, yetkili kişide dükkân sahibini uyarır ve zararın tazminini sağlardı. İkinci ve üçüncü uyarılar sonuç vermezse “esnaf meslekten ihraç edilirdi” (Mahiroğulları & Ünüvar Altınay, 2018: 442). Esasen Ahilikteki ahlâk kuralları, İslam’ın her Müslüman’dan talep ettiği, “dünya ve ahiret mutluluğunun anahtarı olarak gördüğü ilkelerdir”. Ahilik teşkilatının temel amacı hem insanların kalbine girebilen hem de Allah’ın rızasını kazanabilen mükemmel insanlar yetiştirmektir. Ancak Ahilik teşkilatı bu amaçları, zamanla uyulması gereken kurallar haline getirmiştir. Bu kurallara uymayanlar veya bu kurallara aykırı hareket edenler ya örgüt tarafından cezalandırılır ya da örgütten ihraç edilirdi (Arslan, 2018: 109). Ahilikte çalışmak, meslek sahibi olmak, alın teriyle helal kazanç elde etmek, üretici olmak, yetkin olmak temel mesleki kazanımlardır. Ahilik ahlâkının ilkeleri arasında “toplumun menfaatini kendi menfaatinden önce düşünmek, kamu menfaatini korumak, hak ettiğinden fazlasını istememek, kanaat ve tevazu sahibi olmak, kabiliyetine uygun bir iş ile meşgul olmak, birlik ve beraberliğin tesis edilmesini sağlamak” gibi ilkeler yer alıyordu. Ahiliklerde verilen eğitim, “bireyin çatışmacı değil, dayanışma ruhuna sahip olmasını; zengin-fakir, üretici-tüketici, emekçi-sermayedar, yöneten-yönetilen gibi toplumun farklı kesimleri arasında da iyi ilişkiler kurulmasını” sağlamıştır. Böylece toplumda sosyal adalet ve sosyal barış sağlanmıştır (Özköse, 2018: 17). 52 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 1. Ahi Evran Ahi Evran, kurduğu Ahilik teşkilatıyla Anadolu’nun vatan haline gelmesinde ve Osmanlı Devleti’nin kurulmasında önemli bir etkiye sahiptir (Serrican Kabalcı, 2021: 1). Asıl adı “Şeyh Nasiruddun Ebü’l-Hakayık Mahmud b. Ahmed” veya “Mahmud bin Ahmed el-Hoyi (Hoylu Ahmet’in oğlu Mahmut)” olarak bilinen Ahi Evran, 1171 yılında İran’ın Batı Azerbaycan tarafındaki Hoy kasabasında doğmuştur (Köken & Büken, 2018: 55). Ünlü Türk bilgin, ekonomist ve sanatkârı Ahi Evran, ilk eğitimini doğduğu yer olan Azerbaycan’ın Hoy şehrinde almış ve ünlü alimlerden “Fahreddin Razi”nin derslerine devam etmek üzere Horasan’a gitmiştir. Ahi Evran gençliğinde “Hoca Ahmet Yesevi”nin öğrencilerinden aldığı ilk tasavvuf eğitimi ile büyümüş ve olgunlaşmıştır (İstesob, 11 Mayıs 2015). Ahi Evran Hac ibadetini yerine getirmek için gittiği Mekke’de Evhaduddin Hamid Kirmani ile tanışmış ve bir süre sonra talebesi olmuş ve Fütüvvet teşkilatına katılmıştır (Kılıç, Eylül-Ekim 2021: 12). Ahi Evran Hac görevini yerine getirdikten sonra o dönemin mutasavvıflarının buluşma yeri olan “Bağdat”a gitmiştir (İstesob, 11 Mayıs 2015). Ahi Evran’ın bilgin ve aydın olarak çok yönlülüğünde Bağdat’ta aldığı ilim ve eğitimin büyük etkisi olduğu bir gerçektir. O dönemde Bağdat sadece İslam medeniyetinin hilâfet merkezi değil, aynı zamanda dünyanın en büyük bilim, sanat ve kültür merkezleri arasındaydı (Kılıç, Eylül-Ekim 2021: 12). 1204 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyâse’d-dîn Keyhüsrev, ikinci kez tahta çıkışını kutlamak için Bağdat’tan Anadolu’ya âlimleri davet etmiştir. Bunun üzerine Evhaduddin Hamid Kirmani ve Ahi Evran, fütüvvet teşkilatının kurucusu Abbasi halifesi Nasır Lidînillâh tarafından diğer âlimlerle birlikte Anadolu’ya gönderilmiştir. 1205 yılında Evhaduddin Hamid Kirmani ile Anadolu’ya gelip Kayseri’ye yerleşen Ahi Evran, burada bir “debbâğ (deri) işleme imalathanesi” kurmuştur (Kılıç, EylülEkim 2021: 12). Bu nedenle ilim ve irşat faaliyetlerine Kayseri’de başlayan Ahi Evran, Bağdat’ta bildiği fütüvvet anlayışına dayanarak Anadolu’da Ahilik teşkilatını kurmuştur (Ayiş, 2019: 94). Hatta Kayseri’nin Moğollara karşı savunmasında ahilere rehberlik etmiştir (Kılıç, Eylül-Ekim 2021: 12-13). Ahi Evran’ın Anadolu’da kurduğu bir meslek kurumu olan Ahilik, zamanla gelişerek toplumun sosyal, kültürel, dini ve ekonomik birçok alanında faaliyetler yürütmüştür (Eroğlu & Bektaş, 2022: 160). Bu bağlamda güçlü ve yönetici kişiliği ile Ahi Evran, Anadolu’ya yeni gelen Türkmen gruplarına iş ve yemek vermiş, 32 çeşit esnafı örgütlemiştir. 1228 yılında Konya’ya giden Ahi Evran, halkı yönlendirmeye ve oradaki esnafı teşkilatlandırmaya devam etmiştir. Ahi Evran, Konya’da siyasi bir talihsizlik nedeniyle 5 yıl tutuklanmış ve serbest bırakıldıktan sonra bir süre Denizli’ye gitmiştir. Ahi Evran, Denizli’den Konya’ya dönmüş ve Şems-i Tebrizî’nin buradan çıkarılması 53 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” veya öldürülmesinden sonra nihayet Kırşehir’e yerleşmiştir. Ahi Evran, ölümüne kadar Kırşehir’de yaşamıştır (Kılıç, Eylül-Ekim 2021: 13). 15. yüzyılda yazılan Hacı Bektaş Velayetnamesinde Ahi Evran’ın efsanevi şahsiyetlerle ilişkisi ve Hacı Bektaş-ı Velî (ö. 1270) ile yakınlığı anlatılır. Bazı siyasi ve sosyal olaylar, 93 yıl yaşadığı rivayet edilen Ahi Evran’ın hem Mevlânâ Celaleddin-i Rumi hem de Hacı Bektaş-ı Velî ile çağdaş olduğunu göstermektedir (Şahin, 1988: 529-530). Ahi Evran, 1261 yılında Ahilere ve Türkmenlere karşı gelen Moğollara ve onların işbirlikçilerine karşı yapılan savaşta 93 yaşında şehit olmuştur (İstesob, 30 Ocak 2020). Ahi Evran’ın kabri Kırşehir’de kendi adını taşıyan caminin yanında bulunmaktadır (Kırşehir Valiliği, 2022). 2. Fütüvvet Anadolu Selçuklu Devleti döneminde Anadolu’da Ahiliğin kurulması ve işleyişinde Fütüvvet teşkilatının büyük etkisi olmuştur. Bu nedenle bu bölümde Ahilik teşkilatını daha iyi anlayabilmek için fütüvvet kavramından bahsetmek yerinde olacaktır. Arapça bir kelime olan fütüvvet, İslam’da güzel olarak nitelendirilen özellikler için kullanılan bir kavramdır (Akbaş vd., 2018: 167). Fütüvvet, başlangıçta tasavvufî bir yapıya sahipken, 13. yüzyıldan itibaren sosyal, ekonomik ve siyasi yapısı olan bir kurum haline gelmiştir (Uludağ, 1996: 259). Fütüvvet ehlinin uymak zorunda olduğu usul ve kuralları anlatan eserlere Fütüvvetnâme denilirdi (Özsaray, 2020: 169). Dolayısıyla bu yapının kuralları Fütüvvetnâmeler tarafından belirlenmiştir. Fütüvvetnâmeler, “fütüvvetin amacını, ilkelerini, kuruluşunu, esaslarını, özelliklerini ve şartlarını içeren, üyeler için bir nizam görevi gören eserler” olarak tanımlanmaktadır (Akbaş vd., 2018: 167). Esasen feta ve fütüvvet kelimeleri genel olarak Sufi ve tasavvufi anlamında kullanılırken, tasavvufta bu terimler ise genellikle Sufi’de bulunan diğerkâmlık, fedakârlık, iyilik, hayırseverlik, yardım, hoşgörü ve özdenetim gibi ahlâki niteliklere atıfta bulunmaktadır. Böylece gerçek kahramanlık ve yiğitliğin bu ve benzeri niteliklere sahip olmayı gerektirdiği anlatılmak istenmektedir. Bu noktadan hareketle Sufilerin kendi hümanist fikirlerini fütüvvet kavramı çerçevesinde geliştirdikleri görülmektedir. Ebû Bekir el-Verrak’a göre fütüvvet, düşmanı olmamak, yani herkesle iyi geçinmek, herkesle barışık olmak, sofrasında yemek yiyen mümin ile kafiri birbirinden ayırmamak demektir (Uludağ, 1996: 260). İnsanlara eziyet etmeyi yasaklayan fütüvvet, bunun yerine insanları birbirlerine cömert ikramlarda bulunmaya teşvik eder. Bir şölen yapılacağı zaman mahalledeki hayvanlara bile yemek yedirilmeli, karınca bile incitilmemeli ve bu fedakârlığın, sevginin ve şefkatin dolayısıyla hayvanları da içine alacak şekilde genişletilmesi gerektiği düşünülmüştür. Fütüvvet, başkalarının hak ve menfaatlerini kendi hak 54 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” ve menfaatlerinden üstün tutmak, özür gerektiren davranışlardan kaçınmak, başkalarının hatalarını görmezden gelmek, kendini düşük, başkalarını yüksek görmek, sözünde durmak, başka türlü görünmemek, sadakat göstermek, kendini başkalarından üstün görmemektir. Bu nedenle fütüvvet, güzel ahlâk, edep ve nezaket olarak da nitelendirilir (Akçi vd., 2018: 17-18). Feta ve fütüvvet kavramı hemen hemen Hz. Ali ile özdeşleşmiştir. Sosyal hayatta üstün meziyet, faziletler gösteren Hz. Ali, ideal feta tipi olarak ifade edilir. Bu yüzden Hz. Ali hakkında “La Feta illa Ali, la seyfe illa Zülfikâr/Ali’den başka yiğit, Zülfikâr’dan başka kılıç yoktur” denilir (Güner, 2016, s. 190). Sufiler, fütüvvet kelimesine temel ahlâki değerleri ve en önemli erdemleri atfetmişler ve onu tasavvufun temel kavramlarından biri haline getirmişlerdir. Sufi Sülemî fütüvveti “Âdem gibi tövbe etmek, Nuh gibi iyi, İbrahim gibi vefalı, İsmail gibi dürüst, Musa gibi ihlaslı, Eyyûb gibi sabırlı, Davud gibi cömert ve Hz. Muhammed Mustafa gibi merhametli, Ebu Bekir gibi hamiyetli, Ömer gibi adaletli, Osman gibi hayâlı, Ali gibi bilgili” olma şeklinde ifade etmiştir. Bu geniş çerçeve ile fütüvvetin kapsamının genişliğine işaret edilmektedir (Uludağ, 1996: 260). Fütüvvetin kurumsallaşması Abbasi halifesi Nasır Lidinillah’ın (575-622/11801225) halifeliği döneminde gerçekleşmiştir. Halife Nasır döneminde Abbasi devleti siyasi ve sosyal olarak zayıflamış ve böylece devlet otoritesi sarsılmıştır. Halife Nasır, devletin ayakta kalması, otoritesini sağlamlaştırması ve ülkedeki toplumsal yapıyı sağlamlaştırması için fütüvvet teşkilatından yararlanmayı düşünmüştür. Zira Halife Nasır, Fütüvvet teşkilatının potansiyel gücünün farkındaydı. Bu amaçla Halife Nâsır önce Fütüvvet teşkilatını Fütüvvetnâmelerde ifade edilen ahlâk ve dinî esaslar üzerinde yeniden düzenleyerek kurumsal bir kimlik kazandırmıştır. Ardından halife, diğer Müslüman devletlere elçiler göndererek onları bu teşkilat çerçevesinde birleşmeye davet etmiştir (Yüksel, 2017: 276). Bu teşkilat zaman içinde üç kıtaya yayılmış ve sosyal, ekonomik, kültürel ve dini hayatın en önemli unsuru haline gelmiştir. Horasan’daki Fütüvvet teşkilatının, Anadolu’daki yansıması Ahilik teşkilatı şeklinde olmuştur (Özsaray, 2020: 169). Şövalyelik Ortaçağ Batı dünyasına ait bir ideal olduğu gibi İslam dünyasındaki yiğitlik, kahramanlık ve cömertlik idealinin adı olan Fütüvvet de Ortaçağ İslam dünyasına ait bir idealdir. Arapların İslam öncesi kültürlerinde var olan Fütüvvet anlayışını İslami değerlerle geliştirip sürdürdüğü gibi Farsların Cevanmerdi kavramını İslam üzerinden süzdükleri gibi, Türkler de “Akılık” ideallerini İslam ahlâk ve değerleri ile geliştirerek devam ettirmişlerdir. Arap kültüründe ideal kahraman, şecaat ve sehavet timsali olan Fütüvvet erinin adı “feta”, İran kültüründe “Cevanmerd”, Türk kültüründe ise “Akı” olarak ifade edilmektedir. Türk Akılığı, İslam ve Arap Fütüvvet şiarından etkilenmiştir. Akıların birbirlerine karşı kardeşçe tavırlarından dolayı “Akı kelimesi yerini Ahi kelimesine”, Abbasi Devleti’nin sona ermesiyle birlikte “Fütüvvet de yerini Ahiliğe” bırakmıştır (Ok Şehitoğlu, 2020: 55). 55 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 3. Kavramsal Açıdan Ahilik Ahi kelimesinin kökeni hakkında mevcut görüşlerden ilki, bu kelimenin “Arapça kardeşim anlamına gelen ahi” kelimesinden geldiğidir. Diğer görüş ise “Divan-ı Lugati’t Türk ve Atabetü’l-Hakayık gibi kaynaklarda eli açık, cömert anlamına gelen Türkçe akı” kelimesinden geldiğini kabul etmektedirler. Zira bu görüşe göre “akı” kelimesi Türkçede çok yaygın bir ses olgusu olan (k>h) ses değişimi ile “ahı”ya dönüşmüş ve sonunda “ahi” kelimesi ortaya çıkmıştır (Turan & Gümüş, 2015: 598-599). Ahiliğin Müslümanlar arasındaki etkinliği ve üstlendiği görevler düşünüldüğünde her iki görüşü de doğru kabul etmek mümkündür. Ahilik, tasavvufta önemli bir yere sahip olan uhuvveti hatırlattığı için kolaylıkla yayılıp kabul görmüştür (Akgündüz, 2014: 10-11). Terim olarak Ahilik teşkilatı 18. yüzyıldan sonra esnaf ve sanatkârlar birliğine dönüşmesine rağmen; daha önce de belirtildiği üzere Ahilik 13. yüzyıldan itibaren Anadolu’da görülmüştür. Anadolu’nun millileştirilmesinde ve Osmanlı Devleti’nin kurulmasında büyük rol oynayan Ahilik, ekonomik, sosyal, dini, kültürel ve siyasi boyutları olan bir sistemdir. Ahilik “imanın amele dönüştüğü, Anadol’nun millileştirilmesini ve Osmanlı Devleti’nin cihan devleti olmasını sağlayan dünyevi ve uhrevi bir sistemdir”. Ahilik başlangıçta bir esnaf teşkilatı olarak ortaya çıkmamış, kadılardan müderrislere, devlet adamlarına ve memurlara kadar toplumun tüm kesimlerini kucaklamıştır (Kırşehir Valiliği, 2022). Ahilik teşkilatında eğitime ayrı bir önem veriliyordu. Ahilik teşkilatında eğitim faaliyetleri, İslam’ın eğitime verdiği önem çerçevesinde, tamamen hayat odaklı, iş başı ve iş dışı olmak üzere iki şekilde düzenlenmiştir. İslam’ın vurguladığı ilke, her iki dünya yaşamını da kazanacak «iyi ve hayırlı insanlar” yetiştirmektir. Bu bağlamda Ahilikte genel eğitim ile mesleki eğitim bir bütün olarak ele alınmış ve uygulanmıştır. Çalışma hayatında mesleki eğitim verilirken; bir eğitim merkezi olan zaviyelerde genel eğitim de veriliyordu (Kayadibi, 2011: 179). Diğer bir ifadeyle yamak, çırak, kalfa, usta sistemi içerisinde iş başında uygulamalı olarak eğitim verilirken, zaviyelerde de başta ahlâk ve din eğitiminin yanı sıra ayrıca, görgü kuralları, okuma yazma, ziraat işleri, kılıç eğitimi, okçuluk, binicilik gibi birçok alanda da eğitim veriliyordu (Kırşehir Valiliği, 2022). Sonuç olarak Ahilik, tarihi ve sosyo-ekonomik süreçlerin bir sonucu olarak mesleki, ahlâki ve dini bir Türk esnaf ve sanatkârlar birliği olarak doğmuş bir teşkilattır. Anadolu’da Ahilik, doğuda fütüvvet benzeri bir kurum olarak tanımlanmaktadır. Esasen fütüvvetten etkilenen Ahilik, temel kurallarının bir kısmını fütüvvetten almıştır. Ancak fütüvvet, Anadolu’da zamanla yeni nitelikler kazanarak ve bazı değişikliklere uğrayarak Ahilik olarak anılmaya başlanmıştır. Diğer bir ifadeyle Ahiliğin kökenleri özellikle Doğudaki Araplar arasında gelişen Fütüvvet teşkilatına 56 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” dayansa da zamanla Ahilik Fütüvvetten ayrılarak Anadolu Türklerine özgü bir kurum olarak kendi varlığını kazanmıştır (Sibeso, 2022). 4. Ahilik Teşkilatının Kısa Tarihçesi Çalışmanın giriş kısmında belirtildiği üzere Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Alparslan’ın 1071’de Doğu Roma Devleti’ne karşı kazandığı Malazgirt zaferinden sonra Türk toplulukları Anadolu’ya akın etmiştir (İstesob, 29 Ocak 2020). Müslüman Türkler, Anadolu topraklarını ebedi vatanları yapmak için mücadele etmişlerdir. Siyasi ve askeri başarılardan sonra Anadolu’da Türk-İslam medeniyetini Bizans Medeniyetinden üstün kılmak için yeni fethedilen bu toprakları vatan yapmak, taşına toprağına Türk-İslam mührü vurmak gerekiyordu (Kırşehir Valiliği, 2022). Bu amaçla gelen bu topluluklar, Doğu Romalılar tarafından boşaltılan yerleşim yerlerine yerleştirilmiştir. Ahi Evran’ın yaşadığı dönemde Anadolu Selçuklu Devleti; Orta Asya’dan topluluklar halinde gelen Türkleri Anadolu’ya yerleştirirken, Müslüman Türkler yeni köyler kurmanın yanı sıra Doğu Roma şehirlerine yerleştirildiler. Anadolu Selçuklu Sultanları, Selçuklu bilincini oluşturmak ve devleti güçlendirmek için Türk boylarını tek bir bölge yerine kurdukları birbirine yakın köylere yerleştirmeyi tercih etmişlerdir. Anadolu Selçuklu devleti, farklı boylara mensup aileler arasında kaynaşmayı sağlamak için toplumun yeniden düzenlenmesini zorunlu kılmıştır. Bunun yanı sıra köylere ve şehirlere bu şekilde yerleşen meslek ve sanat sahibi Türk topluluklarının örgütlü yerel esnaflara karşı korunması gerekiyordu. İşte döneminin önemli bir düşünürü olan Ahi Evran, Türk esnaf ve sanatkârlarını yerel esnafa karşı korumak için Ahilik teşkilatını kurmuştur (İstesob, 29 Ocak 2020). Ahilik, Selçuklular döneminde esnaf ve sanatkârların oluşturduğu bir dayanışma teşkilatıdır. Ahi geleneğini bilmek Ahi Evrân-ı Velî ile başlar. Kayseri’de hocası Evhaduddin Hamid Kirmani’nin rehberliğinde debbağlar çarşısını kurmuş, çevresindeki esnaf ve sanatkarları tertip ederek onların üstadı olmuştur. Anadolu’da kök salmış Ahilik geleneğinde “genel Ahi topluluğu için Ahiyân-ı Rûm, kadınları ifade ederken Bâciyân-ı Rûm, sınırdaki görevlerinin yanı sıra gazâ faaliyetlerine katılanları ifade etmek için ise “Gâziyân-ı Rûm ifadesi” kullanılmıştır. Ahiliğin hem Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda hem de göçerlerin belirli bölgelere yerleşmesinde büyük katkısı olduğu dikkate alınmalıdır. Aslında Ahiler, “belli kanaat önderleri tarafından teşkilatlanmış, sadece Allah rızası için hayır yapmayı hedefleyen, maddi ve manevi toplumu inşa eden Anadolu’nun saf ve temiz emekçileridir”. Ahilik geleneğinde en dikkat çekici nokta, Ahilik geleneğine mensup kişilerin kişisel çıkarlarını gözetme ve zengin olma gibi bir amacı olmayıp sadece topluma hizmet etme amacı taşımalarıdır (Sezer, 2018: 115). Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda büyük rol oynayan kurucu 57 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Osman Gazi’nin hocası Şeyh Edebali’nin de bir Ahi şeyhi olduğunu düşünürsek, o dönemin Ahilik teşkilatının gazileri ve siyasi liderleri olumlu bir şekilde etkilediğini söyleyebiliriz (Sezer, 2018: 116). Esasen Osmanlı döneminde esnaf ve sanatkârlar altın çağını 18. yüzyıla kadar yaşamışlardır. Ahilik gelenekleri ve sonraki lonca teşkilatları, bu sınıfı hem nicelik hem de nitelik olarak geliştirmiştir. Devlet de bu gelişmeye katkı sağlamış ve derbentçi denilen görevliler aracılığıyla ticaret yollarının bakımını ve güvenliğini sağlamıştır. Ancak Osmanlı Devleti’nin gerilemesinden Ahilik de etkilenmiştir (Aesob, 2022). Bu bağlamda Ahilik teşkilatının çözülme ve dağılma sebeplerini iç ve dış olmak üzere iki grupta toplamak mümkündür. • İç Nedenler: Ahiliğin çöküşünün iç sebeplerinden ilki, Osmanlı merkezi yönetiminin güçlendikçe Ahilik teşkilatını kontrol altına almaya çalışmasıydı. Daha önce Ahilik teşkilatının yönetimine seçilenler, hükümetin onayından sonra görevlerine başlayabiliyordu. Bu nedenle göreve başlama konusunda bu şekilde dolaylı bir kontrol mekanizması oluşturulmuştur. Ardından bununla yetinmeyip bazı yöneticiler atama ile göreve getirilmeye başlanmıştır (Deniz, 2016). Ahiliğin çöküşünün ikinci iç sebebi ise ülkedeki gayrimüslimlerin sayısının artmasıdır. Ahilik, 17. yüzyıla kadar sadece İslam toplumuna ait bir kurumdu. Ancak bu tarihten itibaren Osmanlı Devleti’nde gayrimüslimlerin sayısındaki artış, din farkı gözetmeksizin esnaf ve sanatkârlar arasında bir birliğin oluşmasını zorunlu kılmıştır. Ahilik teşkilatının çöküşüne yol açan iç sebeplerin sonuncusu, esnaf olarak çalışma hakkı verilen askerler ile çift bozarak şehre yerleşen köylülerin ticaretle uğraşmaya başlaması olmuştur. Artık bir lonca haline gelen Ahilik, üyelerinin çıkarlarını korumak için köyden kente göçe karşı çıkmıştır. Bunun yanı sıra hükümet, göç eden köylülerden “çift bozan akçesi” adı altında bir tür ceza almış ancak göç engellenememiştir (Kınran, 2006: 64). Bu ve benzeri durumlar nedeniyle Ahilik teşkilatında bozulma ve dağılma süreci başlamıştır (Deniz, 2016). • Dış Nedenler: Ahiliğin çöküşüne neden olan dış nedenler arasında 17. yüzyıldan itibaren ticaret yollarının değişmesi, Avrupa’nın sanayi devriminin de etkisiyle büyük sanayi faaliyetlerine geçmesi, fabrikaların sayısının artmaya başlaması, üretim tekniklerinin gelişmesi, daha fazla üreterek maliyetlerin düşmesi ve sermaye birikiminin artması gibi nedenler sıralanabilir. Bu dış nedenler neticesinde esnafın küçük el tezgâhları fabrikalarla rekabet edemiyor veya ürettikleri mallara alıcı bulamıyorlardı (Kınran, 2006: 65). Dolayısıyla iç ve dış nedenler esnaf tarafından hoş karşılanmamış ve Ahiliklerde bozulma ve dağılma süreci başlamıştır. Öte yandan Lonca sistemine bu aşamadan sonra geçilmiş olsa da sistemin tamamen ortadan kalktığı da söylenemez (Deniz, 2016). 58 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 5. Lonca Teşkilatı Ahilik, yapı ve işlevleri bakımından bazı teşkilatlarla ilişkilendirilmiştir. Bu teşkilatların başında, “lonca teşkilatı” gelmektedir. Loncalar, bazı kamu görevlerini yerine getirmek için devlet tarafından kurulan meslek kuruluşlarıdır. Lonca, aynı bölgede yaşayan esnaf ve sanatkârların kurdukları meslek örgütüne verilen isimdir. Meslek örgütü olarak loncalar özellikle Ortaçağ’da üretimin ve işgücünün düzenlenmesinde önemli görevler üstlenmişlerdir. Ürün kalitesi ve usta-çırak ilişkileri ile ilgili standartlar loncalar tarafından düzenlenmiştir. Loncalar ayrıca ticaretin tescil edilmesini sağlayarak haksız rekabeti önleme işlevine de sahipti (Akçi vd., 2018: 22). Osmanlı sınırlarının fetihle genişlemesi ve bu sınırlar içinde daha fazla gayrimüslim yaşıyor olması, Ahilik teşkilatının zamanın şartlarına göre değişmesine ve iş birliği ve dayanışma için kurulmuş bir meslek örgütü olan lonca sistemine geçmesine neden olmuştur. Gayrimüslimlerin lonca üyesi olması dışında loncaların Ahilik teşkilatının devamı olduğu söylenebilir (Salt, 2019: 54). Ahilikten lonca teşkilatına geçişin kesin tarihi bilinmemekle birlikte bu geçişin merkeziyetçiliğin etkisiyle Fatih Sultan Mehmet döneminde gerçekleştiği düşünülmektedir (Akçi vd., 2018: 23). Bu örgütlenme tarzının Osmanlı İmparatorluğu’nun merkezileşmesine paralel olarak yavaş yavaş yönetimin kontrolüne geçtiği ve üretimi kontrol etmek için merkez tarafından oluşturulmasına izin verildiği belirtilmektedir (Çelik, 2004: 62). Esasen esnaf loncaları ile Ahilik teşkilatı arasında başlangıçta gayrimüslimlerin dahil edilmesi dışında pek bir fark olmamasına rağmen Avrupa ile ticaretin artması, kapitülasyonların etkisi, 17. ve 18. yüzyıllarda gedik sisteminin gelmesi, Ahilik teşkilatının lonca içindeki etkisini kaybetmesine ve lonca teşkilatının meslek örgütü haline gelmesine neden olmuştur (Salt, 2019: 54). Lonca, Osmanlı İmparatorluğu’nda da kentli esnaflar ve küçük ölçekli zanaatkârlar için bir örgütlenme biçimiydi. Temel özelliklerini Ahilikten alan Osmanlı lonca sistemi, 15. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmış ve 18. yüzyılın ortalarına doğru “gedik” şeklini alarak 20. yüzyılın başlarına kadar varlığını sürdürmüştür (Akçi vd., 2018: 23). Lonca teşkilatında esnaf sistemi, Ahilik teşkilatında olduğu gibi, yani esnaf şeyhi, yiğitbaşı, usta, kalfa ve çırak gibi hiyerarşik olarak düzenlenmiştir (Bayram, 2012: 81). Dükkân açma hakkına “gedik”, denirdi. Bir kimse, çıraklık veya kalfalık eğitimi almadıkça ve uygun pozisyonda ustalığa terfi ettirilmedikçe, yani gedik sahibi olmadıkça, kendi dükkânını açamaz, sanat ve ticaretle uğraşamazdı (Salt, 2019. 55). Dolayısıyla Lonca sisteminde dükkân açma yetkisi sadece ustaya aitti. Ustaya bu yetki ise “beratla” verilirdi. Dükkânların sayısı da ustalar tarafından belirlenirdi. Esnaf müfettişleri tarafından esnaflar teftiş edilirdi (Bayram, 2012: 81). Osmanlı loncaları, manevi kurucuları olarak gördükleri Ahilik teşkilatının kurucusu Ahi Evran’a bağlılıklarını sürdürürken, Ahilik tarafından kabul edilmeyen esnaf 59 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” türlerini ve gayrimüslimleri de teşkilata dahil etmişlerdir. Ancak “çırak, kalfa, usta” şeklinde yükselme aşamaları, üretim ve ticarette uymaları gereken ahlâk kuralları Ahilik’e çok benziyordu. Osmanlı loncaları kendi yöneticilerini seçer ve kendi iç işleyiş kurallarını belirlerdi. Lonca teşkilatı, “devletin belirlediği kalite standartlarına (ihtisab) ve fiyatlara (narh)” uymak zorundaydı. Osmanlı loncaları genellikle han, çarşı, arasta gibi aynı işi yapan esnaf ve sanatkârların bir arada bulunduğu yerlerde faaliyetlerini sürdürürlerdi. Bu yerlerin dışında işin doğası gereği ayrı yerlerde açılan dükkânlara da “koltuk” denilirdi (Akçi vd., 2018: 23). Öte yandan Osmanlı Devleti’nin gerilemesiyle birlikte lonca teşkilatı da bir gerileme dönemine girmiştir. Zamanla, teşkilat bozulmuş, atamalar örf ve adetlere göre değil, iltimasa göre yapılmıştır. Esnaf ve sanatkârlar ürettikleri malları satamaz hale gelmiştir. Devlet bu dönemde tam anlamıyla bir çöküş yaşamıştır. Nihayet 1912’de loncaların tamamen kaldırılmasıyla. 700 yıl yaşayan ve Anadolu insanının sosyal, ekonomik ve kültürel hayatında belirleyici rol oynayan Ahilik ve lonca sistemi de tarihe karışmıştır (Aesob, 2022). Sonuç Ahi Evran, Anadolu coğrafyasının millileşme sürecinde gerek meslekî gerek ilmî gerekse dinî alanda önemli bir rol oynamıştır. Ahi Evran, kurduğu Ahilik teşkilatı ile esnaf ve sanatkârları bir teşkilat çatısı altında toplayarak ülkenin sosyal, ekonomik, kültürel, dinî ve siyasi hayatını etkilemiştir. Ahi teşkilatının temel amacı, insanların hem bu dünyada hem de ahirette huzur ve mutluluk içinde olmalarını sağlamaktır. Bu nedenle Ahilik teşkilatında eğitime büyük önem verilmiştir. Bu bağlamda Ahilik teşkilatında hem mesleki hem de ahlâki-dini olmak üzere iki tür eğitim vardı. Ahilikte mesleki eğitim, atölyelerde veya dükkân gibi işyerlerinde verilirken; buna karşılık Ahilik teşkilatının kurduğu Ahi zaviyelerinde ise ahlâk ve din eğitim verilirdi. Ahilik teşkilatı, kendine özgü bir piyasa sistemi geliştirmiştir. Bu ekonomik anlayışın temelinde çok çalışmak, kaliteli üretmek, emeğe saygı duymak, helal kazanç elde etmek, dayanışma ve iş birliğini esas almak, israftan ve haksız rekabetten kaçınmak gibi kurallar vardır. Kamu yararını kendi çıkarının üstünde tutan kişi tipini esas alan Ahilik teşkilatında, bu durumun sürdürülebilirliğini sağlamak için etkin bir piyasa denetimi sağlanmış ve tekelci eğilimlerle mücadele edilmiştir. Ahilik teşkilatında üretim, dağıtım ve tüketim kapsamlı bir şekilde planlanmış ve bu kapsamda fiyat düzenlemesine özen gösterilmiştir. Bu ekonomik sistem kalite kontrol ve standardizasyon ile fiyat istikrarını sağladığı gibi aşırı üretimi, haksız rekabeti ve işsizliği de önleyerek olası ekonomik krizlerin önüne geçmiştir. Ahilik teşkilatı, ahlâk ve ekonomi ilişkisini en iyi uygulayan modellerden biridir. Ahilikte çalışma ve dürüstlük bir bütün olarak ele alınmıştır. Ahilikte ahlâka aykırı 60 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” davranan bir kişinin başarıya ulaşamayacağı, başarılı görünse bile bu başarının asla uzun sürmeyeceği düşüncesi vardı. Bu nedenle Ahilik teşkilatında iş ahlâkı her şeyden üstün tutulmuştur. Zira Ahilikte, eğitimde belli ahlâki değerler verilse de burada önemli olan bu ahlâki değerlerin sosyal ve ekonomik hayattaki davranışlara yansımasıdır. Aksi halde davranışlara yansımayan ahlâki değerlerin Ahilikte pek bir önemi yoktur. Nitekim tüm uyarılara rağmen örgütün kurallarına uymayan çalışanlar meslekten ihraç edilirdi. Ahilik, günümüzde dernekler, vakıflar, sivil toplum kuruluşları, ticaret ve sanayi odaları, meslek kuruluşları, eğitim kurumları, sendikalar gibi birçok kurum ve kuruluşlar için ahlâki, dini, sosyal ve ekonomik ilke ve erdemler konusunda örnek teşkil edebilecek ender kuruluşlardan biridir. Bu nedenle Ahilik kurumunun sevgi, saygı, iş barışı, iş ahlâkı, doğruluk, dürüstlük, kaliteli ürün ve hizmet sunma, güvenilirlik, iş birliği, müşteri memnuniyeti, yaşam boyu öğrenme, hayırseverlik gibi ilkeleri, sosyal barışın ve sosyal adaletin sağlanması, iş ve ticaret dünyasına dinamizm kazandırılması açısından büyük önem taşımaktadır. Kaynakça Akgündüz, M. (2014). Ticarî Hayatta Kardeşliği Esas Alan Ahilik Teşkilatı. Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 31(31), 9-18. Akçi, Y., Çelik, M. ve Özdemir, R. (2018). Ahilik ve Mesleki Etik. Gazi Kitapevi. Ankara. Akbaş, H. E., Bozkurt, S. & Yazıcı, K. (2018). Osmanlı Devleti’nde Lonca Teşkilatı Yapısı ve Yönetim Düşüncesi ile Karşılaştırılması. Muhasebe ve Finans Tarihi Araştırmaları Dergisi, İşletme Tarihi Özel Sayısı, 165-202. Aesob. (2022). Gedik Teşkilatı. https://www.aesob.org.tr/Content/Info?title=gedik-teskilati&contentID=9 [1.12.2022]. Arslan, D. (2018). Ahilikte İş ve Ticaret Ahlâkının Kur’ânî Referansları. Uluslararası Ahilikte İş ve Ticaret Ahlâkı Sempozyumu, 27- 28 Eylül 2018, Sivas. Ayiş, M. Ş. (2019). Anadolu’nun İslamlaşmasında Ahi Evren ve Ahiliğin Rol Modelliği. Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (13), 91-116. Bayram, S. (2012). Osmanlı Devleti’nde Ekonomik Hayatın Yerel Unsurları: Ahilik Teşkilatı ve Esnaf Loncaları. Journal of Istanbul University Faculty of Theology, 0(21), 81-114. Çelik, B. (2004). Osmanlı Lonca Sistemi İçinde Yamaklık Örgütü. Tarih Araştırmaları Dergisi, 23(36), 61-78. Deveci, S. (2021). Ahilik Teşkilatı ve Esnaf Zümreleri. Ahi Evran Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Fütüvvet, Ahilik ve İktisadi Hayat Özel Sayısı, 54-87. Deniz, M. (2016). Esnaflık ve Anadolu. https://www.kitaphaber.com.tr/esnaflik-ve-anadolu-k2585.html [1.12.2022]. Erbaşı, A. & Ersöz, S. (2011). Ahilik ve 4C Karması İlişkisi: Tarihi Perspektiften Bakış. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 0 (59), 135-146. Eroğlu, İ. & Bektaş, Ç. (2022). İktisadi, Sosyal ve Eğitim Perspektifinden Ahilik Kurumuna Güncel Bir Bakış. Ekonomi Bilimleri Dergisi, 14(2), 158-175. Güler, M. N. (2021). Fıkh’ın Belirlediği İktisadi Yaşamı Ahilik Teşkilatının Topluma Yerleştirmesini Günümüz Toplumu İçin Yeniden Kıymetlendirme. Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Türk Kültürünü Mayalayanlar Özel Sayısı, 739-767. 61 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Güner, U. (2016). Cahiliye Devrinden Abbasilerin Son Dönemine Kadar Fütüvvet Teşkilatı’nın Gelişimi. Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, 3(10), 185-201. İstesob. (30 Ocak 2020). Azerbaycan’dan Anadolu’ya Gelen Bilge Eren. https://www.istesob.org.tr/ahievran/ [1.12.2022]. İstesob. (29 Ocak 2020). Ahilik Kelimesinin Anlamı. https:https://www.istesob.org.tr/ahilik-kelimesinin-anlami/ [1.12.2022]. İstesob. (11 Mayıs 2015). Ahi Evran Kimdir ?. https://www.istesob.org.tr/ahi-evran-kimdir/ [1.12.2022]. Karagül, M. (2016). Türk İslam Medeniyetinde Ahiliğin İktisadi Hayat ve Devletin Oluşumundaki Rolü. Presented at the 5. Dünya Türk Formu, İstanbul, 2016. https://tasam.org/Files/Icerik/File/Pages_from_DTF5kit_ pdf_7cb0e0b8-4b17-4b79-a504-008aa3c538b3.pdf [1.12.2022]. Kayadibi, F. (2011). Anadolu Selçuklular Döneminde Ahi Teşkilatında Eğitim. Istanbul Journal of Sociological Studies, 0(26), 177-188. Köken, A. H. & Büken, N. Ö. (2018). Ahi Evran (1171-1261) ve Ahilik ile Hekimlik Ahlâkı Üzerine Bir Değerlendirme. Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Lokman Hekim Tıp Tarihi ve Folklorik Tıp Dergisi, 8(1), 5470. Kılıç, A. (Eylül-Ekim 2021). Bilinmezler İçinde Bir Ulu Allah Dostu Ahî Evran Hazretleri’ne Dâir. Şehir Kültür Sanat Dergisi, Ahî Evran Özel Sayısı, 6-15. Kınran, Ş. B. (2006) İş Ahlâkı ve Etik Değerlerin Türk İşletmeciliğindeki Yeri. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Üniversitesi S.B.E. İstanbul. Kırşehir Valiliği. (2022). Kırşehir’den Dünyaya Yayılan Işık: Ahi Evran ve Ahilik. http://www.kirsehir.gov.tr/ahievran-ve-ahilik [1.12.2022]. Mahiroğulları, A. & Ünüvar Altınay, Z. (2018). Ahilik Kültüründen Günümüze Yansıyan Üç Boyut: Karşılıklı Saygıya Dayalı Usta-Çırak İlişkileri Tüketiciyi Koruma ve Sosyal Güvenlik İşlevi. Uluslararası Ahilikte İş ve Ticaret Ahlâkı Sempozyumu, 27- 28 Eylül 2018, Sivas. Ok Şehitoğlu, B. (2020). Toplumsallaşma ve Kimlik Kazanma Bağlamında Ahilik Teşkilatının Sosyolojik Boyutu. Yıldız Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 4(8), 147-161. Özsaray, M. (2020). Ahîliğin Nitelikleri ve Fütüvvet Anlayışıyla İlgisi. Hazine-i Evrak Arşiv ve Tarih Araştırmaları Dergisi, 2(2), 161-178. Öztürk, N. (2015). Ahilik Teşkilatı ve Günümüz Ekonomisi, Çalışma Hayatı ve İş Ahlâkı Açısından Değerlendirilmesi. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, (7), 1-12. Özköse, K. (2018). Ahilikteki İş Ahlâkı ve Meslekî Formasyonun Teşekkülünde Tasavvufun Rolü. Uluslararası Ahilikte İş ve Ticaret Ahlâkı Sempozyumu, 27- 28 Eylül 2018, Sivas. Salt, A. M. (2019). Gelenekten Moderniteye Sakarya’da Esnaf Kültürünün Değişimi. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Sakarya Üniversitesi S.B.E. Sakarya. Sezer, M. (2018). İslâm Tarihinde Bir Emek Kuruluşu Ahilik. Arslan, A., Turgut, B., Hasanov, B. ve Sezer, M. (Ed.), Emeğin Değeri: Din ve Emek İlişkisi, içinde (113-128), Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları No: 27. Zonguldak. Serrican Kabalcı, E. (2021). Ahi Evran ve Ahilik Teşkilatının Emine Işınsu’nun Tasavvufî Romanlarındaki Yeri. Sosyal Araştırmalar ve Davranış Bilimleri Dergisi, 7(14), 1-16. Sibeso. (2022). Ahiliğin Tarihçesi, https://sibeso.org.tr/sayfaa-detay-ahiligin-tarihcesi [1.12.2022]. Şahin, İ. (1988). Ahî Evran. TDV İslâm Ansiklopedisi. 1, 529-530. Turan, A. & Gümüş, K. S. (Aralık 2015). Türk Dünyasında Kültür, Sosyal Dayanışma ve Birlik Köprüsü Olarak Ahilik Teşkilatı ve Bu Bağlamda Türk Devletlerine Öneriler. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 8(41), 597-612. Uludağ, S. (1996). Fütüvvet. TDV İslâm Ansiklopedisi. 13, 259-261 Yüksel, M. B. (2017). Temel Dinamikleri Açısından Fütüvvet ve Ahiliğin Kur’ânî Referansları. Tefsir Araştırmaları Dergisi, 1(2), 270-311. 62 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” ANKARA AHİLERİ İÇİNDE ANADOLU BACILARI (BACIYAN-I RÛM) Güray KIRPIK* GİRİŞ: Anadolu Bacıları Tarihi Hakkında Fütüvvetnamelerdeki nasihat, öğreti ve anlatılar toplumun bütün üyelerine yönelik bir bütüncül yaklaşım taşımaktadır. Tarih kaynaklarından fütüvvenamelerdeki anlatılarda Fütüvvet ve diğer adıyla “Ahilik” Hz. Adem (a.s.)’ın yaratılışı ve O’na “esmâ” bilgisinin/ ilminin verilmesi ile başlar. Bu ilim öyle bir ilimdir ki yeryüzünü imar, inşa ve ihyada Hz. Adem (a.s.) ve Havva (a.s.) ve çocuklarından oluşan insanlığın ilk ailesinin meslek yolu, bütün insanlığın türeyişi ve yaşayış meslekleri buraya kadar uzanan bir mansıba sahiptir. Adeta burada bütün meslekler ilk öz halinde mezcedilmiştir. Bu anlamda fütüvvetnamelerde “âdem okumak” olarak belirtilen bir “el-insan” tasviri sözkonusudur. XV. yüzyıl Osmanlı tarih kaynaklarından Aşık Paşazâde (1481) “Tevârîh-i Âl-i Osman” adlı eserinde Selçuklu ve Beylikler döneminde Türkmenler arasındaki sosyal zümreler yazma eserdeki sıraya göre; “Gaziyân-ı Rûm” (Anadolu Gazileri), “Ahiyân-ı Rûm” (Anadolu Ahileri), “Abdalân-ı Rûm” (Anadolu Abdalları), “Bâcıyân-ı Rûm” (Anadolu Bacıları), şeklinde başlıklarla sosyal zümreler (içtimaî zümreler) olarak tasnif edilmiştir. Ancak bu zümrelerin hemen hepsi birbiri ile iç içe ve hatta geçişken sosyal zümrelerdir. Birer toplumsal kast zümresi değil toplumsal birlik, dayanışma, diğergâmlık, fedakarlıkla yoğrulmuş millet bileşkesidir. Bu zümrelerin sosyal tarih içinde çok doğru betimlenmesi ve anlaşılması gerekir. Âşık Paşazade’nin anlatımında Abdalan-ı Rûm(Anadolu Abdalları) ile Bacıyan-ı Rûm(Anadolu Bacıları) ilgisi görülmektedir. Âşık Paşazade anlatımıyla “.. Kendisi meczup, saf bir azizdi. Şeyhlikten, müritlikten vazgeçmişti. Abdal Musa derler, bir derviş * Prof. Dr., Gazi Üniversitesi, e-posta: guray@gazi.edu.tr, ORCID: 0000-0002-8973-5921 63 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” varıdı. Hatun Ana’nın dostu idi. O zamanda şeyhlik ve müritlik asla ortaya çıkmış değildi. Silsileye dahi aldırmazlar idi. Hatun Ana Hacı Bektaş’ın üzerine mezar(türbe) yaptı. Bu Abdal Musa geldi. Bunun üzerine nice gün kaldı. Orhan (Bey) devrinde gazalar etti.... Bu Bektaşilerin ak börk giymesine sebep şudur; Onların bir şeyhleri varidi. Abdal Musa derlerdi. O Abdal Musa sebep olmuştu. Abdal Musa Orhan(Bey) zamanında gazaya geldi ve yeniçerilerin arasında nice zaman yoldaşlık edip, yürüdü. Bir yeniçeriden eski bir börk diledi. Bir eski börk verdiler. Abdal Musa bunu başına giydi. Seferi onlarla beraber yaptı. Seferden dönünce kendi memleketine gitti. Başında yeniçeriden aldığı börk vardı. “İşte ben de gaziler tacını giyip geldim” diye haylıca da övündü. Halk: “Bunun adı nedir?” diye sordu. O da: “buna bükme elif tac derler” diye cevap verdi. Bektaşilerin tacının hakikatini beyan ettim. Aslı böyledir. En iyisini bilen Tanrı’dır.”1 Âşık Paşazade’nin eserindeki tam anlatımıyla «Ve hem bu Rum›da dört taife vardur kim misafirler içinde anılır. Biri Gaziyan-ı Rum ve biri Ahiyan-ı Rum ve biri Abdalan-ı Rum ve biri Bacıyan-ı Rum. İmdi, Hacı Bektaş Sultan bunlarun içinde Bacıyan-ı Rum’u ihtiyar itdi kim o Hatun Ana› dur. Anı kız idindi, keşf ü kerametini ana gösterdi, teslim itdi, kendü Allah rahmetine vardı…..Hacı Bektaş, Hatun Ana›ya ısmarladı, her nesi varısa……»2 ifadesine göre Bacıyan-ı Rûm’un XIII. yüzyıldaki lideri Hatun Ana’dır. İbn Batuta Rıhle(Seyahatname)’sinde; «…Bereket Şam’da şefkat Rûm (Anadolu)’da denmesi yerindedir. Zira gerçek şefkat Anadolu halkı olan Türkmenler arasındadır. Burada hangi eve ya da zaviyeye insek, erkek ve kadın komşularımız halimizi hatırımızı sorarlardı. Kadınlar erkeklerden kaçmazlar. Ayrılışımızda da sanki halkımızdan, akrabalarımızdan biriymiş gibi candan uğurlar, hatta kadınlar ağlaşırlardı. Bu memleketin adetince ekmek haftalık olarak yapılır, şehrin erkekleri ekmek pişirildiği gün bize sıcak ekmekle gayet nefis yiyecekler hediye ederler ve «bunu size kadınlar gönderiyorlar, hayır duanızı istiyorlar» derler.”3 Gerek fütüvvetnameler, gerek Selçuklu dönemi kaynakları ve Osmanlı dönemine dair tarih ve arşiv vesikaları “Anadolu Ahileri ve Bacıları” sosyal meslek sisteminde toplumun temel yapıtaşı olan ailenin birer üyesi olarak kadın ve erkek herkes meslek sahibi olmak yolunda terbiyevi ve tatbikatlı olarak birtakım eğitim uygulamalarından geçerler. Anadolu Bacıları(Bâcıyân-ı Rûm) sosyal teşkilatındaki kadınlar ahilerin eşleri, kız kardeşleri, çocukları başta olmak üzere edep ve terbiye bakımından yaygın eğitim sureti ile ahilik ilkelerini «fütüvvetname» adı verilen eserlerden öğrenerek 1 2 3 Âşık Paşazade, Tevarih-i Al-i Osman, 1992, ss.165-166; Hacı Bektaş-ı Velî, Velayetname, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli (TKHBV) Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 2010, s.201. Âşık Paşazade, Tevârîh-i Âl-i Osman, s.571. İbn Batuta, Seyahatname Tam Metin, Çev. M.Çevik, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1993, s.193. 64 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” uygulayan kimselerdi. İnsani erdemler sistematiği olarak kabul edilen bu ilkeler fütüvvetnamelerde işlenmekte ve bunların hem kadın hem de erkek tarafından uygulanması beklenmekteydi. Buna göre «ahi» veya «bacı»nın yamaklık-çıraklıkkalfalık döneminde 124 âdâb kuralını, ustalık ve/veya pirlik döneminde ise 740 âdâb ve erkan uygulamalı beceri olarak kesbetmesi/öğrenmesi gerekirdi.4 Fütüvvetnamelerdeki âdâp ve erkâna bakıldığında günümüzde erken çocuk(okul öncesi) aile içi çocuk eğitimi ve aile eğitiminde kilit öneme sahip beceri ve terbiye ilkeleri ve somut beceri temelli eğitim kazanımları fütüvvetnamelerdeki âdâp ve erkanın örtüştüğü görülmektedir. Buna göre fütüvvetnamlerden çıkarılan ve sadece öğrencinin(dervişin) çıraklık döneminde verilen 124 mesleki beceri (maddi ve manevi/teorik ve pratik) temelli eğitim prensipleri şunlardır: Talim ve Terbiye Düsturu Alt Madde Başlık Adedi Âdâp ve Erkan Ana Madde Başlıkları 4 1. Yemek yemenin âdâbı 12 2. Su içmenin âdâbı 3 3. Söz söylemenin âdâbı 4 4. Elbise giymenin âdâbı 5 5. Evden çıkmanın âdâbı 4 6. Yolda yürümenin âdâbı 8 7. Mahallede yürümenin âdâbı 4 8. Pazarda yürümenin âdâbı 5 9. Eşya satın almanın âdâbı 3 10. Eve eşya getirmenin âdâbı 3 11. Eve girmenin âdâbı 5 12. Oturmanın âdâbı 3 13. Misafirliğin âdâbı 3 14. Bey/devlet ricali katına çıkma âdâbı 5 15. Teferrüce(Gezinti, Seyahat) âdâbı 3 16. Âdem (Fenânın dilinden) okumanın âdâbı 3 17. Hamama gitmenin âdâbı 6 18. Tuvalete(Helâya) girmenin âdâbı 10 19. Hasta ziyaretinin âdâbı 5 20. Gaza yapmanın âdâbı 6 21. Türbe ziyaretinin âdâbı 4 Şeker, M., Türk İslam Medeniyetinde Ahîlik ve Fütüvvetnamelerin Yeri Seyyid Hüseyin el-Gaybî’nin Muhtasar Fütüvvetnâmesi, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2011. 65 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 22. Yatmanın âdâbı 4 23. Yataktan kalkmanın âdâbı 3 24. Bardağa su koymanın âdâbı 2 25. Ayakkabı çevirmenin âdâbı 2 26. Mescide girmenin âdâbı 3 27. Mescitte oturmanın âdâbı 3 28. Mescitten çıkmanın âdâbı 3 TOPLAM: 124 Fütüvvetnamelerden çıkarılan ve yukarıdaki tabloda yerleştirilen 124 madde halinde âdâb kuralı ahiliğin eğitim-öğretim dönemi (yamaklık-çıraklık-kahyalık) ders kazanımları sayılabilecek bir sistematikte olup, adeta bir sosyal hayat ve medenî görgü becerisi (âdâb-ı muaşeret) olarak toplumun maddi ve manevi kalkınmasında standart bir hedef kazanım listesi olduğu anlaşılmaktadır. Bu maddeler ayrı ayrı incelendiğinde birçoğunun aile ve ev içi yaşantı ile ilgili olmasının Ahiliğin Bacılar kolunun ne kadar sıkı bir şekilde toplumun yapıtaşını oluşturduğunun anlaşılmasını sağlamaktadır. Tahrir Kayıtlarında “Anadolu Bacıları” Osmanlı tahrir kayıtlarına göre Anadolu idari taksimatı içerisinde Ankara’da Vilayet-i Bacı adlı bir kaza bulunmaktadır. Bu kaza bugünkü Sincan İlçesi’ne bağlı Bacı Köyü olup, ismini Bacıyan’ın öncülerinden erenlerden bir eren Fatıma Bacı’dan almıştır. Bölgedeki toponomik ve onomastik araştırmalar ve müteselsil arşiv kayıtları Ahilerin Bacılar kolunun liderlerinden ve erenlerin öncülerinden Fatıma Bacı ve muhibbanına ait pek çok hatıra bu coğrafyada bulunmaktadır.5 Ankara Evkaf Defteri’nde Bacı Kazasına bağlı Fatıma Bacı Karyesi ile Bacı Zaviyesi’nin kaydı görülmektedir (bkz. Belge-1). Belge-1: Ankara Evkaf Defteri’nde Fatıma Bacı’ya dair kayıtlar 5 Ankara Evkaf Defteri, TKVD No: 558; Hacı Bektaş-ı Veli, Velâyetnâme, TKHBV Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 2010, ss.201-205. 66 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Bacı kazasında Bacı adlı bir camii, zaviye ve türbe bulunmaktadır. Bacı kazasının Anadolu Bacılarının öncülerinden Fatıma Bacı’nın yurdu olduğu toponomik ve onomastik bilgiler incelendiğinde kesinlik kazanmaktadır.6 Ankara Mufassal ve Evkaf Tahrir defteri kaydında Bacı kazasına dair bilgilerin ve Fatıma Bacı Evkafı’nın defter-i köhne(eski defter kaydında)’de yer aldığı tahrir kaydında ifade edilmektedir. Anadolu Bacılarının Ankara Kolu Öncüsü Fatıma Bacı ve Ahi Devlet Hatun Ankara’nın Bacı Kazası’ndaki Fatıma Bacı kaydı ile ilgili başka bir kayıt 1872/73 (H.1289) tarihli Ankara Salnamesi’nde Fatıma Bacı “Bacım Sultan” adıyla kaydedilmektedir.7 Fatıma Bacı’nın türbesinin duvarında bulunan kitabede O’nun nesl-i pâk, nesîb, celîl ve seyyid soylu olmasına vurgu yapan bir metin bulunmaktadır. Görsel-1: Anadolu Bacılarının Öncülerinden Fatıma Bacı’nın Köyü Günümüz Görünümü (Türbenin Kitabesine Göre Vef. Tar. 1310, Sincan/Ankara) Hicretü’n-Nebi Aleyhissalatü ve’s-Selam yılıyla 26 Muharrem 710 (Miladen 25 Haziran 1310) tarihinde Perşembe günü vefat eden Fâtıma Bâcı’nın türbesi duvarında bulunan üç satırlık Arapça kitabenin okunuşu: “Tuvuffiyet en-Nesîbetu er-Refî’atu el-Celîletu Fatıma Bacı tâbellahu serâhâ fi’s-sâdis ve’l-işrîne Muharrem seneti aşerete ve seb’amietin.” Kitabe’nin tercümesi: “Soyu temiz, yüce ve ulu olan Fatıma Bacı -Allah toprağını güzel ve pâk kılsın- Muharrem’in yirmi altısında, yedi yüz on senesinde vefat etmiştir.” şeklindedir. Görsel-2: Fatıma Bacı Türbesi duvarındaki kitabe, Bacı Köyü, Sincan/ANKARA 6 7 Ayrıntılı bilgi için bkz. Erdoğan, Abdülkerim, Çile Dağı Erenleri, Polatlı Belediyesi Yayınları, Ankara, 2014. Ankara Vilâyeti Salnamesi, 1289, Cilt ve Sayfa: II/79. 67 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Hacı Bektaş-ı Velî Velâyetnamesi’ne göre Fatıma Bacı Sivrihisarlı Seyyid Nurettin kızıdır. Özetle menkıbevi kaynaklar, tarih belgeleri(arşiv belgeleri) ve ana tarih kaynaklarındaki bilgiler Fatıma Bacı ve Ahi Şerafeddin(Seyyid) kızı Devlet Hatun’un öncülüğünde görülen Ankara’daki Anadolu Bacıları(Anadolu Kadın Teşkilâtı)nın soy bakımından Hz. Fatıma(r.a.) ve Hz. Peygamber(s.a.v.)’a bağlandığını ve nakîbü’l-eşraflık ile ilgisini ortaya koymaktadır.8 Ankara’daki bacı kayıtlarının en önemlilerinde «Seyyidlik» ve «Şeriflik» sıfatlarının öne çıkması dikkati çeker. Anadolu Görsel-3: Fatıma Bacı Köyü’nde Fatıma Bacı Türbesi ve Camii Bacıları lideriniden daha başka birçoğunun kabri de Ankara’da bulunmaktadır. Tekrar belirtmek gerekirse onlardan birisi olduğu tarih belgelerine göre kabul edilebilecek olan Fatıma Bacı’nın kabri ve türbesi günümüzde Sincan ilçesine bağlı Bacı Köyü’nde bulunmaktadır. Ankara’ya dair tahrir ve arşiv belgelerine göre «ahi» lakabı veya sıfatı sadece erkeklere mahsus değildir. «Ahi» ünvanlı “Bacı”lar da bulunmaktadır. Örneğin; Ankara’da kaydına rastlanılan Ahi İklim Hatun ve Hamideli Sancağı’nda Ahi Fatıma Hatun kaydında olduğu gibi Hüdavendigar Livası Tahrir defterinde de benzeri şekilde adlar görülmektedir. Yine belgelerde “Ağa” ve “Paşa” unvanlı bacı/ahilere rastlanmaktadır. Paşa Hatun, Oğul Paşa Hatun, İri Paşa Hatun, Ayan Paşa Hatun, İnan Paşa Hatun, Turan Paşa Hatun, Sultan Paşa Hatun, Şah Paşa Hatun vd. bunlardan bazılarıdır. Ankara’daki Bâcıyân-ı Rûm’un Seçtiği Meslekler ve İktisadi Faaliyet Dağılımı Evliya Çelebi’nin ve Avrupalı seyyahların ve anlattıklarına göre ve arşiv kayıtlarındaki incelemelerde tespit edilen meslekler arasında Ankara’da köylerde ve şehirde özellikle kadınlar tarafından yapılan meslekler olduğu anlaşılmaktadır.9 Bunlar arasında tiftik dokumacılığı ve tezgahları ile pazarlardaki tuhafiye tezgahları dikkati çeker. Ayrıca 8 9 Hacı Bektaş-ı Veli, Velâyetnâme, TKHBV Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 2010, ss.201-205. Evliya Çelebi, Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 2. Cilt, 2. Kitap, 2. Baskı, YKY, İstanbul, 2011; Evliya Çelebi, Seyahatname(Tıpkı Basım), C.2, TTK, Ankara, 2013. 68 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ankara’da evlerine kurdukları tezgâhlarda çalışan birçok aile vardı. Bunu sicillerden öğrenmek mümkündür. Mesela Hatun Mahallesi, Öküzce mahallesi, Ahi Tura mahallesi, Ahi Hacı Murad mahallesi, kaledeki evlerde tezgâhlı evler bulunmaktaydı. Ankara şehir merkezinde ve kazalarında vakıf kuran bu kadınların maddî durumlarının iyiliği, iktisadî faaliyetin içinde oldukları belgelerden anlaşılmaktadır. Buna göre XV.- XVI. yüzyılda Ahilerin ve Bacıların birlikte çalıştığı bu esnaf zümreleri içinde Bezzâzân(Manifaturacı, Bezci), Bez Boyacıları, Debbâğân(Dericiler), Kaftancılar, Keçeciler, Muytabân(Kıl dokuyucular), Sûf Yuyucuları, Sûfçular, Sûf perdahtçıları, Yorgancıyân, Dülgerân(Ahşap ustaları), Kürkciyân, Takkeciyân, Kalpakcıyân, Dikiciyân, Terziyân, Bezirciler(Yağcılar), Külâhçılar, Pabuçcular, Attarân(İplikçi, Kokucu, Itırcılar), Tiftik Boyacıları, Hallâcân(Pamukçular), Çıkrıkciyân, Habbâzân(Etmekçiler), Dülbendciyan, Kazzazan(İpekçiler), Mücellitler (Ciltçiler), Kullâbcılar(Çıkrık ve Çengelciler), Kalaycılar, İğneciler, Peykler(Ulaklar), Na’lbandlar, Palanduzlar(Semerciler), Bağbânlar(Bağcılar), Kuyumcular, Balıkçılar, Bakkallar, Çadırcılar, Mehteran(Tablcılar), Furuncular, Dellaklar(Keseci), Natırlar(Bostancılar), Boyacılar, Bakırcılar, Sepetçiler,…vb. meslek grupları bulunmaktaydı. Pazardaki üretim tezgâhlarında, arazilerde ve evlerdeki tezgâhlar ile pazarcılar arasında kadınların olması dikkati çekmektedir. Ankara Anadolu Bacıları Üzerine Kayıtlı Timarlar XVI. yüzyıl Ankara Evkaf Defteri, Ankara Mufassal Defteri ve Muhasebe Defterleri kayıtlarına göre timarlı sipahi beslemek ve asker yetiştirmek zorunda olan Ankara’daki ahiler arasında Anadolu Bacılarının da bulunduğu defterlerdeki kayıtlardan sarahaten izlenebilmektedir.10 Buna göre Ankara’da işletme sahibi ve vakıf kurmuş, ahilerden olan kadınların sayısının bazı yerlerde timar toprağı işleyen ahi olduğu anlaşılan genç erkeklerden daha fazla kayıtlarının görülmesi dikkati çeker. Bir mevzii olarak orantı hesaplandığında Ankara’daki Anadolu Bacıları(Bacıyan-ı Rum) içinde iş kuran ve vakıf sahibi kadınların erkeklere oranla en azından istatistiksel bakımdan daha fazla olması dikkati çekmektedir.11 İş ve meslek edinme potansiyeli açısından, kadınların sosyal statülerindeki gerilemenin, bilhassa XVII. yüzyıldan itibaren görülmeye başladığını, sosyal hayattaki bozulmanın zamanla topluma ve devlete sirayet ettiğini, bu bağlamda Osmanlı Devleti’nin çöküşünün iç dinamiklerindeki bozulmalar hususunda Ahiler ve Bacılar teşkilatının rolü yadsınamaz. Buna dair denilebilir ki devletin en dinamik unsuru olan aile yapısındaki sorumluluk dağılımında ve kadınların iş hayatında, girişimcilikte geri plana düşmesi hususunun ahilik sistematiğinin bozulmasıyla ilgili olduğunu belirtmek yanlış olmayacaktır. Ankara Evkaf Defteri, TKVD No: 558; Ankara Mufassal Defteri, TKMD No:17(305/74); BOA, Muhasebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri 1995. 11 BOA, Muhasebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri 1995; BOA, Muhasebe-i Vilâyet-i Rum-ili Defteri, 2001, 2002, 2003, 2004. 10 69 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Tablo-1: XVI. yüzyılda Osmanlı’da Anadolu Bacıları onomastikası esasına göre muhasebe kayıtlarında bulunan istatistiksel tespitler tablosu (BOA, Muhasebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri 1995; BOA, Muhasebe-i Vilâyet-i Rum-ili Defteri, 2001, 2002, 2003, 2004). Anadolu Kadınlarında «Alplik» Kültürü ve «Sipahi» Türkmen Kadınlarına Dair Bilgiler Anadolu’da ve Ankara’da «Derviş» lakaplı «Bacılar» ve Anadolu Bacıları-AnkaraHüdavendigar hattında kayıtlar görülmektedir.12 Kanuni Sultan Süleyman dönemi tahrirlerine göre(1530) Anadolu ve Rumeli’deki sancaklarda birçok yerde derviş ve ahilerin yerleştiği zaviyelerin sayısının 1262 adet olduğu tespit edilebilmektedir. Çoğunlukla “ahi” olsa dahi “derviş” kaydı ile de nitelenen bu yaygın eğitim kurumlarındaki derviş/öğrencilerin sayısı da kesin olarak bilinememektedir. Ancak kurumların sayısı sosyal bakımdan tesirlerini anlamaya yardımcı olmaktadır. Anadolu’daki zaviyelerin kurucuları arasında; Kız Bacı, Ahi Ana, Ahi Fatıma, Hacı Fatıma, Hacı Bacı, Sûme Bacı, Ahi İslam gibi meşîhat sahibi kadınların/bacıların olması dikkat çekicidir. Bu hal, Anadolu’da ve Rumeli’de “Ahiyan-ı Rûm(Anadolu Ahileri)”un yanısıra “Bacıyan-ı Rûm(Anadolu Bacıları)” teşkilatının da yayıldığına delalet etmektedir.13 Tablo-1 incelendiğinde Ankara’nın Sancak merkezi olduğu Anadolu Vilayeti’nin en çok bacı kaydına rastlanan idari merkez olduğu görülmektedir. Buna göre idari bakımdan XVI. yüzyılda Ankara Şehri(Ankara Livası), Merkez Kazâ(Nefs-i Ankara)’dan başka Murtaza-âbâd, Çubukâbâd, Ayaş, Bacı ve Yabanâbâd kazâlarından meydana gelir. Sancak dahilinde 95 mahalle, 741 köy, 339 mezraa, 113 çiftlik, 21 yaylak ve 466 yörük cemaati vardır. 12 13 Barkan, Ömer L, Hüdavendiğar Livası Tahrir Defterleri-I, TTK, Ankara, 1988, M.1585, 32, 43, 03, 74, 81…vs Barkan, Hüdavendiğar Livası, 1988, s.143. 70 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Anadolu Bacılarının Ankara’daki Öncülerinden Hayme Ana, Halime Hatun, Melike Hatun vd. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin bulunan bir sikkeye göre künyesi “Osman bin Ertuğrul bin Gündüz Alp”tir. Kaynaklara göre Osman Gazi’nin babası Ertuğrul Gazi’nin eşi Halime Hatun’dur. Osman Gazi’nin dedesi Süleymanşah Gündüz Alp ve Süleymanşah(Gündüz Alp)’ın eşi Hayme Ana/Hayme Hatun’dur. Burada adı geçen kadın isimlerinden Süleymanşah’ın eşi «Hayme Ana» aynı zamanda Ankara’daki Kayı yörüklerine ad olmuştur ve günümüzde Ankara’nın ilçesinin adı olmuştur. Bu Kayı Boyu’nun kolu olan yörük aşiretinin adı Ankara Mukataa defterlerinde «Yörükân-ı Haymanegân» olarak kaydedilmiştir. Ankara Sancağı’nda Sultan I. Murat Hüdavendigar tarafından kadın simalara verilen vakıf temliknameleri dikkati çeker. Bunlar arasında emsali çok sayıda görülen vakıf türlerinden birisi olarak Çubuk ilçesindeki Cami ve bostanlık vakfını örnek olarak göstermek mümkündür: «Vakf-ı Mehmed Bey oğlu Mustafa Cavuş ve Hatun Ümmi bint-i İne Hoca Fahru’l-emasil Hudavendigar e’azzallahu ensarehu hazretleri çavuşlarından Mehmed Bey oğlu Mustafa Cavuş ve Hatun Ümmi bint-i İne Hoca Karye-i Meki’de Çubuk kazasında bir cami bina idüb, nefs-i Ankara der Yoğundivar kurbünde bir bostanlık yeri...»14 Ankara Evkaf Defteri Fihristi’nde ve içerisinde Ahi Tayyibe Hatun ve Melike Hatun kayıtları dikkati çeker. Bunlardan Melike Hatun’un Ankara’nın birçok Belge-2: Ankara Şehri merkezindeki Melike Hatun Medresesi yerinde medrese, muallimhane Vakfı’na mevkuf olan Solfasl Köyü hasılatı kaydı ve sosyal içerikli pekçok vakfını görmekteyiz. Sultan III. Alaattin Keykubat kızı Melike Hatun’un Bacıyan-ı Rum’un çokluğu ile dikkatleri çektiği bir şehir olan Ankara’da çok sayıda hayri kuruluşa imza attığı görülür. Bunlar arasından önemle seçilen birkaçı aşağıda verilmiştir: 14 Ankara Evkaf Defteri, TKVD No: 558. 71 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” “Vakf-ı Melike Hatun, Merhûm İne Bey Subaşısı Hamamı’nda kendüye tayin olunan on yedi akçeden kendünün mescidine dört akçesin vakf idüb tayin etmiş. İki akçesin Seyyid Sinan ve iki akçesin Seyyid Mahmud ve iki akçesin kalede olan Camiye tayin olunmuş deyu mukayyed der defter-i atik. Evkâf-ı Medrese-i Melike Hatûn der Nefs-i Ankara Karye-i Solfasıl Vakf-ı Medrese-i mezkûr tabi-i Kasaba(Bala) Kasaba(Bala) nahiyesine tabi Solfasl Köyü’nün yıllık hasılı(geliri): 4.831 akçe.”15 Sultan III. Alaattin Keykubad’ın kızı olduğu Osmanlı evkaf tahrirlerinden tespit edilebilen Melike Hatun birçok vakfı ile «Ahi Sultan» lakabını Ankara’nın taşına toprağına işlemiştir. Beylikler çağında ve İlhanlı hükmünün halen Anadolu’da sürdüğü bir dönemde Ankara’da yaşadığı anlaşılan Melike Hatun’un pekçok vakfının bulunduğu görülmektedir. Bundan başka Selçuklu Sarayı’nda da kadınların eğitim ve öğretimi ile ilgili faaliyet gösteren, vakıflar kuran Anadolu Bacılarına öncülük yapan ve sahiplik yapan “Sultan Ana” karakterlerini Türkiye Bacıları (Anadolu Kadınları/ Anadolu Bacıları/Bacıyan-ı Rûm) adı ile tanımlanan kadın zümrelerinin liderleri arasında göstermek gerekmektedir. Konuyla ilgili Osmanlı dönemine ait Eylul 1618 tarihli bir fermanda; “Ankara’da merhûm Sultân Alaaddin (III) kızı merhûme Melike Hâtun binâ itdüği Cedid nâm medresenin şart-ı vâkıfda ve defter-i hâkânîde tevliyeti olmadığından…” ifadesinden de anlaşılacağı üzere Melike Hatun Medresesi’nin Osmanlı döneminde de varlığını sürdürdüğü görülmektedir. Melike Hatun Medresesi’nde bir Müderris: Ahi Sultan Hacı Bayram-ı Velî Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Hacı Bayram-ı Velî’nin halkın içindeki lakabının «Ahi Sultan» olduğunu ifade etmektedir.16 Osmanlı tarihçisi Abdüllatif Razî’ye göre Hacı Bayram-ı Veli’nin ataları Belh şehrinden Ankara’ya hicret etmiştir. Hacı Bayram-ı Veli’nin Somuncu Baba (Şeyh Hamideddin-i Velî)’ya intisabından önce Melike Hatun’un yaptırdığı Kara Medrese(Melike Hatun Medresesi)’de bir müddet müderrislik yaptığı ve ilm-i hesap dersleri verdiği kaynaklarda geçmektedir. Konuyla ilgili Melike Hatun Medresesi vakfına tahsis edilmiş olan Karye-i Girendos (Girendos Köyü) Murtazaabad (Kahramankazan) kaydı, Medrese’nin Ankara civarındaki birçok yerden mevkufatı olduğunu göstermektedir.17 15 Ankara Evkaf Defteri, TKVD No: 558. 16 Evliya Çelebi, Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 2. Cilt, 2. Kitap, 2. Baskı, YKY, İstanbul, 2011; Evliya Çelebi, Seyahatname(Tıpkı Basım), C.2, TTK, Ankara, 2013. 17 Ankara Evkaf Defteri, TKVD No: 558. 72 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Belge-3: Karye-i Girendos, Vakf-ı Medrese-i Melike Hatun, kadîmü’z-zamandan vakfiyet üzere tasarruf olunurmuş. Mevlana Emre Çelebi mutasarrıftır (1522). Seyyid Ahi Şerafeddin Ailesinin Kadın Simaları Ankara’da «Seyyide» «Şerîfe» kabul edilen Anadolu Bacıları (Bacıyân-ı Rûm) bulunmaktadır. Bunlardan şecerenâmesi günümüze ulaşmış olan Seyyid Ahî Şerafeddin’in evladı Hüseyin, Hasan, Yusuf, Ayşe Hatun ve Devlet Hatun’dur. Ahi Şerafeddin Ankara’da Samanpazarı semtinde bulunan XIV. yüzyıla ait türbesinin kitabesine göre 28 Receb 751/1 Ekim 1350 tarihinde vefat etmiştir. Ahi Şerafeddin Kızı Ayşe Hatun Bu türbenin yanındaki iki adet mezar altıgen mavi çinilerle kaplıdır. Kitabeleri olmadığından kimlere ait olduğu bilinmiyor. Türbenin güneydoğu köşesindeki yekpare taş sanduka Ahi Şerafeddin’in H.833/M.1429 yılında vefat ettiği bilinen kızı Ayşe Hatun’a aittir. Ankara’nın Bayındır (Mamak), Kusunlar (Mamak), Alpagut (Kahramankazan), Dumlupınar köyleri Ahi Turan Bey ve Ahi Ahmet’in ortak timarı olup, Ahi Ahmet kendi hissesini Ankara’da yaptırdığı Yeşil Ahi Medresesi’ne vakfetmiş(günümüzde Mamak ilçesi hududu içinde kalan hisseleri evkaf defterinden ayrıca takip edilebilmektedir) ve kızı Hunnûre Hatun mütevelli-yi vakf tayin edilmiştir. 73 Görsel-4: Ahi Şerafeddin Türbesi, Samanpazarı, Ankara. Görsel-5: Ahi Şerafeddin Sandukası, Ankara Etnoğrafya Müzesi AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Görsel-6: Ahi Şarefeddin ailesinin hayratına dair kitabe okunuşu: Teessüsen(Müessisen) murassa’-ı hazihi’l-imare el-Abdü’z-Zaîf el-Muhtac ilâ rahmet-i rabbihi el-Latîf Mehmed İbn Ahi Hüsam el-Hüsnî nevverallahu kalbehü fi’d-Dünya ve’l-âhire bi-hürmet-i el-Hüseynve Ahihi ve Cedduhu ve Ebihi ve Ümmihi ve benîhi. Fi seneti ihda ve selasine ve seb’amie (H.731-M.1331). [Bu İmaretin temellerini atıp sağlam şekilde inşaatını yapan Ahi Hüsameddin oğlu Ahi Şerafeddin Mehmed kızı (Devlet Hatun’a ait olduğu düşünülmekte)-Allah hepsinin dünya ve ahiret kalplerini bi-hürmeti Hz. Hüseyin ve Kardeşi Hz. Hasan ve Dedeleri(Hz. Muhammed s.a.s.) ve Babası (Hz. Ali r.a.) ve Annesi(Hz. Fatıma r.a.) ve oğulları (r.a.) ile nurlandırsın]. Ahi Tura Bey ile kendi hissesini rızası ile damadı Edhem oğlu Emirhan(torunu)’a devretmiştir. Ahi Elvan nam-ı diğer Nizameddin Zehrab oğlu el-Hac Mecdüddin İsa oğlu Mehmed Bey oğlu el-Hac Elvân kızı Seher Hatun’un kabri Yediler(Kırklar-Kadılar) Mezarlığı’ndadır. Seher Hatun’un kardeşi Emir Paşa da bu mezarlıktadır. Ahiler dönemi kabirlerinin bulunduğu bu mezarlık tarihsel açıdan Anadolu Bacılarına (Bacıyân-ı Rûm) ait rûhani bir diyar gibidir. Kırklar(Kadılar) Mezarlığı’nda Ankara Ahilerine ait Bacılar zümresinden Mübarek Galib’in tespit ettiği mezar taşları içinde Bacı simaların mezar taşları bulunmaktadır. Bunlar Ahi Elvan Kızı Hacı Seher Hatun, Şaz hatun, Selçuk Hatun, Ahi Murat Kızı Fatıma Hatun. Ankara’da Anadolu Bacılarına Dair Tapu Kayıtlarından Seçmeler Sultan Alaaddîn Camii’nin vakfiyesi yoktur. Ancak Osmanlı tahrir ve evkâf defterlerinde vakıf kaydı bulunmaktadır. H. 928/M. 1521-22 tarihli Ankara Evkâf Defteri’nde 18Sultan Alâaddin Camii (Kale Camii) Vakfı kaydına göre Melike Hatun’un Sultan Alaaddin Camii için vakfettiği arazi olduğu görülmektedir. Ankara Kalesi içinde bulunan “Kale” ve “Sultan Alâaddin Camii(Arslanhane Camii)”nin hatîbi ile camide her gün Kur’ân-ı Kerîm okuyan hâfızlara ödenmek bu mevkufatın yapıldığı anlaşılmaktadır. Buna göre; 18 Ankara Evkaf Defteri, TKVD No: 558. 74 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” “Vakf-ı Mezraa-i Oğuz Çayırı, tâbi-i Ayaş. Rusûm-ı örfiyye timârı ve öşr-i şer‘iyye vakfı. Câmi-i huffâz-ı Kal’a, mukarrer deyû defter-i Köhnede mestûr. Yine kemâkân mukarrer. Hâsıl ani’l-galle ve gayrihi: 2.400 (akçe). Mezraa-i Avşar Hatîb [Sultân Alâaddîn Câmii], tâbi-i Ankara. Kadîmü’z-zamândan Ankara Kal’ası’na Sultân Alâaddîn Câmiinin huffâzına sarf olunur, vakf itmiş. Şimdi ki hâlde nısfına hatib Nimetullah ve nısf-ı aherine hâfızlar mutasarrıfdır, deyû kayd olunmuş, der defter-i Köhnede. Hâliyâ hatîb Muharrem mutasarrıfdır, bâ-berât-ı Hümâyûn. Hâsıl: 200 (akçe). Bağçe, der karye-i Balıklar, der Kasaba, fî sene 100 (akçe). Asiyâb, der karye-i mezbûre [Balıklar], fî sene 185 (akçe). An zemîn-i Hâtûn [Melike Hatûn], der civâr-ı şehr, fî sene 60 (akçe). Cem’an: 4.535 (akçe).” Necîbe Hatun ve Melike Hatun Mezarları; Sultan Alattin Camii avlusunda Es-Seyyid Abdülkerim Efendi (Vef.1813), Sadullah İzzet Efendi (1792-1862) kerimesi(kızı) Necîbe Hatun’a ait mezar taşları bulunmaktadır. Melike Hâtun Kabri için vakf olarak Ankara şehir merkezinde Melike Hatun bahçesi vakfedilmiştir. Görsel-7: Melike Hatun kabri (Vef. 1393), İne(Eyne) Bey Hamamı yakınında, Ankara. Sultan Alaattin Camii’nin Sonradan Tamiri ve Sünbül Hatun; Sultan Alaattin Camii’nin girişinde sağ tarafta bulunan Arapça kitabede okunuş olarak şu ibare yazılıdır: “Ammeret hazihi’l-mescidü’l-mübâreki fî eyyâmi’s-Sultan Murâd Hân bin Muhammed Hân tâliben ila mağfiretillahi eş-Şerîfetü Sünbül Hatûn tarihi li-seneti seb’â ve selâsîne ve semânimie.” Tercümesi: “Bu mübarek mescidi Muhammed Hân oğlu Murâd Hân’ın zamanında Şerife Sünbül Hatun, Allah’ın mağfiretini dileyerek, sekizyüz otuz yedi (M. 1433/1434) senesinde tamir ettirdi.” 75 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Görsel-8: eş-Şerife Sünbül Hatun’un Sultan Alaattin Camii’ni tamir kitabesi (H.837-M.1433) Fatma Hatun ve Ayşe Hatun Vakıfları; Anadolu’da özellikle Ahiler ve Bacılar zümresi içinde şahıs adları incelemesi yapıldığında en çok kullanılan isimlerin Fatıma ve Ayşe olduğu görülmektedir. Nitekim XVI. yüzyılda Ankara’da onlarca Ayşe Hatun ve Fatma Hatun ismiyle vakıflar bulunmaktadır. Ankara’da Hocendi Mahallesi’nde Bunlardan Turasan Bey’in Hemşîresi(Bacısı) Fatma Hatun (Geneği) Mescidi kaydına göre camide eğitim (tedris) yapılması için Ayşe Hâtûn’un bir vakıf kurduğu tespit edilmektedir. Belgelerde ayrı bir çalışma olacak çoklukta bu isimlerle ilgili kayıtlar bulunmaktadır. Burada bu örnekle yetinilmiştir: “Turasân Bey hemşiresi(Bacısı) Fatıma Hatun Mescidi Vakfı, Kazâ-i Yabânâbâd Ankara Merkez 200 akçe, Yaban-âbâd kazâsına tabi Akçakavak Köyü’nde bir çiftlik yer” bu Fatıma Hatun Mescidi’nin müezzinine vakfedilmiştir.” Günümüzde Ankara’nın Altındağ ilçesi Ulucanlar Caddesi üzerinde Oluk Sokak’ta, güneye doğru eğimli bir arazide yer alan Genegi Mescidi küçük bir yapıdır. Mescid’in Turasan Bey’in kız kardeşi ve Yeğen Bey’in annesi Fatıma Hatun adına XV. Yüzyıl başlarında(1400’lü yılların başları) yaptırıldığı arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır. 1571 yılı Tapu Evkâf defterinde vakıf kaydı şöyledir: “Vakf-ı Mescid-i Hemşire-i Turasan Bey (Turasan Bey Kızkardeşi Mescid Vakfı) der Mahalle-i Hocendi, an-Kirâ-i dekâkin der-civâr-ı mescid-i ilavesiyle mezkûr dekâkin biri imâm tasarruf eder fî şehr 6, fi sene 72 [akçe].”19 Sultan I. Murat Hüdâvendigâr Han Kızı Nefise Sultan (Melek Hatun); Sultan I. Murat Hudavendigar, Rumeli’nde fetihlere devam ederken, kızı Nefise Sultan(Melek Hatun) ile evli olan damadı Karamanoğlu Alaeddin Beyle rekabet 19 Kırpık, G., Erdoğan, A., vd., Şehr-i Kadîm Ankara I-II-III, Ankara Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Ankara, 2015, s.228. 76 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” içindedir. Karamanoğlu Alaeddin Ali Bey, fırsatını buldukça Osmanlı topraklarını işgal ediyordu. Bu gelişmeler üzerine Sultan Murad Hüdavendigar bir ordu ile Konya üzerine yürümüş ve Karamanoğlu Alaaddin Ali Bey’i mağlup etmiştir. Savaş ve sefere devam edeceği sırada kızı Nefise Melek Hatun’un şefaat ve af dileyerek aracı olması üzerine sulh yapılmış ve Beyşehri Osmanlı Devleti’ne verilerek barış tesis edilmiştir (1387). Sultan Çelebi Mehmet’in Kızı Hatice Hatun; Ankara’da kabri bulunan Varna Muharebesi Şehidi Karaca Bey Gazi, Sultan Çelebi Mehmet’in kızı “Hatice Hatûn” ile evlenmişti ve evkaf kayıtları Ankara defterlerindedir. Sultan II. Murat da Şehit Karaca Bey’in kızı “Fülâne Hatûn(adı bilinmeyen hatun)” ile evlenmiştir. Karaca Bey’in türbesi Ankara’da Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Sağlık Kampüsü içinde bulunmaktadır. 1521-1522 Ankara Evkaf Defteri’nde Melike Hatun Vakıflarına Dair Müteferrik Kayıtlar; “Melike Hâtûn Mezârı Ankara Merkez 1.500 Bahçe Melike Hatûn Mescidi Ankara Merkez Melike Hâtûn, Subaşı İne Bey Hamamı’ndan kendi hissesine düşen onyedi akçeden dört akçesini kendi mescidine vakfetmiş (Mescid-i Melike Hâtun der Mahalle-i Kirişciyân Ankara Merkez Melike Hatun’un İne Bey Hamamı gelirinden verdiği pay ile diğer vâkıfların dükkan ve nukûd vakıfları tespit edilmektedir). Medrese-i Melike Hatûn der Nefs-i Ankara Ankara Merkez 4.831 Kasaba nahiyesine tabi Solfasl Köyü Zâviye-i Ahî Evrân der Nefs-i Ankara Merkez 1.482 Değirmen, hane, debbâg dükkanları, İne Bey Subaşı Hamamı Melike Hatûn hissesi ve üç parça mezra’a. Vakf-ı Hacı Seydi der Kurb-ı Bâzâr-ı Kehle Ankara Merkez 294 Bazâr-ı Kehl (Bit Pazarı) altı dükkan, Samiye Hatûn Köprüsü civarında mezraa. Melike Hatûn Medresesi Kazâ-i Çubuk Ankara Merkez 6.814 Ravlı(Akyurt), Beycügez, Kilisacık, Medrese-i Melike Hatun Kazâ-i Murtazâ-âbâd Ankara Merkez 4.677 Murtaza-âbâd kazâsına tabi Girendos (Fethiye-Kazan) Köyü.”20 Şehzâde Selim, 12 Ekim 1558’de Ankara’da bulunan Kara Medrese(Melike Hatûn Medresesi) Müderrisi Mevlana Şücâ’nın günlük yirmi akçesi ücretine beş akçe terakki verilmesi hususunda tavassutta bulunmuştur. Buna göre Melike Hatun Medresesi’nin 20 Ankara Evkaf Defteri, TKVD No: 558. 77 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” derecesinin yükseltildiği anlaşılmaktadır. 1571 tarihli tahrir kaydında ise Melike Hatun Medresesi ve Mescidi’ne yapılan bağışların arttığı görülmektedir.21 Bacı Kazası ve Taceddinlü Fatıma Bacı Camii (Cuma mescidi); 1522 tarihli “Kanun-ı Liva-i Ankara”da “Ve Bacı kazâsında mâ’ada serbest olmayan tımarların nısf-ı resm-i arûs ve cürm-i cinâyet sancak beğine virildi. Ve kaza-i Bacı gallesi(toprak geliri) Tâceddîn’e tevcih olundu…” ibaresinden Taceddin’in Bacı kazası subaşısı, kadısı veya tımar beyi olduğu anlaşılmaktadır.22 “Taceddin” adının geçtiği yerler arasında 1530 yılında “Bacı” kazasında, beş cemaat halinde yaşayan “Tâceddînlü Tavaifi” de bulunmaktadır. Ankara Çayı vadisinde konargöçer hayat suren, yaklaşık 2.350 nüfuslu Taceddinlu halkı “avarız-ı divaniye”den muaftırlar. Ayrıca “Kara Bey bin Taceddin”in Bacı kazasında Cuma Mescidi’ne (günümüzdeki Bacı Köyü Fatıma Bacı Camii) 3.200 akce nakid(nukûd) para vakfı bulunmaktadır. Ankara Öksüz Mahallesi’nde Sitti Hatun ve Hamza Bey Küçük Kızı Vakfı; 1522 tarihli Ankara Evkâf Defteri’nde “Vakf-ı Mescid-i Mahalle-i Öksüz(Öksüz Mahallesi Mescidi Vakfı)” adıyla zikredilmiştir ve yıllık vakıf hasılı 6.066 akçedir. «Kassâb Tursun avratı Sitti Hâtûn bin akçe vakf eyleyüb şart etmiş ki, yevmî bir cüz okuya deyû, ani’r-ribh 100 [akçe]. Kassâb Hamza Bey’in Küçük Kızı iki bin akçe vakf idüb şart etmiş ki, yevmi ‘bir cüz’ okuya, ani’r-ribh 200 [akçe]. Yekûn: 6.066 [akçe].”23 Yakup Harrat(Çıkrıkçı) Mescidi (Çiçeklioğlu Camii) Selver Hatun, Gülten Hatun ve Kızı Hatun; “Vakf-ı Mescid-i Ya’kûb Harrât (Çıkrıkçı Yakup Mescidi Vakfı diğer adıyla Çiçeklioğlu Camii) An kirâ-i dekâkîn-i ulyâ ve suflâ, fî şehr 15, fî sene 180 [akçe]. An kirâ-i dükkân-ı helvacı, der Sûk-ı Bazâr-ı Ganem(Koyun Pazarı Çarşısı), fî sene 240 [akçe]. Selver nâm Hâtûn Mescid-i Mezbûre İmâmı yevmi bir cüz’ Kur’ân okuya deyû dört bin akçe vakf itmişdir. Mütevelli Koca oğlu Yusuf, ani’r-ribh 400 [akçe]. An icâre-i zemîn-i Hâtûn Gülten kızı, çerağı içün der mahalle-i Mervârid, fî sene 24, der mahalle-i Mervarid, el-ân der yed-i Nalband Abdî. Yekûn: 844 [akçe]”24 Kırpık, G., Erdoğan, A., vd., Şehr-i Kadîm Ankara I-II-III, Ankara Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Ankara, 2015, s.221-228. 22 Ankara Evkaf Defteri, TKVD No: 558. 23 Ankara Evkaf Defteri, TKVD No: 558. 24 Ankara Evkaf Defteri, TKVD No: 558. 21 78 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ankara Subaşısı Eyne (İne) Bey Vakıfları ve Melike Hatun’un Külliyesi Hissesi; 1522 yılı Ankara Evkaf Defteri’ne göre Melike Hatun’un Eyne Bey Vakıflarındaki hissesi 7560 akçedir. Vakf ’ın yönetimine bakan Mustafa Çelebi’ye günlük üç akçe, hamamın su yoluna bakan meremmetçiye de iki akçe verilmesini şart kılınmıştır. H.958/M.1521-22 tarihli Ankara Evkâf Defteri’nde Eyne Bey Hamamı’nın yıllık gelirinin yarı hissesi yani Eyne Bey’in payı Ahî Evrân Zâviyesi Vakfı’na verilmiştir: “An mahsul-i Hamam: Eyne Beğ Subaşı an hisse-i Melike Hatûn. Fî sene 720 [akçe].” “Melike Hâtûn merhûm Eyne Beğ Subaşısı Hamamı’ndan kendüye ta’yîn olunan onyedi akçeden kendünün mescidine dört akçesin vakf edüb tayîn itmiş, iki akçesini Yâyâni iki akçesini Mahmud’a ve iki akçesi Kal’a da olan cami-i şerifin imamına tayin olunmuş.”25 Melike Hatun’un Baba Mansur Kalenderhanesi Vakfı; Melike Hatûn, Eyne Bey Hamamı hissesinden yıllık 1080 akçe geliri Ankara’da bulunan Baba Mansûr Kalenderhânesi’ne vakfetmiştir: Evkâf-ı Kalenderhâne-i Babâ Mansûr: … An Hamâm-ı Eyne Beğ Subaşı an hisse-i Melike Hâtûn, fî yevm 3 [akçe], fî sene 1080 [akçe]…”26 Osmanlı’nın Son Yüzyılında Ankara’da Baciyân-ı Rûm’dan Şükriye Hatun ve Âlime Hatun; Altındağ ilçesi, Şükriye Mahallesi’nde eski Ulucanlar Hapishanesi’nin yakınında, Çankırı Sokak-Dernek Sokak köşesinde yer alan Şükriye Hatun Camii, XIX. yüzyıl başlarında mevcut bir caminin yerine Şükriye Hatun isminde bir hayırsever hanımefendi tarafından yaptırıldığından bu ismi almıştır. Yine bu yüzyıl başında Cenabî Ahmet Paşa Camisi Harîmi’nin kuzey cephesinde ve cümle kapısı üstündeki kitâbeye göre Cenâbî Ahmed Paşa Camisi 1217/1802 yılında, Safranbolulu Şerîfe elHâc Âlime Hâtûn tarafından onarımı yaptırılmıştır. Grafik-1: Ankara Ahileri İçinde Anadolu Bacıları şahıs adları(onomastik) sütun grafiği. 25 Ankara Evkaf Defteri, TKVD No: 558. 26 Ankara Evkaf Defteri, TKVD No: 558. 79 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Tablo-2: Ankara’daki Anadolu Bacıları zümresinde görülen diğer şahıs adlarından bir kısmıdır. Belgeler üzerinde çalışmalar yapıldıkça ve araştırmalar devam ettikçe çok sayıda başka isimler olduğu bilinmektedir. Bu tablonun son maddesi olarak “40. Ve diğer isimler” denilmesi doğru olacaktır. Grafik-2: Anadolu çapında oluşan Anadolu Bacıları(Bacıyan-ı Rûm) erenleri yapısı ve Osmanlı’ya intikali temsili şematik(G.K.) Açıklama: Grafik oluşturulurken akrabalık ve usta-öğrenci münasebetleri dikkate alınmıştır. Ankara’daki Anadolu Bacıları temsilcilerinin çokluğu dikkati çekmektedir.(G.K.) Sonuç Türkiye tarihinde tarih biliminin dayandığı kanıt değeri olan tarihsel belgelere göre Gaziyan-ı Rûm(Anadolu Gazileri)’un öncüsü Battal Gazi ve Saltık Gazi ile Saltık Gazi’nin işaret ettiği Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi, Ahiyan-ı Rûm(Anadolu Ahileri)’un öncüsü Ahi Evran-ı Velî Abdalan-ı Rûm(Anadolu Abdalları)’un öncüsü Hacı Bektaş-ı Veli, Ulu ve Kiçi Abdallar ile Abdal Musa, 80 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Bacıyan-ı Rûm(Anadolu Bacıları)’un öncüsü ise Fatıma Bacı ve Hatun Ana’dır. Bunlar arasında en az işlenen ve anlatım ve tanıtım bakımından nadasta bırakılan konu ise Anadolu Bacıları zümresidir. Bilhassa Orta Anadolu ve Ankara civarındaki isimlerin çokluğu dikkati çekmektedir. Anadolu Bacılarının öncülerine dair az sayıdaki çalışmaların sistematik olmadığı ve müteferrik çalışmalar halinde çalışmaların birleştirilerek bir sistem dahilinde yepyeni bilimsel ve interdisipliner bir bakışla değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. İnsanlar ve toplumlar birer “toplumsal bir anma” ile hafızalarını tazelerler. Bu her an yenilenen bir şekilde olmalıdır. Bu düşünceyle medeniyetimizin kadın tarihine karşı olan vefa tam anlamıyla yerine getirilmekten uzaktır. Bu düşüncelerle geleceğe doğru yol alırken Anadolu Bacıları (Bacıyan-ı Rûm) konusunda çeşitli özel ve tüzel kuruluşların adının kullanılarak ve tarihin yeniden ihya ve inşasında Fatıma Bacı, Hatun Ana, Melike Hatun, Devlet Hatun, Hayme Ana, Rabia Bula(Bala) Hatun, Selçuk Hatun, Ayşe Hatun vd. gibi öncül tarihsel şahsiyetlerin ve devamları pekçok kadın tarihi simasının anısının yaşatılması noktasında çok yönlü kamusal ve sivil tedbirlerin hayata geçirilmesi güncel bir gereksinim ve vefa sorumluluğudur. Türkiye’de Kadın Araştırmaları Merkezleri ve Enstitülerinin sayısı giderek artmakla birlikte bu merkezlerin içerik ve ad olarak İslam ve Türk kadınının en önde gelen sivil sosyal kuruluşu olan Anadolu Kadınları Teşkilatı(Bacıyan-ı Rum)nın fütüvvetnamelerdeki talim ve terbiye düsturlarıyla birlikte ele alınması ve kadın ve aile tarihi konusundaki oryantalist etkilerin cevaplandırılması için akademik proje ve çalışmalar sistematik biçimde gerçekleştirilmelidir. Bilhassa maddi ve manevi bir medeniyet sorumluluğu olan Anadolu Ahilerinin Bacılar Kolu’nun şimdiye kadar yeterince ele alınmamış ve üzerine adeta küller serpiştirilmiş olduğu düşüncesiyle “İslam ve Türk Kadın/Bacı Tarihi”nin daha etkin biçimde uygulamalı fen ve sosyal bilimler açısından bir “içtimai” teşkilat olarak ortaya konması, proaktif bir vizyon ile reconstrüksiyonu, bilimsel ve sanatsal çalışmalarla tanıtılması, inovatif bir projeksiyon ile sürekliliği ihya edecektir. Kaynakça Ankara Vilâyeti Salnamesi, I-XIII, 1289, 1290, Ankara Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Tıpkı Basım, Ankara, 2014. Âşık Paşazade, Tevarih-i Âl-i Osman (Osmanoğullarının Tarihi), Haz. H. Develi, S. Rifat, K. Yavuz, Y. Saraç, K Kitaplığı, İstanbul, 2003. Barkan, Ömer L, Hüdavendiğar Livası Tahrir Defterleri-I, TTK, Ankara, 1988. Bertrandon de la Broquire, The Travels to Ourtremer 1432-1433, 1892. BOA, Muhasebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, Ankara, 1993. BOA, Muhasebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, Ankara, 1995. BOA, Muhasebe-i Vilâyet-i Rum-ili Defteri, Ankara, 2001, 2002, 2003, 2004. 81 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Erdoğan, Abdülkerim, Çile Dağı Erenleri, Polatlı Belediyesi Yayınları, Ankara, 2014. Evliya Çelebi, Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 2. Cilt, 2. Kitap, 2. Baskı, YKY, İstanbul, 2011; Evliya Çelebi, Seyahatname(Tıpkı Basım), C.2, TTK, Ankara, 2013. Hacı Bektaş-ı Veli, Velayetname, TKHBV Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 2010. İbn Batuta, Seyahatname Tam Metin, Çev. M.Çevik, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1993. Kırpık, G., Erdoğan, A., vd., Şehr-i Kadîm Ankara I-II-III, Ankara Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Ankara, 2015. Şeker, M., Türk İslam Medeniyetinde Ahîlik ve Fütüvvetnamelerin Yeri Seyyid Hüseyin el-Gaybî’nin Muhtasar Fütüvvetnâmesi, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2011. TKVD, Ankara Evkaf Defteri No: 558. 82 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” SOSYAL SAĞLIK PERSPEKTİFİNDEN AHİLİK ERKANI: ERDEMLERE AİDİYET SÖYLEMİ Hür Mahmut YÜCER* Giriş: 1. Ahilik Paradigması Modern hayat her geçen gün insana sunduğu maddi imkânlarla ters orantılı olarak yerinden ettiği psikososyal refah ile sosyal sağlığı aramaktadır. İnsan ve toplum refahı, sosyal sağlığı temin eden söylem, konsept ve paradigmaları inceleyen akademik çalışmalar ise her geçen gün artmaktadır. Bu yazıda “ahilik paradigmasının”1 kurucu fikri ve eylemlerine yoğunlaşılacak, sosyal sağlığı temin için gerekli olan dile ve aidiyet olgusuna değinilecektir. Böylece bencil ve narsist yapısı, imajı, simülasyonu, tüketmeyi içeren karakteri ve sorumsuzluğuyla modern hayat, sencil ve başkası için yaşamayı hayat felsefesi yapan ahilik ilkelerine ihtiyaç duyup duymadığı sorgulanmaya çalışılacaktır. Öncelikle şunu zikretmemiz gerekir ki, Fütüvvet erkânından doğan ahilik, başlangıçta tamamen özel bir teşebbüs iken sonraki yıllarda hem yarı resmî kurumlarda hem de halk tarafından benimsenerek kültürel alanda kendini göstermiştir. Kendini gösterdiği dört ana mecra şöyledir: a. Meslek örgütlenmeleri, b. İlim ve eğitim faaliyetleri, bu kapsamda sosyal ilimlerin talim edilmesi, tasavvuf ve ahlâk eğitimi verilmesi c. Ribat/askerlik. Çıraklara ata binmek, ok atmak benzeri eğitim verilir, orduya hazır asker yetiştirilirdi. Askere gidenlerin ailelerine orta sandığından yardımlar yapılırdı. Orta sandığından çeyiz sandığı, hıtan (sünnet) vakfı, aş evleri onlara destek için kurulmuştu. Fidye-i necat vakfı, eşkıyanın eline düşen esirleri kurtarmak için tesis edilmişti. Yangında evi yananlara yardım eden vakıflar vardı. Kitap kervanları vardı, yazar yazdığı kitabı buraya getirip oranın desteğiyle katipler eliyle çoğaltırdı. D. Belediye hizmetleri. Günümüzde bütün bu alanlarla ilgili kamuda bakanlıklar kurulmuş olup, özelde ise dernek ve sivil toplum kuruluşları modern anlamda çalışmalar yürütmektedir. * Prof. Dr., Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Hamidiye Sağlık Bilimleri Fak. Sosyal Hizmet Bölümü, hurmahmut. yucer@sbu.edu.tr Orcid: 0000-0002-6938-3674 1 Paradigma, bir disipline hâkim olan model, kurumsal çerçeve, ideal örnek tip, ya da modelin, bir bakış açısının, kavrayışın adıdır. Ahiliğin çıkış amacı, felsefesi, etkinliği, davranış kalıpları, dili, etkin kavramları, çıktıları ve görünürlüğü ile paradigma olarak ele alınmaya değerdir. 83 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 2. Paradigmanın Kurucu İlkesi: Tevhid Ahilik paradigması, tamamen Hakk’ın rızasını tahsil için insanlara hizmeti esas alan gönüllülük, fedakârlık davranışları içeren iman ve tevhid ilkesi üzerinden üretilen sosyal yapılanmadır.2 İlkesi tevhiddir. Ahilik, Türkler arasından çıkmış, fütüvvet ahlâkıyla zemini ve amacı şekillenmiş, onların tevhidi pazara ve sosyal hayata yansıtma biçimi olmuştur. Zira tevhid teorik ve zihinde gerçekleşen felsefi bir olgu olmayıp hayatta kendini gösteren, reel yapıp etme, üretme, kurma, işletme biçimidir. Artık tevhid hayattır.3 Aşağıda görüleceği üzere ahilik ilkeleri içerisinde en çok vurgulanan iki ahlâk ilkesinden birisi kibrin yok edilmesi, tevazu ve alçak gönüllüğün tercih edilmesi, ikincisi ise cimriliğin terki cömertlik ile yoksullara yardım hususudur. Bilindiği gibi kibir gönülden benliğin, cömertlik de gönülden mal ve mülk sevgisinin çıkarılmasıdır ki bu iki husus da hakiki varlık ve varlığın sahibi karşısında ikincil varlıkları ikâme etmekle ilgili gizil şirkler arasında sayılmaktadır. Bu durumda tevhidi engelleyen şey beşeriyetimizdir, kendi varlığımızdır. Onun hakikatine erebilmek için misaktaki hale, müşahede haline dönmek gerekmektir. Cüneyd-i Bağdadi’ye göre “Tevhid kulun son halinin ilk haline dönmesi demektir.” Bu, ezelde onun ilminde bulunduğumuz hale dönmek anlamına gelir. Müşahede hali sadece onun olduğu, ayrılık-gayrılık bulunmadığı teklik halidir. Beşerî halin aradan çekilmesi “tevhid”in gerçekleşmesini temin eder. Birden çokluğa yolculuk bizi tevhidden uzaklaştırır. Şibli der ki, “Tevhidi kişisel bir tasavvur, mânaları müşahede, esmâ-i ilahiyeyi isbat, Hâlık’a na’t ve sıfatlar izafe etmek şeklinde anlayan kimse gerçek tevhidin kokusunu alamaz. Bu saydıklarımızın hepsini ispat ve nefyeden kimse hüküm ve şekil itibarıyla muvahhittir amma gerçek anlamda ve vecd ehli bir muvahhid değildir. (Serrac, Luma, s. 31.) Bu durumda tevhid, kişisel tecrübelerle oluşan bir durum değil, ferdi ve toplumsal etkinliklerde kendini gösteren gerçek bir olgudur. Yaratılış gayemiz tevhid ise beşeriliğimizi ortadan kaldırmamız gerekmektedir. Bunun için fenayı gerçekleştirmek önemlidir. Tevhidin en üst makamı “hakkın sendeki 2 3 Buradan hareketle günümüz çalışma hayatının paradigması nedir? Sadece üretme ve kâr etmenin yollarını aramak yeterli midir? Yani ait olunan inançlarla çalışma hayatı arasında bir korelasyon olmayacak mıdır? Olacaksa hangi esaslar üzerine bu gerçekleştirilecektir soruları önem kazanmaktadır. Ne var ki Mutezile “tevhid” konusunda sıfatları inkâr ederek biraz da tanrı hakkında bilinemezci bir tavır ortaya koyar. Bu haliyle “Deist”lerin tutumuna yaklaşır. Ehl-i sünnet ise, Allah’ı sıfatlarıyla birlikte anlatır, sıfatları üzerinden onu tanımaya ve sıfatlarıyla birlikte tevhide imanı esas alır. Sufilere göre de zât ve sıfatları tartışmak dinin maksadını gerçekleştirmez, hatta bu tartışma abesle iştigaldir, zira sonuçta kulların fiillerine taalluk etmeyen teorik bir tartışmadır. Nitekim bu teorik tartışmadan güçlü bir iman, toplumsal mutabakat (tevhid), reel hayatı ilgilendiren pratik sonuçlar ortaya çıkmaz. O halde din, dindarlık ve ferdin tevhidi gerçekleştirmesi için kendisinin “marifetullah, müşahede, murakabe” gibi kavramlardan yardım alması gerekir. Mü’minin gündelik hayatında Hakk’ı; ilme’l-yakîn, ayne’l-yakîn ve hakka’l-yakîn bilmek (marifetullah) ve Hakk’ı fiilleri, sıfatları ve zatıyla müşahede edebilmek için istikamet sahibi olması yani söz, fiil ve sıfatlarının Hakk’ınkine mutabık olması gerekir. Böylece tevhid, zihinlerde olan bir durumdan gerçek hayata gelmiş olur. Sufilerin bu “tevhid anlayışı” ahilikte de kendini göstermiş olur. 84 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” tahakkuku ile, fenaya ulaşmakla, resmin kalkması ismin gitmesi, zat karşısında mümkünün gitmesi, senin hakda baki olması” demektir. Hucrivi, zahir ulemasının en zor anladığı konunun Fena ve Beka kavramları olduğunu söyler. Zira fenaya ulaşınca ubudiyetin ortadan kalkması tehlikesi doğmaktadır. Yani birlik gerçekleşince ibadet eden-edilen ayrımı ortadan kalkabilir. Bunun için Beka kavramı önem kazanmıştır. Ben Rabbimi Rabbim ile bildim. Allah’ı Allah’ın nuruyla bildim, der Cüneyd. Yukarıdaki sıkıntılı yorumu ve tehlikeyi gidermek için sufiler fena ile kuldaki “kötü sıfatların izalesi, güzel sıfatların baki bırakılması” olarak tanımlama getirmişlerdir. İlk dönem “Allah’tan başka hiçbir şey yoktur cümlesi tasavvufla birlikte Allah’tan başka müşahede edilen yoktur” şeklinde söylenmeye başlamıştır. Bu aslında “gerçekte hiçbir şey yoktur” manası taşımaktadır. Ebu Said Harraz, “tevhidin ilk alameti, kulun her şeyden geçerek bütün eşyayı gerçek sahip ve mütevellisine bırakmasıdır. Ta ki bu surette eşyaya bakan, eşya ile kaim olan ve eşyaya karşı temkin ehli olan kimse gerçek mütevelli ve mutasarrıf olan Allah ile olsun. Yine ona göre, kalpten eşyanın izinin fani olması ve zikr-i ilahinin kalp üzerinde galabe çalması suretiyle kalpten masivanın gidip zikr-i ilahinin kalması” demektir. (Serrac, Luma, s.32) Tevhid, nefy ile isbattır. “La”, kendi varlığı dahil kişinin her şeyi silmesi “ilahe”, ile sadece onun var olduğunu ifade etmektir. Hakk’ın varlığında yok olan ebedi var olur, varlığına nihayet olmaz. Sadıklar makamına erişir. Sadıklar makamı ise gönlün Hakk’ın emir ve yasaklarına uygun talepte bulunması, azalardan onun rızasına uygun fiillerin çıkması demektir. Böylece benzer dilek ve eylemler toplumda benzer davranış kalıplarını doğurarak “erdemliler şehri” ortaya çıkacaktır. Erdemliler şehri ise sosyal sağlığın gerçekleştiği şehirdir. 3. Paradigmanın Katkısı: Sosyal Sağlık Sağlık olgusu, bedensel sağlık, psikolojik ve sosyal sağlık olmak üzere üç kategoriden oluşmaktadır. Bedensel sağlık fiziki ve biyolojik rahatsızlıklara odaklanır. Psikolojik sağlık, akıl ve zihinle bağlantılı olarak duyu organları ve duyguların sağlıklı çalışmasını, algılanan duygu durumlarının sağlıklı değerlendirilmesini içermektedir. Sosyal sağlık ise kişinin diğer bireylerle ve toplumla ilişkilerinin tabiî ve doğal seyrinde yürümesine odaklanır. Kişinin çevresiyle beklendik kalıplarla ve olumlu ilişki kurmasını ifade eder. Dikkat edilirse bu tanıma göre ferdin çevresiyle kurduğu olumlu ilişki biçimleri onun “sosyal sağlığını” oluşturmaktadır. Sosyal sağlığın geliştirilmesi için, ferdin girişkenliğini ve iletişim tarzını geliştirmesi, insanı destekleyen aile, arkadaş, akraba bağlarının güçlü olması, sosyal 85 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” organizasyonlara, sivil toplum çalışmalarına katılım, spor ve sanat etkinlikleri gibi uğraşılar edinilmesi tavsiye edilmektedir. Buna ahilik söz konusu olduğunda bireyin, işini ve mesleğini severek ve kurallarına uygun olarak yapmasını, meslektaşlarıyla saygı ilkesi çerçevesinde uyum içerisinde bulunmasını, alandaki yenilikleri takip etmesini, iş hayatında tamamen toplumsal yarar ilkesini gözetmesini de katabiliriz. Kısacası insanların kişisel ilişkilerinde sorumluluk bilinci, güvene dayalı, sevme-sevilme, ait olma, saygı ve kabul unsurlarını içeren olumlu sosyal davranışları seviyesi sosyal sağlık derecelerini gösterir. Bu durumda sosyal sağlığın biri ferdin toplum içerisindeki söylem ve eylem biçimlerinin olumlu yanına, diğeri ise sağlıksızlığının sebeplerine odaklanan iki veçhesi bulunmaktadır. 4. Sosyal Sağlıksızlık Sosyal sağlıksızlığı, toplum içerisinde bireylere stres, gerilim, endişe, kaygı ve korku yaratan; toplumda üzücü, kırıcı ve güvensizlik unsuru olan söylem, eylem veya davranış kalıpları olarak tanımlayabiliriz. Sosyal sağlıksızlık kamuda liyakatsizlik, oportünizm, ihmal ve kayırmacılık olarak görülebilirken; ticari hayatta, karaborsacılık, fırsatçılık, fahiş kâr hırsı, üretimde gerekli güvenlik önlemlerinin alınmaması, iş kazalarıyla gündeme gelinmesi, hileli ve sağlığa zararlı üretim, üretim esnasında çevreye ve toplumun ortak alanlarına zarar verme şeklinde; politik dil ve arenada, damgalama, ötekileştirme, sosyal ayrımcılık, ırkçılık manipülasyon, tahkir ve aşağılama şeklinde; bireysel bazda, vurdum duymaz, tembel, duyarsız, bencil, nihilist, narsist tavırlar şeklinde görülebilir. Bütün bunlar iş beğenmeme ve işsizlik, yoksunluk ve yoksulluk, aidiyetsizlik, kendini güvende ve emniyette hissetmeme, ailesizlik, evsizlik, bir gruba ait olmama, stres, anksiyete ve şiddete meyilli sağlıksız davranışlar şeklinde de görülebilir. Gerilimi ve tansiyonu yüksek zümreler oluşabilir. Sosyal sağlığı yetersiz olan insanlar zihinsel, duygusal sorunları olan insanlara benzer davranışlar sergilerler. Bu durumun en önemli nedeni değişimdir. Zira teknolojideki değişmeler ve kentleşmenin hızına sosyo-kültürel hayat yetişememektedir. Bireylerin duygu durumları buna uyum gösterememekte, yoksulluk değil yoksunluk artmış, yarını elde tutma ve idare kaygı eşiği yükselmiştir. Çağın getirdiği ve sosyal sağlıksızlığı tetikleyen psiko-sosyal durumları şöyle özetleyebiliriz: 1. Risk çağı: Modern sabit dönem, Alman sosyolog Ulrich Beck’in deyimiyle risk çağıdır. Nükleer santraller, depremler, yanardağlar, savaşlar ve benzeri önlenemeyen riskler olduğu gibi terör eylemleri, kanun ve kural tanımazlık, kayırmacılık, haksızlık, rüşvet, haksız kazanç gibi insana bağlı önlenebilir olumsuz eylemler de toplum sağlığını negatif etkilemektedir. Muhtemel risk alanlarına yönelik gerekli tedbirlerin sorumlularca alınmaması, sosyopsikolojik olarak toplumda rahatsızlık doğurmaktadır. Huzursuzluk güvensizliği, belirsizliği ve kayganlığı getirmektedir. Belirsizlik ve kayganlık, 86 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” şüphe ve endişeyi doğurmakta, ümitsizlik ve karamsarlıklara zemin hazırlamaktadır. Bütün bunlar da anksiyeteyi artırmaktadır. Sonuçta itiraz ve tenkitleri içeren tepkisel yeni toplumsal hareketler ortaya çıkmakta veya sağlıksız, edilgen, özgüveni düşük, üretmeyen toplumsal yapılar oluşmaktadır. Artık herkes güvence (sigortalılık) ve güvenlik arayışındadır. Geleceğin belirli olmasını istemektedir. (Geniş bilgi için bk. Yücer, H. M. 2020, s. 223) Bazen de elinde tutup kontrol edebildiği bu belirliliğin mesai ve emek harcamadan, bedensel ve duyusal olarak konfor alanı içerisinde gerçekleşmesini istemektedir. 2. Kolay kazanma imkânlarının artması: İnternetin sağladığı imkânlarla çok sayıda yeni ve kolay kazanç kapısı ortaya çıkmıştır. Örneğin e-ticaret, dijital para ticareti, youtuber’lık gibi yeni ve kolay kazançlı meslekler, alın teri ve meslek edinimini değersizleştirebilmekte, bu alanları elde edememek ise daha fazla olumsuz duygu durumlarına sebep olmaktadır. 3. Göç imkânları: Konforlu ve özgün uğraşı alanlarının keşfi, kolay kazanma ve rahat yaşama arzusunu tetiklemiş, öğrenme arzusuyla birleşen bu durum başka coğrafyalara göç arzusunu ortaya çıkarmıştır. Diğer yandan bulunduğu ortamdan şikayetleri artırmıştır. 4. Görece duyarlılıkların artması: Önceki dönemlerdeki doğal felaketler, fakirlik, hastalık olguları bölgesel ve kısmen gizil kalırken günümüzde çok kısa bir sürede herkes tarafından öğrenilebilmektedir. Bu durum herkesin görece sosyolojik düşünmesine sebep olmuş, başkalarının yetersizliklerine ve dezavantajlarına odaklanmaya başlanılmıştır. Böylece görece duyarlılık, görece rahatsızlığı artmıştır. Bütün bu gelişmelere rağmen önlenemeyen afetler, güç yetirilemeyen kazalar toplumsal hastalıkları tetiklemektedir. 5. Bayatlayan enerji: Geçmiş dönemlerde insanlar vakitlerinin çoğunu tarıma, mevsimlere, coğrafyaya, hayvanlara bağlı olarak geçiriyorlardı. Bağlı oldukları tarım ve hayvancılıktan vakit kalırsa kendi öznel istirahat ve eğlencelerine yönelebiliyorlardı. Günümüzde ise insanlar daha az çalışıyor ve vakitlerini daha fazla eğlenceye, istirahate veya kültürel aktivitelere ayırabiliyorlar. İşsiz kaldıklarında tüketemedikleri enerjileri bayatlıyor ve kendilerine bir yük olarak geri dönüyor.4 Yine işsizliğin uzamasıyla bunu çevreye açıklama zorunluluğu, utanç duygusu oluşabiliyor, bekleyiş içinde 4 İnsanoğlu enerjisini tüketemediğinde çeşitli psikolojik ve fizyolojik sorunlarla karşılaşıyor. Daha çok gençlerde üst düzeyde bulunan bu enerji harcanmadığında yaşamlarını anlamsız bulur, yeni meşguliyet alanları, yeni çevreler bulmaya çalışırlar. Boşluk duygusu rahatsızlık verir. Bazen de bu duygudan kurtulmak için çeşitli bağımlılıklar geliştirirler. Bu durumun tam aksi bir tarzda da bazı insanlar babasının çaba ve gayretiyle kazandığı titrleri, makamları, otoriteleri bile gereksiz görebilirler, aynısını yaşamak istemeyebilirler. Sadece oturmak ve tüketme odaklı veya adrenalini yüksek ekstrem sporlar, seyahat, kendisi keşfetmekle ilgili deneyimlere yelken açabilirler. Bu da gelecek açısından aile ve ülke sürekliliğine katkı sağlamayacak bir hayat tarzı ile neticelenebiliyor. 87 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” olmak kaygı ve gerginlik yaratabiliyor. Bütün bunlar depresif bir ruh haline sebebiyet verebiliyor. 6. Her şeyin kıymetinin kazanç miktarı ve başarılarıyla tanımlanması: Günümüzde eğitimli iş gücüne büyük oranda kadınlar katılmıştır. Fakat kadınlar bedensel güç gerektiren ağır sanayi, tamirat ve bakım sanayi, elektrik ve sıhhi tesisat, taşıma ve nakliye, inşaat ve tarım gibi alanlarda seçmeci davranmakta genelde iletişim ve kırtasiye, sağlık, eğitim gibi masa başı işleri gerektiren alanlara yönelmektedirler. Bu durum iş bulma sürecine etki edebilmektedir. Diğer yandan yeni nesillerin meslek seçimini yaşadıkları döneme göre değil gelecekte kamu hayatının ihtiyaçlarına göre planlamaları gerekecektir. Gelecek ise birçok bilinmezliği barındırdığı için bu durum endişe ve anksiyeteyi artırıcı işlev görmektedir. 7. Anlam ve amaç bulamama: Kişi hayatta bir anlam bulmaya ihtiyaç duyar. Herkes bir potansiyel ile dünyaya gelir ve bu potansiyelini kullanmak ister. Bu amaç çevresinde söylem, eylem, motivasyon, azim, irade gösterir. O amacın tahakkukuna yönelik rehber, muhit edinir. Amaç, insanı yaşatır. Amacın büyüklüğü, vadesi ve yüceliği insanı da yüceltir. Tolstoy “İnsan Ne ile Yaşar” kitabında bu amaçların “sevgi, sorumluluk, iyilik yapmak” olduğunu yazar. Frankl ise logoterapi ile bu amacı daha genel bir hatta yerleştirir. 5. Sosyal Sağlığın Temininde Aidiyet ve Bağlanma Duygusu İnsanoğlu, gruplara ait varlıklardır ve sosyal etkileşimlerde yer almak için doğuştan gelen isteklere sahiptirler (Baumeister ve Leary, 1995, s.498). Dolayısıyla aidiyet, “gıda olarak görülebilecek kadar zorlayıcı bir ihtiyaçtır” (Baumeister ve Leary, 1995, s.498) ve insan, aidiyet elde etmek için tabiî bir yönelime sahiptir. Hiç şüphesiz aidiyet, bağlanma, dayanışma ve iletişim kurma, güç devşirme, ticaret yapma, beslenme gibi fiziki ihtiyaçların sonucu olduğu kadar duygusal ihtiyaçların da bir neticesidir. Yetişkin bağlanmasını fiziksel ve psikolojik güvenlik sağlayabilecek bir veya birkaç kişiyle yakın olmayı isteme ve kurulan yakınlığı sürdürmeye yönelik sabit bir eğilim olarak tanımlanmıştır. (Kart, 2002, s.29) Buna göre bağlanma sistemi, kişinin yaşamının herhangi bir anında eyleme geçme potansiyeli taşıyan davranışsal bir sistemdir. Etkinleşebilmesi açık davranışlar, duygusal tepkiler ve bilişsel aktivitelere bağlıdır. Aidiyet duygusu, bencilliğe, bireyciliğe, narsizme ve nihilizme karşı bir panzehir görevi icra eder. Aile bütünlüğünü güçlendirir, madde bağımlılığı ve suç oranlarında kontrolü sağlar. Zira kurumsal aidiyet, doğup büyünülen, yetişilen çevreyi ve onun kurallarını tanımayı ve uymayı destekler. Birlikte yaşanılan ve kendine özgü farklılıkları olan insanlara değer verip, onların ihtiyaçlarına kendi ihtiyaçları kadar 88 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” özen gösterebilmeyi temin eder. (Mavili, Kesen, Daşbaş, 2014, 29-45). Aidiyet duygusu gücüne göre duygusal tatmin, koruma-korunma/sığınma, güvenlik arayışı, dostluk, sevme-sevilme, anlam arayışı, affetme-affedilme gibi ihtiyaçları büyük oranda karşılar. Akademik çalışmalar, alan veya mekânsal bağlılık5, duygusal bağlılık6 ve sosyal bağlılık7 şeklinde üç türlü aidiyet tanımı yapmaktadır. (Brocato, 2006, s. 27-28; Aktaran Bezirgan, 2014, s. 58.) Bütün bunların yanında bir de kültürel aidiyet kavramı vardır. Bu aidiyet diğerlerinin gücünü, rengini ve renk tonunu oluşturur. Kültürel aidiyet; toplumun kültürel yapısını belirleyen bilgiyi, inancı, değeri, tutumu, gelenekleri ve yaşam tarzlarını bireylere ve gruplara ileten, telkin eden, türeyen bir benlik hissidir.8 (Güvenç, 1995, s. 25). Ancak kültürel aidiyeti büyük oranda etkileyen ve ona da şekil veren aidiyet türü ise dini aidiyettir. Ahiliğin görenek, kural, ritüelleriyle kurumsallaşması sadece esnaflar, sanatkârlar, bilginler, sanat, ticaret ve devlet yöneticileri arasında değil, savaş sırasında erkeklerle omuz omuza çarpışan “Baciyan-ı Rum”, “Ahiyan-ı Rum”, “Abdal-ı Rum”, Gaziyan-ı Rum” gibi dört müstakil sınıfta da kendisini göstermiştir. Zaviyelerde yemekten önce ve sonra ellerin yıkanması için leğen, ibrik, havlu getirmek, su vermek, yemek pişirmek, ortalığı süpürmek, ocak, mum, kandil yakmak ve yabandan gelmiş veya yaşlı misafirlere nasıl hizmet edileceği öğretilirdi. 5 6 7 8 Mekânsal aidiyet, bir şehre, ülkeye aidiyet hissi olarak tanımlanır ki pratik hayatta hemşehricilik derneklerini doğurur. Duygusal bağlılık, kişinin çalıştığı şirkete, işyerine, okula/üniversiteye aidiyeti şeklinde kendini gösterir ve kurum kültürünü oluşturur. Mesleğin ilkeli ve maddeyi aşan hedeflerle içeriği doldurulmuş muhiti hem temel etki açısından hem de koruyuculuk bakımından önemli olduğunu zikredebiliriz. Grup üyeleri arasında duygu, bilgi ve buna bağlı olarak ihtiyaçların paylaşımı gündeme gelmektedir. Sosyal aidiyet, yukardaki mekânsal ve duygusal aidiyet türlerini de içerecek tarzda en geleneksel haliyle nesep üzerinden aileye, kabileye, millete aidiyeti ifade eder ve bu kendini milliyetçilik olarak gösterir. Diğer yandan bir futbol kulübüne bir müzik grubuna bağlanma ve aidiyet hissetme de sosyal aidiyet olarak nitelenebilir. Aidiyet, aynı zamanda kontrolü getirir. Zira gurup içi ilişkiler sosyal kontrolü artırır, sağlığı destekleyen bireysel ve toplumsal davranışları düzenlemeye yardım eder. Sosyal kontrolün, sağlık davranışları üzerinde doğrudan ve dolaylı olmak üzere iki etkisi bulunmaktadır. Dolaylı sosyal kontrol, sorumluluk duygusunun geliştirilmesi ve sosyal normlara uymayı temine yardım eder. Doğrudan sosyal kontrol, tıbbi ya da geleneksel tedaviye başvurma, hırs, kin, haksızlık, hırsızlık, ötekileştirme, yanıltma, küçümseme, sigara-alkol, uyuşturucu kullanımı gibi sağlıkla ilgili davranışları düzenlemektedir. (James S. House, Debra Umberson ve Karl R. Landis, 1988, s. 294. Tekin, A. 2007, 93) İnsanın anlam arayışını destekleyen unsurlardan birisi de ailesine, mesleğine, kültüre ve topluma yönelik aidiyet duygusudur. Hagerty, Lynch-Sauer, Patusky, Bouwsema ve Collier’ın yapmış oldukları tanımlamaya göre aidiyet duygusu, “bireyin kendisini bir sistemin ya da çevrenin ayrılmaz bir parçası olarak görmesini sağlayan sistem ya da çevreye katılım deneyimleri”dir. (1992, s. 173). Ardahan (2006) ait olmayı, duygusal destek çerçevesinde ele almaktadır. Duygusal desteği de sevgi, şefkat, değer, ilgi, empati, güven ve ait olma gibi ihtiyaçların karşılanması; bireyin toplum, aile ve arkadaş çevresi tarafından kabul edildiğinin, değer verildiğinin gösterilmesi olarak nitelendirmektedir. Duygusal desteğin artması bireyin sorunlarla ve stresle baş etmesinde etkili bir unsurdur. (Ardahan, M. 2006, s. 72). Toplumların tarihleri boyunca oluşturduğu değerlerin toplamı olan kültür; mimariden musikiye, edebiyattan günlük konuşmalara, giyim kuşamdan düğün törenlerine kadar birçok alanda kendisini göstermektedir. Bu çerçevede kültürün içerisinde sosyal antropoloji, sosyal psikoloji, tarih, sosyoloji, etnoloji, sanat, ahlâk, örf, âdet, gelenek, görenek ve insanın ortaya koyduğu diğer eğilim ve alışkanlıkları da ihtiva eden çoklu, eklektik bir yapıyı barındırdığı söylenebilir. 89 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Mesleği gelenek ve ilkeleriyle benimseyerek uygulamak, aidiyet duygusunu getirir, ona “bağlanma”yı sağlar. Birey artık bir kurallar bütününe kendini ait hisseder. Bağlanmanın felsefi olarak üç alanda açıklandığını ifade etmek gerekir. Teist Varoluşçu felsefenin önemli isimlerinden Gabriel Marcel bağlanmanın açılımını ‘insan felsefesi, din felsefesi ve toplum felsefesi’ üzerinden serimlemektedir. İnsan üzerinden bağlanmayı “insanın Tanrı ile bir yolculukta olması, birlikte hareket etmesi” üzerinden açıklar. Buna göre bu yolculuğun muharrik gücü “umut”tur. Umutla bağlılık yaşar. Umut, “Mutlak Sen”e bağlanmak için aşk ve sadakati getirmektedir. Sadakat ise Tanrı ile insan arasında bir sırdır. Konuyu din felsefesi açısından ele aldığımızda bunun bir iman meselesi olduğu görülür. Bu imanın ‘kendi kendisi için, öteki için ve Tanrı için’ olmak (Bayraktar, 2019, s.116) üzere üç katmanlı anlamı bulunmaktadır. Marcel, artık imanın insanın dua, sahip olma, süreklilik duygusu gibi yeni yaklaşımlar içeren kavramları getirdiğine değinmektedir. Marcel, ‘Toplum Felsefesi’ başlığında duyguların yoksunluğunun insanlara neler yaptırabileceğini ortaya koymuş ve insanları bu duruma yönlendiren ana etkeni de tespit etmiştir (Bayraktar, 2019, s.132). Yazar, ‘bağlanma hürriyeti’yle Marcel’in günümüz insanının teknoloji ve nesnelerin esiri olmuş halinden duyduğu rahatsızlığa çözüm olarak “aşkın bir varlığa bağlanmanın hayata katacağı anlam” ile “insanın içinde sıkıştığı dünyadan özgürleşebileceği” düşüncesini dile getirir. Diğer yandan modernizm ve modern bilim her şeyi salt insani olana (hümanizme), aklı insanın en önemli melekesi gören rasyonalizme, var olan her şeyi maddeden ibaret sayan materyalizme, dini ve metafiziği insanlığın ilerlemesini engelleyen ilkel inanç ve düşünce tarzları kabul eden pozitivizme indirger. Bunlara ilaveten doğanın kurallarını her geçen gün daha fazla keşfeden ve ona hakimiyette özgüven sahibi olan modern insan, yaşamı için başkasına daha az ihtiyaç duyar. Böylece aslında yaşamı kendi ellerine emanet edilir ve kendiyle baş başa bırakılır. Böylece harice aidiyet veya hariçte bağlanılan bir şey kalmadığı gibi içte de yine kendine göre bir bağlılık ve güven şekli kalır. Diğer yandan günümüz toplumlarında aidiyetlerin dijital aygıtlar kullanılarak biçimlendirilmesi, bireyin aidiyetini gerçeğe bağlı olmaktan koparmış; zaman, mekân, milliyet ve din ayrımı gözetmeksizin farklı bireyleri bir noktada buluşturabilen, çoğulcu nitelikli hibrit aidiyet algısını ortaya çıkarmıştır. Geleneksel dönemlerde, sosyalleşme süreçleri yüz yüze, belirli bir mekânda ve belirli zamanlarda gerçekleşmekteydi. Bugünse bloglar, oyun ve alışveriş siteleri, haber-yorum portalları ve sanal ortamlarda farklı gündelik aktivitelerini gerçekleştirilmektedir. Bu durum hibrit aidiyet algılarını ortaya çıkarmaktadır. Toplumsal aktörlerin sanal ortamda yarattıkları hibrit aidiyet algıları aynı zamanda köklerinden kopan, yersizyurtsuzlaşan ve yalnızlaşan bireyin hayatını yeniden anlamlandırmaktadır. Bu durum bireylerin aidiyet algısı üzerinde gerçeklik algısının değişmesine ve gerçeklik algısının 90 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” somut olmaktan çok ötede, bir gerçeklik algısına dönüşmektedir. (Çağırkan, 2019, s. 567). Ahiliğin fikri temeli olan fütüvvette ise geçinilebilir, “kendisiyle dost ve ülfet edinilebilir olmak” esaslı bir unsurdur. Bu durum önemli ölçüde mesleğe aidiyeti getirmektedir. İmam Şaranî, kendisinde fütüvvet ve mürüvvet (geçinilebilen) olmayan kimsede hayır yoktur, velevki insanlar ve cinlerin ibadeti kadar ibadeti olsa bile. Selef, sufilerin yolunda iyilik ve fütüvvetin bulunmasının vacip olduğu görüşünde ittifak etmiştir. (Selvi, 2016, s. 6) Seri es-Sakati mürüvveti, “kişiyi insanlar arasında küçük düşürecek her şeyden korumak ve bütün muamelelerinde insanlara insaflı davranmak” şeklinde tanımlamaktadır. (Şa’rani, 2001, s.199.) 6. Erdemlere Aidiyet Söylemi Fütüvvetnameler incelendiğinde sürekli Tanrı ve diğer insanlara karşı sorumlulukları, güveni, alçak gönüllülük ve merhameti, incitmemeyi, rıfk ile muameleyi telkin eden ifadelerle dolu olduğu görülecektir. Ahilik şeddini kuşananlarda da olumlu, inşa edici eylemleri yaptığı, söylemleri tekrar ettiği görülür. Bu söylemlerin temeli “Biz Allah’a aidiz ve yine ona dönücüleriz” (Bakara 2/156) ayetinden neşet ettiği görülür. Buradaki “aidiyet” öncelikle dünyanın faniliği ve dönülecek yer olarak ahiret yurdu olduğu bilincini vermektedir. İkincisi ise “Allah’ın emir ve yasaklarına, peygamberin sünnetine ve tavsiyelerine teslim ve bağlı olmak” anlamını taşımaktadır. Ahilikte çokça tekrar edilen söylemlere dikkat edilirse bahsi geçen “bağlılığın” her iki dünyadaki aidiyeti pekiştiren farklı biçimlerdeki ifadeler olduğu görülecektir. Söylem çözümlemesi, söylemi etkileyen tüm şartları ve içinde üretildiği sosyopsikolojik bağlamı göz önüne alarak; algılama, yorumlama, değerlendirme ve tekrar üretme süreçlerini inceler. Böylece söylem çözümlemesi insan ile ilgili tüm bilimlerde ya kullanılmakta ya da uygulanabilirliği araştırılmaktadır. (Gür, 2013, s. 1-3) Sosyal yapılandırmacılık yaklaşımı; insanların, doğruları, değerleri, gerçekleri ve anlamları sosyal hayattaki ilişki ve etkileşimler ile oluşturduklarını savunur. Bu ilişki ve etkileşimlerin gerçekleştiği dili ise sosyal yaşam ve değişimin merkezine koyarak inceler. Kısaca, sosyal yapılandırmacılar dilde gizlenmiş ya da açık olan sosyal anlamlar ile ilgilenirler (Hare-Mustin, 1994, s. 20). Zira dil; sosyal hayatın hem en önemli yapıtaşlarından biridir hem de çıktılarından/ürünlerinden biridir. Bu görüşün temsilcilerine göre, insanın toplumdaki yaşamsal dünyası genellikle dilde oluşmakta ve bundan dolayı dil toplumu ve kişiyi araştıran bilimlerin çalışma konusu olmalıdır. Fakat burada dil tarafsız ve gerçeklerin altında yatan bir olgu değil, bizzat kendisi sosyal gerçekliği oluşturarak sosyal yaşamın temel unsurlarından biri olmaktadır (Gür, 2011). Sonuç olarak, söylemler toplumsal ortamda ortaya çıkıp, gerçek sosyal sebepleri ve etkileri olan bir kavramdır (Blanche ve Durrheim, 1999, s. 49). 91 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Buna paralel olarak, söylem çözümlemesi; toplumsal olarak ortaya çıkan doğruların, değerlerin, gerçeklerin, gücün ve fikirlerin nasıl ortaya çıktığını, devam ettirildiğini, paylaşıldığını, çatışmalarını ve nasıl değerlendirildiğini araştırır. Söylem analizinde “söylem önemli olmakla birlikte “bağlam” da önemlidir. Bağlam; söylemin ortaya çıktığı ve devam ettiği sosyal, kültürel, psikolojik, tarihsel, dilbilimsel ve iletişimsel unsurlardan oluşan şartlarla ortaya çıkan bütünlüktür. Söylemler, üreten kişi/leri ve üretildikleri toplumu yansıtırlarken, toplum ya da kişiler de o söylemleri yansıtırlar. Aynı şekilde bir toplulukta kullanılan dil de o topluma ait ipuçları verir. Yani toplum söylemi, söylem de toplumu etkilemekte ve yansıtmaktadır. Söylemlerin bu özelliklerine “refleksivite” denir. Söylem çözümlemesi, “eleştirel söylem çözümlemesi”, “karşılıklı konuşma çözümlemesi” ve “içerik çözümlemesi” olmak üzere üç temel yöntem üzerinden ilerlemektedir. Bunlardan konumuz itibarıyla “içerik çözümlemesi” yönetimini Fransız bilim adamı Foucault kurgulamıştır. O, yöntemi geliştirirken; öncelikle, güç ve söylem ilişkisi, sosyal olayların, bilgi ve değerlendirmelerin söylemin sonucu olduğu, söylemin toplumdaki değişmelerde etkili olduğu yolundaki düşünceleriyle söylemin ve onun çözümlemesinin sosyal bilimler için önemini vurgulamıştır. (Foucault, 1972). Toplumdaki ilişkiler, kurumlar, sorunlar, baskı ve güç söylemle başlar şekillenir ve devam eder. Söylem çözümlemecileri “anlam”la ilgilenir ve özellikle iki soru türü üzerinde yoğunlaşır: “Bu durumda bunun anlamı ne?” ve “Neden bunu söyledi?”. Bunlara ek olarak, Fairclough ve Wodak (1997), “Söylem toplum ve kültürü oluşturur. Bunun anlamı söylem her şey değildir, ama sosyal hayatın ve kültürün tüm izleri söylemde ortaya çıktığından bir çözümleme bu konudaki bilgileri içermelidir.” Willig’e göre Foucaultcu söylem analizinin 6 temel aşaması bulunmaktadır. Araştırma sorusu belirlendikten ve veriler toplandıktan sonra analiz aşamasında izlenmesi gereken basamaklar ise şunlardır: 1. Söylemsel Yapılar: Bu aşamada araştırma sorusunun odaklandığı “nesne” ele alınır. Ahiler “hangi kavramlara” odaklanmakta ve bunları ne sıklıkla kullanmaktadırlar. Ahiliğin düşünce kökeni ve söylem kalıplarının fütüvvet erkanından neş’et ettiğini daha önce ifade etmiştik. Bu kalıplar içerisinde, insanların en hayırlısı olmak, alan değil veren el olmak, elinin emeğiyle geçinmek, bir meslek veya iş sahibi olmak, helal yemek, kazancının kendi malı değil mevhibe-i ilahi olduğunu bilmek, kazancından infak etmek, cömertlik, affedicilik ve en nihayet er/adam olmak (Allah’ adamı olmak) gibi söylemler en dikkat çekici olanlardır. Ahilerin söylemleri sözde kalmamış günlük ritüellerine de yansımış, erdemler simgeleştirilmişti. Mesela Şed kuşanma merasimlerinde bele kuşanılan şed, yedi defa açılır yedi defa kapanılırdı ki bu ahiliğe adım atan kişinin bundan böyle yapmaya söz verdiği erdemleri gösterirdi. Bunlar, cimrilik kapısının kapatılıp cömertlik kapısının 92 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” açılacağı, başkalarına zulmetme kapısının kapatılıp iyilik kapısının açılacağı, hırs kapısının kapatılıp kanaat kapısının açılacağı, cehalet kapısının kapatılıp ilim kapısının açılacağı, halktan bir şey isteme kapısının kapatılıp Haktan isteme kapısına yapışacağı anlamına gelirdi. 2. Söylemler: Bütün metin içerisinde, “söylemsel nesne”nin çeşitli söylem inşaları tespit edilir. Ahilik özelinde fütüvvet, cömertlik, yardım, melamet gibi kavramlar farklı türlerde nasıl kullanılmaktadır. Kullanım ve vurgu türleri araştırıldığında bahsi geçen erdemlerin katmanlı ve derinlikli olarak en ileri seviyesinin vurgulandığı görülür. Fütüvvetnameler ışığında geliştirilen ahilik ilkeleri şunlardır: “İyi huylu ve güzel ahlâklı olmak, işinde ve hayatında kin, çekememezlik ve dedikodudan kaçınmak, ahdinde, sözünde ve sevgisinde vefalı olmak, gözü, gönlü ve kalbi tok olmak, şefkatli, merhametli, adaletli, faziletli, iffetli ve dürüst olmak, cömertlik, ikram ve kerem sahibi olmak, küçüklere sevgi, büyüklere karşı saygılı ve edepli olmak, alçak gönüllü olmak, büyüklük ve gururdan kaçınmak, ayıp ve kusurları örtmek, gizlemek ve affetmek, hataları yüze vurmamak, dost ve arkadaşlara tatlı sözlü, samimi, güler yüzlü ve güvenilir olmak, gelmeyene gitmek, dost ve akrabayı ziyaret etmek, herkese iyilik yapmak, iyiliklerini istemek, yapılan iyilik ve yardımı başa kalkmamak, hakka, hukuka, hak ölçüsüne riayet etmek, insanların işlerini içten, gönülden ve güler yüzle yapmak, daima iyi komşulukta bulunmak, komşunun eza ve cahilliğine sabretmek, Yaradan’dan dolayı yarattıklarını hoş görmek, hata ve kusurları daima kendi nefsinde aramak, iyilerle dost olup, kötülerden uzak durmak, fakirlerle dostluktan, oturup kalkmaktan şeref duymak, zenginlere, zenginliğinden dolayı itibardan kaçınmak, Allah için sevmek, Allah için nefret etmek, hak için hakkı söylemek ve hakkı söylemekten korkmamak, emri altındakileri ve hizmetindekileri korumak ve gözetmek, açıkta ve gizlide Allah’ın emir ve yasaklarına uymak, kötü söz ve hakaretlerden sakınmak”(Günay, 2003, s: 8). “Düşmana düşmanın silahıyla karşılık vermek, inanç ve ibadetlerinde samimi olmak, fani dünyaya ait şeylerle övünmemek, böbürlenmemek, yapılan iyilik ve hayırda hakkın hoşnutluğundan başka bir şey gözetmemek, alimlerle dost olup dostlara danışmak, her zaman her yerde yalnız Allah’a güvenmek, örf, adet ve törelere uymak, sır tutmak, sırları açığa vurmamak, aza kanaat, çoğa şükür ederek dağıtmak, feragat ve fedakârlığı daima kendi nefsinden yapmak, içi, dışı, özü sözü bir olmak, hakkı korumak, hakka riayetle haksızlığı önlemek, kötülük ve kendini bilmezliğe iyilikle karşılık vermek, bela ve kötülüklere sabır ve tahammüllü olmak, Müslümanlara lütufkâr ve hoş sözlü olmak” (Düşükcan M-Başdaş O, 2019, s. 876). Yukarıda vermiş olduğumuz ahilik ilkelerinin hayatın içinden geldiğini yine doğrudan hayatı şekillendirdiği görülür. Mesela, cömertlik erdeminin en ileri seviyesi olan “isar”dır. Cömertlik, “bir kimsenin elindeki imkânların en çok yarısını başkasına ikram etmesine sehâ (sehâvet), çoğunu vermesine cûd, imkânlarının tamamını başkaları 93 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” için kullanmasına da îsâr denir (Kuşeyrî, II, 502). Gazzâlî, cömertliği “Allah’ın ahlâkî sıfatlarından biri” şeklinde tanımlamakta, cömertliğin en yüksek derecesinin de îsâr olduğunu ifade etmektedir. Sufiler îsârı, “insanlardan öyleleri vardır ki, Allah’ın rızası uğrunda kendisini feda eder” (Bakara 2/207) ayetinin bir gereği görürler. Hucvirî, Allah Teâlâ’nın, “Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe, iyiliğe ulaşamazsınız. Her neyi infak ederseniz, Allah onu bilir” (Âl-i İmrân 3/92) ayetinde sevdiğini Allah yolunda harcamayı bütün hayırların kapısı yaptığını, Hak için canını ortaya koyan kimsenin, malı mülkü, altını gümüşü harcamaktan çekinmeyeceğini belirtir. (Hucviri, 1974, 232) Bu söylemsel yapıların en önde geleni hiç şüphesiz “insanların en hayırlısı olabilme” düşüncesi ve ifadesidir: Halka hizmeti prensip yapan sûfîler, “İnsanların arasına girip onların yükünü çeken ve eziyetlerine tahammül eden Müslüman, hiç kimseye karışmayan ve eziyetlerine sabretmeyenden daha hayırlıdır”. “Bir topluluk içinde en büyük sevabı onlara hizmet eden alır”; “İnsanların efendisi, onlara hizmet edendir” hadislerinin (Sancaklı, 2010, s. 6-11) işaret ve beşaretiyle halka hizmete yönelmişlerdir. Ahilerin odaklandıkları bir diğer söylem “affetmek” tir. Ebû Hafs Haddad, fütüvveti, “Herkese karşı insaflı davranmak ve kendisine insaflı davranılmasını istememektir” şeklinde tarif edince, Cüneyd-i Bağdâdî, yanındakilere, “Kalkın gidelim, bu tarif bize yeter; o kimsenin yapamayacağı tarifi yaptı” (Sülemî, Tabakat, s. 118, Selvi, 2016, s.15) demesi, hasmını affetmenin ve ona müsamaha ile davranmanın ahlâkta zirve nokta olduğunu gösterir. İnsanın gerçek hali, düşman ve hasımlarına karşı muamelesi ile ölçülür. İyilik gördüğü kimseye iyilik etmek kolaydır. Bu, “al gülüm ver gülüm” cinsinden bir şeydir. Asıl yiğitlik ve güzellik, haksızlık ve kötülük edeni affetmek ve isteyerek iyilik yapmaktır. Hadiste bu ahlâkın elde edilmesi için ciddi bir irade, gayret, temrin ve sabır gerektiğine işaret edilir. (Tirmizî, Birr, 62) Ahilerin ısrarla vurgulayıp dile getirdikleri bir başka kavram “adam olmak”tır. Adam (rical), mert kişi demektir. Er de aynı mânada olup Hakk’ın dostluğunu kazanmış, faal, hakşinas, adil, faziletli şahsiyetlere, ruhen yücelmiş kâmil insanlara, velilere, “Ricalullah” denir. Bunda kadın erkek ayırımı yoktur. (Selvi, 2016, 15) Sûfîlere göre yiğit, nefsine hasım ve hâkim olan, onu yenen, hevâ putunu kıran ve güzel hali bulan kimsedir. (Kuşeyrî, a.g.e, s. 441) Ariflerin dediği gibi, gerçek yiğit harama karşı gözünü yuman, haramdan elini çeken kimsedir. Yiğit, başkasına değil, nefsine söz geçirendir; nefsine hükmü geçmeyenin fütüvveti yoktur. (İbn Arabî, 2006, 1/369) 3. Eylem Yönelimi: Bu aşamanın amacı, metin içerisinde kullanılan farklı söylemsel inşalar ile neyin kazanıldığını, neyin amaçlandığını ortaya çıkarmaktır. Yani söylemler son tahlilde neyi inşa etmeyi amaçlamaktadır. Bu aşamada ahiler için çok net bir şekilde toplumsal denge, toplumsal refah, toplumsal uyum ve huzuru hedeflemekte olduğunu söyleyebiliriz. Yukarda ikinci maddede vermenin en ileri derecesi olan 94 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” îsâr kavramından bahsetmiştik. İsâr’ın sosyal yardımlaşma ve sadaka ile toplumsal sağlığı temin eden en önemli aktivitelerinden birisi olduğu açıktır. Hadiste, bir müminin ihtiyacını gidermek için koşuşturmanın on senelik itikâftan daha hayırlı olduğu belirtilirken, Hasan-ı Basrî, bir müminin ihtiyacını gidermeyi, bin rekât nafile namazdan daha sevimli görür. (Selvi, 2016) Nafile ibadetlerden daha önemli görülen “bir başkasına yardım söylemi” toplumsal gerçeklikte duyarlılığı ön plana çıkartmaktadır. Duyarlılıkla birlikte çözüm makamı olabilmek için ise güç, imkân ve yeterliliklerin üst seviyede olması gerekir. İşte bunun için olsa gerektir ki İbn Arabi, Fütuhâtü’l-Mekkiyye’de fütüvvet için açtığı özel bölümde, fütüvvetin kuvvet makamı olduğunu söyler ve bölümün sonunda gerçek fetânın tarifini, halka muamelede Cenab-ı Hakk’ın razı olduğu şekilde bütün gücünü ve kabiliyetini kullanan kimse olarak özetler. (İbn Arabi, 2006, s.1/370) Velhasıl eylemlerin yönü artık “yardım edebilmek için güçlü ve üretken olmaya” evrilir. Ahiler kız çocuklarına da şu öğüdü verirler ve üç ilkeyi benimsetirlerdi: 1. İşine dikkatli ol. 2. Aşına dikkatli ol. 3- Eşine dikkatli ol. Yani aileni, evini işini ihmal etme. İyi yemek pişir, idareli ol ve kocana sahip olmayı bil. 4. Konumlandırmalar: Bu aşamada söylemsel inşaların ortaya çıkardığı öznel konuma daha yakından bakılır. Söylemler, sonuç olarak, konuşan, yazan ahilerin başkalarının üzerinde oluşturacağı anlam ağları içinde yeni konumlar ortaya çıkarmış olur. Ahilerin çıkış esasını oluşturan fütüvvet erkanı bütün çağlar boyunca hemen bütün tarikatların sahiplendiği en önemli öğeler olmuştur. Zira “ekmeğini paylaşmak, sofra kurmak, kapısını açmak” gibi Hz. İbrahim’e atfedilen hasletler sadece kişisel erdemlerle ilgili değildir. Aynı zamanda “vatan tutmak ve vatan kurmak” ile ilgilidir. Anadolu coğrafyasında yerleşik kültür ve medeniyetler karşısında ayrımcılığı bir kenara bırakıp, her düşenin elinden tutarak hem kendilerini kabul ettirmişler hem de psikolojik üstünlüğü ele geçirmişlerdir. Böylece varsayımsal göçebe kültür, yerleşik kültüre kendini kabul ettirmiştir. 5. Pratikler: Bu aşamada söylem ve pratik arasındaki ilişkiye odaklanılır. Söylem analizinin bu evresi, metinde tanımlanan söylemsel yapıların içerdiği eylem olanaklarını haritalandırır. Bu kısımda metindeki söylemsel inşalarla hangi tür eylemler ortaya konduğu ve çıktıların ne olduğu tartışılmaktadır. Ahilik erkânı, kişiye halka hizmetin önündeki en büyük engel olarak kibri ve kendini beğenmeyi gösterir. Öğrencilerin ihtiyaçlarını görmek, fakirleri gözetmek, yetimleri ve garipleri sevindirmek, hastaları ziyaret etmek, mescit ve sokakları temizlemek, yolcuları ağırlamak, gerekince savaşa gitmek, İslâmî birlik ve dirliği teşvik etmek, camii, mescit, aşevi, okul, hastane, misafirhane inşa etmek gibi her türlü hizmeti gündeme almışlardır. Tarihteki Fütüvvet ve Ahîlik teşkilatları ile tasavvuf ehlinin önderlik yaptığı diğer hizmetler hep bu anlayış üzerinde kurulmuştur. 95 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 6. Öznellik: Bu son aşamada söylem ile öznellik arasındaki ilişki araştırılır. Söylemler, dünyayı görmenin ve dünyayı yaratmanın belli yollarını mümkün kılar. Burada özne pozisyonlarını benimsemenin sonuçları ve öznel deneyimleri etkileme şekilleri saptanmaya çalışılır (Willig, 2008 s. 115-117). Ahilik, erdemlere ait söylemleriyle tarihte kervansaraylar, sebiller, hamamlar, ibadet mekânları, her grup sanatkâr için ayrı olmak üzere bedesten, arasta ya da uzun çarşı denen, kalın duvarlarla çevrili görkemli yapılar içindeki yan yana dizilmiş dükkânlar kurmuşlardı. Aralarında kurdukları güçlü bir otokontrolle de standart, sağlam ve ucuz mal satarak, her dinden ve milletten kişilerle güven içinde ticaret yapıyorlardı. Bu davranışlar toplumda zengin ile yoksul arasında bir kıskançlık doğmasını engellerdi. Bir insan komşusu açken kendisi tok yatamazdı, eğer dükkânında siftah yapmışsa, meslektaşı da kazansın diye müşteriyi komşusuna gönderirdi. Bu davranışlar toplum huzuru ve barışının sağlanmasında önemli etkenlerdi. Ahi örgütü, yalnız şehir ve kasabalardaki esnaf ve sanatkârları eğitip yetiştirmekle kalmamıştır. Daha geniş bir alana, köylere dek yayılmıştır. Anadolu köylerinin pek çoğunda 40-50 yıl öncesine dek “yaran odası”, “köy odası” ve “misafir odası” vardı. Konuk odaları, hali vakti yerinde olan ailelerce bakılırdı. Köye nereden ve kim gelirse gelsin buralarda ağırlanır, parasız yedirilir yatırılır, hayvanı için yem verilir, kışın ocağı ya da sobası yakılırdı. Üretim ve pazarlama yöntemlerinin değiştiği günümüzde bile Türkiye’de bu söylemler devam etmekte, bu sebeple çok sayıda akademik faaliyet yürütülmekte, vakıflar, dernekler kurulmaktadır. Bu hayır faaliyetleri Cumhuriyetin ilk yıllarında fakir öğrencilere ikâmet edebilecekleri ev ve yurt açmak, gıda ve giyim eşyası temin etmek, çeşme, köprü, cami yaptırmak şeklindeyken son yıllarda yardımlar yurt dışına yönelmiş su kuyusu açtırmak, yurtdışına kurban ve gıda kolileri göndermek şeklinde kendini göstermektedir. Bu durum tarihte misafir kabulü, sofra açmak, yurt tutmak, yurtta kalıcı olmak gibi işlevler görürken günümüzde “iyilik bulaşıcıdır”, “bir hayat kurtar”, “sınırları aşan kardeşlik”, “iyiliğe uzanan eller”, “iyiliğe tutunma vakti”, “gönül coğrafyası”, “kardeşliğe tutun”, “İslâm’ın evrensellliği” gibi kavramsal çerçeveleri doğurmuştur. Köylerde aileler, imkânlarına göre konuk odası yaptırırdı. Köy odalarına katılanlar aralarından bir de “oda başı” seçerdi, bu kişiye aynı zamanda “yaran başı” denilirdi. Yaranların köydeki sosyal yardım faaliyetleri çok ilgi çekicidir. Yaranlardan birinin ya da bir yakınının düğünü olacağı zaman, bir hafta süren düğünde fiili yardım ederler, bu türden yardım hizmetleri parasız (imece usulü) gerçekleştirilirdi. Ancak imeceden farklı olarak; köy kuyularının, dere yataklarının onarılması, ormanların korunması gibi kamuya ait işler hep bu yaranların eliyle yapılırdı. (Hulusi Akkanat, 2001, s.2-11) Literatürde söylem analizine başka yaklaşım tarzları bulunmakla beraber Alvesson ve Karreman (2000) dört yaklaşımdan bahseder. Dördüncü aşama olan “mega söylem analizi yaklaşımı” da ahilerin söylemini değerlendirmek için yeterli imkânı elimize 96 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” verir. Alvesson ve Karreman, söylem malzemesinin evrensel bir bağlantısı olduğu fikrini benimser. Mega söylem, çok kültürlülük, küreselleşme gibi belirli bir fenomeni oluşturmaya atıfta bulunan söylemleri ele alır. (Alvesson. M.ve Karreman, D. 2000, s. 1125.) Dolayısıyla ahiliğe ait söylemin evrensel içerik ve nitelikte olup İslâm ahlâkının “adalet, iffet, hikmet ve cesaret” gibi dört temel ayağını temine çalıştığı bunda da büyük oranda başarılı olduğunu söyleyebiliriz. İslâm dininin en tanımlayıcı hususiyetleri insanların birbirlerine samimi davranması, birbirleriyle olumlu ilişkiler geliştirmesi, dayanışma içerisinde olması, birbirlerine iyiliği tavsiye etmesidir. İslâm’a göre nasihat farz-ı kifâyedir ve Hz. Peygamber mesleğidir. “Müslüman kimse, kendisinin kolay iletişim kurduğu ve kendisiyle kolay iletişim kurulandır.”, “Müslüman başkalarının elinden ve dilinden emin olduğu kişidir”, “İnsanların en hayırlısı insanlara en faydalı olandır” hadisleri bunu gösterir. Ahilerin, başkalarının ihtiyacını karşılamakla ilgili olarak, “elini açık tut, kapını açık tut, sofranı açık tut” söylemi veya başkalarına zarar vermekten kaçınmakla ilgili olarak “dilini bağlı tut, gözünü bağlı tut, belini bağlı tut” söylemi nasıl bir çevre inşa etmeyi istediklerini gösteren örneklerden birkaçıdır. Diğer yandan toplumsal yapı içerisinde gündelik eylemlerinde takip ettikleri usul ve üslubu şu dizeler çok daha açık şekilde göstermektedir: Her sabah Besmeleyle açılır dükkânımız. Hakk’a iman ederiz, Müslümandır şanımız. Eğrisi varsa bizden, doğrusu elbet sizin. Hilesi hurdası yok, helalinden malımız. Müşterilerimiz velinimet, yaranımız yarimiz. Ziyadesi zarar verir, kanaattir kârımız. Ehl-i aşka müptelayım(tutkunum) nemelazım kâr benim, Mal ve mülküm yoktur amma kanaatim var benim Dolandım misl-i cihan(cihan misali) bulamadım başıma bir tane tac, Ne eğride tok gördüm ne doğruda aç Sade pirinç zerde olmaz bal gerektir kazgana (kazana), Baba malı tez tükenir, evlat gerek kazana Bu dizeler bir Müslüman olarak günlük hayatını, inandığı Tanrının ismi ve yardımıyla açtığını, işinde hile yapmamak, başkalarını kandırmamak, müşteriyi nimet kapısı ve dost olarak görmek, kanaat sahibi olmak, haksız mal kazancının insanı zengin yapmayacağı, tok gözlülük, meslek sahibi olmak ve hazıra güvenmeyip her daim çalışmak gibi üretim ve ticaretin en önemli hususiyetlerini ortaya koymaktadır. 97 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ahilere ait söylemlerin “sosyal destek” anlamında da çok olumlu işleve sahip olduğunu ifade etmek gerekir. Sosyal destek, bireyin çalışma ve özel hayatına ilişkin çevresinden aldığı duygusal yardımdır. Söz konusu yardım, karşılaşılan bir sorunu çözmek için değil bireyin yaşam kalitesini artırmaya dönüktür. Özellikle, iş-kişi ve kişi-çevre arasındaki uyumun sağlanmasına katkıda bulunmaktır. Sosyal destek işletme içerisinde çalışanların kendilerini güvende hissetmelerini, işletme dışında ise bireyin içinde bulunduğu sosyal çevreyle özdeşlemesini sağlamaktır. (Demirel Y. Yücel M. 2017, s. 310). Sonuç Erdemleri önceleyen ve bu erdemlerle toplumu ve devleti ayakta tutan, toplumsal bütünlüğü sürdürülebilir kılan ahilik paradigması, öncelikle tarihte kalmış nostaljik ilkeler bütününden ibaret değildir. Aksine dün olduğu gibi bugün de toplumu inşa ve ihya edici niteliklere sahiptir. Zira meslek çeşitliliği her gün artmakta, sanayi ve bilgi birikiminin gerektirdiği daha az bedensel güç isteyen, çok yönlü, çok taraflı, iletişim ve kurgu yetenekleri gerektiren, spesifik alanlar ortaya çıkmaktadır. Bu mesleklerin başında, finans ve sermaye piyasası, siber güvenlik ve IT alanları, gıda ve beslenme güvenliği, spor ve eğlence sektörü gelmektedir. Salt kazanmaya odaklı üretim, gelişimi hızlandırabilir ama bu gelişim insanlığın yararına olmayabilir. Ahilik öğretilerine göre öncelikle her yeni meslek dalının bağlı bulunduğu odaların kendi kriterlerini oluşturması, kendi içinden çıkan olumsuz eğilim ve yönelimleri izole edecek sistemleri ve dili kurması gerekmektedir. Her meslek için etik ilkeler gerekli olduğu kadar ahiliğin duygusal derinlikli ve ahiret vurgulu ilkeleri tekrarlanarak paradigmaya aidiyet güçlendirilmelidir. Yeni alanların, insan ve toplum sağlığı için toplum yararına yapılan iyi örnekleri destekleyici, sosyal sorumluluk projesi üreticisi olmalıdırlar. Toplum hayatında insanlardan beden ve akıl sağlığı kadar sosyal açıdan sağlıklı olması da beklenir. Ne var ki modern çağ insanı, müphemiyet/bilinmezlik, endişe, kaygı, korku, tüketim, imaj, simülasyon gibi çok sayıda olumsuz kavramın kıskacına almış, kolayca başa çıkılamayan bir girdaba sokmuştur. Onu ilkesiz dünyanın kollarında yapayalnız bırakmıştır. Yalnızlık başlarda ona kazandırabilir, ışıklı zenginliklere götürebilir ama son tahlilde tüketirken tüketmiş, kendinden harcamış olarak zayıf düşürür, hasta eder. Ne yazık ki bu girdap çözüm olarak onu sadece biyolojik sağlığına odaklandırır, çevresi içinde insanı ıskalar. Halbuki bütüncül sağlık için ise madde ve mânasıyla, sorumluluklarıyla, erdemleriyle insanı, çevresi içerisinde değerlendirmek gerekmektedir. Ahiliğin en önemli dönüştürücü ve oluşturucu yönü bir çıktı olarak sosyal çevrenin sağlığını temindir. Bu durumda ahilik bir meslek grubunu ilgilendiren öznel bir örgütlenmeden öteye toplum sağlığını doğrudan oluşturan, yönlendiren etik 98 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” kurallar bütünü olarak önem kazanır, gücü de buradan gelir. Bu kurallar bütününün “sosyal sağlığın” en önemli üretici güçlerinden biri olduğu söylenebilir. Ahiliğin temelini oluşturan “erdemler” daha “öznel aidiyeti” pekiştirir. Bu aidiyet toplumsal yapının temelini oluşturan üretim ve pazarlama ilişkilerine büyük oranda rengini verir. Günümüzde toplumu inşa ve imar eden ve sağlıklı bir bünyeye kavuşmasını temin ile süreklilik kazandıran aidiyetin temini bu çalışmanın sorularından birini oluşturmuştur. Nitekim Ahilik söylemlerinin bir yönüyle geniş ve etkili bir aidiyet bilinci oluşturduğu, diğer taraftan aidiyet bilincinin söylemi kuvvetlendirdiği, söylemin de eylemleri şekillendirdiğine vurgu yapılmıştır. Tekrar paradigmanın söylem analizlerine bakıldığında, modern dünyanın “bencil” söyleminin aksine “sencil” olduğu görülmüştür. Üstelik bu sencillik tefrika ve zıtlaşmadan, tahakküm ve ötekileştirmeden uzak “bilme, olma ve ifade”nin gerektirdiği”, ıslah etmeye ve birleşmeye yönelik ifadelerden oluşmaktadır. Böylece toplumsallaşmanın temelleri, ferdin kendi varlığını geri plana çekmesi, ötekinin ihtiyaçları üzerine kurmasıyla atılmış olur. Artık, toplumda hâkim olan söylem ve eylem, ötekinin mutluluğunun oluşması üzerinedir. Bu durumda paylaşılacak, üzerine kavga edilecek bir durum kalmaz, bütün yollar destek ve birliğe çıkacaktır. Ahiliğin Millet ve devlet birlikteliğine götüren ve bunun tutkalı olan “erdemlere aidiyet söylemi” son tahlilde pratik hayatta “tevhid”i gerçekleştirmenin pratiğini yapmış, sosyal sağlığı temin etmiş olur. Kaynakça Alvesson. M.& Karreman, D. (2000). Varieties of discourse: On the study of organizations through discourse analysis. Human Relations, 53(9), 1125-1149. Ardahan, M. (2006). Sosyal destek ve hemşirelik. Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi. 9 (2), ss. 68-75. Aliye Mavili, Nur Feyzal Kesen, Serap Daşbaş (2014). Aile Aidiyeti Ölçeği: Bir Ölçek Geliştirme Çalışması. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi. Yıl: 14 Sayı: 33 Tarih: Temmuz-Aralık 2014 Ss: 29-45. Akkanat, Hulusi, (2001). Kültürleme Olgusu Açısından, Türkiye Kültürünün Oluşumunda Ahilik Kurumunun Öneminin ‘Yumak Modeli’ Kuramıyla İncelenmesi 2”. http://www.dusunuyorumdergisi. com/kulturleme-olgusu-acisindan-turkiye-kulturunun-olusumunda-ahilik-kurumunun-onemininyumak-modeli-kuramiyla-incelenmesi-2/) (Erişim: 02.03.2023) Blanche, M. T. & Durrheim, K. (1999). Social constructionist methods. Research in Practice: Applied Methods for The Social Sciences, 147-172. Bayraktar Fulya, (2019). Bağlanma Hürriyeti Bir Gabriel Marcel Okuması. (Ankara: Aktif Düşünce Yayıncılık, 2. Basım, Demirel Y. Yücel M. (2017). Sosyal Destek ve Psikolojik Güçlendirmenin Duygusal Tükenmişlik Üzerine Etkisi. Kastamonu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. C. 18, Sayı 1, ICEBSS 2017 Özel Sayı. Düşükcan M-Başdaş O, (2019). Ahilik İlke ve Uygulamalarının Günümüz Kobi’lerine Yansıması: Elazığ İli Örneği. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi. Nisan - Cilt:18, Sayı/Issue:70, ss. 866-871. 99 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Fairclough, N., & Wodak, R. (1997). Critical discourse analysis. In T. A. van Dijk, (Ed.), Discourse as Social interaction (Vol. 1) (258-284). Londra: Sage Foucault, M. (1972). The archaeology of knowledge. Londra: Tavistock Publications. Müstakim Arıcı. Erdemlerin Tasavvuru ve Tanımı: Taşköprizade’nin Erdem Şemaları. Divan Disiplinler Arası Çalışmalar Dergisi. 2015: 38, 1 Gunduz, A. Y. , Kaya, M. & Aydemir, C. (2012). Ahilik Teşkilatında ve Günümüzde Tüketicilerin Korunmasına Yönelik Çalışmalar Üzerine Bir Değerlendirme. Afyon Kocatepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. 14 (2), 37-54. Retrieved from ttps://dergipark.org.tr/en/pub/akuiibfd/issue/1620/20296 Güvenç, B. (1995). Kültür ve Eğitim. Ankara: Gündoğan yayınları Hagerty, B. M., Lynch-Sauer, J., Patusky, K., Bouwsema, M. ve Collier, P. (1992). Sense of belonging: a vital mental health concept. Archives of Psychiatric Nursing, 6, ss. 172- 177. Hagerty, B. M. ve Williams, R. A. (1999). He efect of sense of belonging, social support, conlict, and loneliness on depression. Nursing Research, 48, ss. 215-219. Hücvirî, Ali b. Osman, (1974). Keşfü’l-Mahcûb. (tahk. İbrahim ed-Dusûkî Şettâ), Kahire, s. 232 Günay, A. (2003). Ahilikteki Mesleki ve Sosyal Dayanışma, Sakarya Üniversitesi Sos. Bil. Ens. Yüksek Lisans Tezi, Sakarya. Güçdemir Yeşim. Bankaların Web Sitelerinin Sosyal Sorumluluk Açısından İncelenmesi. İletişim Fakültesi Dergisi. /https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/212230) Gür Tahir (2013). Post-Modern Bir Araştırma Yöntemi Olarak Söylem Çözümlemesi. ZfWT. Vol. 5, No. 1 (2013, 1,3) James S. House, Debra Umberson ve Karl R. Landis (1988). “Structures and Processes of Social Support”. Annual Review Sociology. 14, s. 294. İbn Arabî, (2006). el-Fütuhâtü’l-Mekkiye. Beyrut, 1/370. Öncülüğü. Uluslararası İslam Araştırmaları Dergisi. 2016, cilt: II, sayı: 1, s. 1-37 Durak İ.-Yücel A. (2010). Ahiliğin Sosyo-Ekonomik Etkileri ve Günümüze Yansımaları, Süleyman Demirel Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. c.15,S.2. Kart, N. (2002). Yetişkin Bağlanma Stillerinin Bazı Bilişsel Süreçlerle Bağlantısı: Sağlık Personeliyle Yapılan Bir Çalışması. (Yayınlanmamış Dr Tezi), Ankara Üniversitesi, s. 29) Mahiroğulları, A. (2011). Selçuklu/Osmanlı Döneminde Kurumsal Bir Yapı: Ahilik/Gedik Teşkilatı Ve Sosyo-Ekonomik İşlevleri. Journal of Social Policy Conferences. (54) , 139-154 . ( https://dergipark. org.tr/tr/pub/iusskd/issue/899/10100) /Erişim: 01.03.2023) Mavili, A.- Kesen N. F., Daşbaş S. Aile Aidiyeti Ölçeği: Bir Ölçek Geliştirme Çalışması. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi. Yıl: 14 Sayı: 33 Tarih: Temmuz-Aralık 2014 Ss: 29-45. Nasır N. (2022). Anadolu Ahiliği’nin Sosyo-Ekonomik Yönleri. Hacı Bektaş Veli Dergisi. Yıl:2002, Sayı:24 Öztürk N. Ahilik Teşkilatı Günümüz Ekonomisi, Çalışma Hayatı ve İş Ahlâkı Açısından Değerlendirilmesi. http://sbe.dumlupinar.edu.tr/7/43.pdf, E.T.:10.07.2011 Sallan Gül, S. ve Kahya N. Ö. (2021). Sosyal Bilimlerde İçerik ve Söylem Analizi. Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 2021 Sayı 42: Özel sayı 1, Denizli, ss. 181-198. Saffet S. (2010). Ahilik Ahlâkının Oluşumunda Hadislerin Etkisi. İ.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi. Bahar 2010/ 1(1) 1-28 Selvi, D. (2016). Fütüvvet ve Ahîlik Teşkilatlarının Ahlâkî İlkelerinin Oluşmasında Tasavvufun Öncülüğü. Uluslararası İslam Araştırmaları Dergisi. cilt: II, sayı: 1, s. 1-37 Şaranî, A. (2001). Tenbihü’l-Muğterrin. (tahk. Abdülkerim Ata), s. 199. Dımeşk. Tekin, A. (2007). Sağlık-Hastalık Olgusu ve Toplumsal Kökenleri (Burdur Örneği). Süleyman Demirel Ünv. S.B. Enstitüsü. Isparta. 93) 100 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Willig, C. (2008). Introducing Qualitative Research in Psychology, Adventures in Theory and Method, Second Edition, Open University Press, McGraw-Hill Education. Varinli, İ. (2004). Hizmet Kalitesi, Değer, Hasta Tatmini ve Davranışsal Niyetler Arasındaki İlişki -Kayseri’de Poliklinik Hastalarına Yönelik Bir Araştırma. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 1 (17), 33-52. Retrieved from https://dergipark.org.tr/en/pub/erusosbilder/issue/23750/253038 Yücer, H. M. (2020). Koruyucu Sosyal Hizmet. Sosyal Hizmetin Temel Konuları. (ed. S. Malkoç) Grafiker Yay., 223-285 101 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” AHİLİK TEŞKİLATINI YAŞATAN DEĞERLER Süleyman KIZILTOPRAK* Giriş Ahîlik ve Fütüvvet teşkilatının kökenleri İslâm’ın doğuş yıllarına kadar geri gitmekte ve Hz. Ali’ye Hz. Peygamber’in kılıç kuşandırması ile kuruluşun başladığı ifade edilmektedir (Gölpınarlı, 1952: 327). Hatta, daha öncesinde Mezopotamya ve Horasan’da Mairya adı verilen bir gençlik teşkilatı da vardır. Ahî Arapça’da kardeşim demektir. Ahîlik ise Türkçe’de kardeşlik anlamında kullanılmıştır. Ayrıca Divan-ı Lügati’t-Türk’te geçen eli açık ve cömert anlamındaki “Aki” kelimesinden kaynaklandığı da ifade edilmiştir (Aykut, 2009:113-119; Uçma, 2003: 4-14). Fütüvvet kelimesin kökeninde, tekili “fetâ” olan genç, yiğit, delikanlı gibi anlamlara gelen kelime yer alır. Fetâ kelimesi Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerde geçen anlamı ve Fütüvvetnâme isimli eserlerde vurgulanan yönleriyle kavram karşılığı olarak meslek sahibi ve ahlâkî değerlere sahip ideal tipteki genç insandır (Ocak, 1996b: 264; Torun, 1998: 3-4; Solak, 2009:1). Fütüvvet teşkilatının izlerine IX. Asırda rastlanmaktadır (Turan, 2007: 159). X. Asırdan itibaren güçlenen teşkilat, Irak, İran, Horasan, Türkistan, Suriye, Kuzey Afrika, Mısır ve Endülüs’e kadar yayılan bir esnaf ve sanatkâr ağına sahip oldu. Abbasi Halifesi Nâsır-Lidînillâh (1180-1225) fütüvvet teşkilatına önem vererek ona resmî bir hüviyet kazandırdı (Hartmann, 2006: 399-400). Halifeye bu konuda danışmanlık yapan ise meşhur sufi Şehâbeddin Sühreverdî idi. Halife ondan hem teşkilatın teorik yapısının kurgulanmasında yardım almış hem de yazdığı Fütüvvetnâme isimli eserle yaptığı düzenlemenin İslâm dünyasında kabul görmesinde onun manevi otoritesinden katkı sağlamıştır (Ocak, 1996a: 262; Yılmaz, 2010: 40-42). I. İzzeddin Keykavus (12111220) devrinde Anadolu’da fütüvvet ehli örgütlenerek Ahîlik teşkilatının temellerini sağlamlaştırıldı. I. Alaeddin Keykubad (1220-1237) zamanında 1221 yılında NâsırLidînillâh mutasavvıf Sühreverdî’yi sultana göndererek teşkilatın varlığını maddi ve manevi açıdan güçlendirdi (Yılmaz, 2010: 42). * Prof. Dr., Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Tarih Bölümü 103 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 1.Ahîlik Teşkilatı ile Fütüvvet Teşkilatı’nın İlişkisi Fütüvvet ve Ahîlik örgütleri arasında tarihsel bir ilişki vardır, çünkü İslâmî gelenekten kaynaklanan ortak değer ve uygulamaları paylaşırlar. “Manevi yiğitlik” veya “kardeşlik” anlamına gelen fütüvvet, XI. yüzyılda ortaya çıkan ve etik davranış, karşılıklı destek ve topluma hizmetin önemini vurgulayan bir gençlik teşkilatı olarak ortaya çıktı. Daha sonra XIII. Yüzyılda Abbasi Halifesi Nâsır-Lidînillâh’ın desteklediği İslâmî değerleri canlı tutmak ve sosyo-ekonomik dokuyu güçlendirme politikasının öncü teşkilatı oldu. XIII. Yüzyıldan itibaren Ahîlik teşkilatı ve Fütüvvet teşkilatı bazen aynı coğrafyada farklı şehirlerde bazen de uzak coğrafyalarda kardeşlik, cömertlik ve tevazu değerlerine güçlü bir vurgu yapıyordu. Zamanla Fütüvvet ve Ahîlik teşkilatı İslâm dünyasının meslek ve ticaret teşkilatlarıyla yakından ilişkilendirildi ve mensuplarının çoğu bu teşkilatlarda faal oldu. Bu bağlamda, Sühreverdî’nin katkılarıyla Fütüvvet’in değerleri ve uygulamaları, ortaçağ İslâm toplumunun ekonomik ve sosyal dokusuyla bütünleşti (Anadol, 1991: 12-13). Ahîlik teşkilatı, Fütüvvet teşkilatının canlılık gösterdiği çağlarda özgün karakteriyle ortaya çıktı ve aynı zamanda kardeşlik, etik davranış ve karşılıklı destek değerlerini yeniden yorumlayarak yaşatmaya çalıştı. Fütüvvet gibi Ahîlik teşkilatı da İslâm dünyasının meslek örgütleri ve ticaret teşkilatlarıyla yakından ilgiliydi. Selçuklu devri ve ardından gelen Beylikler devrinde Anadolu’daki fütüvvet teşkilatı ayrı bir gelişme gösterdi. XIII. Yüzyılın ortalarından itibaren Anadolu’daki fütüvvet mensupları kendilerini Ahî diye adlandırmaya başladı (Anadol, 1991: 46). Ahîlik zaviyeleri XIII. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren yaygınlık gösterdi (Doğru, 1991: 28). Fütüvvet ve Ahîlik teşkilatları arasında belirli uygulamaları ve gelenekleri açısından bazı farklılıklar olsa da kökleri İslâm geleneğine dayanan ortak bir ahlâk anlayışını ve değerleri paylaştılar. Fütüvvet teşkilatının ilkeleri ve değerleri Anadolu’da Türklükle yoğrulmuş Ahîlik teşkilatı adını almıştır (Konuşkan, 2016: 112). Ana hatlarıyla bu teşkilatın etkileri kendi yakın topluluklarının çok ötesine, daha geniş Müslüman dünyasına kadar uzanan sahada görüldü. Genellikle ortaçağ asırlarında İslâm toplumu içinde devlet otoritesini, eğitim hayatını, sosyal yapıyı, ahlâkî değerleri ve ekonomik hayatı bir yönden koruyan bir yönden de tamamlayan fonksiyon icra ettiler (Çağatay, 1989: 102). Fütüvvet hareketi erken İslâm döneminde ortaya çıktı. Moğol istilasına kadar Orta Doğu’nun büyük bir bölümüyle Kuzey Afrika ve Orta Asya’nın bir bölümünü kapsayan Abbasi Halifeliği’nde öne çıktı. Hareket, özellikle ortaçağ döneminde İslâmî ilim ve ticaretin merkezleri olan günümüz Irak’ındaki Bağdat, Basra ve Kûfe şehirlerinde etkili oldu. Ayrıca Kahire ve Şam gibi diğer büyük İslâm şehirlerinde de önemli etkileri vardı. Zamanla Fütüvvet hareketinin değerleri ve uygulamaları, çok 104 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” çeşitli ülke ve bölgelerde faaliyet gösteren İslâm dünyasının loncalarına ve ticaret örgütlerine entegre olarak Anadolu, Rumeli, Bosna ve Kırım gibi Müslümanların ve Türklerin yaşadığı coğrafyada yayıldı (Şahin,1988: 529). Fütüvvet teşkilatı Sünnî tasavvuf dünyasında ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Sülemî, Herevî, Sühreverdî gibi büyük mutasavvıflar fütüvvet konusunda müstakil eserler yazdı (Çağatay, 1981: 574). Kuşeyrî ve Hücvirî gibi etkili mutasavvıflar da eserlerinde fütüvvet konusunu ayrı birer bölüm başlığı altında değerlendirdi. Bu konuda etkili eser veren kişilerin Sünnî mutasavvıflar arasından çıkması birçok açıdan önemlidir. Özellikle Anadolu’nun İslâmlaşması ve Türkleşmesi açısından Ahîler kayda değer bir etkiyi bu sayede gerçekleştirmiştir. Çünkü, Abbâsî Halifesi Nâsır-Lidînillâh’ın önem verdiği fütüvvet kurumu Bağdat’ı çevrelemek isteyen Şiî temayüllerden etkilenmekle birlikte, esasen Sünnî fütüvvet anlayışını temel alıyordu. Fütüvvet teşkilatına giren üyelerin şed (kemer) kuşanmaları, bir tür iş elbisesi olan şalvar giymeleri, tuzlu su içmeleri, her meslek dalını en iyi şekilde icra eden ve kendileri için rol-model olan bir pîr olduğunu benimsemeleri, ahlâkî değerlere bağlılık yanında meslek disiplinine gönülden uymaları ve mesleklerini icra ederken kimseyi ötekileştirmeden aralarında özel bir kardeşlik bağı kurmaları çok önemli olduğu gibi “Ali’den başka fetâ, zülfikârdan başka kılıç yoktur” anlayışını rehber edinerek Hz. Ali’yi Pîr ve Baş Fetâ/ Baş Ahî tanımaları sûfi anlayışın da ötesinde bir hüviyet kazanmalarını sağlamıştır (Uludağ, 1996: 261). 1182 yılında fütüvvet teşkilatına üye olan Halife Nâsır-Lidînillâh onuruna büyük bir tören yapıldı. Böylece fütüvvet teşkilatı bir cazibe oluşturdu ve bütün Müslüman topluluklar fütüvvet hareketine ilgi duymaya başladı. 1203 yılından itibaren kendi emri altındaki melikler ve valilerin fütüvvet teşkilatına girmelerini resmen zorunlu kıldı. Bundan sonra, tüm İslâm coğrafyasında farklı ilgi seviyelerinde olsa da hareket ciddi bir etkinlik kazandı (Hartmann, 2006: 400). Bu bağlamda, I. İzzeddin Keykavus 1214 yılında fütüvvet elbisesi (şalvarı) giydi (Anadol, 1991: 13). I. Alaeddin Keykubad, Sinop ilini fethettikten sonra, Halife’ye bu fethi müjdelemek üzere çok sayıda hediye gönderdi. Halife’den de Ahîlik teşkilatının kardeşlik simgesi olan fütüvvet elbisesi (şalvarı) talep etmişti (Uzunçarşılı, 1984: 67). Fütüvvet hareketinin etkisi, orijinal coğrafi kökenlerinin çok ötesine uzandı ve daha geniş Müslüman dünyası üzerinde zemin kazandı. Bugün, ayrı bir örgüt olarak Fütüvvet hareketi artık aktif olmasa da onun mirası, dünya çapında çeşitli İslâmî kültürel ve ekonomik uygulama biçimlerinde görülebilir. 2.Anadolu’dan Rumeli’ye Ahîlik Türkler Anadolu’ya yerleştikten sonra fütüvvet anlayışını kadimden gelen kendine has özellikler çerçevesinde yorumlayarak benimsedi. Kurdukları gençlik, meslek kazandırma, esnaflık ve ticari dayanışma örgütüne Ahîlik adını verdiler. Anadolu’ya 105 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” yakın coğrafyalarda fityân ve civanmert gibi adlar alan fütüvvet mensupları Anadolu’da Ahî adı yanında bu kelimenin Farsça çoğulu olan Ahiyân adıyla da bilinir oldu (Torun, 1998: 11; Solak, 2009:2). Bu teşkilatı İslâm dininin kuralları ve tasavvuf anlayışıyla beslenen ahlâkî değerleriyle donattılar. Ahîlik esaslarını, teşkilatın bütün mesleki ve ahlâkî prensipleri, standartlara uygun üretim ve kalite, ticaret kuralları ve tüketici hakları gibi maddelerin yer aldığı nizamnamelerine “Fütüvvetname” denildi (Ocak, 1996b: 264-5; Torun, 1998: 48; Anadol, 1991, 14). Fütüvvetnameler zamanla büyük bir yaygınlık kazandı. Zira farklı müellifler tarafından kaleme alınsa da temel ahlâkî değerleri bildiren, toplum içinde saygın kişi ve meslek sahibi olmayı öğütleyen ve standartlara uygun yaşama kurallarını ifade eden ve temel bilgiler veren bu eserlere herkes itibar etti. Böylelikle toplumsal ölçekte bir fütüvvet kültürü oluştu (Çağatay, 1989: 178). Anadolu’da Ahî teşkilatının kurulmasında Şeyh Sühreverdî etkili oldu. Ancak Anadolu Ahilerinin kurucu şeyhi olan esas kişi Ahî Evran’dır. Ahî Evran’ın hayatı ve yaşadığı tarih aralıkları birtakım ilmi çalışmalara konu olmaya devam ediyor (Köprülü, 1967: 214). Ancak bu kişinin adı son araştırmalara göre Şeyh Nasîrüddin Ebu’l-Hakâyık Mahmud bin Ahmed el-Hoyî’dir (Çağatay, 1982: 431; Uçma, 2003, 49-50). Bununla birlikte teşkilatın lideri Ahî Evran (Evren) namıyla meşhur bir mutasavvıf olarak Anadolu’da faaliyet gösterdi (Tarım, 1938: 1-4; Tarım, 1948: 78) Yaygın olarak kabul edilen görüşe göre, Ahî Evran günümüzdeki İran sınırlarında olan Batı Azerbaycan Hoy şehrinde H.567/M.1171’ de doğup H.660 /M.1262’de Kırşehir’de vefat etti (Bayram, 1982: 521-540). Buna göre yaklaşık 93 yıllık bir ömür süren Ahî Evran hem Hacı Bektâş-ı Velî (ö.669/1271(?)), hem de Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (1207-1273) ile çağdaş oldu. XIV. yüzyılın ilk çeyreğinde Gülşehrî (ö.1317’den sonra) tarafından Ahî Evran hakkında yazılan bir mesnevi, onun tasavvuf yönü ve hayatının bazı devirleri bakımından kıymetli bilgiler vermektedir (Özkan, 1996: 250-2; Şahin, 1988: 529-30). Ahîlik teşkilatının mayasında tasavvuf anlayışındaki aşk, uhuvvet ve adalet vardır. Ahîlik teşkilatına temel olan esaslar İslâm dininden kaynaklanır. Tasavvuf anlayışına bağlı olarak örgütlenen meslek sahibi kişiler maddi ve manevi değerleri birlikte yaşamış ve yaşatmıştır. Ahîlik teşkilatı amaçları arasında, göçerlikten yerleşik hayata geçmek yani şehirleşmek, meslek sahibi olmak, belli standart ve kalitede üretim yapmak, ekonomik ve sosyal hayata destek olmak, toplumda asayiş ve huzurun sağlanmasına katkı vermek gibi unsurlar vardır. Ahîlik teşkilatı, amaçları doğrultusunda örgütlenerek ve bir eğitim sistemi geliştirerek etkilerini istihdam oluşturarak gösterdi (Koçak- Gürün, 2015: 141). 106 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ahîlik teşkilatı bir sivil savunma kuvveti olarak da işlev gösterdi. Moğol istilasının yıkıcı tesirleri Anadolu’ya ulaştığında devlet ve ordunun zaafa uğradığı noktalarda Ahîlik teşkilatı kuvvetli bir direnç oluşturdu. Cengiz Han (1155-1227) ve ardından gelenlerin idaresindeki Moğol orduları girdikleri medeniyet merkezleri ve şehirleri yıkıp yok ederek ilerlerken Türkistan’dan Anadolu içlerine doğru yoğun göçler oldu. Bu gelenlerin arasında meslek sahibi zanaatkârlar ve ticaret insanları da vardı. Anadolu’ya gelenler arasında Hoca Ahmet Yesevi öğretisinden beslenen dervişler olduğu gibi daha sonra adı Mevlâna olarak bilinen Belhli Celaleddin de vardı. Bu tasavvuf önderleri, topraklarını bırakıp Anadolu’ya yerleşen Türklerin şehirleşmesine her bakımdan katkı sağladı. Onlara umutsuzluk değil metanet ve cesaret öğütleyerek şehirlerde tutunmalarına maddi ve manevi açıdan önderlik etti. Alper teşkilatı ve Ahîler teşkilatı köylerde ve şehirlerde tutunma mücadelesi verenlere destek verdi. Hatta Alp ve Ahî sıfatlarını birlikte taşıyan kimseler oldu (Köprülü, 1988: 91). Fütüvvet Teşkilatı yanında Ahî teşkilatı Akdeniz’e yakın İslâm dünyasında ortaya çıktı. Öncelikle günümüz Türkiye’si olan Anadolu’da ve günümüz Suriye, Lübnan, Filistin ve Ürdün’ü içeren Levant bölgelerinde faaliyet gösterdi (Anadol, 1991: 2224). Anadolu’da Ahîlik teşkilatı, Türkiye’nin orta kesimlerinde yer alan ve orta çağda İslâmî ilim ve ticaretin merkezi olan Kırşehir şehrinde özellikle öne çıkıyordu. Nitekim Kırşehir Ahî Evran ile birlikte anılan bir şehir oldu (Bayram, 2005: 34-38). Ahîlik teşkilatı Sivas, Bursa ve Konya gibi diğer büyük Anadolu kentlerinde de önemli bir üye ağına ve zaviyelere sahipti. Doğu Akdeniz’de Ahîlik teşkilatı, ortaçağda önemli ticaret ve kültür merkezleri olan Şam, Halep, Kudüs gibi şehirlerde faaliyet gösteriyordu. Bağdat Moğol istilası sonucunda 1258’de yıkılınca, 1260 yılında Aynıcâlut zaferinden sonra, Kahire hilafet merkezi olduğu gibi fütüvvet anlayışının da merkezi oldu (Anadol, 1991: 20). Ahî teşkilatının etkisi, bu belirli coğrafi bölgelerin ötesinde, İslâm dünyasının diğer bölgelerine, özellikle Kuzey Afrika ve günümüz İspanya ve Portekiz olan Endülüs’e yayıldı. Bu bölgelerde örgütün değerleri ve uygulamaları genellikle bu alanlarda faaliyet gösteren loncalar ve ticaret örgütleriyle bütünleştirildi. XIII. Yüzyılda ortaya çıkan bölgesel şartlar, Anadolu Türklerinin fütüvvet geleneğinden faydalanarak Anadolu Fütüvvet hareketini Ahîlik adıyla teşkilatlandırmasını zorunlu kıldı (Uçma, 2003: 18-19). Anadolu’dan başlayarak Türklerin hâkim olduğu coğrafyada Ahîlik ile Fütüvvet arasında çok sayıda ortak nokta olmakla beraber farklılıklar da vardı (Çağatay, 1990: 21-24). Frederic Giese’nin tespitine göre Türk Fütüvvetnâmelerinde Hz. Ali ile birlikte Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’a önemli bir yer verilmesi Arapça Fütüvvetnâmelerde hiç rastlanmayan bir durumdur (Giese, 1925: 159). 107 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 3. Ahîlerde Maddi ve Manevi Kalkınma Hedefi Ahîlik teşkilatı, sürdürdüğü faaliyetleriyle içinde bulunduğu toplumu maddi ve manevi yönden kalkındırmayı hedefleyen bir düşünceye sahiptir. Şehirleşen veya şehirleşmeyi hedefleyen toplumun temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere çeşitli meslek kollarında eğitim veriliyordu. Ahîlik teşkilatında meslek eğitimi verildiği gibi temel eğitimde karşılığı olan eğitim-öğretim de yapılıyordu. Bu eğitimde teorik bilgiler verildiği kadar pratik bilgiler de uygulama yapılarak kazanıma dönüştürülüyordu. Böylece hem meslekler yaşıyor hem de meslek sahipleri üretimlerini belli standart ve kalite normlarına uygun sürdürüyordu. Standartların altında kalitesiz üretim yapanlar önce uyarılarak dikkat göstermesi isteniyordu. Eğer durum tekrar ederse, dükkanları geçici olarak kapatılıyor yine sonuç alınamazsa o kişi esnaflıktan çıkarılıyordu (Kütükoğlu, 1986: 60). Anadolu’da XIII. Yüzyıldan itibaren varlıklarını güçlü bir şekilde göstermeye başlayan Ahîlik teşkilatı mensupları mesleklerini sürdürülebilir bir sistem dahilinde icra ederken toplumu kendine rehber edindiği ahlâkî, hukuki, dinî, sosyal, kültürel ve ekonomik ilkeler çerçevesinde şekillendirmek suretiyle şehirli kılmak amacını taşıyordu. Ahîlik teşkilatında yer alan en alttan en üste kadar hiyerarşik yapıdaki üyeler hem mesleklerini en iyi şekilde yapmaya odaklanıyorlar hem de toplumun gencinden yaşlısına kadar her katmanında yer alan kişilerine örnek olacak şekilde davranış sergiliyorlardı. Böylece topluma mensup insanlar onları rol-model olarak görüyordu. Ahî teşkilatı ve onun devamı niteliğindeki esnaf teşkilatına mensup meslek sahiplerinin pîrlerine manevî bağlılıkları gündelik hayatta özel yaşamları ve mesleki faaliyetlerinde olabildiğince dikkatli olmalarını sağlıyordu. Zira işledikleri en küçük kusur ve hatanın pîrleri karşısında mahcubiyet oluşturmasından endişe ediyorlardı. Bu yüzden Ahîler, işlerini büyük bir dikkat ve titizlikle yaparak mesleki maharetlerini üst seviyede sergilemeye çalışıyordu (Gündüz, 1983: 103-104). Çeşitli meslek kollarına mensup esnaf, sanatkâr, öğretmen, emir, memur, kadı, hatip hatta hükümdar kişilere kadar eğitim verme kapasitesine sahip idi. Ahîlik teşkilatının temel hedefleri arasında en önde geleni toplumsal refah ve huzurun sağlanmasına katkıda bulunmak ve insanların kendi nefislerini düşünerek sadece çıkarlarının peşinde koşmak yerine üstün ahlâkî değerlere sahip olarak topluma faydalı bireyler olmasını sağlamaktır. Ahîlik, toplumsal katmanlar arasında asgari standartlarda bir denge sağlamak, toplumun fertlerini küçüklüklerinden itibaren yeteneklerine göre mesleki ve temel eğitim- öğretimden geçirmek suretiyle üretici yapmak ve toplumsal ihtiyaçları karşılama noktasında azami seviyede kendi kendine yeter düzeye ulaşmak ve nihayetinde erdemli bir toplum olarak varlığını sürdürmek amacındadır (Çeker, 2013: 79). 108 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ahîlik teşkilatının etkileri günümüze kadar ulaşmıştır. XVIII. yüzyıl sonlarına doğru, Fransız İhtilali ve İngiltere’de başlayan sanayi devriminin etkisiyle eğitim sistemleri tüm dünyada değişmeye başladı. Geleneksel eğitim veren kurumlar dünyada meydana gelen ekonomik ve sosyal ve kültürel değişmeler karşısında tutunamadı. Yeni eğitim alanları ve yeni meslekler ortaya çıktı. Osmanlı Devleti de yeni ihtiyaçlar ve yeni imkânlar doğrultusunda meslek eğitimini veren okullar kurmaya başladı. Bunlar özellikle ordunun ve donanmanın yeniden şekillenmesini sağlayan eğitim kurumları oldu. 1773 yılında Mühendishane-i Berr-i Hümayun ve 1793 yılında Mühendishane-i Bahr-ı Hümayun açılarak Osmanlı Devleti’nde yenileşen meslek eğitiminin öncüleri oldu. Ancak XIX. Yüzyıldan itibaren özellikle Tanzimat reformlarıyla birlikte modern eğitim sistemine geçilene kadar meslek eğitimi usta-çırak ilişkisine dayanılarak yürütülüyordu (Alkan, 1980: 41). Kırşehir’de varlığını baştan beri sürdüren Ahî Evran Zâviyesi, Osmanlı Devleti’nde Türk meslek erbabı ve sanatkârlarının gönül bağını koparmadığı bir manevi merkez oldu (Şahin, 1986: 160). XX. yüzyılın başlarına kadar manevi etkisi devam eden Ahî Evran Zâviyesi’nin bu konumu debbağlar başta olmak üzere tüm sanatkârların Ahî Evran’a pîr olarak saygı göstermelerinden ve onu kendilerine rol-model şahsiyet tayin etmelerinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca, ilgili meslek kuruluşları ve devletin bu kadim bağı korumak noktasındaki yaklaşımı da etkili olmuştur (Şahin, 1988: 530). 1879 yılında açılan İstanbul Ticaret Odası, kadimden gelen Ahîlik teşkilatının modern versiyonu olmuştur. 1910 yılında Ticaret ve Sanayii Odaları Nizamnamesi çıkarıldı. 1924 yılında esnaf birlikleri kaldırılarak Ahîlik teşkilatının kadimden gelen yapısı tarihteki yerini aldı. Ancak, esnaf kavramı ve onun etrafında oluşan ahlâkî değerlerler ve anlayışlar yanında bazı gelenekler halen devam etmektedir (Tabakoğlu, 2009: 264). 4. Ahîlik Teşkilatının Ana Unsurları Çıraklar kadimden beri yiğit adını alarak meslek öğrenmeye başlıyordu. Çırakların eğitimine birlikte başlayanlara yol arkadaşı, onlara rehberlik ve ustalık yapanlara yol atası, üstad, usta ve pîr deniyordu (Öcal, 2012: 210). Teşkilata girmek isteyen aday gence tâlip adı verilirdi. Talip gencin teşkilata üyeliğini öneren Ahîlik teşkilatı mensubuna matlup denirdi. Talip kişi teşkilat tarafından etik ve meslek kuralları açısından yapılan inceleme ve değerlendirmeler sonucunda bir tören yapılarak üyeliğe kabul edilirdi. Bu yeni üye çırak adıyla anılırdı. Çırak mesleğinde kendisine rehberlik eden bir usta ve iki kalfa nezaretinde olurdu. Zaviye reisinin onayından sonra çırak bu üç zanaatkâr rehberliğinde iş hayatına başlardı (Ürkmez, 2013: 114). Ahîlik teşkilatına bağlı Ahî birliklerinde Esnaf Şeyhi adı verilen bir başkanın riyasetinde beş kişilik bir meclis kurularak bir yönetim kurulu oluşturulurdu. Beş kişilik yönetim 109 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” kurulunun birinci üyesi esnafın eğitim-öğretim faaliyetleriyle ilgilenirdi. İkinci üye yiğitbaşı adıyla anılır ve esnafın meslekî faaliyetleriyle ilgilenirdi. Esnafa rütbelerin tayini, esnafa temin edilen hammaddenin dağılımının yapılması, esnaf arasında disiplinin sağlanması, orta sandığının idaresi ve ustaların kuşak törenlerinde Esnaf Şeyhi’ne yardımcı olurdu (Kütükoğlu, 1986: 75-76). İşçibaşı üretim faaliyetleri ve kaliteli üretimin yapılmasını gözeten üçüncü üye idi. Diğer iki üye ise Ehl-i Hiref adını alarak esnaf ile teşkilat arasındaki iletişimi sağlar ve anlaşmazlık konularında hakemlik yaparlardı. Bu şekilde örgütlenen Ahîlik teşkilatının yönetim kurulu Esnaf Şeyhi’nin başkanlığında ayda iki kez toplanırdı. Genellikle her ayın birinci ve üçüncü cuma günü yapılan bu toplantılar teşkilat üyelerinin hak ve sorumluluk alanlarına yönelik maddeleri gündemine alıyordu. Böylece bulundukları yörenin sosyal ve ekonomik gelişmesine yönelik katkılarını da gözden geçiriyorlardı. Çeşitli yörelerde faaliyet gösteren Ahî birliklerinin en yetkili organı Büyük Meclis idi. Esnaf Şeylerinden oluşan Büyük Meclis içinden bir başkan seçerek onun riyasetinde toplanırdı. Bu başkana Ahî Baba Vekili adı verilirdi. Böylece Ahîler, Ahî Baba’ya kadar uzanan hiyerarşik bir örgütlenme içinde faaliyetlerini maddi ve manevi bir disiplinle sürdürdü (Ürkmez, 2013: 115-117). Ahîlik teşkilatında, kendine has usul ve erkânı olan yedi grup vardı. Bunlar şu şekilde tasnif ediliyordu: 1) Ümerâ: İdareciler, 2) Ulemâ: Âlimler, 3) Meşâyih: Şeyhler, 4) Ashab-ı Emvâl: Mal Sahipleri, 5) Ehl-i Ziraat: Çiftçiler, 6) Ehl-i ticaret: Tacirler, 7Ehl-i Sanayi: Sanatkârlar. Ahîlik teşkilatı, bu şekilde toplumun tüm kesimlerini içine alarak yapılandırılmış oluyordu. Zira bu yapılanmada toplumun idareci, bilgin, din adamı, mülk sahibi, ticaret, ziraat ve sanayi kesimi yer alıyordu (Torun, 1996: 165). 5. Ahîlik Yoluna Girmek Ahî olmak için iki taraflı bir karar gerekiyordu. Ahîlik yoluna adım atmak isteyen kişinin ve ailesinin tercihi kadar o kişiyi kabul edecek Ahîlik teşkilatının kararı da önemliydi. Bu konuda kararlılık gösteren adayı talip olduğu mesleğe uygun kişi olup olmadığına dair değerlendirmeyi yapan Ahîlik teşkilatı, olumlu bir görüş sunarsa Ahîlik eğitimi yamaklık ile başlıyordu. Onbir yaş öncesindeki çocuklar iki sene bir kalfa yanında bulunuyor zaviyede de bazı temel bilgiler ve genel kuralları öğrenerek çırak oluyordu. Çıraklık eğitimi her meslek açısından farklı süreleri gerektiriyor olsa da genellikle üç yıl sürüyordu. Ama kuyumculuk gibi hassas mesleklerde bu süre birkaç katına kadar da çıkabiliyordu. Genellikle, 1001 günlük eğitim süreci olarak da adlandırılan çıraklık eğitimi, meslek sahibi olmak noktasında önemli bir devir olarak görülüyordu. Çıraklık devrinden sonra üç yıl süren kalfalık devri ve ardından da ustalık devri geliyordu. Usta payesini kazananlar kendi adlarına işyeri açma hakkını 110 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” elde ediyordu. Yamaklıktan ustalığa kadar uzanan sürece giren Ahîler, zaviyede edep ve erkân terbiyesine yönelik dersler de alıyordu. Bütün bu süreç zaviyelerde belli bir disiplin dahilinde nezaretçiler tarafından gözetiliyordu (Ekinci, 2012: 115-8). Ahîlik teşkilatlarında sürdürülen eğitim-öğretim faaliyeti günümüzde çok önemli eğitim-öğretim ilkesi olarak görülen yaparak ve yaşayarak öğrenme metodunu uygulayan bir sistemdir. Bu bakımdan özgündür. Ahîlik eğitimi aynı zamanda ezberci değil uygulamacı bir eğitim sisteminin gereklerini yerine getiriyordu. Teorik bilgiye önem verildiği kadar uygulamaya da önem verilerek iş başında yaparak ve yaşayarak öğrenim sağlanıyordu. Böylelikle öğrenciler mesleklerini teorik bilgiye dayanarak ezbercilikten uzak bir şekilde pratik tecrübe sahibi olarak öğrenme sürecini başarıyla tamamlıyorlardı. Böylece Ahîlik teşkilatı sayesinde meslek eğitimi alan öğrenciler, teorik derslerin eğitim saatleri dışında kalan sürelerini çıraklık uygulamasıyla verimli bir şekilde değerlendiriyordu (Ekinci, 2012: 196). Ahîlik teşkilatında, çalışma mekânında veya iş yerinde yamak, çırak, kalfa ve usta arasında hiyerarşik bir yaklaşım vardı. Bu hiyerarşi sayesinde ile meslek alanındaki temel bilgiler yanında mesleğe dair incelikler ve ustaların kendilerine has meslek sırları öğretilirdi. İşyerlerinde iş bittikten sonra akşamları toplanılarak ahlâk ve temel dinî bilgileri içeren dersler yapılırdı. Bunun dışında at binme, güreşme ve silah kullanma gibi talimler de yapılırdı (Solak, 2009: 11). Esnaf çırakları işleri bittikten sonra medreselerde kendilerine tanınan ders görme imkânlarından da faydalanıyordu (Tabakoğlu, 1994: 296). Diğer taraftan Ahîlik teşkilatı bir sivil savunma teşkilatıdır. Anadolu’da Moğol istilasına karşı sivil savunma hizmeti sağladığı gibi gerektiğinde askeri sahada da rol aldı ve savaştı. Dindarların Kardeşliği olarak da bilinen Ahîlik teşkilatı, İslâm dünyasında ortaya çıkan ve Akdeniz bölgesine yayılan bir ortaçağ ticaret lonca teşkilatı olarak değerlendirilebilir. Ahî teşkilatı, dinî ve ekonomik uygulamaların benzersiz birleşimiyle dikkate değer bir toplumsal model ortaya koydu. Ahîlik teşkilatı özünde, İslâm’ın ilkelerine ortak bir bağlılığı paylaşan Müslüman tüccarlar ve zanaatkârlardan oluşan bir üretim ağı idi. Bu teşkilat üretim gücüne dayanarak İslâm hukuk anlayışı ve ahlâk ilkeleri doğrultusunda şehir hayatını ekonomik ve sosyal yaşam alanı olarak örgütlü biçimde koordine etti. Örgütün üyeleri, iş anlaşmalarında dürüstlük, adalet ve cömertliğin yanı sıra düzenli tasavvuf yaşamı ve diğer dinî uygulamalara bağlılığı vurgulayan sosyal dayanışma ve ahlâkî davranış kurallarıyla birbirine bağlanmıştı (Taeschner, 1954: 8). Ahîlik teşkilatı, dinî faaliyetlerinin yanı sıra ortaçağ dünyasında da önemli bir ekonomik güçtü. Teşkilatın üyeleri tekstil, metal işleme ve marangozluk dahil olmak üzere çok çeşitli ticaret ve zanaat alanında faaliyet gösterdi. Genellikle tüm Ahîler yüksek derecede mesleki yeterlilik ve uzmanlığa sahipti. 111 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Franz Taeschner’in çalışmaları Ahî teşkilatı ile Anadolu’da Türklerin tesis ettiği sosyoekonomik yapının özellikleri ve onun saygın bir mutasavvıf olan lideri Ahî Evran arasındaki ilişkiye odaklanarak çok önemli veriler sundu. Taeschner, XV. yüzyılda yazılan ve Osmanlı döneminin en önemli edebi eserlerinden biri olarak kabul edilen Gülşehri’nin Mesnevisi’ni eleştirel olarak incelemeyi merkeze aldı. Özellikle ekonomik ilişkilerde dinî bağlılığın ve etik davranışın önemine vurgu yapmalarında, Ahî örgütünün dünya görüşü ve uygulamalarına ilişkin değerli bilgiler ortaya çıktı. Taeschner’e göre, Ahîlik teşkilatı ekonomik organizasyona benzersiz yaklaşımıyla özellikle dikkate değerdi. Bireysel çıkar arayışına güvenmek yerine, örgütün üyeleri, tüm üyelerin karşılıklı yararını sağlamak için birlikte çalıştı. Bu, kaynakları paylaşmayı, projeler üzerinde işbirliği yapmayı ve ihtiyaç anında birbirine destek ve yardım sağlamayı içeren geniş bir sosyo-ekonomik organizasyon idi (Taeschner, 1955: 3-8). Ahîlik teşkilatını ortaçağ dünyasında yenilikçi ve etkili bir sosyal ve ekonomik organizasyon modeli olarak nitelendirmek mümkündür. Modern çağda bu organizasyon gerilerken, mirası bugün birçok Müslüman toplulukta, özellikle modern İslâmî finans ve ekonomik uygulamalar biçiminde hissedilmeye devam etmektedir. Ayrıca Franz Taeschner, İslâm hukukunun etkisi ve ortaçağ dünyasının daha geniş ekonomik ve sosyal koşulları dahil olmak üzere Ahîlik teşkilatının ortaya çıktığı tarihi ve kültürel bağlamı araştırdıktan sonra Ahî Evran’ın örgütün değerlerinin ve geleneklerinin bir sembolü olarak önemini belirtmektedir (Taeschner, 1953: 479-480). Anadolu, Rumeli ve Doğu Akdeniz coğrafyasında din, kültür ve ekonominin kesişimi bu teşkilat sayesinde sağlıklı bir şekilde sürdü. Ahî teşkilatı ve onun tarihsel mirası nesilden nesile geçti. Meslek hayatı ve şehir yaşamında Ahîler kardeşlik, karşılıklı destek ve etik davranış çerçevesinde bir sosyal çevre oluşturdu. Ahî örgütünün üyeleri büyük ölçüde göçebelik yaşam tarzından geliyordu. Yeni geçtikleri yerleşik hayatın gereklerini yerine getirmek Ahî teşkilatı sayesinde daha kolay oldu. Ahilerin çeşitli uygulamaları zamanla adet ve gelenek halini aldı. Bu değerler İslâmî öğretilerden beslendi ve kök saldı. Böylece teşkilatın feta, ahiyat, ve ahiya kuralları olarak bilinen davranış kuralları gelişerek etkinliğini korudu. Ahîlik teşkilatının çıraklık ve eğitim sistemleri, sosyal sermaye ve itibara dayalı sistemlerin kullanımı ve mal ve hizmetlerinde kalite ve zanaatkârlığa odaklanmaları dahil olmak üzere ekonomik uygulamalarını da incelediğimizde ciddi bir profesyonellik bilincinin varlığına şahit oluruz. Nitekim Ahî örgütünün profesyonellikleri ve uzmanlıkları nedeniyle büyük saygı görmesi ve etkilerinin yakın coğrafyanın ötesine geçerek daha geniş Müslüman dünyasına yayılması bu bakımdan olağan bir gelişme oldu. Çünkü Ahîlik mensupları, yaptıkları işi topluma karşı bir hizmet bilinci ile ve bir ibadet aşkı ile yapıyorlardı (Nurbaki, 1986a: 2). Şeyh Ahî Evran’ın Ahî örgütü üyeleri tarafından olağanüstü saygı görmesi ve kutlu bir kişi olarak algılanması teşkilat 112 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” mensuplarının dünya ve ahiret mutluluğunu esas alan bir görüşe sahip olmalarından ileri geliyordu. Ahî Evran’ın Ahî teşkilatı için manevi ve kültürel bir figür olarak rolü ayrıca önemlidir (Nurbaki, 1986b: 6). Ahî Evran’ı örgütün değerlerini ve geleneklerini bünyesinde barındıran bilge ve şefkatli bir lider olarak tasvir eden çeşitli menkıbeler ve hikâyeler Ahîler arasında kabul gördü. Ayrıca çeşitli vesilelerle okunan dualar ve sergilenen ritüel, Ahî Evran’a bağlılığı ortaya koydu. Ahî teşkilatına mensup olan kişiler mesleklerini uygularken büyük bir sorumluluk duygusu ile hareket ederek maddi ve manevi boyutta onurlara halel getirecek durumlardan kaçınıyorlardı. İşlerini titizlikle ve adanmışlık ruhuyla yapmaya çalışıyorlardı (Gündüz, 1983: 104). Ahîlik teşkilatını karakterize eden dinî ve ekonomik uygulamaların eşsiz bir kombinasyonu bulunmaktadır. Bu uygulamaların büyük bir kısmı bugün İslâm kültürü ve ekonomisini etkilemeye devam etmektedir. Ahîlik teşkilatının etik davranış, karşılıklı destek ve sosyal sermaye anlayışı gibi değer ve uygulamaları günümüzde İslâm kültürü ve ekonomisini etkileyen unsurlardandır. Ahîlik örgütünün, benzer şekilde etik ve sosyal açıdan sorumlu yatırım uygulamalarına öncelik veren modern İslâmî finans ve bankacılığın öncüsü olarak değerlendirilmesi mümkündür. Ahîlik teşkilatının tarihsel ve kültürel bağlamına odaklanırsak, teşkilatın kalıcı mirası ve çağdaş ekonomik kurumlarla potansiyel ilişkisi daha da kıymetlenecektir. Ahî organizasyonunun mal ve hizmet üretiminde kalite ve zanaatkârlığa yaptığı katkı çok önemlidir. Günümüzde benzer şekilde tüketici güveni ve sadakati oluşturmada itibar ve kalitenin önemini vurgulayan bu yönüyle Ahîlik, modern marka kavramının öncüsü olarak görülebilecektir. 6.Ahîlik Teşkilatı ve Batıdaki Loncalar Ortaçağ İngiltere, Fransa, İtalya’daki loncalar ile İslâm ülkelerindeki Ahî loncaları arasında benzerlikler olsa da, her bölgenin farklı sosyal, ekonomik ve kültürel bağlamlarını yansıtan önemli farklılıklar da vardı. Bu loncalar arasındaki temel benzerliklerden biri, ekonomik faaliyeti düzenleme ve işgücü piyasasını kontrol etme rolleriydi. Tüm bu bölgelerdeki loncalar, üyelerinin yüksek işçilik standartlarını sürdürmelerini ve katı etik ve ahlâkî kurallara bağlı kalmalarını sağlamaya çalıştı. Ayrıca kentsel gelişimin şekillenmesinde ve ayrı bir zanaatkâr sınıfın ortaya çıkmasında önemli bir rol oynadılar. Öte yandan Ahîler ile batıdaki loncalar arasında önemli farklılıklar da vardı. Örneğin, ortaçağ İngiltere ve Fransa’daki loncalar büyük ölçüde seküler anlayışa sahip örgütlerdi, İslâm ülkelerindeki Ahî teşkilatları ise ahlâkî ve etik değerleri vurgulayan İslâm tasavvuf ekolleri ile yakından ilişkiliydi. Ayrıca loncaların yapısı ve örgütlenmesi de bölgeye göre farklılık gösteriyordu. Örneğin, İtalya’da loncalar genellikle zanaat veya ticarete göre organize edilmişti ve 113 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” bireysel loncalar ayakkabıcılar, demirciler veya fırıncılar gibi belirli zanaatları temsil ediyordu. Buna karşılık, ortaçağ İngiltere ve Fransa’daki loncalar, bir şehir içindeki belirli mahalleleri veya mahalleleri temsil eden bireysel loncalarla coğrafi konuma göre örgütlenme eğilimindeydi. Bu bölgelerdeki loncalar arasındaki bir diğer önemli fark, toplumun daha geniş siyasî ve ekonomik yapılarıyla olan ilişkileriydi. Ortaçağ İngiltere ve Fransa’sında, loncalar genellikle devlet tarafından sıkı bir şekilde kontrol ediliyordu ve faaliyetleri katı düzenleme ve gözetime tâbiydi. Buna karşılık, İslâm ülkelerindeki Ahî loncaları genellikle daha özerkti ve devlet kontrolü dışında faaliyet gösteriyordu. Genel olarak, geç orta çağ İngiltere, Fransa, İtalya’daki loncalar ile İslâm ülkelerindeki Ahî loncaları arasında benzerlikler olsa da, her bölgenin farklı sosyal, ekonomik ve kültürel bağlamlarını yansıtan önemli farklılıklar da vardı. 7.Ahîlik Teşkilatının Türk Kültürü ve Meslek Hayatına Çok Yönlü Katkıları Ahî Evran ve Ahî teşkilatı orta çağda Anadolu’nun sosyal ve ekonomik hayatında önemli bir etkiye sahipti. Ahî Evran ve diğer tasavvuf ehlinin öğretilerine dayanan Ahîlik, Anadolu ve Ortadoğu’da var olan bir loncalar ve ticaret birlikleri ağıydı. Ahîlik hakkında edindiğimiz önemli bilgilerin kaynağı büyük ölçüde İbn Battûta’dır (İbn Battûta, 2004: 26-28). Orhan Bey (1326-1362) zamanında 1332 yılında Alanya limanından girerek başladığı Anadolu gezisini büyük bir heyecanla sürdürmüştür. Anadolu şehirlerini neredeyse baştan başa gezen İbn Battûta, Ahîlik teşkilatı hakkında hem güvenilir hem de detaylı bilgiler vermiştir (Baştürk, 2013: 125). Antalya, Akşehir ve Isparta’yı ziyaret ettikten sonra Denizli, Tavas, Muğla ve ardından Barçın’a gitti. Konya’ya ilişkin gözlemlerini yaptıktan sonra Sivas, Gümüşhane, Erzincan, Erzurum’u ve ardından Birgi’yi ziyaret etti (İbn Battûta, 2004: 28-30). İzmir, Bursa, Bergama, Balıkesir, İznik, Bolu, Safranbolu, Kastamonu ve Sinop’a gitti. Sinop’ta kırk gün kaldıktan sonra bir gemi kiralayarak Kırım’a gitti. Anadolu’ya dönüşü ise Bizans’ın başşehri İstanbul üzerinden oldu (İbn Battûta, 2004: 442). İbn Battûta’nın Anadolu seyahati, Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarına ilişkin Türklerin ekonomik, siyasî, sosyal ve kültürel özelliklerini koruyup geliştirerek çetin koşullarda bir hayat mücadelesi içinde olduklarını gösteren eşsiz gözlemleriyle doludur (Baştürk, 2013: 136-7). Gidip gördüğü köylerin, kasaba ve şehirlerin doğal, mekânsal, meteorolojik ve demografik özellikleri yanında siyasî, ekonomik, sosyal ve kültürel yönlerini de incelemiştir. Bir antropolog ve etnolog hüviyetine sahip İbn Battûta XIV. Yüzyılda Anadolu ve İslâm dünyasının siyasî, beşerî ve fizikî haritasını çizdi. Anadolu’da gittiği her şehirde Ahî zaviyelerinde konakladı. Ahilerin o çağda Anadolu’nun her bir köşesinde teşkilatlanmış olduklarına tanık oldu. Bu yüzden onun Rıhle adıyla bilinen seyahatnamesi Anadolu’daki Ahîlik teşkilatı ve Ahîlik mensuplarının tarihi rolleri hakkında temel kaynaklar arasındadır. 114 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ahîler, etik davranışları, karşılıklı yardımlaşmaları ve sosyal sorumlulukları ile tanınırlar ve içinde yaşadıkları toplumların ekonomik ve sosyal yapılarının şekillenmesinde önemli rol oynarlar. Demirciler, dokumacılar ve marangozlar gibi çeşitli zanaat ve meslekler için loncalar kurdular ve ilgili loncaların üyeleri arasında işbirliğini ve karşılıklı yardımlaşmayı teşvik ettiler. XIII. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasında, XIV. Yüzyıldan itibaren ise gelişmesinde Ahîlik teşkilatı diğer tasavvuf kurumları gibi önemli bir rol oynadı. Osmanlılar, Ahililerin gelenek ve uygulamalarından büyük ölçüde etkilendi ve onların birçok sosyal ve ekonomik yaklaşımını kendi yönetim sistemlerinin güçlendirilmesinde değerlendirdi. Genel olarak, Ahî Evran ve Ahîlik öğretilerinin Anadolu’nun kültürü ve toplumu üzerinde kalıcı bir etkisi oldu. Ahîlik teşkilatının Anadolu’nun ve ardından Rumeli’nin İslâmlaşması ve Türkleşmesi üzerindeki etkisine dair bazı hususlar maddeler halinde aşağıda verilmiştir. 7.1. Türk Dilinin Yaygınlaştırılması Ahî tarikatları, Türkçe konuşan esnaf ve tüccarların bir araya gelip deneyimlerini paylaşmaları için ortak bir platform sağlayarak Türk dilinin yayılmasına yardımcı oldu. Bu, Türkçenin Anadolu’da hâkim dil olarak kademeli olarak benimsenmesine katkıda bulundu. Moğol istilalarının etkisiyle, Orta Asya’dan Anadolu’ya doğru göç etmek zorunda kalan Türkler arasında Mevlâna Celâleddin, Hacı Bektaş Veli ve Ahî Evran gibi büyük mutasavvıflar da vardı. Bu bilge kişiler Anadolu’daki insanlara dostluk ve kardeşlik mesajlarını ulaştırmak yanında göçmen olarak gelen Türklere manen önderlik edip, şehirleşmelerini ve ülkede kalıcı bir yurt edinmelerini sağlamaya çalıştılar. Böylece yüksek bir dayanışma ruhu sergilerken Anadolu’da Türk dili ve kültürünün yerleşmesi, Türk müziği, Türk örf ve adetleri ile Türk kültürünün korunması bağlamında önemli roller üstlendiler (Anadol, 1991: 51). 7.2.Sanat ve Kültürel Değerlerin Yaşatılması Ahîler, şiir, müzik ve diğer sanatsal ifade biçimlerini içeren sanatsal ve kültürel ifadeleriyle tanınırlardı. Bu ifadeler, Anadolu’nun Türkleşmesinde rol oynayan bir Türk kimliğinin ve kültürünün tanıtılmasına yardımcı oldu (İbn Battûta, 2004: 404). Ahîler misafirperverlikleri ve cömertlikleri ile tanınırlardı ve Türk kültürel ve mutfak geleneklerini yansıtan özgün bir mutfak geliştirdiler (Şeker, 2011: 94). Bu mutfak, günümüz Türkiye’sinde hâlâ popüler olan kebap, pilav ve baklava gibi yemekleri içererek zamanla Türk mutfağını oluşturdu. Ahilerin bir topluluk ve kimlik duygusunu geliştirmeye yardımcı olan çeşitli ritüelleri ve gelenekleri vardı. Örneğin, yeni üyeler için başlangıç törenleri düzenlerler, özel 115 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” kutlama ve anma günleri yaşarlar. Bu uygulamalar, Anadolu’da Türkçe konuşan insanlar arasında ortak bir tarih ve gelenek duygusu yaratılmasına yardımcı oldu. 7.3. Ticaret ve Sanat Hayatının Güçlendirilmesi Ahîlik teşkilatının mensupları demirciler, dokumacılar ve marangozlar gibi çeşitli meslek ve zanaat alanında faaliyet gösteriyordu. Mal ve hizmetlerin kalitesi için standartlar oluşturdular. Üretimi güçlendirmek yanında tüketicinin haklarını çiğnemekten kaçındılar. Meslek ahlâkı ve toplum ahlâkına riayet edip, etik davranış ve adil ticaret uygulamalarını desteklediler. Bu durum Türkçe konuşan tüccarlar ve zanaatkarlar arasında bir topluluk ve güven duygusu yaratılmasına yardımcı oldu. Böylece Anadolu ve Rumeli’de Türk ekonomik kimliğinin gelişmesine katkıda bulundu. Ahî teşkilatı adına toplanan aidatlar bir sandıkta toplanarak ihtiyaç duyan esnafa sermaye yardımı ve borç olarak tahsis ediliyordu (Anadol, 1991: 77). Her esnaf grubunun bir yardım sandığı kurması zorunluydu. Buna Esnaf Kesesi, Esnaf Vakfı veya Esnaf Sandığı da deniyordu. Böylece orta sınıf ile birlikte esnaf ve zanaatkâr destekleniyordu (Çağatay, 1990: 151-152; Solak, 2009: 18-19). 7.4. Dinamik Toplumsal Örgütlenmenin Sağlanması Ahîlik teşkilatı karşılıklı yardımlaşma, kardeşlik ve sosyal sorumluluk ilkeleri etrafında örgütlenen etkin bir teşkilat haline geldi. Mali açıdan mücadele eden veya başka zorluklarla karşılaşan üyeler için bir destek ağı sağladılar ve topluma geri vermenin önemini vurguladılar. Bu da güçlü bir aidiyet bağı ve Türk Milletine mensubiyet duygusunun gelişmesine yardımcı oldu. Ayrıca, İslâmî değer ve uygulamaların Anadolu’da yayılmasına katkıda bulundu. İbn Battûta’nın gözlemlerine göre, Ahîler şehirlerini ziyaret eden yabancılarla ilgilenerek onları misafir etmek noktasında duyarlılık gösteriyordu. Ayrıca, bu tür misafirleri eşkıya ve vurgunculara karşı korumak için gerekli önlemleri de alıyorlardı (İbn Battûta, 2004: 404). Ahî tarikatları, bazı durumlarda siyasî etkiye dönüşen güçlü bir topluluk ve sosyal sorumluluk duygusuna sahipti. Zaman zaman iktidar ile halk arasında arabuluculuk yapmış, yerel yönetim ve karar alma süreçlerinde rol oynamışlardır. Ahî zaviyeleri şehirlerden köylere ülkenin en uzak noktalarına kadar yayılmıştı. Bunlar toplanma, buluşma, haberleşme ve konaklama imkânlarına kadar birçok sosyal hizmeti de veriyordu (İbn Battûta, 2004: 404, 405, 410, 415). Teşkilat mensuplarının evlilik, doğum, hastalık, vefat vb. durumlarda ortaya çıkan olağanüstü masraflarının karşılanmasında Ahîlik kurumu destek oluyordu. Çeşitli merasimlerin yapılmasında Ahîlik zaviyeleri kullanılıyordu (Anadol, 1991: 77). 116 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 7.5. İlim, İrfan ve Eğitim-Öğretim Faaliyetlerinin Yaygınlaştırılması Ahîler, öğrencilerin İslâmî öğretileri ve diğer konuları öğrenebilecekleri okullar ve medreseler kurdu. Bu, İslâmî bilginin yayılmasına ve Anadolu’nun Türkçe konuşan nüfusu arasında okuryazarlığın gelişmesine yardımcı oldu. Mesleki eğitim ile temel eğitim arasında bir bağ kuruldu. Meslek ahlâkının ilkeleri İslâm dininin öğretilerine dayanılarak anlam kazandırıldı. Böylece meslek ilkeleri ile ahlâkî ve dinî ilkeler arasında çatışma değil uyum sağlandı. Kaliteli üretim, standartlara uygun üretim, doğru bilgilere dayalı pazarlama, adil fiyat, emek hakkı, ürün değeri, müşteri memnuniyeti gibi temel alış-veriş kavramları sadece teorik düzeyde öğretilmedi. Pratik hayatta uygulamaya konuldu. Böylece, eğitim-öğretim reel hayatın bir parçası haline getirildi. Günümüzdeki meslek içi eğitim ve hayat boyu eğitim yaklaşımları Ahîlik teşkilatının sunduğu eğitim-öğretim sistemin bir parçası idi (Ekinci, 2012: 116-117). 7.6. Bayındırlık Hizmetleri ve Şehir İmarına Katkılar Yapılması Ahîler, şehir hayatının ihtiyaç duyduğu imar faaliyetine de katkı sağladı. Şehirdeki camiler, mescitler, medreseler, zaviyeler, çeşmeler, hamamlar ve diğer yapıların inşası ve bakımıyla ilgilendi ve bu tesisleri işletti. Anadolu’ya yerleşen Türkler kendi mahallelerini kurdular, bulundukları şehirlere kendi varlıklarını yansıtan bayındırlık faaliyetleri yaptılar. Teknik ve sanatsal becerilerini, Türk kültürel kimliği duygusunu geliştirmeye yardımcı olan özgün Türk tarzı mimari oluşturmak için kullandılar (Ruben, 1985: 616; Şahin, 1985:324-326). 7.7. Sivil Savunma ve Orduya Katkı Sağlanması Ahîlik teşkilatına mensup kişilerin çoğu doğrudan doğruya veya dolaylı olarak Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri kuvvetlerinde görev yaptı. Cesaretleri ve sadakatleri ile diğer askeri birliklerden geri kalmadılar. Orduya farklı milletlerden askerler katılsa da ortak lisanın Türkçe olmasına katkı sağladılar. Türkçe konuşan Müslüman devletin Anadolu ve Rumeli’de yayılmasında rol oynadılar. Askerler sefere çıktığında Ahîler orduya hem asker hem de meslek bilgileriyle katkı sağladı. Demirciler, kılıç ustaları, çadır ustaları, ok-yay ve zırh ustaları aşçılar, terziler ve nalbantlar gibi meslek sahipleri ordunun ihtiyaçlarını karşılamakta idi. Diğer taraftan Anadolu’ya yeni gelen Türkler, bir yandan Bizans halkına, bir yandan da Orta Asya’daki şehirlerini yok ederek arkalarından gelen Moğollar’a karşı çetin bir varlık mücadelesi veriyorlardı. Bu yüzden, kurdukları Ahîlik sistemi bir meslek dayanışması olduğu kadar yeni kazandıkları yurt topraklarını sivil savunma güçleriyle korudukları bir teşkilat hüviyetindeydi (Anadol, 1991: 48). 117 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 7.8. Anadolu ve Rumeli’de İslâm’ın Yayılmasına Katkı Verilmesi Ahîler, kişisel dindarlığı ve manevi bağlılığı vurgulayan daha geniş ve kapsamlı tasavvuf hareketinin bir parçasıydı. Anadolu ve Rumeli’de farklı bir İslâmî kimliğin gelişmesine yardımcı oldular (Gülçiçek, 2000: 201). Ahîlik teşkilatı ve öğretileri genel olarak Anadolu’da hayatın çeşitli yönlerini etkileyen çok yönlü bir olguydu. Etkileri, farklı bir Türk ve İslâm kimliğinin gelişmesine katkıda bulundu ve onların mirası, günümüz Türkiye’sinin kültürel uygulamalarında ve geleneklerinde hâlâ görülmektedir. 7.9. Değerli İnsan Erdemli Toplum Oluşturma Gayreti Etik değerler her toplum için önemlidir. Tüm toplumlarda ikili ve çoklu insan ilişkilerinde güven duygusunu sağlayan etik davranışlardır. İslâm dünyasında ve Türk toplumlarında Fütüvvet ve Ahîlik teşkilatı önemli fonksiyonlar icra etti. Akdeniz’den Basra Körfezi’ne Bağdat’tan Anadolu ve Endülüs’e kadar uzanan geniş coğrafyada yaşayan toplumların ahlâkî yapısı İslâmî değerler ile vicdani alt yapıya bağlanmış ve çok sayıdaki meslek mensupları da ortak etik değerler etrafında kenetlendi (Konuşkan, 2016: 101). İslâm coğrafyasında ve Anadolu’da etkin olan bazı tasavvuf hareketlerine mensup dervişler herhangi bir iş yapmadan başkalarının yardımıyla yaşamlarını sürdürüyordu. Moğol istilası sürecinde Anadolu’ya gelen Kalenderlik ve Rufailik ekollerine mensup bazı dervişler şehirlerde ve köylerde başkalarına el açarak dileniyordu. El emeğini, göz nurunu ululayan Ahîlik mensupları dervişlik yönü kendilerine benzeyen ama dilenmek gibi yiğitlik ve cömertlik ilkelerine ters düşen bu duruma karşı bir bilinç geliştirdi. Bu kişilere karşı ciddi bir örgütlenme sağlayarak gençlerin meslek sahibi olmasına yardım ederek asalaklıkla mücadele etti (Bayram, 1991: 132-135). Ahîler gerek meslek yaşamında gerekse toplumsal yaşamda etik davranış ve ahlâkî davranışın nasıl olacağını bizzat yaşamlarında uyguladılar. Erdemli insan ve erdemli toplumun önemini ortaya koydular (Bayram, 1987: 3). Anadolu’da Türkçe konuşan insanlar arasında bir topluluk ve güven duygusunun gelişmesine yardımcı olan dürüstlük, adalet ve cömertlik gibi değerleri desteklediler. Her Ahî meslek hayatında onuruna leke getirmemeyi ilke edindiği gibi sanatında zirveye ulaşmayı ahlâkî bir görev olarak görmüştür. Bu yüzden, Ahîler tarafından üretilen ürünler el emeği-göz nuru sanat eserleri hüviyetinde olmuştur (Gülerman-Taştekil, 1993: 3). Genel olarak, Ahîlik teşkilatı ve öğretileri, Anadolu’daki yaşamın çeşitli yönlerini etkileyen karmaşık ve çok yönlü bir sivil toplum kurumuna hayat verdi. Onların mirası, günümüz Türkiye’sinin kültürel uygulamalarında, geleneklerinde ve kimliğinde hala görülebilir. Ahîlik teşkilatı ve öğretileri, Anadolu’nun İslâmlaşması ve 118 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Türkleştirilmesinde önemli bir faktör olmuş ve bölgenin sosyal, kültürel ve ekonomik yapılarının önemli şekillerde şekillenmesine yardımcı olmuştur (Demir, 2000: 323). Sonuç Türkler anayurtları Orta Asya’da edindikleri akılık kültürünün kapsadığı yiğitlik, kahramanlık ve cömertlik ilkelerini Müslüman olduktan sonra İslâm dininin inanç ve ahlâk değerleriyle birlikte kaynaştırmıştır. Anadolu’da ortaya çıkan Ahîlik kurumunun etkin ve kendine özgün yönlere sahip olmasının sebeplerinden birisi de bu akılık kökenidir. Akılık ülküsüne sahip Ahîler’in öncüsü olan Fütüvvet teşkilatı IX. yüzyılda İslâm dünyasında ortaya çıkan ve sonraki yüzyıllarda Akdeniz ve Avrupa’ya yayılan meslekleri ve sanatları yaşatan çok kapsamlı bir örgütlenme ağına sahipti. Dürüstlük, sadakat ve hayırseverliğin önemi de dahil olmak üzere bir dizi ahlâkî ve meslekî ilkeye bağlılıklarıyla karakterize edildiler. Belirli ülkeler açısından Fütüvvet teşkilatı mensupları özellikle Mısır, Suriye ve Irak dahil olmak üzere İslâm dünyasında etkiliydi. İslâmî dönemde İspanya’da da önemli bir varlıkları vardı. Bu bölgelerde Ahîler, loncaların ve ticaret teşkilatlarının gelişiminin şekillenmesinde önemli bir rol oynadılar ve onların mirası modern ticaret dünyasında ve toplumsal faaliyetlerin pek çok alanında hâlâ görülebilmektedir. Ahîlik teşkilatı sayesinde Anadolu ve Rumeli’nin demografik yapısında Türkler lehinde bir değişim ve dönüşüm oldu. XIII. Yüzyıldan itibaren etkisi hissedilen teşkilat XIV. Yüzyılda esas varlığını gösterdi. Anadolu’nun İslâmlaşması ve Türkleşmesine katkı sağlayan Ahîler, Anadolu’daki Türk Beylikleri’nin toplumsal düzeni kontrol etmesine yardım etti. Osmanlı Devleti’nin şehir hayatından güç alarak yayılmasına Ahîlik teşkilatı katkı sağladı (Çağatay, 1976: 425). Ahilerin zaviyeleri meslek öğrenim merkezleri olmak yanında sanat, ticaret ve eğitim kurumu olarak faaliyet gösterdi. Zaviyeler ihtiyaç anında bir konaklama merkezi olduğu gibi öğrenci, öğretmen, yolcu ve ihtiyaç sahiplerine hizmet veren imarethaneleri de bünyesinde barındırdı. Ahî loncaları, dokuma, marangozluk, metal işçiliği ve deri işçiliği dahil olmak üzere çok çeşitli ticaret ve zanaatlarla uğraşıyordu. Ayrıca üyelerine kredi, sağlık, dul ve yetimlere destek gibi sosyal hizmetler de sağladılar. Bulundukları şehirlerde Türkçe’nin kullanılması, Türk kültür ve sanat anlayışının mimari eserlerden kılık kıyafete kadar her alanda varlığını ortaya koyması ve sürdürmesinde, toplumsal dayanışma sağlanmasında, erdemli bir toplum oluşmasında, belli kalite ve standartlarda üretim yapan meslek örgütlerinin ekonomik faaliyetlerini sürdürmesinde, ülkenin sivil savunmasında ve ordunun asker ve usta ihtiyacının karşılanmasında Ahîlik teşkilatı etkin rol sahibi olmuştur. Bu bağlamda Osmanlı Devleti’nin kurulması ve gelişmesinde Ahilerin ciddi rolü oldu (Demir, 2000: 322-323). 119 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ahîlik teşkilatının değer ve uygulamaları İslâm kültürü ve ekonomisi üzerinde kalıcı bir etki meydana getirdi. Günümüzde İstanbul, Ankara, Konya, İzmir, Kayseri ve Bursa gibi büyükşehirlerde Ahîlik teşkilatının devamı niteliğinde olan esnaf örgütleri ve ticaret odalarının faaliyetleri ve hizmetleri kültürden sanata, eğitimden sosyal dayanışmaya kadar çok çeşitlidir. Özellikle büyük şehirlerimizdeki ticaret odaları kendi adlarıyla anılan üniversiteler kurmaya başladı. Bu üniversiteler bulundukları şehre ciddi katkılar verdiği gibi ticaret ve sanayii alanında nitelikli istihdam oluşturmaya kaynaklık ediyorlar. Bu konuda, İstanbul’da İTO, Ankara’da ise OSTİM ve TOBB tarafından kurulan Üniversiteler kayda değer başarılı örnekler arasındadır. Ayrıca, hemen her ticaret odasının kurduğu ve devlete bağışladığı ilkokullar, ortaokullar ve liseler yanında spor salonları, kimya, fizik ve bilgisayar laboratuvarları ülkenin kalkınmasına katkılar sunmaktadır. Yine birçok esnaf teşkilatı ve ticaret ve sanayi odasının kültür yayınları vardır. Böylece çağlar öncesine dayanan üretime, kaliteye, eğitime, yeteneğe, tecrübeye ve istihdam oluşturmaya önem veren Türk ekonomi anlayışı, sosyal ve kültürel değerleriyle gelişmesini sürdürmektedir. Bu bakımdan, Ahîlik teşkilatının çağdaş ekonomik kurumlar üzerindeki doğrudan etkilerinin kapsamlı bir analizini sunacak yeni akademik araştırmalara ihtiyaç vardır. Kaynakça Alkan, Cevat vd. (1980). Mesleki ve Teknik Eğitim Prensipleri, Ankara. Anadol, Cemal. (1991). Türk-İslâm Medeniyetinde Ahîlik Kültürü Ve Fütüvvetnâmeler, Ankara. Aykut, A. Sait. (2009). İbn Battûta’da “Ahı” Kelimesi ve Anadolu. Cogito, Sayı: 59. Yaz 2009. Baştürk, Nadir. (2013). İbn Battûta’nın Anadolu Seyahati ve Ahilerle Karşılaşması. Konya Kitabı XIV: Ahîlik, Ahîlik Teşkilatı ve Konya’daki İzleri. (Editör H.Ahmed Özdemir), Konya. s. 125-137. Bayram, Mikail. (1982). Ahî Evren’in Öldürülmesi ve Ölüm Tarihinin Tesbiti. TED, sayı: 12. s. 521-540. Bayram, Mikail. (1991). Ahî Evren ve Ahî Teşkilatının Kuruluşu, Konya. Bayram, Mikail. (2005). Sosyal ve Siyasî Boyutlarıyla Ahî Evren-Mevlana Mücadelesi, Konya. Bayram, Sadi. (1987). Ahîlik, Vakıflar ve Loncalar. Ahîlik Yolu, sayı 15, Mayıs 1987. Çağatay, Neşet. (1976). Fütüvvetçilikle Ahiliğin Ayrıntıları. Belleten, sayı 159, Ankara. Çağatay, Neşet. (1981). Fütüvvetnâmeler Nedir, Niçin Düzenlenmişlerdir? VIII. Türk Tarih Kongresi, Ankara 1981, II/574. Çağatay, Neşet. (1982). Anadolu’da Ahîlik ve Bunun Kurucusu Ahî Evren. Belleten, cilt, XLVI, sayı 182, Ankara. Çağatay, Neşet. (1989). Bir Türk Kurumu Olan Ahîlik, Ankara. Çağatay, Neşet. (1990). Ahîlik Nedir?, Ankara. Çeker, Semih. (2013). Bir Eğitim Kurumu Olarak Ahî Zaviyeleri ve İşyerleri. Konya Kitabı XIV: Ahîlik , Ahîlik Teşkilatı ve Konya’daki İzleri, (Editör H.Ahmed Özdemir), Konya. Demir, Galip. (2000). Osmanlı Devletinin Kuruluşu ve Ahîlik, İstanbul. Doğru, Halime. (1991). XVI. Yüzyılda Sultanönü Sancağında Ahîler ve Ahî Zaviyeleri, Ankara. Ekinci, Yusuf. (2012). Ahîlik. Ankara. Giese, Frederic. (1925). Osmanlı İmparatorluğu’nun Teşekkülü Meselesi”, Türkiyat Mecmuası, cilt: 1 Ağustos 1925. 120 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Gölpınarlı, Abdülbaki. (1952). İslâm ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilatı ve Kaynakları. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası. Cilt XI. Sayı 1-4. İstanbul. Ekim 1949 Temmuz 1950. Gülçiçek, Ali Duran. (2000). Anadolu ve Balkanlar’daki Alevi Bektaşi Dergâhları (Tekke, zaviye ve Türbeler) (13.-19.yy). Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi. XVI. s. 201. Gülerman, Adnan - Taştekil, Sevda. (1993). Ahî Teşkilatının Türk Toplumunun Sosyal ve Ekonomik Yapısı Üzerindeki Etkileri, Ankara. Gündüz, İrfan. (1983). Osmanlılarda Tekke-Devlet Münasebetleri, İstanbul. Hartmann, Angelika. (2006). Nâsır-Lidînillâh. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul. XXXII/399-402. İbn Battûta. (2004). Ebu Abdullah Muhammed et-Tancî, İbn Battûta Seyahatnâmesi, (Yayınlayan; A. Sait Aykut), İstanbul. Koçak, Orhan- Gürün Fethi. (2015). Ahîlik Geleneğinin Günümüzde Sosyal İçerme Politikalarına Olabilecek Katkıları”, Uluslararası Emek ve Toplum Dergisi Cilt: 4, Yıl: 4, Sayı: 8, Ankara. Konuşkan, Müveddet. (2016). Dört Kutsal Kitap Ve Yaratılış Felsefesi Çerçevesinde, Fütüvvet Devri Ve Ahîlik Teşkilatından Günümüze Etik: Muhasebe Etik Kuralları Açısından Karşılaştırmalı Bir Analiz, Selçuk Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Konya. Köprülü, M. Fuat. (1976). Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Ankara. Köprülü, M. Fuat. (1988). Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, Ankara. Kütükoğlu, Mübahat. (1986). Osmanlı Esnafında Oto-Kontrol Müessesesi, Ahîlik ve Esnaf, İstanbul. Nurbaki, Haluk. (1986a). Manevi Değerler ve Esnaf. Ahîlik Yolu. Sayı 2, Nisan 1986. Nurbaki, Haluk. (1986b). Çalışmada İbadet Hikmeti, Ahîlik Yolu. Sayı 4, Haziran 1986. Ocak, Ahmet Yaşar. (1996b). Fütüvvetnâme. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. İstanbul. XIII/2645. Ocak, Ahmet Yaşar. (1996a). Fütüvvet. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. İstanbul 1996, XIII/262. Öcal, Mustafa. (2012). Ahilerden Günümüze Esnaf Ahlâkî ve Çırak Yetiştirme Yöntemi, 2. Uluslararası Ahîlik Sempozyumu, 19-20 Eylül 2012: Kırşehir, cilt: I. Özkan, Mustafa. (1996). Gülşehrî. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul. XIV/250-252. Ruben, W. (1985). Kırşehir’in Dikkatimizi Çeken San’at Âbideleri: Yapılar. (Teecüme: Abidin İtil), TTK Belleten, XI/44 (1947), s. 616; Solak, Fahri. (2009). Ahîlik, Kuruluşu, İlkeleri ve Fonksiyonları, İstanbul. Şahin, İlhan. (1985). Ahî Evran Vakfiyyesi ve Vakıflarına Dair. MÜTAD, sayı 1. s. 324-341. Şahin, İlhan. (1986). Osmanlı Devrinde Ahî Evran Zaviyesinin Hususiyetine Dair Bazı Mülâhazalar ve Vesikalar. Ahîlik ve Esnaf: Konferanslar ve Seminer, Metinler-Tartışmalar, İstanbul. s. 159-174. Şahin, İlhan. (1988). Ahî Evran. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul. I/529-530. Şeker, Mehmet. (2011). Türk İslam Medeniyetinde Ahîlik ve Fütüvvet-Namelerin Yeri. İstanbul. Tabakoğlu, Ahmet. (1994). Türk İktisat Tarihi, İstanbul. Tabakoğlu, Ahmet. (2009). Türkiye’de İş Ahlâkı Geleneği. İşletmelerde İş Etiği, İstanbul. Taeschner, Franz. (1953). Zwei Gazels von Gülşehri”, 60. Doğum Yılı Münasebetiyle Fuad Köprülü Armağanı, İstanbul. s. 479-485. Taeschner, Franz. (1954). İslâm Ortaçağında Fütüvvet Teşkilatı”, (Tercüme: Fikret Işıltan) İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, cilt: XV, sayı: 1-4. Taeschner, Franz. (1955). Gülschehrīs Mesnevi auf Achi Evran, den Heiligen von Kırschehir und Patron der Türkischen Zünfte, Wiesbaden. Tarım, Cevat Hakkı. (1938). Kırşehir Tarihi Üzerinde Araştırmalar I, Kırşehir 1938. Tarım, Cevat Hakkı. (1948). Tarihte Kırşehri-Gülşehri ve Babailer-Ahîler -Bektaşiler, İstanbul. 121 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Torun, Ali. (1996). Muhtevaları ve Kaynakları İtibariyle Fütüvvetnameler”, I. Uluslararası Ahîlik Kültürü Sempozyumu Bildirileri, Ankara. Torun, Ali. (1998). Türk Edebiyatında Türkçe Fütüvvet-nâmeler Üzerine Bir İnceleme, Ankara. Turan, Namık Sinan. (2007). Selçuklu ve Osmanlı Anadolu’sunda Ahiliğin Sosyo- Ekonomik Gelişim Süreci. İstanbul Üniversitesi Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, Sayı:52, İstanbul. Uçma, İsmet. (2003). Bir Sosyal Siyaset Kurumu Olarak Ahîlik, (Doktora Tezi) İstanbul Üniversitesi, İstanbul. Uludağ, Süleyman. (1996). Fütüvvet. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul. XIII/261. Uzunçarşılı, İ. Hakkı. (1984). Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal, Ankara. Ürkmez, Melahat. (2013). Ahıilik, Konya’da Ahilik Teşkilatı Ve Zâviye Evleri”, Konya Kitabı XIV: Ahîlik, Ahîlik Teşkilatı ve Konya’daki İzleri, (Editör H.Ahmed Özdemir), Konya. Yılmaz, Hasan Kâmil. (2010). Şehâbeddin Sühreverdî. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. İstanbul. XXXVIII/40-42. 122 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” TÜRKİYEʼDE AHİLİK ÇALIŞMALARININ SEYRİ 1913-1932 Yusuf Turan GÜNAYDIN* Ankara’nın Osmanlı hakimiyetine geçişiyle birlikte bu şehirde kurulmuş bulunan Ahi yönetimi sona ermiş oluyordu. Bu durum Ahiliğin de birden ortadan kalması anlamına gelmiyordu. Eski Türkiye’de Ahilik düzenine göre teşekkül etmiş bulunan esnaf kolları varlığını koruyor ve faaliyetini de sürdürüyordu. Ahilik adı altında olmasa da Tanzimat Dönemine kadar bir şekilde varlığını devam ettiren esnaf teşekkülleri (Ehl-i Hıref) bu dönem içinde “gedik” ve “borsa” sisteminin ticaret hayatına girmesiyle birlikte büyük bir değişim yaşayacaktır. 1900’lü yıllara gelindiğinde kavram olarak unutulmuş gözükse de Ahilik konusu 1900’lü yılların başından itibaren yoğun bir biçimde ilgi görmeye başlamıştır. Bu alanda özellikle İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin hazırlattığı iki ayrı Ahilik Raporu, konuyla ilgili araştırmaları teşvik etmiş görünmektedir. Daha sonra Ankara Ahiliği üzerine Ahmed Tevhid’in kaleme aldığı bir makale bu alana ilgiyi artırmıştır. Gerek onun görüşleri doğrultusunda başka yazılar kaleme alan araştırmacılar ve gerekse Köprülüzâde M. Fuad’ın tenkidî yaklaşımını ortaya koyan makalesi konunun geniş bir okuyucu kesimine ulaşmasında etkili olmuş görünmektedir. İlk Ahilik Çalışmalarına Toplu Bakış (1913-1932) İttihat Terakki Cemiyeti›nin hazırlattığı raporlar bugün bütünüyle elimizde değildir. Meclis-i Mebusan’da konunun ilk kez Aydın milletvekili Hacı Süleyman Efendi1 tarafından gündeme getirildiği bilinmektedir. Bu mebus, II. Meşrutiyet’ten sonra (24 Temmuz 1908) kurulan Mecliste “Ahi teşkilatının esnaf hayatına, zamanın şartlarına uygun değişikliklerle uygulanması”nı isteyen bir takrir sunmuşsa da bu teklifin pek de ciddiye alınmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Süleyman Efendi’nin takriri de konuyu siyasi sahada gündeme getirmekten ibaret kalmış bir girişimdir. Dolayısıyla * Emekli, ytgunaydinyahoo.com https//orcid.org/0000-0001-8342-3495 1 Hacı Süleyman Efendi (1855-5 Ekim 1923; ailesi, Soyadı Kanunu’ndan sonra Bilgen soyadını almıştır.), II. Meşrutiyet’in ilanından sonra açılan Osmanlı Meclis-i Mebûsan’ında ve TBMM 1. Dönem’de mebusluk yapmış, kanun önerileri ve konuşmalarıyla akıllarda kalmış bir din ve siyaset adamıdır. Nazilli Medresesinde Müderrislik, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kuruculuğu, Sivas Kongresi Temsilciliği, Osmanlı Meclis-i Mebûsan I. Dönem Aydın Mebusluğu, TBMM I. Dönem İzmir Milletvekilliği yapmıştır. TBMM Albümü, tbmm.gov.tr. Erişim tarihi: 21 Ocak 2012. 123 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ahilik konulu ilk ciddi yazılı çalışmaları 1913 yılında Ahmed Tevhid [Ulusoy] tarafından yayımlanan bir makaleyle başlatabiliriz. Nisan 1913’ten itibaren ortaya konulan Ahilik konulu çalışmalar, makale ve yazı dizisi düzeyindeki malzemelerdir. Zaten 1930’lara kadar Ahilik üzerinde kitap çapında bir çalışma ortaya konulmamıştır. Konuyla ilgili kitap çapındaki ilk çalışmanın müellifi Muallim Cevdet’tir [İnançalp]. Muallim Cevdet’in Arapça kaleme aldığı Zeylün ‘alâ Fasli’l-Ahiyyeti’l-Fityâni’t-Türkiyye fî Kitâbi’r-Rıhleti’bni Battûta adlı eserin baskı tarihi ise 1932’dir. Onun bu alandaki son derece takdire şayan çabası sebebiyle ilk Ahilik çalışmalarını 1913-1932 tarih aralığında ortaya konulmuş kabul edebiliriz. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin biri kayıp iki Ahilik Raporundan birinden uzunca iktibaslarda bulunan Meslek gazetesinde 1925 yılında yayınlanmış on bölümlük bir yazı dizisini yayın tarihi muahhar olmasına rağmen en başta zikredebiliriz. Çünkü Ahilik konularını tetikleyen metinler olarak Ahilik raporlarından elimizde bulunan parçalar, bu yazı dizisinin içinde bulunmaktadır. İlk Ahilik çalışmalarının kronolojik akışı şöylece gösterilebilir: a) İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin hazırlattığı iki ayrı rapor: Bursalı Mehmed Tahir ve Hasan Fehmi Turgal ile Baha Said Bey’e hazırlatıldığı bilinen bu raporlardan elimizde bazı iktibasların dışında bir şey yoktur; tam metinler bulunamamıştır. Kaynaklar, ilk Ahilik Raporunun kayıp olduğunu, ikincisinin ise İttihat ve Terakki Cemiyeti yanlısı bazı süreli yayınlarda neşredildiğini belirtmektedir (Görkem, 2006: 84-103; Toprak, 1982: 280 vd.). b) Ahilik hakkında yayınlanan ilk yazı: Ahmed Tevhid’in “Ankara’da Ahiler Hükümeti” başlıklı çok ses getiren makalesidir. Ankara Ahilerini konu alan ve günümüze kadar ilgi odağı olma özelliğini koruyan yönüyle bu makale, Türkiye’de Ahilik alanına ilgiyi artırmış mütevazı ve iyi niyetli bir araştırma olarak 1 Nisan 1329 [14 Nisan 1913] tarihinde yayınlanmıştır (TOEM, 1329, 19, 1200-1204). c) Bereketzâde İsmail Hakkı’nın Ahiliği iktisadi fıkıh açısından ele aldığı makalesi: Bereketzâde “Ahiler Tarikatı” başlıklı (10 Muharrem 1332 / 9 Aralık 1913) bu makalesini aynı yıl bastırdığı Necâib-i Kur’âniyye adlı eserinin sonuna da almıştır. Burada konuya daha çok İslâm fıkhı ve iktisadî-ahlâkî açıdan yaklaşmıştır. Bu makalede Ankara Ahiliği hususuna değinilmez. d) Mühendis Fâik’in Ahilik kavramını öne çıkarmayan yazı dizisi: “Esnaf İçin Terakki Yolları” başlığıyla yedi bölüm hâlinde İttihatçı çizginin süreli yayınlarından Halka Doğru dergisinde yayımlanan bu yazı dizisi 24 Teşrinievvel 1329 [6 Kasım 1913], S. 29-30 - 6 Şubat 1329 [19 Şubat 1914], S. 404 arasında yayımlanmıştır. Yazı dizisinde “esnaf ” kavramı öne çıkartılmış ve Ahilik kavramı telaffuz edilmemişse 124 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” de esnaf teşkilatının yüzyıllar boyu Ahilikle özdeşleşmiş olması sebebiyle bu metin de Ahilikle ilgili ilk çalışmalar kapsamına değerlendirilmelidir. e) Halil Edhem’in Ankara’daki Ahi kitabeleriyle ilgili yazısı: Yukarıda söz ettiğimiz iki makaleden üç yıl kadar sonra yayınlanan bir makaledir. Halil Edhem [Eldem], Ahmed Tevhid’in yakın arkadaşlarındandır. Metinde, Ankara’da Ahilerden kalma belgeler arama çabası belirginleşmekte ve bu meyanda iki kitabenin metni değerlendirilmektedir. Yayınlanış tarihi 1 Kânûnievvel 1332 [14 Aralık 1916]’dir. Bereketzâde’nin konuya dinî açıdan yaklaşan makalesini dışarıda tutarsak Ahmed Tevhid’den sonra bu alanda ilk makalelerden birini Halil Edhem’in yazmış olması şaşırtıcı değildir. Çünkü sonuçta bu iki araştırmacı, hemen hemen aynı ilgi alanlarına sahip ve kendi aralarında görüş alışverişinde bulunan arkadaş-yazarlardır. Belirtelim ki Halil Edhem’in yazısı, Ahmed Tevhid’in yazısını tamamlaması açısından aslında Bereketzâde’nin yazısından önceye de alınabilir. f) Muallim Cevdet’in altı bölümlük yazı dizisi: Ahmed Tevhid, Bereketzâde ve Halil Edhem’den üç yıl kadar sonra Muallim Cevdet [İnançalp] Büyük Mecmûa’nın 1335 [1919] tarihli 5. sayısında başlayıp 10. sayısına kadar altı bölüm süren bir yazı dizisi kaleme almıştır. Baş tarafındaki kısa Ahilik tarihçesinin dışında esas itibariyle İbn-i Battûta Seyahatnâmesi’nin Anadolu bölümünün ara başlıklar konularak yeniden yazılmış tercümesinden ibaret gözükmektedir. Fakat Muallim Cevdet, yazdığı tarihçe, koyduğu ara başlıklar ve sadece Anadolu’daki Ahi zâviyelerinin XIII. yüzyılda hangi beldelerde bulunduğu hususuna dikkatini teksif etmesiyle aslında İbn-i Battûta’yı özetleyen bir makale kaleme almış olmaktan daha ileriye de geçmiş bulunmaktadır. O ayrıca Ankara Ahiliği konusunda da Ahmed Tevhid’i referans göstermektedir. Yazısının Büyük Mecmûa’da imzasız yayınlanan beşinci bölümünde2 ise Ahi Ocaklarında “terbiye ve tedris” usûlü konusunu ele almış, imzalı altıncı bölümünde de konuya devam etmiştir. g) Mehmed Muhsin’in Ankara’nın Osmanlı hakimiyetine geçişine odaklanan yazısı: Ankara Ahilerine değinen bir yazar da Mehmed Muhsin’dir (1856-1906).3 Mehmed Muhsin, Ankara üzerine Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde yazdığı yazıda (1921) Ankara’nın kadim tarihinden söz ederek mevzuu, Ankara Ahilerine getirmekte ve kaynak eksikliğinden bahsederek Ankara’da Ahiler isminde bir cemaatin senelerce hüküm sürdüğü; bu hakimiyetin İlhânîler zamanına rastladığı ve bu şehirdeki Ahilerin, Selçuklu Devleti’nin parçalanmasıyla şehirde güç kazanan birtakım eşraf ve ağalar da olabileceği gibi hususular üzerinde durmuştur. Ayrıca Halil Edhem’in 2 3 Bu bölüm imzasız yayınlanmışsa da hem yazı dizisinin başında konusuna işaret edilmiş olması, hem de konunun devam etmesi ve bir sonraki sayıda imzalı son bölümün bulunması gibi sebeplerle Muallim Cevdet’e ait olduğu şüphesizdir. Biyografisi hk. bk. Yunus Özger, “Mısır’ın İdari ve Sosyo-Ekonomik Yapısına Dair II. Abdülhamit’e Sunulan Bir Layiha”, History Studies (Ortadoğu Özel Sayısı), 2010, 308-309. 125 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” yazısında tanıtılan Ahi Şerefeddîn Mehmed’e ait şecerenâmeyi de önemli bulmaktadır. Müellif, “Ankara’da hükûmet eden Ahiler, bunlardan mı idi, yoksa daha başka zevât mı idi?” sorusunu sorarak “Tarihlerin bunlara dair verdikleri malûmat, baştan başa bir manzara-i tezâd, birbirini nakz eden muhtelif ve dûrâdûr birer hikâye-i mübhemâttan ibarettir.” sonucuna ulaşmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki o, yazısını Ahmed Tevhid ve Halil Edhem’in yazılarını görerek yazmıştır. Her ne kadar Ankara Ahiliği konusunda Ahmed Tevhid’in söylediklerini bizzat onu, adını anarak eleştirmiyorsa da konuyla ilgili çekincelerini de ortaya koymuştur. h) Ahmed Refik’in daha önceki makaleleri özetler görünen yazısı: Ahmed Refik Altınay (1881-1937) yazısını Rûmî 17 Kânûnievvel 1337 / Milâdî 17 Aralık 1921 tarihinde yayımlamıştır (İkdam, 1337, 8892, 3). Metinde, Mehmed Muhsin’in makalesiyle aynı yıl içinde yayınlanmıştır ve yine Ankara Ahileri konusu ele alınmıştır. Müellif kendisinden önce Ankara Ahiliği hususunda yazılan yazılara işaret etmemişse de Ahmed Tevhid, Halil Edhem ve Mehmed Muhsin’in oluşturduğu zeminde onlarla hemen hemen aynı görüşleri serdetmekte ve yazısında asıl itibariyle Osmanlı hâkimiyetine geçtikten sonra Ankara’da Ahiliğin durumuna değinerek konuyu Fatih devrine kadar getirmektedir. Ahmed Refik’in Ahmed Tevhid’den ayrıldığı husus, Ahilerin Ankara’da Osmanlı öncesinde bir “hükûmet” kurmadığı; birleştiği husus ise “Ankara’yı Osmanlı idaresine savaşsız teslim ettikleri” hususudur. Ahmed Refik kaynak belirterek Sahâifü’l-Ahbâr ve Tâcü’t-Tevârîh’te geçen ve Ahilerin Osmanlı idaresine Ankara’yı âdeta savaşarak teslim ettiklerine dair ifadeleri cesaretle reddetmekte ve isabetsiz bulduğunu açıkça vurgulamaktadır. Hatta bu tutumuyla, aynı nokta üzerinde Ahmed Tevhid’den daha ısrarlı görünmektedir. Vurguladığı en önemli noktalardan biri de; Ankara’yı Osmanlılara teslim ettikten sonra bile Anadolu’nun daha o zamanlar Osmanlı hâkimiyetinde olmayan bölgelerinde Ahilerin faal oldukları ve zâviyelerinin bulunduğu gerçeğidir. Gerçekten de Ahilerin Ankara’daki konumunun Anadolu’nun Osmanlı hâkimiyetine henüz geçmemiş bölgelerindeki konumlarından fazlaca bir farkı bulunamaması akla daha yatkın gözükmektedir. i) Ahi zaviyeleri ve loncalarla ilgili bir yazı dizisi: İmzasız olarak “Eski Ahi Zaviyeleri ve Esnaf Loncaları” başlığıyla dört bölüm hâlinde yayımlanmıştır. Yazı dizisi 30 Kânûnisânî 1338 [30 Ocak 1922], S. 40; 6 Şubat 1338, S. 41; 13 Şubat 1338, S. 42; 13 Mart 1338, S. 46 tarih ve sayılı Çorum adlı bir süreli yayında yer almıştır. Eski harfli mahalli bir gazetede uyuyan bu yazı dizisinden araştırmacı Cavit Güzel’in bir araştırması sayesinde haberdar olmuş bulunuyoruz (Köksal vd., 2022: 373-386). j) “Eski Türkiye’de İş Teşkilâtı” başlıklı yazı dizisi: Ahilikle ilgili en uzun yazı dizisi olan bu metin Meslek, Yıl: I, 31 Mart 1925, S. 16 – 3 Haziran 1925, S. 25 arasına 126 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” yayımlanmıştır. İçinde İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin hazırlattığı Ahilik raporlarından birinin (bir ihtimal ikincisinin4) kısmen iktibas edildiği yazı dizisidir. Bu raporla ilgili bütün yayınların kaynağı bu metindir. Rapordan elde bulunan parçalar, haftalık Meslek gazetesindeki bir yazı dizisinin içinde -alındığı kaynak belirtilmeden- iktibas edilmiştir. Ancak burada rapor bütünüyle iktibas edilmediği ve alıntılanan kısmına da yer yer müdahale edildiği için eksiktir. Fakat İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin hazırlattığı raporlarla ilgili çalışmalarda Ahilik Raporu, hep Meslek’teki eksik hâliyle kullanılmıştır (Görkem, 2006: 84-103). Ahilik araştırmaları açısından önemli bir kaynak olarak bu yazı dizisi konuyu tarihî arka planıyla birlikte iktisadî boyutlarıyla ortaya koyan bir yaklaşıma sahiptir. Yazı dizisi, İttihat ve Terakki Cemiyeti devrinden itibaren yoğun bir biçimde gündeme gelen ve ilk Cumhuriyet yıllarında da süren “millî iktisat” arayışlarının bir sonucu olarak ortaya konulmuş gözükmektedir. Hemen her bölümünün başında o bölümü özetleyen ve alt başlık konumundaki ifadeler yer almaktadır. Yazı dizisini hazırlayanın kim olduğu belirtilmemiştir. İlk bakışta Meslek idarecileri Yeni Türkiye’deki iş hayatının yönlendirilmesi açısından Eski Türkiye’nin iş hayatı konusunda tarihî malûmata ihtiyaç duymuş ve böyle bir etüde girişmişler izlenimi doğmaktadır. İlk bölümdeki sunuşta5 eski Türkiye’nin iş ve esnaf hayatından, iş erbabı arasındaki dayanışmadan ve bu dayanışmanın nasıl bozulduğundan söz etmek istediklerini belirten Meslek yetkilileri, bu konuyu başarılı bir biçimde yazabilmek için elde yeterli vesikaların bulunmadığını vurgulayarak, okuyucularından yazı dizisine katkı istemektedir. Bu katkının sağlanıp sağlanmadığı konusunda elimizde herhangi bir ipucu yoktur. Çünkü yazı dizisinin bütün bölümleri isimsiz olarak; sonuna üç yıldız konularak yayınlanmıştır. Yani katkıda bulunan herhangi bir yazarın adına ve Meslek’in bu konuda herhangi bir tasrihine rastlanmamaktadır. Yazı dizisinin birkaç bölümünü İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin hazırlattığı Ahilik Raporundan uzun iktibasların teşkil ettiği de hesaba katılırsa Meslek kadrosunun zaten İttihat ve Terakki devrinden itibaren konu üzerinde kafa yorduğunu düşünebiliriz. Plân olarak incelendiğinde yazı dizisinin önceden kompoze edilmiş olduğu görülecektir. Sunuşunda belirtildiği üzere hiç de öyle okuyucuların katkısıyla oluşmuş, birbirinden ilintisiz bölümlerden ibaret plansız bir tefrika gibi gözükmemektedir. Tam tersine Ahiliğin doğuşundan itibaren Anadolu Ahiliğinin gelişmesine, oradan Ahilik kurumunun etkisini yitirmesine ve Tanzimat sonrası iktisadî buhranların doğuşuna doğru kronolojik sıralamayı takip ettiği açıkça görülmektedir. Arada İttihat 4 5 Bu ihtimalin de tartışıldığı bir araştırmamız için bk. Y. T. Günaydın, (2015). İttihat ve Terakki Cemiyetinin Ahilik Raporları Hakkındaki Çalışmalara Eleştirel Bir Yaklaşım, İttihatçılar ve İttihatçılık Sempozyumu, 25 Kasım 2014, Ankara, C. I, Türk Tarih Kurumu Y., Ankara: 135-144. Bk. “Eski Türkiye’de İş Teşkilâtı-I”, Meslek, 31 Mart 1925 Salı, S. 16, s. 5. 127 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” ve Terakki Cemiyeti’nin hazırlattığı Ankara Ahiliği üzerine rapordan dört bölümlük bir iktibas da vardır. Bu bölümler de yazı dizisini bütünler mahiyettedir. Bütün bunlar yazı dizisinin bir plân dâhilinde hazırlandığını ve belki de bu plânın Ali İhsan Bey’in elindeki malzemeyi esas aldığını düşünme imkânı vermektedir.6 “Eski Türkiye’de İş Teşkilâtı” genel başlığını taşıyan yazı dizisinin her bölümünde bu başlık tekrarlanmakla birlikte o sayıda işlenen konuyu özetleyen alt başlıklar da konulmuştur. Bu alt başlıklar konunun plânını güzel bir biçimde ortaya koyar (Günaydın, 2015: 6-8). Yazı dizisinde dile getirilen görüşlerin özü Ahilik teşkilâtının toplumsal ihtiyaçlar sonucu doğduğu, bu ihtiyaçların da ya doğrudan doğruya ya da yeryüzünün, mevsimlerin, bitki örtüsünün, ticaret yollarında hâsıl olan değişmelerin ve buna bağlı vukuatın bir sonucu doğduğu düşüncesidir. Yazıda araştırılan meselelerin cereyan ettiği Mâverâünnehir, Anadolu, Suriye ve Irak kıtaları üzerinde bilinen zamanlardan beri kurulan devlet ve medeniyetlerin teşekküllerinde Asya ticaretinin ve Doğu’dan Akdeniz’e çıkan ticaret yollarının etkileri söz konusu edilerek bu düşünce örneklendirilmektedir. Böylece sınırlı ölçüde materyalist bir yaklaşım sergilenmektedir. Bu yaklaşım, katı gerçekçi bir yaklaşım olarak da nitelenebilir. Böylece ticaret hayatının doğurduğu sonuçlar ve geçirdiği değişimlerin birçok oluşumda olduğu gibi Ahilik üzerinde de en etkili âmil olduğu görüşü öncelikle vurgulanmış olmaktadır. Son bölümünde7 ise Tanzimat sonrası ve Cumhuriyete geçmeden önceki iktisadî durum “gedik”, “borsa” ve “kapanlar” özelinde incelenmekte, Anadolu’nun ticaret yolları hakkında bilgiler verilmektedir. Yazı dizisinin genelinde Mesleki temsilcilik anlayışına bağlı kalındığı gözlenmekte; bu doğrultuda Ahiliğin doğuşu ve gelişmesi, ortaya çıktığı bölgenin coğrafî, siyasi ve iktisadî şartlarına bağlanmaktadır (Günaydın, 2015: 11). k) Giese’nin “Osmanlı İmparatorluğunun Teşekkülü Meselesi” başlıklı yazısı: August Friedrich Giese’nin yazısında (Giese, 1925: 106-125). ise konuya tamamen Osmanlı sahası içinde yaklaşılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşu meselesinde Gibbons’ın iddialarına cevap teşkil eden yazısında özellikle Osmanlıların İslâm’ı kabulünde dinî zümrelerin ve Ahilerin rolü; Yeniçerilik, Bektaşîlik ve Ahilik ilişkileri; Orhan Bey’in biraderi sayılan Alâeddîn’in Ahî olup olmadığı meseleleri üzerinde durmaktadır. 6 7 Meslek’te yayınlanan bu yazı dizisinin bir kaynakçada Muallim Cevdet’e mâl edildiğini görmekteyiz. Bk. Ali Torun, Türk Edebiyatında Türkçe Fütüvvet-nâmeler Üzerine Bir İnceleme, Kültür Bakanlığı Y., 1. bs., Ankara 1998, s. 522. Oysa Muallim Cevdet’in adına 1925’te yayınlanan Meslek mecmuasındaki hiçbir makalede rastlayamadık. Söz konusu yazı dizisi bir başka araştırmanın Kaynakça’sında ise bu kez Baha Said’e mâl edilmiştir. Bk. İsmet Uçma, Bir Sosyal Siyaset Kurumu Olarak Ahilik, İşaret Y., 1. bs., İstanbul 2011, s. 199. “Eski Türkiye’de İş Teşkilâtı-X”, Meslek, 3 Haziran 1925, S. 25, s. 7-8. 128 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Başlığında Ahilikle ilgili herhangi bir anahtar kelime bulunmamasına rağmen bu makale, Giese’nin konuyla ilgili bazı özgün yaklaşımlarını ihtiva etmektedir. Dolayısıyla eski harfli Ahilik yazıları arasında önemli bir yere sahiptir ve ‘ilk Ahilik araştırmaları’ için belirlediğimiz 1913-1932 tarihleri arasında (1925’te) yer almaktadır. Giese ise konuyu tamamen Ankara Ahilerinden bağımsız olarak ele almış ve makalesinde bu hususa hiç değinmemiştir. Dolayısıyla bu yazıyı, asıl itibariyle Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna odaklanan, Ahilik konusuyla dolaylı olarak ilgili bir yazı kabul edebiliriz. l) Köprülüzâde Mehmed Fuad’ın tenkidî makalesi: Aslında böyle bir tartışma zemini içinde, konuyla ilgili tenkidî yönü kuvvetli görüşlerin serdedilmesine uygun bir havada oluşmuş bulunmaktaydı. İşte bu sebeple Cumhuriyet’in kuruluşundan hemen sonraki yıllarda M. Fuad Köprülü, Ahmed Tevhid’in Ankara Ahileriyle ilgili görüşlerini tenkit eden bir makale yayınlamıştır (14 Nisan 1927). Bu tenkit, -ismi de belirtilerek- Ahmed Tevhid’in o zamana kadar almış olduğu ilk yazılı tenkit olmaktadır. Fakat bu tenkidî makale, müellifin ‘Ahilerce Ankara’da bir hükûmet kurulduğuna’ dair görüşünün günümüzde de ilgi çekmeye devam etmesini engelleyememiştir. m) “Ahî” kelimesinin kökeninden söz eden bir makale: Yine Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde A. [Ayn] kısaltmasıyla yayınlanmış8 17 Ağustos 1927 tarihli “Ankara Tarihinden Sahifeler” üst başlıklı ve “Ahilere Dair” ana başlıklı bir yazı vardır ki, bu yazıda Ankara Ahiliğinden veya genel anlamda Ahilik tarihinden değil, “Ahî” kelimesinin kökeninden söz edilmektedir. Yazı, Hasan Fehmi Turgal’ın bu konuya yer veren ilk yazısından bir yıl kadar önce yayınlanmıştır (1927). n) Hasan Fehmi Bey’in yayını zamana yayılan ve folklorik malzemeye dayalı yazı dizisi: Bunlardan yaklaşık bir yıl sonra yayınlanmış Ahiliğe dair bir makale de Hasan Fehmi [Turgal]9 tarafından kaleme alınmış bulunmaktadır (1928). Hasan Fehmi, halk arasında Ahilikle ilgili aktarılagelen anekdotları toplamaya çalışmış ve ağırlıklı olarak Fütüvvetnâmeler ile Ahi kelimesinin kökeni üzerinde durmuştur. Bu yazısının sonunda bir Fütüvvetnâme metninden “…aşağıda bazı sahifelerini iktibas edeceğimiz Fütüvvetnâme” şeklinde söz etmişse de yazının sonunda böyle bir metin yer almamaktadır. Bu durum şöyle açıklanabilir: 1 Kasım 1927 yılında Ankara’da Anadolu Türk Halk Bilgisi Derneği adıyla kurulan ve daha sonra adı Türk Halk Bilgisi Derneği’ne çevrilen bir kuruluşun çatısı altında Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu ve İhsan Mahvî önderliğinde 8 9 Bu kısaltma hakkında bir kanaate varamadık. Hâkimiyet-i Milliye’nin yazı kadrosundan söz eden kaynaklarda bu hususta herhangi bir bilgi yoktur. Bk. Hüseyin Doğramacıoğlu, Hâkimiyet-i Milliye Üzerine Bir İnceleme, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara 2007; Mehmet Önder, “Millî Mücadele’nin Gazetesi Hâkimiyet-i Milliye Nasıl Çıkarıldı?”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. VII, Mart 1991, S. 20, s. 285-302. Hayatı hk. bk. Faik Reşit Unat, “Türk Kütüphaneciliğine Hizmet Edenler: 7 – Hasan Fehmi Turgal (18831939)”, tk.kutuphaneci.org.tr/index.php/tk/article/download/38/76. 129 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” bazı folklor çalışmaları yapılmıştı. Bu dernek önce Halk Bilgisi Toplayıcılarına Rehber (1928) adlı bir kılavuz bastırmış, Halk Bilgisi Mecmuası’nı da 1928 yılında tek cilt (sayı) olarak yayınlamıştır. Harf İnkılâbından kısa bir süre önce basılan bu ilk sayıdan sonra Halk Bilgisi Haberleri adı altında, 1 Kasım 1929’dan itibaren 19 sayı daha çıkan dergi bu ikinci döneminde yeni Türk harfleriyledir. Dolayısıyla Hasan Fehmi’nin yazısındaki kopukluğun sebebi, açıkça anlaşılmaktadır ki derginin yeni bir döneme girmiş olmasıdır.10 Fakat derginin bir de üçüncü dönemi vardır: Halk Bilgisi Haberleri Dergisi’nin yayını 19. sayısından sonra Eminönü Halkevi bünyesinde Mehmet Halit Bayrı müdürlüğünde 124. sayıya kadar yayınlanmıştır. Hasan Fehmi Turgal, derginin son dönemlerine kadar yazmaya devam etmiştir. Dolayısıyla Halk Bilgisi Haberleri’nin bu döneminde Ahilik konusuna tekrar dönerek yazısını, eski harfli metni iki bölüm hâlinde yeni harflere aktarmak ve bunlara üçüncü ve dördüncü bölümleri de eklemek suretiyle düzenlediğini ve Halk Bilgisi Haberleri’nde yayınladığını görmekteyiz.11 Osmanlıca metinde tercüme edileceği söylenen12 Farsça Fütüvvetnâme’nin bazı sayfalarının tercümesine ise yazının Halk Bilgisi Haberleri dergisinde yer alan üçüncü ve dördüncü bölümlerinde de rastlanmamaktadır. Buna karşılık yazının bu son bölümlerinde Eflâkî’nin Menâkıbu’l-Ârifîn’i ve Esterâbâdî’nin Bezm ü Rezm’i gibi Farsça; Kalkaşendî’nin Subhu’l-A‘şâ’sı ve İbn-i Haldun’un Târîhu’l-İber’i gibi Arapça kaynaklardan bazı pasajların tercümesine rastlanmaktadır. Turgal, sadece yazısının IV. bölümünde bu metinden “Nasır-ı Hüsrev tarafından Ahi Mehmed Bey namına ithaf ve telif edilen Fârisî ve manzum Fütüvvetnâme’de bu ahi için kullanılan tâbirler pek parlaktır. Ahi zaviyelerinden bahsederken ‘bir ahi için evvelemirde adamlarını toplayacak bir mahfile lüzum vardır’ diyor ve mahfilin nasıl olması lâzım geldiğini izah ediyor.” (Turgal, 1940, 105: 216) ifadeleriyle söz etmekle yetinmiştir. Görüldüğü üzere Hasan Fehmi Turgal’ın sonradan ikmal ettiği görülen bu dört bölümlük yazısı son iki bölümüyle de dikkat çekicidir. İlk iki bölümü Osmanlıca metninden aktarmış bulunuyoruz. Fakat eski metni, yenisiyle karşılaştırdık ve sadece bir paragraftaki bir cümlede13 yaptığı düzeltmeyi metne yansıtarak üçüncü ve dördüncü bölümlere de çalışmamızda yer verdik. Bu ekleri yapmamamız durumunda yazı eksik kalacaktı. 10 Dernek, Halkevlerine devredildikten sonra Halk Bilgisi Haberleri Dergisi, Eminönü Halkevi yayın organı hâline gelmiştir. 11 Bu yazılar şunlardır: “Ahilere Dair Halktaki Bilgiler I” (S. 102); “Ahilere Dair Halktaki Bilgiler II” (S. 103); “Ahilere Dair Halktaki Bilgiler III” (S. 104); “Ahilere Dair Halktaki Bilgiler IV” (S. 105). Bk. Ahmet Demircan, “Halk Bilgisi Mecmuası ve Halk Bilgisi Haberleri Dergisi”, http://www.simavim.com/forum/index.php? topic=10352.0;imode . 12 Gariptir ki, bu ifade metnin yeni harfli neşrinde de tekrarlanmaktadır. Bk. “Ahilere Dair Halktaki Bilgiler II”, Halk Bilgisi Haberleri, Mayıs 1940, S. 103, s. 170-171. 13 “Ahi Hasan’ın oğluna ait mezar taşında “el-Mübâriz” vasfını bulduğumuz gibi, Ahi Hoşkadem’in oğlu Ali’ye ait mezar taşında da aynı tabiri kazılmış görüyoruz.” cümlesi eski harfli metinde şöyledir: “Ahi Hasan’ın oğluna ait mezar taşında aynı tabiri kazılmış görüyoruz”. Bk. “Ahilere Dair Halktaki Bilgiler I”, Halk Bilgisi Haberleri, Nisan 1940, 102: 153. 130 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” o) Şinasi İlhan’ın sübjektif yorumlar da içeren bir Ahilik yazı dizisi: Bugün İlhan Tarus adıyla tanıdığımız İlhan Tarus (1907-1967)14 hem eski harfli bu yazı dizisinden hem de telif ettiği Ahiler (Tarus, 1947) adlı kitapçığından anlaşıldığı kadarıyla Ahilik konusu ilgi alanında bulunan bir yazardır. Hasan Fehmi Turgal’ın yazısıyla aynı yıl içinde (1928) yayınlanmış olan beş bölümlük yazı dizisinde Osmanlı devriyle sınırlı bir Ahilik yorumu ortaya koymakta ve “Tarihimizde Ahilik ismiyle mevzubahis edilecek bir mesele yoktur.” demektedir (İlhan, 1928, 3, 2-3). Oysa 1947’de basılan Ahiler adlı eserinde bu görüşünden vazgeçmiş görünmekte; “Ahiler, Türk tarihinde, çok etkili bir rol oynamışlardır.” demektedir. Makalelerinin tek kaynağı Abdurrahman Şeref ’in Târîh-i Devlet-i Osmaniyye’sidir. Bu eserdeki kayıt, ‘Osmanlı Devleti’nin erken devirlerinde Ankara Ahilerinin iki kez isyanı ile Birinci Murad’ın bu isyanları bastırmasından ibarettir. Şinasi İlhan’a göre daha önceki devirlerde Ahilik sadece tasavvufî bir mektep veya anlayıştan ibarettir; siyasî bir yönü yoktur. Bu durumda yazar, Selçuklu devri Ahiliğini ve bilhassa İbn-i Battûta’nın tanıklıklarını görmezden gelmiş olmaktadır. Ahilerin Ankara’daki güçlerinin kaynağı ve varlık sebepleri üzerinde ise pek düşünmemiş gözükmektedir. Oysa Osmanlı devrinde Ahiliğin Selçuklu devrindeki kadar etkili olmadığı bilinen bir husustur ve genel kabule göre de Ahiler idareyi Osmanlılara teslimde herhangi bir zorluk çıkarmamışlardır.15 Yine de bu yazı, ilk Ahilik araştırmaları içinde konuyu Osmanlı bağlamında da olsa daha öncekilerden farklı bir tarzda ele alan ilgi çekici bir çalışmadır. p) Muallim Cevdet’in ünlü eseri: Bütün bu ilk araştırmalardan dört yıl kadar sonra Arapça kaleme aldığı eserinin tam adı Zeylün ‘alâ Fasli’l-Ahiyyeti’l-Fityâni’t-Türkiyye fî Rıhleti’bni Battûta’dır. Bu eserin yayınlanış tarihi 1932’dir ve 1928 sonunda gerçekleşen Harf İnkılâbından dört sene kadar sonra telif edilmiştir. Fakat eser Arapça kaleme alındığı için -Neşet Çağatay’ın doktora tezi hariç- uzun süre Ahilik çalışmalarına kaynaklık edememiş gözükmektedir. Muallim Cevdet, daha önce de işaret ettiğimiz yazı dizisinden de anlaşılacağı üzere konuyla çok daha önce ilgilenmeye başlamıştır. Kitap hacmindeki bu son eseri ilk Ahilik çalışmalarının en üst sınırında bulunmaktadır (1932). Aslında Muallim Cevdet, bu eseriyle Türkiye’de erken dönem Ahilik çalışmalarının zengin bir muhassalasını ortaya koymuş olmaktadır. 14 Hakkında bk. “Tarus, İlhan”, Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi-II, Yapı Kredi Y., 1. bs., İstanbul 2001, s. 803-804. 15 Ahmed Tevhid’in yazısında konu Şinasi İlhan’dan çok farklı bir tarzda ele alınmaktadır: “Re’y-i Pâdişâhî de Ankara’nın zaptı idi. Ahiler pâdişâhın bu tasmîmine âgâh olunca bi’l-ihtiyâr kaleyi teslîm ettiler. Sultân-ı mürüvvvet-şiâr da Ahilerin haklarında merhamet ve nüvâziş gösterdiler. Kaleye asâkir-i Osmâniye ikâme olundu ve şehre de memûr tâyîn edildi. İdrîs-i Bitlisî’nin Heşt Bihişt’inden ve reviş-i vekâyîden anlaşıldığına göre Ahiler Devlet-i Osmâniye aleyhindeki ittifâka dâhil değil idiler. Binâen-aleyh ekser-i kütüb-i tevârîhte Ahilerin aleyhdeki ittifâka pîşüvâ gösterilmesi mukārin-i savâb olmasa gerektir.” Ahmed Tevhid, 1329 19: 1204. Ayrıca Ahmed Refik Altınay da Ahmed Tevhid’e benzer şeyler söylemektedir. Bk. Ahmed Refik, İkdam, 1337, 8892, 3. 131 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” *** Böylece ikisi konuyla dolaylı olarak alakalı da olsa toplam on beş metni ilk Ahilik çalışmaları kapsamında zikredebiliriz. Buraya kadar söz ettiğimiz metinlerin bibliyografik künyeleri şöyledir: 1. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin hazırlattığı bu raporların biri kayıp, diğeri kısmi olarak mevcut oluğu içim künyelerini vermek mümkün değildir. 2. Nisan 1913: Ahmed Tevhid [Ulusoy], “Ankara’da Ahiler Hükûmeti”, Târîh-i Osmânî Encümeni Mecmûası, C. IV, 1 Nisan 1329 [14 Nisan 1913], S. 19, s. 1200-1204. 3. Aralık 1913: Bereketzâde İsmail Hakkı, “Ahiler Tarikati”, Tasvîr-i Efkâr, 10 Muharrem 1332 [9 Aralık 1913]. 4. Kasım 1913 – Şubat 1914: Mühendis Fâik, “Faydalı Düşünceler: Esnaf İçin Terakki Yolları” [1], Halka Doğru, Yıl: I, 24 Teşrinievvel 1329 [6 Kasım 1913], S. 29-30, s. 229232 – [7] Halka Doğru, Yıl: I, 6 Şubat 1329 [19 Şubat 1914], S. 404 s. 346-348. 5. Aralık 1916: Halil Edhem [Eldem], “Ankara Ahilerine Ait İki Kitâbe”, C. VII, 1 Kânûnievvel 1332 [14 Aralık 1916], S. 41, 312-315. 6. Nisan-Haziran 1919: Muallim Cevdet [İnançalp], “İslâm-Türk Teşkilât-ı Medeniyyesinden Ahiler Müessesesi”, (I-V), Büyük Mecmûa, t.siz (Nisan 1335/1919), S. 5, s. 77-78 – 19 Haziran 1335, S. 10, s. 155-156. 7. Haziran 1921: Mehmed Muhsin, “Ankara’nın Mazisi”, Hâkimiyet-i Milliye, Yıl: II, Hicrî 23 Şevvâl 1339 / 30 Haziran 1921, S. 223, s. 2. 8. Aralık 1921: Ahmed Refik [Altınay], “Ankara Ahilerine Dair”, İkdam, Rûmî 17 Kânûnievvel 1337 / 17 Aralık 1921, S. 8892, s. 3. 9. Ocak-Mart 1922: İmzasız, “Eski Ahi Zaviyeleri ve Esnaf Loncaları” [I-IV], Çorum, Yıl: I, 30 Kânûnisânî 1338 [30 Ocak 1922], S. 40; 6 Şubat 1338, S. 41; 13 Şubat 1338, S. 42; 13 Mart 1338, S. 46. 10. Mart-Haziran 1925: İmzasız, “Eski Türkiye’de İş Teşkilâtı” (I-X), Meslek, Yıl: I, 31 Mart 1925, S. 16, s. 5-6 – 3 Haziran 1925, S. 25, s. 7-8 [İçinde İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin hazırlattığı “Ahilik Raporu” kısmen iktibas edilmiştir]. 11. Ağustos 1925: August Friedrich Giese, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Teşekkülü Meselesi”, çev. Köprülüzâde Ahmed Cemâl, Türkiyat Mecmûası, C. I, Ağustos 1925, S. 1, s. 106-171. 12. Nisan 1927: M. Fuad Köprülü, “İçtimâî Tetkikler: “Ankara” ve “Ahiler”, Hayat, C. I, 14 Nisan 1927, S. 20, s. 402-403. 132 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 13. Ağustos 1927: A. [Ayn], “Ankara Tarihinden Sahifeler / Ahilere Dair”, Hâkimiyet-i Milliye, Yıl: VIII, 16 Safer 1346 / 17 Ağustos 1927, S. 2193, s. 2. 14. 1928: Hasan Fehmi [Turgal], “Ahilere Dair Halktaki Bilgiler”, Halk Bilgisi Mecmuası, C. I, 1928, s. 49-54 [Ve metnin yeni harfli neşri]. 15. Mart 1928: Şinasi İlhan [Tarus], “Ahiler ve Teşkilâtları”, Irmak, 15 Mart 1928, S. 3, s. 2-3 – 15 Haziran 1928, S. 8, s. 10-12 (5 bölüm). 16. 1932: Muallim Cevdet, “Fütüvvete Dair Türk ve İslâm Kaynaklarından Derlemeler”, Zeylün ‘alâ Fasli’l-Ahiyyeti’l-Fityâni’t-Türkiyye fî Rıhleti’bni Battûta, Kurtuluş Matbaası, İstanbul 1932, s. 2-3. Osmanlı Kaynakları Ahiliğe nasıl bakıyor? İttihat ve Terakki Cemiyeti bünyesinde gerçekleştirilen Ahilik çalışmalarından önceki Osmanlı kaynaklarında Ahilik konusu çokça zikredilmez. Âşıkpaşazâde’nin Tevârîh-i Âl-i Osman’ı, Müneccimbaşı Dede Derviş Ahmed’in Sahâifü’l-Ahbâr’ı ve Hoca Sâdeddin Efendi’nin Tâcü’t-Tevârîh’nde geçen değiniler ise çok şey söylemez. Fakat yukarıda tanıtıp bibliyografik künyelerini verdiğimiz makale ve yazı dizilerinden daha eski tarihli olmakla beraber Ahilik konulu birkaç ansiklopedik sözlük maddesinden de bu kapsamda söz edilmelidir. Osmanlı Devri ansiklopedik sözlüklerinden Ahmed Rif ’at’ın Lügat-ı Târîhiyye ve Coğrafiyye’si (1299-1300 / 1883-1884) ile Şemseddîn Sâmî’nin Kāmûsu’l-A‘lâm’ı (13061316 / 1890-1900), verdikleri oldukça yetersiz malûmatla birbirlerini tekrar etmiş görünmektedirler. Öyle anlaşılıyor ki Ahmed Rifat, bir konu sözlüğü görünümündeki ansiklopedik eserini hazırlarken Ahilikle ilgili fazla bir kaynağa ulaşamamış ve sadece küçürek bir “Ahilik” maddesine yer vermekle yetinmiştir. Bu maddede ise bugün Ahilik denilince ilk akla gelen şahsiyet olan Ahi Evran-ı Velî’den hiç söz edilmemekte, bunun yerine Trabzon’da medfun Ahi Evran Dede zikredilmektedir. Lügat’te ayrıca bir “Fityân” maddesi var ise de orada sadece; “Ahiler” kelimesine bakınız.” şeklinde gönderme vardır. Fütüvvet kavramı ise -herhâlde tarihî ve coğrafî bir kavram olmadığı düşünüldüğü için- bir madde olarak bu ansiklopedik sözlükte hiç bulunmamaktadır. Şemseddîn Sâmî’nin Ahmed Rifat’a ait bu ansiklopedik lügatten yaklaşık altı yıl kadar sonra yayınladığı aynı tarzdaki Kāmûs’unda ise “Ahiler” maddesinin dışında “Ahi Evren” ve “Ahi Yusuf ” gibi maddeler de bulunmaktadır. Buna rağmen Sâmî’nin Ahi Evran’ı da Ahmed Rif ’at’ın Ahi Evran’ıyla aynı şahsiyettir; yani ikisi de Trabzon’da medfun Ahi Evran Dede’den söz etmektedir. Bu iki kitapta anılan şahsiyetler ise -kolayca görüleceği gibi- hep Osmanlı devrinde yaşamış şahsiyetlerdir. Osmanlı ansiklopedilerinin / konu sözlüklerinin bu umumi görünümü, konuyla ilgili ilk kapsamlı Ahilik çalışmalarının 1900’lü yıllarda başladığı şeklindeki tespitimizi destekleyen bir ayrıntıdır. 133 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” İlk Ahilik çalışmalarından itibaren günümüze kadar Ahilik konusu giderek artan bir ilgiye mazhar olmuştur. Bu sebeple hazırladığımız bir ‘Ahilik bibliyografyası’yla bu durumu görünür kılmaya çalışmıştık (Günaydın, 2015: 263-395). Velhasıl Ele aldığımız Ahilik metinleri esas itibariyle 1913-1932 yılları arasında kaleme alınmıştır. Bunların peşinden ele aldığımız Osmanlı ansiklopedik sözlüklerinin ilk cildinden son cildine kadar basım tarihi 1299 [1883] – 1316 [1901] yılları arasındadır. Bunlar ilk Ahilik çalışmaları arasında sayılamayacağı için sadece bir mukayese imkânı vermesi açısından değerlendirilebilir. Şunu da belirtelim ki çalışmamıza esas aldığımız malzemenin bütünü -biri Arapça olmak ve bir diğeri eski harflerle yayınlanmaya başlamışken devamı yeni harflerle yapılmış olmak kaydıyla- eski harfli metinlerdir. Kaynaklar Ahmed Refik. (1337). “Ankara Ahilerine Dair”, Akşam, 8892: 3. Doğramacıoğlu, H. (2007). Hâkimiyet-i Milliye Üzerine Bir İnceleme, Ankara: Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi. Giese, A. F. (Ağustos 1925). “Osmanlı İmparatorluğu’nun Teşekkülü Meselesi”, çev. Köprülüzâde Ahmed Cemâl, Türkiyat Mecmuası, 1: 106-171. Görkem, İ. (2006). Türkiye’de Alevî-Bektaşî, Ahî ve Nusayrî Zümreleri, İstanbul: Kitabevi Yayınları. Günaydın, Y. T. (2015). Ahilik Araştırmaları 1913-1932, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. Günaydın, Y. T. (2015). “İttihat ve Terakki Cemiyetinin Ahilik Raporları Hakkındaki Çalışmalara Eleştirel Bir Yaklaşım”, İttihatçılar ve İttihatçılık Sempozyumu, 25 Kasım 2014, Ankara, C. I, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları: 135-144. Güzel, C. “Çorum Gazetesi’nde (1922) Bir Yazı Dizisi: “Eski Ahi Zaviyeleri ve Esnaf Loncaları”, Geçmişten Geleceğe Köprü: Ahilik ve Ahî Evran Kitabı, (2022): ed. Köksal vd. Eskişehir-Ankara: Türk Ocakları Eskişehir Şubesi Yayını, 373-386. İmzasız (1925).“Eski Türkiye’de İş Teşkilâtı-I”, Meslek, 16: 5. İmzasız, (3 Haziran 1925). “Eski Türkiye’de İş Teşkilâtı-X”, Meslek, 25: 7-8. Özger, Y. “Mısır’ın İdari ve Sosyo-Ekonomik Yapısına Dair II. Abdülhamit’e Sunulan Bir Layiha”, History Studies (Ortadoğu Özel Sayısı), 2010: 308-309. Târîh-i Osmânî Encümeni Mecmûası, C. IV, 1 Nisan 1329 (1913/14), 19, 1200-1204. Tarus, İ. (1947): ,Ahiler. Ankara: Çalışma Bakanlığı Yayınları. TBMM Albümü, tbmm.gov.tr. Erişim tarihi: 21 Ocak 2012. Toprak, Z. (1982). Türkiye’de Millî İktisat (1908-1918), Ankara: Yurt Yayıncılık. Torun, A. (1998). Türk Edebiyatında Türkçe Fütüvvet-nâmeler Üzerine Bir İnceleme, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. Uçma, İ. (2011). Bir Sosyal Siyaset Kurumu Olarak Ahilik, İstanbul: İşaret Yayınları. Unat, F. R. (?). “Türk Kütüphaneciliğine Hizmet Edenler: 7 – Hasan Fehmi Turgal (1883-1939)”, tk.kutuphaneci.org.tr/index.php/tk/article/download/38/76. 134 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 2. BÖLÜM Ahilik Uygulamalarının Dünü ve Bugünü Ahmet Gökbel (Prof. Dr.) Sosyal ve Kültürel Bir Kurum Olarak Ahilik Mahmut Arslan (Prof. Dr.) Ahiliğin Tarihi Kökenleri ve Çağdaş İş Dünyasına Ahlâki Çözüm Üretme Kapasitesi Faruk Taşçı (Prof. Dr.) Özel ve Sosyal Politikalar Arasında Ahilik Kurumunu Ele Almak Ahmet Çoşkun (Dr.) Ahilik Kurumunun GZFT Analizi Tolga Keskin (Dr.) Tasavvuf İrfan ve Ahlâkının Sosyal İle İktisadi Alanda Bir Tezahürü Olarak Ahi Teşkilatı AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” SOSYAL VE KÜLTÜREL BİR KURUM OLARAK AHİLİK Ahmet GÖKBEL* Giriş İnsanı merkeze almak suretiyle evrene bakan Ahilik, iş ve meslek hayatına yönelik bir teşkilat olmanın ötesinde toplum hayatının hemen her safhasına nüfuz eden yapısıyla gelenek ve göreneklerde, sanatta, dilde ve edebiyatta da medeniyetimize hatırı sayılır katkılar sunmuştur. Aynı zamanda sivil toplum kuruluşu olma yönüyle de ekonomik amaçlar ile toplumsal sorumluluk yaklaşımını iyi ahlâk ve değerler temelinde bir araya getirmiş bir kurumsallığa sahiptir. Ahiler, toplumsal hayatın kuruluş ve düzenlenmesinin yanı sıra kültürel gelişmeye de katkıda bulunmuşlardır. Öte yandan Ahilik, çok sayıdaki sanatkâra kolayca iş imkânı sunma, üretimi ihtiyaca göre ayarlama, meslek ahlâkını yerleştirme, ihtiyaç sahibi olanlara her alanda yardım etme, devleti ekonomik yönden bağımsız hâle getirme, ülkeye yönelik saldırılar karşısında devletin silahlı kuvvetleri yanında mücadele etme gibi hemen her sahada etkin bir rol üstlenmek suretiyle Türk-İslâm medeniyetinin gelişimine büyük bir ivme kazandırmıştır (Çağatay, 1989, s.95; Doğan, 2020, s.51). Ahilerin sahip oldukları dinî ve tasavvufî kimlik, esnaf kimliklerini olumlu yönde etkilemiş, bu yolla toplumsal alanda maneviyatı yüksek, ahlâklı, dürüst, girişken ve aktif bir zümrenin teşekkülü gerçekleşmiştir. Bu teşkilat, Türklerin Anadolu’ya göçü sırasında gelen sanat erbabının himaye edilmesi, sahip oldukları sanatlarını icra etmelerine imkân tanınması ve bunların birbirleriyle ilişkilerini düzenleme hususunda önemli rol oynamıştır (Kavak, 2020, s.6). İbn Battûta, Anadolu’ya yaptığı seyahatinde içinde Manisa, Balıkesir, Niğde, Aksaray, Konya, Bolu, Kastamonu, Sivas, Gümüşhane ve Erzurum’un da yer aldığı pek çok şehirde Ahîlerin varlığından ve faaliyetlerinden bahseder (İbn Battûta, 1928, s.181204). Onun sıkça Ahîlerden bahsetmesi o dönemde Ahî zaviyelerinin yaygın bir şekilde toplumsal hayatın içinde aktif rol oynadıklarını ortaya koyar. Bu şekilde bir giriş yaptıktan sonra söz konusu teşkilatın toplumsal ve kültürel hayata yansımalarını üç ana başlık halinde vermeye çalışalım. * Prof. Dr. Kırşehir Ahî Evran Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi, agokbel@gmail.com, Orcid ID: 0000-0001-8259-8808 137 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” A . AHİLİĞİN ÇEŞİTLİ YÖNLERİYLE TOPLUMSAL HAYATA YANSIMASI 1. Dinî ve Ahlâkî Açıdan Kaynaklar bize Ahilerin, açtıkları hankâh/tekke ve zaviyeler yoluyla hem toplumsal alana hem de İslâm kültür mirasının yeni nesillere aktarılmasına ciddi katkılarda bulunduklarını gösterir. Ahîler, “…iyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haksızlık yolunda yardımlaşmayın...” (Maide, 7/2). Kur’an düsturuna uygun olarak toplumsal hayatın en aktif kesimlerinden birini oluşturan esnaf ve sanatkârları bir araya getirme ve onları yetiştirme misyonunu üstlenmişlerdir. Ahîler, teşkilatlanırken İslâm ahlâkını esas almış ve buna göre hareket etmişler. Bu hususta Hz. Peygamber’in “Sizin en hayırlılarınız, ahlâkı en güzel olanlardır” (Buhârî, 1992, s.82) hadis-i şerifi onlar için temel düstur olmuştur. Hz. Peygamber’in “Hiç kimse kendi elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir yemek yememiştir…” (Buhârî, 1992, s.9), “Güvenilir ve doğru tüccar kıyamet gününde peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraber haşrolunacaktır” (Tirmizî, 1992, s.515) gibi hadis-i şerifleri, üreten ve iktisadî hayata katkı sunan bir zümreyi motive eden hususlardan biri olmuştur. Bu şekilde onlarca esnaf ve sanat birliği oluşturulmuş ve halkın ihtiyacı olan şeylerin üretimi helal ve sağlam bir zeminde gerçekleştirilmiştir. Ahîlerin ahlâk ve maneviyata verdikleri önemin, teşkilatın üretim, hizmet ve ticaretinin her merhalesini etkilediğini ifade etmemiz gerekir. Bu sayede toplumsal hayatta cesur, cömert, dürüst ve adaletli bir esnaf ve sanatkâr zümresinin teşekkülünün mümkün olduğu ortaya konmuştur. 2. Eğitim ve Kültür Bakımından Ahîlik teşkilatı, toplumun en aktif unsurlarından biri olan esnaf ve sanatkârlara eğitim ve kültür açısından önemli katkılar sunmuştur. Zira teşkilatın temel kuruluş amaçlarından biri de ilmi, farklı sanat dallarında uygulama ve bundan toplumun faydalanmasını sağlamak olduğunu belirtmek gerekir. Ahîlerin eğitim merkezleri bulundukları şehir yahut beldedeki hangâh veya zaviyeler olmuştur. Burada verilen eğitim ve sohbetler sonunda her bir Ahî’nin vefâ, doğruluk, emniyet, cömertlik, tevazu, doğru yola sevk etme, affedici olma ve tövbe gibi vasıflara sahip olmasını sağlamıştır. Söz konusu teşkilat mensuplarının eğitiminin, ömür boyu devam eden meslekî ve ahlâkî bir eğitimden ibaret olduğunu söylemek abartılı olmaz. Dinî, ahlâkî ve mesleki kuralları mezceden fütüvvetnamelerin, bu eğitimin şehir, kasaba ve köylere kadar düzenli bir hale getirilmesinde önemli rol oynadığı belirtilmektedir. Bu fütüvvet 138 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” kurallarının, şehir, kasaba ve köylerde bu teşkilata mensup olan başta ticaret erbabı olmak üzere bütün üyelerin davranışlarını olumlu yönde etkilediğinde şüphe yoktur. (İnalcık, 2009, s.40; Kavak, 2020, s.10) Ahîlikte çırakların kalfalık ve daha sonra ustalıkla devam eden yetişme süreçlerinde verilen eğitim, ustalık sonrası da bu eğitimin kişide meydana getirdiği olumlu davranış değişikliklerinin sürekli hale getirilmesi için devam etmiştir. Bu nedenle Ahîlik teşkilatı bir sanat veya meslek sahibi olan mensuplarını, gündüz işyerlerinde, geceleri de zaviyelerde sosyal ve ahlâkî açıdan eğitmeyi sürdürmüştür. (Koçak & Gürün, 2015, s.132) Teşkilatta, okuryazar olmayan ve kendisi için gerekli dinî ve meslekî bilgilerden yoksun olan bir kişinin Ahî kimliği ile faaliyet yürütmesi uygun görülmemiştir. Bu amaçla Ahî zaviyelerinde en başta okuryazarlık ve temel eğitim verilmiş ve bu şekilde ilim ve sanata uzak olmayan bir esnaf neslinin yetişmesi sağlanmıştır. (Koçak & Gürün, 2015, s.138-139) Ahîlerin, örgün ve yaygın toplumsal eğitime de katkı sunduklarını söylemek mümkündür. Bu amaçla sadece kendilerine ait bir zaviye açmakla kalmamışlar, dinî ve ilmî hayatın iki önemli sacayağını oluşturan cami ve medrese yapımına da özen göstermişlerdir. Bu durumun onlara dinî, tasavvufî ve meslekî eğitime aynı anda katkı sunma imkânı sağladığı görülür. Kayseri’de debbağlar çarşısının ortasında bulunan hanikâhta, Konya’da Ziyâ ve Lâlâ hanikâhlarında ve nihayet Kırşehir’de kendi adıyla anılan Ahî Evren Zaviyesinde şeyhlik ve müderrislik görevlerinde bulunan Ahî Evren’in telifatında dinî ve ahlâki eğitim ve öğretim ile alakalı geniş bilgiler bulmak mümkündür. (Bayram, 2008, s.3136) Netice itibariyle Ahîlik, tasavvufî meşrepli ve gönüllü bir meslekî eğitim kurumu olarak asırlarca hizmet vermiş ve toplumsal alana olumlu katkılar sunmuştur. Bu kurumun mensupları olan Ahîler, samimi, bilinçli, ahlâklı ve üretken, sanat ve ticaret erbabı olarak İslâm kültür ve medeniyetine ayrı bir renk katmışlardır. 3. Mesleki Bakımdan Bu teşkilatların en önemli hizmetlerinden biri de gençlerin mesleki eğitimi ile birlikte manevî eğitimlerinin de planlanması ve toplumsal hayata katılımlarının sağlanmasıdır. (Koçak & Gürün, 2015, s.138-139) Ahîlerin Özellikle Osmanlı döneminde esnaf birliklerine yeni üye kazandırırken prensiplerinden ödün vermediği ve dışarıdan bu işleyişi bozacak müdahalelere karşı tedbirler aldıkları bilinmektedir. Zaman zaman teşkilat dışından yapılan şahsi müdahaleler anında merkeze bildirilmiş ve gerekli tedbirlerin alınması talep edilmiştir. 139 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Örneğin Karahisar-ı Sahib’te Marangozluk zümresinin kedhüdası ve yiğitbaşısı Sancak’ta marangozluk işlerine müdahale edildiği hususuyla ilgili Divan-ı Hümayun’a bir arz-ı hal göndermiştir. Bunun cevabı gecikmemiş ve Sancak kadısından duruma müdahale etmesi yönünde üstten talimat gelmiştir. (Özkaya, 2010, s.88; Kavak, 2020, s.12) Ahî zaviyeleri, toplumsal alanda dürüst, samimi ve ilkeli meslek erbabının yetişmesi için büyük çaba göstermişlerdir. Bu sayede halkın ihtiyaç duyduğu şeylerin üretimi ve satışında adaletten ayrılmayan, dürüstlüğü ilke edinen, kâr ederken insaf sınırını zorlamayan bir esnaf kitlesinin devamı sağlanmıştır. Diğer bir ifade ile köklü bir eğitim sistemi uygulayarak esnaf ve zanaatkârlara işyerlerinde yamak, çırak, kalfa ve usta hiyerarşisine göre mesleğin incelikleri öğretilmiş, kabiliyeti ve yeteneği olup işi bilen insanlara maddi destekte bulunulup medreselerde eğitim görmeleri sağlanmıştır. Esnafın kendi iş yerleri ve köylerdeki Yaren Odaları çırak, kalfa ve ustaların yetiştirilmesinde önemli rol oynamıştır. (Erbaşı, 2020, s.125-132; Kınık, 2020, s.128) Örneğin, teşkilata giriş, bu kurumun özüne ve özelliklerine uygun bir usul ile gerçekleşmiştir. Bunun en yaygın şekli şed kuşanmaktır. Ahîliğe giriş şerbet içmek, şed veya peştamal kullanmak, şalvar giymekle gerçekleşir. Şed, sözlükte yünden veya pamuktan örülmüş kemer, kuşak yahut peştamal anlamlarına gelmektedir. Şed kuşanmak ise, fütüvvet ve tarikat ehline has tasavvufî ve folklorik bir gelenektir. Şed kuşanmak, sabır, sebat ve teslimiyetin simgesi olarak görülmüştür. (Şehsuvaroğlu, 1973, s.27-31; Ergin, 1995, s.497-512; Kınık, 2020, s.33) Yamaklıktan çıraklığa çıraklıktan kalfalığa ve kalfalıktan ustalığa geçişlerde icâzet merasimleri düzenlenmiştir. Özellikle Ustalık merasimi manevi atmosferde gerçekleştirilmiştir. Bu sayede usta adayının din ve inançlarına olan bağlılığının iyice perçinlenmesi ve iş ahlâkına, müşteri ilişkilerine, kalite ve standarda önem vermesi sağlanmıştır. Ahilikte rekabet ve çatışma yerine iş birliği, dayanışma ve kalite değerlerine öncelik verildiği görülür. Bu bakış açısına göre rekabet fazla üretimle değil kaliteli üretimde yapılmalıdır. Bu anlayışında toplumsal alanda hayat bulabilmesi, ancak Ahîlik adab ve erkânına göre yetişmiş esnaf ve sanat erbabıyla mümkün olabilmiştir. 4. Üretim, Tüketim ve Ekonomi Bakımından Ahilikte hedef, üretimi toplumun sadece belli bir kesimine değil bütün kesimlerine yayma olmuştur. Yani sadece ekonomik durumu iyi olan zengin ve varlıklı kesimler değil, toplumdaki fakir ve dar gelirli insanların da alım güçleri düşünülmüştür. Bu sayede zengin-fakir arasında oluşacak muhtemel bir toplumsal çatışma ve ayrımcılığın da önüne geçilme amaçlanmıştır. Yine bu bakış açısıyla sosyal gruplar 140 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” arasında meydana gelebilecek çatışma, vurgunculuk, serbest rekabet ve aşırı kazanç reddedilmiş, uzlaşmacı sosyal ve ekonomik münasebetlerin kurulması amaçlanmıştır. (Koçak & Gürün, 2015, s.132) Bu teşkilat ve bakış açısının, Türk toplum hayatında iktisadi açıdan önemli değerler inşa ettiği görülür. Örneğin, haksız kazanç, karaborsacılık, fırsatçılık, fahiş fiyatla ürün satma ve keyfi fiyatlandırma gibi hususlara şiddetle karşı çıkılıp yasaklanmıştır. Bu konuda teşkilat tarafından fiyat ve hammadde politikası geliştirilerek halkın zarara uğramasının önüne geçilmiştir. Bunun sonucunda bir taraftan hakkaniyete uygun ve adil bir ticaret ortamı oluşurken, diğer taraftan toplumsal yapı içinde ortaya çıkması muhtemel iktisadi eşitsizlikler ve toplumsal kesimler arasında çatışma riskleri de ortadan kaldırılmaya gayret edilmiştir. (Kavak, 2020, s.13) 5. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Açısından Ahilik, birliktelik ve dayanışma ruhuna uygun bir teşkilatlanmadır. Teşkilatın halkın inanç ve geleneklerine uygun ve toplumsal hayatta onlarla çatışmayan bir yapıya sahip olması, asırlarca halkla iç içe ve problem yaşamadan faaliyet yürütmesine imkân vermiştir. Kurumsal olarak prensipli ve ciddi çalışan ahîlerin, hem kendi içinde hem de halkla sosyal dayanışma ve yardımlaşma hususunda başarılı bir yol izledikleri görülür. Esnaf Sandığı, Esnaf Kesesi, Esnaf Vakfı veya Orta Sandığı adıyla kurdukları yardım havuzları yoluyla ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunmuşlardır. Bu yardımlardan sadece teşkilatın kendi üyeleri değil dışarıda hasta olup çalışamayan, vefat edenlerin muhtaç olan yakınları ile bir felakete uğrayıp muhtaç duruma düşenler gibi çok farklı türde ihtiyaç sahipleri de faydalanmıştır. (Uçma, 2018, s.148; Öntuğ, 2014, s.174-175) Ahiliğin, bu bakış açısı ve uygulamalarının Kur’an’ın bazı ayet ve Hz. Peygamberin çeşitli uygulamalarına dayandığı görülür. Zira Kur’an, Müslümanların seçkin ve örnek bir toplum olduklarını belirterek dünya hayatında bir ve beraber hareket etmelerini emreder. Aksi halde zayıf ve güçsüz düşerek izzet ve kuvvetlerini kaybedeceklerini belirtir. –– “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a iman edersiniz…” ( Âl-i İmrân, 3/110) –– “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşman idiniz de O kalplerinizi birleştirdi. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz…” (Âl-i İmrân, 3/103) –– “Allah’a ve Resulüne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz (devletiniz) elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal, 8/46) 141 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 6. İslâmî ve İnsanî Değerleri Korumada Hassasiyet Ahîlerin, gerek Anadolu Selçukluları gerekse Osmanlı’da teşkilatlandıkları bölgelerde İslâmî ve insanî değerleri koruma hususunda çok hassas davrandıkları görülür. Toplumsal hayatta dürüst ve ahlâklı birer esnaf ve sanatkâr olarak halka hizmet eden ahîler, ticarî hayata yalan, hile ve aldatma gibi olumsuz davranışların girmesine engel olmaya özen göstermişlerdir. İslâmî kurallara ve ahlâki prensiplere uymayan davranışta bulunduğu tespit edilen esnaf ve sanatkâr, meslekten menedilmek suretiyle topluma zarar vermesi ve kötü örnek olmasının önüne geçilmiştir. Bu durum aslında iyiliğin emredilip kötülükten nehyetme temel dinî kaidesinin de pratiğe dökülmesi anlamına gelmektedir. (Kavak, 2020, s.14-15) 7. Kamu Güvenliği ve Vatan Savunmasındaki Hassasiyet Ahîlerin, sadece ticarî alanda etkili olmayıp aynı zamanda toplum yönetimi ve kamu güvenliğinin korunması gibi siyasî ve idarî alanlarda da görev üstlendikleri görülür. Özellikle Selçukluların son döneminde Moğolların hâkimiyeti sonrası Anadolu’da siyasî güç ve kontrolü kaybetmesi sebebiyle ahîler teşkilat olarak kamu işleri ve halkın güvenliğinin sağlanmasında roller üstlenmişlerdir (İnalcık, 2009, s.42). İbn Battû’ta Anadolu’yu gezerken bazı şehirlerde kamu düzeninin sağlanmasında ahî şeyhlerinin çok nüfuzlu ve saygın bir konumda bulunduklarından söz eder (İbn Battuta, 1928, s.188) ki bu durum yukarıda değindiğimiz siyasî boşluk sebebiyle ahîlerin üstlendikleri misyona işaret etmektedir. Gaza misyonu da, Ahilerin bahsedilmesi gereken özelliklerinden biridir. Örneğin Ahiler; Selçuklular devrinde Moğol istilasına karşı yapılan mücadelede, Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasında ise Bizans’a karşı yapılan gaza akınlarında kilit rol üstlenmişlerdir. Diğer bir ifade ile Selçuklular döneminde Moğollara karşı ortaya koydukları mücadele ruhu ve gaza tecrübesini Osmanlının kuruluş yıllarında Osman Gazi ve Orhan Gaziye savaşlarda destek vermek suretiyle geliştirmişlerdir. (Şahin, 2021, s. 58; Kınık, 2020, s.29-30) B. AHİLİĞİN EDEBİYATIMIZA YANSIMALARI İnsanı merkeze almak suretiyle evrene bakan Ahilik, iş ve meslek hayatına yönelik bir teşkilat olmanın ötesinde toplum hayatının hemen her aşamasına nüfuz eden yapısıyla gelenek ve göreneklerde, sanatta, dilde ve edebiyatta da medeniyetimize önemli katkılar sunmuştur. Ahiliğin temel dinamikleri, fütüvvetnameler başta olmak üzere şecerenameler, menakıpnameler, seyahatnameler, pendnameler ve siyasetnameler gibi pek çok manzum ve/veya mensur eser içerisinde doğrudan yahut dolaylı olarak işlenmiştir. 142 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Anadolu’da teşkilatlandığı ilk dönemden itibaren edebiyat ikliminde neşvünema bulmaya başlayan bu teşkilat, Türk edebiyatının son dönem şair ve yazarlarından bir kısmına da ilham kaynağı olduğu görülür. Ahilik ve Ahi Evran-ı Veli’ye dair, edebiyatımızda kaleme alınan ilk müstakil eser, “Kerâmât-ı Ahi Evran” mesnevisidir. Ahi Evran ile çağdaş olup Kırşehir’de yaşayan ve kuvvetle muhtemel onun hizmetinde bulunan Gülşehri (ö.1317 sonrası?) tarafından kaleme alındığı tahmin edilen bu küçük mesnevide Ahi Evran’ın hayatı, karakteri, kerametleri ve Ahiliğin temel prensipleri hakkında bilgi verilir (Kartal, 2009, s.223242). Gülşehri, “Mantıku’t-Tayr”adlı eserinde de fütüvvet ehli hakkında bir kısım bilgilerin yanı sıra bir ahîde bulunması gereken değerleri sıralar. (Yavuz, 2005, s.1000; Yavuz, 2007) O dönemin bir başka büyük şairi, Âşık Paşa’nın (ö.1332) meşhur eseri Garibname’de de Ahiliğin izlerine rastlanılır. (Günşen, 2005, s.499-510) Anadolu’da Türk edebiyatının ilk ürünlerinden itibaren bazı sanatkârlara ilham veren Ahilik ve ona bağlı unsurlar, klasik Türk edebiyatının farklı tür ve şekillerindeki eserlerinde de işlendiği görülür. (Doğan, 2019, s. 125-160) Zâtî’nin (ö.1547), dört yüz kadar esnaf ve bunların kendisine has özelliklerinden bahsettiği “Letaifname” sinde (Çavuşoğlu, 2012, s.143-161) umumiyetle şehzadelerin sünnet düğünleri dolayısıyla kaleme alınan “surname” ler (Arslan, 2007, s.221-257; Arslan, 1991, s.27) ile başta Evliya Çelebi’nin eseri olmak üzere seyahatname türünde yazılmış olan eserlerde farklı esnaf zümrelerinin ve bunlara bağlı olarak da Ahiliğe dair kimi ilginç ayrıntıların aktarıldığını görmek mümkündür. (Okumuş, 2019, s. 211-224; Tökel, 2005, s. 885897) Klasik Türk edebiyatı eserlerinde olduğu gibi Türk halk edebiyatı ve kültürü içerisinde de Ahilikle ilgili uygulama, inanma, motif, şiir, destan, menkıbe, efsane gibi daha birçok bilgiyle karşılaşmak mümkündür (Ayva, 2017, s.163-174). Halk şiirindeki “esnaf destanları” türünde kaleme alınan manzumelerde ise esnafın yaşayış tarzı, esnaflığa ait görgü kuralları, o esnaf kolunun incelikleri, ustalıkları, kullanılan araç gereçleri, esnafın müşteriye nasıl davranması gerektiği vb. konularda bilgiler verilmiştir. Dilimizin ve kültürümüzün önemli unsurlarından olan ve arka planında bir hikâye barındıran deyimlerimizden -hem günlük yaşamda hem de edebî eserler içerisinde sıklıkla kullanılan pabucu dama atılmak ve püf noktası gibi kimi ifadelerin arka planında da Ahiliğin bulunduğunu ifade etmek gerekir. Benzer şekilde, bugün dahi esnaf dükkânlarının duvarlarını süsleyen levhalarda çoğu beyitler hâlinde bulunan sözler yine Ahiliğin sosyokültürel yansımaları olduğunu belirtmek isterim. Bunlardan bazı örnekler verelim. (Doğan, 2020, s.53) 143 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Şekerci dükkânı levhası: Sade pirinç zerde olmaz bal gerektir kazana Baba malı tez tükenir, evlat gerek kazana Marangozhane levhası: Sefa geldin ey misafir, ısmarla kahve içelim İşçi ile sohbet olmaz, bir merhaba der geçelim Çeşitli bakkal ve dükkân levhaları: Müşterimiz velinimet, yaranımız yarımız Ziyadesi zarar verir kanaattir kârımız Berber dükkânı levhası: Her seherde besmeleyle açılır dükkânımız Hazret-i Selman-ı Pak’tır pirimiz üstadımız Ahilikte her mesleğin bir piri olduğu düşünüldüğünden levhanın asıldığı dükkân, bir demircinin ise ikinci mısrada Davut Peygamber’in, keçecinin ise Hallacı Mansur’un, dericinin ise Ahi Evran’ın, terzinin ise İdris Peygamber’in vb. isminin zikredildiği görülür. Ahi Evran ve Ahiliğe ait temel değerlerin, Tanzimat’tan sonraki süreçte oluşan yeni Türk edebiyatı eserlerinde de işlendiğini görmekteyiz. Bu dönemin ilk evrelerinde, toplumsal hayatta yaşanan çalkantılar ve kutsanma derecesinde hayranlık duyulan Batı kültürünün sebep olduğu olumsuzluklara rağmen Ahilik değerlerinin dolaylı olarak ifade edildiğini söyleyebiliriz. Ahiliğin temel dayanağı olan ahlâk ve maneviyatın Müslüman Türk evladı için ne anlama geldiğini, Oyuncak sanmayın! ahlâk-ı millî, rûh-ı millîdir Onun iflâsı en korkunç ölümdür: mevt-i küllîdir (Ersoy, 2007, s.293) mısralarıyla dile getiren Mehmet Akif Ersoy, edepten mahrum bir hüneri asla makbul görmeyen geleneğin mirasçısı olarak Ahiliğin temel dinamiklerine sıklıkla vurgu yapmıştır. Mehmet Akif Ersoy, Ahilik değerlerinin aksine çalışmayı elden bırakarak miskin bir şekilde yatan ve hiçbir çaba sarf etmemesine rağmen Allah’tan çok şey uman insanları, şiddetle kendine gelmeye davet eder: 144 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Dolaş da yırtıcı aslan kesil behey miskin Niçin yatıp kötürüm tilki olmak istersin Elin kolun tutuyorken çalış kazanmaya bak Ki artığınla geçinsin senin de bir yatalak (Ersoy, 2007, s.280) Seyfi Baba şiirinde, insanın rızkını temin için hiçbir bahaneye sığınmaksızın çalışması gerektiğini; Kim kazanmazsa bu dünyâda bir ekmek parası Dostunun yüz karası, düşmanının maskarası mısralarıyla dile getirir. Ahilik değerlerinin edebî metinlerde, örneklerini çoğaltabileceğimiz dolaylı kullanımının yanı sıra Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu (ö.1992) gibi bazı şairlerin mısralarında Ahiliğe ve onunla ilgili kimi unsurlara doğrudan yer verildiği görülür. Söz konusu şairin “Rum Gazileri”, “Rum Abdalları”,”Rum Ahileri”, ”Söğüt Bacıları” ve “Ahi Mesud” gibi şiirlerinde Anadolu topraklarının vatan olmasında rol oynayan Ahiliğin temel dinamiklerinin işlendiği görülür. (Doğan, 2020, s. 55) Ahi Evran’ın medfun olduğu Kırşehir’de yetişen şairlerce de Ahiliğe ve Ahi Evran’a özel bir ilgi gösterildiğini belirtmek gerekir. “Ahi Soykut” unvanıyla da tanınan ve “İnsanlık Bilimi Ahilik”, Orta Yol Ahilik”, “Ahi Evran” gibi eserlerin yazarı Refîk Soykut (ö.1998) başta olmak üzere Şükrü Afşin, Veli Recai Velibeyoğlu (ö.1991), Şemsi Yastıman (ö.1994), Hüseyin Canıtez (ö.1990) gibi daha onlarca değerli şair arasında en dikkat çekici şiirleri Nüzhet Erman (ö.1996) kaleme almıştır. (Ülgen, 2005, s.971-998; Dinçer, 2011, s.273-283) Yine Ahi Evran ve Ahilik değerlerini mısralarına titizlikle işleyen şairlerin yanında, şiir üslubu ağır basan, “Beş Şehir” isimli meşhur eserinde Ahmet Hamdi Tanpınar’ın da yer yer Ahilikten bahsettiği görülür. Şehirleri medeniyetlerin aynası olarak gören Tanpınar, anlattığı şehirlerin ruhunu oluşturan değerleri, sanatkârları, esnaftan, zanaat erbabından kimseleri, isimleri etrafında birer efsane teşekkül etmiş insanları, Ankara’da Ahî Şerafeddin gibi değerli şahsiyetleri (Okay, 1992, s.548) gelecek nesillerin dikkatine sunar. Ahi Evran ve Ahilik üzerine senaryo, piyes ve tiyatro gibi edebî türlerde de eserler kaleme alındığı görülür. Ahilik teşkilatının ve Ahi Evran’ın tanıtılıp gelecek kuşaklara aktarılmasında bu türlerde kaleme alınan eserlerin etkisinin fazla olacağı düşüncesiyle Ahilik Kutlamaları Merkez Yürütme Kurulu” tarafından 2014 yılında “Ahi Evran ve Ahilik Kültürü Konulu Uluslararası Senaryo Eseri Yazma Yarışması” ile “Ahi Evran ve Ahilik Kültürü Konulu Uluslararası Tiyatro Eseri Yazma Yarışması” düzenlenmiş ve ödüllü olan bu yarışmalar neticesinde dereceye giren eserler, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, tarafından iki kitap halinde basılmıştır. 145 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ahi Evran ve Ahilik, son dönem Türk edebiyatının roman türünde kaleme alınmış edebî metinlerinde de yazarlara ilham kaynağı olmuştur. Özellikle Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu konu alan Devlet Ana (Kemal Tahir), Osmanoğulları (Feridun Fazıl Tülbentçi), Osmancık (Tarık Buğra), Ovaya İnen Şahin (Ragıp Şevki Yeşim), Kutludağ (Bekir Büyükarkın) gibi tarihî romanlarda (Karataş, 2003) kuruluşta icra ettiği işlev dolayısıyla Ahiliğe yer verildiği görülür. Selman Kayabaşı’nın askerî ve siyasî boyutun ön planda olduğu Direniş Karatay ve Kor Kurt romanlarında Ahi Evran, Ahilik ve Baciyan-ı Rum teşkilatları, devletin yaşatılmasında üstlendikleri rol bağlamında söz konusu edilmiştir. (Doğan, 2020, s.56-57; Karataş, 2003, s.33) Öte yandan Ahilik teşkilatının sistematik bir hâl almasında paha biçilemez bir rolü olan Ahi Evran-ı Veli’nin cömertliğe, eli açık olmaya, kardeşçe yaşamaya, yok oluşa boyun eğmeden, devletin huzuru için ne gerekiyorsa cesurca yapmaya harcanan destansı yaşamı Hasan Murat ve Gökhan Çelik tarafından 2018 yılında Ahi Evran ismiyle bir romana konu edilmiştir. Aynı yıl içerisinde Yasemin Bülbül tarafından kaleme alınan ve yine Ahi Evran ismiyle yayımlanan bir diğer romansa okuyucuların ilgisine sunulmuştur. Bunların haricinde Ahi Evran’ın insanlığa ilham veren yaşamı, bir dönem Kırşehir milletvekilliği ve Kültür Bakanlığı görevlerinde bulunan Gökhan Maraş tarafından romanlaştırılmıştır. (Doğan, 2020, s.58) C. SİVİL TOPLUM YÖNÜYLE AHİLİK Ahiliğin Selçuklu ve Osmanlı toplumlarında 13.-19. yüzyıllar arasında oldukça etkili kurumsal ve organizasyonel olarak büyük bir teşkilat olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ahilik, sivil toplum, yani devlet-dışı organizasyon boyutuyla ehemmiyet arz etmektedir. Şüphesiz Ahilik organizasyonunun bir sistem olarak ve bir bütün halinde anlaşılması için onu çeşitli yönleriyle incelemek gereklidir. Sivil toplum boyutunda Ahiliği incelemek ve anlamak, bu teşkilatın günümüze yansımalarını anlamak için de oldukça önemlidir. 1. Sivil Toplum Yönüyle Ahlâk ve Toplumsal Sorumluluk Sahibi Olmaları Ahilik bir sivil toplum kuruluşu olarak öncelikle bir ahlâk teşkilatı olma yönüyle öne çıkar. Aynı zamanda bu teşkilatı, iyilik, doğruluk, kardeşlik, yardımseverlik, kontrol ve denetleme gibi esasların kendisinde toplandığı ahlâkî bir toplumsal ve ekonomik düzen şeklinde ifade edebiliriz. İbn Battûta, Ahilerin ahlâkî boyutu hususunda şöyle der: “Ben onlardan daha ahlâklı ve erdemlisini görmedim dünyada…” (İbn Battûta, 2004, s.404-405) 146 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Bu çerçevede Ahiler, her şeyden önce ahlâkî boyutlarının bir gereği olarak toplumsal sorumluluk noktasında önemli roller üstlenmişlerdir. Yine önemli bir ahlâk ve sorumluluk ilkesi olarak ahde vefa da dikkati çeken özelliklerindendir. İnsanların birbirleriyle olan muamelelerinde büyük bir önemi haiz olan ahde vefa gösterme ilkesi, her türlü ticarî ve ekonomik işlemin karşılıklı güven içerisinde yapılmasını sağlar. Ahilere sivil toplum boyutuyla bakıldığı zaman kültür noktasındaki katkıları da kayda değerdir. Gerçekten de Ahiler, toplumsal hayatın kuruluş ve düzenlenmesinin yanı sıra kültürel gelişmeye de katkıda bulunmuşlardır. Ahilik anlayışında insan bir bütün olarak ele alınmış, bütün yönleriyle eğitilip geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda yamak ve çırakların eğitilmesinde yalnızca meslekî bilgilerin verilmesiyle yetinilmeyip dinî, ahlâkî ve toplumsal bilgi de verilmiştir. (Okumuş, 2020, s.92-93) Ahilerin ahlâkî tutumlarının ticaretlerine de yansıdığı görülür. Müslümanların ölçüde ve tartıda adaletten ayrılmamaları, “Ölçtüğünüz zaman tam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu hem daha hayırlıdır ve sonuç itibariyle de daha güzeldir.” (İsra, 17/35) ve “Allah iyiliği ve adaleti emreder.” (Nahl, 16/90) ayetlerine dayanır. Yine her zaman doğru sözlü olmaları ve sattıkları malın kusurlarını gizlememeleri önemli özelliklerinden biridir. “Doğru sözlü ve kendine güvenilir bir tüccar, ahirette peygamberler, Sıddıklar ve şehitlerle beraber olacaktır” (Tirmizî, 1992, s.515; Sancaklı, 2010, s.12) ve “Sizden biriniz iş yaptığı zaman onu mükemmel bir şekilde yapsın” (İbn Sa’d, 2001, s.119) hadisleri esas alınmıştır. Belirttiğimiz bu ayet ve hadislerdeki ahlâkî hasletler, Ahilik teşkilatının meslek, iş ve ticaret ahlâkına damga vurmuştur. Görülüyor ki İslâm’da var olan ekonomik hayat ve değer ile ahlâkî hayat ve değer arasındaki ayrılmaz bağlantı, bir sivil toplum kuruluşu olarak Ahilik kurumuna yansımıştır. Adil fiyat ilkesi ile serbest rekabet şartları altında bazı piyasalarda oluşan fiyatlara müdahale edilmesi de Ahilik teşkilatında bir ilke olarak kabul edilmiştir. (Tabakoğlu, 1996, s.101) Ahilik teşkilatının ahlâk ve toplumsal sorumluluk yönüne dair hususlara dikkatli bakış, onun sivil toplum kuruluşu olarak yapılanıp örgütlendiğini ve toplumdaki faaliyetlerini o zihniyet ile yürüttüğünü göstermesi bakımından önemlidir. 2. Organizasyon, Kurumsallık ve Siyaset Yönüyle Ahilik Sivil toplum boyutundan Ahilik teşkilatına bakıldığında, güçlü bir organizasyonla karşılaşılır. Gerçekten de Ahilik, kurumsallığa önem veren ve buna bağlı olarak kurumsal ilkelerle hareket eden bir teşkilattır. Ahilik bir organizasyon olarak kendi içerisinde ve kendine has hiyerarşik bir yapılanmaya sahiptir. Ahilerde, meslek ve sanat 147 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” alanlarında yamak, çırak, kalfa, usta hiyerarşisi bulunduğu gibi, Ahi zaviyelerindeki üyelerin bilgi ve kültür düzeylerinin yükselmesi için de yedi veya dokuz basamaklı bir silsile-i meratip söz konusudur. Dolayısıyla çok yönlü bir toplumsal sistem veya yapı olan Ahilik, belli bir süre bir kademede kalarak pişirilen yamak, çırak, kalfa usta hiyerarşisi kurmak ve bu kademelerdeki kişileri, baba-evlat ilişkisi gibi güçlü, içten bağlarla bağlamak suretiyle sanatı, çalışma hayatını sağlam ahlâkî ve meslekî temellere oturtmuştur. (Çağatay, 1989, s.101; Okumuş, 2020, s.94) Ahilik, Anadolu’nun hemen hemen her şehir, kasaba ve büyük köylerine kadar teşkilat kurmuştur. Ayrıca yerleşim birimlerinde her sanat kolu için ayrı birlikler oluşturulmuştur. Bir meslekte ayrı birlikler meydana getirebilecek kadar esnaf ve sanatkârın bulunmadığı yerleşim merkezlerinde, birbirine yakın meslek mensupları aynı birlik etrafında veya içinde bir araya gelmiştir. Daha küçük yerlerde ise bütün meslek mensupları aynı birlik altında bir araya getirilmiştir. Yerleşme biriminde kurulan Ahi birlikleri arasındaki münasebetleri büyük meclis temin yoluna gitmiştir. Ülke sathında bulunan bütün esnaf birliklerinin ise Kırşehir’de bulunan Ahî Evrân Zâviyesi’ne bağlı olduğu nakledilir. (Okumuş, 2020, s.94) Ahilik, organizasyon yapısıyla genel olarak toplumda güçlü bir etkiye sahip olduğu gibi siyaset üzerinde de zaman zaman etkili olmuştur. (Tireli, s.171-173) Siyasi yapı olarak devletin otoritesinden bağımsız bir yapılanması mevcut, ancak devletle ilişkilidir. Bu bağlamda devletle halk arasında bir dengeleyici unsurdur. Devletin çeşitli sebeplerle ve farklı boyutlarda eksik bıraktığı, erişemediği, yanlış yaptığı durumlarda hem siyasal konularda hem de ekonomik, kültürel, eğitimsel, dinî vd. konularda devlete yardımcı olan ve bu şekilde varlık gösteren bir sivil toplum kuruluşu haline gelmiştir. Gerek savaş zamanlarında gerekse farklı kaotik durumlarda devlet otoritesinin zayıfladığı veya zayıf görüldüğü bölgelerde yönetimsel anlamda görevler üstlenmişlerdir. Ayrıca savaş durumlarında gerek devlete gerekse halka ihtiyaç duydukları şeyleri sağlamada önemli sorumluluklar üstlenmişlerdir. (Gemici, 2010, s.73-74; Okumuş, 2020, s.98) 3. Disiplin ve Denetim Yönü Sivil Toplum Kuruluşu hüviyetinde bir organizasyon olan Ahiliğin en önemli özelliklerinden biri, çalışma tarzına bakıldığı zaman net olarak görülebileceği üzere disiplindir. Zira Ahilik sistemi içinde yer alan insanlar, düzenli ve sürekli bir disipline muhatap olurlar ve ciddi bir kontrol sistemi altında bulunurlar. Güvenilir kişilerin denetimi ve yönetimi altında disiplin içinde görevlerini ifa ederler. Bu disiplin, kontrol ve denetimin bilinci içinde hareket ederek teşkilata mensup olan herkes, örgütün disiplin ilkelerine uymakla mükelleftirler. İşyerinde ustalık çıraklık ilişkilerinden misafirlere nasıl davranılacağına kadar Ahilerin disiplin kurallarına göre hareket ettiği görülür. (Okumuş, 2020, s.96-97) 148 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ahilikte disipline paralel olarak denetim, kontrol ve ceza sisteminin varlığı da dikkat çeker. Bu sistemin gereği olarak üyelerin Ahiliğin meslek ahlâkına uygun söz, tutum ve davranış kurallarına bağlı olup olmadıkları denetlenir, kontrol edilir ve söz konusu kurallara aykırı davrananlar, aykırılığın hafifliğine veya ağırlığına göre çeşitli şekillerde cezalandırılırlar. (Ekinci, 2008, s.98-100; Kınık, 2020, s.40-41,44) Görülüyor ki Ahiler, teşkilat yapısı içinde her birinin otokontrolle kendilerini disipline etmeleri, denetlemeleri ve kontrol etmelerine ek olarak hiyerarşik olarak kendilerinden üst kimseler tarafından idare edilmelerine imkân sağlayan bir yönetim anlayışını benimsemişlerdir. Buna bağlı olarak da birbirleri arasında sağlıklı, anlamlı ve başarılı iletişim yoluyla sistemin ilke ve kurallarına uyma konusunda önemli ve dikkate değer özelliklere sahiptirler. (Yeşil & Kart, 2019, s.2462-2483; Okumuş, 2020, s.97) 4. Sivil Toplum Bağlamında Cömertlik ve Yardımlaşma Yönü Ahiliğin cömertlik ve ona bağlı olarak paylaşma ve yardımlaşma özelliği de dikkat çekicidir. Tarih boyunca Ahiler bu yönleriyle öne çıkmış ve toplum nezdinde büyük itibara sahip olmuşlardır. Bir Ahi, diğer Müslümanları kardeşi olarak görmüş, kazancını onlarla paylaşmış ve bu yolla toplum içinde sosyal bir dayanışma meydana gelmiştir. Örneğin esnaf sandığı bu yardımların biriktirilip yoksul insanlara ihtiyaçları ölçüsünde dağıtılması için kurulmuştur. Gerçekten yardımseverlik Ahiliğin temel erdemlerinden birini oluşturmuştur. Ahiler, gücü yettiği nispette geleni gideni ağırlamışlar, giydirmişler ve ihtiyaç olduğu anlarda misafirin altına binek vermişlerdir. Netice itibariyle misafirlerine, yolculara, ihtiyaç sahiplerine, birbirlerine karşı son derece cömert davranmışlar, paylaşmak ve yardımlaşmak da onların en önemli vasıfları olmuştur. (Şahin, 2021, s.91-92; Okumuş, 2020, s.97) 5. Sivil Toplum Bağlamında Ahilik Teşkilatında Meslek Bugün birçok sivil toplum kuruluşunda görülebileceği gibi Ahilik de iş, sanat ve mesleğe yön veren, esnaf ve zanaatkârları çıraklıktan ustalığa giden süreçte eğiten, yetiştiren, üretici ile tüketici arasındaki alışverişi ve etkileşimi denetleyen, ekonomik hayatı düzenleyen ahlâk ve tasavvuf temelli bir meslek örgütüdür. Bu örgüt, İslâm toplumunda ekonomik hayata ilaveten dinî, ahlâkî, siyasî, askerî ve eğitimsel konularda önemli roller oynar. (Kınık, 2020, s.30) Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda önemli katkıları olan teşkilat, fütüvvetin ahlâkî ilkelerini benimseyen, zaviye hayatı bulunan, belli bir mesleği ve sanatı olan genç kişilerden meydana gelir (Şahin, 1994, s.393-394; Ocak, 1999, s.225-229). Elbette Ahilik esas itibarıyla esnaf ve sanatkârlar arasında benimsenmiş bir örgüttür. Başlangıçta debbağ, saraç ve kunduracıları kapsayan bir teşkilat olarak ortaya çıkar, 149 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” zamanla bütün esnafı ve üye olmak isteyenleri bünyesinde toplayan çok geniş bir toplumsal organizasyon haline gelir. (Ekinci, 2008, s.27-29) 6. Sivil Toplum Bağlamında Ahilikte Eğitim Ahilik teşkilatı, sivil toplum boyutunda eğitim ve öğretim yönü ön plana çıkan bir organizasyondur. Teşkilat içindeki her bir birey, konumunun gereği olarak üzerine düşen görevleri yerine getirir ve hiyerarşik yapının kurallarına uyarak hareket eder. Ahi, sanat öğrenmek için ustasına, adeta müridin şeyhine intisap etmesi gibi intisap eder. Tasavvufî eğitimde olduğu gibi Ahi iş yerlerindeki eğitimde de çırak, kalfa ve yamaklar, dinî ve ahlâkî bilgilerle donatılır ve bu konuda taviz verilmezdi. Görülüyor ki teşkilatın eğitim sisteminde hiyerarşi ve disipline dayalı bir yapı vardır ve bu yapıda ahlâk eğitiminin yeri özeldir. Aldatma, yalan, dolandırma, kabalık vs. asla izin verilemez kötü ahlâkî davranışlardır. (Gemici, 2010, s.76-77) Ahiliğin, dinî, ahlâkî, ekonomik, eğitim, sosyal ve siyasî olmak üzere altı temel noktada işlevinin olduğu görülür. Bunlar arasında meslekî ve ticarî ahlâk en ön planda yer alır. Ahiliğin eğitim boyutuna dikkatlice bakıldığında şu hususları tespit etmek mümkündür. Meslek eğitimi, din eğitimi, sanat eğitimi, ahlâk eğitimi, yaygın eğitim, sosyalleşme, kültürün kuşaktan kuşağa aktarılması, çalışma disiplini, dayanışma, yerleşik hayata geçirme, imar ve iskân ve askeri eğitim. Bütün bunlardan yola çıkarak teşkilatın eğitim sistemi şu şekilde özetlenebilir: –– İnsan bir bütün olarak ele alınır, yalnızca mesleki bilgiler değil, dini, ahlâkî, içtimai bilgiler birbirini tamamlayacak şekilde verilir. –– Verilen eğitimle iş ve iş dışındaki hayatta bir denge ve uyum sağlanmaya çalışılır. –– Eğitim ömür boyu devam eden bir süreç olarak görülür. –– Yapılan eğitim faaliyetleriyle sadece şehir merkezlerindeki esnafa yönelik değil köylere kadar ulaşan geniş bir toplumsal kitleye ulaşılmaya çalışılır. –– Teşkilattaki hiyerarşik yapı, derslerin yetkili kişilerce verilmesini mümkün kılar. –– Teşkilat, Ahiliğin prensiplerine uymayı kabul eden herkese açıktır ve buradaki eğitimlerden faydalanmak için ücret talep edilmez. (Ekinci, 2008, s.150; Kınık, 2020, s. 28-29) Netice itibariyle Ahiliğin gayesi; zenginle fakir, üretici ile tüketici, emek ile sermaye, halk ile devlet arasında iyi ilişkiler kurarak sosyal adaleti gerçekleştirmek ve ahlâkî 150 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” bir toplum düzeni meydana getirmektir. Ahilikteki bu amaçlara sağlam bir teşkilat ve köklü bir eğitim aracılığıyla ulaşılmaya çalışılmıştır ve bunda başarılı olunmuştur. Ahiliğin suçlu ve suça eğilimli insanlara yaklaşımı da dikkat çekicidir. Ahilik teşkilatında toplumda suça eğilimli olanlar ve suç işleyenlerle de eğitim anlayışı ve ahlâk eğitimi yaklaşımına uygun olarak ilgilenilmiştir. Onları suçlu veya suça eğilimli diye bir kenara atmamış, onların elinden tutarak bir iş ve meslek sahibi olmaları için özel bir çaba harcamışlardır. Bunun için de sistemli olarak çalışmışlardır. Nitekim Ahilerin suç işleyen kimseleri içlerine alıp kendi eğitimlerinden geçirdikleri ve meslek sahibi yaptıkları nakledilir. (Okumuş, 2019, s.215-217) Yine bu teşkilat, insanların bütün yönleriyle geliştirilmesini amaçlamış bir sivil toplum kuruluşudur. Bu amaç doğrultusunda hareket edip güçlü bir eğitim kuruluşu hüviyetini kazanmıştır. Ahilikte eğitime öyle önem verilmiştir ki, eğitimin henüz tam anlamıyla bir devlet görevi olarak kabul edilmediği dönemlerde bile kendi amaçları doğrultusunda insanların eğitimlerine ayrı bir hassasiyetle yaklaşılmıştır. (Ekinci, 2008, s.150; Yeşil & Kart, 2019, s.2472) Sonuç olarak Ahilerin, birey ve toplumun faydasına olacak ne varsa bunları planlı ve sistemli olarak uyguladıkları söylenebilir. Bu durumda Ahilik teşkilatının eğitim planında da günümüz sivil toplum kuruluşu arayışlarına önemli katkılar verdiği ifade edilebilir. 7. Ahilik ve Toplumsal Sermaye Unsuru Ahilik, bir sivil toplum kuruluşu kimliğiyle toplumsal sermaye unsuru olarak kendini göstermiş güçlü bir örgüttür. Öncelikle Teşkilat, bulunduğu her yerde birçok alanda topluma hizmeti kendine bir görev olarak görmüştür. Bu bağlamda teşkilat siyasette, ekonomik hayatta, dengeli bir değişim serüveninin gerçekleşmesinde, ahlâkın toplumda güçlü bir şekilde yerleşip adalet sisteminin kurulması ve korunmasında, kültür kod ve kalıplarının muhafazasında, ölçü ve tartıda doğruluk ve dürüstlüğün hâkim olmasında, eğitim kurumunun sağlıklı ve güçlü olmasında, mesleklerin gelişmesinde ve güven toplumunun kurulması gibi birçok noktada kuvvetli bir toplumsal sermaye kurumu olarak karşımıza çıkar. (Okumuş, 2020, s.101) Bu teşkilat, bir toplumsal sermaye kurumu olma yönüyle kendi bünyesinde kurduğu ve toplumda yaygınlaştırmaya ve yerleştirmeye çalıştığı ahlâkî ve iktisadî yapıyla, ahlâkî değerleri ekonomik alanda ve toplumun genelinde kurumsallaştırma çabalarıyla öne çıkan ender, hatta bu yönüyle belki de ilk ve özgün bir kuruluştur. Toplumda yoksulları doyurmak, işsizleri iş ve meslek sahibi yapmak, eğitim hizmetleri vermek gibi yönleriyle Ahilik, topluma değerini kazandırma çabası içerisinde olan bir organizasyondur. 151 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Yine sivil toplum kuruluşu olarak bu teşkilat, kendi içinde ahlâk ile sanatı, ahlâkî değerlerle ekonomik işleri, sağlıklı üretim ile ticareti, refah ile huzuru bir araya getirmiş ve bu çerçevede de topluma örnek bir model ortaya koymuş bir sistemdir. Bu yönleriyle bakıldığında Ahilik teşkilatının açık bir toplumsal sermaye sistemi olduğu görülür. Bir sivil toplum kuruluşu olma niteliğiyle Ahilik; toplumsal yapıda kurduğu kendine özgü sistemle zengin-fakir, üretici-tüketici, emek-sermaye, birey-devlet arasında güven temelli münasebetler tesis etmeye büyük gayret göstermiştir. (Karagül, s.6-9) Bu noktada Ahilik teşkilatının, çalışmalarını salih amel, iyi ahlâk ve toplumsal adalet üzerinde bina eden bir sosyal sermaye kuruluşu olduğu ifade edilebilir. O halde Ahiliğin ahlâkî açıdan ortaya koyduğu özelliklerle toplumsal sermaye kurumu olması arasında sıkı bir bağ olduğunu ifade etmek mümkündür. Teşkilat üyeleri, bulundukları ve hizmet ürettikleri mekânlarda toplumsal düzenin iyilik ve güzel ahlâkî değerler üzerine bina edilmesine ciddi katkılarda bulunmuşlardır. Yine bu da Ahiliğin, bir toplumsal sermaye kurumu ve sivil toplum kuruluşu olduğunu gösterir. Bütün bunlara ilaveten ve özet olarak yoksullara yardım etme, yolculara misafirperverlik yapma, bakıma ve korunmaya muhtaç kimselerin elinden tutma, insan hakları için mücadele etme, borçluların borçlarını eda etmelerine destek olma, gerekirse borçları kapatma, üretime katkı sunma ve bunun için ticaret erbabını örgütleme, maddi ve manevi anlamda destekleme, toplumun en dinamik boyutunu teşkil eden gençlere her yönüyle sahip çıkma, onları iş ve meslek sahibi yapma, onlara meslek öğretme gibi insana ve topluma değer veren, insanları, toplumu ve toplumsal değerleri sermaye olarak gören bu teşkilatın, önemli bir toplumsal sermaye organizasyonu olduğunu ifade etmek yanlış olmaz. Yine söz konusu teşkilat, üretim ve ekonomik kalkınma için gerekli motivasyonu sağlamaya çalışan bir toplumsal sermaye unsurudur. (Okumuş, 2020, s.102-103) Sonuç Netice itibariyle Ahîlik teşkilatı, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde esnaf teşkilatlanması ağır basan bir organizasyon olarak ciddi bir toplumsal konuma sahip olmuştur. Bu teşkilat, İslâm ahlâkının esnaf ve sanatkârlardan oluşan mensupları arasında benimsenip yaygınlaşması için iç tüzük olarak da adlandırılabilecek “fütüvvetnâmeler” i yazılı eğitim aracı olarak kullanmıştır. Teşkilatta kurumun âdâb ve erkânını şekillendiren bazı temel ahlâkî davranışlar belirlenmiş ve Ahîlerin bu davranışları benimseyip özümsemeleri ve hayata geçirmeleri istenmiştir. Bunlar; Elini açık tut, sofranı açık tut, kapını açık tut, belini bağlı tut, dilini bağlı tut, gözünü ve elini bağlı tut şeklindeki temel ahlâkî davranışlardır. 152 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Bu prensip ve davranışlar, ahînin hem meslektaşları hem de toplumsal hayatta diğer kesimlerle olan ilişkilerinde belirleyici olmuştur. Çıraklık döneminden itibaren aldığı dinî, tasavvufî ve meslekî eğitim sayesinde ahîler, teşkilatlandıkları bölgelerde toplumunun bilinçli, üretken, dürüst üyeleri olarak sosyal yaşama ciddi katkılarda bulunmuşlardır. Ahîler, ahlâk, eğitim, sosyal dayanışma ve yardımlaşma, üretim ve ekonomi, insanî ve İslâmî değerlerin müdafaası gibi pek çok alanda örnek ve dinamik bir zümre olarak hizmet etmişlerdir. Aynı zamanda söz konusu teşkilat, bir sivil toplum kuruluşu, başka bir ifadeyle hükümet dışı bir organizasyon hüviyetindedir. Bu boyutuyla günümüz sivil toplum organizasyonlarına benzer özellikler taşımaktadır. Örneğin ahlâkî, dinî, toplumsal, kültürel, ekonomik, siyasal, eğitimsel, hukukî yönleri olan güçlü bir yapılanmadır. Özellikle sivil toplum boyutunda eğitimin çok önemli olduğu görülür. Nitekim teşkilat, toplum bireylerini, bilhassa gençleri iş ve meslek sahibi yapıp topluma kazandırmayı hedef edinmiştir. Ayrıca sivil toplum kuruluşu olarak devletle sivil birey ve halk arasında da aracı kurum olma boyutuna sahiptir. Bu yönüyle devlet ile halk arasında bir denge unsuru olmuş, devletin zayıf, eksik veya yanlış kaldığı yerlerde toplumda tamamlayıcı ve doğruyu gösterici ve de uygulayıcı olarak varlık göstermiştir. Kaynakça Arslan, M. (1991). Osmanlı Saray Düğünlerinde Esnaf Alayları, Milli Folklor Dergisi, 12: 27-31. Arslan, M. (2007). Kültür Tarihimiz Açısından Zengin Bir Kaynak: Sur-nâmeler, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, (TALİD), 10: 221 - 257 Ayva, A. (2017). Türk Kültürü ve Halk Edebiyatında Ahilik, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Konya. 37: 163-174. Bayram, M. (2008). Tasavvufî Düşüncenin Esasları, NKM Yayınları, İstanbul. Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail. (1992). Sahih-i Buhârî, III, VII, Çağrı Yayınları, İstanbul. Çağatay, N. (1989) Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. Çavuşoğlu, M. (2012). Zâtî’nin Letâyifi II, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, (TDED), 22/l: 143-161 Dinçer, F. (2011). Nüzhet Erman’ın Şiir Dünyası ve Şiirlerinde Ahilik Kültürünün İzleri, I. Uluslararası Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempozyumu [15-17 Ekim 2008] Bildiriler Kitabı, Kırşehir, I: 273-283. Doğan, A. (2019). Edebiyatımızda Ahilik ve Ahi Evran, Ahilik Kültürü ve Meslek Ahlâkı, (Ed. Hüseyin Öztürk), Ankara: Nobel Yayınları. 125-160. Doğan, A. (2020). Edebiyatımızda Ahilik ve Gökhan Maraş’ın Ahi Evran Romanı, Uluslararası VI. Ahilik Sempozyumu, Kırşehir: 49-68. Ergin, O. N. (1995). Mecelle-i Umûr-ı Belediye I, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları NO:21, İstanbul: 497-512 Ekinci, Y. (2008). Ahilik, Özgün Matbaacılık, Ankara. Erbaşı, A. (2020). İktisadi ve İdari Yönleriyle Ahilik, Nobel Yayınları, Ankara. Ersoy, M.A. (2007). Safahat, Elips Kitap, Ankara. Gemici, N. (2010). Ahilikten Günümüze Meslek Eğitiminde Model Arayışları ve Sonuçları, Değerler Eğitimi Dergisi, 8/19: 71-105. 153 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Günşen, A. (2005). Garipname’de Ahilik İzleri, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu [1213 Ekim 2004] Bildireler Kitabı, Kırşehir, I: 499-510 İbn Battûta. (1928). Rihletu İbn Battûta Tuhfetü’n-nüzzâr fî garâibi’l-emsâr ve ‘acâibi’l-esfâr, I, el-Matbaatu’lEzheriyye, Mısır. İbn Battûta, (2004). İbn Battuta Seyahatnamesi, I, Çev. A. Sait Aykut, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. İbn Sa’d. (2001). Kitâbu’t-Tabakâti’lKubrâ, Mektebetu’l-Hancı, Kahire. İnalcık, H. (2009). Devlet-i ‘Aliyye, I, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul. Karagül, M. (2012). Ahilik ve Sosyal Sermaye Bağlamında İş Ahlâkı ve Üretim İlişkisi, Akademik Bakış Dergisi, 32: 1-16. Karataş, C. (2003). Türk Romanında Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Sürecine Yaklaşım, Yüksek Lisans Tezi Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Kartal, A. (2009). Kerâmât-ı Ahi Evran Mesnevîsi Üzerine Notlar, Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 2: 223-242 Kavak, A. (2020). Ahilik Âdâb ve Erkânının Toplumsal Hayata Yansımaları, Uluslararası VI. Ahilik Sempozyumu, Kırşehir, 1-20. Kınık, U. (2020). Medeniyetimizi Bugünlere Ulaştıran Sistem Ahilik, hayykitap, İstanbul. Koçak, O. Fethi Gürün. (2015). Ahilik Geleneğinin Günümüzde Sosyal İçerme Politikalarına Olabilecek Katkıları, Hak-İş Uluslararası Emek ve Toplum Dergisi, 4/8: 126-143. Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali. (2009). Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul. Ocak, A.Y. (1999). Ahilik ve Şeyh Edebali: Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Tarihi Açısından Bir Sorgulama, İslami Araştırmalar, 12/3-4: 225-229. Okay, O. (1992). Beş Şehir, DİA (TDV İslâm Ansiklopedisi), 5: 547-548 Okumuş, E. (2019). Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde Ahilik, IV. Uluslararası Ahilik Sempozyumu [2729 Eylül 2018] Bildiriler Kitabı, Editörler: Ahmet Gökbel, vd., Kırşehir, I: 211-224. Okumuş, E. (2020). Sivil Toplum Boyutunda Ahilik, Uluslararası VI. Ahilik Sempozyumu, Kırşehir, 89-106. Özkaya, Y. (2010). 18. Yüzyılda Osmanlı Toplumu, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. Öntuğ, M. Murat, (2014), Orta Sandık, Ahilik Ansiklopedisi,II, T.C. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Yayınları, Atalay Matbaacılık, Ankara, 174-175 Sancaklı, S. (2010). k Ahlâkının Oluşumunda Hadislerin Etkisi”, İ.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1/1: 1-28. Şahin, H. (2021). Adalet, Dürüstlük ve Bereketin Temsilcisi AHİLER, Erdem Yayınları, İstanbul. Şahin, K. (1994). Edebali, DİA, (TDV İslam Ansiklopedisi), 10: 393-394 Şehsuvaroğlu, B.N. (1973). Dinlerde ve Tarikatlarda Sembolizm Remizler, Muhit Yayınları, İstanbul. Tabakoğlu, A. (1996). İslam ve Ekonomik Hayat, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara. Tireli, M. (2011). Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde Ahiler ve Ahilik, TYB Akademi, 1/2: s. 157-175. Tirmizî, Ebû îsa Muhammed b. Îsa. (1992). Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul. Tökel, D.A. (2005). İbn-i Batuta Seyahatnamesi ve Evliya Çelebi Seyahatnamesinin İstanbul Bölümüne Göre Ahiler ve Ahilik, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu [12-13 Ekim 2004] Bildireler Kitabı, II: 885-897. Uçma, İ. (2018). Bir Sosyal Siyaset Kurumu Olarak Ahîlik, İşaret Yayınları, İstanbul. Ülgen, E. (2005). Kırşehirli Şairlerin Şiirlerinde Ahilik, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu [12-13 Ekim 2004] Bildireler Kitabı, II, Kırşehir, 971-998. Yavuz, K. (2005). Gülşehri’nin Ahi Büşr Hikâyesi, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu [12-13 Ekim 2004] Bildireler Kitabı, II, Kırşehir, 999-1010. Yavuz, K. (2007). Gülşehri’nin Mantıku’t-Tayr’ı (Gülşen-nâme), I-II, Kırşehir Valiliği Yayınları. Yeşil, R. – Kart. M. (2019). Müslüman Türk Medeniyeti İnşasında Bir Sivil Toplum Kuruluşu Olarak Ahilik, MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi. 8/3:2462-2483. 154 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” AHİLİĞİN TARİHİ KÖKENLERİ ve ÇAĞDAŞ İŞ DÜNYASINA AHLÂKİ ÇÖZÜM ÜRETME KAPASİTESİ Mahmut ARSLAN* Giriş Bu bölümde Ahiliğin bir sentez medeniyeti olan Türk-İslâm medeniyetinin asli unsurlarından biri olduğundan ve de Türk çalışma ahlâkının biricik referansı olduğundan hareketle bu geleneğin kökeni ve günümüz sorunlarına cevap potansiyeli tartışılacaktır. Bu bölüm kaleme alındığı sıralarda ülkemiz 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş, Pazarcık merkezli eşi görülmemiş bir deprem felaketi ile karşılaştı ve on binlerce insan öldü, yüz binlerce insan yaralandı ve sakat kaldı. Tıpkı 1999 Gölcük depremi gibi bu depremde de kayıpların tek nedeni ülkemizde binaları inşa eden iş dünyasının ve onları denetleyen kamu otoritelerinin kadim Ahilik değerlerinden çok uzakta olmalarıdır. Deprem felaketinin nedeni teknik değil ahlâkidir. Bu nedenle Ahilik çok daha fazla üzerinde durulması gereken kadim bir kurumdur. Bu bölümde Ahiliğin zannedildiğinden çok daha köklü ve kadim bir gelenek olduğunu tarihi örneklerle göstermeye çalışacağız. Ahilik iş dünyasının ahlâki sorunları söz konusu olduğunda ilk akla gelen milli kaynaktır (Bayram, 1995). Ancak Ahiliğin Türk işletme alan yazınında popüler olması, aynı zamanda bu kurumun tarihi bağlamından koparılarak adeta her derde deva bir kurumsal yapı olarak sunulması tehlikesini de bağrında taşıyor. Ahilik ahlâki iş yapma açısından hâlâ geçerli çözümler sunuyor ama başlı başına bir ekonomik sistem de vaaz etmiyor. Benzer olarak Protestanlık da özünde kapitalist değerlere sahip olmasa hatta tam aksi olsa bile bazı değerleri ile Batı Avrupa’da kapitalizmin gelişiminde olumlu bir rol oynamıştır (Weber, 1982 ve 1985). Ahiliğin biraz da politize olarak çağdaş kapitalizmin neden olduğu dertlere deva olacak ve tamamen bizim icadımız olan “yerli ve milli” bir kurum olarak görülmesi, Ahiliğin de için de yer aldığı meslek birliklerinin tarihini iyi bilmemekten kaynaklanan entelektüel bir yanılgıdır. Buradan hareketle bu bölümde daha çok Ahiliğin tarihi kökeni ve günümüzdeki sınırlılıkları üzerinde durulacaktır. Bu sınırlılık içinde çağdaş iş ahlâkı sorunlarına Ahiliğin verebileceği cevapların ya da çözüm önerilerinin neler olabileceği tartışılacaktır. * Prof. Dr., İbn Haldun Üniversitesi, Etik Çalışmalar Merkezi, mahmut.arslan@ihu.edu.tr 155 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ahilik kurumunun sınırlılıkları ortaya konurken öncelikle Ahiliğin kökenleri Antik Çağa uzanan bir Ortaçağ kurumu olduğu hatırlatılacaktır. Orta Çağ iktisat düzenin neredeyse küresel olan özellikleri üzerinde durulacak ve Ahiliğin de bu düzen içinde orijinal bir kurum olmayıp evrensel lonca sistemin bir Türk-İslâm sürümü olduğu belirtilecektir. Ortaçağ ekonomileri Asya’dan Avrupa’nın içlerine kadar ortak özellikler içerir (Çağatay, 1990). Özellikle Batı Roma İmparatorluğunun çöküşünden sonra Avrupa’da ilkel köleci toplumsal düzen ve üretim biçimi ortadan kalkmaya başlamıştır. Bu düzen yıkıldıktan sonra Roma merkezi devlet otoritesi ortadan kalkmış ve daha az merkezi olan krallıklar ve yerel beylikler ortaya çıkmıştır. Kölelerin işlediği topraklar ortadan kalkmış, üç bölümden meydana gelen latifundium iki bölümden oluşan malikâne topraklarına dönüşmüştür. Bu oluşum aynı zamanda kölelik kurumunun giderek ortadan kalktığını ya da çok azaldığını da göstermektedir. Bazı malikanelerde senyörün ev hizmetlerini gören köleler varlığını sürdürmüştür. Boğaz tokluğuna çalıştırılan ırgatlar da vardır. Ancak temel işgücünü tımarlı arazilerde yaşayan serfler oluşturur. Serfler çiftlikle birlikte alınıp satılan yarı kölelerdir ancak ilkçağ kölelerine göre daha özgür olan çiftçilerdir ve ürünlerini bağlı oldukları toprak ağası yani senyör ile paylaşırlar. Bu düzen Ortaçağ kapalı ekonomisi dediğimiz düzeni oluşturmuştur. Loncalar ve Ahilik de bu düzenin önemli bir parçası olmuştur. Helenistik ve sonrasında da Bizans loncalarının önce Fütüvvet teşkilatına örnek olduğu ve bu şekilde dolaylı olarak Ahiliği etkilediği, sonra da 1453’e kadar devam eden Bizans loncalarının Fetih’ten sonra Ahiliğin yerini alarak seküler Osmanlı loncalarına evrildiği iyi bir tarih okumasıyla rahatlıkla görülebilir. Ahiliğin bir Türk-İslâm icadı olduğu yanılgısı içinde olanların bir diğer yanılgısı da Ahiliğin manevi bir öze sahip olduğu Bizans loncalarının ise sadece beşeri ticaret birlikleri olduğudur. Dokuzuncu yüzyıldan kalan ve İstanbul loncalarını anlatan Eparkhion Biblion adlı el yazması eser incelendiğinde Bizans loncalarının da en az Ahilik kadar manevi değerlere dayanan, kilise törenlerine ve azizlere dayanan bir geleneğe sahip oldukları ve Şed Bağlama töreninin Hıristiyan versiyonunu uyguladıkları görülür. Bizans loncaları ile Ahilik arasında dağlar kadar fark olduğunu iddia etmek veya Bizans’ın Ahilik geleneğine etkisinin yeni bir inşaatta kullanılan eski bir moloz parçası mesabesinde olduğu gibi iddialarda bulunmak sıkça duyulabilir ancak bu tür duygusal tespitlerin tarihi ve bilimsel açıdan izahı mümkün değildir. ANTİK ÇAĞLARDAN AHİLİĞE İŞ VE MESLEK AHLÂKI Türkiye’de iş ve meslek ahlâkı dendiğinde konunun tarihi boyutu hep Ahilik teşkilatına dayandırılır ve bu doğru bir yaklaşımdır. Fakat bir Ortaçağ kurumu olan Ahiliğin birden bire ortaya çıkmadığı ve Doğu Akdeniz bölgesinin tarihi ve kültürel geçmişinden soyutlanamayacağı da bir gerçektir. Ahiliğin geçmişinde hem Abbasiler dönemindeki Fütüvvet teşkilatı hem de Doğu Roma Collegia’ları vardır. Doğu 156 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Akdeniz’de hüküm süren bütün İslâm devletlerinin tebaası etnik kökeni ne olursa olsun yeni gelen fatihler değil, Müslümanlaşmış eski Roma tebaasıydı. Bu bakımdan Roma kurumları, sosyal ve ekonomik yapısı sadece Batı Avrupalıların değil Doğu Akdenizlilerin (Levant sakinleri) de mirasçısı olduğu bir yapıdır. Hatta Roma’nın en büyük şehir ve kültür merkezleri İtalya dışında Avrupa’nın kuzeyinde değil bugün Anadolu, Suriye, İsrail, Lübnan ve Ürdün olarak adlandırılan bölgelerdeydi. Akdeniz’in etrafındaki topraklardan iki büyük medeniyet gelişmiştir. Bunlar Batı Avrupa ve İslâm medeniyetleridir. Aslında günümüzde kimilerince düşman kimilerince de rakip medeniyetler olarak görülen bu iki medeniyet aslında ortak bir tarihi ve kültürel geçmişe sahip kardeş medeniyetlerdir. Hem Batı Avrupa toplumlarının hem de İslâm toplumlarının tarihi ve kültürel arka planında Roma İmparatorluğu vardır. Ancak kültürel olarak Hıristiyan Avrupa Medeniyeti, kendisini Roma’nın devamı olarak görürken Müslüman Doğu Akdeniz Roma’yı kendisinden kendisini de Roma’dan saymaz, geçmişlerini Arap ve Türk fetihleri ile sınırlarlar. Akdeniz havzası kuzeyden güneye Balkanların doğusu ve batısı olarak iki kültürel coğrafyaya ayrılır. Bugünkü Hırvatistan-Sırbistan-Bosna sınırı aynı zamanda Batı Akdeniz’in bitip Doğu Akdeniz’in de başladığı sınırdır. Bu sınırın Sırbistan ve Bosna tarafı Doğu’ya Hırvatistan tarafı da Batı’ya açılır. Bu kadim sınır, zamanında Batı ve Doğu Roma’yı ve Avrupa ile Osmanlı’yı da ayıran sınırdı. Mısır’dan Fas’a kadar uzanan Kuzey Afrika ise hiçbir zaman Batı Akdeniz’den sayılmamış, Doğu Roma’nın, İslâm sultanlıklarının ve Osmanlı Devleti’nin bir parçası olmuştur. Akdeniz havzasını Batı ve Doğu olarak ayırdıktan sonra Batı’da ve Doğu’da Roma’nın kültürel mirasının da farklı algılandığını söyleyebiliriz. Roma’nın Batı ve Doğu Roma olarak ayrılmasından başlayan ve sonra da Batı Roma’nın yıkılması ile birlikte devam eden bir kültürel ayrışma söz konusudur. Akdeniz’in batısında yaşayanlar kendilerini Doğu Akdeniz’deki Doğu Roma’dan ayrıştırdılar. Öyle ki bu ayrışma Katolik Batı’nın Ortodoks Konstantinapolis’i işgal etmesine kadar vardı. Ayrışma temelde ekonomik olmakla birlikte, ayrışmanın ideolojik yapısı dinî inançlarda kendini gösterir. Akdeniz’in doğusunda ve batısında yaşayan halklar dini açıdan kesin çizgilerle ayrılmışlardı. Balkanların batısından başlayıp en batıda Portekiz’e kadar olan topraklarda Roma Katolik Kilisesi dinî olarak egemendi. Diğer yandan Balkanlar, Anadolu ve kalan bütün Doğu Akdeniz ise Roma öncesi Yunan kültürünün yani Helenizmin etkisindeki Fener Ortodoks Kilisesine bağlıydı. Bu Ortodoks halkların çoğunluğu Arap ve Türk fetihlerinden sonra Müslümanlaşarak kendilerini Arap ya da Türk olarak görmeye başladılar (Ayönü, 2021). Eğer 1453’te İstanbul’un fethinden sonra Roma Kayseri ve İmperatoris Romanum unvanlarını kullanan Fatih Sultan Mehmet’in beylikten imparatorluğa geçirdiği devletin Roma’nın tarihi ve kültürel devamı olduğunu kabul edersek, Roma’nın Doğu 157 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Akdeniz’deki etkisinin de isim değiştirerek 1. Dünya Savaşı’na kadar sürdüğünü söyleyebiliriz. PAGAN ROMA - KATOLİK ROMA- ORTODOKS ROMA- MÜSLÜMAN ROMA (OSMANLI) Bu kısa tarihî özet bize bugün Akdeniz çevresinde yerleşik, Katolik, Ortodoks ve Müslüman halkların tümünün Roma’nın tarihî ve kültürel mirasına sahip olduğunu göstermektedir. Roma devletini, tarihini, ekonomisini ve kültürünü bilmeden Avrupa ve çevresinde kadim Roma’nın toprakları üzerinde yaşayan bugünkü toplumların ekonomik davranışlarını tahlil etmek kolay olmayacaktır. Roma devleti başlangıçta üç kabilenin bir tarım toplumu halinde örgütlenmesinden meydana gelmişti. İlk zamanlarda bu gevşek bir kabileler konfederasyonudur. Toplum tamamen tarıma geçmemiş, göçebe hayvancılık kültürü devam etmektedir. Bu nedenle henüz tam bir tarım toplumu olmazdan önceki Roma ile Türk hanlıkları arasında benzerlikler bulmak da mümkündür. İş ve meslek etiği açısından bir toplumun ekonomik örgütlenmesi en temel değişkendir. Yani bir toplumun feodal, kapitalist ya da sosyalist olması onun işe ve çalışmaya karşı geliştirdiği tutum ve davranışlarda belirleyici bir role sahiptir. Avcı- toplayıcı kültürlerin, göçebe hayvancıların yerleşik tarımcıların ya da sanayi toplumunun iş ahlâkı farklılık gösterecektir. Hayvancılıkla uğraşan göçebe toplumlarda belli bir iş bölümü oluşmuştur. Hayvansal ürünlerden küçük çapta meta üretimi vardır. Mesela dericilik ve hayvan koşumları için demircilik gelişmiştir. Çoban toplumlar da diyebileceğimiz bu toplumlarda kabile içi dayanışma, yardımlaşma ve ortaklaşa çalışma önem taşır. Hayvancılıkla uğraşan çoban ya da göçebe toplumlar tarım toplumlarına göre daha eşitlikçidirler. Kadınların toplum içindeki statüsü de tarım toplumlarına göre daha yüksektir. Örneğin hayvancılıkla uğraşan göçebe Türklerde kadının toplumsal konumu çok güçlü iken aynı tarihlerde Çin, Hindistan, İran, Bizans ve Arap toplumlarında kadınlar erkeklerin tahakkümü altında yaşayan ikincil bir cinsiyet haline dönüşmüşlerdir. Tarım toplumlarında kadınlar erkeklerin çok sıkı kontrolü altında yaşayan, giyinme, mülk edinme, seyahat etme ve evlenme ve boşanma konularında özgürlüklerini neredeyse tamamen yitirmişlerdir. Din ve gelenekler de tarım toplumlarındaki bu kadın karşıtı tutumu desteklemiştir. Tarım toplumları ile göçebe-hayvancı toplumları ayırt eden bir diğer özellik de göçebelerin yaz kış çalışmaları ve aylaklığa zaman bulamamalarıdır. Oysa tarım toplumlarında toprak sahibi olan asiller hemen hiç meslekî bir işte çalışmıyorken köylüler de kış aylarında pek çalışmazlardı. Tarım toplumlarında aylaklık yaygın bir şekilde görülebilir. 158 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Antik Çağın İktisat Zihniyeti, Çalışma Ahlâkı ve Bugüne Bırakılan Miras Anadolu ve Rumeli Türklerinin, komşuları gibi yüksek bir çalışma ahlâkına sahip oldukları itiraz kabul etmez bir vakıadır. Altı yüz yıllık bir süre içinde büyük bir dünya imparatorluğunun yönetici sınıfını oluşturan Müslüman Türkler, Roma soyluları gibi yönetici olmanın asaletini kullanarak aylaklık ve miskinlik içine düşmemişlerdir. Aynı toprakları paylaştıkları Rum ve Ermeni komşularının çalışkanlık ve sanatkârlıkları şehirli Müslüman Türklerde de benzer şekilde mevcuttu. İstanbul Kapalıçarşı’daki esnaf ve zenaatkârları düşünmek Türklerin çalışma ahlâkını tasavvur etmek için yeterlidir. Konuyu iktisadi zihniyet açısından değerlendirecek olursak, Rumeli ve Anadolu Türklerinin iktisadi zihniyeti yerli Hıristiyan halklardan farklı değildi diyebiliriz. Bu zihniyet İlk Çağlardan Orta Çağlara kadar devam eden dayanışmacı ve kapalı lonca sistemine dayanıyordu. Türklerin iş ve meslek ahlâkının Ahiliğe dayandığını ve temel iş değerlerinin Ahilikten geldiğini söylemek abartma olmayacaktır. Ahiliğin Abbasiler dönemindeki Fütüvvet teşkilatına, Fütüvvetin de Roma meslek kolejlerinden esinlendiği göz önüne alınırsa Türk iş ahlâkının temellerini antik çağlara kadar götürmek mümkün olur. Köleci bir tarım ekonomisine dayanan Roma’da “patrici” adındaki soylu toprak sahipleriyle “pleb” adındaki şehirli sınıfın her ikisi de aylak denecek bir yaşama tarzına sahiptiler. Bu yüksek sınıflar çalışmayı ve ücretli emeği hor görmüş ve aşağılık bir iş olarak tanımlamışlardır. Romalı ünlü yazar ve filozofların eserlerinde bu yaklaşıma bolca rastlanır. Antik Çağ bir saygınlık olarak kabul edilen aylaklığın altın çağı olmuştur (Aries ve Dubby, 2006). Antik Çağ’ın emeği hor görüşü, elleriyle çalışanlar hakkında açıkça yapılan horlayıcı açıklamalar özgür ve haysiyetli (liberal) bir insan için zorunlu koşul olarak boş zamanın yüceltilmesi bu çağın insanları için anlaşılmazdır. Emekçiler sadece toplumsal açıdan aşağı tabakadan görülmekle kalmıyor aynı zamanda bir parça da aşağılık insanlar olarak kabul ediliyordu. Sadece çalışan ücretli sınıflar değil, esnaf ve tacirler de aşağılık işler yapan kişiler olarak kabul ediliyordu. Kendi zamanlarını kullanmakta özgür olmayan öğretmenler bile köle statüsünde görülmüştür. Örneğin Lukianos, “Zamanını kullanmakta özgür olmayanlar, kölelerdir.” demiştir. Ancak bu çalışmaya tepeden bakıp hor gören anlayış, soylu yüksek sınıfların anlayışıydı ve bu sınıflar ve onların zihniyeti Roma İmparatorluğu’nun yıkılması ve Avrupa’da feodal krallıkların kurulmasıyla birlikte tarih sahnesinden çekilmişti. Roma’nın çalışan özgür sınıfları olan esnaf ve zenaatkârların ahlâkı ise üst sınıflardan oldukça farklıydı. Çalışan sınıflar çalışmayı, mesleği ve sanatlarını yüceltmiş ve bunu mezar taşlarına kazıtarak da tarihe mal etmişlerdir. Arkeologlar ölen kişilerin kendilerini ticarethane ya da zenaat işlerinde çalışırken yontturdukları yüzlerce 159 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” mezar taşı buldular. Bu taşların çoğu Yunan etkisi taşır, çünkü V. Yüzyıl Atina’sında zenaatkârlar kendilerine özgü bir sınıf bilincine sahiptiler. Roma’da sıradan halktan kalan belgelerde çalışmaya ilişkin daha olumlu bir düşünce biçimi kendisini göstermiştir. Nitekim Pompei’de resimler ve mermer heykellerle süslü güzel evlerden bazılarının sahipleri fırıncılar, çırpıcılar ya da kap kacak imalatçılarıydı ve bunlar mesleklerini öne çıkarıyorlardı (Book ve Sinnegen, 1965) . Roma İş Ahlâkı’nın Temeli Roma Meslek Kolejleri “Collegia” Roma’nın iş ve çalışma ahlâkının temeli collegium adı verilen derneklere dayanır. Collegium’un çoğulu collegia’dır.1 Collegium kelimesi günümüzdeki anlamıyla dernek demektir. Lise ve üniversite düzeyindeki okullar için kullanılan “collagekolej” kelimeleri de Latince meslek kelimesinden türemiştir. Bu dernekler antik Roma’da sosyal kulüpler ve dini birlikler olarak çalışıyorlardı. Kent hayatına2 ilişkin olarak sosyal, politik ve de dini işlerle uğraştıkları gibi mesleki ve ticari konularda da faaliyet gösteriyorlardı. Kolejler lobi grupları ya da tüccarların temsilcileri olarak siyasi olarak etkili olabiliyorlardı. Bazı durumlarda Roma Devletinin sosyal derneklere baskı uygulamasına tepki olarak kolejler politik şiddet ve ayaklanmaları da destekleyebiliyorlardı (Bloch, 2015). Romalılar kolejleri, sivil, askeri ve dini collegiumlar olarak üç sınıfa ayırıyorlardı. Sivil Kolejler Sivil kolejlerloncalar, sosyal kulüpler ve cenaze teşkilatları olarak görev yapıyorlardı. Kimi zaman da yerel tüccarların hatta suç örgütlerinin temsilcisi olarak da çalışıyorlardı. Suç örgütlerinin de kendi kolejleri olması İtalyan mafya babası örgütlerinin antik kökeni olarak görülebilir. Gerek İtalyan mafya örgütlerinde gerekse diğer mafya örgütlerinde görülen ölen ya da hapiste olan üyelerin ailelerine destek olmak, fakir, muhtaç ve güçsüzlere yardım etme pratiklerinin ikibinbeşyüz yıllık meslek koleji geleneğinden geldiğini söylemek abartı olmayacaktır. Sivil meslek kolejlerinin üç temel hakkı vardı; A) Ortak mülkiyet B) Ortak Bütçe (hazine) C) Avukat tutma hakkı Bir Roma kasabasında halkın büyük çoğunluğu bir meslek kolejinin üyesiydi ve günlük hayatın birçok yönü bir kolej ile ilişkiliydi (Bloch, 2015). Kolejlerin örgütlenmesi 1 2 Bu terimleri çevirmeden Latince özgün şekli ile bırakmayı uygun gördük. Bu metinde Latince “collegium” kelimesi Türkçe “Roma meslek koleji” ya da kısaca Roma koleji olarak kullanıldı. 160 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Roma kamu kurumlarını özellikle de Roma Senatosunu örnek almıştı. Örneğin toplantı salonlarına Curia adını veriyorlardı. Kolejler Roma Devletinin denetimi altındaydılar. Devlet ekonomi ve toplumu, bu dernekler vasıtası ile kontrol etmek istiyordu. Bu nedenle dernekler bir nevi kamu tüzel kişisi gibi hareket ediyorlardı fakat Roma devletinden de bağımsız değillerdi. Mesela MÖ 64 yılında Roma anayasasına aykırı davrandıkları savıyla bütün sivil collegiumlar kapatıldılar. Ancak altı yıl sonra yeniden açılabildiler. Kolejler değişik Roma İmparatorları zamanında devletten daha bağımsız ya da daha bağımlı pozisyonlara geçmişlerdir. Örneğin İmparator Hadrianus zamanında Anadolu’daki meslek kolejleri diğer bölgelere göre daha özgürdüler (Book ve Sinnegen, 1965). Dini Kolejler Dini meslek kolejleri papazların kardeşlik örgütleri ya da tarikatlar olarak kurulmuşlardı. Bunlar Roma hükümetleri tarafından onaylanıyordu ve Roma’daki belli dini hizmetleri ve törenleri yönetmeye hak kazanıyorlardı. Bu görevler kurban törenleri, dini bayram ve festivaller, kutsal yazıların korunması, defin ve cenaze törenlerinin yapılması gibi dini görevlerdi. Romalı rahiplerin dört çeşit koleji vardı; A) Pontifices Collegium (Pontifler Koleji): Bu collegium’un başkanına Pontifex Maximus deniyordu ki bu unvan halen papalar tarafından da kullanılmaktadır.3 B) Augures collegium C) Quindecimviri sacris facuindis collegium D) Septemviri epulonum collegium Askeri Kolejler M.S 100 yıllarında askeri meslek kolejleri küçük askeri birimlerdi. Lejyonlarda subaylar tarafından kurulmuş olan bu kolejler Septimus Severus (193-221) zamanında da görülmüşlerdir. Ordudaki kolejlerin amacı subayların yaşam standardını yükseltmek, üyeleri ile mali dayanışma içinde olmak ve ölen subayların cenaze masraflarını karşılamaktı. Bunlar Roma ordusu içindeki bir çeşit yardımlaşma sandıklarıydılar. Sıradan askerler bu kulüpleri kuramaz ve üye olamazlardı. Sadece rütbeli subaylar 3 Bu kullanım da göstermektedir ki aslında Roma Katolik Kilisesi bu Kilise’nin iddia ettiği gibi Kudüs’ten gelen Havari Petrus tarafından kurulmuş olması tarihi bir gerçeklikten çok bir mite benzemektedir. Roma’nın en büyük dini derneği ya da tarikati Pontifices Collegium’u idi ve onun başkanı da Roma şehrinin başrahibiydi. Bu dernekte Güneş tapınımının merkezde olduğu birçok tanrıcılık inancı hakimdi. Hıristiyanlık egemen inanç olunca bu collegium eski Apollon Güneş tapınımı terk ederek eskiden Güneş’e atfedilen ilahi makamı Yahudi Mesihi İsa’ya vermiş ve fakat eski tören, gelenek, hiyerarşi ve ritüellerini ise olduğu gibi korumuş olmalıdır. Adını da Pontificies Collegium’dan Kutsal Roma Evrensel Kilisesi’ne çevirmiş olan kurum aslında eski çoktanrıcı Roma Devlet dini loncası ya da tarikatinin bir dönüşümü gibi görünüyor. 161 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” üye olabilirdi. Bu kolejler üyeleri olan subaylara ayrıca bir çeşit hayat sigortası servisi de sunuyordu. 4 Roma meslek kolejleri devlet denetimindeki esnaf ve ticaret birlikleriydi. Köleci toplumun kendisinden sonra gelen feodal Avrupa’da “lonca” adını alarak devam etmiştir. Kolejlerin ahlâki ilkeleri, dayanışma duygusu ve mesleki standartları da loncalar tarafından devam ettirilmiştir (Baechler, 1994). Doğu Roma loncaları İslâm fetihlerinden sonra Abbasiler döneminde Fütüvvet Teşkilatı olarak karşımıza çıkar. Fütüvvet teşkilatı hem bir yiğitler birliği hem de mesleki adap ve eğitimin ocağıydı (Ekinci, 1990) Batı Avrupa ve Türkiye’de Loncaların Tarihi Evrimi Helenistik Loncalar - Roma Meslek KolejleriBatı Avrupa Loncaları - Avrupa Ticaret ve Sanayi Odaları Bizans Loncaları - Fütüvvet Teşkilatı - Ahilik Teşkilatı Osmanlı Gedik ve Loncaları Ticaret ve Sanayi Odaları (TOBB) Tokalak (2017) Abbasilerin Fütüvvet teşkilatını Doğu Roma’dan almış olduklarını belirtir. Kanıt olarak Casim Avcı’nın (2020) İslâm ve Bizans İlişkileri isimli kitabını gösterir. Abbasilerle Bizanslıların çok yakın komşuluk ve kültür alışverişi içinde olduklarından yola çıkarak ticaret usul ve kurallarında da kültürel bir devamlılık öngörülmektedir. Zaten komşuluk bir yana gerek Emevi İslâm Devleti gerekse Abbasiler ve Eyyubiler eski Roma toprakları üzerinde kurulmuş olan devletlerdi ve Roma’nın birçok kurumunu tevarüs etmiş olmaları tarihin akışına oldukça uygun bir durumdur. Sadık Göksu (2000) ise Fütüvvet ve Ahiliğin kökenlerini Sokrates ve Platon’un yazılarına kadar geçmişe götürür ve Ahilik kurumunun arkasında yatan zihniyetin Antik çağ Helen filozoflarına kadar uzandığını iddia eder. Ahilik konusunda otorite olan Prof. Dr. Neşet Çağatay kitaba yazdığı takdim yazısında, kendisinin Ahiliği Nuh Tufanına kadar araştırdığını fakat Antik Yunan kaynaklarına bakmayı ihmal ettiğini belirtir. Göksu (2000) kitabında temel Ahilik değerlerinden hareketle, Ahiliğin izlerini Antik Yunan metinlerine kadar götürür. Bu değerler; • Yiğitlik • Akılcılık • Özveri • Kardeşlik 4 Bu Roma uygulamasının devamını bugünkü Türkiye’de Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) olarak görebiliyoruz. OYAK tam da Roma ordusundaki askeri kolejler gibi hareket etmektedir. OYAK’ın Roma dönemine kadar giden bir tarihi olmasa da bu topraklardaki Roma geleneğinin bir devamı olduğu söylenebilir. 162 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” • Cömertlik • İyilik gibi kavramlardır. Burada yiğitlik kavramı üzerinde özellikle durulmuştur. Çünkü Feta ve Fütüvvet kavramları yiğitlik kavramlarına bağlıdır. Göksu kitabında, Fütüvvet teşkilatının kökeninin Antik Yunan’da olduğunu söylerken Prof. Taeschner’i referans gösterir. Taeschner Ahilik ve Fütüvvet’in kökenlerini Bizans ve Sasani kentlerinde var olan antik meslek teşkilatlarında aramıştır. Işın Demirkent (2005) “Bizans Tarihi Yazıları” isimli kitabında 12. Yüzyıla kadar Bizans’ta loncalar adlı bir bölüm yazmıştır. Burada Demirkent Lonca sisteminin Roma’ya da Helenistik krallıklardan geçtiğini belirtir. Bu da demektir ki Anadolu’da Roma meslek kolejlerinden bile daha önce yani Büyük İskender devrinde loncalar ya da loncavari esnaf örgütleri vardı. Buradan yola çıkarak Ahiliğin Anadolu’daki kökeninin Roma kolejlerinden de önceki Helenistik loncalara dayandığını söyleyebiliriz. Tokalak (2017) konuyu şöyle özetler; “Eski Yunan uygarlıklarında ve Roma idaresi altında yaşayan Akdeniz bölgesinde aynı işi yapan kişilerin kısaca meslektaşlar anlamına gelen “collegia” adı altında lonca örgütleri bulunuyordu. Roma’dan sonra Bizans İmparatorluğu da loncaları desteklemiştir. Bizans loncaları Roma meslek kolejlerine benzemekle birlikte önemli değişiklikler de geçirmiştir. Göksu (2000) Antik Helen şairi Hesidos’un şiirlerinde Altın Çağ’dan Demir Çağı’na kadar insanların nasıl çalışmak ve iş yapmak zorunda olduklarını anlatır. Göksu Heseidos’tan uzun alıntılar yapmakla birlikte Fütüvvet değerlerinin temelini Platon’un Devlet isimli eserinde bulur. Hatta Göksu Devlet’i, bilinen en eski Fütüvvetname olarak adlandırır. Devlet’te yer alan diyaloglardan uzun alıntılar yaparak, Sokrates’in ve öğrencisi Platon’un işe, çalışmaya, yiğitliğe ve erdeme verdikleri önemin altını çizer. Platon Devlet adlı eserinde toplumsal iş bölümünün önemine ve kaçınılmazlığına vurgu yapar. Kurulacak bir devlette yöneticiler kadar zanaatkârlar ve tüccarlara da ihtiyaç olduğunu söyler. Platon’un Yasalar kitabında zanaatkârlar ve esnaflar ile ilgili bölümlerin olması ve iş ahlâkı standartlarının saptanmış olması Ahilik ve Fütüvvetin kökeninin ilk çağlara kadar uzandığını gösterir. Birçok Batılı yazar, örneğin B. Lewis (1937) Sir Ramsey’in, Türkiye hakkındaki yazılarında konuya bakışını aktarmıştır. Ahiliğin Bizans loncalarının devamı ya da benzeri olduğunu varsaymışlardır. “Anadolu’nun Türkleşmesi ile ortaya çıkmış olan Ahi Teşkilatı Bizans loncalarının devamından başka bir şey değildi. Kökeni Bizans’tan daha eskiye dayanan bu loncalar Anadolu’da hemen her çağda faaliyet göstermişlerdir. Ancak Türkler Anadolu’ya gelince hazır buldukları bu loncaları kendi ihtiyaçlarına göre değiştirdikleri için bu kurumlar Bizans’tan kalan birçok özelliğini de kaybetmiştir.” 163 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Anadolu’nun gayri-müslim halkı lonca kurumu ve kültürünü çok iyi biliyorlardı. Ahilik, Müslüman Türklerin loncalarıydı (Arıcı, 1999). Osmanlı’daki loncalar da gayri-müslim esnafın da katılabildiği, katılım ve üyelik şartları gevşetilmiş Ahilik teşkilatlarıydı. Gerek Ahilik gerekse Bizans loncaları ne Türklerin ne de Bizanslıların buluşu değildi. Bu kurumlar feodalite öncesi köleci toplumlardaki bir esnaf ve zenaatkâr örgütlenme biçimiydi. Bizans’ta aynı mesleği yapanlar corpora ya da collegia denen mesleki birliklerin çatısı altında çalışıyorlardı (Ayönü, 2021). Bu da devletin tekelciliğini kolaylaştırıyor, fiyatları devlet kontrolü altında tutuyor, mesleklerin gelişmesini ve kalite standartlarını sağlıyordu (Abeng, 1997). İslâm devletlerinde loncaların varlığı 11. ve 12. Yüzyıla rastlar. Daha önce hiçbir lonca yapılanmasına ait belge yoktur. Fütüvvet edebiyatının tarihteki en eski örneği yıl olarak tarihi kesinlikle belirlenemeyen 14. Yüzyılda yazılmış olan Burgazi Fütüvvetnamesidir (Tokalak, 2017). Ahiliğin ne Roma meslek kolejleri ile ne de Bizans loncaları ile herhangi bir benzerliği olmayan tamamen Türklere has bir kurum olduğu iddiasının bilimsel ve tarihi bir temeli yoktur. Bu tür iddialar daha çok milliyetçi reflekslerle ortaya atılan iddialar olup tarihi gerçeklerle uyum içinde değildir. Ahiliğin sadece Türklere has olduğunu iddia edenler Ahiliğin devletten özerk olan yapısını kanıt olarak gösterirler ancak bu durum Rum Selçuklu Sultanlığının Moğollar tarafından ortadan kaldırılması sonucu oluşmuş arızi bir durumdu ve Osmanlı Devleti kurulup güçlendiğinde Roma ve Bizans’taki örgütlenmeye geri dönerek Ahiler üzerinde devlet denetimini kurmuştur. 15. yüzyıldan sonra aynen Bizans’taki devlete bağlı lonca teşkilat yapısına geri dönülmüştür. Devletin loncalar kanalı ile üretim ve ticareti denetim altında tutması geleneği Bizans’tan Osmanlı’ya geçmiştir (Avcı, 2020). Loncalar devletin bir uzantısı bir aracı işlevini görürken ilk başlarda meslek sahiplerinin gönüllü ve özerk örgütlenmelerdi. İki imparatorlukta da loncaların belli oranda bağımsız yapısı bulunuyor ancak hem Bizans hem de Osmanlı sistemi, merkezi ekonomik sistem içinde tam bağımsız bir ekonomik örgütün uzun süre var olmasına izin vermiyordu (Tokalak, 2017). Selçukluların Moğollarca ortadan kaldırılmasından sonra Orta Anadolu’da Ahilerin askeri fonksiyon gördükleri, öz savunma birliklerini oluşturdukları ve hatta Türk kadınlarının da Baciyan-ı Rum adında silahlı ve atlı askeri birlikler kurdukları bilinmektedir (Çalışkan, 1993). Daha ilginç olanı Bizans’ta da buna benzer oluşumların varlığıdır. Tokalak (2017) tarihi referanslar vererek Bizans loncalarının gerektiğinde askeri bir örgüt gibi savunma görevlerini yaptıklarını da belirtir (Cahen, 2000). Bu durumda Moğollara karşı Kayseri, Kırşehir ve Ankara’yı savunan silahlı Ahi birliklerinin Bizans askeri lonca geleneklerini izlediklerini söyleyebiliriz. Bizans öncesinde Roma Collegium’larının Roma ordusu içinde de örgütlendiklerini ve Roma’da askeri collegium’lar olduğunu da göz önüne alırsak (Öyzüksel, 1989) yine bir sentez ile karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Bu sentez de Roma geleneği ile Türk töresinin harmanlamasından oluşur. 164 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Yücekaya (2016) makalesinde ahilik ile Bizans loncaları arasında bir etkilenme ve sentezin olduğunu ama birebir kopyalamanın da olmadığını belirtir. Ramsey, Mantran ve Evliya Çelebi’ye atıflar veren Yücekaya (2016) Bizans etkisinin varlığını inkâr etmemektedir. Literatürde bu etkiye çok az yer verildiğini ve çok cılız olarak belirtildiğinin de haklı olarak altını çizmektedir. Türkler Anadolu’ya yerleşmeye başladıklarında yerleşik Rum ve Ermeni halkın tepkisinin ne olduğunu bilmiyoruz. Çünkü elimizde bunu gösteren tarihi kayıtlar yok. Ancak Ermenilerin ve Rumların büyük kitleler halinde ve nüfusun çoğunluğunu oluşturdukları kentlerde yaşadıkları bilinmektedir. Bilinen başka bir şey daha varsa o da Anadolu’nun Türkleşmeye başladığı tarihlerde ve ondan sonra yerli halklara yönelik katliamların vuku bulmadığıdır. Eğer Hıristiyan yerli halk ile Müslüman yerleşimciler arasında kanlı olaylar meydana gelmiş olsaydı Müslümanlara karşı çoğunlukla olumsuz hisler besleyen Batılı tarihçiler bu olayları ayrıntısı ile incelerlerdi. 1400’lü yıllardan sonra Anadolu kentlerindeki Hıristiyan halkın oldukça özgür bir şekilde yaşadıklarını, dinlerini ve geleneklerini devam ettirdiklerini Osmanlı arşiv belgelerinden öğrenebiliyoruz. Bu yıllarda Anadolu’ya yerleşen Türkler arasındaki esnaf ve zanaatkârlar Hıristiyanlar’dan daha azdır. Türklerin Anadolu’ya yerleşmesi belki de bu nedenle Hıristiyan esnaf ve zanaatkârı ürkütmemiştir çünkü Türkler daha çok hayvancılıkla uğraştıkları için Hıristiyanların şehir ekonomisine de katkı sağlıyorlardı (Ülgener, 1981). İki halk arasında ekonomik rekabetten çok tamamlayıcılık olduğu söylenebilir (Erken, 1998). Yeni göçmenlerle yerleşiklerin sentezi olan Türk toplumunun sosyal ve ekonomik yapısını oluşturan Ahilik teşkilatı idi (Gülerman ve Taştekil, 1993). Örneğin 1330’larda Denizli’yi ziyaret eden İbn Batuta pamuklu dokuma sektöründe çalışanların çoğunluğunun Rum kadınlardan oluştuğunu söylemektedir (Şeker, 1993). Ancak çok değil yüz yıl içinde bu işkolu Türk kadınlarının iştigal alanı haline gelmiştir. Bu geçen yüz yıl içinde yeni gelen Türkmenlerin nüfus çoğunluğunu ele geçirmiş olabilecekleri ileri sürülebilir ancak bu geçen süre içinde Hıristiyan nüfusun Türklerle karışarak Müslümanlaşmış olması daha muhtemeldir. Çünkü Ege Türklerinin giyim-kuşam, yemek, müzik ve gündelik kültür açısında Orta Asya Türk kültüründen ziyade Helenistik kültürü Türkleştirerek devam ettirdikleri rahatlıkla gözlenebilir. Zeybek müziği, efe geleneği, yağlı güreşler, zeytinyağı ve sabun geleneği gibi kültürel unsurların ilk çağ Helenistik5 dönem ve 5 Helenistik kültür dendiğinde Ege’nin iki yakasında ve Akdeniz kentlerinde Helence konuşan halkların kültürü anlaşılmalıdır. Bu kültür sadece bugünkü Yunanistan’ı oluşturan yarımadanın kültürü değildir. Büyük İskender’in fetihlerinden sonra Eski Mısırca, Babilce, Akadça, Frigce, Hititçe, Luvice vb. bölge dillerini konuşan halkların Helen dili ve kültürü ile ortak bir medeniyet oluşturdukları bilinmektedir. Örneğin Müslümanlar Anadolu’yu fethettiklerinde karşılarında Hititçe ya da Frigçe konuşan hiçbir topluluk bulamadılar ama Rum dedikleri insanlar Friglerin ve Hititlerin Helence konuşan torunlarıydı. Dolayısıyla Helenistik kültür sadece çağdaş Yunan ulusunun değil, belki de onlardan daha fazla Türkiye Türklerinin kültürel mirasıdır. Ancak milliyetçi kaygılarla Türk entelektüelleri Helen dili ve kültürüne mesafeli durmuş ve mümkünse Helen adını kullanmadan İyon, Ege, Karia vs. medeniyetleri demeyi tercih etmiştir. 165 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” öncesinde var olduğunu arkeolojik buluntulardan biliyoruz. Örneğin Berrak Taranç (2007) “Akdeniz Müziğinin Türk ve Yunanlı Kökenleri” isimli ayrıntılı eserinde halk ve sanat müziğimizde kullanılan makam ve usullerin kökeninin Antik Yunan ve Helenistik dönemlere değin uzandığını belgelemektedir. Helenistik ve sonrasında da Bizans loncalarının önce Fütüvvet teşkilatına örnek olduğu ve bu şekilde dolaylı olarak Ahiliği etkilediği, sonra da 1453’e kadar devam eden Bizans loncalarının Fetih’ten sonra Ahiliğin yerini alarak seküler Osmanlı loncalarına evrildiği iyi bir tarih okumasıyla rahatlıkla görülebilir. Fetih sonrasında dağılan Bizans loncalarının zaten mevcut olan ve Ahilik geleneğinden gelen Türk tipi loncalarla birleşerek Osmanlı loncalarını oluşturduğu üzerinde birçok tarihçi fikir birliği içindedir (Yücekaya, 2016). Mantran gibi birçok yabancı tarihçi Türklerin kendilerinden önce var olan medeniyet kurumlarını ortadan kaldırmayıp devam ettirdikleri ve daha da geliştirdiklerini belirtir. Ahilik, bütün ilham ve etkilenmeye rağmen Bizans loncalarının bir kopyası değildir. Yesevilik, Melametiye, Mutezile ve Fütüvvet gibi İslâmi ekoller, Orta Asya Türk töresi ve kültürü harmanlanarak Ahi Evran tarafından yeni bir teşkilat organize edilmiştir (Güllülü, 1985). Muhtesip ve Agoranomos Benzerliği Göksu (2000) eserinde Ziya Kazıcı ve İlber Ortaylı’dan alıntılar yaparak gerek Osmanlı’da gerekse daha önceki İslâm devletlerinde çarşı-pazar denetçisi işlevini gören Muhtesibin Antik Yunan’daki pazar denetçisi Agoranomos olduğunun altını çizer. Osmanlı’da Muhtesib, Kadı’nın yardımcısıdır, Ahilerin ve meslek loncalarının da denetçisidir. İhtisab nizamnâmeleri veya kanunnâmeleri ile Ahi Fütüvvetnâmeleri arasında önemli benzerlikler vardır. Gerek Bizans’ta gerekse Antik Yunan site devletlerinde Agoranomos’un görev tanımı ile Müslüman ülkelerdeki Muhtesibin görev tanımı hemen hemen aynıdır. Bu da göstermektedir ki Müslümanlar fethettikleri ülkelerde ticari açıdan hayati önemde olan agoranomosluk kurumunu korumuş ve muhtesip adıyla İslâm devlet teşkilatına dahil etmişlerdir. Agoranomos, esnafın teftişi, kalite, temizlik, fiyat kontrolü ile görevliydi hem ceza verir hem de cezaları uygulardı. Muhtesiplik kurumuna dini bir dayanak oluşturmak doğru değildir. Hz. Muhammed’in Medine’de bir sahabeyi Muhtesib olarak atadığını biliyoruz (Anadol,1991). Kendisi peygamberlik dönemi öncesi Bizans’ın Şam vilayetine yaptığı ticari seferlerde Şam pazarında Agoranomos’un ifa ettiği görevi gözlemlemiş olmalıdır. Agoranomos’un görev tanımına Platon’un yasalar kitabının 8. Bölümünde rastlamaktayız. Bu bölüm pazar ile ilgili işlerin açıklamasından oluşur. Buradan da Ahilik ve Fütüvvetin antik çağlardan gelen kültürel bir devamlılık olduğunu anlayabiliyoruz. Örneğin bu kurallara göre pazar yerinde mal satarken tanrılar adına 166 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” yemin edilemez, mal övülemez ve malın fiyatı değiştirilemez. Yani agoralarda pazarlık yasaktır. Antik çağda çalışma ve iş genellikle kölelik olarak görülüp aşağılanmışsa da Sokrates bu zihniyet ile mücadele ederek çalışmanın değerini anlatmıştır. Sokrates ve Platon yiğitlik ve bilgeliği birlikte oluşan erdemler olarak ele almışlardır. Ahilik kurumunda yiğitbaşı adıyla bir unvan olması da çok eski bir geleneğin devamının bir başka göstergesidir. Zaten Feta kelimesi de yiğit anlamındadır. Göksu (2000) kitabında Melamet, Fütüvvet ve Ahilik akımlarının Sokrates, Platon ve Kinizm felsefelerinden etkilenmiş olabileceklerini söyler. Fütüvvet teşkilatının kendisinden önce gelen Bizans loncaları kanalıyla Helenistik değerleri ve gelenekleri tevarüs etmiş olabileceği üzerinde durulur. Bu konuda elimizde yabana atılamayacak kanıtlar da vardır. Mesela Ahilikte her meslek erbabının koruyucu bir evliyası ya da peygamberi vardır. Örneğin terzilerin piri Hz. İdris peygamberdir. Bizans loncalarında da her meslek erbabının bir koruyucu azizi vardır. Hıristiyanlık öncesi Helenistik ve Roma loncalarında ise her meslek erbabının bir koruyucu tanrısı vardır. Aynı kadim gelenek farklı farklı dini inançlar altında devam etmiştir. AHİLİK ÇAĞDAŞ İŞ DÜNYASININ AHLÂKİ SORUNLARINI ÇÖZEBİLİR Mİ? Ahilik günümüz iş dünyasının özellikle ahlâki sorunlarına bir cevap teşkil edebilir mi? Ahiliğin günümüz iş dünyasının tüm sorunlarına cevap verecek yeni bir sistemsel yapı olmadığının üzerini çizerek iş dünyasının daha ahlâki hale getirilmesi için yararlanılacak önemli bir kadim kaynak olduğunu belirtmek gerekir. Aslında Ahiliğin değerleri ve temel zihniyeti rekabete dayalı serbest piyasa ekonomisi ya da kapitalizme uymaz. Çünkü Ahilik, Ortaçağ hatta Klasik İlkçağlar kapalı ekonomilerinin lonca mantığı üzerine kuruludur ve bu mantıkta uzun dönemde sabit olan talebi karşılayacak arzın da sabit tutulması ve böylece kapalı piyasada fiyat ve ücret istikrarının sağlanması temel esastır (Ünsür, 1999). Eğer Ahilik geleneğini Klasik Akdeniz medeniyetlerinden sanayi devrimine kadar süregelen kadim bir gelenek olarak algılayabilirsek Ahiliğin yapabileceklerini ve yapamayacaklarını da ona göre daha rahat anlayabiliriz. Ahilikte bugünkü ekonomik hayatta geçerli olan verimlilik, etkililik, kâr maksimizasyonu, maliyet minimizasyonu ve rekabet gibi kavramlar yoktur hatta bunları engelleyecek düzenlemeler mevcuttur. Ahilikte denge yani muvazene kavramı daha önemlidir ve muvazene klasik İslâm iş ahlâkının da temelidir (Bikun, 2004). Bir işletmenin diğerlerinden daha ucuza daha fazla miktarda mal üretip pazara sunmasına müsaade edilmezdi. Maliyet azaltacak teknolojik icat ve gelişmelere de izin verilmezdi. Yani Ahilik girişimcilik, yenilikçilik, teknolojik gelişim, rekabetçilik gibi bugün için elzem olan ekonomik kavramları geliştiremez hatta engeller. Ahiliğin de bir parçasını oluşturduğu Akdeniz Lonca yapıları sanayi devriminden sonra kapitalistik gelişmeye karşı direnmiş yerel üreticileri korumaya çalışmıştır. Kısaca Ahilik, anti-kapitalist bir yapıdır. O halde bu anti-kapitalist yapı kapitalist bir ekonomiye nasıl entegre edilebilir? 167 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ahiliğin değerleri sistemini günümüzde de işler kılabilmek için öncelikle daha az kapitalist olmayı kabul etmek ya da hedeflemek lazımdır. Bazı yazarlar İslâmi bir ekonomik sistemin var olabileceğini iddia etmiş olsalar da. (Nomani ve Rahmena, 1994) İslâmi ekonomiyi bir sistemden ziyade ahlâki bir piyasa ekonomisi olarak tanımlamak daha gerçekçi olacaktır. Ancak sosyalist özellikleri ağır basan bir İslâmi toplum ya da ekonomi de mümkündür. Ahilik değerleri, üretim araçlarının kamusal ya da ortaklaşa mülkiyette olduğu sosyalist sistemlerde daha rahat uygulama alanı bulacaktır. Aşağıda sıralanan işletmeler bu tür toplumsal faydayı önceleyen işletmelerdir: • Kâr amacı gütmeyen STK’lar ve bağlı işletmeler • Meslek odaları ve dernekleri • Sosyal girişimler • Kooperatifler • Sermayesi çok ortaklı olarak küçük tasarruf sahiplerince sağlanmış olan anonim şirketler • Kamu iktisadi teşebbüsleri • Belediye ve yerel yönetim işletme ve iştirakleri Bunlardan başka özel mülkiyete sahip ve özünde kâr maksimizasyonunu amaçlayan küçük ya da büyük ölçekli kapitalist firmalarda da Ahilik değerleri istenirse daha ahlâki ve daha insani işyerleri oluşturabilmek için kullanılabilir. İslâmi bir ekonomi özel mülkiyeti dışlamaz (Mannan, 1986). Bir işletmenin faaliyetlerinden etkilenen ya da o işletmenin faaliyetlerini etkileyen gruplar, etkileşen grupları olarak tanımlanır.6 Edward Freeman tarafından formüle edilen etkileşenler kuramı aslında İslâmi terminolojide hak sahibi olanlar demektir. İşyeri maneviyatı nedir? İşyeri maneviyatı dindarlığı da içerebilir ama dindarlıkla aynı şey olmayıp daha kapsamlı bir kavramdır. Bir işyerinde çalışanlar 6 • Seslerinin dinlendiğini ve anlaşıldıklarını hissediyorlarsa • işyerinde kendilerini geniş bir ailenin ferdi ve bir bütünün parçası olarak görebiliyorlarsa • Dini inancını yaşayıp ibadet edebiliyorsa • Sorunlarına şefkatli bir yaklaşım gösteriliyorsa İngilizce “stakeholder” terimi Türkçe’ye yaygın bir hata olarak paydaş olarak geçmiştir. Oysa paydaş pay yani hisse sahibi anlamında hissedar demektir ve İngilizce “shareholder” kavramının karşılığıdır. 168 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” • Hal ve hareketlerinin başkalarıyla etkileşim halinde olduğunu farkındalarsa • Arkadaş desteğini hissediyorlarsa • Alma kültürü yerine verme kültürü varsa Bunun gibi özelliklerin geçerli olduğu bir işletme ya da örgütte yüksek bir maneviyatın varlığından bahsedebiliriz (Zamor, 2003). Firma maneviyatı ise KSS den daha kapsamlı bir boyuttur. Maneviyat boyutu ile şunu anlatmaya çalışıyoruz. Maneviyat denince mutlaka bir dinin ibadetleri ya da bir yeni çağ tarikatinin meditasyon tekniklerinden bahsetmiyoruz (Arslan, 2001). Bahsettiğimiz şey sadece kendine değil başkalarına da faydalı olabilmektir. Bencillikten sıyrılıp özgeciliğe doğru bir adım atabilmektir. Kısaca maneviyatlı örgüt dediğimizde örgütsel farkındalığı yüksek bir örgütten bahsediyoruz. Büyük ve küresel bir firmayı ele alalım, firmalar elbette belli mal ve hizmetleri üretip satacak, karşılığında da para kazanacaklardır. Eğer satış hasılatları maliyetlerinden yüksek olur ve vergilerini ödedikten sonra kendilerine de para kalırsa kâra geçmişler demektir. Eğer bu yılı kârla kapadıysalar da bu şirketler başarılı şirketler olarak kayda geçecektir. Oysa burada görülen sadece finansal başarıdır. KSS yaklaşımına göre şirketlerin amacı sadece sahiplerinin değil çalışanların, müşterilerin, tedarikçilerin ve etkileşimde bulundukları bütün grupların fayda ve mutluluğunu artırmalıdır. Kârlılık ise mutluluk üretenin teknik bir yan ürünü olmalıdır. Kâr etmek elbette ahlâken geri bir durumu göstermez ama nihai bir çıktı olarak da kabul edilmemelidir. Kârlılık bir amaç değil bir araç olarak algılanmalıdır. İslâm iş ahlâkında kârlılık bu şekilde anlaşılır (Heffner, 1995). Modern işletmecilik zaten firmaların amacını sadece kâr olarak nitelemez ve topluma hizmeti de bir amaç olarak ortaya koyar. Hatta pazarlamada sosyal pazarlama gibi bir kavram bile geliştirilmiştir. KSS kavramı Amerikalı Profesör Freeman (2010) tarafından geliştirilmiştir ve firmanın etkileşim halinde olduğu her gruba karşı bir sorumluluğu olduğu ahlâki temelinden yola çıkar. Freeman’in etkileşenler kuramı aslında örgütlerin farkındalığının yükseltilmesine doğru bir adımı temsil eder. Kâr amaçlı örgütler yüksek farkındalık örgütleri haline gelebilirler. Etkileşenler kuramı, bir işletme ile müşterileri, tedarikçileri, çalışanları, yatırımcıları, toplulukları ve kuruluşta çıkarı olan diğerleri arasındaki birbirine bağlı ilişkileri vurgulayan bir görüştür (Arslan, 2011). Bu görüş kapitalizme karşı değildir fakat daha çok onu sorumlu işletmeler yolu ile terbiye etmeyi amaçlamaktadır. Teori, bir firmanın sadece hissedarlar için değil tüm etkileşenleri için değer yaratması gerektiğini savunuyor. 1984 yılında, R. Edward Freeman (2010), bir organizasyonun yönetiminde ahlâk ve değerleri ele alan örgütsel yönetim ve iş etiğinin Etkileşenler Teorisini ilk olarak detaylandırdı. Ödüllü kitabı Stratejik Yönetim: Etkileşenler Yaklaşımı, bir şirketin etkileşenleri olan grupları tanımlar ve modeller ve yönetimin bu grupların çıkarlarına gereken saygıyı gösterebileceği yöntemleri tanımlar ve 169 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” önerir. Bu teori, iş etiği çalışmalarında önemli bir husus haline geldi ve birçok bilim insanının araştırma ve yayınlanmış çalışmalarında daha fazla çalışma ve geliştirme için bir platform olarak hizmet etti. 1980’lerden bu yana, dünyanın dört bir yanındaki akademisyenler, iş dünyasının en temel amacı olarak hissedarların servetine odaklanmanın sürdürülebilirliğini sorgulamaya devam ederken, teorinin öneminde önemli bir artış oldu. Eğer bir grubun bir işletme üzerinde hakkı oluştu ise işletme o hak sahiplerine karşı sorumlu davranmalıdır ki bu da kurumsal sosyal sorumluluk kavramının esasını teşkil eder. Etkileşenler kuramı özellikle vahşi Amerikan kapitalizmini daha ahlâki ve insani hale getirebilmek için geliştirilmiştir. Ahiliğin toplumsal dayanışma, kanaatkârlık, dürüstlük, tüketici hakları, kalitenin korunması, adil ücret ve adil fiyat ve de toplumun faydasını bireysel faydaların üzerinde düşünmek gibi evrensel ilkeleri kapitalizmin insanileştirilmesinde oldukça büyük yararlar sağlayacaktır. Özellikle daha insani işyerlerinin oluşumunu gerektiren yüksek işyeri maneviyatı kavramı da Ahilik değerlerince kolayca geliştirilebilecek bir kavramdır. Muhtesipliğin Yeniden İhyası Mümkün mü? Kadim Agoranomos ya da İslâm dünyasındaki Muhtesiplik kurumu yeniden ihdas edilirse çağdaş iş ahlâkı sorunlarına bir çözüm olabilir mi? Kanımızca bu kurumun yaptırım gücü olan ve gündelik siyasetten arınmış siyaset üstü bir üst kurul olarak yeniden ihdası, birçok soruna çözüm olabilir. Ancak ortaçağlarda şehir veya kasaba pazarından ibaret olan piyasalar günümüzde birçok dala ayrılmıştır. Sermaye piyasaları, borsalar, işgücü piyasaları, mal ve hizmet piyasaları gibi birçok farklı piyasa söz konusudur. Bu piyasaların da her biri için farklı denetim mekanizmaları vardır, örneğin SPK, Rekabet Kurulu, BDDK, vs. Muhtesiplik ise bir düzenleme kurulu olmaktan çok iş ahlâkına uymayan her türlü uygulamayı soruşturup idari ve mali cezalar kesebilen ve gerekli durumlarda da sorumluları yargılanmak üzere yargıya sevk eden bir kurum olmalıdır. Yüksek iş ahlâkı kurulu olarak hizmet edecek bu kurumun başında bir Türkiye Genel Muhtesibi ve altında da çeşitli unvan ve derecelerde muhtesipler yer alabilir. Ülkemizde 17. Yüzyıldan sonra içine çöken ekonomi ile birlikte iş ahlâkı değerleri ya da Ahilik değerleri de erozyona uğramış ve etkisiz hale gelmiştir (Arslan, 2000). Yirminci yüzyılda sanayileşme ve şehirleşme ile birlikte Ahilik değerleri iyice yok olmaya yüz tutmuştur (Ülgener,1980). • İş ahlâkına uygun olmayan davranışlar artık bir Muhtesiplik kurumu olmadığı içim cezalandırılamamıştır. • Sadece gayri-hukuki işlemler adli ceza konusu olabilmiş onlara da caydırıcı cezalar verilememiştir. 170 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” • İş ahlâkına aykırı faaliyetler günlük rutin haline gelmiştir. • Önce Ahilik sonra da loncaların tasfiyesinden sonra kurulan meslek odaları loncaların eski yetkilerine sahip olmadıkları için yetersiz ve işlevsiz kalmışlardır. Birçok mesleğin odası ve örgütlü birimleri dahi yoktur. Örneğin üniversite öğretim üyelerinin meslek odası yoktur, sendikaları da işlevsizdir. Ahilik değerlerinin topluma yerleşmesi için meslek odalarının özerkliği ve yetkilerinin artması lazımdır. Kurulacak Muhtesiplik, Yüksek Kurulu iş ahlâkına aykırı uygulamalara caydırıcı cezalar veren ve de sistemi fiziki ve dijital olarak denetleyen bir kurum olacağından Ahilik ilkelerinin topluma mâl edilmesinde çok önemli bir rol oynayacaktır. Kaynakça Abeng, T. 1997 ‘Business ethics in İslamic context: perspectives of a Muslim business leader’, Business Ethics Quarterly, Vol.7, No.3, pp.47-54 Anadol, C, 1991, Türk-İslâm Medeniyetinde Ahilik Kültürü ve Fütüvvetnameler, Kültür Bakanlığı, Ankara, Aries P ve Dubby G, Özel Hayatın Tarihi, 2006, Çev. Turhan Ilgaz, YKY Yayınları, İstanbul, 2006 Arıcı, K, 1999, “Bir Sivil Toplum Kuruluşu Olarak Anadolu Ahiliği,” (Ahiyan-ı Rum), II. Uluslararası Ahilik Kültürü Sempozyumu Bildirileri, Kültür Bakanlığı, Kırşehir, , s.38-48 Arslan, M, 2000 “A Weberian Approach to Turkish Entrepreneurship,” Hacettepe Üniversitesi İİBF Dergisi, Ankara, Arslan, M. 2001 “The Work Ethic Values of Protestant British, Catholic Irish and Muslim British Managers” Journal of Business Ethics 31, 321-339 Arslan, M. 2011, İş ve Meslek ahlâkı, 3. Baskı, Siyasal Kitabevi, Ankara Ayönü, Y. 2021, Selçuklular ve Bizans, TTK Yayınları, Ankara Avcı, C. 2020, İslam Bizans İlişkileri, TTK Yayınları, Ankara Baechler, J. 1994, Kapitalizmin Kökenleri, Çev. M. Ali Kılıçbay, İmge Kitabevi, Ankara Bayram, M, 1995 Ahi Evren, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, Bikun, R.İ, 2004, “İş Ahlâkı”, Çev. Ahmet Yaşar, İGİAD yayınları, İstanbul Book, A. E. R,ve Sinnegen 1965, W. G, “A History of Rome to A.D 56, Collier MacMillan New York Bloch, M, 2015, “Feodal Toplum” Çev. M. Ali Kılıçbay, Doğu Batı Yayınları, Ankara Cahen, C. 2000 ve Raif Kaplanoğlu Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, Avrasya Etnoğrafya Yayınları, İstanbul Çağatay, N, 1990, Ahilik Nedir, Kültür Bakanlığı, Ankara, Çalışkan, Y; 1993, İkiz, M. L, Kültür, Sanat ve Medeniyetimizde Ahilik, Kültür Bakanlığı, Ankara, Ekinci, Y, 1990 Ahilik ve Meslek Eğitimi, Milli Eğitim Bakanlığı, İstanbul, Erken V, 1998, Bir Sivil Örgütlenme Modeli: Ahilik, Seba Yayınları, Ankara, Freeman, R. E. (2010), Strategic Management, Cambridge University Press Gülerman, A; ve Taştekil, S, 1993, Ahi Teşkilatının Türk Toplumunun Sosyal ve Ekonomik Yapısı Üzerindeki Etkileri, Kültür Bakanlığı, Ankara, Güllülü, S, 1985 “Fütüvvet ve Ahi Ahlâkı Konusunda Bazı Düşünceler,” Türk Kültürü ve Ahilik, Kırşehir, , Hefner, R. 1995 ‘İslam and the spirit of capitalism’, in On Moral Business, eds. M.L. Stackhouse, D.P. McCann, S.J. Roels, and P.N. Williams, William B. Eerdmans Publishing Company, Michigan. pp.363-367 171 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Lewis, B. 1937, The Islamic Guilds, The Economic History Review, Nov. Mannan, M.A. 1986 İslamic Economics Theory and Practice, Hodder and Stoughton, Cambridge Nomani, F. And Rahnema A. 1994 İslamic Economic Systems, N.J Zed Books, London Özyüksel, Murat, 1989, Feodalite ve Osmanlı Toplumu, Uludağ Üniversitesi, İİBF Yayınları Şeker, M, 1993, İbn Batuta’ya Göre Anadolu’nun Sosyal-Kültürel ve İktisadi Hayatı ile Ahilik, Kültür Bakanlığı, Ankara,. Taranç, B, 2007, Akdeniz Müziğinin Türk ve Yunanlı Kaynakları, Ürün Yayınları, Ankara Tokalak İ, 2017, Bizans Osmanlı Sentezi, Asikitap, İstanbul Ülgener, S. F. 1981 İktisadi Çözülmenin Ahlâk ve Zihniyet Dünyası, Der Yayinlari, Istanbul, Ünsür. A., 1999 Geleneksel Türk Kültüründe İş Ahlâkı ve Sosyal Sorunlar, Siyasette ve Yönetimde etik sempozyumu, Yücekaya H. 2016 “Ahiliğin Kökenine Dair Düşünceler”, Post Modern Çağda Ahilik Editör, Hüsniye Örs, Nobel Yayınları, Ankara Weber, M. 1985 Protestan Ahlâki ve Kapitalizmin Ruhu, (The Protestant ethic and the spirit of capitalism) Hil Yayin, Istanbul Weber , M. Essays in Sociology, 1982, eds, H.H Gert and W. Mills, Routledge and Kegan Paul, London Garcia Zamor J P (2003) Workplace Spirituality and Organizational Performance Public Administration Review, Vol 63:Issue 3 pp. 355-363 172 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” ÖZEL ve SOSYAL POLİTİKALAR ARASINDA AHİLİK KURUMUNU ELE ALMAK Faruk TAŞÇI* Giriş Rahmetli Prof. Sabahattin Zaim hoca, yine rahmetli Prof. Dr. Ayhan Songar’dan nakille mealen şöyle derdi: “Mefhumlar derdi “her şeyin belirleyicisidir. Kullandığınız mefhumlara göre sistem şekillenir, sisteme göre uygulama şekillenir.” Aslında Mahmut hocayı dinlerken biraz mefhum üzerinden düşünmek gerekiyor. Kullanılan mefhum “ahilik” ise içinde başka bir şey barındırır, “lonca” ise başka bir şey barındırır. Belli benzerlikler olabilse de mutlak bir benzeşme kurma çabası tarih açısından problematik arz edebilir. Ben tarihçi değilim, fakat tarihe bakış ile ilgili bir hususu hatırlatmak isterim. Tarihe bakış “modernleşmeci lineer tarih” bakış açısından ise “İlk Çağ”, “Orta Çağ” dersiniz, ona göre bir çerçeve çıkarırsınız; ama tarihe bakış açınız İbn Haldun’un “döngüsel tarih açısı” ile ise Hz. Adem (as) çok kıymetli hale gelir. Bu zarurî işaretten sonra kendi sunumuma geçmek isterim. Sunumum ahilik kurumunu sosyal politika perspektifi üzerinden ele almak şeklinde olacaktır. Bu anlamda ahilikle ilgili yeni bir şey söylemeyeceğim, sadece ahilik konusuna sosyal politika perspektifinden bir açılım (okuma biçimi) yapmaya çalışacağım. Bir tarihçi olsaydım dolayısıyla arşiv belgelerine girseydim veya başka birincil kaynaklara ulaşsaydım, ahilik konusunda köklü ve yeni şeyler arz edebilirdim. Bir benzetme ile ifade edecek olursam, elde malzemeler var ve bu malzemeleri sosyal politika tenceresine koyup pişirme ve malzemeyi yedirme noktasında bir garson nezaketiyle size takdim etmeye çalışacağım. Bu açıdan çerçevemi, sosyal politika perspektifi ile sınırlandırmış oluyorum. Bunu yaparken de öncelikle sosyal politikanın daha iyi anlaşılması adına “Özel ve Sivil Sosyal Politikalar”dan kısaca bahsedeceğim. Sonrasında “Kuruluş Mantığı/Niyeti Ekseninde Ahîlik ve Toplumsal Zemin”i ortaya koyacağım ve nihayetinde “Ahîlik’in Özel ve Sivil Sosyal Politika Yönleri”ni anlamlandırmak niyetindeyim. * Prof. Dr., İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri; ftasci@istanbul.edu.tr 173 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 1. Özel ve Sivil Sosyal Politikalar Sosyal SosyalPolitika Politika Şimdi baktığınız zaman sosyal politika alanı Şekil 1’de görüldüğü üzeredir; bir yandan dar anlama sahiptir, bir yandan geniş anlamı vardır ve bir yandan da ulus-ötesi anlam barındırır. Dar Anlam Çalışma Hayatı Dar Anlam Çalışma Hayatı Geniş Anlam Çalışma Hayatı Dışı Geniş Anlam Çalışma Hayatı Dışı Çalışma Hayatı + Ulus-ötesi Anlam Ulus-ötesi Anlam Çalışma Hayatı + Dışı Çalışma Hayatı Çalışma Hayatı Dışı Çalışma Çalışma HayatıHayatı veya veya Çalışma Çalışma HayatıHayatı Dışı Dışı Sosyal politikanın hayatı ileAlanı ilgilidir; çalışma hayatında Şekil 1.çalışma Sosyal Politika Sosyal politikanındar daranlamı, anlamı, çalışma hayatı ile ilgilidir; çalışma hayatında işçi (çalışan)-işveren ilişkilerini düzenlemeye yönelik politikalar bütünüdür. işçi (çalışan)-işveren ilişkilerini düzenlemeye yönelik politikalar bütünüdür. Sosyal politikanın dar anlamı, çalışma hayatı ile ise ilgilidir; çalışma hayatında işçi (Özdemir, 2007:14) Sosyal politikanın geniş anlamı çalışma hayatı hayatı dışına dışına (Özdemir, 2007:14) Sosyal politikanın geniş anlamı ise çalışma yöneliktir; çalışma hayatı dışında kalan sosyal olaylarla ilişkilidir vebütünüdür. çalışma hayatı (çalışan)-işveren ilişkilerini düzenlemeye yönelik politikalar (Özdemir, yöneliktir; çalışma hayatı dışında kalan sosyal olaylarla ilişkilidir ve çalışma hayatı dışı grupların sorunlarına çözüm getirme çabasıdır. (Güven, 2001:14) Bunların çalışma 2007:14) Sosyal politikanın geniş anlamı ise çalışma hayatı dışına yöneliktir; dışı grupların sorunlarına çözüm getirme çabasıdır. (Güven, 2001:14) Bunların yanında bir ulusun sınırlarını aşan hem çalışma hayatı hem de çalışma hayatı dışı yanında ulusun sınırlarını hem çalışma hayatı hemulus-ötesi dehayatı çalışma dışı hayatı bir dışında sosyalaşan olaylarla ve çalışma dışıhayatı grupların konular/olaylar da kalan olabilmektedir, bunlar dailişkilidir sosyal politikanın anlamına konular/olaylar da olabilmektedir, bunlar da sosyal politikanın ulus-ötesi anlamına sorunlarına çözüm getirme çabasıdır. (Güven, 2001:14) Bunların yanında bir ulusun denk gelmektedir. denk gelmektedir. sınırlarını aşan hem çalışma hayatı Politika hem deAktörleri çalışma hayatı dışı konular/olaylar da Şekil 2. Sosyal 2. Sosyal Politika Aktörleri olabilmektedir, bunlar daŞekil sosyal politikanın ulus-ötesi anlamına denk gelmektedir. Belediyeler Belediyeler Özel Sektör Merkezi Yönetim Merkezi Özel Sektör Sivil Yönetim Toplum Kuruluşlar ı Sivil Toplum Kuruluşlar ı İster dar anlamda ister geniş anlamda olsun sosyal politikaların aktörleri başka bir ifade ile uygulayıcıları vardır. merkezi yönetim ŞekilBu2.aktörler Sosyal Politika Aktörleri(hükümet kurumları), belediyeler, sivil toplum kuruluşları (STK’lar) ve özel sektör olup bunlar içinde başka İster dar anlamda ister geniş anlamda olsun sosyal politikaların aktörleri merkezi yönetim en önemli büyük yeri kaplamaktadır (Şekil 2). İster dar anlamda ister ve geniş anlamda olsun sosyal politikaların aktörleri başka bir bir ifade ile uygulayıcıları vardır. Bu aktörler merkezi yönetim (hükümet kurumları), ifade ile uygulayıcıları Bu aktörler merkezi yönetim kurumları), belediyeler, sivil toplum vardır. kuruluşları (STK’lar) ve özel sektör(hükümet olup bunlar içinde belediyeler, sivil toplum kuruluşları (STK’lar) ve özel sektör olup bunlar içinde merkezi yönetim en önemli ve büyük yeri kaplamaktadır (Şekil 2). Şekil 3. Sosyal Politika Aktörleri Olarak Özel Sektör ve STK’lar merkezi yönetim en önemli ve büyük yeri kaplamaktadır (Şekil 2). Şekil 3. Sosyal Politika Aktörleri Olarak Özel Sektör ve STK’lar 174 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Sosyal Politikada Özel ve Sivil Aktörler Sosyal Politikada Özel Özel ve Sivil Aktörler Sosyal Politikalar Özel Sosyal Çalışma Çalışma Politikalar Hayatı Hayatı Dışı Sivil Sosyal Politikalar Sivil Sosyal Devlet ile Politikalar Gönüllülük ilişki Çalışma Çalışma Devlet ile Hayatı Dışı ilişki Çalışma Hayatı Sosyal İlişkileri Sorumluluk Gönüllülük Kâr amacı gütmek yerine toplum odaklılık Kâr amacı gütmek yerine toplum odaklılık Çalışma Sosyal Sunumumda bu bunlardan STK’lar veÖzel özekSektör sektör aktörünü konuşacağım. Şekil 3. Sosyalise Politika Aktörleri Olarak ve STK’lar İlişkileri Sorumluluk Bunlardan özel sosyal politikalar dediğimiz alan, özel sektör işletmeleriyle ilgilidir. Şekil 3’ten üzere, burada sosyal aktörünü politikanın konuşacağım. çalışma hayatı Sunumumda isedebugörülebildiği bunlardan STK’lar ve özellikle özek Sunumumda ise bu bunlardan STK’lar ve özeksektör sektör aktörünü konuşacağım. kısmı ağırlıklı olmak üzere, çalışma hayatı dışı kısmı da devreye girmektedir. Çalışma Bunlardan alan,özel özelsektör sektörişletmeleriyle işletmeleriyle ilgilidir. Bunlardanözel özelsosyal sosyalpolitikalar politikalar dediğimiz dediğimiz alan, ilgilidir. hayatı yönünde çalışma ilişkileri söz konusu iken, çalışma hayatı dışı kısmında Şekil 3’ten görülebildiğiüzere, üzere, burada burada özellikle sosyal çalışma hayatı Şekil 3’ten dede görülebildiği özellikle sosyalpolitikanın politikanın çalışma hayatı topluma yönelik sosyal sorumluluk faaliyetleri bulunmaktadır. kısmı ağırlıklı olmak üzere, çalışma hayatı dışı kısmı da devreye girmektedir. Çalışma kısmı ağırlıklı olmak üzere, çalışma hayatı dışı kısmı da devreye girmektedir. Çalışma Sivil sosyal veya vakıflar Bunların hayatı yönünde çalışmapolitikalarda ilişkileri sözdernekler konusu iken, çalışma bulunmaktadır. hayatı dışı kısmında hayatı yönünde çalışma ilişkileri üzere söz konusu iken,gönüllülük çalışma hayatı kısmında devletle ilişkisi bağımsızlık kuruludur, esastır dışı ve kâr amacı topluma yönelik sosyal sorumluluk faaliyetleri bulunmaktadır. güdülmemektedir. topluma yönelik sosyal sorumluluk faaliyetleri bulunmaktadır. Sivil sosyal politikalarda dernekler veya vakıflar bulunmaktadır. Bunların Şekil Sosyal Politika Alıcıları esastır Bunların devletle bağımsızlık üzere4.veya kuruludur, gönüllülük ve kâr amacı Sivil sosyal ilişkisi politikalarda dernekler vakıflar bulunmaktadır. devletle güdülmemektedir. ilişkisi bağımsızlık üzere kuruludur, gönüllülük esastır ve kâr amacı güdülmemektedir. Sosyal Politika Alıcıları Şekil 4. Sosyal Politika Alıcıları Çalışma Hayatı Sosyal Çalışanlar Çalışan Çalışma Hayatıİşsizle (Memur, Yakınlar İşçi vd.) Çalışanlar (Memur, İşçi vd.) r ı Çalışan Yakınlar Gerek ı Hayatı Dışı PolitikaÇalışma Alıcıları Yoksullar Şehit Kimsesizler Engelliler YakınıÇalışma (Çocuk, Hayatı Dışı Gazi, -Yaşlılar Muhtaç Kadınlar Genç vb.) Kimsesizler İşsizle Yoksullar Muhtaç (Çocuk, Kadınlar özel sektör gerekse sivil toplum Genç vb.) r Sokaktakiler, Yolda Kalanlar/ Göçmenler, Evsizler vb. Eski Hükümlüler Yetim vb. Sokaktakiler, Şehit Yolda YakınıEski Engelliler Kalanlar/ Gazi, -Yaşlılar Göçmenler, uygulamaları söz konusu Hükümlüler olduğunda Yetim vb. Evsizler vb. muhatap olarak sosyal politika alıcıları bulunmaktadır. Şekil 4’te görüldüğü gibi, sosyal politika alıcılarının çalışma hayatı kısmında çalışanlar, çalışan yakınları ve Gerek özel sektör gerekse sivil toplum uygulamaları söz konusu olduğunda 4. Sosyal Politika Alıcılarımuhtaç işsizler varken, çalışmaŞekil hayatı dışı kısmında yoksullar, kadınlar, kimsesizler, muhatap olarak sosyal politika alıcıları bulunmaktadır. Şekil 4’te görüldüğü gibi, engelliler ve yaşlılar, şehit yakını ve gaziler ile yetimler, sokaktakiler, yoldakiler, Gerek özelpolitika sektöralıcılarının gerekse sivil toplum uygulamaları söz konusuçalışan olduğunda muhatap sosyal çalışma hayatı kısmında çalışanlar, yakınları ve göçmenler, evsizler ve eski hükümlüler bulunmaktadır. (Taşçı, 2023:14) işsizler varken, çalışma hayatı dışı kısmında yoksullar, kadınlar, olarak sosyal politika alıcıları bulunmaktadır. Şekil 4’temuhtaç görüldüğü gibi, kimsesizler, sosyal politika engelliler ve yaşlılar, şehit yakını ve gaziler ile yetimler, sokaktakiler, yoldakiler, alıcılarının çalışma hayatı kısmında çalışanlar, çalışan yakınları ve işsizler varken, göçmenler,2.evsizler ve Mantığı/Niyeti eski hükümlülerEkseninde bulunmaktadır. (Taşçı, 2023:14) Zemin Kuruluş Ahilik ve Toplumsal çalışma hayatı dışı kısmında yoksullar, muhtaç kadınlar, kimsesizler, engelliler ve veve özel sosyal bağlamında ahilik kurumunu anlamlandırmak yaşlılar, şehitSivil yakını gaziler ilepolitikalar yetimler, sokaktakiler, yoldakiler, göçmenler, evsizler için2.öncelikle iki hususu ortaya Ekseninde koymak gerekmektedir diye düşünüyorum: i) ahiliğin Kuruluş Mantığı/Niyeti Ahilik ve Toplumsal Zemin ve eski hükümlüler bulunmaktadır. (Taşçı, 2023:14) kuruluş mantığı/niyeti ve ii) ahilik dönemi genel toplumsal zemin. Sivil ve özel sosyal politikalar bağlamında ahilik kurumunu anlamlandırmak Ahiliğin kuruluş kanaatimce başlı diye başına tarihsel olarak ahiliğin için öncelikle iki hususu ortayaniyeti koymak gerekmektedir düşünüyorum: i) ahiliğin 2. Kuruluş Mantığı/Niyeti Ahilik vetoplumsal Toplumsal Zemin müstakilliğine ve ve nev-i şahsı dönemi münhasır yapısına da işaret eder.1 Burada öncelikle kuruluş mantığı/niyeti ii)Ekseninde ahilik genel zemin. Ahiliğin niyetibağlamında kanaatimce ahilik başlı kurumunu başına tarihsel olarak ahiliğiniçin Sivil ve özel sosyalkuruluş politikalar anlamlandırmak 1 Tarihsel bir gerçeklik olarak; sizden önceki topluluklardan Etkilendiğiniz toplumlar müstakilliğine ve nev-i şahsı münhasır yapısına da etkilenebilirsiniz. işaret eder.1 Burada öncelikle öncelikle iki hususu ortaya koymak gerekmektedir diye düşünüyorum: eğer siz güçlüyseniz moloz taşı niteliği taşır, etkisi dönüştürücü olmaz, işinize yarar.i)Buahiliğin anlamda kuruluş mantığı/niyeti ve ii) ahilik dönemi genel toplumsal zemin. 1 Tarihsel bir gerçeklik olarak; sizden önceki topluluklardan etkilenebilirsiniz. Etkilendiğiniz toplumlar eğer siz güçlüyseniz moloz taşı niteliği taşır, etkisi 175 dönüştürücü olmaz, işinize yarar. Bu anlamda AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ahiliğin kuruluş niyeti kanaatimce başlı başına tarihsel olarak ahiliğin müstakilliğine ve nev-i şahsı münhasır yapısına da işaret eder.1 Burada öncelikle fütüvvetnamelere bakmak lazım. Fütüvvetnameleri incelediğimiz zaman açıkça şunu görüyoruz. “Başkası yok!”. Şu ifade açıktır: “... Fütüvvet vasıflarını üzerinde toplayan kişinin, esnaflık ya da sanatı, buna muhtaç Allah kulları için yaptığı fikrini benimsemiş olması gerekir. O, ‘onların ihtiyaçlarını görüp, hizmetlerini yerine getireyim ve yaptığım bu hizmet karşılığında helalından kazanacağım’ görüşünde olmalıdır. Çünkü kişinin kendi el emeğiyle kazandığı lokmadan, daha helal bir lokma yoktur.” (Çağatay, 1981:16) Haddizatında zaten “başkası/öteki” denen kavram bile kullanılmıyor. Sosyal bilimlerde “öteki” veya “başkası” çok kullanılıyor, özellikle Türkiye’de. Hâlbuki “öteki”, Yahudi bir âlimin (Levinas’ın) ürettiği bir kavramlaştırma ki Yahudilerin kendi mantığı içinde gayet anlamlı durmaktadır.2 Biraz daha farklı olarak Weber’de “Batı” ve “geri kalanlar” ayrımı görülebilmektedir.3 Şimdi biz kavramın üzerinden ahiliği anlamaya çalıştığımız zaman ahilik kurumunu anlayamayız; çünkü kavram, ahiliği yansıtmadığı için sorun olur. Bu açıdan ahiliğin kuruluş mantığında öteki/başkası meselesi yoktur. İkinci olarak, eğer ahilik kuruluş mantığında işleyişi görürsek ahilikte çalışmanın kutsal olmadığını da görürüz. Bu anlamda çalışmak kutsal değil, nötrdür. Onu pozitif (hayırlı) yapan veya negatif (şerli) yapan fiiliyatın kendisidir. Allah rızasına uygun çalışmadıktan sonra negatiftir. Buna göre ahîler, çalıştıkları ve bu çalışma ile halka faydalı oldukları müddetçe Allah’ın rızasını kazanacaklarına, sevaba ereceklerine, cennete gireceklerine ve Allah’a yaklaşacaklarına inanmaktadırlar. (Cumbur, 1975:153-155) Ahiliğin kuruluş mantığı, genel toplumsal zeminde daha anlaşılır olmaktadır. Başka bir ifade ile, ahilik günümüzde aynı şekilde olmayacak ama bir gün benzer bir şekilde olacaksa yine aynı/benzer toplumsal zemine ihtiyaç var. Bu noktada toplumsal zemini yansıtan birçok görünüm olsa da i) vakıfların, ii) tekkelerin ve iii) sadaka taşlarının varlığı daha fazla öne çıkmaktadır. Bakıyoruz vakıflar gibi muazzam bir yapılanma var. Vakıflar, Osmanlı’da birçok işlevi yanında sosyal yardımlaşma açısından önemli bir yere sahiptir. 1546 yılında, sadece 1 2 3 Tarihsel bir gerçeklik olarak; sizden önceki topluluklardan etkilenebilirsiniz. Etkilendiğiniz toplumlar eğer siz güçlüyseniz moloz taşı niteliği taşır, etkisi dönüştürücü olmaz, işinize yarar. Bu anlamda mesela ahilik Bizans’taki lonca uygulamasının uzantısıdır iddiası varsa (ki Mahmut hoca bu minvalde iddialarda bulundu), bu etkilenme Osmanlı temelindeki moloz taşları misali olabilir ancak; bu da tarihsel etkileşim mantığı açısından doğal bir durumdur. Bunda problem yoktur, çünkü bu ahiliğin mahiyetini (özünü) etkileyen bir durum değildir. Levinas’ın “öteki” kavramının boyutları için Tezkire Dergisi’nin Levinas (Öteki, Etik ve Siyaset) özel sayısına (2004, Sayı 38-39) bakılabilir. Bu hususta kaleme alınmış bir yazı için bkz. Joseph M. Bryant (2006), “The West and the Rest Revisited: Debating Capitalist Origins, European Colonialism, and the Advent of Modernity,” The Canadian Journal of Sociology, 31 (4), pp. 403-444. 176 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” İstanbul’da 2517 vakıf kaydı var (Koyunoğlu, 2006:35) ve 17. yüzyıl Osmanlısı’nda, ekonominin % 15.97’si, 18. yüzyılda % 26.80’i, 19. yüzyılda ise % 15.77’si vakıfların elindedir. Çeşitli hizmetlerin yanında vakıflar, sahip oldukları bu gelirin 17. yüzyılda % 6.3’ünü, 18. yüzyılda % 10.15’ini ve 19. yüzyılda ise % 17.16’sını sosyal yardım faaliyetlerine harcıyorlar. (Öztürk, 2003:18) Batılı seyyahların aklının almadığı bir sistematik ile sadaka taşları var. Sadaka taşları, üç-beş semtte bir adet bulunan, farklı şekilleri olmasına rağmen genelde iki metre bir sütun ve üstünde bir çukur olan yapılar. (Ünver, 1967) Başta İstanbul olmak üzere, Osmanlı’nın egemen olduğu hemen her yerde yaygın olarak sadaka taşlarına rastlanılıyor. Özellikle eldeki verilerle de teyit edilmek üzere Edirne, Bursa, Konya, rastlanılıyor. Özellikle eldeki verilerle de teyit edilmek üzere Edirne, Bursa, Konya, Sivas, Kayseri, Bilecik, Kastamonu ve Antakya gibi beldelerde sadaka taşlarının Sivas, Kayseri, Bilecik, Kastamonu ve Antakya gibi beldelerde sadaka taşlarının varlığı kesindir. (Sevim, 2009:83, 101) Yardımlar özellikle madenî para olarak nakdî varlığı kesindir. 2009:83,eşyaları 101) Yardımlar özellikle madenî olarak nakdî şekilde olduğu gibi(Sevim, giyim-kuşam ve çeşitli besinler hattapara sıcak aş şeklinde gibi giyim-kuşam ve çeşitli bir besinler hatta aynîşekilde olarak olduğu da yapılıyor. Sadaka taşıeşyaları uygulamasında, kişinin taşasıcak paraaşmışeklinde koyduğu aynî olarak da yapılıyor. Sadaka taşı uygulamasında, bir kişinin taşa para mıkonusudur. koyduğu yoksa ondan para mı aldığı hususunu aşikâr etmeyen bir fizikî yapı söz yoksa2010) ondanBöyle para mı hususunu aşikâr etmeyen bir fizikî yapı söz konusudur. (Demir, bir aldığı durumun varlığı, 17. yüzyıl İstanbul’unu anlatan bir Fransız gezginin, parabirbulunan birvarlığı, sadaka bir haftaanlatan gözetleyip oradan (Demir,üzerinde 2010) Böyle durumun 17.taşını yüzyıltam İstanbul’unu bir Fransız sadaka almayaüzerinde gelen kimseyi görmemesi ile teyit edilebilmektedir.(Sevim, 2009:113) gezginin, para bulunan bir sadaka taşını tam bir hafta gözetleyip oradan sadaka almaya gelen kimseyi görmemesi ile teyit edilebilmektedir.(Sevim, 2009:113) Sonuç itibariyle ahilik kuruluşu niyeti ve bu niyeti besleyen geniş toplumsal zemin olursa, günümüzde ahilik benzeri yapılanmanın olupgeniş olmamasını konuşmak Sonuç itibariyle ahilik kuruluşu niyeti bir ve bu niyeti besleyen toplumsal zemin dahaolursa, makulgünümüzde olacaktır diye düşünüyorum. ahilik benzeri bir yapılanmanın olup olmamasını konuşmak daha 3. Ahîlik’in Özeldüşünüyorum. ve Sivil Sosyal Politika Yönleri makul olacaktır diye Ahilik ile ilgili genel çerçeve sonrasında, şimdi ahilik kurumunun özel ve sivil 3. Ahîlik’in Özel ve Sivil Sosyal Politika Yönleri sosyal politika yönlerini ortaya koymak daha anlamlı olacaktır. Ahilik ilgiliSosyal genel çerçeve sonrasında, şimdi ahilik kurumunun 3.1.ileÖzel Politikalar Bağlamında Ahilik Kurumu özel ve sivil sosyal politika yönlerini ortaya koymak daha anlamlı olacaktır. Öncelikle özel sosyal politikalar alanı bağlamında ahilik kurumunu analiz 3.1. Özel Sosyal Politikalar Bağlamında Ahilik Kurumu edebiliriz. Öncelikle özel sosyal politikalar alanıSosyal bağlamında ahilik kurumunu analiz edebiliriz. Şekil 5. Özel Politika Alanı Özel Sosyal Politikalar Çalışma Hayatı Çalışma Hayatı Dışı Çalışma İlişkileri Sosyal Sorumluluk Şekil 5’te de görüldüğü üzere, özel sosyal politika alanında çalışma hayatı ve Şekil 5. Özel Sosyal Politika Alanı çalışma hayatı dışı olmak üzere iki farklı uygulama zemini bulunmaktadır. 177 Özel sosyal politikaların çalışma hayatı yönünde temelde çalışma ilişkileri devrededir. Bu bağlamda çalışanlar arasında ilişkiler de buradadır, ücretler de Çalışma YENİDEN Sosyal AHİLİĞİ DÜŞÜNMEK İlişkileri Sorumluluk “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Şekil 5’te de görüldüğü üzere, özel sosyal politika alanında çalışma hayatı ve 5’tedışı de görüldüğü üzere, politika alanında çalışma hayatı ve çalışma çalışmaŞekil hayatı olmak üzere iki özel farklısosyal uygulama zemini bulunmaktadır. hayatı dışı olmak üzere iki farklı uygulama zemini bulunmaktadır. Özel sosyal politikaların çalışma hayatı yönünde temelde çalışma ilişkileri Özel sosyal politikalarınçalışanlar çalışma hayatı yönünde temeldede çalışma ilişkileriücretler devrededir. devrededir. Bu bağlamda arasında ilişkiler buradadır, de Bu bağlamda çalışanlar arasında ilişkiler de buradadır, ücretler de buradadır veya buradadır veya güncelliğini kaybetmeyen asgari ücret de bunun içine girer. güncelliğini kaybetmeyen asgariÇalışma ücret de İlişkilerinde bunun içine girer. Şekil 6. Ahilik’te Ahi Baba Maddi Lider İşinin en iyisi, uzmanı, pîri Manevi Lider En üstün ahlâklı ve baba Ahi Baba Söz konusu ahilik olduğunda, çalışma ilişkilerinde birinci husus Şekilkurumu 6. Ahilik’te Çalışma İlişkilerinde Ahi Baba olarak ahi babanın liderliği önemli olmaktadır. Şekil 6’da yansıdığı üzere, ahi babanın Söz konusu ahilik kurumu olduğunda, çalışma ilişkilerinde birinci husus olarak ahi babanın liderliği önemli olmaktadır. Şekil 6’da yansıdığı üzere, ahi babanın liderlik profili vardır. Bu profil günümüzdeki gibi bir lider profili değildir. Çünkü ahi baba maddi liderdir, yani o meslek kolunda işinin en iyisidir, ehlidir, pîridir. (Muallim Cevdet, 2008:149). Günümüzde ahilik kurumundaki böyle bir şeyin olabilmesi yani çalışma ilişkilerinde adil bir ilişki sisteminin varlığı için “işin ehline verilmesi” düsturunun hâkim olması şarttır. Öte yandan, ahi baba aynı zamanda manevi liderdir yani ahiler arasında en üstün ahlâklı kişidir, tüm ahileri koruyup gözeten baba profilidir; tabi böyle bir vasıf ittifakla oluşan bir vasıftır; ahi baba seçimle bu noktaya gelebilmektedir. (Çağatay, 1981:101) Bununla birlikte ahi babanın bu vasıfları ile ahi baba olması sistemi bozduğu için zamanla ahilik bitmeye yüz tutmuştur. Şimdi sorulması gereken soru şudur: Günümüzde esnaf yapılanmalarında ahilikteki gibi hem maddi lider yönü hem de manevi lider yönü dikkate alınacak şekilde bir sistematik var mıdır? İsminin ahi/lik olmasına gerek yoktur, ama herkesin ittifak ettiği işin ehli bir babamız ve en üstün ahlâklı babamız varsa, ismi ahi/lik değil de başka bir isim olarak mümkün olabilir diye düşünüyorum. Ahilik kurumunun çalışma ilişkilerinde ikinci husus, rastgele değil de sistematiklik ve ciddiyet ile ilgilidir.4 Bir ahi için meslekte yükseliş rastgele değildir. Çıraklıktan kalfalığa kalfalıktan ustalığa geçiş, çok titiz süreçlerin sonunda olabilmektedir.5 4 5 Öğrencilik yıllarımda Prof. Dr. Mehmet İpşirli’nin bir konuşması dinlemiştim. Konuşması sonunda bir dinleyici “Osmanlı niye yıkıldı?” şeklinde standart bir soru sormuştu. İpşirli hoca standart dışı ve basit ama etkili bir cevap vermişti: “Ciddiyetsizlik” Örneğin, mesleklerine göre farklılık arz etse de çıraklık genelde 1001 gündür ama çok maharet isteyen kuyumculukta yirmi (20) yıl gerekmektedir. Bkz. Yusuf Ekinci (1985), “Eğitim Kurumu Yönleriyle Ahî Birlikleri,” Diyanet Dergisi, 21 (1), s. 35-36. 178 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Üçüncü olarak, meslek değiştirmek de rastgele olamamaktadır. Buradaki ciddiyette mesleklere önem veriliyor çünkü her meslek bir peygambere (Özbilgen, 2014:350) veya sahabeye ya da İslâm ulemasına (Günay, 2007:165) atıf yapılıyor; onlardan biri bir mesleğin kökü olarak kabul ediliyor. Bu nedenle de (günümüzde çok yaygın olan) “her işi yaparım abi” modunda bir çerçeveye müsaade edilmiyor; herkes bir işi en güzel şekilde yapabilmeli anlayışı hâkim görünmektedir. Bu noktada ahilik kurumundaki çalışma ilişkilerinde (dördüncü mesele olarak) itaate dayalı bir hiyerarşi olduğu görülmektedir. (Bayram, 2005:143) Yine itaat derken günümüzde eli kolu bağlanmış, kayıtsız şartsız boyun büken, köle modunda biri diye anlaşılıyor belki, ama ahilik kurumundaki çalışma ilişkilerinde itaat “gönül bağı” demektir. Bu gönül bağı/itaat sayesinde, her işi yaparım modu yerine çırağın kalfaya kalfanın ustasına ustanın ahi babaya doğru oluşan bir saygı ve bu saygının yansıması olarak işi en güzel öğrenme (Pamuk, 2003:71) ve aynı zamanda güzel ahlâklı (erkânlar)6 olabilmek mümkün olabilmektedir. Bu noktada tekmil-i sanat önemlidir. Bu çerçevede “bu işi öğrendim, bitirdim” deyip dükkân açmak mümkün değildir. Ustasından icazet belgesi almaya hak kazanması şarttır. İcazet ile ustalık belgesi almadan dükkân açılırsa, mesela 10 sene uğraşmış diyelim, bu uğraş boşa gitmektedir; meslekten men cezası verilmektedir. (Tabakoğlu, 1985:59) Rastgele bir sistematiğe müsaade edilmemiş. Meseleyi günümüz mantığı ile düşündüğümüzde CV’nin “dolgun” olması yeterli olabilmektedir; ancak CV’nin ölçemediği karakter/güzel ahlâk boyutu konusunda ahilikteki gibi bir model geliştirmek mümkün olursa, sanatını/mesleğini en kâmil mânada yapan kişiler ortaya çıkacaktır diye düşünüyorum. Ahilikte yine benzer mantık ile, çalışma hayatında meslek değiştirmek de yoktur. “Bu altın işinde çok muazzam bir şey var. Ben debbağ (dericilik) işini bırakayım, sarraf olayım da çok büyük para kazanayım” gibi bir mantık kabul edilmiyor. Birkaç bazı zorunlu istisnalar dışında meslek değiştirmek yasak. (Solak,1997:72) Bu tekmil kelimesi yine Mahmut hocanın bahsettiğin kemalâtla ilgili bir şey yani tekmil bu tekmil mesleki anlamda maddi kemalât hem de manevi kemalât yani şu anda ben cv’de manevi bir şey görmüyorum. Yani cv’lerde biri alındığı zaman yani benim cv şu an dolu diyelim 3-4 tane dil biliyor fark etmez otomatik alınabiliyor. Referans da güzel olunca bazıları torpil diyor o daha kötü bir şey. Dolayısıyla şu 4 tane maddeyi daha da çoğaltabilirdik. Çalışma ilişkilerinde ciddiyeti sağlayacak 5 maddeniz varsa ismi ahilik olmaz. Yeni nesil biraz tayfa diyor. Başka kanki diyor, aynen diyor yeni nesil. Böyle isimleri bulabilirsin sorun değil. Yani mefhumu siz oluşturursunuz mahiyeti günümüzde biraz uyarlarsanız mesele kalmaz. Buna uymayanlar da oluyor. Elbette 6 Örneğin çıraklık döneminde 124 adap ve erkân kuralı öğrenilmek durumundadır. Bkz. Umut Kaya (2013), “Değerler Eğitiminde Bir Meslek Teşkilatı: Ahilik,” Değerler Eğitimi Dergisi, 11 (26), s. 49. 179 aynen diyor yeni nesil. Böyle isimleri bulabilirsin sorun değil. Yani mefhumu siz oluşturursunuz mahiyeti günümüzde biraz uyarlarsanız mesele kalmaz. Buna uymayanlar da oluyor. Elbette bunun cezası olması lazım maalesef ceza sistemi yine AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilikolmuyor. ve Dirlik” günümüzde zayıf olduğu için bu pek mümkün Bu arada manevi ceza sisteminin hakim olduğu süreçte manevi cezaların yaptırımı da söz konusuydu. Ahilik bu anlamda önem arz olması eder. lazım maalesef ceza sistemi yine günümüzde zayıf olduğu için bunun cezası bu pek mümkün olmuyor. arada manevi ceza sisteminin hakimbir olduğu süreçte Ahilik kurumunda çalışmaBuilişkileri bağlamında (beşinci) önemli husus da manevi cezaların yaptırımı da söz konusuydu. Ahilik bu anlamda önem arz eder. çalışanlara yönelik desteklerin varlığıdır. Ahilik bünyesinde bulunan ahi orta sandıklarından işyeri açan ahilere faizsiz destekler, acil veya sermaye Ahilik yeni kurumunda çalışma ilişkileri bağlamında (beşinci) bir önemli hususdestekleri, da çalışanlara yönelik desteklerin varlığıdır. Ahilik bünyesinde bulunan ahi ortabatma (Demir, 2000:392) ahi çalışanlarının yakınlarına destekler, (Solak, 1997:74) sandıklarından yeni işyeri açan ahilere faizsiz destekler, acil veya sermaye destekleri, riski ile karşı karşıya olan ahileri kurtarmaya dönük destekler (Özden, 2011:163) ve 2000:392) çalışanlarının destekler, (Solak, 1997:74) batma hatta farklı(Demir, meslekleri icraahieden ahilerin yakınlarına yapılanmalarına destekler (Ekinci, 1989:27) riski ile karşı karşıya olan ahileri kurtarmaya dönük destekler (Özden, 2011:163) ve şeklinde geniş bir sosyal yardımlaşma ve dayanışma mekanizması söz konusudur. hatta farklı meslekleri icra eden ahilerin yapılanmalarına destekler (Ekinci, 1989:27) Ahilik kurumu, hayatındave olan bir kurum olmakla birlikte, çalışma şeklinde geniş birçalışma sosyal yardımlaşma dayanışma mekanizması söz konusudur. hayatı dışı için de hamleler yapan bir özelliğe sahiptir. Bu nedenle ahilik bünyesinde Ahilik kurumu, hayatında olan birda kurum olmakla birlikte, çalışma hayatı dışı topluma yönelik sosyal çalışma sorumluluk adımları vardır. için de hamleler yapan bir özelliğe sahiptir. Bu nedenle ahilik bünyesinde topluma Şekil 6. Ahiler’in Çalışma Hayatı Dışındakilere yönelik sosyal sorumluluk adımları da vardır. Yönelik Sosyal Sorumluluk Adımları Misafir ağırlama geleneği Cenaze törenleri vs. destekler Emeklilere destekler Düşkünlere, sakatlara ve hastalara destekler Yoksullar, yetimlere destekler Şekil 7. Ahiler’in Çalışma Hayatı Dışındakilere Yönelik Sosyal Sorumluluk Adımları Şekil 6’dan anlaşılabildiği gibi, misafir ağırlama başta olmak üzere, (Akgündüz, 2014:13) emeklilere, (Demir, 2010:394) düşkünlere, (Köksal, 2007:190) Şekil 6’dan anlaşılabildiği gibi, misafir ağırlama başta olmak üzere, (Akgündüz, 2014:13) emeklilere, (Demir, 2010:394) düşkünlere, (Köksal, 2007:190) sakatlara ve hastalara destekler, (Demir, 2010:394) yoksullara (Çalışkan ve İkiz, 1993:34) ve yetimlere destekler, cenaze törenlerine (Gülerman ve Taştekil, 1993:53) destekler en yoğun sosyal sorumluluk adımları olarak gözükmektedir. 3.2. Sivil Sosyal Politikalar Bağlamında Ahilik Kurumu Ahilik kurumu özel sektör mahiyeti taşısa da aynı zamanda sivil yönleri olan bir kurumdur. Bu nedenle sivil sosyal politikalar bağlamında da ahilik kurumuna bakılmalıdır. 180 Sivil Sosyal Politikalar Sivil Sosyal Politikalar 3.2. Sivil Sosyal Bağlamında Kurumusivil yönleri olan Ahilik kurumu özelPolitikalar sektör mahiyeti taşısa daAhilik aynı zamanda bir kurumdur. Bu nedenle sivil sosyal politikalar bağlamında da ahilik Ahilik kurumu özel sektör mahiyeti taşısa da aynı zamanda sivilkurumuna yönleri olan bakılmalıdır. bir kurumdur. Bu nedenle AHİLİĞİ sivil sosyal politikalar bağlamında da ahilik kurumuna YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” bakılmalıdır. Şekil 7. Sivil Toplum ve Sosyal Politikalar Şekil 7. Sivil Toplum ve Sosyal Politikalar Devlet ile ilişki Devlet ile ilişki Gönüllülük Gönüllülük Kâr amacı gütmek yerine toplum odaklılık Kâr amacı gütmek yerine toplum odaklılık Sivil sosyal politikalar alanında üç husus kaçınılmazdır (Şekil 7). Sivil toplum için devlet ile ilişkide bağımsızlık önemlidir. (Alp, 2009:272) Ayrıca sivil toplum Sivil sosyal politikalar üç husus kaçınılmazdır (Şekil 7). Sivil toplum Şekil 8.alanında Sivil Toplum ve Sosyal Politikalar demek, gönüllü olarak işleyen bir mekanizma demektir (Aydıngil, 2013: 32) ve için devlet ile ilişkide bağımsızlık önemlidir. (Alp, 2009:272) Ayrıca sivil toplum nihayetinde sivilpolitikalar toplum, kâr amacı gütmeyen yapılanmadır. (Şekil (Ryfman, Sivil sosyal üç mekanizma hususbirkaçınılmazdır 7). 2007:27) Sivil toplum için demek, gönüllü olarak alanında işleyen bir demektir (Aydıngil, 2013: 32) ve devlet ile ilişkide bağımsızlık önemlidir. (Alp, Ayrıca sivil toplum demek, nihayetinde sivil toplum, kâr amacı gütmeyen bir 2009:272) yapılanmadır. (Ryfman, 2007:27) gönüllü olarak işleyen bir mekanizma demektir (Aydıngil, 2013: 32) ve nihayetinde sivil toplum, amacı gütmeyen birŞematiği yapılanmadır. (Ryfman, Şekil 8.kâr Sivil Sosyal Politikalar Üzerinden Ahilik 2007:27) Kurumu Şekil 8. Sivil Sosyal Politikalar Şematiği Üzerinden Ahilik Kurumu Bağımsız/Özerk Devlet ile ilişki Devlet ile ilişki Bağımsız/Özerk Kamu Yararı Anlayışı Kamu Yararı Anlayışı Ahîlik ve Sivil Sosyal Politikalar Ahîlik ve Sivil Sosyal Politikalar Gönüllülük Gönüllülük Kâr amacı gütmek yerine toplum odaklılık Kâr amacı gütmek yerine toplum odaklılık Ahi Orta Sandıklarına Destek Ahi Orta Sandıklarına Destek Kendi menfaati değil, toplumun ihtiyacı ÖNCELİK Kendi menfaati değil, toplumun ihtiyacı AhiÖNCELİK orta sandıklarından HARİCİLERE destek Ahi orta sandıklarından politikalar bağlamında HARİCİLERE destek Şekil 9.ahilik Sivil Sosyal Üzerinden Ahilik Kurumu Söz konusu kurumuPolitikalar olduğundaŞematiği sivil sosyal nasıl bir durumun ortaya çıktığına bakılacak olursa, bir kere ahilik kurumunun devletle Söz konusu ahilik kurumu olduğunda sosyal politikalar bağlamında Söz konusu ahilik kurumu olduğunda sivil sosyal politikalar bağlamında ilişkisine bakmak lazımdır. Bu ilişkide ahiliksivil kurumunun özerkliği açıktır, yer yer nasıl denasılbir durumun ortaya çıktığına bakılacak olursa, bir kere ahilik kurumunun devletle bir durumun ortaya çıktığına bakılacak olursa, bir kere ahilik kurumunun devletle ilişkisine ahilik kurumunun özerkliği açıktır, yer yer ilişkisine bakmak bakmaklazımdır. lazımdır.BuBuilişkide ilişkide ahilik kurumunun özerkliği açıktır, yerdeyer de gerektiğinde kamu yararı mantığı ile devlete destek söz konusu olabilmiştir. (İnalcık, 1999:191) Günümüzde dernekler, vakıflar diğer sivil yapılanmalar var. Bu yapılanmaların devlet ile ilişkisinde “kamu yararı”na statü kazanmaları bir kenara konursa, bu yapıların ne kadar bağımlı ne kadar bağımsız olduğunu düşünmek lazım gelir. Ne kadar bağımsız iseler o kadar ahilik mantığı işleyebilir. 181 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Sivil toplumun olmazsa olmazı gönüllülük meselesi, ahilikte üyelik için değil de ahi orta sandıklarına katkı (bağış) noktasında görülebilmektedir. Mesela günlük kazançlarının temel ihtiyaçlarının dışındakini sandığa bırakıyor ahiler. (Demir, 2010:391) Böyle üstün ahlâklı bir toplum ben bilmiyorum. Böyle bir topluluk varsa, ahilik mantığı günümüzde mümkün olabilir ancak diye düşünüyorum. En son olarak; sivil toplum için kâr amacı gütmemek esastır ve ahilik kurumunda kâr vardır ama iki noktada farklılık arz eden bir durum vardır. Birincisinde, ahilikte kendi mensuplarının menfaati değil toplumun menfaati esastır; Allah rızası önceliklidir. (Sancaklı, 2010:8) Bu durum, zaten başlı başına Bizans loncalarından ahilik kurumunu ayırmaktadır.7 Yani kendi menfaatine aykırı olsa bile ne yapacaksın? Ahiler diyor ki sadece toplum menfaatine dönük olmalısın! Yeter ki hak yerini bulsun. Bu başlı başına zaten ayrı bir unsur. Toplumun menfaati söz konusu olduğunda, ahilik kurumu aynı zamanda ahi orta sandıklarından hariciler (ahi olmayan toplum kesimleri) için de destekler sunmaktadır. Birçok destek yapmakla birlikte, örneğin evsizlere sosyal rehabilitasyon yapıyorlar. (Köksal, 2006:73) Mesela günümüzde Türkiye’de bu evsizler konusunda sivil toplum ayağı zayıf görünmektedir, kamu ayağında da iki belediye çırpınıyor. Sonuç Dolayısıyla özetle şunu söylemiş olayım. Ahîlik temelde bir iktisadi birimdir, ancak i) çalışma hayatındaki ilişki biçimleri ve ii) çalışma hayatı dışındaki sosyal sorumluluk yönleri açısından özel sosyal politika aktörüdür. Yine ahîlik; i) devletle ilişkideki bağımsızlık ii) gönüllülük ve iii) kâr amacı gütmeme açılarından da sivil sosyal politika aktörüdür. Kaynaklar Akgündüz, Murat (2014), “Ticarî Hayatta Kardeşliği Esas Alan Ahîlik Teşkilatı,” Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 31, ss. 9-18. Alp, Salih (2009), “Refah Devleti Düşüncesinin Gelişimi ve Bir Liberal Alternatif Olarak Üçüncü Sektör,” Maliye Dergisi, Sayı 156, ss. 265-279. Aydınlıgil, Seyhan (2013), “Sosyal Politika Geliştirmede yenir Bir Alan: Gönüllülük,” (Çev. Bordo Tercüme Bürosu ve Eda Erdem), Türkiye’de Gönüllülük: Gönüllülüğün Rolünü ve Katkılarının Keşfedilmesi, Eds. UN Volunteers, (Çevrimiçi) http://www.undp.org/content/dam/turkey/docs/Publications/mdgs/ Turkiyedegonulluluk.pdf, ss. 32-38. Bayram, Mikail (2005), “Bir Eğitim ve Öğretim Aracı Olarak Ahî Teşkilatı,” İslam’da Aile ve Çocuk Terbiyesi (II), Ed. İbrahim Canan, İstanbul, Ensar Neşriyat, ss. 139-145. Bryant, Joseph M. (2006), “The West and the Rest Revisited: Debating Capitalist Origins, European Colonialism, and the Advent of Modernity,” The Canadian Journal of Sociology, 31 (4), pp. 403-444. 7 Bizans loncalarını ve önceki esnaf yapılanmalarını dikkate alırsak, (mesela Mahmut hoca Asurlara kadar götürdü ahilik kurumunun kökenini), ahilik ile ilgili bir mantık bulmak mümkün olmayacaktır, çünkü ahilikte toplum öncedir. 182 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Çağatay, Neşet (1981), Bir Türk Kurumu Olan Ahîlik, 2. bs., Konya, Selçuk Üniversitesi Yayınları. Çalışkan, Yaşar & M. Lütfi İkiz (1993), Kültür, San’at ve Medeniyetimizde Ahilik, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları. Cevdet, Muallim (2008), İslam Fütüvveti ve Türk Ahîliği (İbn-i Battuta’ya Zeyl), Çev. Cezair Yarar, İstanbul, İşaret Yayınları. Cunbur, Müjgan (1975), “Anadolu Tarihinde Ahîlerin Seyfî Kolu,” Türk Kültürü, S. 153-154-155, TemmuzEylül. Demir, Fahri (17.04.2010). “İnfak Kültürünün Zarif Anıtları: Sadaka Taşları,” (Çevrimiçi) http://www.sonpeygamber.info/Infak-Kulturunun-Zarif-Anitlari--Sadaka-Taslari-_241.html. Demir, Galip (2000), Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu ve Ahilik, İstanbul, Ahi Kültürünü Araştırma ve Eğitim Vakfı. Ekinci, Yusuf (1985), “Eğitim Kurumu Yönleriyle Ahî Birlikleri,” Diyanet Dergisi, 21 (1), ss. 30-38. Ekinci, Yusuf (1989), Ahîlik ve Meslek Eğitimi, İstanbul, MEB Yayınları, s. 27. Gülerman, Adnan & Sevda Taştekil (1993), Ahi Teşkilatının Türk Toplumunun Sosyal ve Ekonomik Yapısı Üzerindeki Etkileri, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları. Günay, Ünver (2007), “Ahiliğin Dinî ve Sosyal Yönleri,” II. Ahi Evran-ı Velî ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu (Bildiriler-13 Ekim 2006), Haz. M. Fatih Köksal, Ankara, Ahi Evran Üniversitesi Ahilik Kültürünü Araştırma Merkezi Yayınları, ss. 163-186. Güven, Sami (2001), Sosyal Politikanın Temelleri, 3. bs., Bursa, Ezgi Kitabevi. İnalcık, Halil (1999), “Ahîlik, Toplum ve Devlet,” II. Uluslararası Ahilik Kültürü Sempozyumu Bildirileri, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları, ss. 189-200. Kaya, Umut (2013), “Değerler Eğitiminde Bir Meslek Teşkilatı: Ahilik,” Değerler Eğitimi Dergisi, 11 (26), ss. 41-69. Köksal, M. Fatih (2006), Ahi Evran ve Ahilik, Kırşehir, Kırşehir Valiliği. Köksal, Mustafa (2007), Ahilik Kültürünün Dünü ve Bugünü, 3. bs., Ankara, Kırşehir Belediyesi Yayınları. Koyunoğlu, H. Hüsnü (2006), “Sosyal Politika Aracı Olarak Osmanlı ve Günümüz Vakıfları,” Sivil Toplum, 4 (15), ss. 33-45. Özbilgen, Erol (2014), Bütün Yönleriyle Osmanlı, İstanbul, İz Yayıncılık, s. 350. Özdemir, Süleyman (2007), Küreselleşme Sürecinde Refah Devleti, 2. bs., İstanbul, İTO Yayınları. Özden, H. Ömer (2011), “Ahilik ve İş Ahlâkı,” Ahilik Uluslararası Sempozyumu Bildiri Kitabı, Kayseri, ss. 152-168. Öztürk, Nazif (2003), “Yoksulluk ve Sivil Toplum Kuruluşları,” Yoksulluk Sempozyumu, C. III, İstanbul, Deniz Feneri Derneği Yayınları, ss. 8-21. Pamuk, Şevket (2003), 100 Soruda Osmanlı-Türkiye İktisat Tarihi: 1500-1914, İstanbul, K Kitaplığı. Ryfman, Philippe (2007), “Non-Governmental Organizations: An Indispensable Player of Humanitarian Aid,” International Review of the Red Cross, 89 (865), pp. 21-45. Sancaklı, Saffet (2010), “Ahilik Ahlâkının Oluşumunda Hadislerin Etkisi,” İ.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1 (1), ss. 1-28. Sevim, Nidai (2009), Medeniyetimizde Toplumsal Dayanışma ve Sadaka Taşları, İstanbul, Kitapdostu Yayınları. Solak, Fahri (1997), “Ahîlik,” İktisat ve Din, 2. bs., Der. Mustafa Özel, İstanbul, İz Yayınları. Tabakoğlu, Ahmet (1985), “Sosyal ve İktisadî Yönleriyle Ahîlik,” Türk Kültürü ve Ahilik (Sempozyum Tebliğleri), Kırşehir, Ahilik Araştırma ve Kültür Vakfı Yayınları. Taşçı, Faruk (2023), “Aktörler ve Alıcılar Arasında Türkiye’nin Son Yirmi Yılındaki Sosyal Politikaları Anlamak,” Sosyal Politikalarda Ak Parti’li Yıllar, Ed. Faruk Taşçı, İstanbul, SETA Yayınları, ss. 11-20. Ünver, Süheyl (1967), “Sadaka Taşı,” Hayat Tarih Mecmuası, Sayı 11, (Çevrimiçi) http://www.kardelendergisi.com/yazi.php?yazi=211, 26.05.2010. 183 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” AHİLİK KURUMUNUN GZFT ANALİZİ Ahmet COŞKUN* Giriş Ahilik, Türk-İslâm kültüründe oldukça özel bir yere sahip olan bir esnaf teşkilatıdır. Tarih boyunca birçok toplulukta benzer kurumlar bulunmasına rağmen Ahilik, Türk kültüründe benzersiz bir yapıya sahiptir ve esnafın mesleki ve ahlâki gelişimine önem veren bir yapıya sahiptir. Ahiliğin bir esnaf teşkilatı olmasının yanında toplumda oldukça önemli fonksiyonları icra eden dinî, askerî, idarî, içtimai bir nosyonu da bulunmaktadır. Günümüzde Ahilik teşkilatının yeniden canlandırılması ve buna uygun iş kültürünün geliştirilmesi için bir dizi çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmaların bir parçası olarak, Ahilik kurumunun günümüzdeki durumunu değerlendirmek ve gelecekteki stratejilerini belirlemek amacıyla bu çalışmada bir GZFT analizi yapılmıştır. Bu analiz kullanılarak Ahilik kurumunun güçlü yönleri (G), zayıf yönleri (Z), fırsatları (F) ve tehditleri (T) değerlendirilmiştir. Böylelikle Ahilik teşkilatının mevcut durumunu anlamak ve gelecekteki planlarını buna göre şekillendirmek için bir altlık oluşturulabileceği düşünülmektedir. Dolayısıyla bu çalışmayla, Ahilik teşkilatının yeniden canlandırılması ve esnaf kültürünün geliştirilmesi için yol haritası oluşturulmasına yardımcı olunması umulmuştur. Çalışmanın ilk bölümünde Ahiliğe dair oldukça kısa bir bölümde genel bir giriş yapılacaktır. Ardından GFZT analizi tanıtılacak ve buna mukabil Ahilik kurumunun GZFT analiz bulguları paylaşılacaktır. Akabinde sonuç ve öneriler bölümünde de bu analize istinaden akademisyenler ve uygulayıcılar için birtakım strateji önerileri sunulacaktır. Ahilik İş ve meslek hayatıyla geniş anlamda sosyal hayatta, İslâmiyet kaynaklı ortaya çıkan fütüvvet anlayışının 13. yüzyıl Anadolu’sunda yeniden yorumlanması ve kurumlaşmasıyla ortaya çıkan Ahilik Kayseri, Konya ve Kırşehir merkezli olmak üzere Anadolu, Balkanlar ve Afrika gibi çok geniş bir coğrafyada temelde esnaf * Dr. Öğr. Üyesi, Erciyes Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü. ahmetcoskun@ erciyes.edu.tr; https://orcid.org/0000-0002-3209-385X 185 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” birlikleri olarak ortaya çıkan bir sosyoekonomik yapıdır (Öztürk, 2002). Önceleri debbağları kapsayan bu yapı zamanla otuzdan fazla meslek ve sanat kolunu kapsamış, etki alanı ise yalnızca esnaf ve zanaatkârları değil, bilim adamları ve devlet adamlarını bile kuşatacak şekilde genişlemiştir (Şanal ve Güçlü, 2007). Özellikle Anadolu’ya yerleşen Müslüman Türklerin içinde bulunduğu siyasi ve sosyal belirsizlik ortamında toplumsal bir derleyicilik misyonu üstlenen Ahiliğin, birçok alanda örgütlü bir şekilde fayda ürettiği bilinmektedir; ahlâki alan, ekonomik alan, sosyal alan, siyasi alan ve hatta askeri alan (Erdem, 2004). Ahiliğin felsefesinin dayandığı İslâmi ontolojik zeminin son derece güçlü olması ve toplum tarafından benimsenmesi, öte yandan günlük yaşamda işgal ettiği sosyal ve ekonomik konum ve ürettiği pratik faydanın da görülebilir olması nedeniyle toplumda hızla kabul görmüş ve yayılmıştır. Ahilik müessesine dahil olan kişiler de yalnızca sanat ve meslek alanlarında değil, aynı zamanda ahlâki bakımdan gelişme göstermektedir. Bunu sağlamak için ahilik, kültürel habitatının içinde usta-kalfa-çırak-yamak ilişkisiyle dikey, yaren ilişkileriyle yatay ve birlik içinde tüm üyelerin birbiriyle olan ilişkileriyle bütüncül bir gelişim örüntüsü bulundurmaktadır. Üyelerinin gelişimine imkân veren ve yaşam boyu destekleyen ahilik müessesesi aynı zamanda toplumda zengin ve fakir, üretici ve tüketici, emek ve sermaye, millet ve devlet gibi farklı toplumsal sınıf ve yapıların da birbiri ile ahenkli ilişkiler kurmalarına yardım etmiştir (Ekinci, 1991). Ahilerin teşkilat yapısı bugün esnaf odaları, ticaret ve sanayi odaları, sendikalar, sosyal güvenlik kurumları, kalite ve standart tayin eden ve denetleyen kuruluşlar gibi pek çok modern kuruma benzerlik gösterse de ya da Ahiliğin birtakım kültürel uygulamaları Denizli, Kayseri gibi ahi şehirlerinde sürdürülse de günümüzde Ahilik, varlığını kurumsal anlamda devam ettirmemektedir. Öte yandan Ahiliğin günümüzde şiddeti artan ekonomik, çevresel ve sosyal sorunlara ilişkin çözüm modelleri geliştirmede ve hayata geçirmede iş insanlarına, bilim insanlarına ve politika yapıcılara ilham verecek potansiyeli barındırdığı düşüncesiyle bugün Ahiliğin bir GZFT analizi yapmak, bundan sonra yapılacak çalışmalara ışık tutabilmek bakımından faydalı olabilecektir. GZFT Analizi Albert Humphrey’in geliştirdiği ve 1960’lı yıllardan beri kullanılan GZFT analizi hem iş hayatında kurumsal amaçlı hem kişisel olarak gelişim amaçlı uygulanan oldukça basit ama faydalı bir tekniktir. İş hayatında kurumların sürdürülebilir olması ve uzun vadeli planlarını başarılı bir şekilde hayata geçirebilmesi için dış çevredeki olumlu ve olumsuz yönde muhtemel gelişmelerin farkına varmak, buna mukabil kendi üstünlük ve zayıflıklarını da analiz ederek dış çevre şartlarına uyum sağlamak, uzun vadede sürdürülebilirliğe hizmet eder. 186 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Bu manada GZFT analizi, bir kuruluşun güçlü yönlerini, zayıf yönlerini, fırsatlarını ve tehditlerini değerlendirerek, stratejik planlama yapmak için önemli bir araçtır. Ahiliğin bugün yeniden var olma imkânlarına ilişkin GZFT analizi yapmak, bu iş yapma kültürünün hatta belki benzer bir teşkilatın gelecekteki hedeflerini belirlemek, zayıf yönlerini geliştirmek ve fırsatları kullanarak teşkilatın gücünü artırmak için stratejik bir yol haritası oluşturmak adına önemlidir. Bu amaçla yapılan bir GZFT analizinin aşağıdaki gibi faydaları olabilir: • Güçlü Yönlerin Korunması: GZFT analizi, Ahiliğin güçlü yönlerini belirleyerek, bu yönleri korumak ve daha da geliştirmek için bir plan yapılmasını sağlar. • Zayıf Yönlerin Düzeltilebilirliği: Ahiliğin zayıf yönleri GZFT analizi ile belirlenebilir ve bu yönlerin düzeltilmesi için stratejiler geliştirilebilir. Bu sayede yeniden yapılacak bir girişimin etkinliği ve verimliliği artırılabilir. • Fırsatların Değerlendirilmesi: Ahiliğin önünde yer alan bugünkü ve gelecekteki fırsatları GZFT analizi ile belirlenerek, bu fırsatların kullanılması için stratejiler oluşturulabilir. Bu sayede böylesi bir girişimin büyümesi ve gelişmesi sağlanabilir. • Tehditlerin Önlenmesi: GZFT analizi, Ahiliğin önündeki mevcut ve muhtemel tehditleri belirleyerek, bu tehditlere karşı önlem alınmasını sağlar. Bu sayede günümüzdeki Ahiliğe ilişkin bir girişimin etkinliği ve varlığı korunabilir. • Stratejik Planlama: Son olarak ahiliğin GZFT analizini yapmak, stratejik planlama yapabilmek adına önemli bir araçtır. Bu analiz sonuçlarına göre, gelecekteki hedefler belirlenebilir ve stratejik bir yol haritası oluşturulabilir. İç U n s u r la r GÜÇLÜ YANLAR ZAYIF YANLAR O lu m lu Ta ra fl a r O lu m s u z Ta ra fl a r FIRSATLAR TEHDİTLER D ış U n s u r la r Şekil.1: GZFT Analizi Unsurları İç-Dış Analizi de denilen GZFT Analizini yaparken kolaylık olması için ikişer eksenin kesişiminden oluşan 4x4 şeklinde bir matris kullanılır (Şekil.1). Bu matrisin bir ekseninde GZFT’ye konu olan kurumun güçlü ve zayıf yönleri yer alır; buna 187 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” içsel unsurlar denir. Diğer eksende ise o kurumun etki alanı dışında olan ancak onu etkileyebilecek dışsal unsurlar yer alır; bunlara da fırsatlar ve tehditler denmektedir. Bu şekilde bir matris olarak hazırlanan GZFT analizi, dış çevredeki fırsatlardan faydalanabilmek için hangi güçlü yönlerin üzerine eğilmek gerektiğini ya da dış çevredeki tehditlere karşı savunmasız yakalanmamak için hangi zayıf yanlara dikkat etmek gerektiğini gösterir. Ahilik kurumunun bugün ekonomik ve sosyal hayata ilişkin yeniden uzun soluklu fayda üretecek bir müesseseleşmeye ilham olabilmesi için neler vadettiğini GZFT analiziyle ortaya koymak, uzun soluklu bir strateji oluşturmak için ilk adım olarak kullanabilir. Strateji oluşturabilmek için de matristeki bu alanların kesişim alanları ayrı ayrı analize tâbi tutulur ve strateji geliştirme alanları tespit edilir (Şekil.2). Söz gelimi güçlü yanların bulunduğu alanlarda bu güçlü yanlardan faydalanma becerisi yüksek olan mevcut faydası nispeten fazla olduğu tespit edilen güçlü yanlar özellikle tespit edilir. Aynı şekilde zayıf alanlardan da gelişme becerisi yüksek olan ve mevcut zararı fazla olan unsurlar tespit edilir. Aynı şekilde fırsatlar kısmına gelindiğinde burada da gelişip faydalanma becerisi ve muhtemel faydası yüksek alanlar tespit edilir. Son olarak tehditler içerisinde de gelişip korunma becerisi ve muhtemel zararı yüksek unsurlar tespit edilir. Son olarak tespit edilen bu hedef bölgelerde kalan analiz unsurları karşılaştırılarak bu fırsatlardan yararlanma ve tehditlerden korunmak için neler yapılabileceğine dair planlamalar gerçekleştirilmesi için öneriler sunulur. Tüm bu giriş bilgileri kullanılarak çalışmanın bundan sonraki bölümlerinde Ahilik kurumunun bugünkü koşullar bağlamında bir GZFT analizi yapılacak ve analiz sonucuna bağlı strateji önerileri paylaşılacaktır. Y Faydalanma Becerisi D Y Gelişip Faydalanma Becerisi D Y Hedef Bölge Mevcut Faydası Yüksek Gelişme Becerisi GÜÇLÜ YANLAR ZAYIF YANLAR FIRSATLAR TEHDİTLER Y Hedef Bölge Muhtemel Faydası Yüksek D Y Gelişip Korunma Becerisi D Y Şekil.2: Strateji Geliştirme Alanları 188 Hedef Bölge Mevcut Zararı Yüksek Y Hedef Bölge Muhtemel Zararı Yüksek Y AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ahilik kurumunun GZFT analizi uygulaması Bu bölümde yukarıda tanıtımı yapılan GZFT aracı kullanılarak Ahilik kurumunun bir analizi gerçekleştirilmiştir. Analizi yapabilmek için mevcut akademik ve akademik olmayan literatür taranmış, iş insanları ile yapılan bir günlük ortak akıl çalıştayının sonuçlarından yararlanılmış ve yazarın gözlem ve düşüncelerinden yararlanılmıştır. Bu yöntemle elde edilen bulgular aşağıda maddeler halinde ifade edilmiştir. Güçlü yanlar • Yamaklıktan başlayıp, çıraklık, kalfalık ve ustalığa kadar oturmuş bir eğitim anlayışıyla kişiler yaşama becerikli ve yetkin olarak hazırlanmaktadır. • Ahilikte mal ve hizmet üretiminde yüksek kalite anlayışı hakimdir. • Ahilikte üretim salt ekonomik değil estetik ve metafizik değer de taşımakta dolayısıyla emek ve üretimdeki anlam genişlemesiyle iş kavramı zenginleşmektedir. • Ahilikte ahi üyeler arasında karşılıklı yardım ve sosyal dayanışma merkezi önemdedir. • Orta sandıklarda oluşturulan sermaye havuzuyla mevcut üyelere yatırım ve işletme finansmanı, yeni üyeler için de girişim finansmanı desteği sağlanmaktadır. • Ahilikte paydaşlarla adil ilişkiler söz konusudur. Zayıf yanlar • Ahilik teşkilatı, günümüzde pek bilinmemekte ve tanınmamaktadır. • Ahilik teşkilatının günümüzdeki yapılanmaları ve işlevleri belirsizdir. • Ahilik teşkilatının sınırlıdır. • Ahilikte insanların iş değiştirmeleri veya birden fazla işle uğraşmaları hoş karşılanmamaktadır. günümüzdeki 189 etkinliği AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” • Ahi birlikleri merkeziyetçi bir şekilde üyelerine üretim sınırlamaları getirmektedir. Bu durum piyasa ekonomisinin dinamizmi ve işletme sayısının fazlalığı düşünülünce yönetilmesi güç bir durumdur. • Ahilikte girişim sahibinin kazancından ihtiyaç fazlasını tasadduk etmesi anlayışı vardır. Bu da sermaye birikimini ve dolayısıyla yeni yatırımları engelleyebilmektedir. • Ahilikteki usta-kalfa-çırak-yamak ilişkisi daha ziyade küçük işletmeler için uygun bir insan kaynakları yönetim yaklaşımı olurken, büyük işletmelerde uygulanması etkin olmayabilir. Fırsatlar • Küreselleşme işletmeler arası rekabetin şiddetini, dolayısıyla kaliteli üretimin önemini artırmaktadır. • Müşterilerin eğitim, gelir ve farkındalık seviyelerinin, bunun yanında dijitalleşmeyle birlikte mobil erişimin artması da kalite beklentilerini yükseltmektedir. • Milli eğitim sistemimiz, gençlere mesleki beceri ve yetkinlik kazandıramamaktadır. • Eğitim ve iletişim imkânlarının artmasıyla tüketici ve üreticilerde ahlâki meselelere ilişkin farkındalık seviyesi artmaktadır. • Tüketim merkezli piyasa ekonomisi anlayışı nedeniyle Dünya’da arz fazlası sorunu yaşanmakta ve israfa neden olmaktadır. Döngüsellik, bütüncül ekonomi, sürdürülebilirlik gibi kavramlar önem kazanmaktadır. • Üretim, bölüşüm ve tüketimde paydaşlarla adil ilişkiler kurulmasına yönelik talepler artmaktadır. • Günümüz insanı, işin anlamını bulamamaktadır. • Dünya genelinde girişimciliğin önemi artmakta, buna yönelik yeni iş ve destek modelleri geliştirilmektedir. • Bir örgütlenme modeli olarak kooperatifçiliğe rağbet artmaktadır. • Yeni kuşak iş görenlerin işyerlerinden kurumsal sosyal sorumluluk anlayışıyla aktif yurttaş olması beklentisi bulunmaktadır. • Yeni kuşak iş görenlerin iş hayatında kişisel gelişim beklentileri yüksektir. 190 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Tehditler • İş süreçlerinde yoğun teknoloji kullanımı nedeniyle insan emeğinin üretimde önemi azalmaktadır. • Dünya genelinde gelir dağılımı adaletsizliği artmakta, ekonomik olarak orta gelir segmentindeki nüfus grubu küçülmektedir. • Emek ve kazanç arasındaki nedensellik bağı zayıflamaktadır. • Bağımlı çalışma yerine kendi hesabına çalışma yönelimi artmaktadır. • Mesleğe bağlılık azalmakta, insanlar kariyer hayatı boyunca birçok farklı mesleğe geçebilmektedir. • Piyasa ekonomisinde hâkim anlayış olarak serbest rekabet, işletmelerin birbirine karşı duyarsız davranmasına neden olmaktadır. • İşverenlerin ve çalışanların ekosistem anlayışıyla hareket etmek yerine kendi menfaatlerini düşünmeleri yaygınlaşmaktadır. • Ahiliğin dayandığı ontolojik zeminden kopuşla birlikte insanlar daha seküler bir hayat yaşamaktadır. • Kapitalist kaygılar nedeniyle işletmeler, tüketici piyasasında ihtiyaç olup olmadığına bakmaksızın tüketimi teşvik eden yaklaşımları benimsemektedir. Sonuç ve öneriler Ahiliği ortaya çıkaran tarihsel şartlar Anadolu şehirlerinde cereyan eden yerel ve bölgesel bir bunalımı ihtiva etmekteydi. Bugün de insanlık küresel bir bunalım içindedir ve ahiliğin bu bunalım döneminde insanlığa sunabileceği bir dizi çözüm önerisi olabilir. Ahilik her ne kadar bugün ömrünü doldurmuş tarihsel bir kurum olsa da kültürel kodlarımızla uyumlu olması ve geçmişte üstlendiği işlevin toplumsal belleğimizdeki itibarı nedeniyle bugün kendisinden ilham alınabilecek ve değerler merkezli yeni bir sosyo-ekonomik kurumlaşmaya zemin teşkil edebilecek bir iyi uygulama örneği konumundadır. Ahiliğin kültürel genetik kodlarımızdaki yeri muhafaza edilse de Dünya genelinde ve ülkemizdeki özellikle iş dünyasında hâkim yeni yaşam tarzına uyum sağlama bakımından yepyeni bir şekilde inşa edilmesine, hiç olmazsa ciddi bir restorasyona ihtiyacı bulunmaktadır. Nitekim kültürel evrim sürecinde toplumlarda her ne kadar süreklilik olsa da klasik toplumlarla modern toplumların arasında dramatik 191 Ahiliğin kültürel genetik kodlarımızdaki yeri muha ülkemizdeki özellikle iş dünyasında hâkim yen AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK bakımından yepyeni bir şekilde inşa edilmesine, h “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” ihtiyacı bulunmaktadır. Nitekim kültürel evrim sü süreklilik olsa da klasik toplumlarla modern toplum farklılıklar bulunmaktadır. O bakımdan bugünün ve geleceğinOkendine özgü koşulları bulunmaktadır. bakımdan bugünün ve gel bulundurularak Ahilikten ilham alan bir kavram-kuram-kurum inşası tarihsel bir kavram-kur bulundurularak Ahilikten ilham alan bir fırsat ve sorumluluk olarak önümüzde durmaktadır. ve sorumluluk olarak önümüzde durmaktadır. Bu yeniden inşa sürecine katkı sunmak mahiyetinde sonuç kısmında Bu yeniden çalışmanın inşa sürecine katkı sunmak mahiyet aşağıdaki öneriler sunulmuştur. Öncelikleaşağıdaki GZFT analizinde çıkan güçlü yanlar ve öneriler sunulmuştur. Öncelikle GZFT fırsatlar bir arada değerlendirilerek bu fırsatlardan yararlanabilmek için hangi güçlü fırsatlar bir arada değerlendirilerek bu fırsatlardan yanlar nasıl kullanılabilir, buna ilişkin şu değerlendirmeler yapılmıştır:buna ilişkin şu değerlendi yanlar nasıl kullanılabilir, ● ● Örgün ve yaygın eğitim yaklaşımlarıyla çocuklara, gençlere ve yetişkinlere usta-çırak ve akran ilişkisine dayalı, beceri ve yetkinlik kazandırma odaklı alternatif bir eğitim modeli ve eğitim kurumları oluşturulabilir. Y Faydalanma Becerisi D Hedef Bölge Mevcut Faydası Yüksek Y GÜÇLÜ YANLAR ZAYIF YANLAR ● Ka Y Kalite yönetimi, müşteri memnuHedef memnuniy Bölge G Gelişip niyeti, sürdürülebilirlik, iş etiği Faydalanma Ko B Becerisi gibi işe ait kavramlara dair ontolojik ve epistemolojik kopuş ortadan D Muhtemel Y kaldırılıp, bilgi-bilinç-davranış Faydası Yüksek (aksiyoloji) bağları tamir edilebilir. Bu manada birlik ve dirlik kavramları etrafında bizden doğan ve insanlığı davet edebileceğimiz bir dil/ diskur ve eylem/hareket geliştirilebilir. FIRSATLAR ● İşbirliği, güç birliği, dayanışma için özgün modeller oluşturulabilir, maya olacak güzel örnekler ortaya konup denenirse iş dünyası temsilcileri arasında cesaretlendirilerek yaygınlaştırılabilir. ● İş yerleri yalnızca ekonomik değer üretilen bir ortam değil, aynı zamanda öğrenilen ve eğlenilen bir yer, yani şen bir ortam olabilir, iş-yaşam dengesi sorunları azaltılabilir. ● İşyerleri insanın varlığa emeğiyle katıldığı, kendi varlığını ve emeğini anlamlandırdığı, dokunduğu paydaşlarla insana yakışır bir ilişki biçimi geliştirdiği, dünyasını ve ahiretini mamur edebileceği, iyi insan olma ortamları, yani dirlikli işletmeler olarak yeniden konumlandırılabilir. Sonrasında zayıf yanlar ve muhtemel tehditler bir arada analiz edildiğinde önlem mahiyetinde aşağıdaki öneriler sıralanabilir: ● ● Ör yaklaşıml Ge yetişkinle Be dayalı, b odaklı alte kurumları Ahiliğin belirgin bir mesleğe aidiyet vurgusu yerine farklı mesleklerde de olsa insanın işle maddi ve manevi değer oluşturabileceği odak noktasına konabilir. 192 TEHDİTLER Hedef Bölge cut ası ek Y ● İşyerleri insanın varlığa emeğiyle katıldığı, kendi varlığını ve emeğini ● İşyerleri insanın varlığa emeğiyle ka anlamlandırdığı, dokunduğu paydaşlarla insana yakışır bir ilişki biçimi anlamlandırdığı, dokunduğu paydaşlar geliştirdiği, dünyasını ve ahiretini mamur edebileceği, iyi insan olma geliştirdiği, dünyasını ve ahiretini m AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK ortamları, yani dirlikli işletmeler olarak yeniden konumlandırılabilir. ortamları, yani dirlikli işletmeler olarak y “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Sonrasında zayıf yanlar ve muhtemel tehditler bir arada analiz edildiğinde önlem Sonrasında zayıf yanlar ve muhtemel tehditler mahiyetinde aşağıdaki öneriler sıralanabilir: mahiyetinde aşağıdaki öneriler sıralanabilir: ● ●Yamaklık-çıraklık-kalfalık-ustalık ilişkisindeAhiliğin belirgin bir mesleğe aidiyet vurgusu Y Y ● Ahiliğin belirgin bir aidiye Y Hedef Hedefmesleğe ki yerine dikey farklı yönlü, uzun süreli kariyer mesleklerde de ve olsastandart insanın işle maddi Bölge Bölge Hedef yerine farklı mesleklerde de olsa insanın Bölge Faydalanma Gelişme Faydalanma ve manevi oluşturabileceği odak noktasına yolları yerinedeğer özellikle yeni kuşakların esnek Becerisi Becerisi ve manevi değer oluşturabileceği odak Becerisi konabilir. kariyere dair tutumları ve bağımlı çalışmadan konabilir. D Y D Y Mevcut Mevcut eğilimleri olumlu karşılanabilir ve ●kaçınma Yamaklık-çıraklık-kalfalık-ustalık ilişkisindeki D Y Mevcut Faydası Zararı ● Yamaklık-çıraklık-kalfalık-ustalık il Faydası Yüksek kariyer yolları Yüksek dikeykariyerlerden yönlü, uzun süreli ve standart farklı insanların birbirine katkı Yüksek dikey yönlü,Y uzun süreli ve standart kari Y yerine özellikle yeni kuşakların kariyerebedair sunabileceği (dijital) hamilik esnek yaklaşımı Hedef Hedef Y yerine özellikle yeni kuşakların esnek ka Bölge Bölge Hedef Gelişip tutumları ve bağımlıGelişip çalışmadan kaçınma eğilimleri Bölge Korunma Faydalanma tutumları ve bağımlıGelişip çalışmadan kaçınma nimsenebilir. Faydalanma Becerisi Becerisi ve olumlu karşılanabilir farklı kariyerlerden Becerisi ve olumlu karşılanabilir farklı ka insanların birbirine ifade katkı ettiği sunabileceği (dijital) ● Ahilik kavramının muhafazakâr insanların birbirine katkı sunabileceğ D D Muhtemel Y Muhtemel Y hamilik yaklaşımı D duygusal değerin benimsenebilir. değiştirilip, ahilik algısının Muhtemel Y Faydası hamilik yaklaşımıZararı benimsenebilir. Faydası Yüksek Yüksek ●yeniden Ahilik kavramının ifadeyeni ettiğinesil muhafazakâr yapılandırılıp işlerle Yüksek ● Ahilik kavramının ifade ettiği m duygusal değerinolabileceği değiştirilip, vurgulanabilir. ahilik algısının yeniden yapılandırılıp yeni nesil ahiliğin uyumlu duygusal değerin değiştirilip, ahilik algıs işlerle ahiliğin uyumlu olabileceği vurgulanabilir. işlerle ahiliğin uyumlu olabileceği vurgu Son olarak güçlü yanlar ve tehditler bir arada değerlendirildiğinde aşağıdaki öneriler Son olarak güçlü yanlar ve tehditler bir arada değerlendirildiğinde aşağıdaki öneriler Son olarak güçlü yanlar ve tehditler bir arada d paylaşılabilir: paylaşılabilir: paylaşılabilir: Y Y ● Ahilik kurumunun sosyalleştirme ve ● Ahilik kurumunun ve Y sosyalleştirme Hedef Hedef ● Ahilik Bölge Bölge Hedef Y terbiye süreçleriyle iş insanlarının fizikterbiye süreçleriyle iş insanlarının fizik-metafizik Bölge Faydalanma Gelişme Y Y Hedef terbiye Gelişme süreç Faydalanma Becerisi Becerisi Bölge Hedef Hedef dünyalar arasındakiBecerisi bağı kurmaları Beceris Bölge bağı Bölge metafizik dünyalar arasındaki Gelişme dünyalar Faydalanma Gelişme Becerisi güçlendirilebilir. Becerisi Becerisi kurmaları güçlendirilebilir. güçlendirileb D Y D Y Mevcut Mevcut D Y Mevcutdenetleyici Faydası Zararı ● Ahiliğin düzenleyici veFaydası D Y Mevcut Yüksekdüzenleyici Yüksek ● Ahiliğ ● Ahiliğin denetleyici D ve Mevcut Y D Y Mevcut Yüksek Zararı nosyonu yereldeki iş örgütlenmeleri üzerinden Y Y Faydası Zararı nosyonu yer Yüksek nosyonu Hedef yereldeki iş örgütlenmeleri Y Yüksek Yüksek yeniden bağlayıcılık Hedef kazanırsa, serbest piyasa Bölge Bölge Hedef Gelişip yeniden bağ Gelişip Y Bölge Gelişip üzerinden yenidenHedef bağlayıcılık kazanırsa, Y ekonomisindeki Y Korunma üretim,Gelişip paylaşım ve tüketim Faydalanma Korunm Bölge ekonomisind Hedef Hedef Faydalanma Gelişip Becerisi Becerisi GÜÇLÜ YANLAR GÜÇLÜ YANLAR FIRSATLAR ZAYIF YANLAR FIRSATLAR TEHDİTLER ZAYIF YANLAR ZAYIF YANLAR FIRSATLAR Hedef Bölge GÜÇLÜ YANLAR GÜÇLÜ YANLAR TEHDİTLER GÜÇLÜ YANLAR ZAYIF YANLAR FIRSATLAR TEHDİTLER ZAYIF YANLAR TEHDİTLER Gelişip serbest piyasa ekonomisindeki üretim, Korunma Faydalanma Becerisi Becerisi paylaşım ve tüketim alanlarında görülen D Y D Muhtemel Faydası gayriahlâki yönelimleri dizginlemekte D Muhtemel Y Yüksek D Muhtemel Y Zararı faydalı olabilir.Yüksek Faydası Bölge emel Y ası ek Yüksek ● FIRSATLAR Gelişip Korunma Becerisi Becerisi TEHDİTLER Muhtemel Y Zararı Yüksek D Bölge Muhtemel Y Faydası D Muhtemel Y Yüksek Zararı Yüksek Ahilikte işini güzel yapma düsturu ve emek ile kazanç arasındaki bağın sağlıklı bir şekilde kuruluyor olması iş ve çalışma ahlâkına dair güzel örneklik oluşturabilir. Kaynakça Ekinci, Y. (1991). Ahilik. 3.Baskı. Sistem Ofset: Ankara. Erdem, E. (2004). Ahilik, Ahlâkla Kalitenin Buluştuğu Bir Örgütlenme Modeli. Kayseri Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği: Kayseri. Öztürk, N. (2002). Ahilik teşkilatı ve günümüz ekonomisi, çalışma hayatı ve iş ahlâkı açısından değerlendirilmesi. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 7(7), 1-12. Şanal, M. ve M. Güçlü. (2007). Bir toplumsallaştırma aracı olarak Ahilik. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 23(2), 379-390. 193 Beceris AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” TASAVVUF İRFAN ve AHLÂKININ İKTİSADİ ve SOSYAL ALANDA BİR TEZAHÜRÜ OLARAK AHİ TEŞKİLATI1 Tolga KESKİN* Giriş Bu çalışmada tasavvuf irfan ve ahlâkının iktisadi ve sosyal alandaki bir tezahürü olarak ahi teşkilatı incelenmektedir. Bu kapsamda öncelikle iktisadi ve sosyal açıdan tasavvufun genel görünümüne bakılacak, sonrasında tasavvuf irfan ve ahlâkı kapsamında, bu iki disiplin arasında bağlantı kurmaya imkân veren kavramlar incelenecek ve son olarak bunların ahilik teşkilatındaki izleri tespit edilecektir. 1.İktisadi ve Sosyal Açıdan Tasavvuf İlk bakışta birbirinden kopuk iki alan gibi görünse de detaylı incelendiğinde tasavvuf ile iktisat arasında önemli bağlantılar olduğu tespit edilebilmektedir. Bu bağlantıların kurulmasına imkân veren pek çok kavram ve uygulama bulunmaktadır. Tasavvufun helâl lokma, rızık, kader, zühd, tevekkül, riyâzet, halvet, îsâr, fakr gibi kavramlarının iktisâdî hayatta karşılığı bulunduğu gibi; ihtiyaç, üretim, tüketim, tercih, ticâret, îmar, mülkiyet, zenginlik ve paylaşma gibi bazı temel iktisâdî kavramlar da tasavvuf literatüründe doğrudan ya da dolaylı olarak yer almaktadır. Tasavvuf halk arasında yaygın olarak manevi, batıni, mistik, ruhani bir yaşam tarzı olarak algılanmaktadır. Bu, tasavvufun dikey boyutunu, yani kişinin Allah ile olan ilişkisini ve bireysel ibadetlerini ifade etmektedir. Bir de yatay boyut mevcuttur ki, burada da insanın yaşadığı toplum içindeki görevleri ve sorumlulukları, hizmetleri ve salih amelleri vardır. Tasavvufun bu dikey ve yatay düzlemleri birbiriyle etkileşim ve uyumlu bir halde olmak durumundadır. İdeal bir tasavvuf telakkisinde madde-mâna, dünya-ahiret, zahir-batın dengesi mevcuttur. Tasavvufun içe dönük yönüne ait öne çıkan kavramlar ihlas, zühd, tevekkül, kanaat, şükür, rıza, fakr gibi kavramlardır. Bunlar insanın ilahi bir aşk duygusu ve * Dr., t.keskin@tika.gov.tr ORCID: 0000-0003-3449-913X 1 Bu makale yazarın doktora tezinin ilgili bölümlerinin yeniden düzenlenmesiyle oluşturulmuştur. Bkz. Tolga Keskin, “Sufilerin İktisat Anlayışı ve Uygulamaları”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021, Ankara. 195 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” tevhid bilinci içinde nefsinin terbiye edilmesine, ihtiraslarının frenlenmesine katkı sağlar. Dışa dönük tarafta ise salih amel, çalışma, sa’y, gayret, hizmet, mürüvvet, fütüvvet, isâr gibi, daha çok toplumsal düzenin korunmasına ve geliştirilmesine yönelik düşünce ve uygulamalar yer almaktadır. Tasavvufun içe ve dışa dönük kavram ve uygulamaları olması, merkezinde insan olmasıyla ilgilidir. Zira insan da ruh ve beden sahibi, madde ve mâna terkibi, sosyal ve medeni bir varlıktır. Sufilere göre insan, kendisinde ulvî ve süfli bütün varlık hakikatlerini cem eden, Hakkın isimlerinin tezahür ettiği bir aynadır (Topaloğlu, 1995; Kılıç, 2012). Tasavvuf-iktisat ilişkisinin ya da ‘tasavvuf iktisadı’ kavramlaştırmasının (Keskin, 2022a), insanın ekonomik davranışlarının menfaat/faydanın dışında bazı kurallar ve toplumsal dengeler ile kısıtlanması ve tarikat, tekke, vakıf gibi, değerler üzerine kurulu müesseselerin etkileri açısından kurumsal iktisat; hayatın içindeki pratikler, tavırlar ve eylemleri yönlendiren değerler bakımından iktisat ahlâkı; ekonomik kararların kişinin içinde bulunduğu şartlar, psikolojik hâller, ihtiyaçlar ve tercihlere göre şekillenmesi açısından davranışsal iktisat; kavramların ve kabullerin sorgulanması açısından ise iktisat felsefesi çerçevesinde ele alınması da mümkündür. 2. İktisadi Yönleriyle Bazı Tasavvufi Kavramlar Bu kısımda yer verilen kavramlar ‘tasavvufî ahlâk ve hâl/makam’ bahislerine ait kavramlardır. Bu kavramlar hem birbirleriyle hem de rızık ve kader gibi imanî hususlarla yakından ilişkilidir ve aralarında bir hiyerarşi kurmak oldukça güçtür. Ele alınmakta olan zühd, fakr ve tevekkül gibi kavramlar sûfîler tarafından sûfînin meşrebi ya da içinde bulunduğu hâlin, idrak ettiği makamın seviyesine göre farklı şekillerde tanımlanmış, farklı mertebelere göre tasnif edilmiş, farklı örneklerle izah edilmiştir. Tasavvufî açıdan iktisada bakıldığında görülen en temel kavramlardan biri ‘helâl’ olup bu kavram, üretim, tüketim ve ticaret ayaklarının üçünde de merkezî öneme sahiptir. Üretirken de, alıp satarken de tüketirken de ‘helâllik durumu’ gözetilmektedir. Helâl lokma iktisâdî açıdan da son derece önemli sonuçları olan ‘tatmin’ ve ‘bereket’ kavramlarıyla da ilişkilidir. a. Helâl Lokma ve Bereket “İnsanın nûrunu, kemâlini arttıran lokma, helâl kazanç ile elde edilen lokmadır. Haram lokma ise, kandilimize konunca, kandili söndüren yağa benzer… Bilgi de hikmet de helâl lokmadan doğar; aşk da, merhamet de helâl lokmadan meydana gelir. Bir lokmadan hased, hile doğarsa, bilgisizlik, gaflet meydana gelirse, sen o lokmanın haram olduğunu bil. Hiç buğdayını ektin de arpa çıktığını gördün mü? Hiç atın eşek yavrusu doğurduğu görülmüş müdür? Lokma tohumdur. Düşünceler 196 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” onun mahsulüdür. Lokma denizdir, incileri fikirlerdir. Ağıza alınan helâl lokmadan, Allah’a hizmet ve öteki âleme gitme arzusu doğar.” (Mevlânâ, 2012: 120). İslâm’daki haram ve helâl sınırları ekonomi açısından da çok önemlidir. Örneğin, yapay ihtiyaçlar oluşturulması ve buna göre üretim yapılması haramdır (Bayrakdar, 1987). İktisâdî yaklaşımdaki emeğin/çalışmanın karşılığı olmanın ötesinde, derin mânalara sahip olan helâl, tasavvuf iktisadının da temelidir. Sûfîler kişinin yediklerinin karakterini etkilemesi ve mâneviyatını yönlendirmesi hasebiyle de helâl lokmaya/ kazanca çok önem vermişlerdir. Öyle ki, kişinin alınteri ile kazandıklarının fazlasını bile helâl görmeyecek kadar hassas olmuşlardır. Geylânî de helâl lokma yiyerek kalbin temizlenmesi gerektiğini, Rabbin ancak böyle yaparak tanınabileceğini ifade etmektedir (Geylani, 2010). Tembelliğe, miskinliğe ve asalak olarak geçinmeye şiddetle karşı çıkan Ankaravî’ye göre de; sülûkun başta gelen şartı helâl lokma yemektir ve helâl lokma yemeyen dervişe ne sefer ve seyahatin ve ne de fakr ve riyâzetin bir fâidesi vardır. Helâlden; nûrâniyet, irfan ve hikmet; haramdan ise zulüm, isyan, gâfillik ve cahillik doğar. Sûfî, kesinlikle çalışmalı, helâl kazanç sağlamalı, şüpheli lokma yememeli, dinar ve dirheme kul olmamalı, ihtiyaçlarını bir edep dâhilinde yalnız Hakk’a arz etmelidir (Aktaran: Yetik, 1992). Kalbin selâmeti için kursağa giren lokmanın helâl olması gerektiğini ifade eden Muhâsibî, devrindeki ticaret erbabının yanlış davranışlarını tenkit etmiştir (Aktaran: Bolat, 2003). Ahmed Âmiş Efendi de naklettiği bir hadiste, az dahi olsa helâl paranın bereketli olup ihtiyaçlara yeteceğini hatırlatmıştır (Aktaran: Çiloğlu, 2015).2 Sarı Abdullah Efendi ise helâlin öneminden bahsederken, velâyet mertebesine erişmek isteyen kişinin dünyaya ve ahirete rağbet etmemesi, sürekli Hakk’a teveccüh etmesi ve helâl lokma yemesi gerektiğini, bunlar olmazsa gece namaz kılmak ve gündüz oruç tutmakla Hakk’a ulaşmanın mümkün olmayacağını söylemiştir (Sarı Abdullah Efendi, 1967). Süfyân-ı Sevrî de namazı ön safta kılmanın faziletini soran birine, “kazancın helâl olduktan sonra hangi safta istersen kıl” diyerek huşû ve feyzin ancak helâl lokma ile olacağını anlatmış, kişinin dindarlığının ekmeğinin helâlliği nisbetinde olduğunu ifade etmiştir (Aktaran: Topbaş, 2012). Geylânî de haram lokmanın kalbi öldürdüğünü, edebi bozup kibre sebep olduğunu ve murâkabeden mahrum bıraktığını; helâl yemenin ise bir nur olup gönlü ihyâ ettiğini bildirmiştir (Geylânî, 2010). Helâlinden kazanılmayan veya Allah yolunda sarf edilmeyen mal, mülk ve servetler hem cemiyete hem sahibine zararlı olur (Eşrefoğlu Rûmî, 2013). Haram lokma tasavvufî gelişimi ve irfanı engellediği gibi iktisâdî açıdan da bereketsizlik ve 2 Sahabeden birisi gelip 5 kuruşa çalıştığını ama yetmediğini söyleyince Resulullah (sav) 4 kuruşa çalışmasını tavsiye etmiş, sonuç değişmeyince, 3 kuruşa çalışmasını tavsiye etmiştir. Adam tekrar gelip artık aldığı paranın yettiğini ve hatta arttığını söylemiştir. Resulullah (sav) durumu “aldığı paraya göre iş göremiyordu, fazlası helâl olmuyordu” diyerek açıklamıştır. 197 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” huzursuzluk kaynağıdır. Her iki disiplin açısından çok önemli bir yere sahip olan bu kavramlar tasavvuf-iktisat ilişkisi hususunda da anahtar kavramlardandır. b. Zühd ve Terk Tasavvufun iktisâdî durgunluğa neden olduğu iddiasıyla çok tenkit edilen konularından olan zühdün anlamı ‘dünyadan el etek çekmek’ şekliyle yaygınlaşmış olsa da sûfîlere göre gerçek zühd; gönlüne dünya sevgisi koymamaktır. Bu iki anlam arasında önemli farklar bulunmakta olup birincisinde tenkitleri haklı çıkaracak şekilde dünyaya karşı bir ilgisizlik, ikincisinde ise dünya ile bir vazife şuuruyla ilgilenmek ancak gönlünü kaptırmamak vardır. Zühd kavramının kökünde “isteksizlik, rağbetsizlik, önemsizlik, kötü kabul edilen şeylerden yüz çevirme, dünyaya buğzetme, masivayı terk etme” anlamları olup, (Yıldırım, 2014a: 27-28) Kur’ân’da zühdle ilgili pek çok âyet bulunmaktadır (Yıldırım, 2014b; Bolat, 2003). Ekonomik yansımaları açısından zühd, insanın temel insanî ihtiyaçlarının ötesindeki hırslarına, arzularına esir olmasını ve tüketim kölesi hâline dönüşmesini engelleyen bir hâl olup tevazu, mahviyet, sadelik gibi kavramlarla da ilişkilidir. Bu çerçevede zühdün zâhirî yönü itibariyle iktisâdî gelişim açısından bir frenleyici, hakîkî zühdün ise dengeleyici/düzenleyici bir rolü olduğu düşünülebilir. Ekonomik açıdan gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan ‘sade yaşam’ hareketleri insanlığın kaybettiği bir değeri yeniden arayışına işaret eden örneklerdir.3 Zühd zâhirde kaldığında yünlü/yamalı elbise giyen, yeme içmeden kesilmiş, çok ibâdet kasdıyla sosyal hayattan koparak ruhbanlaşmış bir insan tipi inşâ edebilir. Hakîkî zühd ise gönlünde Allah’tan başkasını barındırmayacak şekilde çarşı pazarda yerini alan; beden, âile, toplum gibi her ihtiyaç sahibinin hakkını ölçülü şekilde veren ancak tüketim rüzgârında savrulmayan, bilakis iktisadı her an murâkabe altında bulunduran bir hâldir. Bir başka deyişle, zâhirî zühd, iktisâdî nimetlere kapalı bir ruh hâli iken hakîkî zühd dünyaya sahip olsa da gönlünde tutmamaktır. Bu mânada, kendilerine mülk (siyâsî otorite, hükümranlık ve geniş ekonomik imkânlar vb.) verilmiş bazı peygamber ve velilerin gerçek zâhidler olduğu söylenebilir. Malı çok az olup dünya malına aşırı düşkün insanlar olabildiği gibi, malı çok olup ona rağbet etmeyenler de vardır. Hz. Davud ve Hz. Süleyman bu anlamda zâhiddir (Bolat, 2003; Sarı Abdullah Efendi, 1967). Özetle, hakîkî zühd ve terk gönülde gerçekleşmektedir. Gerçek sûfîlerin zühdü insanlarla, toplumla, hayatla ilişik kesmeyi, ruhbanlaşmayı gerektirmediği gibi bunlara esir olup Allah’tan ayrı düşmeyi, dünyevileşmeyi de gerektirmez. Buradaki denge, Musevîliğin mutlak tenzih anlayışı ile İsevîliğin mutlak 3 Şuursuz üretim/tüketim ve gelişim çarklarının arasında yorgun düşen modern insana, Leonardo Da Vinci’nin “Sadelik en yüksek gelişmişlik düzeyidir” ya da “Basitlik karmaşıklığın son noktasıdır” olarak tercüme edilen sözleri yeni bir ilham vermiş gibidir. 198 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” teşbih anlayışı arasındaki Muhammedî tevhidin getirdiği zühddür. Dünyadan elini çekme mânasında alındığında dervişlik Müslüman için bir geri gidiştir, çünkü İslâm, Hz. İsa’dan Hz. Muhammed (sav)’e yükseliştir (İzzetbegoviç, 1994). Bu nedenle sûfîlerin gerçek zühd anlayışı iktisâdî hayat açısından menfî bir sonuç üretmez. Aksine, tüketim ekonomisinin israf baskısına karşı direnç oluşturur. c.Tevekkül, Kanaat ve Şükür Tasavvufa iktisâdî açıdan getirilen tenkitlerin merkezinde yer alan diğer bir kavram olan tevekkül, bir işin sonucunu elde etmek için sebeplere sarılmak fakat müsebbibe, yani Allah’a güvenmek ve O’nun takdirine boyun eğmektir (Demirci, 2004). Tevekkül konusu çok geniş bir alana yayılmakla birlikte çalışmamız açısından çalışma/ kesb ve rızık kavramları ile olan ilişkisi bakımından önemlidir. Tasavvufa yönelik tenkitlerde genellikle sûfîler mütevekkil ve münzevî, yalnız kendi huzur ve sükûnunu düşünen, durgun ve âtıl bir hayat yaşayan, dünyayı ve âhireti önemsemeyen zâhid kişiler olarak değerlendirilmektedir. Tevekkülün halk zihniyetine yanlış aksetmesiyle tarîkatlarda ve esnaf topluluklarda yavaşlık ve teslimiyet öne çıkmış, irâde ve teşebbüs gücü zayıflamış, kolayca işlenip yönlendirilebilecek uysal topluluklar hazırlanmıştır (Özkiraz, 2007). Tevekkül bahsi tasavvuf klasiklerinde yaygın olarak yer almakta ve sûfîlerin bu konuda benzer kanaatleri bulunmaktadır (Utku, 2005). Genel kanaat, tevekkülün çalışmayı bırakmak demek olmadığı ancak Allah’a güvenmenin esas olduğu yönündedir. Bir başka deyişle tevekkülün çeşitleri ve dereceleri olmakla birlikte temel mânanın ‘herhangi bir hususta zâhirî sebepleri yerine getirmekle birlikte kalben Allah’a teslim olmak ve sonuca rıza göstermek’ şeklinde olduğu görülmektedir. Yaygın görüşe göre tevekkül, kulun Allah’ı dünyevî ve uhrevî bütün işlerinde vekil kabul etmesi, yani ilahî irâdeyi kendi irâdesine tercih ederek kendi arzusunu Rabbinin rızâsına tâbi kılmasıdır. Tevekkül, insanın sa’yine (çalışmasına) mâni olmadığı gibi, bilakis onu gerektirmektedir, ancak sebep ve tedbirde ihmal göstermemekle birlikte, sebebi tesir sahibi görmemek, Allah’a güvenmek gerekir (Hatip, 2006). Kazanç için uğraşan ve kazandığını doğru şekilde sarfeden kişi, yanlış bir tevekkül anlayışına tutunarak çalışmayan kişiden üstündür. Çalışmayı bırakıp başkasına muhtaç yaşamak gerçek tevekküle aykırı görülmektedir (Yeniçeri, 1980). Gazâlî de tevekkülü tevhid ile ilişkili olarak ele almış ve mertebeli olarak detaylı şekilde açıklamıştır (Gazâlî, 2008-4) 199 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Başlangıçta kulun kendinde gördüğü irâde ve kuvvete bağlı olarak çalışmasına, tedbirler almasına ve sonra Allah’ın yardımına güvenmesi ile olan tevekkül, ileri aşamalarda Allah’a tam teslimiyete doğru gelişmektedir. Rızık aramak için çalışan kişi tevekkülün dışına çıkmış değildir. Zekât ve diğer farzları yerine getirmek, yakınlara ve ihtiyaç sahiplerine iyilikte bulunmak, kendisi ve âilesi için kazanç elde ederek kimseye el açmamak, helâl yoldan geçim için bir yol tutmak, ticâret yapmak, sanat ve diğer işlerle uğraşmak insanı Rabbine ulaştıran vasıtalardır (Yeniçeri, 1980). Tevekkül Hz. Peygamberin hâli, çalışıp kazanmak ise sünnetidir. Tevekkül haline güç yetiremeyenler için çalışıp kazanmak bir ruhsattır, mübahtır, dönülebilecek bir yoldur. Çalışmayı ayıplayan sünneti, tevekkülü ayıplayan îmanı ayıplamış olur (Uludağ, 2014, Yeniçeri, 1980). Resulullah (sav) kesbi sünnet kılmıştır ki tevekkül hâlinden düştüklerinde en azından sünnet olan mâişet yolunda çalışmadan da geri kalmasınlar. Eğer kesb olmasaydı tevekküle güç yetiremeyenler helâk olurdu (Serrâc, 1997). Tevekkül, çok sermayesi ve az borcu olması halinde bile ödeyebileceğinden emin olmamak, hiç sermayesi olmayıp çok borcu olsa dahi ödeme ümidini kesmemektir. (Utku, 2005). Bu ifadeden tevekkülün en iyi şartlar altında dahi, kendinde vehmettiği güce, imkâna ve amele güvenmemek; en kötü şartlarda da kâdir-i mutlak olan Allah’ın sebepler yaratabileceğine îman etmek olduğu anlaşılmaktadır. Tasavvufta yanlış anlaşılan tevekkül, bazı durumlarda ekonomik gerilemeye neden gibi görülebilse de, tasavvufun genel olarak iktisâdî hayata müsbet etki ettiği söylenebilir. İşlerinde ve sanatlarında sadâkat ve ihlasla çalışan tevekkül ehli ve yolundan sapmamış tarîkat mensupları, iktisâdî hayatın inkişafında önemli rol oynamışlardır (Yılmaz, 2010). Sarı Abdullah Efendi’ye göre, Hak yolunu güdenlerin durak ve konakları ya tevekkülle yahut da kesb ile olup tevekkül ehl-i fenâdan gayriye caiz değildir (Sarı Abdullah Efendi, 1967; Gölpınarlı, 2015).4 Sebeplere başvurma yani gerekli tedbirleri aldıktan sonra Allah’a tevekkül etme ve O’na güvenme de rasyonel bir tavır olarak düşünülebilir (Tabakoğlu, 1987). Tevekkül, insan ve toplumu geliştiren sebepleri, tedbirleri, gayretleri ve çalışmayı terk etmek değildir. Aksine insanı ve toplumu huzura kavuşturan, geliştiren sebeplere sarılmak ve bu yolda her imkânı kullanmaktır (Yeniçeri, 1980). Sûfîlerin benimsedikleri tevekkül özetle ‘çalışmayı terk etmeyi de, çalışmaya güvenmeyi de’ dışarıda bırakan, iktisâdî açıdan da dengeli ve huzurlu bir şahsiyet ve topluma ulaşmak için gerekli bir hâldir. ‘Çalışmakla olmaz, çalışmadan da olmaz’ 4 Tevekkülün caiz olarak görüldüğü ‘fena ehli’ de bu mertebeye Hakk’a ulaşma yolundaki gayreti ve çalışması ile erişmiştir. 200 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” ve ‘aramakla bulunmaz, ancak bulanlar arayanlardandır’ gibi sözler de bu mânaları desteklemektedir. Kanaatin de iktisâdî açıdan tenkit edilme nedeni, insanı içinde bulunduğu hâlden memnun olmaya iknâ ederek gelişim için gayret göstermesini engellediği düşüncesidir. Zühd ve tevekkülde de görüldüğü gibi kanaat ve şükür de hakîkî mânasıyla insanın ve toplumun gelişimi için çalışmaya engel teşkil etmemekte, ancak tûl-i emel ve ihtirası frenlemektedir. Sûfîler Resulullah (sav)’ı izleyerek kanaatin tükenmeyen bir hazine olduğunu ve nimetin şükürle artacağını idrak etmişlerdir.5 Kanaatten nasibi olmayanı, dünya malı zengin edemeyecektir (Topbaş, 2012). Serî es-Sekatî ise şükrün insanın sadece kendi varlığından ve işlerinin yolunda olmasından dolayı edilmemesi gerektiği inceliğini bir örnek olayla anlatmıştır. Buna göre, kendisi bir şükür meselesinden dolayı otuz yıldır af talep ettiğini ifade etmiştir. Bunun sebebi de, bir zaman Bağdat çarşısında çıkan yangında kendi dükkânının yanmayıp kurtulduğunu haber alınca şükretmesidir. Daha sonra kendi malına zarar gelmemesine şükretmek ve başkalarının ziyanına üzülmemiş olmak nedeniyle mahcûb olmuştur (Sarı Abdullah Efendi, 1967: 188). Rızâ ise Allah’ın kendisine verdiğinden râzı/memnun olma, şikâyet etmeme hâlidir. Kul Allah’ın kendisinden razı olması için Allah’tan razı olmalıdır. Bir başka yaklaşımda ise Allah kuldan razı olursa kul Allah’tan razı olabilir. Sabır ise her işin sonucunun hayırlı olacağını düşünerek yıkılmamaktır. Sabır sadece belâ zamanında tahammül için değil nimetler içindeyken istikâmetini koruyabilmek için de olmalıdır. Hatta ibâdetlerini yerine getirebilmek ve kemâle erişmek maksadıyla sülûka girmek ve yol almak da sabır gerektiren işlerdir. ‘Varlıkta da yoklukta da sabır’ ifadesi sabrın bu geniş mânasını ifade etmektedir. Sûfîler arasında yaygın olan bir tabir ise ‘ağniyâ-i şâkirîn, fukarâ-i sâbirîn’ (şükreden zenginler, sabreden fakirler) ifadesidir. İnsanın zenginlik halinde şükretmesi, fakirlik halinde sabretmesi gerekliliğini anlatmakla birlikte sûfîler bunu ileri bir derece olarak görmemişlerdir.6 Netice itibariyle, gerçek tevekkülün, çalışmayı teşvik etmesi ancak çalışmaya değil Allah’a güvenmeye yönelik telkiniyle, insanı dizginlenmiş bir aktiflik kıvamında tutmakta ve iktisâdî açıdan müspet sonuç üretmekte olduğu söylenebilir. 5 6 Bazı kaynaklarda hadis olarak geçen, ancak İbn Hibbân’ın Muhammed b. Münkedir’in babasına nisbet ettiği bu söz İslâm ahlâkında kanaatin en güzel ifadelerinden biridir. (Bkz. et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, 7:84; Beyhakî, ez-Zühd: 2:88; Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2:133) Bunun güzel bir örneği farklı sûfîler için aktarılan şu rivayettir: Bir sûfî birine sabır ve şükürden sormuş: O da “bulunca şükrederiz, bulamayınca sabrederiz” demiş. Siz nasıl yaparsınız deyince: “O sizin yaptığınızı Horasan’ın (Belh’in) köpekleri de yapar. Biz bulamayınca şükreder, bulunca paylaşırız” demiştir. 201 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” d.Halvet der-Encümen İktisâdî hayata menfî tesirlerinden dolayı tenkit konusu olan diğer bir kavram ise halvettir. Yaygın mânalarıyla halvet insanın toplumdan uzak kaldığı münzevî bir hayatı ifade etmekte olup bunun insanı tüketimden çekmesiyle iktisâdî canlılığı azalttığı öne sürülebilmektedir. Halvet ve riyâzet gibi uygulamalar sûfî için nihâî amaçlar değil, nefsin terbiyesi ve ruhsal tekâmül yolunda özel gerekçelerle geçici olarak kullanılan araçlardır. Amaç elini eteğini maddeden çekip dünyadan soyutlanmak değil, mürşid-i kâmil denetiminde, belirli usüller çerçevesinde sülûk temrini ya da mânevî vazifelerin yerine getirilmesidir. Salt iktisâdî açıdan bakılsa dahi bu uygulamaların olumsuz neticeler verdiğini iddia etmek doğru değildir. En basit haliyle dahi, halvetin kişinin dünyalık telaşlardan geçici olarak ayrı kalarak zihnini toparlaması, yoğun tefekkürde bulunması; riyâzetin ise bedeni ve nefsi terbiye etmek, gereksiz iâşeyi ve israfı frenlemek gibi çok önemli faydalarından bahsedilebilir. Özetle, halvet küçük bir karanlık odaya kapanıp kalmaktan, riyâzet ise aç susuz dolaşmaktan ibaret değildir. Tasavvufta esas olan, halveti geçici sürelerde uygulamakla birlikte, halvetten sonra insan içine çıkıp, sosyal vazifelerini yerine getirmektir. Celvet olarak ifade edilen bu durum Aziz Mahmud Hüdâyî’nin tarîkatına (Celvetiyye) isim olmakla birlikte sûfîlerin genelinde kabul görmüş bir usül ve uygulamadır. Nakşibendi yolunun esaslarından olan “Halvet-der encümen” de toplum içinde yalnızlık (Cebecioğlu, 2009: 250), bedeni halk içinde iken gönlü her an Hak/Allah ile birlikte olmak, kalabalıklar içinde Allah’la halvette/baş başa kalmak gibi anlamlara gelmektedir. Nakşibendiyye yolunun öncüsü olarak bilinen Hâcegân silsilesinin büyüklerinden olup tarîkatın sekiz temel esası olarak kabul edilen ‘kelimât-ı kudsiye’yi belirleyen Abdulhâlik Gucdüvânî (v. 1179)’nin ‘halvet der-encümen’ prensibi tasavvufun sosyal ve iktisâdî hayata yansıması açısından önemlidir. ‘Dil be yâr, dest be kâr’ olarak da ifade edilen bu ilke insanları aktif yaşamaya ve üretici olmaya sevk etmiş, tasavvuf geleneğinde hırkadan hırfeye dönüş olarak da anılmıştır (Çağlar, 2015). Sûfîlere göre çalışırken ve kazançla uğraşırken de insan Allah’la beraber olabilir/olmalıdır, inzivâya/uzlete çekilmek şart değildir. El kârda (işte), gönül yârda (dostta) olmalıdır. Sûfînin zâhiren ve bedeniyle halk ile olması (işiyle, gücüyle, mesleğiyle, sanatıyla, âilesiyle meşgul olması, çalışması), bâtınen ve rûhuyla Hak ile olmasına engel değildir (Uludağ, 2015). ‘Halvet der-encümen’ bu kesret âleminde halk içinde Hak ile beraber olma hâlidir ancak bunu sadece çarşı pazarda dolaşırken Allah’ı anmak olarak ele almak yeterli değildir. Bu deyimin bir anlamı da ölmeden evvel ölerek, kendine ait bir varlık olmadığını idrak ederek, her an göze kesret olarak görünen varlıklarda, Hakk’ın yüzünü, tekliğini görme hâlidir. 202 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Şah-ı Nakşibend, halktan uzaklaşma ihtiyacının insanın mâneviyatı için ayrı bir tehlike oluşturabileceğini hatırlatırken, kendi usüllerinin halk içinde Allah ile birlikte olmak ve yollarının sohbet ve halka hizmet etmek olduğunu, halktan kaçmada şöhret afeti bulunduğunu ifade etmiştir (Aktaran: İbn Allan, 2001). e. Cömertlik, İnfak ve Îsâr Modern ekonomi açısından bakıldığında kendi menfaatini önceleyen ve kârını en yüksek seviyeye çıkarmayı hedefleyen homo-ekonomikus insan tipi karşısında, tasavvuftan beslenen îsâr sahibi (başkasını önceleyen, diğerkâm, altruist) insan tipinin anlaşılması çok kolay olmayacaktır. Tasavvufta ise senlik-benlik dâvâsı olmadığından îsârı anlamak daha kolaydır. Îsârın ekonomik açıdan önemi tüketim hırsını frenlemesi, paylaşımı teşvik ederek gelir dağılımında düzenleyici bir etkiye sahip olmasıdır. Bu yönüyle îsâr mürüvvet, cömertlik, hayırseverlik, sadaka, infak ve zekât gibi kavramlarla da ilişkilidir. Kur’ân’ın çok sayıda âyeti infakta bulunmayı emretmektedir. İnfak vasıtasıyla servet topluma yayılmakta ve gelir dağılımı dengesine katkı sağlanmaktadır. Hareket halindeki mâlî kaynaklar her el değiştirdiğinde bir insanın işi görülmektedir. İnfakı başlatan kişi farkında olamasa da onun hareketlendirdiği para ile borçlar ödenmekte, ihtiyaç duyulan ürünler tedarik edilmekte, üretim canlanmakta, çalışanlara ücreti ödenmekte, özetle ekonomik döngüye önemli bir katkı sağlanmaktadır. Elbette kullarından infak ve cömertlik isteyen Allah mutlak iyilik ve kerem sahibidir. El-Kerîm, el-Vehhâb, el-Muhsin gibi isimlerine ilave olarak; Allah’ın sonsuz cömertlik ve ihsan sahibi olması el-Cevad ismi ile de ilgilidir. Tüm nimetler ve tabii güzellikler Allah’ın cevâdiyet ve cömertliğinin işaretleri ve meyveleridir. Tasavvuf ahlâkına ilişkin tüm hususlarda olduğu gibi îsârda da örnek şahsiyet Resulullah (sav)’tır. Onun îsâr, fütüvvet ve cömertlik konusundaki örnekliği Hz. Ali’de belirgin olarak görülmekte olup “lâ fetâ illâ Ali, lâ seyfe illâ zülfikâr (Ali’den başka/ üstün fetâ/fütüvvet sahibi ve zülfikârdan başka/üstün kılıç yoktur)” hitabına mazhar olması buna işaret eder (Coşan, 1995).7 Hz. Ali’nin hayatı ve davranışları tarih boyunca velâyet yolunda onun izini süren sûfîlerde cömertlik, îsâr, fütüvvet ve sofra açma hususlarında örneklik, kaynaklık teşkil etmiştir. Ölü topraklara can veren, ıssız beldeleri şenlendiren bu sofra açma, kazan kaynatma ameliyesi sayesinde tekkeler ve zâviyeler bulundukları bölgelerde emniyetin ve huzurun kalesi olmuşlar; bir yandan irşad faaliyetleri yürütürken diğer yandan fetih, îmar ve iskân politikalarını önemli ölçüde etkilemişlerdir. 7 Onun îsâr tavrına örnek olarak şu menkıbe anlatılır: “Bir akşam evine bir miskin gelir ve aç olduğunu söyleyip Allah için bir şeyler ister. Gündüz oruçlu olan Hz.Ali akşam sofrasını miskine verir. Ertesi gün yine oruçtur ve bu sefer de bir esir/köle gelir. Bu sefer de sofrayı ona verir. Sonra bir yetim gelir ve sofrayı ona verir. 203 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Gazâlî de cömertliğin peygamber ve evliyâ ahlâkı ve bir kurtuluş yolu, bir cennet ağacı, Allah’ta olan ve kulunda da görmek istediği bir vasıf ve Allah’a yaklaştıran bir vasıta olduğunu ifade etmiştir (Gazâlî, 1991). Yûnus gibi Mevlânâ da, zenginlerin fakirlere destek olmaları ve onları doyurmaları gerektiğini sıkça vurgulamaktadır. Bu çerçevede Peygamberin ‘Sadakayla altın ve gümüş azalmaz’ sözünü hatırlatmakta ve yoksullara bir şeyler vermeyi tavsiye etmektedir. Bu sayede, bir tohum ekenin yüz başak biçeceğini; az verenin, çok karşılık göreceğini; gönül yapanın övüleceğini; müşkül açanın, müşküllerinin açılacağını; sadakanın Tanrı’ya ulaşacağını söylemektedir (Mevlânâ, 1957: 147; Esen, 2010: 460). Şu örnekte de yoksula yardımın tevhidle bağlantısını göstermektedir: “Yoksula yardım etmek gerekir çünkü Peygamber buyurmuştur ki; Halk Allah’ın ayâlidir (halkın geçimini Allah sağlamaktadır); halkın en üstünü de ayâline en faydalı olandır” (Aktaran: Esen, 2010: 461). İnfak-tevhid ilişkisi açısından şu hadis de yeterlidir: Müminin mümine karşı durumu biri diğerinin gücünü pekiştiren yapı taşlarına benzer. Birbirlerini sevmekte, birbirlerine şefkat ve merhametlerinde müminlerin misali, bir organı hastalandığında, diğer bölümlerinin uykusuz kalarak ve ateşi yükselerek acısına katıldığı vücûda benzer (İbn İbrahim, 2011: 9). Cömertlik ve infak ile bağlantılı bir diğer kavram ‘güzel borç verme’ anlamına gelen ‘karz-ı hasen’ olup İslâm’ın ekonomik hayata getirdiği ve sûfîler arasında da yaygın uygulaması olan bir kavramdır. Îsâr, cömertlik, infak, paylaşım gibi kavramlar söz konusu olduğunda bunun sadece ekonominin maddî boyutuyla ilgili olmadığını, paylaşmanın para ve mülkün yanında akıl, bilgi, irfan, sevgi, emek, güç ve zaman hususlarında da olabileceğini hatırda tutmak gerekmektedir. Allah’ın insanlara verdiği farklı kabiliyetlerin ve nimetlerin paylaşılması hem toplum düzeni hem mânevî terakkî açısından gereklidir. Hacı Bektaş Velî’nin beş gruba ayırarak incelediği insanlar en alttan üste doğru şöyledir: Reziller yemeyen, yedirmeyen, başkasının iyiliğine de engel olanlardır; kötüler yemeyen ve yedirmeyenlerdir; cimriler kendileri yiyen, başkasına yedirmeyenlerdir; cömertler kendileri de yiyen, başkalarına da yedirenlerdir; kerimler ise kendileri yemeyip başkalarına yedirenlerdir (Hacı Bektaş Velî, 2010: 397). f. Fakr Fakr lügatte, yoksulluk ve ihtiyaç olan şeyin yokluğu anlamlarına gelmekte olup tasavvufta ise “sâlikin nefsinden ve bütün mal varlığından uzaklaşması ve her şeyin mutlak ganî olan Allah’ın olduğunu bilmesi”dir (Ankaravî, 2011: 208). Sülemî’ye göre, “fakr, hiçbir şeyin insana sahip olamamasıdır.” (Aktaran: Saruhan, 2003: 647). 204 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Tasavvufta yol alabilmek için yokluk şuuruna ihtiyaç duyulmakta ve buna erişebilmek için de dünyevî sayılan varlığı terk etmek gerekmektedir. Melâmî büyüklerinden Sarı Abdullah Efendi bir kasidesinde bunu şöyle ifade eder: Fânî varlıktan, benlikten geçerek yokluğa/hiçliğe erenler ise gerçek ve ebedî varlığa, zenginliğe kavuşmuş olurlar. Diğer bir deyişle tasavvuf iktisadının zenginliği ‘fakr’ halidir. Bu dünyevî işlerle ve zenginlikle ilgiyi kesmek anlamına gelmemekte, her türlü varlığın ve zenginliğin kaynağının mutlak olarak Allah olduğunu kabul etmek ve kendinde bir varlık görmemek ve benliği terk etmek anlamına gelmektedir. Elbette kulun fakr ile zenginleşmesi, el-Ganî ve el-Muğnî, kendisi her şeyden müstağni, ihtiyacı olmayan, çok zengin ve her şeyin kendisine muhtaç olduğu Allah’ın ihsanı ile olmaktadır. Allah el-Gani’dir çünkü ihtiyaç bir noksanlıktır. İhtiyaç ve rızkın maddî ve mânevî olarak ayrılması gibi zenginlik ve fakirlik kavramlarının da maddî ve mânevî yönleri bulunmaktadır. Allah mutlak mânada müstağnîdir ve bütün mahlukat O’na muhtaçtır. Kullarına maddî ve mânevî zenginlikleri veren O’dur. ‘Mutlak zengin’ ve ‘mutlak zenginlik verici’ olan Allah karşısında ‘fakir’ olduğunu idrak eden ve bunu genellikle ‘Hak’tan gayrısına muhtaç olmayan, derviş’ mânasında kullanan sûfîlerin bu konudaki katmanlı bakış açılarıyla literatüre çok geniş bir katkıları olduğu görülmektedir. Fakr, Allah’a muhtaç oluşun farkında olarak kendinde bir varlık görmemek, nefsinden ve tüm varlığından uzak olup her şeyi el-Ganî olan Allah’ı bilmektir. Zira âlem ve insanın mevcudiyetleri mümkinat cinsinden olup bu tür varlıklar ‘vâcibu’l-vücûd’ olan Allah’a muhtaçtırlar. Bu mertebeye ulaşan ve fenâya erişen sâlikte Hak Teâlâ tasarrufta bulunur. Çünkü bu durumda o, maddeten ve mânen kendinde bir vücut görmemekte, sahip olduğu ahval ve kemâlâtı dahi Allah’ın lütfu ve ihsanı olarak bilmektedir. Kendini yalnız Hakk’a muhtaç bilen sâlik, sair eşyânın esaretinden kurtulmuş ve gerçekten zenginliğe kavuşmuştur (Yetik, 1992). Sarı Abdullah Efendi’ye göre de Hak fakirleri sadece Allah’a muhtaç ve sürekli O’nunla meşgul olduklarından Cenab-ı Hak da onları kimseye muhtaç etmez (Sarı Abdullah Efendi, 1967). Fakir dervişlerin, malın, mülkün ötesinde Hak katından büyük mânevî rızıkları bulunmaktadır (Mevlânâ, 2012, C. 1-2). İktisâdî hayatla ilişkisi açısından bakıldığında özetle, zâhirî fakir bir şeye ‘malik’ olmadığı gibi, mânevî fakir de ‘memlük’ değildir. Diğer bir deyişle Allah’tan başkasından müstağni olan fakir, tüketim kölesi olmanın tam aksine, esir alınamayan ve irâdesi baskılanamayan tam mânasıyla hür bir insandır. 205 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 3. Tasavvuf Açısından Bazı İktisadi Kavramlar Bu bölümdeki kavramlar daha çok ibâdet-amel/muâmelât bahislerinde karşılaşılan kavramlardır. Bu kapsamda tasavvufî yönü bulunan üretim/çalışma, meslek edinme, emek, kazanç, tüketim, ticâret, gelişme, îmar, teknoloji, para, zenginlik, mülkiyet gibi iktisadi kavramlar öne çıkmaktadır. Kur’ân’da insanın yaratılma nedeninin kulluk/ibâdet olduğu belirtilmekte olup ibâdet belirli vakitlerde ve şartlarda, bazı kurallara uygun olarak yapılan fiillerin yanında sâlih amel olarak isimlendirilen diğer iyilikleri de kapsamaktadır. Buna göre, iktisâdî faaliyet amaç değil, hem niyete göre bir ibâdet hem de ibâdet sayılan diğer iyi davranışları ve faaliyetleri kolaylaştıran araçlardır (Tabakoğlu, 2018). İslâm iktisadının uygulama ortamı, ibâdetin ticâret gibi yapıldığı değil, ticâretin ibâdet vasfı kazandığı ortamdır (Tabakoğlu, 2003). İktisâdî ibâdetin toplumdaki karşılığı genellikle zekât, sadaka ve infak gibi mâlî hibeler yani ‘paylaşımlar’ olmaktadır. Halbuki iktisâdî süreçlerin genel kabul görmüş sınıflandırması içindeki üretim, tüketim ve ticâret de niyete, gayrete ve usüle bağlı olarak farklı derecelerde ibâdet hükmünde faaliyetlerdir. Özetle, insan her davranışının bir çeşit ibâdet olduğunun farkında olmalıdır. İmâm-ı Âzâm Ebû Hanife’ye bir kişinin gelip, yirmi dört saat içinde nasıl ibâdetler yapılması gerektiğini bildiren bir liste vermesini rica ettiğinde, İmam’ın o kişiye, İslâm’ın ticâret hakkındaki emir ve öğütlerini sunması bu açıdan mânîdardır (Usta, 1996). Helâl rızık kazanmak amacıyla ticâretle meşgul olmak ya da tarlada veya fabrikada çalışmak da ibâdettir (Günenç, ty). İktisâdî açıdan sâlih amel insanın her nimeti uygun yerde ve zamanda, doğru ölçüde kullanmasıdır. Kişinin, imkânları çerçevesinde kendisi, âilesi ve gücü yettiği kadar içinde yaşadığı toplum ve insanlığın ihtiyaçlarını karşılamaya çalışması da sâlih ameldendir (Gül, 2010). İktisadın merkezinde olduğu toplumsal hayatın temeli iş bölümüne dayanır. a. İş Bölümü ve Meslekler İş bölümü ekonomik hayatın gelişmesinde en önemli unsurlardandır. İnsan, hayatını idame ettirebilmek için gerekli olan en küçük ürünleri dahi tek başına üretemeyeceğinden toplum hayatında farklı kâbiliyetlerin işbirliğine ihtiyaç duyulmaktadır (Arslan, 1997). Gazâlî’ye göre, insan Allah’a ulaşma yolculuğunun bir merhalesinde dünyaya yerleşmiş bulunmakta ve ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çevresindeki malzemeyi kendine yararlı hale getirebilmek için işlemek ve tek başına her işe yetemeyeceği için diğer insanlarla işbirliği yapmak zorunda kalacak, bu sistemin düzeni için devlet sistemi oluşması gerekecek ve böylece toplumsal ve iktisâdî hayatın temeli oluşacaktır 206 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” (Aktaran: Orman, 1984). Ahî Evran da, sosyal bir varlık olan insanın yeme, içme, giyinme, mesken edinme gibi ihtiyaçları olduğunu, insanın bunları tek başına karşılama imkânı olmadığını, tüm ihtiyaçların karşılanabilmesi için toplumda çeşitli mesleklerin, sanatların ve bunları yapacak insanların yaşatılması gerektiğini ifade etmiştir (Aktaran: Bayram, 1991). Temel insanî ihtiyaçların ötesinde, birlikte yaşamak durumundaki insanlar arasında iktisâdî, idâri ve hukûkî sorunlar ve güvenlik problemleri de kaçınılmaz olup bunları çözme yolundaki girişimler de yeni sanat ve meslekleri ortaya çıkarmıştır (Coşkun, 1989). Mevlânâ’ya göre toplumdaki iş bölümü bir ihtiyaçtan kaynaklanmakla birlikte, her meslek kolu, diğeriyle yakın bir ilişki içindedir (Tekin, 2012). Gazâlî’ye göre zanâat ve ticâret ile meşgul olmak zorunlu bir vazife, bu alanların ilimleriyle meşgul olmak ise farz-ı kifâyedir. Zira bunların ihmal edilmesi durumunda geçim olmayacak, hayat felce uğrayacak ve insanlar aç kalarak öleceklerdir. Gazâlî, “ümmetimin ihtilafı geniş bir rahmettir” hadisinin bir mânasının da, ticâret ve zanâatlerde insanların iş bölümüne, ihtisaslaşmaya girmeleri sonucu ortaya çıkacak bol üretim ve refah olduğunu söyler (Aktaran: Coşkun, 1989). Tasavvuf tarihi boyunca sûfîlerin helâl kazanç/lokma hassasiyetleri çerçevesinde kendi ellerinin emeği ile geçindikleri ve topluma örnek olacak meslekler icrâ ettikleri görülmektedir (Uludağ, 2015).8 Madde ile mânayı ayırmayan sûfîlerin zâhiren dünyevî görünen meşgaleler içinde bulunması onları mânevî hayattan ayrı düşürmemekte, mânevî vazifeleri ile maddî faaliyetleri birbiriyle uyumlu bir bütün teşkil etmektedir. Sûfîler, günlük hayatın sorunları ile başa çıkarken kutsalı da gözden uzak tutmamaktadırlar (Frager, 2004). Toplumun ihtiyaçları sağlıklı şekilde belirlendikten ve iş bölümü çerçevesinde meslek erbabı hazırlandıktan sonra sıra üretime ve bunun için de çalışmaya gelmiştir. İktisâdî alana ilişkin ibâdet ve muamelat çerçevesinde en temel kavramlardan birisi de ‘üretim’ ve bunun gerçekleşebilmesi için ‘çalışma’dır. b. Üretim, Çalışma ve Kazanma Üretim, ihtiyaçları gidermeye yönelik mal/ürün ve hizmetleri oluşturmak için kaynakların faydalı ve kullanılabilir hale dönüştürülmesi faaliyetleridir. Üretilen mal ve hizmetlerin ihtiyaç sahiplerine çeşitli yollarla ulaştırılmasına kadar geçen süreçteki alım-satım işlemlerine ticâret, bunların ihtiyaçları gidermek üzere kullanılmasına ise 8 İlk sûfîler kassar (halı çırpıcı, çamaşır temizleyici), sakati (eskici), verrak (kağıtçı), harraz/kazzaz (ipekçi), hamal, hallac (pamuk atıcı), nessac (dokumacı), kettani (ketenci), müzeyyin (berber), zeccac (camcı), husari (hasırcı), sayrafi (koyuncu), ferra (kürkçü) ve karariri (kavanozcu), serrac (eyerci), haddad (demirci), külal (çömlekçi), attar (ilaç, deva, ot satan) gibi meslekler icrâ etmiş, bu işlere izafe edilen isimlerle anılmış, müridlerine de çalışmayı, alınteriyle geçinmeyi, el açmamayı tavsiye etmişlerdir. 207 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” tüketim denmektedir. İktisadın üretim ve ticaret aşamalarında emek harcayarak bir işlev icrâ etme ise genel olarak çalışma kavramıyla ifade edilir. Gayret, amel, emek, say, kesb gibi kavramlar da çalışma ile eş ya da yakın anlamlı olarak kullanılmaktadır. İstihdam, girişimcilik, ziraat, sanâyi, kalite, verimlilik gibi kavramlar da çalışma ve üretim kavramları etrafında şekillenmektedir. Dar mânasıyla bir üretim faktörü olan emeğin sa’y ve amel-i sâlih gibi geniş anlamları da bulunmakta olup emek insanın kâinattaki yerini ve değerini belirlemektedir. “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır” (en-Necm, 53/39), “Salih amel işleyenlerin çabaları inkâr edilmez, yazılır” (el-Enbiyâ, 21/94) mealindeki âyetler ve “Hiç kimse elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir şey yememiştir” (Buhârî, “Büyû”, 15) hadisi de emeğin önemine işaret etmektedir. İslâm iktisadında emeğin diğer üretim faktörlerinden ayrılan yönü, sahibinin ruh ve bedenden müteşekkil, ihtiyaç sahibi ve çok şerefli bir mahlûk olan insan olmasıdır (Esen, 1993) Hz. Dâvûd da elinin emeği ile geçinme konusunda belirgin bir örnek teşkil etmektedir. Bir münâcâtında cennette kendisine komşu olacak kişiyi görmek istemiş, tarif edilen kişiyi bulduğunda davranışını sormuştur. Bu kişi her gün ormana gidip odun kesen, sırtında taşıyıp satan ve kazancını kısımlara bölerek annesinin nafakasına, âilesine ve fakirlere ayıran bir kişidir (Uludağ, 2015). Kapitalizmin kişisel çıkarları koruma duygusu ve kârını ahlâk gözetmeksizin her türlü yöntemlerle artırma arzusu ile ‘çalışma ve çalıştırma’ kavramlarına materyalist bir yaklaşımı bulunurken, İslâm ve tevhidî düşüncede insan odaklı, helâl kazancı temel alan, kişisel onuru rencide etmeden ahlâklı çalışmayı benimseyen, çalışmayı sadece gelir elde etme fonksiyonu olarak görmeyen, aynı zamanda toplumsal çıkarları üst seviyede tutmayı hedefleyen bir bakış açısı bulunmaktadır (Yüksel, 2018). İslâmî anlayışta insan yeryüzünde çalışmak ve dünyayı îmar etmekle mükelleftir, ancak dünyaya aşırı yönelim ve maddeci bir tutum kınanmaktadır. İslâm’da iktisâdî açıdan en temel sâlih amel helâl kazanç teminidir (Bulut, 2015). Çalışarak helâlinden kazanmak ve paylaşarak gönül yapmak kuruluş döneminden beri sûfîlerin yoğun olarak işlediği hususlardandır. İlk dönem sûfîleri birer meslek sahibi, işinde gücünde, para kazanıp hayır hasenatta bulunan ve ihtiyaç sahiplerine yardım eden, yoksul ve yetimleri gözeten, sosyal hayatta faal kişilerdi (Uludağ, 2015). Kâinatta her şey çalışmakta ve kendine düşeni yapmakta iken ve bütün varlıklar insana hayran ve onun emrine tâbî iken, onun çalışmaması, kendine düşeni yerine getirmemesi, âtıl durması doğru değildir (Şahinoğlu, 1991). Sûfîlere göre zirâat, ticâret ve sanat gibi yollardan şeriat hükümlerine uygun şekilde mal kazanmak helâl olmakla birlikte, bunu yaparken uyanık olmak, araştırmak ve şüpheli şeylerden kaçınmak esastır. Çalışma ve para kazanma, merhamet duygusuyla 208 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” muhtaçlara yardım etmek, başkasına muhtaç olmamak ve kimsenin malına tamah etmemek içindir (Kelâbâzî, 1992). İslâm zühdü teşvik etmekle birlikte, çalışmayı ve sosyal hayatı (ibâdet maksadıyla da olsa) terk etmeyi öngören ruhbanlığı tasvip etmemektedir (Afîfî, 2009). Sûfîler çalışma kapsamında ‘işini iyi yapmak’ üzerinde de çok durmuşlar ve örnek teşkil edecek uygulamalar göstermişlerdir. “Allah güzeldir ve güzel olanı sever” (Hakîm, Müstedrek, I/26; Tirmizî, “Edeb”, 41), “Allah sizden birinizin bir iş yapacağı zaman onu en güzel/sağlam şekilde yapmasını sever” (Beyhakî, 1990: 334, 335) hadisleri buna işaret etmektedir. “Vatanını en çok seven işini en iyi yapandır” düsturu da çalışma hayatına sinmiş, bu alandaki önemli teşvik ifadelerindendir. Çalışma kavramına fıkhî açıdan bakıldığında, insanın kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin mâişetleri için çalışması vacip/farz, ihtiyaç sahiplerine destek olabilmek için çalışması mendup, bunun dışındaki kazanç yolları mübah, gösteriş ve kibirlenme amacıyla çalışıp kazanması haram kabul edilmiştir (Görgülü, 2010). Çalışmanın diğer bir hikmeti de şudur: “Eğer Allah bir çalışma olmadan insanların rızıklarını verseydi, boş kalırlardı ve kargaşa çıkarırlardı. Onları çalışmakla meşgul etti ki fesat için boş zaman bulamasınlar” (Ebû’l-Leys Semerkandî, 2013: 579). c. Tüketim Modern iktisâdî düzende zayıflıklar söz konusu olduğunda genellikle çarenin, üretimi artırmak olarak sunulduğu ancak bozulmanın ve dengesizliğin asıl kaynağı olan tüketim alışkanlıklarının geri plana atıldığı gözlenmektedir. Tüketim ve paylaşma ahlâkının kurulamadığı bir sistemde daha fazla üretim, israfı artırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Durning daha az ile mutlu olmanın mümkün olduğunu hatırlatmakta, çokluk değil yeterlilik ile yaşamanın insanlık kültürüne dönüşü sağlayacağını düşünmektedir (Durning, 1994). Gürdoğan’a göre, insanın bir nesne gibi ele alındığı, gereksiz yeniliklerle üretimi sürekli artırmaya odaklanmış, teknolojik değişmeyle durmadan kan tazeleyen, değerlerdeki ve ruhtaki depremin hayata yansıması olan tüketim ekonomisini dizginleyebilecek olanlar; Resulullah (sav) sevgisiyle ruhunu arıtan, gönlünü zenginleştiren, basit yaşamın gücünü ve coşkusunu kavramış, endüstriyel ürünler karşısında gözleri kamaşmayan dervişlerdir (Gürdoğan, 1990). İnsan, rasyonelliğine kattığı ahlâki değerleri, sosyal değerleri ve inançları ile insan olup “komşusu açken tok yatan bizden değildir” düsturu ile yaşayan bir kültürün insanının bencil bir ‘homo-ekonomikus’ olması beklenmemeli ve dünya ekonomisine entegre olmak bu değerlerden vazgeçmek anlamına gelmemelidir. 209 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Bir şeyi ihtiyacı kadar kullanmak iktisat, ihtiyaç dışında kullanmak israftır. İsraf, İslâm’da yasaklanmış olup sûfîler bu konuda çok hassas olmuşlardır. Öyle ki, deniz ya da ırmaktan dahi abdest alınsa suyu gerektiği kadar kullanma ilkesini uygulamış ve sürekli telkin etmişlerdir. “Arapça’da ‘sarf ’ ile israfın kökünü oluşturan ‘serf ’ arasındaki etimolojik ilişki iktisâdî davranışta kollanacak ölçünün önemini gösterir. Ölçüsü kaçırıldığı anda malları sarfın israfa dönüşmesi riski hep vardır” (Gencer, 2010: 27). Tüketim toplumunda açgözlülük öylesine büyütülmüştür ki, bulunmayan ürün en değerli, satılmayan da en değersiz olmuştur. Bunun sonucunda, açgözlüler tokgözlüleri hayatın dışına sürmüşlerdir. Çığırından çıkan tüketim ekonomisini denetim altına almada tokgözlü insandan başka kaynak yoktur. Arzu ve istekleri gönüllü olarak sınırlandırabilmek için, insanın iç dünyasının, dış dünyadan daha çekici, daha doyurucu bir zenginliğe kavuşturulması gerekmektedir (Gürdoğan, 2011). Tam bu noktada tasavvufun insanın midesini de ihmal etmemekle birlikte, gözünü ve gönlünü doyurmakta ve ruhunu beslemekte olduğu söylenebilir. Sûfîlerin yemeklerini yalnız yememeleri, sürekli tanıdıkları ya da tanımadıkları birini yemeğe davet etmeleri, yemeğe besmelesiz başlamamaları, her lokmada besmele çekmeleri, iyice acıkmadan yememeleri, iyice çiğnemeden yutmamaları ve tam doymadan çekilmeleri de yemek âdâbındandır. Günümüzdeki tüketim toplumunda sûfîlerin az yemesinin çok yanlış değerlendirildiği durumlar ortaya çıkmaktadır. Az yemek yemeyi ‘Allah’ın helâl nimetlerinden yeterince istifâde etmemek, hayattan zevk almamak ve nefsine zulm etmek’ şeklinde değerlendirenler de vardır. Halbuki az yemek modern bilimin bir sağlıklı yaşam önerisi olduğu gibi, yiyeceklerden alınan lezzeti de artırmaktadır. Özetle, seküler modern ekonominin istemediği bir profil olan ‘az tüketen’ sûfîler, gelirlerinin ihtiyaçlarını karşılama oranı en yüksek olan ve yediklerinden, giydiklerinden, evlerinden, eşyalarından yüksek düzeyde memnuniyet duyan, israf etmedikleri için bereket bulan, incelenmeye değer bir iktisâdî zümredir. Bu hayat tarzı kurumsal ve davranışsal iktisat açısından da incelenmelidir. Tasavvuf, Resulullah (sav)’ın ahlâkına ulaşma gayreti ve tüketim ekonomisinin baskısına ve gösteriş amaçlı harcamalara karşı; yalın ama kişilikli bir hayat tarzının, az yemenin, az konuşmanın, az uyumanın, insanlara hizmet götürmenin ve her davranışın Allah tarafından görüldüğü, denetlendiği şuuruyla dikkatli yaşamanın yolu olarak çağdaş insanın yüz yüze olduğu pek çok soruna çözüm olabilecek bir yaşama biçimidir (Gürdoğan, 1991). Sûfîler kendi ihtiyaçlarını en aza indirmekle birlikte, toplum genelinde bu standardın yakalanamayacağını elbette bilmektedirler. Burada ‘bir lokma, bir hırka’ şeklinde ifade edilen tasavvuf deyimini biraz açmakta fayda bulunmaktadır. İktisâdî bir ahlâkı 210 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” ifade etmekle birlikte, halk arasında mâna kaymasına uğrayarak yayılan ve iktisâdî gerilemeye yol açan bir zihniyeti tetiklediği düşünülen bu deyim tasavvufa sonradan girmiştir.9 Tasavvufta ‘bir lokma bir hırka’ ölçüsü genellikle kişinin kendi şahsî harcamalarında aşırılıktan kaçınmak amacıyla kullanılmakta olup, bu anlayış üretim ve paylaşmada geçerli değildir (Demirci, 2009). Haksever’e göre de anlam kaymasına uğramış bir zühd terimi olan bu söz üretimdeki değil, tüketimdeki sınıra dikkat çekmekte, bencillik yerine diğergâm olmayı hatırlatmaktadır (Haksever, 2015). Gürdoğan’a göre de, tüketim ekonomisinin en zayıf noktası; değişik pazarlama teknikleriyle sürekli kışkırtılan tüketim uyarılarına bilinçli bir şekilde ilgisiz kalmaktır. Bu mücadele de, kendisi için ‘bir lokma bir hırka’dan başka şey istemeyen ancak yeri ve zamanı gelince ‘bin lokma bin hırka’ üretebilecek dervişlik anlayışı ile mümkün olabilecektir (Gürdoğan, 2011). Tandoğan’a göre, zalimin bir türü de eşyâyı maksadına uygun kullanmayan, onun hakkını gözetmeyen, ona edeple ve saygıyla yaklaşmayandır. Yere düşen bir pirinç tanesini arayan insanın, ‘pirincin üretimindeki zorlukları bilerek, burada emeği geçen insanların alın terine ve emeğine saygısından dolayı’ bunu yapması gerekir. Hayat çok ince ipliklerle örülmüş ve her şey birbirine bağlanmıştır ki zengin ya da fakir herkesin çok dikkat etmesi gerekir. Bunda paranın ve maddiyatın ötesinde büyük bir edep ve incelik saklıdır (Tandoğan, 2003). d. Ticâret ve Alışveriş “Ticâret ile meşgul olmak, evliyâullahın bir kolunun neş’esidir, zevkidir, tercihidir.” (Coşan, 2011: 60, 61) İnsanların ihtiyacı olan ürünlerin imalat sonrasında talep eden kullanıcıya ulaştırılmasına kadar geçen süreçte yaşanan alışverişleri ifade eden ticâret, bir toplumun kalkınma, refah ve güç açısından, ayakta kalmasını sağlayan en önemli dayanaklardan biridir. Ticâretin tamamen ortadan kalkması halinde, insan hayatının yok olma tehlikesiyle karşılaşılacağından fertlerin ticâretle iştigali İslâm’da farz-ı kifâye hükmünde görülmektedir (Ak, 2018). Ticâret, İslâm iktisadının her zaman en canlı konularından olmuştur. Hz. Peygamberin tüccarlık da yapmış olması ve İslâm’ın yayılmasında ticâret ve tasavvufun etkileri bu konuyu çalışmamız açısında daha da önemli kılmaktadır. Yeryüzünün halifesi misyonunu yüklenmiş, medenî bir varlık olan insan sadece kendini değil tüm insanların, canlıların ve bütün varlığın ihtiyaçlarını da düşünmek durumundadır. 9 Bu yaygın deyimin kaynağının şu hadis olduğu düşünülmektedir: “Şu üç şey müstesna, kıyamet günü her şeyden sorulacaksınız: Sırtınızı örtecek bir hırka, açlığınızı giderecek birkaç lokma ve soğuk sıcaktan koruyacak bir yuva.” Ahmet b. Hanbel, Müsned, 5/81. 211 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” İslâm’ın dürüst icrâ edilen ticârete bakışı son derece olumludur. Öyle ki hadislerde geçen “ticâret yapın, rızkın onda dokuzu ticârettedir” ve “doğru sözlü, dürüst, güvenilir tâcir nebîler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir” ifadeleri her dönemde ticâret için teşvik edici olmuştur. Ticâretin toplumsal hayatın temeli olduğunu bilen Resulullah (sav) da Medine’ye geldiğinde Müslümanlara ait bir pazar kurdurmuş ve ticâret düzeniyle yakından ilgilenmiştir. İslâm bir geçim vasıtası ve sosyal hayatın düzeni açısından ticârete özel önem vermekle birlikte Allah’ı anmak, işe erken başlamak, ölçü ve tartıda hile yapmamak, dürüst ve güvenilir olmak, sadaka vermek, ödemede kolaylık sağlamak, yeminden kaçınmak, malın ayıbını söylemek, sözüne sâdık kalmak, müşteri kızıştırmamak, rüşvet almamak gibi bazı ilkeler vazetmiş olup; Müslüman tüccarlar bu hassasiyetleriyle İslâm’ın Balkanlar’da, Asya’da ve Afrika’da yayılmasına büyük katkı sağlamışlardır (Affâne, 2011). Gazâlî’ye göre, din ehli, sanatta da, ticârette de dürüst olmalı, sağlam mal çıkarmalı, varsa malın kusurunu alıcıya söylemeli, yapamıyorsa kendisini azaba hazırladığını bilerek o işi bırakmalıdır (Aktaran: Coşkun, 1989). Ticâretin hayırlı ve makbul olabilmesinin en temel şartı helâl-harama dikkat etmektir. Ölçüyü ve tartıyı doğru tutan tüccarın ticâreti bereketli olur (Topbaş, 2012). Sûfîlerin maddî ticâreti Hak ile alıp Hak ile vermek ise de onların elleri kârda (işte) gönülleri yârdadır. Onların bu dünya pazarındaki sermayeleri aşk, mânevî ticâretleri ise canı verip cananı almak/bulmaktır. e. Gelişme, Îmar, Teknoloji Sûfîler, bir yandan kendilerinin ve çevrelerinin iktisâdî davranışları üzerinden mikroekonomik hayatın düzenlenmesine katkı sunarlarken, içinde yaşadıkları toplumun ve insanlığın gelişimi, hayatı kolaylaştıracak tekniklerin ve teknolojilerin takibi, beldelerin îmarı, ekonomik ve sosyal gelişme, devlet işlerinde müşâvere ve medeniyet teşekkülüne katkı sunma gibi daha makro ölçekli konularda da doğrudan ya da dolaylı faaliyetler göstermişlerdir. Sûfîler ideolojik bir teknoloji ve modernleşme tarafgirliği içinde olmadan insan hayatını kolaylaştırmak, medeniyeti ilerletmek, insanın taşıdığı yükü maddeye havale etmek, vakitten ve emekten tasarruf sağlamak, ülkenin güvenliğini temin etmek gibi sâiklerle teknik meselelere ilgi duymuşlardır. Yeni îcatlar ve uygulamalar yaparak tekniğin/teknolojinin gelişmesini Allah’ın ilminin ve kudretinin tezâhürü olarak görmüşlerdir. İslâm gelişmeye engel olmamakla birlikte koşulsuz ve sınırsız gelişmeci bir anlayışı da desteklememektedir. İnsanın ve toplumun büyüyüp gelişmesi doğaldır ancak 212 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” bunun sınırları vardır. İslâm genel itibariyle dengeyi öngörmektedir. Sürekli cesâmet olarak büyümek değil kemâle doğru gelişmek önemlidir. Bu da madde ile mâna bütünlüğünün idrak edilmesi ve iç-dış dengesinin sağlanması ile mümkündür. Manevî gelişim olmadan adil bir maddî kalkınma da mümkün değildir (Chapra, 2022). İslâm’da şehirleri îmar etmekten daha önemlisi gönlün îmar edilmesidir ki tasavvufun temel meselesi de budur. Anadolu’da medeniyet ve şehirler, gönüllerin îmarı ile yükselmiş olup yeniden bir inşâ yaşanacaksa işe yine gönülden başlamak gerekir (Bergen, 2016). Türkiye’de medeniyet oluşturan yaklaşımı Ahmed Yesevî, Ahî Evran, Yûnus Emre, Hacı Bektaş ve Hacı Bayram’ın dirlik-birlik fikri şekillendirmiştir (Bergen, 2011). Sûfî çevreler, tasavvuftaki dinamizme bağlı olarak tarih boyunca yenilikçi ve atılımcı bir profil çizmişlerdir (Öztürk, 1991). Sûfîler için teknoloji, gelişme, yenilik ve modernleşme gibi kavramlar âlemin îmarına, varlığın kemâline hizmet eden araçlar olabildiği ölçüde kabul görmüşlerdir. Âlemin îmarı insanın gönlünün îmarının da bir yansımasıdır. Kalkınmanın ve medeniyetin temeli kültür olup, kültür ve onun içinde gelişecek irfan olmadığında ekonomik ve teknolojik imkânların fazla olmasının bir önemi yoktur. Nitekim gelişmiş ülkelerin çoğunda ekonomik kaynakların çokluğuna ve teknolojinin ilerlemesine rağmen mutmain olamayan, hırslı ve mutsuz insan yığınları ve belki bir sorun olduğu bile fark edilmeyen ahlâkî dejenerasyon gözlenmektedir. Sûfîlerin devlet, toplum ve insanlığın gelişmesine yönelik hizmetleri kendi ülkeleri ile de sınırlı kalmamakta ve uluslararası bir nitelik taşımaktadır. Bunun tarihsel açıdan en belirgin örneği fetihlerdir. İslâm toplumlarının gelişmesini sadece askerî güce dayanan fetih ruhuyla ilişkilendirmek oryantalistlerin genel bir tutumu olmakla birlikte, hakîkatte askerî fetihlerden önce gayrımüslim topraklarda tasavvufî kurumların (tekke ve zâviyelerin) bölgede sosyal ilişkiler tesis ettikleri, din dil ırk ayrımı yapmadan hizmet götürdükleri, can ve mal güvenliğine önem verdikleri, coğrafyada İslâm’ın benimsenmesinde ve adaletin yerleşmesinde önemli işlev gördükleri bilinmektedir (Haksever, 2018). Hz. Peygamber, toplumun gelişmesi ve mutluluğunu sağlayacak ilimlerin yaygın hale getirilmesi, insanların eğitimi, beldelerin mâmur hale getirilmesi gibi dînî, kültürel ve kamusal hizmetlere çok önem vermiş, din ile dünyayı ayırmayan bir ilerleme anlayışını insanlığa sunmuştur. Tembellik ve kaderciliği yasaklamış, helâl yoldan rızık kazanmak için çalışmaya teşvik etmiş, dönemindeki teknik ve ilmî imkânlardan istifâde etmiştir (Yıldırım, 2014 (b)). Schimmel’e göre, Hz. Muhammed (sav)’i doğru anlayan bir Müslüman, İslâm’ın sadece gelişmeye uyumlu olmakla kalmayıp bizzat kendisinin bir gelişme anlamına geldiğini de kavrayacaktır (Schimmel, 2008). 213 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” İslâm terakkîye mâni olmadığı gibi dünyevî refahı hedef olarak da almaz. Âlemdeki her şey Allah’ı bulmak için araçtır. Her araç iyiye ve kötüye kullanılabilir. Bunun için niyet ve gayret önemlidir. Özellikle tasavvufta asıl hedef Allah’a yakınlık olup Resulullah (sav)’a ve Allah’a yakın olmak isteyenin rahata değil belâya hazır olması gerektiği ifade edilmektedir. Bu, insanın toplumun sıhhati ve dengesine yönelik iyileştirici faaliyetlerde, varlığa hizmet kasdıyla yer almasına engel değildir. Sûfîler refah ve zenginliği bir hedef olarak değil bir imtihan olarak görürler. Varlığa sevinmez, yokluğa yerinmezler. Zenginliği de yoksulluğu da varlığın kemâle yolculuğunda uğradığı, birbirini bütünleyen duraklar olarak görürler. Yoksulluk içinde olan bir sûfî şükredecek pek çok nimet görmekte, zenginlik hâlinde ise varlığı kendilerine ait bile görmeden paylaşımcı bir tavır sergilemektedir. Görüldüğü üzere sûfîlerin makro-ekonomik hususlarla ilgilenmesi amaçsız, idealsiz bir büyüme, gelirleri artırma ya da teknoloji geliştirme değil, yeryüzünde insanca bir yaşamı sürdürebilmek amacıyla değerler ve sistemler oluşturabilme niyeti ve çabasının bir ürünüdür. f. Para, Zenginlik, Mülkiyet İktisadın temel unsurlarından olan para, en temel anlamıyla ticârette bir mübâdele aracı olarak ortaya çıkmış ancak sonradan çok farklı anlamlar ve işlevler kazanmıştır. Konumuzla bağlantılı çerçevede para; kazanç, mal, mülk, zenginlik ve servet gibi kavramlarla aynı ya da yakın anlamlı olarak kullanılabilmektedir. Para malların ve hizmetlerin değer kaybı yaşanmayacak şekilde değiş-tokuş yapılmasına imkân sağlamaktadır. Zira bir kişi tarafından üretilen ve tüketilen mal ya da hizmetlerin temininde ortak bir değerleme/fiyatlama ölçüsü işlevine sahiptir. Sosyo-ekonomik piramidin üst ve alt katmanları, yani tepedeki müreffeh azınlıkla alttaki yoksul çoğunluk arasındaki uçurum, sık sık toplumsal sürtüşmelere yol açmakta olup İslâm iktisadı yaklaşımında aslolan dengeli gelir dağılımı ve yeterliliktir (Kallek, 2004).10 Zenginlik ya da fakirlik tek başlarına bir değer ifade etmemekle ve her iki durumun da olumlu ve olumsuz yönleri bulunmakla birlikte, kul hangi hâl ile imtihan içerisinde ise o durumun gerektirdiği ahlâkı sergilemeli, her türlü durumun kendisi için hayırlı olan vechesini idrak etmeye çalışmalıdır. “Ağniyânın izz ü ikbalin görüp olma melûl Fakre düşsen sabr kıl Hak’dan sıyânettir sana” (Osman Kemâlî, 2016: 89) Geylânî de bunu şöyle ifade etmektedir: “Ey fakir! Zenginlik arzun olmasın. Çünkü o senin helâk sebebin olabilir… Elinde olan bu miktarla yetin… Hakk’ın senin isteğinle 10 Ebûzer el-Gıfârî (v. 652) “altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda harcamayanlara acı bir azabı haber ver” (et-Tevbe, 9/34) âyetine istinaden ihtiyacın üstündeki zenginliği eleştirmiş; isyan ehli olmadan, muhâlif bir zühd tavrı sürdürmüştür (Bergen, 2011). 214 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” verdiği her şey senin hayat suyunu bulandırır, başına belâ olur… Ancak istemek, kula kalbi tarafından emredilirse istediği şey bereketli kılınır” (Geylânî, 2010: 25). Esas olan fakir veya zengin olmak değil; paraya, mala, mülke, dünyevî metalara gönül bağlamamaktır (Eşrefoğlu Rûmî, 2013). İslâm temkinli/ihtiyatlı yaşamayı desteklemekte ancak sürekli biriktirmeyi yasaklamaktadır. Kazancı fazla gelen kişinin yapabileceği en iyi şey fazla olan kısmı ihtiyacı olanla paylaşmak, daha da fazlası varsa onu insanların ve toplumun faydasına bir yatırıma dönüştürmektir. Zira durgun su bozulur, akan su kir tutmaz. Ekonomik imkânlar da depolanma değil akış halinde olmalıdır. ‘Harekette bereket vardır’ prensibi maddî ve mânevî iktisadın temelidir (Şefik Can’dan aktaran: Esen, 2012). Alışverişte malın değerini hassas olarak belirleme ve mübadelede bir kolaylık aracı olarak bir ihtiyaca cevap veren para, ekonomik hayatın ve işlem araçlarının gelişmesiyle zaman içinde başlı başına bir servet kazanma ve biriktirme aracına dönüşmüştür. Sadr’a göre nakit para, iktisâdî yaşamda tüketim ve istifâde için değil, bilakis istismar ve ihtikâr için aranan bir eşyâ haline gelmiş ve bir sosyal belâ olan fâize zemin hazırlamıştır (Sadr, 1991). “Parada bir sır vardır; o, geldiği yoldan gider. Yani helâl para, gerçek mânâda hayra sarf edilirken; şer yoldan gelen para ise, yine şerrin sermayesi olur. Paranın kaderi, kişinin kaderine müdahil olur. Para, kazanılışındaki mânevî temizlik durumuna göre, lâyık olduğu yere gider; sahibinin irâdesini de kendi gittiği yere doğru istikametlendirir. Cebine haram para girenin ameli bozulur” (Topbaş, 2012: 10, 11). “Para, iktisâdî olmaktan çok dînî bir fenomen, yani bir îman meselesidir” (Özel, 2019: 48). Hz. Ömer’in “Kişinin namaz kılarken çıkardığı ses sizleri aldatmasın. Siz asıl onun dirhem ve dinar hakkında takındığı tavra bakın” (Abdullah b. Mahmud el-Mevsılî, t.y., II, 150). Sözü de insanın mihenginin beden ibâdetleri değil, para/pul/ menfaat karşısındaki duruşu olduğunu ifade etmektedir. Müslüman için mal, ilâhî yolda ilerlemek için bir vasıta ve bir imkândır (Karakoç, 2003). Müminin meselesi para değil para imtihanını kazanmaktır (Topbaş, 2012: 76). Tasavvuf, sermaye ve zenginliğin düşmanı olmayıp, servet, makam ve benzeri şeylere duyulan sevgilerin Allah ve Resulünün önüne geçirilmesine karşıdır (Altunkaya, 2017). Tasavvufun zenginliğe karşı tavır takındığı, yoksulluğu övdüğüne dâir görüşler fakr, tevekkül, zühd ve kanaat gibi kavramların yanlış yorumlanmasından kaynaklanmaktadır. Zenginlik ile fakirlikten hangisinin daha iyi olduğu konusunda en etkili klasik metinlerden biri Şeyh Sa’dî-i Şîrâzî’nin “Gülistan” adlı eserinde geçen bir hikâyedir. Hikâyede şeyh, fakirliğin üstünlüğünü iddia eden bir dervişle münâzarada bulunur. 215 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Şeyh zenginliğin üstünlüklerini saydıkça derviş fakirliği övmeye devam eder. İki taraf da ısrarcıdır ve tartışma uzar gider. En sonunda iş, tatsız sözlere ve kavgaya doğru gitmeye başlayınca kadıya müracaat ederek vereceği hükme razı olacaklarına dâir anlaşırlar. Kadı iki tarafı da dinledikten sonra ikisinin de haklı taraflarını ortaya koyarak işi tatlıya bağlar (Şîrâzî, 2005).11 Gazâlî’ye göre de, “mal ya da servetin dînî ve dünyevî yönden fayda ve zararları bulunmaktadır”. Bu fayda ve zararlar kişinin mal ve servete bakış açısı, edinme şekli ve kullanma yerlerine göre değişmektedir. Servetin dünyevî yararı itibar ve çevre edinme; servetin dünyevî zararı malını koruma endişesi, stres ve yorgunluk; servetin dînî yararı hayır yolunda harcama; servetin dînî zararı ise dünyaya dalma ve israf gibi durumlardır. İktisâdî hayatın öznesi (sujesi) olan insan, helâl kazanıp ihtiyaçlarını karşılamalı ve insanlara yük olmamalı, işini yaparken Allah’ı unutmamalı, şüphelilerden sakınmalı, ticârete fazla dalmamalıdır (Aktaran: Orman, 1984). Tasavvufta asıl zenginlik, gönül zenginliğidir. Dünyevî zenginlik elbette hayırlı işler için kullanıldığında faydalıdır ancak bu da sûfînin gönlünde yer almaz. Zengin en çok paraya/varlığa sahip olan değil, en aza ihtiyaç duyandır. Hz. Ali’ye “en iyi ve temiz kazanç nedir?” diye sorulduğunda ‘kalbin Hakk’la zengin olması’ cevabını vermiştir (Sarı Abdullah Efendi, 1967: 110). Sûfîler insanın para ile uygun ilişkisini yaygın haliyle ‘paranın insana değil, insanın paraya hükmetmesi gerektiği’ ya da ‘paranın gönülde olmadıktan sonra cepte olmasının problem oluşturmayacağı’ şeklinde formülize etmişlerdir. Tandoğan’a göre, ihtiyaçlara uygun şekilde para harcamak bir sanat ve meziyettir. Gerektiği yerde ve gerektiği kadar çekinmeden harcamalı, gerekli değilse en küçük para birimini dahi israf etmemelidir (Tandoğan, 2003 (b)). Görüldüğü üzere sûfîlerin para, mal/mülk, servet ve zenginlik hususundaki görüşlerinin arka planında mülkiyet anlayışları da bulunmaktadır. Sûfîlerin paraya önem vermemeleri gerçek mülkiyetin Allah’a ait olduğunun bilincinde olmalarından, sevgisi gönle girmedikçe para ile ilişkide problem görmemeleri ise paranın insan ihtiyaçları için gerekli ürün ve hizmetlere ulaşmayı sağlayan bir araç olmasındandır. Zira temel ihtiyaçlar hususunda yoksulluk çeken birinin mâneviyata odaklanması çok zor olacaktır. Kur’ân’daki servet telakkîsine göre mal ve servet, sadece mülkiyetini elinde bulunduran şahsa ait olmayıp başkalarının da bunda hakkı vardır (Geçit, 2009). İslâm’ın mülkiyet anlayışında mülkün mutlak sahibi ve rızık verici olan Allah’tır. 11 Dünya malı ve servet zehirli bir yılana da benzetilmiştir. Hekimler onun zehrini ustaca alarak, insanlara şifa vesilesi kılmakta, acemiler ise yılan tarafından sokularak zehirlenmektedir. 216 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” İnsan ise yeryüzünü mâmur etmekten sorumludur (Bulut, 2015). Mülkiyet, insaneşyâ ilişkisinin hukukî ifadesi olarak insanla yaşıttır. Bireyci ve toplumcu ideoloji ve sistemlerden farklı olarak İslâm’da mülkiyet edinme, kullanma ve tasarrufta bulunma hakkına sınırlamalar getirilmiştir (Demir, 2003). 4. Tasavvuf İrfan ve Ahlâkının İktisadi ve Sosyal Alanda Tezahürleri a. Melamet ve Fütüvvet Horasan evliyâsından Hamdûn Kassâr (v.885) sûfîlik yolunda gelişen şekilciliğe karşı ortaya konulan melâmetîlik akımının kurucusu kabul edilmektedir.12 Fetihler sonrası gelen zenginleşme neticesindeki dünyevîleşmeye ve bunu temsilen gösterişli kıyafetler giymeye bir tepki olarak gelişen ve yün elbise giyme ile temsil edilen sûfîlik, zaman içerisinde kendisi de ayrıcalıklı bir oluşum olarak algılanmaya ve tenkit edilmeye başlanmıştır. Hamdûn Kassâr toplumda itibar görme amaçlı “sûfî olarak anılmak ve değer görmek, farklı kıyafet ve şeklî merâsimlerle hürmet ve hizmet beklemek” gibi yaklaşımlara karşı bir tavır alarak, gerçek sûfîliğin isim ve şekil ile olmayacağını göstermeye çalışmış, sûfînin görünürde diğer insanlar gibi olmakla, meslek edinip çalışmakla, başkasını değil kendisini kınamakla ve riyâdan kaçınma kaygısıyla Allah ile aralarında bir sır olan mânevî hallerini gizlemekle kemâle yürüyebileceğini düşünmüştür (Bolat, 2004). Melâmet, Hakk’a yakınlığını belli bir hal ve kıyâfetle teşhîr etmeyi düşünmeyen, herkesle beraber ve herkes gibi işi gücü peşinde, ubûdiyyet vazifesini sessiz sedâsız yerine getirmekle meşgul olan, görünürde halkla, gönülde Hak ile beraber olan ehlullahın meşrebi olarak da tanımlanmıştır (Akgündüz, 1995). Fütüvvet ve Ahîlik teşkilatlarını da etkileyen bu anlayış ayrı bir tarikat olmanın ötesinde sûfîler tarafından bir meşrep ve makam olarak görülmüş, melâmiliğin ikinci devresinde Hacı Bayrâm Veli (v.1430) ile birlikte Bayrâmilik ve üçüncü devresinde Muhammed Nûrü’l-Arabî (v.1888) ile birlikte Nakşibendîlik ile iç içe olmuştur. Tasavvuf tarihi boyunca da farklı dönemlerde ve coğrafyalarda ismen geçmese dahi bir tavır olarak varlığını sürdürmüştür. Sülemî (v.1021), melâmetin genel niteliklerini “hakları sahiplerine vermek, fakat bir hak peşinde koşmamak, kendisine eziyet edenlere yumuşak davranmak, sabırlı olmak, boyun eğmek, özür dilemek, karşılık görmese bile iyilik yapmak, nefsini kusurlu ve halkı içinde bulunduğu durumdan dolayı mâzur görmek, nefsinin hiçbir hâlinden râzı olmamak, kardeşinin ayıbını görmemek, hizmet edilmeyi ve hürmet görmeyi 12 Fıkıh ve hadiste en yüksek dereceye ulaştıktan sonra tasavvufa ilgi duyarak Ali en-Nasrâbâdî ve Selm b. Hasan el-Bârûsî’nin sohbetlerine katılan Hamdun Kassar’ı melâmî fikirlere yönlendirenin sûfî Ebû Turâb enNahşebî olduğu kaydedilmektedir. Ebû Hâtim el-Attâr ve Hâtim el-Esam’dan feyiz alan Ebû Turâb, sûfîlere has şekil ve kıyafetlere ilk karşı çıkanlardan olup onun “Kim hırka giyerse, kim hankâha gidip oturursa dilencilik yapıyor demektir” sözü bu alanda söylenen ilk sözlerdendir. Bkz. Kara, 1997: 455, 456. 217 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” hor görmek, insanlara işleri ve ihtiyaçlarında yardımcı olmak, mahlûkâttan yardım istemeyi terk etmek, iyi arkadaş olmak ve ihvân arasında güzel ilişkiler kurmak” olarak ifade etmektedir (Sülemî’den aktaran: Bolat, 2004: 118). Cürcanî (v.1413)’ye göre ise melâmîler, “emîn olan, bâtınları zâhirlerinden belli olmayan, hakikatin kemaline ulaşmaya çalışan” kimselerdir (Cürcanî’den aktaran Er, 2015: 7). Melâmet, Hakk’ın hizmetinde iken halkın dedikodusuna, doğru bildiği yolda kınayanın kınamasına aldırış etmemektir. Yoksa bir insanın şeriata karşı hürmet göstermediği için halkın kendisini ayıplaması melâmet değildir (Molla Câmî, 1998; Bardakçı, 2015). Riyâdan kaçınmak amacıyla gizliliğe dikkat etmek ve şöhretten sakınmak, halkın değil Hakk’ın rızâsını gözetmek, (bazı) sûfîler gibi belirgin kıyafet giymemek, sahip olduğu ilim ve hâlin ortaya çıkmasını tasvip etmemektir (Bardakçı, 2015). Kritik nokta halk nezdinde sevilmeyen, kınanan biri olmak değil; Hak yolunda halkın kınamasına aldırış etmemek, halk tarafından beğenilmek için ayrı bir gayret sarf etmemektir. Yani melâmîler, iyiliklerini dışa vurmak, toplumda bilinmek, farkedilmek kaygısı gütmeyen; sözlerinden, davranışlarından ve kıyafetlerinden mânevî hallerinin anlaşılamayacağı kişilerdir. Bu halleri riyâdan kaçıp ihlaslı olma gayretinin bir sonucudur (Tahir Hafızalioğlu’nun sunuşu, Lâ’lîzâde Abdülbâki, 2001). Tarikat teşekkülünden ziyâde tasavvufî bir meşrep, hâl ve/veya makâm olarak ortaya çıkan melâmîlik, Ülgener’in tasavvufun iktisadi zihniyet üzerindeki etkisini incelediği çalışmasında kritik bir konumda yer almasından sonra, ekonomik bağlamda çok daha sık kullanılır hâle gelmiştir. Ülgener’e göre tasavvuf, iktisadi zihniyet açısından “bâtınî” ve “melâmî” olarak ikiye ayrılmakta; bâtınî anlayışta olanlar iktisadi hayata karşı duyarsız, pasif, dünya ile uğraşmaktan kaçan, aşırı kaderci, menfî anlamda zâhit ve mütevekkil bir tavır sergilerken, melâmîler çalışmayı ibâdet gören, iktisada katkı yapan, üreten insanlardır. Melâmîler, kendilerinin derviş olduğunu gösterebilecek en küçük belirtilerden bile şiddetle kaçınmışlar, “melâmet hırkası” ile kendilerini gizlemişlerdir. Bu anlayış, melâmîleri iktisadi ve sosyal hayatın içine çekmiştir. Başka bir ifadeyle melâmîler mistik/mânevî yaşantılarını fütüvvetin sosyal görünümü altında gizlemişlerdir. Bu durum birçok sûfînin/melâmînin ismine de yansımıştır (Bolat, 2011)13. Hamdûn el-Kassâr, çalışmayı bırakıp kendini ibâdete vermek isteyen Abdullah el-Haccâm’ı bundan menederek ona, “Hacamatçı Abdullah diye tanınman zâhid veya ârif Abdullah diye tanınmandan daha iyidir” demiştir (Uludağ, 1997: 387). Mânevîyat izhar eden ünvanlar yerine meslekleri ile anılma, melâmîlerin ilk dönemlerinden itibaren gösterdikleri hassasiyetlerden olmuştur. 13 Örneğin: Kassâr (halı çırpıcı, çamaşır temizleyici), haddâd (demirci), haccam (hacamatçı), sakatî (eskici), verrâk (kağıtçı), kazzâz/harrâz (ipekçi), hallâc (pamuk atıcı), nessâc (dokumacı), kettâni (ketenci), zeccâc (camcı), husarî (hasırcı), sayrafî (koyuncu), ferrâ (kürkçü), serrâc (eyerci), külâl (çömlekçi), attâr (ilaç, deva, ot satan). 218 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Bayramî-melâmîlerinden Lâ’lîzâde Abdülbâki (v.1746)’ye göre “evliyâdan her biri bir hizmet ve işle meşgul olup, o iş onlara perde olur, o işle kendilerini setrederler, basîret sahiplerinden başkaları onları bilemez” (Gölpınarlı, 2015: 200) ve melâmîler “her kılıkta, her meslekte, her mevkîde olabilirler” (Lâ’lîzâde Abdülbâki, 2010: 13). Günümüzde melâmet, tasavvufun içinde bir meşrep olarak görülebildiği gibi, klasik tekke kültürünün dışında bir sanat, emek ve kesb hareketi olarak temâyüz eden; tekkelerdeki hazır tüketme, bağış bekleme temâyülüne karşı tasavvufun içinden çıkan; ama tasavvufa mûteriz bir Horasânî anlayış olarak da ele alınabilmektedir (Bergen, 2011). Sayar’a göre melâmet bir hâl, bir neş’e, bir tavır, bir yaşam biçimi ve tarikatlarüstü bir eşya/kâinat anlayışı ve sülûk etme tarzıdır (Sayar, 2003). Melâmîliğin iktisatla maddî ve manevî olmak üzere iki türlü ilişkisinden bahsedilebilir. Maddî ilişkinin bir gereği olarak, melâmîler helal lokma yolunda el emeği ile kazancı esas alıp bir meslek/iş tutmuşlar ve meşrepleri gereği mânevî yönlerini bu zâhirî mesleklerinin arkasına gizlemişlerdir. Bu tavır, melâmîlerin topluma faydalı ve örnek olma, sünnete uygun davranma, riyadan kaçınarak ihlası koruma hassasiyetleriyle de ilgilidir. Manevî ilişki biçiminde ise, iktisat -geniş mânâsı ile- varlıktaki ölçü, denge ve maksatlı birliğin (varlığın hakîkatinin) bir ifadesi olup, melâmîler tevhidi gönül âleminde kemâliyle idrak edip vücûd-ı vâhidi yokluklarının idrakiyle bihakkın yaşamışlardır (Bursalı Mehmed Tahir Bey, 2014). Benliğin büyük bir günah olduğu hususunu Sütçü Beşir Ağa (v.1661) “her biriniz yalnız kaldığınızda kendi varlığınızdan istiğfar edip Allah’ın sevgisini kazanmaya çalışın” sözleriyle ifade etmiş (Lâ’lîzâde Abdülbâki, 2010: 57), Allah’a kavuşmak isteyenlere, şeriattan ayrılmamak hususunda uyarıda bulunmuş; şeriata aykırı, kendi zannı ile söz söylemeye kalkışmamalarını, sözde ve fiilde dışı şeriat ile süslerken içi Allah muhabbetiyle güzelleştirip rûhânî ve nûrânî olmak gerektiğini hatırlatmıştır (Lâ’lîzâde Abdülbâki, 2010). Melâmîler de buna uygun olarak; dış-iç, zâhir-bâtın, şeriat-hakikat dengesini gözeten hakiki tevhid yolunun müntesipleri olarak iktisat ve adalet üzere yaşamayı esas almışlardır. Ebû Saîd-i Ebu’l-Hayr (v.1049)’a göre “suda yürümeye, havada uçmaya, tayy-ı mekân eylemeye aldanmamak gerekir” ve ehlullah “insanlara karışan/halka temas eden, alışveriş eden ama bir an Hak’tan gâfil olmayan”dır (Sarı Adullah Efendi, 1967: 9091; Lâ’lîzâde Abdülbâki, 2010: 20). Melâmet anlayışında vakıf kaynaklarıyla geçinmek değil, herkesin kendi kazancıyla yaşaması ve yaşatması esas olup varlığını Hakk’a, varını yoğunu halka vermek gerekmektedir (Gölpınarlı, 1985). Melâmîlikle ilgili bu genel bilgi ve yorumlardan sonra, melâmî meşrepleri ile de bilinen bazı sûfîlerin tarihsel süreçte toplumdaki rollerine ve bazı iktisadi faaliyetlerine değinmek uygun olacaktır. 219 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Hacı Bayrâm-ı Velî, Somuncu Baba olarak bilinen Şeyh Hamidüddin-i Aksarâyî’nin halîfesidir. Safevî tarikatı (Erdebil tekkesi) şeyhi Alâeddin Erdebîlî (v.1429)’nin müridi olarak bilinen ve Bâyezîd-i Bistâmî’nin ruhaniyetiyle üveysi yolla terbiye edildiği de rivayet edilen Şeyh Hamîdüddin (Şahin, 2009), Anadolu’da kuruluş döneminde Osmanlı’nın mânevî hayatına destek vermiştir. Bursa’ya yerleştikten sonra kendisini gizlemek ve şöhretten uzak durmak amacıyla melâmet neş’esinin de bir özelliği olarak halktan biri gibi yaşayıp fırıncılık ile iştigal etmiş, halk arasında “Somuncu Baba/Ekmekçi Koca” olarak tanınmıştır (Cebecioğlu, 1991; Kızıler, 2012). Zamanının mânevî mutasarrıfı kabul edilen Somuncu Koca, bilinmemek için, merkep ile dağdan odun getirmiş, geceleri hamur yoğurmuş; ekmek pişirmiş ve satmıştır. Somuncu Baba’nın bundan asıl maksadı, para kazanmak değil, kendi manevî makamını ifşa etmeden insanlara yaklaşmak ve onları mânen terbiye eylemektir (Akgündüz, 1995). Yesevî mektebinin talebelerinden Şeyh Şemseddin Mûsâ Efendi’nin oğlu olan Somuncu Baba’nın tarihteki rolü ve faaliyetleri günümüz için de örnek alınabilecek bir muhteviyattadır. Somuncu Koca ve oğlu Yûsuf-i Hakîkî (v.1488) yaşadıkları zaman diliminde insanlıklarıyla topluma iyilik yolunu açık ve aydınlık kılmışlardır. Bu iyilik mayasının özü yüce Allah’ı ve elçisi Hz. Muhammed (sav)’i sevmek, ana-baba, akraba başta olmak üzere bütün insanlara hatta bütün varlıklara şefkat ve hürmet göstermek, vatan-millet için iyilik üretmek ve bunları yaparken kardeşliği gözetmektir. Somuncu Koca ve oğlunun bize bıraktıkları miras, “Anadolu mayasıyla insan olmak” ve bu maya ile insan inşâ etmektir. Somuncu Koca, Orta Asya’dan bu coğrafyaya taşınan “Anadolu Mayası”nın bir tutturucu simâsıdır. Bu uğurda bir ömür boyu çalışmış ve bu maya ile nice yüksek insanlar inşâ etmiştir (Serinsu, 2017). Somuncu Baba’nın insan inşâsı metodunun temeli insanın iç ve dış dünyasının birlikte îmar edilmesine dayanır. Bu yolda öncelikle; kendi bireyselliğinde emek harcayarak içini arındırmış, kimseyle rekabet etmemiştir. Dışının îmarında ise öncelikle ilim tahsiliyle meşgul olmuş, geçim için meşrû ve makbul bir yol tutmuş, dönemin şartlarına uygun ve getirisi olan, aynı zamanda insan inşâsına imkân verecek olan üreticiliği seçmiş, buğday ziraatiyle meşgul olmuş, ürettikleri buğdayı satarak getirisini yememiş, üretime devam ederek bir mâmul maddeye dönüşmesi için öğütüp un yapmış, yine üretmeye devam etmiş ve en sonunda somun/ekmek üretip arz etmiştir. Vaazlar, nasihatlar, medrese ve dergâhtaki dersler aracılığıyla eğitim öğretim devam ederken, doğru dini bilgiyi talep eden halka anlayacakları bir dil/üslup kullanmış, Türkçe hitap etmiş, hayatın içinde ancak zuhur göstermeden, “saklantılık” üzere yaşamış, sadece konuşmayı değil yaparak örnek olma yolunu benimsemiş, imece usulü ile üretimi uygulamış, ekmek ve çorba ikram etmiştir (Serinsu, 2017). Somuncu Koca’nın halifesi, Akşemseddin (v.1459) ve Bıçakçı Ömer/Emir Dede (v.1475)’nin mürşidi ve İstanbul’un fethinin müjdeleyicisi olan Hacı Bayrâm-ı 220 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Velî Hazretleri de insanlara ekin tarlasında da Hak ve hakîkatin bulunabileceğini, helalinden çalışıp kazanmayı ve cömertliği telkin eden, gönüllerle birlikte Anadolu’yu da îmar eden, devletin gelişmesinde önemli bir rolü olan, fütüvvet ehli, gerçek bir erendir (Tatcı, 2020). Hacı Bayram-ı Velî, bir taraftan medrese ve irşad faaliyeti yürütürken diğer taraftan insanların dertlerine derman olabilmek için sosyal yardım sandıkları kurmuş; yoksullara, yetimlere, dullara, gariplere, yolda kalmışlara, ilim talebelerine yardım etmiş, halka hizmeti Hakk’a hizmet olarak görmüştür. Çevresindeki zenginlerden para ve mal toplayarak ihtiyaç sahibi fakirlere dağıtması ve müridlerine de bunu telkin etmesi; müridlerinin nefs terbiyesi, zenginlerin infaka teşvik edilmesi ve fakir insanların gönüllerinin kazanılması bakımından çok yönlü fayda sağlayan bir uygulama olmuştur (Cebecioğlu, 2011; Kızıler, 2012). Hacı Bayram Velî padişah ve vezirlerle de sohbet etmiş, halka adil davranmalarını, devletin malına göz dikmemelerini, zulümden uzak kalmalarını tavsiye etmiştir. Ahîlik kurumunun içinde de yer almış ve “Ahî Sultan” olarak da anılmıştır. Hacı Bayram’ın diğer sûfîlerle, ahîlerle ve siyâsî yönetimle ilişkili bulunuşu, sanat/zanaat ve ziraat alanındaki teşvik edici rol oynayışı, hem kendi ruhundan kaynaklanmış, hem de çevre şartları onu bu yönde motive etmiştir (Cebecioğlu, 2011). Hacı Bayram’a intisap edenler, ekin ekmekle, ektiklerini beraberce biçip harmanda dövüp ihtiyaçtan fazlasını satarak elde edilen kârı, ihtiyaçlarına göre yoksul müntesiplere dağıtmakla örnek teşkil etmişler, bu nedenle de Hacı Bayrâm “ekinciler pîri” olarak bilinmiştir (Gölpınarlı, 1969; Turan ve Aydın, 2011). Haksız kazanca, haram lokmaya savaş açan Hacı Bayrâm Veli, Ankara’nın o bereketli ve münbit tarlalarında ter dökmüş, elinden orağını, dilinden tesbihatını asla eksik etmemiştir. Hocası Ebû Hamîd Hazretleri gibi elinin emeğini yemiş, müridleri ve kendi geçimleri için tarlalarda çalışmış, zîraatçılık yapmış, hiçbir müridinin malına servetine, alınterine göz dikmemiştir (Çelik, 2012). Dünyaya içeçek kadar su ve zaruret kadar helal ekmekten başka değer vermemiş, her sene burçak ekip bizzat kendisi biçmiş, hasat zamanı imece ile harman etmiş, mübarek aylarda âsâsını alıp sokak ve pazarda zekât toplayıp müridlerine dağıtmış, bu melâmet tavrı üzerine, fakr-u zarûret, kanaat ve takva ile ömrünü geçirmiştir (Lâ’lîzâde Abdülbâki, 2010). Hacı Bayram etrafında toplanan insanları durumlarına göre değerlendirmiştir. Sanattan anlayan birine “sanatınla meşgul ol, git çalış, kazan, ye, yedir, alnının teri ile geçimini temin et, kimseye avuç açma” demiş, gelen göçebe ise ona yerleşik hayat tarzını ve çiftçiliği tavsiye etmiştir.14 14 Müridlerini toprağa bağlı yaşamaya teşvik ederek Anadolu’ya Orta Asya’dan gelen Türk göçerlerin yerleşik hayata geçmesini sağlamış, Anadolu’da kalıcı Türk birliğinin sağlanmasında ve Osmanlı Devleti’nin medeniyet yolunda aşama kaydetmesinde önemli rol oynamıştır. 221 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Kendisi de buğday, arpa ve burçak ekip biçmiş, müridlerine yaşayan bir örnek olmuştur. Çubuk Ovası’nda hasad zamanı gelince, koyduğu imece usulü ile, müridleriyle birlikte kollektif bir çalışma içinde, tarlalardaki ürünü birkaç saat içinde kaldırmışlardır. Geçimini alınteri ile sağlayan, toplum içinde yaşayıp üreten bir sufi olan Hacı Bayram’ın Ankara’da Ahî teşkilatındaki gibi bir yardım sandığı kurarak zenginler ve yoksullar arasında kurduğu sosyal denge, şehrin huzuru ve refahını sağlamıştır. Hoca Ahmed Yesevî ve Ebu’l-Hasan Harakânî gibi fütüvvetin bir gereği olarak tekkesinde sürekli bir kazan kaynatmış, gece gündüz gelen fakir ya da zengin herkese çorba ikram edilmiştir15 (Cebecioğlu, 2011). Bayramilik üzerinden ilerleyen ikinci devre melâmîlik, çok tabii olarak bu tarikatın daha ziyade çiftçi ve köylülerden, kısmen de sipâhilerden oluşan sosyal tabanına vâris olmuş, ancak bu tabanının içine zamanla şehir ve kasabaların esnaf tabakasını da almıştır. Bizzat Bıçakçı (Sikkînî) Ömer/Emir Dede ile başlayan bu dönüşüm, kendinden sonraki sırayla kutub olan Bünyâmin-i Ayâşî (v.1520), Pir Aliyy-i Aksarâyî (v.1539) ile hızlanmış ve İsmail-i Maşûkî (v.1529) ile doruk noktasına çıkarak melâmîliği bir fütüvvet sûfîliği hâline yükseltmiştir. Hamza Bâlî (v.1572) ve Hüsâmeddîn-i Ankaravî (v.1566) dönemlerinde ise siyasal iktidar toplumda karşılık bulan Bayramiyye Melâmîliğini bir tehdit olarak algılamıştır (Ocak, 2014). Tabakoğlu (2018) Bayrami Melâmîliğini Anadolu’nun düzenini kuran “iktisadi adl-nizâm-ı âlem” fikrinin merkezine koymaktadır. Ülgener’in yaklaşımında ise, bâtınî tasavvuf anlayışı; zikr, ayin, cezbe ve telkin ile insanlara daha kolay ve cazip geldiğinden, şehir ve kasabaların orta sınıf halkına uzanabilmiş, emek ve mücadele isteyen melâmîlik ise dar bir çevre içinde kalmış ve tabanda sürekli iz bırakamamıştır. Melâmîlik yolunun sâlikleri mutlaka bir iş ve güç kaygısında olmuşlar ve maddi rızkları için piyasa muamelatına katılmışlardır (Sayar, 2003). Hamîdeddin-i Aksarayî “somunculuk”, Hacı Bayrâm-ı Velî, Bünyâmin-i Ayâşî, Pir Aliyy-i Aksarâyî ve Hüsâmeddîn-i Ankaravî “çiftçilik”, Dede Ömer Sikkînî “bıçakçılık” ile anılmıştır. 16. yüzyıldan 19. yüzyıla gelinceye kadar, Melâmî kutuplarının veya önemli simalarının mühim bir kısmının da esnaf olduğu görülmektedir.16 İdrîs-i Muhtefî (v.1615) ticaretle uğraşmış, Hacı Kabâyi (v.1624) elbise satmış, Sütçü Beşir mandıracılık yapmıştır (Bolat, 2004). Diğer esnaflarla birlikte hemen tamamı ile bu zümreye dâhil olan peştemalcı esnafı da 16. ve 17. yüzyıllar İstanbul’undaki melâmî hareketinin temel sosyal tabanını teşkil etmiştir (Ocak, 2014; Gölpınarlı, 1931; Çiftçi, 2004). Hacı Bayrâm Velî’nin bu çalışma açısından en önemli özelliği Bayramilik yolunun, Nakşibendî-Halvetî terkibi olması ve kendisinden sonra ikinci devre olarak 15 Bu faaliyet Türk tasavvuf geleneğinde, fütüvvetin bir esası olarak Hoca Ahmed Yesevî ve Ebu’l-Hasan Harakânî gibi sûfîlerde de görülmektedir. 16 Örneğin; Yakub-ı Helvâî (helvacı), Ahmed-i Sârban (deveci), Hasan-ı Kabâdûz (terzi), Kaygusuz Alâeddin (debbağ), İdrîs-i Muhtefî (terzi ve tüccar), Hacı Kabâyî (elbiseci), Lebenî Beşir Ağa (sütçü). 222 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” adlandırılan melâmîliğin gelişmesidir. Literatürdeki üçüncü devre melâmîlik ise Seyyid Muhammed Nûru’l-Arabî (v.1888) ile başlamıştır. Muhammed Nûr’un tuttuğu yolun Nakşibendi Melâmiliği olarak adlandırılması da konumuz açısından dikkate değerdir. Zîra Nakşibendiyyenin kabul ettiği kelimât-ı kudsiyyenin önemli bir prensibi de “halvet der-encümen”dir. Halvet-der encümen ve melâmet anlayışının iktisadi ve sosyal hayattaki yansımasının (Keskin, 2022b) kaynağı olarak şu ayet gösterilir: “Öyle erler vardır ki, ticâret ve alışveriş onları Allah’ı zikretmekten, namazı ikameden ve zekâtı vermekten alıkoyamaz…” (Nûr, 24/37) Gölpınarlı’ya göre, melâmilerin halk içinde hizmet prensibi, esnafı ve sanat erbabını teşkilâtlandıran fütüvveti oluşturmuştur. Melâmet ehlinin en kesin özelliği ve (diğer) sûfîlerden farkı, halktan ayrılmamaları, Tanrı’ya ulaşmanın zikirle, rüyalarla, geleneklerle, törenlerle olmayacağını, bu amaca, gönül alçaklığı, Hakk’a bağlanmak ve halka hizmetle erişileceğini kabul edişleridir ve bu ana prensip, melâmet ideolojisini halka yayan, esnafı ve sanat erbâbını teşkilatlandıran fütüvveti meydana getirmiştir (Gölpınarlı, 1931). Fütüvvet hareketinin kurucularından sayılan Ebu’l-Hasan Harakânî (v. 1034) tasavvuf tarihinde müstesna bir yere sahiptir. Harakânî sûfî tecrübesinin somut hâlinin fütüvvet olduğunu, bunun da üç temel unsurunun “cömertlik, şefkat ve halktan müstağni/Hakk’a muhtaç olmak” olduğunu ifade etmektedir (Özköse, 2017). Harakânî Türklerin Anadolu’ya 1071 Malazgirt Zaferi ile girişinden yarım asır kadar önce dervişleriyle birlikte gelmiş ve bu topraklardaki insanların gönüllerini mayalamaya başlamış, 1075’te 1. Süleyman Şah tarafından resmen kurulacak olan Anadolu Selçuklu Devleti’nin mânevî temellerini inşa etmiştir. Tarikat silsilelerinde önemli bir halkayı temsil eden ve Bayezîd-i Bistâmî’nin rûhâniyetiyle (üveysi yolla) beslendiği kabul edilen Harakânî; Nakşibendiyye, Halvetiyye, Kâdiriyye ve Mevleviyye gibi pek çok tarikata kaynaklık etmiştir (Seyhan, 2013). Fütüvvet ve buna bağlı bir kavram olan mürüvvet, hakka riayet etmeyi, helâlinden kazanıp yemeyi ve yoksullara harcamayı; doğru yolda ve hayır üzere bulunmayı, kimseyi incitmemeyi, geçimde iktisatlı olmayı, sıkıntılara karşı direnmeyi içermektedir (Gölpınarlı, 1985; Anadol, 1999). Fütüvvet ehlinin, zamanlarında hırfet ve san’at erbabını teşkilatlandırıp bir disiplin kurması, yardımlaşmayı en geniş bir tarzda sağlaması, hiç şüphe yok ki tasavvufun müspet tesirlerinden biri ve belki de en önemlisidir (Gölpınarlı, 1985). Afîfî’ye göre, fütüvvet, neredeyse doğuşundan itibaren tasavvuf ile birleşmiş ve onun rengini kazanmıştır (Afîfî, 2000; Bergen, 2014). Harakânî’den yetişmiş olan Ebu Ali Farmedî (v. 1084)’nin müridi Yûsuf-ı Hemedânî (v.1140)’nin talebesi olan ve Arslan Baba’dan -melâmet hususunda- feyiz alan Ahmed Yesevî (v.1166) de yanlış fikirlerin bulunduğu bir ortamda; doğru İslâm anlayışını, 223 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Türk diliyle ifade eden aksiyoner tasavvufun öncülerindendir. Bu anlayışta, tasavvufun insan ruhunu kuşatan sonsuz güzellikleri ile; cesur, iyiliksever, teşkilatçı ve aksiyoner Türk seciyesi birleşmiş ve asırlara damgasını vuran büyük bir Türk-İslâm medeniyeti vücuda getirilmiştir (Türer, 1996). Yesevî’nin melâmet anlayışı, “pasif ve körü körüne bir itaatin îcab ettirdiği şuursuz, uyuşuk, afyonlu ve dünyadan kaçan bir tevekkül değil… insandaki irade ve tefekkür gücünü, maddi ve manevî enerji unsurunu kontrollü ve uyanık tutmak, bunları mutedil ve verimli bir çizgiye getirmek suretiyle toplumda ihtiyaç duyulan sahalara kalifiye eleman transferini gerçekleştirerek dünyayı kovalayan aktif bir tevekkül” (Gündüz, 1998: 190) niteliğindedir. Bir yandan kolonizatör Türk dervişlerini Anadolu’ya gönderirken diğer yandan kendi el emeği, göz nuru tahta kaşık ve kepçeleri satarak geçim yolu tutan Yesevî, Horasan/ Melâmetîlik ekolünün kilit şahsiyetlerindendir. 1166 yılında Hakk’a yürüdüğünde talebelerinin 99 bini bulduğu rivayet edilen Yesevî, talebelerini tebliğ ve irşad için Uzakdoğu’dan Avrupa’ya kadar göndermiştir. Yesevî ve onun yolunu takip edenler, tembellik/pasiflik iddialarının aksine, insanın hem ruh dünyasında hem sosyal hayatta gerçek bir dinamizmi temsil ederek; Orta Asya’da, Kafkasya’da, Horasan’da, Anadolu’da, Balkanlar’da İslâm’ın yerleşmesinde önemli rol üstlenmişlerdir (Türer, 1996; Ocak, 1996). Kur’an’da fütüvvet veya fetâ kelimesi (fitye ve feteyât olarak geçer) genç, yiğit, delikanlı, yardımcı, hizmetkâr gibi anlamlardadır. (Nisâ 4/25; Yûsuf 12/30, 36, 62; Kehf 18/10, 13, 60, 62; el-Enbiyâ 21/60). Bu ayetlerdeki bağlam ise baskılara ve ağır şartlara rağmen insanın inancını ve iffetini koruması, müminlere dost ve yardımcı olmasıdır. Yeni fetâlar yiğit, cömert ve iffetli insanlardır (İnsân, 76/8, Mâide, 5/2, Nûr, 24/30-31). Halk nezdinde önemli bir karşılığı olan yiğitliği, Kur’an’daki fetâ ile irtibatlandıran sûfîler bunu bir tasavvuf terimi olarak kullanmışlardır. Kur’an’da ahilik de fütüvvet gibi kelime kökü olarak bulunabilmektedir. Zaten fütüvvet de uhuvvet ve mürüvvet kavramlarıyla ilişkilidir. “Müminler ancak kardeştirler, öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin, Allah’a itaatsizlikten sakının ki rahmete eresiniz.” (Hucurat 49/10). Bir başka ayette de şöyle der: Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı, yakınlara cömert olmayı emreder; hayâsızlığı, kötülüğü ve haksızlığı yasaklar. İşte Allah, düşünüp anlayıp tutasınız diye size böyle öğütler veriyor (Nahl 16/90). Tasavvuf klasiklerinin pek çoğunda fütüvvet bahsi yer almaktadır. Bu eserlerde fütüvvet bir güzel ahlâk çerçevesi ya da tasavvufi bir pratik, hal ya da makamdır. Cömertlik, cesurluk, hizmet gibi vasıflar hakiki bir sûfîde de bulunmaktadır. Bu nedenle sûfî aynı zamanda bir fetâ da olarak görülmüş, zamanla fütüvvet ile tasavvuf iç içe geçmeye başlamıştır. Fütüvvetle ilgili ahlâkî nitelikler bir sûfînin de meziyetleridir. Fütüvvete yüklenen anlamlara bakılacak olursa şunlar söylenebilir: Fütüvvet, cömert 224 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” olmak, doğru olmak, helal yemek, insanların hatalarını örtmek, kendini makbul görmemek, sözünde durmak, olduğundan farklı görünmemek, kötülük edene iyilik etmek, kardeşini kendine tercih etmektir. Buna isâr da denmektedir. Fütüvvet kişinin herkesle iyi geçinmesi, sofrasında mümini de kâfiri de doyurabilmesidir. Fütüvvet, dilenciden veya yardım isteyenden kaçmamaktır. Fütüvvet, insanlara eziyet etmemek, bol bol ikramda bulunmaktır. Bir ziyafet verildiğinde hayvanları dahi unutmamaktır. Tasavvufta fütüvvetin gereği olan yiğitlik, insanın nefsine karşı tavrının da bir ifadesidir. Yiğit kişi nefsinin arzularına karşı çıkabilen, öfkesini yenebilen, iradesine sahip olabilen, hırslarını dizginleyebilen kişidir (Uludağ, 2023). Fütüvvet teşkilatı Abbâsî halifesi Nâsır lidînillah döneminde, Şeyh Şihabüddin Sühreverdi öncülüğünde kurumsallaşmıştır. Ancak, kavramsal ve mânevî çekirdek olarak Resulullah’a kadar götürülebilir. Hatta temel prensipler olarak her peygamberin fütüvvete örnek özelliklerinden de bahsedilmektedir. Erdemli insanların katıldığı etkin bir sosyal müesssese olan ‘Hılfu’l-Fudûl’ cemiyetine katılanların da cahiliye dönemindeki, üstün meziyet ve yiğitlikleriyle bilinen ‘fetâ’ karakterli insanlar olduğu söylenebilir (Bayram, 1986). Fütüvvetin ilk teşkilatlanmaya başladığı Halife Nâsır (v.1225) döneminde; fütüvvet ehli her sanatın peygamberlerden bir pîri olduğuna inanmışlar, aralarında örgütlenip disiplin içinde mesleklerini icra etmişler, birbirlerini kardeş bilmişlerdir. Ahi teşkilatının ise fütüvvet hareketinin 13. yüzyılda Anadolu’daki uzantısı olduğu ve Türk hayat tarzının, İslâm’ın fütüvvet değerleri ve gelenekleriyle beslenmesinden oluştuğu da yaygın bir görüştür. b. Ahi Teşkilatı Ahilik kavramının ve teşkilatının kökeninde Arapça’daki ‘ahi’ (kardeşim) ya da Türkçe’deki ‘akı’ kelimesinin bulunduğu düşünülmektedir. Akı da yine feta gibi yiğit, cömert, genç delikanlı anlamına gelir. Ahilik, fütüvvet anlayışının ve teşkilatının, tarihsel süreç içinde Anadolu ve civarındaki bir uzantısı ve teşkilatlı bir görünümü olarak da kabul edilir. İktisatla tasavvufun iç içe geçtiği teşkilat, 13. yüzyıldan itibaren etkili olmuş, iktisadî ahlâkın yaygınlaştırılmasının yanında ihtiyaca göre zamanla ilmî, kültürel, sosyal, idarî ve askerî işlevler de yüklenmiştir. Fütüvvet ve ahîlik teşkîlâtları, tasavvuf-iktisat ilişkisinde en belirgin örneklerdir. Ahiliğin temel ilkelerini yemin metninde görebiliriz. Bunlar: çalışmanın ibadet sayılması, helal lokma, kul hakkına riayet, ölçü ve tartıda doğruluk, güven, cömertlik, fedakârlık, kanaatkârlık, müşteriye iyi davranma, kaliteli mal üretimi ve mesleğe bağlılıktır. Ahi şecerenameleri de mesleklerin pirlerinden, esaslarından ve ahlâkından bahseden yönetmelikler gibidir. 225 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Batı iktisadının ve toplumunun insan modeli olan burjuva, ‘homo-ekonomikus’ yani ferdi çıkarlarını ve kârını artırma peşindeki insanı ifade eder. İslâm iktisadının insan modeli ise mü’min, ‘insan-ı kâmil’ veya ahîdir. Yani kaynağı Kur’an olan, diğergâm, hizmet ehli, kanaatkâr insandır. İslâm toplumunun temelinde bu zihniyet olduğundan sömürgeci anlayış, sınıf mücadeleleri ve burjuva ortaya çıkmamış, kapitalistleşme gerçekleşmemiştir (Tabakoğlu, 2005). Fütüvvet ve ahîlik teşkîlâtı, ekonomik faaliyetlerin ve mesleklerin İslâm’ın ahlâkî ilkelerine bağlı olarak yürütülmesi, sosyal yardımlaşma ve hizmet alanlarında çok önemli tecrübeler oluşturmuştur. Fütüvvet yönüyle tasavvuf hareketi de tekkeye hapsolmuş, sosyal hayattan kopuk, münzevi bir anlayışı teşvik etmemiştir. Aksine İslâm toplumlarında âdil bir iktisâdî bölüşüm ve kalkınmayı, hak ve özgürlük temelli bir toplumsal değişimi temsil etmiştir. Genellikle esnaflık teşkîlâtının dış çatısını loncalar, iç cephesini fütüvvet oluşturmuştur (Ülgener, 2006). Melâmilik ve fütüvvetle ilişkili bir teşkilat olan Ahîlik, tasavvuftan beslenmiş ve güçlü olduğu dönemlerde iktisadi ve sosyal hayatı şekillendirmiş önemli bir kurumdur. Ahî Evran’ın şeyhi Evhadüddîn-i Kirmânî de fütüvvet yolunun kurucu büyüklerinden Ebû Hafs Şehâbeddin Ömer es-Sühreverdî (v.1234.)’den yetişmiş bir melâmî olarak, müritlerinin halktan bir şey talep ve kabul etmelerini yasaklamış, aksine halka ve muhtaçlara vermeyi emreden cömertlik geleneğini devam ettirmiştir (Azamat, 1995). Türk kültürü, zevki ve töresi ile İslâm fütüvveti ve geleneklerinin kaynaşmasının bir ürünü olup Türk fütüvvet hareketi olarak da isimlendirilen Ahîlik, dinî ve siyâsî bakımdan Abbâsî Halifesi en-Nâsır li-Dînillah (v.1225)’ın kurduğu fütüvvet teşkilatının bir uzantısı olarak ortaya çıkmıştır. Anadolu Selçukluları zamanında, I. Gıyasuddin Keyhüsrev (v.1211)’in, hocası Şeyh Mecdüddin İshak (v.1221)’ı Halife’ye göndererek siyâsî ve kültürel ilişkiler başlatması ve fütüvvet şeyhlerini Anadolu’ya celbetmesi neticesinde, Ahî Evran Şeyh Nasırüddin Mahmud ve onun hocası Şeyh Evhadüddin Kirmânî önderliğinde, Anadolu’daki sosyal, kültürel, sınâî, ticari ve siyasi şartların etkisiyle teşekkül etmiş ve gelişmiştir (Bayram, 2006; Tabakoğlu, 2005). Ahî Evran’ın, tasavvuf meşrebinde şeyhi Evhadüddin Kirmânî gibi melâmet yolunu tutmuş olması, Ahîliğin iş ve sanat ahlâkının büyük ölçüde melâmîliğe dayandığını gösterir. Ahîlik ülküsündeki kendini topluma adama ve topluma hizmet aşkı, karşılık beklemeksizin yolcuya, düşküne, muhtaca yardım elini uzatma, yedirme, içirme, barındırma gibi uygulamalar melâmet felsefesinden alınmıştır (Bayram, 2006). Bu çalışma açısından önemli olan, fütüvvet ve Ahîlik teşkilatlarının etimolojisi ve tarihsel süreçte ortaya çıkışı değil, beslendiği ve taşıdığı tasavvufi ahlâkın ekonomi üzerindeki etkileridir. Konuya bu açıdan yaklaşıldığında melâmîliğin elinin emeğiyle geçinmek ve fütüvvetin cömertlik/îsâr prensiplerinin Ahî teşkilatına yansıdığı 226 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” görülmektedir. Bunlar da tasavvufa doğal olarak Kur’an’dan ve nebevî ahlâktan gelmiştir. İktisadi hayat, tasavvuf ve ahlâkın iç içe geçtiği fütüvvet ve Ahîlik gibi kurumlar 13. yüzyıldan itibaren Anadolu’da ortaya çıkan ve Osmanlı Devleti’nin kurulmasında etkin rol oynayan, teori ile pratiğin bir arada bulunduğu teşekküllerdir (Saruhan, 2003). Günümüz modern dünyasında da çoğunlukla esnaf dayanışması, üretimde kalite ve standardizasyon ve sosyal güvenlik gibi dar bir çerçevede ele alınan Ahîlik; Kur’an’daki uhuvvet ve îsâr gibi değerler üzerine kurulmuş ve tahrif olmamış tasavvuf anlayışını esas alarak beldelerin ve toplumların inşâsında çok yönlü işlevler icra etmiş, ahlâkî değerleri topluma ulaştırmada güçlü bir araç olmuştur. Ahîlikte çalışmanın teşviki kapitalist rekabetçilik çerçevesinde çok üretim ve tüketim için olmamıştır. İhtiyaç kadar üretmek ve tüketmek esas olmuş ve ihtiyaç fazlası paylaşılmıştır. Her ne kadar, ahîye çalışmak, bir sanat sâhibi olmak emredilmişse de üretim, “kanaat ve tevâzu” ölçülerine bağlı olarak, “hırs” ve “tamah”tan uzak, ağır ağır ilerlemiştir (Güllülü, 1977). Gittikleri bölgenin îmar ve emniyetiyle meşgul olan ve tesis ettikleri merkezlerle İslâm’ı ve Türk dilini öğreten, köylere kadar yayılarak ticarete hakim olan ve sosyal dayanışmayı güçlendiren gönüllü muhacirlere sahip olan ahîler Türk Devleti’nin en büyük kuvvetini temsil etmiştir (Sevinç, 1978). Osmanlılarda ekonomik yapı, sanat faaliyetleri ve esnaflık, Ahîlik de dahil olmak üzere tasavvuf gruplarınca kontrol edilmiştir (Yılmaz, 2010). Ahî birliklerinin siyasî fonksiyonlarının en geliştiği dönem Anadolu’da merkezi otorite yapısının dağıldığı “Beylikler Dönemi” olmuştur (Güllülü, 1977). Osmanlı Devleti’nin ve toplumunun oluşmasında da “gaziler, abdallar ve bacılar” ile birlikte önemli bir yere sahip olan ahîler, sultanları da etkilemiştir. Şeyh Edebâli (v.1326) ve I. Murad (v.1389) Ahî önderleri olup, ilk Osmanlı vezirleri ve yeniçeri birlikleri arasında da ahîlerin yer aldığına dair görüşler mevcuttur (Tabakoğlu, 2005). Uzunçarşılı da “Aşıkpaşazâde Tarihi”ne dayanarak, Osmanlı Devleti’nin temeli atılırken, Ahîlikten ve Ahî reislerinin nüfuzlarından istifade edildiğini söylemiştir (Uzuncarşılı’dan aktaran: Anadol, 1999). Ahîler sanayide sadece imalatçı kârı ile satış yaparak, üretici ile tüketiciyi buluşturmuş, aracı sınıflar ortaya çıkmayıp sermaye birikimi olmadığından kapitalizm gelişememiştir. Ahî birliklerindeki hazine konumunda bulunan ”orta sandığa” ait gelir ve giderler incelendiğinde bu birliklerin yoksul, yetim ve dullar için adeta bir sosyal sigorta/yardım kurumu gibi çalıştığı, ayrıca bu birliklerin köprü onarımı, yol yapımı gibi bazı kamu yatırımlarına da katıldığı görülmektedir. Üretim süreçleri, kalite, fiyatlandırma gibi hususlar da Ahî yöneticilerin önerileri ile devlet tarafından onaylanmıştır (Güllülü, 1977). 227 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ahîlik, özünü Türk-İslâm evren tasavvuru ile bilgi-beceri sisteminden almakta olup burada zengin ile fakir, üretici ile tüketici, işgücü ile sermaye ve millet ile devlet arasında iyi ilişkiler ve denge vardır (Durak ve Yücel, 2010). Ahîlik, üretmeden tüketmeye, ihtiyaç fazlasını tüketmeye, haksız rekabete, güçlünün zayıfı sömürmesine, haksız kazanç sağlamaya, insanları kandırmaya ve diğer ahlâki olmayan davranışlara karşıdır (Durak ve Yücel, 2010). Ahîlik modelinin temelinde insanların birbirini sevmesi, sayması, birbirine yardım etmesi, fakir ve yoksulu gözetmesi, iş hayatında ahlâki kuralları esas alması vardır. Hilesiz iş, sağlam mal, ölçülü kazanç, adil bir kalite kontrol sistemi bu modelin vazgeçilmez esaslarıdır. Ahî teşkilatında üretim, ihtiyaca göre ayarlanmıştır. İhtiyaçların sürekli kamçılanarak tüketimin çoğaltılmasına ve israfa karşı olan Ahîlik teşkilatında bunu sağlamak için gerektiğinde üretim kısıtlamalarına gidilmiştir (Ekinci, 1989). Ahîliğin doğrudan ve dolaylı iş ahlâkına yönelik ilkeleri; kanaatkâr olma, iddihar (biriktirme) yapmama, iş bölümü, çalışma azmi ve alınterinin önemi, yardımlaşma, kalite ve standardizasyon, piyasanın kontrolü ve tüketicinin korunması, doğruluktan ayrılmama, cömert ve misafirperver olma, yalan söylememe, utanma duygusu ve eline, diline, beline sahip olma şeklinde sıralanabilir (Erdem, 2004). Ahîler bir taraftan kendi meslekleri ile ilgili ilkelere uyarken diğer taraftan da fert-toplum, millet-devlet bütünlüğü için ortak toplumsal ilkelere uymaktadırlar. Bu yönüyle Ahîlik sanat, ticaret ve meslek ile olgun kişilik, ahlâk ve doğruluğun iç içe girmiş bir bileşimidir (Tatar ve Dönmez, 2008). Tabakoğlu’na göre ahîler, bize mahsus bir iktisat süjesi oluşmasına katkıda bulunmuşlardır. Batı medeniyeti ve kapitalizmini oluşturan en önemli faktör burjuva zihniyeti iken bizim içtimâî-iktisadi hayatımızı büyük ölçüde ahî zihniyeti yönlendirmiş, bundan dolayı bizde kapitalizmi oluşturan sömürgeci faaliyetler ve sınıf mücadeleleri görülmemiştir (Tabakoğlu, 2018). Ahîler bulundukları şehrin maddi ve mânevî imarına da çok önemli katkılar sunmuşlardır. Zaviye vakıfları ile çok sayıda dini ve sosyal amaçlı eser inşa ederek halkın dertlerine derman olmaya çalışmışlar; şehirde eğitim, kültür ve ticaret hayatına katkı sağlamışlar, bulundukları yerlerde güvenliği tesis etmişlerdir (Erdoğan, 2011). Ahîlikte insan-insan, insan-eşya, insan-tabiat ilişkilerinin ana ekseni, insanın dünyaahiret mutluluğuna göre düzenlenmiştir. Bu yaklaşım, ahîlerin dengeli bir hayat anlayışı geliştirmelerini sağlamıştır (Durak ve Yücel, 2010). Ahîlik felsefesine göre bütün insanlar, eşya, tabiat ve dünya, Allah’ın bütün insanlığa bahşettiği emanet konumundadır. Dolayısıyla emeğin ve tabiatın sömürülmemesi, aralarında adalet ve denge ilkeleri korunarak bireysel ve toplumsal refah ve huzurun sağlanması esastır (Ekinci, 1989, Durak ve Yücel, 2010). 228 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Tarihsel süreçte, güçlü olduğu dönemlerde topluma iktisadî ve idarî süreçlerde büyük katkılar sunan Ahîliğin bu çalışma açısından önemi, bu teşkilatın tasavvufi değerler üzerinde yükselmesi ve çoğunluka sûfîlerin önderdiğinde ya da işbirliğinde faaliyet göstermesidir. Günümüzde Ahîlik tecrübesinden istifade edilmek istendiğinde, yapılması gereken, tarihi geriye döndürmeye çalışmak ya da merasimleri taklit etmek değil, Ahîliğin başarılı olduğu dönemlerde olduğu gibi, Kur’an ahlâkını ve tasavvufî değerleri yeni sanayi, teknoloji ve ticaret şartlarındaki günümüz ekonomisinin ve insanının ihtiyaçlarına uygulamak olmalıdır. Zîra 13. yüzyıldan beri dünya ve insanlar değişmiş, farklı ilimler ve meslekler ortaya çıkmış, toplum ve devlet yapıları gelişmiştir. Değişmeyen ise insan fıtratına bağlı kronik problemler ile bunlara çözüm teşkil edebilecek değerlerdir. Bu kapsamda Ahîliğin, esnaf işbirliğine indirgenmemesi; îmar, iskân ve inşa faaliyetleriyle şehirler kurmuş ve yönetmiş, helal rızk arayışı ile ziraat, zanaat, sanayi ve ticaret faaliyetlerinde yer almış; siyâsî, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatı bütünlüklü bir şekilde kuşatmış; insan gönlünü, aileyi, mahalleyi ve şehri birlikte ihyâ ve îmara yönelmiş bir yaşama ve teşkilatlanma biçimi ve hayata dair çok yönlü bir paradigma olarak hatırlanması daha doğru ve faydalı olacaktır. Sonuç Çalışmada ele alınan kavram ve uygulamalardan anlaşıldığına göre, Ahilik tasavvuftan iktisada ulaşan bir yol olarak tanımlanabilir. Bu çerçevede, değerlerin ortaklığı açısından bakıldığından ahî de iktisadî hayatın içine yerleşmiş bir sufî olarak görülebilir. İktisâdî sûfî veya ahi karakterinin özetle, tasavvufî irfan ve ahlâkı iktisâdî hayata taşıyan ve ekonomik imkânları tasavvuf yolunda bir vasıta olarak kullanan insan olduğu söylenebilir. Bu, irrasyonellik tenkidine takılmayıp modern ekonomik kalıpları aşan; ‘helâl lokma, rızık, hizmet, bereket’ gibi kavramları da dikkate alarak İslâm’ın özüne uygun bir iktisat yaklaşımı sergileyen, iktisadı kâinatın varlık maksadı ve dengesiyle bağlantılandıran insan karakteridir. İktisadi sûfîyi ya da bir ahiyi iktisâdî tavır ve faaliyete yönelten temel motivasyon unsurlarının; Kur’ân ve sünnete ittibâ, mâlî ibâdetleri yerine getirme, helâl kazanç, kul hakkına riâyet, kimseye yük olmama ve el açmama, örnek teşkil etme, sadaka-i câriye ve vakıf hizmetleri, Hakk’a hizmet anlayışı, tekke ve zaviyenin idâmesi, iktisâdî sahada eksiklikleri giderme, dînî değerleri iktisâdî ve sosyal hayata taşıma, dünyayı mâmur etme, güzelleştirme ve dengeyi koruma, hareketten berekete ulaşma, dürüst tacir mertebesine erişme, tarihsel ve toplumsal misyon, mânevî vazife, İslâm’ın yayılması için bir tebliğ ve irşad aracı, siyâsî ve iktisâdî nizam kurma, hürriyeti muhafaza etme, 229 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” esmâ tecellisi, Hakk’a yaklaşma, insanların hâliyle hâllenme, mürşidin verdiği sülûk temrini/hizmet ve mâneviyatını gizleme ihtiyacı olduğu söylenebilir. Ahinin benimsediği ‘tasavvuf iktisadı’ ise şöyle tanımlanabilir: Belirli bir maksada yönelik olarak, ölçülü ve dengeli yaratılmış varlığın Hak olduğunu bilerek dikkatli yaşamak, her eşyâda ve zerrede Hakk’ın izini sürmek ve hakkını vermek, helâl lokma yemek ve maddî/mânevî tüm rızıkları yerinde kullanmak, dünyevîleşme ve ruhbanlaşmaya karşı madde-mâna dengesini kurarak adâlet ve tevhidi gerçekleştirmek, varlığa tâzim ve merhamet duyarak her an bir hizmet ve faydalı iş peşinde olmak, tüm varlığın iyiliğini, kemâlini istemek; tüm kâinatı ve hayatı hakîkî varlık olan Allah ile okumaktır. Ortak değerlere sahip bir melâminin, fetanın ya da ahînin, daha genel bir ifadeyle güzel ahlâk örneği olarak iktisadi ve sosyal hayata karışan sûfînin genel özellikleri şöyle de özetlenebilir: Onlar, düşünce ve davranışlarında, iman esaslarını ve tasavvufun insan ve varlık anlayışını dikkate almışlardır. Mesleklerini en iyi şekilde yapmışlardır. Helal lokma kazanmış, yemiş ve paylaşmışlardır. Tüketim girdabına kapılmamışlardır. Ticarette doğru ve güvenilir olmuşlardır. Parayı bir araç olarak görmüşler, malik değil emanetçi olduklarını idrak etmişlerdir. Dünyadan ellerini değil gönüllerini çekmişlerdir. Halk içinde Hak’la birlikte olmuşlar, halka hizmeti Hakk’a hizmet olarak görmüşlerdir. Gayretli bir mütevekkil, kanaat, şükür ve rıza ehli, cömert, isar ve fakr sahibi olmuşlardır. Ahilik duasında yer alan sözler de yine aynı değerlere işaret etmektedir: “Ey Rabbimiz, Bizi haramlardan, açlıktan, yokluktan, bereketsizlikten ve kul hakkından koru. Kanaat etmeyi, gözü tok, gönlü zengin olmayı, veren el olmayı nasip eyle. Rızkımızı helal eyle ve bize kolaylaştır. Esnafımızı ölçüye ve tartıya dikkat eden, doğru ve güvenilir kimselerden eyle. İsraftan, cimrilikten, acizlikten, tembellikten, haddi aşmaktan sana sığınırız. Amin.” Kaynakça Afîfî, Ebû’l-Alâ, Tasavvuf - İslâm’da Mânevî Hayat, (Trc. Ekrem Demirli, Abdullah Kartal), İstanbul, 2009. Affâne, Hüsameddin, Müslümanın Ticâret Ahlâkı, (Çev. Servet Bayındır), Beyaz Karınca Yay., İstanbul, 2011. Ahmed Yesevi, Dîvân-ı Hikmet: Hoca Ahmed Yesevî, (Ed. Mustafa Tatcı), (Trc. Hayati Bice), Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi, Ankara, 2016. Ak, Ahmet, “Tevhidî Düşünce Açısından İlim Dallarının Yeniden İnşâsı - Ticâret, Muhasebe ve Hukukun Yeniden İnşâsı”, Tevhidî Düşünce Işığında İlim Dallarının Yeniden İnşâsı Şûrâsı, (Ed. Mustafa Alişarlı, Osman Şimşek), İlmi ve Metodolojik Araştırmalar Merkezi, 2018. Akgündüz, Ahmed, Arşiv Belgeleri Işığında Somuncu Baba ve Neseb-i Âlîsi, es-Seyyid Osman Hulusi Efendi Vakfı Yay., İstanbul, 1995. 230 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Algar, Hamid, “Gucdüvâni, Abdülhâlik”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C: 14, İstanbul, 1996. Altunkaya, Mustafa, Sûf Hareketi Tarihi, Çıra Akademi Yay., İstanbul, 2017. Anadol, Cemal, Ahîlik Kültürü ve Fütüvvetnâmeler, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara,1999. Arslan, Ahmet, İbni Haldûn’un İlim ve Fikir Dünyası, Vadi Yay., Ankara, 1997. Attâr, Feridüddin, Tezkiretü’l-Evliya, (Haz. M. Zâhid Kotku), Seha Neş., İstanbul, 1983. Aydın, Kemal, Gerçek Melâmet ve Yaşadığımız Ortam, Seyyid Muhammed Nûru’l-Arabî Uluslararası Melâmi Eğitim ve Kültür Derneği, Antalya, 2015. Azamat, Nihat, “Melâmet”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C: 29, Ankara, 2004, 24-25. Azamat, Nihat, “Evhadüddîn-i Kirmânî”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C:11, İstanbul, 1995, 518-520. Bardakçı, M. Necmeddin, Doğuştan Günümüze Tasavvuf ve Tarikatlar, Rağbet Yay., İstanbul, 2015. Bayrakdar, Mehmet, “İslâm İnanç ve İbadetlerinin Kişiyi Ekonomik Yapmadaki Rolü”, İktisâdî Kalkınma ve İslâm, (Haz. Ahmet Tabakoğlu, İsmail Kurt), İslâmî İlimler Araştırma Vakfı Yay., İstanbul, 1987, S. 51-63. Bayram, Mikâil, Tasavvufi Düşüncenin Esasları-Ahî Evren, TDV Yay., Ankara, 2006. Bayram, Mikâil; Ahî Evren ve Ahî Teşkîlâtının Kuruluşu, Konya, 1991. Bayram, Mikâil, “İslâm’da ve İslâm Dünyasında Fütüvvet Hareketi”, Kelime, Konya, 1986, 43. Bergen, Lütfi, İsyandan Dirliğe: Anadolu’da Yerli Olmak, Ebabil Yay., Ankara, 2011. Bergen, Lütfi, Kent-İslâm ve Kapitalizm, Doğu Kitabevi, İstanbul, 2014. Bergen, Lütfi, Kenti Durduran Şehir, MGV Yayınları, Ankara, 2016. Bolat, Ali, “Kuşeyrî’de Melâmet ve Bir Mülâhaza”, Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, S: 12, Ankara, 2004, 111-222. Bolat, Ali, Bir Tasavvuf Okulu Olarak Melâmetîlik, İnsan Yay., 2011, İstanbul. Bolat, Ali, “Muhâsibi’nin El-Mekâsib’i Bağlamında Tasavvufta Dünyaya Bakış ve Hakîkî Zühd Anlayışı”, Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma D., C. 4, S. 11, Ankara, 2003, S. 177-196. Bulut, Mehmet, “Ahlâk ve İktisat”, Adam Akademi, 5/2, Ankara, 2015. Bursalı Mehmed Tahir Bey, Menakıb-ı Şeyh Seyyid Hâce Muhammed Nuru’l-Arabi (Beyan-ı Melâmet ve Ahval-i Melâmiyye), (Haz. Mustafa Tatcı ve Burak Anılır), H Yay., İstanbul, 2014. Cebecioğlu, Ethem, Hacı Bayram Velî, Kültür Bakanlığı, Ankara, 1991. Cebecioğlu, Ethem, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ağaç Kitabevi Yay., İstanbul, 2009. Chapra, Muhammad Umer, İslâm ve İktisâdî Kalkınma, (Çev. Âdem Esen), İstanbul, 2002. Coşan, M. Es’ad, Hz. Ali Efendimizden Vecizeler, Sehâ Neşriyat, İstanbul, 1995, S. 55. Coşan, Mahmud Es’ad, “Ahmed-i Yesevî Hazretleri”, Ahmed-i Yesevi-Hayatı, Eserleri, Tesirleri, (Haz. Mehmed Şeker, Necdet Yılmaz), Seha Neşriyat, İstanbul, 1996, 13-49. Coşan, Mahmud Es’ad, “İmâm-ı Âzam ve Tasavvuf ”, Tarihî ve Tasavvufî Şahsiyetler, (Ed. Necdet Yılmaz), Server İletişim, İstanbul, 2011 Coşkun, Ahmet, “Buharî’nin Sahih’indeki Bazı Rivayetlerde ve Bab Başlıklarında Rızık ve İktisat”, Erciyes Ü. Sbe Dergisi, S: 4, Kayseri, 1990, 273-284. Coşkun, Ahmet, “Gazâlî’nin Ahlâk ve İktisat Görüşü”, Erciyes Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi D., S. 6, Kayseri, 1989, S. 219-235. Çağlar, Ali İhsan, 15. Yüzyıl Mâverâünnehr’inde Nakşîliğin Sosyo-Ekonomik Yapısı: Hâce Ahrâr ve Dönemi (1450–1490), Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi SBE, Ankara, 2015. Çiftçi, Cafer, “Osmanlı Toplumunun İktisat Zihniyetinde Tasavvufun Etkisine Dair Düşünceler”, Bursa’da Dünden Bugüne Tasavvuf Kültürü-3, Bursa, 2004, 167-183. Çiloğlu, Hüseyin Salâhî, Ahmed Âmiş Efendi, Seçil Ofset, İstanbul, 2015. 231 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Çolak, Abdullah, “İslam’ın İktisâdî Prensipleri”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, C: 3, S: 4, 2003, 29-49. Demir, Fahri, İslâm Hukukunda Mülkiyet Hakkı ve Servet Dağılımı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara, 2003. Demirci, Mehmet, Hadislerle Tasavvuf Kültürü, Vefa Yay., İstanbul, 2009. Demirci, Mehmet, Sorularla Tasavvuf ve Tarîkatler, Damla Yay., İstanbul, 2004. Durak, İbrahim ve Yücel, Atilla, “Ahîliğin Sosyo-Ekonomik Etkileri Ve Günümüze Yansımaları”, Süleyman Demirel Üniversitesi İİBF Dergisi, C: 15, S: 2, 2010, 151-168. Durning, Alan, “Tüketim Çılgınlığı”, (Çev. A. Hakan Ersoy), İktisat ve Din, (Haz. Mustafa Özel), İz Yayıncılık, İstanbul, 1994. Ebû’l-Leys Semerkandî, Tenbîhu’l-Gâfilîn, Bostânu’l-Arifîn, (Trc. Ömer Faruk Yılmaz), İpek Yayın Dağıtım, İstanbul, 2013. Ekinci, Yusuf, Ahîlik, Sistem Ofset, 2.Baskı, Ankara, 1989. Er, Şaban, Melâmlik ve Osmanlı Devri Melâmîleri, Kutup Yıldızı Yayınları, İstanbul, 2015. Erdem, Ekrem, Ahîlik - Ahlâkla Kalitenin Buluştuğu Bir Örgütlenme Modeli, Kayseri Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği, Kayseri, 2004. Erdoğan, Abdülkerim, Ankara Ahîleri ve Eserleri, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı Kültür Yay., Ankara, 2011. Ersoy, Arif, “Hoca Ahmed Yesevi’nin Sosyal Yapılanmaya Yönelik Yaklaşımları”, Ahmed-i Yesevi-Hayatı, Eserleri, Tesirleri, (Haz. Mehmed Şeker, Necdet Yılmaz), Seha Neşriyat, İstanbul, 1996, 85-106. Erşahin, Seyfettin, “Sovyetlerin Vakıf Politikası ve Türkistan’da Vakıfların Kamulaştırılması”, İlim ve Sanat, S: 48, İstanbul, 1998, 131-143. Esen, Âdem, “Mevlânâ’da İktisada Dâir Görüşlerden: Fakirlik ve Zenginlik”, Uluslararası Mevlânâ Sempozyumu (8-12 Mayıs 2007) Bildirileri, Motto Project Yay., C.1, İstanbul, 2010, S. 445-472. Esen, Adem, Sosyal Siyaset Açısından İslâm’da Ücret Kavramı, TDV Yay., Ankara, 1993. Eşrefoğlu Rûmî, Müzekki’n-Nüfûs, (Çev. Yaman Arıkan), Saadet Yay., İstanbul, 2013. Frager, Robert, Kalp, Nefs, Ruh, Gelenek Yay., İstanbul, 2004. Gazâlî, Ebû Hamîd Muhammed, İhyâ-u Ulûmi’d-Dîn, 4. Cilt, (Çev. Sıtkı Gülle), Huzur Yay., İstanbul, 2008. Gazâlî, İslâm Ahlâkı, (Trc. Akif Nuri) Huzur Yay., İstanbul, 1991. Geçit, M. Salih, Ekonomi ve İnanç, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara, 2009. Gencer, Bedri, “Aşkınlıktan Yüceliğe Tüketim”, Tüketim ve Değerler, (Ed. Recep Şentürk), İstanbul Ticâret Odası Yay., İstanbul, 2010, S. 27-45. Geylânî, Abdulkâdir, Fütûhu’l-Gayb, (Çev. Abdulkadir Akçiçek: “Gizliden Sesler”), Alperen Yay., Ankara, 2004. Geylânî, Abdulkâdir, El-Fethu’r-Rabbânî (Âlemlerin Anahtarı), (Çev. Osman Güman), Gelenek Yayıncılık, İstanbul, 2010. Göktaş, Vahit, Hicri IV. Asır Buhârâ’da Tasavvuf: Kelâbâzî Örneği, Meydan Yay., İstanbul, 2008. Gölpınarlı, Abdülbaki, Melâmîlik ve Melâmîler, Kapı Yay., İstanbul, 2015. Gölpınarlı, Abdülbaki, 100 Soruda Tasavvuf, Gerçek Yay., İstanbul, 1985. Gölpınarlı, Abdülbaki, 100 Soruda Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatler, Gerçek Yay., İstanbul, 1969. Görgülü, Hasan Ali, “İmam Muhammed eş-Şeybânî’nin ‘Kitâbu’l-Kesb’i ve Kazanç Hakkındaki Görüşleri”, İslâm Hukûku Araştırmaları D., S. 16, 2010, S. 403-432. Gross, Jo-Ann, “Bir Şeyhin Çok Yönlü Rolleri ve Sezgileri: Siyâsî ve Dînî Otoritenin Sembolik İfadeleri”, (Çev. M. Mustafa Çakmaklıoğlu), Tasavvuf, S: 2, Ankara, 1999, 155-168. Gül, Ali Rıza, “İslam İktisat Düşüncesinin Kur’ân’daki Temelleri”, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, C: 51, S:2, 2010, 27.78. 232 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Güllülü, Sabahattin, Ahî Birlikleri, Ötüken Yay., İstanbul, 1977. Gündoğan, Mete, Refah Toplumu, Vadi Yay., Konya, 1997. Günenç, Halil, İslâmî Düşünceler, Emel Yayıncılık, Ty. Gündüz, İrfan, “Ahmed-i Yesevî’nin Tarikat ve İrşad Anlayışı”, Yesevîlik Bilgisi, (Haz. Cemal Kurnaz, Mustafa İsen, Mustafa Tatcı), Ahmet Yesevi Vakfı, Ankara, 1998, 189-196. Güngör, Erol, İslam Tasavvufunun Esasları, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2008. Gürdoğan, Ersin Nazif, Görünmeyen Üniversite, İz Yayıncılık, İstanbul, 2011. Gürdoğan, Ersin Nazif, “Tüketim Ekonomisine Karşı Tasavvuf ”, Dünden Bugüne İslâm Dünyasında Zihniyet Değişiklikleri ve Çağdaşlaşma Problemleri Sempozyumu, 16-17 Haziran 1990, Ensar Vakfı Marmara Bölge Başkanlığı, Bursa, 1990, S. 167-178. Gürdoğan, Ersin, Teknolojinin Ötesi, İz Yayıncılık, İstanbul, 1991. Gürer, Dilaver, Düşünce ve Kültürde Tasavvuf, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2007. Hacı Bektaş Velî, “Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniyye”, Hacı Bektaş Velî Külliyâtı, (Haz. Gıyasettin Aytaş), Gazi Ü. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Arş. Merkezi Yay., Ankara, 2010. Haksever, Ahmet Cahid, Tasavvufa Dâir Güncel Meseleler, Ankara, 2015. Haksever, Ahmet Cahit, “Geri Kalmışlık Sorunsalı, Sabri Ülgener ve Tasavvuf ”, I. Uluslararası İslâm Dünyasında Tevhidî Düşünce Şurası, (Ed. M. Halil Çiçek ve Osman Şimşek), İlmî ve Metodik Araş. Merkezi, Ankara, 2018, S. 65-75. Usta, Hami, “İş ve Ticaret Ahlâkı”, Ahîlik ve Ticaret Ahlâkı, Trabzon B. Kültür Yay., Trabzon, 1996. Hatip, Abdulaziz, Tevekkül mü Tembellik mi - İslâm’da Tevekkül ve Çalışma, Nesil Yay., İstanbul, 2006. İbn Allan, Hâce Ahmed B. İbrahim, Şah-ı Nakşibend, Semerkand Yay., İstanbul, 2006. İbn İbrahim, İnfak, Beyaz Karınca Yay., İstanbul, 2011. İzzetbegoviç, Aliya, Doğu ve Batı Arasında İslâm, Nehir Yay., İstanbul, 1994. Kallek, Cengiz, “Medine Pazarı”, İktisat ve Din, (Haz. Mustafa Özel), İz Yayıncılık, İstanbul, 1994. Kallek, Cengiz, İslâm İktisat Düşüncesi Tarihi, Klasik Yay., İstanbul, 2004. Kara, Mustafa, “Hamdûn El-Kassâr”, Tdv İslâm Ansiklopedisi, C:15, İstanbul, 1997, 455, 456. Karakoç, Sezai, İslâm Toplumunun Ekonomik Strüktürü, Diriliş Yay., İstanbul, 2003. Kattân, Menna’, İslâm’da Mülkiyet Nizamı, (Trc. Mustafa Varlı), Hilal Yay., Ankara, 1967. Kayıklık, Hasan, Tasavvuf Psikolojisi, Akçağ Yay., Ankara, 2009. Kelâbâzî, Ebû Bekir Muhammed, et-Taarruf (Doğuş Devrinde Tasavvuf), (Haz. Süleyman Uludağ), Dergâh Yay., İstanbul, 1992. Keskin, Tolga, Sûfîlerin İktisat Anlayışı ve Uygulamaları, İlahiyat Yayınları, Ankara, 2022a. Keskin, Tolga, “Halvet Der-Encümen ve Melâmet Kavramlarının Fütüvvet ve Ahîlik Teşkilatlarında Ekonomik Zihniyet ve Uygulamalara Etkisi”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, Aralık 2022, S: 104, Ankara, 2022b, S. 349-373. Kılıç, Mahmud Erol, Tasavvufa Giriş, Sûfî Kitap, İstanbul, 2012. Kızıler, Hamdi, “Osmanlılarda İlk Yerel Mânevî Oluşum: Hacı Bayrâm Veli ve Bayrâmiyye Ekolünün Anadolu’ya Etkisi”, Ankara Üniversitesi OTAM, S: 32, Ankara, 2012, 67-80. Lâ’lîzâde Abdülbâki, Sergüzeşt¸ (Haz. Tahir Hafızalioğlu: “Aşka ve Âşıklara Dair-Melâmi Büyükleri”), Kaknüs Yay., İstanbul, 2001. Lâ’lîzâde Abdülbâki, Sergüzeşt¸ (Sad. Tahir Galip Seratlı: “Melamilik Yolunda Görüp Öğrendiklerim) Kardelen Yayınları, Konya, 2010. Lings, Martin, Tasavvuf Nedir, (Trc. Veysel Sezigen), Vural Yayıncılık, İstanbul, 2007. Mevlânâ Celâleddîn Rûmî, Mesnevî Tercümesi, 6 Cilt, (Trc. Şefik Can), Ötüken Neş., 13. Basım, İstanbul, 2012. 233 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Mevlânâ Celâleddîn Rûmî, Dîvân-ı Kebîr, 4 Cilt, (Trc. Abdülbâki Gölpınarlı), Remzi Kitabevi, İstanbul, 1957. Molla Câmî, Nefehâtü’l-Üns, (Çev. Lamii Çelebi), (Haz. Süleyman Uludağ ve Mustafa Kara), Marifet Yay., İstanbul, 1998. Molla Câmî, Sırlar Denizi (Trc. ve Şerh. M. Ali Özkan), Semerkand Yay., İstanbul, 2016. Ocak, Ahmet Yaşar, Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler-15-17. Yüzyıllar, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2014. Orman, Sabri, Gazâlî’nin İktisat Felsefesi, İnsan Yay., 1984, İstanbul. Orman, Sabri, İslami İktisat, Değerler ve Modernleşme Üzerine, İnsan Yay., İstanbul, 2014. Osman Kemâlî, Aşk Sızıntıları Şerhi, (Haz. Mustafa Tatcı), H Yay., İstanbul, 2016. Özkılıç, İbrahim, “İbn Haldûn Perspektifinden İktisâdî Kalkınmada Ahlâkî Değerler”, Araşan Sosyal Bilimler Enstitüsü İlmi Dergisi, S: 1-2, Bişkek, 2006, 132-145. Özkiraz, Ahmet, “Sabri Ülgener’de Zihniyet ve Geri Kalmışlık: Osmanlı’dan Günümüze Yapısal Bir Çözümleme”, İstanbul Üniversitesi SBF D., No: 36, 2007, S. 48. Özköse, Kadir, “Ebü’l-Hasan Harakânî’nin Nakşbendiyye Silsilesindeki Yeri”, Kafkas Üniversitesi İlahiyât Fakültesi Dergisi, Yıl: 2017, C: Iv, S: Ek-1, 8-30. Öztürk, Yaşar Nuri, Son Devir Türk Tasavvufu ve Bosnalı Muhammed Tevfik Halvetî, Yeni Boyut Yay., İstanbul, 1991. Sadr, Muhammed Bâkır, İslâmî İktisat Projesi, (Trc. Halit Yılmaz), Endişe Yay., Ankara, 1991. Sarı Abdullah Efendi, Semerâtu’l-Fuâd, (Çev. Yakub Kenan Necefzâde: “Gönül Meyveleri”), Neşriyat Yurdu Yeni Şark Maarif Kütüphanesi, 1967. Saruhan, Müfit Selim, “İslam Ahlâkında İsraf ve Cimriliğin Tedavisi”, İslami Araştırmalar Dergisi, C: 16, S: 4, Türkiye Ekonomik ve Kültürel Dayanışma Vakfı, 2003, 640-647. Sayar, Ahmed Güner, Osmanlıdan 21. Yüzyıla: Ekonomik, Kültürel ve Devlet Felsefesine Ait Değişmeler, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2003. Schimmel, Annemarie, Hazreti Muhammed, (Çev. Okşan Nemlioğlu Aytolu), Profil Yayıncılık, İstanbul, 2008. Serinsu, Ahmet Nedim, “Somuncu Koca Hazretleri ve Oğlu Bize Ne Söylüyor?”, II. Uluslararası Aksaray Sempozyumu (26-28 Ekim 2017) Tam Metin Kitabı, (Ed. Mehmet Sami Yıldız, Ayşegül Can ve Mehmet Özkaya), Aksaray Üniv. Somuncu Baba Tarih ve Kültür Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayını, Aralık, 2017, 1-6. Serrâc, Ebû Nasr, İslâm Tasavvufu (El-Lüma’), (Haz. Hasan Kâmil Yılmaz), İstanbul, 1997; Sevinç, Necdet, Osmanlılarda Sosyo-Ekonomik Yapı, C.1, Kutsun Yay., İstanbul, 1978. Seyhan, Ahmet Emin, “Ebu’l-Hasan el-Harakânî’nin İlim Anlayışı”, The Journal Of Academic Social Science Studies, C: 6, S: 5, 2013, 1049-1083. Şahin, Haşim, “Somuncu Baba”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C: 37, İstanbul, 2009, 377-378. Şahinoğlu, Nazif, Sa’di-yi Şîrâzî ve İbn Teymiye’de Fert Ve Cemiyet İlişkileri, İşaret Yay., İstanbul, 1991. Şebüsterî, Mahmûd, Gülşen-i Râz Şerhi, (Trc. ve Şerh: Abdülbaki Gölpınarlı), Milli Eğitim Bakanlığı, İstanbul, 1972. Şîrâzî, Şeyh Sa’dî, Gülistan, (Çev. Hikmet İlaydın), Milli Eğitim Bakanlığı Yay., İstanbul, 2005. Tabakoğlu, Ahmet, “İslâm İktisadı Açısından Kalkınma”, İktisâdî Kalkınma ve İslâm, (Haz. Ahmet Tabakoğlu, İsmail Kurt), İslâmî İlimler Araştırma Vakfı Yay., İstanbul, 1987. Tabakoğlu, Ahmet, “İktisat ve Ahlâk”, İnsan, Ahlâk ve İktisat (15-17 Eylül 2017, Hatay), (Ed. Musa Kazım Arıcan, Muhammed Enes Kala, Yunus Emre Aydınbaş) Türkiye Yazarlar Birliği Yay., Ankara, 2018, 30-123. Tabakoğlu, Ahmet, İslam ve Ekonomik Hayat, Diyanet İşleri Bşk. Yay., Ankara, 2003. 234 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Tabakoğlu, Ahmet, “Tasavvuf ve İktisat”, Toplu Makaleler II: İslâm İktisadı, Kitabevi, İstanbul, 2005, S. 44-49. Tandoğan, Sabri, “İsraf ”, Gönül Sohbetleri II, Ankara, 2003. Tandoğan, Sabri, “İnsan ve Para”, Gönül Sohbetleri I, Ankara, 2003(B). Tatar, Taner ve Dönmez, Mehmet, “Zihniyet ve İktisat İlişkisi Çerçevesinde Ahîlik Kurumu”, Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları, 2008, 194-202. Tatcı, Mustafa, Bir Ulu Pir: Hacı Bayrâm-ı Velî, H Yay., (Ed. Sevda Urfa), İstanbul, 2020. Topaloğlu, “Esmâ-i Hüsnâ”, Dia, C.11, TDV, İstanbul, 1995, S. 404; Topbaş, Osman Nuri, Müslümanın Para İle İmtihanı, Erkam Yay., İstanbul, 2012. Türer, Osman, “Türk Dünyasında İslâm’ın Yerleşmesi Ve Muhafazasında Sûfî Tarîkatlar ve Yesevî’nin Rolü”, Ahmed-i Yesevî - Hayatı, Eserleri, Tesirleri, (Haz. Mehmed Şeker Ve Necdet Yılmaz), Seha Neşriyat, İstanbul, 1996, S. 467-485. Uludağ, Süleyman, Tasavvuf ve Tenkit, Dergah Yay., İstanbul, 2014. Uludağ, Süleyman, Tasavvuf İlmine Dair Kuşeyrî Risâlesi, Dergâh Yay., İstanbul, 2009. Uludağ, Süleyman, Hayata Sûfî Gözüyle Bakmak, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2015. Uludağ, Süleyman, “Fütüvvet”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/futuvvet#1 (20.02.2023). Utku, Mustafa, Rızık Anahtarları ve Tevekkül, Uludağ Yay., Bursa, 2005. Ülgener, Sabri F., Zihniyet ve Din, Der Yay., İstanbul, 1981. Ülgener, Sabri Fehmi, İktisâdî Çözülmenin Ahlâk ve Zihniyet Dünyası, Derin Yay., İstanbul, 2006. Yeniçeri, Celal, İslâm İktisadının Esasları, Şamil Yay., İstanbul, 1980. Yetik, Erhan, İsmail-i Ankaravî: Hayatı, Eserleri ve Tasavvufî Görüşleri, İşaret Yay., İstanbul, 1992. Yıldırım, Ahmet, Din, Dünyevîleşme, Zühd, Ankara Okulu Yay., Ankara, 2014 (A). Yıldırım, Ahmet, “Sade Hayat ve Din”, International Journal Of Science Culture And Sport, 2014 (B), S. 328-339. Yılmaz, Hasan Kâmil, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, Ensar Neş., İstanbul, 2010. Yüksel, Abdülkadir, “Çalışma Kavramına Batı Medeniyeti ve Tevhidî Düşünce Açısından Genel Bakış ve Mukayeseli Analizi”, Tevhidi Düşünce Işığında İlim Dallarının Yeniden İnşâsı Şûrâsı, (Ed. Mustafa Alişarlı ve Osman Şimşek), İlmi ve Metodolojik Araştırmalar Merkezi, 2018. 235 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 3. BÖLÜM Hayata Ahilikle Bakmak Ekrem Erdem (Prof. Dr.) Fütüvvet veya Ahilik Bireysel Düzeyde Modern Dünyaya Ne Ölçüde Uyarlanabilir? -6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Merkezli Depremlerden Bazı Örnekler ve DeğerlendirmelerHasan Vergil (Prof. Dr.) Türkiye Ekonomik Kalkınmasında Ahilik İlkeleri Hasan Yücel Başdemir (Prof. Dr.) Ahilik Çağdaş Minarşizme Meydan Okuyabilir mi? Muhammet Enes Kala (Doç. Dr.) İnsandan Medeniyete Ahiliğin Önerdiği İnsan Modeli -Manzum Fütüvvetnâmeler Üzerine Bir Okuma DenemesiEmrullah Kılıç (Dr.) Ahilik: Ahlâk, İktisat ve Zihniyet Üzerine Bir Değerlendirme AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” FÜTÜVVET veya AHİLİK BİREYSEL DÜZEYDE MODERN DÜNYAYA NE ÖLÇÜDE UYARLANABİLİR? -6 ŞUBAT 2023 KAHRAMANMARAŞ MERKEZLİ DEPREMLERDEN BAZI ÖRNEKLER VE DEĞERLENDİRMELEREkrem ERDEM* 1. Giriş Fütüvvet veya ahilik, iyi ve doğru şeylerin öğretilmesi ve hayata geçirilmesi, yanlış olan şeylerin de önüne geçilmesi için toplumun hemen her kesimine yönelik bir iyilik hareketi ya da ahlâklı insan yetiştirme ve ahlâk temelli bir dünya inşa etme gayretinin adıdır. Bu gayretin sonucu olarak ortaya çıkan fütüvvet hareketinden asırlara sâri tecrübelerini de dikkate alarak, hem bireysel ve toplumsal düzeylerde gençler arasında yiğitlik, cömertlik ve yardımseverlik gibi iyilik hareketlerinin itici gücü olarak hem de sosyal, iktisadi, siyasi ve hatta güvenlik ve savunma içerikli sivil oluşumlarla devlet ve toplum arasında kaynaşmayı (tamamlayıcılığı) sağlayıcı olarak yararlanmak mümkündür. Yine geniş bir toplumsal zeminde kabul gören tasavvuf düşüncesi ve yaşantısı ile iç içe geçmiş olan mürüvvet, diğerkâmlık, başkalarının kusurunu hoş görmek, kanaatkâr ve paylaşımcı olmak gibi üstün ahlâki vasıfları sadece belli zümrelerin özellikleri olmaktan çıkarıp, topluma yaygınlaştırmak mümkün olabilir. Fütüvvetin ve Ahiliğin ahlâki ilkelerinin bir kısmı her Müslümanın hatta her insanın sahip olması gereken güzel huylar ve davranışlardır. Bunlar ‘genel’ ya da ‘birinci derece’ ahlâki ilkeler olarak da adlandırılabilir. Aynı zamanda evrensel ahlâkın da benimsediği ilkeler; dürüstlük, güvenilirlik, cömertlik, tevazu, hayâ sahibi olmak, el emeğine, alın terine ve helal kazanca dayalı çalışma azmine sahip olmak, kanaat ve tevekkül sahibi olmak ve diğerkâmlık gibi aslında her zaman her toplumda değerli sayılan hususlardır. Bunlar aile, sosyal çevre, medya iletişim araçları ve eğitim kurumları vasıtasıyla çocuklara kazandırılabilir. Dikkat edilecek olursa, bu ilkeler aynı zamanda bir iş insanı için de vazgeçilmez ilkelerdir. Çünkü, bunların her biri doğrudan o kişinin bizzat kendisinin ve temsil ettiği kurumun (şirketin) itibarı ile ilgilidir. Zira bu temel ahlâki vasıfları haiz olmayan bir kişinin iş hayatında güvenilir, * Prof. Dr., Erciyes Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, Kayseri. ekremerdem@erciyes.edu.tr, https://orcid. org/0000-0002-5876-8747 239 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” birlikte iş yapılabilir, borç verilebilir ya da malı alınabilir biri olarak bilinmeyeceği; o nedenle uzun dönemde başarılı olamayacağı söylenebilir. Bu bölümde önce tarihsel olarak farklı fütüvvet anlayışları yer alacak, ardından yedi alt başlık altında ahiliğin bireysel (iş) ahlâkı ilkelerinin bugüne uyarlanabilirliği teorik tartışmalar ve günümüz örneklerinden hareketle incelenecektir. Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen iki büyük deprem ile devamında meydana gelen irili ufaklı on birlerce artçı depremin yol açtığı yıkımlarla ilgili örnekler bu ilkeler çerçevesinde değerlendirilmektedir. 2. Farklı Fütüvvet Anlayışları (Türleri) Fütüvvetin gelişimine tarihi süreç içerisinde bakıldığında, ağırlıklı olarak hitap ettiği üç grup insandan bahsedilebilir (Erdem, 2021): • Gençler, • Sufiler (tasavvuf erbabı) • Esnaf ve sanatkârlar. Bu gerçeklikten hareketle, ortaya çıkan farklı fütüvvet anlayışları: • Bireysel fütüvvet anlayışı • Devlet teşkilatı haline gelen fütüvvet anlayışı • Tasavvufi fütüvvet anlayışı • Askeri fütüvvet anlayışı • Anadolu fütüvvet anlayışı (Ahilik). Bireysel fütüvvet anlayışı: Daha ziyade İslâm’ın ilk yüzyılında bireysel bir sosyal kavram olarak gençler arasında yiğitlik, cömertlik ve yardımseverlik gibi temel ilkeler etrafında oluşmuş bir anlayıştır. Zaten gençler arasında yiğitlik-mertlik, cömertlik ve yardımseverlik gibi ilkeler her zaman bu gibi iyilik hareketlerinin itici gücü olarak değerlendirilebilir. Bu manada, ahiliği halk arasında “delikanlı olmak” ya da “adam gibi adam olmak” sözlerinde hayatımıza tecelli ettirebiliriz. Zira ahilik genç, yiğit, mert insanların bu özelliklerini iyilik hareketleri için kullandıklarında, toplumun hak ve hukukunu koruyan mahallenin ya da köyün sivil inisiyatifi olarak düşünülebilir. Zira Anadolu kültüründe adam olan dosdoğru olur; dürüst olur, kimsenin hakkına tecavüz etmez, tenezzül de etmez, adam gibi adam olur; yardıma ihtiyaç duyanın yanında olur, cömert olur. Yerine göre, kendini bırakıp başkasını kaygı edinmeyi (diğerkâmlık), tıpkı bir binanın tuğlaları gibi etrafındakilerin haliyle hallenme meselesi olarak anlamak gerekir. 240 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Devlet teşkilatı haline gelen fütüvvet anlayışı: Ağırlıklı olarak yine gençler arasında sosyal, iktisadi ve siyasi içerikli bir sivil oluşum olarak Abbâsîlerin son dönemlerinde bir devlet teşkilatı haline gelmiştir. Tasavvufî fütüvvet anlayışı: Fütüvvet, bu dönemlerden itibaren tasavvuf düşüncesi ve yaşantısı ile iç içe geçmeye başlamış; böylece tasavvufi bakış açısının ve kavramlarının tesiri altında kalmaya başlamıştır. Tasavvuf düşüncesi ve yaşantısı ile iç içe geçmiş olan üstün ahlâki vasıfları, fütüvvetin temel unsurları ile birlikte ele alarak daha geniş toplum kesimlerinin ahlâki seciyesine katkı sunması sağlanabilir. Bu mânada özellikle şu hususların toplumun fertlerine kazandırılması bakımından mutlaka iyi anlaşılması (idraki) sağlanarak, iyi yönde bir toplumsal zihniyet dönüşümüne hizmet aracı olarak değerlendirilebilir (Erdem, 2022c): Özellikle mürüvvet, îsar (diğerkâmlık), başkalarının kusuruna bakılmaması, kanaat (elindeki ile yetinmeyi bilmek) ve elindekini başkasıyla paylaşmak gibi vasıflar fütüvvetin temel özellikleri olarak oluşmaya başlamıştır. Mürüvvet, başkasının sırrını, ayıbını saklaması, yüzüne vurmaması, mahcup etmemesidir. Bir anlamda Cenab-ı Hakk’ın settar vasfını taşıma gayretidir! Buna Hz. Yusuf misali bir şahsiyet inşasıdır ve bu yönüyle İslâm medeniyeti fütüvvet ve mürüvvet medeniyetidir. Diğerkâmlık (îsar), ‘önce kardeşim, komşum’ demektir, kardeşlik hukuku ve medeniyetidir, yani ‘önce muhacirîn!’olma anlayışıdır. Bu yönüyle İslâm medeniyeti bir îsar medeniyetidir. Başkalarının kusurunu ‘hoşgör’mek; “fe bima rahmetin…” (Ali İmran: 159) sırrına mazhar; bir anlamda hoşgörü/müsamaha medeniyetidir. Kanaatkârlık, ihtiyacı ile yetinmektir. Arzularını frenleyebilmek, onların esiri olmamak, neoklasik ‘sınırsız ihtiyaç’ palavrasına “hayır!” diyebilmektir; yani, kanaat medeniyetini aileden başlayarak topluma ve insanlığa anlatmak ve hâkim kılmaktır. Paylaşımcı olmak (infak) ise, bulduğunda paylaşmak, bulamadığında ise durumuna razı olup, olanla yetinmeyi (tevekkülü) bilmektir. Bir anlamda ‘suffe kültürü’dür; yani, bu yönüyle İslâm medeniyeti bir infak medeniyetidir. Asıl olan, bunları sadece belli zümrelerin özellikleri olmaktan çıkarıp, topluma yaygınlaştırmaktır. Askeri fütüvvet anlayışı: Fütüvvetin en başından beri en öncelikli nitelikleri arasında yer alan cesaret, yiğitlik ve kahramanlık gibi özellikleri belli dönemlerde kılıç fütüvveti olarak anılmasına neden olmuştur. Bunlar kılıçla İslâm’ı kabul etmiş ve savaş ehli olmuşlar, Allah yolunda savaşmışlardır. Pirleri Hz. Ali’dir. Zaten İslâm geleneğinde Hz. Ali her zaman cesaretin, yiğitliğin ve savaş meydanlarındaki kahramanlığın sembolü olarak anılmıştır. Anadolu’nun ve Balkanların Türkleşmesi ve İslâmlaşması sürecinde uç bölgelerde Alpler (Gâziyân-ı Rum, yani Anadolu Gazileri) ve Alperenler (Abdalan-ı Rum ya da Anadolu Erenleri) olarak bilinen Türkmen zümrelerinin anladıkları ve icra ettikleri fütüvvet de esas olarak bu anlayış olmuştur. 241 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Anadolu fütüvvet anlayışı (Ahilik): Fütüvvet anlayışının ya da hareketinin Anadolu’daki örgütlenmiş adı olarak Ahilik ise, genel olarak birbirini seven, sayan, yardım eden, fakiri ve yoksulu gözeten, iş hayatında ahlâki kuralları esas alan esnaf ve sanatkârlardan oluşan bir teşkilatın adıdır. Ahiliğin, İslâm’ın ilk asırlarında ortaya çıkan ve genç sanatkâr ve zanaatkârların bir araya gelmesiyle oluşmuş olan fütüvvet anlayışının Türkler tarafından Selçukluların son dönemleri ile Osmanlıların ilk dönemlerinde Anadolu’da geliştirilen milli bir versiyonu olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu nedenle, Ahilik, bazı araştırmacılar tarafından Anadolu Fütüvveti olarak adlandırılmıştır. 3. Ahiliğin Bireysel/Genel Ahlâki İlkeleri ve Bugüne Uyarlanabilirliği Fütüvvetin ve Ahiliğin ahlâki ilkelerinin bir kısmı bireysel/genel (birinci derece) ahlâki ilkelerdir. Bunlar her Müslümanın hatta evrensel olarak her insanın sahip olması gereken güzel huylar ve davranışlardır. Fütüvvetin ve ahiliğin kaynaklarında, özellikle fütüvvetnamelerde bu bireysel güzel hasletlerden pek çoğuna yer verilmiş ve uzun uzadıya anlatılmıştır. Burada konumuza daha iyi ışık tutacağı düşüncesiyle aşağıdaki hususlar ele alınacaktır (Erdem, 2022a; Erdem, 2022b): • Dürüstlük, güvenilir olmak, • Cömertlik, • Tevazu sahibi olmak, • Haya sahibi olmak, • El emeğine ve helal kazanca dayalı çalışma azmine sahip olmak, • Kanaat ve tevekkül sahibi olmak, • Îsar (diğerkâmlık) Bu ilkelerin hepsi hem zamanlar ötesi hem de mekânlar ötesi geçerliliğini koruyan aile hayatını ve toplumsal hayatı ayakta tutan ilkelerdir. Bu itibarla, İslâm ahlâkını esas alan ahilik kurumunun zaman ve mekân ufkunun ne kadar geniş ve ne kadar evrensel geçerliliğe sahip olduğunu göstermektedir. Dikkat edilecek olursa, bu ilkeler aynı zamanda bir iş insanı için de vazgeçilmez ilkelerdir. Çünkü, bunların her biri doğrudan o kişinin bizzat kendisinin ve temsil ettiği kurumun (şirketin) itibarı ile ilgilidir. Dolayısıyla, erdemli bir toplumda iş hayatında başarılı olmanın temel şartı, aslında bu özelliklere sahip olmaktan geçer. Başka bir ifade ile, bunlar iktisadi faaliyetlerle uğraşan herkesin sahip olması istenen, sahip olduğunda iş hayatında kendisi için önemli avantajlar sağlayan ilkelerdir. Hatta bu ilkeler, doğrudan iş ahlâkı ilkelerinden önce bireysel olarak iş insanlarının 242 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” sahip olması gereken olmazsa olmaz ilkeler olarak da düşünülebilir. O bakımdan, matematik diliyle söylemek gerekirse, iş hayatında optimum ahlâki gerekliliğin optimizasyonu bakımından bahsi geçen genel ahlâki ilkeler ‘iş hayatının birinci derece (gerekli) şartları’ olarak görülebilir. Zira bu temel ahlâki vasıfları taşımayan bir kişinin iş hayatında güvenilir, birlikte iş yapılabilir, borç verilebilir ya da malı alınabilir biri olarak bilinmeyeceği; o nedenle uzun dönemde başarılı olamayacağı açıktır. Bu ilkeler aşağıdaki alt başlıklar altında bugün için geçerliliklerine dair güncel örneklerle anlatılacaktır. 3.1. Dürüstlük, Güvenilir Olmak Bir iş insanı dürüstlüğü ve yalan söylememeyi ilke edinmişse, ürettiği ve sattığı ürün ya da hizmette müşteri memnuniyeti odaklı çalışması ve daha rekabetçi olması daha kolay olacaktır. Ölçüsünde, tartısında, malının niteliği ve fiyatlaması konusunda dürüst ve tutarlı davranmayan (sahtekâr) yalancı biri, müşterilerine güven vermeyeceği için, hele bugünün bilgi çağında uzun dönemde kalıcı olması mümkün değildir. Yalan söylemek, günlük hayatın her alanında olduğu gibi, iş hayatında da karşı tarafı aldatmaya yönelik ahlâki olmayan bir durumdur. Son zamanlarda yaşanan fahiş fiyat tartışmaları, firmaların mark-up fiyatlama davranışı ve yüksek kâr marjı alışkanlığı bu çerçeveden ele alındığında ne yazık ki bu anlayıştan ne kadar uzaklaşıldığını, uzaklaşınca da toplumsal düzenin ne kadar tehdit altında olabileceğini görmüş oluyoruz. Bu bakımdan, İslâm geleneğindeki kâmil insan tasavvurunun aynı zamanda toplumsal huzurun, refahın, saadetin ve kamu düzeninin sağlanmasında ve sürdürülebilir kılınmasında oynadığı rolün önemle vurgulanmasında fayda vardır. Günümüzde tüm yasal düzenlemelere ve denetlemelere, yeri geldiğinde de kamuoyuna ifşa edilmelerine rağmen, tağşişli ürün satan iş yerlerinin durumu ortadadır. Bu türden firmaların hem ilgili kamu kurumlarınca ifşa edilip yasal takibe alındıkları hem de müşteri memnuniyetine dair geri dönüşlerle sanal ortamda müstakbel müşterileri caydırıcı bir etki yaptığı bilinmektedir. Kısacası, ahiliği kişisel hayatta her zaman geçerliliğini koruyan meşhur ilahi ikazın bir tefsiri olarak, Allah’ın Kur’an’da önceki peygamberlerin kavimleriyle yaşadığı mücadeleleri anlattıktan sonra, Hz. Peygamber’e “emrolunduğun gibi dosdoğru ol” (Hud: 112) dediği ve Peygamberin de bu ayetin ağırlığına atfen ‘saçlarının ağardığını ya da ihtiyarladığını’ söylediğinden bahsedilir1. Nitekim Kahramanmaraş’ta 6 Şubat 2023 tarihinde önce Pazarcık merkezli saat 04:17’de 7.7 şiddetinde, ardından 9 saat arayla gündüz saat 13:24’te Elbistan merkezli 1 Bu hususta yukarıdaki ifade hadis diye çok yaygın olarak kullanılmakta ama temel hadis kaynaklarından sadece Sünen-i Tirmizi’de İbn Abbas’tan rivayet edilen bir hadis bulunmaktadır. Buna göre, Ebû Bekir: “Ey Allah’ın Rasûlü! ihtiyarladın” deyince, Hz. Peygamber: “Beni Hud, Vakıa, Mürselât, Nebe ve Tekvir sureleri ihtiyarlattı” der (Tirmizî, Tefsir: 57/3297). 243 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 7.6 şiddetindeki depremde, dürüstlük ve haya sahibi olma gibi ilkeleri yok sayan bazı müteahhitler tarafından inşa edilen binaların ne hale geldiğine ve 46 binin üzerinde insanın ölümüne, binlerce insanın yaralanmasına ve tahmin etmekte zorlanacağımız büyük maddi ve manevi kayıplara yol açtığına ve koskoca bir inşaat sektörünün nasıl itibar kaybına uğradığına şahit olduk. Hemen her şehirde depreme dayanıklı ilanlarıyla fahiş fiyatlarla satılan birçok bina maalesef yerle bir olmuştur. Örneğin, Hatay›da “DEPREME DAYANIKLI: … 2 Sitesi, Üst düzey standartlarda tasarlanarak, kaliteli, sağlam, dayanıklı malzemeler kullanılarak ve alanında uzman, profesyonel ekiplerce inşa edilerek siz değerli sakinlerini beklemektedir” notuyla satışa sunulan ve inşaatı halen devam eden bir site, Kahramanmaraş merkezli depremlerle birlikte yerle bir oldu; tabela binadan sağlam kaldı. Resim 1: Hatay’da ‘Depreme Dayanıklı’ Diye Satılan Ama Yıkılan Site Kaynak: https://www.ensonhaber.com/gundem/hatayda-depreme-dayanikli-diye-satilan-dairelerinsaat-bitmeden-yikildi. 244 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Yine Hatay’da çok bahsi geçen bir lüks rezidans sitenin kendi internet sitesindeki satış reklamı aşağıdaki gibidir: Resim 2: Hatay’da Lüks Bir Rezidansın Satış Reklamı Kaynak: https://kocaelifikir.com/haber/13988777/hatayda-cennetten-bir-kare-denilerek-satilanronesans-rezidans-yuzlerce-kisiye-mezar-oldu. Ama söz konusu rezidansın depremden sonraki hali aşağıdaki gibidir: Resim 3: Hatay’da Lüks Bir Rezidansın Deprem Sonrası Hali Kaynak: https://www.milliyet.com.tr/gundem/cennetten-bir-kare-diye-reklami-yapilmis-250daireli-rezidans-yerle-bir-oldu-6900682. 245 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Aşağıdaki örnek ise, depremin yaşandığı bir diğer il olan Malatya’dan (Resim 4). Yine bu örnekte de görülüyor ki, ilgili müteahhit müşterilerine “Bina son deprem yönetmeliğine uygun olup RD temel, 35/40 beton kullanılmış olup, tüm malzemeler 1. sınıf kalite ve işçilik ile tamamlanmıştır” diyerek “ful yapılı satılık daire 4+1” başlığıyla oldukça yüksek bir fiyattan (2.850.000 TL) satışa sunmuş ama binalar yerle bir olmuştur. Resim 4: Malatya’da Lüks Bir Sitenin Depreme Dayanıklı Olduğuna Dair Satış İlanı Kaynak: https://www.yenisafak.com/gundem/depreme-dayanikli-diyerek-28-milyona-sattilar-6-aysonra-yerle-bir-oldu-4505562. Bütün bu örnekleri fütüvvetin ve ahiliğin esası olan İslâm inancı üzerinden yeniden düşünmenin ve buna göre dinî telakkilerimizin yeniden ele alınmasının yararlı olacağı kanaatindeyiz. Kur’an’ın “Ey inananlar! Yapmadığınız şeyleri niye söylüyorsunuz?” (Saff: 2) uyarısı ile Hz. Peygamber’in pazar yerinde bir buğday satıcısının buğdayın ıslanan kısmını çuvalın altına kuru olan kısmını ise üst tarafa koyarak müşteriyi yanıltması üzerine “bizi aldatan bizden değildir” uyarısını her ibadetin ifası esnasında ve her vesile ile büyük masraflarla yapılan Ahilik faaliyetlerini icra ederken tekrar 246 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” tekrar düşünmek gerekir. Zira mensubiyetinden memnuniyet ve gurur duyduğumuz şeylerin hayatımızdaki fiili durumuna ayna tutmak gerektiğini düşünüyoruz. Dahası tüm bu işlerin kişisel vicdanlara terk etmek yerine kurumsal bir yapıya kavuşturmanın bir zaruret olduğu açıktır. Böyle olmasaydı, Hz. Peygamber Pazar denetimleri için Hisbe teşkilatını kendi döneminde hem de en fazla güvendiği ve kuralları katı uygulayan Hz. Ömer gibi şahsiyetler üzerinden yapar mıydı? 3.2. Cömertlik Cömertlik İslâm ahlâkının ve ahiliğin en önemli unsurlarından biridir. İslâm’da zekât, sadaka, fitre gibi infak kültürü esasında cömertlik ilkesinin ürünüdür. Cömertliğin tersi cimriliktir ve İslâmi kaynaklarda ve tüm fütüvvetnamelerde oldukça ağır ifadelerle reddedilir, hatta lanet edilir. Nitekim Hz. Peygamber’in Allah’a sığınırım dediği birkaç kötü hasletten biridir (Müslim, Zikr: 17; Tirmizi, Dua: 71). Cömert, müşterisine karşı arz ettiği ürününün kalitesi ve fiyatı bakımından fırsatçılık yapmak yerine, kazandığının bir kısmını toplumla paylaşarak müşterileri ile güvenilir bir iletişim kurabilecektir. Cömertlik ve infak, iş hayatında birbirini kıskanarak ve yok ederek değil, paylaşarak birlikte büyümek, birlikte çoğalmak ve zenginleşmektir. Yani, küçük hesaplarla tenezzülkâr davranarak güven duygusunu zedelememek, gönlü tok olmak, kul hakkına tecavüz etmemektir. Osmanlı İslâm toplumunda örneğin, sadaka taşı ve kuş evleri ya da kuş sarayları kültürü bunun uzantısıdır. Bundan başka, güler yüz, yoldan bir taş atmak gibi parasal bir karşılığı olmayan ya da bu imana sahip olamayanlar için de güzellik bir hareket (özveride bulunmak) mümkündür. Nitekim 13. yüzyılda Anadolu insanının ve ahilerin hayat tarzı hakkında gözlemlerini aktaran Fas’lı ünlü seyyah İbn Battuta bu durumu seyahatnamesinde şöyle anlatır (İbn Battuta, 2005: 202): “Bilad-ı Rum denilen bu ülke, dünyanın en güzel memleketidir. Cenab-ı Hak, dünyanın öteki ülkelerinde ayrı ayrı ihsan ettiği güzellikleri burada topyekûn bir araya getirmiştir. Ahalisi güzel yüzlü ve temiz giyinişlidir. Yemekleri ise çok nefistir. Burada yaşayanlar Allah’ın en şefkatli kulları olup, onlar için bolluk ve bereket Şam’da, şefkat ise Bilad-ı Rum’dadır denilmiştir. Burada bir zaviye ya da bir eve girdiğimizde komşularımız kadın olsun erkek olsun derhal durumumuzu soruştururlardı... Ayrılacağımız sırada sanki akrabaymışız gibi bizimle vedalaşırlar ve bu ayrılıktan duydukları üzüntüyü gözyaşları ile ifade ederlerdi… Ekmek pişirildiği gün, bulunduğumuz beldenin erkekleri bize sıcak ekmeklerle birlikte nefis yiyecekler getirirler ve ‘bunu size kadınlar gönderdi, sizden dua istiyorlar’ derlerdi”. 3.3. Tevazu Sahibi Olmak Tevazu sahibi (alçak gönüllü) ise, müşterilerine tepeden bakmak yerine onları velinimet olarak görecek ve onların eleştirilerini dinleyecektir. Tevazu, kâmil (olgun) 247 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” bir şahsiyetin olmazsa olmaz vasıflarındandır. İş hayatında tevâzû, çalışanları ile dayanışma içinde olmanın, onları beşerî sermaye görerek işletmeye karşı sadakatlerini pekiştirmenin ve müşteriyi veli-nimet görmenin, dolayısıyla, müşteri memnuniyetinin bir ön koşuludur. Başka bir deyişle, kendisi için istemediğini müşterisi için de istememe yönündeki peygamberî ilkenin hayata geçirilmesidir. Her iyi davranışta olduğu gibi, esasında alçak gönüllü olmanın da hem manevi hem de maddi bir karşılığı vardır. Ancak, biliyoruz ki, kibirli bir iş insanı ne rakipleri ne çalışanları ve ne de müşterileri tarafından sevilir. Hiç kimse o kişiyle iş yapmak istemez. Aksine, rakiplerine, müşterilerine ve çalışanlarına bu hasletle davranan bir iş insanının piyasada sevileceği, daha iyi tutunacağı ve daha yüksek bir rekabet gücüne kavuşacağı söylenebilir. Çünkü, rakipleriyle kavga etmediği için, düşmanca muameleye tâbi tutulmayacak; çalışanlarını beşerî sermaye olarak gördüğü ve haklarını gözettiği için, onlar da işlerini kendi işleri olarak görecek, daha az kaytaracak, verimlilikleri artacak; müşterilerini veli-nimet olarak gördüğü için, kendisi için neyi layık görüyorsa, onlar için de o şekilde bir kalite ve fiyat politikası izleyeceğinden, müşteri memnuniyeti ve pazar payı yüksek olacaktır. 3.4. Haya Sahibi Olmak Haya sahibi olmak ise, hayatın diğer alanlarında olduğu gibi ekonomik hayatta da bir iş insanının hem rakiplerine hem de müşterilerine karşı hakkı olmayan bir politika izlememesini sağlar. Halk diliyle haya sahibi olan kişi utanacağı işi yapmaz. Anadolu insanı ‘utanma duygusu olmayandan korkulur’ der. Çünkü öyle birinin yapamayacağı yanlış yoktur. Dolayısıyla, bu ilkelerin küçük yaşlardan itibaren aile içerisinde, sokak ve mahallelerde farklı yollarla, televizyon ve sosyal medya yoluyla ve eğitim müfredatlarına eklenerek çocuklara kazandırılması gerekir. Kısacası her yolu etkin bir şekilde kullanmak suretiyle toptan bir zihniyet dönüşümü kampanyasına dönüştürme zarureti vardır. 3.5. El Emeğine ve Helal Kazanca Dayalı Çalışma Azmine Sahip Olmak Ahilik sistemine göre, her ahinin yeteneğine uygun olarak seçtiği bir işi olması ve o işte sebat etmesi gerekir. Nitekim fütüvvetnamelerden alınan şu ibarede aynen şöyle denilmektedir: “Elbette âhiya bir pişe (iş) bir sanat gerektir ki ana meşgul ola, eğer pişesi yoksa ana fütüvvet denmez. Zira fütüvvet ana helaldir ki kisb ide ve dahi yedire anın kim pişesi olmaya bi-faidedir. Peb bi-kar bi-hasıl olur ...” (Gölpınarlı, 1953: 12526; Ülgener, 1981: 80). İşini bırakan kişi, yeniden o mesleğe geri döndüğünde, kalfa olarak çalışmaya başlayacağından, çalışanların ve esnafın çok zorda kalmadan işini bırakması neredeyse imkânsız hale gelmektedir. Bu durum doğal olarak istihdam hacminin sürdürülebilir halde yüksek düzeylerde kalmasını ve geçici işsizliğin azalmasını sağlayacaktır. 248 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ayrıca, insanın tembellikten kaçınması, çalışma azmine sahip olması, başarının, gelişmenin ve refahın, hatta mutluluğun anahtarıdır. Bilindiği üzere, modern iktisat biliminde ücret haddi, istihdam hacmini (emek arzını), o da bireysel faydayı artıracaktır. Ancak, ahiliği esas alan geleneksel Anadolu insanının iktisadi anlayışında istihdam artışını sağlayan tek unsur ücret haddi değil, kişinin kendisinin ve ailesinin onurunu koruması, muhannete muhtaç olmamasıdır. Zira insanın sahip olduğu en değerli varlığı onurudur; ona en fazla kendisinin sahip çıkması gerekir. Tembellik insan onurunu ayaklar altına alır, olmadık kişilere muhtaç hale getirerek itilipkakılmasına neden olur. Oysa Müslümanlık tembelliği, miskinliği kesin bir dille reddetmiş, muhannete muhtaç olmayı onur kırıcı olarak kabul etmiştir. O bakımdan, insanın böyle durumlara düşerek; kendisinin, ailesinin ve hatta ülkesinin onurunu zedelememesi için verimli bir çalışma içerisinde olması gerekir. Ayrıca, fütüvvet ve ahilik geleneğinde el emeğine ve alın terine dayalı bir helal kazanç temini temel bir ilkedir. Fütüvvetnamelerde kimlerin fütüvvet ehli olamayacağı sıralanırken, ahinin alın terine dayalı helal lokma peşinde olması, kazancına haram lokma karıştırmaması şiddetle tavsiye edilir. Esasında bunun gerekliliği ve kutsallığı Kur’an’daki şu ifadeye dayanır: “Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. Ve çalışması da ileride görülecektir. Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir” (Necm: 39-41). Bugün Türkiye’nin ve diğer İslâm ülkelerinin en fazla ihtiyaç duyduğu konuların başında bazı insanların çalışma motivasyonlarının ve imkânlarının yetersiz oluşu ile kazanç temininde helal-meşru-ahlâki yolları ihmal etmeleri geliyor. Tembellik ve miskinlik, yoksulluğun ve az gelişmişliğin ana sebebidir. Yoksulluğun olduğu yerde insanların temel değerlerini koruyabilmesi ve insanca yaşaması zorlaşacağından, kişisel ve toplumsal olarak onurlarını koruyabilmeleri neredeyse imkânsız hale gelir. Zira başkasına muhtaç bireyler, aileler ve toplumlar aslında temel hak ve özgürlüklerini de korumakta zorlanırlar. O bakımdan, bu motivasyonun çok küçük yaşlardan itibaren eğitim ve öğretim yoluyla evde, okulda ve medya iletişim kanallarıyla çocuklara kazandırılması gerekir. Fakat, helal-meşru-ahlâki ölçüleri dikkate almadan çalışma arzusunun tek başına insanları aşırı kâr güdüsüyle kapsayıcı olmayan sürekli büyüme tutkusuna iteceğinden, kaynakların ve gelirin adil olmayan ve israfa dayalı dağılımına ve yok edilmesine yol açacaktır. Bugün insanlığın karşı karşıya kaldığı en büyük sorun belki de bu tarz büyüme tarzıdır: Azınlık bir grubun sonsuz arzu ve ihtiraslarını ihtiyaç telakki ederek kaynakları hoyratça kullanmak suretiyle aşırı zenginleşmesi, ama büyük çoğunluğun yoksullaşması uğruna yüksek büyüme arzusu… Kanaatimizce rol model olabilecek ideal örmekler üzerinden gelecek nesillere bu duygunun aktarılması, ahilik kültürü adına verilebilecek en önemli mesaj olacaktır. Gelirin meşruiyetinin kaynağının el emeği ve alın terine dayalı helal kazanç olduğu (helal lokma), tavassut yerine ehliyete, 249 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” liyakate ve iş akdine uygun çalışma (iş yapma), hakkı olmayan şeye talip olmama ve elde ettiğini paylaşma anlayışının kazandırılması hem dini hem de milli bir mesele olarak ele alınıp gelecek nesillere en etkili yollarla verilmesi gerekiyor. Buna göre, liyakat belgesi olmadığı işe talip olmaması, sahip olduğu işi hakkıyla ve iş akdine uygun olarak zamana dikkate ederek yapması gerektiği yönünde bir zihniyet dönüşümü yaşanmadan toplumun dindarlığının da milliliğinin de anlamı gerçeklikten uzak kalacaktır. İstiklâl Şairi Mehmet Akif bu düşünceyi gayet güzel özetler: Allâh’a dayan sa’ye sarıl hikmete râm ol, Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol. 3.6. Kanaat ve Tevekkül Sahibi Olmak Ahilik anlayışının önemli bir ilkesi de ahinin kanaat ve tevekkül sahibi olmasıdır. Kanaat, elindeki ile yetinmeyi bilmektir; ihtiyaçları nispetinde sahiplik duygusu ve başkalarının ihtiyaçlarını da düşünerek yaşama biçimidir. Tevekkül ise, kanaatkâr bir hayat için gerekli tedbiri alıp, elinden gelen çabayı sarf ettikten sonra gerisini Allah’ın takdirine (kısmete) bırakmaktır. Dolayısıyla tevekkülsüz kanaat olmayacağı gibi, kanaatsiz de tevekkül bir anlam ifade etmeyecektir. Esasında insan oğlunun arzu ve ihtirasları bitmek tükenmek bilmez, kâinatın kaynakları da bunları karşılamaya sonsuza dek yeterli olmayacaktır; nitekim olmadığını artık herkes görüyor. Faydasını en çoklamak adına tüketimini sınırsız olarak tanımlayan ve kendinden sonraki nesilleri düşünmeyen bencil insanoğlunun kaynakları hoyratça tüketme gayreti, yer altını, yerüstünü, toprağı, suyu ve havayı alabildiğince kirletmekte, yaşam kalitesini düşürmekte, hatta imkânsız hale getirmektedir. Oysa ahlâki zeminde yaşamayı bilen insanoğlu için ihtiyaçlar sınırlıdır; o da gelirinin, inanç değerlerinin ve içinde bulunduğu ailenin, topluluğun ve toplumun örf ve adetlerinin bir fonksiyonu olarak kanaat sınırlarında değişiklik arz eder. Bunun için ahilikten bugüne aktarılabilecek en önemli konulardan biri kişinin kendi ihtiyaçlarını temin için çaba sarf ederken başkalarının ihtiyaçlarını da hesaba katması, hatta öne alması, mevcut kaynakları gelecek nesilleri de düşünerek sorumlu hareket etmesi bilincidir. Bu, birey, sivil toplum ve devlet iş birliği ile programlı ve kurumsal bir dönüşümü devreye sokmakla olacaktır. Yoksa basit nedenlerle sokakta, okulda, hastanede, mahkemede, trafikte, otobüste ve aile içinde birbirinin canına ve malına tecavüz etmeyi durdurmak mümkün olmayacaktır. O bakımdan, ahilik bir yaşam biçimi olarak anlaşılıp el birliğiyle bir zihniyet dönüşümü gerektirmektedir. 3.7. Diğerkâmlık Diğerkâmlık, hem rakiplerinin önünü kesmek yerine onlarla birlikte büyümeyi sağlayacak hem de müşterilerinin menfaatini/memnuniyetini önceleyecektir. Anadolu insanı sofra ne kadar kalabalık olursa bereketin de o kadar artacağına, zira 250 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” ‘bereketin paylaşmanın artan bir fonksiyonu’ olduğuna inanır. Onun için, güzel bir dua formunda ‘Sofranızdan Halil İbrahim bereketi eksik olmasın’ veya ‘Allah kesene Halil İbrahim bereketi versin’ denir. Bir iş adamının (esnafın) kendisini halka adaması, Hakkın rızasını kazanmak için halka hizmeti (ya da yaygın kullanımı ile; ‘halka hizmeti Hakka hizmet olarak görmesi’) işletme politikası olarak benimsemesi demektir. ‘İnsanların en hayırlısı olmak için onlara hizmeti’ (hadis) seçen erdemli bir iş adamının yegâne motivasyonu kar maksimizasyonu olmayacak; onlara tercihlerini dikkate alarak en kaliteli mal ya da hizmeti en uygun fiyatla en uygun koşullarda sunmak ve memnuniyetlerini (dualarını) almak olacaktır. Böyle hareket eden bir iş adamının müşterinin inanç değerleriyle ve yaşam biçimiyle tezat oluşturacak mal ya da hizmet üretmesi ve ticaretini satması, hile ve aldatma peşinde koşması söz konusu olmayacaktır. Halk arasında ‘kiminin parası, kiminin duası’ diye bir söz vardır. Yani, fütüvvet ruhuyla hareket etmesi beklenen bir iş adamının fiyat politikasında tek amaç yüksek fiyat ve yüksek kâr olmamalıdır; kendisini müşterinin yerine koyup, onların hissiyatını ve satın alma gücünü göz önünde bulundurarak makul sayılacak bir fiyatla çalışmalıdır. Zira kâmil insan olmanın gereği budur. Ahiliğin esas itibariyle bir îsar (diğerkâmlık) medeniyeti inşa anlayışı olduğunu unutmamak gerekir. Nitekim 6 Şubat 2023’te meydana gelen Kahramanmaraş merkezli büyük depremlerde ailelerini, yakın akrabalarını ve evlerini barkını kaybeden ve enkazdan aile fertlerini çıkartıp mezara koyduktan sonra diğer insanların canlarını kurtarmak için yıkılan binalarda arama ve kurtarma çalışmalarına katılan pek çok insanı bahsi geçen fütüvvet veya ahilik ruhunun temsili olarak değerlendirmek ve çoğaltmak mümkündür. Örnek olarak aşağıda yer alan bazı gazete haberlerine bakılabilir: “Depremde hayatını kaybeden kuzenini toprağa verip, yardım için bölgeye gitti: Isparta’da, AFAD gönüllüsü Sultan Akar (25), Kahramanmaraş depreminde yaşamını yitiren kuzeni uzman çavuş Mutlu Koçdemir’i (24) toprağa verdikten sonra, bölgeye giderek arama-kurtarma çalışmalarına katıldı. 2 haftadır bölgede olan Akar, depremzedelere gıda, giyim ve sağlık hizmetlerinde de yardımcı oldu” (https://www. dha.com.tr/gundem/depremde-hayatini-kaybeden-kuzenini-topraga-verip-yardimicin-bolgeye-gitti-2210800). “Depremde ailesini kaybetti, acısını kalbine gömüp işinin başına geçti: Kahramanmaraş’ta depremde eşini ve oğlunu kaybeden, bir oğluyla enkazdan kurtarılan DSİ personeli Atilla Örnek, acısını hafifletmek ve çalışmalara destek vermek için görevini sürdürüyor. Depreme Mehmet Akif Mahallesi’nde yaşadıkları apartmanın dördüncü katında yakalanan 58 yaşındaki 5 çocuk babası Örnek, enkaz altında kalan eşi Gülcan ve 19 yaşındaki oğlu Zeki Fırat’ı kaybetti. Atilla Örnek ve 17 yaşındaki oğlu Ali Osman Örnek ise saatler sonra enkazdan kurtarıldı. Acısını kalbine gömüp görevinin başına döndü. DSİ 20. Bölge Müdürlüğünde sondaj personeli olarak çalışan 251 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Örnek, depremden 6 gün sonra acısını kalbine gömerek, çalışmalara katkı sunmak için görevinin başına döndü. Enkazdan kurtarılan oğlu ve yetişkin diğer 3 çocuğuyla hayata tutunmaya çalışan Örnek, taktığı eşinin fularını bir an olsun boynundan çıkarmıyor. Örnek, şöyle dedi: Bizim hizmet etmemiz gerekiyor. Şu anda ülkemin bizim gibi insanlara ihtiyacı var. Gidip yasımı tutacağım diye bir kaide yok. Çalıştığım, birilerine yardımcı olduğum, ülkeme faydalı olduğum zaman daha mutlu olduğumu düşünüyorum. Mesleğimi seviyorum onun için bugün buradayım. Ülkemi, halkımı seviyorum. Acı dinmez, bu benimle yaşayacak. İnsanların sorunlarını çözdüğüm zaman acılarım biraz hafiflemiş olacak. Şunu da biliyorum; bu acı benimle mezara kadar gidecek. Bununla yaşamayı öğrenmem lazım. Çok sevdiğim 4 çocuğum, bir torunum var. Allah var, gam yok” (https://www.trthaber.com/haber/turkiye/depremde-ailesini-kaybetti-acisinikalbine-gomup-isinin-basina-gecti-749320.html). “Hatay’da depremde anne ve babasını kaybeden diş hekimi, hastaların yardımına koştu: Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat’ta meydana gelen depremlerde Hatay’da anne ve babasını kaybeden diş hekimi Mahmut Koyuncu, ailesinin cenazelerini defnettikten sonra gelen yardımları ve tedavi hizmetlerini koordine etmek için görevinin başına döndü. Ailesi ve üst katta oturan kardeşiyle apartmandan çıktıklarını, komşularına yardım ettikten sonra anne ve babasının oturduğu apartmana gittiğini ifade eden Koyuncu, baba evinde yakınlarının cenazesi dolayısıyla misafirlerin olduğunu dile getirdi”,(https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/hatayda-depremde-anne-vebabasini-kaybeden-dis-hekimi-hastalarin-yardimina-kostu/2834290). Benzer diğerkâm davranışlar yine 6 Şubat 2023 depreminden sonra düzenlenen yardım kampanyalarında pek çok çocukta görüldü. Bunun güzel bir örneğin Antalya’da yaşayan henüz 8 yaşındaki bir çocuktan geldi. Resim 5’te kendi yazısıyla görülen örneğin bir gazetede yer alan haberi şöyle: “Antalya’daki Döşemealtı Belediyesi’ne gelen çok sayıda kişi barınma, yiyecek ve giyecek ürünleri getirdi. Belediye ekipleri ise ihtiyaç ürünlerini tek tek ayrıştırarak koliledi ve ardından TIR’lara yerleştirdi. Döşemealtı Belediyesi’nden 9 TIR, deprem bölgesine yardım götürdü. İlçede 8 yaşlarındaki erkek çocuk, yardım kampanyası başlatıldıktan sonra kumbarasında biriktirdiği paraları, ailesiyle birlikte Döşemealtı Belediyesi yardım merkezine getirdi. Çocuğun, ‘Çok geçmiş olsun. Sizi çok seviyoruz. Hep yanınızdayız. Kumbaramdaki harçlıklarımı gönderiyorum’ notu herkesi duygulandırdı” (https://www.hurriyet.com.tr/gundem/ turkiye-tek-yurek-kumbarasindaki-paralari-depremzedeler-icin-bagisladi-42217495: 09 Şubat 2023). Ya da verecek bir şeyi olmayan bir yaşlı kadının üzerindeki kıyafeti çıkarıp yollaması tam bir ahi dayanışma örneğidir (Resim 6). Haber şöyle verilmiştir: “Batman’da yardım toplanan alana gelen kadın, ‘elimde sadece bu var’ deyip, üzerindeki pardösüyü çıkarıp görevliye verdi” (https://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/depremzedelereyardim-seferberligi,WEQ64LXPfk-roXMow6c1hQ/Ee36i3gyE0OQkotvnigFxA). 252 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Resim 5: Kumbarasındaki Harçlığını Depremzedelere Gönderen Bir Çocuğun Mesajı Kaynak:https://www.hurriyet.com.tr/gundem/turkiye-tek-yurek-kumbarasindaki-paralaridepremzedeler-icin-bagisladi-42217495. Resim 6: Depremzedelere Üzerindeki Pardösüyü Veren Bir Kadın Kaynak: https://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/depremzedelere-yardim-seferberligi,WEQ64LXPfkroXMow6c1hQ/Ee36i3gyE0OQkotvnigFxA. Bu resimlerde görülen dayanışma kültüründen anlaşılıyor ki, Ahi kültürü esas itibariyle Anadolu insanında canlı olarak yaşamaktadır. İnsanların özü böyle zor zamanlarda belli olur. Ailelere, sivil toplum kuruluşlarına, eğitim kurumlarına ve 253 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” topyekûn olarak topluma ve devlete düşen bu erdemli davranışların hayatın her anına hâkim olacak şekilde tescillenmesi olmalıdır. Ahilik, bugün dünyanın pek çok yerinde yoksullukla ve açlıkla yüz yüze olan milyonlarca insana “komşusu açken tok yatan bizden değildir” (İbn Ebu Şeybe, Musannef, İman ve Rüya: 6/30350) ilkesi ile hareket etme anlayışını temsil etmektedir. Zira bu tarz hayat anlayışı Anadolu insanı tarafından hep aşağılanır ve bir insana yakışmayan davranış olarak “iki bacağının arasında yediği” şeklinde horlanır. İbn Battuta ahilerin üstün ahlâki sıfatlara sahip, dünyada eşi benzeri bulunmayan erdemli bir toplum olduklarını şu cümlelerle anlatır: “Bilâd-ı Rum’a yerleşmiş Türkmenlerin yaşadıkları her vilayette, her şehirde ve her köyde bulunan Ahiler, bekâr ve sanat sahibi gençlerin oluşturduğu bir tür cemiyetti. Bunlar birbirleriyle çok sıkı bir dayanışma içindedirler. Her birinin halk içinde muteber birer mesleği vardır. Memleketlerine gelen yabancılara yakın bir ilgi gösterir; onların yiyecek ve içeceklerini temin eder, konuklarının insani ihtiyaçlarını karşılamakta ellerinden gelen bütün itinayı gösterirler. Öte yandan, yaşadıkları yerlerdeki zorbaları da yola getirir, herhangi bir sebeple bunlara iltihak eden kötüleri tek tek ortadan kaldırırlar. İşte bu gibi hususlarda Ahilik cemiyetinin dünyada eşi ve benzeri yoktur…. Ben İbni Batuta, dünyada bunlardan daha güzel ve daha hayırlı işler yapan kimseler görmedim. Şiraz ve İsfahan halkının hareketleri bunlarınkine biraz benzemekte ise de Ahiler memleketlerine gelen ve giden yolculara yakın ilgi göstermek, şefkat ve iltifatta bulunmak bakımından onları bir hayli aşmış durumdadırlar” (İbn Battuta, 2005: 204). İbn Battuta’nın yukarıdaki tespitlerine bugünün Anadolu Türk insanından verilebilecek en güzel örneklerden biri Suriye’deki iç savaştan kaçan Suriyeli göçmenler veya sığınmacılar için devlet ve millet eliyle yapılan her tür kardeşlik ve yardım faaliyetleridir. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı’nın 19 Ocak 2023 tarihi itibariyle paylaştığı verilere göre, Türkiye’de yaklaşık olarak toplam 3.536 bin Suriyeli yaşamaktadır. Bu insanların eğitim, sağlık, barınma ve diğer masrafları Türk halkının ve devletinin imkânlarıyla karşılanmaktadır. 4. Sonuç ve Değerlendirme Çalışmada Fütüvvetin ve onun Anadolu versiyonu olan Ahiliğin İslâmi çerçevede ‘iyi olan şeyleri yapma, kötü olan şeyleri de yapmama ya da engelleme’ esasına dayalı ahlâklı bir hayat ve toplum inşa etme ideali olduğu, farklı bireysel ahlâki ilke üzerinden değerlendirilmiş ve teyit edilmiştir. Ahiliğin gerek Hz. Adem’den Hz. Peygamber’e kadar getirilen, oradan da Hz. Ali ve bazı sahabeler üzerinden takip edilen şeceresi gerekse kabul ettiği temel ilkeler onun kâmil insan yetiştirmeye dayalı bir medeniyet projesi olarak tarih sahnesinde yer almasını sağlamıştır. Gerçekten de çalışmada ele alınan hususlar, ideal ya da yetkin insan anlamına gelen kâmil insan tasavvurunu zamanın ve mekânın ötesinde geçerli kılan altın ilkeler niteliğindedir. 254 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ahilik kaynaklarında çok sayıda ve farklı kelimelerle ifade edilen bu ilkelerden bu bölümde ele alınan dürüstlük, güvenilirlik, cömertlik, tevazu, haya sahibi olmak, el emeğine, alın terine ve helal kazanca dayalı çalışma azmine sahip olmak, kanaat ve tevekkül sahibi olmak ve diğerkâmlık ilkelerinin teorik mülahazalarından ve günümüze dair örnek uygulamalarından anlaşılıyor ki, medeni ve erdemli bir toplum için bunların her yaştan ve her meslekten herkeste asgari düzeyde bulunması gerekir. Nitekim çalışmanın başında yer alan farklı fütüvvet anlayışlarına bakıldığında, bu modelin öncelikle gençler tarafından kurulup geliştirildiği, ismini de zaten oradan aldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, bugün bu ilkeleri üzerinde taşıması arzu edilen ve ihtiyaç duyulan kesimin gençler olduğu geçmişten daha fazla öne çıkmaktadır. Toplumların geleceğini emanet ettiği gençlerin bu ilkelerle donatılması için eğitim kurumlarının ve diğer kamu ve sivil kurum ve kuruluşların zaman kaybetmeden etkin politikalar üretmesi gerekmektedir. Fütüvvetin en fazla benimsendiği sufiler ya da daha geniş mânada cemaatler veya sivil toplum kuruluşlarının bu ilkeler doğrultusunda mensuplarını eğitmeleri, toplumsal ihtiyaçlara cevap verebilme kapasitelerini geliştirmeye dönük hizmet politikası benimsemeleri kaçınılmaz hale gelmiştir. Başka bir ifade ile, her bir sivil inisiyatifin hizipçilik üzerinden taraftar toplama ve kendi aidiyetlerini topluma dayatma gibi kısır tartışmalar yerine, ortak gelecek konusunda insanlığa yararlı olma, mümkün olduğunca başkasının refahını öne alma (diğerkâmlık) ve mürüvvetli olma meziyetlerini toplumsal kabule dönüştürecek faaliyetlere odaklanmaları daha yararlı olacaktır. Metinde 6 Şubat 2023 depremi sonrasında bolca örneğini gördüğümüz güzel dayanışma örneklerini sürekli kılacak ve toplumun tamamına yayacak bir müşterek dile ve eyleme ihtiyaç vardır. Deprem sonrasında yukarıda zikredilen ahlâki ilkelerin ve erdemli davranışların büyük ölçüde hayata geçirildiği görüldü. Metinde bireysel ve kurumsal düzeylerde verilen güzel örnekler esasında Ahilik ruhunun Anadolu insanının özünde var olduğunu göstermiştir. Herkese düşen, bu güzel davranışların yaygınlaştırılarak ve kurumsallaştırılarak hayatın her alanına tatbik edilmesidir. Ahiliğin en fazla kabul gördüğü ve onun üzerinden bir kurumsal medeniyet modeli inşa ettiği kesim esnaf ve sanatkârlar ya da iş dünyasıdır. İnşaattan, gıdaya, sağlıktan, ulaştırma ve hayatın her alanına hitap eden iş insanlarının bireysel olarak dürüstlük, güvenilir olmak, tevazu sahibi, haya sahibi, îsâr sahibi, alın terine ve helal kazanca riayet ederek göre para kazanan bir iş insanı modeline gerçekten her zamandan daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Müslümanların kendilerinin bile iş hayatında Müslümanlara güvenmemesi, hatta gayrimüslimlerin iş yapma biçimine daha fazla güven duyar duruma gelmesi herkesi düşündürmeli, hatta tiril tiril titretmelidir. 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli ve 11 ilde büyük yıkımlara yol açan depremde ortaya çıkan inşaat sektörü üzerinden güven bunalımı ve hayal kırıklıkları, aşağı yukarı tüm sektörler ve insanlar için geçerli kabul edilip, 255 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” büyük bir silkelenme ve toparlanma olması gerekmektedir. Unutmamak gerekir ki, bu ilkeler şahsında mündemiç bir iş adamının yüksek ahlâki meziyetlere sahip, şahsiyet sahibi ve itibarlı biri olduğu herkes tarafından bilinir ve ticaret yapılırken daha fazla tercih edilir. Bugün artan hızlı iletişim imkânları göz önünde bulundurulduğunda, söz konusu ahlâki meziyetlere sahip bir iş insanının ve onun kurumsal kimliğinin daha fazla tercih edileceği rahatlıkla söylenebilir. Bu itibarla, günümüzde belki de en iyi reklam ve tutundurma faaliyetinin ticari hayatta gerçek ve tüzel kişiliklerin genel ve ticari ahlâk kurallarına sıkı sıkıya bağlı olduklarının bilinmesidir. Kaynakça Erdem, Ekrem (2021): “Fütüvvetin ve Ahiliği Menşei, Mahiyeti ve Türleri”, Ahi Evran Üniversitesi İİBF Dergisi, ‘Fütüvvet, Ahilik ve İktisadi Hayat’ Özel Sayısı, S. 5, ss. 1-15. Erdem, Ekrem (2022a): “Ahiliğin Doğrudan İş Ahlâkı İlkeleri ve İktisadi Hayata Tesiri”, iç. Emek ve İş Ahlâkı, Ed. M.E. Kala, Türkiye Yazarlar Birliği Yayını, Ankara, ss. 169-186. Erdem, Ekrem (2022b): “Fütüvvet-Ahilik Geleneğinde Ahlâk, Kâmil İnsan ve İktisat Meselesi: Ahiliğin Dolaylı İş Ahlâkı İlkeleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Sakarya İktisat Dergisi, C. 11 (3), ss. 352-373. Erdem, Ekrem (2022c): “Fütüvvet/Ahilik – Tasavvuf İlişkisi İktisadi Hayata Dair Bazı Çıkarsamalar: Farklı Dillerde Yazılmış Bazı Fütüvvetnameler Üzerine Bir İnceleme”, İslam Ekonomisi ve Finansı Dergisi, C. 8(2), ss. 1-44. Gölpınarlı, Abdülbaki (1953): “Burgazi ve Fütüvvet-namesi”, İ.Ü. İktisat Fakültesi Mecmuası, 15(1-4), 76153. İbn Battuta (2005): Büyük Dünya Seyahatnamesi, Çev. M. Şerif Paşa, Sadeleş. A.M. Güven, Yeni Şafak Kültür Armağanı, İstanbul. Ülgener, Sabri F. (1981): Zihniyet ve Din: İslam, Tasavvuf ve Çözülme Devri İktisat Ahlâkı, Der Yayınları, İstanbul. https://www.ensonhaber.com/gundem/hatayda-depreme-dayanikli-diye-satilan-daireler-insaatbitmeden-yikildi. https://kocaelifikir.com/haber/13988777/hatayda-cennetten-bir-kare-denilerek-satilan-ronesansrezidans-yuzlerce-kisiye-mezar-oldu. https://www.milliyet.com.tr/gundem/cennetten-bir-kare-diye-reklami-yapilmis-250-daireli-rezidansyerle-bir-oldu-6900682. https://www.yenisafak.com/gundem/depreme-dayanikli-diyerek-28-milyona-sattilar-6-ay-sonra-yerlebir-oldu-4505562. https://www.dha.com.tr/gundem/depremde-hayatini-kaybeden-kuzenini-topraga-verip-yardim-icinbolgeye-gitti-2210800. https://www.trthaber.com/haber/turkiye/depremde-ailesini-kaybetti-acisini-kalbine-gomup-isininbasina-gecti-749320.html. https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/hatayda-depremde-anne-ve-babasini-kaybeden-dis-hekimihastalarin-yardimina-kostu/2834290. https://www.hurriyet.com.tr/gundem/turkiye-tek-yurek-kumbarasindaki-paralari-depremzedeler-icinbagisladi-42217495: 09 Şubat 2023. https://www.hurriyet.com.tr/gundem/turkiye-tek-yurek-kumbarasindaki-paralari-depremzedeler-icinbagisladi-42217495. https://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/depremzedelere-yardim-seferberligi,WEQ64LXPfkroXMow6c1hQ/Ee36i3gyE0OQkotvnigFxA. 256 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” TÜRKİYE EKONOMİK KALKINMASINDA AHİLİK İLKELERİ Hasan VERGİL* Giriş İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ülkelerin tecrübeleri kalkınmanın mümkün olmakla birlikte gerçekleşmesinin oldukça zor olduğunu göstermiştir. Kalkınma modelleri tüm ülkelerde geçerli olacak kalkınma politikalarını önerirken aslında her ülkenin kendine has farklı karakter ve kısıtlamalara sahip olduğunu göz ardı etmektedir. Dünyada gelişen ve değişen siyasi ve ekonomik fikirlere paralel olarak ekonomi politikalarını belirleyen Türkiye, yüzyıllık bir devlet olmasına rağmen pek çok kalkınma göstergesine göre henüz gelişmiş ülkelerin gerisinde durmaktadır. Az gelişmiş ülkelerin ve Türkiye’nin ekonomik kalkınmasının gerçekleşmesinde, Batı merkezli topluma uygun olarak geliştirilen tek tip kalkınma modelleri yerine kendine has değerlerin kullanılarak bir model oluşturulması iktisadi, sosyal ve siyasal hedeflere ulaşmada daha fazla yardımcı olabilir. 1700’lü yıllara kadar Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde yaklaşık 600 yıldan fazla etkisi görülen Ahilik teşkilatı Müslüman halkın din, gelenek ve ahlâkına uygun prensiplerle iktisadi, siyasi, sosyal ve kültürel bir sistem kurmuştur. Bu sistemle ahilik teşkilatı eğitim, iktisat ve siyaset gibi hayatın pek çok alanında etkili olmuş, devletin ulaşamadığı durumlarda devletin ikamesi rolünü üstlenmiştir. Bir esnafsanatkâr dayanışması ve yardımlaşması şeklinde kurulan teşkilat, aslında ahlâklı, dininin hükümlerini bilen ve yaşayan ve iş disiplinine sahip birey temeline dayalıdır. Belirlenen ahlâk ve iş disiplinine sahip olmayan esnafın, örneğin, içki içme, zinaya bulaşma veya kıskanç olma gibi İslâm dininde yasak olan veya hoş karşılanmayan fiilleri işleyenlerin ahilik teşkilatından atılması söz konusudur1. Ahilikte iş ve meslek açısından nitelikli ve fikir ve yaşayış açısından ahlâklı bireylerin dayanışma ve işbirliği içerisinde üretim yaparken bir denge içerisinde bireylerin ve toplumun huzuru ve mutluluğu hep ön planda olmuştur. * Prof. Dr., İbn Haldun Üniversitesi 1 Karagül (2018), Ahilik teşkilatından atılmaya iten başlıca davranışlar olarak “içki içme, zinaya bulaşma, münafıklık, söz taşıma ve iftira etme, gurur ve kibir, merhametsizlik, kıskançlık, kin besleme, ahde vefa etmeme, yalan söyleme, emanete hıyanet etme, başkasının ayıbını açığa vurma, utanma özelliğini kaybetme, cimrilik ile adam öldürme” fiillerini sıralamıştır. 257 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ahilik sistemi ve ahilik teşkilatı iktisat, sosyal hayat, ahlâk ve kültür gibi pek çok açıdan incelenmiştir. Örneğin, Karagül (2018), Ahiliğin tarihçesini, değerlerini tartıştıktan sonra bu değerlerin ve sistemin Osmanlı Devleti’nin kurulmasında ve yaşatılmasındaki önemine değinmiştir. Ayrıca Türk-İslâm dünyasının karşılaştığı sorunların çözümünde batıda üretilmiş neo-klasik politikaların uygulanması yerine kendi değerlerine uygun politikaların geliştirilmesi ve uygulanması gerektiğini ve bunun için de ahilik değerleri ve sistemi gibi kurumlardan faydalanmak gerektiğini vurgulamıştır. Masca ve Karagül (2017) ahiliğin temelleri ile sosyal sermaye arasındaki bağı tartışarak ahilik sisteminde ortaya çıkan bireyler arasındaki güven ilişkisinin, bir toplumun iktisadi ve sosyal alanda daha iyi hale gelmesinin bir teminatı olduğuna vurgu yapmışlardır. Son olarak, Kaçanoğlu (2021) ahilik sisteminin kapitalist sistemin bir alternatifi olup olmadığını sorgulayarak, İslâm iktisadının kapitalizm karşısında alternatif bir sistem kurduğunu ve ahilik ve benzeri kurumların benimseyeceği değerler ve uygulayabileceği politikalar konusunda İslâm iktisadına kaynak olabileceğini öne sürmüştür. İktisadi kalkınma; birbirine bağlı milyonlarca insan, firma ve kurumlardan oluşan oldukça karmaşık bir sistemde zaman içerisinde meydana gelen bir süreçtir. Bu sistemde ekonomi, sosyal ve tabiî kısıtlardan bağımsız değil, bireylerin refah seviyeleri de içinde bulundukları toplum ve ekosistemden bağımsız değildir. Ekonomik kalkınma sürecinde birey, kurumlar ve toplum dinamik bir biçimde etkileşime girmekte ve yeni duruma adapte olmaktadırlar. Ekonomik kalkınmanın kolay bir şekilde gerçekleşmesi de bireyler, firmalar, toplum, devlet ve oluşturulan kurumlar arasındaki koordinasyonun başarısına bağlıdır. Bu nedenle ekonomik kalkınmanın daha kolay gerçekleşmesi için uygulanacak politikaların uygulandığı yerdeki farklılıklara uygun olarak geliştirilmesi gerekmektedir. Ahilik teşkilatının sahip olduğu kanaatkârlık, iddihardan kaçınma, işbirliği ve dayanışma gibi iktisadi ilkeler aslında Türkiye’de yaşayan insanların kendi dinlerinden gelen değerlerdir. Bu çalışmada Ahilik teşkilatının sahip olduğu kanaatkârlık, iddihardan kaçınma, işbirliği ve dayanışma, iç denetim ve ürün standardizasyonu gibi iktisadi ilkelerin bir ülkenin kalkınmasında ne derece önemli olduğu tartışılacaktır. Çalışmada Ricardo Hausmann, Dani Rodrik ve Andrés Velasco (2005) tarafından geliştirilen büyüme teşhisi yaklaşımı kullanılacaktır. Bu yaklaşımda bir ülkede özel yatırımların ve girişimcilik faaliyetlerin niye düşük seviyelerde olduğunun araştırmasında ülkelerin sahip olduğu kısıtlar bir karar ağacı ile sistematik hale getirilmiştir. Her ülkenin farklı ekonomik fırsatlara ve kısıtlara sahip olması, söz konusu stratejilerin uygulandığı ülkeye göre farklılaşmasını da beraberinde getirmektedir. Bu yöntem kullanılarak Ahilik teşkilatının ileri sürdüğü ilkelerin, Türkiye’nin ekonomik büyümesindeki kısıtları çözmede ne derece önemli olduğu bir azgelişmiş ve Müslüman ülke (Pakistan) ve iki gelişmiş ülke (ABD ve G. Kore) 258 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” kıyaslamaları ile ortaya konulacaktır. Özellikle ülkelerin ekonomik kalkınmasında önemli olan ve ahilik teşkilatının ilkeleri arasında da yer alan insan sermayesi, mülkiyet hakları, yolsuzluk, bilgi dışsallıkları ve koordinasyon dışsallıkları konuları tartışılıp Türkiye’nin bu kavramlarla ilgili göstergelerdeki performansı ortaya konulacaktır. Böylece Türkiye’nin ekonomik büyümesinin önündeki engeller teşhis edilerek, Batı merkezli, kalkınma için yapılması gereken uzun kurumsal ve yönetişim reformları listesi yerine, Türkiye’nin kendi tarihi değer ve oluşumlarına dayanan daha etkin büyüme stratejileri belirlenebilecektir. Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde ahilik teşkilatının iktisadi ilkeleri hakkında kısaca bilgi verilecek ve ikinci bölümde Türkiye ekonomik büyümesi ve performansı hakkında istatistiki bilgiler verilecektir. Üçüncü bölümde Hausman, Rodrik ve Velasco (2005) tarafından geliştirilen yöntem açıklanarak bu yöntemde bahsedilen kısıtlardan ahilik ekonomik ilkeleri ile örtüşen kısıtlar çerçevesinde Türkiye ve diğer ülkelerin hangi durumda oldukları istatistiklerle analiz edilecektir. Sonuç bölümünde ahilik iktisadi ilkeleri doğrultusunda Türkiye’nin sahip olduğu kısıtlarla ilgili inceleme sonuçları verilecektir. 1. Ahilik İktisadi İlkeleri Ahilik teşkilatının iktisadi konulardaki ilkeleri bir bireyin sahip olması gereken özellikler (kanaatkârlık ve iddihar), toplumun sahip olması gereken özellikler (yardımlaşma) ve firma-içi olması gereken özellikler (işbölümü, usta-çırak ilişkisi, üretim, ürün kalitesi, iç denetim ve iş ahlâkı) şeklinde özetlenebilir (Karagül;2018, Masca ve Karagül;2017). Bu ilkeler tüm sosyo-ekonomik sistemi özetleyen tek bir teori olmadığı gibi birbirinden tamamen kopuk, bağımsız konular da değildir. Fakat bu ilkeler üç katman temelinde (birey - firma - toplum) birbirini tamamlayan konulardır. Bu ilkelere bütüncül bakıldığında hem bireyin hem de toplumun refahı ve huzurunu amaçlayan fikirler olduğu görülecektir. Kanaatkârlık, kişinin elindekine razı olması ve başkalarının sahip olduğu şeylere göz dikmeyip aşırı kazanma hırsından kurtulması anlamına gelmektedir. Bu görüşler kapitalist dünyada her bir ekonomik aktörün davranışlarında sadece kendi fayda veya kârını en çok yapmaya çalışması varsayımı ile çelişmektedir. Kanaatkâr kişi kendi faydasını gözettiği gibi toplumdaki diğer bireylerin ve içinde yaşadığı çevrenin de menfaati doğrultusunda davranışlarda bulunur. Bu nedenle kanaatkârlıkta bireysel aşırı zenginleşme yerine, toplumun tüm kesimlerinin zenginleşmesi doğrultusunda özverili çalışma vardır. Kapitalist sistemde meşru yollardan elde edilen servetin biriktirilmesinde bir engel yoktur. Bu nedenle servet dağılımı eşitsizliği de meşrudur. Hükümetler gelir ve servet üzerine uyguladıkları politikalarla gelir dağılımı eşitsizliğini düzeltme yoluna 259 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” gitmektedirler. Fakat Ahilikte ihtiyaç dışı sahip olunan fazla malın (sermayenin) yastık altı edilmesi (iddihar) uygun görülmemiştir. Fazla olan mal (sermaye) başta zekât, sadaka ve diğer yardımlaşma şekilleriyle ihtiyacı olanlara dağıtılmalıdır. İddihardan kaçınma ile gelir dağılımı adaletli hale gelmekte, yoksulluk azaltılmakta ve sermaye tabana yayılarak toplumda sosyal refah artmaktadır. Ahilikte bir kişinin çıraklıktan başlayıp usta olana kadar tek bir işte mesleğini icra etmesi hoş karşılanmıştır. İnsanların itibarı, ustalığının derecesine bağlıdır. Böylece insanlar mesleğinde uzmanlaşmakta, üretim en yüksek verimlilikte yapılmakta ve tüm alanlarda en yüksek verimlilikte üretim yapıldığında mevcut kaynaklara göre toplumun refahı da en çoğa çıkarılmaktadır. Kapitalist sistemde Adam Smith’le başlayan iş bölümü ve uzmanlaşma, kaynakların verimliliğini en çoğa çıkarmakla birlikte aynı zamanda farklı sektörlerin birbirlerine bağımlı olmasına ve üretim ölçeğinde ölçeğe göre artan getiri olacak şekilde büyümeye de neden olmaktadır. Bir kişinin işinde uzmanlaşıp usta olması ancak usta-çırak yöntemiyle uzun yıllarda istikrarlı bir şekilde işte çalışmakla mümkün olmaktadır. Bir kişinin usta olana kadar işiyle ve yaşayışıyla ilgili eğitimden geçmesi gerekir. Kapitalist sistemde üreticiler sadece daha fazla kâr elde etmek amacıyla faktör fiyatlarına bağlı olarak en fazla talep edilen malı üretirler. Üretim miktarı ve kalitesi konusunda başka bir kısıt bulunmamaktadır. Piyasalar bu haliyle kaynak dağılımı için en etkin bir araç olarak görülür. Bu sistemde kaynak israfı olabilmekte, işçilere bir insan değil de üretimde bir girdi gibi muamele edilmekte ve çevreye zarar verilebilmektedir. Ahilik sisteminde ise amaç, kâr elde etmek değil toplumun ihtiyaçlarını karşılamaktır. Bu nedenle aşırı üretimden kaçınılmaktadır. Üretim faaliyetleri ise ahlâka ve dinî değerlere bağlı olarak uygun emek ve kar oranları ile yapılmaktadır. Aynı çarşıda mallarını satmak yoluyla esnaflar birbirlerini kalite, fiyat ve rekabet açısından gözetlemiş ve aynı zamanda esnaf yardımlaşmaları da sağlanmıştır. Ahilik teşkilatında, üretilen bir malın tüketiciye ulaşana kadar tüm aşamalar düzenlenmiştir. Böylece her bir esnafın hangi şartlarda işyeri açması, kapatması, fiyat belirlemesi, çalışanlara verilen ücretler ve çalışma koşulları ve ticarette uyulması gereken kurallar gibi pek çok işlem bir iç denetime sahiptir. Böylece üretim esnasında ortaya çıkabilecek haksızlıklar önlenmekte ve bu faaliyetlerde belirli kişilerin değil daima toplumun refahı ön planda tutulmaktadır. Tüm bu iktisadi faaliyetlerde ahlâki kurallar göz ardı edilmemektedir. Ahilikte insanlar davranışlarında, düşüncelerinde ve iş yapış şeklinde ahlâklı olmak zorundadır. 2. Türkiye’nin Ekonomik Büyüme Performansı Türkiye, kuruluşundan bu yana liberal milli ekonomi modelini, devlet önderliğinde kalkınma modelini, liberal ekonomi modelini, planlı ekonomi modelini, ithal 260 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” ikâmeci sanayileşme politikasını ve ihracata dayalı kalkınma modelini izlemiştir. İzlenen ekonomik modellere ve hükümetlerin istikrarlarına göre büyüme oranları da farklılık göstermiştir. Şekil 1, 1973’ten itibaren yıllar itibarı ile büyüme oranlarını göstermektedir. Bu dönem içerisinde büyüme oranı 8 kez negatif, 19 kez %4’ün üzerinde ve diğer zamanlarda ise %4’ün altında ve pozitif olduğu gözlemlenmektedir. Türkiye’nin ekonomisinin daraldığı yıllar 1980 darbe yılı ve 1994, 1999-2001 yurt içi kaynaklı krizler ve 2008 ABD kaynaklı kriz ve en son salgından kaynaklanan 1999 yılı olmuştur. Ekonomik Büyüme 12 8 4 0 -4 -8 1975 1980 1985 1990 1995 2000 2005 2010 2015 2020 Şekil 1. Kişi Başı GSYİH Büyümesinin Zaman İçerisindeki Seyri Kaynak: Veriler World Bank World Development Indicators veri tabanından alınmıştır. Tablo 1’de görülen dönemler itibarı ile ortalama büyüme performansı yukarıda anlatılanlara paraleldir; krizler dönemi olan 1991-2002 döneminde ortalama büyüme oranı pozitif fakat en düşükken 2003’ten sonraki dönemlerdeki ortalama büyüme oranları daha önceki dönemlerdeki ortalama büyüme oranlarından daha yüksektir. Tablo 1: Dönemler İtibarı ile Ortalama Kişi Başı GSYİH Büyüme Oranları Dönemler 1972-1979 1980-1990 1991-2002 2003-2007 2008-2015 2016-2021 B ü y ü m e 1,71 oranları 2,82 1,54 5,01 3,35 2,86 Notlar: Veriler (ABD Doları cinsinden 2015 fiyatları sabitli) World Bank World Development 1 Indicators veri tabanından alınmıştır. Ortalama büyüme oranları g = ( yn ) n � 1 formülü ile y0 hesaplanmıştır. 261 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Son 50 yılda görülen bu büyüme performansı, Türkiye’nin gelişmiş ülkeler gelir seviyelerini yakalamasına yetmemiştir. Ekonomik büyüme literatüründeki yakınsama hipotezlerinden bir tanesi, fakir ülkenin zengin ülkeye göre daha hızlı büyüyeceği şeklindedir. Bu hipoteze göre Türkiye’nin zengin ülkelere göre daha hızlı büyümesi gerekmektedir (Jones and Vollrath, 2013, s.63-75, Barro and Sala-i-Martin, 2004, s. 461-482). Türkiye’nin son 50 yılda gelişmiş ülke gelir seviyelerine ne derece yaklaştığını bulabilmek için Şekil 2 çizilmiştir. Şekil 2’de kıyas yapılacak ülke olarak ABD seçilmiş ve Türkiye, G. Kore ve Pakistan’ın zaman içerisinde ABD gelirine ne derece yaklaştığı incelenmiştir. Kişi başı gelir oranları 1’e yaklaştıkça ABD ile o ülke arasında kişi başı gelir yakınsaması olacaktır. Ülkelerin son otuz yıldaki büyüme performanslarına bakıldığında 1990 yılında G. Kore’nin kişi başı geliri Türkiye kişi başı gelirine eşitken, G. Kore, izleyen yıllarda Türkiye’ye göre çok daha hızlı büyüyerek ABD ile kişi başı gelir oranını %70’a kadar çıkarmıştır. Türkiye ise özellikle 2003 yılından itibaren G. Kore’den daha iyi bir büyüme performansı göstererek 1990 yılındaki %30 kişi başı gelir oranını 2021 yılında %50’ye çıkarmıştır. Bir diğer deyişle Türkiye’nin kişi başı geliri ABD’nin kişi başı gelirine yaklaşmıştır. Pakistan’ın geliri ise 30 yıl boyunca ABD’nin gelirine göre devamlı %10’nun altında kalarak gelir yakınsaması performansını gösterememiştir. .8 Ülke geliri / ABD Geliri .7 .6 .5 .4 .3 .2 .1 .0 90 92 94 96 98 00 02 Türkiye 04 06 08 Pakistan 10 12 14 16 18 20 Kore Şekil 2. Türkiye, Kore ve Pakistan: ABD’ye Göre Nispi Kişi Başı Gelirleri Notlar: Kişi başı gelirler satın alma gücü paritesi cinsinden hesaplanmış reel (2017 =100) kişi başı gayri safi yurt içi hasıla verileridir. Veriler, Dünya Bankası World Development Indicators veri tabanından alınmıştır. 262 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ahilikte geçerli olan kurallar insanların nasıl davranması gerektiğini belirlediği gibi, üretim yapısını ve ticaret şeklini de belirlemiştir. Bir diğer deyişle ekonomik işlemlerin bu yapıda nasıl etkin işleyeceğini belirlemiştir. Ahilikteki kurallar ve teşkilat yapısı bir kurumdur. Kurumlar insan davranışlarını kanunlar ve sosyal normlarla sınırlayan şeylerdir. Kurumlar, bir toplumda oynanan oyunun kurallarıdır (North, 1999). Ahilikte olduğu gibi kurumlar işlem maliyetlerini azaltmaktadır. Bu nedenle mal ve hizmet alım satımı, işe başlama ve işin sürdürülmesi için gerekli şartlar, ahilik teşkilatında mülkiyet haklarının korunduğu ve hukukun geçerli olduğu bir ortamın kurulduğunu göstermektedir. Ahilikte bu kurumların kaynağı halkın sahip olduğu din ve ahlâk kuralları olduğu için ekonomik işlemler yüzyıllardır sorunsuzca devam etmiştir. Bu tür kurumlar ekonomik kalkınma üzerinde pozitif etkiye sahiptir. Tersi biçimde, bazı ülkelerdeki kurumlar, yatırımları ve mülkiyet haklarını korumuyorsa, yolsuzluk yaygınsa, politikacılar güçlerini kötüye kullanıyorlarsa ve kanunlar güçlü şekilde uygulanmıyorsa, bu kurumlar ekonomik kalkınmayı olumsuz yönde etkilerler. Acemoglu, Johnson ve Robinson (2004) kişi başı gelir farklılıklarının esas nedeni olarak coğrafya ve kültürden ziyade ekonomik kurumlardaki farklılıklar olduğunu ileri sürmüşlerdir. Rodrik, Subramanian ve Trebbi (2004)’ye göre dünyada gelir seviyelerini belirleyen değişkenler arasında kurum kalitesi değişkeni diğer değişkenlere göre daha etkili bir değişkendir. Taşdemir (2019)’e göre Türkiye üzerine yapılan çalışmalarda iktisadi, sosyal ve siyasi kurumlar düşük büyüme performansının arkasındaki en önemli etkendir. Osmanlı Devleti’nde Ahilik sistemi ile yaklaşık 500 yıl üretim, tüketim, bölüşüm ve ticaret ilişkileri sorunsuz bir şekilde sürdürülmüştür. Bunun nedeni her bir iktisadi faaliyetteki kuralların belirlenmiş olması ve bu kuralların uygulanmasıdır. Böyle bir sistemde hukukun üstünlüğü geçerlidir ve yolsuzluğa yer yoktur. Günümüzde ise ülkeler kendine has iktisadi, sosyal ve kültürel sorunlar yaşamaktadır. Bu kısımda Türkiye ve diğer ülkelerde Ahilik ve benzeri kurumlara ihtiyacı göstermek amacıyla incelenen ülkelerdeki kurumsal kalite göstergelerine bakılmıştır. Şekil 3, ele alınan ülkelerde son 5 yıldaki kurumsal kalite göstergelerindeki değişmeleri göstermektedir. Endeks 1-10 arasında değişmektedir. 10 incelenen göstergedeki en iyi derece iken, 1 en kötü dereceyi göstermektedir. 263 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Siyasi İstikrar 7 6 5 4 3 2 1 0 2018 2019 2020 ABD Türkiye 2021 2022 Kore Pakistan Hukukun Üstünlüğü Yolsuzluğun Önlenmesi 9 8 8 7 7 6 6 5 5 4 4 3 2018 2019 2020 ABD Türkiye 2021 2022 3 Kore Pakistan 2018 2019 2020 ABD Türkiye 2021 2022 Kore Pakistan Kaynak:https://www.internationalpropertyrightsindex.org Şekil 3: Ülkelerin Kurumsal Kalite Göstergeleri Şekil 3’e göre kurumsal kalite göstergeleri ile kişi başı gelir arasında tam bir paralellik vardır. En yüksek kişi başı gelire sahip ABD hemen hemen tüm göstergelerde en yüksek puana sahipken, bunu G. Kore izlemektedir. Kişi başı gelirde bu ülkelerden sonra gelen Türkiye, bu ülkelerden daha düşük puana sahip fakat en fakir ülke olan Pakistan’a göre de çok daha iyi göstergelere sahiptir. Bu sonuçlar kurumsal kalite göstergeleri ile ekonomik gelişmişlik seviyesi arasındaki aynı yönlü ilişkiyi göstermektedir. Gelişmiş ülkelere göre çok fakir olan Pakistan ve gelişmiş ülkeleri yakalamaya çalışan Türkiye, Ahilik ve benzeri kurumlar kurarak ekonomik işlemleri kolaylaştırıp ekonomik kalkınmayı daha kolay gerçekleştirebilirler. 3. Türkiye İçin Ekonomik Büyümeyi Engelleyen Faktörlerin Teşhisi 1950 yılından bu yana Washington uzlaşması doktrinine uygun şekilde, gelişmiş ülkelerce az gelişmiş ülkelerin kalkınması için tüm ülkelere aynı reçetelerin uygulanması şartı kondu veya aynı reçetelerin uygulanması teşvik edildi. Bu reçeteler kısaca mali kemer sıkma, özelleştirme ve piyasa liberalleşmesi şeklinde genelleştirilebilir. Bu reçete nerede uygulanırsa uygulansın, çok az bir gelişme olmasına rağmen, ekonomik kalkınma gerçekleşmedi. Bilakis, uygulandıkları 264 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” ülkelerde dengesizlikler oluştu. Kalkınmada her ülkeye uygun tek bir model yerine kalkınma için uygun olan başka yolların denenmesi gerekmektedir. Genel geçer bir reçete yoksa her bir ülkeye özgü fırsatları ve kısıtları dikkate alan bir stratejinin geliştirilmesi gerekir. Ahilik teşkilatı Selçuklu Devleti ve Osmanlı Devleti’nde o dönemlerdeki topluma has, toplumun sahip olduğu din, gelenek ve kültürlerinden ortaya çıkan bir sistem kurmuştur. Burada geliştirilen zihniyet ve ilkeler, toplumun sahip olduğu fırsatları ve kısıtları dikkate alarak geliştirilen kurallar ve hükümlerdir. Selçuklu Devleti ve Osmanlı Devleti’nin bir bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik kalkınma yolunda sahip olduğu sorunlara Ahilik anlayışı çözüm önerileri getirebilir. Ahilik anlayışı çerçevesinde sunulacak çözüm önerileri Türkiye’ye has olacaktır. Ricardo Hausmann, Dani Rodrik ve Andrés Velasco (2005), bir ülkenin ekonomik büyümesinin önündeki engelleri teşhis etmek ve büyüme stratejilerini sağlam ekonomik temellere dayandırmak amacıyla büyüme teşhisi yaklaşımını ortaya koymuşlardır. Bu teşhis, bir karar ağacı ile sistematik hale getirilmiştir (Vergil, 2021). Her ülke farklı ekonomik fırsatlara ve kısıtlara sahip olduğu için uygulanacak politika reçeteleri de her ülke için farklı olacaktır. Çalışmanın bu kısmında Hausmann v.d. (2005)’nin geliştirdiği yöntem takip edilerek Ahilik teşkilatında sunulan iktisadi ilkeler doğrultusunda Türkiye’nin ekonomik kalkınma yolunda karşılaştığı kısıtlar belirlenecek ve diğer ülkelerle kıyaslamaları yapılacaktır. Böylece Türkiye ekonomisinin büyüme performansının önündeki engeller tespit edilecek ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme elde etmesi için Türkiye’ye has strateji ve politika önerileri geliştirilecektir. Hausmann v.d. (2005)’ın geliştirdiği yöntemde büyümenin önündeki engeller bir karar ağacı ile sistematik şekilde gösterilmektedir. Şekil 4’te görülen karar ağacının ilk aşamasında amaç, düşük seviyede özel yatırımların ve girişimciliğin nedeninin ne olduğunu araştırmaktır. Bunun nedeni ya ekonomik faaliyetlerin düşük getirilere sahip olması veya finansman maliyetlerinin yüksek olmasıdır. Eğer ekonomik faaliyetlerin getirisi düşük ve bundan dolayı da yatırımcılar yatırım yapmak istemiyorlarsa bunun nedeni ya sosyal getirilerin düşük olması veya yatırımcıların yatırımlardan yeterince yüksek getiri alamamasındandır. Toplumsal getirilerin düşük olmasına neden olan faktörler ise kötü coğrafi şartlar, düşük beşerî sermaye ve kötü altyapıdır. Nemalanmanın düşük olması ise, hükümet başarısızlıkları ve piyasa başarısızlıklarının bir sonucudur. Hükümet başarısızlıkları, parasal ve mali istikrarın sağlanmadığı bir durum olarak görülen makro riskler ve mülkiyet haklarının yetersizliği, hükümet yolsuzlukları ve aşırı yüksek vergilendirme gibi mikro risklerden oluşmaktadır. Piyasa başarısızlıkları ise bilgi ve koordinasyon dışsallıklarından oluşmaktadır. Düşük büyüme oranlarının ikinci ayağını yüksek finansman maliyetleri oluşturmaktadır. Yüksek finansman maliyetleri de ya yabancı sermaye kaynaklarına 265 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” ulaşımın zorluğundan ya da düşük yurtiçi tasarruflar ve zayıf aracı kurumların varlığından oluşan kötü yerel finans ilişkilerinden kaynaklanmaktadır. Ülke teşhisleri özellikle uluslararası kuruluşlar tarafından değişik konulara göre yapılmaktadır. Türkiye için Kelly ve Sökmen (2019)’e Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası tarafından yaptırılan çalışma buna örnek olarak verilebilir. Ayrıca, Hausmann v.d. (2005)’nin büyüme teşhisi yaklaşımı kullanılarak yapılmış pek çok çalışma da mevcuttur. Bu yöntemi kullanarak, örneğin, Ianchovichina ve Gooptu (2007) Moğolistan için, Babych ve Fuenfzig (2012) Gürcistan için, Sydykova (2015) Kırgızistan için ve USAID (2014) Bangladeş için hangi bağlayıcı kısıtların olduğu araştırılmıştır. Sorun: Düşük Seviyede Özel Yatırım ve Girişimcilik Finansman Maliyetlerinin Yüksek Olması Getirilerin Düşük Olması Düşük Toplumsal Getiri Kötü Coğrafi Şartlar Nemalanma Sorunları Hükümet Başarısızlıkları Kötü Uluslararası Finansman İlişkileri Piyasa Başarısızlıkları Düşük Beşeri Sermaye Mikro Riskler; mülkiyet hakları, vergiler, yolsuzluk vs. Bilgi Dışsallıkları Kötü Altyapı Makro Riskler; mali ve parasal istikrarsızlık Koordinasyon Dışsallıkları Kötü Yurtiçi Finansman İlişkileri Düşük İç Tasarruf Oranları Zayıf Mali Aracılık Sistemi Kaynak: Hausman v.d. (2005) çalışmasından uyarlanmıştır. Şekil 4: Büyüme Teşhisi Yaklaşımı Karar Ağacı Şekil 4:Hausman Büyümev.d. Teşhisi Yaklaşımı Kararuyarlanmıştır. Ağacı Kaynak: (2005) çalışmasından Ahilik iktisadi ilkeleri, birey ve sosyal adalet üzerine kuruludur. Bu sistemde Ahilik iktisadi ve sosyal adalet üzerine kuruludur. vatandaşların kendi ilkeleri, aralarındabirey ve vatandaşla devlet arasında güvenilir bir ilişkiBu ve sistemde vatandaşların kendi aralarında ve vatandaşla devlet arasında güvenilir bir ilişki kurulmaya çalışılmaktadır. Ahilik iktisadi ilkelerinde, bir kişi ve dayanışma kurulmaya çalışılmaktadır. Ahilik iktisadi ilkelerinde, bir kişi davranışlarında veya ekonomik faaliyetlerinde kendi menfaatini düşündüğü gibi karşı davranışlarında veya ekonomik faaliyetlerinde kendi menfaatini düşündüğü gibi tarafın toplumun menfaatlerini de düşünmektedir. Yukarıda Yukarıda açıklanan açıklanan ahilik karşı ve tarafın ve toplumun menfaatlerini de düşünmektedir. ahilik iktisadi ilkeleri ile Hausmann v.d. (2005) tarafından geliştirilen ekonomik büyümeyi iktisadi ilkeleri ile Hausmann v.d. (2005) tarafından geliştirilen ekonomik büyümeyi engelleyen kısıtlar arasında aşağıdaki olduğu tespit edilmiştir. engelleyen kısıtlar arasında aşağıdaki şekildeşekilde örtüşmeörtüşme olduğu tespit edilmiştir. dayanışma Ahilik İktisadi İlkeleri Büyümeyi Engelleyen Kısıtlar 266 Kanaatkârlık Düşük İç Tasarruf Oranları AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ahilik İktisadi İlkeleri Büyümeyi Engelleyen Kısıtlar Kanaatkârlık Düşük İç Tasarruf Oranları İddihardan Kaçınma Düşük İç Tasarruf Oranları İşbirliği ve Dayanışma Koordinasyon Dışsallıkları, Hükümet Başarısızlıkları (Hükümet Etkinliği, Vergiler) İç Denetim Sistemi Yolsuzluk, Firmanın İş Yapma ve Yolsuzluk Algıları Ürün Standardizasyonu Firmanın İş Yapma ve Yolsuzluk Algıları İş Hayatı ve Ahlâk Yolsuzluk, Firmanın İş Yapma ve Yolsuzluk Algıları, Koordinasyon Dışsallıkları, Bilgi Dışsallıkları, İşbölümü ve Uzmanlaşma Beşeri Sermaye Usta-Çırak İlişkisi Beşeri Sermaye Çalışmanın devam eden kısımlarında Ahilik iktisadi ilkeleri ile örtüşen bu kısıtlara göre Türkiye ve diğer ülkelerin durumu ortaya konulacak ve Türkiye için politika tavsiyelerinde bulunulacaktır. 3.1. Ahilik İlkeleri Doğrultusunda Türkiye için Büyümenin Kısıtları Bu yöntemde Türkiye ile birlikte kıstas alınabilecek üç ülke daha seçilmiştir. Bu ülkeler şunlardır; gelişmiş bir ülke olarak ABD, ekonomik kalkınmada başarılı bir ülke olarak alınabilecek G. Kore ve Türkiye ile aynı dine mensup fakat kişi başı gelir seviyesi daha düşük bir ülke olan Pakistan. Veriler, Dünya Bankası veri tabanlarından, Pennworld Table 10.0, Transparency International ve Property Rights Alliance veri tabanlarından alınmıştır. 3.1.1 Düşük İç Tasarruf Oranları- Kanaatkârlık, İddihardan Kaçınma Az gelişmiş ülkelerin yapısal problemlerinden bir tanesi de tasarruf yetersizliğidir. Ahilik sisteminde ihtiyaç dışı sahip olunan fazla malın biriktirilmeyip dini kurallara göre zekât olarak verilmesi veya hayır sahiplerince ihtiyacı olanlara verilmesi tavsiye edilmiştir. Daha fazla serveti olan kişi, kalan kısmı ya üretime aktarmalı ya da birine borç vermelidir (Kaçanoğlu, 2021). Böylece sermaye tek elde toplanmayıp, gelir dağılımında adalet sağlandığı gibi sermaye yatırıma kanalize edilmiş de olacaktır. Bu sistemde birey sadece kendi menfaatini değil, diğer insanların ve üretim yaptığı çevrenin de menfaatini dikkate almaktadır. Şekil 5, Türkiye ve diğer ülkelerdeki tasarrufların GSYİH’ya oranlarını göstermektedir. Türkiye, bu ülkeler arasında 1985’li yıllarda en yüksek tasarruf oranlarına sahipken takip eden yıllarda ekonomik krizler nedeniyle tasarruf oranları düşmeye başladı. Fakat 2003 yılından itibaren düzenli bir tasarruf artışına geçildi ve bu trend devam etmektedir. G.Kore’nin tasarruf oranları 1980’lerin sonuna doğru tavan yaptıktan sonra %35-40 bandında istikrarlı bir şekilde devam etmektedir. ABD’nin tasarrufları 267 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 2000’li yıllara kadar %20 civarında ve son 20 yılda %20’nin altında seyretmektedir. Pakistan’ın tasarruf oranları uzun yıllar %15’in üzerinde iken son 15 yıldan bu yana yapısal şekilde kırılarak azalmaya başlamıştır. Tasarruf oranlarının düşük olması, gelirin düşük olmasından (Pakistan) veya halkın gelirini daha çok tüketime yönlendirmesinden kaynaklanabilir (ABD). Fakat kalkınma yolunda ilerleyen Türkiye için mevcut tasarruf (yatırım) oranlarının daha yüksek seviyede olması gerekir. İnsanların Ahilik ilkelerine göre kanaatkâr olması ve iddihardan kaçınması gerekmektedir. Böylece, sahip oldukları fazla sermaye ya kendisi veya başkası tarafından yatırıma yönlendirilebilir. 45 Toplam tasarruflar/GSYİH 40 35 30 25 20 15 10 1980 1985 1990 1995 Türkiye Pakistan 2000 2005 2010 2015 2020 G. Kore ABD Şekil 5: Türkiye ve Diğer Ülkelerde Yurt içi Tasarruf Oranları (% GSYİH) Kaynak: Dünya Bankası World Development Indicators Veri Tabanı. İddihardan kaçınma ve kanaatkârlık iktisadi ilkelerinin bir sonucu da toplumdaki gelir dağılımının daha adaletli dağılmasıdır. Şekil 6’da ele alınan ülkelerdeki Gini katsayılarının son 10 yıldaki ortalamaları görülmektedir. Bu oranlara göre Türkiye, dünyada yüksek gelir eşitsizliğine sahip ülkelerden birisidir. Son 10 yıldaki ortalaması ABD ile aynıdır. Bu iki gösterge kanaatkârlık ve iddihardan kaçınma ilkelerinin, Türkiye’nin kalkınma yolunda çok önemli olan sermaye kısıtını çözmedeki önemini göstermektedir. Fazla sermaye zekât ve benzeri müesseseler ile ihtiyacı olanlara dağıtılmalı, sermaye tabana yayılmalı ve tüketim artışı ile beraber üretim artışı ve yatırım artışı gerçekleştirilmelidir. 268 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 50 Gini katsayısı (%) 40 30 20 10 0 Türkiye G. Kore ABD Pakistan Şekil 6: Türkiye ve Diğer Ülkelerde Gini Endeksi Değerleri (%) Kaynak: Dünya Bankası World Development Indicators Veri Tabanı. 3.1.2 Ekonomik Faaliyetlerden Elde Edilen Getirilerin Düşüklüğü Hausmann vd. (2005)’ne göre düşük özel yatırımlar ve girişimciliğin nedenlerinden bir tanesi de ekonomik faaliyetlerin getirisinin düşük olmasıdır. Bunun iki tane nedeni vardır. Birincisi, sosyal getirilerin düşük olması, ikinci nedeni ise yatırımlardan elde edilen kârların düşük olmasıdır. Ahilik ilkeleri doğrultusunda ilk önce sosyal getirilerin düşük olma nedenleri arasında sayılan beşeri sermaye incelenecek daha sonra da yatırımlardan elde edilen kârın düşük olması başlığı altında mikro riskler incelenecektir. 3.1.2.1 Düşük Sosyal Getiriler Sosyal getirilerin düşük olmasının üç temel nedeni vardır. Bunlar; coğrafi dezavantaj, insan sermayesinin yetersizliği ve uygun altyapı eksikliğidir. Coğrafya ve uygun altyapı Ahilik iktisadi ilkeleri arasında yer almadığından büyüme kısıtları arasında sayılan bu faktörler incelenmeyecek, bu başlık altında sadece beşeri sermaye incelenecektir. 269 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 3.1.2.1.1. Beşerî Sermaye- İş bölümü ve Uzmanlaşma, Usta-Çırak İlişkisi Beşeri sermaye, ahilik ilkeleri arasında sayılan iş bölümü ve uzmanlaşma ve ustaçırak ilişkisi ile ilişkilidir. Beşerî sermaye eksikliği, büyümenin önündeki en önemli kısıtlardan bir tanesidir. Bunun nedeni, beşerî sermayenin bir ülkenin en önemli üretim faktörlerinden olan emek arzını oluşturmasıdır. Üretimin etkin ve verimli bir şekilde gerçekleştirilmesi için nitelikli ve sağlıklı bireylere ihtiyaç vardır. Bu bakımdan eğitimle beraber sağlığa yapılan yatırımlar da kalkınmada merkezî role sahiptirler. Ahilik iktisadi ilkelerine bakıldığında Ahiliğin insanı kâmil bir insan yapmaya çalıştığı görülür. Kâmil insan adayı çok sıkı şekilde ustasına bağlıdır. Ustası çırağına hem kişisel ahlâki eğitim hem de meslek eğitimi verir. Çırak ustasına daimî olarak güvenir ve işini en iyi şekilde yapar. Ustası da ona ücretini alın teri kurumadan verdiği gibi ona bir baba gibi muamele eder. Çırak yaptığı işte sebat gösterip uzmanlaşma sağlarken, üretimin nicelik ve nitelik olarak artması sağlanır. Burada işçi-işveren ilişkilerinde bir usta-çırak ilişkisinin varlığının ve işte sebat ve uzmanlaşma durumunun incelenmesinden ziyade beşerî sermayenin büyümenin kısıtı olup olmadığı incelenecektir. Beşerî sermaye konusunda ilk gösterge, okula gidilen yıl sayısı ve eğitimden getirilere dayanılarak hesaplanan beşerî sermaye endeksidir. Şekil 7’ye göre beşerî sermaye endeksi sıralaması, kişi başı gelir göstergesine paralel şekilde zaman içerisinde gelişme göstermektedir. Türkiye, ABD ve G. Kore’ye göre daha düşük, Pakistan’a göre daha yüksek endeks değerlerine sahiptir. 4.0 Beşeri Sermaye Endeksi 3.5 3.0 2.5 2.0 1.5 1.0 50 55 60 Kaynak: PennWorld Table. 65 70 75 80 85 90 Kore Türkiye Şekil 7: Ülkelerin Beşerî Sermaye Endeksi Değerleri 270 95 Pakistan ABD 00 05 10 15 Kore Türkiye Pakistan ABD Kaynak: PennWorldAHİLİĞİ Table. YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Şekil 7: Ülkelerin Beşerî Sermaye Endeksi Değerleri Şekil 8 Ülkelerin GSYİH’ya göre eğitim harcamalarını göstermektedir. Türkiye’nin Şekil 8 Ülkelerin GSYİH’ya göre eğitim harcamalarını göstermektedir. Türkiye’nin eğitim harcaması ortalaması G. Kore’ye çok yakın olduğu halde beşerî sermaye eğitim harcaması ortalaması G. Kore’ye çok yakın olduğu halde beşerî sermaye endeksi açısından G. Kore, Türkiye’ye göre çok daha iyi değerleri sahiptir. Bu fark açısındanendeksi G. Kore, Türkiye’ye göre çok daha iyi değerleri sahiptir. Bu fark Türkiye’de Türkiye’de eğitimin gündeme kalitesi konusunu gündeme Çünkü getirmektedir. Çünkü eğitiminyıl eğitimin kalitesi konusunu getirmektedir. eğitimin ortalama ortalama verilen yıl sayısıeğitimin ile beraberkalitesi verilen de eğitimin de insani gelişimde önemlidir. sayısı ile beraber insanikalitesi gelişimde önemlidir. Hükümet Eğitim Harcamaları (%GSYİH) 6 5 4 3 2 1 0 Türkiye ABD Pakistan Kore Kaynak: Dünya Bankası Education Statistics Veri Tabanı. Şekil 8: Ülkelerin Hükümet Eğitim Türkiye Harcamaları (% GSYİH) Not: Eğitim harcamaları, için 2018 yılı, ABD için 2015-2018 yılları Kaynak: Dünya Bankası Education Statistics Veri Tabanı. Not: Eğitim harcamaları, Türkiye için 2018 yılı, ABD için 2015-2018 yılları ortalaması, Pakistan için 2012-2017 yılları ve 2019 yılı ortalaması ve G. Kore için 2016-2018 yılları ortalaması değerleridir. Ülkeler arasında eğitim kalitesinin ölçülmesinde kullanılan göstergelerden bir tanesi ülkelerin PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Platformu) değerleridir. PISA ölçümünde matematik, okuma ve bilim ölçeğinde ortalama performanslara bakılmaktadır. Tablo 2, Türkiye ve diğer ülkelerde ortalama eğitim performans değerlerini göstermek amacıyla hazırlanmıştır. Pakistan için PISA skorları OECD veri tabanında bulunmamaktadır. 2018 yılı değerlerine göre ABD ve G. Kore, performans değerlendirmelerine bakıldığında Türkiye oldukça düşük skorlara sahip ülkedir. Bu nedenle Türkiye’nin eğitimin kalitesini artırma konusunda politikalar geliştirmesi gerekir. Tablo: 2 Ülke PISA Değerleri (2018) Okuma Matematik Bilim Kore 514 526 519 Türkiye 466 454 468 ABD 505 478 502 Kaynak:OECD veri tabanı 271 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Eğitimle ilgili bu göstergeler Türkiye’nin gelişmiş ülkelere göre özellikle eğitimin nitelikleri açısından geri kaldığını göstermektedir. Bu ülkeler dikkate alındığında eğitimin ekonomik büyüme için bir kısıt olduğu söylenebilir. Eğitimin yaygınlaştırılması ile beraber Ahilik ilkelerinde de belirtildiği gibi her bir insanın kâmil bir insan olması yolunda politikalar geliştirilmesi gerekir. Nitelikli beşerî sermayenin aynı zamanda sağlıklı olması gerekir. Aynı yöntemle sağlık alanındaki yetersizliklerin büyümede bağlayıcı bir kısıt olup olmadığı araştırılabilir. Şekil 9 GSYİH’na göre ABD’nin en yüksek, Pakistan’ın en düşük cari sağlık harcamasına sahip olduğunu göstermektedir. Türkiye’nin sağlık harcamaları başlangıçta G. Kore’nin sağlık harcamalarından daha yüksek iken 2011 yılından sonra daha düşük hale gelmiştir. Bu nedenle sağlık faktörünün beşerî sermayenin niteliğini olumsuz etkileyerek büyümede bir kısıt olmaması için sağlık harcamasının artırılması gerekir. 9 8 7 6 5 4 3 2 1 0 2000 2002 2004 2006 2008 Türkiye Kore 2010 2012 2014 2016 2018 ABD Pakistan Şekil 9: Cari Sağlık Harcamaları (% GSYİH) Kaynak: Dünya Bankası World Development Indicators Veri Tabanı. 3.1.4. Yatırımdan Elde Edilen Getirilerin Uygun Şekilde Tahsisi Hausmann v.d. (2005) yönteminde düşük sosyal getirilerin ikinci ana nedeni olarak yatırımlardan elde edilen getirilerin uygun tahsis edilmemesi vardır. Bir diğer deyişle, yatırımcılar, yatırımın getirisinden yeterli miktarda pay alamamaktadırlar. Bu nedenle yatırımcıların yatırım teşviki azalmakta ve ekonomik büyüme olumsuz yönde etkilenmektedir. Getirilerin uygun şekilde tahsis edilmemesinin nedeni de hükümet 272 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” başarısızlıkları ve/veya piyasa başarısızlıkları olabilir. Hükümet başarısızlıkları zayıf mülkiyet hakları, yolsuzluk ve yüksek vergiler gibi mikro ekonomik risklerden ve finansal-parasal ve mali istikrarsızlık gibi makro ekonomik risklerden oluşmaktadır. Bu kısımda Türkiye ve kıyas yapılan ülke verileri kullanılarak Türkiye’de hükümet başarısızlığı veya piyasa başarısızlığının varlığı belirlenmeye çalışılacaktır. Bu başarısızlıklar ekonomik büyümeyi bağlayıcı bir kısıt olarak değerlendirilecektir. 3.1.4.1. Hükümet Başarısızlıkları Hükümetler, ekonomik kalkınma faaliyetlerinde merkezi role sahiptir. Kalkınma sürecinde hükümetler kaynakları en verimli kullanabilmek için ekonomide özel sektör-devlet dengesini iyi ayarlamalıdır. Çünkü dengenin bozulması halinde özel sektör başarısızlığı veya hükümet başarısızlığı ortaya çıkabilir. Ahilik ilkelerinin, kalkınmanın gerçekleşmesindeki önemine değinmek için Hausmann v.d (2005)’in modelinde hükümet başarısızlıkları altında yer alan sadece mikro riskler incelenecek, mali ve parasal istikrarsızlıklardan oluşan makro risklere değinilmeyecektir. 3.1.4.2. Mikroekonomik Riskler Mikroekonomik riskler; yüksek vergi oranları, yüksek seviyede yolsuzluk veya zayıf mülkiyet haklarından biri veya birkaçı olabilir. Mülkiyet hakları maddi olan ve olmayan her türlü malın sahip olma, kullanma, alma-satma ve gelir elde etme haklarını içermektedir. Güçlü mülkiyet hakları büyümeyi teşvik ederken; yolsuzluk, yüksek vergiler ve mülkiyet haklarının eksikliği, yatırımın getirisinin hak edilen şekilde elde edilmesini engelleyebilir. 3.1.4.2.1. Mülkiyet Hakları- İş Hayatı ve Ahlâk, İş birliği ve Dayanışma Mülkiyet hakları, Ahilik iktisadi ilkelerinden İş Hayatı ve Ahlâk, İş birliği ve Dayanışma ilkeleri ile ilişkilendirilebilir. İş Hayatı ve Ahlâk ilkesinde, ekonomik faaliyetlerde muhatap kişilerin memnuniyeti ön plandadır. İnsanlar arasında çatışmacı ve rekabetçi bir anlayış yerine dayanışma ve iş birliği ön plandadır. İnsanlar arasında karşılıklı güvene dayanan iş birliğinin sağlanması da mülkiyet haklarının tesisi ve korunması ile gerçekleşebilir. Şekil 10’da Türkiye ve diğer ülkelerde son 5 yıldaki mülkiyet hakları endeks değerleri görülmektedir. Şekilde ülkeler arasındaki endeks sıralaması incelenen dönem içinde hep aynı kalmıştır. Mülkiyet hakları değerleri yüksek olan ülkeler daha kalkınmış ülkelerdir. Bu değerlere göre mülkiyet hakları konusu (Ahilik ilkelerine göre toplumun faydasını hedefleyen davranışlar bütününün ve insanlar arasındaki daha fazla dayanışma ve iş birliğinin yetersizliği konusu) Türkiye’nin kalkınma yolunda bir kısıt olarak durmaktadır. 273 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Mülkiyet Hakları 9 8 7 6 5 4 3 2018 2019 2020 Pakistan ABD 2021 2022 Türkiye Kore Kaynak: https://www.internationalpropertyrightsindex.org Şekil 10: Türkiye ve Diğer Ülkelerde Mülkiyet Hakları Bu tespitle beraber hukukun üstünlüğü (rule of law) ve hükümet etkinliği (government effectiveness) göstergeleri de mülkiyet hakları endeksini desteklemek üzere kullanılacaktır. Dünya Bankası Worldwide Governance Indicators veritabanında hukukun üstünlüğü; bireylerin toplum kurallarına güvenmeleri ve bunlara uyma konusundaki algıları, özellikle sözleşme, mülkiyet hakları, polis ve mahkeme uygulamalarının kalitesine yönelik algıları olarak tanımlanarak endekslenmiştir. Şekil 11’de, Türkiye ve diğer ülkelerdeki hukukun üstünlüğü değerleri son 5 yıl için gösterilmektedir. Türkiye ve diğer Müslüman ülke Pakistan’da bu endeks değerleri diğer iki kalkınmış ülkenin oldukça altındadır. Bu nedenle hukukun üstünlüğü kısıtı ve bu kısıtla ilgili Ahilik ilkelerinin zayıflığı Türkiye ve Pakistan için potansiyel bağlayıcı bir kısıt olarak durmaktadır. 274 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Hukukun Üstünlüğü 9 8 7 6 5 4 3 2018 2019 2020 ABD Türkiye 2021 2022 Kore Pakistan Kaynak: https://www.internationalpropertyrightsindex.org Şekil 20: Türkiye ve Kıyas Yapılan Ülkelerde Hukukun Üstünlüğü Türkiye’de mülkiyet haklarının ve dolayısıyla ilgili Ahilik ilkelerinin önemini göstermek üzere ikinci olarak Dünya Bankası Worldwide Governance Indicators veritabanında var olan hükümet etkinliği endeksi kullanılacaktır. Bu endeks, kamu hizmetlerinin kalitesi, sivil hizmetlerin kalitesi ve bunların siyasi baskılardan bağımsızlık derecesi, politika oluşturma ve uygulama kalitesi ve hükümetin bu tür politikalara bağlılığının güvenilirliğinin algılanmasını ölçmektedir. Türkiye ve kıyas yapılan ülkelerde hükümet etkinliğini gösteren Şekil 12’de görüldüğü gibi son 5 yıldaki değerler Pakistan için negatif iken Türkiye’nin değerleri sıfıra yakın şekilde negatif ve pozitiftir. Hem mülkiyet hakları endeksi değerleri hem hukukun üstünlüğü endeksi değerleri hem de hükümet etkinliği endeksi değerleri dikkate alındığında Türkiye’de mülkiyet haklarının nispi zayıflığı (Ahilik ilkeleri doğrultusunda ekonomik faaliyetlerde ve sosyal ilişkilerdeki güvenin ve dayanışmanın zayıflığı) büyümeyi olumsuz yönde engelleyen bağlayıcı bir kısıt olarak durmaktadır. 275 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 1.6 1.2 0.8 0.4 0.0 -0.4 -0.8 2017 2018 2019 Türkiye Kore 2020 2021 ABD Pakistan Şekil 12: Türkiye ve Diğer Ülkelerde Hükümet Etkinliği Not: Tahminler, ülkenin toplam gösterge puanını standart normal dağılım biriminden vermektedir. Bu değerler de -2,5 ila 2,5 arasında değişmektedir. Kaynak: Dünya Bankası Worldwide Governance Indicators Veri Tabanı. 3.4.1.2.2. Yolsuzluk-İç Denetim Sistemi, İş Hayatı ve Ahlâk, Ürün Standardizasyonu Yolsuzluk, dünyada hemen hemen tüm ülkelerde önemli bir sorundur. Yolsuzluk kişisel çıkar elde etmek amacıyla kamu otoritesinin suistimal edilmesidir. Bu suistimal rüşvet alma, hırsızlık yapma veya akrabayı kayırma şeklinde görülebilir. Yolsuzluk endeksleri az gelişmiş ülkelerdeki yolsuzluk oranlarının, gelişmiş ülkelerdekine göre çok daha fazla olduğunu göstermektedir. Yolsuzluğun yüksek olduğu bir ekonomide hükümet, uygun olmayan şirketlere teşvikler verebilmekte veya yasalardan faydalanmasına izin verebilmektedir. Yolsuzluk, Ahilik iktisadi ilkelerinden İç Denetim Sistemi, Ürün Standardizasyonu, İş Hayatı ve Ahlâk ilkeleri ile ilişkilendirilebilir. Zira bu sistemde üreticiler ve esnaflar birbirlerini kontrol edebilmekte, belirlenen standartlara uyarak toplumun refahı için dürüst bir şekilde üretim yapmaktadırlar. Böylece elde edilen gelir de toplumda adaletli ve adil bir biçimde dağılmaktadır. Yolsuzluğun ve yolsuzluk algısının yüksek olması, ekonomik ilişkilerde güvensizliğe yol açarak ve girişimcilik faaliyetlerinde bulunmak isteyenlerin cesaretlerinin kırılmasına neden olarak yatırımların düşmesine neden olmaktadır. 276 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Şekil 13’te Türkiye ve kıyas yapılan ülkelerde 2012-2021 yılları arasındaki yolsuzluk algısı ortalamaları görülmektedir. Bu endeks, 0 oldukça, yüksek seviyede yolsuzluk olduğunu, 100 ise yolsuzluğun olmadığı durumu göstermek üzere, 0-100 arasında değer almaktadır. Mülkiyet hakları kısmındaki endekslerde olduğu gibi Türkiye bu endekste de gelişmiş ülkelere göre düşük fakat Pakistan’a göre yüksek endeks değerlere sahiptir. Son yıllarda Türkiye’nin endeks değerlerinde bir düşme eğilimi görülmektedir. Bu endeks bağlamında Türkiye’de yolsuzluk algısı seviyesinin (dolayısıyla ilgili Ahilik ilkelerinde belirtilen özelliklere tam olarak sahip olmamanın) büyümeyi olumsuz yönde engelleyen bağlayıcı bir kısıt olduğu sonucuna varılabilir. Yoluzluk Algısı Endeksi 80 70 60 50 40 30 20 2012 2013 2014 2015 2016 Türkiye Kore 2017 2018 2019 2020 2021 ABD Pakistan Kaynak: Transparency International Şekil 13: Türkiye ve Diğer Ülkelerde Yolsuzluk Algısı Endeks Değerleri Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün yolsuzluk algısı endeksine ek olarak Tablo 3’te Dünya Bankası’nın Enterprise Surveys verilerine göre Türkiye ve Pakistan’da, firmaların iş yapma ve yolsuzluk algıları incelenmiştir2. Ankete göre Türkiye’de yolsuzluğu en büyük engel olarak seçen firmaların yüzdesi %1,1 iken Pakistan’da bu oran %17.3tür. Yolsuzluğun yanı sıra rüşvet ve devlet memurlarının hediye kabul etmesi gibi durumlar da güvensiz iş ortamını oluşturan bir diğer unsurdur. Vergi memurlarıyla görüşmede hediye vermesi beklenen firmaların yüzdesinde ve devletle olan sözleşmeyi garanti altına almak için hediye vermesi beklenen firmaların yüzdesinde Türkiye, Pakistan’a göre çok düşük orana sahiptir. İnşaat izni almak için, su bağlantısı için 2 Veri tabanında ABD ve G. Kore ile ilgili veriler bulunmamaktadır. 277 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” hediye vermesi beklenen firmaların yüzdesi Türkiye için çok düşüktür. Buna benzer şekilde vergi oranları, siyasi istikrar ve eğitimli işgücü hariç diğer tüm göstergelerde Türkiye Pakistan’a göre çok daha iyi durumdadır. Buradaki sonuçlar Türkiye’deki gelir ve kalkınmışlık seviyesine paralel olarak insanların birbirleriyle ve devletle güven ortamının olduğu ve işe başlama ve devletle iş yapmada işlem maliyetlerinin nispi olarak çok daha düşük olduğunu göstermektedir. Tablo 3: Firmaların İş Yapma ve Yolsuzluk Algıları Türkiye (2019) Pakistan (2013) 24.8 33.6 Ziyaretler varsa, vergi memurları ile ortalama ziyaret sayısı veya gerekli görüşme sayısı 1.5 3.6 İşletme ruhsatını ve izinlerini en büyük engel olarak seçen firmaların yüzdesi 1.5 0.2 Yolsuzluğu en büyük engel olarak seçen firmaların yüzdesi 1.1 17.3 Suç, hırsızlık ve kargaşayı en büyük engel olarak seçen firmaların yüzdesi 0.5 6.2 Gümrük ve ticaret düzenlemelerini en büyük engel olarak seçen firmaların yüzdesi 0.8 2.4 Yetersiz eğitimli işgücünü en büyük engel olarak seçen firmaların yüzdesi 6.6 3.1 Siyasi istikrarsızlığı en büyük engel olarak seçen firmaların yüzdesi 20.8 8.7 En büyük engel olarak vergi idaresini seçen firmaların yüzdesi 1.5 6.8 Vergi yetkilileriyle yaptığı görüşmelerde hediye vermesi beklenen firmaların yüzdesi 1.3 28.8 İnşaat ruhsatı almak için hediye vermesi beklenen firmaların yüzdesi 1.4 28.7 0 30.9 2.9 57.8 0 31 İnşaatla ilgili izin alma günleri Su bağlantısı almak için hediye vermesi beklenen firmaların yüzdesi Elektrik bağlantısı almak için hediye vermesi beklenen firmaların yüzdesi Faaliyet ruhsatı almak için hediye vermesi beklenen firmaların yüzdesi 278 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Kamu görevlilerine “işleri halletmek için” hediye vermesi beklenen firmaların yüzdesi 0.7 45.8 Devlet sözleşmesini güvence altına almak için hediye vermesi beklenen firmaların yüzdesi 0.3 88.2 25.4 68.3 Suç, hırsızlık ve düzensizliği büyük bir kısıtlama olarak tanımlayan firmaların yüzdesi 6.5 34.1 Gümrük ve ticaret düzenlemelerini önemli bir kısıtlama olarak tanımlayan firmaların yüzdesi 9.8 21.4 Vergi idaresini önemli bir kısıtlama olarak tanımlayan firmaların yüzdesi 32 34.1 Vergi oranlarını önemli bir kısıtlama olarak belirleyen firmaların yüzdesi 66.6 54.1 Mahkeme sistemini büyük bir kısıtlama olarak tanımlayan firmaların yüzdesi 15.1 34.6 Ziyaret edilen veya vergi yetkilileriyle görüşmesi gereken firmaların yüzdesi 36.5 65.6 Yolsuzluğu büyük bir kısıtlama olarak tanımlayan firmaların yüzdesi Kaynak: Dünya Bankası Enterprise Surveys Türkiye için firmaların iş yapma faaliyetlerinin önünde gördükleri en büyük engel, vergi oranlarıdır. Vergi oranları, girişimcilik ve yatırım faaliyetlerini doğrudan etkileyen bir faktördür. Model kapsamında vergiler, yatırımların getirilerini hak edilen şekilde elde edilmesini etkileyen bir faktördür. Hem yerli hem de yabancı yatırımcılar için yüksek vergi oranları, girişimcinin hak ettiği getiriyi elde etmesini engelleyen dolayısıyla yatırımları caydıran bir mikroekonomik risktir. Türkiye’deki vergi oranlarının yüksekliğini tespit etmek üzere Şekil 14 hazırlanmıştır. Bu Şekilde Türkiye ve ABD ve G. Kore’deki 2013-2019 dönemi için vergi gelirlerinin GSYİH’ya oranı görülmektedir. Bu ülkelere göre Türkiye’de yurt içi ekonomik faaliyetlerde uygulanan vergi oranları en yüksektir ve girişimciliği ve yatırımları engelleyen kısıtlardan birisi olarak görülebilir. Tüm bu veriler değerlendirildiğinde Türkiye’de, Pakistan’a göre firmaların iş yapmak için daha güvenli, daha kolay iş yapılabilen ve daha az rüşvet beklenen bir iş ortamı bulunduğu söylenebilir. Fakat vergi oranlarının yüksek olması yatırımların yapılmasında bağlayıcı bir kısıt olarak durmaktadır. 279 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Vergi geliri (GSYİH %) 20 16 12 8 4 0 2013 2014 2015 Kore 2016 Türkiye 2017 2018 2019 ABD Kaynak: Dünya Bankası World Development Indicators. Şekil14: Türkiye ve Diğer Ülkelerde Vergi Gelirleri 3.4.2. Piyasa Başarısızlıkları Hausmann v.d. (2005)’nin karar ağacı yönteminde getirilerin uygun şekilde tahsis edilmemesinin ikinci ana nedeni piyasa başarısızlıklarıdır. Piyasa başarısızlıkları da bilgi dışsallıkları ve koordinasyon dışsallıkları olarak ikiye ayrılmaktadır. Bilgi dışsallığı, Ahilik iktisadi ilkelerinden İş Hayatı ve Ahlâk ile ve koordinasyon dışsallığı İş birliği ve Dayanışma ve İş Hayatı ve Ahlâk ile ilgilidir. Bu kısımda ilk önce bilgi dışsallıklarının, dolayısıyla İş Hayatı ve Ahlâkın bilgi dışsallığı ile ilgili bağlantısının, sonra da koordinasyon dışsallıklarının, dolayısıyla İş birliği ve Dayanışmanın büyüme için bağlayıcı bir kısıt olup olmadığı incelenecektir. Hem bilgi dışsallıklarını hem de koordinasyon dışsallıklarını doğrudan ölçmek zor olduğundan dolaylı yöntemlere başvurulacaktır. 3.4.2.1. Bilgi Dışsallıkları- İş Hayatı ve Ahlâk Yeni teknolojiler üretme, araştırma ve geliştirme faaliyetleriyle gerçekleşir. Özel sektör kârlarını daha çok yapmak için araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunurken devlet, devletin ve toplumun menfaatleri doğrultusunda bu tür faaliyetleri gerçekleştirir. Belirli bir maliyete katlanılarak üretilen yeni bilgi, çoğunlukla başkaları tarafından herhangi bir bedel ödemeksizin ele geçirildiği durumda bilgi dışsallığı ortaya çıkar. Burada çoğunlukla fikri mülkiyet hakları korumasının yetersiz olmasından kaynaklanan araştırmacıların katlandıkları maliyetlerin karşılanmadığı bir kayıp piyasa vardır. Bilgi dışsallığı durumu, araştırma yapanların gayret ve teşvikini 280 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” olumsuz yönde etkilemekte böylece yeni bilgi üretimi veya teknolojik ilerleme, olması gerekenden daha az gerçekleşmektedir. Ahilik iktisadi ilkelerinin sıkı sıkıya uyulduğu bir sistemde, bilgi dışsallığı durumunun ortaya çıkmaması gerekir. Bilgi dışsallığı aslında bir bilgi hırsızlığıdır. Hırsızlık da İslâm’da en fazla yerilen ve hükmü belirlenmiş olan bir konudur. Ayrıca İş Hayatı ve Ahlâk kısmında da belirtildiği gibi çalışanın hakkının alın teri kurumadan ödenmesi gerekir. İnsanların kendi aralarında ve insanla devlet arasında çatışmacı ve rekabetçi anlayış yerine karşılıklı iş birliği ve memnuniyet esası bulunmaktadır. Bu kısımda Türkiye ve diğer ülkelerde bilgi dışsallıklarını ölçmek için patent başvuruları ve yüksek teknolojili mal ihracatı ile kişi başı gelir arasındaki ilişki kullanılmıştır. Şekil 15, 2007-2021 yıllarına ait Türkiye ve diğer ülkelerdeki veriler kullanılarak patent başvuruları (yerleşik ve yabancı) ile kişi başı gelir oranları arasındaki ortalama ilişkiyi ve her ülkenin verilerini göstermektedir. Şekil 15’e göre tüm ülkelerin ortalamalarına göre kişi başı gelir arttıkça ortalama olarak patent başvuruları da artmaktadır. Fakat sadece Türkiye’nin verileri tüm ülkelerin ortalama patent başvuruları-kişi başı gelir ilişkisini gösteren regresyon doğrusunun altındadır. Bir diğer deyişle, kişi başı gelirine göre Türkiye’de ortalamanın altında patent başvuruları yapılmaktadır. ln(yerleşik + yabancı patent başvuru sayısı) 14 ABD 13 Kore 12 11 10 9 8 Türkiye Pakistan 7 6 8.0 8.5 9.0 9.5 10.0 10.5 11.0 ln(kişi başı gelir, 2017 yılı sabit SGP Doları) Kaynak: Dünya Bankası World Development Indicators Şekil 15: Patent Başvuruları ve Kişi Başı Gelir 281 11.5 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Şekil 16, diğer bir bilgi dışsallığı ölçütü olan yüksek teknolojili ürün ihracatı ile kişi başı gelir arasındaki ilişkiyi göstermektedir. Şekil 16’ya göre kişi başı gelir arttıkça ortalama olarak yüksek teknolojili ürün ihracatı da artmaktadır. Fakat patent başvurularında olduğu gibi Türkiye’ye ait veriler tüm ülkelerin ortalama yüksek teknolojili ürün ihracatı-kişi başı gelir ilişkisini gösteren regresyon doğrusunun altındadır. Bir diğer deyişle, bu ülke grubu verileri dikkate alındığında, kişi başı gelirine göre Türkiye’de ortalamadan daha az yüksek teknolojili ürün ihracatı yapılmaktadır. ln(yüksek teknoloji ürünleri ihracatı, cari ABD Doları) Türkiye, kişi başı gelire göre hem patent başvurusunda hem de yüksek teknolojili ürün ihracatında kıyas yapılan ülkeler arasında en kötü durumda olan ülkedir. Bu sonuçlar Türkiye’de mevcut yasa ve yönetmelikler ve uygulanan teşvik edici politikalara rağmen, kişi başı gelire göre yeterli sayıda yenilik yapılmadığını göstermektedir. Bu nedenle bilgi dışsallığı Türkiye’nin ekonomik büyümesindeki bağlayıcı kısıtlardan bir tanesi olarak durmaktadır. Bu analizde kişi başı gelire göre daha az patent başvuru olmasının nedeni olarak İş Hayatı ve Ahlâkı ilkesi altında bahsedilen özelliklerin eksikliğinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı konusunda bir şey söylenememektedir. Fakat bu ilkelere uyulduğunda en azından bilgi hırsızlığı olmayacağı ve bilgiyi üretenlerin emeklerinin karşılığının verildiği bir toplumun ortaya çıkacağı söylenebilir. 27 26 ABD Kore 25 24 23 22 Türkiye 21 Pakistan 20 19 6 7 8 9 10 11 12 ln(kişi başı gelir, cari ABD Doları) ) Şekil 16: Yüksek Teknoloji İhracatı ve Kişi Başı Gelir Notlar: Regresyon 1992-2017 dönemini kapsamaktadır. Kaynak: Dünya Bankası World Development Indicators 282 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 3.4.2.2. Koordinasyon Dışsallığı- İş birliği ve Dayanışma, İş Hayatı ve Ahlâk Hausmann v.d. (2005)’ne göre piyasa başarısızlığının bir nedeni koordinasyon başarısızlığı da olabilir. Kalkınma, kamu ve özel sektörün hemen her alanda iş birliği ve koordinasyonu ile gerçekleşebilir. Kapitalist bir sistemde birey tamamen kendi menfaati doğrultusunda hareket etse bile gelecekte elde edeceği fırsatları düşünerek iş birliğine gitmeyi tercih edebilmektedir. Koordinasyon, özel sektör tarafından eksik yatırıma neden olan piyasa başarısızlıklarının kamu yatırımları ve teşvikleri yoluyla dengelenmesi durumudur. Ekonomik faaliyetleri birbirlerine bağlı olan sektörlerde veya bölgelerde bireyler veya firmalar ortak karar aldıklarında herkesin refah seviyesi daha fazla artar. Piyasa güçlerince birimler ortak karar almazsa veya yatırım yapmazsa devletin devreye girerek bunu başarması, koordinasyon başarısını sağlaması gerekir. Birimlerin (bireylerin veya firmaların) ortak faaliyette bulunamaması durumuna koordinasyon dışsallığı adı verilmektedir. Ahilik sistemi, tüm sosyal ve ekonomik ilişkilerde güvenin tesis edildiği bir sistemdir. Bu sistemde kazancın şahsiliği değil tüm toplumun kazancı ön plandadır. Esnafın / üreticinin ihtiyacından fazla kazançlar, ortak sermaye olarak işlem görmüştür. Kişi ve kurumlar arasındaki güven ve iş birliği bir sosyal sermaye iken, kazançların “Orta Sandığı”nda toplanması ortak fiziki sermayedir. Bu sistemde bireylerin kendi aralarında ve bireylerle devlet arasında tam bir koordinasyon sağlanmaktadır. Enerjide kamu-özel sektör işbirliği yatırımları (GSYİH %) 2.0 1.6 1.2 0.8 0.4 0.0 2015 2016 2017 2018 Türkiye 2019 Pakistan Kaynak: Dünya Bankası World Development Indicators Şekil 17: Enerji Sektöründe Kamu – Özel İşbirliği Yatırımları 283 2020 2021 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 6 5 4 3 2 1 0 2015 2016 2017 2018 2019 2020 2021 Kaynak: Dünya Bankası World Development Indicators Şekil 18: Türkiye’de Ulaştırma Sektöründe Kamu – Özel Sektör İşbirliği Yatırımları (GSYİH%) Bu kısımda Türkiye ve diğer ülkelerde koordinasyon dışsallıklarının mevcudiyetini göstermek için Şekil 17 ve Şekil 18 çizilmiştir. Şekil 17’de Türkiye ve verisi bulunan Pakistan’da 2015-2021 arası dönemde enerjide kamu-özel iş birliği yatırımlarına bakılmıştır. Pakistan’da enerji sektöründeki iş birliği incelenen dönem içerisinde daha fazladır. Şekil 18’deki ulaşım sektöründeki kamu-özel iş birliği yatırımları yıldan yıla değişme göstermekle beraber ortalama olarak düşük bir seviyededir. Bu iki değişken dikkate alındığında Türkiye’de kamu-özel iş birliğinin düşük olmasından dolayı büyümeyi kısıtlayıcı etkisi konusunda bir bulguya varılamamıştır. Fakat, Ahilik ilkelerinden İş birliği ve Dayanışma, İş Hayatı ve Ahlâk ilkelerine uygun bir toplum olduğunda kamu-özel sektör iş birliğinin daha fazla gerçekleşeceği ve dolayısıyla koordinasyon başarısının sağlanacağı söylenebilir. Sonuçlar Her ülkede yaşayan insanlar farklı kültür, gelenek ve inanç sistemlerine dolayısıyla bu sistemlerden kaynaklanan farklı kurumlara sahiptir. Bu nedenle bireylerin davranışları ve beklentileri farklı olduğu gibi her ülkenin kalkınma sürecinde sahip olduğu fırsatlar ve kısıtlar da birbirinin aynı değildir. Bu nedenle ülkelerin kalkınma sürecinde öne sürülen reçetelerin de birbirinden farklı olması gerekir. Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde 600 yıldan fazla etkisi görülen Ahilik teşkilatı Müslüman halkın din, gelenek ve ahlâkına uygun prensiplerle iktisadi, siyasi, sosyal ve kültürel bir sistem kurmuştur. Bu çalışmada Ahilik iktisadi ilkelerinin benimsenmesi ve uyulmasının Türkiye’nin ekonomik büyümesi ve kalkınmasında nasıl 284 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” yardımcı olacağının incelenmesi yapılmıştır. Bunu incelemek için Ricardo Hausmann, Dani Rodrik ve Andrés Velasco (2005) tarafından geliştirilen büyüme teşhisi yaklaşımı kullanılmıştır. Bu yaklaşımda bir ülkede özel yatırımların ve girişimcilik faaliyetlerin niye düşük seviyelerde olduğunun araştırmasında ülkelerin sahip olduğu kısıtlar bir karar ağacı ile sistematik hale getirilmiştir. Her ülkenin farklı ekonomik fırsatlara ve kısıtlara sahip olması, söz konusu stratejilerin uygulandığı ülkeye göre farklılaşmasını da beraberinde getirmektedir. Bu çalışmada Ahilik teşkilatının iktisadi ilkeleri ile Ricardo Hasumann, Dani Rodrik ve Andrés Velasco (2005)’un yöntemindeki büyümeyi engelleyen kısıtlardan örtüşen kısıtların incelenmesi yapılarak Ahilik teşkilatının ileri sürdüğü ilkelerin Türkiye’nin ekonomik büyümesindeki kısıtları çözmede ne derece önemli olduğu bir azgelişmiş ve Müslüman ülke (Pakistan) ve iki gelişmiş ülke (ABD ve G. Kore) kıyaslamaları ile ortaya konulmuştur. Bu amacı gerçekleştirmek üzere çalışma üç bölümde gerçekleştirilmiştir. Birinci bölümde Ahilik iktisadi ilkeleri özetlenmiş, ikinci bölümde Türkiye’nin ekonomik büyüme performansı tartışılmış ve üçüncü bölümde Ahilik ilkelerine göre Türkiye’nin ekonomik büyümesini engelleyici kısıtların teşhisi yapılmıştır. Tüm analizlerde gerekli verilerin kullanımı yoluyla Türkiye’de politika yapıcılara, delile dayalı öneriler sunulması amaçlanmıştır. Türkiye özellikle son 20 yılda gösterdiği büyüme performansı ile gelişmiş ülke seviyelerine yaklaşmış, fakat gelişmiş ülke seviyelerine gelememiştir. İncelenen ülkelerin ekonomik gelişmişlik seviyesi ile sahip oldukları kurumsal kalite göstergeleri aynı yönlü güçlü ilişkiyi göstermektedir. Türkiye ve Pakistan’ın kurumsal kalite göstergeleri diğer iki gelişmiş ülkenin kurumsal kalite göstergelerinden daha düşüktür. Gelişmiş ülkelere göre çok fakir olan Pakistan ve gelişmiş ülkeleri yakalamaya çalışan Türkiye, Ahilik ve benzeri kurumlar kurarak ekonomik kalkınmalarını daha kolay gerçekleştirebilirler. Ahilik ilkeleri doğrultusunda Türkiye’nin ekonomik büyümesindeki kısıtlar incelendiğinde kalkınma yolundaki Türkiye’de tasarruf oranlarının düşük olduğu, gelir eşitsizliğinin nispeten yüksek olduğu, beşeri sermayesinin düşük olduğu ve daha nitelikli hale getirmek için eğitim harcamalarını ve kalitesini artırması gerektiği, mülkiyet hakları konusunda gelişme göstermesi gerektiği, yolsuzluk algısının gelişmiş ülkelere göre yüksek olduğu ve bilgi dışsallığının olduğu görülmüştür. Bu hususlar Türkiye’de büyümeyi olumsuz yönde engelleyen bağlayıcı kısıtlar olarak durmaktadır. Ahilik ilkeleri doğrultusunda bireylerin ve toplumsal sistemin dönüştürülmesi durumunda bu bağlayıcı kısıtlar gevşetilerek Türkiye’nin kalkınması daha kolay yoldan gerçekleştirilebilir. Örneğin, kanaatkârlık ve iddihardan kaçınma ilkeleri gereğince fazla sermaye zekât ve benzeri müesseseler ile ihtiyacı olanlara dağıtılacak, sermaye tabana yayılacak ve tüketim artışı ile beraber üretim artışı ve yatırım artışı 285 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” da gerçekleşecektir. Ahilik ilkeleri doğrultusunda ekonomik faaliyetlerde ve sosyal ilişkilerde güven kurulup, bireyler ve birey-devlet arasında dayanışma sağlandığında mülkiyet haklarında, hukukun üstünlüğünde ve hükümet etkinliğinde ilerlemeler sağlanarak tüm projelerde başarılı koordinasyon sağlanacaktır. Kalkınmış ülkeler kendi birey ve toplumsal yapısına uygun modeller kullanarak kalkınmışlardır. Örneğin G. Kore ülke liderlerinin, hükümetin, halkın ve şirketlerin menfaatlerini birleştirerek, hükümetin amaç odaklı ve disiplinli liderliği altında devletle iş aleminin yakın iş birliği ile kalkınmasını tamamlamıştır. Türkiye’nin daha hızlı ekonomik büyümeyi başarabilmesi için milli bir vizyonla belirlenmiş stratejik alanlarda yatırım yapması ve büyüme artırıcı tamamlayıcı müdahalelerde bulunması gerekmektedir. Türkiye’nin ekonomik kalkınmasının gerçekleşmesinde Batı merkezli topluma uygun olarak geliştirilen tek tip kalkınma modelleri yerine Ahilik ilkelerine dayanılarak milli bir model oluşturulması iktisadi, sosyal ve siyasal hedeflere ulaşmada daha fazla yardımcı olabilir. Kaynakça Acemoglu, D., Johnson S., and Robinson, J. (2004). Institutions as the Fundamental Cause of LongRun Growth. NBER Working Paper, 10481. Babych, Y. and Fuenfzig, M. (2012). An Application of the Growth Diagnostics Framework: The Case of Georgia. Working Papers 001-12, International School of Economics at TSU, Tbilisi, Republic of Georgia. Barro, R. J. and Sala-i Martin, X. (2004). Economic Growth. Second Editon, The MIT Press, Cambridge, Massachusetts. Hausmann, R., Rodrik, D. and Velasco, A. (2006). Getting the Diagnosis Right: A New Approach to Economic Reform. Finance and Development, 43(1):12-15. Ianchovichina, E. and Gooptu, S. (2007). Growth diagnostics for a resource-rich transition economy : the case of Mongolia. Policy Research Working Paper Series 4396, The World Bank. Jones, C. I., and Vollrath, D. (2013). Introduction to Economic Growth. Third Edition, W. W. Norton& Company, New York. Kaçanoğlu, M. (2021). Kapitalizm ve Ahilik Tartışmalarında İslam İktisadının Yeri. Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt: 5, Fütüvvet, Ahilik ve İktisadi Hayat Özel Sayısı, 150-170. Karagül, M. (2018). Türk İslam Medeniyetinde Ahiliğin İktisadi Hayat ve Devletin Oluşumundaki Rolü. TASAM- Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi, 263-288. Kelly, R. and Sokmen, A. (2019). Turkey Diagnostic. İndirilebilecek web sitesi: https://www.ebrd.com/ publications/country-diagnostics. Masca, M. ve Karagül, M. (2017). Barış ve Refahın Tesisinde Ahilik Kültürü ve Sosyal Sermayenin Rolü. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 7(2) , 1-18. North, D. C. (1990). Institutions, Institutional Change and Economic Performance. Cambridge University Press, Cambridge. Rodrik, D., Subramanian, A. and Trebbi, F. (2004). Institutions Rule : The Primacy Over in Economic and Integration Geography Development. Journal of Economic Growth, 9 (2): 131–65. Sydykova, M. (2015). Diagnosing Growth Constraints in Central Asia: The Case of the Kyrgyz Republic. 55th Congress of the European Regional Science Association: “World Renaissance: Changing roles 286 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” for people and places”, 25-28 August 2015, Lisbon, Portugal, European Regional Science Association (ERSA). Taşdemir, M. (2019). Ekonomik Büyüme, Sosyal Adalet ve Sürdürülebilirlik. Geleceğin Türkiyesinde Ekonomi: Sorunlar, Eğilimler ve Çözüm Önerileri (içerisinde) (Yazarlar: M., Ergeç, E. H., Kaya, H. & Selçuk. Ö.), İLKE İlim Kültür Eğitim Derneği. (Rapor No. 2019/15), İstanbul. USAID. (2014). Inclusive Growth Diagnostic – Bangladesh. web sitesi: https://www.gov.uk/government/publications/bangladesh-inclusive-growth-diagnostic-june-2014 Vergil, H. (2021). Türkiye Ekonomik Büyümesi ve Kalkınması. Türkiye’nin Kalkınam Reformu: Faizsiz Finans Sisteminin Güçlendirilmesine Yönelik Öneriler (içerisinde), Editör: Muhammed Erkam Kocakaya, İktisat Yayınları, 209-288, 2021. 287 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” AHİLİK ÇAĞDAŞ MİNARŞİZME MEYDAN OKUYABİLİR Mİ? Hasan Yücel BAŞDEMİR* Çağdaş siyaset felsefesi üç temel tartışma üzerine kurulmaktadır. İlki, yöneticilerin nasıl belirleneceği ve yönetim kararlarını alırken hangi süreçler izleneceğiyle ilgilidir. Buna siyasi sistem tartışması denilir. Yönetimin cumhuriyet, monarşi, demokrasi olması, siyasi sistemle ilgilidir. İkincisi, yöneticilerin nasıl seçildiğine veya nasıl karar aldıklarına bakılmaksızın yönetenler ve yönetilenler arasındaki ilişkinin nasıl kurulacağı; bu ikisi arasındaki sınırın nasıl belirleneceğiyle ilgilidir. Bu, siyasi ideoloji tartışmasıdır. Sosyalizm, liberalizm, faşizm vs. siyasi ideolojilerdir. Üçüncüsü ise siyasal düzenin dayanağı ve meşruiyeti tartışmalarıdır ki bu da siyasi teori tartışmasıdır. Egemenliğin bireye, geleneğe veya Tanrı’ya dayanması meselesi ise bir teori tartışmasıdır. Bu üçlü ayrımı çağdaş siyaset felsefesinin bir verisi olarak yapabiliyor olsak da esasında bu ayrımın izlerini, siyaset geleneğinin her döneminde bulmak mümkündür. Aristoteles, Politika kitabında sadece siyasi sistem tartışması yapıyor gibi görünmektedir. O, yönetim sistemlerini nitelik ve nicelik bakımından ayrıma tabi tuttu. Nitelik bakımından yönetimleri, iyi ve kötü olmak üzere ikiye ayırdı. İyi ve kötünün ölçütlerini de temel olarak kanuna dayanma ve keyfi karar olarak belirledi. Nicelik bakımından ise bir, birkaç ve herkes tarafından yönetilme şeklinde betimledi ve buradan hareketle bir algoritma belirlemedi. Buna göre iyi ve bir kişinin yönetimine monarşi; iyi ve birkaç kişinin yönetimine aristokrasi; iyi ve herkesin yönetimine politea (cumhuriyet) adını verirken kötü ve tek kişinin yönetimine tiranlık (diktatörlük); kötü ve birkaç kişinin yönetimine oligarşi; kötü ve herkesin yönetimine demagoji (demokrasi) adını verdi. Bugün demokrasi tartışmaları hala Aristoteles’in ortaya koyduğu bu nitelik kriterleri üzerinden yürütülmektedir. Herkesin yönetimindeki keyfilik, Aristoteles’in demokrasi veya demagoji dediği siyasal sisteme karşılık gelmekte ve günümüzde popüler demokrasi olarak adlandırılmaktadır. Siyasi ideoloji meselesi ise devlet karşısındaki siyasi failin kim olduğu ve devletsiyasi fail ilişkisinin nasıl olacağı ile ilgilidir. Liberaller, bir siyasi sistemin en küçük yapı taşının birey olduğunu ve siyasi faillerin müdahale edilmesi imkansız yaşamsal alanları (self-ownership, self-regarding) bulunduğunu kabul ederken sosyalizme göre ise devletin siyasi muhatabı toplumdur. Bireyin kendisi hakkında herhangi bir karar * Prof. Dr., Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, basdemir@hotmail.com 289 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” alma hakkı yoktur. Faşizme göre ise siyasi fail olarak etnik grubun diğer etnisiteler üzerinde üstünlüğü olduğu kabul edilir. Siyasi teoriler ise devletin kuruluşu, mülkiyet edinme, egemenliğin ve vatandaşlığın gerekçelendirilmesi gibi konuları ele alır. Eski zamanlarda töreye, asabiye ilişkilerine, sınıfsal ayrıcalığa veya Tanrı’nın egemenliğine dayandırılan iktidar, çağdaş siyaset felsefesinde toplum sözleşmesi ve kurumsallaşma kuramlarıyla temellendirilir. Tartışmaların tamamını siyasi yapının şekli özellikleri ve gerekçelendirilmesi konularına indirgeyebiliriz. Bu ikisi birlikte düşünüldüğünde siyasi düşünce öncelikle otorite ile bireyler ve toplum arasındaki ilişkinin nasıl kurulduğu ve dengelendiği meselesine odaklanır. Çağdaş siyaset düşüncesinde bu konu bireyler aleyhine büyük bir soruna dönüşmüştür. Avrupa’da icat edilen modern ulus devlet anlayışı geleneksel devlet ve toplum ilişkilerini devlet lehine bozguna uğratmıştır. Katı sınırlar, yürütme ve yargının devlet otoritesi altında birleştirilmesi, devletin ticari faaliyete girişmesi, devletin yoksullara yardım eden bir kurum olması, dini kurumların devlet tarafından finanse edilmesi, daha çağdaş versiyonu ile tüm bireylerin bir vergi kimlik numarası, vatandaşlık numarası olması, ikametlerin otel de dahil bildirilmesi zorunluluğu, ithal ürünlerden aşırı vergi alınması, kümülatif vergilerin yüzde 65’lere kadar yükselmesi ve birçok konu modern öncesi toplumların ve siyasi kurumların pek rastlayacağı bir durum değildir. Örneğin İslam tarihinde ibadethanelere beytü’l-malden harcama yapılması caiz değildir. Sultanlar camileri kişisel mülkiyetleri ile yaparlar ve buna devlet malının karışmamasına itina gösterirler. Devlet asla bir yardım kurumu olarak düşünülmez, bunun sivil toplumun uhdesinde olduğu düşünülür. Modern ulus devlete kadar İslam toplumlarında (muhtemelen başka toplumlarda da) vergi yüzde 2,5 ile yüzde 10 arasındadır. Gayri Müslimlere uygulanan özel vergiler de göz önüne alındığında en yüksek vergiler bile bugün tüm dünyada uygulanan katma değer vergisinin ortalama yarı bedeline ulaşamaz. Bir mukayese ile konuyu açık hale getirmek gerekirse Osmanlı toplumunda ithal bir üründen yüzde 2,5 vergi alınırken bugün devlet, lüks arabalardan toplamda yüzde 120’ye kadar vergi almaktadır. Bugün tüm dünyadaki vergilendirme sistemlerinde katma değer vergisi adıyla alınan ve ürünlere göre Türkiye’de yüzde 18; başka ülkelerde ise yüzde 22’de kadar yükselen katma değer vergisi tüm vergilendirmelerden sonra malın alımı sırasında ödenen bir vergi türüdür. Eski dünyada bu oranlar çatışma ve şiddet sebebi için bugünün dünyasında basit bir uygulamaya dönüşmüş görünmüştür. Modern ulus devlet, adeta Deli Dumrul’dur: geçenden 1 akçe; geçmeyenden 5 akçe, artı ceza. Bu durum, siyasi düşüncede sosyal devlet, devletçilik, merkeziyetçilik, ekonomik planlama, regülasyon gibi terimlerle desteklenmekte ve seçim vaatlerinde yerine getirilmesi gereken siyasi hedefler olarak düşünülmektedir. Modern devletler, bu merkeziyetçilik ve planlamacılıkla iş gücünün verimli ve gönüllü kullanımını amaçladılar. Bunun sonucunda kölelik ve feodalite sonu ermiş görünüyor. 290 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Bu nedenle modern ulus devlet, birçok açıdan bugün büyük oranda olumlu sonuç vermiş durumdadır. Bunun sonucu olarak ağır vergi yükleri ve merkeziyetçilik, bireylerin ve toplumların sistemsel yönüyle itiraz ettiği değil kabul ve teşvik ettiği bir siyasi tarza dönüşmüş durumdadır. Sistemden kastedilen, devletin sokak temizliğini yapması, sosyal yardımda bulunması, yaşlı ve bakım hizmetleri vermesi, sağlık hizmetleri sunması, köprü ve yollar yapması, eğitim kurumları ihdas etmesi, güvenlik hizmetini tamamen üstüne alması, piyasadaki bazı malların fiyatlarını belirleme vb. birçok işin devletin asli görevleri arasında olduğu düşüncesi bugün uzmanlar ve akademisyenler başta olmak üzere toplumların çok büyük bir kısmı tarafından neredeyse tartışmasız kabul edilmektedir. “Bunların hiçbiri devletlerin asli görevi değildir” ibaresini muhtemelen çok az kişi anlamlı bulur ve tepki vermez. Bu tepkisizlik durumu, modern devletin sunduğu ve vaat ettiği imkanlardan kaynaklanmaktadır. Ancak buradaki paradoksal durumu; yani devletin imkan sunması ve bu imkanları da bireylerin emekleriyle sağlaması arasındaki paradoksu birçok insan yakalamakta zorlanmaktadır. Oysa bunun anlaşılması zor değildir. Devlet toplumun itibarını üzerine almakta, bu itibarı aldıkça bireyleri ve toplumu alçaltmaktadır. Zekâ ve emeğin ürünüyle refah içinde bir toplum yerine devletin planlama ve imkanlarıyla sağlanan bir refah arasındaki ahlaki ayrım çok büyüktür. İkincisinde bireyler yaşamak için başkasına yani devlete muhtaç hisseder. Bireyler veren el değil alan el olmayı kabul etmişlerdir. Mülkiyeti kontrol eden devlet, manevi hayatı da kontrol edecek; sağlığımızı koruyan devlet, beslenme kültürümüzü ve çocuklarımızın değer yargılarını ve davranış kodlarını belirlemekten kaçınmayacak; ebeveynler, kendilerine zenginlik sunan bu kadiri mutlak karşısında itaatsizliğin şiddet ve suç olduğunu kolaylıkla benimseyeceklerdir. Ancak daha kötüsü, tüm imkan ve gücü elinde tutan bu “Baba”, hastalanır, zafiyete düşer veya işleri iyi gitmezse bunun bedelini tüm toplum öder. Oysa sorumlulukları toplumsal sivil kurumlarla paylaşan devletin zaafları, bu kurumlar tarafından kolayca bertaraf edilir; krizler daha az hissedilecek; deprem, savaş, salgın gibi doğal afetlerde hızlı müdahale ve organize olma imkanları artacaktır. Devlet-sivil toplum sorumluluk dengesi, toplumu sağlam ve seri yapar. Her ne kadar bunlar kulağa basit dekonstrüksiyonlar veya aforizmalar gibi görünse de esasında devlet ve toplum arasındaki adil çizginin çok uzun zamandan beri devlet lehine ve sivil hayat aleyhine yol aldığını görmek kolaydır. Devlet, toplumun sorumluluklarını üzerine aldıkça aslında bireylerin itibarına ve maddi mülkiyetleri yanında entelektüel sermayelerine de el koymaktadır. Nasıl yaşayacaklarına, neye inanacaklarına, hangi sorumlulukları alacaklarına ve hangi işleri yapacaklarına, çalışma saatlerinin nasıl olacağına, çocuklarına neler öğreteceklerine, gıda standartlarının ne olacağına, insanların neleri yiyip içeceklerine kafa yormalarına gerek yoktur artık. İnsan özgürlüğü ve yapabilirlikleri merkezi regülatif standartlarla daralmıştır. 291 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Şunu tekrar etmekte yarar vardır. Modern ulus-devletin insani kültüre büyük katkısı olmuştur. Sanayi devrimi, refahın yaygınlaşması, köleliğin ilgası, sermayenin yayılması, mülkiyet sisteminin güçlenmesi ve yaygınlaşması, hayat koşullarının iyileşmesi, ortalama insan ömrünün uzaması gibi birçok olumlu sonuç inkar edilemez. Bu konu, lehte ve aleyhte birçok durumun analizini içeren bir çalışmanın konusu olabilir. Bu çalışmanın konusu, kökleri İpek Yolları ve Baharat Yolları başta olmak üzere global ticari kültürün ortaya çıkardığı antik meslek kurumlarına kadar geri giden ve Anadolu’da yaklaşık 700 yıl boyunca ticaretin bel kemiği olan Ahilik kurumunun, devlet ve sivil hayat arasındaki ilişkide nasıl bir denge kurduğunu göstermektir. Bunu duyan çoğu kişi, bunun anakronik bir yaklaşım; yani geçmiş dönemlerin şartları içinde işlevsel olmuş ancak bugün var olma koşullarını kaybetmiş bir kurumsal yapının çağdaş siyasi mekanizma ile orantısız mukayesesi gibi görebilir. Ancak ulusdevlet uygulamasının meydana getirdiği merkeziyetçi ve sermaye süreçlerini regüle eden uygulamaların önünün alınması konusunda ciddi uyarılar yapan bir bakış açısının olması, sosyal devletin bir kader olmadığının göstergesidir. Buna minarşizm adı verilmektedir. Minarşizmin tanımına geçmeden önce minarşist düşünürlerin, popüler olmamaları ve yıpratıcı sol saldırılara maruz kalmaları nedeniyle görünür olmamalarına rağmen çağdaş ekonomik düşüncenin en saygın figürleri olduğunu hatırlatmak isterim. Minarşizmin tarihi kökleri gerilere götürülebilecek olsa da teorik kurumsallaşmada en temel düşünür Adam Smith’tir. O, Milletlerin Zenginliği kitabında ekonomik ilişkilerin ve sermaye yapılarının sivil-toplumsal hayat içindeki ilişkilerden ortaya çıkması gerektiğini; piyasaya merkeziyetçi müdahalelerin (çoğu komüniteryenin iddia ettiğinin aksine) adaletsizlikleri artıracağını ileri sürdü. On sekizinci yüzyılın ortalarına doğru Batı’nın siyasi söyleminde belirgin hale gelen bu yaklaşım, günümüze kadar birçok düşünür tarafından seslendirildi ve güçlendirildi. Esasında Adam Smith başta olmak üzere bu düşünürlerin gördüğü şey, ulus devletin sivil hayatın ve kişisel becerilerin başarılarını engelleyeceği ve uzun vadede devletlerin meşruiyetini ve desteğini aldığı sivil toplumun zayıflayacağı ve bunun sonucu olarak Lord Acton’ın analiziyle despotik hale geleceği gerçeği idi. Kısaca ulus devlet iyi sonuçlar verebilir ama bu iyi sonuçların rehavetinin, onun önce toplumun kendisini organize etme süreçlerine, sonra da bizzat kendisine zarar vereceği şeklindeydi. Smith’in, başta Francis Hutcheson, Adam Smith, David Hume, Dugald Stewart, Adam Ferguson, Thomas Reid, Colin Maclaurin, Hugh Blair, James Hutton, Henry Home, Lord Kames gibi çağdaşlarıyla, yakın zamanda ise Friedrick A. von Hayek, Frederic Bastiat, Alexender von Humboldt, Milton Friedman, Lord Acton, Karl Popper, Robert Nozick, Any Rand, Ludwig von Mises, Murray Rothbard, Gerald Gaus, James Buchanan, Kenneth Arrow, Hernando de Soto, Jan Nerveson, Jason Brennan, Matt Zwolinski vd. iktisatçı ve siyaset bilimciye kadar oldukça güçlü bir geleneği vardır. O zaman şu soruya cevap aramaya başlayabiliriz: 292 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” minarşizm ile ahilik arasındaki ilişki nedir? Buna kısa ahilik ve minarşizm tanımları yaparak başlayabiliriz. Ancak karşılaştırmayı ahilik üzerinden yapacağımız için önce minarşizmden başlamak daha uygundur. Minarşizm, devlet ve bireylerin karar ve eylemlerine yasal bir çerçeve sağlamak, sözleşmeleri uygulamak, mülkiyet haklarını korumak ve ulusal güvenliği sürdürmek gibi sadece temel bazı işlevleri yerine getiren asgari veya sınırlı hükümeti savunan bir siyasi felsefedir. Yani eğitim ve sağlık başta olmak üzere sivil hayatın faaliyetleriyle kurumsallaşacak olan hizmetler, hükümetler tarafından organize ve finanse edilemez; edildiğinde verimlilik ve sektör başarısı sürekli tehdit altında olur. Minarşistlere göre hükümetin rolü sadece a) bireysel hakları korumak ve b) hukukun üstünlüğünü sağlamakla sınırlı olmalı, diğer tüm faaliyetler ticari şirketler başta olmak üzere sivil organizasyonlara, yani özel sektöre, yerel ve eyalet yönetimlerine bırakılmalıdır. Lord Acton, Mises ve Rothbard gibi bazı minarşizm savunucuları, bu iki pozitif gerekçeye ek olarak c) gücün kötüye kullanılmasını önlemek için de sınırlı bir hükümetin gerekli olduğunu savunarak negatif karakterde üçüncü bir nitelik daha ilave ederler (Hunt, 2008: 5). Terim olarak “minarşizm”, “mini” veya “minimal” kelimesinden türetilmiştir. Minimalizm, bazen “minimal hükümet”, “sınırlı devlet” (limited state), “gece bekçisi devlet”, “jandarma devlet” gibi terimlerle de ifade edilir. Ancak daha önemlisi minarşizm fikri, genellikle klasik liberalizm, liberteryenizm ve objektivizm (Ayn Rand) ile ilişkilendirilir. Ancak sol liberalizm diye tanımlanan John Rawls (19212002), Michael Sandel (1953-), David Gauthier (1932-), Ronald Dworkin (19312013), Martha Nussbaum (1947-) gibi düşünürler, ekonomik eşitlik, sosyal adalet ve sosyal yardım yaklaşımları nedeniyle bu minarşist daireye dahil değillerdir. Örneğin Nussbaum, temel yapabilirliklerin karşılanmasını bir kamu sorumluluğu olarak kabul eder ki bu minarşistin zihin dünyasında anlamsız ve karşılıksız bir öneridir. Bu fikriyatın Avrupa’da ilk biçimi ve birinci dalgası, din savaşlarından sonra Hugo Grotius (1583-1645), Thomas Hobbes 1588-1679) ve John Locke (1632-1704) gibi filozoflara tarafından savuldu. İkinci dalga daha sertti ve Francis Huctheson (16941746), David Hume (1711-1776), Adam Smith (1723-1790) filozoflar tarafından merkantilist savaşlara karşı tepki olarak ortaya çıktı. Üçüncü dalga, 1929 Ekonomik Buhranı’ndan sonra Keynesçiliğin refah devleti ve devlet müdahalesi anlayışlarına karşı ‘piyasanın rekabet ilkesine göre özgürce işlemesini’ savunan ve neo-liberalizm denilen ve daha ziyade ekonomik yönü ağır basan bir akım olarak kendini gösterdi. Ludwig von Mises (1881-1973), Friedrich von Hayek (1899-1992) ve Milton Friedman (1912-2006) gibi neo-liberaller, temel “görünmez el” veya “kendiliğinden düzen” metaforuna dayanarak piyasadaki bireylerin aktivitelerinin devlet müdahalesi olmadan, toplumda sürekli kendi içinde revizyona 293 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” açık, sağlam işleyen kurumsal yapılar oluşturan ve piyasa regülasyonu olmadan, (sonuçlarını tahmin edememeleri bakımından cahil olan) bireylerin mutlu verimli, üretken ve özgür bir toplum oluşturacaklarını ileri sürdüler. Piyasa sistemi, zayıf ve beceriksizleri eler; yetenekli bireyleri öne çıkarır ve bu şekilde amaçlanmaksızın fakat yan ürün olarak toplumun genel iyiliğinin optimal olmasını sağlar. Hayek, piyasadaki planlamaların istenilen sonuçları veremeyeceğini; aksine piyasanın olağan ve kendi kendini onaran ve geliştiren yapısına zarar vereceğini ileri sürdü. Devlete düşen görev sadece piyasanın işleyişini güvence altına alacak ortamı sağlamaktır. Böylece neoliberalizme göre devletin görevi ‘yasa ve düzenin koruyucusu’ olmaktır yani devlet, toplumun hizmetinde olan bir “jandarma” veya “gece bekçisi”dir (Ataay 2016: 134). Dördüncü dalga minarşizm ise (sola karşı güçlü bir tepki olması ve sol tehdidine karşı belli yönlerden muhafazakâr siyasetle işbirliği yapması nedeniyle) soğuk savaş döneminin sağ ideolojisi olarak ortaya çıktı. Nitekim bu akımın en görünür politikacıları, ABD’de Tennessee, Nevada ve Nebraska gibi kırsal eyaletlerde 150 yıllık dışlanma nedeniyle adeta sürgün hayatı yaşayan ve “fundamentalist” damgasıyla aşağılanan Baptist ve Evangelik Hristiyanları 1980 seçimlerinden sonra tekrar ABD politikasının merkezine çeken Başkan Ronald W. Reagan (1911-2004) iken Birleşik Krallık’ta, özellikle İskoçya’da 1979’dan itibaren süreç gerektiren minarşist politikaları ani şekilde uygulaması nedeniyle bugün “Janky” (berbat) olarak bilinen milyonlarca evsizin ortaya çıkmasına neden olan Demir Leydi lakaplı Margaret H. Thatcher’di (1925-2013). Her iki lider de neo-liberal politikalar uyguladı. Ancak esasında Sovyet totalitarizmine ve onun Batı’ya yayılan (Türkiye’de sağ-sol çatışması olarak bilinen ve 1980 öncesi iç savaşın sebebi olan) sol söylemine “muhafazakarlaşma” eğilimiyle karşı durmaya çalışmaları nedeniyle kafa karışıklığına yol açtılar. Daha entelektüel minarşistler, sol siyasete; daha doğrusu sol siyasetin merkeziyetçi, totaliter söylemlerine ve politikalarına karşı barış, adalet ve özgürlük söylemiyle cevap verdiler. Üçüncü dalga düşünürlerden ciddi biçimde beslenen bu düşünürler, Karl Popper (1902-1994), Ayn Rand (1905-1982), James McGill Buchanan (1919-2013), Allen E. Buchanan (1948-), Hans-Hermann Hoppe (1949-), David Schmidtz (1955-), Walter Edward Block (1941-), Roger Pilon (1942-) ve bunların daha genç takipçileri olan Robert P. Murphy (1976-) James Brennan (1979-), Tamar Gendler (1965-), Peter Boettke (1960-), Mark Thornton (1960-) ve daha onlarcasıydı. Ancak bu dönemde sınırları belirginleşen ve zaman zaman da liberal ve liberteryen politikalardan bazı yönleriyle farklılaşan minarşizmin en tipik savunucusunu Anarchy, State and Utopia kitabının yazarı Robert Nozick’dir (1932-2002). Minarşizmin temel önerilerini göz önüne alarak şimdi ahiliğin bu düşünce üzerinden nasıl değerlendirilebileceğine bakabiliriz. Ahilik, 13. yüzyılda ortaya çıkan ve Anadolu’ya yayılan bir meslek örgütlenmesi olarak bilinse de esasında İpek ve Baharat Yolları’nın tarihiyle paralel bir geçmişe sahiptir. Ahilik, bu kurumsal yapının Anadolu 294 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” uzantısı veya Anadolu’da şekillenmiş halidir. Ahilik teşkilatının temel amacı, esnaf, tüccar ve zanaatkârların bir araya gelerek dayanışma ve işbirliği içinde çalışmalarını sağlamaktır. Anadolu’daki Ahilik teşkilatının kurucusu, 1200’lü yıllarda Kırşehir’de yaşamış olan Ahi Evran’dır. Ahi Evran, bu teşkilatı ticaret ve zanaat faaliyetlerini düzenlemek ve meslek erbabının niteliklerini arttırmak amacıyla kurdu. Ahilik teşkilatı, meslek erbaplarının yanı sıra öğrenci, işçi, köylü ve çiftçi gibi farklı kesimlerden de üyeler kabul ediyordu. Gündüzleri meslek icra edilir, akşamları ise mesleğin teorik yönleri ve adab-ı muaşeret verilirdi. Ahilik, Osmanlı İmparatorluğu döneminde vakıf sistemi olarak varlığını sürdürdü ve özellikle 17. ve 18. yüzyıllarda etkisini arttırdı. Ancak 19. Yüzyıldan itibaren yerini loncalara bırakarak bugünkü meslek odalarına doğru evrildi. Bu evrilme, sivilliğini kaybetmesine ve kamuya eklemlenmesine ve bu nedenle de tüm tarihsel yapısını ve misyonunu kaybetmesine yol açtı. Bu açıdan bugünkü meslek odalarının, yapı ve misyon itibariyle ahilik kurumuna benzetilmesi veya minarşist bir yapı olarak değerlendirmesi yanlıştır. Ancak bu yapıların tekrar minarşist kurumsallaşmaya doğru evrilmesinin, güçlenmesine büyük katkı sağlayacağı muhakkaktır. Ahilik, meslek erbaplarının niteliklerini arttırmak, dürüstlük ve ahlak kurallarına uygun üretim yapmak, haksız rekabeti önlemek ve meslekî dayanışmayı sağlamak amacıyla çeşitli düzenlemeler yapmıştır. Ahilik teşkilatı, esnafın örgütlenmesi ve meslekî ahlakın korunması açısından önemli bir rol oynamıştır. Ancak bu işlevlerini devletle herhangi bir bağı olmadan yapmıştır. O halde bunun nasıl bir yapılanma olduğunu betimlemeye çalışalım. Osmanlı ve daha önceki devlet sistemlerinde merkezi hükümetlerin toplumun günlük işleri üzerinde etkisi olmazdı. Sağlıktan eğitime, kültüre ve dini hayata kadar tüm toplumsal yapılar sivildi. Tımar sistemi nedeniyle güvenlik ve kadı hukuku nedeniyle yargılama dahi bugünle mukayese edildiğinde, devleti devrede tutan belirli yönler olsa da devletten oldukça bağımsızdı. Bu durum, ulus devlet öncesi dünyanın çoğu yerindeki site devletleri veya imparatorluklarda da böyleydi ve her bir dönemde bu yapılanmalar farklı tarzlarda oldu. Ahiliğin bu tarzlar içinde en başarılarından biri olduğunu görmek gerekir. Nitekim Avrupalı seyyahlar, Anadolu’ya seyahat ettiklerinde sokakların temizliği, çalışma hayatının zarafeti, tüccarların nezaketi karşısında şaşkına dönmekteydiler (Bkz. Gülgün 2003). Bu kurumsallığın arkasında metafizik bir yapı vardı. En basit haliyle her meslek, bir peygambere atfedilir ve meslek sahibi kendisini o peygamberin mirasına talip (varis) olarak görürdü (İnanır 2014: 117). Bu yönüyle ahilikte davranış kuralları ve hayata bakış, peygamberin şeriatı üzerinden bir dünya görüşüne dayanıyordu. Minarşizm de kökeni dinsel olmasa dahi içerik bakımından dine benzeyen bir dünya görüşüne dayanmaktadır. Bu dünya görüşü, bireylerin kendi hayatlarının sahibi olduğu ve herkesin kendi hayat tarzını hemcinsleriyle uyumlu bir şekilde 295 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” kurduğu, insanın değer ve kural üreten bir varlık olduğu şeklinde mistik bir hümanizma olarak tezahür ediyordu. Materyalistik değildir, çünkü aklın ilkesiz ve salt sonuçlara ulaşmayı hedefleyen şekilde işlemesine karşı çıkılıyor ve bunun yerine insanların karar ve eylemlerinin planlanandan farklı sonuçlar vereceğine inanılarak siyasi, kültürel ve iktisadi hayatın bireysel tercihlerin uyumlu sonuçlarıyla dizayn edildiğine ve her bir hatanın tekrarlanan deneyimsel süreçlerle revize edildiğine inanılıyordu. Kendiliğinden doğan düzen de denilen bu anlayış, minarşizmin temelini oluşturmaktaydı (Kalkan, 2017: 43). Ahilik de minarşizm gibi devlet müdahalesinin dışında toplumun kendi kendine işleyişinin kurması ve geliştirmesiydi. Bu haliyle meslek erbapları hem mesleğini icra ediyor hem emeği eğitiyor ve onlara ahlak ve meslek eğitimi veriyor hem de yaşadığı bölgenin sağlık, temizlik, güvenlik başta olmak üzere kamudan bağımsız bir şekilde hizmetlerini görüyordu. Bu hizmet o kadar düzenliydi ki Ankara Savaşı sonrasında Anadolu’da kaybolan siyasi nüfuz, hiçbir iç karmaşaya mahal vermeden bu süreçte Ahilik teşkilatının bölgenin güvenliğini sağlamasına yol açmıştı. Bazı rivayetlere göre iki; bazı rivayetlere göre de yirmi yedi yıl Ankara ve çevresinde Ahiler, yeni devlet kurulana kadar kamu hizmetlerini de devam ettirmişti. Özetle belirtmek gerekirse ayrıntılı bir çalışma, geçmişteki ahilik uygulamalarının, çağdaş siyaset felsefesinde tartışılan ve devletin aşırı müdahalesiyle deforme olan kurumsal yapıların sivilleşmesi yönündeki yaklaşımlara, geçmişin sağlam bir örneği olabileceğini gözler önüne serecektir. Kamu otoritesinin asli sorumluluklarının dışına çıkması, toplumun tercih ve kararlarının kurumlar üzerinde yaratacağı etkiyi yok eder; toplumun doğa olayları, sosyal ve siyasi krizler karşısında etkisiz olmasına yol açar. Ulus devlet modellerinin gün geçtikçe merkezileşmesi, sivil toplumu etkisiz hale getirmektedir. Bu nedenle ahilik, bu sorunların aşılması için güçlü bir felsefi ve siyasi yaklaşım olan çağdaş minarşist ideallere tarihi bir zemin olmaya layıktır. Kaynakça Hunt, Lester H., “Why the State Needs a Justification”, Anarchism/Minarchism: Is a Government Part of a Free Country?, edit.: Roderick T. Long, Tibor R. Machan, Ashgate Press, 2008. İnanır, Ahmet, “XVI. Yüzyıl Osmanlı Fetvalarında Ahilik”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 36, (2014): 103-138. Kalfa Ataay, Ceren, “Hayek ve Friedman’ın Devlet Anlayışı”. Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Dergisi 4 (2016): 129-151. Kalkan, Buğra, Kendiliğinden Doğan Düzen, Liberte Yayınları, Ankara, 2017. Üçel‐Aybet, Gülgün, Avrupalı Seyyahların Gözünden Osmanlı Dünyası ve İnsanları (1530-1699), İletişim Yayınları, İstanbul 2003. 296 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” İNSANDAN MEDENİYETE AHİLİĞİN ÖNERDİĞİ İNSAN MODELİ -MANZUM FÜTÜVVETNÂMELER ÜZERİNE BİR OKUMA DENEMESİMuhammet Enes KALA* Giriş Anadolu coğrafyası göz önüne alındığında mekânın imarında, zamanın inşasında, insanın ihyasında ve toplumun selametinde fütüvvetin ve ahiliğin rolünün oldukça önemli olduğu ifade edilebilir. Temelde Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberin sünnetine dayanan fütüvvet ve ahiliğin, insanın gönlüne hitap etmek suretiyle insanın şerefini muhafaza etmek, kulu, kula muhtaç ederek kulu, kula köle kılmanın önündeki engelleri kaldırmak, insanı hürleştirmek, âlemi tüketim nesnesi olarak değil, bir emanet değeri olarak görmek, insana emanet edilen nimetlerden adil ve hakkaniyet ölçüsünde istifade etmek, toplumun refahını yükseltmek gibi gayelerinin olduğu söylenebilir. Ahilik teşkilatının mezkûr gayeleri tarihin uzun bir döneminde toplumda sosyal pratikleri inşa ederek ve insanın hayatının neredeyse her aşamasını tanzim etmek suretiyle gerçekleştirmeye çalıştığı öne sürülebilir. Ahilik, esasında bu manada insana ve topluma dair birçok kurucu unsuru kapsayan güçlü bir iklim/ ekosistem kurmuştur. Fütüvvetnâmeleri ilham alınacak birer ibare; ahilik teşkilatının uygulamalarını ise bize yol gösterebilecek ibretler manzumesi alarak âleme, insana ve topluma dair kurulan güçlü ekosistemin günümüz için de önemli manalara gelebileceği düşünülebilir. Ahilik teşkilatının uzun bir dönem boyunca inşa ettiği ve çalıştırdığı bu ekosistemi, günümüz müktesebatını da kullanarak anlamaya çalışmak, insan ve toplum tasavvurlarını değerlendirmek önemli görünmektedir. Çalışmamızda mensubiyet, mesuliyet ve mükellefiyet kaynaklarını anlamlandırarak ilke, yasa ve kaidelerin bu ekosistemde nasıl bir insana ve topluma işaret ettiği anlaşılmaya çalışılacaktır. Bu çerçevede dinî, ahlâkî, hukukî ve siyasî ilke, yasa ve kaidelerin ahilik teşkilatında birbirini tamamlayıcı şekilde mesul, mükellef ve fazıl bir insanı, bununla birlikte fazıl bir toplumu inşa etmeye çalıştıkları görülebilir. Böylesi bir bütünlüğün insan ve toplum tasavvurunda kıymeti de çalışmada tartışılacaktır. * Doç. Dr., Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Felsefe Bölümü. Orcid No: 0000-0002-3857-470X 297 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” İnsan; bedenden, nefsten ve ruhtan müteşekkil bir canlı olarak görüldüğünde, onun varoluşuna kıvam ve denge kazandırmak üzere bedenî, nefsî ve ruhî ihtiyaçların birlikte bütüncül bir çerçevede temin edilmesi önem arz etmektedir. Ahilik teşkilatının bu ihtiyaçları birlikte gözetmek, ortaya koyduğu sosyal pratikler ile insan yaşamını kıvama kavuşturacak nizamnâmeler suretiyle insanın varoluşunu yetkin hale getirmek ve bununla birlikte toplumun refahını ve felahını temin etme gayreti de çalışmamızda etüt edilecektir. Tüm bunlar çerçevesinde çalışmamızda günümüze dair bir insan modelinin fütüvvetnâmelerin ve ahiliğin ortaya koyduğu güçlü bir altyapı ekseninde nasıl yeniden ele alınabileceğinin imkânları soruşturulacaktır. Çalışmada hem ahiliğin ortaya koyduğu insan modeli anlaşılmaya çalışılacak hem de bu modelin günümüz için değeri tartışmaya açılacaktır. Çalışmamızın ilk bölümünde ahilik kavramı ve kısaca tarihî arka planı üzerinde durulacaktır. İkinci bölümde ahiliğin insan ve toplum anlayışı üzerinden ev, iş, dergâh, toplum ve âlem arasında inşa ettiği bütüncül ekosistemin bize görünen cepheleri anlaşılmaya çalışılacaktır. Üçüncü bölümünde ise belirli manzum fütüvvetnâmeler üzerinden insanın Allah ile, toplumla ve âlemle olan ilişkisinin nasıl ele alındığı öne çıkarılıp, ahilik üzerinden bu ilişkilerin mahiyeti değerlendirilecektir. Çalışmamızın sonuç kısmında ise insana ve topluma dair ulaştığımız hususlar özetlenecektir. 1. Ahilik: Kavramsal ve Tarihî Bir Çerçeve Hiçbir şey kelimesiyle ne anlatabilir? Esasında bu kelimenin içerisinde bizim için bir medeniyet telakkisi saklamakta olduğu ifade edilebilir. Anadolu coğrafyasının kaynaştırıcı, birleştirici ve bütünleştirici gücünü bir kelime üzerinden anlatmak gerekseydi bu kelime, içerisinde kelimeler saklayan “hiçbir şey” kelimesi olabilirdi. “Hiç”, Farsçadır, “bir” sözcüğü, Türkçedir ve “şey” kelimesi Arapçadır. Söz konusu kelime, içerisinde üç medeniyetin kelimelerini barındırmakta ama bu kelime Anadolu coğrafyasında meramı anlatabilme kudretine sahip olabilmektedir. Esasında ahilik sistemini, içinde bulunduğu toplumun, önceki medeniyetlerin geleneklerinden kalan mirası temessül eden, bununla beraber kendisine ait fütüvveti, civanmertliği ve akılığı da içerisine alan devasa bir Anadolu sistemi olarak anlayabiliriz. Arap coğrafyasında fetâ; Fars coğrafyasında civanmerd; Türkistan’da akı ve tarihî izlekte son aşamada Anadolu coğrafyasında ahi kelimelerini birbirine tezat teşkil etmeyecek yapının coğrafyalardaki farklı izdüşümleri olarak görebiliriz. Anadolu’da ahilik teşkilatının ve fütüvvetnâme geleneğinin nasıl teşekkül ettiğinin tarihî aşamaları kitaplarda ayrıntılarıyla anlatılmaktadır. (Anadol, 1991; Bayram, 1991; Çağatay, 1974; Gölpınarlı; 1949-1950; Köksal, 2008; Taeschner, 1953-1954; Torun, 1998) Tarihî aşama ile birlikte kavram arka planına baktığımızda öncelikle fütüvvet kelimesi bizi karşılar. Fütüvvet kelimesinden ilk defa bahsedenin Cafer es298 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Sâdık olduğu, Cafer es Sâdık’ın bu kavramı “ele geçen bir şeyi tercihen başkalarının istifadesine sunmak, ele geçmeyen bir şey için de şükretmektir” diye tanımladığı ifade edilir. Muhyiddin İbnü’l-Arabî ise fütüvveti ilahî bir vasıf olarak görür. Her şeyin Allah’a muhtaç olup O’nun hiçbir şeye ihtiyacı olmaması, herhangi bir karşılık beklemeden âlemi ve onda var olan her şeyi yaratmış olması ilâhî fütüvveti gösterir. (Uludağ, 1996:259-261; Tek, 2020:419-420) Fütüvvet ehli ise Allah’tan başka kimseye muhtaç olmayan, cesaretleri, feragat ve cömertlikleriyle ön plana çıkmış yiğitler olarak bilinir. Abbâsî Halifesi Nâsır-Lidînillâh, siyasî ve sosyal durumu gittikçe bozulan devletin otoritesinin yeniden kurulmasında ve içtimaî huzurun sağlanmasında fütüvvet birliklerinin büyük bir güç olacağını düşünmüştür. Bu düşüncenin, hâkim olduğu coğrafyanın farklı bölgelerinde yer alan teşekkülleri siyasî otoriteye bağlamada ve bu şekilde siyasî birliği temin etme gayesinde başarılı olduğu söylenebilir. Tasavvuf kaynaklarında VIII. yüzyıldan itibaren fütüvvet kelimesi tasavvufî bir terim olarak kullanılmış, bu kelime bağlamında daha sonra sosyo-ekonomik ve politik bir çerçeveyi güçlendirmiştir. Bunda kuşkusuz Abbasi Halifesi Nâsır Lidînillah’ın bahsettiğimiz düşüncesinin büyük etkisi vardır. Halife Nâsır, fütüvvet birliklerini yeniden teşkilâtlandırırken hem kitabî kaynaklardan hem de fütüvvet teşekkülünün insan mimarlarından istifade etmiştir. Bağdat’ta kendi döneminde fütüvvet ehlinin reisinin elinden fütüvvet erkânı üzere şed kuşanmak suretiyle merasimle teşkilata dâhil olmuştur. Nâsır’ın amacı öyle görülüyor ki, o zamana kadar kendi halinde sistematik birlik taşıyan fütüvvet teşkilatına resmî bir hüviyet vermek suretiyle bu teşkilatın siyasî desteğini kazanmak, bu teşkilatın gücünden istifade etmek ve teşkilatı daha geniş bir coğrafyaya yaymaktı. Halife bu işi gerçekleştirirken dönemin meşhur ismi Şehâbeddin es-Sühreverdî’nin manevî otoritesinden de geniş ölçüde faydalanmıştır. (Tek, 2020:420) Teşekküllerin bir disiplin içerisinde, ortak zeminde var olabilmesi noktasında fütüvvetnâmelerin tanzim edilmiş ilke ve kaideleri son derece önemli görünür. Bununla birlikte Halife Nâsır’ın birlik ve dirlik imkânının ete kemiğe bürünmesi olarak gördüğü fütüvvet teşkilatlarına diğer Müslüman hükümdarları davet etmek üzere gönderdiği elçiler ve fermanların da oldukça önemli olduğu ifade edilebilir. Bu hazırlıkların ve uygulamaların diğer hükümdarlarda karşılık bulmasının neticesidir ki ilk defa Anadolu Selçuklu Devleti’yle I. Gıyâseddin Keyhusrev zamanında temas kurulmuş, karşılığında I. Gıyâseddin Keyhusrev, hocası Mecdüddin İshak’ı Bağdat’a Halife Nâsır’a elçi olarak göndermiştir. Mecdüddin İshak dönüşünde, Sultan I. Gıyâseddin’in isteği üzerine Halife Nâsır tarafından gönderilen Muhyiddin İbnü’lArabî, Evhadüddîn-i Kirmânî ve Şeyh Nasîrüddin Mahmûd el-Hûyî (Ahi Evran) gibi büyük mürşid ve mutasavvıfları Anadolu’ya getirmiştir. Özellikle Anadolu’da fütüvvet teşkilatının ahilik sistemi bağlamında teşkilatlanmasında Evhadüddîn-i Kirmânî, 299 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” damadı Ahi Evran ve kızı Fatıma Bacı’nın rolleri ve katkıları izahtan varestedir. Anadolu’nun her tarafında irşad faaliyetlerine başlayan Evhadüddîn-i Kirmânî ve halifeleri için çok sayıda tekke ve zâviyenin yapılması ve bu tekke ve zâviyelerin dünya ve ahireti birleştiren, dünya ve ahiret dengesini ve ahengini temin eden, dünyada kimseye muhtaç olmamayı, ahirette ise icra edilen salih amellerden mahrum kalmamayı öğütleyen bir sistemin inşasındaki rolleri yadsınamazdır. Anadolu’da ahiliğin kuruluşu ise I. İzzeddin Keykâvus ve I. Alâeddin Keykubad’ın da fütüvvet teşkilâtına girmeleriyle tamamlanmış görünür. (Kazıcı, 1988:540) Anadolu’da ahilik anlayışını ifade ederken özellikle Ahi Evran isminin altını çizmemiz gerekir. Şeyh Nasîrüddin Mahmûd, sonraları Ahi Evran ismiyle anılmıştır. I. Alâeddin Keykubad’ın büyük destekleriyle ve kayınpederi Evhadüddîn-i Kirmânî’nin tensipleriyle bir taraftan tasavvufî düşünceye ve fütüvvet ilkelerine bağlı kalarak tekke ve zaviyelerde şeyh-mürid ilişkilerini tanzim etmiş, diğer taraftan iş yerlerinde usta, kalfa ve çırak münasebetlerini ve buna bağlı olarak iktisadî hayatı düzenleyen bir sistemin kuruluşunda büyük roller üstlenmiştir. Söz konusu bu işlevler, Anadolu coğrafyasında maruf olan ahilik sisteminin nitelikli şekilde tebarüz etmesine vesile olmuştur. Ahiliğin bu dönemlerde Anadolu’nun sosyal, siyasî, kültürel, sınaî ve ticarî şartları içinde Türklere has zevk ve kabiliyet ile İslâm dünyasının hiçbir yerinde görülmeyen bir biçimde gelişme göstererek teşekkül etmiş ve esnaf ve sanatkârlar örgütü haline gelmiş olduğu söylenebilir. Mefkûre ve çalışma tarzı itibariyle topluma hizmet sunma amacını güden ahilik sisteminde özel ilke ve kaidelerle (Ahi Şecerenameleri ve Ahi Fütüvvetnâmeleri) belirlenen iş ve ahlâk disiplini ile şeyh, usta, kalfa, çırak hiyerarşisi içinde çalışmayı ibadet zevki haline getiren, her türlü amelin ibadet olabileceği şuurunun yaşatıldığı bir nizam küresi karşımıza çıkar. (Bayram, 1981; Bayram, 1991.) Burada özellikle calib-i dikkat olan üç husus vardır. Bunlardan birisi adil iktisat, nitelikli üretim ve başkasına muhtaç olmama ilkeleri mucibince dünya hayatını tanzim etmek ile dünya ve ahireti birbirinin mütemmimi görmek; diğeri, aileden başlayıp tüm âleme uzanan ilişkilerde işi, dergâhı ve toplumu bu bütün içerisine dahil etmenin kıymetini idrak edebilmek; nihayetinde sonuncusu ise tüm bunları belirlenmiş ve içselleştirmiş yasalar ekseninde gerçekleştirmektir. Bu doğrultuda Ahi Evran’dan meslek felsefesine ve insanların birlikte yaşamalarına ilişkin şöyle bir alıntı yapılmıştır: “Allah insanı medenî tabiatlı yaratmıştır. Bunun anlamı şudur: Allah insanı yemek, içmek, giyinmek, evlenmek, mesken edinmek gibi çok şeylere muhtaç olarak yaratmıştır. Hiç kimse kendi başına bu ihtiyaçları karşılayamaz. Bu yüzden demircilik, marangozluk gibi birçok mesleği yürütmek için insan çok gerekli olduğu gibi, demircilik ve marangozluk da birtakım alet ve edevatla yapılabildiği için bu alet ve edevatı temin ve tedarik için de çok sayıda insana ihtiyaç vardır. Böylece insanın (toplumun) ihtiyaç duyacağı bütün sanat kollarının yaşatılması 300 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” gerekir. Bu halde toplumdaki bir kısım insanların sanatlara yönlendirilmesi ve her birinin belli bir sanatla meşgul olmaları sağlanmalıdır ki, toplumun bütün ihtiyaçları görülebilsin”. (Ahilik Ansiklopedisi, 2020:220) Bunun haricinde yukarıda işaret edildiği gibi huzurlu ve güçlü bir toplum için yasanın önemi inkâr edilemez. Tüm nizamın sağlıklı çalışması için bu nizamın kişilere değil ilke ve yasalara bağlı olması son derece önemlidir. Bu konuda da Ahi Evran’ın şunları ifade ettiği zikredilir: “Birçok insanın bir arada çalışması sanatkârlar arasında rekabet ve çekişmeye sebep olabilir. Çünkü bunların her biri kendi ihtiyacına yönelince menfaat çatışması ortaya çıkar. Karşılıklı hoşgörü ve affetme olmadığı zaman münâzaa ve ihtilaf zuhur eder. O halde bu insanlar arasındaki ihtilafı halledecek kanunlar koymak gereklidir. Bu kanun şeriata uygun olmalı ki, ona uyulsun ve insanlar arasındaki ihtilafın halline vesile olsun. İhtilafsız bir ortam yaratılınca herkes rahatça umduğunu elde eder. İhtilaf zuhurunda ise bu kanuna müracaat ederek ihtilaflar ortadan kaldırılabilir. Peygamberlerin şeriat koymaları bundandır”. (Ahilik Ansiklopedisi, 2020: 220-221) Ahi Evran bahsini kapatmadan son olarak onun ismine dair yukarıda ifade edilenlerden de yola çıkarak bir yorum denemesinde bulunalım. Gerçek ismi, Nasîrüddin Mahmûd el-Hoyî olan ve sonradan Evran sıfatıyla anılan Ahi Evran’ın Anadolu’nun maddî ve manevî yurt edinilmesinde büyük emekler verdiği izahtan varestedir. Tüm ulular gibi onun da bir toplumun çöküş ve ölümünün bir takım sosyal hastalıklardan doğabileceğini düşündüğü ve ahilik sistemini de bu hastalıklara şifa olarak tanzim ettiğini ifade edebiliriz. Evran kelimesi ejderha manasına gelir. Kelimenin ifade ettiği başka manalar da kuşkusuz söz konusudur. Bu kelime azamet, cesamet, kudret ve cesareti de anlatır. Her şeyden önce kendi nefsine hâkim olabilme ve ona hükmedebilme işi bir kudret işidir. Toplumu çöküşe ve yok oluşa sürükleyen bazı sosyal hastalıkların olabileceğinden bahsedebiliriz. Bunlar karşımıza öncelikle cehalet, rehavet (tembellik) ve sefâhet (haz düşkünlüğü) olarak çıkar. Evran kelimesi, işaret ettiği azamet, cesamet ve cesaret erdemleriyle, tüm bunlara kendisi ve toplumu için dur diyebilen, bu doğrultuda maslahat inşa edebilen ve ortak çabayı başlatabilen kişi için kullanılabilir. Aynı çabaların Millî Mücadele döneminde Mehmed Âkif tarafından da yapıldığını, Safahat adlı eserin başlı başına bu hastalıklarla mücadele kitabı olduğunu da unutmamak gerekir. Anadolu’da hızla yayılan ahilik teşkilatının mensupları, şehirlerde olduğu gibi köylerde ve uç bölgelerde de büyük nüfuza sahip olmuşlardır. İlim, irfan ve hikmet erbabının sanat ve meslek erbabıyla kaynaşmasından büyük bir enerji sadır olmuş, bu enerji zamanın ve mekânın inşa edilmesine vesile olmuştur. Bununla birlikte ahilik teşkilatının Anadolu’da bilhassa XIII. yüzyılda devlet otoritesinin iyice zayıfladığı bir dönemde şehir hayatında yalnızca iktisadî değil, siyasî yönden de önemli faaliyetlerde bulunmuş olduğu dile getirilir. İç direnci artıran bu çabalar hassaten Moğol saldırıları 301 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” karşısında dış direnci artırabilmenin yollarını da hazırlamış görünür. Ahiler, bağımsız siyasî bir güç olmamakla birlikte, zaman zaman merkezî otoritenin zayıfladığı, anarşi ve kargaşanın ortaya çıktığı dönemlerde siyasî ve askerî güçlerini göstermişler ve önemli fonksiyonlar icra etmişlerdir. Özellikle Moğol istilâsı sırasında ahi birlikleri şehirlerin yönetimine mahallî otorite olarak hâkim olmuşlardır. (Kazıcı, 1988:540541) O halde Anadolu’da ahilik sisteminin, bünyesinde dört sınıfı topladığını söylemek mümkündür. Bunlar, ilmiye, kalemiye, seyfiye ve hirfetiyedir. Ahilik sistemi inşa olunurken teşkilatlandığı coğrafyalarda önceki uygulamalardan etkilendiği ve bu uygulamaların özünü de sistemin ruhuna dahil ettiği ifade edilebilir. İslam temeddününün, kendinden önceki birikimi tevârüs, temellük ve temessül edip tercüme ve telife konu kıldığı vurgulanır. (Fazlıoğlu, 2019:23) Hiçbir medeniyet ve medeniyet unsuru, uzay boşluğunda öncesiz bir şekilde vücuda gelmemiştir. Bunu Fazlıoğlu’nun ifade ettiği gibi 5T üzerinden anlatabiliriz. Her medeniyetin ama özellikle İslam medeniyetinin bir tercüme, tevarüs ve temellük aşamasının olduğu düşünülebilir. Kendisinden önceki medeniyetlerin istifadeye açık kıldıkları teorik ve pratik birikimlerinden haberdar olma, onları kendi anlayabilecekleri hale getirme, insanın istifadesine ortak bir zeminde meydana getirilmiş birikimi kabullenme ve sahiplenme aşamaları muhtemelen her medeniyet iddiasında bulunanlar için vaki olmuştur. Bundan sonraki aşamaları ise güçlü medeniyetler gerçekleştirebilir. Bu aşamalar özümseme ve özgün bir hale getirip kendi teklifi olarak dünya mirasına sunabilme aşamalarıdır. Tüm bunları kabul edersek ahilik sisteminde Roma ve Bizans medeniyetlerinin kullandığı sosyal pratiklerin de (özellikle lonca sistemi) temsil edildiği ifade edilebilir. Ancak bu sistemin olduğu gibi değil, yeniden ve özgün bir hale getirilmiş şekilde bünyeye dahil edilmiş olduklarını da vurgulayabiliriz. Bununla birlikte başta söylediğimiz gibi ahilik sistemi esasında fütüvveti, civanmertliği, akılığı da ihtiva eden kendisine özgü toplum ve insan anlayışı olan bir Anadolu sistemi olarak karşımıza çıkar. Bu sistemin insan ve toplum anlayışına dair çerçeve sonraki başlıkta ele alınacaktır. 2. Ahiliğin İdeal İnsan ve Toplum Anlayışına Dair Kısaca da olsa kavramsal ve tarihî arka planlarıyla ortaya koymaya gayret ettiğimiz böylesi bir sistemin insan ve toplum anlayışına da değinmemiz gerekebilir. Esasında bu sistemin ideal gördüğü insan anlayışı şöyle anlaşılabilir (en azından ben öyle anlıyorum): Muvahhid, hür, mes’ul, fâzıl, mâhir ve mesut insan. Hiçbir köleliği kabul etmeyen, Hakk’a kulluğu merkezine alan, Hakk’ın dışındaki hiçbir şeye boyun eğmeyen, mensubu olduğu dinin ve medeniyetin ilkeleri doğrultusunda mesuliyet duyan, bu mesuliyeti sahip olduğu erdemlerle, toplum ve insanlık için maharetle kullanan, herkes için fayda meydana getiren, nihayetinde ise hedeflediği dünya ve ahiret saadetine birlikte nail olmayı dileyen bir insan modeli karşımıza çıkar. Böylesi 302 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” insanların inşa olunması için iklimi hazırlayan ve bu doğrultuda kendisini de inşa edebilen bir fâzıl toplum anlayışı da ahilik sisteminin hedeflediği bir toplum olarak görülebilir. Zikrettiğimiz bu insan nerede ve nasıl yetişecektir? İnsanı rahimler arası yolculuk yapan bir canlı olarak anlayabiliriz. İnsan ana rahminden çıkınca başka bir rahme doğar, kültür rahmine doğar. Ahiliğin teşekkül ettirildiği dönemde, bu kültür rahmi, ahilik sistemidir. Bu rahmi bir iklim, sistem dahası ekosistem olarak görebilmek de mümkündür. Her şeyden ziyade bu sistem, ideal insanı yetiştirmeyi gaye edinen bir yapı sunar bize. Şeref ’ül mekân bil mekîn, şerefül mekîn bil mekân, derler. İnsanın şerefi mekânla, mekânın şerefi insanla kaimdir. Yalnız bu manaya insanın mekânı, mekânın da insanı inşa etmesi de dahildir. Anakronizm ve vigizm, yanlışlarına düşmekten sakınarak ahilik sistemine bakmaya çalışmak ve hedeflediği ideal insanı inşa etmek için kullandığı araçları ve kazandırmaya çalıştığı erdemleri anlamaya gayret edebiliriz. Bunun için ifade ettiğimiz üzere ahilik sistemini kendi dönem gerçekliği içinde anlamaya çalışıp, o sistemi romantik bir tavırla olduğu gibi günümüze taşımamak, buna mukabil kendi gerçekliğimizi o döneme dayatmadan meseleye yaklaşmamız gerekir. Burada belki de yapılması gereken, insanı ve sistemi beraber ele alıp tartışmaktır. Hayvanlar yaşar, insanlarsa hem yaşarlar hem de bir hayat küreyi inşa ederler. Bu hayat kürenin gücü, o kürenin nefs ve nefes sahibi canlılara fıtratla çelişmeden, tabiatı tahrip etmeden varoluş hakkı tanımasıyla ölçülebilir. Güçlü bir hayat küreden beklenen önemli bir husus da onun ideal bir insan anlayışının ve bu insanı yetiştirmek için güçlü araçlarının olmasıdır. Hayat kürenin bize görünen temel ve kurucu unsurlarından bahsedebiliriz. Ferdi, evi, aileyi, işi, ocağı, toplumu ve tabiatı kucaklayamayan, onlara dair tanzim edici ilkelere sahip olamayan bir hayat küre tam değildir. Modern devletle beraber biz bu unsurlar arasındaki organik tamamlayıcı birlikten mahrum kaldığımızı da belirtmemiz gerekir. Zikrettiğimiz unsurların tamamlayıcı birlikteliğini bir hayat kürenin inşası için taşıyan en önemli unsurların başında talim, terbiye ve te’dib gelir. Hayat küreyi meydana getiren her bir unsurun esasında bizzat tabiî bir eğitim kurumu olduğunu gözden kaçırmamalıyız. Ancak modern devlet çatısı altında bu eğitim formunun formel olarak sadece okullara hasredildiğini ifade edebiliriz. Ahilik sisteminiyse hayatı baştan başa kuşatan gökkubbe altında duvarlı veya duvarsız bir talim, terbiye ve te’dib mektebi olarak görebiliriz. Talim bize öğretir, terbiye yapmayı gösterir, te’dib ise bilme ve yapmayı estetik bir şekilde yaşama aksettirebilme imkânından bizi haberdar eder. Hayat küreyi inşa ederken ifade ettiğimiz esas unsurlarda biz aynı zamanda değerlerin de talim ve terbiyesini yaparız. Bu noktada karşımıza çıkan ilk kurum esasında evimiz ve ailemizdir. Evde ve ailede, karşımıza çıkan değer ve erdemler mahremiyet, 303 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” muhabbet, hürmet, samimiyet ve emanettir. Mahremiyetle sınırları ve sınırlıkları; muhabbet ve hürmetle aile fertleri olarak birbirimize bağlılığımızı ve sınırlarımızı, samimiyetle fedakârlığın ve feragatin kıymetini, emanetle ise verilen her şeyin sahip olmaklıktan ziyade başkalarıyla paylaşmamız gereken değerler olduğunu idrak ederiz. Hayat küreyi inşa etme noktasında ifade ettiğimiz ikinci kurum, ahilik sisteminde ocak, zaviye ve dergâh olarak karşımıza çıkar. Burada ibadeti ve ubudiyeti birlikte öğrenme imkânına sahip oluruz. İbadet, Allah’tan kullarına gelen emir ve yasaklar; ubudiyet ise bu emir ve yasaklar dışında kulun Allah’a yakınlaşma imkânları ve yollarıdır. Her ibadetin arkasında onun ibâda (kullara) düşen tarafı vardır. Bu taraf ihmal edindiğinde ibadetin manası zarar görmüş olur. Mananın zarar görmemesi için ibadet ve ubudiyetin insaniyete isabet eden taraflarının önemsenmesi gerekir. Toplum da hayat kürenin en önemli unsurlarından birisidir. Biz toplumda mesuliyeti, sabrı, tahammülü ve metaneti öğrenebiliriz. Her insan, toplumunda sadece kendisi tarafından doldurulabilecek bir yerde bulunur ve kendisinin doldurabileceği boşluğu aramalıdır. Bu boşluğu doldurma mesuliyetini idrak edebilmesi çok önemlidir. Vazifesini icra ederken toplumdaki eksikliklerle ve engellerle metanetle mücadele edebilmeyi, farklılıklara tahammülle sabredebilmeyi öğrenmesi gerekir. Tüm bu değerler içselleştirilebilirse ortak maslahatın kuşattığı her yer huzur mekânı haline gelebilir. Ortak maslahatta kişinin kendi menfaatiyle birlikte ötekinin menfaati de hakkaniyetle muhafaza edilebilir. Nihayetinde insanın toplumda doldurması gereken boşluğu doldurabilmek için onun değer üreten bir özne olabilmesi gerekir. Bunun yolu da meslektir. İş ve meslek yoluyla kişi mükellefiyeti öğrenir. Her insanın sadece toplumda değil, yeryüzünde sadece onun tarafından doldurulabilecek bir yeri vardır. O yeri keşfetme ve gereği gibi doldurabilme farkındalığı esasında kişinin toplumla yüzleşmesiyle keşfedilebilir. Hayat kürede karşımıza çıkan bir diğer unsur ise tabiattır. Yukarıda ifade ettiğimiz değerler ve erdemler kişi tarafından idrak edilip içselleştirebilirse tabiatta açığa çıkacak değerler ise hizmet, selamet ve saadet olacaktır. Bu değerler tüm varlıklara ancak bu şekilde teşmil olunabilir. Nihayetinde ahilik sisteminde fert, aile, dergâh, toplum, iş hayatı ve tabiat birbirini tamamlayan merhaleler ve iç içe geçen mütemmim cüzler olarak karşımıza çıkar. O halde ahiliği son aşamada, zikrettiğimiz unsurlar ve kurumlar maharetiyle kazandırmak istediği değerleri ferdin ve toplumun hayatına nakşetmeye çalışan kültürel, sosyal, siyasî, iktisadî bir sistem ve nihayetinde bir mektep ve üst kurum olarak görebiliriz. Hayat farklı cepheleriyle eğitimin bizzat kendisi olarak görülebilir. Hayat, eğitimin mekânıysa, bir hayat küre inşa etme derdinde olan ahiliğin bir tür mektep olduğunu da söyleyebiliriz. Ahilik, farklı yönleriyle ve işlevleriyle karşımıza farklı mektepler olarak çıkar. Böylesi bir tespit belki de bize bazı farkındalıklar ve ilkeler kazandırabilir. 304 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Öncelikle ahiliğin tevhit ve ubudiyet mektebi olduğunu ifade edebiliriz. Burada vurgulanan husus, insanın sadece Allah’ın kulu olduğunu, ondan başka kimseye köle olmaması gerektiğinin ifadesidir. Kelime-i tevhid sırrıyla, vahdet ahlâkından haberdar olmayı da vahdet şuuruna ekleyebiliriz. Burada hem yaratıcının birliği ve tekliği hem de yaratılan tüm âlemlerin bir-aradalığına ve bütünlüğüne işaret vardır. Vahdet ahlâkının birlik, beraberlik ve bütünlük çerçevesinde emanet ahlâkıyla buluştuğunu da düşünebiliriz. Yaratılmışların yaratandan ötürü değeri haiz olduğu ifade edilir. Eğer böyleyse bu, insanda emanet ahlâkını uyandırır. Yani kişinin Allah’a kul olduğunu, her şeyin O’nun tarafından yaratıldığını, bu yaratılışın bir hikmete mebni olduğunu, hikmetin yaratılan her şeyin birbiriyle irtibatını ve irtibatla âlemdeki nizamı ihtiva ettiğini idrak etmesi gerekir. Bu idrak, yaratıcının birlik ve tekliğini, yaratılan her şeyin bütünlük ve birlik içinde bir nizamı meydana getirdiğini, bu nizam için kişinin her varolana hürmetle ve emanet bilinciyle yaklaşması gerektiğini ihtiva eder. Emanet şuurunun her varlık küresi için emniyet doğurduğuna da işaret etmek gerekir. O halde emanetin tevhide, emniyetin ise emanete meftun olduğunu, onlara bağlı olduklarını söyleyebiliriz. Hülasa, ahiliğin bu mektebinde insan, tevhit ve ubudiyetle köle olmamayı ama sadece Allah’a kul olmayı; yeryüzünün tahakküm edici hâkimi -mâliki değil- emanetle yeryüzünden istifade eden mesul özne olmayı anlayabilir. Ahiliğin karşımıza çıkan bir diğer mektep biçimiyse, amel mektebidir. Hareket ve ameli birbirinden ayıran şey şuur ve iradedir. Harekete şuur ve irade dahil olunca o hareket amele dönüşür. O halde hayvanların hareketlerinden insanın ise hem hareketlerinden hem de amellerinden söz edilebilir. Taha Abdurrahman’dan ilhamla söyleyecek olursak, insanın amelleri hayatı anlamlandırmak, inşa etmek ve güzelleştirmek içindir. İnsan gibi amel de ölümsüzlüğe meftundur. O halde insanın fıtratında gizli olan metafizik irtibat amele teşmil olunduğunda amelin de ölümsüzlüğü anlaşılabilir. Amelleri iyilikle taçlandırmak, onları dünyevî olduğu kadar uhrevî boyuta da taşımak suretiyle amellerin ölümsüzlüğünden söz açmak mümkün görünür. Amellerin boyutu kadar niteliğini artırmak da mümkündür. Bunun yolu ise amellerden istifade eden insanların ve coğrafyaların genişliğidir. O halde ameller, dünyevî fayda kadar uhrevî hayrı birlikte talep etmesiyle, isabet ettikleri iyilik ve ortak maslahata dönük katkılarıyla ölümsüzlüğü ve genişliği ilan eden kazanımlar olarak karşımıza çıkar. (Abdurrahman, 2021:23-51) Görmez, yine Taha Abdurrahman’dan da hareket ederek amellerin taayyüşî ve taabbudî olarak ikiye ayrıldığından bahseder. Taayyüşî amel, insanın yaşamak için gerçekleştirdiği, yemek-içmek, oturmak-kalkmak, çalışmak, maişetini kazanmak vs. gibi amelleri ihtiva eder. Taabbudî amel ise insanın metafizik ve gayb zemininde varoluşunu gerçekleştirmek üzere Allah’a kulluğunun gereği olarak yerine getirdiği ibadetleri ihtiva eder. İslam, her iki ameli birbirinden ayırmaz, dahası bizden taayyüşî amelleri de taabbudî amele dönüştürmemizi talep eder. (Görmez, 2021: 77305 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 78; Görmez, 2022:30) Dünya ve ahiret refakati üzerine nitelikli bir hayat küre inşa etmeye çalışan ahilik sisteminde özellikle çalışma hayatında insanların niyetlerinden ve gayelerinden başlamak üzere taayyüşî amellerinin taabbudî amellere dönmesinin imkânından söz edebiliriz. Ortaya konan amellerle hem dünyevî mutluluğun hem de uhrevî kutluluğun birlikte hedeflenmesi gerektiğine vurgu yapılır. Mutluluk ve kutluluk birlikte saadet-i uzmâyı meydana getirir. O halde amel mektebiyle birlikte ahiliğin saadet mektebi olduğunu da ifade edebiliriz. Ahilik karşımıza ihtişam mektebi olarak da çıkar. İhtişamda hem can hem de canan birlikte gözetilir. İhtişamın her haliyle büyüklüğe işaret ettiğine değinir Aristoteles. (Aristoteles, 2009:74) Büyüklüğün bir karşılığı da mürüvvet ve fütüvvettir. Kişi kendi mürüvvetini ve yekdiğerinin fütüvvetini birlikte düşünmesi gerekir. Mürüvvet kişinin kendi iyiliğini düşünmesi, başkasına muhtaç olmama halidir. Fütüvvet ise, sadece kendi iyiliğine ve faydasına mahkûm olmama, başkalarını kendi iyiliğinden mahrum etmeme halidir. İhtişam, misafirperverlik erdemini de hatırlatır. Yani kişinin başkasının ihtiyacını kendi ihtiyacı gibi duyumsaması ve ihtiyacını gidermesi. Kapısını, sofrasını ve gönlünü açması, ihtiyacı olana inancını, mezhebini, ırkını sormadan onun ihtiyacını gidermesi, zalim karşısında alp, mazlum karşısında eren olabilmesi bize ihtişam erdemini sunar. Kişinin kendisi için mücadele edip, muzaffer olduğundan; sadece yekdiğeri için mücadele edip mütekâmil hale geldiğinden; hem kendisi hem de yekdiğeri için mücadele ettiğindeyse muhteşem olduğundan bahsederiz. Ahilik sisteminde, kişinin Allah’tan başka kimseye muhtaç olmama halini muhafaza etmek için kendi iyiliğini yani mürüvveti, ancak gerçek anlamda fütüvvet ehli olabilmek içinse başkalarına faydalı olması gerektiğine vurgu yapılır. Bu ikisi birbirine rakip olarak değil birbirinin mütemmimi olarak anlaşılır. Ahilik, bizi isyan mektebi olarak da karşılar. İsyanı Aristoteles, haset ve fesat karşısında bir şifa erdemi olarak görür. Hak etmeyen birinin elde ettiği iyiliğe ya da haksız şekilde bir kişinin başına kötülük gelmesine karşı hissedilen acıyı anlatır isyan. Haset, hak edenin elde ettiği iyilik karşısında acı duymaya; fesat ise haksız yere kötülüğe uğrayan karşısında hissedilen hazza işaret eder. (Aristoteles, 2016:93-95) Peygamber Efendimiz’in bir hadis-i şerifini de burada anabiliriz: “Sizden birinizin urganını alıp (dağa gitmesi), sırtında bir bağ odun getirip satması ve böylece Allah’ın onun itibarını koruması, bir şey verip vermeyecekleri belli olmayan kimselerden dilenmesinden daha hayırlıdır.” (Buhari, Zekât, 30) İhtiyacın kuldan istenmesi ve acziyetin kula açılması karşısında minnet ve zillet rahatsızlık verir. O halde kimseye muhtaç olmama gayesiyle insanın kendi kendine yetebilmesi de fazilettir. Bu fazilet insanı ve yekdiğerini minnet ve zilletten muhafaza eder. Şeyh Edebali’den geldiği söylenen bir söz vardır. “Kuldan isteme, verirse minnet, vermezse zillettir. Allah’tan iste, verirse nimet, vermezse hikmettir.” Mihnetten ve zilletten kurtulmak, esasında kişinin hem kendi iyiliği hem de yekdiğerinin iyiliği için bir fazilet halidir ve bu halin bir karşılığı da isyandır. 306 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ahiliği son olarak hikmet ve içerisinde fakr ve istiğna kelimelerini de saklayan hürriyet mektebi olarak da görebiliriz. Beşeri insan kılan hassaten iki yetiden bahsedilir. Bunlar akıl ve iradedir. İlkiyle kâinatta doldurması gereken yeri keşfetmesini ve keşf sonunda o yeri maharetle ve liyakatla doldurmasını anlamak mümkündür. İrade yetisiyle insanın hür olabildiğini anlarız. Hürriyeti insanın dışarıdan ve kendi nefsinden ötürü engellenme hali olarak görebiliriz. Akıl, kişinin kendisini bulması ve bilmesi, dahası kâinatta hayra dönük doldurması gereken yeri, işlevi, mesleği keşfetmesi ve bu yolda kendisini gerçekleştirmesi yeteneğini seslendirir. Akıl nimeti aynı zamanda tevazu’ faziletinin kaynağıdır. Tevazu’ kişinin kendisini tanıması ve bilmesi, kendisini olduğundan yükseğe veya hak ettiğinden aşağıya koymaması halidir. Yükseğe koyması kibir, aşağıda bırakması ise zillettir. O halde kibir ve zilletten korunma erdemi olarak tevazu’ ancak sağlıklı çalışan akıl nimetiyle gerçekleştirilebilir. Bununla birlikte duyu ve vahye birlikte açık olan akıldan dünya ve ahiret dengesini yaşam için bulması da beklenir. Bu noktada aklın en büyük yardımcısı ise iradedir. İrade, fakr ve istiğnayı saklayan bir çerçevede kişinin Allah’tan başka kimseye muhtaç olmadan kendi kendisine yetebilme kudretine karşılık gelir. Fakr, insanın çok şeye sahip olmasını değil az şeyle de yetinebilmesini seslendirir. İstiğna ise insanın sahip olduğu her şeyden mahrum kaldığında bile ayakta kalabilme cesaretine karşılık gelir. Böylesi bir yol, ihtiyacı maksimize etmekten daha ziyade minimalize ederek, kanaatkârlıkla ve sahip olunanlardan vazgeçmesi halinde bile insanın kendisi olarak kalabilme dirayetinin ve kudretinin Allah’tan başka kimseye muhtaç olmama hali ve hürriyeti için ne kadar önemli olduğunu gösterir. Bu itibarla ahilik sistemi toplumda kaliteli üretim iklimini inşa ederek o toplumun da başka toplumlara muhtaç olmasının, dolayısıyla toplumun istiklalini kaybetmesinin önüne geçmiş olur. Buraya kadar zikrettiğimiz hususları manzum fütüvvetnâmeler üzerinden aramaya geçebiliriz. 3. Manzum Fütüvvetnâmeler Üzerinden Okuma Denemesi Ahiliğin bir hayat küre inşa edici tarafına ve bunu farklı ama birbirini tamamlayıcı cephelerde karşılık bulan mektepler maharetiyle yapmaya çalıştığına kısaca değindik. Burada Eşref bin Ahmed, Esrar Dede ve Tarsuslu Dâ’î’ye ait olan üç manzum fütüvvetnâme üzerinden hem işaret ettiğimiz mekteplere temas etmeye hem de bu mekteplerin hedeflediği ideal insan tasavvurunu anlamaya gayret edeceğiz. Fütüvvetnâmelere ve müelliflere ilişkin bilgilere çalışmamızda yer vermeyeceğiz. Sadece bu bilgilere ulaşılabilecek kaynakları zikretmekle yetineceğiz. İznikli Eşref bin Ahmed’e ve telif ettiği fütüvvetnâme ile ilgili bu çalışmayı günümüz Türkçesiyle yayımlayan Mustafa Güneş’in, kitaptaki önsöz ve girişine bakılabilir. Ayrıca manzum fütüvvetnâmeyi yeni harflerle neşreden Orhan Bilgin’in çalışmasına ve Ahilik Ansiklopedisi’nde Ali Torun’un hazırladığı “Eşref b. Ahmed” ve “Eşref b. Ahmed Fütüvvetnâmesi” başlıklı kısa maddelere bakılabilir. Esrar Dede ve Fütüvvenâmesi 307 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” içinse yine bu fütüvvetnâmeyi yeni harflerle yayıma hazırlayan Mustafa Güneş’in hazırladığı kitabının “Sunum” bölümüne bakılabilir. Ayrıca, Hasan Ali Kasır’ın doktora tezi olan Esrar Dede Hayatı Ebedi Kişiliği ve Divânı’nın Karşılaştırmalı Metni’ne ve Metin Akkuş’un “Edebiyatımızda Ahi Tipi ve Esrar Dede Fütüvvet-nâmesi’nde Ahi Tipinin Özellikleri” başlıklı makalelerine başvurulabilir. Son olarak hakkında çok mahdut bilgi sahibi olduğumuz Tarsuslu Dâ’î için onun manzum eserini yeniden hazırlayan Mehmet Fatih Köksal’ın hazırladığı eser için yazdığı “Giriş” bölümüne müracaat edilebilir. İnsan inşası için aklı, doğruluğu ve şahsiyeti ön plana çıkarır Keykâvus. (Keykâvus, 2007:234) İnsanın birbirine refakat eden ve iç içe geçen yeti ve unsurları vardır. Teni canı ile, canı nefsi ile, nefsi ise akılla diridir. Akla varmayan bir ten insana varamaz. Ten ile can arasındaki perde hastalık; can ile nefs arasındaki perde zille; nefs ve akıl arasındaki perdeyse cehalettir. Perdeler faziletlerle ve cehalet perdesiyse tedbir ve doğrulukla kaldırılırsa nefs, akıl ile buluşur ve canlı insan olur. İnsan olunduktan sonra civanmertlik yolu insana, bilgiyi, sözü, fiili ve malı yerli yerinde paylaşabilmekle açılır. Civanmert o kişidir ki, gözü, eli ve dili harama kapatır, gönlünü, kapısını ve sofrasını halka açar. Hem halktan tamahı keser hem de varlığı ile halka dirlik verir. Hem dünyasını hem de ahiretini mamur etmeye gayret eder. (Keykâvus, 2007:237238) Akıl bahsini Keykâvus özellikle vurgular. Civanmerd aklın hakkını verebilen kişidir. Ona göre akıl iki türlüdür. Biri ezeli ki garîzîdir diğeri ise sonradan kisbîdir. Kisbî olan akla marifet de denir. Ezelî akıl ise garîzîdir ve Allah’ın bahşidir. Bu aklı nübüvvet olarak da zikretmek mümkün görünür. Nübüvvet talim ile elde edilemez, talim ve emekle öğrenilen kisbî akıldır ama o da garîzî olmadan tam olamaz. (Keykâvus, 2007:247-248) Bu husus aklın da rehbere ihtiyaç duyduğunu dile getiren Ahmed bin Eşref ’in manzum fütüvvetnâmesinde de karşımıza çıkar. Gözsüze çünkim ‘asâ oldı dayak Kim dayaksuz yolını bulmaz yayak Aslun ulusı çalab sözi bilün Bir de sünnet başunuza tâc kılun Dahası fütüvvetnâme aklın işleyişi için doğrulukla kul olunmasını ve ancak bu şekilde söz ve amelde hakikate vasıl olabileceğine işaret eder. Er odur kim togrulıkla kul ola Fi’li kavlî pür edep usûl ola (Ahmed bin Eşref, 2016) Akıl ve nefs arasındaki uyumsuzluktan kaos, uyumdan nizam çıkar. Uyumsuzluğun sebebi ise cehalettir. O halde cehaletin giderilmesiyle uyum; uyumla ise nizam ortaya çıkacaktır. Nizamdan kasıtlardan birisi yeryüzünün dâr olmasıdır. Vahyin gönlü, 308 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” gönlün aklı mayalayıp bir iklim meydana getirildiği söylenebilir. Bu iklim yeryüzünü ne nâr ne nûr olarak görmüştür. İkisi de esasında nefsin ve aklın arasını açan cehaletten ötürüdür. Nizamda ise tüm canların huzur içinde yaşamalarının temini olan dâr söz konusu olur. Dünya mühim, ahiret ehemdir ve nizam ancak gaye ahiret olduğunda gerçekleşir. O halde tüm canlılar için dünyanın dâr olabilmesinde hem emanet hem vahdet hem de saadet mektepleri karşımıza çıkacaktır. Ahmed bin Eşref ve Esrar Dede burada birbirini çok güzel şekilde tamamlar. Gönlüm oldı bir zaman hayrân ü deng Aklumla nefsüm arasında ceng (Ahmed bin Eşref, 2016) Hoşça bak halk-ı âleme ey dost Deme ba’zına magz ba’zına post Diler isen ki arta mikdârun Kimseye görme lâyık âzârun Her umûrında nefse gâlib ol Nîkler zümresine râgıb ol Dosta düşmana pâk it nazarı Kimseye virme dâmen it hazeri (Esrâr Dede, 2020) Dünye ömri câvidânî olmadı Ahiret ömri beyânî olmadı Her Hakka inanursa ahiret Bâki yigrek fâniyi arduna at Bâki fânî kanda birlige bite Tanrı dostı neyiçün tapa puta Bir sözi söyle ki ol söz nûr ola Ahiret de dünya da ma’mûr ola (Eşref bin Ahmed, 2016) İnsanın asıl manayı bulabilmesinin imkânı yola ancak Allah’a imanla çıkmasında saklıdır. Kulluk, esasında hem gaye hem yol hem de niyettir. Hak Ta’âlâ adı gönlünde sebât İdse buldun âhirette necât Çünki gâfil olmadun gönlün uyak Hakkı görür bil her işde Hakka bak (Ahmed bin Eşref, 2016) Hikmeti çokdır Hudā’nıñ bī-şumār Hāş kullar idemez cümle şumār Hayy-ı bākī ol-durur bil şeksüzin 309 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Dile alup söylemegil şek sözin “Küllü şey’in hālik illā vechehū” Veche vaşl ister iseñ “hestī mecū” Her ki vech öñinde buldıysa fenā Ol helāk olan-ıla bulmaz cezā (Tarsuslu Dâ’î, 2019) Ahiliğin inşa ettiği hayat kürede karşımıza amel mektebinin çıktığına ve bu mektepte dünyevî işlerin halledilmesi için ortaya konan taayyüşî amelin, insanı Allah’a yaklaştıran taabbudî amelden ayrı düşünülmemesi gerektiğinden bahsetmiştik. Dahası bu mektepte insanlara ikisini birlikte mezcedebilmelerinin önemi ortaya konmaktadır. Ahmed bin Eşref bu hususu şöyle dile getirir: Hak yolında cehde olsan sen kefîl Hak ola hak yolına sen de delîl Eylük oldur hakkı hâzır göresun Ger turasun yatasun oturasın (Ahmed bin Eşref, 2016) Ahilik sisteminde hikmet ve hürriyet bahsinde kişinin kendisini bilmesi, tanıması, doğru şekilde konumlandırması ve âlemde sadece onun yapacağı işi liyakatla ve faziletle yerine getirmesinin oldukça önemli olduğuna işaret etmiştik. Bu esasında bize tevazu’ erdemini sunar ve beşerin onu insan kılan yetilerini sağlıklı şekilde işe koyabilmesini hatırlatır. Tevazu’ sayesinde kişi kendini gerçek anlamıyla tanıyabilir, Hakk’a muhtaç olduğunu, kendisinden zayıflara hami olabileceğini, üstün olanlardan istifade edebileceğini idrak eder. Gey tabassur ider ola hâline Er olan tan itmeye er kâline Çün tevazu ola tâcı başına Bil ki erdür bakmagil yaşına Çün tevâzu başuna tâc eyledin Kendüni hak yola muhtâc eyledin (Ahmed bin Eşref, 2016) Kıl tevâzu halâyıka her an Mütekebbirdür ol ganî sübhan Sana sermâyedür tevâzu’ pes Kibr ile varlığa hiç itme heves (Esrar Dede, 2020) Bilür iseñ sen halīfe-zādesin Mertebeñ bilür iseñ āzādesin (Tarsuslu Dâ’î, 2019) Beşeri insan kılacak yetilerin farkına varmak ve onları dosdoğru kullanabilmek de hikmettendir. 310 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Didi kim sen kendüzünden kıl sefer Er gözile bak neye kılsan nazar Çünkim er kulagıla dinleyesün Her cevâbdan ma’nîsin anlayasun Er elile tut her işi işlesen Ayak ile yüri yola başlasan Döndüm aytdum er gözidir kendüde Kişi her ‘uzvı nice vire yada Döndi eydür ersen ol her ‘uzvunu Koy irinde olma hiç enü yanu Dinlemeye çün gözün uyak gerek Akl u gönül dinlemekde sak gerek (Ahmed bin Eşref, 2016) Kişinin ona fayda sağlayacak uzuvları onun için nimettir. Bu nimeti doğru yolda insanca kullanmak gerekir. Herkesin kullanabileceği uzuvları olabilir mesele onları doğrulukla, hak için ve insanca kullanabilmeyi öğrenmektir. Bunun yolu ise onları kuşkusuz terbiye edebilmekten geçer. İnsana bahşedilen, sahip olduğu yetileri, yetenekleri, malı ve mülkü hem kendisinin hem de yekdiğerinin faydası için kullanabilmeyi de öğrenmesi gerekir. Bunu ahilik mürüvvet ve fütüvvet ahlâkı olarak ifade eder. İkisi birlikte bize ihtişamı da sunar. Esrar Dede bununla ilgili şunları söyler: Evvelidür anun mürüvvet-i tâm ‘Âkil olan eyler ana ikdâm Kendini fikr idüp mürüvvet kıl Gayrıyı zikr idüp fütüvvet kıl Halka râci’ olan mürüvvetler Hakdan îsâr ider ‘inâyetler Kimseyi kemlik ile yâd itme İder isen fütüvvet additme Çün fütüvvet güzel idende imiş Halka rahat irişdirende imiş (Esrar Dede, 2020). Her nenün kim assısı yok kimseye Gey füzûldur anı ahmak işleye (Eşref bin Ahmed, 2016) O halde mürüvvet-i tâm için kişinin başkasına muhtaç olmamak için kazanması ve kendi hayrını düşünmesi ama bununla birlikte mürüvvetini halka raci kılmayı 311 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” öğrenmesi yani fütüvvet ehli olabilmeyi başarması gerekir. Kişiden her işinde kendisiyle birlikte yekdiğerine hayrının dokunması, fuzuli iş yapmaması beklenir. Bunu yapamamak ahmaklığın nişanelerindendir. Ahilik bizlik şuurunun tesis edilmesinin imkânlarına işaret eder. Bizlik şuuru, kişinin kendisini mahrum etmemesi, başkasına mahkûm kalmaması ama bununla birlikte başkasını mağdur etmeme halidir. İhtişam da bize bizlik şuurunun arkasından görünür. Sonuç Ahilik teşkilatı, fütüvvet, civanmertlik ve akılık sistemlerini bünyesinde mezceden külli bir yapıyı sunar. Evhâduddin Kirmânî, İbn Arabî, Ahi Evran gibi kurucu simalar maharetiyle Anadolu’da inşa olunan ve kökleşen yapı, Anadolu’ya özgün bir hayat küresi kazandırmıştır. Bu yapı içerisinde hükümdarlar, kalem, kılıç ve meslek erbapları paydaş olarak yer almıştır. Anadolu’nun karşılaştığı zorluklar karşısında bu yapının önemi büyüktür. Cehalete, rehavete ve sefahate karşı direnç ve bağışıklık oluşturan hayat küreyle ev, dergâh, ocak, toplum ve kâinat arasında nitelikli, nizamlı ve birbirini tamamlayan güçlü irtibatlar kurulmuştur. Bu bütüncül çerçeve maharetiyle ahilik sistemi dış ve iç tehditlere karşı başarıyla direnç göstermiş görünür. Vahdet, emanet, saadet, hürriyet, isyan, ihtişam ve hikmet mektepleri olarak ifade ettiğimiz husus, esasında ahiliğin inşa ettiği hayat küreyi kuran, anlamlı kılan ve muhafaza eden ilkelerin ve erdemlerin kazandırıldığı talim, terbiye ve te’dip mekteplerine karşılık gelir. Bu mekteplerde yaşamanın aşkın ve içkin ilkeleri ile faziletleri kazanılır. İnsanın ifade edilen erdem ve ilkeleri hayata geçireceği yer ise hayat denen kürenin cephelerini meydana getiren, birbiriyle irtibatlı olan ve birbirini tamamlayan, aile, dergâh, toplum, meslek ve tabiat cepheleridir. Bu cepheler, her birisini güçlendiren mektepler yardımıyla güçlü bir insan ve toplum tasavvurunu ararlar. Arayışın anlamlı olabilmesi ve cevabını bulabilmesi için hayat küreyi meydana getiren hem cephelerin hem de mekteplerin birlikte hem yaşama ilkelerini ve faziletlerini araması, bulması ve bunları hayata aktarması gerekir. Ferdi ve içtimai yaşam, ilkeler ve faziletlerle ne kadar inşa olunmuşlarsa o nispetle kaliteli bir hayat küre meydana gelmiş olur. Ahilik sisteminin tam olarak böylesi güçlü bir hayat küre inşa etmek gibi bir derdi vardı. Bu, geçmişte başarılmış görünür, bunun imkânını günümüzde de yeniden değerlendirmek gerekir. Kaynakça Abdurrahman, T. (2021). Amel Sorunsalı. Çev. Tahir Uluç. Pınar Yayınları. İstanbul. Ahilik Ansiklopedisi (2020). C.1. Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı Yayınları. Ankara. Akkuş, M. (2005). “Edebiyatımızda Ahi Tipi ve Esrar Dede Fütüvvet-nâmesi’nde Ahi Tipinin Özellikleri” Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 6/2. 312 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Anadol, C. (1991). Türk-İslam Medeniyetinde Ahilik Kültürü ve Fütüvvet-nâmeler. Kültür Bakanlığı. Ankara. Aristoteles (2009). Nikomakhos’a Etik. Çev. Saffet Babür. BilgeSu Yayınları. İstanbul. Aristoteles (2016). Magna Moralia. Çev. Gurur Sev. Pinhan Yayınları. İstanbul. Bayram, M. (1981). Bir Türk Kurumu Olan Ahilik. Konya. Bayram, M. (1991). Ahi Evren ve Ahi Teşkilâtının Kuruluşu. Konya. Çağatay, N. (1074). Bir Türk Kurumu Olan Ahilik. Ankara. Esrar Dede (2020). Fütüvvet-Nâme-i Esrâr. Haz. Mustafa Güneş. Gelenek Yayınları, İstanbul. Eşref bin Ahmed (2016). Fütüvvet-Nâme -İyilik Kitabı-. Haz. Mustafa Güneş, Gelenek Yayınları. İstanbul. Fazlıoğlu, İ. (2019). “Söyleşi” Diyanet Aylık Dergi. Ocak, 22-25. Gölpınarlı, A. (1949-50). “İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilatı ve Kaynakları”. İFM, XI/1-4, 3-354. Görmez, M. (2021). Gençliğin Anlam Arayışı. Otto Yayınları. Ankara. Görmez, M. (2022). “İş Ahlâkı, Çalışma Hayatı ve Safahat”. Emek ve İş Ahlâkı. Ed. Muhammet Enes Kala. TYB Yayınları. Ankara. Kasır, H. A. (1996). Esrar Dede Hayatı Ebedi Kişiliği ve Divânı’nın Karşılaştırmalı Metni. Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Erzurum. Kazıcı, Z. (1988). “Ahilik” DİA. I. TDV Yayınları. İstanbul. Köksal, M. F. (2008). Ahi Evran ve Ahilik. Kırşehir. Smith, T. W. (2020). Schadenfreude: Başkasının Talihsizliğinden Duyulan Keyif. Çev. Nüvit Bingöl. Kolektif Yayınları. İstanbul. Şeyh Eşref b. Ahmed (1992). Fütüvvet-nâme. Haz. Orhan Bilgin. Yıldızlar Matbaası. İstanbul. Taeschner, F. (1953-54). “İslâm Ortaçağında Fütüvve, Fütüvvet Teşkilâtı”. Çev. Fikret Işıltan. İFM, XV/1-4, 3-32. Tarsuslu Dâ’î (2019). Manzum Fütüvvetnâme. Haz. M. Fatih Köksal. Tüba Yayınları. Ankara. Tek, A. (2020). “Fütüvvet”. Ahilik Ansiklopedisi. C.1. Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı Yayınları. Ankara. Torun, A. (1998). Türk Edebiyatında Türkçe Fütüvvet-nâmeler. Kültür Bakanlığı. Ankara. 313 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” AHİLİK: AHLÂK, İKTİSAT ve ZİHNİYET ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME Emrullah KILIÇ* Giriş Ahilik, Anadolu topraklarında gelişen belirli bir sosyal, kültürel, siyasî, ticarî hatta askerî ortam ve şartlarda kurulmuştur. Anadolu Selçukluları ve Osmanlı Devleti’nin ilk yüzyıllarından itibaren sosyal ve iktisadi hayatın teşekkül etmesinde olduğu gibi ona istikamet vermesinde de büyük öneme sahip olmuştur. İçinde doğdukları çağın paradigmasına uygun biçimde yapılanan Ahilik, dayandığı toplumsal zeminden aldığı güçle de tarihe damgasını vurmakla kalmamış günümüzde de ekonomi ve ahlâk ilişkileri üzerine yapılan çalışmaların gündemlerinde yer etmeye devam etmiştir. Bu bağlamda Ahiliğin gerek iş ahlâkı gerekse çalışma ahlâkı bakımından çağını aşan bir etki bıraktığı söylenebilir. Ahilik, içinde teşekkül ettiği çağın değerleri ile bütünlükçü biçimde ele alındığında bizi doğru sonuçlara ulaştırır. Günümüzde özellikle çalışma hayatına ve iş ahlâkına dair konularda Ahiliği kendi çağından ve döneminden yalıtılmış olarak ele almanın Ahilik hakkında gerçek değerlendirmeler olmaktan çok tasviri güzellemeler olacağı gerçeğini de bir kenara not etmeliyiz. Bilindiği üzere kadim toplumlarda din ve ahlâktan bağımsız herhangi bir yapılanmayı bulmak imkân dahilinde değildir. Oysa modern zamanlarda parasal ilişkilerin ve piyasa ilişkilerinin genişlemesi ile iktisadi olaylar diğer toplumsal ilişkilerden bağımsız bir işlev kazanmış (Genç, 2013: 41-44) ve zamanla da o ilişkileri yönlendirir hale gelmiştir. Modern toplumların aksine geleneksel toplumlarda dini/ahlâki normatif değerler insanın bireysel ve toplumsal bilinç yapısını şekillendirerek onların bahsi geçen değerler çerçevesinde eylemlerini icra etmelerini temin eder. Din ve ahlâkın “iktisat ahlâkı” bakımından kesiştiği nokta ise Ülgener’e göre “insanın gündelik hayatı üzerine pratik değer ve tercih ölçülerine yönelik telkin ve motiflerden başka bir şey değildir” (Ülgener, 2016: 24). Dolayısıyla toplumsal hayatın mabet etrafında örgütlendiği kadim dünya ile hayatın market (piyasa) etrafından örgütlendiği modern dünyadaki yapıları kendi anlam dünyalarına bağlı olarak değerlendirmek gerekmektedir. Bu bağlamda Mustafa Özel’in Ahiliği de içine alacak biçimde söz konusu iş hayatı ile ilgili değerlendirmeleri son derece dikkat çekicidir. Özel’e göre son üç yüzyılda meydana gelmiş üç kritik dönüşümü anlamadan konu ile ilgili sağlıklı tartışmalar ortaya çıkmaz. Birincisi; * Dr., Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü, ORCID: 0000-0003-02210944, e-mail: emrullah.kilic@hbv.edu.tr. 315 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” emeğin “iş gücüne” dönüşmesi, ikincisi; paranın “düş gücüne” dönüşmesi, üçüncüsü ise; mülkün “finans gücüne” dönüşmesidir (Özel, 2022: 39-54). Metafizik kabullere dayalı erdemler üzerine kurulu modern öncesi toplumların iktisadi hayatına ve müesseselerine ahlâki amaçların yön verdiğini hatırlamamız gerekmektedir. Pre-modern toplumlara İlkçağlardan metafizik ve dini hakikatler üzerinden belirlenen telos’u, bir nevi “manevi üretim” belirlemiştir. Gerek Antik Yunan ve gerekse Orta Çağ’da Hıristiyan ve İslâm düşünürlerince zenginlik, ahlâki amaçlar başta olmak üzere bilgelik ve marifet ile ilişkilendirilmiştir. Söz konusu durum kişinin asli görevinin maddi amaçların dışında tanımlanması ile de doğrudan alakalıdır. Modern sonrası toplumlarda özellikle 18. yüzyıl ile birlikte, geleneksel dönemde marifet, hatta şeref ve onura dayalı zenginlik, yerini iktisadi zenginliğe bırakmıştır (Kılıç, 2022: 192). Ülgener’e göre geleneksel feodal toplumlarda ahlâk ve siyaset, manevi olan ve tradisyonalizm ile şekillenir. Sanat ve meslek erbabı da aynı belirlenimin etkisindedir (Ülgener, 2016:27). Fakat modern dönem ve sonrasında farklı bir zihniyetin temsili olarak toplumlar daha çok iktisadi ve duygucu değerler üzerine varlıklarını devam ettirmiştir. Dolayısıyla geleneksel dönemde iktisadi ilişkileri azami ölçüde etkileyen ahlâki değerler geri çekilmiş bunun yerine ve bizatihi ekonomik ve duygucu değerler kendi moralitesini dayatmıştır. Bu bağlamda sosyal ilişkiler başta olmak üzere ahlâki hayat, piyasa tarafından kontrol edilen ekonomik sistemin içinde inşa edilmeye başlanmıştır (Polanyi, 2010: 151). Söz konusu değişim ise hayatın tüm kompartımanlarını etkilemiş ve bu bağlamda hakikat tartışmalarının zeminini değişime uğratmıştır. Ahmet Yaşar Ocak’ın Ahilik konusunda yapılan çalışmaları değerlendirirken özellikle dikkat çektiği hususları bu bağlamda ifade etmek istiyoruz. Ocak’a göre Ahilik ile ilgili yapılan çalışmalar genellikle Batılı bilim adamları tarafından ileri sürülen bazı temelsiz görüşlerin reddine yönelik yapılmakta bazen de birtakım temelsiz tezleri ispata matuf olmaktadır. Dolayısıyla Ahiliği hiçbir eleştiri süzgecinden geçirmeyen ve sırf apolojik yaklaşımla ele alan çalışmalar en ufak bir boşluğu doldurmamaktadır. Bu çalışmalar Türk sosyo-ekonomik hayatını mükemmel bir biçimde yöneten kurumlar olarak ele alınmakta ve böylece bunu ispata yönelerek yanılgıya düşmektedirler. Hatta mevcut bazı iktisadi-ahlâki krizleri Ahiliğin terkine bağlamak gibi talihsiz sonuçlara ulaşmışlardır (Ocak, 1996: 179). Buradan hareketle çalışmamız, Ahilik hakkında betimlemeler yapmak yerine Ahiliği pek çok olumlu yönüne vurguyla birlikte merkezinde ahlâk-iktisat ilişkisine tarihsel süreçlerinden ziyade toprağa bağlı Orta Çağ feodal toplumlarının karakteristiğine yansıtan bir zihniyet meselesi olarak değerlendirerek modern piyasa toplumlarıyla da karşılaştırmalı olarak incelemeye odaklanacaktır. 316 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ekonomik Olmayan İlişkilerin İçine Gömülü İnsan Ekonomisi ve Ahilik İslâmiyet öncesine ait Arap toplumlarında “gençlik, yiğitlik, mertlik” gibi karakter, genellikle erdemlerine karşılık gelen fütüvvet, İslâm dini ile birlikte yeni anlam ve bağlam kazanarak, kendinden ziyade “başkası”nı öncelemeye dayalı bir içerikle etiketlenmiştir. Daha çok sûfi kültürü yansıtan bu içerik daha sonra iktisadi yaşamı düzenleyen yapılara etki ederek ahlâki kaidelerle şekillenen bir formülasyona dönüşmüştür (Kara, 1990: 83). Dolayısıyla Ahilik, başlangıçta bir esnaf örgütü olarak ortaya çıkmamış aksine 9 ve 10. yüzyılda Horasan’da yaşayan Melameti Fütüvvetçileri esnaf oldukları için Ahilik bir esnaf teşkilatı görünümü kazanmıştır (Ocak, 2016: 184). Sonradan belirli bir iktisadi-ahlâki zihniyeti yansıtan fütüvvet, toplumsal yapılanmada önemli bir yer tutmuştur. Dolayısıyla fütüvvet, Orta Çağ İslâm toplumlarında toplumun sosyo-kültürel yaşantısına etki edip onu belirleyen yapılardan biridir. Feta (çoğulu fityan); delikanlı, yiğit, cömert, gözü pek (Gölpınarlı, 2011: 17) gibi anlamlara karşılık gelmektedir. Bahsedilen anlamlar aslında geleneksel erdem ahlâkının erdemler listesinde bulunan pek içerikle örtüşür. Zaten mutasavvıflar için fütüvvet, peygamberlerden miras kalan bir ahlâk öğretisidir. Temel motivasyonunu fütüvvet’ten alan Ahilik, ahlâk ve sanatın, ticaret ve üretimin birlikte var olduğu bir yapıyı seslendirir. Yukarıda ifade edildiği gibi 13. yüzyıldan itibaren Anadolu’da yer tutmaya başlayan Ahiliğin bütün çabaları ahlâk ve adalet üzerine bir yaşam inşa etmekle ilgilidir. Türkler, İslâmiyet’i kabul ettikten sonra fütüvvet yapılanmasını kendilerine has biçimde yeniden formüle etmiş (Ülgener, 2016: 89) ve söz konusu formülasyon sosyal ve kültürel hayatlarında önemli etkilere sahip olmuştur. Dolayısıyla Ahilik aynı zamanda göçebe bir toplumun yerleşik hayata geçmesini sağlayan bir kurumdur. Bu bağlamda Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşmasında son derece önemli rol oynamıştır (Barkan, 1942: 279). Türklerin Anadolu’daki iskân politikaları ile doğrudan alakalı olan bu durum ile birlikte Asya’dan gelme tüccar ve sanatkârlar mevcut yerli tüccar ve sanatkârlar karşısında belirli standartlar çerçevesinde teşkilatlanarak tutunabilmişlerdir (Çağatay, 1989: 85). Fütüvvet geleneği ve sûfi şahsiyetlerin önceliğini temsil eden paylaşma kültürü, dayanışma ruhu, mesleki yeterlilik, üretim ahlâkı ve çalışma azmi gibi hususlar ahilerin karakterini ve çalışma hayatlarını şekillendirmiştir. 13. yüzyıl Anadolusu’nda debbağların reisi olarak Anadolu Ahiliğini yeniden sağlam temellere oturtan Ahi Evran (v. 1261) olmuştur (Ocak, 1996: 184). Ahi Evran, devletin himaye ve desteğinde yerleşik hayata geçişte etkin rol aldığı gibi diğer yandan sanat ocaklarında çalışan usta, çırak ve kalfaların dini eğitim faaliyetleriyle de ilgilenmiştir. Bu bağlamda halk diline ve pedagojisine uygun biçimde Tabsira, Ağâz-u Encam ve Menâhic-i Seyfi gibi eserleri yazmıştır (Bayram, 1981: 49-50). İnsanın farklı ihtiyaçları çerçevesinde toplumsal iş bölümü ve uyumun önemiyle hareket eden Evran, bu uyum ve dengeyi bozacak durumlar için de kuralların işletilmesine son derece önem vermiş, 317 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” çok yönlü kişiliği ile Ahiliğin yapısını da etkilemiştir. Söz konusu bu çok yönlü durum zaman zaman Ahi Evran ve Ahilik hakkında farklı yorum ve değerlendirmelerin yapılmasını da beraberinde getirmiştir. Nitekim Fuad Köprülü Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar isimli eserinde Ahiliği sadece ekonomik bir teşkilat olmanın ötesinde bir tarikat olarak değerlendirmiş, (Köprülü, 2012: 210) Anadolu’da İslâmiyet çalışmasında ise bu yapılanmayı sadece esnaf teşkilatı olarak nitelendirmiştir. Ahmet Yaşar Ocak’ın aktardığı şekliyle de Köprülü daha sonra, tarikat olmamakla birlikte sadece bir esnaf örgütü olarak kabul edilemeyeceğini ileri sürmüştür (Ocak, 1996: 172). Mahiyeti hakkında yapılan tartışmalar bir yana, tarihsel ve toplumsal bağlamda ortaya çıkış sebeplerine baktığımızda Ahiliğin en temelde şehir hayatı ile sağlanan uyum ve örgütlenme, esnaf ve sanatkârları birlik altında toplanmasına, güvence altına alınmasına neden olmuş ve nihayetinde halihazırda var olan ekonomik ve siyasi çalkantılar içinde güvenli bir alan oluşturmuştur. Bu bağlamda yeri, konumunu ve gelişim sürecini doğrudan etkileyen süreçlerin tahkim edilmesiyle birlikte Ahi Evran, zaman içerisinde Mevlâna Celaleddin Rumi, Hacı Bektaş-ı Veli gibi isimlerle dostluklar kurmuş ve bu kurulan bağ Anadolu’nun Türkleşmesi ve Müslümanlaşması bakımından önemli rol oynamıştır. Ahiler temelde üretim, tüketim ve paylaşım alanında iktisadı insanın dünyadaki varlığını devam ettirebilmesi için gerekli bir faaliyet olarak görmüşler ve buradan hareketle iyi bir insan ve toplum düzeni hedeflemişlerdir. Miskin bir hayat yerine iktisadi faaliyet içinde bulunan insanın öncelendiği yapıda üretici ile tüketici arasındaki dengeli iktisadi yaşamın oluşması belirli ahlâki ilkelere bağlanmıştır. Ahiliğin düşünce sisteminde amaç çok kazanmak ya da zenginleşmek değil kanaat ekonomisine uygun dengeli bir süreci sürdürmektir. Bu bağlamda kanaatkârlık, iş birliği, iç denetim ve belirli standartları içeren, yastık altı birikimden kaçınan bir model işlevsel hale getirilmiştir. Rekabetçi bir anlayış yerine dayanışmanın esas alındığı bir yapılanma söz konusu olmuştur. Fakat burada Orta Çağ dünyasını şekillendiren insan anlayışı göz ardı edilmemelidir. İnsanın daha çok akıl ve inanç varlığı olarak tanımlanması ve bu bağlamda arzuların bastırılması ve ötelenmesi, ihtiyaçların belirlenmesinde ölçülülüğün esas olması beraberinde sistemin işleyişini kolaylaştırmıştır. Orta Çağ sosyal ve kültürel yaşamının, bir taraftan tasavvufî mistik, bazen de civanmertlik temayülleri ile karakterize olan hayatı, Ahilik kültürünü onun zihniyet dünyasını desteklemiştir. Orta Çağ toplumlarına, özellikle de Anadolu Selçuklu toplumunun ekonomi ile alâkalı fikrî yapısına bakıldığında da materyalist bir dünya görüşünden oldukça uzak olduğu düşünüldüğünde Ahilik müessesesi ile yaşanılan dünyanın son derece uyumlu olduğu görülür. Nitekim Sabri Ülgener söz konusu durumu şöyle özetler: “Hülâsa tutulan ve yürünen yol neresinden bakılsa maddenin ve maddî endişelerin ötesinde ve uzağındadır” (Ülgener, 2016: 63). 318 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ahiliği daha iyi anlamak elbette dönemin yapısını ve zihniyet dünyasını anlamakla mümkündür. Ahiliğin teşekkül ettiği pre-modern dünya; din-siyaset, ahlâk, aile, cemaat, tarikat ilişkilerinin iç içe olduğu, iktisadi ilişkileri diğer ilişkilerden ayıklamanın pek mümkün olmadığı bir dünyadır. Çünkü insan ekonomisi, ekonomik olmayan ilişkilerin içerisinde gömülüdür (Genç, 2013: 44). Pre-modern dönemde bireyler din-ahlâk-ekonomi gibi alanlarda anlamlı bir kültürel farklılaşmanın olmadığı bir dünyayı deneyimler. Modern dünyanın aksine kazanma hırsı ya da zenginlik peşinde koşma hoş karşılamadığı gibi hem ahlâki anlamda şüphe uyandırır hem de “kutsal” yaşamı elde etmenin önünde engel olarak görülür (Weber, 1985: 125-127). Bireysel çıkarlardan, kazanç ve zenginlikten çok paylaşma ve kanaat ile belirlenen olan Ahilik, pre-modern dönemin de karakteristiğini yansıtır. Ahiliğin dayandığı dünya görüşüne bağlı olarak fütüvvet üzerinden motive olan iktisadi yaşam, toplumsal uzlaşı ve düzenin sağlanmasında da etkili olmuştur. Ahilikte, belirli ahlâki erdemlerin fütüvvet sahibi failler için fütüvvet-nameler vasıtasıyla düzenlenmesi (Ocak, 1996b: 264) ve neticesinde onlardan istenen uygun davranışların yapılması amaçlanmıştır. Burada gündelik hayatı tanzim eden hususlardan sosyal düzene, oradan iktisadi yaşama kadar belirlenen kurallar ve hedefler öncelikle failin hayatını inancına nispetle, Tanrı ile irtibatında kurulmasını içerir. Dolasıyla bireyin iç dünyasının düzenlenmesi dışsal faktörlerle sağlanmaya çalışılır. Temel motivasyonu ise Tanrı’nın rızası olarak ifade edilebilir. Bu bağlamda özellikle peygamberler ve Hz. Ali gibi belirli karakterler üzerinden örneklemler yapılarak fütüvvet ehlinin onlara benzemesi ya da onların davranışlarını taklit ve tekrar etmesi istenir. Dolayısıyla Ahilik sadece bir esnaf teşkilatı değil, toplumun her kesimine ulaşmayı amaç edinen sosyal ve ahlâkî düzeni sağlamaya çalışan bir kurumdur. Bu amaçla eğitim faaliyetlerine de yönelen Ahiler, toplumun bütünlüğünü yeni bir formülasyon ile sağlamaya çalışırlar. Söz konusu durum özellikle şehirleşme hayatı öncesinde yaşamın dayandığı ırk ve kan bağına dayalı çatışmacı asabiyetin, özgür irade ile kabul edilmiş; şeref, özveri, sabır ve kanaat üzerine kurulu fütüvvet yaşam biçimiyle yerleşik hayat tarzına uygun koruyucu değerler biçiminde birleştirilmesini ifade eder (Doğru, 2017: 15). Bu bağlamda fütüvvet geleneği ve sûfi şahsiyetlerin önceliğini temsil eden paylaşma kültürü, dayanışma ruhu, mesleki yeterlilik, üretim ahlâkı ve çalışma azmi gibi hususlar ahilerin karakterini ve çalışma hayatlarını şekillendirmiştir. Dolayısıyla köklü kültür değişimlerinin yaşandığı bir dönemde söz konusu yaşam biçimi, esnaf dahil toplumun tüm kesimleri için örnek gösterilen yeni bir ideal olmuştur. Yukarıda bahsedilen erdemlerden nasibini almak fütüvvet ehlinin hayatı boyunca ulaşabileceği en önemli mertebelerdendir. Ekonomik yaşayış nerede ve hangi asırda olursa olsun sadece verilerin bir araya getirilmesinden ibaret görülemez. Bütün bu verilerin, yapılanmaların ve düzenlerin arkasında yatan ve gerisinden kendine mahsus tavır ve davranışları ile insan gerçeği yatar. Söz konusu insan gerçeği ise yüzyıllar süresince çeşitli etkenlerle açığa çıkan 319 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” bir zihniyetin yansıması olarak okunabilir. Belirli bir toplum düzeni ve hayat tarzının işlediği, belirli bir yaşama sitilinin hâkim olduğu modern öncesi dönem ile modernlik sonrası dönemin zihniyetleri de farklılaşmıştır. Modern öncesi dönemin iktisadi hayatını ve zihniyetinin karakteristiğini belirleyen çizgileri yansıtanlar şüphesiz küçük tüccar ve sanat erbabıdır. Bu anlamda küçük esnaf, şehir iktisadının kalbi yani kendisidir. Söz konusu esnaf, dağınık gruplardan oluşmak yerine disiplinli birer teşkilat olarak birleşme yoluna giderler. Ülgener’e göre Anadolu’da 12 ve 13. yüzyıllarda yaşanılan siyasi çalkantı ve badireler karşısında bir nevi kader birliği yapan sanat erbabının biraz hamasi biraz da dini bağlarla birbirine bağlanmaları bu kabildendir. Fütüvvet ve Ahilik olarak adlandırılan bu teşkilatların gayeleri aynıdır: Sanat erbabını ortak bir iş ahlâkı ve disiplini altında muhafaza etmek, göreneğe hakkını tanımak, zorunlu olmadıkça iş ve sanat değiştirmemek, fakiri fukarayı korumak, dışarıya karşı kapanıp beraberce savunma yapmak (siyasi, iktisadi). Bütün bunlar ahilik ruhunun yansımasıdır (Ülgener, 2016: 32-33). Bu zihniyete dayalı ahlâk, hiyerarşik biçimde düzenlenmiş normlardan oluşur ve kurulu bir düzenin manzarasını yansıtır. Belirli bir düzen ve ahenk fikrini yansıtan yapılanma, devrin varlıksal veya dini formülasyonu ile örtüşür. Dolayısıyla bireylerin ve toplumların davranış ve karşılıklı ilişkileri bu düzen ve uyum fikri altında anlamını bulur. Bu bağlamda hayatı belirleyen temel değerler iktisadi düşünceden ziyade dini/manevi ve şeref gibi değerlerdir. Toplumun idealleri de kapalı ve disiplinli bir topluluk ruhunun taşıdığı kıymetler olarak ifade edilebilir. Yardımlaşma, cengaverlik, mertlik gibi değerler üzerine kurulu yapılanmalar aynı ruh ve zihniyetin tezahürüdür. Çünkü daha çok 18. yüzyıl sonrası döneme ait olan ait olan zenginleşmek, sermaye biriktirmek ve gelir artırmak gibi değerler Orta Çağ feodal toplumlarının temel değerleri değildir. O dönemde nüfuz ve iktidar sahibi olmak mal ve servet peşinde koşmakla değil asalet, itibar ve şeref gibi feodal cemiyetlere has efendilik düzeninin akisleridir (Ülgener, 2016: 54-55). Ahilik örgütlenmesine duygusal bir yaklaşım sergilemek yerine son derece realist yaklaşan Ülgener’e göre Ahilik 12 ve 13. yüzyıldaki istila ve karmaşa dönemlerinde sanat erbabı için dinlendirici, huzur ve emniyet verici bir ocak başından başka bir şey değildir. Özellikle merkezi otoritenin zayıf kaldığı durumlarda esnaf, fütüvvet ehlinin “eli bayraklı” savaşçılığı ve cengaverliğinden son derece istifade etmiştir. Söz konusu durumu siyasi-politik bir durum olarak vasıflandırmak mümkündür. Hatta Ülgener’e göre siyaset Ahiliğin ruhuna işlemiştir (Ülgener, 2016: 56-59). Ahilik, sadece şehirlerde etkili olmamış köylerde ve en uç bölgelerde dahi büyük etkiye sahip olmuştur. Bu etki, Anadolu’da bilhassa 13. yüzyılda özellikle devlet otoritesinin zayıfladığı dönemde şehir hayatında sadece iktisadî alanda değil, aynı zamanda siyasî yönden de devam etmiştir. Ahîler, bağımsız olarak siyasî bir güç olmamakla birlikte, özellikle Moğol istilası sırasında merkezî otoritenin zayıfladığı dönemlerde ahî birlikleri mahallî otorite olarak şehirlerin yönetimine hâkim olmuşlardır. 320 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ülgener Ahiliği onlara atfedilen erdemler bakımından değerlendirirken de aynı realist tutumunu da devam ettirir. Ülgener’e göre kanaatkârlık sadece Ahiler için geçerli bir durum değildir. Kanaatkârlık gelecek günlerin rızkı için endişelenmeyen, kısmetini alın yazısına bağlamış bir hayat tarzının karakteridir. Bunun dini gerekçelendirmeleri olduğu gibi aslında sistemli bir biçimde planlanan siyasi-iktisadi gerekçelendirmeleri de mevcuttur. Dini anlamda ibadete fazla vakit ayırmak gayesi gözetilirken iktisadi anlamda ise sanat ve iş erbabına bulundukları konumlarını meşru görmeleri için birinin fazla kazanç hırsı ile diğerinin kısmetini engellemesi olarak ifade edilebilir. Bu tip yapılanmalarda geleneğe bağlılık son derece önemlidir. Tarikat ve fütüvvet ahlâkını da bu bağlamda değerlendiren Ülgener, tarikat ve fütüvvetlerin aslında aynı gaye peşinde olduklarını ifade eder. Birlik ve beraberlik söylemi altında bir aziz veya şeyh etrafında örgütlenen birbirinden farklı yapılar, aslında cemaat ruhunun verdiği gizli rekabetin tezahürleridir. Ona göre her ikisi de yarı dini yarı hamasi eskiden beri kutsallaştırdığı kıymetler etrafında örgütlendiklerini ifade eder. Fakat Yeni Çağ ile birlikte farklı yapılar farklı kıymetleri öne çıkarmıştır. Cemaat ruhu yerine bu defa iktisadi rekabet ruhu geçmiştir (Ülgener, 2016: 95-96). İnsan Doğası, İktisat, Zihniyet ve Tamamlayıcı Bir Yapı Olarak Ahilik Modern dönem, özellikle de 17. yüzyıl pek çok alanda değişim ve dönüşüme sebep olmuştur. Orta Çağ düşüncesinden farklı olarak Tanrı ile doğanın yer değiştirmesi ile birlikte insan ve insan doğası, bilimi tüm bilimlerin eksenine yerleşmiştir. Aydınlanma dönemini karakterize eden söz konusu bu durum ile varoluşla ilgili tüm hususlar neden-etki ilişkisine bağlanmıştır. Bu doğrultuda örneğin David Hume insan eylemlerinin başlatıcı nedeni olarak insan doğası bilimini tüm bilimlerin odağına yerleştirmiştir. 17. ve 18. yüzyıldaki Bacon’dan Hume’a Avrupa’da felsefi düşünce ile de ilişkili olarak gerçekliğin farklı algılanmaya başlaması bilişsel tecrübenin kabul görmesi ve metodolojik kesinliğin tartışmaya açılması ile birlikte politik iktisat gelişmeye başlamıştır. İktisadın ortaya çıkışı, piyasanın işleyişi ve buna bağlı olarak piyasanın “şeylerin doğal düzeni” olarak anlaşılmasıyla doğrudan ilişkilidir. Premodern öncesi dönemin teolojik olarak ahlâki amaçlarla oluşan iktisadi zihniyetine karşın, 18. yüzyılın ortalarında Avrupa düşüncesinde doğal düzen fikri çerçevesinde oluşan doğal yasaların, insan doğasında kendiliğinden yer alması evrensel olarak kabul görmüş ve doğal uyum ve kendi kendini düzenleyen doğal düzendeki inanç, piyasanın ekonomik düzenini ve dolayısıyla ondan ayrılmaz mekanizmaları açıklamaya çalışan bilim söylemi için çok önemli unsurlardan olmuştur. Buradan hareketle doğal hukuk ve pratik bilgilerin gelişimi sonucu, politik iktisadın ortaya çıktığı entelektüel çevre olan İskoç Aydınlanması ile birlikte Adam Smith başta olmak üzere filozoflar bilimsel bilgi ve buna bağlı gerçekliğin toplumdaki yeriyle ilgilenerek bu yaklaşımı ekonomiye taşıdılar (Levent, 2019: 251-267). Bu anlamda örneğin Smith, insan doğasını Ahlâki 321 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Duygular Kuramı’nda “sempati” kavramıyla açıklar (Smith, 2018: 459-460). Ulusların Zenginliği adlı eserinde iş bölümü ilkesini analiz eder. Hume ise insanı sosyal bir varlık olarak ve insan doğasını da ilkin “tutkular” ve “duygular” açısından yorumlar. Dolayısıyla İskoç Aydınlanma geleneği perspektifinde gelişen politik iktisat, geleneksel dönemin ahlâki amaçlara ve kanaate dayalı bağlı ekonomik sisteminden farklı yeni bir zihniyet olarak insan doğasının yeniden tanımlanması sonucu felsefi, sosyolojik, tarihsel ve holistik kategorilerin bir araya gelmesi durumunu ortaya çıkarır. Söz konusu sürecin gelişim mekânının 18. yüzyılda İskoçya olması, İskoç Aydınlanması etkisiyle gelişen yeni sivil toplumun ortaya çıkışına karşılık gelmektedir. Nitekim İskoç Aydınlanmacıları özgür ve sivil toplumdaki “erdem” ve “servet” arasındaki uyumu gösterirler (Levent, 2019: 251-267). Sivil toplum ile, bireysel ve toplumsal arzuların varsayılan sentezi en uygun biçimde telif edilmeye çalışılır. Bu bağlamda sivil toplum, etik bir ideal olarak karşımıza çıkar (Seligman, 1992: x). Sivil topluma bağlı gelişen yeni yorumla devlet başta olmak üzere pek çok yapı yeniden formüle edilmiştir. Etik coşku ile ekonomik nesnelliğin yeniden belirlendiği sivil (liberal) toplumda, pre-modern toplumlardaki “siyasal” belirlenimlere dayalı zihniyet ve kimlikler güç kaybetmiştir. Bu bağlamda sivil toplum belirlenimli zihniyetin hâkim olduğu toplumda ahlâk, hukuk ve yaşam, iktisadın norm ve düzenine devredilmiştir (Schmitt, 2014: 57). Geleneksel siyasi düzenlerin aksine sözü edilen düzen; insanın varsayımsal doğası üzerine kurulan, kendiliğinden, doğal ve içgüdüseldir (Hume, 2015: 12). Bu düzende davranışları realize etme aşkın ve de hiyerarşik bir belirlenime sahip olmayıp karşılıklı onaylanmış talepler doğrultusundadır. Devletten bağımsız kolektif bir varlık olarak sivil toplumu Batı siyasi düşüncesi tarihi için kritik öneme sahip kılan husus, öznenin özerk varoluşudur. Dolayısıyla Ahilik, yukarıda da ifade edildiği gibi sivil toplum olarak değerlendirilmeyeceği gibi hedeflediği toplumsal düzen ve zihniyet bakımından da ekonomik-iktisadi zihniyete bağlı yapılanmalardan tamamen ayrışır. Dolayısıyla kadim dönemin dini-ahlâki yapılanmasına uygun biçimde ve belirli erdemlere dayalı yapılanmasını temsil eden Ahiliğin, iktisadi sistem içerisinde arz-talep dengesinin korunmasına yönelik hem üreten hem de tüketen taraflar için önemli görevler edinmesi gerçeği, onun bir sivil toplum örgütü olarak değerlendirilebileceğini mümkün kılmaz. Çünkü hem Orta Çağ dünyasının politik görünümü hem de sivil toplumun var olması için gerekli koşulların oluşmamış olması tezimizi güçlendirir. Nitekim sivil toplumun gelişip kök salabilmesi için bu güçlerin örgütlenebilmesine izin veren bir ortama (mekân) ihtiyaç vardır. Ayrıca devletten bağımsız olarak söz konusu güçlerin politik ve kültürel anlamda kendilerine bir imge inşa etmeleri ve bu bağlamda varlıkları ve çıkarlarını savunmaları gerekmektedir. Dolayısıyla 18. yüzyılda olduğu gibi sivil toplumu oluşturacak biçimde bir dünya görüşü ve zihniyet söz konusu değildir. 322 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Sivil toplum ile modellenen, piyasa ve toplum üzerinden şekillenen yeni zihniyet, ahlâk tarihinde hiç olmadık bir şekilde ahlâk alanının zeminini kaplayan bir ekonomik çıkarı örgütlemiştir. Böylece pre-modern öncesi geleneksel toplumu belirleyen normatif ahlâki ve dini yapılar yerini ekonomik ilişkiler zemininde gerçekleşen öz çıkara bırakmıştır (Kılıç, 2022: 1901). Çünkü Smith’e göre piyasa düzeni, zoru ve normatifliği dışladığı ve rızaya göre işlediği için doğal ve ahlâken iyi bir düzendir (Buğra; 2015: 101). Söz konusu yaklaşım tüm normatif ve kısıtlayıcı ölçütlere dayalı hakikat anlayışları ve buna bağlı yapılanmaları yeni ekonomik insan (homoeconomic) modeliyle değiştirmiştir. Hemen ifade etmek gerekir ki Ahiliğin yapılandığı prekapitalist insani ekonomi oldukça önemlidir. Fakat o dönemi kapitalizmden ayırt eden fark, kazanma ve zenginleşme arzusundan ziyade bu arzunun farklı yollardan giderilmeye çalışılmasıdır (Ülgener, 2016: 256). Dolayısıyla pre-modern ile modern dönem arasındaki ekonomik ayrışmada açıklanması gereken husus, ekonominin varlığı ya da yokluğu değildir. Çünkü insanlar Antik Yunan’da da üretim tüketim ve dağıtım ilişkilerine tâbi idiler. Bir araya gelip piyasalar oluşturuyorlardı. Fakat özellikle Adam Smith ile başlayan modern iktisatta ve ticarette bireyin ekonomik yaşantısı diğer deneyimlerden ayrılmış, ekonomik deneyimler piyasa toplumunun oluşmasında ana unsur olmuştur (Buğra: 2015: 48-51). Ülgener’e göre kapitalizm öncesi toplumlarda da zenginleşme arzusu elbette vardır. Fakat söz konusu arzunun “yol kesme, soygun, iktidar sahiplerine dalkavukluk yoluyla elde dilen rant, define arayıcılığı, simya ve sihir” gibi farklı ticaret dışı “irrasyonel “kazançlar olarak hayat bulur. Ülgener başka bir konuya daha özellikle dikkat çeker. Ona göre bilinenin aksine modern öncesi toplumlarda da kanaatkâr olarak adlandırılabilecek bir yapılanma ve toplum mevcut değildir. Esasında orada problem, iktisadi gelişmeyi motive edip harekete geçirecek kazanç olmasına rağmen yeterli uzmanlaşma ve sistemin olmayışıdır. Ülgener’e göre söz konusu eksiklik hem enerji kaybına hem de paranın sınırlı hareketi ve mülkün çoğunlukla vakıflara bağlı olmasıyla ilgilidir. Özellikle Orta Çağ yapılanmasının zihniyeti gereği özel mülkiyetin olmayışı, kazanılan mal ve hazinlerin piyasaya arz edilmesinden ziyade politik nedenlerden dolayı güvenceye alınmak için gömülerek saklanmakta ve bu durum nihai anlamda ekonomik durgunluğa sebep olmaktadır. Diğer bir deyişle asıl mesele mal ve servet birikimi arzusunun olmaması değil kâr ve teşebbüs zihniyetinin gelişmemiş olmasıdır. Bunun en basit nedeni ise zenginleşmenin modern toplumlarda olduğu gibi ticaret ve rekabet yoluyla değil, devletteki yüksek makamlarla intisapla sağlanıyor olmasıdır. Ayrıca Orta Çağ toplumlarında (özellikle İslâm dünyası) “götürü hesap” olarak bilinen kaba hesaba dayalı anlayışın 18. yüzyıldan itibaren titiz bir hesaba dayalı “iktisadi zihniyet”e devrolması hususunu da unutmamak gerekmektedir (Ülgener, 2016: 156,208). 323 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Sonuç Belirli bir dünya görüşü ve buna bağlı toplumsal yapıda örgütlenen Ahilik, normatif ahlâka ve hiyerarşik bir yapılanmaya sahip geleneksel toplumların yapısına uygun biçimde örgütlenerek hem ekonomik hem de siyasi anlamda tarihimizde önemli etkilere sahip olmuştur. Bu bağlamda ekonomik yapılanmanın yanında hem Anadolu’nun şehir hayatına göre örgütlenmesinde hem de Müslümanlaşmasında rol oynamıştır. Fakat Ahiliğin güncel durumumuza katkısı, model olarak topyekûn günümüze taşınması çağrıları yerine eleştirel olarak meseleye yaklaşmak, onların dönemin ruhuna uygun ürettikleri artı değeri ve fazileti keşfetmekten geçer. Aksi taktirde en ufak eleştiri süzgecinden geçirmeden Ahiliği iş ahlâkının altın çağı olarak sunmak en ufak bir boşluğu doldurmayacağı gibi günümüz politik-iktisadi hayatı ve ona yön veren hususları anlamamıza da engel olabilir. Dolaysıyla Ahilik, onların sahip oldukları tek tek erdemler yerine dönem olarak bütüne olan nispetiyle anlaşılmalıdır. Çoğu zaman günümüz piyasa toplumlarının karakteristiği fark edilmeden yapılan çalışmalar Ahilik ve onunla ilişkili fütüvvet ahlâkının sistem içerisinde dönüştürücü bir gücü olmadığını da fark edemeyecektir. Dolayısıyla Orta Çağ’ın kapalı feodal toplumunun şeması ile günümüz global- rekabetçi toplumlarının kıyaslanması hususunda son derece dikkatli parametrelere başvurmak gerekmektedir. Orta Çağ’ın genel karakteristiğine bakıldığında farklı örnekler mevcut olmakla birlikte sadece fütüvvet ehli olanlar değil çağın insanının, yardımlaşma, dayanışma, ölçülülük gibi belirli erdemlere sahip yapılanmalara rağbet ettiğini söylemek mümkündür. Ahilerin, son derece dürüst, kanaatkâr, cömert, merhamet gibi üstün meziyetlere sahip ve İslâm’ın gereklerine uygun hümanist bir fütüvvet anlayışı çerçevesinde örgütlendiklerini ayrıca ifade etmemiz gerekir. Onlar için iş ve sanat ahlâkı hususunda çok daha fazla şey de mutlaka söylenebilir. Fakat Ahiliği Sabri Orman’ın ifade ettiği gibi kendilerinden daha geniş ölçüde ortak bir fikir dünyasının tamamlayıcı bir parçası olarak görmek daha doğru görünmektedir. Sahip oldukları meziyetler elbette modern insanlık ve iş ahlâkı için son derece önemli bir imkândır. Fakat ağır ve âtıl bir hayat tarzının neticesi olan söz konusu yapılanmaları günümüz rekabet ve performans toplumları için çağın gereksinimlerinden farklı olarak bağlayıcı yapısal bir model olarak örneklemek, ideal ile gerçek arasında boşluğa neden olabileceği gibi doğru çıkarımlar yapılmasına da engel teşkil edebilir. Önemli olan, belirli bir ticarî, sosyal, kültürel, siyasî, askerî ortam ve şartların gereği ortaya çıkan yapılanmaların ürettikleri değerleri ve ahlâki kurumları, günümüz insanı ve ihtiyaçları bağlamında tamamlayıcı olarak yeniden üretebilmektir. Böyle bir modeli tanımlayan örgütlenme ilkesi ise kanaatimizce sağduyu ve basirettir. Basiret ve sağduyu, her türlü toplumsal örgütlenme ve yapıyı mevcut ilişkiler yumağı içinde bütünü görerek değerlendirebilme yeteneği, çağın karmaşık süreçlerini analiz etme ve çıkarların karşılıklı dengesini korumada ihtiyaç duyulan bilgeliğin yol arkadaşıdır. 324 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Kaynakça Barkan, Ömer Lütfi (1942). “İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler” Vakıflar Dergisi, 2, 279-304 Bayram, Mikail (1981). “Anadolu Selçuklularından Günümüze Din Eğitimi”. Türkiye’de 1. Din Eğitini Seminerleri (49-53). A.Ü. İlahiyat Vakfı Yayınları, Ankara. Buğra, Ayşe (2015). İktisatçılar ve İnsanlar. İletişim Yayınları. İstanbul. Çağatay, Neşet (1989). Bir Türk Kurumu Olarak Ahilik. Türk Tarih Kurumu Yayınları. Ankara. Doğru, İsmet (2017). Fütvvetnamaler Işığında Ahiliğin Dini, Sosyal ve İktisadi Fonksiyonları. Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü. Bursa. Genç, Mehmet (2013). Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi. Ötüken Yayınları. İstanbul. Gölpınarlı, Abdülbaki (2011). İslâm ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilatı ve Kaynakları. İstanbul Ticaret Odası Akademik Yayınları. İstanbul. Hume, David (2015). İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme. çev. Ergün Baylan. Bilgesu Yayıncılık. Ankara. Kara, Mustafa (1990). “Fütüvvet”. Sosyal Bilimler Ansiklopedisi II, Risale Yayınları. İstanbul. Kılıç, Emrullah (2022). Metafiziksel İyi’den Değer’e: Ahlâkın Yolculuğu. İlem Yayınları. Ankara. Levent, Âdem (2019). “İktisadın ‘Amerikanlaşma’sı, Kamusal Entelektüel ve Türkiye: Politik İktisat Özelinde Bir İnceleme”. Muhafazakâr Düşünce Dergisi. 56, 251-267. Ocak, Ahmet Yaşar (1996). Türk Sufiliğine Bakışlar. İletişim Yayınları. İstanbul. Ocak, Ahmet Yaşar (1996b). “Fütüvvetname” DİA. XIII. TDV Yayınları. İstanbul. Özel, Mustafa (2022). “Roman Diliyle İş Ahlâkı ve Çalışma Hayatı”. Emek ve İş Ahlâkı (39-54). ed. Muhammet Enes Kala. TYB Yayınları. Ankara. Polanyi, Karl (2010). Büyük Dönüşüm: Çağımızın Siyasal ve Ekonomik Kökenleri. çev. Ayşe Buğra. İletişim Yayınları. İstanbul. Schmitt, Carl (2014). Siyasal Kavramı. çev. Ece Göztepe. Metis. İstanbul. Seligman, Adam B. (1992). The Idea of Civil Society. The Free Press. New York. Smith, Adam (2018). Ahlâki Duygular Kuramı. çev. Derman Kızılay. Pinhan Yayınları. İstanbul. Ülgener, F. Sabri (2016). “İktisadi Yenilenmemizin Zihniyet Muhasebesi”. Makaleler. Derin Yayınları. İstanbul. Weber, Max (1985). Protestan Ahlâkı ve Kapitalizmin Ruhu. çev. Zeynep Aruoba. Hil Yayın. İstanbul. 325 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 4. BÖLÜM 21. Yüzyılda İktisadi Hayata Ahilik Zaviyesinden Bakış Ekrem Erdem (Prof. Dr.) - Savaş Savaş (Arş. Gör.) Ahilik Kurumsal Olarak Modern Ekonomik Hayata Ne Ölçüde Uyarlanabilir? -Ulusal ve Uluslararası Düzeyde Bazı Örnekler Üzerinden Bir DeğerlendirmeZeki Özen (Dr.) Kobi’ler İçin Blok Zinciri Uygulamaları ve İyi Örnekler Ömer Emeç (Dr.) - Yavuz Selim İşleyen Küresel, Bölgesel ve Yerel Fırsatlar ve Zorluklar İktisadi Hayata Ahilik Perspektifinden Bakış – Girişim Sermayesi Yatırım Fonu Örneği Yurdum Hasgül Distopya ve Ütopya Ayrımında Ahilik Teşkilatı AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” AHİLİK KURUMSAL OLARAK MODERN EKONOMİK HAYATA NE ÖLÇÜDE UYARLANABİLİR? -ULUSAL ve ULUSLARARASI DÜZEYDE BAZI ÖRNEKLER ÜZERİNDEN BİR DEĞERLENDİRMEEkrem ERDEM* Savaş SAVAŞ** 1. Giriş Fütüvvet veya ahilik, hayata dair iyi ve doğru olan şeylerin yaşatılması, kötü ve yanlış olan şeylerin de ortadan kaldırılması için toplumun hemen her kesimine yönelik bir iyilik hareketi ya da ahlâklı insan yetiştirme ve ahlâk temelli bir dünya inşa etme gayreti olarak tanımlanabilir. Fütüvvet anlayışına göre, bu gayret insanlığın en başından itibaren hep var olmuştur; çünkü fütüvvet, insanı var oluş hedefine götüren umdeler manzumesidir. Gerçekten de insan yeryüzünün doğasına uygun mutlu bir hayat sürmek istiyorsa, Ahiliğin sunduğu hakça kazanma ve paylaşıma dayalı sosyal ve ekonomik ilkeler dün olduğu gibi bugün ve gelecekte de geçerliliğini koruyacaktır. Bu ilkelerin bir kısmı tamamen bireysel olarak uygulanabilecek iken bazıları mutlaka kurumsal bir yapıya kavuşturulmaya ihtiyaç duyar. Aksi takdirde bireylerin tek başlarına üstesinden gelip hep birlikte optimum bir harmoni içinde sonuca varabilmeleri mümkün değildir. Fütüvvetnameler başta olmak üzere incelediğimiz pek çok Ahilik kaynağında çalışmamızın ruhuna uygun olarak belirlediğimiz kurumsal iktisadi ilkeleri dört başlık altında toplayabiliriz: İş bölümüne (uzmanlaşmaya) riayet etmek ve bir meslek sahibi olmak, tasarrufların âtıl tutulmaması, mutlaka ekonomiye kazandırılması, bunun için Ahiliğin ruhuna uygun olarak aracı kurumların oluşturulması ve güçlendirilmesi, yardımlaşmanın ve paylaşımın toplumsal bir kültüre dönüştürülmesi ve kurumsal kimliğe kavuşturulması, malların kalite ve standardizasyonuna riayet edilmesi ve bunu sağlamak üzere piyasaların düzenleme ve denetleme mekanizmalarının etkili bir şekilde yürütülmesidir. Bu çerçeveye uygun olarak, çalışmanın devamında ahiliğin kurumsal (iş) ahlâkı ilkelerinin bugüne uyarlanabilirliği teorik tartışmalar ve günümüz örneklerinden * Prof. Dr., Erciyes Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, Kayseri. ekremerdem@erciyes.edu.tr ** Arş. Gör., Erciyes Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, Kayseri. savassavas@erciyes.edu.tr 329 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” hareketle incelenecektir. Biraz önce bahsedilen kurumsal ekonomik ilkeler, teorik açıklamalara ek olarak Türkiye’de ve diğer ülkelerde uygulanan Ahilik ruhuna uygun güzel örnekler ve 6 Şubat 2023 depremlerinden hareketle tartışılacaktır. 2. Ahiliğin Kurumsal İş Ahlâkı İlkeleri ve Bugüne Uyarlanabilirliği Ahiliğin iktisadi hayata dair doğrudan ve kurumsal ahlâki ilkeleri vardır. Bunlar ahiliğin ana kaynaklarından -fütüvvetnamelerden- elde edilen bilgilerden hareketle aşağıdaki gibi sıralanabilir (Erdem, 2022a): • İş bölümüne (uzmanlaşmaya) riayet etmek: bir meslek sahibi olmak, • Kazancı âtıl tutmamak, ekonomiye kazandırmak: aracı kurumların önemi, • Yardımlaşmayı benimsemek ve kazancını paylaşmak, • Malların kalite ve standardizasyonuna riayet etmek ve bunu sağlamak üzere piyasaların düzenleme ve denetleme mekanizmalarını oluşturmak. 2.1. İş Bölümüne (Uzmanlaşmaya) Riayet Etmek: Bir Meslek Sahibi Olmak Bilindiği gibi, üretimi gerçekleştiren iki temel faktörden birisi, hatta birincisi emektir. Kısa dönemde üretim zaten sadece emek faktörüne bağlı olarak değişir. Emeğin niteliği, yeni teknolojilerin üretim hattında daha etkin kullanımı için vazgeçilmez bir unsurdur. İş bölümü işgücünün vasıf düzeyini yükseltecek, zaman kaybını azaltacak ve neticede verimliliği artıracaktır. Zira hızla gelişen yeni teknolojiler, eski üretim sisteminden farklı olarak vasıfsız işgücüne olan talebi azaltırken vasıflı işgücüne olan talebi artırmıştır. Bu itibarla, günümüzde yüksek istihdam hedefini yakalayabilmek için ülkelerin sahip oldukları işgücü stokunun vasıf birikimini en üst seviyelere çıkarmaları ve bunu dinamik olarak canlı tutmaları gerekmektedir. Aksi takdirde, sürekli gelişen teknolojiler kendileriyle uyumlu bir işgücü profili gereksinimini doğuruyor; bunu karşılayamayanlar işlerini kaybediyor ve işsizlik sorunu bir histerisise dönüşüyor. İşgücü stokunun, vasıf birikiminin istenen düzeyde ve dinamik bir yapıda olmaması, büyümenin ve rekabet gücünün de sürdürülebilirliğini engelliyor. Çünkü, ekonomilerin rekabet gücü büyük ölçüde sahip oldukları teknolojik düzey (araştırma-geliştirme ve yenilik faaliyetlerine) ve vasıflı işgücüne (iş bölümüne ve beşerî sermayeye) bağlıdır. Ahilik sistemi bu bakımdan Anadolu medeniyetinin geliştirdiği kadim ve geçerli bir anlayış ortaya koyar. Buna göre, her ahinin mutlaka yeteneğine uygun bir mesleğinin ve işinin olması ve onda sebat etmesi gerekir. Bunun için hangi mesleği seçecekse küçük yaşta o mesleğin eğitimini alması gerekir. Çünkü, herkesin bir meslek sahibi olması, bir ekonomik sistemde işgücü verimliliğini ve (tabii ki toplam faktör verimliliğini) artırmak suretiyle üretim kapasitesini, ekonomik büyüme performansını ve rekabet 330 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” gücünü artıran en önemli unsurdur. O bakımdan, çıraklık eğitiminin bizim ekonomi ve eğitim geleneğimizde önemli bir yeri vardır. Ancak, uzunca bir süredir farklı sebeplerle ihmal edilse de iş gücüne olan ihtiyacın karşılanmasına yönelik olarak orta öğretim ve üniversite düzeyinde gerekli eğitimin iş dünyası ile iş birliği halinde hatta yerinde çözülmesine dair yeni çözümlerin hayata geçirilmeye başlandığı bilinmektedir. Örneğin, Türkiye’de toplam 1.848.236 meslek lisesi öğrencisi var; Tablo 1’de görüldüğü gibi, bunun yaklaşık %75’i mesleki ve teknik Anadolu lisesi öğrencisidir. Bu okullar, lise düzeyinde öğrencilere pek çok alanda hem teorik hem de pratik olarak el becerisi kazandırmayı esas alan mesleki eğitim vermeyi amaçlar. Tablo 2’den takip edileceği üzere, öğrencilerin %70’ten fazlası ilk 10 meslek olan sırasıyla elektrik-elektronik teknolojisi, bilişim teknolojileri, sağlık hizmetleri, çocuk gelişimi ve eğitimi, muhasebe ve finansman, yiyecek-içecek hizmetleri, makine ve tasarım teknolojisi, güzellik hizmetleri, motorlu araçlar teknolojisi ve metal teknolojisi alanlarında bulunmaktadır. Buna ek olarak, Mart 2023 itibariyle 1.024 adet aktif meslek yüksek okulu var (http:// meslekiegitimharitasi.meb.gov.tr/ogrenci.php). Tablo 1: Meslek Liseleri ve Öğrenci Sayıları Okul Türü Öğrenci Sayısı Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi 1.381.441 Mesleki Eğitim Merkezi 250.932 Mesleki Açıköğretim Lisesi 72.558 Özel Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi 143.305 Toplam 1.848.236 Kaynak: http://meslekiegitimharitasi.meb.gov.tr/ogrenci.php. Tablo 2: İlk 20’de Alandaki Meslek Lisesi Öğrenci Sayıları ve Oranları Alan Öğrenci Sayıları % Elektrik-Elektronik Teknolojisi 173.386 11.99 Bilişim Teknolojileri 163.976 11.34 Sağlık Hizmetleri 140.615 9.73 Çocuk Gelişimi ve Eğitimi 100.841 6.98 Muhasebe ve Finansman 94.397 6.53 Yiyecek İçecek Hizmetleri 93.772 6.49 Makine ve Tasarım Teknolojisi 75.486 5.22 Güzellik Hizmetleri 73.444 5.08 Motorlu Araçlar Teknolojisi 72.267 5.00 Metal Teknolojisi 44.515 3.08 331 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Alan Öğrenci Sayıları % Mobilya ve İç Mekân Tasarımı 40.584 2.81 Moda Tasarım Teknolojileri 35.394 2.45 Büro Yönetimi ve Yönetici Asistanlığı 32.476 2.25 Tesisat Teknolojisi ve İklimlendirme 27.961 1.93 Adalet 27.412 1.90 Grafik ve Fotoğraf 23.366 1.62 Kimya Teknolojisi 20.544 1.42 İnşaat Teknolojisi 19.561 1.35 Pazarlama ve Perakende 17.307 1.20 Kaynak: http://meslekiegitimharitasi.meb.gov.tr/ogrenci.php. Çırak demek de yiğit anlamında kullanılmakta idi. Yani, kelimenin anlam itibariyle de sahibine bir iltifatı ifade ettiği söylenebilir. Sistem, esas itibariyle bir mesleğin o işe yeni başlayan kişiye meslek ilkeleri çerçevesinde adeta bir baba-evlat ilişkisi şeklinde verilmesini gerektirmekte idi. O mesleği öğrenmek için işe yeni başlayan kişi ise, meslek disiplini çerçevesinde o işi öğrenmek zorunda idi. Çünkü, her ahinin kabiliyetine uygun bir meslek sahibi olması gerekmekte idi. Bunun için de mesleğe yeni giren kimsenin ustasına büyük bir itaat içerisinde olması gerekmektedir. Günümüzde meslek eğitimi alanında da kalite ve standardizasyon önemlidir. İş dünyasının ihtiyaçlarına yönelik olarak meslek eğitiminde belirlenen standartlar, öğrencilerin sahip olmaları gereken becerileri belirler ve işgücü piyasasındaki taleplere cevap verebilecek nitelikli işgücünün yetiştirilmesini sağlar. Nitekim pek çok ülke, eğitim sistemini bu standartlara uygun olarak yürütmektedir. Aksi takdirde, her iktidar ya da bakan değişikliğinde eğitim politikaları değişikliğe maruz kalır. Bu durumda belli aralıklarla mezun olan öğrenciler birbirinden ayrı standartlarda mezun olacağından, ihtiyaç duyulan işgücü profili yeknesaklıktan uzak olacak ve asgari vasıf düzeyini karşılayamayacaktır. Netice olarak, işgücü piyasasının arz ve talep dengesi sürekli bozuk olacağından, istihdam, büyüme ve rekabet gücü gibi makro ekonomik hedefler bir türlü sağlanamayacaktır. Türkiye’de karşı karşıya kalınan ana meselelerden biri ne yazık ki budur. Oysa ahilik sisteminin asırlar öncesinden gelen öğretisi tam da bugün gelişmiş ülkelerin takip ettiği politikadır. Zira herkes çıraklık, kalfalık ve ustalık süreçlerini teorik ve uygulamalı olarak tamamlamak ve devletin koyduğu kurallara uymak zorundadır. Örneğin, meslek eğitimi konusunda performansı ile örnek gösterilen ülkelerin başında gelen Almanya’da meslek okulları ve işletmeler arasında sıkı bir iş birliği vardır. Bu iş birliği sayesinde öğrenciler hem teorik hem de pratik becerilerini geliştirirler ve işletmelerin ihtiyaç duyduğu nitelikli işgücüne katkı sağlarlar. Ayrıca, ülkede 332 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” meslek eğitiminde uygulanan standartlar, Avrupa Birliği’nin meslek eğitimi alanında belirlediği standartlarla da uyumludur. Bu konuda bir başka başarılı örnek ülke olarak bilinen İsviçre’de meslek eğitimi hem teorik hem de pratik becerileri içeren iki yıllık bir programa dayanır. Program sonunda öğrenciler, mesleklerinde usta seviyesinde yetkinlik kazanırlar. İsviçre’deki meslek okulları ve işletmeler arasındaki iş birliği sayesinde, öğrencilerin eğitimleri işletmelerin ihtiyaç duyduğu nitelikli işgücünü karşılayacak şekilde tasarlanır. Bu konuda başarılı ülkelerden biri olan Japonya’da da meslek okulları ve işletmeler arasında sıkı bir iş birliği vardır ve öğrencilerin hem teorik hem de pratik becerileri geliştirilir. İki meslek eğitim sistemini genel olarak karşılaştırmak gerekirse; (i) Ahilik sisteminde de modern meslek eğitimi siteminde de meslek sahiplerinin standartlarının belirlenmesi ve onların uygun beceri setlerine sahip olmaları gerekmektedir. (ii) Yine her iki sistemde de öğrencilere teorik ve pratik becerilerin birlikte öğretilmesi esastır. (iii) Her iki sistem de mesleki etik değerlere önem verir ve öğrencilere mesleklerinde iyi bir davranış sergileme konusunda rehberlik eder. (iv) Ancak, Ahilik genellikle aynı meslekte çalışan insanların bir araya gelerek bir lonca veya esnaf birliği oluşturmasıyla gerçekleştirilirken, modern meslek eğitimi, okullar veya meslek eğitimi kurumları aracılığıyla gerçekleştirilir. (v) Ahilik, bir ustalık sistemi olarak tanımlanır ve bir öğrencinin tam bir ustalık seviyesine ulaşması yıllar alabilirken, modern meslek eğitimi, öğrencilere mesleki becerileri daha kısa bir sürede öğretmeyi amaçlar. Kısacası, modern meslek eğitimi ile Ahilik arasında elbette benzerlikler ve farklılıklar vardır. Ahilik sisteminin özünde var olan iş bölümü ve meslek eğitimi konusunda Anadolu insanının dokusuyla uyumlu bir anlayışı bugüne uyarlarken doğal olarak şu anda Türkiye’de ve gelişmiş dünyada uygulanan başarılı örneklerden yararlanılması gerekecektir. 2.2. Kazancı Âtıl Tutmamak, Ekonomiye Kazandırmak: Aracı Kurumların Önemi Ahiliğin de içinde yer aldığı İslâmi iktisat geleneğinde, kişinin tasarrufunu ekonomiye kazandırmak yerine âtıl (iddihar, yastık-altı) olarak tutması arzu edilmez. Kişiden tüketiminden arta kalan kısmı ya kendisinin ya da başkasının yatırıma dönüştürmesi için değerlendirmesi tavsiye edilmiştir. Zira tasarrufların meşru yollarla üretim faaliyetlerine dönüşmesi; buradan insanlara istihdam imkânlarının oluşması ve ihtiyaçlarının karşılanması hayırlı bir hizmet (ameli salih) olarak görülür. Birinin tasarrufunun başkasının yatırımını finanse edebilmesinin yolu bankalar başta olmak üzere finansal aracılar vasıtasıyla olacaktır. Fakat finansal aracılık hizmetlerinin sağlam, güvenilir, işlevsel olarak çeşitlendirilmiş ve etkin olarak çalışması gerekir. Bu itibarla, Ahiliğin temel değerlerinden birinin “insanların hayırlısı insanlara faydalı olandır” (Buhari, Mağâzî: 35) inancı olduğuna göre, bankacılık sektörünün esas 333 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” olarak reel ekonomiyi (mal ve hizmet üretimini, ticareti ve istihdamı) finanse etmeye odaklanması gerekir. Bu itibarla, katılım esaslı finansal aracılığın kurumsal yapısının daha da güçlü hale getirilmesi bu amaca uygun olacaktır. 2.3. Yardımlaşma ve Kazancı Paylaşmak Ahiliğin bir başka temel iktisadi ve sosyal ilkesi, yardımlaşma kültürü ve paylaşmadır. Bu konuda ana fikir, kazancında başkalarının hakkının olduğunu düşünme ve paylaştıkça daha güçlü olma inancıdır. Bunun için, orta sandığı olarak bilinen bir geleneğe göre, her esnaf grubu mensuplarının ihtiyaç duyduğunda kullanması için farklı amaçlar için farklı para sandıkları oluşturmuştur. Bu dayanışma kültürünü esasında halkın genelinde de görmek mümkündür. “Sağ elin verdiğini sol elin görmemesi” esasına dayalı olarak, eskiden büyük camilerin kapılarında sadaka taşları vardı. Buraya para koymak isteyenler kimsenin görmemesi için akşam, yatsı ve sabah namazlarına giriş ve çıkışlarda koyarlar, ihtiyacı olanlar da o saatlerde alırlardı. Zira paylaşırken insan onurunu zedelememeye azami dikkat etmek gerekir. Bu kültürü küçük yaşlardan itibaren çocuklara kazandırmak gerekir. 2.3.1. Anadolu’da Yardımlaşma ve Paylaşma Tecrübesi Örneğin, okula giden çocuklara beslenme çantası koyarken iki elma ya da iki çikolata koymak, zaman zaman arkadaşlarına hediye alması için ek harçlık vermek, fitre ve zekât verirken ya da bir yardım kampanyasına bağış yaparken mantığını da anlatarak çocuklarla birlikte yapmak ve kumbarasındaki paraları ihtiyaç sahiplerine bağışlamasını sağlamak gibi örnek davranışlar önemlidir. Zaten Anadolu insanının kültürel kodlarında sosyal dayanışmaya dair pek çok alan vardır. Örneğin, aile dayanışması, akraba dayanışması, komşuluk dayanışması, mahalle dayanışması, işyeri dayanışması ve meslek dayanışması zamanla zayıflama emareleri gösterse de hala sağlamlığını korumaktadır. Esasında sosyal yardımlaşma ve dayanışma Anadolu insanı için bir yarış alanıdır. Nitekim İbn Battuta’nın seyahatnamesinde bu hususta anlattığı dikkat çekici bir olay Denizli’de (Ladik) geçer. Şehre girdiklerinde iki grup arasında bıçak çekmeye kadar varan ciddi kavga çıkar ve misafirler bu durumu kaygıyla izler ve yol kesicilere yakalandıklarını sanırlar. Ancak, meselenin iki ahi grup arasındaki misafiri kimin konuk edeceğine dair anlaşmazlıktan çıktığı anlaşılınca şaşırırlar. Ardından iki grup arasında kur’a çekilir; önce bir grubun zaviyesine giderler, orada ağırlanırlar, ardından diğerleri gelir misafirleri götürürler (İbn Battuta, 2005: 208). Bunun kültürel kodları da “… iyilik ve takvâ hususunda yardımlaşın…” (Maide: 2) gibi ayetlere dayanır. Nitekim infak kültürü Müslüman Anadolu insanının adeta ekmeğinin hamuru gibidir. Seyahatnamenin Anadolu kısmını okuyunca, İbn Battuta’nın en fazla dikkatini çeken 334 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” grubun Ahiler olduğu anlaşılıyor ve buna dair gözlemlerinden net olarak anlaşılıyor ki, o dönem Ahiler misafirperverlik, dayanışma ve diğerkâmlık gibi hasletleri bireysel inisiyatif olmaktan öteye, yani kurumsal bir statüye kavuşturarak, bu manada adeta tarih yazmışlar ve marka olmuşlardır. Anadolu medeniyeti, esasında içinde yüksek oranda Ahilik kodları bulunan tam bir sosyal yardımlaşma ve dayanışma örneğidir. Bazı gelenekler zamanla zayıflasa da bugüne kadar gelen pek çok örnek uygulama vardır: Örneğin, iftar sofraları, düğün yardımlaşmaları, işyeri dayanışmaları, sosyal yardım kuruluşlarının sınırları aşan faaliyetleri ve varlıklı insanların hayırseverlikleri bunlardan bazılarıdır. Ramazan ayı boyunca, hemen hemen bütün ailelerde iftar sofraları düzenlenir. Bu iftar sofraları genellikle fakirler, muhtaçlar, akrabalar ve eş-dost için açılır. Bu sofralarda insanlar yemeklerini, içeceklerini ve kazançlarını toplumla paylaşırlar. Düğünler, aileler ve toplum için önemlidir ve genellikle birçok kişi davet edilir. Aileler, komşular ve tanıdıklar, düğün masraflarını paylaşarak çiftin mutlu bir düğün yapmasına yardımcı olurlar. İş yeri çalışanları genellikle birbirlerine yardım ederler ve işyeri kazancını paylaşırlar. Örneğin, bir iş yeri çalışanı bir iş yaparken, diğer çalışanlar da yardımcı olur ve işi daha hızlı ve verimli bir şekilde tamamlarlar. Zengin insanlar, genellikle durumu kötü olan vatandaşlara yardım etmek için bağış yaparlar. Bu bağışlar, hastane, okul, cami, kütüphane gibi kurumlara yapılabileceği gibi, öğrencilere burs vermek, fakirlere gıda yardımı yapmak gibi doğrudan yardımlar da olabilir. 2.3.2. 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Merkezli Deprem Sonrası Yardımlaşma ve Dayanışma Örnekleri: Ulusal Çapta Yardım Organizasyonları 6 Şubat 2023 depremi sonrası Anadolu insanının bireysel ve kurumsal olarak gösterilen yardımlaşma çabaları, gerçekten fütüvvet ruhunun bu topraklarda ne kadar diri ve ne kadar derin olduğunu göstermiştir. Örneğin, depremzedelere kıyafet diken kadınlarla ilgili gazete ve televizyonlarda yer alan aşağıdaki haber oldukça etkileyici ve bir o kadar da halkın hızlı hareket edebilme kabiliyetini göstermektedir (Resim 1): “Tekirdağ’ın Çerkezköy ilçesinde Halk Eğitim Merkezi’nde ve Çerkezköy Belediyesi Mahalle Evleri’nde kursiyer kadınlar, deprem bölgesindeki vatandaşlar için polar, atkı, bere, yelek ve battaniye dikmeye başladı. Çerkezköy Halk Eğitimi Merkezi Müdürü organize sanayi bölgesindeki firmalardan gelen kumaşlarla kursiyerlerin üretim yaptığını belirterek, “Kursiyerlerimiz 4 kursta günde bin battaniye ve 500 polar dikimi gerçekleştiriyor dedi” (https://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/depremzedelere-yardimseferberligi,WEQ64LXPfk-roXMow6c1hQ/UIOTGUQ91UqLajqVxxNjIA). 335 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Resim 1: Depremzedelere Kıyafet Diken Kadınlar Kaynak: https://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/depremzedelere-yardim-seferberligi,WEQ64LXPfkroXMow6c1hQ/UIOTGUQ91UqLajqVxxNjIA. Ahilik anlayışı, aslında yukarıda örnekleri verilen yardımlaşma faaliyetlerinin kalıcı olabilmesi için kurumsal hale getirilmesini temsil eder. Ahiliği asırlara sâri bir anlayış yapan da budur. Zira kurumsal manada ahilik sosyal, iktisadi, siyasi ve hatta güvenlik ve savunma içerikli sivil oluşumlarla devlet ve toplum arasında kaynaşmayı (tamamlayıcılığı) sağlayıcı (köprü) olarak rol üstlenir. Çünkü, kurumsal bir yapıya bürünmeyen iyilik hareketlerinin kitlelere mâl olması beklenemez. Bugün eksikliği çekilen pek çok sorunun altında yatan da bireysel olarak sahip olunan iyi davranışların kurumsal hale gelip belli kurallar ve standartlar altında kalıcı olamamasıdır. Ahilik anlayışı, kriz dönemlerinde devletin işlevlerini tamamlayıcı olarak sahaya iner; halkın barınma, yeme-içme, sağlık, eğitim, psiko-sosyal destek gibi ihtiyaçlarına katkı sunar. Deprem, sel, yangın ve kuraklık gibi doğal afetlerde ve siyasi istikrarsızlık durumlarında toplumsal kargaşayı yatıştırıcı ve ayrışmaları yapıştırıcı bir zamk gibi hareket eder. Tıpkı Anadolu’nun Türkleşme ve İslâmlaşma sürecinde Aşık Paşazade’nin dediği gibi, (Aşık Paşazade; 2003: 571) yurt savunmasında cephede savaşan Anadolu Gazileri (Gaziyan-ı Rum), cephelerde ve halk içinde bir anlamda psiko-destek görevi yaparcasına insanlara manevi moral ve motivasyon sağlayan Anadolu Erenleri (Abdalan-ı Rum), ve yine hem cephede hem de hayatın her alanında yaşamı anlamlı kılacak gayretlerin temsilcisi olarak görev üstlenen Anadolu kadınları (Bacıyan-ı Rum) arasındaki irtibatı sağlayan geçmişin Anadolu Ahileri (Ahiyan-ı Rum) gibi bugün de farklı toplum kesimleri ile devlet ve millet arasında hatta farklı etnik, dini ve siyasi gruplar arasında kaynaşmayı, kardeşliği sağlayan bir anlayış olarak ahilik ruhundan pekala yararlanılabilir. 336 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Bu görev yerine göre çarşı ve pazarda, yerine göre camide, tekke ve zaviyede, yerine göre şehirlerin ve ülkenin savunmasında (Moğol istilasında Kayseri, Ankara ve Bursa’da olduğu gibi), yerine göre de deprem gibi afetlerde hayata geçirilebilir. Başka bir ifade ile, ahilik bir anlamda toplumun istikrara en fazla ihtiyaç duyduğu zamanlarda ‘istikrara kavuşturucu’ (stabilizatör) ya da ‘yıldırım savar’ (paratoner) olarak görev ifa eden bir kurumsal yapıyı ve onun gönüllü erlerini temsil eder. Günümüzde gönüllü afet erlerini bu ruhla değerlendirip eğiterek ihtiyaç duyulduğunda her an hazır olarak tutmak zaruri bir ihtiyaçtır. Nitekim 6 Şubat 2023 Depreminin ilk anından itibaren sahada canhıraş bir şekilde yardıma koşan yüzlerce Türk sivil toplum kuruluşu (Resim 2) bize yaşayan ahi ruhunu temsil etmektedir. Resim 2: Deprem Bölgesinde Yardıma Koşan STK’lar Kaynak:https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/stklerin-deprem-bolgesindeki-calismalarisuruyor/2816384#. Depremin ardından öyle güzel bir toplumsal dayanışma örneği yaşandı ki, 15 Şubat 2023 akşamı RTÜK’ün öncülüğünde Kanal D, TRT1, ATV, FOX, Kanal 7, Show TV, Star TV ve TV8 başta olmak üzere yurt içi ve yurt dışından 213 televizyon kanalı ile 562 radyoda ortak yayınlanan “Türkiye Tek Yürek” başlıklı kampanya ile kamuoyunun yakından tanıdığı ünlü/saygın isimlerin bizzat katılımıyla Kahramanmaraş ve depremden etkilenen iller için bağış toplandı. Bağışların Resim 3’teki gibi belli banka hesaplarına yatırılması istenmiştir. 337 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Resim 3: Kampanya Hesapları Kaynak:https://www.hurriyet.com.tr/gundem/turkiye-tek-yurek-ortak-yayinda-yardimkampanyasi-42220437. Sekiz kanalın katıldığı yayında toplamda 115 milyar 146 milyon 538 bin lira nakdi yardım toplandı. Yardım kampanyası için 9 milyonu aşan SMS gönderilmiştir (Resim 4). Resim 4: ‘Türkiye Tek Yürek’ Bağış Kampanyası Sonucu Kaynak: https://www.milliyet.com.tr/galeri/kim-ne-kadar-bagis-yapti-turkiye-tek-yurek-yardimkampanyasi-bagis-yapan-isimler-ve-bagis-miktarlari-6904472/2. 338 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Aynı şekilde 1 Mart 2023 akşamı spor kanallarında Türkiye Futbol Federasyonu’nun öncülüğünde Acun Ilıcalı’nın sunuculuğunda “Omuz Omuza” yardım kampanyası düzenlendi ve tüm futbol camiasının kenetlendiği bu gecede yapılan toplam bağış tutarı 845 milyon lirayı aşmıştır (Resim 5). Resim 5: ‘Omuz Omuza’ Kampanyasının Logosu, Sponsorları ve Duyurusu Kaynak:https://www.haberturk.com/omuz-omuza-yardim-kampanyasi-bagis-miktari-ne-kadarkac-tl-oldu-tff-bagis-yapti-mi-kimler-yardim-yapti-3570070-spor/4. 2.4. Malların Kalite ve Standardizasyonuna Riayet Etmek ve Bunu Sağlamak Üzere Piyasaların Düzenleme ve Denetleme Mekanizmalarını Oluşturmak Kalite kavramı, geçmişten günümüze bilinen ve üzerinde önemle durulan bir olgudur. İlk olarak M.Ö. 2000’li yıllarda Babil’de Hammurabi kanunlarında kalite kavramıyla ilgili değerlendirmelere rastlanmıştır. Hammurabi kanunlarında bir yapı ya da inşaatın çökmesi durumunda, o yapıyı inşa eden kişinin cezalandırılacağına dair bir madde yer almaktadır. Bu kanun maddesi, kaliteli ve sağlam yapıların inşa edilmesi gerekliliğine ilişkin tarihteki ilk resmi kayıt olarak kabul edilmektedir (Hellman & Liu, 2013: 3). Daha sonraki dönemlerde de insanlar, yapılan işin belirlenen esaslar çerçevesinde asgari bir kalitede yapılmasını temin etmek maksadıyla çok eski tarihlerden itibaren standartlar belirlemişlerdir. Bugün herkes biliyor ki, iş dünyasında kurulu düzenin içinde rekabet edebilmenin yolu, rekabetin dinamiklerini anlayıp ona göre hareket etmekten geçer. Bunun için, hala geçerliliğini koruyan ana ilke, üretilen mal ve hizmetin mümkün olan en düşük fiyattan standartlara uygun olarak en kaliteli şekilde üretilip müşteri memnuniyetinin sağlanmasıdır. 339 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 2.4.1. Ahiliğin ‘Çarşı Usulü’ Pazar Sistemi, ‘Pabucun Dama Atılması’ ve Kanunnameler Aslında, çarşı usulü piyasa yapılanması ahi geleneğine uygun piyasa düzenleme ve denetleme tarzına uygundu. Zira aynı mal ve hizmeti üreten ve satan esnaf ya da aynı mesleği icra eden sanatkârlar ve hizmet erbabı aynı çarşı içinde faaliyet gösterdiği için, esnafın birbirini kontrol edebilme imkânı ortaya çıkıyordu. Kaldı ki, o şehrin ahisi tarafından görevlendirilen ilgili çarşıdan sorumlu kişi, düzenli kontroller esnasında standartlara uygun olmayan ürünü herkesin göreceği bir yerden teşhir edeceğinden, kimse kolay kolay hile yoluna gitmeyecektir. ‘Pabucun dama atılması’ olarak adlandırılan bu ahi tarzı sivil düzenleme mekanizması, insanların olgunluğunu göz ardı etmeksizin, alıcı ve satıcıların hak ve menfaatlerini kurumsal bir kayıt altına almış oluyordu. Bu modelde, aslında satıcılar arasında tam bir rekabet ortamı oluşturularak kalite standardı korunmuş oluyordu. Kanaatimizce, bunu bir anlamda aynı işi yapan gerçek ve tüzel kişilerin ‘rekabet içinde denetim mekanizması’ olarak değerlendirmek daha doğru olurdu. Çünkü, her esnaf ya da sanatkâr bir diğerinin aynası olarak konumlanmış oluyor; böylece, kendi aralarında birbirlerinin eksikliklerini giderme imkânı buluyorlardı. Başka bir deyişle, aynı çarşıda faaliyet göstermekle esnaf aslında birbirini ikame etmekten çok birbirini tamamlama işlevi görüyordu. Böyle bir düzenlemenin elbette tüketiciler açısından da sonuçları olacaktır: Buna göre, bu tarz piyasa yapısında tüketiciler istedikleri malı optimal bir zamanda daha ucuza ve daha kaliteli olarak alabilme imkânına sahiptir. Başka bir deyişle, piyasada çok sayıda alıcı ve satıcının olması, adil ve tek bir piyasa fiyatının oluşması, giriş ve çıkışların serbest olması, malların belli ve standartlara uygun olması ve herkesin şeffaf olarak aldığı ve sattığı mal hakkında bilgi sahibi olması nedeniyle rekabetçi bir yapı teşekkül edeceğinden, bu yolla piyasada önemli bir tüketici artığı (geometrik olarak, talep eğirişinin fiyat eksenine değdiği nokta ile denge noktasına tekabül eden fiyat noktası arasında kalan üçgen alan) doğmuş olacaktır. Nitekim Ahilik anlayışının Osmanlı’nın devlet ve millet hayatı üzerindeki etkinliğinin yüksek olduğu dönemlerde, dünyada ilk olarak kabul edilen standartlar hazırlanmış ve yürürlüğe konmuştur. Mesela, İkinci Bayezid döneminde (1481-1512) 1502 ile 1507 tarihleri arasında hazırlanan ve 100’den fazla maddeyi içeren Bursa, İstanbul ve Edirne İhtisab Kanunnameleri, dünyanın ilk standartlar kanunu, ilk belediyeler kanunu, ilk tüketiciyi koruma kanunu, ilk çevre nizamnamesi ve ilk gıda nizamnamesi olarak kabul edilmektedir. Örnek olarak bunlardan birkaçı şöyledir (Erdem, 2009: 77-79; Akgündüz ve Öztürk, 1999: 126-127): Etmekçiler, standard olarak alınan ekmeği narh üzere pak işleyeler, eksik ve çiğ olmaya. Ekmek içinde kara bulunursa ve çiğ olursa, tabanına let uralar; eksük olursa, tahta külah uralar veyahud para cezası alalar. Ve her etmekçinin elinde iki aylık, en az bir aylık un buluna. Ta ki, aniden bazara un gelmeyüb Müslümanlara darlık göstermeyeler. Eğer 340 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” muhalefet edecek olurlarsa, cezalandırıla (İ-21). Ve kile ve arşun ve dirhem gözlenile; eksüği bulunanın hakkından geleler (İ-38). Ve ayağı yaramaz bargiri işletmeyeler. Ve at ve katır ve eşek ayağını gözedeler ve semerin gözedeler. Ve ağır yük urmayalar; zira dilsüz canavardır. Her kangısında eksük bulunursa, sahibine tamam etdüre. Eslameyeni gereği gibi hakkından gele. Ve hammallar ağır yük urmayalar, makul üzerine ola (E58). Ve iplikçilerin ipliği tire ipliğine beraber ola. Ve astar ki, şehirde işlene, sekiz arşun ola, eksük olmaya. Olursa hakkından geleler (İ-42). Değirmenciler gözlene; değirmende tavuk beslemeyeler ki, halkın ununa ve buğdayına zarar etmeye. Ve adetlerinden artuk almayalar ve iri öğütmeyeler ve kesmüklü buğdayı değiştirmeyeler ve illa muhkem ve müntehi hakkından geleler (E-196). 2.4.2. Diğer Ülkelerde Kalite ve Standardizasyon: Genel Uygulama Modern zamanlara gelindiğinde; Japonya, kalite ve standardizasyon konusunda dünyada en iyi örneklerden biridir. Japonya’da işletmeler, Japonların kendine has kalite yönetimi sistemi olan Kaizen’e (sürekli iyileştirme) büyük önem verirler. Japon otomobil üreticilerinden örneğin Toyota, Honda ve Nissan kaliteli ürünleri ile dünya çapında ün kazanmıştır. Kaizen, Japonların hayat felsefesi olarak benimsediği hem yöneticileri hem de işçileri kapsayan iyileştirme anlamına gelen bir kelime olarak kabul edilir. “Kai” (sürekli değişim) ve “zen” (iyi, daha iyi) kelimelerinin birleşmesiyle oluşan Kaizen, sürekli olarak daha iyiye gitme felsefesini ifade eder. Bu süreç, çalışanların düşünce ve davranışlarını tartışmalarıyla ve ortaya çıkan sorunlara çözüm arayışlarıyla gerçekleşir. Ayrıca Kaizen felsefesi, sosyal yaşamda, evde ve işyerinde her dakikanın, saatin ve günün bir öncekilerden daha iyi olması için çaba sarf etmek anlamını taşır. Kaizen ilk olarak 1950’lerde Japonya’da ortaya çıkan iş gücü sıkıntısı sonucunda iş sözleşmeleri ve yeni yönergeler ile uygulanmıştır. Dünya markası Toyota da Kaizen felsefesini 1986 yılında Imai Masaaki tarafından verimliliği artırmak amacıyla benimsemiştir (Chiarini et al., 2018; Lang & Ho, 1997 :5). Toyota üzerinde yapılan çalışmalarda fabrika verimliliği, müşteri memnuniyeti, ürün kalitesi, problem çözme becerileri, iş güvenliği, çalışanların moral ve motivasyonu, üretim hızı ve hızlı teslimat gibi birçok alanda olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Bahsedilen olgular esasen Ahilik ile çok yakından ilgili olan olgulardır. Aynı şekilde Güney Kore, dünya çapında bilinen bir elektronik üreticisi olan Samsung gibi şirketler tarafından yapılan ürünlerin kalitesi ile ünlüdür. Şirket, ürünlerinin kalitesini garanti etmek için sıkı testler ve standartlar uygular. Bunun yanı sıra, Güney Kore hükümeti de kalite ve standardizasyon konusunda katı yasalar uygulamaktadır. Almanya’da “Made in Germany” etiketi, ürünlerin kalitesi ve dayanıklılığı konusunda dünya çapında bir referans haline gelmiştir. Almanya’da, üreticiler ürünlerinin kalitesini ve performansını garanti etmek için sıkı standartlar ve testler uygularlar. ABD’de her sektörde faaliyet gösteren firmalar ürünlerinin kalitesini ve güvenliğini 341 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” garanti etmek için sıkı standartlar uygular. Örneğin, Federal Havacılık İdaresi (FAA), havayolu şirketleri, uçak üreticileri ve havaalanlarından oluşan havacılık endüstrisi için çeşitli standartlar ve yönetmelikler belirler. Benzer şekilde Çin, son yıllarda ürünlerinin kalitesi ve güvenliği konusunda birçok sorun yaşamış olsa da ülke hükümeti kalite ve standardizasyon konusunda daha katı önlemler almaktadır. Örneğin, Çin Halk Cumhuriyeti Standartları İdaresi, ülke genelinde sıkı standartlar ve yönetmelikler uygulamaktadır. Ayrıca, Çin hükümeti, ülkeye ihraç edilen ürünlerin kalitesini garanti etmek için de sıkı denetimler yapmaktadır (Bossert, 1996; Ross, 2017). Belirlenen kalite ve standardizasyonun takibi çok önemli, ama özellikle uluslararası düzeyde faaliyet gösteren firmaların söz konusu standartlara uymadıklarında ne yapacakları çok daha önemlidir. Tüketicilere güven vermeyen bir kalite sistemiyle rekabet güçlerini sürdürebilmeleri mümkün gözükmemektedir. Öyle ki, herhangi bir ülkede satılan bir ürünün iade süreçlerinin hızlı ve güvenilir bir şekilde yerine getirilmesi gerekir. Yoksa, diğer ülke müşterilerinin yabancı bir firmanın ürününü satın alması anlamlı olmayacaktır. Bu konuda birkaç örnek vermek gerekirse, örneğin 1983 yılında bir Amerikan şirketi olan Johnson & Johnson, Tylenol adlı ağrı kesici ilacının içine siyanür katılarak cinayetler işlendiği haberleri üzerine ürünü tüm raflardan topladı ve yeniden paketledi. Bu olay, şirketin kalite standartlarına olan bağlılığı ve müşteri güvenliği için aldığı hızlı ve etkili önlemler nedeniyle ders kitaplarına konu oldu (Pauly & Hutchison, 2009: 5-7). 1990’ların başında, Ford, Explorer SUV’larının lastikleri patlayarak kazalara neden olduğunu keşfetti. Bu olay, şirketin kalite kontrolünde yaptığı hataların bir sonucuydu. Ford, tüm Explorer SUV’lerini geri çağırdı ve lastikleri değiştirdi. Bu olay, kalite kontrolünün önemini bir kez daha vurguladı (O’Rourke, 2001). 2.4.3. Diğer Ülkelerde Kalite ve Standardizasyon: Gıda Sektörü Uygulamaları Gıda sektöründe de benzer standartlar gelişmişlik düzeyine ve geleneklerine bağlı olarak hemen her ülkede sıkı kurallara tâbidir. Örneğin, gıda sektöründe McDonald’s gibi dünya genelinde faaliyet yürüten büyük hazır yemek (fast food) zincirleri, ürünlerinin kalitesini korumak için sıkı standartlar ve kalite kontrol süreçleri uygulamaktadır. Bu sayede, tüm dünyadaki şubelerinde aynı kalitede ürün sunabilme standardına ulaşabilmektedirler. Bir başka örnek, Tehlike Analizi ve Kritik Kontrol Noktaları HACCP sistemi, gıda güvenliği yönetiminde standartlaştırılmış bir yaklaşımdır. Bu sistem, gıda üreticilerinin potansiyel tehlikeleri tanımlamasına, bunları önlemek için kritik kontrol noktaları belirlemesine ve bu noktalarda sistemli bir şekilde izleme yapmasına olanak tanır (Ceyhun Sezgin & Artık, 2015: 59). Yine, Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi EFSA, 1990’lı yıllarda yaşanan bir dizi gıda krizinin ardından gıda güvenilirliği alanındaki risklere ilişkin bilimsel tavsiye 342 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” ve iletişim kaynağı olması için AB tarafından 2002 yılında 178/2002 EC no’lu Genel Gıda Kanunu hükümleri uyarınca kurulmuştur. Genel Gıda Kanunu risk değerlendirme (bilim) ve risk yönetimi (politikalar) sorumluluklarının birbirinden tamamen ayrıldığı bir Avrupa gıda güvenilirliği sistemi meydana getirmiştir. EFSA risk değerlendirmeden (bilim) sorumludur. Buna ilave olarak, risk değerlendirme sonuçlarının kamuyla paylaşılması görevi de EFSA’ya aittir. EFSA’nın temel amacı, AB gıda ve yem zincirinin güvenilirliğine katkı sağlamak ve insan hayatının ve sağlığının yüksek düzeyde korunmasını sağlamaktır (https://www.tarimorman.gov. tr/Konu/1960/efsa). Dünyada başarılı örneklerden biri de ABD Gıda ve İlaç Dairesi FDA tarafından oluşturulan gıda üreticileri ve işletmeleri için bir standart olan FDA Gıda Kodu’dur. Bu kod, gıda güvenliği için önemli olan hijyen, gıda saklama ve işleme yöntemleri, gıda etiketleme ve ambalajlama gibi çeşitli konuları ele alır. En önemli örneklerden ISO 22000 ise, gıda güvenliği yönetim sistemi standartlarına ilişkin uluslararası bir standarttır. Bu standart, gıda güvenliği yönetimi için çerçeve oluşturur ve gıda üreticilerinin tedarik zinciri boyunca güvenli gıda üretmelerine yardımcı olur. Yine, Kanada Gıda Denetim Ajansı (CFIA), gıda işletmeleri için Gıda Yönetim Programı’nı oluşturmuştur. Bu program, gıda işletmelerinin iyi bir hijyenik uygulama ve gıda güvenliği yönetimi sistemine sahip olduklarını göstermelerine olanak tanır (Warriner & Smal, 2014). Global GAP olarak bilinen Küresel İyi Tarım Uygulaması sertifikasyonu ise, tarım ürünleri üreten işletmelerin ürünlerinin kalitesini ve güvenliğini sağlamalarına yardımcı olur. Bu sertifikasyon, tarım işletmelerinin ürünlerinde kimyasal kalıntıları ve diğer zararlı maddeleri kontrol etmelerini sağlar. Bir diğer önemli gıda standardı uygulaması olarak, 100’den fazla ülkede tanınan ve 20 bine yakın tedarikçi tarafından sertifikalı bir dünya markası olan ve gıda işletmeleri için bir güvenlik standardı olan İngiliz Perakende Konsorsiyumu BRC Gıda Standardı, üreticilerin ve tedarikçilerin gıda güvenliği ve kalite yönetimlerini değerlendirir. Bu standart, gıda işletmelerinin üretim süreçlerinde hijyen, üretim yöntemleri, ambalajlama ve etiketleme gibi çeşitli konuları ele alır (Göktaş, 2019). Son olarak, AB Gıda Güvenliği Tüzüğü 178/2002/EC’ye göre getirilen gıda güvenliği kurallarıdır. Bu uygulama ile AB’ye ithal edilen gıda ürünlerinin AB gerekliliklerini (veya AB tarafından kabul edilen asgari gereklilikleri) karşılamaları ve bu gereklilikleri yerine getirip getirmediklerinin izleme ve kontrol sistemi ile denetlenmesi yapılır. Ürünler AB sınır kontrol noktalarında denetlenir (hayvansal ürünlerde ve bazı bitkisel ürünlerde sağlık sertifikası kontrolü, kimlik kontrolü; bazı durumlarda veteriner ilaç kalıntıları, pestisit kalıntıları, bulaşan analizleri) ve gıda güvenliği kurallarına uygun olmayan gıda maddelerinin girişi engellenir (Fasıl 12: Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Politikası, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Başkanlığı, 2021). 343 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Bu örnekler, gıda güvenliği alanında kalite ve standardizasyonun önemini göstermektedir. Örneğin, AB ülkelerinde gıda güvenliği konusunda sıkı bir yasal düzenleme mevcuttur ve gıda üreticileri, tedarikçileri ve perakendecileri bu standartlara uymak zorundadır. Ayrıca, ISO 22000 standardı gibi uluslararası standartlar da gıda güvenliği konusunda kullanılmaktadır. Bu standartlar, gıda üretiminin her aşamasında (tarımsal üretim, gıda işleme, paketleme, depolama, taşıma, satış vb.) güvenli ve hijyenik koşulların sağlanmasını, ürünlerin izlenebilirliğini ve tüketicilere kaliteli, sağlıklı ve güvenilir gıdaların sunulmasını amaçlamaktadır. Ayrıca, son yıllarda gıda güvenliği konusunda yapay zekâ ve blockchain gibi teknolojilerin kullanımı da artmaktadır. Bu teknolojiler, gıda üretim zincirinde ürünlerin kaynaklarından tüketicilere kadar olan yolculuğunu izlemeyi ve her aşamada kalite ve güvenliği sağlamayı mümkün kılmaktadır. Sonuç olarak, kalite ve standardizasyon konusunda Ahilik sisteminin geçmişte vazettiği ilkelerin ve kuralların bugüne uyarlanmasında zamanın ruhuna ve gelişmiş dünyadaki başarılı uygulamalara bakarak başarılı bir sistem kurmanın yolunu bulmamız gerekiyor. Bunu hayatın her alanına taviz vermeksizin uygulamak gerekmektedir. Aksi takdirde, gelişmiş dünya liginde yer almamız mümkün gözükmemekte. Kaldı ki, deprem ve gıda güvenliği gibi pek çok hayati meselelerde gülünç durumlara düşüyoruz ve ulusal onurumuz zedeleniyor. Türkiye’de de kalite ve standardizasyon her alanda ulusal ve uluslararası düzeylerde dikkate alınmaktadır. Türk Standartları Enstitüsü TSE, Türkiye’de standardizasyonu yürüten ulusal düzeyde bir kuruluşların başında gelirken, uluslararası mahiyette Uluslararası Standartlar Örgütü ISO ve AB standartları takip edilmektedir. Bunların yanı sıra farklı ülkelerdeki yönetmelikler de ürünlerin ve hizmetlerin kalitesi konusunda belirli standartlar oluşturmakta ve yaptırımlar getirmektedir. 2.4.4. Deprem Standartları Üzerine Örneğin, Japonya gibi deprem riski yüksek olan ülkelerde binaların depreme dayanıklı olması için Japon Sanayi Standardı JIS yönetmeliği kullanılır. Japonya’da bina inşaatı için kullanılan malzemelerin tamamı JIS standardına uygun olmak zorundadır ve inşaat işlemleri de bu standartlara göre yapılır. Ayrıca, Japonya’da deprem dayanıklılığı testlerine tâbi tutulan binalara özel bir belge verilir. Bu belge, binanın depreme dayanıklı olduğunu ve sertifikalı bir bina olduğunu gösterir. Türkiye de deprem riski yüksek bir ülke olduğu için binaların depreme dayanıklı olması için Türk Standartları TS yönetmelikleri kullanılır. TS 498, TS 500 ve TS EN 1998-1 gibi yönetmelikler, Türkiye’de bina inşaatında kullanılan malzemelerin standartlarını belirler ve inşaat işlemlerinin bu standartlara göre yapılmasını zorunlu kılar. Türkiye’de binaların depreme dayanıklılığı konusunda yaptırımlar da bulunur. Örneğin, 1999 Marmara Depremi sonrasında yürürlüğe giren yeni yapı yönetmeliği ile 344 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” deprem bölgelerinde yapılacak binaların deprem yüküne dayanıklı olması zorunlu hale getirildi. Ayrıca, deprem yönetmeliğine uymayan bina sahiplerine cezai yaptırımlar uygulanabilir ve hatta yıkım kararı alınabilir. Ancak, 6 Şubat 2023 Depreminde yaşananlar söz konusu standartların pek de iyi uygulanmadığı, takibinin yeterince yapılmadığı ve denetim mekanizmalarının dağınık ve ehliyetsiz kişi ve kurumların elinde işletilemediği anlaşılmaktadır. O bakımdan, denetim mekanizmalarının mümkün olduğunca sade ve net sorumluluk, şeffaflık ve hesap verilebilirlik esasına göre oluşturulması zaruri hale gelmiştir. 3. Sonuç ve Tartışma Bu bölümde Fütüvvetin veya onun Anadolu’daki uygulama biçimi olan Ahiliğin (Anadolu Fütüvvetçiliğin) ekonomik hayata dair kurumsal temelde uygulanabilecek dört önemli ilkesi incelenmiştir. Her bir konu bazı teorik değerlendirmelerin ardından bu çerçevede modern dünyada farklı sektörlerde uygulanan başarılı örnekler ele alınmış ve Ahilik bağlamında değerlendirilmiştir. Nitekim bir toplumda herkesin bir meslek sahibi olmasını sağlamak ve bu suretle ekonomide ihtiyaç duyulan iş bölümüne göre bir nitelikli işgücü profili oluşturmak bireylerin tek başlarına yapabilecekleri bir şey değildir. Mutlaka devlet ve sivil toplum iş birliği ile kurumsal bir eğitim sistemi sayesinde başarılabilecektir. Aynı şekilde, gerçek ya da tüzel kişilerin tüketimlerinden arta kalan tasarruflarını tutabilecekleri ve değerlendirebilecekleri ya da ihtiyaç duydukları finansal kaynağı temin edebilecekleri sağlam ve güvenilir tek yol kurumsal bir aracılık hizmetinin oluşturulmasıdır. Tasarrufların ya da kaynakların âtıl olarak kalmaması, ekonomiye kazandırılması için doğrudan finansal mübadelenin her zaman sonuç alınacak etkin bir yol olmadığı açıktır. O halde, bu ihtiyaca uygun bir bankacılık kurumunun inşası ve yaşatılması, Ahiliğin ruhuna uygun temel bir iktisadi hizmet alanıdır. Bundan başka, yerel, ulusal ya da uluslararası düzeylerde yardımlaşmayı daha etkin olarak yürütebilmek için de bireysel gayretler asla yeterli olmayacaktır. Nitekim, örneğin, Afganistan’da yaklaşık yirmi yıldır devam eden iç savaş ve 2011’de başlayan Suriye iç savaşı sonrasında meydana gelen küresel göç dalgası, 2020’nin başında dünyayı tesiri altına alan Koronavirüs salgını, Rusya ve Ukrayna Savaşının yol açtığı gıda ve barınma gibi insani krizler ile Kahramanmaraş merkezli olarak 6 Şubat 2023 tarihinde kısa aralıklarla meydana gelen büyük depremler yardımlaşma faaliyetlerinin hem ulusal düzeyde hem de uluslararası düzeyde neden çok iyi birbirine entegre kurumsal yapıda olması gerektiğini göstermiştir. Ahiliğin Türk toplumuna bıraktığı en değerli hususlardan biri olarak, piyasaların düzenleme ve denetleme işinin de tek başına kimsenin halledemeyeceği bir ekonomik sorun olduğu bütün çıplaklığıyla ortadadır. Hatta denebilir ki, ülkelerin 345 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” gelişmişlik düzeyleri bir anlamda sahip oldukları sağlam, adil ve şeffaf düzenleme ve denetleme mekanizmalarının varlığı kadardır. 2021 yılı güz aylarından bu yana yaşanan yüksek enflasyon döneminde firmaların fırsatçı (mark-up) fiyatlama politikaları ile standartlara uymayan imalat ve ticaret durumları toplumu bezdirmiş ve öfkelenirmiştir. Şu çok açık ki, farklı mal ve hizmet piyasasında faaliyet gösteren firmaların pek çoğunun bu denli yozlaşmış, hiçbir ahlâki temeli olmayan kalite ve fiyat uygulamaları, bu toplumda yaşayan herkesin İslâmi değerlerle irtibatını sorgulanır hale getirmiştir. Zira din, söylenen ya da propagandası yapılan bir ideolojiler seti değildir; aksine yaşanan, uygulanan bir hal tarzıdır (Erdem, 2022a; Erdem, 2022b). Unutmamak gerekir ki, Ahilik ‘kendisi için uygun bulduğunu başkası için de uygun bulan, kendisi için uygun bulmadığını başkası için de uygun bulmayan’ erdemli insanların oluşturduğu bir kurumsal kimliğin adıdır. Bu özveri ruhu yoksa, zaten Ahilik de yoktur. O bakımdan fütüvvet ruhu sözünün eri olan, adam gibi adam olanların işidir. Adında mündemiç olan gençlik, delikanlılık, yiğitlik, kardeşlik ve cömertlik gibi yüce manalar da bunu teyit eder. Buna benzer bir durumun en canlı örneği, ne yazık ki henüz bir ayını yeni doldurmuş olan 6 Şubat 2023 depremlerinde yaşanan kalitesiz, standartlara uymadan inşa edilen inşaatların yol açtığı ağır hasardır. Maalesef 50 bine yakın insanın yaşamını yitirmesi, 100 binin üzerinde yaralının olması, yok olan şehirler, kasabalar, köyler, tarihi mekânlar, ekonomik birikimler ve yaşanmışlıklar, ekonominin her alanında mutlaka uygulanabilir, şeffaf, sorumlulukları ve hesap verilebilirliği içeren, adil ve denetlenen bağımsız kurumsal yapılara olan ihtiyacı net bir şekilde oraya koymuştur. Bu konunun hiçbir siyasi mülahazaya kurban edilemeyecek kadar değerli ve hayati öneme sahip olduğu anlaşılmıştır. Son olarak, bu mütevazi çalışmayı yeterli görmek elbette mümkün değildir. Ancak, Ahilik meselesini salt teorik mülahazalarla ve/veya resmi törenlerde anmakla yetinmeden esas olarak bugüne nasıl uyarlanabileceği üzerine kafa yormak gerekir. Bunun için kanaatimizce çok disiplinli çalışmalara ihtiyaç olduğunda şüphe yoktur. Kaynakça Akgündüz, Ahmed ve Öztürk, Said (1999): Bilinmeyen Osmanlı, Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul. Aşık Paşazade (2003): Osmanoğullarının Tarihi, Hz. K. Yavuz ve M.A.Y. Saraç, Koç Kültür Sanat Tanıtım, İstanbul. Bossert, T. J. (1996). Total quality management in the public sector: An international perspective. Social Science & Medicine. https://doi.org/10.1016/s0277-9536(96)90157-4 Ceyhun Sezgin, A., & Artık, N. (2015). Toplu Tüketim Yerlerinde Gıda Güvenliği ve HACCP Uygulamaları. Tourism and Gastronomy Studies, 3(2), 56–62. http://search/yayin/detay/191794 346 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Chiarini, A., Baccarani, C., & Mascherpa, V. (2018). Lean production, Toyota Production System and Kaizen philosophy: A conceptual analysis from the perspective of Zen Buddhism. TQM Journal, 30(4), 425–438. https://doi.org/10.1108/TQM-12-2017-0178 Erdem, Ekrem (2022a): “Fütüvvet-Ahilik Geleneğinde Ahlâk, Kâmil İnsan ve İktisat Meselesi: Ahiliğin Dolaylı İş Ahlâkı İlkeleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Sakarya İktisat Dergisi, C. 11(3), ss. 352-373. Erdem, Ekrem (2022b): “Tasavvuf Geleneğinde Farklı İnsan-ı Kâmil Anlayışları Üzerine Tasavvuf Edebiyatından Örnekler ve İktisadi Hayata Yansımaları”, Ahi Evran Üniversitesi İİBF Dergisi, C. 6(2), ss. 1-44. Erdem, Ekrem (2009): Ahilik, Detay Yayıncılık, Ankara. Fasıl 12: Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Politikası, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Başkanlığı. (2021). https://www.ab.gov.tr/p.php?e=77 Göktaş, M. A. (2019). İstanbul’ da Bazı Gıda İşletmelerinde Hijyenik Kalitenin Saptanması. http:// openaccess.izu.edu.tr/xmlui/handle/20.500.12436/380 Hellman, P., & Liu, Y. (2013). Development of Quality Management Systems: How Have Disruptive Technological Innovations in Quality Management Affected Organizations? Quality Innovation Prosperity, 17(1), 104 – 119–104 – 119. https://doi.org/10.12776/qip.v17i1.154 İbn Battuta (2005): Büyük Dünya Seyahatnamesi, Çev. M. Şerif Paşa, Sadeleş. A.M. Güven, Yeni Şafak Kültür Armağanı, İstanbul. Lang, J. C., & Ho, A. C. (1997). Trade, national competitiveness and the environment - Part I: The empirical story. International Journal of Environmental Studies, 53(3), 183–193. https://doi. org/10.1080/00207239708711124 O’Rourke, J. (2001). Bridgestone/Firestone, Inc. and Ford Motor Company: How a Product Safety Crisis Ended a Hundred-Year Relationship. Corporate Reputation Review, 4(3), 255–264. https://doi. org/10.1057/palgrave.crr.1540147 Pauly, J. J., & Hutchison, L. L. (2005). Moral Fables of Public Relations Practice: The Tylenol and Exxon Valdez Cases. Journal of Mass Media Ethics, 20(4), 231–249. https://doi.org/10.1207/s15327728jmme2004_2 Ross, J. E. (2017). Total quality management: Text, cases, and readings: Third edition. In Total Quality Management: Text, Cases, and Readings: Third Edition. https://doi.org/10.1201/9780203735466 Warriner, K., & Smal, B. (2014). Microbiological Safety of Sprouted Seeds. The Produce Contamination Problem, 237–268. https://doi.org/10.1016/b978-0-12-404611-5.00011-7 http://meslekiegitimharitasi.meb.gov.tr/ogrenci.php. https://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/depremzedelere-yardim-seferberligi,WEQ64LXPfkroXMow6c1hQ/UIOTGUQ91UqLajqVxxNjIA. https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/stklerin-deprem-bolgesindeki-calismalari-suruyor/2816384#. https://www.hurriyet.com.tr/gundem/turkiye-tek-yurek-ortak-yayinda-yardim-kampanyasi-42220437. https://www.milliyet.com.tr/galeri/kim-ne-kadar-bagis-yapti-turkiye-tek-yurek-yardim-kampanyasibagis-yapan-isimler-ve-bagis-miktarlari-6904472/2. https://www.haberturk.com/omuz-omuza-yardim-kampanyasi-bagis-miktari-ne-kadar-kac-tl-oldu-tffbagis-yapti-mi-kimler-yardim-yapti-3570070-spor/4. https://www.tarimorman.gov.tr/Konu/1960/efsa. https://tebd.eu/assets/documents/presentations/SME%20Workshop%2046%20-%20Elazig%20CCI.pdf. 347 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” KOBİ’LER İÇİN BLOK ZİNCİRİ UYGULAMALARI ve İYİ ÖRNEKLER Zeki ÖZEN* Giriş Satoshi Nakamoto takma adını kullanan anonim birinin veya grubun 2008 yılında Bitcoin adını verdiği dijital para sistemi hakkında yazdığı makale ile blok zinciri (blockchain) teknolojisi popüler olmaya başlamıştır (Nakamoto, 2008). Blok zinciri kısaca herhangi bir içeriğin şifrelenerek ve tek bir yerde değil dağıtık olarak saklandığı kayıt defteri teknolojisidir (Tübitak Bilgem, 2023). Amerika Birleşik Devletleri’nde 2007 yılında ipotekli ev (mortgage) sistemine bağlı patlak veren finansal kriz, kişi ve kurumların merkezi otoriteye olan güvenlerinin sarsılmasına sebep oldu. Epey bir zamandır çeşitli topluluk ve araştırmacıların üzerinde çalıştığı “dijital para” kavramı Nakamoto’nun önerdiği blok zincire dayalı Bitcoin isimli kripto varlık ile somut bir hale büründü ve o yıllardan itibaren çok sayıda kripto varlığın çıkmasına ön ayak oldu. Bitcoin’in bu denli popüler olmasındaki sebeplerin başında bir merkez tarafından idare edilmeyişi, işlemlerin anonim olarak ve şifrelenerek yapılması ve kayıtların bir yerde değil ağa erişen herkeste tutulması yani şeffaf olması gelmektedir. Esasında kullanıcıları cezbeden bu sebepler Bitcoin’in değil blok zinciri teknolojisinin özellikleridir. Çalışmanın bu bölümünde blok zinciri teknolojisinin mimarisi ve türleri açıklanacaktır. Devamında blok zincirin gelecek potansiyeli, kullanıldığı alanlar ve özellikle Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler (KOBİ) tarafından geliştirilen veya KOBİ’lerin kullandığı blok zinciri uygulamalarına örnekler verilecektir. Çalışmanın son bölümünde KOBİ’lerin blok zinciri kullanımı ve geliştirmesine yönelik öneriler verilecektir. Blok Zinciri Blok zinciri, işlem kayıtlarını birbirine ekli bloklar halinde tutar (Şekil 1) (Özen, 2021b). Bloklar başlık ve gövde kısmından oluşur. İlk blok genesis blok olarak adlandırılır ve içinde herhangi bir işlem kaydı bulunmaz (Hill vd., 2018). Bloğun gövdesinde herhangi bir içerik veya transfer kayıt bilgileri yer alabilir. Blok başlığı ise zaman damgası, blok sürümü, blok gövdesindeki içeriğin şifreli özet kodu (hash değeri) ve bir önceki bloğun (ana blok) hash değeri gibi bilgileri içerir (Zheng vd., * Dr. Öğr. Üyesi, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yönetim Bilişim Sistemleri Bölümü (İngilizce) 349 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 2017). Blok zincirdeki kayıtların değiştirilemez ve silinemez oluşu bu hash değerleri ile sağlanır. Her blok bir önceki blok içeriğinin hash değerini tuttuğundan bloklarda yapılacak bir değişiklik silsile olarak kendinden sonraki tüm blokları etkileyeceğinden içerikler yani blok içindeki veri ve kayıtlar kesinlikle değiştirilemez. Herhangi bir kayıt veya transfer bilgisi, şifreleme algoritmaları ile doğrulandıktan sonra bloğa eklenir. Bu doğrulama işlemine madencilik denir ve ağ içinde bu doğrulama işini yapan madenciler bulunur. Bir bloğa içerik veya transfer bilgisinin kaydedilmesi salt çoğunlukla yani ağdaki üyelerin %51’inin doğrulamasıyla sağlanır. Doğrulanan kayıtlar birikir ve zaman içinde bloklara kaydedilir. Blok 0 (Genesis Blok) Şekil 1: Blok zinciri yapısı. Blok 1 Blok 2 Başlık Başlık Blok 0 Hash Değeri … Blok1 İçeriği Blok 1 Hash Değeri … Blok2 İçeriği Şekil 1: Blok zinciri yapısı. Blok zinciri teknolojisinin güvenli oluşu oluşu bloğa eklenen içerikiçerik ve transfer kayıtlarının Blok zinciri teknolojisinin güvenli bloğa eklenen ve transfer kayıtlarının bu kayıt işlemini yapan kişiye özel anahtar (private key) kullanmasıyla sağlanır. Bu bu kayıt işlemini yapan kişiye bloğa özel bir anahtar (private kullanmasıyla Bu sayede herhangi bir kullanıcı içerik veya kaydı key) kendine ait özel anahtarsağlanır. ile ve içeriğin kendisinebloğa ait olduğunu doğrulayan açık anahtarı (public key) da sayede şifreler herhangi bir kullanıcı bir içerik veya kaydı kendine ait özel anahtar ile içeriğe ekler. Böylece şifreli içerik sadece kendisi tarafından okunabilir, bir başkası o şifreleriçeriği ve içeriğin kendisine olduğunu açık (public key) da asla okuyamaz. Açık ait anahtar sayesindedoğrulayan de içeriğin kime ait anahtarı olduğu doğrulanır. sayede inkâr edilemezlik özelliği sağlanmış olurtarafından (Özen, 2021a). Bloğa eklenen içeriğe Bu ekler. Böylece şifreli içerik sadece kendisi okunabilir, bir başkası o kayıt veya transfer, ağdaki diğer kullanıcılar tarafından şifreleme algoritmaları ile içeriği doğrulanır asla okuyamaz. Açık anahtar sayesinde de içeriğin kime ait olduğu doğrulanır. (Kardaş, 2019). Blok kapasitesi kadar işlem sayısına ulaşıldığında blok Bu sayede inkâr edilemezlik olurduyurulur (Özen, (Tübitak 2021a).Bilgem, Bloğa eklenen yapılandırılır, önceki bloğa özelliği eklenir vesağlanmış ağdaki herkese 2023). kayıt veya transfer, ağdaki diğer kullanıcılar tarafından şifreleme algoritmaları ile doğrulanır (Kardaş, 2019). veya Bloktransfer kapasitesi kadar işlem açık sayısına blok Bloklara eklenen kayıtlar işlemleri kullanıcının kimlik ulaşıldığında bilgileriyle değil sahip olduğu cüzdan adresi ile sağlanır. Bu adres bilgisi 30-40 karakterlik rakam yapılandırılır, önceki bloğa eklenir ve ağdaki herkese duyurulur (Tübitak Bilgem, ve harflerden oluşur. Bu sayede hangi adresin kime ait olduğu belli değildir. Blok 2023). zinciri ağındaki işlemler cüzdan adresleri kullanılarak anonim olarak gerçekleştirilir. Bloklara eklenen kayıtlar veya transfer işlemleri kullanıcının açık kimlik bilgileriyle Bloklar, ağdaki herkes tarafından erişilebilir olduğundan tüm işlemler şeffaftır. Tüm bloklar ağdaki herkesle paylaşıldığından (dağıtık) blok zinciri teknolojisi klasik veri değil sahip olduğu cüzdan adresi ile sağlanır. Bu adres bilgisi 30-40 karakterlik rakam tabanı sistemlerinden farklı olarak tek bir merkeze bağlı değildir (merkeziyetsizdir). ve harflerden sayede hangi adresin kime ait ait olduğu belli temsili değildir. Blok Aşağıdakioluşur. grafikte Bu merkezî, merkeziyetsiz ve dağıtık yapıya mimarilerin verilmiştir (Şekil 3) (Vergne, 2020). Merkezi yapıların dezavantajı tüm verinin tek bir zinciri ağındaki işlemler cüzdan adresleri kullanılarak anonim olarak gerçekleştirilir. yerde toplaması sebebiyle tüm kullanıcıların o sistem ve sunucuya bağlı olmasını Veri şeffaf olarak paylaşılmaz, istenen kadarı talep edenlere Bloklar,gerektirir. ağdaki herkes tarafından erişilebilirsadece olduğundan tüm işlemler şeffaftır. Tüm sunulur. Ayrıca sunucu veya sistemde bir sorun olduğunda veri bütünüyle erişilemez olur. Merkeziyetsiz ve dağıtık sistemlerde ise veri ağdaki herkesle eşzamanlı olarak paylaşılır. Böylece hem şeffaflık sağlanır hem de veri her an herkes tarafından erişilebilir olmaktadır. Bu sistemlerde ağdaki 350 bir veya daha fazla eşin/düğümün (node) yokluğu sistemin işleyişini etkilemez. AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” bloklar ağdaki herkesle paylaşıldığından (dağıtık) blok zinciri teknolojisi klasik veri tabanı sistemlerinden farklı olarak tek bir merkeze bağlı değildir (merkeziyetsizdir). Aşağıdaki grafikte merkezî, merkeziyetsiz ve dağıtık yapıya ait mimarilerin temsili verilmiştir (Şekil 3) (Vergne, 2020). Merkezi yapıların dezavantajı tüm verinin tek bir yerde toplaması sebebiyle tüm kullanıcıların o sistem ve sunucuya bağlı olmasını gerektirir. Veri şeffaf olarak paylaşılmaz, sadece istenen kadarı talep edenlere sunulur. Ayrıca sunucu veya sistemde bir sorun olduğunda veri bütünüyle erişilemez olur. Merkeziyetsiz ve dağıtık sistemlerde ise veri ağdaki herkesle eşzamanlı olarak paylaşılır. Böylece hem şeffaflık sağlanır hem de veri her an herkes tarafından erişilebilir olmaktadır. Bu sistemlerde ağdaki bir veya daha fazla eşin/düğümün (node) yokluğu sistemin işleyişini etkilemez. Şekil 2: Merkezi, merkeziyetsiz ve dağıtık yapı mimarileri Şekil 2: Merkezi, merkeziyetsiz ve dağıtık yapı mimarileri Blok zinciri teknolojisinde blok ve kayıtlar ağa dahil olan herkesle paylaşıldığı gibi Blok zinciri teknolojisinde blok ve kayıtlar ağa dahil olan herkesle paylaşıldığı kimi kimi blok zinciri türlerinde ağa sadece izinli kullanıcılar erişebilir. Aşağıdakigibi grafikte blok zinciriağa türleri temsilizinli edilmiştir (Şekil 4) erişebilir. (Fields, 2022). Genel blok zinciri blok en blok zinciri türlerinde sadece kullanıcılar Aşağıdaki grafikte yaygın olarak kullanılan türdür, ağa her isteyen dahil olabilir ve dolayısıyla ağdaki zinciri türleri bloklara temsil edilmiştir (Şekil 4) (Fields, 2022). Genel blok zinciri en yaygın ve blok içeriklerine erişebilir. Özel blok zinciri türünde ise ağ, tek bir düğüm tarafından kontrol edilir ve blok zinciri ağına sadece yetkili düğümün verdiğive olarak kullanılan türdür, ağa her isteyen dahil olabilir ve dolayısıyla ağdakiizin bloklara kullanıcılar dahil olabilir. Bir üretici ve buna bağlı dağıtıcılar için bu blok zinciri türü blok içeriklerine erişebilir. Özel blok zinciri türünde ise ağ, tek bir düğüm tarafından idealdir. Bu sayede işletme veya kuruma özgü veri, o işletme veya kuruma bağlı kontrol edilir iştirakler ve blokvezinciri ağınailesadece yetkili düğümün izinzinciri verdiği kullanıcılar kullanıcılar paylaşılır. Yarı özel (hibrit) blok türü ise genel ve özel blok zinciri türünün özelliklerini yansıtır. Konsorsiyum blok zinciri türünde ağ dahil olabilir. Bir üretici ve buna bağlı dağıtıcılar için bu blok zinciri türü idealdir. birkaç düğüm tarafından kontrol edilir, ağa erişim izinlidir, herkese açık değildir. Bu sayede işletme veya kuruma özgükamu-özel veri, o işletme veya kuruma iştirakler Konsorsiyum blok zinciri, veya kamu-Sivil Soplum bağlı Kuruluşları (STK)ve arasında veya birkaç özel işletme arasında eşgüdümlü veri paylaşımı amacıyla kullanıcılar ile paylaşılır. Yarı özel (hibrit) blok zinciri türü ise genel ve özel blok zinciri kullanılabilir. türünün özelliklerini yansıtır. Konsorsiyum blok zinciri türünde ağ birkaç düğüm tarafından kontrol edilir, ağa erişim izinlidir, herkese açık değildir. Konsorsiyum blok zinciri, kamu-özel veya kamu-Sivil Soplum Kuruluşları (STK) arasında veya birkaç özel işletme arasında eşgüdümlü veri paylaşımı amacıyla kullanılabilir. 351 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Şekil 3: Blok Zinciri Türleri Şekil 3: Blok Zinciri Türleri Blok zinciri, pek çok sektörde geliştirilen bağımsız uygulamalar veya veri erişimi 3: Blok Zinciri BlokŞekil zinciri, pek çokTürleri sektörde kullanılmaktadır. geliştirilen bağımsız veyagöre veri erişimi sağlayan servisler aracılığıyla Aşağıdakiuygulamalar grafikte sektörlere tercih edilen blok zinciri türleri ve uygulama-servis Aşağıdaki kullanımları verilmiştir (Sultan sağlayan servisler aracılığıyla kullanılmaktadır. grafikte sektörlere göre Blok vd.,zinciri, 2018). pek çok sektörde geliştirilen bağımsız uygulamalar veya veri erişimi sağlayan servisler aracılığıyla kullanılmaktadır. Aşağıdaki grafikte sektörlere göre tercih edilen blok zinciri türleri ve uygulama-servis kullanımları verilmiştir (Sultan tercih edilen blok zinciri türleri ve uygulama-servis kullanımları verilmiştir (Sultan vd., 2018). vd., 2018). • Oyu n Se kt ö rü Genel Blok Zinciri Kapsamı Blok Zinciri Kapsamı Genel • Özel • • Sa h ip lik e•-DeEne vle trji • Sa h•ip likİt ib a r • • Ele kt ro nik Oyla m a Pa yla ş ım• Oyu n Se kt ö rü • Em la kç ılık • nom Ele ktisro Eko i nik Oyla m a • Pa yla ş ım Fin a n s • Em la kç ılık Eko nom is i • Ot o m o t iv • İt ib a r • m Fin ns • Sa ğ lık Hiz e t lea ri • Te d a rik Zin c iri • Ot o m o t iv • Sig o rt a c ılık • Sa ğ lık Hiz m e t le ri • d aKrip o c iri Va rlık • Te rik tZin • Kâ r Pa yla ş ım ı ( ICO) • Sig o rt a c ılık • Krip t o Va rlık • Kâ r Pa yla ş ım ı ( ICO) Uygulama Servis • Özel e -De vle t Ene rji Servis • Blok Zinciri Erişimi Uygulama Blok Zinciri Erişimi Şekil 4: Blok zinciri Erişim ve Kapsam Matrisi Şekil 4: Blok zinciriŞekil Erişim Kapsam Matrisi 4:ve Blok zinciri Erişim ve Kapsam Matrisi Gartner araştırma şirketinin 2017-2030 yılları arasında blok zinciri araştırmasında blok zincirin küresel ölçekte ekonomik katma değerinin 2025 yılına kadar 176 milyar doların biraz üzerine çıkacağını ve 2030 yılına kadar yaklaşık 3.1 trilyon dolara 352 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Gartner araştırma şirketinin 2017-2030 yılları arasında blok zinciri araştırmasında blok zincirin küresel ölçekte ekonomik değerinin 2025Rapor, yılına kadar milyar ulaşabileceğini öngörmüştür (Ganne, 2018;katma Gartner, 2019). blok 176 zinciri doların biraz üzerine çıkacağını ve 2030 yılına kadar yaklaşık 3.1 trilyon uygulamalarının gelişimini ve erişeceği ticari değeri üç faz halinde ele almıştır. dolara İlk ulaşabileceğini öngörmüştür (Ganne, 2018; Gartner, 2019). Rapor, blok zinciri evre olanuygulamalarının 2018-2021 yılları arasında blok zinciri teknolojisine yoğun ilgi kaynaklı gelişimini ve erişeceği ticari değeri üç faz halinde ele almıştır. İlk olarak çok sayıda katma değerlerinin az olduğunu evre olanuygulama 2018-2021geliştirildiğini yılları arasındafakat blokticarî zinciri teknolojisine yoğun ilgi kaynaklı olarak çok sayıda uygulama geliştirildiğini fakat ticarî katma değerlerinin göstermektedir. İkinci fazda 2022-2026 yıllarında daha büyük yatırımlarla daha az olduğunu göstermektedir. İkinci fazda 2022-2026 yıllarında daha büyük yatırımlarla başarılı uygulamaların geliştirileceğini, son fazda ise 2027-2030 yılları arasında blok daha başarılı uygulamaların geliştirileceğini, son fazda ise 2027-2030 yılları arasında zinciri uygulamalarının ekonomikekonomik katma değerlerinin 3 trilyon dolara ulaşacağını blok zinciri uygulamalarının katma değerlerinin 3 trilyon dolara ulaşacağını öngörmüştür. öngörmüştür. Şekil 5: Blok Zinciri Ticarî Değer Tahmini Şekil 5: Blok Zinciri Ticarî Değer Tahmini Türkiye’de KOBİ’ler ve Ekonomideki Payı Türkiye’de KOBİ’ler ve Ekonomideki Payı 31782 sayılı ve 18 Mart 2022 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan yönetmeliğe göre 31782 sayılı ve 18 Mart 2022 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan yönetmeliğe göre KOBİ’ler 250 kişiden az çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı ya da malî KOBİ’lerbilançosu 250 kişiden çalışan lirayı istihdam eden ve yıllıkişletme, net satışküçük hasılatı ya da ve malîorta 250azmilyon aşmayan mikro işletme olarak sınıflandırılan ekonomik birimlerve olarak tanımlanmıştır. bilançosubüyüklükteki 250 milyonişletme lirayı aşmayan mikro işletme, küçük işletme orta büyüklükteki işletme olarak sınıflandırılan ekonomik birimler olarak tanımlanmıştır. TÜİK tarafından 26 Aralık 2022 tarihinde yayımlanan rapora göre ülkemizde 2021 yılında yapılan toplam ihracatın %30,4’ü KOBİ’ler tarafından gerçekleştirilmiştir TÜİK tarafından 26 Aralık 2022 tarihinde yayımlanan rapora göre ülkemizde 2021 (TÜİK, 2022). Aynı raporda sanayi ve hizmet sektörlerinde faaliyet gösteren 3 milyon yılında yapılan toplam ihracatın %30,4’ü KOBİ’ler tarafından gerçekleştirilmiştir (TÜİK, 2022). Aynı raporda sanayi ve hizmet sektörlerinde faaliyet gösteren 3 milyon 353 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 568 bin girişimin KOBİ sınıfına girdiğini, toplam istihdamın %71’ini KOBİ’lerin oluşturduğunu, personel maliyetinin %48,3’ünü, cironun %44’ünü, üretim değerinin %37,3’ünü ve faktör maliyetiyle katma değerin %35,5’inin KOBİ’ler tarafından üretildiğini belirtmektedir. Blok Zinciri Uygulamalarının Kullanılabileceği Sektörler Blok zincirin klasik veri tabanlarından farklı olarak veriyi şifreli bir şekilde, birçok noktada dağıtık olarak yani merkeziyetsiz bir şekilde saklaması ve veriye şeffaf erişim sunması, verinin değiştirilememesi ve inkâr edilememesi gibi avantajları çeşitli alanlarda faaliyet gösteren işletmelere yeni olanaklar sunmaktadır. KOBİ’ler bu sayılan özelliklerin tamamı olmasa bile herhangi birine dayalı katma değeri yüksek uygulamalar geliştirebilir veya mevcut uygulamalar sayesinde bu özelliklerden faydalanabilirler. Blok zinciri uygulamaları işletmelere hız, maliyetlerde azalma, verimde artış, şeffaflık ve veri güvenliği sağlarlar. Örneğin blok zinciri teknolojisi ile fatura ve ödeme işlemleri daha güvenli ve hızlı yapılabilir. Böylece dolandırıcılık riski de azaltılabilir. Tedarik zinciri yönetimi ve lojistik alanlarında ürünün veya hizmetin her aşaması Nesnelerin İnterneti (Internet of Things - IoT) ve Radyo Frekansı ile Tanımlama (Radio-Frequency Identification RFID) teknolojisi cihazlarıyla kaydedilebilir, izlenebilir, doğrulaması yapılabilir, sevkiyat ve teslimat durumları izlenebilir ve bu veri paydaşlar arasında güvenli bir şekilde paylaşılabilir. Blok zinciri teknolojisinin bir diğer uygulama alanı ise akıllı sözleşmelerdir. Akıllı sözleşmeler, koşulların sağlanmasına bağlı olarak blok zinciri ağında çalışan programlardır. Buna dayalı olarak işletmeler hem kendi aralarında hem ürün takibi gibi konularda akıllı sözleşmeleri kullanabilirler. Blok zincirinde verinin şifreli olarak güvenli bir şekilde tutulması, işletme verisinin blok zinciri ağında saklanmasını sağlayabilir. Böylece işletmeler örneğin müşteri verisini, bilanço tutarlarını başkalarının eline geçme riski olmadan kendi özel blok zinciri ağlarında saklayabilirler. KOBİ’ler özel, yarı özel veya konsorsiyum tipi blok zinciri ağları kullanan büyük işletmelerin tedarik ağlarına dahil olabilir ve ticaret hacimlerini artırabilirler. KOBİ’lerin Kullandığı Blok Zinciri Uygulama Örnekleri 2006 yılında faaliyete geçen İtalya menşeili KOBİ olan Certilogo, ürün doğrulama platformu için blok zinciri ve diğer tamamlayıcı teknolojileri kullanmaktadır (Certilogo.com, 2023). Moda ve lüks ürünlerin kimlik doğrulamasında uzmanlaşan şirket, dünya çapında 100’den fazla markayla ortaklık yapmaktadır. Başlangıçta kimlik doğrulama çözümü için yapay zekâ kullanımına odaklanan şirket, 2018’de IoT üzerine 354 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” çalışan bir blok zinciri girişimi satın almış ve bu teknolojiyi hizmetine dahil etmiştir. Certilogo blok zinciri uygulamasıyla markalara RFID etiketi, karekod (QR kodu) ve seri numarası gibi blok zincirinde depolanan ürün bilgileri ile çeşitli kimlik doğrulama araçları sunmaktadır. Uygulama sayesinde bir ürünün orijinalliği ve el değiştirmesi, ürünün ömrü boyunca birçok kez doğrulanabilmekte ve bu da markaların ürünlerinin dağıtımını takip etmesine olanak sağlamaktadır. Ek olarak, sahte bir etiketin tespit edilmesi durumunda Certilogo, müşterilerin şikâyette bulunması ve satın alma işlemlerinin geri ödemesini talep etmeleri için kullanabilecekleri ücretsiz bir rapor sağlamaktadır (Interreg Europe, 2021). Avrupa Birliği, Avrupa KOBİ’lerinde blok zinciri ve dağıtık defter teknolojilerini teşvik etmek için Horizon 2020 projesi geliştirmiş ve bu kapsamda 43 projeye toplamda 172 milyon Euro fon sağlamıştır. Geliştirilen proje örnekleri 2021 tarihli Avrupa Birliği komisyonu tarafından yayımlanan “Blok Zinciri Pratikleri - Avrupa KOBİ’lerinde Blok Zinciri ve Dağıtık Defter Teknolojilerinin Teşvik Edilmesi” isimli raporda tanıtılmıştır (Peeters, 2021). Raporda aşağıda desteklenen blok zinciri uygulamalarına yer verilmiştir. İspanya menşeili KOBİ olan Vestigia, çilek ve domates gibi bahçecilik ürünlerinin su ayak izini değerlendiren bir sertifika blok zinciri sistemi oluşturmuştur. Özel olarak tasarlanmış IoT cihazları üretim sırasında tüketilen su miktarı gibi ilgili bilgileri toplamakta ve bu veri daha sonra bir blok zincirinde saklanmaktadır. Geliştirilen blok zinciri uygulaması tüm tedarik zincirinin görünürlüğünü, izlenebilirliğini ve güvenini sağlamaktadır. Bu sistem, tüm paydaşların ürünün gerçek su kullanımını doğru bir şekilde izlemesini sağlar. Bu şekilde, perakendeciler ve tüketiciler daha sürdürülebilir seçimler yapabilmektedir (Peeters, 2021; vestigia.com, 2023). Kedeon, soğuk zincir teslimatlarının doğrulanabilir gerçek zamanlı izlenmesine izin veren bir girişimdir. Verilerin blok zinciri kaydı, verilerin doğrulanabilirliğini ve ihlal durumunda sorumluluğun kanıtlanmasını sağlar. Uygulama ile tüketiciler teslimat hizmetini gerçek zamanlı olarak izleyebilmektedir. Uygulama yüzlerce et, balık ve bakkal sevkiyatını takip ederek beş KOBİ’de çözümünün pilot uygulamasını yapmıştır (kedeon.com, 2023; Peeters, 2021). İspanya menşeili Motoblockchain blok zinciri platformu, herhangi bir motosikletin geçmişi, menşei, bakımı ve modifikasyonları ile ilgili tüm bilgileri blok zinciri ağında değiştirilemez bir şekilde saklar. Böylece motosikletin güvenilir bir geçmişini oluşturur ve motosikletin yeniden satış değerini artırır (Peeters, 2021). Motoblockchain platformunun en önemli özelliklerinden birisi de kayıp veya çalıntı motosikletlerin tespitini sağlaması ve satışını engellemesidir (Motoblockchain.com, 2023). AgUnity, çiftçiden tüketiciye verimli dijital tedarik zincirleri oluşturmak için blok zinciri tabanlı uygulama geliştirmiştir. Uygulama özellikle Afrikalı çiftçilerin 355 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” kooperatiflere, pazara ve finansmana erişimini kolaylaştırmaktadır (AgUnity, 2023). Blok zinciri tabanlı uygulama, çiftçilerin ürünlerinin değerini belirlenmesine yardımcı olmakta ve ürünlerini gerçek ederine pazara sunabilmesini sağlamaktadır. Uygulama, düşük dijital okur-yazarlığa sahip kesimin kolay kullanabileceği şekilde tasarlanmıştır. Çiftçiler çevrimdışı olduğunda uygulama veriyi önbellekte depolamakta ve çevrimiçi olduklarında ağa sunmaktadır. İngiltere merkezli deniz taşımacılığında sigortacılık hizmetleri sunan Insurwave, sigorta poliçelerini dağıtık defter teknolojisi olan blok zincire taşıyarak müşterilerinin sigorta poliçelerinin güncel haline daha hızlı erişimini sağlamakta ve sigortacılık süreçlerini daha şeffaf hale getirmektedir (Insurwave, 2023). Burada sayılanlara ilave olarak emlak sektöründe kullanılan çok sayıda blok zinciri uygulaması geliştirilmiştir. Gayrimenkul blok zincirleri ev, muhit ve fiyat bilgilerini blok zincirde tutarak alıcıların, satıcıların ve yatırımcıların birbirleriyle etkileşime girmelerine ve mülkler hakkında bilgi edinmelerine olanak sağlamaktadır (Urwin, 2023). Gayrimenkul blok zincirleri, sözleşme süreçlerini hızlandırmakta, zamandan tasarruf sağlamakta, maliyetleri düşürmekte, alıcı-satıcı ve yatırımcılar arasındaki güveni ve şeffaflığı sağlamaktadır. Sonuçlar ve Tartışma Blok zincirin küresel ekonomiye 2030 yılına kadar 3 Trilyon dolar katma değer sağlayacağı göz önüne alındığında ülkemizde işletmelerin bu teknolojiden istifade edebilmeleri için öncelikle yüksek hızda internet erişimine sahip olmaları ve dijital dönüşüme geçmeleri gerekmektedir. Ülkemizdeki istihdamın %71’ini oluşturan ve ihracatın %30,4’ünü gerçekleştiren KOBİ’ler ülke ekonomisinin ana omurgasını oluşturmaktadır. Blok zinciri birçok sektörde çeşitli amaçlar için kullanılmaktadır. Fakat KOBİ’lere yönelik çok sayıda uygulama örneği veya servis mevcut değildir. Bu sebeple KOBİ’ler için blok zinciri tabanlı uygulamalar büyük bir potansiyel taşımaktadır. Blok zincirin genel, özel, hibrit ve konsorsiyum gibi tipleri olmakla birlikte KOBİ’lerin kullanımı için özellikle yarı-özel ve konsorsiyum tipinde blok zinciri türleri tercih edilebilir. Tek seferde yüksek kullanıma erişebilmek için KOBİ’lerin bağlı olduğu sendika ve odaların blok zinciri tabanlı uygulamalar geliştirip üyelerinin kullanıma sunması önerilebilir. Bu sayede blok zinciri teknolojisinin KOBİ’ler arasında bilinirliği artar ve çeşitli sektörlerde yenilikçi iş fikirleriyle blok zinciri uygulamaları geliştirilebilir. Mevcut blok zinciri uygulamaları arasında IoT, RFID sistemlerini kapsayan uygulamaların büyük potansiyelde olduğu değerlendirilmektedir. 356 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Blok zinciri uygulamaları kullanabilmeleri için işletmelerin yüksek bant genişliğinde internet erişimine sahip olmaları ve dijital okur-yazarlık seviyelerinin artırılmasına yönelik çalışmalara hız verilmelidir. Böylelikle blok zinciri alanında daha fazla sayıda KOBİ uygulama geliştirebilir, kullanabilir ve hem ülke içi hem de küresel ekonomideki payı daha da artırılabilir. Kaynakça AgUnity. (2023). Supply Chain Application on the Blockchain for Rural Farmers Around the World | AgUnity. https://www.agunity.com/ Certilogo.com. (2023). Certilogo: Connecting Products with People for Brands. https://www.certilogo.com/ Fields, N. (2022). 4 Types of Blockchain Technology Explained. Komodo Academy | En. https:// komodoplatform.com/en/academy/blockchain-technology-types/ Ganne, E. (2018). Can blockchain revolutionize international trade? World Trade Organization. https:// www.wto.org/english/res_e/booksp_e/blockchainrev18_e.pdf Gartner. (2019). Document Purchase Registration: Forecast: Blockchain Business Value, Worldwide, 20172030 | Gartner. https://www.gartner.com/guest/purchase/registration?resId=3627117 Hill, B., Chopra, S., & Valencourt, P. (2018). Blockchain Quick Reference: A guide to exploring decentralized blockchain application development. Packt Publishing Ltd. Insurwave. (2023). Insurwave: Blockchain-enabled marine insurance. https://www.ey.com/en_gl/insurance/ blockchain-marine-insurance Interreg Europe. (2021, Temmuz 30). How can blockchain help SMEs? Interreg Europe. https:// projects2014-2020.interregeurope.eu/scaleup/news/news-article/12756/how-can-blockchain-helpsmes/ Kardaş, S. (2019). Blokzincir Teknolojisi: Uzlaşma Protokolleri. Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Mühendislik Dergisi, 10(2), Article 2. https://doi.org/10.24012/dumf.426805 kedeon.com. (2023). Gather and leverage data from your supply chain. https://kedeon.com Motoblockchain.com. (2023). MotoBlockChain. La Identidad digital de tu Moto. https://motoblockchain. net/ Nakamoto, S. (2008). Bitcoin: A peer-to-peer electronic cash system. https://bitcoin.org/bitcoin.pdf Özen, Z. (2021a). Güncel Bilişim Teknolojileri. İçinde N. Bozbuğa & S. Gülseçen (Ed.), Tıp Bilişimi (ss. 335349). Istanbul University Press. https://iupress.istanbul.edu.tr/tr/book/tip-bilisimi/chapter/guncelbilisim-teknolojileri Özen, Z. (2021b). Blockchain applications in the COVID-19 era. Içinde Ş. Omeraki Çekirdekci, Ö. İngün Karkış, & S. Gönültaş (Ed.), Interdisciplinary Perspectives on the Threat and Impact of Pandemics (ss. 305-319). IGI Global. https://www.igi-global.com/chapter/blockchain-applications-in-the-covid-19era/291925 Peeters, R. (2021). Blockchain in Practice Promoting (Promoting Blockchain and DLTs in European SMEs). https://eismea.ec.europa.eu/system/files/2021-09/INNOSUP%20Blockchain%20in%20Practice.pdf Sultan, K., Ruhi, U., & Lakhani, R. (2018). Conceptualizing Blockchains: Characteristics & Applications. Içinde M. B. Nunes, P. Isaias, & P. Powell (Ed.), Proceedings of the IADIS International Conference Information Systems 2018 (ss. 49-57). Tübitak Bilgem. (2023). Blokzincir Teknolojileri | TÜBİTAK BİLGEM - Blokzincir Araştırma Laboratuvarı. https://blokzincir.bilgem.tubitak.gov.tr/blokzincir-teknolojileri/ TÜİK. (2022). Küçük ve Orta Büyüklükteki Girişim İstatistikleri, 2021. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/ Index?p=Kucuk-ve-Orta-Buyuklukteki-Girisim-Istatistikleri-2021-45685 357 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Urwin, M. (2023). Blockchain in Real Estate: 17 Companies to Know 2023 | Built In. https://builtin.com/ blockchain/blockchain-real-estate-companies Vergne, J. (2020). Decentralized vs. Distributed Organization: Blockchain, Machine Learning and the Future of the Digital Platform. Organization Theory, 1(4), 2631787720977052. https://doi. org/10.1177/2631787720977052 vestigia.com. (2023). Vestigia. Vestigia. https://www.vestigia.io/en/ Zheng, Z., Xie, S., Dai, H., Chen, X., & Wang, H. (2017). An Overview of Blockchain Technology: Architecture, Consensus, and Future Trends. 2017 IEEE International Congress on Big Data (BigData Congress), 557-564. https://doi.org/10.1109/BigDataCongress.2017.85 358 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” KÜRESEL, BÖLGESEL ve YEREL FIRSATLAR ve ZORLUKLAR İKTİSADİ HAYATA AHİLİK PERSPEKTİFİNDEN BAKIŞ – GİRİŞİM SERMAYESİ YATIRIM FONU ÖRNEĞİ Ömer EMEÇ* Yavuz Selim İŞLEYEN** 1. GİRİŞ Neoliberal anlayışın temel ilkeleri eşitsizlikleri çoğaltan etmenlerdendir. Devleti etkisizleştirmenin rekabeti artıracağı ve piyasaların kendini dengeye getireceği, neoliberal politikaların temel ilkesini oluşturmaktadır. Ancak bu durumda büyük firmaların küçük firmaların erişemediği finansmana erişmesi ve piyasayı önemli oranda büyük firmaların yönetmesi kaçınılmaz olmuştur. Ayrıca kâr maksimizasyonu için gider optimizasyonu ve gelirin artırılması gerekmektedir. Gelirlerin artışı yılın her döneminde olabileceği gibi personel giderleri yılda bir kez belirlenmektedir. Çalışan ücretlerinin yıl içinde enflasyon kaynaklı reel anlamda düşmesiyle kaybolan servet, sermaye sahibinin gelirine dahil edilerek kâr maksimizasyonuna katkı sağlamaktadır. Dolayısıyla çalışan ücretinin artması ve sermaye sahibinin gelirinin artması aynı oranda olmamakta ve bu durum eşitsizliği artırmaktadır. (Özdinçer 2019, 25) Küreselleşen finans sistemi ekonomik anlamda eşitsizlik ve borçluluğa sebep olarak krizlerin önünü açmaktadır. Ahilik prensiplerine bağlı kalınması halinde risk paylaşımının yapılması borçluluğu ve eşitsizliği azaltarak ekonomik kalkınmayı sağlayacaktır. 2. BORCA DAYALI FİNANS SİSTEMİ VE ZORLUKLARI a. Eşitsizlik Günümüz finansal sistemi kuruluşundan beri birçok tartışmalara gebe olmaktadır. Kapitalist sistem olarak adlandırabileceğimiz finansal sistem, düzenli aralıklarla * Dr., Albaraka Türk Başekonomisti ve Strateji ve Dönüşümden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı, İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Görevlisi ** Marmara Üniversitesi, Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü, Bankacılık Doktora Öğrencisi 359 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” ülkelerin kriz yaşamasının ve dünyadaki eşitsizliğin giderek artmasının sebebi olarak gösterilmektedir. Özellikle sınıflar arasındaki çatışmalar, istikrarsızlığı artırırken krizlerin kapısını aralamaktadır. Bu durumu Adam Smith Ulusların Zenginliği kitabında kişisel çıkarın insanın doğasından gelen bir dürtü olduğunu ifade eder ve bu dürtünün diğer insanların aleyhine de olsa insanların temel çalışma içgüdüsü gibi hareket ettiğini ifade eder. Adam Smith burada insanın yüce amacına iktisadi ilerleme ve refah olarak işaret etmektedir. Smith eleştirmenlerinden Polanyi ise yüce amacın barış ve özgürlük olduğu hususunu öne çıkarmaktadır. (Pieters 2016, 80) Kapitalizmin en büyük problemi eşitsizliği artırması, toplumsal sınıf çatışmasını ve ekonomik sınıf çatışmasını desteklemesi olarak öne çıkmaktadır. Bu durumun yansımasını dünyanın en zengin %1’inin ulaştığı imkânları ve yeterli suya, gıdaya ulaşamayan insan sayısıyla kıyasladığımızda eşitsizlik başlığı altında görmekteyiz. Günümüz finansal sistemi, ahilikteki risk paylaşımı ve ortak girişim yerine risk ve borç transferiyle kendini sürdürmektedir. Bunun en büyük örneğini piyasalar 2008 finansal krizinde yaşamıştır. 2008’de ABD’de riski sürekli başkasına yönlendiren yatırımcıların ödeyemeyeceği bir borcun altına girmesi ve tüm risklerin başkasına devredildiği piyasalarda bir kriz meydana gelmiştir. Bu durum 1929’daki Büyük Buhran’dan itibaren dünyanın karşı karşıya kaldığı en büyük kriz olarak önümüze çıkmıştır. Mortgage ödemelerinden başlayan kriz, yatırım bankalarını, mevduat bankalarını, diğer sektörleri, kamu bütçelerini ve hane halkını olumsuz etkilemiştir. Finansal sistemin sahip olduğu büyüklük, borca dayalı, ortak girişimin az olduğu, türev ürünlerin hacminin ulaştığı büyüklük gibi eksiklikler birçok probleme yol açarken krizlerin de ana sebebini oluşturmaktadır. Örneğin eşitsizlik hususu kapitalizmin kendini küllerinden doğurduğu bir kavram olarak ortaya çıkmaktadır. Piketty eşitsizliğin tanımını “R>G” olarak yapmıştır. Buradaki R sermaye getirisini temsil ederken G ekonominin getirisini yani büyümesini temsil etmektedir. Yani sermayenin getirisi toplam ekonominin büyümesinden daha fazla büyüyorsa servetin sahibi diğer kesimlerin gelirinden daha yüksek seviyede (daha hızlı) büyümektedir ve bu da gelir adaletsizliğini meydana getirmektedir. Sermaye sahiplerinin de kapitalist finansal sistemi yönettiği düşüncesinden hareketle bu formül kapitalizmin temel yapıtaşı haline gelmiştir. “The rate of Return on Everything” çalışmasının sonuçları da Piketty’nin sonuçlarıyla uyumlu hale gelmiştir. Yalnızca 1. Dünya Savaşı ve 2. Dünya Savaşı dönemlerinde sermayenin getirisi düşerken diğer dönemlerde sermayenin getirisi ekonomik büyümeden daha fazla olmuştur. 360 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Grafik 1: Sermaye Getirisi vs Reel GSYH Büyümesi (%) Kaynak: (Jorda, et al. 2017, 52) Grafik 2: Gelir Dağılımı, Küresel Gelirden Alınan Pay (%) Kaynak: (Alvaredo, et al. 2018, 13) Yukarıdaki grafikte de bir başka eşitsizlik göstergesi sunulmaktadır. Dünyanın toplam gelirinden en zengin %1’in aldığı pay 1980’li yıllarda %15-16 seviyesindeyken 2015’e geldiğimizde %21’e yükselmiştir. En fakir %50’nin aldığı pay ise %7-8’lerden %9’a yükselmiştir. Rakamlara dökmemiz gerekirse 2015 yılında dünyanın 7,3 milyar kişilik nüfusa sahip olduğunu düşünelim. En zengin 73 milyon kişinin aldığı pay 3,6 milyar kişinin aldığı payın iki katından daha yüksektir. Bu durum eşitsizliğin artışını göstermektedir. Ayrıca, gelir eşitsizliği ile krizler arasında karşılıklı bir döngüsel etkileşim söz konusudur. Kriz ortamları gelir adaletsizliği neticesinde ortaya çıkabileceği gibi, 361 Ayrıca, gelir eşitsizliği ile krizler arasında karşılıklı bir döngüsel etkileşim söz konusudur. Kriz ortamları gelir adaletsizliği neticesinde ortaya çıkabileceği gibi, kriz AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. eşitsizliğini Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” ortamlarının oluşması da gelir derinleştirebilmektedir. Olası kriz ortamlarında yatırım yapmaktan kaçınan sermaye sahipleri, istihdamı düşürmekte, kriz ortamlarının da gelir eşitsizliğini derinleştirebilmektedir. kriz işsizliğin artması haneoluşması halkı gelirlerini azaltmakta, bu yönüyle toplam tüketim ve Olası en ortamlarında yatırım yapmaktan Diğer kaçınan sermaye sahipleri, istihdamı düşürmekte, nihayetinde toplam talep düşmektedir. yandan dünyada büyük fon sahibi zengin işsizliğin artması hane halkı gelirlerini azaltmakta, bu yönüyle toplam tüketim ve en nihayetinde toplam talep düşmektedir. Diğer yandan dünyada büyük fon hızlı büyümesi eşitsizliği arttırmaktadır. Aradaki makas açıldıkça geride kalan daha az sahibi zengin kesimlerin belli bir servet eşiğini aştıktan sonra servetin ekonominin tüketmekte, az hızlı tükettikçe de üretim ve büyüme rakamları aşağıya gelmekte genelindendaha daha büyümesi eşitsizliği arttırmaktadır. Aradaki makasveaçıldıkça kriz oluşmaktadır. Dolayısıyla krizler ile gelirazuçurumları karşılıklı bir döngü geride kalan daha az tüketmekte, daha tükettikçearasında de üretim ve büyüme rakamları aşağıya gelmekte ve kriz oluşmaktadır. Dolayısıyla krizler ile gelir uçurumları işlemektedir. Küresel piyasa ekonomisi, serveti elinde tutan kesimin arasında karşılıklı bir döngü işlemektedir. Küresel piyasa ekonomisi, serveti elinde harcayabileceğinden çok daha fazlasını biriktirebilmesinin önünü açmıştır. Bu tutan kesimin harcayabileceğinden çok daha fazlasını biriktirebilmesinin önünü döngüde para, temel ihtiyaçlarını karşılamak için harcayanlardan, açmıştır. Bu döngüde para, temel ihtiyaçlarını karşılamak için harcayanlardan, harcayabileceklerinden çok çok dahadaha fazlasını biriktiren zenginzengin kesimekesime akmıştır. (Stiglitz,(Stiglitz, harcayabileceklerinden fazlasını biriktiren akmıştır. 2017, s. s. 66-69) 2017, 66-69) kesimlerin belli bir servet eşiğini aştıktan sonra servetin ekonominin genelinden daha Ekonomik eşitsizliğin yanı sıra temel insani ihtiyaçlara ulaşım açısından da birtakım Ekonomik eşitsizliğin yanı sıra temel insani ihtiyaçlara ulaşım açısından da eşitsizlikler mevcuttur. mevcuttur. Özellikle 2020 yılı 2020 içerisinde başlayanbaşlayan COVID-19 birtakım eşitsizlikler Özellikle yılı içerisinde COVID-19 pandemisinde COVID-19 imkânlarına ve sonrasında daulaşımın aşıya ulaşımın pandemisinde COVID-19 testi testi imkânlarına ve sonrasında da aşıya ülkelerinülkelerin gelişmişlikseviyesine seviyesine göre değişiklik göstermesi günümüz dünyasının en büyük gelişmişlik göre değişiklik göstermesi günümüz dünyasının en büyük eşitsizlik göstergelerinden birisi olmuştur. Bu durumun sonucunda gıdaya ve suya ulaşım gibi hususlarda ülkelerin gelir seviyesine göre değişimler yaşanması da ulaşım gibi hususlarda ülkelerin gelir seviyesine göre değişimler yaşanması da tartışılmıştır. eşitsizlik göstergelerinden birisi olmuştur. Bu durumun sonucunda gıdaya ve suya tartışılmıştır. Grafik 3: Güvenli Gıdaya Ulaşamayan Kişi Sayısı (Milyon Kişi) Grafik 3: Güvenli Gıdaya Ulaşamayan Kişi Sayısı (Milyon Kişi) Kaynak: Kaynak:(FAO (FAO 2022) 2022) Grafik 3’te verilen rakamlara bakıldığında güvenli gıdaya ulaşamayan insan sayısı son 5 yılda iki katına çıkarak 200 milyon kişiye ulaşmıştır. Bu kişilerin ülke gruplarına göre kırılımlarına baktığımızda Sahra Altı Afrika ülkelerinin yoğunluğu dikkat çekmektedir. Yaklaşık 120 milyon kişinin güvenli gıdaya ulaşamadığı göz önünde bulundurulduğunda eşitsizliğin boyutu daha iyi anlaşılacaktır. Ortadoğu ve Kuzey Afrika, Hong Kong gibi özel yönetim bölgeleri ve Latin Amerika ülkelerinde de 362 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” güvenli gıdaya ulaşamayan ülkeler mevcutken Avrupa, ABD gibi ülkelerde böyle bir durumdan bahsedilememektedir. Grafik 4: Gelir Seviyelerine Göre Ülkelerin Aşılara Ulaşım Oranları *AEs= gelişmiş ekonomiler, EMs=gelişmekte olan ekonomiler, G20= 20 Gelişmiş Ülke, LIDCs= az gelişmiş ülkeler Kaynak: (IMF 2022) Grafik 5: COVID-19’a Karşı Aşılama (Toplumun % Oranı) Kaynak: (World Bank 2022, 18) AEs = advanced economies; EAP = East Asia and Pacific, ECA = Europe and Central Asia, LAC = Latin America and the Caribbean, MNA = Middle East and North Africa, SAR = South Asia, SSA = Sub-Saharan Africa. Aşıya ulaşımda da ülkelerin gelir seviyesi büyük rol oynamıştır. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde hızlı bir aşılama faaliyeti başlarken 2021 yılı biterken iki doz aşının gelişmiş ülkelerde büyük oranda bitirilmesi hedeflenmiştir. Mart 2021 itibariyle 363 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” yani pandeminin başlangıcından bir yıl sonra düşük gelirli ülkelerde aşılama oranı %3-4 seviyesinde kalmıştır. Aynı dönemde gelişmiş ülkelerde bu oran %120 (çift doz aşı), gelişmekte olan ülkelerde %25, G-20 dışındaki gelişmekte olan ülkelerde %10 seviyelerindedir. Düşük gelirli ülkelerde çok ileri tarihte dahi %40 seviyesinde bir aşılamanın yapılması beklenmemektedir. Bu durum en temel sağlık faaliyetinden bile ekonomik olarak zengin ülkelerin eksiksiz faydalandığını ancak düşük gelirli ülkelerin bu fırsata erişemediğini göstermektedir. Bu durum eşitsizliğin en büyük göstergelerinden biri olarak öne çıkıyor. b. Borçluluk Küresel finans sisteminin güçlü ayaklarından birisini de borçluluk oluşturuyor. Gelinen noktadaki ekonomik sistemi esasen bir borç ekonomisi olarak tanımlamak oldukça mümkün. Ekonomik paydaşlara baktığımızda kamu, finansal kurumlar, reel sektör ve hane halkı, belli oranlarda borçlanarak faaliyetlerini sürdürmüştür. Bu borçluluk çok hızlı bir yükseliş göstermiştir. 2000 yılının sonunda 85 trilyon $ olan borçluluk tutarı, 2005 yılında 128 trilyon $’a, 2010’da ise 195 milyar $’a yükselmiştir. 2022’de ise borç tutarı 300 trilyon $’a ulaşmış ve toplam borcun toplam GSYH’ye oranı %337’ye yükselmiştir. 2000 yılında toplam üretimin 2,3 katı kadar olan küresel borç 2022 yılına gelindiğinde toplam üretimin 3,5 katına yükselmiştir. Tüm ekonomik bileşenlerin borçluluğu artarken hane halkı ve reel sektör tarafındaki borçluluk çok daha hızlı artmıştır. Bu borç artışının en büyük sebebi kriz dönemlerinden sonra uygulanan genişlemeci para politikaları ve düşürülen faiz oranlarıdır. Borçluluk, günümüz finansal sistemin olmazsa olmaz bir kavramı olmasının yanı sıra kırılganlığı da artıran bir kavram olmuştur. Grafik 6: Toplam Borçluluk (Trilyon $) Kaynak: (IIF 2022) 364 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Bu borçluluk rakamları geri ödeme hususunda riski artırırken global entegrasyon sürecinin sağlanmasıyla -tıpkı 2008 krizinde olduğu gibi- olası bir ödenememe durumunda tüm dünya bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Özellikle Piketty’nin R>G formülü düşünüldüğünde faizin de içinde olduğu sermaye getirisi ekonomik büyümenin üstünde olursa ekonomik faaliyet, borcun karşılanabilmesini zorlaştıracaktır. Ayrıca finansmana erişimde de belli eşitsizlikler mevcuttur. Reel sektör şirketleri için, finansmana kolay erişim sağlayabilen şirketler yatırım yaparak yahut fırsatları değerlendirerek gelir seviyesini yukarı çekebilmektedir. Büyük firmaların kolaylıkla finansmana eriştiği ortamda küçük firmaların erişememesi finansal eşitsizliği daha da artıracaktır. Bu konuyla alakalı olarak 1930’lu yıllarda bir araştırma komitesi toplanmış ve bu durum bir tespit olarak ortaya çıkmıştır. Macmillan Gap olarak anılan durumda, büyüklük açısından finansmana erişimi kısıtlı olan kesimlerin daha büyük imkânlara sahip kesimlerle farkı giderek açılıyor. (Frost 1954, 182) Bu durum günümüz finansal sisteminin getirdiği bir problem olarak ortaya çıkarken Ahilik sisteminde eşitlikçi bir mekanizma kurulmuştu. c. Krizler Ekonomik büyümenin borçların kapatılmasını sağlamadığı ortamda ise krizler meydana gelmektedir. Finansal sistemin ve borçluluğun artışı krizlerin meydana gelme sıklığını da artırmıştır. Finansal sistemin büyüdüğü ve kapitalist sistemin yaygınlaştığı 1980 yılına kadar olan krizlerin sayısı yalnızca 31 iken IMF’ye göre 1980 ve 2012 tarihleri arasında 396 adet kriz yaşanmıştır. 2012’den itibaren ise Yunanistan, İtalya’daki krizler, 2020’de başlayan pandemi krizi yaşanırken sonrasında da yeniden resesyon beklentileri yükseldi. Ancak bu krizler içinde en kritik olan kriz 2008 krizidir. 2008 krizi konut krizi gibi görünse de çıkış noktası olarak finansal bir kriz niteliği taşımaktadır. Bu krizin temelinde hacimli türev ürünlerin yer aldığı finansal araçların yer alması dünya finansal sistemi için kritik bir nokta teşkil etmektedir. 2008 finansal krize giden süreçte likit olmayan gayrimenkullere ve aktiflere menkul kıymetleştirme yapılmaktaydı. CDO ismi verilen teminatlı borç yükümlülükleri, yüksek faizli tahvil ve bonolar, mortgage kredileri ve diğer türev araçlardan oluşan bir portföye dayandırılmıştı. Bir varlığa dayalı menkul kıymet formatında tasarlanan CDO’lar kredi riskinin büyümesine aracılık etmiştir. Finansal kuruluşların riski bu CDO’lar aracılığıyla diğer yatırımcılara kaymakta ve finansal kuruluşlar kredi derecesi iyi gözüken CDO’ları ihraç ederek getiri sağlayıp bilançolarını güçlendirmekteydi. Ancak tüm bu CDO’ların olumlu sonuçlanabilmesi, kredi alanların borcunu kapatmasıyla mümkün olabilecekti. Bu durum finansal kurumlar için kârlı gözüktüğü için ürün tabanı o kadar genişledi ki ödeme güçlüğü çekecek olanlara/ödeyemeyecek olanlara dahi rahatlıkla mortgage kredisi çıkartılabilmekteydi. Bunun üzerine 365 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” ödememeler yapılmayınca silsile halinde CDO’lar, yatırımcılar, finansal kuruluşlar iflasın eşiğine geldi ve en büyük yatırım bankalarından Lehman Brothers iflas etti. 2020 yılında ise tüm dünya COVID-19 pandemisiyle karşı karşıya kalmış ve kısıtlama, karantina ve kapanma kuralları uygulanmıştır. Çin’de meydana gelen salgın, kısa sürede tüm dünyaya yayılmış ve hem reel sektör yönüyle hem finansal piyasalar yönüyle bir kriz meydana gelmiştir. Küreselleşen dünyada yaşanan sorunlar ve krizlerin ortaya çıkış nedenleri küresel bir özellik gösterirken, krizin aşılması için yapılan müdahale ve yenilikler ulusal bir nitelik taşımaktadır. COVID-19 sürecinde de ülkeler vatandaşlarına test ve aşı bulma yarışına girmiş ve bu noktada gelişmiş ülkeler daha başarılı bir profil sergilemiştir. Diğer ülkelerin aldığı önlemler yeterli olmazken, gelişmişlik düzeyi kaynaklı krizden çıkış için gerekli olan araç sayısının yeterli olmaması krizin daha da büyümesine yol açmıştır. (Stiglitz 2010, 61) 3. AHİLİK NEDİR? Ahilik, Anadolu’da mukim bulunan esnafların ve sanatkârların teşkilatlanmış halde kurduğu birliğe verilen isimdir. İlk kez Kayseri’de, Selçuklu Devleti’nin hüküm sürdüğü 1200’lü yıllarda Ahi Evran tarafından kurulan Ahilik, Osmanlı Devleti’nin son yıllarına kadar varlığını sürdürmüştür. Yapılan çalışmalar Ahiliğin kaynağının ve çıkış noktasını “Fütüvvet” ile ilişkilendirmiştir. (Bayram 2012, 83) Fütüvvet kavramı, tasavvufun temel kavramları arasına girmiş ve farklı terimsel anlamlar yüklenmiştir. Fütüvvetten ilk söz eden sufinin Fudayl b. İyaz olduğu ifade edilirken “ele geçen bir şeyi tercihen başkalarının istifadesine sunmak, ele geçmeyen bir şey için de şükretmek” olarak tanımlanır. (Türkiye Diyanet Vakfı 1996, 262) Ahilik teşkilatlanmasından önce Irak ve İran’da başlayan ve zamanla mesleki birliklere dönüşen teşekküllerin beyannamesi hükmünde olan fütüvvetnameler bulunmaktadır. Söz konusu fütüvvetnamelerde fütüvvet anlayışı açıklanmış ve menkıbevi hikayeler anlatılmıştır. Özellikle Hz. Ali’ye dayandırılan ve Hz. Ali’yi “feta” kelimesiyle sembol haline getirip gençlere örnek gösteren fütüvvetnameler o dönemki esnaf teşkilatlarının ve meslek birliklerinin anlayışını göstermesi açısından önemlidir. (Türkiye Diyanet Vakfı 1996, 264) Fütüvvet ehlinin doğruluğa, güvene, cömertliğe, tevazuya sahip olması öğütlenirken içki, zina, yalan, gıybet ve hile gibi kötü huylardan da uzak durması öğütlenmiştir. Bu öğütleri takip eden Ahiliğin ise hem toplumsal hayata hem ekonomik faaliyete önemli etkileri olmuştur. Üretici ve tüketici ilişkilerini ihtiyaca göre tasnif etmiş ve israfın önüne geçilmiştir. Halkın teşkilatlanmasını da sağlayarak esnafların doğru ticaret yapmasının ve halkın aleyhine bir durum oluşmasının önüne geçilmiştir. Ahilik çok kazanmak, spekülasyon yapmak, hile yapmanın yerine karşılıklı yardımı ön plana çıkarmışlardır. Ayrıca kaliteli üretimi de önceleyen Ahilik teşkilatı kalitede standartları sağlayıp bu standartlara uymayanları cezalandırarak 366 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” ticari hayata pozitif etki etmeye gayret etmişlerdir. Bu durum Anadolu’nun ticaret merkezi olmasının da yolunu açmıştır. (H. K. Yılmaz tarih yok) Ahilik kanaatkârlığı, iş birliği ve dayanışmayı, yastık altından kaçınma, standardizasyon, ihtisaslaşma ve usta-çırak ilişkisini temel ilkeler olarak benimsemiştir. Ahi üyeleri kanaatkâr olarak haksız kazancın oluşmasını engelleyerek ticaretin düzgün işlemesini sağlamıştır. Ayrıca kendi aralarında iş birliğini artırarak ihtiyaç fazlasını ihtiyaç sahiplerine aktararak yoksulluğun önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Sermayenin yastık altına kaçışının engellenmesi ise günümüz yoksulluğunun giderilmesinde önemli rol oynayabilir. İslâm inancındaki zekât uygulaması da göz önünde bulundurularak fazla sermayenin üretime ve istihdama kaydırılarak toplumsal refahın artırılması amaçlanmıştır. (Özdinçer 2019, 72-77) İktisadi hayatta istenilen sistemin oluşması için orta sandık uygulaması oluşturulmuştur. Yardımlaşmayı sağlayan orta sandıklar borçlanma ihtiyacı olan üreticilerin ve esnafın kötü niyetli kişilere ve tefecilere yönelmesini engellemiştir. Orta sandığın gelirleri arasında terfi harçları, kira gelirleri, aidatlar yer alırken giderleri arasında da yoksulların giderleri, güçsüzlere ve hastalara yapılan yardımlar, esnafa verilen finansmanlar bulunmaktadır. Bu sandık sayesinde ahilik başkaca grupların etkisine girmeden bağımsız şekilde varlığını sürdürmüştür. (Özdinçer 2019, 81) Günümüz finansal sistemle karşılaştırıldığında günümüz finansal sisteminde bireyselcilik, kârlılık, kişisel çıkar ve tüketim ön planda iken ahilik sisteminde toplumsallık, toplumsal fayda, dayanışma ve ihtiyaç kadar tüketim ön plandadır. Günümüzde yaşanan krizlerin sebeplerinde de finansal sistemin etkisi görülmektedir. Tablo 1: Ahilik ve Finansal Sistemin Karşılaştırılması Günümüz Finansal Sistemi Ahilik Sistemi Bireysellik Toplumsallık Daha Fazla Karlılık Daha Fazla Fayda Kişisel Çıkar Dayanışma ve Paylaşım Tüketim İhtiyaç için Tüketim Çok Uluslu Şirketler Ulusal Üretim Tesisleri Sermaye Birikimi İnsanı Yaşatma Kaynak: (Karagül ve Masca 2017, 90) Ahilik sisteminde büyük şirketlerin daha da büyümesi yerine büyük şirketlerin küçük şirketleri de büyütmesi temel amaçlardan birisidir. Finansman işlemlerinde temelde kredi ve ortaklık olarak iki adet model bulunmaktadır. Küresel finansal sistemin bu modellerden krediye ağırlık verdiğini Ahiliğin ise ortaklığa 367 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” ağırlık verdiğini ifade edebiliriz. Finansal sistemde faizli borç önemli bir finansman kaynağı olarak geçerken İslâmi finansal sistemde ya da Ahilik sisteminde faizli borç yer almamaktadır. Ahilik daha çok ortaklık temeli üzerine kurulmuş ve risk ve kâr paylaşımını esas almıştır. Her ne kadar borç temelli finansman kullanılsa da borca bakış, küresel finansal sistemden ayrışmaktadır. Örneğin küresel finansal sistemde borç verilen kişinin yalnızca ödeme gücüne bakılarak borcun amacı incelenmemektedir. Ancak Ahilik anlayışında borcun ödeneceği yer, konunun muhtevası ve yöntemi son derece önemlidir. Hali hazırda katılım bankalarınca uygulanan murabaha yöntemi bu borç türüne bir örnektedir. Murabaha yönteminde bankalar talep eden kişiyi verilecek borcun ev, araba veya diğer mallar için gittiğini araştırmakta, kişinin ödeme gücüyle birlikte borcun amacını da göz önünde bulundurmaktadır. (Emeç 2019, 41-43) a. Girişim Sermayesi Nedir? Günümüz hukuk sisteminin ve toplumsal kurumlarının farklılıklarından dolayı kâr zarar ortaklığı desteklenmemiştir. Kâr zarar ortaklığı sözleşmelerinde girişimcinin hem kâr bildirme hem de çaba gösterme hususunda tâbi olduğu bir kurum yahut metin olmaması sebebiyle bir güven kaybı olmaktadır. Ayrıca sözleşmenin verimli halde sürmesi için mülkiyet haklarının çok iyi tanımlanmış olması gerekmektedir. Bu durum İslâmi finansın hüküm sürdüğü birçok ülkede gereken gibi tanımlanmadığı için çekincelere sebep olmaktadır. (Dar ve Presley 2000, 5-6) Kâr zarar ortaklığı için finansman, sözleşme, beşeri sermaye, mevzuatsal düzenlemeler ve uygun makroekonomik yapı temel bileşen olarak tanımlanmaktadır. (Bulut ve Er 2012, 35) Mudarebe ve muşarakanın piyasa katılımcılarının hizmetine sunulması günümüzde girişim sermayesi finansmanıyla gerçekleşmektedir. İslâmi finansman yöntemleriyle girişim sermayesi finansmanı birçok açıdan benzeşmektedir. Gerek fon kullanma gerek risk ve kâr paylaşımı gerekse de çıkış şartlarıyla girişim sermayesi finansmanı hem katılım finans prensiplerine hem de Ahilik geleneklerine uygunluk kazanmıştır. (Çonkar 2017, 114) Girişim sermayesi finansman yöntemi ilk olarak 1947’de ABD’de başlamış, ardından 1980’lerle birlikte AB bölgesi ve Japonya’da uygulanmaya başlamıştır. Dünyada görece daha eski olan finansman yöntemi Türkiye’de yeni olmakla birlikte gelişme potansiyeli olan bir alandır. Ortaklık temelli finansmanın ve girişim sermayesi fonunun ahilik ilkeleriyle uyumlu bir durumda olduğu gözükmektedir. Ortaklık kelimesi, iki veya daha fazla kişinin arasında kurulan ve sonucunda elde edilen kârın veya zararın taraflarca karşılanmasını ifade etmektedir. Ortaklık temelli finansman kapsamında banka ile borçlu arasında ortaklık ihdas eden bir sözleşme mevcuttur. Banka sermayedar olarak tescil edilirken, girişimci ise emeğini ortaya koyarak yönetimi sağlar. Kâr ve zararlar önceden belirlenen oranlara göre girişimci ve sermayedar tarafından paylaşılmaktadır. (Othman, Abdulmajid ve Rahman 2017, 4) 368 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Girişim sermayesi kavramı İngilizce’deki “venture capital” kelimesinden Türkçe’ye geçmiş ve “risk sermayesi” olarak da ifade edilen bir kavramdır. Bir yatırım aracı olarak öne çıkan girişim sermayesi önceden belirlenen kriterlere uygun firma ve girişimcilere yönelik ortaklık yatırımı yapan bir fon olarak tanımlanmıştır. Girişim sermayesi, şirketleri yeni ve büyüme potansiyeli taşıyan şirketlere/işlere yatırım yapmak ister. Kârlılıkları risk düzeyiyle belirli bir şekilde değişmektedir. Örneğin en riskli dönemde yatırım yaptıkları zaman alacakları kâr da aynı oranda yüksek olacaktır. Girişim sermayesinin ilk dönemlerinde kârlılık oranları da o kadar yüksek olmuştur ki özellikle ABD’de bankacılık yetkilileri sektöre girmeye başlamışlardır. O dönemlerde her yıl yaklaşık %30 kâr gerçekleştiren girişim sermayesi şirketleri sektörün büyümesinin önünü açmıştır. (Fiet ve Fraser 1994, 31) Ayrıca bir bankanın girişim sermayesi sağlayabileceği bir şirkete yatırım yapmasıyla o şirkete kredi sağlaması karşılaştırıldığında, banka açısından kredi vermenin daha az kârlı olduğu düşünülmektedir. (Berger ve Schaeck 2011, 462) Öte yandan, girişim sermayesi firmaları girişimcilere profesyonel bir danışmanlık, network ve tecrübe paylaşımı sağladıkları için işin başarılı olma ihtimali de giderek artmaktadır. (Hellmann ve Puri 2022) Bununla birlikte girişim sermayesinin ülke büyümesine katkıları da literatürde tartışılan konulardan olmuştur. Girişime yatırım yapan şirketlerin kârlılığın yanında kendi alanıyla alakalı bir AR-GE şirketini desteklemesi de son derece mümkün olmaktadır. Ayrıca Romer’in öncülüğünü yaptığı büyüme modelinde verimlilik artışı modelin en kritik yerinde yer almaktadır. Yalnızca sermaye ve emek artışının büyümeyi sağlayacağı konuşulurken Romer, büyüme modeline teknolojiyi ve ARGE’yi de eklemiştir. Dolayısıyla verimlilik artışı büyümeyi sağlayabilir. (Romer 1986, 1033) Bu durumda girişim sermayesi yatırımları da AR-GE ve teknoloji yatırımı olursa şirket kârlılığına olduğu gibi ülke büyümesine de doğrudan katkı sağlayabilir. (Aytaç 2015, 60-61) b. Girişim Sermayesi Yatırım Evreleri Girişimlere başlangıç evresinde, büyüme evresinde veya hisse satın alımı gibi evrelerde yatırım yapabilmektedir. Fon fazlasına sahip yatırımcılarla finansman ihtiyacı olan girişimciler arasında aracı bir kurum işlevinde bulunan girişim sermayesi bu yönüyle diğer yatırım araçlarıyla benzer özellikler taşısa da orta ve uzun vadeli bir yatırım aracı olarak diğer yatırım araçlarından ayrışmaktadır. Bu sebeple büyüme potansiyeli ve kârlılık beklentisi olan şirketlere ortaklık sağlamaktadır. Geleneksel borçlanma araçlarıyla kıyaslandığında risk ve kâr paylaşımı yani ortaklık, girişim sermayesinin önemli bir farkı olarak ortaya çıkmaktadır. Küresel finans sisteminde geleneksel borçluluk kısa/orta vadeli, geri ödemeli, risksiz ve mümkünse 369 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” teminatlı olma özelliklerini taşımaktadır. Girişim sermayesi fonu ise prensipleri gereği uzun vadeli olmakla birlikte bir geri ödeme koşulu sağlamamaktadır. Bir emeksermaye işbirliği olarak öne çıkan girişimin başarısız olması halinde sermayedar sermayesini, girişimci ise emeğini kaybedebilir. Dolayısıyla geleneksel yöntemlerden net farklılıkları mevcuttur. Girişim sermayesinin yatırım yapabileceği evreleri 5 aşamada toplamak mümkündür. Girişim sermayesi fonları, yatırımcıların tasarruflarını şirketlere belirli bir süreliğine sermaye olarak aktaran fonlardır. Bu aktarım işlemi bir borç niteliğinden daha çok bir ortaklık işlemi barındırmaktadır. Girişim sermayesi fonu şirketlere genelde erken aşamalarda yatırım yaparak girişimcilerin önünü açmayı hedefler. (Ertürk ve Sayılgan 2014, 295) İlk aşama olarak fikir aşaması öne çıkmaktadır. Henüz girişimcinin teşebbüsten önceki girişim fikrini araştırması ve değerlendirmesi sürecinde yapılan yatırım en yüksek riski ve olası en fazla kârı barındırdığı dönemdir. İkinci olarak ise başlangıç sermayesinden bahsedilebilir. İlgili fikre ürün geliştirme ve faaliyete başlama evresinde de yatırım yapılabilir. Üçüncü ve en çok kullanılan evre ise büyüme evresidir. Bu evrede artık şirket belli bir büyüklüğe ulaşmış ve yeni pazarlara erişimi ya da yeni ürünler geliştirmeyi planlamaktadır. Bu noktada yapılan yatırımlar en az riski oluşturduğu için en çok kullanılan yatırımlardır. Dördüncü olarak satın alma evresini gösterebiliriz. Burada yatırımcı yüksek kâr beklediği ya da stratejik olarak büyüyeceğini tahmin ettiği şirketi satın alma ya da şirketten hisse alma yoluna gidebilir. Son aşamada ise kurtarma evresi mevcuttur. Bu evrede şirket finansal sıkıntıya girmiş ve nakit akışını sağlayamamaktadır. Bu durumu geçici gören ve gelecekte geçeceğini düşünen yatırımcı, şirketin nakit ihtiyacını karşılayarak şirkete yatırım yapar ve belirlenen oranda ortak olur. (Demir 2018, 18-26) c. Girişim Sermayesi Yatırım Modelleri Söz konusu farklı evrelerin ve girişim sermayesinin gelişmesiyle farklı modeller meydana gelmektedir. Literatürde üç farklı temel model mevcuttur. Enformel girişim sermayesi olarak nitelenen girişim sermayesinde yatırımcı bireysel olarak bir girişime yatırım yapar. Melek yatırımcı olarak nitelendirilen bu modelde daha erken evrelerde girişime yatırım yapılmaktadır. Kurumsal girişim sermayesi olarak nitelendirilen ikinci modelde iş ortaklığı ön plana çıkmaktadır. Büyük şirketler farklı amaçlarla küçük şirketlere yatırım yapmaktadır. Bu tarz yatırımlar finansal olarak kâr elde etmenin yanında ana faaliyet modelinde bir AR-GE ihtiyacını karşılamak için de olabilir. Geleneksel girişim sermayesi ise girişimcinin bir şirket aracılığıyla bir yatırımcıdan fon bulmasını ifade etmektedir. Bu modelde girişim sermayesi yatırım fonu, şirketi aracı kurum olarak yatırımcılardan 370 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” fon toplayarak bu fonu girişimcilere aktarmaktadır. Günümüzde bu model daha fazla yaygın olup makalemizde konu ettiğimiz model de geleneksel girişim sermayesi fonudur. Tablo 2: Girişim Sermayesi Modellerinin Karşılaştırılması (Demir 2018, 52) Girişim sermayesinin işleyişine baktığımızda ilk olarak fon kaynaklarının girişim sermayesine aktarımı gerçekleşmektedir. Ardından bu şirkette buluşan fon girişimci havuzuna devredilmektedir. Girişim havuzunda farklı şirketlere yatırım yapan girişim sermayesi, şirketi elde edilen kâr tutarını hem şirkete hem de yatırım yapan kişi ve kurumlara paylaştırmaktadır. Bu anlamda farklı fon kaynakları mevcuttur. Bu kaynaklara baktığımızda bankalar, sigorta şirketleri, vakıflar, fonlar, üniversiteler gibi kurumsal sermayedarlar olduğu gibi şirketler aracılığıyla halktan yatırım toplayabilen bir yapısı mevcuttur. (B. İpekten 2006) 371 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Şekil 1: Girişim Sermayesi İşleyişi (Hocaoğlu Yıldız 2019, 33) d. Girişim Sermayesi Ahilik Yapısına Uygun Mu? Katılım finans sistemi içerisinde teorik altyapının en önemli sacayaklarından birisini kâr zarar ortaklığı oluşturmaktadır. Ancak İslâmi finans, özellikle mudarebe ve muşaraka yönünden gelişmesi gerekirken daha risksiz olan murabaha yönünden gelişmiştir. Sermayedarın sermayesini, girişimcinin emeğini birleştiren mudarebe ile hem sermayedarın sermayesinin hem de girişimcinin sermayesinin girişimcinin kullanımına tahsis edilmesini işaret eden muşaraka, birtakım sebeplerden dolayı İslâm finans sisteminde geri kalmıştır. En başarılı örnekler bile kâr zarar ortaklığı hususunda atılımlar gerçekleştirememiştir. Bunun neticesinde İslâmi bankalardaki kâr zarar payı %20’yi geçmemektedir. Günümüz hukuk sisteminin ve toplumsal kurumlarının farklılıklarından dolayı kâr zarar ortaklığı desteklenmemiştir. Kâr zarar ortaklığı sözleşmelerinde girişimcinin hem kâr bildirme hem de çaba gösterme hususunda tâbi olduğu bir kurum yahut metin olmaması sebebiyle bir güven kaybı olmaktadır. Ayrıca sözleşmenin verimli halde sürmesi için mülkiyet haklarının çok iyi tanımlanmış olması gerekmektedir. Bu durum İslâmi finansın hüküm sürdüğü birçok ülkede gereken gibi tanımlanmadığı için çekincelere sebep olmaktadır. (Dar ve Presley 2000, 5-6) Kâr zarar ortaklığı için finansman, sözleşme, beşeri sermaye, mevzuatsal düzenlemeler ve uygun makroekonomik yapı temel bileşen olarak tanımlanmaktadır. (Bulut ve Er 2012, 35) Mudarebe ve muşarakanın piyasa katılımcılarının hizmetine sunulması günümüzde girişim sermayesi finansmanıyla gerçekleşmektedir. İslâmi finansman yöntemleriyle girişim sermayesi finansmanı birçok açıdan benzeşmektedir. Gerek fon kullanma gerek risk ve kâr paylaşımı gerekse de çıkış şartlarıyla girişim sermayesi finansmanı hem katılım finans prensiplerine hem de Ahilik geleneklerine uygunluk kazanmıştır. 372 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” (Çonkar 2017, 114) Sermaye sahibi ile girişimci emek-sermaye ya da sermaye-sermaye ortaklığı yaparak risk paylaşımını yapmıştır. Girişimci farklı finansman imkanlarına girişmeden gereken sermayeyi Ahilik prensipleri çerçevesince girişim sermayesi yatırım fonlarından sağlayabilmektedir. Ortaklık temelli finansmanın katılım bankaları bünyesinde gelişmesi Ahilik prensiplerine uygun ve sürdürülebilir bir finans sisteminin gelişmesi için de büyük önem arz etmektedir. Ancak ortaklık temelli finansman için katılım bankalarının ortak çalışmasının yanı sıra TCMB, BDDK, SPK gibi düzenleyici ve denetleyici kurumların da bu modele ilişkin çalışmalar yapması gerekmektedir. Girişim sermayesi içinse katılım bankalarının son dönemde yatırımları mevcuttur. (Emeç 2019, 123) e. Katılım Bankalarında Girişim Sermayesi Bankalar tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ekonominin her yanına temas etmesi ve önemli bir sermaye birikimine sahip olması açısından farklı sektörlerin gelişmesine de katkıda bulunmaktadır. Bankaların kurmuş olduğu ya da destek verdiği sigorta şirketleri, GYO’lar, emeklilik şirketleri, portföy yönetim şirketleri, aracı kurumlar finansal sektörlerin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Bankalar günümüzde bir holding gibi işlemekte ve farklı araçları bünyesinde barındırmaktadır. Türkiye’de katılım bankaları da ortak girişimleri dönem dönem gerçekleştirmektedir. Örneğin Albaraka ve Kuveyt Türk’ün ortaklaşa kurduğu Katılım Emeklilik Şirketi bireysel emeklilik ve hayat sigorta şirketi olarak faaliyet göstermektedir. (Katılım Emeklilik 2013) Ayrıca ortak olarak girişim sermayesi yatırımları da yapılmaktadır. Girişim sermayesi yatırım fonunu her banka ayrı ayrı yapsa da bu alanda bir ortaklaşmanın kârlılığı artırabileceği düşünülmektedir. Ortaklık temelli finansman için katılım bankalarının ortak çalışmasının yanı sıra TCMB, BDDK, SPK gibi düzenleyici ve denetleyici kurumların da bu modele ilişkin çalışmalar yapması gerekmektedir. (Emeç 2019, 123) Girişim sermayesi şirketleriyle yapılan ilk çalışmaya göre ABD’de bankaların girişim sermayesi yatırımı yapmasının bankacılıktan daha kârlı bir yatırım aracı olacağını göstermektedir. (Fiet ve Fraser 1994, 41) Girişim sermayesi yatırım prensiplerine bakıldığında katılım bankacılığı prensiplerine son derece uyumlu olduğu görülmektedir. Katılım prensiplerinde ortaklık temelli finansman ve iş yapış modeli çok önemli bir yere sahiptir. Katılım bankalarında ve dünyada İslâmi bankalarda kullanılan bir model olan mudarabe yöntemi aslında ortak iş yapma modelinin ismidir. Reel sektörle bağlantıyı canlı tutarak KOBİ’lere finansman desteği sağlayan katılım bankaları, yatırım odağına reel sektörü oturtmuştur. Bu prensipleri düşündüğümüzde girişim sermayesi yatırımı prensiplerinin son derece benzer olduğunu görmekteyiz. 373 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Şekil 2: Girişim Sermayesi Yatırım Prensipleri (Hocaoğlu Yıldız 2019, 36) Ayrıca fon toplama ve dağıtım modellerine bakıldığında da bir benzeşme görülmektedir. Girişim sermayesi şirketinin, riskin ve kârın paylaşıldığı bir işletme modeli olarak, İslâmi finans ürünü şeklinde kullanılması son derece mümkün gözükmektedir. Örneğin yatırımcılar girişim sermayesine fon kaynağı sağlarken girişim sermayesi şirketi anlaşılan oranda girişimciye finansman sağlar. Ortaya çıkan kâr anlaşılan oranda dağıtılırken eğer girişimcinin ihmal ve kusuru söz konusu değilse oluşan zarar da anlaşılan oranda dağıtılır. Aynı durum İslâmi finans kurumlarında uygulanan mudarabe yönteminde de mevcuttur. Şekil 3: Girişim Sermayesi ve Mudarebe Finans Yöntemlerinde Kâr-Zarar Paylaşımı (Demir 2018, 174) 374 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Girişim sermayesinin katılım bankalarına sağlayabileceği faydaları şu şekilde sıralayabiliriz: (Emeç 2019, 110-115) Ø Kârlılık/Gelir Artışı: Yeni bir girişime yatırım yapıldığı için işin getirisi de yüksek olacaktır. Bu da uzun vadeli kârlılığı pozitif etkileyecektir. Ø Algı Katkısı: Mevduat bankalarından ciddi bir ayrışma noktası olacak. İslâmi prensiplere uygun ve reel sektörün içinde olarak pozitif algı oluşabilir. Ø Reel Ekonomiye Katkı: Farklı sektörlerde oluşacak yatırımlar sonucu ilgili sektörlerle bağın kuvvetlenmesi mümkün. Sektör bilgisinin artmasıyla bankacılık risk yönetimi ve erken uyarı sistemleri güçlenecektir. Ø Büyüme ve Rekabet: Yeni yatırımlar daha büyük bir iş hacmini beraberinde getirecektir. Ø Çalışma Esasına Uygunluk: Katılım prensiplerine uygun risk ve kâr paylaşımına daha uygun bir model olması göze çarpıyor. Ø Müşteri Kazanımı: Toplam kârın artması, dağıtılacak kâr paylarına yansıyacak ve yatırım çeşitliliğinin oluşmasıyla farklı müşterilere ulaşımın kolaylaşması mümkün hale gelecek. 4. SONUÇ VE ÖNERİLER Küresel finansal sistem 2008 yılında ABD’de başlayan küresel krizden başlayarak son derece tartışmalı bir hale gelmiştir. O dönem uygulanan türev ürünlerin hacmi ve güvenli olmayan finansal araçlara yatırım, finansal düzeni bozan ve eşitsizliği artıran unsur olarak öne çıkmıştır. Süregelen dönem içerisinde dünyadaki borçluluk ve eşitsizlik hiç olmadığı kadar artarken 2020 yılında dünya COVID-19 salgınıyla karşı karşıya kalmıştır. 2020’de Çin’de başlayan kriz 2. Dünya Savaşı ve İspanyol Gribi’nden bu yana yaşanan en büyük krizi meydana getirmiştir. Finansal eşitsizliğin sosyal ve toplumsal problemlere de yol açması ihtimaller dahilindedir ki bu durum COVID-19 testlerine, aşıya ve tedavi yöntemlerine ulaşım gibi hususlarda doğrudan kendisini göstermiştir. Ülkeler yalnızca kendine yetebilirliği öncelemiştir. Türkiye’nin de içinde bulunduğu birkaç ülke o dönem az gelişmiş ülkelere yardımlarda bulunmuştur. Küresel finansal sistemin bireyselde sadece kendini düşünen ve toplumsal olarak da sadece kendi ülkesini düşünen bir yapısının olması, Anadolu’da 6-7 asır kendini gösteren Ahîlik prensiplerine uygun düşmemektedir. Ahilik toplumsal faydayı önceleyerek dayanışma ve paylaşımı merkeze koymaktadır. Faizli borç yerine ortaklık ve karz-ı haseni tercih eden Ahilik, küresel finansal sistemin sermaye birikimi ve tüketim kurallarının yerine insanlığı yüceltmenin ve ihtiyaç kadar tüketimin önemli olduğunu vurgulamıştır. Ahilik ilke ve prensiplerinin yürürlüğe girmesi, eşitsizliğin azaltılması ve krizlerin 375 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” sıklığının azalmasına yardımcı olacaktır. Bu anlamda finansman modellerinin iyileşmesine yönelik farklı yöntemler geliştirilmektedir. Girişim sermayesi fonu bunun en önemlilerinden birisidir. Giderek pazar payını artıran girişim sermayesi fonları tasarrufların yatırıma dönmesi ve yatırımları için kaynak ihtiyacı olanlar için uygulanmakta ve başarılı sonuçlar alınmaktadır. Bu alanda kamunun ve katılım bankalarının piyasaya katkılarını artırması bu modelin gelişmesine ve fonların daha doğru yerlere iletilmesine yardımcı olacaktır. Bunun yanı sıra katılım bankalarının işbirliği çerçevesince ortaklık temelli finansman modelini geliştirmek de Ahilik ilke ve prensiplerine uyumlu bir adım olacaktır. Katılım bankalarının öncülüğünde bir girişim sermayesi fonu kurularak, ölçek ekonomisinin faydasıyla bu alanda gelişme kaydedilebilir. Bu gelişmenin faydaları arasına hem yatırım fırsatlarının çeşitlenmesi hem de Türkiye’nin kronik problemlerinden olan dolarizasyonun erimesinin girmesi mümkün olacaktır. Bunun yanı sıra vakıf kültürünü benimsemiş ve sermayedar olabilecek kişileri etrafında toplayabilecek büyük vakıfların bünyesinde bir fon oluşturulması da Ahilik ilke ve prensiplerine uyum gösterecektir. Bu fon, özellikle bireysellerin kısa vadeli ve küçük meblağlı ihtiyaçlarını çözebilecek ve hukuki zemini de oluşturulmuş bir fon olursa eşitsizliğin azalması ve yardımseverliğin artması için de bir ekosistem oluşturulmuş olacaktır. Bu fona verilecek teşviklerle borç alan kişilerin de sonradan fona katkı yapması sağlanabilir. Yardımlaşma ve dayanışmanın ön plana çıkarıldığı bu fonda hukuki zeminin tesis edilmesi de fonun devamı için gereklidir. Katılım bankaları için önerilen modelde, girişim sermayesi şirketine katılım bankalarının finansman akışını sağlaması gerekir. Ardından girişimcilere yahut girişim şirketlerine girişim sermayesi fonu aracılığıyla fon akışı sağlanır. İlgili şirketlerin hisse akışı da girişim sermayesi yatırım fonu bünyesine geçer. Belli bir dönemlik yapılan yatırımın süresi dolduğunda elde edilen kâr finansman tutarı oranınca katılım bankalarına dağıtılır. Bu şekilde yapılacak bir yatırım her bir katılım bankasındaki tecrübeyi diğer bir katılım bankasına aktaracak ve verimlilik noktasında optimum noktada olmayı sağlayacaktır. Ölçek ekonomisinin de devreye girmesiyle kârlı şirketlerin bulunarak portföy büyüklüğünün ve kârlılığın giderek yükselmesi beklenebilir. Söz konusu modelin girişim sermayesi sektörünün de büyümesine katkıda bulunması ve bu gelişmelerin Türkiye’nin artan unicorn ve decacorn sayısını daha hızlı artırması beklenebilir. 376 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Şekil 4: Katılım Bankalarına Model Önerisi Sonuç olarak Ahilik ilke ve prensiplerine uygun finansman modellerinin krizleri ve eşitsizliği düşüreceği ve ortaklık anlayışını geliştireceğinden hareketle kamunun da bu modelleri desteklemesi ve gerekirse öncü olması gerekmektedir. Bu durum ülkenin makroekonomik dengelerine de pozitif bir ivme kazandıracaktır. Kaynakça İpekten, Berna. «Risk Sermayesi Finansman Modeli.» Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 7, no. 1 (2006): 385-408. İpekten, O. Berna. «Risk Sermayesi Finansman Modeli.» Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 7, no. 1 (2006): 385-408. Çonkar, Kemaleddin. «Bir İslami Finansman Aracı Olarak Girişim Sermayesi Finansman Yöntemi: İşleyişi, Finans Sistemimize Katkıları.» International Journal of Islamic Economics and Finanec Studies 3, no. 2 (Temmuz 2017): 100-124. Özdemir, Recep. «Bir Finansman Kurumu Olarak Orta Sandıklar.» İslami İlimler Araştırmaları Dergisi, no. 10 (Aralık 2021): 93-115. Özdinçer, Fatih. Küresel İktisadi Sorunlar Karşısında Ahilik İktisadı. Burdur, Burdur, 24 Eylül 2019. Alvaredo, Facundo, Lucas Chancel, Thomas Piketty, Emmanuel Saez, ve Gabriel Zucman. World Inequality Report. Berlin: World Inequality Lab, 2018. Aytaç, Deniz. «Yeniliğin Finansmanı: Girişim Sermayesi.» Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi 16, no. 1 (2015): 59-80. Bayram, Selahattin. «Osmanlı Devleti’nde Ekonomik Hayatın Yerel Unsurları: Ahilik Teşkilatı ve Esnaf Locaları.» İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 21 (2012): 81-115. Berger, Allen, ve Klaus Schaeck. «Small and Medium-Sized Enterprises, Bank Relationship Strength and the Use of Venture Capital.» Journal of Money, Credit and Banking 43, no. 2-3 (2011): 461-491. Bulut, Halil İbrahim, ve Bünyamin Er. Katılım Finansmanı Katılım Bankacılığı ve Girişim Sermayesi. İstanbul: TKBB, 2012. Dar, Humayon, ve John Presley. Lack of Profit Loss Sharing in Islamic Banking: Management and Control Imbalances. Loughborough, Loughborough: Loughborough University, 2000. Demir, Zafer. KOBİ’lerin Finansal Problemlerinin Çözümünde Girişim Sermayesi Fonlarının Önemi ve Rolü: Katılım Bankacılığına Yeni Bir Model Önerisi. Doktora Tezi, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2018. 377 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Emeç, Ömer. Değişen Dünyada Ortaklık Temelli Finansman ve Katılım Bankalarındaki Yeri. Yayınlanmış Doktora Tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam İktisadı ve Finansı Anabilim Dalı, 2019. Ertürk, Hakan, ve Güven Sayılgan. «Girişim Sermayesi Fonları ve Bu Fonların Geliştirilmesinde Kamunun Rolü.» İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Dergisi 43, no. 2 (2014): 293-318. FAO. Food and Agriculture Data. Washington, 16 Kasım 2022. Fiet, James, ve Donald Fraser. «Bank Entry Into the Venture Capital Industry.» Managerial Finance 20, no. 1 (1994): 31-42. Frost, Raymond. «The Macmillan Gap 1931-53.» Oxford University Press-Economic Papers 6, no. 2 (1954): 181-201. Hellmann, T., ve M Puri. «Venture Capital and the Professionalization of Start-Up Firms: Empirical Evidence.» The Journal of Finance 57, no. 1 (2022): 169-197. Hocaoğlu Yıldız, Emine Seda. Türkiye’de Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıkları Üzerine Bir Analiz. Yüksek Lisans Tezi, Sakarya: Sakarya Üniversitesi İşletme Enstitüsü, 2019. IIF. Global Debt Monitor. Washington, 22 Kasım 2022. IMF. World Economic Outlook April Edition. Washington: IMF, 2022. Jorda, Oscar, Katharina Knoll, Dmitry Kuvshinov, Moritz Schularick, ve Alan Taylor. The Rate of Return on Everything, 1870-2015. San Francisco: San Franscisco Fed , 2017. Karagül, Mehmet, ve Mahmut Masca. «Ahilik Düşüncesinin İktisadi Hayata Bakışı ve Kapitalist Sistemle Karşılaştırılması.» AKÜ İktisadi ve Birimler Fakültesi Dergisi 19, no. 2 (2017): 83-91. Katılım Emeklilik. Hakkımızda. İstanbul, 27 Kasım 2013. Othman, Norfaizah, Mariani Abdulmajid, ve Aisyah Abdul Rahman. «Partnership Financing and Bank Efficiency .» Pacific-Basin Finance Journal 46 (2017): 1-13. Pieters, Bernardus Johannes. Community and the Economy: A Reformed Theological Reflection on a Social Embedded Economy. Durban: University of KwaZulu-Natal, 2016. Romer, Paul. «Increasing Return and Long-Run Growth.» The Journal of Political Economy 94, no. 5 (1986): 1002-1037. Stiglitz, Joseph E. Küresel Kriz Parasal ve Mali Reform Önerileri. Ankara: Akılçelen Kitaplar, 2010. Türkiye Diyanet Vakfı. İslam Ansiklopedisi. İstanbul: TDV, 1996. World Bank. Global Economic Prospects. Washington: World Bank, 2022. Yılmaz, Hasan K. Fütüvvet Ahlakı ve Teşkilatı. İstanbul, İstanbul. Yılmaz, Yunus, ve Gülseda Köse. «Ahilik Teşkilatı ve Günümüzde Üreticinin Finansman Bulma Seçenekleri Üzerine Bir Değerlendirme.» Atatürk Üniversitesi Yayınları, 2022: 137-145. 378 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” DİSTOPYA ve ÜTOPYA AYRIMINDA AHİLİK TEŞKİLATI Yurdum HASGÜL GÜVENER 1. Giriş Tarihin yeni bir dönüm noktasındayız. Teknoloji olağanüstü hızla değişmektedir. Buna bağlı olarak iş yapma şeklimiz değişmektedir. Sonuç olarak yaşam şeklimiz değişmektedir. Ancak insanlığa ait başlangıçtan beri sorduğumuz sorular halâ aynı şekilde devam etmektedir. İnsan nedir? Toplumsal refah ne demektir? Üretim ve endüstri üzerinden mevcut durum analizi yaptığımız zaman endüstri ve değişim silsilesi, gelecek dünya umudu ve endişesi son olarak Ahilik eksik parçamız olarak ön plana çıkmaktadır. Peki bu zamana kadar neler oldu? Dört büyük endüstriyel devrim yaşanmıştır. Şimdi ise toplumsal modellemelerin de göz önüne alındığı Toplum 5.0 kavramsal çerçevesi çizilmektedir. Tüm bu kavramsallaştırmalara rağmen sistemlerin yarattığı refahın daha erdemli toplumlar yaratmak konusunda bir cevabı yoktur. Bu nokta eksik kalmaktadır. Ahilik ise toplumsal modelinin bir yönü ile üretim çeşitlenmesi, artması, üreticilerin mesleki yeteneğinin artması cinsiyet ve etnik ayrım yapmadan düzenlerken diğer yönü ile daha erdemli birey olma konusunda da çaba ortaya koymaktadır. Tüm bu iyileştirme süreci (hem ekonomiyi hem de bireyi) usta-çırak ilişkisi içinde özenli bir çabayı içermektedir. Geleceği hayal ederken ister iyimserler olarak ütopyalarımızdan isterse kötümserler olarak distopyalarımızdan yola çıkılalım planlama yapmak gereklidir. Günümüz üretim süreçlerini tanımlayan ister endüstri 4.0 ekonomisi olalım, ister toplum 5.0 için hazırlıklarımızı yapalım, bireyin daha erdemli olmasına ilişkin bir yaklaşımımızın olmaması eksikliktir. Bu eksik parça, ahiliğin içinde yer alan üretimde ve bölüşümde yer alan tekâmül insan olma hali ile tamamlanabilir. Bu çalışmada geleceğimizi ütopyalarımızdaki gibi şekillendirebilmek için iyi insan olma halinin Ahilik anlayışı ile sağlanabileceği anlatılmak istenmiştir. 2. Endüstri Tarihi ve Endüstri 4.0 Kavramı Endüstri 4.0 süreci hem şirketler hem de girişimciler için ürün geliştirme, üretme ve dağıtma açısından bir devrim niteliğinde olmuştur (Derya, 2018:16). Üreticiler ve geliştiriciler, Nesnelerin İnterneti (IoT), bulut sistemler ve yapay zekâ gibi yeni teknolojileri kendi üretim sistemlerine entegre etmeye başlamıştır (Özsoylu,2017: 50). 379 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ortaya çıkan bu akıllı fabrikalar, verileri toplayıp analiz eden ve daha iyi karar vermeyi sağlayan gelişmiş sensörler, yapay zekâ ve robotlarla donatılmıştır (Soylu,2018:53). Operasyonlar esnasında elde edilen veriler, tedarik zinciri, müşteri hizmetleri gibi kavramlar çerçevesinde birleştirilerek yeni görünür bir yapı oluşturulmuş ve bir değer yapısı ortaya koyulmaya çalışılmıştır (Çetindere,2022: 181). Bu yeni dijital teknolojiler, otomasyon ve iyileştirme süreçleri ile birlikte optimizasyonu sağlamış ve verimlilik düzeyini artırmıştır (Çelik, Güleryüz ve Özköse, 2018: 91). Akıllı fabrikaların bu şekilde geliştirilmesi imalat sanayi açısından oldukça önemlidir (Derya, 2018:16). Fabrikalarda toplanan verilerin analizi somut görünürlük ortaya koyar ve şirket için potansiyel üretkenlik sağlar (Ertuğrul, Deniz, 2018: 155). Akıllı fabrikalarda yüksek teknolojili IoT cihazlarının kullanılması, daha yüksek üretkenlik ve iyileştirilmiş kalite sağlar (Çelik, Güleryüz ve Özköse, 2018: 91). Endüstri tarihine baktığımızda; Endüstri1.0; 18.yüzyılın sonlarında İngiltere’de başlayan sanayi devrimi ile birlikte su ve buhar gücü kullanılarak üretim başlamış ve ürünler makineler sayesinde ortaya çıkmıştır (Soylu, 2018:53) Endüstri 2.0;. İkinci sanayi devrimi ile birlikte yeni güç kaynakları ortaya çıkmış ve seri üretim süreci başlamış, otomasyon verimli kullanılmaya başlamıştır (Esmer, Alan, 2019: 472). Endüstri 3.0; Üçüncü sanayi devrimi ile, üretim aşamalarına bilgisayar ve veri eklenmiştir (Çelik, Güleryüz ve Özköse, 2018: 91). Fabrikalar otomasyon süreçlerini dijital hale getirmeye başlamıştır (Ertuğrul, Deniz,2018: 155). Şu an içinde bulunduğumuz Endüstri 4.0 ise, akıllı fabrikaların otomasyonunu sağlamış ve verimli bir şekilde üretim yapılmasına katkı sunmaya başlamıştır (Çetindere, 2022: 181). Akıllı bir fabrika, fabrika tabanından daha fazla veri toplayarak ve bunu diğer kurumsal operasyonel verilerle birleştirerek bilgi şeffaflığı ile daha iyi kararlar ortaya koymaktadır (Ertuğrul, Deniz, 2018: 155). Burada kısaca bahsetmemiz gereken bazı kavramlar bulunmaktadır. Bunlar; IoT, Bulut Sistemler, AI, Bilgi işlem süreci, Dijital İkiz, Siber güvenlik olacaktır (Esmer, Alan,2019: 472). IoT, yani nesnelerin interneti olarak adlandırılır ve akıllı fabrikaların en önemli bileşeni olarak kabul edebiliriz (Çelik,Güleryüz ve Özköse, 2018: 91). Fabrikalarda veya işletmelerde bulunan cihazlara, makinelere bağlanmasına izin veren bir sensörle donatılmıştır (Soylu, 2018:53). Verinin toplanması, entegre edilmesi, analiz edilmesini sağlamaktadır. Bulut sistemler ise, Endüstri 4.0 sürecinin temel taşıdır (Ertuğrul, Deniz, 2018: 155). Akıllı üretimin gerçekleştirilmesi, satış, dağıtım ve hizmet gibi entegrasyonu sağlamaktadır (Kaya Kaya, 2022: 39). Bu duruma bağlı olarak analiz edilen verilerin verimli ve daha az maliyetle ortaya çıkmasını sağlar (Soylu,2018:53). Bulut bilgi işlem, ihtiyaçlarını doğru ölçebilen ve işleri büyüdükçe ölçeklendirebilen küçük ve orta ölçekli üreticiler için başlangıç maliyetlerini de azaltabilir (Çetindere,2022: 181). Yapay zekâ ve makine öğrenimi, üretim şirketlerinin yalnızca fabrika katında değil, iş birimleri genelinde ve hatta ortaklardan ve üçüncü taraf kaynaklardan üretilen bilgi 380 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” hacminden tam olarak yararlanmasına olanak tanır (Derya, 2018:16). Yapay zekâ ve makine öğrenimi, operasyonların ve iş süreçlerinin görünürlüğünü, öngörülebilirliğini ve otomasyonunu sağlayan öngörüler oluşturabilir (Derya, 2018:16). Bilgi işlem süreci ise, veri analizlerinin ortaya çıkardığı bilginin üretim operasyonlarında nasıl kullanılacağı ile alakalıdır (Soylu,2018:53). Bu süreç, verilerin üretildiği andan bir yanıtın gerekli olduğu ana kadar geçen gecikme süresini en aza indirir (Özsoylu,2017: 50). Siber güvenlik, fabrikalar ve şirketler için oldukça önemlidir (Kaya,Kaya, 2022: 39). Operasyonel faaliyetlerin devam etmesi için çeşitli önlemlerin alınması gerekmektedir (Ertuğrul, Deniz,2018: 155). Bununla birlikte, fabrika veya sahadaki (OT) operasyonel ekipmanın daha verimli üretim süreçlerini mümkün kılan aynı bağlanabilirliği, aynı zamanda kötü amaçlı saldırılar ve kötü amaçlı yazılımlar için yeni giriş yolları da ortaya çıkarır (Esmer, Alan,2019: 472). Endüstri 4.0, dijital bir dönüşümden geçerken, BT ve OT ekipmanını kapsayan bir siber güvenlik yaklaşımını dikkate almak önemlidir (Çelik,Güleryüz ve Özköse, 2018: 91). Dijital ikiz kavramına baktığımız zaman, Endüstri 4.0’ın sunduğu dijital dönüşüm, üreticilerin süreçleri, üretim hatlarının, fabrikaların ve tedarik zincirlerinin sanal kopyaları olan dijital ikizler oluşturmasına olanak sağlamıştır (Soylu,2018:53). IoT sensörlerinden, cihazlardan, PLC’lerden ve internete bağlı diğer nesnelerden veri çekilerek dijital bir ikiz oluşturulur. Üreticiler üretkenliği artırmaya, iş akışlarını iyileştirmeye ve yeni ürünler tasarlamaya yardımcı olmak için dijital ikizleri kullanabilir (Çetindere,2022: 181). Sensörler ve makineler, üretim şirketleri için önemli miktarda büyük veri üretir. Veri analitiği, üreticilerin geçmiş eğilimleri araştırmasına, kalıpları belirlemesine ve daha iyi kararlar almasına yardımcı olabilir (Özsoylu,2017: 50). Endüstri 4.0 Teknolojileri; Nesnelerin interneti (IoT), Siber-fiziksel sistemler (CPS), Akıllı üretim, Akıllı fabrikalar, Bulut bilişim, Bilgi işlem, Yapay zekâ olarak sıralayabiliriz. 5G’nin tam olarak kullanıma sunulmasıyla birlikte kablosuz bağlantı ve makinelerin genişletilmesi büyük ölçüde geliştirilecektir (Çetindere,2022: 181). Endüstri 4.0 çerçevesinde ortaya çıkan bu dijital teknolojiler, gerçek dünyadaki kurulumların, süreçlerin ve uygulamaların sanal versiyonlarını oluşturabilir (Soylu,2018:53). Akıllı üretim kavramını daha iyi anlamanın en iyi yollarından biri, bunun kendi işinize veya sizin işinize benzer bir işletmeye nasıl uygulanabileceğini düşünmektir (Özsoylu,2017: 50). Peki endüstri 4.0 değer zinciri nasıl oluşmaktadır? Tedarik zinciri yönetimi ve optimizasyonu; Endüstri 4.0 çözümleri, işletmelere tüm tedarik zincirlerinde daha fazla bilgi, kontrol ve veri görünürlüğü sağlar (Çetindere,2022: 181). Tedarik zinciri yönetimi yeteneklerinden yararlanan şirketler, daha az verimli rakiplerine karşı avantaj elde etmek için pazara daha hızlı, daha ucuz ve daha kaliteli ürün ve hizmetler sunabilir (Esmer, Alan, 2019: 472). Kestirimci bakım/analitik; Endüstri 4.0 çözümleri, üreticilere potansiyel sorunların ne zaman ortaya çıkacağını, 381 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” bunlar gerçekleşmeden önce tahmin etme yeteneği sağlar (Çetindere, 2022: 181). Fabrikanızda IoT sistemleri bulunmadığında rutin veya zamana dayalı olarak önleyici bakım yapılır (Soylu,2018:53). Başka bir deyişle, manuel bir görevdir. IoT sistemleri devreye girdiğinde, önleyici bakım çok daha otomatik hale gelir ve kolaylaştırılır (Derya, 2018:16). Sistemler, sorunların ne zaman ortaya çıktığını veya makinelerin onarılması gerektiğini algılayabilir ve potansiyel sorunları daha büyük sorunlara dönüşmeden çözmeniz için size güç verebilir (Çetindere, 2022: 181). Tahmine dayalı analitik, şirketlerin yalnızca “ne oldu?” veya “neden oldu?” gibi reaktif sorular sormasına değil, aynı zamanda “ne olacak” gibi proaktif sorular da sormasına olanak tanır. “Olmasını önlemek için ne yapabiliriz?” Bu tür analizler, üreticilerin önleyici bakımdan kestirimci bakıma geçmesini sağlayabilir (Çelik, Güleryüz ve Özköse, 2018: 91). Varlık izleme ve optimizasyon; Endüstri 4.0 çözümleri, üreticilerin tedarik zincirinin her aşamasında varlıklarla daha verimli olmalarına yardımcı olarak envanter, kalite ve lojistikle ilgili optimizasyon fırsatlarında daha iyi nabız tutmalarına olanak tanır (Esmer, Alan, 2019: 472). Bir fabrikada yer alan IoT ile çalışanlar dünya çapında varlıklarını daha iyi görebilir (Çetindere, 2022: 181). Endüstri 4.0, tasarım, satış, envanter, kalite, mühendislik ve müşteri, saha hizmeti gibi tüm ürün yaşam döngüsünü ve tedarik zincirini kapsar (Esmer, Alan, 2019: 472). Herkes üretim ve iş süreçleriyle ilgili bilgilendirilmiş, güncel, ilgili görüşleri çok daha zengin ve daha güncel analitiği paylaşır (Derya, 2018:16). Dijital dönüşümler, yalnızca süreçlere ve üretkenliğe değil, aynı zamanda insanlara da dokunarak üretimin tüm yönlerinde devrim yaratmaktadır (Çelik, Güleryüz ve Özköse, 2018: 91). Teknolojinin doğru uygulamaları, daha güçlü karar almaya yol açabilir; beceri geliştirme, yeniden beceri kazanma ve işlevler arası iş birliği için yeni fırsatlar; daha iyi yetenek çekme ve elde tutma ve geliştirilmiş iş yeri güvenliği ve çalışan memnuniyeti sağlamaktadır. Endüstri birçok süreci otomatikleştirirken, güvenli kablosuz bağlantı fabrika otomasyonunu da güçlendirmektedir. Endüstriyel otomasyon, dijital bir temel oluşturarak üretkenliği ve performansı artırmaktadır. Endüstri 4.0’a geçiş, birçok yeni teknolojinin başarılı bir şekilde benimsenmesine bağlı olmuştur (Çelik, Güleryüz ve Özköse, 2018: 91). Akıllı üretimi hızlandırmak için makinelerin ve operasyonların dijital ikizlerinin yanı sıra fabrika otomasyonu ve ekipman ve görevlerin gerçek zamanlı kontrolü de sağlayacaktır (Özsoylu, 2017: 50). Endüstri 4.0 sürecinin bir sonraki adımı toplumsal sürecin evrilmesidir. Bu süreç Japonya tarafından “süper akıllı toplum” çıktısıyla dünyaya duyurulmuştur. Bu kavramı tanıtan Japonya Başbakanı Shinzo Abe Toplum 5.0’ı “teknoloji toplumlar tarafından bir tehdit olarak değil, bir yardımcı olarak algılanmalı” inancıyla temellendirdiklerini ifade etmiştir (Fukoda, 2020). 382 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 3. Toplum 5.0 Nedir? Bizi Neler Bekliyor? Toplum 5.0 kavramı için ortaya atılan kavram şöyledir: “Siber uzay ve fiziksel alanı yüksek oranda bütünleştiren bir sistemle ekonomik ilerlemeyi sosyal sorunların çözümüyle dengeleyen insan merkezli bir toplumdur.” Baktığımız zaman Toplum 5.0, akıllı toplum olarak nitelendirilmiş aynı zamanda yapay zekâ ve dijital süreçlerin verinin toplanmasına etki eden bir süreç olduğunu ortaya koymaktadır. Toplum 4.0 olarak adlandırılan bilgi toplumunda bilgi ve bilginin paylaşımı yetersiz kalmıştır (Arı, 2021: 463). Bu süreçte insanların kapasiteleri sınırlı olduğu için bilgilerin analiz edilmesi ve sonuçlarının ortaya çıkarılması teknoloji ve bilim sayesinde yapılacağı ortaya atılmıştır (Çalış, 2022:324). Toplum 5.0 ile inovasyon süreci, verimliliği artıracak ve bir toplum, vatandaşların birbirine karşılıklı saygı duyduğu, nesilleri aşan bir toplum ve her bireyin liderlik yapabileceği bir toplum ortaya koyacaktır (Yacan, 2021:36). Toplumsal değişimin geçmişten günümüze bu süreci şu şekilde sıralayabiliriz:36); Avcı toplumu (Toplum 1.0), tarım toplumu (Toplum 2.0), sanayi toplumu (Toplum 3.0), bilgi toplumunu (Toplum 4.0) ve son olarak Bilim ve Teknoloji, Gelecek toplumu (Toplum 5.0) olarak ifade edilmektedir (Yacan, 2021). Toplum 5.0 içerisinde siber ve fiziksel alanlar arasında bir etkileşim bulunmaktadır (Ün, 2020:317). Bundan önceki bilgi toplumunda, insanlar internet aracılığıyla bir veri tabanına erişir ve bilgiyi analiz ederdi. Toplum 5.0 sürecinde ise, sensörlerden alınan veriler “siber uzay” olarak adlandırılan yerde toplanır (Koçak, 2020:7). Bu süreç, endüstriye ve topluma daha önce mümkün olmayan şekillerde yeni değerler getirir (Kabakuş, Özköse ve Ayaz,2023: 318). Dünyadaki bu kadar büyük değişimler karşısında IoT, robotik, yapay zekâ, büyük veri gibi bir toplumun gidişatını etkileyebilecek yeni teknolojiler gelişmeye devam etmektedir (Koçak, 2020:7). Japonya, bu yeni teknolojileri tüm endüstrilere ve sosyal faaliyetlere dahil eden ve buna paralel olarak hem ekonomik kalkınmayı hem de sosyal sorunlara çözüm sağlayan yeni bir toplum olarak Toplum 5.0’ı gerçeğe dönüştürmeye çalışmaktadır (Saracel, Aksoy, 2020: 31). IoT tarafından toplanan veriler, yapay zekâ ile birleştirilerek toplumun tamamına ulaşacak ve Toplum 5.0’a geçerken tüm insanların hayatlarını rahat sürdürmeleri sağlanacaktır (Çalış, 2022:324). Bu beklenti sosyal durumu yeniden düşünmeyi gerektirecektir. Toplum 5.0 sürecinin hedeflerine bakacak olursak; Eğitimde sosyal eşitsizliğin azaltılması, gıda üretimini artırmak ve israfı azaltmak, daha iyi izleme, veri analizi ve kontrol ile kamu güvenliğini iyileştirme, doğal afetlerin neden olduğu sorunları çözmek, öngörülebilirliğini artırmak ve sürdürülebilirliği teşvik etmek, fikir ve proje geliştirmede toplumun katılımını teşvik etmek gibi sıralamamız mümkündür (Yacan,2021:36). Peki toplum 5.0 süreci nasıl çalışır? Vatandaşların ve işletmelerin akıllı telefonları, endüstriyel robotlar, akıllı evler gibi günlük IoT cihazlarına bağlanarak gerçek zamanlı verileri toplamak ve izlemek için akıllı teknolojileri 383 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” kullanarak süreç başlar (Bölükbaşı,2021:19). Bu tür bir otomasyon, sosyal hizmetlere ve topluma uygulanabileceği için herhangi bir işlemin verimliliğini optimize etmeyi, süreçleri hızlandırmayı, hataları azaltmayı ve maliyetleri en aza indirmeyi mümkün kılar (Arı, 2021: 463). Toplum 5.0 sürecinde veri analizi ve işleme ise, bu son teknolojik gelişmelerle birlikte, işletmelerin veri hacmini büyük ölçüde artırmış ve kuruluşların veriyi nasıl yöneteceklerini, izleyeceklerini ve analiz edeceklerini bilmelerini çok önemli hale getirmiştir (Çalış, 2022:324). Büyük Veri araştırması, veri analizi ve işleme araçları, Toplum 5.0’ı gerçeğe dönüştürmede değerli varlıklar haline gelmiştir (Koçak, 2020:7). Analizi yapılan bilgiler, insanların daha adil bir toplum için daha iyi çözümler arayabilmeleri için karar vermeye destek görevi görmesini sağlayacaktır (Arı, 2021: 463). Toplum 5.0 süreci ile insanlar verimliliğe odaklanmaktan kurtulacak ve bunun yerine, bireysel ihtiyaçları karşılamaya, sorunları çözmeye ve değer yaratmaya vurgu yapılacaktır (Bölükbaşı, 2021:19). İnsanlar cinsiyet, ırk, milliyet vb. ayrımcılık gibi bireysellik üzerindeki baskılayıcı etkilerden ve değerleri ve düşünce tarzları nedeniyle yabancılaşmadan bağımsız olarak yaşayabilecek, öğrenebilecek ve çalışabilecektir (Arı, 2021: 463). İnsanlar terör, afet ve siber saldırı kaygısından kurtulacak, işsizlik ve yoksulluğa karşı güçlendirilmiş güvenlik ağları ile güvenlik içinde yaşayacaktır (Çalış, 2022:324). İnsanlar, kaynaklardan ve çevresel kısıtlamalardan kurtulacak ve herhangi bir bölgede sürdürülebilir hayatlar yaşayabileceklerdir (Bölükbaşı, 2021:19). Nasıl bir dünya hayal ediyoruz? Değişimin büyüklüğüne ve kontrolsüzlüğüne bakarak endişelenen distopik bir gelecek çoğunlukla ütopik bir toplum anlayışının anti-tezini tanımlamak için kullanılır. Distopik bir toplum otoriter-totaliter bir devlet modeli ya da benzer bir başka baskıcı sistem altında karakterize edilir. 4. Ütopya ve Distopya Kavramları Ütopya kavramı, Thomas More tarafından Ütopya’yı yazdığında ortaya çıkan bir kavram olarak ele alsa da yazarlar, filozof, krallar tarafından yönetilen mükemmel bir devlet hakkında İncil’deki Cennet Bahçesi ve Platon’un Devleti de dahil olmak üzere yüzyıllardır ütopyalar hakkında yazmışlardır (Atakan, 2016:78). More’un Utopia’sı , Utopia veya Nowhere Land adlı bir ülkede ideal bir siyasi devleti tanımlayarak çağdaş İngiliz yaşamını protesto etmiştir (Ağkaya, 2016:33). Diğer erken kurmaca ütopyalar, Jonathan Swift’in ünlü Gulliver’in Seyahatleri’ndeki çeşitli egzotik toplulukları içerir (Gencer, 2006: 170). Aslında “Ütopya” ve “distopya” aynı madalyonun iki yüzüdür. Çeşitli ütopya örneklerine baktığımız zaman, “İyilik ve kötülük bilgisinin olmadığı” Cennet Bahçesi, Cennet, Tanrı, melekler ve insan ruhlarının uyum içinde yaşadığı dini bir doğaüstü yer, Açlık Oyunları serisindeki Başkent, lüks ve özgürlüklerin yeri gibi örnek verebiliriz (Yetiş, 2015:192). 384 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Bilimsel ütopyalar, yaşam standartları açısından mükemmellik fikriyle ilgilidir. Bilim yoluyla ütopyaya ulaşmaya çalışmanın araçları, ölümü ve hayattan acı çekmeyi göz ardı eden veya insanlık durumunu mükemmelleştiren fikirleri içerir (Gencer, 2006: 170). Bilimsel ve teknolojik ütopyalar çoğu zaman bağlantılıdır. Teknoloji ütopyasına bir örnek, Francis Bacon’ın Yeni Atlantis’idir (Atakan, 2016:78). Ütopya kavramı mükemmel ya da ideal bir uygarlığı ifade eder. Pek çok insan sözde mükemmel bir toplumun nasıl görüneceğini tartıştığı için ütopya teorileri felsefe ve edebiyatta uzun süredir yaygındır (Ağkaya, 2016:33). Gerçek dünyada böyle bir toplum şimdiye kadar başarılı bir şekilde yaratılıp sürdürülmemiş olsa da değişen derecelerde başarı ile girişimlerde bulunulmuştur (Atakan, 2016:78). Ütopyanın zıttı, korkunç bir yer olan distopyadır. Distopik kurgu oldukça yaygın ve popüler ütopik kurgudan bile daha fazladır (Ağkaya, 2016:33). Nineteen Eighty-Four, The Hunger Games ve The Handmaid’s Tale gibi popüler kitapların tümü distopik kurgu örnekleridir. Ütopik kurgu genellikle bunun tersini yapar: Gerçek toplumsal sorunları onlara potansiyel bir çözüm göstererek gösterir (Atakan, 2016:78). Mükemmel ama kurgusaldır. Devlet tasarımıdır. Ekonomik ütopyalar, dini ütopyaları buna örnek olarak gösterebiliriz. Thomas More ütopyayı mülkiyet olmayan devlet olarak tanımlar, Platon ve Francisko Bacon bilgelerin yönettiği devletlerden bahsederler (Gencer, 2006: 170). Aziz Akgül ise insan odaklı dünya tasarımında “mutluluk üzerinden tanımlama yapıyor.” Tanıma göre; gelir düzeyi yüksek, sosyal destek sağlanmış, sağlıklı yaşam tedbirleri alınmış, kişisel özgürlük tasarlanmış, hayırseverlik yapan, yolsuzluğun bulunmadığı adil bir yaşam olarak ortaya çıkmaktadır. Filozoflar, binlerce yıl toplumu nasıl iyileştireceklerini tartışmaktalar. Farklı filozoflar, çeşitli ütopik toplum fikirleri ortaya attılar (Gencer, 2006: 170). İşleyen bir ütopik toplum geliştirmek çok karmaşık bir olasılık olduğundan, filozoflar genellikle toplumun sorunlarını nasıl çözeceklerini ve önemli değerleri benimseyecek bir dünyayı nasıl yaratacaklarını hayal etmenin çeşitli yaratıcı yollarını bulmak zorundadırlar (Atakan, 2016:78). Teorik ütopik toplumlar, vatandaşlarına genellikle eşit haklar, korkusuz bir yaşam, ekonomik güvenlik ve herkes için toplu ya da devlet tarafından sağlanan refah sağlar (Gencer, 2006: 170). Eski bir Yunan filozofu olan Platon (yaklaşık MÖ 428-347), ütopyacı bir toplumun neye benzeyebileceğini ilk düşünenlerden biriydi, ancak “ütopya” kelimesini ancak yüzyıllar sonra ortaya çıktığı için kullanmadı (Ağkaya, 2016:33). Devlet’te Platon, mükemmel bir toplumda, yöneticilerin toplumu dikkatli düşünce ve aydınlanmış fikirler temelinde yöneten filozof-krallar olması gerektiğini söyler (Gencer, 2006: 170). Platon’a göre bu yöneticiler, güçten çok bilgi için çabalayacakları için toplumun tüm üyelerinin refahına uygun şekilde öncelik verebileceklerdi (Atakan, 2016:78). Birçok distopik hikâyedeyse, insanlar doğadan kopuktur. Çoğunlukla, dünya kaynaklarının tamamını veya çoğunu kullanmışlardır (Omay,2012: 11). John Stuart 385 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Mill distopya kelimesini ilk defa mecliste yaptığı konuşmasında kullanmıştır ve burada ütopyaları uygulanamayacak kadar iyi bir şey lehine ve distopyaları uygulanamayacak kadar kötü bir şey lehine olarak tanımladı (Ağkaya, 2016:33). Ütopyanın zıttı olarak bu distopya duygusu oldukça tipik bir fikirdir. Ütopya iyi bir yer ve distopya kötü bir yerdir. Ütopik fikirleri temelde umut verici ama aynı zamanda oldukça durağan ve oldukça didaktik olarak görmenin bir yolu vardır (Gencer, 2006: 170). Dolayısıyla, ütopya ve distopya hem bireyin hem de toplumun küçük ya da büyük ölçekte zihninin bir parçası olan gerilimleri ve kaygıları oluşturur (Atakan, 2016:78). Ancak döngüsel krizler sosyal, politik ve ekolojik alanları da sürekli olarak rahatsız etmektedir. Tipik olarak bu tür sıkıntılı dönemlerde ortaya çıkan ütopik ve distopik anlatılarla, sanatçılar ve mimarlar, yazarlar veya film yapımcıları çelişkiler önermek ve yeni olasılıkları aydınlatmak için çaba gösterirler (Atakan, 2016:78). Teknoloji, insan evriminin önündeki herhangi bir engel için mucize bir çözüm olarak görülme eğilimindedir (Gencer, 2006: 170). İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki endüstriyel ve teknolojik ilerleme, teknolojik ilerlemeye ilişkin iyimser bir görüşe yol açtı. 20. yüzyılın başında Fütüristler, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından sorgulanan fikirler olan makinelerin gücü ve yeni bilimsel gelişmelerle sürdürülen bir toplumun yenilenmesini alkışladılar (Atakan, 2016:78). 5. Ahilik Teşkilatı’nın Dünü, Bugünü ve Geleceği Ahilik anlayışı hem toplumsal hem de ekonomik yönden insan yaşamını iyi yönde etkilemek isteyen bir örgütlenmedir (Aksoy, 2018: 22). Teşkilat yapısının kendi özünde kuralları bulunmaktadır. İyi ahlâklı olmak, iyi insan olmak, yardımcı olmak, vasıflı eleman olmak gibi unsurları içinde barındıran bir düzendir (Aksoy, 2018: 22). Ahi olmak için teşkilata katılmak için Ahi referansı zorunludur (Çoban, 2018: 724). 1. Cimrilik kapısını bağlamak, lütuf kapısını açmak, 2. Kahır ve zulüm kapısını bağlamak, hilm ve mülâyemet kapısını açmak, 3. Hırs kapısını bağlamak, kanaat ve rıza kapısını açmak, 4. Tokluk ve lezzet kapısını bağlamak, riyazet kapısını açmak, 5. Halktan yana kapısını bağlamak, Hak’tan yana kapısını açmak, 6. Herze ve hezeyan kapısını bağlamak, Marifet Kapısını açmak, 7. Yalan kapısını bağlamak, doğruluk kapısını açmak. Bu modellerin eksik kalan parçası, tüm üretim süreçlerini kabul edip, onları yadsımadan, insan varlığının tüm seçimlerini yaparken üretirken ve bölüşürken önceliğinin diğer varlıkları iyileştirecek tercihlerden yana olacağı yaşam kültürünün yaratılmasıdır (Çoban, 2018: 724). Bizler, bugünden yarına hazırlanırken, adeta 386 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” aritmetik bir hızla değil geometrik hızla artan teknolojik değişime yetişmeye çalışırken, distopik bir gelecek yerine, kendini ve yaşadığı toplumu iyileştiren bir üretim ve bölüşüm süreci olarak algılayan ahilik anlayışı ile ütopyamızı gerçekleştirebileceğiz (Çeker, 2017: 93). Ahilik, Osmanlı öncesi döneme kadar uzanan bir yapıdır (Aksoy, 2018: 22). Osmanlı döneminde ahiliğin birçok önemli işlevi olmuştur. Bu işlevlerden biri de sosyal ve ekonomik alanla ilgilidir (Yücel, Yücel ve Alar, 2020: 199). Öte yandan sosyal politikanın sosyal ve ekonomik yönleri de vardır. Sosyal politika çalışma hayatı içindir, çalışma dışı hayatla da ilgilidir (Çeker, 2017: 93). Bu yönleriyle sosyal politika hem sosyal hem de ekonomik alanlara karşılık gelir (Ünsür, 2021:143). Böylelikle sosyal politika ve ahilik ile ilgilenme zemini ortaya çıkmıştır (Çoban, 2018: 724 Ahilik, dini ve toplumsal bir örgüt olarak Anadolu’da 13. yüzyılda ortaya çıkmaya başlamıştır (Yücel, Yücel ve Alar, 2020: 199). Bir süre sonra Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda önemli rol oynamıştır. Osmanlı’nın fethettiği topraklarda da toplumun iktisadi, sosyal, siyasi ve dinî yönlerden yapılanmasında ve gelişmesinde önemli bir unsur olmuştur (Ünsür, 2021:143). Ahilik, kardeşlik, birlik, beraberlik ve dayanışma temelinde fütüvvet anlayışına dayanan milli ve yerel bir Türk teşkilatıdır (Aksoy, 2018: 22). Ahi Evran tarafından 13. yüzyılda Anadolu’da kurulmuş, sosyal ve ekonomik hayatın düzenlenmesinde etkin rol oynamıştır (Çeker, 2017: 93). Ahilik teşkilatı, bireylere iyi huylu, dürüst ve erdemli olmak gibi ahlâki değerlere dayalı mesleki eğitim vermeyi amaçlar. Erdem dürüstlük, tevazu ve hoşgörü gerektirir. İş hayatındaki erdemli davranış göstergeleri de örgütsel erdemliliğin temelini oluşturmaktadır (Çoban, 2018: 724). 13. yüzyılda Anadolu’da ortaya çıkan Ahilik müessesesi, yüzyıllar boyunca Türklerin sadece ticari hayatına yön vermemiş, aynı zamanda sosyo-kültürel hayatını da düzenlemiştir (Aksoy, 2018: 22). Tasarım ahlâkı, başta insan odaklı yaklaşım olmak üzere pek çok yönüyle Ahilik ilkelerine benzemektedir (Yücel, Yücel ve Alar, 2020: 199). Endüstriyel Tasarım insan faydasını temel alan bir ticari faaliyet iken, Ahilik ticari hayatta öncelikle insan iyiliğini amaçlar (Çeker, 2017: 93). Fütüvvet anlayışı ve ahiliğin hem devletsel hem de fonksiyonel açıdan birbirleriyle yakından ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. Baktığımız zaman ahilik, fütüvvetin Anadolu Beyliklerinde görünen şeklidir (Düşükcan, Başdaş, 2019:874). Çünkü Ahilik başlıca ilkelerini fütüvvet anlayışından almıştır. Teşkilat, ticarette önemli bir unsur olmuş ve Anadolu’daki Türk zanaatkârları ayakta tutmak için çeşitli uygulamalarda bulunmuştur. Özellikle usta-çırak ilişkisi ile eğitime önem verilmiştir (Yücel, Yücel ve Alar, 2020: 199). Usta-çırak eğitimi ile mesleklerin devamlılığı sağlanmış, geleneksel yapılar korunmuş, sosyal hayattaki uygulamaların gelecek nesillere aktarımı gerçekleşmiş ve localardaki eğitimlerle öğrencilerin; dinî, meslekî ve askerî gelişimleri sağlanmıştır. 387 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Köprülü’ye (1984) göre, bu örgütlere üye olan zanaatkârlar katı ahlâki kurallara uymak zorundaydılar. Üyeler arasında güçlü manevi ve dayanışma bağları vardı. Ortak çıkarlarını korumanın yanı sıra, her türlü dünyevi faaliyetlerinde (ekonomik, sosyal) birbirlerine manevi kontrol sağlamak için örgütlenmişlerdir. Bu ifade bize Ahilik teşkilatlarının önemli bir kontrol mekanizması olduğunu göstermektedir. Anadolu’da Türklerin, Fütüvvet teşkilatını şekillendirip geliştirdikleri, Fütüvvet’ten daha farklı ve Türklere mahsus Ahiliği oluşturdukları söylenmektedir (Çeker, 2017: 93). Fütüvvet geleneği din konusunda daha otoriter olsa da ve sanatkârlara İslâmi otoriteye itaat etmelerini emrediyordu; Ahilerin ahlâkın yanında iktisat ve siyaset meselelerinde de büyük işleri vardı. Fütüvvet geleneği bireysel erdemlere ve askeri özelliklere daha fazla önem verirken; Ahilik, Osmanlı Devleti’nin askerî ve idarî müesseselerini düzene sokmasına yardım eden, esnaf ve sanatkâr topluluklarını teşkil eden bir teşkilattı (Çağatay, 1989: 1). 6. İyi İnsan Olmak Yukarıda endüstri 4.0 üretim hattı, verimlilik ve optimizasyona ilişkin bir yaklaşımdır. Toplum 5.0 ise bilgi ve verinin toplumsal yaşamda içselleştirilmesini anlatmaktadır. Dünyanın iyi bir yer olacağına ilişkin ütopyalarda yönetim modelleri ve özgürlükler üzerinden dünya tanımlanmaktadır. Distopyada ise bireyin iradesini askıya alan seçim haklarını ortadan kaldıran yönetim modelleriyle açıklanmaktadır. Tüm yaklaşımlar, sistemin iyi olma halini ya üretim ya da yönetim modelleri üzerinde tanımlamaktadır. Modellerdeki eksik kısım, bireyin erdemli/tekâmüllü insan olmasının nasıl sağlanacağıdır. Örneğin toplumun 5.0 olduğu bir ütopyada yaşadığımızı var sayalım. Enerji ücretsiz, tüm temel ihtiyaçlar robotlar tarafından karşılanmaktadır. Tüm insanlar varlık içinde ve iradelerini kullandıkları bir ütopya dünyasındayız. Sabahleyin uyandığı zaman halâ ailesi ile kalp kırıcı konuşup bağırabilir. Dışarı çıkıp bir kediyi tekmeleyebilir, bir ağacın dalını kırabilir. Ama toplum 5.0’a göre mükemmel üretim ve yaşam modeli, harika bir yönetim sahibi olabilir. İyi insan olmak bu noktada önem kazanmaktadır. Eksik parça bize ahilik anlayışı ile gelmektedir. Yukarıda bölümde ahiliğin bir üretim ve zanaatkârlık yaşam modeli olduğu anlatılmıştır. Ama aynı zamanda insani nitelikleri iyileştirildikten sonra işini tam yapmak anlamında usta, çırağına tamam olduğunu anlatmak için kuşak takmaktadır. Bireyin canlı cansız içinde yaşadığı yeri/anı güzelleştirecek niteliklere sahip olmadığı sürece iyileştirilmiş bir toplumdan bahsetmemiz mümkün olmayacaktır. Sonuç Günümüzde teknolojinin gelişmesiyle beraber birçok unsur ön plana çıkmıştır. Teknolojinin endüstri üzerinde oynadığı rol ise oldukça büyük bir aşama kaydetmiştir. Dijitalleşme süreci ve veri kullanımın artması, depolanması Endüstri 4.0 süreci ile 388 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” mümkün olmuştur. Verinin kullanılmasıyla birlikte maliyetler düşmüş, verimlilik artmıştır. Dijital dönüşüm sürecine ulaşmak oldukça uzun sürmüştür. Nesneler, cihazlar ve makineler insan ihtiyacı olmadan veri aktarımı yapmaya başlamış ve depolama konusunda büyük alanlar ortaya çıkarmıştır. Endüstri 4.0 uygulama alanlarına baktığımız zaman; Big data, akıllı şehirler ve blockchain teknolojisi olarak karşımıza çıkmıştır. Akıllı fabrikalar ile dijitalleşme süreci ilerlemiş, üretimde verimlilik artmıştır. Bulut bilişim sistemleri ile de yapay zekâ kullanılmış ve akıllı cihazlarda kolayca yönetim sağlanmıştır. Bu süreçte veriler, bilimsel metotlarda yönetilmiş ve iletişim veriyi aktaran sistemlerde ön plana çıkmıştır. Verilerin aktarılması için büyük veri depoları oluşturulmuş, veri üreten sistemler için yazılımlar kullanılmıştır. Akıllı robotlar ile verimlilik, insan gücünün azalmasına sebep olmuş ve birim iş sonuçlarının artmasına zemin hazırlamıştır. Toplum 5.0 hem sanal dünya hem de fiziksel alan arasında bir bağlantı rolü üstlenmiştir. Endüstri 4.0’ın işaret ettiği dijitalleşme süreci Toplum 5.0 ile süper akıllı toplum özelinde ön plana çıkmıştır. Sonuç olarak elimizdeki endüstriyel modellemeler yukarıda da görüldüğü üzere odağına “sayıları” almaktadır. Bu modellerin eksik kalan parçası, tüm üretim süreçlerini kabul edip, onları yadsımadan, insan varlığını tüm seçimlerini yaparken üretirken ve bölüşürken önceliğinin diğer varlıkları (insanına, kurduna kuşuna) iyileştirecek tercihlerden yana olacağı yaşam kültürünün yaratılmasıdır. Bizler, bugünden yarına hazırlanırken, adeta aritmetik bir hızla değil geometrik hızla artan teknolojik değişime yetişmeye çalışırken, distopik bir gelecek yerine, kendini ve yaşadığı toplumu iyileştiren bir üretim ve bölüşüm süreci olarak algılayan AHİLİK anlayışı ile ütopyamızı gerçekleştirebileceğiz. Kaynakça Aksoy, A. (2018). 13. ve 14. Yüzyılda Anadolu’da Ahilik Teşkilatı, Etkisi ve Siyaseti. Medeniyet ve Toplum Dergisi, 2 (1), 19-35. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/metder/issue/40858/423108 Arı, E. S. (2021). Süper Akıllı Toplum: Toplum 5.0. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,23 (1), 455-479. DOI: 10.16953/deusosbil.808359 Atakan, A. (2016). Beşyüzüncü Yıldönümünde Ütopya.Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 22 (2), 63-114. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/maruhad/ issue/27645/291345 Ağkaya, O. (2016). Ütopya ve Distopya: Siyasetin Edebiyat Üzerindeki Etkisi. Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 14 (4), 23-48. DOI: 10.18026/cbayarsos.280053 Bölükbaşı, F. (2021). Revolution and Society 5.0: Japanese Human Centric Approach and Sectoral Changes. Toplumsal Politika Dergisi, 2 (2), 1-28. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/tpd/ issue/66013/1008030 Çalış Duman, M. (2022). Toplum 5.0: İnsan Odaklı Dijital Dönüşüm. Journal of Social Policy Conferences, (82) , 309-336 . DOI: 10.26650/jspc.2022.82.1008072 Çeker, F. (2017). Ahlâki ve Sosyo – Ekonomik Bir Teşkilat Olarak Ahilik. Dicle Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 7 (12), 84-99. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/duiibfd/ issue/56474/785086 389 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Çelik, K., Güleryüz, S. & Özköse, H. (2018). 4. Endüstri Devrimine Kuramsal Bakış. Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 5 (9), 86-95. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/asead/ issue/41120/497025 Çetindere Filiz, A. (2022). Endüstri 4.0’ın Etkilerinin Kalite 4.0 Üzerinden Değerlendirilmesi. Ekonomi Maliye İşletme Dergisi, 5 (1), 176-188. DOI: 10.46737/emid.1119920 Çoban, M. (2018). Model Bir Eğitim Kurumu Olarak Ahîlik. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 15 (2), 717-734. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/ksusbd/ issue/40204/440728 Derya, H. (2018). Endüstri Devrimleri ve Endüstri 4.0. İslahiye İİBF Uluslararası E-Dergi, 2 (2), 1-20. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/iiibfud/issue/39908/457467 Düşükcan, M. & Başdaş, O. (2019). Ahilik İlke ve Uygulamalarının Günümüz Kobi’lerine Yansıması: Elazığ İli Örneği. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 18 (70), 866-881. DOI: 10.17755/esosder.476801 Ertuğrul, İ. & Deniz, G. (2018). 4.0 Dünyası: Pazarlama 4.0 ve Endüstri 4.0. Bitlis Eren Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 7 (1), 143-170. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/bitlissos/ issue/38061/420974 Esmer, Y. & Alan, M. A. (2019). Endüstri 4.0 Perspektifinde İnovasyon. Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi , Cilt:7 Sayı: 18 , 465-478 . DOI: 10.33692/avrasyad.595720 Gencer, B. (2006). Siyasetin Akıbeti: İdeoloji ve Ütopya. Öneri Dergisi, 7 (25), 167-173. DOI: 10.14783/ maruoneri.677609 Kabakuş, A. K., Özköse, H. & Ayaz, A. (2023). Society 5.0 Research: Performance Analysis and Science Mapping . Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 14 (1), 311-328. Retrieved from https:// dergipark.org.tr/tr/pub/gumus/issue/75752/1202690 Kaya, M. & Kaya, G. (2022). Gelişen Teknolojide Endüstri 4.0’ın Durumu.Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi, 1 (33), 36-41. DOI: 10.47118/somatbd.1109940 Koçak, R. (2020). Beşinci Sanayi Devrimi Toplumu 5.0 ve Yapay Zekâ Kültürü. Uluslararası Halkbilimi Araştırmaları Dergisi, 3 (5), 1-17. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/uhad/ issue/58003/789785 Omay, M. (2012). Ütopya Üzerine Genel Bir İnceleme. İstanbul University Journal of Sociology, 3 (18), 1-14. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/iusosyoloji/issue/516/4748 Özsoylu, A. F. (2017). Endüstri 4.0. Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 21 (1), 41-64. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/cuiibfd/issue/34826/387693 Saracel, N. & Aksoy, İ. (2020). Toplum 5.0: Süper Akıllı Toplum. Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, 9 (2), 26-34. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/ssrj/issue/54392/723684 Silkin Ün, S. (2020). Toplum 5.0’da Bilgi ve İletişim Teknolojileri ile Yaşlı Bakımı. Hak İş Uluslararası Emek ve Toplum Dergisi, 9 (24), 313-330. DOI: 10.31199/hakisderg.685831 Soylu, A. (2018). Endüstri 4.0 ve Girişimcilikte Yeni Yaklaşımlar. Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (32), 43-57. DOI: 10.30794/pausbed.424955 Ünsür, A. (2021). Ahilik Sisteminin İnsan Kaynakları Yönetimi Açısından Değerlendirilmesi. Ahi Evran Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, FÜTÜVVET, AHİLİK ve İKTİSADİ HAYAT, 132-149. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/aeuiibfd/issue/66307/966507 Yacan, İ. (2021). Endüstri 4.0 Teknolojileri ve Toplum 5.0 Kavramı. Yeni Fikir Dergisi, 13 (27), 31-39. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/yenifikirjournal/issue/67111/954324 Yetiş, M. (2015). Kitap İncelemesi: Karl Manheim, İdeoloji ve Ütopya. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 57 (3), 191-196. DOI: 10.1501/SBFder_0000001761 Yücel, Y. B. , Alar, G. & Yücel, İ. (2020). Kapitalist Sisteme Karşı Çözüm Durağı: Ahilik Teşkilatı.Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 6 (12), 194-203. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/ pub/asead/issue/51619/669691 390 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 5. BÖLÜM Ahilik Zaviyesinden Kurumsal Yapılanmalar Ruşen Ahmet Albayrak (Dr.) Dirlik Kurumları İlhami Pektaş (Dr.) Ahilik ve Yeni Nesil Kümelenmeler Mustafa A. Sancar (Dr.) Ahilikteki Orta Sandıklarının Bir Modern Zaman Uyarlaması: Kurum İçi Dayanışmaya Dayalı Orta Sandığı Başak Tanınmış Yücememiş (Prof. Dr.) - Adil Döşeyen Ahilik Bağlamında Kooperatifçilik AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” DİRLİK KURUMLARI Ruşen Ahmet ALBAYRAK* Giriş Fütüvvet ve Ahîlik teşkilatları, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinin Cumhuriyet Türkiye’sini de etkileyen çok önemli iki tarihi kurumudur. Fütüvvet, İslâm’a girmeleriyle birlikte, bir tasavvuf anlayışı olarak Türkler arasında yaygınlaşmıştır. Anadolu ve Balkanlar’da İslâm’ın yayılmasında çok büyük katkıları olan fütüvvet teşkilatına bağlı müteşebbis dervişler (Barkan, Ö.L., 1942), sadece irşad faaliyetleri ile yetinmemişler, bulundukları yerleri inşa etmişler, üretim yapmışlar, insan toplulukları için o mekânları yaşanabilir kılmışlar, adeta şenlendirmişlerdir. Fütüvvet teşkilatından ilham alınarak oluşturulan Ahîlik teşkilatı da Anadolu’da ticaret ve sanayi yapılanmasının temelini teşkil etmiş, müteşebbislerimiz ve bugünkü iş dünyamız için derin izler bırakmıştır (Kala, A.,1998). Risalet-al Melameyye adlı eserinde Sülemi,; fütüvvetin ve daha sonra da ahîliğin hedeflediği insan profilini ( feta, yiğit) şöyle tarif ediyor; “Allah hepsine rahmet etsin, kimde Adem’in özür getirmesi, Nuh’un sebatı, İbrahîm’in vakarı, İsmail’in doğruluğu, Musa’nın ihlası, Eyyüb’ün sabrı, Davud’un ağlayışı, Muhammed’in cömertliği varsa, yine Allah hepsinden razı olsun kimde Ebubekir’in acıması, Ömer’in hamiyeti, Osman’ın utangaçlığı, Ali’nin bilgisi bulunursa, sonra da bütün bunlarla nefsini horlar, ayıplarını görürse o kimse fütüvvet sahibidir, feta adını hakeder” (Gölpınarlı, A., 2011). İman ederek, İslâm ahlâkını kuşanarak, topluma hizmet yoluna çıkan yiğitler ve onların oluşturduğu kardeşlik, yüzyıllar geçse de, iş dünyasında farklı isimler ile anılsalar (Ahîlik, Esnaf Birlikleri, Loncalar, Gedikler, Ticaret ve Sanayi Odaları vb.) bile insanı koruma ve yüceltme davasının erleri olmuşlardır. Günümüz iş dünyasına egemen olan piyasa kapitalizminin 20. yüzyılın başından bu yana neden olduğu krizler, ilerleme ve iktisadi kalkınma adına insanlığın iyilik, güzellik, denge ve dayanışma anlayışlarını zorlamakta; göçler, savaşlar ve hastalıklar dolayısıyla yaşanan dramlar, teknolojik gelişmelerin insanlığa yaptığı olumlu katkıların kıymetini azaltmaktadır. Birlikte ahenkli yaşamı sürdürebilmek adına insanoğlu, geri dönülemez bozulmadan kaçınmak ve yeryüzünü şenlendirmek için tekrar umudu kuşanmak zorundadır. Çözüm için ortaya konulanlar, insanı harekete geçirmeli, onu samimi duygularından yakalamalıdır (Laszlo, C. & Brown J.S. ve diğerleri, 2020). Hayatın hem başlangıç ve hem de bitişi olan insan, eşya ile olan yerindelik ilişkisini yeniden tanımlamalı, kendi inanç ve tecrübelerini dikkate alan yeni düzenler, yeni * Dr. , Hamilik Okulu Vakfı 393 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” kurumlar ve yeni ilişki biçimleri inşa ederek hem evinde hem de işinde bu “yeni dünya”ya yeni bir anlam dünyası oluşturarak karşılık vermelidir (Başer, S. 2011). Varlığın bütünü için bir çözüm oluşturmadan insanın ve kurduğu sosyal düzenlerin felaha ulaşması mümkün gözükmemektedir. Bu perspektiften bakıldığında cevabı zor olan ama anlam içeren sorular gerekmektedir. Varoluş ve hayatın değişen şartlarının farkında olarak, varlığın krizine su taşıyıp varlığın dirliği nasıl inşa edilebilir? Öncelikle Birlik/Tevhid (Faruki, İ., 2017) inancıyla uyumlu varlık ontolojisine dayalı olarak insanın evi ve işi yeniden nasıl anlamlı hale gelebilir? Kültür ve medeniyetimiz içinden hasıl olan bilgiyi kullanarak ve insanlığın ortak tecrübesini de göz önüne alarak varlığın faydasına olabilecek kavramlar nasıl üretilebilir ve güncellenebilir? Sadece maddi değil, aynı zamanda maneviyatın da hayat bulduğu tevhidi bir coşku ve şenlendirme, toplum için nasıl mümkün kılınabilir? Değişim içindeki bütün bu oluşlara cevap verecek bir ruh haline kişisel olarak sahip olabilirken modernizmin kurucu ideoloji ve teorilerine maruz kalan kurumlarımızın hedefleri ne olmalıdır? Bu sorulara medeniyetimiz içindeki insan tasavvuru ile başlayarak; birliklerimiz/ kurumlarımız için ölçü ve dengeyi gerçekleyecek adalet, merhamet ve ihsanı kuşanmış bir zihniyet ile cevap vermek üzere yola çıkılmalıdır (Özel M., 2019). İş hayatını insanın hizmetine tahsis eden Ahîlik anlayışı, hem meslek erbabının mesleki ve ahlâki açıdan yetişmesinde ve hem de ilgili alanda toplumsal ihtiyaçların tedariğinin sürdürülebilmesi açısından örnek oluşturmuştur. Ahîliğin esnaf birlikleri yoluyla dayanışma sergiledikleri; hammadde alımı, iş bilgisi aktarımı, üretim kalitesi gibi konular ve ahlâki değerler üzerinden hassasiyetle inşa ettikleri çalışan ve müşteri memnuniyeti, toplumdaki dirliğin tesis edilmesine yardımcı olmuştur (Kal’a, A.,1998). Bütün düzen, varlığın birliğinin sürdürülebilmesine adanmış, ahlâkı kuşanmış yiğitlerce icra edilmiş, kazandıklarını vakfederek sermaye birikimlerini tekrar kendi birliklerinin devamını finanse etmek için harcamışlardır. Sonuçta ortaya sınıfsız denilebilecek, bugünkü kavramlarımızla sivil inisiyatiflerle desteklenmiş bir devlet anlayışı çıkmıştır (Kal’a, A., 2019). Devlet, dinin ve kültürün içinde olduğu bu anlayışı gözetmiş ve desteklemiş, dengeli ve sürdürülebilir yönetim anlayışı açısından düzenin bir parçası olarak kabul etmiştir. Bunun da ötesinde toplumun kültürel genlerine işlemiş olan bu bin yıllık anlayış, Selçuklu ve Osmanlı’dan sonraki yeni dirliğimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin de kurucu unsurlarından biri olmuştur. Ahîlik teşkilatına münhasır olan iktisadî üretim, bölüşüm, tüketim, dayanışma ve yardımlaşma modelinin modern çalışma hayatındaki izdüşümünü sanayide, üretimde, girişimcilikte, finansta, kooperatifçilikte, sivil toplumda ve sosyal politika gibi birçok alanda görmek mümkündür. Özellikle batıda geliştirilerek farklı alanlarda kurumsal ve kavramsal olarak iş ve sosyal hayatımızı etkileyen unsurları, Ahîlik’ten tevarüs eden tevhidî varlık ontolojisiyle tekrar yorumlayarak insana, insan ilişkilerine ve iş/sosyal düzenlerine kendi medeniyet dünyamıza uygun güncellemeler yapılmak 394 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” zorundadır. İnancımızın devamı ve medeniyetimizin ihyası ile yeni bir gelecek kurmak buna bağlı gözükmektedir. Değişken, belirsiz, kararsız ve karmaşık bir dünyada varlığını sürdürebilecek organizasyonlar kurmak ve sürdürebilmek için anlamlı güncellemeler yapılmalıdır. Sadece tarihe öykünerek değil sahih bir değişim niyeti ve “fütüvvet-ahîlik’den” tevarüs eden değerlere doğru yapılacak kararlı bir yolculuk kurumlarımızın zihniyetini yenileyebilir. Nelerin sürdürülüp nelerin bırakılması gerektiğine ve bunun nasıl yapılacağına karar verilmelidir. Yeni yönetişim şekli, insanın varlık ontolojisine dayalı ve etimolojik olarak medeniyetimizin bir parçası olmalıdır. Varlığa bütüncül bakarak insanın kurduğu birlikler felaha ulaşabilir. Dünyayı tasarruf etme biçimi yiğitçe ve kardeşçe (gerektiğinde kendi çıkarlarından fedakârlık edip ihsanda bulunma) olan kurumlar yarışırken dayanışmacı da olabilirler, zarar vermeden fayda üretmenin yollarını bulabilirler. Organizasyonları Anlamlandırmak İster ticari şirket ister sivil toplum örgütü veya kamu kuruluşu olsun; organizasyonlar farklı amaçlara hizmet edecek şekilde, yine farklı niteliklere sahip meslek gruplarından insanları bir araya getirerek sosyal birlik oluştururlar. Bu sosyal birliklerin ya da organizasyonların yönetim biçimleri insanlık tarihi içinde gelişerek modern zamana kadar ulaşmaktadır. Gareth Morgan (1986), organizasyonları metaforlarla anlattığı “Organizasyon İmajları” (Images of Organization) kitabında antropoloji, tarih, sosyoloji ve siyaset bilimi gibi farklı disiplinlerden istifade ederek organizasyonel gerçekliği ortaya koymanın sanatsal bir faaliyet olduğunu dile getirmektedir. Morgan’ a göre; örgütlenmiş insan birliklerinin niteliklerini ortaya çıkarırken imgelerle ifade edilen yeni düşünme şekli; organizasyon teori ve uygulamaları için yeni çözümler bulunmasında, tasarımda ve gelişim/dönüşümde kullanılabilecek önemli keşiflere yol açabilme potansiyeline sahiptir. Sekiz ayrı organizasyonel imaja yer verilen Organizasyon İmajları’nda; makine ve bürokratik, organik, beyin ve kültür imajlarına da tarihi bir süreç içinde değinilmektedir. Sanayi devrimi ve sonrasında ortaya çıkan organizasyonlar, özellikle tamamen sermaye ve kâr odaklı kapitalist yaklaşımlardan daha sosyal ve insani yaklaşımlara doğru evrilmiştir. Makinenin seri üretimi sağlamak üzere sanayinin en önemli unsuru olduğu dönemde; insan, makinenin bir parçası ve üretim girdisi olarak görülmektedir. Organizasyonel kültür, aynı makine gibi mekanik bir tasarımın izlerini taşır ki; bürokratik organizasyonlar da bu yaklaşımın içinden çıkmıştır. İkinci Dünya savaşı sonrası sosyal devlet anlayışının gelişmesiyle daha insani vasıflı organizasyonlardan bahsedilebilir. Bu sosyal birliklerin canlı organizmalara benzetilmesiyle ortaya çıkan “organ-izasyon” kavramı, canlı yapıların bir denge ve ahenk ile farklı ekosistemlerde yaşamasını, gelişmesini ve hatta rekabetini açıklamaya imkân vermiştir. Bilgi 395 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” teknolojisindeki yenilikler, öğrenen ve öğrendikçe büyüyüp gelişen organizasyonlar beynin fonksiyonlarına benzetilmiş, bilgi ve bilginin yönetilmesiyle organizasyonların farklı bir olgunluk seviyesine ulaşacağı düşünülmüştür. Özellikle yine ikinci dünya savaşından sonra sanayideki başarılarıyla öne çıkan Japonya’yı ve üretim sistemlerini anlamak, kültürlerini inceleyip ortaya koymakla mümkün olabilmiştir. Değerler ve inanç sistemi içinden çıkan kültür ve ona dayanan zihniyet, şirketlerin başarısında yatan temel unsur olarak görülmüştür. İş yeri kültürünün, organizasyon içindeki ilişkileri ve iş birliğini belirleyerek iş sonuçlarını etkilediği ve firmaların dönemsel stratejilerine görece sonuçlar üzerinde daha etkili olduğu vurgulanmıştır. Askeri operasyonlar için hızlı ve etkili küçük birlikler hazırlanması stratejisi içinde kavramsallaştırılan çevik organizasyonların, oynak-belirsiz- karmaşık-anlamsız (İngilizce baş harfleri VUCA) bir dünyaya karşılık vermeye çalışan iş dünyası için de anlamlı hale geldiği düşünülmektedir (Lemoine,G.J. & Bennett N., 2014). Büyük hantallaşmış organizasyon yapılarının önemli projeleri için bir değişim yönetimi aracı olarak artık çevik organizasyonlar kavramı kullanılmaktadır. Son olarak sürdürülebilirlik kavramının iş yerindeki maneviyatın açığa çıkmasıyla anlamlı hale getirdiği çiçeklenen girişimlerden (Laszlo, C. & Brown J.S. ve diğerleri 2020) bahsedilmektedir. İnsana ve genel anlamda varlığa saygılı bu girişimler, iç ve dış paydaşlarıyla anlamlı bağlar kurarak ve onlardan destek alarak çalışma sistemlerinde, ürünlerinde, kârlılık anlayışlarında önemli yenilikler yapmakta ve başarılı olmaktadırlar. Sürdürülebilirlik anlayışı ve çalışmalarının 1960’lardan beri uluslararası seviyede tartışılması ve Birleşmiş Milletler’in önemli bir meselesi haline gelmesi, kurumsal sürdürülebilirlik anlayışının da uluslararası bir kimliğe sahip olmasında etkili olmuştur. Aynı politik hayatta olduğu gibi şirketler de sürdürülebilirliği sağlayabilmek için farklı şirket içi ve dışı paydaşlarının çıkar ve ilgilerini dikkate almak ve bunlarla uyumlu olmak zorunda kalmışlardır. Aslında farklı paydaşların çıkar ve ilgilerin dengelenmesi sosyal düzenin sağlanması anlamında da önemli bir gerekliliktir. Yönetişim (Governance) Türk Dil Kurumu’na göre; yönetişim, resmi ve özel kuruluşlarda idari, iktisadi ve siyasi anlamda birlikte ve ortak yönetimdir. Aslında yönetişim kelimesi “governance” kelimesinin tam olarak Türkçe çevirisi değildir. “Governance” kavramı, Platon’un Yunanca eserlerinde bir fiil olarak (kubernaein) geçmiş ve İngiltere’deki ilk kullanımları ise İngiliz Krallarının şahsi buyrukları dışında, anayasaya uygun hükümet etme biçimi manasında Latince’den İngilizce’ye geçmiştir. Tekrar tedavüle çıkmasının nedeni, Birleşmiş Milletler, IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların kamu, özel sektör ve sivil toplum örgütlerinin tümünün çalışmalarını kapsayacak şekilde kavramı kullanmaya başlamalarıdır (Clay A., 2013). Türkçede 396 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” ise yönetim ve iletişim kelimelerinin birleşmesi yoluyla türetilmiştir. Türetilmiş bu kelime, paydaşlar ile iş birliği ve iletişim halinde, daha çok “good governance” yani katılımcı, şeffaf ve sorumlu karşılıklı ilişkiler kurmak ve korumak yoluyla yönetim eyleyişini kavramsallaştırmaktadır (Argüden Yönetişim Akademisi, Erişim tarihi 28.01.2023). Kurumsal Yönetişim eksikliğinin, 21. Yüzyılın başında ABD’de ciddi skandallara sebep olduğu görülmüştür. Enron ve Worldcom gibi bilinirlikleri yüksek şirketler iflas ettikleri gibi onları denetleyen şirketler de toplumsal olarak suçlanmışlar ve bunlardan Arthur Andersen danışmanlık şirketi de kapanmak zorunda kalmıştır. Enron’un üst düzey finans yöneticisinin (CFO), bağımsız şirketler kurup, bunları firmanın borçlarını saklamak için kullandığı anlaşılmış, azalan şirket kârlılığı muhasebe oyunlarıyla farklı şekilde raporlanmış ve şirket içi ve dışındaki bütün paydaşlar olup bitenden zarar görmüşlerdir. ABD’de 2002’de Sarbanes-Oxley Yasası’nın kabul edilmesine yol açan Enron skandalı ve benzer olaylar, halka açık şirketlerde sıradan yatırımcıların sisteme olan güvenini yeniden tesis etmek üzere; sermaye piyasası yasalarını ihlal edenlere ağır cezai yaptırımlar ve şirketlere daha sıkı kayıt tutma gereklilikleri getirilmesine neden olmuştur. Kurumsal Yönetişim uygulamalarının bütün dünyada yaygınlaşması Amerika’daki bu vakalar sonrası getirilen hukuki yükümlülüklerle birlikte hızlanmıştır. (Rezart Dibra, Erişim tarihi 28.01.2023) Türkiye’de yönetişim kavramının yaygınlaştırılmasında önemli rol üstlenen Yılmaz Argüden’e göre; kurum kaynaklarının planlanan şekliyle etkin kullanımını “yönetim”i tanımlarken, yönetişim daha çok “iyi yönetim” ve paydaşların güvenini boşa çıkarmayan bir kurum kültürü ve ikliminin oluşturulması olarak tanımlanmaktadır. Yönetişim bu durumda yönetim kavramının nitelik olarak daha gelişmiş bir versiyonu olarak hem yönetimden ayrılmakta hem de yönetimin daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır. Bir sosyal birlik olarak organize olan kurumu etkileyen ve ondan etkilenen paydaşlar ile beraber hareket etmek, güven oluşturan kurum kültür ve iklimi inşa etmekte ve sürdürülebilir başarıyı getirmektedir. Paydaşlarla yapılan kontrat ve mutabakatlara uygun hareket edip adil olmak, paydaşlarına söz verdiği şekilde performans sergileyip şeffaf olmak, hesap verebilir olmak, paydaşların yapılan işe katılıp destek verebilecekleri bir ortam sağlamak, bütün bunları yaparken; etkili, tutarlı ve sorumlu davranmak yönetişimin temel ilkeleri olarak sayılmaktadır. Argüden’e göre; kurumsal yönetişimi bir şirkete yerleştirip, başarılı olmasını sağlayacak en önemli organ, yönetim kuruludur ve şirket yönetiminden ayrı tutularak yönlendirme ve gözetim görevini yerine getirmesi sağlanmalıdır (Argüden Yönetişim Akademisi, Erişim tarihi 28.01.2023). Kurumsal yönetişimi etkileyen birincil doğrudan paydaş olan yönetim kurulu, hissedarlar tarafından seçilir ve şirketin hissedarlarını temsil ederler. Yönetim kurulu, üst düzey yöneticilerin atanmaları, hakları ve işten el çektirilmeleri konusunda birinci 397 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” derecede sorumludur. Yönetim kurulu üyeleri, işle ilgili beceri, bilgi ve tecrübeye sahip olanlar ile şirket ve sektör dışından yeni bir bakış açısı getirebilenler de dahil olmak üzere farklı niteliklere sahip kişilerden oluşmalı ve uyumlu hareket etmelidirler. Ana görevleri ise kurumsal yönetişim politikalarını; kurumsal strateji, risk yönetimi, hesap verebilirlik, şeffaflık ve etik iş uygulamalarını içerecek şekilde belirlemek ve o şekilde yönetildiğini denetlemektir. Yönetim kurulunun önemli bir başka görevi de, kamu ve toplum ile iletişim halinde sosyal veya çevresel problemlere karşın şirketin duyarlı davranmasını sağlayacak çalışmalara destek vermesidir. Sonuçta kurum, sosyal ve çevre açısından hizmet verdiği, üretim yaptığı ekosisteminin bir parçasıdır ve yaptığı işin sürdürülebilirliği ancak o ekosistemin sağlıklı ve mutlu bir şekilde devamına bağlıdır (U.S. Securities and Exchange Commision, Erişim tarihi 28.01.2023). Özet olarak kurumsal yönetişim, yönetim kurulunun oluşturulması ve çalışmasıyla başlayan, neredeyse bütün paydaşlarıyla iletişim ve etkileşim halinde kurumun yönetildiği ve denetlendiği; ilkeler, kurallar, uygulamalar ve süreçler sistemidir. Kurumsal yönetişim; hissedarlar, üst düzey yöneticiler, çalışanlar, müşteriler, tedarikçiler, finansörler, hükümet ve toplum gibi, yapılan işin pek çok paydaşının, güven içinde beklentilerini dengeleyen bir kurum kültür ve iklimi oluşturmaktadır. Kurumun hedeflerine ulaşması için bir çerçeve sağladığından, eylem planları, iç kontrol, performans ölçümü ve kurumsal raporlamaya kadar yönetimin hemen hemen her alanını kapsar, işin gerektirdiği faaliyetler ve çıktılarıyla ilgili paydaşların şüphelerini gidermektedir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP, 2011 ve Meuleman, L. 2019) kurumsal yönetişim ilkeleri ile yönetilen bir şirketin üç temel niteliği olduğundan bahsetmektedir. Bunlardan ilki, bir organizasyonun kurulduğu amacı yerine getirebilecek şekilde performans göstermesidir. Yani finansal/sayısal hedeflerine en az kaynak kullanılarak verimli bir şekilde ulaşabilmeli ve bunu bütün faaliyet çıktılarını giderek iyileştirecek bir etkinlikle sürekli gerçekleştirebilmelidir. Bunun yapılabilmesi için kurum yönetim süreçleri olan planlama, icra etme, liderlik ve kontrol süreçleri doğru bir şekilde çalıştırılmalıdır. İkincisi, özellikle çok hızla değişen rekabet, çevre ve sosyal koşullara uyum sağlama yeteneğidir. Kurum bunu yapabilmek için, organizasyonun dışında etki edemediği şartları çok iyi analiz edip anlamalı ve organizasyon içinde bu şartlara uyum sağlayacak yapıyı oluşturup yeni ürünler, yeni süreçler ve yeni yatırımlarla dış etkiye cevap verebilmelidir. Üçüncüsü de bu performansı istikrarlı bir şekilde sürdürebilmesidir. Hedeflenen sonuçlara ulaşılması ve sürdürülebilmesi, işin nasıl yapıldığı ile etkinlikle ilgilidir. Kurumsal yönetişim, iletişim ve etkileşim içinde bütün iç ve dış paydaşların beklentilerini hesaba katan bir yönetim anlayışını organizasyonun içinde kurumsal kültüre dönüştürerek etkinlik ve sürdürülebilirliği sağlar. Toplumdan ve bulunduğu çevreden soyutlanarak sadece kendi şirketinin çıkarlarını düşünerek sürdürülebilirliği sağlamak imkânsızdır. Şirket, beraber var 398 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” olduğu toplum ve çevrenin problemlerine kayıtsız kalmayacak şekilde ürün, süreç ve iş modellerini revize edebilir, elde ettiği katma değerin bir kısmıyla veya tamamıyla toplumun ve çevrenin problemlerini çözebilecek insiyatiflere destek verebilir. Ortak değerlere yapılan yatırım, organizasyon içinde işletmeye kendini adamış insanlar ile varlığa saygılı sürdürülebilir bir organizasyonel kültürün oluşmasına neden olabilir. Yönetişimde insana bakış Kurumsal yönetişimin şirketin sürdürülebilirliğini sağlaması noktasında son derece faydalı bir bakış açısı olduğu söylenebilir. Bununla beraber, dünyadaki sürdürülebilirlik uygulamalarının; çevremize verilen zararlar, sosyal anlamda insanların yaşadıklarına bigane kalınması ve sonuçta insanlığın ihtiyaçlarını karşılaması beklenen organizasyonların çıkar üretim merkezlerine dönüşmeleri gibi kapitalist bir zihniyetin neden olduğu sonuçları düzeltmek için gündeme getirildiği akıldan çıkarılmamalıdır. Bu itibarla, sürdürülebilirlik ile ilgili çalışmaların kapitalizmin ehlileştirilmesine yönelik “iyi uygulamalar” olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır (Cohen, S. R., 2022). Ancak çıkış yolu itibariyle insanın varlığı ile doğru bir bağlantı kuramadığı için bu çalışmalar “zorunluluklar” üzerinden yürütülmektedir. Kurumsal yönetişim modelinin içinde insanın sisteme gönüllü katılımını sağlayabilecek kavramsallaştırmalara ihtiyaç vardır. Çiçeklenen Girişim (2014) adlı kitaba 5. Disiplin’in yazarı Peter Senge’nin yazdığı önsöz, yukarıdaki argümanı desteklemektedir. Senge’ye göre, organizasyonda insanı harekete geçirmek için; yapılan iş ve hissedilen anlam, duygularımıza hitap etmeli ve insanın fıtratındaki endişeyi açığa çıkarmalıdır. Sürdürülebilirlik genel anlamda ne yapmamamız gerektiği konusunda bir farkındalık oluştursa da zihnimizi ve ruhumuzu harekete geçirerek yapmamız gerekenleri belirleme noktasında yetersiz kalmaktadır. O halde yapılması gereken insandaki endişeyi ve bir işe koyulmak ile ilgili gönüllülüğü varlık krizini çözmek için hayatın içine almaktır. Senge, insanın çalışmakta olduğu kurumun ürün, süreç ve iş modelleriyle çalışanın maneviyatını irtibatlandırarak bunun mümkün olabileceğini ifade etmektedir. Hangi dine mensup olursa olsun, insanın inançlarıyla uyumlu olarak yaptığı işe ve işin yapıldığı iş yerine karşı bağlılık hissi oluşur. Yani insanın varoluş ontolojisini okuyarak yapılacak işler ve kurulacak organizasyonlar, insanı gönülden yönetişimin bir parçası kılar ve bütüncül bir yaşam anlayışı içinde kendisi ve ailesi için yaptıklarını büyük bir bağlılık ile organizasyonu için de yapar. Rachel K. McKee & Bruce Carlson (2002), kurum kültürünün bir kuruluşun geleceğini belirleyeceğini ve bu kültürün de çalışan bireyler arasındaki samimiyet, karşılıklı saygı ve güven üzerine kurulmuş ilişkiler üzerine inşa edilebileceğini belirtmektedir. Organizasyonun gerçek gücü, insanlar ve aralarındaki ilişkilerdir. Liderlik, bu manada organizasyonun bütününü değer ve davranışlarla kucaklayarak, organizasyona hareket katıp yön veren bir kültürdür. Kurumların sürdürülebilmesini ve dış çevreye uyumunu 399 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” sağlayan değişim ve gelişim, ancak çalışanlarının organizasyonel kültür içinde yeni stratejileri benimsemeleri, uyum sağlamaları ve bireysel olarak bunları uygulamasıyla gerçekleşebilir. Önerdikleri grid sistematiği, insan ve yönetim ilişkilerinin iş ve insan odaklılık arasında bir denge bulma çabasıdır. İnsanların yaratıcılıklarını öldüren, gerçek kapasitelerine ulaşmalarını önleyen üzerlerindeki kontrolün azaltılması ve iş kültürünün içinde sorumlu bir özgürlüğe (edep) sahip olmaları; saygı, sevgi ve karşılıklı anlayışa dayanan bir iş kültüründe, standart sonuç beklentilerinin üzerinde fazladan bir enerji (sinerji) açığa çıkmasına yardımcı olur. Yukarıdaki grafikte görüldüğü gibi, çalışanlar böyle bir kültürde kurumun performansı için verimli, kurumun dışarıdan gelen etkilere ve rekabete cevap verip uyum sağlaması için yaratıcı ve kurumun sürdürülebilirliğini sağlamak üzere iş yerindeki yarattıkları anlama bağlı çalışanlar olarak devamlılık gösterirler. Stephen Covey (2007), karşılaştığımız problemler ve bunları göz önüne alarak yapılması gereken değişim ne kadar zorlu olursa olsun, ilahî düzen ile uyumlu ilkelere dayanan alışkanlıklarının, insanları başarılı ve huzurlu kıldığını anlatmaktadır. Etkili İnsanların Yedi Alışkanlığı kitabının önsözünde bahsettiği yedi alışkanlığın ilk üçü kişiseldir, insanın kendisiyle ilgilidir. Sonraki üçü ise gerçek mutluluk ya da genel zafere götüren ilkelerdir ki, insani birliklerin kalıcılığını sağlayarak bir sinerji açığa çıkarmaktadırlar. İş dünyasında ilke merkezli liderlik ya da ilke merkezli ebeveynliğin özü aynıdır: sürdürülebilir birlikler oluştururlar. Farklılıklara saygı duyarak ve kişisel isteklerden fedakârlık yaparak ulaşılan beraber hareket etme isteği; birleşenlerin kapasitelerinden daha büyük, daha heyecan verici, yeni ve mucizevi sonuçlara yol açabilir. Öngörülebilir, güven duygusu oluşturan, açık ve olumlu ilişkiler, yaratıcılıkla 400 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” keşfedilerek yaşayan ve gelişen bir sinerji oluştururlar. Bu durum dünya üzerindeki hayatı mümkün kılan ekolojik dengeye benzer ki; her şey birbiriyle ilişki içindedir, bütünü oluşturan parçalar birbirlerini yaşatıp gözetirler ve ilahî düzen içinde tanımlanmış ilişkiler birbirleri arasında davranış değişiklikleri meydana getirecek şekilde varlığa katılırlar. Dirlik Varlığın ve insanlığın devamı adına kendini feda eden yiğitlerin yükselttiği fütüvvet, ahîlik içinde meslek edinme ve yardımlaşmayı birliğe dönüştüren tevhidi bir anlayışı toplumsallaştırmıştır. Dolayısıyla bütün İslâm Coğrafyasında ve özellikle Türkiye’de kurumsal yönetişimin hayat bulabilmesi, insanın sorumluluk hissetmesini sağlayacak, inancı ve değer sistemini kapsayacak bir kavramsallaştırma ile başlayabilir. Etimolojik olarak medeniyetimizin izlerini taşıyacak böyle bir kavramsallaştırma; batıdan örgütsel yazınımıza girerek varlık ve birlik bilincini harekete geçirme noktasında eksik kalan, türetilmiş ve insanda bir anlama ulaşmayan tanımlamaları tamamlayabilir. Dirlik anlayışı, Covey (2007)’in bir organizasyonda beraber çalışan insanların kazan-kazan ilişkileri kurduklarında ortaya çıkan ve daha iyi sonuçlara işaret eden “sinerji” kavramına benzemekle birlikte ontolojik olarak ondan farklıdır. Dirlik; birliğin olgunlaşarak yeni bir şahsı-manevi oluşturması ve birliği oluşturan bireylerin kapasite ve enerjilerinin fevkinde, aile ve iş yeri gibi insan topluluklarında Allah’ın birliği ve ondan tevarüs eden varlığın birliği anlayışının hayat verdiği tevhidi neşeyi tanımlamaktadır. Bu tevhidi neşe, (Ceylan, B. 2020) insanların kendileriyle, içinde bulundukları birlikle ve bütün varlık ve insanlarla uyum ve denge halinde olmalarıyla ortaya çıkar. Maddiyat ile maneviyatı bir araya getiren, geleceği bugünden düşünen, insanı ve birliğini tek bir vücut olarak hesaba katan, mutluluğu ve başarıyı kurumun bütün paydaşları düşünüldüğünde beraber ulaşılması gereken hedefler olarak gören “dirlik”; insanın ontolojik eşitliğinden gelen saygıya, saygıyla üretilen sevgiye, saygı ve sevginin yetmediği durumlarda ihsana yani karşılıklı iyilik yapma ve kendinden vazgeçme esaslarına dayanmaktadır. Etimolojik olarak dirlik TDK’ya göre düzen ile beraber kullanılan bir kelimedir. Ailenin hem maddi ve hem de manevi olarak geçimi dirliktir. Beraber çalışan kimselerin aralarının iyi olması iyi geçinmeleri yine dirliği işaret eder. Lügat Osmanlıca-Türkçe sözlüğe göre, dirlik sözcüğü fütüvvet ve ahîlik ile bağlantılıdır çünkü yiğitlik, kahramanlık, bahadırlık, sağlam yüreklilik, maslahat, ustalık, maharet, imaret, maişet, iş kelimelerinin açıklanmasında geçmektedir. Bağlantılı olduğu abad, bayındırlık, mamurluk, kalkınma ve şenlik gibi kelimeler ise dirlik kelimesinin medeniyetimizin kuruluş ve gelişmesinde oynadığı rolü göstermektedir. Osmanlı’daki tımar sistemine aynı zamanda dirlik denilmektedir. Bu itibar ile de içinde hem üretim yapılan ve hem de büyük bir ekonomik, askeri ve siyasi bir bütünün parçası olarak 401 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” işlev gördüğü anlaşılmaktadır. (İnalcık, H. 2012). Birlik ile beraber ifade edilmesi, birliği tanımladığını gösterir ki; bir yerde dirlik varsa orada insanların birlik içinde yaptığı, başarılı ve mutlu oldukları, süregelen ilişkiler bütünü ve bir üretim vardır. Dirlik aynı zamanda dirilik ifade eder ki; o da diri olmayı, yaşamı, barışı, uyumu, ortak aklı ve iradeyi kapsar. Dolayısıyla; dirlik kelimesinin medeniyet tarihimiz içindeki etimolojisi bugüne gelindiğinde bir işletmeyi, organizasyonu ve kurumu tanımlamak için kullanılabilecek kapsayıcılığa sahiptir. Benzetme yoluyla çalışan aklımız, dirlik kelimesini varlığın içinde olduğu durumdan almış ve anlamlandırmış olabilir. Çünkü bütün kâinat ve yaşam sahipleri (yeryüzü, gökyüzü, hayvanlar, bitkiler ve insanlar) sürdürülebilir bir düzen içine doğarlar. Osmanlı’da nizam-ı âlem denilen, kâinatın bu büyük barışı belli kurallar ve düzen içinde çalışır. Varlığın yaratılış fonksiyonları doğrultusunda katıldığı bu düzen, kendi içinde sürekli bir denge içindedir. Varlık bu düzene katılırken yeni oluşlar karşısında yeni görevler icra eder. Bir başka deyişle, varlığın birliği, farklı oluşlar/ durumlar karşısında dirlik/düzeni korumak üzere harekete geçerek varlığın dirliğini sağlar. Birliğin devamını sağlayan, her şeyi yerli yerine oturtan bu itibarla dirliktir. Dirliğe giden yol, varlığın ya da insanın varoluşsal vazifesi/borçluluğu ile ortaya çıkan harekettir. Sonuç olarak, sosyal bir birlik varlığın dirliğine hizmet ediyorsa, varlığın dirliği ilkelerine uygun davranıyorsa dirliktir. Kurumsal yönetişim ilkeleri ile yönetilen bir şirketin temel nitelikleri; organizasyonun kurulduğu amacı yerine getirebilecek şekilde performans göstermesi, çok hızla değişen rekabet, çevre ve sosyal koşullara uyum sağlaması ve performansını istikrarlı bir şekilde sürdürebilmesi olarak yukarıda tanımlanmıştı. Dirlik kurumunun yönetişim ilkelerine karşı gelen temel ilkeleri ise insani olması, diri olması ve varlığın dirliğine hizmet etmesidir. İnsani yönetim anlayışı, dirlikteki bütün insanların değerli, eşit ve geride bırakılamayacağını teyit eder. Aktif bir şekilde işe katılan herkes, kendi yetkinlikleri ile dirliğin bir parçasıdır ve gelişim yolları kendisine açıktır. Ehliyet ve liyakat, işe alım ve terfilerdeki öncelikli kriterlerdir. Ücretler ve gelir paylaşımı bir ölçü ve denge korunarak yapılır. Genç neslin seçilmesi, yetiştirilmesi, farklı rollerde denenerek gelişiminin sağlanması dirlik için hayati önemdedir. Performans değerlendirilmesi sistemi, grup performansına dayalıdır ve çalışanın performansı gruba katkısıyla ölçülür. Dirlik içinde, varlığın birliğinin tezahür ettiği bir mana bulmaları, tevhidi neşeyi hissetmeleri, çalışanların dirlik amaç ve hedeflerine bağlılığını artırır. Dirliğin insaniliği, çalışanın insan olduğunu hatırlamasına ve böyle kalmak için motive olmasına neden olur. Çalışan, bütün paydaşlarıyla olan ilişkilerde dirlik kurumunu temsil ederken bu insaniliği hissettirir. Diri olması, dirlik kurumunun çevre, sosyal şartlar ve rekabetten kaynaklanan dış etkilere cevap vermesini sağlayan niteliğidir. Diri olmak, yaşayan ve gelişen bir kurum 402 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” olmak, bütün paydaşlarıyla dayanışma halinde iken aynı zamanda yarışmaya devam etmek anlamına gelmektedir. Dirlik kurumunun içindeki çalışma kültürü; saygı, sevgi ve ihsan ile inşa edilmiş, bağlı çalışanların karakterleriyle birleşmiş yaygın bir liderliği ifade etmektedir. Böyle bir zihniyette yetki devri mümkün hale gelir, bağımsız karar verebilen daha küçük dirlikler, farklı bölgelerde, farklı şartlarda dahi aynı özellikleri gösterirler. Dirlik kurumunun tamamında etkisi hemen hissedilen, karar mekanizmalarının doğru ve hızlı çalışmasını sağlayan güven ortamı; tevhidi (bütüncül) bir ahlâk anlayışı ve bu ahlâkı kuşanmış çalışanların dirlik kurumuna olan hamilikleriyle oluşur ve devam eder. Bu kültürde liderlik, güven ortamının (dirliğin) devamını sağlamaya yöneliktir. Hami lider dirliği bozabilecek her türlü sorunları insani yönetim anlayışından ödün vermeden çözer. Dirlik kurumunun diri olması, yüksek bir insani ve zihni kapasite doğurur ki; bir yenilikçilik kültürü içinde yeni ürünler, süreçler ve iş modellerinin gelişmesine neden olur. Dayanışmacı ve yarışmacı bu zihniyet, zamanın farkında olarak değişim ihtiyacını anlar ve gelecek için harekete geçerek dirliği her an yeniden inşa eder. Varlığın dirliğine hizmet, dirlik kurumunun temel misyonudur. Kurumsal yönetişimde bütün iç ve dış paydaşlarla olan iletişim ve etkileşimin içine dirlik kurumu, bütün çevre ve toplumu da ilave eder. Bir başka deyişle; dirlik kurumu çevre ve toplum ile ilgili sosyal sorumluluk projeleri yapmanın ötesine geçer. Yatırım yaparken yarar sağlamaktan önce zarar vermemeyi, finansal hedefler ile beraber insani, sosyal ve çevresel hedefler belirlemeyi ilke edinir. Bir dirlik kurumu; çalışanları, müşterileri, tedarikçileri, hisse sahipleri ve diğer paydaşları için bir güven müessesesidir ve öngörülebilirdir. Ürünleri, çalışma biçimleri ve kültürleri varlığın dirliğine hizmetten ayrı düşünülmemelidir (Albayrak, R. A., 2023). Sonuçlar Bu çalışmada, yeni bir kurumsal kültür anlayışı olarak dirlik zihniyeti tanımlanmıştır. Dirlik zihniyetinden yola çıkarak da dirlik kurumlarının temel ilkeleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Dirlik yaklaşımı ve dirlik kurumları Fütüvvet ve Ahîlik Medeniyeti’nin içinden çıkarak yönetim yazınında yeni bir kavramsallaştırma önermektedir. Bu öneri, etimolojisi itibariyle medeniyetimizin varlık ontolojisine dayanmaktadır. Tam olarak insanın denge noktasını kaybettiği yerden başlayarak bütün insanlığa tevhidi ilham alan değerlerle kurumlarını güncellenmelerini ve bu yolla varlığın dirliğine su taşımanın mümkün olduğunu bildirmektedir. Modern bir organizasyona dirlik demek, öncelikle Kur’ani, nebevi ya da tasavvufi kavramlarımızı kullanarak bir yapı inşa etmek ve bu kavramlarımıza bu yapı içinde gelişebilecekleri bir alan açmak demektir. İkinci olarak insanı, bütünsel olarak ve bütün sorumluluklarıyla iş hayatına yerleştirmek ve yeryüzündeki sorumluluğunu tekrar hatırlatmaktır. Dirlikteki insan profilinin böyle bir sorumluluk anlayışıyla yepyeni 403 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” bir liderlik anlayışı sergilemesi kaçınılmazdır. Dirlik yaklaşımı özellikle uluslararası alanda maneviyat temelli iş yeri betimlemeleri arasında, insandan başlayarak bütün kâinatı kucaklayan, varlığın birliğine dayanan ve dirliğine hizmet eden ve bu manada sürdürülebilirlik kavramsallaşmasını kapsayan özgün bir yaklaşımdır. Ahîlik teşkilatlarının ilk nüvesini oluşturduğu kooperatif türü yapılanmaların, dirlik yaklaşımının daha rahat uygulanabileceği yerler olduğu düşünülebilir. Bununla birlikte, bu tebliğde teorik düzeyde ve ontoloji, etimoloji, epistemoloji veya felsefe ile ilişkilendirilerek açıklanmaya çalışılan dirlik kurumlarının, yönetim gibi uygulamalı bilimler ışığında tartışılması gereklidir. Son söz; 2023, Kahramanmaraş depreminin acı hatırasına denk gelmiştir. İnsani olarak hissedilen büyük keder ve burukluklar karşısında sadece sessiz kalınabilir. Ancak dirlik yaklaşımı ve dirlik kurumları; deprem özelinde yerel ve merkezi yönetimlerin bundan sonra alacağı tedbirlerde, konut ve iş yerlerimizi inşa eden, denetleyen ve onaylayan paydaşlar nezdinde, deprem sonrası yardım faaliyetleri içinde yer alan sivil toplum örgütleri ve kamu kuruluşlarının beraber çalışma düzenleri oluşturmasında ve yaklaşımlarının tekrar gözden geçirilmesinde büyük bir imkân olabilir. Toplumumuz ile birlikte kurumlarımızın “birlikte dirlik” halinde olması da elzem gözükmektedir. Dirlik; kendimize, oluşturduğumuz sosyal birliklere ve bütün varlığa borcumuzdur. Kaynakça Albayrak, R.A. (2023), İş yaşamı için yeni zihniyet: Birlikte dirlik. Basılmamış makale. Argüden Yönetişim Akademisi, “Kurumsal Yönetişim”, Erişim Tarihi: 28.01.2023, https://arguden.net Barkan, Ö.L. (1942), İstila devirlerinin kolonizatör Türk dervişleri ve zaviyeler, Vakıflar Dergisi, s.II, Ankara, s.279-304. Başer, S. (2011). Toplumsal aklı anlamak. İstanbul: İrfan Yayınları. Ceylan, B. (2020). Vakfın kurumsal felsefesi ve sosyal işletme. Yayımlanmamış doktora tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı, İstanbul. Clay, A., (2013). The SharePoint Governance Manifesto, Publisher: Soulsailor Consulting Ltd.. Cohen, S. R. (2022). Etki, gerçek değişimi yönlendirmek için kapitalizmi yeniden şekillendirmek. İstanbul: Scala Yayıncılık. Covey, S. (2007). Etkili insanların yedi alışkanlığı. (Çev. Deniztekin, O. & Deniztekin, F.N. ilk baskı. 1989). İstanbul: Varlık Yayınları. Dibra, R., “Corporate Governance Failure, The Case of Enron and Parmalat”, https://core.ac.uk/download/ pdf/236418354.pdf. Erişim tarihi: 28.01.2023. Faruki, İ.R. (2017). Tevhid, düşünce ve hayata yansımaları (çeviri: Prof. Dr. Ejder Okumuş Birinci baskı: 1992). İstanbul: Mahya Yayıncılık Gölpınarlı, A. (2011). İslam ve Türk illerinde fütüvvet teşkilatı. İstanbul: Erkam Yayınları. Investopedia, “Corporate Governance Definition: How It Works, Principles, and Examples”, Erişim Tarihi: 28.01.2023, https://www.investopedia.comİnalcık, H. (2012). Timar. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt:41, s:168-173. https://www.islamansiklopedisi.org.tr Kal’a, A. (1998). İstanbul Esnaf Tarihi Tahlilleri İstanbul Esnaf Birlikleri ve Nizamları 1, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Kültür İşleri Daire Başkanlığı, İstanbul Araştırmaları Merkezi 404 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Kal’a, A. (2019). Ahî kümelenme modeline göre Anadolu Sanayi Devrimi. İstanbul: Kuveyt Türk Katılım Bankası Kültür Yayınları Dizisi:6. Laszlo, C. & Brown J.S. ve diğerleri (2020). Çiçeklenen girişim (çeviri: Manisalıgil, A. & Korkmaz S., önsöz: Peter, S.) İstanbul: Albaraka Yayınları. Lemoine,G.J. & Bennett N., 2014. Vuca sizin için aslında ne ifade ediyor. Harvard Business Review Türkiye, Ocak-Şubat 2014. Luggat, Osmanlıca Türkçe Sözlük. https://www.luggat.com Erişim Tarihi: 20.Ocak.2021 Meuleman, Louis (2019). What makes effective governance in SDG Blog of United Nations Department of Economic and Social Affairs, https://www.un.org.tr McKee, R.K. & Carlson B. (2002), The power to change. Austin: Grid International, Inc. Morgan, Gareth (1986). Images of organizations. Sage Publications, Newbury Park, California. OECD (Organisation for Economic Cooperation and Development) (1999), OECD Principles of Corporate Governance, Meeting of the OECD Council at Ministerial Level. https://www.oecd.org Özel, M. (2019). Makul yönetici, çağdaş bir fütüvvetname. İstanbul: Albaraka Yayınları. TDK (Türk Dil Kurumu). Güncel Türkçe Sözlük. https://www.sozluk.gov.tr Erişim tarihi: 15. Ocak. 2021 United Nations Development Programme (2011). Governance principles, institutional capacity and quality, Chapter 8 p:270-292 in Toward sustaining MDG Progress_ https://www.undp.com. U.S. Securities and Exchange Commission, “NASD and NYSE Rulemaking Relating to Corporate Governance”, Erişim Tarihi: 28.01.2023, https://www.sec.gov/rules/sro/34-48745.htm 405 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” AHİLİK ve YENİ NESİL KÜMELENMELER İlhami PEKTAŞ* 1. Giriş Ahilik sistemi Osmanlı döneminde sektörel mesleklerin bir araya gelmesiyle kurulan esnaf ve sanatkârlar birliği olup günümüz kümelenmeleriyle benzer özelliklere sahiptir. Ahilik sisteminin güncellenmiş halini oluşturan kümelenme modeli 1990’lı yıllarda bölgesel ve uluslararası rekabet stratejilerinin yeniden değerlendirilmesi kapsamında son şeklini alarak ülkelerin kalkınma ve ekonomik programlarında başarıyla uygulanmaya başlamıştır. Son yıllarda ulaşım ve haberleşme teknolojilerinde meydana gelen hızlı gelişmeler küreselleşmeyi de beraberinde getirmiş, ülkeler arası ticari faaliyetlerde bölgesel rekabet yerini tüm ülkelerin dahil olduğu küresel rekabet ortamına bırakmıştır. Bu ortamda ülkelerin gücü artık askeri güç ile değil ekonomik güçle ölçülür hale gelmiş, ekonomik güç ise uluslararası ticaretteki rekabet üstünlüğü ile belirlenmeye başlamıştır. Bu durum ülkelerin bilgi ve teknoloji odaklı üretim yoluyla ekonomik güçlerini ve refah düzeylerini artırmak için kıyasıya rekabet içinde oldukları küresel bir pazar ortamı yaratmıştır. Bilim ve teknoloji alanında yapılan çalışmalar ile bilgiye dayalı üretim ekonomisi ve yenilikçilik dünyada ekonomik büyümenin temel belirleyici gücü olmuş bunun sonucunda mesleki eğitim ve beceri gelişimi, yaratıcılık, AR-GE’ye dayalı katma değeri yüksek ürünler üretebilmek ve bunların ticarileşmesi önem kazanmıştır. Küresel ekonomideki bu yoğun rekabet ortamı ülkeleri uluslararası alanlarda geleceğe yönelik yenilikçi arayışlara yöneltmiş bunun sonucunda yeni nesil kümelenmeler ortaya çıkmıştır. Yeni nesil kümelenmeler, küreselleşmenin getirdiği bu yoğun ve çetin rekabet ortamında hem bölgesel olarak varlığını sürdürebilmek hem de küresel rekabete ayak uydurabilmek için çağımızın yenilikçi teknolojik gelişimini takip ederek, geleceği öngören stratejiler oluşturup kendilerini sürekli yenilemek ve ilerletmek zorundadır. Ülkemizde bu konuda yayınlanan Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikaları Strateji Belgesinde, Türkiye’nin kalkınma yolunda katma değeri yüksek ürünlerin üretilmesi ve ihracatın artırılması için yenilikçilik esasına dayanan yapısal bir dönüşüme önem verilmiştir. Bu dönüşümde bölgesel ve ulusal kalkınmaya sağladığı önemli faydalar sebebiyle yenilikçilik esaslı bilgiye dayalı üretim ekonomisi, kalifiye insan kaynağı, * Dr., OSTİM Anadolu Raylı Ulaşım Sistemleri Kümelenmesi, Yönetici. 407 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” teknoloji ve bilgi üretimi konusunda Üniversiteler, Teknopark’lar, ihtisaslaşmış alanlar, bilim vadileri, OSB’ler, finans merkezleri ve sektörel birliklerin yer aldığı bölgesel yoğunlaşmaların olduğu alanlarda yeni nesil kümelenmeler de yerini alarak ön plana çıkmıştır. Bu çalışmada bir bölgede yoğunlaşmış kamu, üniversite ve özel sektör ekosisteminde küresel boyutta uluslararası faaliyet gösteren yeni nesil kümelenmeler incelenmiştir. 2. Ahi Sisteminde İş Birliği, Güç Birliği ve Yeni Nesil Kümelenmeler Ahilik, günümüzün bir kümelenme modeli olarak, Ahi Evran tarafından Anadolu’da kurulmuş sanat, ticaret, ekonomi gibi çeşitli meslek alanlarında içlerinde kadı, müderris ve devlet adamlarının da yer aldığı hem ekonomik hem de ahlâki yönden yetişmeyi sağlayan, çalışma yaşamını kalite ve iyi insan meziyetlerini esas alarak düzenleyen mesleki bir örgütlenmedir. Sistem, Osmanlı Devleti döneminde 700 sene varlığını devam ettirmiş ve XVIII. asırdan sonra adının değişmesi ile “esnaf ve sanatkâr birliği” olarak kurumsallaşmıştır. Ahilik sisteminde yeteneğine göre bir mesleği seçen kişi, bu meslekte ilerleyip yamak, çırak ve kalfa olarak mesleğinde yetkinlik kazanır ve girişimci olurdu. Her Ahi bir meslek sahibi olup, geçimini helal yoldan çalışarak sağladığı için ekonomik refaha ve özgürlüğe sahipti. Bu yüzden ahiler toplumun saygın kişileri idi. Ahiliğe giren her genç bir meslek sahibi ve girişimci olarak ülke üretimine katkı sağlardı. Günümüzde Kümelenme aynı sektörde birbiriyle bağlantılı olan işletmeler ve kurumların belirli yerlerde coğrafi olarak yoğunlaşması olarak tarif edilir. Bu yoğunlaşma, genellikle hammaddenin yoğun, pazarın büyük veya talebin çok olduğu durumlarda oluşur. Ahilik teşkilatı da sektörel mesleki birlikler olarak teşkilatlanmış olup günümüz kümelenmeleriyle birebir benzer özelliktedir. Kümelenme, günümüzde ahilik teşkilatında olduğu gibi aynı coğrafi alanda sektörel olarak yoğunlaşmış işletmelerin bir araya toplanmaları, birbirlerini destekleyen işletmelerin güçlü altyapı varlığı ve teknolojik bilgi kaynakları olarak işlev gösteren üniversiteler ve araştırma merkezlerinin bu işletmeleri destekleme mekanizmaları ile oluşur. Başka bir deyişle kümelenme, birbirine katma değer ekleyen üretim zinciri ile bağlı, bir ürün ya da hizmetin üretilmesi konusunda doğrudan veya dolaylı olarak etkin olan ya da olma potansiyeli olan birbiriyle ilişkili üreticiler, tedarikçiler, müşteriler, bilgi üreten kurumlar, araştırma merkezleri, sivil toplum kuruluşları, danışmanlık şirketleri, kamu kurum ve/veya kuruluşları, yerel yönetim kurum ve/veya kuruluşları, medya ve finansal kurumlarının ortak bir coğrafyada yoğunlaşmaları şeklinde açıklanabilir. Fakat günümüzde teknoloji geliştikçe ve bölgeler dar gelmeye başlayınca küresel pazarda daha esnek ve daha etkili yeni nesil kümelenmeler oluşmaya başlamıştır. 408 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Ahi Evran modelinin güncellenmiş halini oluşturan kümelenme modeli 1900’lü yıllarda İngiltere’de Marshall ile başlayıp çeşitli evrimler geçirdikten sonra 1990’lı yıllarda ABD’de Harvard Üniversitesi Profesörlerinden Porter ile uluslararası rekabet stratejilerinin yeniden değerlendirilmesi kapsamında son şeklini almış ve günümüzde politika yapıcıların da ülke sanayisinin kalkınması için işletmelerin aralarında bir ağ kurmalarını önermesi ve teşvik etmesiyle tüm Dünya’da başarıyla uygulanmaya başlanmıştır. Micheal Porter’ın bölgesel ekonomik rekabetçilik kavramını açıklarken belirli alanlarda uzmanlaşma ve küme kavramını ön plana çıkarması, bölgesel gelişme için politika üretenler ve bundan faydalananlar açısından önemli bir strateji haline gelmiştir. Porter, bölgesel gelişmişliği açıklarken 3 temel yapıdan bahsetmiştir. İlk yapı bölgenin coğrafi olarak barındırdığı doğal kaynaklardan gelen bölgenin ekonomisini oluşturmaktadır. İkinci büyük grup ise her bölgede yer alan sektörlerin oluşturduğu ekonomidir. Son olarak da bölgesel ekonomideki en büyük pay, bölgenin uzmanlığı ve bölgede bu uzmanlığı taşıyan kümelenmelerdir. Bölgenin temel zenginliğini ya da gelişmişliğini sağlayan ana lokomotif bölgedeki uzmanlaşma ve kümelenme yapısından kaynaklanır. Kaliforniya’daki Silikon Vadisi’nde binlerce birbiri ile ilişkili ileri teknoloji firmalarının bir araya gelmesi modern zamanların en güzel yeni nesil kümelenme örneği olarak verilebilir. Coğrafi yakınlık ekonomik olarak organizasyonlar arası işbirliğinin sağlanmasında önemli etkendir. Eğer aynı sektördeki değer zincirinde firmalar coğrafi olarak bir arada olsa bile aralarında bir işbirliği ve bu işbirliğini düzenleyen örgütlü bir yapı yoksa orada bir kümelenmeden bahsedemeyiz. Küme kavramı bu noktada işbirliği ve ortak akıl kavramları ile entegre olmak zorundadır. Küme olabilmenin bir diğer anahtarı da kümelenme değer zinciri içinde yer alan aktörler arasında inovasyon ve teknolojik gelişim sağlanması için destekleyici kamu kurumları, üniversite ve araştırma kuruluşlarının da yapı içinde yer almasıdır. Yeni nesil bir kümelenmede inovasyon gücü ve verimliliği artırmak için üniversite, araştırma ve teknoloji merkezlerinin yer alması kümeyi küme yapan olmazsa olmaz kriterlerden birisidir. Yeni nesil kümelenme yaklaşımı, bölgelerin rekabet avantajına sahip oldukları sektörleri ve uzmanlaşma alanlarını ön plana çıkarmayı ve bu alanlardaki rekabetçiliğini güçlendirmeyi hedeflemektedir. Yeni nesil kümelenme girişimleri, firmaların verimlilik, inovasyon ve girişimcilik yeteneklerinin arttırılmasını, aktörler arasında işbirliğinin geliştirilmesini amaçlayan ortak faaliyetlere odaklanır eğitim, bilgi ve iletişim teknolojisi, araştırma ve geliştirme gibi alanlarda ortak yapı ve işbirliklerine önem verir. 409 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Yeni nesil kümelenme modelinde, başta KOBİ’ler olmak üzere firmalar arasındaki işbirliği imkânlarının ve yenilikçilik faaliyetlerin geliştirilmesi, yabancı sermayenin bölgeye çekilmesi, ölçek ekonomilerinin yaratılması, bölgesel, ulusal ve uluslararası düzeyde rekabet gücünün artırılmasına katkı sağlayacak altyapının oluşturulmasına yönelik politikaların ortaya konulması, kamu sektörü, özel sektör, üniversiteler, araştırma merkezleri, finans kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliği hedeflenmiştir. Bu bağlamda yeni nesil kümelerde bölge gelişmesinin yanı sıra küresel boyutta işbirliği sağlanması da önem arz etmektedir. Günümüzde teknolojinin gelişmesiyle kültürlerin, fikirlerin ve ürünlerin uluslararası bütünleşmesi ve dünya geneline hızla yayılması yeni nesil kümelerin gelişmesine ve artmasına neden olmuştur. 2.1. Yeni Nesil Kümelenmelerde Olması Gereken Önemli Özellikler 2.1.1. Coğrafi Yakınlık Şirketler bir arada bulunma, bölge kaynağı hammaddeye erişim, kalifiye ve uzman işgücüne erişim, bilgiye ve finans kaynağına erişim avantajlarından ötürü birbirlerine yakın mesafede olma eğilimindedirler. Yakınlık sosyal yakınlığı, teknik yakınlığı, pazar yakınlığını ve alıcı - tedarikçi arasında ekonomik yakınlığı kapsar. 2.1.2. Uluslararasılaşma Bilgi teknolojilerindeki gelişmeyle birlikte bilginin bir yerden başka bir yere geçiş süreci kısalmış, iletişim maliyetleri düşmüş, işletmelerin ülke sınırlarını aşarak yabancı pazarlara hızlı ve kolay giriş yapmaları küreselleşme olgusunu ortaya çıkarmıştır. Ekonominin küreselleşmesi ve her geçen gün artan rekabet ve zorlaşan ekonomik şartlara maruz kalınması nedeniyle, işletmelerin hayatta kalabilmeleri ve süreklilik kazanmaları için, öncelikle rekabette diğer işletmelerin bir adım daha önüne geçebilmeleri önem arz etmiştir. Dolayısıyla, işletmelerin rekabet üstünlüğü kazanmaları için faaliyetlerini yurt dışına yayması, sadece belirli bölge ve ülke ile sınırlı kalmaması, bir başka ifadeyle uluslararasılaşması gerekmektedir. Her ne kadar geleneksel uluslararasılaşma modelinde, küme üyelerinin yurt içi pazarda uzmanlaştıktan ve belirli bir büyüklüğe ulaştıktan sonra küresel olarak rekabet etme fikrinin oluşması ile uluslararasılaşmasına rağmen, teknolojinin hızlı gelişimi, bilginin her an her yerden ulaşılabilir olması, iletişim ve ulaşım maliyetlerinin azalması ve uluslararası işletmeler ağı ile kurulan ilişkiler sayesinde, yeni nesil küme üyelerinin yabancı pazarlara girişlerini kolaylaştıran ve hızlandıran etkisi ile doğrudan uluslararasılaşmaya katılabilmeleri de yeni bir model olarak ortaya çıkmıştır. 410 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Bunlara örnek olarak da küçük ve orta ölçekteki işletmelerin esnek yapılarına bağlı olarak erken ve hızlı uluslararasılaştırmayı başarabilen küresel doğan işletme modeli verilebilir. Bu modelde girişimcilik faktörü ön plandadır. Girişimcilerin yabancı pazarlardaki fırsatları görmesi ve değerlendirmesi uluslararası girişimcilik yeteneği ile ilgilidir. Bu işletmeler, uluslararası girişimcilik yeteneklerini güçlü pazarlama yetenekleriyle birleştirerek, yabancı pazarlardaki fırsatları daha iyi görebilmekte ve kullanabilmektedirler. Bir kümelenmenin rekabetçi üstünlüğü, o kümedeki işletmelerin toplam rekabetçi üstünlüğüne dayanır. Rekabet üstünlüğü de küme üyelerinin geliştirdiği yeniliklere, yeni ürün tasarımlarına, yeni ürün süreçleri, girişimcilik yeteneği ve yeni pazarlama yaklaşımlarına bağlıdır. KOBİ İşbirliği ve Kümelenme Projesi kapsamında geliştirilen Ortak Rekabet Alanları Strateji Raporu’nda ulusal ve uluslararası alanda kümelenmeler ve kümelenmelere yönelik programlar incelenmiş ve dört ortak rekabet alanı ortaya çıkarılmıştır. Bunlar, Kümelenme Yönetimi, Bölgeler arası işbirliğinin artırılması, İnovasyon ve Uluslararasılaştırma’dır. Bu dört temel ortak rekabet alanından biri olarak kümelenmelerin uluslararasılaşması, küme ve küme üyeleri için değer yaratma amacı taşıyan, yurtdışı ile ilişkili her türlü iş aktivitesini kapsar. Uluslararasılaşma, küme üyeleri için oldukça önemli pazar bilgilerinin yanında küme için bilgiye, yeni teknolojiye ve işbirlikleri için potansiyel diğer uluslararası organizasyonlar, kümelenmeler, kurumlar ve fon kaynakları sağlayan ortaklara erişim sağlar. Uluslararasılaşma girişimlerinde; Ürün ve hizmetlerin ihraç edilmesi, üretim operasyonlarının yeni kuruluş, satın alma veya şirket evlilikleri yoluyla diğer ülkelere taşınması, Ortak uluslararası Ar-Ge çalışmaları ve ortak işbirlikleri, bilgi, know-how transferi ve Uluslararası iş ağının genişletilmesi gibi faaliyetler yer alır. 2.1.3. Üniversite-Özel Sektör-Kamu İşbirliği Dünya genelinde 1980’li yılların başından itibaren araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin geliştirilmesi için üniversiteler, özel sektör kuruluşları ve kamu sektörünü kapsayan işbirliği programları geliştirilmeye başlanmıştır. Tüm kamusal politikalar Üniversite-Özel sektör-Kamu üçgeninde, üniversite-sanayi işbirliğine dayalı olarak bilgi yayılım süreçlerinin arttırılmasını amaçlar. AR-GE ve İnovasyon, üniversiteler-özel sektör-kamu üçgenindeki işbirliğinin arttırılması ile gerçekleşir. Günümüz bilgi toplumunda üniversite, bilgi üretimi ile şirketlerin gelişimi ve bölgesel ekonomik kalkınma arasındaki ilişki bakımından anahtar rol oynamaktadır. Bu 411 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” anlamda üniversiteler, özel sektörle işbirliği arayüzleri ve ortak projeler aracılığıyla bulunduğu bölgeye teknoloji transferi sağlayacak temel aktörler olarak öne çıkmaktadır. Üniversiteler eğitim, araştırma ve bölge ekosistemleri arasında bağlantılar kurarak Ar-Ge ve inovasyon farkındalığını ve bilincini yükseltmekle görevlidir. Kamu ise inovasyon ekosistemi oluşturarak AR-GE ve inovasyon projelerini doğrudan destekler. Kamu, Üniversite ve araştırma altyapılarının bölgelerde yaygınlaştırılması, inovasyon politikası için gerekli kamusal kaynakların ayrılması, özel sektörün teşviki, hukuki düzenlemelerin yapılması gibi ekosistem altyapısını oluşturur. Özel sektörde bu ekosistemde yenilikçi projeler üreterek bölge ve ülke gelişimine katkılar sağlar. Bu işbirliğinde amaç hedeflenen bölgeyi, bilginin ulaşabileceği, yayılabileceği ve yerel tarafından paylaşılabileceği bir ortama dönüştürmektir. Bu ortamda; yenilikçiliğin kaynağı, coğrafi olarak birbirine yakın ve işbirliği içinde olan aktörler, firmalar, tedarikçiler, rakipler, bilim kuruluşları, yerel-bölgesel kamu kuruluşları, yerel halk ve çalışanlar arasında bilgi alışverişi ve yakın öğrenme faaliyeti önem kazanır. 2.1.4. Teknoparklar, Ar-Ge Merkezleri ve Teknoloji Transfer Ofisleri Bilim parkı, teknokent, araştırma parkı vb. terimlerle ifade edilen teknoloji geliştirme bölgeleri; üniversite, sanayi, araştırma merkezleri, girişimciler ve piyasalar arasındaki işbirliğini arttırmak, bilgi ve teknoloji transferini arttırmak yoluyla yüksek katma değerli, Ar-Ge’ye dayalı ileri teknoloji ürün ve hizmetlerin üretilmesine uygun altyapı, üst yapı ve hizmetleri sunan merkezlerdir. 4691 sayılı yasa teknokent kavramı yerine “Teknoloji Geliştirme Bölgeleri” kavramını kullanmaktadır. Şu anda ülkemizde 93 adet Teknoloji Geliştirme Bölgesi bulunmaktadır. Ar-Ge Merkezleri, Şirketlerinin; organizasyon yapısı içinde ayrı bir birim şeklinde örgütlenmiş, münhasıran yurt içinde araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunan ve en az 15 tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli istihdam eden, yeterli Ar-Ge birikimi ve yeteneği olan birimlerdir. Ülkemizde son yıllarda verilen teşviklerle kurulan Ar-Ge merkezi sayısı 961’e ulaştı. Teknoloji Transfer Ofisleri, Akademik araştırma sonuçlarının verimli ve hızlı bir şekilde ticarileşmesine ilişkin faaliyetlerin yürütüldüğü organizasyonlardır. Ülkemizde 63 adet TTO bulunmaktadır. Bölgenin ve yeni kümelenmelerin gelişmesi için ekosistemde inovasyon, Ar-Ge, ileri teknoloji ürün ve hizmetlerin üretilmesine katkı veren Teknopark, Ar-Ge Merkezleri ve Teknoloji Transfer Ofislerinin bulunması önem arz etmektedir. 2.1.5. Akıllı Uzmanlaşma Akıllı uzmanlaşma, hedef bölge için, özellikle öncelikli olarak belirlenmiş alanlarda araştırma ve yeniliğe dayalı bir uzmanlaşmaya gidilerek bölgenin kendi kaynaklarına 412 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” dayalı ekonomik dönüşüm stratejisi olarak tanımlanmaktadır. Akıllı uzmanlaşmada yeni seçenekler oluşturularak bölgesel farklılıklar ve bölgede potansiyeli yüksek faaliyetler ortaya çıkarılır, potansiyel girişimcilik alanları belirlenir ve gelişmeleri için altyapıları uygun hale getirilir. Bu amaçla uzun süre bir arada çalışacak kamu ve özel sektöre ait kritik kurumlar, kritik kümelenmeler ve kritik çalışma ağları oluşturulur. Akıllı uzmanlaşma için dünyada bilgi teknolojisi alanında Silikon vadisi, finansal piyasa alanında dünyadaki finansal yatırımları kendine çeken Londra Finans Merkezi, Gıda konusunda Hollanda Gıda Vadisi (Food Valley) gibi uzmanlaşma örnekleri verilebilir. Türkiye’de ise Ankara’da yazılım ve makine; Kütahya, Eskişehir ve Bilecik’te seramik ; Konya’da otomotiv yan sanayi; Mersin’de işlenmiş gıda; Muğla’da yat üretimi; Bursa’da tekstil; İzmir’de organik gıda; Manisa’da elektrik-elektronik ve Marmara’da otomotiv sektörleri akıllı uzmanlaşma alanlarında olarak ön plana çıkmıştır. Buna benzer şekilde Yükseköğretim Kurulu (YÖK), 2015 yılından bu yana, üniversitelerimizin Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşması ve İhtisaslaşması çalışması kapsamında muhtelif alanlarda 15 üniversite ve uzmanlaşma alanı daha belirlemiştir. 2.1.6. Bölgesel, Ulusal ve Uluslararası Ağ Oluşturma Bölgesel, Ulusal ve Uluslararası Ağ oluşturma yerel tedarikçiler, global tedarikçiler, müşteriler, rakipler, finans kaynakları, üniversiteler ve araştırma merkezleri arasındaki bağlantıları ve ortak çalışma ilişkilerini sağlar. Bu alanda güven tesis edildiğinde şirketler, kurumlar ve kümeler arasındaki bilgi, haber akışı ve iş potansiyeli daha çok artar. 2.1.7. Esneklik ve Girişimcilik Yeni nesil kümelenmeler hızlı hareket edebilmek için daha çok Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelere odaklanır. Kümeler büyük şirketleri barındırabilirler ve onlar tarafından yönlendirilebilirler, ama kümenin sürdürülebilirliği için esnek olması, hızlı büyümesi ve hızlı hareket etmesi için çok sayıda KOBİ ve Ar-Ge firmalarının yapı içinde mevcut olması şarttır. 2.1.8. Mesleki Eğitim Bölgelerin kalkınabilmesinde itici gücü sağlayan en önemli faktörlerden birisi eğitimdir. Ülkelerin ekonomik mucizesinin temelinde büyük ölçüde eğitime verdiği önem yatmaktadır. Günümüzün teknolojik gelişmelerine uygun olarak yetişecek kalifiye işgücü, hem işgücü piyasalarında rahatlıkla istihdam edilecek hem de yüksek beceri düzeyi sayesinde üretim sürecinde önemli bir katma değer yaratacaktır. Kalifiye işgücünün yetişmesinde ise ilk akla gelen alan ise mesleki eğitimdir. Mesleki 413 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” eğitimler ile kaliteli insan kaynağı yetiştirilmesi ve bireylere beceri kazandırılması hedeflenmiştir. Mesleki eğitimi başarıyla uygulayan Almanya ve G. Kore bu konuda ülke kalkınmasında örnek ülkeler olmuştur. 2.1.9. Bölgesel İnovasyon Ekosistemi Küresel bilgi toplumunda, ekonomik kalkınma stratejileri; bölgeler, anakentler, teknolojik gelişim ve bilgi ekosistemi üzerine odaklanmıştır. Bölgesel kalkınmanın desteklenmesi açısından inovasyon sistemleri, çeşitli kamu ve özel sektör aktörleri arasında bilginin üretilmesi ve yaygınlaştırılması süreçleri ile ticari değer sağlayan faaliyetlerin bir araya getirildiği bir etkileşim ağına yoğunlaşır. Bölgesel rekabet üstünlüğü sağlama, kurumsal gelişim, inovasyon yetilerini geliştirerek, teknolojik gelişimden faydalanma ve bölgesel işbirliğini arttırma kapsamında yürütülen bölgesel kalkınma çalışmalarının bölgesel inovasyon sistemiyle desteklenmesi önemlidir. Son yıllarda dünyadaki teknolojik dönüşümle birlikte, kümelenme ile paydaşlar arası etkileşim artmış bu da inovasyon sürecinde bir kaldıraç etkisi yapmıştır. Yeni nesil inovasyon odaklı kümelenmeler daha çok üniversiteler, araştırma merkezleri, teknopark, teknoloji geliştirme bölgesi veya bilim şehri gibi ekosistemlerde oluşur. Bölgesel inovasyon ekosisteminin temel amacı ileri teknolojiye sahip ürünlerin ve ticarileşebilecek keşiflerin üretilmesini destekleyecek yenilikçi altyapıyı hazırlamaktır. Bir bölgenin ekosisteminin gelişmesi için bölgede; Girişimciler (Startup’lar), Kuluçka merkezleri (Incubator’ler), Finans merkezleri, Üniversiteler, Mesleki eğitim, Melek yatırımlar, Standard ve Patent kuruluşları, Ar-Ge Merkezleri, Teknoloji İş merkezleri ve Teknoloji Transfer Ofisleri, Test merkezleri ve laboratuvarlar’ın yer alması, ayrıca bunlara ilaveten eğlence ve sosyal yaşam alanlarının bulunması da bölge ekosisteminde farklılık yaratarak bölgeye ilginin daha çok artmasını ve gelişmesini sağlayacaktır. 2.2. Yeni Nesil Kümelenmelere Küresel Örnekler 2.2.1. Silikon Vadisi Bilişim Kümelenmesi ABD’nin en fazla katma değer üreten ekonomisi olan Kaliforniya’da yer alan Silikon Vadisi, bilgisayar teknolojilerinin, yazılım ve akıllı elektronik sektörlerinin küresel merkezi haline gelmiştir. Silikon Vadisi dünyanın ilk yeni nesil inovasyon kümelenmesidir. Bölgenin adı, silikon tabanlı bilgisayar mikroçiplerinin tasarımında ve üretiminde uzmanlaşmış çok sayıda firmanın burada kurulmasından gelmekte olup, Silikon tabanlı entegre devre, mikroişlemci, mikrobilgisayar ve daha birçok teknoloji burada icat edilmiştir. Silikon Vadisinde 4.500’den fazla firma bulunmaktadır. Silikon Vadisi birçok ülkenin ve bölgenin en çok örnek almaya çalıştığı hatta kopyaladığı bir kümelenmedir. 414 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Silikon Vadisinin kuruluş tarihi tam olarak bilinmemekle beraber ilk adımlarının 1885’de açılan Stanford üniversitesinin ilk mezunlarını verdiği yıllarda atıldığı kabul edilebilir. 1909 yılında Palo Alto’da Federal Telegraph Co. şirketi kuruldu. Dünyanın ilk ticari radyo yayını burada yapıldı. 1927’de televizyonun ilk elektronik aktarması San Fransisco’da gerçekleştirildi. 1937’de bölgede kurulan ilk şirket Hewlett-Packard oldu. Vadi, 2. Dünya savaşından sonra Stanford Üniversitesi’nin öğrenci ve mezunlarını kendi firmalarını kurmasını teşvik etmesi ve onlara yer sağlamasıyla bir sanayi parkı olarak resmiyet kazandı. Tarihteki bu ilk teknoparkta Hewlett-Packard ve Varian Brothers, ilk kiracılar arasında yer aldı. 1968 yılında mainframe ve mini bilgisayar üniteleri için hafıza yongaları üreten Intel kuruldu. Bölge, 1971 yılında Silikon vadisi olarak anılmaya başladı. Dünyanın en önemli markalarının merkezi veya çıkış yeri oldu. Bunlara örnek olarak; Intel, Cisco, Google, HP, Maxtor, Softway Solutions, Apple, Microsoft, You Tube, Sun, Oracle, Nvidia, AMD, Facebook, Twitter, Mozilla sayılabilir. Bunlardan HP, Google, Sun, Intel ve You Tube’nin kurucuları Stanford Üniversitesi mezunudur. Silikon vadisinin yenilikçi ekosisteminde, ofisler, araştırma merkezleri, kuluçka merkezleri, eğlence alanları ve yaşam alanlarının bulunması şehrin içinde yeni bir kültür oluşturmuş ve toplumda inovasyona olan ilginin artmasını sağlamıştır. Vadi, adeta dünyanın çeşitli ülkelerinden beyin göçü alan bir yetenek fabrikası olmuş ve 1 trilyon Dolar’dan fazla pazara sahip önemli bir bölge haline gelmiştir. Dünyanın en büyük 2 bin teknoloji şirketine ev sahipliği yapmakta olan bölgede, Stanford Üniversitesi, MIT, Kaliforniya ve Berkeley Üniversiteleri ve Üniversitelere ait 18 farklı alanda araştırma laboratuvarı bulunmaktadır. Bunlardan bazıları; Havacılık ve Uzay alanında NASA Araştırma Merkezi, Nanoteknoloji alanında IBM Araştırma Merkezi, Otomotiv alanında Ford, Toyota ve Volvo Araştırma Merkezleri olup ayrıca diğer kamu ve özel araştırma merkezleri, Kuluçka merkezleri, Kamu kurumları, Finansman kuruluşları ve Ara yüz kuruluşlarıdır. 2.2.1.1. Silikon Vadisi’nin Yeni Nesil Kümelenme Olmasındaki Önemli Kurumlar Silikon vadisini yeni nesil bilişim inovasyon kümelenmesi olarak uluslararası boyuta taşıyan kamu-üniversite-özel sektör kurumları arasındaki işbirliği olmuştur. Bu kurumlar; Üniversite: Stanford Üniversitesi ABD’nin mühendislik ve teknik anlamda MIT ile beraber en iyi üniversitesidir. Ayrıca bölgede ABD sıralamasında ilk beşe giren Kaliforniya ve Berkeley Üniversiteleri de bulunuyor. Vadinin ilk girişimcileri Stanford Üniversitesinin desteği ile kendi şirketlerini kuran HP’nin kurucuları Hewlet ve Packard’tır. Ayrıca Üniversitenin bu imkânlarından yararlananlar arasında Apple’ın kurucusu Steve Jobs, Google’ın kurucuları Larry Page ve Sergey Brin de bulunuyor. 415 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Bugüne kadar Stanford’lu girişimciler 39 binin üzerinde şirket kurarak 5.4 milyon kişiye iş imkânı sağlamış bulunuyor. Araştırma merkezi: 18 farklı alanda araştırma laboratuvarı ve 1.22 milyar dolar araştırma bütçesiyle Stanford Üniversitesi Silikon Vadisinin araştırma ihtiyacını karşılayan en önemli merkez. Bunun yanında çeşitli kamu ve özel araştırma merkezleri de bulunuyor. Bunlardan bazıları NASA, IBM, Ford, Toyota ve Volvo Araştırma Merkezleridir. Silikon Vadisinin birçok araştırma merkezine ev sahipliği yapması vadinin dinamizmini besleyen en önemli unsurlardan birisidir. Kuluçka merkezi: Silikon Vadisinde onlarca kuluçka merkezi bulunuyor. Vadideki kuluçka merkezleri sundukları mentörlük, teknik altyapı ve network geliştirme hizmetlerinin yanı sıra doğrudan yeni girişimlere de yatırımcı olarak ortak olabiliyor. Bunun yanında farklı ülkelerden üniversiteler ve kümeler, kendi bünyelerindeki girişimcileri bölgenin ekosisteminden yararlandırmak amacıyla burada kuluçka merkezi açıyor. Bunların arasında ODTÜ Teknokent’e ait T-Jump da bulunuyor. Kamu kurumları: Silikon Vadisinin oluşumunda ve Güney Kaliforniya’nın gelişiminde İkinci Dünya Savaşı sırasında bölgeye yapılan savunma sanayii yatırımları bölgede oldukça etkili olmuş, savaş bittikten sonra da bölgeye savunma sanayii fonlarıyla yapılan araştırma geliştirme faaliyetleri üretimin gelişmesine katkı sağlamıştır. Finansman kuruluşları: Silikon Vadisini elektronik ve bilişim sektörlerinde küresel çekim merkezi haline getiren bir başka faktör ise gelişmiş girişim sermayesi örgütlenmesidir. ABD’deki toplam melek yatırım hacminin yarısından fazlası 33,9 milyar dolar ile Kaliforniya’da bunun 27,4 milyar doları Silikon Vadisine ev sahipliği yapan San Jose şehrinde gerçekleşmektedir. Fonun büyük kısmı eyaletin finans merkezi olan San Francisco üzerinden sağlanmaktadır. Eyaletin geniş yatırım hacmi ve yeni fikirleri destekleme merakı girişimci ve sermayeyi bir araya getirmektedir. Ara yüz kuruluşları: Silikon Vadisinin kurulumunda rol oynayan başlıca aktörün Stanford Üniversitesi olması Üniversitenin Teknoloji Lisanslama Ofisini önde gelen ara-yüz kuruluşu haline getirmiştir. Ofis özellikle Vadinin erken dönem gelişiminde kamu, sanayi ve üniversite kurumlarının senkronize hareketini sağlamıştır. Bunun yanında Stanford Üniversitesi’nin inovasyon kümelenmesi oluşturma yolunda kullandığı başlıca aktör Teknoloji Lisanslama Ofisidir. Zamanla vadiye Stanford dışından gelen girişimcilerin artması özel network şirketlerinin bir nevi ara-yüz kurumu olarak hizmet vermesine neden olmuştur. 2.2.2. İsviçre İnovasyon Kümelenmesi Küçük bir ülke olan İsviçre’de ülkenin tamamı bir inovasyon kümelenmesi örgütlenmesine sahiptir. İsviçre’de girişimcilik ekosistemi kent hayatından ziyade tüm ülke kültürünün bir parçası olarak gelişmiştir. Ülkede önemli mucitlere ev sahipliği 416 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” yapmış üniversiteler ve araştırma merkezleri bulunuyor. Bilimin öncü ülkelerinden olan İsviçre, bilim insanlarının başarılarıyla kişi başına düşen en fazla Nobel ödülüne sahip ülkedir. İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsü, Lozan Federal Politeknik Okulu, Zürich Üniversitesi ve Cenevre Üniversitesi ülkenin teknik alanlara yoğunlaşan başlıca üniversiteleridir. CERN’de bulunan Büyük Hodron Çarpıştırıcısı ve CERN’e bağlı diğer araştırma merkezleri, ülkenin küresel çapta bilinirliğini artıran önemli merkezlerdir. İsviçre’de inovatif kümelenme gibi kuluçka merkezleri de ülke içinde yayılmıştır. Bunun yanında ülkedeki tüm kuluçka merkezleri Swisspark’a dahil olarak ulusal çapta örgütlü olarak hareket ediyor. Bu durum ülkede network geliştirme ve işbirliği ortamını daha da güçlendiriyor. İsviçre’nin ülke sathına yayılmış kümelenme bölgesine dönüşmesinde kamu ve finans kurumlarının büyük desteği bulunuyor. 2015 yılında yaklaşık 650 milyon USD melek yatırım yapılan İsviçre’de bu sermaye 2012 yılına göre %114 artış gösterdi ve her yıl artarak devam ediyor. İsviçre Küresel Girişimi (Switzerland Global Enterprise) ve çeşitli kamu kurumları firmalara proje bazında finansman sağlıyor. İsviçre’de ülkenin tamamının inovasyon kümelenmesi olarak hareket etmesi ulusal çapta arayüz kuruluşu oluşturmayı da gerekli kılmıştır. Bu amaçla 2000 yılında Swisspark Ulusal İnkübatörler ve Teknoloji Parkları Birliği kuruldu. Bu birlik, İsviçre içinde network gelişimi, üniversite, sanayi ve kamu işbirliğinin sağlanması amacıyla faaliyet gösteriyor. İsviçre ülke çapında tek bir inovasyon parkı örgütlenmesi yapısıyla kendine özgü örnek bir model oluşturmuştur. 2.2.3. Güney Kore, Daejeon Daedeok Innopolis Daejeon, “Asya’nın Silikon Vadisi” ve “yüksek teknoloji şehri” olarak biliniyor. Daedeok Innopolis bölgesi dahil G.Kore’nin Ar-Ge başkenti olup 18 üniversite, 232 adet araştırma kurumunu barındırıyor. Bu araştırma kurumlarının çoğu Daedeok Innopolis bölgesinde yer alıyor. Güney Kore’nin ileri teknolojiye dayalı başarılı dönüşümünde devletin bölgesel ileri teknoloji planlaması çok etkili olmuştur. Daedeok Araştırma ve Geliştirme Özel Bölgesi (Daedeok Innopolis) tüm inovasyon bölgelerine teknoloji sağlayan merkezi ulusal inovasyon üssü olarak seçilmiştir. 1973 yılında hükümetin Silikon Vadisinden esinlenerek Daedeok bilim köyü kurma hedefiyle bu bölge, inovasyon bölgesi olarak gelişmeye başladı. Bugün bu bilim kentinde Ar-Ge faaliyetlerine odaklanmış 6 adet üniversite, 42’si özel sektöre ait olmak üzere 94 adet araştırma enstitüsü, 28 araştırma kurumu, 1,179 adet ileri teknoloji firması ve 20 binden fazla araştırmacı faaliyet gösteriyor. 417 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Bölge zaman içinde yapılan ileri teknoloji parkları, Ar-Ge ve Teknoloji Transfer Merkezleri ile Bilim Şehri’ne (Innapolis) dönüştü. Askeri Ar-Ge faaliyetleri ve üretim tesislerinin de bulunduğu Deajeon Teknopolis, merkezi hükümetin teşviki ile yerel hükümet, üniversiteler ve sanayi kuruluşlarının ortaklaşa çalışmasının sonucunda ortaya çıktı. Bölge, Güney Koreli teknoloji start-up firmaları için gerekli olan ekosistemi oluşturmak amacıyla kuluçka merkezleri ve melek yatırım örgütlerini barındırıyor. Bölgede Ulusal Chungnam Üniversitesi, Pai Chai Üniversitesi, Woosong Üniversitesi, Mokwon Üniversitesi, Kore Bilim ve Teknoloji Üniversitesi ve Hannam Üniversitesi yer alıyor. Bölgede çok sayıda kamu ve özel kurumlara ait olmak üzere ArGe merkezleri bulunuyor. Araştırma merkezleri içinde uzay ve havacılık araştırmaları, bilgi-iletişim teknolojileri, nanoteknoloji ve biyoteknoloji araştırmaları yapılıyor. Daedeok da başlıca kuluçka merkezleri, üniversiteler ve enstitüler bünyesinde yer alıyor. Bunun yanı sıra Start-up Destek Merkezi ve Teknoloji İş Merkezi bulunuyor. Bu merkezlerde girişimcilere fon sağlanması ve inovatif sanayicilerin işbirliğini artırma çalışmaları yapılıyor. Bölgede bulunan üniversite, enstitü ve araştırma merkezlerinin büyük çoğunluğu devlete ait. Patent merkezi de bu bölgede bulunuyor. Innopolis’in yaklaşık 4 milyar USD kendi yatırım fonu ile kamunun teşvik ve hibeleri bölgenin başlıca yatırım fonunu oluşturuyor. G. Kore, yerel melek yatırım örgütlenmelerini destekleyerek ve yabancı yatırımcıların dikkatini bölgeye daha çok çekerek devlet fonlarıyla inovasyon yatırımlarını artırmayı başarmış bulunuyor. Daedeok’u dünyada özel hale getiren Daedeok Innopolis olmuştur. Yerel hükümet, şehirde inovasyon ekosistemini geliştiren yüksek eğitim kurumları ve sanayinin ortaklığıyla kurulmuş tüm kurumların strateji geliştirmesine ve uygulamasına doğrudan etki etmektedir. Start-up Destek Merkezi, Teknoloji İş Merkezi, Araştırma-Üretim Entegrasyon Tesisleri, Daedeok Innopolis Yardım Merkezi gibi kuruluşlar arayüz olarak merkeze bağlı alt kuruluşlar olup bölgenin gelişmesinde önemli rol oynuyor. 2.2.4. Zhongguancun, Çin Çin, 2016 Küresel İnovasyon Endeksinde en inovatif ilk 25 ülke arasında yer aldı. Çin ileri teknoloji Ar-Ge ve üretim merkezi olarak Başkent Bejing’in kuzey batı banliyösü olan Zhongguancun’u seçti. Devletin yönlendirmesi ile bilgisayar ve programlama teknolojilerine yoğunlaşan Çin Bilimler Akademisi, Peking ve Tsinghua Üniversiteleri bu bölgede yer alıyor. Bugün Lenovo adıyla tanınan Çin Bilimler Akademisinin kurduğu Legend Grup kümelenmesi burada bulunuyor. Zhongguancun ekosisteminin bulunduğu alanda üniversiteler ve araştırma merkezleri yanı sıra Google, IBM ve Lenovo gibi küresel firmaların ofisleri de yer alıyor. Bunun yanında kümelenme bölgesi, geniş parkları, sosyal mekânları ve yaşam alanları ile şehir hayatının bir parçası haline gelmiş ve 418 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Silikon Vadisi benzeri inovatif şehir kültürünün bölgede var olmasını sağlamıştır. Pekin ve Tsinghua Üniversiteleri Zhongguancun bölgesine teknik ve beşeri sermaye sağlayan başlıca kurumlar. Bunun yanında havacılık ve uzay araştırmalarına yoğunlaşan Beihang Üniversitesi ve bilgi iletişim teknolojilerine yoğunlaşan Çin İletişim Üniversitesi de teknoloji geliştirme odaklı kurumlar olarak bu bölgede görev yapıyor. 2.2.5. Hollanda Gıda Vadisi Gıda Vadisi (Food Valley), 2004 yılında Hollanda’da kurulmuş olup tarımsal ve gıda teknolojileri alanında üretim, araştırma ve inovasyon alt yapısıyla dünyanın en güçlü ve bilgi yoğun tarım ekosistemidir. Bu bölgenin merkezinde Wageningen Üniversitesi ve Araştırma Merkezi (WUR) yer alıyor. ABD’de bulunan Silikon Vadisinden esinlenerek bu bölgeye “Gıda Vadisi” ismi verildi. Wageningen Üniversitesi de, Standford Üniversitesi’nin akademi ve girişimciliği bir araya getirmesi gibi aynı misyonu yerine getiriyor. Bu ekosistem, birçok dünya klasında yenilikçi gıda ve gıdayla ilgili çözümler arayan şirketler, bilgi kurumları, eğitim kurumlarına ev sahipliği yaparken aynı zamanda ülkeler arasındaki işbirliği görevini de yerine getiriyor. Gıda Vadisi içerisinde mevcut durumda Unilever, Cargill gibi 143 tane ulusal ve uluslararası firma bulunuyor ve vadi, gıda alanında çalışan yaklaşık 15.000 araştırmacıya da ev sahipliği yapıyor. Gıda Vadisi’nde tarımsal inovasyon projeleri gerçekleştiriliyor ve uygulanıyor. Yaklaşık Konya yüzölçümüne sahip Hollanda gibi küçük bir ülkenin bunu yapabilmesinde önemli etkenlerden bir tanesi Wageningen Üniversitesi ve Araştırma (WUR) Merkezi’dir. Dünyadaki en büyük tarımsal araştırma kuruluşu olarak kabul edilen WUR, tarımsal teknoloji işletmelerinin ve deneysel çiftliklerin geniş bir kümelenmesi olan Gıda Vadisi’nin (Food Valley) odağı ve merkezi durumundadır. 1876 yılında tarım okulu olarak açılan üniversite bugün Hollanda’nın en iyi ikinci, dünyanın ise en iyi 59. üniversitesi haline gelmiştir. Hollanda, hayvancılık sektöründe de çok gelişmiştir. Et, süt, süt ürünleri ve yumurtanın yanı sıra yün ve deri üretimi de yapılıyor ve yılda yaklaşık 10 milyar avroluk bir değer oluşturuyor. Hayvancılığın gelişmesinde yine Gıda Vadisinde Wageningen Üniversitesi ve Araştırma Merkezi’nin payı çok büyük. 2.2.6. Londra Finansal Teknoloji (FinTech) Kümelenmesi Londra FinTech kümelenmesi on yıllardır Londra’da bulunan üç yerleşik yatay birleşmenin kesişiminde doğmuştur. Londra; girişimci yetenek havuzunun, güçlü bir teknoloji kümelenmesinin ve dünyanın en rekabetçi finansal merkezinin 419 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” kesiştiği noktadır. Küresel mali kurumların ve teknoloji şirketlerinin varlığı kümelenmeyi, girişimci ve teknik yeteneğin kaynağı olarak geliştirmiştir. Bankalar, varlık yöneticileri ve sigortalar gibi mevcut finansal kurumlar FinTech servislerinin potansiyel müşterilerdir. Londra finansal teknoloji kümelenmesi hükümet desteğiyle güçlendirilmiş olup küresel düzeyde rekabetçi bir konuma sahiptir. 2.3. Türkiyede Bölgesel Kalkınma Ekosistemi İçinde Yeni Nesil Kümelenmeler 2.3.1. Teknoloji Geliştirme Bölgeleri(Teknokentler) Türkiye’nin ilk ve yenilikçi teknoparklarından ODTÜ TEKNOKENT’in kuruluş çalışmalarına 1980’li yılların sonunda Dünya Bankası’nın desteğiyle başlandı. 1990’lı yıllarda KOSGEB ve üniversitelerin iş birliği ile Teknoloji Merkezleri (TEKMER’LER) kurulmaya başlandı. Teknoloji geliştirme bölgeleri ile ilgili yasal zemin ise 2001 yılında resmi gazetede yayınlanan 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile oluşturuldu. Bu tarihten sonra Türkiye’de Teknoloji Geliştirme Bölgeleri hızla yayılmaya başladı. Teknoloji geliştirme bölgelerinin bağlı bulunduğu T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Aralık 2021 verilerine göre, Türkiye’de ilan edilen bölge sayısı 92’ye ulaşmış bulunuyor. Bu bölgelerden 73 tanesi faaliyetlerini aktif olarak sürdürürken 19’unun alt yapı çalışmaları da devam ediyor. Teknoloji geliştirme bölgelerinde faaliyet göstererek ArGe çalışmalarını yürüten toplam firma sayısı 7.331’e ulaştı ve bu firmalarda 75.657 personel istihdam ediliyor. Türkiye’nin ilk Teknoloji geliştirme bölgesi olarak kurulan ODTÜ Teknokent, 2000 yılında Ankara’da ODTÜ bünyesinde kurulan ülkemizdeki ilk teknokenttir. Daha sonra 2001 yılında Kocaeli’nde TÜBİTAK Marmara Teknokent kurulmuştur. 2002 yılında Bilkent Üniversitesi bünyesinde Bilkent Cyberpark Teknoloji Geliştirme Bölgesi, 2002 yılında İzmir’de İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü bünyesinde İzmir Teknoloji Geliştirme Bölgesi, Kocaeli’nde Sabancı Üniversitesi bünyesinde GOSB Teknopark Teknoloji Geliştirme Bölgesi kurulmuştur. Bunları 2003 yılında kurulan Hacettepe Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi, İTÜ Arı Teknokent Teknoloji Geliştirme Bölgesi, Eskişehir Teknoloji Geliştirme Bölgesi, Selçuk Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi, Kocaeli Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi, Yıldız Teknik Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi, İstanbul Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi izlemiş olup 2004-2022 yılları arasında farklı bölgelerde 79 adet Teknokent daha kurulmuştur. 2.3.1.1. ODTÜ Teknokent İlk kurulan ODTÜ Teknokent, 1992 yılında teknoloji geliştirmeye yönelik kuluçka merkezleri kurulması ana hedefi ile başlangıçta KOSGEB işbirliği içinde 420 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” ODTÜ TEKMER olarak hizmete açılmış, 2000 yılında bilim parkına (teknokent) dönüştürülmüştür. 2001 yılında Türkiye’deki teknokentler ile ilgili yasal çerçeveyi tanımlayan 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Yasası çıktıktan sonra ODTÜ Teknokent bir cazibe merkezi haline gelmiştir. Türkiye’nin ilk ve en yenilikçi teknoparklarından birisi olan ODTÜ Teknokent, 380’nin üzerindeki şirket sayısı, %90’ı üniversite, doktora veya yüksek lisans mezunu olan 8.000’den fazla personele yarattığı istihdam olanakları ve Ar-Ge faaliyetlerinin yürütüldüğü 170 bin m2 kapalı alanı ile Türkiye’deki diğer teknoparklara da örnek teşkil edecek başarılara imza atmıştır. ODTÜ Teknokent’te faaliyet gösteren şirketlerin %50’si yazılım-bilişim, %20’si elektronik, %15’i makine ve tasarım, %6’sı medikal teknolojiler, %6’sı enerji ve çevre, kalan %3’ü ise ileri malzeme, tarım, gıda, uzayhavacılık, otomotiv gibi diğer alanlarda Ar-Ge çalışmaları yürütmektedir. ODTÜ Teknokent, bugün aralarında Aselsan, Havelsan, TUSAŞ, Siemens, Türk Telekom, Netaş, Comodo (Nurd), ATOS, Arçelik, Vestel ve Samsung’un da bulunduğu sanayi devlerine ev sahipliği yapıyor. ODTÜ Teknokent’te 2020 yılında elde edilen toplam Ar-Ge geliri 20 milyar TL’yi, ihracat geliri ise 1,7 milyar doları aştı. Bölgede üretilen, Türkiye ve dünyada isim yapmış ürünler; Dünya çapında çok sayıda kullanıcısı bulunan online eğitim sitesi, ilk yerli playstation oyunu, satış rakamları yedi milyonun üzerinde olup dünyanın ilk 100 oyunu arasında yer alan oyun teknolojileri, Türkiye’nin ilk ve tek sosyal içerik platformu, yerli fiber lazer teknolojisi, ilk ve tek yerli rehabilitasyon robotu, ilk yerli çip, kendi enerjisini üretebilen biyonik kulak, dünyanın en küçük atomik kuvvet mikroskobu, yerli insansız hava aracı, milli helikopter, milli savaş uçağı, Göktürk-2 uydusu, yerli 5G altyapısı gibi teknolojiler ODTÜ Teknokent’te geliştirildi. Teknoloji tabanlı girişimciliğin desteklenmesi kapsamında ön kuluçka programları “Yeni Fikirler Yeni İşler Hızlandırma Programı” ve “Animasyon Teknolojileri ve Oyun Geliştirme Merkezi”, kuluçka merkezleri; ODTÜ KOSGEB TEKMER Kuluçka Merkezi, bir finansal araç olarak kurulan Hızlandırma ve Yatırım Şirketi “Growth Circuit”, akademik bilginin ticarileşmesi için “ODTÜ Teknoloji Transfer Ofisi”, şirketler arası işbirliklerinin geliştirilmesini amaçlayan savunma sanayi, ICT ve sağlık kümeleri ile uluslararası iş birliklerini desteklemek üzere açtığı yurtdışı ofisleri gibi çalışmalar bulunmaktadır. ODTÜ Teknokent’te Türkiye’nin konularında lider şirketleri olan 470’den fazla şirketin iş birliklerini arttırmak amacıyla savunma sanayii, bilişim ve telekomünikasyon ve ileri sağlık teknolojileri alanlarında üç kümelenme kuruldu. Bunlar sırasıyla Teknokent Savunma Sanayi, Teknokent Bilişim ve Telekomünikasyon ve Teknokent İleri Sağlık Teknolojileri Kümelenmeleridir. 421 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 2.3.1.1.1.Teknokent Savunma Sanayii Kümelenmesi (TSSK) Teknokent Savunma Sanayii Kümelenmesi (TSSK), 2010 yılında birbirlerini tamamlayıcı ve birbirlerinin kabiliyetlerine katma değer katan, savunma, havacılık, anayurt güvenliği ve siber güvenlik alanlarında yeni ürün ve hizmetler geliştiren dikey uzmanlıklara sahip Ar-Ge firmalarının bir araya gelmesi ile kuruldu. Kümelenmede 140’dan fazla üye şirket bulunuyor. TSSK, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin milli olması zorunlu ve kritik ihtiyaçlarının, üniversiteler ile Ar-Ge odaklı iş birlikleri çerçevesinde yerli savunma sanayi şirketleri tarafından geliştirilmesi ve teknoloji üretilmesini amaçlamaktadır. Bu çerçevede Kümelenmenin itici gücünü üniversite, sanayi ve araştırma arasındaki sinerji ile gerçekleştirilen Savunma sanayi Ar-Ge projeleri oluşturmaktadır. 2.3.1.1.2 Teknokent Bilişim ve Telekomünikasyon Kümelenmesi (T.ICT) ODTÜ Teknokent 2010 yılında savunma sanayi ile başlamış olduğu kümelenme çalışmalarına Bilişim ve Telekomünikasyon alanında devam etti. Hali hazırda bölgede faaliyet gösteren şirketlerin %50’ye yakını Bilişim ve Telekomünikasyon alanında faaliyet gösteriyor. Bu kapsamda ODTÜ Teknokent’in hedeflediği yaşayan bir ekosistemin geliştirilmesinde ve sürdürülebilir kılınmasındaki önemli adımlardan birisi de Teknokent Bilişim ve Telekomünikasyon Kümelenmesi’dir. Kümelenmede 200’den fazla üye şirket yer alıyor. ODTÜ Teknokent Bilişim ve Telekomünikasyon Kümelenmesi’nin misyonu, farklı ölçekteki şirketlerin ve akademisyenlerin bir araya gelerek üniversite ile işbirlikleri içerisinde yenilikçi Ar-Ge projeleri ortaya çıkarmaları ve bu projeler sonucunda uluslararası başarılar elde edilmesi olarak belirlenmiştir. ODTÜ Teknokent Bilişim ve Telekomünikasyon Kümelenmesi üyesi şirketler, genellikle kurumsal yazılımlar, bilgi güvenliği, uzaktan eğitim, akıllı sistemler, mobil uygulamalar, oyunlar, e-sağlık, büyük veri ve bulut bilişim alanlarında faaliyet gösteriyor. 2.3.1.1.3. Teknokent İleri Sağlık Teknolojileri Kümelenmesi (T. HEALTH) ODTÜ Teknokent firmalarının sağlık alanında yurtiçi ve yurtdışı pazarlardan daha fazla pay almaları, işbirliklerini artırmaları ve ortak hareket etmelerine yönelik olarak 2016 yılında “İleri Sağlık Teknolojileri Kümelenmesi” kuruldu. Kümelenme’de 50’nin üzerinde medikal şirket bulunmaktadır. 2.3.1.2.Teknopark İstanbul Yerli ve yabancı girişimcilerin Türkiye’nin teknoloji geliştirme kapasitesine katkıda bulunabilmesi amacıyla kurulmuş bir teknoloji geliştirme bölgesi olan Teknopark 422 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” İstanbul, Türk savunma sanayinin ileri teknoloji merkezi konumunda yer alıyor. Kuruluşu 8 Ekim 1987 tarihli Savunma Sanayii İcra Komitesi (SSİK) kararlarına dayanan Teknopark İstanbul; Savunma Sanayii Başkanlığı tarafından ülkemizin ileri teknoloji ihtiyaçlarının milli kaynaklardan karşılanabilmesi amacıyla 20 Nisan 1988 tarihli Bakanlar Kurulu kararı çerçevesinde Pendik Kurtköy’de tahsis edilen 2.5 milyon m2 arazi üzerine 4 Mayıs 2010 tarihinde resmi olarak kurularak faaliyete başlamıştır. Teknopark İstanbul’da başta savunma sanayi olmak üzere havacılık/uzay, denizcilik, ileri elektronik, enerji, sağlık bilimleri ve endüstriyel yazılım alanlarında yüksek teknoloji geliştirmeleri için Ar-Ge çalışmaları yapan STM, Aselsan, TAI, TEI, Roketsan, BMC, Yaltes, C-Tech, Altınay Havacılık, Pavotek, Femsan, Armelsan, Kale Havacılık, Figes gibi şirketlerin aralarında bulunduğu 300’ü aşkın yerli ve yabancı şirket, Teknopark İstanbul’un kuluçka merkezi Cube Incubation’da inovatif ve derin teknoloji tabanlı iş fikirleri üzerinde Ar-Ge çalışmaları yürüten 150’yi aşkın girişimci ve girişimci grubu, Ar-Ge çalışmalarının ticari bir değere kavuşması için kurulan bir Teknoloji Transfer Ofisi ve 4 ayrı kümelenme bulunuyor. TTO, Ar-Ge çalışmaları yürütülen bu projelerin patent alması ve ticarileşmesi noktasında çalışmalar yaparken SAHA İstanbul, ARGEMİP (Ar-Ge Merkezleri İletişim ve İşbirliği platformu), İSEK (İstanbul Sağlık Endüstrisi Kümelenmesi) ve Türk Denizcilik Kümelenmesi de bu odak teknoloji alanlarında çalışan kurumlarla bir sinerji ortamı oluşturmak ve birlikte verimli araştırma alanları tesis etmek amacıyla önemli çalışmalara imza atıyor. Bu kümelenmeler teknolojide dışa bağımlılığı ortadan kaldırmak, milli teknolojilerin üretimini artırmak ve ülkemizin yerli sanayisini geliştirmek için katkı sağlıyor. 2.3.1.2.1. SAHA İstanbul Savunma, Havacılık ve Uzay Kümelenmesi SAHA İstanbul, Türk savunma, havacılık ve uzay sektörünün, yerlilik oranının arttırılması, bu alanda kritik teknolojilere kavuşturulması ve uluslararası rekabette üst seviyelere taşınması için üyelerinin teknolojik ve sektörel yetkinliklerini geliştirmek, üyeleri arasındaki işbirliğini destekleyerek güçlü bir ekosistem oluşturmak amacıyla 2015 yılında Pendik’te bulunan Teknopark İstanbul bünyesinde kuruldu. SAHA İstanbul, zamanla çok hızlı bir büyüme kaydederek, sırasıyla Deliklikaya Endüstri Bölgesi DESB, Yıldız Teknik Üniversitesi İkitelli Teknopark, Teknopark Ankara-İvedik ve Gaziantep Sanayi odasında İrtibat Ofisleri açıldı. SAHA İstanbul, bugün itibariyle 800’den fazla üyesiyle Avrupa Havacılık Kümelenmeleri Birliğinin en büyük kümelenmesi haline gelmeyi başardı. Savunma, havacılık ve uzay sanayisinde faaliyet gösteren firmaların ‘Milli Teknoloji Hamlesi’ için bir araya geldiği SAHA İstanbul, Türkiye’nin yüksek teknoloji ve savunma sanayiindeki millileşme hamlesine katkı sağlayan yeni nesil bir kümelenme. 423 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Kümelenme, 2017 yılında SAHA İstanbul Teknoloji İktisadi İşletmesini, 2018 yılında SAHA EXPO Fuarcılık A.Ş’yi, 2019 yılında SAHA Akademi’yi, 2020 yılında Milli Havacılık Endüstrisi Komitesi MİHENK’i ve 2021 yılında SAHA GİRİŞİM’i kurdu. 2.3.1.2.2. ARGE Merkezler İletişim ve İşbirliği Platformu (ARGEMİP) ARGEMİP, 5746 sayılı yasa ile Ar-Ge merkezlerinin bilgi ve deneyimlerini birbirleriyle paylaşmak amacıyla 2015 yılında Teknopark İstanbul’un çatısı altında kuruldu. 6676 sayılı yasaya uygun olarak tescil edilmiş Tasarım Merkezlerini de üyeliğe kabul eden platform faaliyetlerini Ar-Ge ve Tasarım Merkezleri İletişim ve İşbirliği Platformu adı altında sürdürüyor. Ar-Ge merkezleri tarafından kurulan ve tüm Ar-Ge merkezlerine açık olan, ArGe Merkezleri İletişim ve İş Birliği Platformu ARGEMİP, Türkiye’de Ar-Ge ve Tasarım faaliyetlerinin ivme kazanmasını sağlamak için, Ar-Ge ve Tasarım yönetim uygulamalarının kıyaslanmasına, Ar-Ge ve Tasarım uygulamaları arasında iyi örneklerin ve ortak sorunların ortaya çıkarılmasına, Ar-Ge ve Tasarım merkezleri arasında işbirliğinin arttırılmasına yönelik çalışmalar yapıyor. 14 üye ile kurulan ARGEMİP, her sene yüzde 50 oranında büyüyen bir platform olarak, bugün 99 firmada 109 Ar-Ge merkezine ulaşmış bulunuyor. Platform, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından destekleniyor ve teşvik ediliyor. 2.3.1.2.3. İstanbul Sağlık Endüstrisi Kümelenmesi (İSEK) İSEK, Teknopark İstanbul koordinatörlüğünde ve İstanbul Sanayi Odası, Boğaziçi Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi, Acıbadem Üniversitesi kurucu üyeliğinde 2013 yılında kuruldu. İstanbul Bölgesinde sağlık sektöründe bir bölgesel kalkınma projesi olma hedefiyle yola çıkan İSEK, bugün itibarıyla 187 firma, 23 araştırma merkezi, 14 STK, 2 kamu üyesi ile faaliyetlerine devam eden bir kümelenmedir. İSEK, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Kümelenme Destek Çağrısı kapsamında ve Teknopark İstanbul A.Ş. tarafından desteklenmektedir. 2.3.1.2.4. İstanbul Denizcilik Kümelenmesi Denizcilik sektöründeki firmaları bir araya getiren İstanbul Denizcilik Kümelenmesi, Türkiye’de bir ilk olarak 2017 yılında 20 firma ile kuruldu. Ticaret Bakanlığı’nın Hizmet Sektörü Rekabet Gücünün Artırılması Projesi (HİSER) ile faaliyetlerine başlayan kümelenmenin hedefi, Türkiye’yi denizcilik sektöründe dünya markası yapmak. Gemi, yat, suda yüzen taşıtların tasarımı ve bunlara yönelik mühendislik hizmetlerini sağlayan firmaların bulunduğu Türk Denizcilik Kümelenmesi, firmaların yurt dışı 424 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” ihracat kapasitelerini arttırmaya yönelik olan proje; eğitim, danışmanlık, sektörel dış ticaret heyeti, fuarlara katılım gibi faaliyetler gerçekleştiriyor. 2.3.1.3. Farklı Teknoloji Bölgelerinde Kurulan Bazı Kümelenme Örnekleri 2.3.1.3.1. Türkiye Siber Güvenlik Kümelenmesi Türkiye Siber Güvenlik Kümelenmesi, ülkemizin siber güvenlik ihtiyaçlarının tespit edilerek, yenilikçi yöntemlerle karşılanması için en üst düzey iş birliği ile sağlıklı rekabet koşullarını sağlayarak yerli siber güvenlik ekosistemini geliştirmek amacıyla 2017 yılında ilgili tüm kamu kurum/kuruluşlar, özel sektör ve akademi temsilcilerinin katılımlarıyla ortaya çıkan, Savunma Sanayii Başkanlığı ve Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanlığı tarafından desteklenen ve SSTEK A.Ş. tarafından yönetilen bir kümelenmedir. Kümenin uzun vadeli hedeflerinin belirlenmesi ve yönetilmesi Savunma Sanayii Başkanı Başkanlığında, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanlığı ve Savunma Sanayi Başkanlığı üst düzey temsilcilerinin katılımıyla oluşturulmuş Danışma Kurulu vasıtasıyla yapılıyor. Türkiye Siber Güvenlik Kümelenmesi; ülkemizdeki siber güvenlik firmalarının sayısını artırmak, üyelerinin teknik, idari ve finansal açılardan gelişimine destek olmak, Siber Güvenlik ekosisteminin standartlarını geliştirmek, üyelerinin ürün ve hizmetlerinin markalaşmasına yardımcı olmak, üyelerinin ulusal ve küresel pazarda rekabet gücünü artırmak, Siber Güvenlik alanındaki insan kaynağı sayısını artırmak, niteliklerini geliştirmek ve bütün toplumda siber güvenlik bilincini geliştirmeyi hedeflemiştir. 2022 Haziran ayı itibariyle 220 üye firması bulunan Türkiye Siber Güvenlik Kümelenmesi, bu hedefler doğrultusunda 2018 yılından bu yana; Pazara Erişim, ArGe ve İnovasyon, Yeteneğe Erişim, Teknolojik Üstünlük ve Etkileşim olmak üzere 5 ana başlıkta faaliyetler yürütüyor. 2.3.1.3.2. CYBERPARK BİL-TEL Kümelenmesi Türkiye’nin en büyük teknoparklarından biri olan Bilkent CYBERPARK, 2013 yılında bünyesindeki firmalar ile kümelenme faaliyetlerine başlayarak Bilişim ve Telekomünikasyon (BİL-TEL) Kümelenmesi’ni kurdu. BİL-TEL Kümelenmesi, Türkiye’nin Bilişim sektörüne katkı sağlayacak sayılı kümelenmelerdendir. Şu anda 37 firma üyesi olan Kümelenme, T.C. Ticaret Bakanlığı’nın Hizmet Sektörü Rekabet Gücünün Artırılması (HİSER) Projesi kapsamında desteklenmektedir. CYBERPARK BİL-TEL, Ankara’da bulunan en güçlü ve rekabetçi kümelenmelerden birisi. CYBERPARK BİL-TEL Kümelenmesi bünyesinde bilişim ve telekomünikasyon teknolojileri alanında yüksek kalite standartlarına sahip olan şirketler yer alıyor. 425 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Oyun, Animasyon ve Sanal Gerçeklik, 3D Geliştirme Yazılımı, Perakende Tedarik Zinciri Çözümleri, Sosyal Medya Veri Madenciliği, Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS), Telekomünikasyon ve Hizmetler, Özelleştirilmiş Uygulamalar, M2M Çözümleri, Gömülü Yazılımlar ve Çeşitli Yönetim Sistemleri (ERP, CRM vb.) CYBERPARK BİLTEL Kümelenmesinin yoğunlaştığı alanlardan bazılarıdır. 2.3.1.3.3. ULUTEK Bilişim Kümesi (BUTECH) ULUTEK Teknopark yürütücülüğünde, Ticaret Bakanlığı destekli HİSER (Hizmet Sektörü Rekabet Gücünün Artırılması) projesi çerçevesinde Nisan 2017 itibariyle ULUTEK BİLİŞİM KÜMELENMESİ projesi hayata geçirildi. Bölgenin yoğunluklu olarak yazılım firmalarından oluşması sebebiyle Yazılım üzerine ULUTEK BİLİŞİM Kümelenmesi kurulmuş olup, küme bünyesinde Bursa başta olmak üzere Türkiye’nin birçok kentine ve dünyanın çeşitli bölgelerine ürün ve hizmet sunan Bursa’nın önde gelen yazılım firmaları bulunuyor. İhracat kapasitelerini artırmak amacıyla bir araya gelen güçlü yazılım firmaları; birlikte eğitim, danışmanlık, yurtiçi ve yurtdışı tanıtım ve pazarlama faaliyetlerine katılım sağlıyor. Uluslararası arenada BUTECH Software Cluster ismiyle çalışmalarını sürdüren BUTECH, birçok uluslararası etkinlikte boy göstererek Türkiye’yi temsil etti. BUTECH Yazılım Kümelenmesi belirlediği yol haritasına bağlı kalarak, hedefleri doğrultusunda çalışmalarını sürdürmeye devam ediyor. 2.3.2. Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşması ve İhtisaslaşma YÖK, 2015 yılında Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşması ve İhtisaslaşması çalışmasına başlamış ve bölge ihtisaslaşması kapsamda yapılan sektörel analizler sonucu 2016-2018-2020 yıllarında 15 pilot üniversite ve ihtisas alanı seçmiştir. Seçilen üniversite ve ihtisas alanları; Bingöl Üniversitesi - Tarım ve Havza Bazlı Kalkınma, Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi - Tarım ve Hayvancılık, Düzce Üniversitesi - Çevre ve Sağlık, Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi - Tarım ve Jeotermal, Uşak Üniversitesi - Deri, Tekstil ve Seramik, Aksaray Üniversitesi - Spor ve Sağlık, Kastamonu Üniversitesi - Ormancılık ve Tabiat Turizmi, Muş Alpaslan Üniversitesi - Hayvancılık, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi - Çay, Siirt Üniversitesi - Tarım ve Hayvancılık, Artvin Çoruh Üniversitesi -Tıbbi-Aromatik Bitkiler, Bartın Üniversitesi - Akıllı Lojistik, Hitit Üniversitesi - Makine Ve İmalat Teknolojileri, Kırklareli Üniversitesi - Gıda, Yozgat Bozok Üniversitesi - Endüstriyel Kenevir ihtisaslaşma faaliyetleri ile hem bölgenin sahip olduğu doğal zenginliklerin/potansiyellerin etkin, verimli ve sürdürülebilir bir şekilde değerlendirilmesine katkı sunarak bölgenin rekabet gücünü artıracak hem de ekonomik anlamda bölge halkına yeni kazanç fırsatları sunarak gelişmesini sağlayacaktır. 426 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 2.3.3. Özel İhtisaslaşma Bölgeleri Bu OSB’ler içinde bölgenin rekabet gücünü artıracak Özel İhtisaslaşma Bölgeleri de kurulmuştur. İhtisas OSB, 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nda sanayide kümelenme yaklaşımı ile örtüşen bir tanımla; “aynı sektör grubunda ve bu sektör grubuna dahil alt sektörlerde faaliyet gösteren tesislerin yer aldığı organize sanayi bölgesi” olarak tanımlanmıştır. Ülkemizde Ankara Uzay ve Havacılık İhtisas OSB, Ankara Dökümcüler İhtisas OSB, Kırıkkale Silah İhtisas OSB, Yalova Gemi İhtisas OSB, Yalova Kalıp İmalatı İhtisas OSB, Yalova Taşıt Araçları Yan Sanayi İhtisas OSB, Samsun Gıda Organize Sanayi Bölgesi, Konya Karapınar Organize Sanayi Bölgesi, Kocaeli TOSB Otomotiv Yan Sanayi, Bursa İnegöl Mobilya İhtisas OSB, Kocaeli Makine İhtisas OSB, Sakarya Kaynarca Makine İmalat İhtisas OSB, Manisa Kula Deri İhtisas OSB, Manisa Akhisar Zeytin İhtisas OSB, Samsun Havza İhtisas OSB, Malatya Akçadağ Mermer İhtisas OSB, Antalya Kumluca Gıda İhtisas, İzmir Menemen Plastik İhtisas OSB, Gaziantep Besi İhtisas OSB, Ankara Çubuk Hayvancılık OSB, Bursa Tekstil Boyahaneleri OSB vb. gibi 44 adet İhtisaslaşmış OSB bulunuyor. Bunlara örnek olarak; 2.3.3.1. Ankara Uzay ve Havacılık İhtisas Organize Sanayi Bölgesi (HUB) TUSAŞ’ın yakınında 730 hektarlık alanda Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Ankara Sanayi Odası ve Savunma ve Havacılık Sanayii İmalatçılar Derneği ile Ankara Valiliği›nin katılımlarıyla, Ankara Uzay ve Havacılık İhtisas Organize Sanayi Bölgesi kuruldu. 2015 yılında arazisi alınan bölgede, 2016 yılında altyapı çalışmaları tamamlanmış ve 2017 yılından itibaren de kademeli olarak bölgede yer alacak firmaların yatırımları başlamıştır. HUB Bölgesinde yaklaşık 150’si sanayi kuruluşu olmak üzere 300 işletmenin yer alması, 15 bin kişiye istihdam sağlanması ve 5 milyar USD ciro yapması planlandı. TeknoHAB bölgesinin ilk kuruluş aşamasında, SSB, SSTEK, ASELSAN, TUSAŞ, HAVELSAN ve GAZİ Üniversitesi gibi ortakları bulunuyor. HUB, Ankara Uzay ve Havacılık İhtisas Organize Sanayi Bölgesinin kurulmasındaki amaç, uzay ve havacılık alanlarında yerli sanayiyi desteklemek, yerli ve yabancı firmaları bir araya getirerek sinerji sağlamak, yüksek katma değerli ürünler üretip ihracatı arttırmaktır. Bölgede Uzay ve Havacılık Sanayi için mükemmeliyet merkezi, Yeni girişimler için inkübasyon merkezi, İhracat için işbirliği merkezi, eğitim kurumları, Ar-Ge ve inovasyon merkezleri yer alıyor. HUB Bölgesinin hedefleri arasında Yerli Uzay ve Havacılık Endüstrisi’ne kaldıraç olacak yerli, yabancı önemli firmaların ve yan sanayinin bölgede entegrasyonun sağlanması, Avrupalı/Amerikalı yatırımcılar ile Ortadoğu/Türk Cumhuriyetleri 427 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” arasında arayüz oluşturulması, Sektörde faaliyet gösteren kümelenmeler, üniversiteler ve Ar-Ge merkezleri arasındaki sinerjinin artırılması, KOBİ’lerin bölgeye çekilmesi yer alıyor. 2.3.3.2. Kocaeli TOSB Otomotiv Yan Sanayi İhtisas Organize Sanayi Bölgesi Türkiye’nin çeşitli yerlerinde dağınık bir şekilde faaliyet gösteren ve otomotiv sektörüne parça üreten TAYSAD (Taşıt Araçları Tedarik Sanayicileri Derneği) mensubu 210 üyeden 40’ı bir araya gelerek, sorunlarının çözümünü sağlamak üzere ortak girişim grubu oluşturmuş ve 1992 yılında TOSB Otomotiv Tedarik Sanayi İhtisas Organize Sanayi Bölgesini kurmuşlardır. TOSB tamamen katılımcı sanayici üyelerinin özkaynakları ile finanse edilmiş olup otomotiv parça sanayicilerinin faaliyet gösterdiği tek Global İhtisas Organize Sanayi Bölgesidir. TOSB 2 bin 800 dönümlük bir alana kuruldu. Doluluk oranı yüzde 92’yi bulan bölge; ihracatta yılda 1.7 milyar dolar, ciroda 15 milyar dolar, istihdamda 25 bin kişi rakamlarına ulaşmış durumda. Bölge’de 16 Ar-Ge merkezi, bir tasarım merkezi ve bir inovasyon merkezi bulunuyor. Ayrıca bölgede 18 yabancı sermayeli firma faaliyet gösteriyor. Büyüklük sıralamasında Türkiye’nin ilk 500 ve ikinci 500’üne giren firmalarına ev sahipliği yapan TOSB, meslek lisesi, üniversite gibi eğitim kurumları ve otomotiv sivil toplum kuruluşlarıyla da iş birlikleri yapıyor. 2.3.3.3. Kırıkkale Silah İhtisas Organize Sanayi Bölgesi Türkiye’nin ilk Silah İhtisas Organize Sanayi Bölgesi olan Kırıkkale Silah İhtisas OSB, 2014 Yılında 500 dönümlük bir arazi üzerinde kuruldu. Bölge 3, 5 ve 7 dönümlük 64 parselden oluşuyor. Kurucu ortakları arasında MKE Kurumu ve Savunma Sanayi Başkanlığı gibi stratejik öneme sahip kurumlarımız bulunuyor. Silah İhtisas OSB’de kurulan ve kurulacak olan tesislerde her türlü silah, uçaksavar, her çap ve model tabanca, uzun ve kısa namlulu toplar, savunma sanayisine yönelik yüksek teknolojili dijital ürünler, dürbünler, gece görüş kamera sistemleri, savunma sanayisine ait donanım, çipler ve yazılımlarla bunlara ait tüm yedek parçaların imalatının yapılması planlanıyor. 2.3.4. Organize Sanayi Bölgeleri Türkiye’de OSB uygulamalarına, ilk olarak 1962 yılında Bursa’da bir OSB kurulmasıyla başlandı. 1962 yılından 2002 yılı sonuna kadar 70 adet OSB kuruldu. 15.04.2000 tarihli OSB Kanunu ve 01.04.2002 tarihli Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliğinin yürürlüğe girmesi sonucu, 2003-2019 yılları arasında 120 adet OSB daha faaliyete başladı. Mevcut aksaklıkları gidermek üzere yapılan değişiklikler doğrultusunda yeniden hazırlanan OSB Uygulama Yönetmeliği 02.02.2019 tarihli ve 30674 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve OSB’lerin şikayet 428 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” edilen tüm sorunları çözüme kavuşturulmuştur. Bu tarihten sonra Türkiye’de OSB sayısı hızla artarak bugün itibarıyla 379’a ulaşmıştır. Türkiye’de mevcut tüm OSB’ler içinde Bölgesel Kalkınma modeline en güzel örnek olarak OSTİM Ekosistemini verebiliriz. 2.3.4.1. OSTİM Bölgesel Kalkınma Modeli 1967 yılında küçük sanayi sitesi yapı kooperatifi olarak 1.748 üye ile faaliyete başlayan OSTİM; bugün 17 ana sektör ve 139 iş kolunda faaliyet gösteren 6.500 işletme ve 65.000 çalışanı ile Ankara ve Türkiye sanayisinde öncü rol oynayan önemli bir ekosistemdir. OSTİM ekosistemi içinde yer alan tüm kurum, kuruluş ve işletmeler yerli ve milli sanayimizin gelişmesi için örnek çalışmalar yapıyor. OSTİM Kooperatifi, OSTİM Vakfı, OSTİM Endüstriyel Yatırımlar İşletme A.Ş., OSTİM Teknik Üniversitesi, OSTİM Teknopark A.Ş., OSTİM Girişim Sermayesi Yatırım Fonu, OSTİM Teknoloji Araştırma ve Geliştirme Merkezi A.Ş., OSTİMODTÜ Teknokent, OSTİM Spare Parts Inc., OTÜSEM, OSTİM Proje Gelişim A.Ş, OSTİM Dış Ticaret Merkezi, OSTİM Endüstriyel Tasarım ve Mühendislik Merkezi, OSTİM Dijital Dönüşüm Ofisi, OSTİM Teknik Üniversitesi, OSTİM OSB Teknik Koleji, OSTİM Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, OSTİM Gazi Üniversitesi MYO ve yedi adet yeni nesil sektörel kümelenme bölgedeki işletmelerin gelişmesi, uluslararası rekabetçi bir yapıya kavuşması, verimliliğinin artması, ortak ve yenilikçi projeler gerçekleştirmesi, ihracat yapması ve finansman ihtiyacının karşılanması gibi amaçlara yönelik önemli çalışmalar yapıyorlar. Kuruluşundan bu yana dayanışma ve iş birliği ruhuyla hep birlikte üreten OSTİM, sadece fiziki bir sanayi bölgesini değil aynı zamanda rekabetçi bir milli sanayi ve teknoloji için çalışma ve başarma azmini ifade ediyor. Ülkemizin kalbi Başkent Ankara’nın ilk sanayi bölgesi olarak kamu, üniversite, teknopark, araştırma merkezleri, ulusal ve uluslararası ana sanayi, sivil toplum kuruluşları ve ilgili diğer sektörlere yakınlığının avantajını da yaşayan OSTİM, kurduğu ulusal ve uluslararası iş birliği ağlarını kurumsallaştırarak sürdürülebilir hale getiriyor. OSTİM, Türkiye’de bir sanayi bölgesi içinde yer alan ilk üniversite olma özelliğine sahip olan OSTİM Teknik Üniversitesi’nin, OSTİM ekosisteminin tüm birikimini en iyi şekilde değerlendirerek ülkemizde üniversite-sanayi işbirliğinin öncüsü olmakla kalmayıp üniversite-sanayi işbirliğinin gelişmesi ve birçok projenin hayata geçirilmesi için Ankara’da bulunan tüm üniversite, teknopark ve AR-GE merkezleriyle her zaman yakın bir işbirliği içindedir. Ülkemiz için ekonomik değer üreten OSTİM firmaları sadece bölgenin sahip olduğu üretim/hizmet altyapısı ve imkânlarından değil iş birliği kültürü ve ekosistemin 429 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” sağladığı değer ve avantajlarla çeşitli üretim desteklerine kolayca ulaşıyor. Bu ekosistem yenilikçi, iş birliğine açık ve rekabetçi işletmelerin yaşayabilmesi ve gelişebilmesi için verimli bir zemin oluşturuyor. Gelişmiş ülkelerin kalkınma modeli olarak kabul edilen Ahilik kümelenme modelini başarıyla uygulayan OSTİM, rekabetçiliğinin artırılması amacıyla savunma, havacılık, raylı sistemler, medikal, iş ve inşaat makineleri, haberleşme teknolojileri, enerji, kauçuk teknolojileri alanlarında uzmanlaşarak bölgenin ve ülkemizin proje geliştirme, özgün tasarım ve milli üretim yeteneklerinin gelişmesine büyük katkı sağlıyor. OSTİM yönetimi tarafından 2007 yılında bölgede “Rekabetçilik ve Kümelenme Analizi Çalışması” kapsamında yapılan detaylı araştırma, analiz ve sentezler sonucunda ülkemizin ilk ve en başarılı yeni nesil kümelenme örnekleri bölgede birer birer hayata geçirildi. İş ve İnşaat Makineleri, Savunma ve Havacılık, Medikal Sanayi, Yenilenebilir Enerji ve Çevre Teknolojileri, Raylı Ulaşım Sistemleri, Kauçuk Teknolojileri ve Haberleşme Teknolojileri adı altında kurulmuş yedi farklı yeni nesil kümelenme çatısı altında yüzlerce firma bir araya gelerek sektörlerinde ülkemizin geleceği için ortak projeler yapıyor, ulusal ve uluslararası büyük hacimli işlere imza atıyor. Bu Kümelenmeler; 2.3.4.1.1. Ostim İş ve İnşaat Makineleri Kümelenmesi İş ve İnşaat Makineleri Kümelenmesi (İŞİM), Çankaya Üniversitesi ile Ostim OSB Müdürlüğü’nün işbirliği sonucunda 2007 yılında OSTİM’de kurulan ilk kümelenme oldu. “Ostim Rekabetçilik Analizi”nde ülkemiz açısından stratejik öneme sahip kümelenme kapsamında kuruldu. Ana hedefi firmalarının yenilikçi yaklaşımlarını ve işbirliklerini geliştirerek, ulusal ve uluslararası rekabet güçlerini artırmak ve birer dünya markası olmalarını sağlamak. İŞİM kümelenmesi, Uluslararası bilinirliğin arttırılması ve iyi örneklerin ülkemize ve kümeye kazandırılması için 3 adet uluslararası AB Cosme projesi tamamlamıştır. İŞİM, İş ve İnşaat Makineleri sektöründe Türkiye’de ve Dünya’da bir merkez olan OSTİM Bölgesinde ve ANKARA içinde Ağır ve Mini İş Makinaları, Araçüstü Ekipmanlar, Asfalt ve Yol Makinaları, Beton Makina ve Ekipmanları, Kırma Eleme Tesisleri, Taşıma-Kaldırma Ekipmanları, Tünel ve Maden Makinaları, Hafif İnşaat Makinaları, Yedek Parça ve Ataşmanlar, Destekleyici Ürün Ve Hizmetler sektörlerinde ihtisaslaşmış, çoğunlukla yerli ürün üreten KOBİ firmalarından oluşan ulusal bir kümelenmedir. İŞİM, Avrupa ESCA Bronz Kalite sertifikasına sahip olup Ticaret Bakanlığı 4. Uluslararası Rekabeti Geliştirme (URGE) projesini yürütmektedir. 430 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 2.3.4.1.2. Ostim Medikal Sanayi Kümelenmesi Ostim Medikal Sanayi Kümelenmesi 2007 yılında “Ostim Rekabetçilik Analizi”nde ülkemiz açısından stratejik öneme sahip medikal cihaz pazarının bölgesel bir kalkınma modeli olan kümelenme modeli ile geliştirilmesi kapsamında sağlık sektöründe üretim yapan firmalar ve destekleyici kuruluşlarıyla ortaklaşa rekabetle sektördeki pazar payını arttırmak amacıyla kuruldu. Küme olarak hedef, mevcut ürün ve hizmetlere ek olarak küresel pazarlarda yükselen niş alanlarda; ileri düzey teknoloji, tasarım, yazılım ve hizmet entegrasyonu ile bütünleşik sağlık teknolojisi çözümleri sunan uluslararası platformlarda güvenirliği kanıtlanmış yerli üretim tıbbi cihazlarla dünya pazarında yer almak ve marka olmaktır. Ostim Medikal Sanayi Kümelenmesi, Avrupa ESCA Bronz Kalite sertifikasına sahip olup Ticaret Bakanlığı 4. URGE projesini yürütmektedir. Ayrıca; Moscow International Medical Cluster (Rusya) ve Hungarian Medical Cluster Mediklaszter (Macaristan) ile işbirliği protokolleri bulunmaktadır. Türkiye’de de medikal sektörde faaliyet gösteren 5 kümelenmenin bir araya geldiği Türkiye Sağlık Kümelenmeleri İşbirliği Platformu kurucu üyesidir. 2.3.4.1.3. OSTİM Savunma ve Havacılık Kümelenmesi (OSSA) OSSA, 2007 tarihinde “Ostim Rekabetçilik Analizi”nde ülkemiz açısından stratejik öneme sahip kümelenme kapsamında OSTİM öncülüğünde 2008 yılında kuruldu. OSSA, İş birliği, güç birliği, ortaklaşa rekabet çerçevesinde; üye firmalarının yerli üretim ve rekabet güçlerini arttırmaya yönelik AR-GE, inovasyon, yeni pazarlar bulma, ihracat kanalları oluşturma; uluslararası işbirliğini geliştirme, rekabet avantajı sağlama, teknolojiye uyum sağlama, katma değeri yüksek ürünler üretme, kurumsallık ve kalite sistemlerinde iyileştirmeler, ihtisaslaşma, yol haritası oluşturma, yerli ve milli üretim konularında önemli bir sinerji oluşturmaktadır. OSSA, T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı ve Ticaret Bakanlığı destekleri ile uluslararası ICDDA etkinlikleri düzenlemekte, savunma, havacılık ve uzay alanlarında faaliyet gösteren ana sanayi ve KOBİ firmalarına; yurt dışında yeni pazarlar bulmak, iş fırsatları yakalamak ve iş ortaklıkları kurmak için çalışmalar yapmaktadır. ICDDA etkinliklerine yurt dışından Airbus, Boeing, BAE Systems, Thales, Rolls-Royce, Leonardo, Thyssenkrupp, GE, Ruag, MBDA, Konsberg, SAAB, Tawazun, Rheinmetall, Safran, Collins, Northrop-Grumman, L3 HARRIS, KAI gibi ana yüklenici firmalar başta olmak üzere birçok ana ve alt yüklenici firmalar katılmaktadır. Kümelenmenin Ana Sanayi Paydaşlarını; TUSAŞ, ASELSAN, ROKETSAN, FNSS, BMC, HAVELSAN, TEI ve OTOKAR, MKE, Ana Araştırma Kurumlarını ise; Türkiye 431 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV), Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ), Atılım Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Başkent Üniversitesi oluşturuyor. OSSA, Başta Ankara olmak üzere Balıkesir, Bursa, İstanbul, İzmir, Kayseri, Kocaeli, Konya, Manisa, Mersin’den 300’e yakın üye firması ile Kara, hava ve deniz platformları için; Ar-Ge/Tasarım, Yazılım, Kompozit, Elektronik, Elektromekanik, Kablaj, Talaşlı İmalat, Sac Şekillendirme, Yüzey Geliştirme, Test/Kalibrasyon, kaplama/boya, optik sistemler, hidrolik sistemler, makina/ekipman üretimi ve insansız sistemler ile birçok nihai ürün ve alt sistemlerin üretimini gerçekleştiriyor. Avrupa Havacılık Kümelenmeleri Birliği (EACP) üyesi olan OSSA, Avrupa ESCA Bronz Kalite sertifikasına sahip olup Ticaret Bakanlığı 5. Uluslararası Rekabeti Geliştirme (URGE) projesini yürütmektedir. 2.3.4.1.4. Ostim Yenilenebilir Enerji ve Çevre Teknolojileri Kümelenmesi Ostim Yenilenebilir Enerji ve Çevre Teknolojileri Kümelenmesi 2007 yılında, Ostim Organize Sanayi Bölgesi’nde yapılan rekabet analizi neticesinde belirlenen dört stratejik alandan, destekleyici sektörleriyle birlikte geleceğin sektörü olarak belirlenmiş ve 2009 yılından itibaren alt yapı kurma çalışmalarıyla birlikte faaliyetlerine başlamıştır. Ostim Yenilenebilir Enerji ve Çevre Teknolojileri Kümelenmesi olarak ana hedef, yerli üreticilerin yenilenebilir enerji ve çevre teknolojileri sektöründeki üretim yetenekleri ve ulusal/uluslararası rekabet gücü ve pazar paylarını artırmak amacıyla sektörün tüm paydaşları arasında iş ve güç birliğini pekiştiren kolaylaştırıcı ve yönlendirici bir platform oluşturmaktır. Ostim Yenilenebilir Enerji ve Çevre Teknolojileri Kümelenmesi, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Kümelenme Destek Programı kapsamında desteklenen “Ostim Temiz Teknolojiler Kümelenmesi Projesi”ni tamamlamış; ürün geliştirme, uluslararasılaşma ve santral rehabilitasyonu gibi üç ana eksende faaliyetlerini yürütmüştür. Ostim ENERJİK kümelenmesi, Ticaret Bakanlığı Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesi (UR-GE) Projesi Desteği kapsamında 3. URGE projesini ve UNDP tarafından desteklenen ‘Sıfır-Karbon Okuryazarlığı: Dijital İçerik Geliştirme Kampı ve Araştırma Projesi’ni yürütmektedir. Ostim ENERJİK Kümelenmesi, Avrupa ESCA Bronz Kalite sertifikasına sahip olup aynı zamanda Ostim Teknopark A.Ş.’nin de şirket ortağıdır. 2.3.4.1.5. Anadolu Raylı Ulaşım Sistemleri Kümelenmesi (ARUS) Anadolu Raylı Ulaşım Sistemleri (ARUS) Kümelenmesi, Türkiye’nin tüm Anadolu’yu kapsayan sektöründe lider kümelenmesi olarak, ülkemizde raylı ulaşım sistemlerine yönelik üretim yapan sanayicilerimiz, destekleyici kurum ve kuruluşlarımızın “İş 432 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Birliği, Güç Birliği ve Milli Marka” ilkesiyle bir araya gelmesi ile 2012 yılında kurulmuştur. Ülkemizde tasarımından nihai ürüne kadar yerli ve milli marka raylı ulaşım sistemlerini üreterek, birer dünya markası haline getirmeyi kendisine ana hedef olarak belirlemiş olan ARUS, Anadolu’nun 27 ilinden Türk raylı sistemler sektörünün önde gelen 180 kuruluşunu bir araya getirerek, sektörde işbirliği ve güç birliği sinerjisi ile milli markalar üretme görevini üstlenmiştir. ARUS üyeleri, kurulduğu günden bu yana Tramvay, Hafif Raylı Sistemler (LRT), Metro, Elektrikli ve Dizel ana hat ve manevra lokomotifleri, Hızlı Tren, Yük vagonu, Tren kontrol sistemleri, Kritik bileşenler, Sinyalizasyon, altyapı ve üst yapı üretiminde 15 adet milli markaya imza atarak geliştirdiği yerli ve milli raylı ulaşım sistemlerini gerek şehirlerarası ana hatlarda ve gerekse İstanbul, Bursa, Kayseri, Kocaeli, Samsun, İzmir, Antalya ve Gaziantep’te kent içi ulaşımda hizmete sunmuştur. Raylı sistemlerde bugün itibarıyla yerlilik oranı %70 seviyesine çıkmış, Panorama, İstanbul, Kayseri Talas, İpekböceği Tramvayları, Green City, İstanbul LRT araçları, HSL 700 Hibrit Lokomotifi, E1000 Elektrikli Manevra Lokomotifi, E5000 Elektrikli Ana hat lokomotifi, DE10000 Dizel elektrikli Manevra lokomotifi, Milli Elektrikli Tren, yeni nesil yük vagonları gibi milli markalı Raylı sistem araç ve Yük vagonlarımız altyapısı, üstyapısı ve milli sinyalizasyon sistemleri ile birlikte gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında büyük talep görmektedir. ARUS üyeleri, 2021 yılında 25 ülkeye 750 milyon USD’lık raylı sistem ihracatı gerçekleştirmiştir. ARUS, Uluslararasılaşma politikaları kapsamında Avrupa Raylı Sistemler Birliği (ERCI) üyesi olup bu birlikte 16 Avrupa kümelenmesi, 17 Avrupa ülkesi ve 3000’den fazla KOBİ firması, ARGE kuruluşları ve Üniversiteler yer alıyor. ARUS üyeleri, ERCI Avrupa üyeleri ve AB İşletmeler ağında yer alan tüm kuruluşlarla işbirliği içerisinde olup, birlikte tanıtım faaliyetleri, fuarlar, B2B işbirliği toplantıları, Ar-Ge ve inovasyon çalışmaları ve pazarlama faaliyetleri gerçekleştiriyor. ARUS üyeleri, bu kapsamda 3 adet ERCI Avrupa inovasyon ödülü ve 2 adet Frost & Sullivan Avrupa’da yılın şirketi ve Akıllı Ulaşım Sistemlerinde Avrupa liderlik ödüllerini kazanmış olup 10 adet uluslararası raylı sistem projeleri yürütüyor. ARUS, ayrıca Avrupa ESCA (European Secretariat for Cluster Analysis) tarafından Gümüş kalite sertifikasına layık görülen Türkiye’de ilk ve tek kümelenme olarak kuruluşunun 10. yılını taçlandırmıştır. ARUS, ayrıca 2 adet uluslararası AB Cosme Exxtra ve Star projeleri ile Ticaret Bakanlığı 3. Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesi (UR-GE) projesini yürütmektedir. 2.3.4.1.6. Kauçuk Teknolojileri Kümelenmesi 2013 yılında kurulan Kauçuk Teknolojileri Kümelenmesi, Kauçuk sektöründeki değer zincirinde yer alan firmalar ile üniversiteler, odalar, kamu kurumları, ilgili sivil toplum 433 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” örgütleri gibi destekleyici kurumları belli bir amaç doğrultusunda bir araya getiren bir oluşumdur. Kamu, Üniversite ve Sanayi işbirliği hedefiyle oluşan kümelenme ailesinin bir üyesi olarak sektörün kalkınması ve uluslararası platformda daha büyük pay sahibi olabilmesi için çalışmalar yürütmektedir. Kauçuk Kümelenmesi, Uluslararasılaşma çerçevesinde İspanya’dan ASICS, Fransa’dan Elastopole ve Belçika’dan Plastwin kümelenmeleri ile iletişim ağının güçlendirilmesi adına TEEPII adlı Avrupa Kauçuk Kümelenmeleri Birliği’ni kurmuştur. Ostim Kauçuk Kümelenmesi Ticaret Bakanlığı 3. URGE projesini yürütmektedir. 2.3.4.1.7. Ostim Haberleşme Teknolojileri Kümelenmesi (HTK) Haberleşme Teknolojileri Kümelenmesi (HTK), 2017 yılında OSTİM tarafından, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) desteği ile haberleşme teknolojileri sektöründeki paydaşları bir araya getirerek; ortak hareket etmek, ekonomi ve endüstri alanında yerli ve milli kalkınmayı güçlendirmek, geliştirmek, sektörün ihtiyaçlarının karşılanması ve uluslararası pazarlarda rekabet edebilmelerini sağlamak, üniversitelerin bu konuda geliştirdikleri bilgiyi ticarileştirmek, sektörde donanım, yazılım ve malzeme üreticileriyle hizmet sağlayan işletmecilerin ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kuruldu. Tüm kurum ve kuruluşlarıyla OSTİM ekosistemi gerek ülkemizde ve gerekse Dünya’da örnek gösterilen önemli bir sanayi, teknoloji ve inovasyon bölgesi olmayı başarmıştır. Haberleşme Teknolojileri Kümelenmesi, 17 üye firması ve 3 operatörün katılımı ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Uçtan Uca Yerli ve Milli 5G Haberleşme Şebekesi Projesini ve Ticaret Bakanlığı 1. HİSER projesini yürütmektedir. HTK Kümelenmesi, Ticaret Bakanlığı Desteği ile bir Alım Heyeti faaliyeti gerçekleştirmiş olup dünyanın çeşitli yerlerinden operatör ve entegratör firmaları ülkemize davet ederek ülkemizin ihracatını artırmak hedefi ile uluslararası bir etkinlik düzenlemiştir. Tüm Ostim kümelenmelerinin amacı, yurt dışı bağımlılığı ve ithalatı önleyerek yerli ve milli özgün ürünler üretmek ve uluslararası sürdürülebilir rekabet ile ülkemizin ihracatını artırmaktır. Sonuç ve Öneriler Yeni nesil kümelenme modeli 13. yüzyılda Anadolu’da Ahi Evran tarafından kurulan Ahilik teşkilatı ile günümüze kadar gelerek ülkelerin kalkınma ve ekonomik programlarında başarıyla uygulanan bir model olmuştur. Ülkemizde Ulusal Bilim, Teknoloji Politikaları 2003-2023 strateji belgesi kapsamında Türkiye’nin kalkınma yolunda katma değeri yüksek ürünlerin üretilmesi ve ihracatın artırılması için 434 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” yenilikçilik esasına dayanan yapısal bir dönüşüm hedeflenmiştir. Bu dönüşümde bölgesel ve ulusal kalkınmaya sağladığı önemli faydalar sebebiyle yenilikçilik esaslı bilgiye dayalı üretim ekonomisi, kalifiye insan kaynağı, teknoloji ve bilgi üretimi konusunda Üniversiteler, Teknopark’lar, ihtisaslaşmış bölgeler, bilim vadileri, OSB’ler, finans merkezleri ve küresel alanda faaliyet gösteren yeni nesil kümelenmeler ön plana çıkmıştır. Yeni nesil kümelenmelere ülkemizdeki en başarılı örnekler olarak OSTİM bölgesel kalkınma ekosisteminde yer alan kümelenmeleri verebiliriz. Toplam 17 ana sektör ve 139 iş kolunda faaliyet gösteren 6.500 firmanın yer aldığı OSTİM ekosisteminin merkezinde başta OSTİM Teknik Üniversitesi olmak üzere teknoparklar ve akıllı uzmanlaşmış yeni nesil kümelenmeler yer alıyor. Ülkemiz için ekonomik değer üreten OSTİM firmaları, Kümelerin sağladığı iş birliği kültürü, ekosistemin sağladığı değer ve avantajlarla ortak projeler yaparak ulusal ve uluslararası büyük hacimli işlere imza atıyor. Ülkemizin daha çok kalkınması için OSTİM ekosisteminde olduğu gibi merkezinde üniversite olmak üzere, kamu kurumları, özel sektör, finans merkezleri ve ara yüzlerin de yer aldığı tüm teknoloji geliştirme, sanayi ve ihtisas bölgelerinde ahilik ilkelerine bağlı, akıllı uzmanlaşmış, uluslararası faaliyet gösteren yeni nesil kümelenme modelinin yaygınlaştırılması, bu bölgelerde kalifiye iş gücünü sağlayacak mesleki eğitim kurumları sayısının da artırılması önem arz ediyor. Kaynakça A, Sibel. (2018). Bölgesel kalkınma dinamikleri: Üniversite-Sanayi İşbirliği Stratejileri, Int. Journal of Human Sciences, ISSN:2458-9489, Volume 15 Issue 1. Beğendik,B.(2013). Küresel Doğan İşletmelerin Uluslararasılaşma Sürecine Etki eden Girişimcilik Yönelimi Boyutları ve Girişimci Özellikleri, Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Ana Bilim Dalı, Ankara. Future Technology Institute -Thinktech STM (2015). Kümelenme Analizi Sektör Değerlendirme Raporu. Kabataş,K., Akgün, A,K.(2021). Yüksek Teknoloji İçeren Sanayi Kümelenmeleri, Havacılık Kümelenmeleri Örneği, İşletme Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, Sayı: 2, Say. 420 – 443. Kaya, D., Taylan, O., Kılıç, E. (2015). Kümelenme ve Karabükte Raylı Sistemler, Bakka. Kırankabeş, M, C., Erkul, A. (2020). Türkiye’de Bölgesel İnovasyon Ekosistemi: Üçlü-Sarmal Modeli Çerçevesinde Bir Değerlendirme, T. C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Dergisi, Sayı: 1. Kurnaz, G., Bedük, A. (2017). Türkiye’de ve Dünyada Melek Yatırımcılık, Selçul Üniv., Sosyal Bilimler MYO Dergisi, e-ISSN: 2564-7458, Cilt 20, Sayı 1, Say. 27-40. Onuralap, A. (2016). Dünyadaki İnovasyon Kümelerinden Ne Öğrenebiliriz; Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı, Değerlendirme Notu, N201634. T.C. Ekonomi Bakanlığı İhracat Genel Müdürlüğü (2013). Kümeler için Uluslararasılaştırma Stratejileri ve Pazarlama Kılavuzu. http://www.kobikumelenme.gov.tr T.C. Kalkınma Bakanlığı (2016). Bölgesel Gelişme Ulusal Stratejisi 2014-2023. 435 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu-Tübitak (2004). Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikaları/2003-2023 Strateji Belgesi. https://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files/vizyon2023/ Vizyon2023StratejiBelgesi.pdf,Tübitak, 02.11.2004. Yüksek Öğretim Kurulu-YÖK (2020). Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşması ve İhtisaslaşması, Bölgesel Kalkınma Odaklı Üniversiteler, YÖK, Ankara. 436 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” AHİLİKTEKİ ORTA SANDIKLARININ BİR MODERN ZAMAN UYARLAMASI: KURUM İÇİ DAYANIŞMAYA DAYALI ORTA SANDIĞI Mustafa A. SANCAR* Giriş Ahi kelimesi Arapça’da “kardeşim” ve Türkçe’de “akı” kelimesinden gelmektedir ve “eli açık ve cömert” manasındadır (Çağatay, 1971: 51-52; Cunbur, 1976: 61; Şeker, 1991: 173-180). Bu kavramlar, günümüz hâkim neoliberal iktisat anlayışının temelinde yer alan “her bireyin kendi çıkarını maksimize etmesi” prensibi ile taban tabana zıt olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum, dayanışmacı/yarışmacı bir yaklaşımı baz alan ahilik sisteminin, çatışmacı/yarışmacı bir yaklaşımı merkeze alan kapitalist ya da güncel versiyonu olan neoliberal iktisattan çok farklı bir paradigmaya sahip olduğunu bize göstermektedir. Ahilik sisteminin, neoliberal sistemden farklı olarak, sadece zenginlik üretmeyi değil, daha ziyade topumun refahını artıracak şekilde dağılmış dengeli bir maddi/manevi zenginliği hedeflediği görülmektedir. Kapitalist iktisat, ortaya koymuş olduğu iktisadi rasyonel bireyin /homoeconomicus’un yani “nefs-i emmare” de denilen egoların çıkarlarını maksimize etme çabaları sonucu oluşacak “yaratıcı yıkım” ve “görünmez el” in bu çıkar çatışmalarını yoğurarak tüm toplum için en verimli ve iyi olanı ortaya çıkaracağını muştulamaktadır (Sancar, 2021). Ancak bu beklenti, yaşanan toplumsal ve insani krizlerle yanlışlanmıştır. Bu yaklaşımın üretim ve verimliliğin arttırılması konusundaki başarısının aksine gelir dağılımını ciddi bir biçimde bozduğu, dünyayı çevresel felaketlere sürüklediği ve fiziki kaynakları sürdürülemez bir şekilde tükettiği gerçeği, gelecek krizlerin de maalesef habercisidir. Örneğin günümüzde en zengin %1’lik nüfusun kalan %99’luk nüfustan daha zengin hale gelmesi ve bu gelir dağılımının gün geçtikçe daha da bozuluyor olması, gelir dağılımı bozukluğunun ulaştığı seviyeyi göstermesi bağlamında oldukça dikkat çekicidir (Oxfam, 2016). Yaşanan bu gelir dağılımı bozukluğu ve çeşitli çatışmalar sonucunda, ülkemizin de ciddi bir şekilde etkilendiği üzere, milyonlarca göçmen yaşamsal riskler taşımasına ve büyük eziyetlere katlanmaları gerekmesine rağmen yurtlarını terk ederek daha iyi ekonomik şartlara doğru göç etmektedir. Dünya tarihinde görülmediği kadar çok sayıda ve uzunlukta ülkeler arası inşa edilen duvarlar * Dr. 437 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” da bahsi geçen göçleri engelleyememektedir. Bir diğer husus da aşırı ve bilinçsiz tüketim sonucunda oluşan çevre kirliliğinin dünyanın ekolojik dengesini ciddi bir biçimde bozarak küresel ısınma, orman yangınları, kuraklık ya da aşırı yağışlar sonucu oluşan seller, musilaj vb. doğal afetler olarak karşımıza çıkması ve milyonların hayatını ciddi bir şekilde etkilemesidir. Giderek etkileri daha da artan bu durum yine dünya nüfusunun hatırı sayılır bir kısmının elverişsiz iklim şartları dolayısı ile göç etme zorunluluğunun doğmasına; bu da ekonomide ve sosyal alanlarda büyük kargaşalara sebep olarak kümülatif insan mutluluğunun ciddi bir oranda azalmasına sebebiyet vermektedir. Aşırı kaynak tüketiminin bir diğer sonucu da, doğal döngü içerisinde yerine konabilen kaynakların çok ötesinde bir kaynak kullanımına yol açmasıdır. Gelecek nesillerin hakkı olan kaynakların günümüzde tüketilmesi ise ekonominin temel hedefi olan insan mutluluğunun en üst düzeye çıkarılması hedefi bağlamında gelecek nesillerin mutluluğunun azaltılmasına yol açmaktadır. Bu da açıkça mevcut ekonomik sistemin mutluluk maksimizasyonu hedefi bağlamında verimsizliğini ortaya koymaktadır. Ahilik sistemi ise dayanışmacı-yarışmacı iktisadi dünya görüşü ile üretim maksimizasyonundan ziyade, israfa yol açmadan toplumsal ihtiyaçlara yetecek miktarda üretimi ve bunu gerçekleştirirken oluşan zenginliğin de tabana yayılmasını hedeflemektedir. Ahilik sistemindeki iktisadi rasyonel birey, kendi egosunu hayatın merkezine koymak yerine kendisini yaratılmış olanların bir parçası olarak gören ve bu dünyada belli bir süre için kendi kullanımına verilen kaynakların kullanımı ile sorumlu olduğunun farkında olan bireydir. Bu birey, kendini dev bir bütünün geçici bir parçası olarak görmekte, mutluluk ve huzur arayışını kendi çıkarını maksimize etmekte değil, tüm yaratılmışın refahı ve kaynakların sürdürülebilir şekilde kullanılmasında görmektedir. Günümüz neoliberal iktisadi ekosisteminin giderek ağırlaşan, yukarıda bahsi geçen problemlerinin aşılmasında da dayanışmacı-yarışmacı paradigmanın çok önemli katkıları olabileceği muhakkaktır. Bu bağlamda ahilik anlayışını günümüz kuşaklarına taşıyacak ve onların bu yaklaşımlarını içselleştirerek ihtiyaç duyulan dayanışmacı finansman anlayışını da canlandıracak model ve uygulamalara büyük ihtiyaç duyulmaktadır. Bu amaçla orta sandıklarında da zaman zaman kullanılmış olan karz-ı hasen ve infak uygulamalarına dayalı yeni bir kurum içi dayanışma modeli, toplumsal dayanışmaya büyük bir katkı verme potansiyeline sahiptir. “Kurum İçi Dayanışmaya Dayalı Orta Sandığı” model önerisi bu amaca yönelik, günümüz firma yapıları içerisinde uygulanabilecek bir yapı olarak sunulmuştur. Ahilikte Orta Sandıkları ve Dayanışma Eğitimi Ahilik sistemini kurgulayanlar, yüksek bir bilinç ve irade gerektiren dayanışmacı / yarışmacı bir iktisadi yaklaşımı benimseyen bu kurumsal yapının, ancak gelişmiş 438 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” insani vasıflarla donanan ve kâinatı kendi çıkarlarının ötesinde bir bütün olarak gören bireylerle mümkün olabileceğinin farkındalardı. Bu hedefi gerçekleştirmek için çok gelişmiş bir iş başı ve iş dışı eğitimle sekiz sene civarında süren yoğun bir program uygulayarak donanımlı ustalar yetiştiriyorlardı. Bu ustaların işlerini sağlıklı bir şekilde yürütebilmeleri için gerekli finansal ihtiyaçlarını da orta sandıkları ve yardımlaşma aracılığı ile gidererek ekonominin tam merkezinde bir ekosistem oluşturuyorlardı (Ceylan, 2013: 72). Bu ustalar hem en verimli ve kaliteli şekilde ekonomik üretime katkıda bulunuyor, finans yönetimleri ve gelir aktarımları ile zenginliğin toplumsal refaha dönüşmesine aracılık ediyor hem de gelir dağılımı bozukluğunun büyük ölçüde azaltılmasında çok önemli bir rol oynayarak toplumsal dirliğe ciddi katkıda bulunuyorlardı. Ahilik sisteminde uygulanan eğitim sistemi, yoğun bir iş başı ve iş dışı eğitim programı ile sağlanıyordu. Verilen eğitim süreci ile yetişen ustalar teknik eğitimin yanı sıra, etik değerler, edebiyat, birkaç yabancı dil, din, musiki gibi alanlarda da ciddi bir birikime sahip olarak mezun oluyorlardı. Ayrıca eğitim süreci boyunca kendilerine atanan yol atası ile çok yakın bir mentörlük/hamilik hizmeti de alıyorlardı. İlgili ahilerin fiziksel, duygusal, akli ve manevi boyutlardaki olgunlaşma süreci, bütünsel bir bakış açısı ile ele alınıyordu. Böylece bu eğitim sisteminden mezun olan ustalar, toplumsal adalet ve değerlerin ete kemiğe büründüğü pazar ve ticarette yer alan zanaatkârları oluşturarak toplumsal hayatın şekillenmesinde çok önemli bir katkı sunuyorlardı. Yetişen ustalar, ekonomik faaliyetlerini sürdürebilmek ve çevrelerindeki toplumun ihtiyaçlarını giderebilmek için orta sandıkları vasıtasıyla yardımlaşma yoluna gidiyorlardı. Orta sandıklarında hem hibe (sadaka) hem de karz-ı hasen gibi dayanışmaya dayalı finansal işlemler yapılıyordu. Bu ustalar hem en verimli ve kaliteli şekilde ekonomik üretim yapıyor, hem de sandık aracılığı ile çalışana maliyetsiz finansman ve fakir kesimlere gelir aktarımları ile zenginliğin toplumsal refaha dönüşmesine aracılık ederek toplumsal dirliğe katkıda bulunuyorlardı. Günümüz sigortacılık sisteminin de ötesinde bir dayanışma anlayışı ile üyelerinin ve yaşadıkları toplumun uğradıkları ekonomik afetlerde, ilgili kişilerin fona katkısına bakılmaksızın ekonomik yardım sunuyorlardı. Orta Sandıklarında Kullanılan Karz-ı Hasen ve Sadaka Karz kelimesi genel olarak borç manasına gelmekte, daha spesifik olarak ise kullanıldıkça tükenen misli bir malın taraflar arasında, sonradan emsalinin geri ödenmesi şartıyla verilmesi olarak geçmektedir (Dini Kavramlar Sözlüğü, 2010: 361). Karz-ı hasen ise güzel borç manasına gelmektedir ve iktisadi açıdan; borcun kullandırıldığı süreçte borcun işletilmesiyle potansiyel olarak edinilebilecek alternatif kazancın borcu sağlayan tarafın rızasıyla Allah rızası için borçluya verilmesidir. Bu fedakârlık sebebiyle bu işleme “güzel borç” denilmektedir. Hadid Suresi 18. ayette 439 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” “Şüphesiz ki sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah’a güzel bir borç verenler var ya, (verdikleri) onlara kat kat ödenir. Ayrıca onlara çok değerli bir mükâfat da vardır.” denilmektedir. Yine bir hadis-i şerifte “Bir şeyi ödünç vermek, onu sadaka olarak vermekten daha hayırlıdır” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 1/463) şeklinde bu hususun önemi vurgulanmaktadır. Benzer birçok ayet ve hadis dini olarak da karz-ı hasenin önemini vurgulamaktadır. Liberal iktisat borca / karza duyulan ihtiyacı, üzerine faiz eklenerek ihtiyaç sahibine verilmesini öngörmüşken, İslâm ekonomisi faizi yasaklayarak özellikle bireysel ihtiyaçlar için karz-ı hasen ile dayanışmayı tavsiye etmiş, büyük ticari borç / fon ihtiyacı için de ortaklık yapılarını ortaya koymuştur. Sosyal dayanışma amacıyla varlıklı kesimden ihtiyaç sahibi kesime zekât ve sadakaya ek olarak ortaya konan karz-ı hasen uygulaması tarih boyunca bu iktisadi görüşü benimseyen coğrafyalarda kullanılmıştır (Sancar, 2021: 10). İslâm ekonomisinde liberal iktisada mugayir olarak borçluluk durumunun zaruretler dışında istenmeyen bir durum olduğunu da belirtmekte fayda vardır. Bu kapsamda karz-ı hasen, faizin gelir dağılımı bozukluğunun artmasına sebep olan etkilerini ortadan kaldırarak orta sandıkları vesilesi ile toplumsal refahın ve mutluluğun artmasına önemli bir katkıda bulunmaktadır. İş yapabilecek durumda olan ve kazandığı gelir ile borcunu ödeyebilecek durumda olan ihtiyaç sahiplerine karz-ı hasen verilmesi öngörülerek sadakanın daha ziyade kalıcı ya da geçici olarak ekonomik gelir elde edemeyecek çocuk, yaşlı ve engelli ya da çalışabilecek ancak kısa vadede gelir üretemeyecek durumda olan ihtiyaç sahiplerine verilmesi öngörülmüştür. Böylece bir yandan ihtiyaç sahibi kişilerin olabildiğince kendi onurlarını da koruyarak alan el konumuna düşmemeleri amaçlanırken diğer yandan da onları da olabildiğince üretim sürecine katarak kaynakların çok daha verimli kullanılması sağlanmaktadır. Ahilikte yer alan orta sandıklarında da sadaka ile birlikte karz-ı hasen verildiği görülmektedir. Böylece ahilik üyesi meslek erbaplarının ihtiyaçları doğrultusunda onların da onurları gözetilmiş ve fonun en verimli şekilde kullanılması esas alınmıştır. Kurum İçi Dayanışmaya Dayalı Orta Sandığı Günümüzde yaşanan gelir dağılımı bozukluğu problemi, aynı kurumsal bünyede yer alan (holding, şirketler vb.) çalışanlar arasında da yoğun bir şekilde görülmektedir. Ticari kurumların içerisinde üst, orta ve alt gelir grubuna mensup birçok kişi beraber çalışmaktadır. Ancak bu kişiler arasında onlarca kata varabilen gelir farklılıkları hem kurum içinde yer alan alt gelir grubu çalışanlarının kuruma olan aidiyet hislerini zedelemekte, hem de hayatının önemli bir kısmını beraber geçiren bu topluluk içerisinde kimilerinin ciddi ekonomik yoksunluklarına karşın kimilerinin de lüks 440 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” bir hayat sürmesi, insani açıdan bir probleme işaret etmektedir. Ayrıca bu durum “komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir” düsturunu merkeze alan medeniyet anlayışımızı da ciddi bir şekilde zedelemektedir. Bu bağlamda ahilik anlayışını günümüz kuşaklarına taşıyacak ve onların bu yaklaşımlarını içselleştirerek ihtiyaç duyulan dayanışmacı finansman anlayışını da canlandıracak model ve uygulamalara büyük ihtiyaç duyulmaktadır. Orta sandıklarında da zaman zaman kullanılmış olan karz-ı hasen ve infak uygulamalarına dayalı yeni bir kurum içi dayanışma modeli, toplumsal dayanışmaya büyük bir katkı verme potansiyeline sahiptir. Bu amaçla geliştirilen ve karz-ı hasen gibi tamamen dayanışma amacı güden bir finansal enstrümanı merkeze oturtan “Kurum İçi Dayanışmaya Dayalı Orta Sandığı” modeli, karz-ı hasen uygulaması ile birlikte yer yer sadaka enstrümanını da hibrit bir şekilde kullanarak kurumsal yapıdaki farklı gelir seviyelerine sahip kesimlerin arasındaki dayanışmayı güçlendirmeyi hedeflemektedir. Karz-ı hasen gibi tamamen dayanışma amacı güden bir finansal enstrümanı merkeze oturtan bu model, yer yer sadaka enstrümanını da hibrit bir şekilde kullanarak kurumsal yapıdaki farklı gelir seviyelerine sahip kesimlerin arasındaki dayanışmayı artırma ve güçlendirme potansiyeline sahiptir. Bu model ile düşük gelir grubunda yer alan bireylerin yaşam standartlarında önemli etkiye sahip olan ev eşyalarının yenilenebilmesi, acil sağlık ya da eğitim ihtiyaçlarının karşılanabilmesi, sünnet, nişan vb. faaliyetler için TL cinsinden kısa vadeli faizsiz borçlanma imkânı sağlanmış olacaktır. Modelde iki ayrı finansal havuz yapısına dayanan bir şirket sandığı kurgulanmaktadır. Bu sandığın birinci havuzunda mavi yakalı / asgari ücretli (ya da %50 fazlasına kadar) çalışanlara yönelik karz-ı hasene dayalı kısıtlı (mikro, iki ile dört maaşa kadar) hacimlerde ihtiyaç kredisi/borcu verilmektedir. Verilen borçlar TL cinsinden olup, kullanıcısının sırtına enflasyon yükü yüklememektedir. Böylece hem karz-ı hasen ile kredi hem de enflasyon farkının kredi alana hibe edilmesi ile sadaka verilmektedir. Genelde acil sağlık, eğitim ya da beyaz eşya tarzı ihtiyaçların giderilmesine yönelik olarak düşük ücretli çalışanlara kullandırılmaktadır. Geri ödemeler çalışanların maaşlarından kesilmektedir ve geri ödeme süresi de ilk etapta bir seneyi geçmemektedir. Başarı ile tamamlanan ilk borç döngüsünden sonra 18 ve 24 aylık dönemler için artan oranlarda krediler verilebilmektedir. Her taksit ödemesi için senet imzalanmakta, böylece borcun geri ödenmeme riski minimize edilmektedir. 441 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Şekil 1: Yardımlaşma Fonu Finansman Akış Diyagramı Diğer havuzda ise orta/üst gelir grubuna dahil olan çalışanlar, hayır amaçlı olarak, karz-ı hasen ya da sadaka şeklinde paralarını yatırabilmektedir. Karz-ı hasen olarak yatırılan paralar enflasyona karşı korunaklı bir döviz/değerli maden sepeti cinsinden tutulmakta, böylece yatırımcısı parasının değerini uzun vadede koruyabilmektedir. Karz-ı hasen olarak gelen paraların %35’i bir yatırım fonunda değerlendirilmekte (genelde katılım bankası) ve kalan %65’lik kısmı da ilk havuzda karz-ı hasene dayalı mikrokrediye kaynaklık etmektedir. Yatırım fonundan elde edilen gelirler, mikrokredilerdeki enflasyon farkının karşılanmasında (mikrokredide TL cinsinden borç veriliyor) ve olursa batık kredilerin kapatılmasında kullanılmaktadır. Eğer sene sonunda yatırım fonunda yüksek oranda bir bakiye kalırsa, bu bakiyeden bir miktar yedek akçe ayrıldıktan sonra kalan kısmı ihtiyaç sahibi çalışanlara; sağlık, eğitim vb. yardımlar olarak hibe edilebilmektedir. Ayrıca yatırım fonundaki paralar likite yakın olduğu için, karz-ı haseni kullandıran kişilerin paralarını geri istemeleri durumunda hızla nakde döndürülerek taleplerinin karşılanması sağlanmaktadır. Verilen sadakalar da yine batık durumlarında (ölüm, sakatlık, hastalık vb. mücbir durumlar) borcun kapatılması için kullanılmaktadır. Böylece sandık, kendi gelirini üretmekte ve finansal olarak sürdürülebilir bir model ortaya çıkmaktadır. Sandık, firmanın mevcut muhasebe ve eğitim birimleri tarafından desteklenecektir. Böylece ekstra bir çalışan maliyeti oluşmayacaktır. Bu modelden yararlanarak borç alan kişilere bir ön şart olarak dayanışmacı ekonomi eğitimi verilmekte ve dayanışmacı paradigma bağlamında verilen bu paranın maddi olduğu kadar manevi bir sorumluluk gerektirdiği de öğretilmektedir. Eğitim kapsamında kişilerin iktisadi yaklaşımlarında toplumun refahını önceleyecek şekilde israftan kaçınma, çevredekiler ile dayanışma gibi konular ve bunların etik ve iktisadi sebepleri anlatılmaktadır. Bu eğitimler borç alanlar için zorunlu olmakla birlikte dileyen diğer çalışanlara da açık bir şekilde yapılmaktadır. 442 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Şekil 2: Dayanışma Fonu Finansman Akış Diyagramı Sandık Kapsamında Eğitim Dayanışmacı-yarışmacı ekonominin içselleştirilerek toplumsal refahın yaygınlaştırılabilmesi için, bu anlayıştan istifade ederek karşılıksız yardım alan insanlar önemli bir potansiyel oluşturmaktadır. Çünkü bu bakış açısının pozitif sonuçlarını bilfiil deneyimlemiş olan bu insanlar, ait oldukları toplum içerisinde de dayanışmayı geliştirici girişimlerin liderliğini ya da destekleyiciliğini yapmak için uygun birer aday konumundadır. Bu modelden yararlanarak borç alan kişilere bir ön şart olarak dayanışmacı ekonomi eğitimi verilmesi amaçlanmaktadır. Eğitim kapsamında öncelikli olarak dayanışma amacı ile verilen bu borcun maddi olduğu kadar manevi bir yükümlülük getirdiği de öğretilmektedir. Böylece borçların geri dönüşü bağlamında resmi evrak ve maaş kesintisi mekanizmasının yanı sıra insanların içsel sorumluluk bilinci de arttırılmaktadır. Ayrıca eğitim kapsamında kişilerin iktisadi yaklaşımlarında toplumun refahı ile kendi refahlarını optimize edecek şekilde israftan kaçınma, toplum ile dayanışma gibi konular ve bunların etik ve iktisadi sebepleri de anlatılmaktadır. Bu eğitimler borç alanlar için zorunlu olmakla birlikte dileyen diğer çalışanlara da açık bir şekilde yapılması planlanmaktadır. Sandığın Denetimi ve Şeffaflığı Günümüzde dayanışmaya dayalı çalışmalara olan ilginin önündeki en büyük engel daha önce yaşanan bazı başarısız örneklerden dolayı oluşan güven problemidir. Bu başarısız örneklerin oluşmasında genelde iyi niyetli olarak kurulan sosyal girişimlerin naif bir yaklaşımla yeterince denetlenen ve şeffaf yapılar olarak kurgulanamaması ve zamanla bu zaafların ciddi problemlere dönüşmesine yol açmıştır. İster iyi niyetli ister art niyetli olsun kişilerin şeffaflık ve denetimin üst düzeyde olduğu kurumsal yapılar 443 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” içerisinde yanlış uygulamalar yapma şansları büyük oranda ortadan kalkmaktadır. Nitekim profesyonel hayatta aralarında bankaların ve büyük holdinglerin de bulunduğu birçok firma, sağlıklı bir denetim ve şeffaflık yapısı kurgulanması sayesinde, çok uzun yıllar patronların firma içerisinde aktif görevi olmamasına rağmen sağlıklı bir şekilde faaliyetlerine devam edebilmektedir. Bu bağlamda denetim ve şeffaflık mekanizmasının kurum içi orta sandıklarında doğru bir şekilde kurgulanması, güvensizlik probleminin aşılmasında önemli bir adım olacaktır. Bu doğrultuda orta sandığının beyaz yakalı çalışanlar arasından seçilen bir denetçi ekip tarafından düzenli olarak denetlenmesi gerekmektedir. Periyodik olarak sandığın mali tablolarının denetlenerek tüm çalışanlara açıklanması esas olmalıdır. Sonuç Bu çalışma ile tarihimizde toplumsal refahın oluşmasında önemli bir rol oynamış olan ahilik, orta sandığı ve iş başı / iş dışı eğitim uygulamalarında yer alan prensiplerden hareketle günümüz şartlarına uyarlanmış ve uygulamada da oldukça pratik olan bir toplumsal dayanışma mekanizmasının; “Kurum İçi Dayanışmaya Dayalı Orta Sandığı” ekonomik hayatımıza kazandırılması hedeflenmektedir. Bu yapı ile borç veren taraf parasının değerini koruyarak sosyal fayda ve manevi kazanım imkânı elde ederken, borç alan taraf da hem ekonomik olarak daha iyi bir refah seviyesine kavuşmakta hem de dayanışma ekonomisi alanında eğitim ve deneyim kazanmaktadır. Bu uygulamanın kurumlar açısından ek kazanımları da çalışanların kuruma olan bağlılıklarının ve kurum içi dirliğin artması olarak karşımıza çıkmaktadır. Ahi Evran Şûrası ve okumuş olduğunuz bu tebliğ kapsamında aşağıdaki önerileri de sunmak isterim: 1. Ahilik değerlerinin günümüze taşınması için ahilik teşkilatında kullanılan orta sandıklarının günümüze taşınması konusunda bir çalıştay düzenlenebilir ve ortaya çıkacak model OSTİM bünyesinde uygulanabilir. 2. Ahilik değerlerinin iktisadi bir çerçeve içerisine oturtulacağı bir proje yapılarak, günümüz iktisadi koşulları içerisinde nasıl uygulanabileceği raporlaştırılabilir. 3. Ahilik iktisadi yaklaşımına dayalı bir güncel kalkınma modeli için bir çalıştay ya da proje yapılarak yeni bir model ortaya konabilir. 444 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Kaynakça Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdillâh Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî. el-Müsned. thk. Ahmed Muhammed Şâkir. 8 Cilt. Kahire: Dârü’l-Hadîs, 1416/1995. Ceylan, K. (2013). Ahilik Türk-İslam Medeniyetinde Dünyevi ve Uhrevi Sistem. Ankara: T.C. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kültür Yayınları. Dini Kavramlar Sözlüğü. (2010). (5. bs.). Ankara: D.İ.B. Yayınları. Oxfam. (2016). An Economy for the 1%. https://d1tn3vj7xz9fdh.cloudfront.net/s3fs-public/file_ attachments/bp210-economy-one-percent-tax-havens-180116-en_0.pdf [18 Ocak]. Sancar, M. A. (2021). Yoksulluğun Giderilmesinde Karz-ı Hasen Müessesesi: Tekarüz ve Karz-ı Hasene Dayalı Mikrofinans Modeli Önerisi. İstanbul Sabahattiz Zaim Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. (Yayınlanmamış Doktora Tezi). İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. 445 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” AHİLİK BAĞLAMINDA KOOPERATİFÇİLİK Adil DÖŞEYEN* Başak Tanınmış YÜCEMEMİŞ** Giriş Seçilen konunun önemi, günümüz dünyasında kurulmuş ve işler olan kooperatif bankacılığı modelinin bize uygun bir model olup olmadığını gözlemleyebilmek ve uygulamada ahilik teşkilatından farklı olarak hayata geçirilmiş unsurlarını ve geliştirilen çözüm önerilerini ortaya koymaktan ibarettir. Bu tebliğin amacı, geçmişte hayat bulmuş ve topluma hayat vermiş ahilik teşkilatı ile, günümüz dünyasında hayat bulmuş ve birçok toplumsal ve ekonomik problemlerin üstesinden gelmiş olan kooperatif bankacılığının kesişim noktalarını ve ayrıştıkları noktaları keşfetmeye çalışmaktır. Bu çalışmada, ahilik teşkilatı ve zamanında çözdüğü problemler ile kooperatifçilik ve özelinde kooperatif bankacılığının 21. yüzyılda adreslediği çözümlerin bir karşılaştırması ve özellikle ahilik teşkilatında bulunan orta sandığının işlevselliği ve çözdüğü sorunlar ile kooperatif bankacılığının işlevselliği ve çözdüğü sorunlar karşılaştırılacaktır. Kooperatifçilik ilkeleri ile ahilik teşkilatı ilkelerinin mukayesesinin yapılacağı tebliğde, her iki kurumun finansal olarak dokunduğu acı noktalar mukayese edilecektir. Orta sandığı harcamaları ile kooperatif bankacılığının adreslediği finansal unsurların karşılaştırması ve ortak yönleri bulunmaya çalışılacaktır. Ahilik Teşkilatı, İlkeleri ve Örgütlenmesi Ahilik teşkilatı, 13. yy.’da Ahi Evran tarafında temelleri atılan ve Türklerin sanat ve mesleki anlamda gelişmelerini sağlamayı hedeflemiş örgütlü bir yapıdır. Ahilik teşkilatı mesleki eğitimin yanı sıra toplum hayatını düzenleme misyonunu da kendisinde bulmuş ve ahlâklı ve erdemli bir hayatı vaaz etmiştir. İlk başta sadece debbağlık ve bazı deri işçiliği ile uğraşan ahiler, sonrasında iş kolu sayısını 32 farklı kola yaymışlardır ve Anadolu’nun her şehrinde ve kasabasında örgütlenmişlerdir. Neticede etraflı bir esnaf ve sanatkâr kurumu haline gelmişlerdir. Ahilikte üye * * Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü, Bankacılık Ana Bilim Dalında Doktora tez öğrencisidir. ORCID ID: 0000-0001-9703-8248 (Çalışma, Marmara Üniversitesi, Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü, Bankacılık Anabilim Dalında, Prof. Dr. Başak Tanınmış Yücememiş danışmanlığında yürütülen ve Adil Döşeyen tarafından hazırlanan “Kooperatif Bankacılığı ve Sosyo Ekonomik Etkileri: Bir Model Önerisi” başlıklı doktora tezinden üretilmiştir.) Prof. Dr. Marmara Üniversitesi, ORCID ID: 0000-0003-0880-0056 447 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” kabulünde tüm esnaf ve sanatkâra kapılar açıktı ancak meslek veya sanatı olmayanlar ve olsa dahi inançsızlar, falcılar, büyücüler, hırsızlar, yalancılar, dolandırıcılar, karaborsacılar ve hilekârların ahilik teşkilatına girmesi yasaktı. Ahilikte eğitime çok önem verilmiştir ve eğitim çocukluktan başlayarak tüm hayatı boyunca devam eder ve sürekli eğitim felsefesi benimsenmiştir. Eğitim gündüz mesleki beceri eğitimi iken geceleri ahlâki eğitim olarak devam etmektedir. Ahlâkın bu denli ön plana çıktığı bir teşkilatta, üyelerin finansal olarak korunması da sağlanmıştır. Orta Sandığı ismi verilen bir yedek akçe sandığına her üye belli bir miktar katkıda bulunmakta, sandığın mülkü altında bulunan gayrimenkul kiraları ve çeşitli bağışlar da bu sandığı beslemekteydi. Bu sandıktan finansal anlamda güçlük çeken esnaf ve sanatkâra destek olunmakta, onları tefecilerden korumakta ve hammadde temini garanti altına alınmaktaydı. Orta sandığının bir başka vazifesi de Ahilik teşkilatının tamir, vergi, görevli maaşları, yoksullara ve harici üyelere yapılan sosyal yardımların finanse edilmesiydi. Yani teşkilatın ayakta kalması için rutin giderler ve sosyal harcamalar bu sandığın vazifelerindendi. Özet ile, esnaf ve sanatkârın işletme finansmanı ve hammadde tedariği garanti altına alınmış olup, geri kalan tutar ile ortak giderler ve sosyal harcamalar yapılmaktaydı. Ahilik teşkilatında, her bir ildeki her bir zanaat şubesinin başı olan “Ahi”ler, her bir ildeki tüm Ahilerin başı olan “Ahi Baba” ya ve Ahi Babalar da Kırşehir’de bulunan Ahi Evran Tekkesi Şeyhi olan Ahi Şeyhine bağlıydılar. Yerelden ve meslek seviyesinden en tepeye kadar bir raporlama kanalı bulunmaktaydı. Teşkilatta ayrıca Büyük Meclis ve İdare Kurulu olmak üzere iki yapı bulunmaktaydı. Büyük Meclis bugünkü Genel Kurul mantığı ile her bir yerleşim yerindeki Esnaf Şeyhlerinin, yani Ahilerin toplanması ile meydana gelmekteydi. Her ayın son Cuma’sı toplanan bu mecliste, İdare Kurulu’nun aldığı kararlar onaylanır, İdare Kurulu’nun çözemediği konular gündeme gelir, alınan kararlar hükümete bildirilir ve hükümetin esnafı ilgilendiren kararları da esnafa bildirilirdi. İdare Kurulu ise, Ahi Baba Başkanlığında ve her sanat kurulunun kendileri arasından seçtikleri 5 üye ile toplanırdı. İdare Kurulu, esnafın mesleki problemlerini adreslemek, Orta Sandığını yönetmek, kalfalık ve ustalık belgelerini vermek, teşkilata ait binaların bakım, onarım ve kira işlerine bakmak, teşkilat çalışanına maaşlarını ödemekle ilgilenirdi. (Serinlikli, 2017: 680-688) Kooperatifçilik ve İlkeleri Modern anlamda kooperatifçilik 19. yüzyılda İngiltere’de Rochdale kasabasında yaşayan 28 dokuma işçisinin bir araya gelerek 1844 senesinde kurdukları bir tüketim kooperatifi ile başlamıştır. Tüketim kooperatifleri ile başlayan serüven sonrasında üretici kooperatifleri ve tüm kooperatifleri finanse eden kurumlar olan kooperatif bankalarının kurulması ile günümüze kadar gelmiştir. Rochdale öncülüğünde kurulan kooperatifçilik, ilkeleri ile birlikte bazı noktalarda Ahilik ile örtüşmektedir. 448 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 1995 senesinde kabul edilen ve yüzyıldan fazla kooperatifçilik birikiminin bir sonucu olan 1995 ilkeleri, ICA (International Cooperative Allience) kongresinde kabul edilmiştir. Bu ilkeler; 1. Eğitim, Öğretim ve Bilgilendirme İlkesi: Kooperatifler tüm paydaşlarına, yani ortakları, yöneticileri, çalışanları, çalışanların ailelerine kooperatif ilke ve yöntemlerini öğretebilmeli ve bu şekilde kooperatifçiliğin gelişmesine katkıda bulunabilmelidirler 2. Gönüllü ve Serbest Giriş İlkesi: Meslek erbabı olan ve her bir kooperatifin ihtisas alanı ve amacı doğrultusunda belirlediği şartları karşılayan kişilere karşı eşit olmasını ve bu kişileri ortaklığa kabul etmesini vaaz eden ilkedir 3. Toplumsal Sorumluluk İlkesi: 1995 yılında kooperatif ilkeleri arasına giren toplumsal sorumluluk ilkesine göre kooperatifler, ortakları tarafından onaylanan politikalar aracılığıyla içinde yaşadıkları toplumun sürdürülebilir kalkınması için çalışan örgütlerdir 4. Kooperatifler Arası İşbirliği İlkesi: Kooperatifler, ortaklarına daha etkin bir biçimde hizmet edebilmek ve kooperatifçilik hareketini güçlendirebilmek için diğer kooperatiflerle yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası düzeyde işbirliği yapabilmelidirler. 5. Özerklik ve Bağımsızlık İlkesi: Bu ilkeye göre kooperatifler yönetimlerinde özerk, kendi kuruluş sermayelerini kendilerinin oluşturduğu, karşılıklı yardım ve emek temerküzü yapmış, ortaklı yapılardır. Kooperatiflerin devlet ile olan işbirlikleri olabilir ama bu iş birliğinin bağımsızlık ve özerkliklerine zarar vermeyecek bir şekilde kurgulanması gerekmektedir. 6. Ortağın Demokratik Yönetimi İlkesi: Ortakların kooperatife koydukları sermaye, emek, ticari hacim miktarı ile değil, tüm ortakların tek bir oy tek bir temsil hakkı metodolojisi ile kooperatiflerin yönetimine katılması ilkesidir. 7. Ortağın Ekonomik Katılımı İlkesi: Kooperatif sermayesine eşit katılım yerine adil katılım, yani ortağın gücüne göre sermayeye bir katkısının olması ilkesidir. (Güvenç, 2002: 13-19) Kooperatifçilik ve Ahilik Mukayesesi Kooperatifler ve Ahilik Teşkilatı arasında ilkeler noktasında önemli olan kesişim kümeleri mevcuttur. a. Ahi birliklerinde eğitime özellikle önem verilmiştir ve hatta Ahi Baba’nın temel sorumluluk alanı eğitimdir. Ahi Birliklerinde hem teorik hem pratik hem de ahlâki eğitim verilmekteydi. Yaparak öğrenme ve beceri geliştiren iş 449 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” başı eğitimleri önemliydi. Bunun yanı sıra zaviyelerde verilen ahlâk ve din eğitimleri de bu eğitimin bir parçasıydı. Ahi Birlikleri’nin üyelerine belirli günlerde ata binme ve silah kullanma eğitimi de verilirdi. Ahi Teşkilatındaki bu yapı, kooperatifçiliğin “Eğitim Öğretim ve Bilgilendirme” ilkesine çok benzerlik göstermektedir. Ahi Birlikleri tarafında tek fark dini ve ahlâki eğitimin verilmesidir, kooperatifçilikte sadece mesleki eğitim ve toplumun kooperatifçiliği özümsemesine yönelik eğitimler verilmektedir. b. Gönüllü ve Serbest Giriş ilkesi kooperatifçilikte ve Ahilik Teşkilatında benzerdir. Ahilik Teşkilatında ve Kooperatifçilikte meslek erbabı olan ve teşkilata girmek isteyenlere kapı açıktır. Ancak Ahilik Teşkilatında ahlâki birtakım kurallar giriş şartı olarak çok daha sıkı uygulanmaktadır. c. Kooperatifçiliği “Toplumsal Sorumluluk” ilkesine göre, kooperatifler sadece üyelerinin değil toplumun da çıkarlarını düşünmelidirler ve kooperatiflerin sosyal amaçlı imar ve yardım faaliyetlerinde bulunmaları teşvik edilir. Ahi Teşkilatında bulunan “orta sandığı” da benzer şekilde hem üyelerin ihtiyaçlarını karşılamada hem de yoksul, düşkün ve engellilerin bir yardım sandığı gibi faaliyette bulunmaktadır. d. “Kooperatifler arası iş birliği” ilkesi Ahilik Teşkilatında da benzer olarak kurgulanmıştır. Bu ilkeye göre kooperatif örgütler rekabetçi olabilmek için bölgesel, ülke düzeyinde ve küresel olarak örgütlenmektedirler. Ahi Teşkilatında da benzer olarak tabandan tavana kadar ülke düzeyinde bir örgütlenme ve yönetim kademeleri bulunmaktadır. Farklı şehirlerdeki Ahi Birlikleri arasında müthiş bir işbirliği bulunmaktadır. e. Kooperatiflerde “Özerklik ve Bağımsızlık” ilkesine göre kooperatifler devletten bağımsızdırlar ve demokratik yönetilirler. Kooperatifler devlet ile işbirliği yapsalar bile özerklik ve bağımsızlıklarına zarar vermeden bu işi yaparlar. Ancak Ahi Teşkilatında alınan kararlar Kadı onaylamadan hayata geçemez. Bu anlamda Ahi Teşkilatı devlete bağlılık ilan etmiştir. f. Ortaklığın Demokratik Yönetimi ilkesi, her bir üyenin bir oy hakkı ile yönetime ortak olmasıdır. Ahilik Teşkilatında da her bir üye, İdare Kurulu’na seçtikleri 5 temsilciyi göndermekte ve yönetime katılmaktadırlar. Kooperatiflerin Ahi Teşkilatından farkları, Ahi birliklerinde orta sandıklarından maddi durumu iyi olmayan üyelere yardım yapılması, piyasadaki fiyat ayarlamalarının yapılması, orduya talimli asker gönderilmesi, devlet kurulmasında etkili olması, zaviyelerde ahlâki ve dini eğitim verilmesi özellikleridir (Serinlikli, 2017: 10). 450 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Orta Sandığı ve Kooperatif Bankası Mukayesesi Ahi Teşkilatı ve kooperatif bankalarının kesiştiği ortak nokta Orta Sandığı konusudur. Sandık gelirlerinin harcandığı başlıca yerler ise şunlardı: a. Ticaret veya işlerini genişletmek isteyen esnafa verilen borçlar, b. Ramazan aylarında ahali için yapılan masraflar, c. Hali vakti yerinde olmayan esnafa yapılan karşılıksız yardımlar, d. Vefat eden esnaf için yapılan cenaze giderleri, e. Felakete uğrayan esnafa yapılan yardımlar, f. Esnaftan fakir olanların hastalık masrafları, g. Evlenecek olan fakir ve kimsesiz gençlere yapılan yardımlar, h. Müteferrik masraflar, i. Onarım giderleri, alimlere ve diğer din adamlarına yapılan yardımlar, vergiler, yaz aylarında kullanılan sebil sular ve kâr bedelleri. (Duman, 1999:1-10) Yukardaki maddelerden en baştaki madde olan, ticaret veya işlerin genişlemesi için işletme sermayesi bulamayan esnafın finansmanı kooperatif bankacılığı ile Ahi Teşkilatının kesişim noktasıdır. Ancak Kooperatif bankacılığı tüm kooperatiflerin sermaye koyarak ve kooperatif üyelerinin doğrudan üye olarak ortak olduğu yapılardır ve bankacılık kuralları çerçevesinde ana amacı üyelerinin rekabet ortamında korunması ve faaliyetlerini genişleterek devam ettirmesidir. Ahi Teşkilatı orta sandığını kooperatif bankasından ayıran temel fark, sosyal yardımların çok fazla olması ve hatta bir emeklilik sandığı ve sosyal yardım sandığı gibi davranıp sorumlu olduğu bölgede her türlü yardıma muhtaç olanların bu sandıktan faydalanabilmesidir. Kooperatif Bankacılığı çok fazla finans odaklı, Ahi Orta Sandığı sosyal odaklıdır ve kooperatif bankacılığı büyük ölçekli bir yapı iken Ahi orta Sandığı lokal seviyede çalışan bir sandıktır. İlk kooperatifçilik deneyimlerinin İngiltere merkezli Rochdale öncülerinin Denizli Ahi Zaviyelerine yaptıkları ziyaret sonrası ortaya çıkmış olması da bir tesadüf değildir. Rochdale öncüleri bu ziyaret neticesinde elde ettikleri bilgi birikimi ile kooperatifçiliğin temelini atmışlardır (Özcan, 2007: 5). Rochdale öncülerinin başlattığı bu hareket neticesinde ortaya çıkan oluşum olan kooperatifler ve kooperatiflerin sermayesi ile oluşmuş olan kooperatif bankacılığı günümüz dünyasında üreticinin fiyat yapıcı rolünü desteklemesi, üretici örgütlenmesinin desteklenmesi, üreticilerin sermaye açığının kapatılması, israf ile mücadele ve üretim dengesinin sağlanması, sermayenin tabana yayılmasının desteklenmesi, üreticiler arasında ortak iş yapma kültürünün sağlanması, toplumsal güvene katkı sağlanması, toplumsal refaha ve gelir 451 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” dağılımına katkı sağlanması, fiyat oluşumuna etki etmesi ve istihdama katkı sağlaması konularında öncülük etmektedirler. Üreticinin fiyat yapıcı rolünü desteklemesi kapsamında, Aydın İncirleri Müstahsilleri Ortaklığı Kooperatifi, Aydın ve çevresinde üretim yapan ve tüccarların ekonomik gücünden dolayı ürettiği incirleri ucuza satmak zorunda kalan çiftçileri organize edip fiyat belirleyici role taşımak için 1910 senesinde kurulmuştur. Üreticinin eline geçen incir fiyatları o dönemde oldukça düşüktü ve 1911 senesine gelindiğinde 45 incir ihracatçısının bir araya gelerek oluşturduğu “Fin Packer” isimli tröste karşı üreticiler harekete geçmiş ve en sonunda bir yerel kooperatif bankası niteliğinde olan Milli Aydın Bankası’na dönüşen bir yolculuk başlamıştır (Akbolat, 2012: 41-42). Milli Aydın Bankası ise daha sonra dört ortağı da kooperatif birliği olan Tarişbanka dönüşmüştür (Çetin, 2013: 56-63). Avrupa’da mandıra kooperatifçiliği örneğinde, 2015 verisi ile baktığımız zaman, süt üretiminin Hollanda’da %86’sı, Almanya’da %67’si, Fransa’da %54’ü, Polonya’da%75’i, İtalya’da %68’i ve İngiltere’de %27’sinin mandıra kooperatiflerine üye çiftçilerin kooperatif çatısı altında yaptıklarını görmekteyiz (Bijiman, 2018: 2-15). Üretici örgütlenmesinin desteklenmesi noktasında, kooperatif bankalarının üreticilerin örgütlenmesini istatistiki veriler ile daha net bir şekilde kavrayabiliriz. European Association of Cooperative Banks (Avrupa Kooperatif Bankaları Birliği) 2020 senesi verilerine göre Avrupa genelinde kooperatif bankalarının toplam üye sayısı 87,7 milyon, müşteri sayısı da 223,5 milyon olarak gerçekleşmiştir. European Association of Cooperative Banks’a üye olan Desjardins Group (Kanada), Norinchukin Bank (Japonya), Korean Federation of Community Credit Cooperatives verileri ile de baktığımız zaman, bu üç üye kuruluşun toplam üye sayısı 26,3 Milyon olarak gerçekleşmiştir. Sadece Avrupa Kıtasında 87,7 Milyon kooperatif üyesinin kooperatif bankaları çatısı altında birleştirilmiş olması bile, üreticilerin örgütlenmesi noktasında kooperatif bankalarının üstlendiği rolü ortaya koymaktadır (European Association of Cooperative Banks, 2020). 2021 sene sonu faaliyet raporuna göre ise, 87,7 milyon üyeye bir sene içerisinde yeni üye olarak 2,7 milyon üye daha eklenmiştir. Avrupa sathında faaliyet gösteren tüm kooperatif bankaları 41.758 şube ile ve 8,8 Trilyon € toplam aktif büyüklük ile hizmet vermektedir (European Association of Cooperative Banks, 2021). Üreticilerin sermaye olarak desteklenmesi başlığında, Almanya’da ilk defa faaliyete geçen Raiffeisen tipi kırsal kooperatif bankacılığının temel özellikleri arasında üyelerine uzun vadeli krediler vermek ve 10 seneye kadar vadeli yatırım kredileri vermek bulunmaktadır. Ayrıca Raiffeisen kooperatif bankacılığı sadece üyelerine ilk öncelikle borç vermeyi tercih etmiş ve kâr payı dağıtımını sınırlamıştır. Böylelikle üyelerinin uzun vadeli sermayeye erişimini ve sermaye olarak üreticilerin desteklenmesini sağlamışlardır (Çıkın, 1996). 452 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” İsraf ile Mücadele ve Üretim Dengesine Katkı Sağlanması konusunda, İtalya örneğinde, israf ile mücadelede çöp toplama ve geri dönüşüm kooperatifleri rüştlerini ispat etmiş kurumlar olarak, çöp toplayıcılarını ekonomiye entegre etme, tedarik zincirlerini güçlendirme, çöp toplayıcılarının hayat şartlarını iyileştirme, ücretlerini artırma, iş garantisi elde etmelerini sağlama, ekonomik şoklara karşın daha kuvvetli hale gelmelerini sağlama gibi faydaları ihtiva etmektedirler. Çöp toplama ve geri dönüşüm kooperatiflerinin yaygınlaşması ve uzun dönemli finansman sağlanması ile birlikte daha güzel çıktılar üretmelerini beklemek son derece gerçekçidir (Buch et al, 2021: 1-9). Sermayenin Tabana Yayılmasının Desteklenmesi konusunda bazı ülkelerde kooperatif bankalarına üye olanlar için sermaye tavanı uygulaması getirilmiştir ve bu yöntem ile sermayenin tabana yayılması ve banka ortağı ve dolayısı ile kooperatif ortaklarının daha fazla sayıda olması amaçlanmıştır. İtalya örneğinde 1993’de yürürlüğe giren İtalya Bankacılık Yasasına göre BP (Banca Popolari) ve BCC (Banche di Credito Cooperativo)’lere ortak olacak üyelerin en fazla 50.000€ sermaye ile ortak olabilmeleri sınırlandırılmıştır. Her ne kadar yatırılan sermaye, oy hakkı olarak bir üye bir oy prensibi ile zaten genel kurulda temsil noktasında ekstra hak vermese de, üyelikten elde edilecek diğer ekonomik hakların sınırlandırılması ve sermayenin tabana yayılması bu şekilde sağlanmıştır (Ayadi et al, 2010: 60-61). Üreticiler arasında ortak iş yapma kültürünün sağlanması konusunda, Kooperatif kelimesi lügat olarak “Birlikte çalışmak, beraberce imal etme, müşterek olarak yapma” anlamına gelmektedir. Almanca’da “Yoldaş, Arkadaş, ortak” anlamına gelen “Genose” kelimesinde üretilen “Genossenschaft” kelimesi kooperatif mukabili kullanılmaktadır (Fındıkoğlu, 1953: 2-3). Zaten temelde ortak iş yapma kültürünü kooperatif desteklemektedir. Toplumsal güvene katkı sağlanması konusunda, örneğin İtalyan kooperatif bankacılığının önemli bir aktörü olan BCC’s (Banche di Credito Cooperativo) devlet tarafından verilen garanti fonuna ek olarak “Institutional Guarantee Fund” -Fondo di Garanzia Instituzionale - FG isminde bir fon daha kurmuş ve ikili bir garanti sistemi ile müşterilerini daha güvende hissettirmiştir (Ayadi et al, 2010: 60-61). ABD’de kredi birliklerinin iflas durumuna karşı bu birliklere para yatıran üyelerin mevduatını 250.000 USD’ye kadar korumak üzere Ulusal Kredi Birliği Sigorta Fonu (National Credit Union Share Insurance Fund) kurulmuştur. Böylelikle bankalardan daha küçük ölçekli olan bu kurumların güvenilirliği sağlanmıştır (National Credit Union Association, 2019: 3). Toplumsal refaha ve gelir dağılımına etki sağlaması konusunda, İtalya’da 2001-2011 yılları arasında bulunan 10 senelik veri ile yapılan ve gelir dağılımının alternatif yöntemler ile sınandığı, ticari bankalar ve kooperatif bankalarının mukayeseli olarak 453 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” alternatif yöntemler ile karşılaştırıldığı bir araştırmada, kooperatif bankalarının gelir dağılımını düzeltme şeklinde bir çıktısının bulunduğu ispatlanmıştır. Bu çalışmada kooperatif bankalarının faaliyetlerinin anlamlı bir şekilde gini katsayısını düzelttiği İtalyan Ekonomi ve Finans Bakanlığı, Bank of Italy ve National Statistics Office verileri ile ispatlanmıştır. Fiyat oluşumuna etki konusunda, Etiyopya’da tüketim kooperatiflerinin fiyat üzerine etkileri konusunda yapılan bir çalışmada, anlamlı olarak tüketim kooperatiflerinin fiyatları düşürdüğü sonucuna ulaşılmıştır. Ankete katılan kooperatif üyelerinin %80’i öncesine nazaran hayat standartlarının iyileştiği ve ürünleri daha uygun fiyata alabildikleri cevabını vermişlerdir (Deresa, 2017: 16-24). İstihdama katkı sağlanması konusunda, 1977’de İtalya’da gençler örgütlenerek kooperatif kurmaya ve kendi işlerinin patronu olmaya özendirilmişlerdir. Bu dönemde gençler tarafından kurulan kooperatiflerin %40’ı tarım, %20’si kobi ve %8’i turizm işletmeleri olmuştur. Hatta İtalya’daki bu kooperatifçilik başarısı o denli tutmuştur ki Bill Clinton 1992’de ABD başkanlık seçimlerine aday iken, vaadlerinden birisi genç işsizliğin sona erdirilmesi ve İtalyan Kooperatifçilik Modeli’nin ABD’de yaygınlaştırılması olmuştur. Hatta İtalya’ya ziyarete gidip bu modeli öğrenmiş ve ABD’ye döndüğü zaman kendi eyaletinde 67 kooperatif kurdurmuştur (Çetin, 2009: 41-44). Türkiye’deki kooperatiflerin istihdama katkısı üzerine bir çalışma olmasa da kooperatiflerin bordro kayıtlarından 150.000 kişinin direkt istihdam edildiğini ve 800.000 ile 1.000.000 arasındaki bir nüfusun da dolaylı olarak kooperatiflerden kaynaklı istihdam olanağına eriştiği üzerine Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın bir tahmini bulunmaktadır (T.C Gümrük ve Ticaret bakanlığı, 2016: 49-52) Finansal Sisteme katkı sağlanması konusunda, Avusturya’da tüm banka sektörünün toplam şube sayısının %33’ü başkent Viyana’da bulunurken, bu oran Raiffeisen’de %3 ve Volksbanken’da %8’dir. Yani bu kooperatif bankaları daha az finansal erişimin olduğu kırsal kesimde daha örgütlü durumdadırlar (Ayadi et al, 2010: 49-54). Kanada’nın en büyük kooperatif bankası olan Desjardins, ana amaç olarak krediye erişimi olmayan kooperatif üyelerine fon kullandırmayı kendisine düstur eylemiştir (Kanter & Malone, 2013: 1-25). Sonuç Sonuç olarak, kooperatifçilik ilkeleri ile ahilik teşkilatı ilkeleri çok fazla kesişim kümesine sahiptir ve temel fark olarak ahi birliklerinde orta sandıklarından maddi durumu iyi olmayan üyelere yardım yapılması, piyasadaki fiyat ayarlamalarının yapılması, orduya talimli asker gönderilmesi, devlet kurulmasında etkili olması, zaviyelerde ahlâki ve dini eğitim verilmesi bulunmaktadır. Ahilik teşkilatı daha fazla sosyal sorumluluk alanı ve ahlâki ilkeleri olan ve devlet ile ilişkileri çok derin olan bir 454 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” teşkilat iken, kooperatifçilik devlet ile ilişkilerini sınırlı tutan ve üyelerinin mesleki eğitim ve formasyonuna daha çok önem veren bir yapıdır. Ahilik teşkilatında üyelerin mesleki eğitiminin yanı sıra ahlâklı ve erdemli bir hayat sürmesi için çalışılırken kooperatifçilikte mesleki eğitim ön plandadır. Ahilik teşkilatına inançsızlar, falcılar, büyücüler, hırsızlar, yalancılar, dolandırıcılar, karaborsacılar ve hilekarların girmesi yasaktır ancak kooperatifçilikte meslek erbabı olan herkese kapılar açıktır. Orta sandığı harcamalarında esnaf ve sanatkâr, tefecilerden ve hammadde tedarik problemlerinden korunmakta, teşkilatın bakım onarım, vergi, görevli maaşları, yoksullara ve düşkünlere yapılan sosyal yardımlar finanse edilmektedir. Ancak kooperatif bankaları sosyal konularda toplumsal sorumluluk ilkesi gereği yaşadıkları toplumun sürdürülebilir kalkınması için çalışıp sosyal harcamalar yapsa bile, orta sandığı gibi yarı sosyal güvenlik kurumu, yarı devlet kurumu gibi içinde yaşadıkları toplumun her ihtiyacını gidermeye çalışan kurumlar değildir. Türkiye’de bir kooperatif bankasının kurulması ve ahilik teşkilatı ile bağlantı noktalarının çalışılması, hem bankanın sahibi olan üyeleri başta olmak üzere tarım ve esnaf kesimini finanse etmesini sağlayacak, hem de geleneğimizi ihya edip ahilik teşkilatından bize tevarüs eden mirasımızı tekrardan hataya geçirmemizi sağlayacaktır. Kaynakça Akpolat, S. (2012). Türkiye’de Kooperatiflerin Doğuşunda Devlet Etkisi ve Memleket Sandıkları. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 41-42 Ayadi, R. Llewellyn, D. Schmidt, R. et all. (2010). Investigating Diversity in the Banking Sector in Europe, Key Developments, Performance and Role of Cooperative Banks. Center For European Policy Studies. Brussels, 2-61. Bijiman, J. (2018). Exploring the Sustainability of the Cooperative Model in Dairy: The Case of the Netherlands. Sustainability, 10, 2498. 2-15. https://doi.org/10.3390/su10072498 Buch, R., Marseille, A., Williams, M., Aggarwal, R., Sharma, A., (2021). From Waste Pickers to Producers: An Inclusive Circular Economy Solution through Development of Cooperatives in Waste Management. Sustainability, (8925). 13, 1-9. https://doi.org/ 10.3390/su13168925 Çetin, H. (2009). Kalkınma Sürecinde Kooperatifçiliğin Sosyal, Ekonomik ve Demokratik Etkileri Üzerine Genel Bir Değerlendirme. Journal of Entreprenourship and Development, 4(2), 41-44 Çetin, H. (2013). Kırsal Kalkınma Sürecinde Milli Aydın Bankası Deneyimi. İzmir SMMMO Hakemli Dergisi, 12, 56-63 Çıkın, A. (Ed). (1996). Türkiye’de Bir Kooperatifler Bankası Kurulma İhtiyacı: Nedenleri ve Hedefleri. Friedrich Ebert Vakfı Yayını Deresa, T. K., (2017). Role of Consumer Cooperative Society in Price Stability in the Case of Goh Consumer Cooperatives Benchi-Maji Zone. International Journal of Cooperative Studies, 6(1), 16-24 Duman T. (1999). Osmanlılarda Sosyal Güvenlik ve Yardımlaşma. Milli Eğitim Dergisi, 143, 1-10 European Association of Cooperative Banks. (2020). Key Statistics - Financial Indicators. https:// v3.globalcube.net/clients/eacb/content/medias/key_figures/final_key_statistics.pdf, [12/05/2022] European Association of Cooperative Banks. (2021). Annual Report 2021 of European Association of Cooperative Banks. https://v3.globalcube.net/clients/eacb/content/medias/publications/annual_ reports/eacb_annualreport_2021-v4-pages.pdf, [12/05/2022] 455 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Fındıkoğlu, Z.F. (1953). Türkiye’de Kooperatifçilik Takbiki Sosyolojik Denemesi. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yayınları. İstanbul, 2-4 Güvenç, T. (2002). Kooperatif Bankacılığı Sistemi: Dünya Uygulamaları ve Türkiye’de Uygulanabilirliği. (Yayımlanmamış Uzmanlık Tezi). Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kanter, M.R., Malone, L.J. (2013). Monique Leroux: Leading Change at Desjardins. Harvard Business School, 313(107), 1-25 National Credit Union Association. (2019). 2019 Annual Report. www.ncua.gov, https://www.ncua.gov/ files/annual-reports/annual-report-2019.pdf, [25/08/2022] Özcan, O. (2007). Türkiye’de Kooperatifçiliğin Tarihi Gelişimi ve Cumhuriyet Dönemi Kooperatifçiliği. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 5-6 Serinlikli, N. (2007). Kooperatifçilik ve Ahi Birlikleri. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2(2) 680-688 T.C. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı. (2016). Türkiye Kooperatifçilik Raporu 2016, Ankara, 49-54 456 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” SONUÇ BİLDİRGESİ Sonuç Bildirisi diyelim . Sonuç Bildirisi dedikten sonra aşağıdaki dilleri parantez içinde koyalım . (Türkçe-‫ﻋﺮﺑﻲ‬-中国人-Deutsch-Français-English-Español-Русский) İlim heyetinden sonra bu listeyi de ekleyelim . Müzâkereciler ve Tebliğ Sahipleri Adil DÖŞEYEN (Kuveyt Türk Katılım Bankası) Ahmet ALBAYRAK, Dr. (Kuveyt Türk-Hamilik Okulu) Ahmet COŞKUN, Dr. Öğr. Üyesi (Erciyes Üniversitesi-Hamilik Vakfı) Ahmet GÖKBEL, Prof. Dr. (Kırşehir Üniversitesi) Alperen MANİSALIGİL, Dr. Öğr. Üyesi (Marmara Üniversitesi) Atabey KILIÇ, Prof. Dr. (Erciyes Üniversitesi) Ekrem ERDEM, Prof. Dr. (Erciyes Üniversitesi) Emine DOĞRUKÖK (Ankara Kalkınma Ajansı) Faruk TAŞCI, Prof. Dr. (İstanbul Üniversitesi) Gökhan ÖVENÇ, Doç. Dr. (İstanbul Üniversitesi) Güray KIRPIK, Prof. Dr. (Gazi Üniversitesi) Hacı Bayram BULGURLU, Dr. Öğr. Üyesi (OSTİM Teknik Üniversitesi) Hasan VERGİL, Prof. Dr. (İstanbul Üniversitesi) Hasan Yücel BAŞDEMİR, Prof. Dr. (Ankara Üniversitesi-Türkiye Yazarlar Birliği) Hür Mahmut YÜCER, Prof. Dr. (Sağlık Bilimleri Üniversitesi) İlhami PEKTAŞ, Dr. (OSTİM OSB) İskender GÜMÜŞ, Doç. Dr. (Kırklareli Üniversitesi) Mahmut ARSLAN, Prof. Dr. (İbn Haldun Üniversitesi) Mehmet Fatih ULU, Dr. (Koç Üniversitesi) Muhammet Enes KALA, Doç. Dr. (Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi-Türkiye Yazarlar Birliği) Muhammet Nurullah Güleç (Duke Ünivesitesi) Mustafa SANCAR, Dr. (Türkiye Katılım Bankaları Birliği) Ömer Emeç, Dr. (Albaraka Türk Katılım Bankası) AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” AHÎLİK ŞÛRASI “HER GÜN KURULUR BİRLİK 21. YÜZYILDA YİĞİTLİK, AHÎLİK ve DİRLİK” “Ahî Şerafeddin’in Aziz Hatırasına İhtiramla” SONUÇ BİLDİRGESİ ANKARA, 02-04 Aralık 2022 Ahîlik Şûrası, Ahî Şerafeddin’in aziz hatırasına ithafen,“Her Gün Yeniden Kurulur Birlik: 21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahîlik ve Dirlik” Ankara’da gerçekleştirilmiştir. Şûra, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi, Hamilik Okulu Vakfı, Ostim OSB, Ostim Teknik Üniversitesi Ahi Evran Anadolu Müteşebbisliği Araştırma Merkezi ve 44 yıllık deneyimiyle fikir, kültür, sanat ve edebiyat alanlarında birbirinden kıymetli faaliyetlere imza atan Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) ortaklığıyla tertip edilmiştir. “Ahî Şerafeddin’in Hatırasına” ithaf edilen şûrada başarılı 7 oturum gerçekleşmiştir. Oturumların başlıkları şu şekildedir; 1) Fütüvvetten Ahîliğe, Ahîlikten Medeniyete 2) Ahîlik Uygulamaların Dünü ve Bugünü 3) 21. Yüzyılda İktisadî Hayata Ahîlik Perspektifinden Bakış 4) Hayata Ahîlik Perspektifinden Bakış 5) Ahîlik Perspektifinden Kurumsal Yapılanmalar 6) Özel Sektörde Ahîlikten Mülhem İyi Uygulama Örnekleri 7) Kamuda Ahîlikten Mülhem İyi Uygulama Örnekleri Meslekî bir teşkilat olan ahîliğin Anadolu Selçuklu Devleti döneminde Anadolu’da kök salmasında fütüvvet teşkilatının büyük etkisi olmuştur. İslam’ın Anadolu, Balkanlar ve Kuzey Afrika’da yayılmasında başat rol oynayan fütüvvet teşkilatının irşad faaliyetleri için Anadolu’ya gönderdiği âlimler, hakîmler ve mutasavvıflar, yerleştikleri mahallerde ahîliğin temellerini atmışlardır. Ahîlik, meslekî bir teşkilat olmanın ötesinde kuruluşundan itibaren Anadolu’nun dört bir yanının sadece İslamlaşmasına değil aynı zamanda imar edilmesine ve bayındır hale getirilmesine de büyük katkı sağlamıştır. Fütüvvet teşkilatından ilham alınarak oluşturulan ahîlik teşkilatı, Anadolu’da ticaret ve sanayi yapılanmasının temelini teşkil etmiş, müteşebbislerimiz ve bugünkü iş dünyamız için derin izler bırakmıştır. 459 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Günümüz iş dünyasına hakim olan piyasa kapitalizminin 20. yüzyılın başından bu yana yol açtığı büyük krizler, ilerleme ve iktisadî kalkınma adına insanlığın iyilik, güzellik, denge ve dayanışma anlayışlarını zorlamakta; kontrolsüz göçler, savaşlar ve hastalıklar insanlığın huzurunu ve refahını olumsuz etkilemektedir. Hâl bu iken birlikte uyumlu bir hayatı sürdürebilmek adına insanoğlu, çıkmazlardan kaçınmak ve yeryüzünü yeniden şenlendirmek için tekrar umudu kuşanmak zorundadır. Tüm bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda günümüz dünyasında yaşanan insanî, iktisadî, siyasî, malî, ahlâkî ve kültürel krizlere ve sorunlara çözüm imkânları bulabilmek için ahîliğin hassasiyetle inşa edilmiş hayat küresini yeniden gündeme getirmek ve birlik inancına dayalı olarak kendimizi, evimizi ve işimizi yeniden anlamlandırmak önem arz etmektedir. Bunun için ahîliğin evrensel kıstaslarını mercek altına almanın ufuk açıcı olduğunu düşünüyoruz. “Her Gün Yeniden Kurulur Birlik: 21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahîlik ve Dirlik” başlıklı Ahîlik Şûramızın temel amacı, ahîlik teşkilatına mündemiç olan iktisadî üretim, bölüşüm, tüketim, dayanışma ve yardımlaşma modelinin, 21. yüzyılda çalışma hayatına uygulanmasına yönelik imkânları araştırmak ve tartışmaktır. Şûra’da ahîlik olgusunun geniş bir perspektiften bugüne yansıyan izdüşümü, sanayi, üretim, girişimcilik, finans, kooperatifçilik, sivil toplum ve sosyal politika gibi birçok alanda müzakere edilmiştir. Ahîlik Şûrası sonunda aşağıdaki bildiri maddeleri ortaya çıkmıştır. 1) Yaşadığımız dünya, insanın fıtratını, toplumun huzurunu, barındırdığı tüm canlı ve cansızları kuşatan tabiatın ahengini ve ritmini tehdit eden can yakıcı küresel sorunlarla kuşatılmış bulunmaktadır. 2) Dünyamız, ahlâk temelli bir iyilik hareketine muhtaçtır. 3) Kendi geleneklerimizin zenginliğini, çağın ruhuna ve gerekliliklerine göre yeniden canlandırmaya gayret etmek hem teklif hem de mevcut sorunlara çözüm gücü olarak değerlendirilmelidir. 4) Medeniyetimizin ve bu arada ahiliğin kavramlarını ve uygulamalarını zihnimizden kazıdık, fakat daha sonra Avrupa’dan isim değiştirerek gelince dört elle sarıldık. Kendi değerlerimizi ve birikimimizi kendimiz keşfedebileceğimiz bir farkındalı sahip olunmalıdır. 5) Tarihimizde ahîlik sistemi, sosyal hayatta, siyasette, iktisatta, kültür, eğitim ve savunma alanlarında önemli görevler icra etmiş, toplumda kriz dönemlerinde huzurun ve istikrarın muhafızı olmuştur. 6) Huzur içinde yaşanabilir bir dünya ideali sadece bir söylem olmaktan çıkarılmalı, yeryüzünde yaşayan herkesin hak ettiği huzur ve refah içinde yaşayabileceği 460 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” sosyal pratikler inşa edilmelidir. Bu itibarla tarihimizde yaşanmış bir kaynak olan ahîlik tecrübesinden istifade edilmelidir. 7) Selçukludan itibaren beşerî ve içtimaî varlığımızın kilit taşı olan ahîlik Teşkilatı, esasında asırlara sâri geleneğiyle bugün de milletimizin birlik, beraberlik ve kardeşliğinin teminatı olmayı görünürleşmeden de olsa sürdürmektedir. Bu itibarla son asrın en büyük sağlık krizi olarak nitelenen küresel salgının etkilerinin hafifletilmesinde, milletimizin bu sıkıntılı süreci batılı toplumlara göre daha başarılı yönetmesinde ahîlik teşkilatımızın çok önemli payı vardır. Yaşanabilecek krizlerde ahîliğin sahip olduğu güçlü imkânlardan istifade etmek çok kıymetli olacaktır. 8) Birçok medeniyetin izlerinin bulunduğu ahîliği, insanlık mirası olarak görmek oldukça kıymetlidir. Bu itibarla ahîliğin geçmişte olduğu gibi günümüzde de insanlığın ihtiyaç duyduğu yaşama ve çalışma ilkelerini ihtiva ettiği unutulmamalıdır. 9) Ahîlik, sosyal faydayı sağlayan, kurum halinde birliği ve dirliği hedef alan bir sistemdir. Bireyselleşmenin yabancılaşmaya evrildiği günümüzde, insanlara huzur ve güven verebilecek bir teklife ihtiyaç duyulmaktadır. Bu teklifin kökleri ahîlikte aranmalıdır. 10) Ahîlikte de olduğu gibi eşyaya emanet ve hikmet şuuruyla yaklaşarak âleme nizam kazandırmak üzere çalışmak, üretmek, icat etmek ve insanların ihtiyaçlarını gidermek insanın şiarı olmalıdır. 11) Sosyal, siyasî, iktisadî sistemlerin insanîleştirilmesi için ahîliğin ilkelerinden istifade edilebileceği unutulmamalıdır. 12) Temel hak ve özgürlüklerin teminat altına alınmadığı bir toplumda kalkınma söz konusu olamaz. Ahlâkın ve hukukun birlikte yol göstermediği hiçbir zeminde insanın ve toplumun huzur içinde yaşayabileceği bir hayat inşa edilemez. Ahîliğin bu itibarla ahlâkı, hukuku ve sivil girişimi önemseyen yapısı göz önüne alınmalıdır. 13) Cumhuriyetimizin 100. Yılına girerken güçlü bir ekonomi, güçlü bir hukuk sistemi, güçlü bir sivil toplum ve güçlü bir kültür hayatı ideali ihmal edilmemelidir. 14) Fütüvvetnâmeler, günümüz insan ve toplum anlayışlarını şekillendirmek ve düzenlemek için güçlü birer ilham kaynağı; ahîlik teşkilatının pratikleri ise günümüz hukuk, iktisat ve siyaset anlayışlarını yeniden değerlendirmek üzere ibret verici gerçekler olarak değerlendirilmelidir. 461 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 15) Ahîliğin günümüzdeki kıymetinin keşfine dair fikirler, kamu, sivil toplum ve özel sektör uygulamalarına büyük ilhamlar sunacağı izahtan varestedir. Bu itibarla ahîliği sadece günümüze değil geleceğe taşıyacak çalışmaların artması gerekmektedir. 16) İnsanın ve toplumun kendine yetebilmesi, insanın haysiyetini ve hürriyetini muhafaza edebilmesi, toplumun istiklali ve huzuru için çok önemlidir. Küresel krizler karşısında insanların ve toplumların kendilerine yetebilme fazileti her zamankinden daha büyük önem arz etmektedir. Kendi kendine yetebilme ve kardeşine el uzatabilme faziletlerini ihtiva eden ahîliğin bu yönünden ilham alınmalıdır. 17) Dışarıya bağımlılığın, insanı ve toplumu beşere muhtaç kılarak araçsallaştırılmasının, bir nimet olarak insana bahşedilen hürriyetin tahribi demek olduğu görülmeli, ahîliğin insanın şerefini ve toplumun refahını birlikte gözeten güçlü düsturlarının günümüz için de değeri farklı alanların iş birliği ile tartışılmalıdır. 18) Ahîliği sadece iktisadî bir sistem olarak değil, aynı zamanda içerisinde güçlü bir ilmî birikimi, edebiyatı, kültürel zenginliği, siyasi ve sosyal nizama ilişkin fikrî kazanımları, zamanı aşan talim ve terbiye sistemini de ihtiva ettiği, bu alanların birbirine indirgenmemesi gerektiği unutulmamalıdır. 19) Edebiyatın ve kültürün dahil olmadığı, maneviyatın eşlik etmediği hayat ne kadar kâr getiren, refah sağlayan bir hayat olursa olsun, müreffeh ve bereketli bir düzeni beraberinde getiremeyecektir. 20) İnsan kalitesinin artırılamadığı bir toplumda tüm kalite çalışmaları istikrarlı olamayacak ve çabalar sonuçsuz kalabilecektir. 21) Sorumluluk sahibi, özgür, erdemli, üretken, kanaatkâr, geçmişinin zenginliğine duyarlı, çağını okuyabilen, geleceği inşa edebilen ve mutlu bir insan tasavvuru, eğitim sistemimizin felsefesine ve müfredatına dahil edilmelidir. 22) Bir toplumun eğitimine ve o toplumda yaşanan ahlâka ufuk veren husus, o toplumda kabul edilmesi ve içselleştirilmesi gereken bir insan modelidir. “Nasıl bir insan yetiştirilmeli?” sorusuna eğitim cevap verirken ahîliğin zengin müktesebatından istifade edilmelidir. 23) Gençlere sadece meslek kazandırılmamalı, meslek kazandırmakla birlikte hayatın anlamı üzerinde de onların düşünmeleri temin edilebilmelidir. 24) Ahîlik uygulamalarının zamanımız için değeri tartışılmalı ve günümüz için değerli olarak görülen pratikleri güncellenmek suretiyle taşınmalı, o dönem inşa olunan ekosistemin farklı alanlarda günümüz için modellenmesinin 462 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” imkanları araştırılmalıdır. Kamu kurum ve kuruluşları öncelikli proje ilanları arasına ahîlik sisteminin farklı alanlarda günümüz için özellikle uygulamaya dönük kıymetini keşfedebilecek projeleri almalıdır. 25) Ahîlikten ilham alan sosyal sorumluluk projelerinin duyurulması, yayılması, özendirilmesi artırılmalı, bu projelere destekler sağlanmalıdır. 26) Türkiye’de ahîlik teşkilatı tarihi hususunda bir eksiklik olarak bulunan Anadolu Bacıları (Bacıyan-ı Rûm) konusunda bir üniversitenin adının, üniversitelerin bünyesinde bulunan Kadın ve Aile Araştırmaları Merkezlerinin “Fatıma Bacı”, “Hatun Ana” ve Bacıyan-ı Rûm’dan ön plana çıkmış bacıların ismiyle konulması Bacıyan-ı Rûm için beklenen farkındalığı doğurabilecektir. 27) Tarihinde ahîliğin kurucu ve koruyucu anlamda büyük rol oynadığı Başkentimiz Ankara’da ahîlik ilkeleri ekseninde sonuç bildirimizde ifade edilen işlevlerin planlanacağı ve uygulamasının gerçekleştirileceği bir “Ahîler Üniversitesi” kurulması düşünülmelidir. 28) Ahi Evran dışında, diğer şehirlerde ismi ve tarihî kimliği ile tebarüz eden ahî ve bacıların tanınması için kamu kurum ve kuruluşlarının politikalar hazırlaması ve uygulamaya dönük adımların atılması son derece kıymetlidir. 29) Ahîlik sisteminin kurumsal eğitim ve meslekî eğitim çerçevesinde daha yakından bilinmesi, tanınması, dahası ahîliğin maarife bakan veçhesinin günümüz için güncellenerek eğitim sistemimize aktarılabilmesi yolunda adımlar atılması oldukça önemli olacaktır. 30) Ahîlikten ilham alarak büyük vakıfların bünyesinde hukukî altyapısı oluşturulmuş ve katılımcıların kısa vadeli ve küçük meblağlı ihtiyaçlarını çözebilecek bir sandığın oluşturulması iktisadî teşekküllerin sorunlarını çözebilir. Bu imkân üzerinde düşünülmelidir. 31) Ahîlik değerlerinin günümüze taşınması için ahîlik teşkilatında kullanılan orta sandıklarının günümüze taşınması konusunda sonuç odaklı akademik çalışmaların planlanması ve ortaya konulacak modelin organize sanayi bölgelerinde kullanılması, akabinde uygulama örneği üzerinden analizler yapılarak çalışmaların umumileştirilmesi düşünülmelidir. 32) Ahîlik değerlerinin iktisadî çerçeve içerisine oturtulacağı akademik projeler hazırlanmalı ve bu projelerin günümüz iktisadî koşulları içerisinde nasıl uygulanabileceğinin raporlaştırılması dikkate alınmalıdır. 33) Ahîliğin önceliği, yeni nesiller için yeni iş kollarını araştırmak, gençleri yönlendirmek, yeni iş kollarının eğitimini vermek, standartları ve ahlakî umdelerini içeren kıstaslar hakkında tartışmak ve bunları oluşturmaya 463 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” çalışmaktır. Bu itibarla toplumların en büyük sorunlarından birisi olan işsizliğin çözümüne ilişkin ilhamlar için ahîlik büyük bir zenginlik arz etmektedir. 34) Ülkemizin en önemli problemi denetimlerin yeterli, yaptırımların kuvvetli olmamasıdır. Özellikle ekonomik kriz dönemlerinde ortaya çıkan stokçuluk, tağşiş (yanlış beyan ve yönlendirme ile halkı ajite ederek satışları artırma), fahiş fiyatlamalar, vergi kaçırma gibi durumlar hakkında bilgilendirmelerde bulunulmalıdır. 35) Toplum sağlığını bozan, halk arasında güvensizlik ve huzursuzluk oluşturan, kanun ve yönetmeliklere aykırı üretim yapan, kusurlu ve sağlığa zararlı ürün ithal eden, satan, dağıtımını yapan eylemlere güçlü cezai yaptırımlar düşünülmelidir. 36) Ülkemizde yeni nesil kümelenme uygulamalarının yakından takip edilmesi ve olumlu sonuç veren uygulamaların desteklenerek yaygınlaştırılması, Üniversite-Sanayi iş birliklerinin artırılarak bilginin ticarileşmesine daha çok önem verilmesi gerekmektedir. 37) Yenilikçi, girişimci ve katılımcı bir ahîlik destek ofisi kurulmalıdır. 38) Blok zinciri teknolojisi işlem maliyetlerinden ve zamandan tasarruf sağlaması, güvenli ve şeffaf olması gibi avantajları ile Küçük ve Orta Büyüklükte İşletmelerin (KOBİ) finansmana, hizmete ve ürünlere erişimini kolaylaştırabilir ve bu sayede işletmelerin verimliliğinin ve hizmet kalitesinin artmasını sağlayabilir. Bu imkânlardan istifade edilmesi düşünülmelidir. 39) Toplumda adaletin temin araçlarından birisi piyasadır. Piyasanın dengesini bulması için sorumluluk sadece hükümete ve muhalefete düşmemektedir. Piyasanın dengesini bulması, toplumsal huzur ve adaletin temini için hükümet ve muhalefet kadar, üreticiler, paylaşım ile bölüşümdeki failler ve tüketiciler de üzerlerine düşeni düşünmeli ve yerine getirmelidir. 40) Maksimum kâr güdüsü, bencillik ve menfaatperestlik aynı gemide yol alan toplumun geleceğini karartmaktadır. Bu bakımdan sosyal adalet, hakkaniyetli paylaşım, liyakatle iş tutma ve kanaatkârlığı gözetme, toplumun huzuru ve saadeti için vazgeçilmezdir. 41) Nurettin Topçu’nun ahîlikten ilhamla söylediği “Yarınki Türkiye’nin kurucuları, yaşama zevkini bırakıp yaşatma aşkına gönül verecek, sabırlı ve azimli, lâkin gösterişsiz ve nümayişsiz çalışan, ruh cephesinin maden işçileri olacaklardır. Bu ruh amelesinin ilk ve esaslı işi, insan yetiştirmektir. Hünerleri hep fedâkarlık olan bu hizmet ehli gençler, hizmetlerinin mükâfatını da hizmet ettikleri insanlardan beklemiyecekler, sonsuzluğa sundukları eserin sesinin 464 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” akislerini yine sonsuzluktan dinleyeceklerdir. Yarınki Türkiye’nin kurucuları, millet ve cemaat uğrunda fedakârlıklar kabullenenlerin artık bulunmadığı cemiyetimizde, muhtelif sîmâda insanları şahıslarında birleştireceklerdir. Onlarda Yunus Yavuz’la birleşecek; Sinan Âkif ’e uzanacak; Ebu Hanife Hüseyin Avni’yi tebrik edecektir. Ve onların eseri olan yarınki Türkiye, şu temellerin üstünde kurulacak; Anadolu’nun toprağından kaynayan bir kan, cemaat için harcanan emek, bin yıllık bir tarih, otoriteli bir devlet ve ebedî olduğuna inanmış bir ruh” sözlerinden ilhamla, benini aşan, toplumu ve milleti gözeten, sonsuzluğu hedefleyen bir gençlik idealini hayata geçirmeliyiz. Kamuoyuna saygılarımızla ilan ederiz. 465 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Die Abschlusserklärung des Rates vom 02. und 04. Dezember 2022 in Ankara mit dem Thema “AHÎLİK1” “Jeden Tag wird erneut gegründet, die EinheitIm 21. Jahrhundert Ahîlik, Frieden und Tapferkeit” “Mit Respekt vor dem heiligen Andenken an Ahi Şerafeddin2” Der Rat “Ahîlik”, gewidmet dem ehrenden Andenken an Ahi Şerafeddin, fand in Ankara unter dem Motto “Jeden Tag wird gegründet, die Einheit - Im 21. Jahrhundert Ahîlik, Frieden und Tapferkeit” statt. Der Rat wurde in Zusammenarbeit mit der Universität für Sozialwissenschaften Ankara (Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi), der Stiftung für Patronat (Hamilik Okulu Vakfı), Organisierte Industriezone Ostim (Ostim OSB), dem Forschungszentrum für anatolisches Unternehmertum der Technischen Universität Ostim (Ostim Teknik Üniversitesi Ahi Evran Anadolu Müteşebbisliği Araştırma Merkezi) und dem Schriftstellerverband der Türkei (Türkiye Yazarlar Birliği), der mit seiner 44-jährigen Erfahrung wertvolle Aktivitäten in den Bereichen Ideen, Kultur, Kunst und Literatur durchgeführt hat, organisiert. Es wurden im Rat 7 erfolgreiche Sitzungen, die der „Andenken an Ahi Şerafeddin“ gewidmet waren, geführt. Die Titel der Sitzungen lauten wie folgt; 1) Von Fütüvvet3 zu Ahîlik, von Ahîlik zur Zivilisation 2) Ausübungen von Ahîlik in Vergangenheit und Gegenwart 3) Ein Blick auf das Wirtschaftsleben im 21. Jahrhundert aus der Perspektive von Ahîlik 4) Eine Sicht auf das Leben aus der Perspektive von Ahîlik 5) Institutionelle Strukturen aus der Perspektive von Ahîlik 1 2 3 Ahilik ist der Name einer Organisation, die in Anatolien seit etwa 500 Jahren, seit dem XIII. Jahrhundert, wirksam ist. Neben dem moralischen, militärischen und politischen Bereich hat diese Organisation, die vor allem im sozialen und wirtschaftlichen Bereich sehr wirksam ist, wichtige Funktionen als Institution wahrgenommen, die die heutigen Einrichtungen der sozialen Sicherheit, die Handwerkerorganisationen, die Genossenschaften, die Gewerkschaftsbewegung, das Kommunalwesen und vor allem die Wirtschaftsethik prägt. Ahi Şerafeddin war einer der führenden Köpfe der Ahi-Regierung in Ankara. Er ist vor allem für die “şecerenâme” bekannt, die er zubereitet hatte. Unter dem Begriff Fütüvvet (Futuwwa) wird, eine Bewegung im Sufismus, eine religiöse und berufliche Vereinigung, eine Organisation von Handwerkern oder Gewerkschaften von Handwerkern und Kunsthandwerkern in Anatolien im 13. Jahrhundert verstanden. 466 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 6) Beispiele guter Ausübungen, inspiriert von Ahîlik im Privatsektor 7) Beispiele guter Ausübungen, inspiriert von Ahîlik in der Öffentlichkeit Die Organisation Fütüvvet - einer professionellen Organisation in Anatolien hatte während des anatolischen Seldschukenstaates einen großen Einfluss auf die Gründung von Ahîlik und spielte eine führende Rolle bei der Verbreitung des Islam in Anatolien, auf dem Balkan und in Nordafrika. Die Gelehrten, Richter und Sufis, die für die Führungstätigkeiten der Organisation Fütüvvet zuständig waren, wurden nach Anatolien hingeschickt, wo sie den Grundstein von Ahîlik in den Orten legten, an denen sie sich niedergelassen haben. Ahîlik ist nicht nur eine Berufsorganisation, sondern hat seit seiner Gründung auch einen großen Beitrag zur Islamisierung Anatoliens und zum Wiederaufbau und zur Entwicklung des Landes geleistet. Die Organisation Ahîlik, die von der Fütüvvet-Organisation inspiriert wurde, bildete die Grundlage für Handel und Industrie in Anatolien und hinterließ tiefe Spuren für unsere Unternehmer und die heutige Geschäftswelt. Die großen Krisen, die der Marktkapitalismus verursacht hat, der die heutige Geschäftswelt seit Beginn des 20. Jahrhunderts beherrscht, stellen das menschliche Verständnis von Güte, Schönheit, Ausgeglichenheit und Solidarität im Namen von Fortschritt und wirtschaftlicher Entwicklung in Frage; unkontrollierte Migrationen, Kriege und Krankheiten beeinträchtigen den Frieden und das Wohlergehen der Menschheit. Doch um ein harmonisches Miteinander führen zu können, müssen die Menschen wieder Hoffnung schöpfen, um Sackgassen zu vermeiden und die Erde zu aufmuntern. In Anbetracht all dieser Themen ist es wichtig, den mit Sensibilität aufgebauten Lebensbereich von Ahîlik zurückzubringen und uns selbst, unserer Heimat und unserer Arbeit, basierend auf dem Glauben an die Einheit, einen neuen Sinn zu geben, um Lösungen für die humanitären, wirtschaftlichen, politischen, finanziellen, moralischen und kulturellen Krisen und Probleme der heutigen Welt zu finden. Aus diesem Grund sind wir der Meinung, dass eine genaue Untersuchung der universellen Kriterien der Ahi-Order von großer Bedeutung ist. Das Hauptziel unserer Rat “Ahîlik” mit dem Titel “Jeden Tag wird gegründet, die Einheit - Im 21. Jahrhundert Ahîlik, Frieden und Tapferkeit” ist es, die Möglichkeiten der Anwendung des der Ahîlik-Organisation innewohnenden wirtschaftlichen Produktions-, Verteilungs-, Konsum-, Mitarbeit- und Solidaritätsmodells auf das Arbeitsleben im 21. Jahrhundert zu untersuchen und zu diskutieren. In dem Rat wurde aus einer breiten Perspektive von Ahîlik Phänomens in vielen Bereichen wie Industrie, Produktion, Unternehmertum, Finanzen, Genossenschaften, Zivilgesellschaft und Sozialpolitik diskutiert. 467 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Am Ende des Rates wurden die folgenden Deklarationsartikeln bekannt gegeben. 1) Die Welt, in der wir leben, ist von schmerzhaften globalen Problemen umgeben, die die Natur der Menschen, den Frieden der Gesellschaft und die Harmonie und den Rhythmus der Natur, die alle lebenden und nicht lebenden Dinge umgibt, bedrohen. 2) Unsere Welt braucht einen moralisch fundiertes Aktion der Freundlichkeit. 3) Bemühungen, den Reichtum unserer eigenen Traditionen gemäß dem Zeitgeist und den Anforderungen der Zeit wiederzubeleben, sollten sowohl als Vorschlag als auch als Lösung bestehender Probleme betrachtet werden. 4) Wir entschieden uns die Konzepte und Praktiken unserer Zivilisation und von Ahîlik nicht zu berücksichtigen, aber als die aus Europa mit veränderten Namen kamen, nahmen wir sie an. Wir müssen uns bewusst sein, dass wir unsere eigenen Werte und unser Wissen selbst bewusst sein können. 5) In unserer Geschichte hat das System von Ahîlik wichtige Aufgaben im sozialen Leben, in der Politik, Wirtschaft, Kultur, Bildung und Verteidigung erfüllt und war in Krisenzeiten der Wächter des Friedens und der Stabilität in der Gesellschaft. 6)Die ideale Welt, die in Frieden gelebt werden kann, sollte nicht nur eine Rhetorik sein, und soziale Praktiken sollten so aufgebaut werden, dass jeder auf der Erde in dem Frieden und Wohlstand leben kann, den er verdient. In dieser Hinsicht sollte die Erfahrung von Ahîlik, die eine gelebte Quelle in unserer Geschichte ist, genutzt werden. 7) Die Ahîlik-Organisation, die seit der Seldschukenzeit der Grundpfeiler unserer menschlichen und gesellschaftlichen Existenz ist, ist nach wie vor der Garant für die Einheit, Solidarität und Brüderlichkeit unserer Nation mit ihrer jahrhundertealten Tradition, wenn auch ohne sichtbar zu werden. In dieser Hinsicht spielt unsere Ahîlik - Organisation eine sehr wichtige Rolle bei der Milderung der Auswirkungen der globalen Epidemie, die als die größte Gesundheitskrise des letzten Jahrhunderts beschrieben wird, und bei der Bewältigung dieser unruhigen Zeit unserer Nation erfolgreicher als westliche Gesellschaften. Es wird sehr wertvoll sein, die mächtigen Möglichkeiten der Ahi-Gemeinschaft in Krisen zu nutzen, die auftreten können. 8) Es ist sehr wertvoll, von Ahîlik, die Spuren vieler Zivilisationen enthält, als ein Erbe der Menschheit zu betrachten. Dabei darf nicht vergessen werden, dass Ahîlik die Lebens- und Arbeitsprinzipien verkörpert, die die Menschheit heute wie in der Vergangenheit braucht. 468 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 9) Ahîlik ist ein System, das sozialen Nutzen bringt und als Institution Einheit und Frieden anstrebt. In der heutigen Zeit, in der sich Individualisierung in Entfremdung wandelt, braucht es einen Vorschlag, das den Menschen Ruhe und Sicherheit geben kann. Die Wurzeln dieses Vorschlags sollten in Ahîlik gesucht werden. 10) Wie in Ahîlik sollte es das Charakteristikum der Menschen sein, zu arbeiten, zu produzieren, zu erfinden und die Bedürfnisse der Menschen zu befriedigen, um die Welt zu ordnen, indem sie die Dinge mit dem Bewusstsein von Vertrauen und Weisheit angehen. 11) Es darf nicht vergessen werden, dass die Grundsätze von Ahîlik dazu dienen können, soziale, politische und wirtschaftliche Systeme zu humanisieren. 12) In einer Gesellschaft, in der die Grundrechte und -freiheiten nicht gewährleistet sind, können es keine Entwicklungen geben. Ein Leben, in dem die Menschen und die Gesellschaft in Frieden leben können, kann nur auf einem Grund aufgebaut werden, auf dem Moral und Recht zusammen den Weg weisen. In diesem Zusammenhang ist die Struktur von Ahîlik zu berücksichtigen, in der Moral, Recht und zivile Initiative im Vordergrund stehen. 13) Das Ideal einer starken Wirtschaft, eines starken Rechtssystems, einer starken Zivilgesellschaft und eines starken kulturellen Lebens sollte zu Beginn des 100-jährigen Bestehens unserer Republik nicht vernachlässigt werden. 14) Futuwvetnâmas4 sollten als mächtige Inspirationsquellen für die Gestaltung und Regulierung des heutigen Verständnisses von Mensch und Gesellschaft betrachtet werden, und die Praktiken der ahîlik-Organisation sollten als beispielhafte Fakten betrachtet werden, um das heutige Verständnis von Recht, Wirtschaft und Politik neu zu bewerten. 15) Es liegt auf der Hand, dass die Ideen über die Entdeckung des Wertes von Ahîlik heute große Inspirationen für die öffentliche, zivilgesellschaftliche und privatwirtschaftliche Praxis bieten werden. In dieser Hinsicht ist es notwendig, die Studien zu verstärken, die Ahîlik nicht nur in die Gegenwart, sondern auch in die Zukunft tragen werden. 16) Die Selbstständigkeit der Menschen und Gesellschaften, die Wahrung der Menschenwürde und der Freiheit sind für die Stabilität und den Frieden der Gesellschaft von großer Bedeutung. Angesichts der globalen Krisen ist die 4 Fütüvvetnâmas sind Bücher über Manieren und Etikette, die geschrieben wurden, um die Mitglieder der Ahi-Organisation im Besonderen und das gesellschaftliche Leben im Allgemeinen zu erziehen. Die ersten Beispiele von fütüvvetnâmas in der türkischen Literatur, die im XIII. Jahrhundert beginnen, behandeln Themen wie die Fragen, die die Mitglieder des fütüvvet wissen sollten, die Regeln, die sie befolgen sollten, und die Zeremonien, die in Ahi-Logen angewandt werden. 469 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Tugend der Selbstversorgung von Menschen und Gesellschaften wichtiger denn je. Dieser Aspekt von Ahîlik, der die Tugenden der Selbstgenügsamkeit und der Hilfsbereitschaft gegenüber dem Bruder beinhaltet, sollte als Inspiration dienen. 17) Es sollte gesehen werden, dass die äußere Abhängigkeit und die Instrumentalisierung des Menschen und der Gesellschaft, indem man den Menschen und die Gesellschaft vom Menschen abhängig macht, die Zerstörung der Freiheit bedeutet, die dem Menschen als Segen gewährt wurde, und dass der Wert der starken Maximen von Ahîlik, die die Ehre des Menschen und das Wohlergehen der Gesellschaft gemeinsam beachten, heute unter Mitwirkung verschiedener Bereiche diskutiert werden sollte. 18) Es sollte nicht vergessen werden, dass Ahîlik nicht nur ein Wirtschaftssystem ist, sondern auch eine starke wissenschaftliche Akkumulation, Literatur, kulturellen Reichtum, intellektuelle Errungenschaften im Zusammenhang mit der politischen und sozialen Ordnung, ein zeitloses Bildungs- und Erziehungssystem beinhaltet, und dass diese Bereiche nicht aufeinander reduziert werden sollten. 19) Ein Leben ohne Literatur, Kultur und Moral, so gewinnbringend und wohlhabend es auch sein mag, wird nicht zu einer wohlhabenden und reichhaltigen Ordnung führen. 20) In einer Gesellschaft, in der die Qualität der Menschen nicht gesteigert werden kann, werden alle Qualitätsstudien nicht stabil sein und die Bemühungen werden fruchtlos sein. 21) Die Vision eines verantwortungsbewussten, freien, tugendhaften, produktiven, zufriedenen, für den Reichtum der Vergangenheit sensiblen, seiner Zeit bewussten, fähig, die Zukunft zu gestalten, und eines glücklichen Menschen sollte in die Philosophie und den Lehrplan unseres Bildungssystems aufgenommen werden. 22) Was der Erziehung einer Gesellschaft und der in dieser Gesellschaft gelebten Moral einen Horizont gibt, ist ein menschliches Modell, das in dieser Gesellschaft akzeptiert und verinnerlicht werden muss. Bei der Beantwortung der Frage “Was für ein Mensch soll erzogen werden?” sollte die Erziehung vom reichen Besitzstand von Ahîlik profitieren. 23) Junge Menschen sollten nicht nur einen Beruf erlernen, sondern auch über den Sinn des Lebens nachdenken. 470 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 24) Der Wert der Praktiken von Ahîlik für unsere Zeit sollte erörtert werden, und die Praktiken, die als wertvoll für die heutige Zeit angesehen werden, sollten aktualisiert werden, und die Möglichkeiten der Modellierung des damals aufgebauten Ökosystems für die heutige Zeit in verschiedenen Bereichen sollten erforscht werden.Öffentliche Einrichtungen und Organisationen sollten in ihre vorrangigen Projektankündigungen Projekte aufnehmen, die den praktischen Wert des Systems von Ahîlik in verschiedenen Bereichen für die Gegenwart entdecken können. 25) Die Bekanntmachung, Verbreitung und Förderung von Projekten zur sozialen Verantwortung, die von Ahîlik inspiriert sind, sollte verstärkt werden, und es sollte Unterstützung für diese Projekte bereitgestellt werden. 26) Die Benennung einer Universität nach den anatolischen Bacıs (Bacıyan-ı Rûm5), die in der Geschichte der Ahî-Organisation in der Türkei ein Defizit darstellt, und die Benennung der Frauen- und Familienforschungszentren innerhalb der Universitäten mit den Namen von “Fatıma Bacı6”, “Hatun Ana” und den bedeutenden Bacıs aus Bacıyan-ı Rûm wird das erwartete Bewusstsein für Bacıyan-ı Rûm schaffen. 27) In Ankara, unserer Hauptstadt, in deren Geschichte die Ahi-Gemeinschaft eine große Rolle als Gründerin und Beschützerin gespielt hat, sollte die Gründung einer “Ahi-Universität” in Betracht gezogen werden, in der die in unserer Abschlusserklärung ausgedrückten Funktionen auf der Achse der Prinzipien der Gemeinschaft von Ahîlik geplant und umgesetzt werden. 28) Abgesehen von Ahi Evran ist es für öffentliche Einrichtungen und Organisationen äußerst wertvoll, Maßnahmen vorzubereiten und Schritte zur Umsetzung zu unternehmen, um die ahi und bacıs in anderen Städten mit ihren Namen und ihrer historischen Identität anzuerkennen. 29) Es ist von großer Bedeutung, dass das System von Ahîlik im Rahmen der institutionellen- und der beruflichen Bildung besser bekannt und anerkannt wird, und darüber hinaus wäre es sehr wichtig, Schritte zu unternehmen, um die pädagogischen Aspekte des Systems von Ahîlik zu aktualisieren und in unser Bildungssystem zu übertragen. 5 6 Bâciyân-ı Rûm war eine Organisation, die von turkmenischen Sufi-Frauen mit der geistigen Unterstützung von Hacı Bektâş-ı Velî gegründet wurde und sich auf den öffentlichen Dienst stützte. Diese Sufi-TurkmenenFrauen leisteten also einen wichtigen Beitrag zur Islamisierung und Turkisierung Anatoliens. Fatma Bacı, die Gründerin der Frauenorganisation Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları/Anadolu Kadınları), war auch die Frau von Ahi Evran, dem Gründer der Organisation Ahiyân-ı Rûm (Anatolische Ahis). 471 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 30) In Anlehnung an Ahîlik kann die Einrichtung eines Fonds mit einer rechtlichen Infrastruktur innerhalb großer Stiftungen, der den kurzfristigen Bedarf der Teilnehmer an kleinen Beträgen decken kann, die Probleme der Wirtschaftsorganisationen lösen. Diese Möglichkeit sollte in Betracht gezogen werden. 31) Um die Werte von Ahilik in die heutige Zeit zu übertragen, sollte in Erwägung gezogen werden, ergebnisorientierte akademische Studien über die Übertragung der in der Ahî-Organisation verwendeten “Mittelkassen7” auf die heutige Zeit zu planen und das vorzustellende Modell in den organisierten Industriezonen zu verwenden, und dann die Studien durch Analysen am Anwendungsbeispiel zu verallgemeinern. 32) Es sollten akademische Projekte vorbereitet werden, in denen die Werte von Ahîlik in den wirtschaftlichen Rahmen gestellt werden, und die Berichterstattung darüber, wie diese Projekte unter den heutigen wirtschaftlichen Bedingungen umgesetzt werden können, sollte berücksichtigt werden. 33) Die Priorität von Ahîlik besteht in der Suche nach neuen Geschäftsfeldern für neue Generationen, in der Anleitung junger Menschen, in der Ausbildung für neue Geschäftsfelder, in der Diskussion und dem Versuch, Kriterien einschließlich Standards und moralischer Grundsätze festzulegen. In dieser Hinsicht bietet Ahîlik einen großen Reichtum an Inspiration für die Lösung der Arbeitslosigkeit, eines der größten Probleme der Gesellschaften. 34) Das größte Problem unseres Landes ist, dass die Inspektionen nicht ausreichend und die Sanktionen nicht streng genug sind. Es sollte über Situationen wie Vorratshaltung, Verfälschung (Steigerung des Absatzes durch Irreführung der Öffentlichkeit), überhöhte Preise und Steuerhinterziehung informiert werden, die insbesondere in Zeiten der Wirtschaftskrise auftreten. 35) Es sollten strenge strafrechtliche Sanktionen für Handlungen in Betracht gezogen werden, die die öffentliche Gesundheit stören, Unsicherheit und Unruhe in der Bevölkerung schaffen, unter Verletzung von Gesetzen und 7 Während der Zeit des Osmanischen Reiches hatten die Händler und Handwerker durch die unter dem Namen “Mittelkasse” (orta kasa) gegründeten Vereinigungen unter dem Dach von “Ahilik” die Möglichkeit, ihre Tätigkeiten gemeinsam auszuüben und sich gegenseitig in der Not zu unterstützen. Die Mitglieder dieser Organisation, die auf gegenseitige Solidarität und Hilfe ausgerichtet ist, hatten die Möglichkeit, sich gegenseitig im Falle eines Risikos (Unfall, Tod und Krankheit) zu unterstützen. Es wurde auch die Möglichkeit vorgesehen, zinslose Gelder aus einem gemeinsamen Tresor zu erhalten, der mit den Zahlungen aller Mitglieder gefüllt wurde. Ab dem 15. Jahrhundert wurde diese Institution jedoch durch ein neues System, “die Gilde” (lonca) , ersetzt. Die Gilden, wie die Ahî-Organisation, waren ebenfalls Berufsverbände und setzten ihre Tätigkeit mit “Solidaritätsfonds” fort, die “Mittelkasse” oder “Teavün-Kasse” genannt wurden, um die Verluste und Verdienstausfälle der Handwerker gegen Risiken wie Unfall, Tod, Alter und Krankheit zu kompensieren. 472 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Vorschriften produzieren, fehlerhafte und gesundheitsschädliche Produkte einführen, verkaufen und vertreiben. 36) In unserem Land sollten die Anwendungen der neuen Generation von Clustern genau überwacht werden, und die Anwendungen mit positiven Ergebnissen sollten unterstützt und verbreitet werden; außerdem sollte der Kommerzialisierung von Wissen durch verstärkte Zusammenarbeit zwischen Universität und Industrie mehr Bedeutung beigemessen werden. 37) Es sollte ein innovatives, unternehmerisches und partizipatives Büro zur Unterstützung von Ahîlik eingerichtet werden. 38) Die Blockchain-Technologie kann kleinen und mittleren Unternehmen (KMU) den Zugang zu Finanzmitteln, Dienstleistungen und Produkten erleichtern, da sie u. a. Transaktionskosten und Zeit spart, sicher und transparent ist und somit die Effizienz und die Dienstleistungsqualität der Unternehmen erhöht. Es sollte erwogen werden, diese Möglichkeiten zu nutzen. 39) Der Markt ist eines der Mittel zur Gewährleistung der Gerechtigkeit in der Gesellschaft. Die Verantwortung dafür, dass der Markt sein Gleichgewicht findet, liegt nicht nur bei der Regierung und der Opposition. Damit der Markt sein Gleichgewicht findet und für sozialen Frieden und Gerechtigkeit sorgt, müssen die Produzenten, die Verursacher in der Verteilung und im Vertrieb und die Verbraucher ebenso wie die Regierung und die Opposition ihren Teil denken und erfüllen. 40) Maximales Gewinnstreben, Egoismus und Eigennutz schaden die Zukunft der Gesellschaft, die im selben Boot sitzt. In dieser Hinsicht sind soziale Gerechtigkeit, gerechte Verteilung, leistungsorientierte Arbeit und das Streben nach Zufriedenheit für den Frieden und das Wohlergehen der Gesellschaft unerlässlich. 41)Nurettin Topçus Worte, die von Ahîlik inspiriert sind: “Die Gründer der Türkei von morgen werden die Bergleute der geistigen Front sein, die die Freude am Leben aufgeben und ihr Herz auf die Liebe zum Überleben ausrichten, die geduldig und entschlossen sind, die aber ohne Prunk und Demonstration arbeiten. Die erste und wichtigste Aufgabe dieses geistigen Arbeiters ist es, Menschen zu erziehen. Diese jungen Männer des Dienstes, deren Fähigkeiten immer die Aufopferung ist, werden den Lohn für ihre Dienste nicht von den Menschen erwarten, denen sie dienen, sondern sie werden den Klang der Arbeit, die sie der Ewigkeit präsentieren, von Ewigkeit her hören. Die Gründer der Türkei von morgen werden Menschen mit unterschiedlichen Persönlichkeiten in unserer Gesellschaft vereinen, in der es diejenigen, die Opfer für die Nation 473 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” und die Gemeinschaft in Kauf nehmen, nicht mehr gibt. Sie werden sich mit Yunus8 und Yavuz 9vereinigen; Sinan 10wird Âkif 11 die Hand reichen; Abu Hanifa wird Hüseyin Avni gratulieren. Und die Türkei von morgen, die ihr Werk ist, wird sich auf folgende Grundlagen stützen: ein Blut, das aus dem anatolischen Boden sprudelt, eine Arbeit, die für die Gemeinschaft verrichtet wird, eine tausendjährige Geschichte, ein Staat mit Autorität und ein Geist, der glaubt, dass er ewig ist”, inspiriert von seinen Worten müssen wir das Ideal einer Jugend verwirklichen, die über sich selbst hinausgeht, sich um die Gesellschaft und die Nation kümmert und auf die Ewigkeit abzielt. Hiermit teilen wir der Öffentlichkeit die Abschlusserklärung respektvoll mit. 8 9 10 “Hz Yunus”, Jona ist der Name eines Schriftpropheten im Tanach. Selim I., genannt Yavuz‚, war der neunte Sultan des Osmanischen Reiches. Sinan war der bedeutendste osmanische Architekt zu Zeiten der Sultane Selim I., Süleyman I., Selim II. und Murad III. In dieser Eigenschaft erhielt er Ehrentitel wie beispielsweise Koca Mimar Sinan Ağa. Allgemein bekannt wurde er unter dem Kurznamen „Architekt Sinan“ (Mimar Sinan). 11 Mehmet Âkif Ersoy, türkischer Dichter, Tierarzt, Lehrer und Politiker. Er ist der Verfasser den „Unabhängigkeitsmarsch“ İstiklâl Marşı, der Nationalhymne der Republik Türkei und der Türkischen Republik Nordzypern. Er ist mit den Titeln “Heimatdichter” und “Nationaldichter” bekannt. 474 ‫‪AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK‬‬ ‫”‪“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik‬‬ ‫ﻣﺠﻠﺲ اﻵﺧﯿﺔ‬ ‫ﺗُﺒﻨﻰ اﻟﻮﺣﺪة ﻛﻞ ﯾﻮم‬ ‫اﻟﺸﺠﺎﻋﺔ‪ ،‬اﻵﺧﯿﺔ و اﻟﺘﻌﺎﯾﺶ اﻟﺴﻠﻤﻲ ﻓﻲ اﻟﻘﺮن اﻟﺤﺎدي و اﻟﻌﺸﺮﯾﻦ‬ ‫"ﺗﻜﺮﯾﻤﺎ ﻟﺬﻛﺮى آﺧﻲ ﺷﺮف اﻟﺪﯾﻦ "‬ ‫إﻋﻼن ﺧﺘﺎﻣﻲ‬ ‫أﻧﻘﺮة ‪ 04 02 ،‬دﯾﺴﻤﺒﺮ ‪2022‬‬ ‫ﻣﺠﻠﺲ اﻵﺧﯿﺔ اﻧﻌﻘﺪ ﻓﻲ أﻧﻘﺮة ﺗﺤﺖ ﻋﻨﻮان ﯾﺘﻢ ﺗﺄﺳﯿﺲ اﻟﻮﺣﺪة ﻛﻞ ﯾﻮم‪ ،‬اﻟﺸﺠﺎﻋﺔ‪ ،‬اﻵﺧﯿﺔ و اﻟﺘﻌﺎﯾﺶ اﻟﺴﻠﻤﻲ ﻓﻲ اﻟﻘﺮن اﻟﺤﺎدي و‬ ‫اﻟﻌﺸﺮﯾﻦ‪ ،‬ﺗﻜﺮﯾﻤﺎ ﻟﺬﻛﺮى آﺧﻲ ﺷﺮف اﻟﺪﯾﻦ‪.‬‬ ‫ﺗﻢ ﺗﻨﻈﯿﻢ اﻟﻤﺠﻠﺲ ﺑﺎﻟﺘﻌﺎون ﻣﻊ ﺟﺎﻣﻌﺔ اﻟﻌﻠﻮم اﻻﺟﺘﻤﺎﻋﯿﺔ أﻧﻘﺮة ‪ ،‬وﻗﻒ ﻣﺪرﺳﺔ اﻟﺤﺎﻣﯿﺔ‪ ،‬أوﺳﺘﯿﻢ او س ب‪ ،‬ﺟﺎﻣﻌﺔ أوﺳﺘﯿﻢ اﻟﺘﻘﻨﯿﺔ ﻣﺮﻛﺰ‬ ‫آﺧﻲ أوران اﻷﻧﺎﺿﻮل ﻟﺒﺤﻮث رﯾﺎدة اﻷﻋﻤﺎل و اﺗﺤﺎد اﻟﻜﺘﺎب اﻟﺘﺮﻛﻲ )ت ي ب( اﻟﺬي ﯾﻘﻮم ﺑﺄﻧﺸﻄﺔ ﻗﯿﻤﺔ ﻓﻲ ﻣﺠﺎﻻت اﻟﻔﻜﺮ و اﻟﺜﻘﺎﻓﺔ و‬ ‫اﻟﻔﻦ و اﻷدب ﺑﺨﺒﺮﺗﮫ اﻟﺒﺎﻟﻐﺔ إﻟﻰ ‪ 44‬ﻋﺎﻣﺎ‪.‬‬ ‫ﻓﻲ اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻤﺨﺼﺺ ﻟﺬﻛﺮى آﺧﻲ ﺷﺮف اﻟﺪﯾﻦ ﺗﻢ ﺗﻨﻔﯿﺬ ‪ 7‬ﺟﻠﺴﺎت ﻧﺎﺟﺤﺔ ‪.‬‬ ‫و ﻋﻨﺎوﯾﻦ اﻟﺠﻠﺴﺎت ﻛﺎﻟﺘﺎﻟﻲ‪:‬‬ ‫‪ 1‬ﻣﻦ اﻟﻔﺘﻮة إﻟﻰ اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻣﻦ اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ إﻟﻰ اﻟﺤﻀﺎرة‪.‬‬ ‫‪ 2‬ﻣﻤﺎرﺳﺎت ﺗﺮﺗﯿﺐ اﻵﺧﯿﺔ ﻓﻲ اﻟﻤﺎﺿﻲ و اﻟﺤﺎﺿﺮ‪.‬‬ ‫‪ 3‬اﻟﺤﯿﺎة اﻻﻗﺘﺼﺎدﯾﺔ ﻓﻲ اﻟﻘﺮن اﻟﺤﺎدي و اﻟﻌﺸﺮﯾﻦ ﻣﻦ ﻣﻨﻈﻮر اﻵﺧﯿﺔ‪.‬‬ ‫‪ 4‬اﻟﺤﯿﺎة ﻣﻦ ﻣﻨﻈﻮر اﻵﺧﯿﺔ‪.‬‬ ‫‪ 5‬اﻟﮭﯿﻜﻠﺔ اﻟﻤﺆﺳﺴﯿﺔ ﻣﻦ ﻣﻨﻈﻮر اﻵﺧﯿﺔ‪.‬‬ ‫‪ 6‬أﻣﺜﻠﺔ ﻋﻠﻰ اﻟﻤﻤﺎرﺳﺎت اﻟﺠﯿﺪة اﻟﻤﺴﺘﻮﺣﺎة ﻣﻦ ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻓﻲ اﻟﻘﻄﺎع اﻟﺨﺎص‪.‬‬ ‫‪ 7‬أﻣﺜﻠﺔ ﻋﻠﻰ اﻟﻤﻤﺎرﺳﺎت اﻟﺠﯿﺪة اﻟﻤﺴﺘﻮﺣﺎة ﻣﻦ ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻓﻲ اﻟﻘﻄﺎع اﻟﻌﺎم‪.‬‬ ‫ﻛﺎﻧﺖ ﻟﻤﻨﻈﻤﺔ ﻓﺘﻮة ﺗﺄﺛﯿﺮ ﻛﺒﯿﺮ ﻋﻠﻰ إﻧﺸﺎء ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ و ھﻲ ﻣﻨﻈﻤﺔ ﻣﮭﻨﯿﺔ ﻓﻲ اﻷﻧﺎﺿﻮل ﺧﻼل ﻓﺘﺮة ﺳﻼﺟﻘﺔ اﻷﻧﺎﺿﻮل‪ .‬أرﺳﻞ اﻟﻌﻠﻤﺎء و‬ ‫اﻟﻘﻀﺎة و اﻟﺼﻮﻓﯿﻮن إﻟﻰ اﻷﻧﺎﺿﻮل ﻣﻦ ﻗﺒﻞ ﻣﻨﻈﻤﺔ ﻓﺘﻮة ﻹظﮭﺎر اﻟﻄﺮﯾﻖ اﻟﺼﺤﯿﺢ اﻟﺬي ﻟﻌﺐ دورا راﺋﺪا ﻓﻲ اﻧﺘﺸﺎر اﻹﺳﻼم ﻓﻲ‬ ‫اﻷﻧﺎﺿﻮل و اﻟﺒﻠﻘﺎن و ﺷﻤﺎل إﻓﺮﯾﻘﯿﺎ و وﺿﻊ أﺳﺲ اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻓﻲ اﻷﻣﺎﻛﻦ اﻟﺘﻲ اﺳﺘﻘﺮوا ﻓﯿﮭﺎ‪ .‬ﺑﺎﻹﺿﺎﻓﺔ إﻟﻰ ﻛﻮﻧﮭﺎ ﻣﻨﻈﻤﺔ ﻣﮭﻨﯿﺔ ﻓﻘﺪ‬ ‫ﻗﺪﻣﺖ ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻣﺴﺎھﻤﺔ ﻛﺒﯿﺮة ﻟﯿﺲ ﻓﻘﻂ ﻓﻲ أﺳﻠﻤﺔ اﻷﻧﺎﺿﻮل وﻟﻜﻦ أﯾﻀﺎ ﻓﻲ إﻋﺎدة ﺑﻨﺎﺋﮭﺎ و ﺗﻄﻮﯾﺮھﺎ ﻣﻨﺬ ﺗﺄﺳﯿﺴﮭﺎ‪ .‬ﻣﺴﺘﻮﺣﺎة ﻣﻦ‬ ‫ﻣﻨﻈﻤﺔ اﻟﻔﺘﻮة وﺿﻌﺖ ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ اﻷﺳﺲ ﻟﻠﺘﺠﺎرة و اﻟﺼﻨﺎﻋﺔ ﻓﻲ اﻷﻧﺎﺿﻮل و ﺗﺮك أﺛﺮا ﻗﻮﯾﺎ ﻋﻠﻰ رواد اﻷﻋﻤﺎل و ﻋﺎﻟﻢ اﻷﻋﻤﺎل اﻟﯿﻮم‪.‬‬ ‫اﻷزﻣﺎت اﻟﻜﺒﺮى اﻟﺘﻲ ﺗﺴﺒﺒﮭﺎ رأﺳﻤﺎﻟﯿﺔ اﻟﺴﻮق اﻟﺘﻲ ﺗﮭﯿﻤﻦ ﻋﻠﻰ ﻋﺎﻟﻢ اﻷﻋﻤﺎل اﻟﯿﻮم ﻣﻨﺬ ﺑﺪاﯾﺔ اﻟﻘﺮن اﻟﻌﺸﺮﯾﻦ‪ ،‬ﺗﺘﺤﺪى ﻣﻔﺎھﯿﻢ اﻹﻧﺴﺎﻧﯿﺔ‬ ‫ﻋﻦ اﻟﺨﯿﺮ و اﻟﺠﻤﺎل و اﻟﺘﻮازن و اﻟﺘﻀﺎﻣﻦ ﺑﺎﺳﻢ اﻟﺘﻘﺪم و اﻟﺘﻨﻤﯿﺔ اﻻﻗﺘﺼﺎدﯾﺔ‪ ،‬اﻟﮭﺠﺮات و اﻟﺤﺮوب و اﻷﻣﺮاض ﻏﯿﺮ اﻟﻤﻨﻀﺒﻄﺔ ﺗﺆﺛﺮ‬ ‫ﺳﻠﺒﺎ ﻋﻠﻰ ﺳﻼم اﻟﺒﺸﺮﯾﺔ و ازدھﺎرھﺎ‪.‬‬ ‫و ﻣﻊ ذﻟﻚ ﻣﻦ أﺟﻞ اﻟﺤﻔﺎظ ﻋﻠﻰ ﺣﯿﺎة ﻣﺘﻨﺎﻏﻤﺔ ﻣﻌﺎ‪ ،‬ﺗﺘﺒﻨﻰ اﻟﺒﺸﺮﯾﺔ ﻣﺮة أﺧﺮى اﻷﻣﻞ ﻓﻲ ﺗﺠﻨﺐ اﻟﻤﺂزق و ﺟﻌﻞ اﻷرض ﻣﻜﺎﻧﺎ ﺑﮭﯿﺠﺎ ﻣﺮة‬ ‫أﺧﺮى ﺑﺎﻟﻨﻈﺮ إﻟﻰ ﻛﻞ ھﺬه اﻟﻘﻀﺎﯾﺎ‪ .‬ﻣﻦ اﻟﻤﮭﻢ إﻋﺎدة اﻟﻨﻈﺮ ﻓﻲ ﻣﺠﺎل ﺣﯿﺎة ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ اﻟﺬي ﺗﻢ ﺑﻨﺎؤه ﺑﺸﻜﻞ ﺣﺎد ﻹﻋﺎدة ﺗﺼﻮر أﻧﻔﺴﻨﺎ و‬ ‫ﻣﻨﺰﻟﻨﺎ و ﻋﻤﻠﻨﺎ ﻋﻠﻰ أﺳﺎس اﻹﯾﻤﺎن ﺑﺎﻟﻮﺣﺪة ﻣﻦ أﺟﻞ إﯾﺠﺎد ﺣﻠﻮل ﻟﻺﻧﺴﺎﻧﯿﺔ و اﻻﻗﺘﺼﺎدﯾﺔ‪ ،‬ﻟﻠﻤﺸﺎﻛﻞ اﻟﺴﯿﺎﺳﯿﺔ و اﻟﻤﺎﻟﯿﺔ و اﻷﺧﻼﻗﯿﺔ و‬ ‫اﻟﺜﻘﺎﻓﯿﺔ ﻓﻲ ﻋﺎﻟﻢ اﻟﯿﻮم‪ .‬ﻟﮭﺬا اﻟﺴﺒﺐ ﻧﻌﺘﻘﺪ أن ﻓﺤﺺ اﻟﻤﻌﺎﯾﯿﺮ اﻟﻌﺎﻟﻤﯿﺔ ﻋﻦ ﻛﺜﺐ ﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ أﻣﺮ أﺳﺎﺳﻲ‪.‬‬ ‫اﻟﻐﺮض اﻟﺮﺋﯿﺲ ﻣﻦ ﻣﺠﻠﺲ اﻵﺧﯿﺔ اﻟﺬي ﯾﺤﻤﻞ ﻋﻨﻮان‪ :‬ﺗُﺒﻨﻰ اﻟﻮﺣﺪة ﻛﻞ ﯾﻮم‪ ،‬اﻟﺸﺠﺎﻋﺔ ‪ ،‬اﻵﺧﯿﺔ و اﻟﺘﻌﺎﯾﺶ اﻟﺴﻠﻤﻲ ﻓﻲ اﻟﻘﺮن اﻟﺤﺎدي و‬ ‫اﻟﻌﺸﺮﯾﻦ‪ .‬ھﻮ اﺳﺘﻜﺸﺎف و ﻣﻨﺎﻗﺸﺔ إﻣﻜﺎﻧﯿﺎت ﺗﻄﺒﯿﻖ ﻧﻤﻮذج اﻹﻧﺘﺎج اﻻﻗﺼﺎدي و اﻟﺘﻮزﯾﻊ و اﻻﺳﺘﮭﻼك و اﻟﺘﻀﺎﻣﻦ و اﻟﺼﺪاﻗﺔ‪ .‬اﻟﺘﻌﺎون‬ ‫اﻟﻤﺘﺄﺻﻞ ﻓﻲ ﻣﻨﻈﻤﺔ اﻵﺧﯿﺔ ﻟﺤﯿﺎة اﻟﻌﻤﻞ ﻓﻲ اﻟﻘﺮن اﻟﺤﺎدي و اﻟﻌﺸﺮﯾﻦ‪ .‬إن إﺳﻘﺎط ظﺎھﺮة ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻓﻲ اﻟﻤﺠﻠﺲ ﻣﻦ ﻣﻨﻈﻮر اﻟﻤﺠﻠﺲ‬ ‫اﻹداري ﯾﻨﻌﻜﺲ اﻟﯿﻮم ﻓﻲ اﻟﻌﺪﯾﺪ ﻣﻦ اﻟﻤﺠﺎﻻت ﻣﺜﻞ اﻟﺼﻨﺎﻋﺔ و اﻹﻧﺘﺎج و رﯾﺎدة اﻷﻋﻤﺎل و اﻟﺘﻤﻮﯾﻞ و اﻟﺘﻌﺎوﻧﯿﺎت و اﻟﻤﺠﺘﻤﻊ اﻟﻤﺪﻧﻲ و‬ ‫اﻟﺴﯿﺎﺳﺔ اﻻﺟﺘﻤﺎﻋﯿﺔ‪.‬‬ ‫‪475‬‬ ‫‪AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK‬‬ ‫”‪“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik‬‬ ‫ﻓﻲ ﻧﮭﺎﯾﺔ ﻣﺠﻠﺲ اﻵﺧﯿﺔ ظﮭﺮت ﻣﻮاد اﻹﻋﻼن اﻟﺘﺎﻟﯿﺔ‪.‬‬ ‫‪ 1‬اﻟﻌﺎﻟﻢ اﻟﺬي ﻧﻌﯿﺶ ﻓﯿﮫ ﻣﺤﺎط ﺑﻤﺸﺎﻛﻞ ﻋﺎﻟﻤﯿﺔ ﻣﺆذﯾﺔ ﺗﮭﺪد اﻟﻄﺒﯿﻌﺔ اﻟﺒﺸﺮﯾﺔ و ﺳﻼم اﻟﻤﺠﺘﻤﻊ و ﺗﻨﺎﻏﻢ اﻟﻄﺒﯿﻌﺔ و إﯾﻘﺎﻋﮭﺎ اﻟﺬي ﯾﺸﻤﻞ‬ ‫ﺟﻤﯿﻊ اﻟﻜﺎﺋﻨﺎت اﻟﺤﯿﺔ و ﻏﯿﺮ اﻟﺤﯿﺔ‪.‬‬ ‫‪ 2‬ﻋﺎﻟﻤﻨﺎ ﺑﺤﺎﺟﺔ إﻟﻰ ﺣﺮﻛﺔ اﻟﺨﯿﺮ اﻟﻘﺎﺋﻤﺔ ﻋﻠﻰ اﻷﺧﻼق‪.‬‬ ‫‪ 3‬ﯾﺠﺐ اﻋﺘﺒﺎر اﻟﺴﻌﻲ ﻹﺣﯿﺎء ﺛﺮاء ﻋﺎﻟﻤﻨﺎ ﺑﺘﻘﺎﻟﯿﺪﻧﺎ وﻓﻘﺎ ﻟﺮوح اﻟﻌﺼﺮ و ﺿﺮوراﺗﮫ ﻛﺎﻗﺘﺮاح و ﻛﺤ ّﻞ ﻟﻠﻤﺸﺎﻛﻞ اﻟﺮاھﻨﺔ‪.‬‬ ‫‪ 4‬ﺣﺬﻓﻨﺎ ﻣﻔﺎھﯿﻢ ﺣﻀﺎرﺗﻨﺎ و ﺣﺬﻓﻨﺎ ﻣﻔﺎھﯿﻢ و ﻣﻤﺎرﺳﺎت اﻵﺧﯿﺔ ﻣﻦ أذھﺎﻧﻨﺎ‪ .‬وﻟﻜﻦ ﻓﯿﻤﺎ ﺑﻌﺪ ﻋﻨﺪﻣﺎ أﺗﺖ ﻣﻦ أوروﺑﺎ ﺑﺈﺳﻢ ﻣﺨﺘﻠﻒ اﻋﺘﻨﻘﻨﺎھﺎ‪.‬‬ ‫ﯾﺠﺐ أن ﯾﻜﻮن ﻟﺪﯾﻨﺎ وﻋﻲ ﺑﺄﻧﮫ ﯾﻤﻜﻨﻨﺎ اﻛﺘﺸﺎف ﻗﯿﻤﻨﺎ و ﻣﻌﺮﻓﺘﻨﺎ ﺑﺄﻧﻔﺴﻨﺎ‪.‬‬ ‫‪ 5‬ﻓﻲ ﺗﺎرﯾﺨﻨﺎ ‪ ،‬ﻟﻌﺐ ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ دو ًرا ﻣﮭ ًﻤﺎ ﻓﻲ اﻟﺤﯿﺎة اﻻﺟﺘﻤﺎﻋﯿﺔ ‪ ،‬واﻟﺴﯿﺎﺳﺔ ‪ ،‬واﻻﻗﺘﺼﺎد ‪ ،‬واﻟﺜﻘﺎﻓﺔ ‪ ،‬واﻟﺘﻌﻠﯿﻢ ‪ ،‬واﻟﺪﻓﺎع وﻛﺎن‬ ‫ﺣﺎرس اﻟﺴﻼم واﻻﺳﺘﻘﺮار ﻓﻲ أوﻗﺎت اﻷزﻣﺎت ﻓﻲ اﻟﻤﺠﺘﻤﻊ‪.‬‬ ‫‪ 6‬ﻻ ﯾﺠﺐ أن ﯾﻜﻮن اﻟﻌﺎﻟﻢ اﻟﻤﺜﺎﻟﻲ اﻟﺬي ﯾﻤﻜﻦ أن ﻧﻌﯿﺸﮫ ﻓﻲ ﺳﻼم ﻣﺠﺮد ﻛﻼم ﺑﻞ ﯾﺠﺐ ﺑﻨﺎء اﻟﻤﻤﺎرﺳﺎت اﻻﺟﺘﻤﺎﻋﯿﺔ ﺣﺘﻰ ﯾﺘﻤﻜﻦ ﻛﻞ‬ ‫ﺷﺨﺺ ﻋﻠﻰ وﺟﮫ اﻷرض ﻣﻦ اﻟﻌﯿﺶ ﻓﻲ ﺳﻼم و رﺧﺎء ﯾﺴﺘﺤﻘﻮﻧﮫ‪ .‬ﻓﻲ ھﺬا اﻟﺼﺪد ﯾﺠﺐ اﻻﺳﺘﻔﺎدة ﻣﻦ ﺗﺠﺮﺑﺔ ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ و ھﻲ ﻣﺼﺪر‬ ‫ﺣﻲ ﻓﻲ ﺗﺎرﯾﺨﻨﺎ‪.‬‬ ‫‪ 7‬ﻻ ﺗﺰال ﻣﻨﻈﻤﺔ اﻵﺧﯿﺔ اﻟﺘﻲ ﻛﺎﻧﺖ ﺣﺠﺮ اﻷﺳﺎس ﻟﻮﺟﻮدﻧﺎ اﻟﺒﺸﺮﯾﺔ و اﻻﺟﺘﻤﺎﻋﯿﺔ ﻣﻨﺬ اﻟﺴﻼﺟﻘﺔ ھﻲ اﻟﻀﻤﺎن ﻟﻮﺣﺪة و ﺗﻀﺎﻣﻦ و أﺧﻮة‬ ‫أﻣﺘﻨﺎ اﻟﯿﻮم و إن ﻛﺎن ذﻟﻚ ﺑﺸﻜﻞ ﻏﯿﺮ ﻣﺮﺋﻲ ﻣﻊ ﺗﻘﺎﻟﯿﺪ ﺳﺎري ﺗﻤﺘﺪ ﻟﻘﺮون‪ .‬ﻓﻲ ھﺬا اﻟﺼﺪد ﺗﻠﻌﺐ ﻣﻨﻈﻤﺘﻨﺎ اﻵﺧﯿﺔ دورا ﻣﮭﻤﺎ ﻟﻠﻐﺎﯾﺔ ﻓﻲ ﺗﻘﻠﯿﻞ‬ ‫آﺛﺎر اﻟﻮﺑﺎء اﻟﻌﺎﻟﻤﻲ و اﻟﺬي ﯾﻮﺻﻒ ﺑﺄﻧﮫ أﻛﺒﺮ أزﻣﺔ ﺻﺤﯿﺔ ﻓﻲ اﻟﻘﺮن اﻟﻤﺎﺿﻲ‪ ،‬و أﯾﻀﺎ ﺗﻠﻌﺐ دورا ﻣﮭﻤﺎ ﻓﻲ إدارة أﻣﺘﻨﺎ ﺑﺄﻛﺜﺮ ﻧﺠﺎح ﻟﮭﺬه‬ ‫اﻟﻔﺘﺮة اﻟﻤﻀﻄﺮﺑﺔ ﻣﻘﺎرﻧﺔ ﺑﺎﻟﻤﺠﺘﻤﻌﺎت اﻟﻐﺮﺑﯿﺔ‪ .‬ﺳﯿﻜﻮن ﻣﻦ اﻟﻤﻔﯿﺪ ﻟﻠﻐﺎﯾﺔ اﻻﺳﺘﻔﺎدة ﻣﻦ اﻟﻔﺮص اﻟﻘﻮﯾﺔ ﻟﻠﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻓﻲ اﻷزﻣﺎت اﻟﺘﻲ ﻗﺪ‬ ‫ﺗﻨﺸﺄ‪.‬‬ ‫‪ 8‬ﻣﻦ اﻟﻤﮭﻢ ﻟﻠﻐﺎﯾﺔ أن ﻧﻌﺘﺒﺮ اﻵﺧﯿﺔ اﻟﺘﻲ ﺗﺤﻤﻞ آﺛﺎر اﻟﺤﻀﺎرات اﻟﻌﺪﯾﺪة إرﺛﺎ ﻟﻺﻧﺴﺎﻧﯿﺔ‪ .‬ﻓﻲ ھﺬا اﻟﺼﺪد ﯾﺠﺐ أن ﻻ ﯾُﻨﺴﻰ أن اﻵﺧﯿﺔ‬ ‫ﺗﺤﺘﻮي ﻋﻠﻰ ﻣﺒﺎدئ اﻟﻌﯿﺶ و اﻟﻌﻤﻞ اﻟﺘﻲ ﺗﺤﺘﺎﺟﮭﺎ اﻟﺒﺸﺮﯾﺔ اﻟﯿﻮم ﻛﻤﺎ اﺣﺘﺎﺟﺘﮭﺎ ﻓﻲ اﻟﻤﺎﺿﻲ‪.‬‬ ‫‪ 9‬ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻧﻈﺎم ﯾﻮﻓﺮ ﻣﻨﻔﻌﺔ اﺟﺘﻤﺎﻋﯿﺔ و ﯾﮭﺪف إﻟﻰ اﻟﻮﺣﺪة و اﻟﺘﻤﺎﺳﻚ ﻛﻤﺆﺳﺴﺔ‪ .‬ﻓﻲ ﻋﺎﻟﻢ اﻟﯿﻮم ﺣﯿﺚ ﺗﻄﻮرت اﻟﻔﺮدﯾﺔ إﻟﻰ اﻏﺘﺮاب‬ ‫ھﻨﺎك ﺣﺎﺟﺔ إﻟﻰ اﻗﺘﺮاح ﯾﻤﻜﻦ أن ﯾﻤﻨﺢ اﻟﻨﺎس راﺣﺔ اﻟﺒﺎل و اﻟﺜﻘﺔ‪ .‬ﯾﺠﺐ اﺳﺘﻜﺸﺎف ﺟﺬور ھﺬا اﻻﻗﺘﺮاح ﻓﻲ ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ‪.‬‬ ‫‪ 10‬ﻣﺜﻞ اﻵﺧﯿﺔ ﯾﺠﺐ أن ﯾﻜﻮن ﻣﺒﺪأ اﻹﻧﺴﺎﻧﯿﺔ ھﻮ اﻟﻌﻤﻞ واﻹﻧﺘﺎج واﻻﺑﺘﻜﺎر وﺗﻠﺒﯿﺔ اﺣﺘﯿﺎﺟﺎت اﻟﻨﺎس ﻣﻦ ﺧﻼل اﻟﺘﻌﺎﻣﻞ ﻣﻊ اﻷﺷﯿﺎء ﺑﺸﻌﻮر‬ ‫ﻣﻦ اﻟﺜﻘﺔ واﻟﺤﻜﻤﺔ ﻣﻦ أﺟﻞ إﻋﺎدة اﻟﻨﻈﺎم إﻟﻰ اﻟﻌﺎﻟﻢ‪.‬‬ ‫‪ 11‬ﯾﺠﺐ أن ﻻ ﯾُﻨﺴﻰ أن ﻣﺒﺎدئ اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﯾﻤﻜﻦ اﺳﺘﺨﺪاﻣﮭﺎ ﻹﺿﻔﺎء اﻟﻄﺎﺑﻊ اﻹﻧﺴﺎﻧﻲ ﻋﻠﻰ اﻟﻨﻈﻢ اﻻﺟﺘﻤﺎﻋﯿﺔ و اﻟﺴﯿﺎﺳﯿﺔ و‬ ‫اﻻﻗﺘﺼﺎدﯾﺔ‪.‬‬ ‫‪ 12‬ﻻ ﯾﻤﻜﻦ ﺗﺤﻘﯿﻖ اﻟﺘﻨﻤﯿﺔ ﻓﻲ ﻣﺠﺘﻤﻊ ﻻ ﯾﺘﻢ ﻓﯿﮫ ﺿﻤﺎن اﻟﺤﻘﻮق واﻟﺤﺮﯾﺎت اﻷﺳﺎﺳﯿﺔ‪ .‬إن اﻟﺤﯿﺎة اﻟﺘﻲ ﯾﻌﯿﺶ ﻓﯿﮭﺎ اﻟﻨﺎس واﻟﻤﺠﺘﻤﻊ ﺑﺴﻼم‬ ‫ﻻ ﯾﻤﻜﻦ أن ﺗُﺒﻨﻰ ﻋﻠﻰ أرض ﻻ ﺗﺠﺘﻤﻊ ﻓﯿﮭﺎ اﻷﺧﻼق واﻟﻘﺎﻧﻮن‪ .‬ﻓﻲ ھﺬا اﻟﺼﺪد ﯾﺠﺐ أن ﯾﺆﺧﺬ ﻓﻲ اﻻﻋﺘﺒﺎر ھﯿﻜﻞ ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ اﻟﺬي ﯾﺆﻛﺪ‬ ‫ﻋﻠﻰ اﻷﺧﻼق و اﻟﻘﺎﻧﻮن و اﻟﻤﺒﺎدرة اﻟﻤﺪﻧﯿﺔ‪.‬‬ ‫‪ 13‬ﻣﻊ اﻗﺘﺮاب اﻟﺬﻛﺮى اﻟﻤﺌﻮﯾﺔ ﻟﺠﻤﮭﻮرﯾﺘﻨﺎ ﯾﺠﺐ أن ﻻ ﻧﮭﻤﻞ اﻟﻤﺜﻞ اﻷﻋﻠﻰ ﻟﻼﻗﺘﺼﺎد اﻟﻘﻮي واﻟﻨﻈﺎم اﻟﻘﺎﻧﻮﻧﻲ اﻟﻘﻮي واﻟﻤﺠﺘﻤﻊ اﻟﻤﺪﻧﻲ‬ ‫اﻟﻘﻮي واﻟﺤﯿﺎة اﻟﺜﻘﺎﻓﯿﺔ اﻟﻘﻮﯾﺔ‪.‬‬ ‫‪ 14‬ﻗﻮاﻋﺪ وأﻧﻈﻤﺔ اﻟﻔﺘﻮة ھﻲ ﻣﺼﺪر إﻟﮭﺎم ﻗﻮي ﻟﺘﺸﻜﯿﻞ وﺗﻨﻈﯿﻢ ﻓﮭﻢ اﻟﻨﺎس واﻟﻤﺠﺘﻤﻊ اﻟﯿﻮم‪ .‬ﻣﻦ ﻧﺎﺣﯿﺔ أﺧﺮى ﯾﺠﺐ اﻋﺘﺒﺎر ﻣﻤﺎرﺳﺎت‬ ‫اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻛﺤﻘﺎﺋﻖ ﻣﻔﯿﺪة ﻹﻋﺎدة ﺗﻘﯿﯿﻢ ﻓﮭﻢ اﻟﯿﻮم ﻟﻠﻘﺎﻧﻮن واﻻﻗﺘﺼﺎد واﻟﺴﯿﺎﺳﺔ‪.‬‬ ‫‪ 15‬ﻻ ﯾﻤﻜﻦ إﻧﻜﺎر أن اﻷﻓﻜﺎر ﺣﻮل اﻛﺘﺸﺎف ﻗﯿﻤﺔ اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ اﻟﯿﻮم ﺳﺘﻮﻓﺮ إﻟﮭﺎ ًﻣﺎ ﻛﺒﯿ ًﺮا ﻟﻠﻤﻤﺎرﺳﺎت اﻟﻌﺎﻣﺔ واﻟﻤﺠﺘﻤﻊ اﻟﻤﺪﻧﻲ واﻟﻘﻄﺎع‬ ‫ﻀﺎ إﻟﻰ اﻟﻤﺴﺘﻘﺒﻞ‪.‬‬ ‫اﻟﺨﺎص‪ .‬ﻓﻲ ھﺬا اﻟﺼﺪد ھﻨﺎك ﺣﺎﺟﺔ ﻟﺰﯾﺎدة ﻋﺪد اﻟﺪراﺳﺎت اﻟﺘﻲ ﺳﺘﺤﻤﻞ اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻟﯿﺲ ﻓﻘﻂ إﻟﻰ اﻟﺤﺎﺿﺮ وﻟﻜﻦ أﯾ ً‬ ‫‪ 16‬اﻻﻛﺘﻔﺎء اﻟﺬاﺗﻲ ﻟﻺﻧﺴﺎن واﻟﻤﺠﺘﻤﻊ واﻟﺤﻔﺎظ ﻋﻠﻰ ﻛﺮاﻣﺔ اﻹﻧﺴﺎن وﺣﺮﯾﺘﮫ أﻣﺮان أﺳﺎﺳﯿﺎن ﻻﺳﺘﻘﺮار اﻟﻤﺠﺘﻤﻊ وﺳﻼﻣﮫ‪ .‬ﻓﻲ ﻣﻮاﺟﮭﺔ‬ ‫اﻷزﻣﺎت اﻟﻌﺎﻟﻤﯿﺔ‪ .‬أﺻﺒﺤﺖ ﻓﻀﯿﻠﺔ اﻻﻛﺘﻔﺎء اﻟﺬاﺗﻲ ﻟﻠﻨﺎس واﻟﻤﺠﺘﻤﻊ أﻛﺜﺮ أھﻤﯿﺔ ﻣﻦ أي وﻗﺖ ﻣﻀﻰ‪ .‬ﯾﺠﺐ أن ﯾﺆﺧﺬ اﻹﻟﮭﺎم ﻣﻦ ﻓﻀﺎﺋﻞ‬ ‫اﻻﻛﺘﻔﺎء اﻟﺬاﺗﻲ وﯾﺠﺐ أن ﯾﺆﺧﺬ اﻟﻤﺴﺎﻋﺪة ﻣﻦ ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ‪.‬‬ ‫‪ 17‬اﻟﺘﺒﻌﯿﺔ اﻟﺨﺎرﺟﯿﺔ واﺳﺘﻐﻼل اﻹﻧﺴﺎن واﻟﻤﺠﺘﻤﻊ ﻣﻦ ﺧﻼل ﺟﻌﻠﮭﻢ ﯾﻌﺘﻤﺪون ﻋﻠﻰ اﻟﺒﺸﺮ ﯾﻌﻨﻲ ﺗﺪﻣﯿﺮ اﻟﺤﺮﯾﺔ اﻟﺘﻲ ﺗُﻤﻨﺢ ﻟﻺﻧﺴﺎﻧﯿﺔ‬ ‫ﺑﺎﻋﺘﺒﺎرھﺎ ﻧﻌﻤﺔ و ﯾﺠﺐ اﻟﻨﻈﺮ إﻟﻰ اﻟﻤﺒﺎدئ اﻟﻘﻮﯾﺔ ﻟﻠﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ اﻟﺘﻲ ﺗﺤﻤﻲ ﻛﺮاﻣﺔ اﻹﻧﺴﺎن‪ .‬ﯾﺠﺐ ﻣﻨﺎﻗﺸﺔ اﻹﻧﺴﺎن ورﻓﺎھﯿﺔ اﻟﻤﺠﺘﻤﻊ ﻣﻌًﺎ‬ ‫ﺑﺎﻟﺘﻌﺎون ﻣﻊ ﻣﺨﺘﻠﻒ اﻟﻤﺠﺎﻻت‪.‬‬ ‫ﻀﺎ ﻋﻠﻰ ﺗﺮاﻛﻢ ﻋﻠﻤﻲ ﻗﻮي وأدب وﺛﺮاء ﺛﻘﺎﻓﻲ‬ ‫‪ 18‬ﻻ ﯾﻨﺒﻐﻲ أن ﻧﻨﺴﻰ أن اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻟﯿﺲ ﻓﻘﻂ ﻧﻈﺎ ًﻣﺎ اﻗﺘﺼﺎدﯾًﺎ وﻟﻜﻨﮫ ﯾﺤﺘﻮي أﯾ ً‬ ‫وإﻧﺠﺎزات ﻓﻜﺮﯾﺔ ﻓﯿﻤﺎ ﯾﺘﻌﻠﻖ ﺑﺎﻟﻨﻈﺎم اﻟﺴﯿﺎﺳﻲ واﻻﺟﺘﻤﺎﻋﻲ و ﻧﻈﺎم ﺗﻌﻠﯿﻢ وﺗﺪرﯾﺐ ﯾﺘﺠﺎوز اﻟﺰﻣﻦ و ﻻ ﯾﻨﺒﻐﻲ اﺧﺘﺰال ھﺬه اﻟﻤﻨﺎطﻖ ﻟﺒﻌﻀﮭﺎ‬ ‫اﻟﺒﻌﺾ‪.‬‬ ‫‪ 19‬اﻟﺤﯿﺎة ﺑﺪون أدب أو ﺛﻘﺎﻓﺔ أو روﺣﺎﻧﯿﺔ ﺑﻐﺾ اﻟﻨﻈﺮ ﻋﻦ ﻣﺪى رﺑﺤﯿﺘﮭﺎ وﺛﺮاﺋﮭﺎ ﻟﻦ ﺗﺆدي إﻟﻰ ﻧﻈﺎم ﻣﺰدھﺮ وﻓﯿﺮ‪.‬‬ ‫‪ 20‬ﻓﻲ ﻣﺠﺘﻤﻊ ﻻ ﯾﻤﻜﻦ ﻓﯿﮫ ﺗﺤﺴﯿﻦ اﻟﺠﻮدة اﻟﺒﺸﺮﯾﺔ ﺳﺘﻜﻮن ﺟﻤﯿﻊ ﺟﮭﻮد اﻟﺠﻮدة ﻏﯿﺮ ﻣﺘﺴﻘﺔ وﻏﯿﺮ ﻣﺠﺪﯾﺔ‪.‬‬ ‫‪476‬‬ ‫‪AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK‬‬ ‫”‪“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik‬‬ ‫‪ 21‬ﯾﺠﺐ أن ﺗُﺪرج ﻓﻲ ﻓﻠﺴﻔﺔ ﻧﻈﺎﻣﻨﺎ اﻟﺘﻌﻠﯿﻤﻲ وﻣﻨﺎھﺠﻨﺎ ﻓﻜﺮة أن ﺗﻜﻮن ﻣﺴﺆوﻟﺔ ‪ ،‬ﺣﺮة ‪ ،‬ﻓﺎﺿﻠﺔ ‪ ،‬ﻣﻨﺘﺠﺔ ‪ ،‬ﻗﺎﻧﻌﺔ ‪ ،‬ﺣﺴﺎﺳﺔ ﻟﺜﺮاء‬ ‫اﻟﻤﺎﺿﻲ‪ ،‬ﻗﺎدرة ﻋﻠﻰ ﻗﺮاءة اﻟﺤﺎﺿﺮ و ﻗﺎدرة ﻋﻠﻰ ﺑﻨﺎء اﻟﻤﺴﺘﻘﺒﻞ و ﯾﺠﺐ أن ﺗُﺪرج ﺗﺼﻮر اﻟﻨﺎس اﻟﺴﻌﺪاء‪.‬‬ ‫‪ 22‬اﻟﺠﺎﻧﺐ اﻟﺮاﺋﺪ ﻓﻲ اﻟﺘﺮﺑﯿﺔ واﻷﺧﻼق ﻓﻲ اﻟﻤﺠﺘﻤﻊ ھﻮ ﻧﻤﻮذج ﻟﻺﻧﺴﺎن ﯾﺠﺐ ﻗﺒﻮﻟﮫ واﺳﺘﯿﻌﺎﺑﮫ ﻓﻲ ذﻟﻚ اﻟﻤﺠﺘﻤﻊ‪ .‬ﻋﻨﺪ اﻹﺟﺎﺑﺔ ﻋﻠﻰ ﺳﺆال‬ ‫"أي ﻧﻮع ﻣﻦ اﻷﺷﺨﺎص ﯾﺠﺐ أن ﯾُﺮﺑﻰ؟" ﯾﺠﺐ أن ﯾﺴﺘﻔﯿﺪ اﻟﺘﻌﻠﯿﻢ ﻣﻦ ﺗﺮاث اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ اﻟﻐﻨﯿﺔ‪.‬‬ ‫ﻀﺎ ﺟﻌﻠﮭﻢ ﯾﻔﻜﺮون ﻓﻲ ﻣﻌﻨﻰ اﻟﺤﯿﺎة‪.‬‬ ‫‪ 23‬ﻻ ﯾﻨﺒﻐﻲ ﻣﻨﺢ اﻟﺸﺒﺎب ﻣﮭﻨﺔ ﻓﺤﺴﺐ ﺑﻞ ﯾﻨﺒﻐﻲ أﯾ ً‬ ‫‪ 24‬ﯾﺠﺐ ﻣﻨﺎﻗﺸﺔ ﻗﯿﻤﺔ ﻣﻤﺎرﺳﺎت اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻓﻲ ﻋﺼﺮﻧﺎ‪ .‬وﯾﺠﺐ ﺗﺤﺪﯾﺚ اﻟﻤﻤﺎرﺳﺎت اﻟﺘﻲ ﯾُﻨﻈﺮ إﻟﯿﮭﺎ ﻋﻠﻰ أﻧﮭﺎ ﻗﯿّﻤﺔ و ﯾﺠﺐ ﻣﺘﺎﺑﻌﺘﮭﺎ‬ ‫ﻛﻤﺎ ﯾﺠﺐ اﺳﺘﻜﺸﺎف إﻣﻜﺎﻧﯿﺎت ﻧﻤﺬﺟﺔ اﻟﻨﻈﻢ اﻟﺒﯿﺌﯿﺔ اﻟﺘﻲ ﺗﻢ ﺑﻨﺎؤھﺎ ﻓﻲ اﻟﻤﺎﺿﻲ ﻓﻲ اﻟﻮﻗﺖ اﻟﺤﺎﺿﺮ‪ .‬ﯾﺠﺐ ﻋﻠﻰ اﻟﻤﺆﺳﺴﺎت واﻟﻤﻨﻈﻤﺎت‬ ‫اﻟﻌﺎﻣﺔ ﺗﻀﻤﯿﻦ اﻟﻤﺸﺎرﯾﻊ اﻟﺘﻲ ﯾﻤﻜﻦ أن ﺗﻜﺘﺸﻒ اﻟﻘﯿﻤﺔ اﻟﻌﻤﻠﯿﺔ ﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻓﻲ ﻣﺨﺘﻠﻒ اﻟﻤﺠﺎﻻت‪.‬‬ ‫‪ 25‬ﯾﺠﺐ ﺗﻌﺰﯾﺰ اﻹﻋﻼن واﻟﺘﺮوﯾﺞ واﻟﺘﺸﺠﯿﻊ ﻋﻠﻰ ﻣﺸﺎرﯾﻊ اﻟﻤﺴﺆوﻟﯿﺔ اﻻﺟﺘﻤﺎﻋﯿﺔ اﻟﻤﺴﺘﻮﺣﺎة ﻣﻦ اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ وﯾﺠﺐ ﺗﻘﺪﯾﻢ اﻟﺪﻋﻢ ﻟﮭﺬه‬ ‫اﻟﻤﺸﺎرﯾﻊ‪.‬‬ ‫‪ 26‬ﻓﯿﻤﺎ ﯾﺘﻌﻠﻖ ﺑﻤﻮﺿﻮع آﺧﯿﺎت اﻷﻧﺎﺿﻮل )ﺑﺎﺟﯿﺎن اﻟﺮوم( واﻟﺬي وﺟﺪ أﻧﮫ ﻧﻘﺺ ﻓﻲ ﺗﺎرﯾﺦ ﻣﻨﻈﻤﺔ اﻵﺧﯿﺔ ﺗﺮﻛﯿﺎ‪ .‬ﺗﺴﻤﯿﺔ ﺟﺎﻣﻌﺔ وﻣﺮاﻛﺰ‬ ‫أﺑﺤﺎث اﻟﻤﺮأة واﻷﺳﺮة داﺧﻞ اﻟﺠﺎﻣﻌﺎت ﺑﺎﺳﻢ “ﻓﺎطﻤﺔ ﺑﺎﺟﻲ "‪ "،‬آﻧﺎ ﺣﺎﺗﻮن "وﺷﻘﯿﻘﺎت ﺑﺎرزات أﺧﺮى ﻣﻦ ﺑﺎﺟﯿﺎن اﻟﺮوم ﺳﺘﺨﻠﻖ اﻟﻮﻋﻲ‬ ‫اﻟﻤﺘﻮﻗﻊ ﻟـﺒﺎﺟﯿﺎن اﻟﺮوم‪.‬‬ ‫‪ 27‬ﯾﺠﺐ أن ﯾُﻔ ّﻜﺮ ﻓﻲ إﻧﺸﺎء "ﺟﺎﻣﻌﺔ اﻵﺧﯿﯿﻦ " اﻟﺘﻲ ﺳﯿﺘﻢ ﻓﯿﮭﺎ ﺗﺨﻄﯿﻂ وﺗﻨﻔﯿﺬ اﻟﻮظﺎﺋﻒ اﻟﻤﻌﺒﺮ ﻋﻨﮭﺎ ﻓﻲ إﻋﻼﻧﻨﺎ اﻟﻨﮭﺎﺋﻲ ﻋﻠﻰ ﻣﺤﻮر‬ ‫ﻣﺒﺎدئ اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ أﻧﮫ ﻗﺪ ﺗﻢ ﺗﺄﺳﯿﺴﮭﺎ ﻓﻲ أﻧﻘﺮة ‪ ،‬ﻋﺎﺻﻤﺘﻨﺎ‪ .‬ﺣﯿﺚ ﻟﻌﺒﺖ ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ دو ًرا ﻣﮭ ًﻤﺎ ﻓﻲ ﺗﺎرﯾﺨﮭﺎ ﻛﻤﺆﺳﺲ وﺣﺎم‪.‬‬ ‫‪ 28‬ﻣﻦ اﻟﻀﺮوري أن ﺗﻘﻮم اﻟﻤﺆﺳﺴﺎت واﻟﻤﻨﻈﻤﺎت اﻟﻌﺎﻣﺔ ﺑﺈﻋﺪاد ﺳﯿﺎﺳﺎت واﺗﺨﺎذ ﺧﻄﻮات ﻋﻤﻠﯿﺔ ﻟﻠﺘﻌﺮف ﻋﻠﻰ اﻵﺧﯿﯿﻦ و اﻵﺧﯿﺎت‬ ‫ﺑﺎﻹﺿﺎﻓﺔ إﻟﻰ اﻵﺧﻲ إﯾﻔﺮان و اﻟﺒﺎرزﯾﻦ ﺑﺄﺳﻤﺎﺋﮭﻢ وھﻮﯾﺎﺗﮭﻢ اﻟﺘﺎرﯾﺨﯿﺔ ﻓﻲ اﻟﻤﺪن اﻷﺧﺮى‪.‬‬ ‫‪ 29‬ﺳﯿﻜﻮن ﻣﻦ اﻟﻤﮭﻢ ﻟﻠﻐﺎﯾﺔ ﻣﻌﺮﻓﺔ ﻧﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ واﻟﺘﻌﺮف ﻋﻠﯿﮫ ﻋﻦ ﻛﺜﺐ ﻓﻲ إطﺎر اﻟﺘﻌﻠﯿﻢ اﻟﻤﺆﺳﺴﻲ واﻟﻤﮭﻨﻲ واﺗﺨﺎذ ﺧﻄﻮات ﻟﺘﺤﺪﯾﺚ‬ ‫اﻟﺠﻮاﻧﺐ اﻟﺘﻌﻠﯿﻤﯿﺔ ﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ اﻟﯿﻮم وﻧﻘﻠﮫ إﻟﻰ ﻧﻈﺎﻣﻨﺎ اﻟﺘﻌﻠﯿﻤﻲ‪.‬‬ ‫‪ 30‬إﻧﺸﺎء ﺻﻨﺪوق ﻟﮫ ﺑﺒﻨﯿﺔ ﺗﺤﺘﯿﺔ ﻗﺎﻧﻮﻧﯿﺔ داﺧﻞ ﻣﺆﺳﺴﺎت ﻛﺒﯿﺮة ﻣﺴﺘﻮﺣﻰ ﻣﻦ اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﯾﻤﻜﻨﮫ ﺣﻞ اﻻﺣﺘﯿﺎﺟﺎت ﻗﺼﯿﺮة اﻷﺟﻞ‬ ‫وﺻﻐﯿﺮة اﻟﺤﺠﻢ ﻟﻠﻤﺸﺎرﻛﯿﻦ‪ .‬ﯾﻤﻜﻦ أن ﯾﺤﻞ ﻣﺸﺎﻛﻞ اﻟﻤﺆﺳﺴﺎت اﻻﻗﺘﺼﺎدﯾﺔ‪ .‬ﯾﻨﺒﻐﻲ اﻟﻨﻈﺮ ﻓﻲ ھﺬا اﻻﺣﺘﻤﺎل‪.‬‬ ‫‪ 31‬ﺗﺨﻄﯿﻂ اﻟﺪراﺳﺎت اﻷﻛﺎدﯾﻤﯿﺔ اﻟﻤﻮﺟﮭﺔ ﻧﺤﻮ اﻟﻨﺘﺎﺋﺞ ﺣﻮل ﺗﺤﻮﯾﻞ اﻷﻣﻮال اﻟﻤﺘﻮﺳﻄﺔ اﻟﻤﺴﺘﺨﺪﻣﺔ ﻓﻲ ﻣﻨﻈﻤﺔ اﻵﺧﯿﺔ إﻟﻰ اﻟﻮﻗﺖ‬ ‫اﻟﺤﺎﺿﺮ واﺳﺘﺨﺪام اﻟﻨﻤﻮذج اﻟﺬي ﺳﯿﺘﻢ طﺮﺣﮫ ﻓﻲ اﻟﻤﻨﺎطﻖ اﻟﺼﻨﺎﻋﯿﺔ اﻟﻤﻨﻈﻤﺔ وﻣﻦ ﺛﻢ ﺗﻌﻤﯿﻢ اﻟﺪراﺳﺎت ﻣﻦ ﺧﻼل إﺟﺮاء اﻟﺘﺤﻠﯿﻼت‪ .‬ﻋﻠﻰ‬ ‫ﻣﺜﺎل اﻟﺘﻄﺒﯿﻖ ﻟﻠﺘﻨﻔﯿﺬ ﯾﺠﺐ ﻣﺮاﻋﺎة ﻗﯿﻢ اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﺣﺘﻰ اﻟﻮﻗﺖ اﻟﺤﺎﺿﺮ‪.‬‬ ‫‪ 32‬ﯾﺠﺐ إﻋﺪاد اﻟﻤﺸﺎرﯾﻊ اﻷﻛﺎدﯾﻤﯿﺔ اﻟﺘﻲ ﺳﺘﻀﻊ ﻗﯿﻢ " اﻵﺧﯿﺔ" ﻓﻲ اﻹطﺎر اﻻﻗﺘﺼﺎدي وﯾﺠﺐ أن ﯾﺆﺧﺬ ﻓﻲ اﻻﻋﺘﺒﺎر اﻹﺑﻼغ ﻋﻦ ﻛﯿﻔﯿﺔ‬ ‫ﺗﻨﻔﯿﺬ ھﺬه اﻟﻤﺸﺎرﯾﻊ ﻓﻲ اﻟﻈﺮوف اﻻﻗﺘﺼﺎدﯾﺔ اﻟﺤﺎﻟﯿﺔ‪.‬‬ ‫‪ 33‬أوﻟﻮﯾﺔ اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ھﻲ اﻟﺒﺤﺚ ﻋﻦ ﺧﻄﻮط أﻋﻤﺎل ﺟﺪﯾﺪة ﻟﻸﺟﯿﺎل اﻟﺠﺪﯾﺪة و ﺗﻮﺟﯿﮫ اﻟﺸﺒﺎب و ﺗﺪرﯾﺒﮭﻢ ﻋﻠﻰ ﺧﻄﻮط أﻋﻤﺎل ﺟﺪﯾﺪة‬ ‫وﻣﻨﺎﻗﺸﺔ و وﺿﻊ اﻟﻤﻌﺎﯾﯿﺮ ﺑﻤﺎ ﻓﻲ ذﻟﻚ اﻟﻤﻌﺎﯾﯿﺮ واﻟﻤﺒﺎدئ اﻷﺧﻼﻗﯿﺔ‪ .‬ﻓﻲ ھﺬا اﻟﺼﺪد ﺗﻘﺪم اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻗﺪ ًرا ھﺎﺋﻼً ﻣﻦ اﻟﺜﺮاء ﻟﻺﻟﮭﺎم ﻓﯿﻤﺎ‬ ‫ﯾﺘﻌﻠﻖ ﺑﺤﻞ اﻟﺒﻄﺎﻟﺔ وھﻲ واﺣﺪة ﻣﻦ أﻛﺒﺮ ﻣﺸﺎﻛﻞ اﻟﻤﺠﺘﻤﻌﺎت‪.‬‬ ‫‪ 34‬ﻣﺸﻜﻠﺔ اﻷﻛﺒﺮ ﻓﻲ ﺑﻼدﻧﺎ ھﻲ أن ﻋﻤﻠﯿﺎت اﻟﺘﻔﺘﯿﺶ ﻏﯿﺮ ﻛﺎﻓﯿﺔ واﻟﻌﻘﻮﺑﺎت ﻟﯿﺴﺖ ﻗﻮﯾﺔ‪ .‬ﯾﺠﺐ ﺗﻘﺪﯾﻢ ﻣﻌﻠﻮﻣﺎت ﺣﻮل ﻗﻀﺎﯾﺎ ﻣﺜﻞ اﻟﺘﺨﺰﯾﻦ‬ ‫واﻟﻐﺶ )زﯾﺎدة اﻟﻤﺒﯿﻌﺎت ﻋﻦ طﺮﯾﻖ إﺛﺎرة اﻟﺠﻤﮭﻮر ﻣﻦ ﺧﻼل اﻟﺘﺤﺮﯾﻒ واﻟﺘﻮﺟﯿﮫ اﻟﺨﺎطﺊ( ‪ ،‬واﻟﺘﺴﻌﯿﺮ اﻟﺒﺎھﻆ ‪ ،‬و ﺗﮭﺮﯾﺐ اﻟﻀﺮاﺋﺐ اﻟﺘﻲ‬ ‫ﺗﺤﺪث ﺑﺸﻜﻞ ﺧﺎص ﻓﻲ أوﻗﺎت اﻷزﻣﺎت اﻻﻗﺘﺼﺎدﯾﺔ‪.‬‬ ‫‪ 35‬ﯾﺠﺐ اﻟﻨﻈﺮ ﻓﻲ ﻓﺮض ﻋﻘﻮﺑﺎت ﺻﺎرﻣﺔ ﻋﻠﻰ اﻹﺟﺮاءات اﻟﺘﻲ ﺗﻌﻄﻞ اﻟﺼﺤﺔ اﻟﻌﺎﻣﺔ وﺗﺨﻠﻖ اﻧﻌﺪام اﻷﻣﻦ واﻻﺿﻄﺮاب ﺑﯿﻦ اﻟﺠﻤﮭﻮر‬ ‫واﻻﻧﺨﺮاط ﻓﻲ إﻧﺘﺎج ﻣﺨﺎﻟﻒ ﻟﻠﻘﻮاﻧﯿﻦ واﻟﻠﻮاﺋﺢ واﺳﺘﯿﺮاد وﺑﯿﻊ وﺗﻮزﯾﻊ اﻟﻤﻨﺘﺠﺎت اﻟﻤﻌﯿﺒﺔ واﻟﻤﻀﺮة إﻟﻰ اﻟﺼﺤﺔ‪.‬‬ ‫‪ 36‬ﻣﻦ اﻟﻤﮭﻢ اﺗﺒﺎع ﻣﻤﺎرﺳﺎت اﻟﺘﻜﺘﻞ ﻟﻠﺠﯿﻞ اﻟﺠﺪﯾﺪ ﻓﻲ ﺑﻠﺪﻧﺎ ﻋﻦ ﻛﺜﺐ ودﻋﻢ وﺗﻌﺰﯾﺰ اﻟﻤﻤﺎرﺳﺎت اﻟﺘﻲ ﺗﻌﻄﻲ ﻧﺘﺎﺋﺞ إﯾﺠﺎﺑﯿﺔ وإﻋﻄﺎء أھﻤﯿﺔ‬ ‫أﻛﺒﺮ ﻟﺘﺴﻮﯾﻖ اﻟﻤﻌﺮﻓﺔ ﻣﻦ ﺧﻼل زﯾﺎدة اﻟﺘﻌﺎون ﺑﯿﻦ اﻟﺠﺎﻣﻌﺔ واﻟﺼﻨﺎﻋﺔ‪.‬‬ ‫‪ 37‬ﯾﺠﺐ إﻧﺸﺎء ﻣﻜﺘﺐ دﻋﻢ اﻟﻨﻈﺎم اﻵﺧﯿﺔ ﻣﺒﺘﻜﺮ ورﯾﺎدي وﺗﺸﺎرﻛﻲ‪.‬‬ ‫‪ 38‬ﻣﺰاﯾﺎ ﺗﻘﻨﯿﺔ ﺑﻠﻮﻛﺘﺸﯿﻦ ﻣﺜﻞ ﺗﻮﻓﯿﺮ ﺗﻜﺎﻟﯿﻒ اﻟﻤﻌﺎﻟﺠﺎت واﻟﻮﻗﺖ ‪ ،‬ﻛﻮﻧﮭﺎ آﻣﻨﺔ وﺷﻔﺎﻓﺔ ‪ ،‬ﯾﻤﻜﻦ أن ﺗﺴﮭﻞ اﻟﻮﺻﻮل إﻟﻰ اﻟﺘﻤﻮﯾﻞ واﻟﺨﺪﻣﺎت‬ ‫واﻟﻤﻨﺘﺠﺎت ﻟﻠﻤﺆﺳﺴﺎت اﻟﺼﻐﯿﺮة واﻟﻤﺘﻮﺳﻄﺔ اﻟﺤﺠﻢ )ش ص م( وﺑﺎﻟﺘﺎﻟﻲ ﯾﻤﻜﻦ زﯾﺎدة اﻹﻧﺘﺎﺟﯿﺘﮭﺎ‪ .‬ﯾﻨﺒﻐﻲ اﻟﻨﻈﺮ ﻓﻲ اﻻﺳﺘﻔﺎدة ﻣﻦ ھﺬه‬ ‫اﻟﻔﺮص‪.‬‬ ‫‪ 39‬اﻟﺴﻮق ﻣﻦ وﺳﺎﺋﻞ ﺗﺤﻘﯿﻖ اﻟﻌﺪاﻟﺔ ﻓﻲ اﻟﻤﺠﺘﻤﻊ‪ .‬إن ﻣﺴﺆوﻟﯿﺔ إﯾﺠﺎد ﺗﻮازن ﻟﻠﺴﻮق ﻻ ﺗﻘﻊ ﻋﻠﻰ ﻋﺎﺗﻖ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ واﻟﻤﻌﺎرﺿﺔ ﻓﻘﻂ‪ .‬ﻣﻦ‬ ‫أﺟﻞ أن ﯾﺠﺪ اﻟﺴﻮق ﺗﻮازﻧﮫ وﯾﻀﻤﻦ اﻟﺴﻼم اﻻﺟﺘﻤﺎﻋﻲ واﻟﻌﺪاﻟﺔ ﯾﺠﺐ ﻋﻠﻰ اﻟﻤﻨﺘﺠﯿﻦ وﻛﻞ اﻟﻤﺴﺘﮭﻠﻜﯿﻦ ﻓﻲ اﻟﺘﺠﺎرة واﻟﺘﻮزﯾﻊ أن ﯾﻔﻜﺮوا‬ ‫وأن ﯾﺆدوا دورھﻢ ﻣﺜﻞ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ واﻟﻤﻌﺎرﺿﺔ‪.‬‬ ‫‪ 40‬اﻟﺪاﻓﻊ اﻷﻗﺼﻰ ﻟﻠﺮﺑﺢ واﻷﻧﺎﻧﯿﺔ واﻟﻤﺼﻠﺤﺔ اﻟﺬاﺗﯿﺔ ﺗﻈﻠﻢ ﻣﺴﺘﻘﺒﻞ اﻟﻤﺠﺘﻤﻊ اﻟﻤﻮﺟﻮد ﻓﻲ ﻧﻔﺲ اﻟﻘﺎرب‪ .‬وﻓﻲ ھﺬا اﻟﺼﺪد ﻓﺈن اﻟﻌﺪاﻟﺔ‬ ‫اﻻﺟﺘﻤﺎﻋﯿﺔ واﻟﺘﻮزﯾﻊ اﻟﻌﺎدل واﻟﻌﻤﻞ ﻋﻠﻰ أﺳﺎس اﻟﺠﺪارة واﻟﺴﻌﻲ وراء اﻟﻘﻨﺎﻋﺔ ﻻ ﻏﻨﻰ ﻋﻨﮭﺎ ﻟﺴﻼم اﻟﻤﺠﺘﻤﻊ ورﻓﺎھﮫ‪.‬‬ ‫‪477‬‬ ‫‪AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK‬‬ ‫”‪“21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik‬‬ ‫‪ 41‬ﻣﺴﺘﻮﺣﺎة ﻣﻦ ﻛﻠﻤﺎت ﻧﻮر اﻟﺪﯾﻦ ﺗﻮﺑﺸﻮ ‪" ،‬ﻣﺆﺳﺴﻮ ﺗﺮﻛﯿﺎ اﻟﻐﺪ ﺳﯿﻜﻮﻧﻮن ﻋﻤﺎل اﻟﻤﻨﺎﺟﻢ ﻓﻲ اﻟﺠﺒﮭﺔ اﻟﺮوﺣﯿﺔ ‪ ،‬اﻟﺬﯾﻦ ﺳﯿﺘﺨﻠﻮن ﻋﻦ‬ ‫ﻣﺘﻌﺔ اﻟﻌﯿﺶ ﻣﻦ أﺟﻞ ﺣﺐ اﻟﺤﯿﺎة اﻟﻤﺴﺘﺪاﻣﺔ و ھﻢ ﺻﺒﻮرون وﺣﺎزﻣﻮن وﻟﻜﻦ ﻣﺘﻮاﺿﻌﻮن وﻏﯿﺮ ﻣﺘﻔﺎﺧﺮون‪ .‬إن اﻟﻌﻤﻞ اﻷول واﻷﻛﺜﺮ‬ ‫أھﻤﯿﺔ ﻟﻌﺎﻣﻞ اﻟﺮوح ھﺬا ھﻮ ﺗﺮﺑﯿﺔ اﻟﺒﺸﺮ‪ .‬و ﻟﻦ ﯾﺘﻮﻗﻊ ھﺆﻻء اﻟﺸﺒﺎب ذوو اﻟﺘﻔﻜﯿﺮ اﻟﺨﺪﻣﻲ اﻟﺬﯾﻦ ﺗﺪور ﻣﮭﺎراﺗﮭﻢ ﻓﻲ اﻟﺘﻀﺤﯿﺔ ﻣﻜﺎﻓﺂت‬ ‫ﺧﺪﻣﺎﺗﮭﻢ ﻣﻦ اﻷﺷﺨﺎص اﻟﺬﯾﻦ ﯾﺨﺪﻣﻮﻧﮭﻢ وﻟﻜﻨﮭﻢ ﺳﯿﺴﺘﻤﻌﻮن إﻟﻰ أﺻﺪاء ﺻﻮت أﻋﻤﺎﻟﮭﻢ اﻟﺘﻲ ﻗﺪﻣﻮا إﻟﻰ اﻷﺑﺪ ﻣﻦ اﻷﺑﺪ‪ .‬ﻓﻲ ﻣﺠﺘﻤﻌﻨﺎ ﺣﯿﺚ‬ ‫ﻟﻢ ﯾﻌﺪ ﯾﻮﺟﺪ أوﻟﺌﻚ اﻟﺬﯾﻦ ﯾﻘﺒﻠﻮن اﻟﺘﻀﺤﯿﺎت ﻣﻦ أﺟﻞ اﻟﻮطﻦ واﻟﻤﺠﺘﻤﻊ ﺳﯿﻮﺣﺪ ﻣﺆﺳﺴﻮ ﺗﺮﻛﯿﺎ اﻟﻐﺪ اﻟﻨﺎس ﻣﻦ ﻣﺨﺘﻠﻒ اﻟﻮﺟﻮه ﻓﻲ‬ ‫ﺷﺨﺼﯿﺎﺗﮭﻢ‪ .‬ﻓﻲ ﻧﻔﻮﺳﮭﻢ ﺳﯿﺘﺤﺪ ﯾﻮﻧﺲ ﻣﻊ ﯾﺎﻓﻮز‪ .‬ﺳﯿﺘﻮاﺻﻞ ﺳﻨﺎن ﻣﻊ ﻋﺎﻛﻒ‪ ،‬أﺑﻮ ﺣﻨﯿﻔﺔ ﺳﯿﮭﻨﺊ ﺣﺴﯿﻦ ﻋﻮﻧﻲ‪ .‬وﺗﺮﻛﯿﺔ اﻟﻐﺪ اﻟﺘﻲ ھﻲ ﻣﻦ‬ ‫ﺻﻨﻌﮭﻢ ﺳﺘﺒﻨﻰ ﻋﻠﻰ ھﺬه اﻷﺳﺲ‪ :‬دم ﯾﻐﻠﻲ ﻣﻦ ﺗﺮاب اﻷﻧﺎﺿﻮل ‪ ،‬ﺳﻌﻲ ﻟﻠﻤﺠﺘﻤﻊ ‪ ،‬أﻟﻒ ﺳﻨﺔ ﻣﻦ اﻟﺘﺎرﯾﺦ ‪ ،‬دوﻟﺔ ذات ﺳﻠﻄﺔ و روح ﻣﻘﺘﻨﻌﺔ‬ ‫ﺑﺄﻧﮭﺎ أﺑﺪﯾﺔ‪ ،" .‬ﯾﺠﺐ أن ﻧﺪرك اﻟﻤﺜﻞ اﻷﻋﻠﻰ ﻟﻠﺸﺒﺎب اﻟﺬي ﯾﺴﻤﻮ ﻋﻠﻰ اﻟﺬات وﯾﺮﻋﻰ ﻋﻠﻰ اﻟﻤﺠﺘﻤﻊ واﻷﻣﺔ وﯾﮭﺪف إﻟﻰ اﻷﺑﺪ‪.‬‬ ‫ﻧﻌﻠﻦ ذﻟﻚ ﺑﺎﺣﺘﺮام إﻟﻰ اﻟﺠﻤﮭﻮر‪.‬‬ ‫‪478‬‬ AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 阿赫莱克理事会 团结每天都在重建 21 世 纪 的 勇 气 , 阿 赫 莱 克 和 灵 性 “尊 重 的 阿 希 ·塞 拉 菲 丁 的 圣 记 忆 ” 结论宣言 安卡拉,2022 年 12 月 2 日至 4 日 阿赫莱克 索拉西, 阿赫莱克委员会在安卡拉举行,主题为“团结每天都在重建,以 21 世纪的勇气、阿赫莱克秩序和 灵性为主题”,献给 阿希·塞拉菲丁的珍贵记忆。 该理事会是与安卡拉社会科学大学、保护国学校基金会、奥斯蒂姆组织的工业区、奥斯蒂姆技术 大学 阿赫埃夫兰安纳托利亚人 创业研究中心和凭借其 44 年的经验,开展了在思想、文化、艺术 和文学领域开展有价值活动的土耳其作家联盟 (TYB) 合作组织的。 理事会成功举办了 7 届会议,专门纪念 阿希·塞拉菲丁。 会议的标题如下; 1)从富图哇到阿赫,从阿赫到文明 2) 阿赫实践的过去和现在 3)阿赫莱克视角下的21世纪经济生活观 4)阿赫莱克视角下的人生观 5)阿赫莱克视角下的制度结构 6) 阿赫莱克启发的私营部门良好实践示例 7) 在公众中阿赫莱克启发的良好实践示例 作为专业机构的富图哇组织对安纳托利亚塞尔柱国家期间在安纳托利亚建立 阿赫莱克主义产生了 重大影响。 为伊斯兰教在安纳托利亚、巴尔干半岛和北非的传播发挥了主导作用的富图哇组织被 派往安纳托利亚进行指导活动的学者、法官和神秘主义者,在他们定居的地方奠定了阿克教的基 础。 除了作为一个专业组织,阿赫莱克主义不仅为安纳托利亚的伊斯兰化做出了巨大贡献,而且自成 立以来对其重建和繁荣做出了巨大贡献。 受 富图哇组织启发的 阿赫 组织构成了安纳托利亚贸易 和工业的基础,并为我们的企业家和当今的商业世界留下了深刻的痕迹。 自 20 世纪初以来,主导当今商业世界的市场资本主义引发的重大危机挑战了人类以进步和经济发 展的名义对善良、美丽、平衡和团结的理解; 不受控制的移民、战争和疾病对人类的和平与福祉 产生负面影响。人类为了共同维持和谐的生活,必须重新拥抱希望,才能避免死胡同,让地球焕 发新生。 考虑到所有这些问题,为了找到解决当今世界人道主义、经济、政治、金融、道德和文化危机和 问题的办法,重要的是要恢复 阿赫社区敏感构建的生活领域,并重新理解我们自己、我们的家和 我们的工作基于团结的信念。出于这个原因,我们认为仔细检查阿赫主义的普遍标准是令人大开 眼界。 我们阿赫委员会的主要目的是“团结每天都在重建,以 21 世纪的勇气、阿赫莱克秩序和灵性为主 题”,旨在探索和讨论应用经济生产、分配、消费、团结与合作模式固有的可能性在 阿赫 组织中 到 21 世纪的工作生活。理事会从广泛的角度对 阿赫主义现象的预测在工业、生产、创业、金融、 479 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 合作社、公民社会和社会政策等许多领域进行了讨论。 在 阿赫莱克会议结束时,出现了以下声明。 1) 我们生活的世界被痛苦的全球性问题所包围,这些问题威胁着人类的本性、社会的和平以及围 绕着所有生物和非生物的自然的和谐与节奏。 2) 我们的世界需要基于道德的善举。 3)根据时代的精神和要求,努力恢复我们自己传统的丰富性,既应被视为建议,也应被视为解决 当前问题的办法。 4) 我们从头脑中抹去了我们文明的概念和实践。但是阿赫莱克改了名字从欧洲来的时候, 我们四 只手紧紧地拥抱在一起。 我们应有一种可以自己发现自己价值和知识的意识。 5)在我国历史上,阿赫莱克制度在社会生活、政治、经济、文化、教育、国防等方面发挥了重要 作用,是危难时刻社会和平稳定的卫士。 6) 和平宜居世界的理想不应只是空谈,应建立社会实践,使地球上的每个人都能过上应有的和平 与繁荣的生活。 在这方面,我们历史上的 阿赫莱克 经验值得借鉴。 7) 阿赫莱克组织自塞尔柱以来一直是我们人类和社会存在的基石,它继续以其数百年的传统保证我 国的统一、团结和兄弟情谊。在这方面,我们的 阿赫 组织在减轻被描述为上个世纪最大的健康危 机的全球流行病的影响以及比西方社会更成功地管理这一麻烦的过程方面发挥着非常重要的作用。 在可能发生的危机中利用 阿赫莱克的强大机会将是非常有价值的。 8) 将具有许多文明痕迹的阿赫莱克视为人类的遗产,是非常有价值的。 在这方面,不应忘记 阿 赫莱克 就像过去一样,包括了人类今天需要的生活和工作原则。 9) 阿赫莱克是一种提供社会福利并以团结与和平为目标的制度。 在当今世界,个性化演变为异化, 需要一种能够给人们带来平静和信心的提议。 这个提议的根源应该在 阿赫莱克 中寻找。 10) 与 阿赫莱克 一样,工作、生产、发明和满足人们的需求应该是人类的座右铭,以便通过以信 任和智慧的意识接近事物来为世界带来秩序。 11) 切无忘记,阿赫莱克的原则可用于使社会、政治和经济制度人性化。 12) 一个基本权利和自由得不到保障的社会就不可能有发展。 人与社会和平共处的生活,不能建 立在道德与法律不一致的基础上。 在这方面,应该考虑到关注道德、法律和公民主动性的 阿赫莱 克 结构。 13) 在我们进入共和国100周年之际,强经济、强法制、强公民社会和强文化生活的理想不容忽视。 14) 富图哇mi 是塑造和组织当今对人类和社会的理解的强大灵感来源; 阿赫莱克组织的做法应被 视为具有示范性的事实,以重新评估当今对法律、经济和政治的理解。 15) 今天关于发现 阿赫莱克 价值的想法超出了它将为公共、民间社会和私营部门实践提供巨大启 发。在这方面,有必要增加将 阿赫莱克不仅带到现在而且带到未来的研究的数量。 16) 人和社会自给自足,维护他们的尊严和自由,对于社会的独立和和平是非常重要的。面对全 球危机,人类和社会自给自足的美德比以往任何时候都更加重要。阿赫莱克 的自给自足和向兄弟 伸出援手的美德,应该得到启发。 17) 应该看到,通过使人和社会依赖人性而将外部依赖工具化意味着破坏赋予人类的自由作为一 种祝福,以及 阿赫莱克 强大原则的价值,它考虑了人的尊严人类与社会的福祉在一起,应该通过 不同领域的合作来讨论。 18) 切无忘记,阿赫莱克不仅包括经济体系,还包括强大的科学积累、文学、文化财富、与政治 和社会秩序相关的知识成就,以及超越时间的教育和培训体系。 480 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 19) 没有文学和文化,没有灵性相伴的生活,无论多么有利可图的生活,也不会带来繁荣富足的 秩序。 20) 在一个人的素质无法提高的社会里,所有的素质研究都不会稳定,努力也可能无果而终。 21) 培育一个负责任的、自由的、有道德的、有生产力的、有知足力,对过去有丰富性敏感,能 够阅读时代,建设未来,快乐的年轻一代,应该加入在我们教育系统的哲学和课程中。 22) 为社会教育和生活在该社会中的道德提供视野的一点是必须在该社会中接受和内化的人类模 型。 “一个人应该怎么教养?” 在回答教育问题的同时,应该从阿赫莱克丰富的知识中受益。 23) 年轻人不仅要有职业,更要让他们思考人生的意义。 24) 应该讨论阿赫莱克实践对我们这个时代的价值,应该更新被认为对今天有价值的实践,并且 应该探索在不同地区为今天建立的生态系统建模的可能性。公共机构和组织应在优先项目公告中 尤其是在今天,包括能够发现阿赫莱克系统在不同领域的实用价值的项目。 25) 应加大对受阿赫莱克 启发的社会责任项目的公布、传播和鼓励,并支持这些项目。 26)关于安纳托利亚修女会(巴忌耶·鲁米),这是土耳其阿赫组织历史上的一个缺陷,一所大学 的名字来源于大学的妇女和家庭研究中心,“法提玛·巴忌”, “玛玛· 哈顿”和 “巴忌耶·鲁米”。将她 们与姐妹的名字放在一起,将为 巴忌耶·鲁米创造预期的知名度。 27) 我们最终宣言中表达的功能将按照我们的规划和实施与 阿赫莱克 的原则。应考虑在其历史上 阿赫莱克的创立和保护发挥了重要作用的首都安卡拉应建立“阿赫人大学” 。 28) 除了 阿赫 埃夫兰之外,公共机构和组织制定政策并采取实际步骤以承认其他城市的 阿赫 和 姐妹的名字和历史身份是非常有价值的。 29) 在机构教育和职业培训的框架内采取措施更好地了解和认识 阿赫主义 系统,更新与教育相关 的 阿赫程序方面并将其转移到我们今天的教育系统中,这将是机关重要的. 30) 受 阿赫主义的启发,建立大型基金会的法律基础设施,创建能够解决参与者短期和小额需求 的基金可以解决经济企业的问题。 应该考虑这种可能性。 31) 为了将 阿赫主义的价值观延续到今天,应考虑对 阿赫 组织中使用的中间资金转移到现在进行 以结果为导向的学术研究,并使用模型在有组织的工业区提出,然后通过对应用实例的分析来概 括研究。 32) 应准备将 阿赫主义 价值观纳入经济框架的学术项目,并应考虑报告如何在当今的经济条件下 实施这些项目。 33) 阿赫主义的首要任务是为新一代寻找新的业务线,引导年轻人,培养新的业务线,讨论包括 道德希望在内的标准和准则并尝试建立等等。在这方面,阿赫主义为解决失业问题提供了丰富的 灵感,这是社会最大的问题之一。 34)我国最大的问题是检查不够,制裁力度不够。 尤其在经济危机期间发生的掺假(通过虚假陈 述和操纵来煽动公众来增加销量)、定价过高和逃税等情况应提供有关囤。 35) 对破坏公共健康、在公众中制造不信任和动荡、违法违规生产、进口、销售和分销有缺陷和 有害产品的行为,应考虑给予严厉的刑事制裁。 36) 在我国,有必要密切关注新一代集群实践,支持和传播取得积极成果的实践,加强产学合作, 更加重视知识的商业化。 37) 应建立一个有创新、创业的阿赫支持办公室。 38) 区块链技术以其节省交易成本和时间、安全透明等优势,可以方便中小企业获取资金、服务 和产品,从而提高效率和服务质量。企业应考虑利用这些机会。 39) 确保社会公正的手段之一是市场。 平衡市场的责任不仅仅落在政府和反对派身上。 为了让市 场找到平衡并确保社会和平与正义,生产者、分享和分配的参与者以及消费者应该像政府和反对 派一样思考并尽自己的一份力量。 40) 追求最大利润、自私和利己主义使同舟共济的社会的未来变得黑暗。在这方面,社会公正、 公平分享、任人唯贤、恪守俭朴,是社会安宁幸福不可或缺的。 481 更加重视知识的商业化。 37) 应建立一个有创新、创业的阿赫支持办公室。 38) 区块链技术以其节省交易成本和时间、安全透明等优势,可以方便中小企业获取资金、服务 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK 和产品,从而提高效率和服务质量。企业应考虑利用这些机会。 “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 39) 确保社会公正的手段之一是市场。 平衡市场的责任不仅仅落在政府和反对派身上。 为了让市 场找到平衡并确保社会和平与正义,生产者、分享和分配的参与者以及消费者应该像政府和反对 派一样思考并尽自己的一份力量。 40) 追求最大利润、自私和利己主义使同舟共济的社会的未来变得黑暗。在这方面,社会公正、 公平分享、任人唯贤、恪守俭朴,是社会安宁幸福不可或缺的。 41) 努莱顶·托布朱,受到阿赫主义的启发,说:“明天的土耳其创始人将是精神前线的矿工,他们 将放弃生活的乐趣,全心全意地热爱保持活力、耐心和坚定,但没有自负和奇观的工作。 这个精 神工作者的首要工作是养育人类。 这些始终以自我牺牲为本领的年轻人,不会期望从他们所服务 的人那里得到他们服务的回报,而是会倾听他们所献上的工作之声的回响,直到永恒。明天的土 耳其的创始人将团结我们社会中不同性格的人,那里不再有为国家和社区而牺牲的人。他们还将 与 尤诺斯·亚乌泽联合; 他会联系思南·阿基夫,埃布哈尼法将祝贺 尤萨音· 阿乌尼。明天的土耳其, 也就是他们的作品,将建立在这些基础之上; 从安纳托利亚的土地上沸腾的血液,为社区付出的 努力,一千年的历史,一个权威的国家和一种相信永恒的精神。” 在他的话的感召下,我们要实 现超越自我、关爱社会和民族、志在永恒的青春理想。 我们恭敬地向公众宣布。 482 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” CONSEIL AHİ “L’UNITE EST CONSTRUITE TOUS LES JOURS: VALEUR, CONSEIL AHI, et CONCORDE AU 21EME SIECLE” “Dédié à l’honneur de la Mémoire Sacrée de Ahi Şerafeddin” DECLARATION FINALE ANKARA, 02-04 Décembre 2022 Le Conseil Ahi a eu lieu à Ankara avec le thème “L’Unité est Construite Chaque Jour: Valeur, Ordre Ahi, et Concorde au 21ème Siècle”, dédié à l’honneur sacré de Şerafeddin. Le conseil a été organisé avec la coopération de l’Université des Sciences Sociales d’Ankara, la Fondation de l’Ecole du Protectorat, OSTİM Site Industriel Organisé, OSTİM Université Technique Centre de Recherche de l’Entreprenariat Anatolien, et l’Union des Ecrivains de la Turquie (TYB) qui conduit des activités précieuses dans le domaine de l’idée, la culture, l’art, et la littérature avec ses 44 ans d’expérience. 7 sessions réussies ont été réalisées dans le conseil dédié à la “Mémoire d’Ahi Şerafeddin”. Les titres des séances sont les suivants: 1) De Futuwwa à Ahi-Order, de Ahi-Order à la Civilisation 2) Passé et Présent des Pratiques l’Ordre Ahi 3) La Vie Economique au 21ème siècle du point de vue de l’Ordre Ahi 4) La Vie du Point de Vue de l’Ordre Ahi 5)La Structure Institutionnelle du Point de Vue de l’Ordre Ahi 6) Exemples de Bonnes Pratiques Inspirés par l’Ordre Ahi dans le Secteur Privé 7) Exemples de Bonnes Pratiques Inspirés par l’Ordre Ahi dans le Secteur Public L’Ordre Ahi est une organisation professionnelle en Anatolie pendant la période anatolienne seldjoukide, dont la création a été largement influence par l’organisation Futuwwa. Les érudits, juges et soufis envoyés en Anatolie par l’organisation Futuwwa pour montrer le vrai chemin, ont construit les bases de l’Ordre Ahi dans le endroits où ils se sont installés. Ce chemin vrai a joué un rôle de premier plan dans la propagation de l’Islam en Anatolie, dans les Balkans et en Afrique du Nord, Au-delà d’être une organisation professionnelle. L’Ordre Ahi a apporté une grande contribution non 483 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” seulement à l’islamisation de l’Anatolie mais aussi à sa reconstruction et à son développement depuis sa fondation. L’Ordre Ahi, qui a été inspiré par l’organisation Futuwwa, a jeté les bases du commerce et de l’industrie en Anatolie et a laissé un impact durable sur nos entrepreneurs et le monde des affaires d’aujourd’hui. Les crises majeures, dues au capitalisme de marché dominant aujourd’hui le monde des affaires depuis le début du 20ème siècle, remettent en question les notions humaines de bonté, de beauté, d’équilibre et de solidarité au nom du progrès et du développement économique ; les migrations incontrôlées, les guerres et les maladies affectent négativement la paix et la prospérité de l’humanité. Et pourtant, l’humanité embrasse à nouveau l’espoir d’affranchir les impasses et de redonner de la joie à la terre afin de poursuivre une vie harmonieuse ensemble. Etant donné toutes ces questions, il est important de revisiter la sphère de vie de l’Ordre Ahi construite avec acuité pour nous reconceptualiser nous-mêmes, notre maison et notre travail sur la base de la croyance en l’unité pour trouver des solutions aux problèmes humanitaires, économiques, problèmes politiques, financiers, moraux et culturels du monde d’aujourd’hui. Pour cela, il est fondamental d’examiner de près les critères universels de l’Ordre Ahi. Notre conseil Ahi est intitulé « L’unité se construit chaque jour : valeur, ordre Ahi et concordance au 21ème siècle » et son objectif principal est d›explorer et de discuter des possibilités d›application du modèle de production économique, de distribution, de consommation, de solidarité et de coopération inhérente à l›organisation Ahi et à la vie professionnelle du 21ème siècle. D’un point de vue de la direction, la projection du phénomène de l’Ordre Ahi dans le conseil reflète aujourd’hui la négociation dans de nombreux domaines tels que l’industrie, la production, l’entrepreneuriat, la finance, les coopératives, la société civile et la politique sociale. En conclusion du Conseil Ahi, les articles de déclaration suivants ont émergé. 1) Le monde dans lequel nous vivons est affecté par des problèmes blessants de l’ordre mondial et qui menacent la nature humaine, la paix sociale, ainsi que l’harmonie et le rythme de la nature qui envoûte tous les êtres vivants et non vivants. 2) Notre monde nécessite un mouvement de binveillance basé sur la moralité. 3) S’efforcer de revitaliser la richesse de notre monde, de nos traditions en poursuivant l’esprit et les nécessités de l’époque, doit être considéré à la fois comme une proposition et comme une solution aux problèmes existants. 4) Nous avons éliminé de nos esprits les concepts et les pratiques de notre 484 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” civilisation, mais aussi les concepts de l’Ordre Ahi, mais quand plus tard, il est arrivé de l’Europe avec un nom différent, nous l’avons adopté. Nous devrions avoir conscience que nous pouvons découvrir nous-mêmes nos propres valeurs et connaissances. 5) Au fil de notre histoire, le système Ahi a joué un rôle important dans la vie sociale, politique, économique, culturelle, éducative et de la défense, et il a été le gardien de la paix et de la stabilité en les temps de crise dans la société. 6) Le monde idéal où règnera la paix ne doit pas être que rhétorique, et les pratiques sociales doivent être construites afin que chacun sur terre puisse vivre dans la paix et la prospérité méritées. A cette fin, l’expérience de l’Ordre Ahi, qui a été expérimentée dans notre histoire, doit être utilisée. 7) L’Organisation Ahi, qui a été l’élément clé de notre existence humaine et sociale depuis le temps des Seldjoukides, continue d’être la garantie de l’unité, de la solidarité et de la fraternité de notre pays aujourd’hui, bien que de manière invisible, avec la tradition séculaire du Sâri. En ce sens, notre organisation Ahi joue un rôle très important dans la diminution des effets de la pandémie mondiale, qui est décrite comme la plus grande crise sanitaire du siècle, et dans la gestion plus réussie nationale de cette période difficle par rapport aux sociétés occidentales. Il sera très important d’utiliser les puissantes opportunités de l’Ordre Ahi dans les crises à venir. 8) Il est très important de considérer l’Ordre Ahi, ayant des traces de beaucoup de civilisations, comme un héritage de l’humanité. Ainsi, il ne faut pas oublier que l’Ordre Ahi incarne les principes de vie et de travail dont l’humanité a besoin aujourd’hui comme dans le passé. 9) L’Ordre Ahi est un système permettant des avantages sociaux et visant l’unité et la cohésion en tant qu’institution. Dans le monde actuel où l’individualisation se transforme en aliénation, il y a un besoin d’une proposition qui puisse accorder aux gens la tranquillité d’esprit et la confiance. Les racines de cette proposition devraient être explorées dans l’Ordre Ahi. 10) Travailler, produire, inventer et répondre aux besoins des gens en abordant tout avec confiance et sagesse afin de mettre de l’ordre dans le monde devrait être la maxime de l’humanité. 11) Il est important de noter que les principes de l’Ordre Ahi peuvent aider à humaniser les systèmes sociaux, politiques et économiques. 12) Dans une société où les libertés et droits fondamentaux ne sont pas garantis, Le développement n’est pas un sujet de discussion. Une vie dans laquelle les gens 485 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” et la société vivent en paix e peut être construite seulement s’il y a un terrain où la morale et le droit sont présents. À cet égard, la structure de l’Ordre Ahi, qui met l’accent sur la moralité, la loi et l’initiative civile, doit être prise en considération. 13) Vers le 100ème anniversaire de notre République, il est important de ne pas négliger les idéaux d’une économie, d’un système juridique, d’une société civile et d’une vie culturelle forts. 14) La compréhension actuelle des gens et de la société est façonnée et organisée par une puissante source d’inspiration que sont les règles et règlements de Futuwwa ; par contre, les pratiques de l’Ordre Ahi doivent être considérées comme des faits instructifs permettant de réévaluer la compréhension du droit, de l’économie et de la politique d’aujourd’hui. 15) Les pratiques du public, de la société civile et du secteur privé seront indéniablement une grande source d’inspiration aujourd’hui pour les idées sur la découverte de la valeur de l’Ordre Ahi. Ainsi, il est utile d’augmenter le nombre d’études qui porteront l’Ordre Ahi non seulement vers le présent mais aussi vers le futur. 16) La stabilité et la paix de la société dépendent de l’autosuffisance de l’homme et de la société et la préservation de la dignité et de la liberté de l’homme. La vertu d’autosuffisance des personnes et de la société est plus importante que jamais face aux crises mondiales. Les vertus de l’autosuffisance et de l’assistance de l’Ordre Ahi devrait permettre l’inspiration. 17) La destruction de la liberté accordée à l’humanité comme une bénédiction signifie que la dépendance extérieure et l’instrumentalisation de l’homme et de la société sont dépendants des êtres humains. Nous devons discuter dans différents domaines les fortes maximes de l’Ordre Ahi protègeant la dignité de l’être humain et le bien-être de la société. 18) Il faut se rappeler que l’Ordre Ahi est un système économique, mais aussi contient une forte accumulation savante, une littérature, une richesse culturelle, des réalisations intellectuelles sur l’ordre politique et social, et un système d’éducation et de formation qui dépasse le temps, et ces domaines ne doivent pas être sous-estimés. 19) Une vie sans littérature, culture ou spiritualité, même si elle est profitable et riche, ne permettra pas un ordre prospère et abondant. 20) Dans une société où la qualité humaine ne peut être améliorée, tous les efforts de qualité seront incohérents et futiles. 486 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 21) Le mode de pensée de quelqu’un qui est responsable, libre, vertueux, productif, satisfait, sensible à la richesse du passé, capable de comprendre le présent, de construire l’avenir et d’être heureux devrait s’insérer dans la philosophie de notre système éducatif et de nos programmes. 22) Un modèle d’être humain devant être accepté et intériorisé dans cette société est l’aspect pionnier de l’éducation et de la moralité d’une société. Quand vous répondez à la question «quel est le genre de personne qui devrait être élevée?», la réponse est que l’éducation devrait bénéficier du riche héritage de l’Ordre Ahi. 23) Il est important de donner aux jeunes un métier, mais aussi de les faire réfléchir au sens de la vie. 24) Nous devrions discuter la valeur des pratiques de l’Ordre Ahi de notre époque, mettre à jour les pratiques utiles et les poursuivre, et explorer les possibilités de modéliser les écosystèmes du passé pour le présent. Parmi leurs annonces de projets prioritaires, des projets pouvant découvrir la valeur pratique du système Ahi devraient être inclus. 25) Nous devrions renforcer l’annonce, la promotion et l’encouragement des projets de responsabilité sociale inspirés par l’Ordre Ahi et soutenir ces projets. 26) A propos de la question des sœurs anatoliennes (Bacıyan-ı Rûm), qui semble un déficit dans l’histoire de « l’organisation Ahi est Türkiye », la prise de conscience attendue pour Bacıyan-ı Rûm serait crée en nommant une université et les centres de recherche sur les femmes et la famille au sein des universités avec les noms de « Fatima Bacı», «Hatun Ana» et d’autres sœurs éminentes de Bacıyan-ı Rûm. 27) Une «Université Ahi» où les fonctions exprimées dans notre déclaration finale dépendront de l’axe des principes de l’Ordre Ahi est considérée comme établie à Ankara, qui est notre capitale où l’Ordre Ahi a joué un rôle important rôle fondateur et protecteur historiques. 28) Il est important que les institutions et organisations publiques adoptent des politiques et prennent des mesures pratiques afin de reconnaître les ahis et les sœurs, en plus d’Ahi Evran, qui occupent une place proéminante avec leurs noms et leurs identités historiques d’autres villes. 29) Il sera crucial de connaître et de reconnaître mieux le système Ahi dans le cadre de l’enseignement institutionnel et professionnel et de prendre des mesures pour ajourner les aspects éducatifs de l’Ordre Ahi pour aujourd’hui et le transférer dans notre système scolaire. 487 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 30) Les problèmes des entreprises économiques peuvent être résolus par la création d’un fonds ayant une infrastructure juridique au sein de grandes fondations, inspirées de l’Ordre Ahi, pouvant résoudre les besoins à court terme et à petite échelle des participants. Cette possibilité doit être considérée. 31) Il doit être considéré de planifier des études académiques autour de résultats sur le transfert des fonds intermédiaires qui ont été utilisés dans l’organisation Ahi jusqu’à aujourd’hui en utilisant le modèle dans les zones industrielles organisées, puis généraliser les études en analysant l’exemple d’application pour porter actualiser les valeurs de l’Ordre Ahi. 32) Nous devons préparer des projets académiques qui placeront les valeurs Ahi dans le cadre économique, et considérer les rapports sur la manière dont ces projets peuvent être mis en œuvre dans les conditions économiques d’aujourd’hui. 33) Rechercher de nouveaux secteurs d’activité pour les nouvelles générations, et guider les jeunes, les former dans de nouveaux secteurs d’activité, et discuter et d’établir des critères, y compris des normes et des principes moraux, sont les priorités de l’Ordre Ahi. Ainsi, l’Ordre Ahi offre une grande richesse d’inspiration qen ce qui concerne la solution au chômage, l’un des plus grands problèmes sociaux. 34) Les inspections ne sont pas suffisantes et les sanctions ne sont pas fortes, ce qui est le problème le plus important de notre pays. Des informations sur des problèmes tels que le stockage, la falsification (augmentation des ventes en agitant le public par de fausses déclarations et une mauvaise orientation), les prix exorbitants et l’évasion fiscale doivent être fournies. Ces problèmes se produisent surtout en période de crise économique. 35) Nous devont envisager des sanctions sévères pour les actions qui perturbent la santé publique, créent de l’insécurité et des troubles publiques, viennent contre les lois et les règlements, importent, vendent et distribuent des produits nocifs pour la santé. 36) Il est important de suivre de près les pratiques de regroupement de nouvelle génération dans notre pays, soutenir les pratiques donnant des résultats positifs, accorder plus d’importance à la commercialisation en augmentant les collaborations entre l’université et l’industrie. 37) Nous devrions créer un bureau d’appui Ordre Ahi innovant, entrepreneurial et participatif. 38) L’accès au financement, aux services et aux produits pour les petites et moyennes entreprises (PME), peuvent être facilité par la technologie blockchain, tels que 488 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” la réduction des coûts et du temps de transaction, la sécurité et la transparence. Ainsi leur productivité et la qualité de leurs services pourrait augmanter. On doit envisager l’utilisation de ces opportunités. 39) Le marché pourrait assurer la justice dans la société. Le marché doit trouver son équilibre, afin qu’il n’incombe pas seulement au gouvernement et à l’opposition. Pour que assurer l’équilibre dans le marché et la paix et la justice sociale, les producteurs, agents et consommateurs sont responsables de remplir leur rôle autant que le gouvernement et l’opposition. 40) Maximiser le profit, l’égoïsme et l’intérêt personnel assombrissent l’avenir de la société qui a le même destin. Ainsi, la paix et au bien-être de la société dépendent de la justice sociale, la répartition équitable, l’emploi fondé sur le mérite et la recherche du contentement. 41) Nurettin Topçu s’exprime ainsi : «Les fondateurs de la Türkiye de demain seront les mineurs spirituels qui laisseront le plaisir de vivre pour l’amour de la vie, qui patienteront avec détérmination, mais sans prétention et sans ostentation. Le rôle primordial et essentiel de ce travailleur de l’âme est d’élever les êtres humains. Ces jeunes gens soucieux du service, qui savent sacrifier, n’attendront pas d’être récompensés de la part des personnes qu’ils servent, mais écouteront les échos du travail qu’ils ont fait depuis longtemps. Dans notre société, où iln’y a plus ceux qui acceptent des sacrifices pour le bien de la nation et de la communauté, les fondateurs de la Türkiye de demain réuniront des personnes aux visages divers. En eux, Yunus s’unira à Yavuz; Sinan tendra la main à Akif; Abu Hanifa félicitera Hüseyin Avni. Et la Türkiye de demain, leur création, sera bâtie sur ces fondations : Un sang bouillonnant du sol d’Anatolie, un travail pour la communauté, mille années d’histoire, un État avec autorité, et une âme convaincue de l’éternité », il faut réaliser l’idéal d’une jeunesse qui se transcende, se tourne vers la société et la nation, et vise l’éternité. Nous l’annonçons respectueusement au public. 489 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” AHİ COUNCIL “UNITY IS BUILT EVERY DAY: VALOR, AHI-ORDER, and AMITY IN THE 21ST CENTURY” “Dedicated to the Honor of the Sacred Memory of Ahi Şerafeddin” FINAL DECLARATION ANKARA, 02-04 December 2022 The Ahi Council was held in Ankara with the theme of “Unity is Built Every Day: Valor, Ahi-Order, and Amity in the 21st Century”, dedicated to the sacred memory of Ahi Şerafeddin. The council was organized with the cooperation of Social Sciences University of Ankara, Protectorate School Foundation, OSTİM Organized Industrial Site, OSTİM Technical University Ahi Evran Anatolian Entrepreneurship Research Center, and the Writers Union of Turkey (TYB) which carries out valuable activities in the fields of idea, culture, art, and literature with its 44 years of experience. In the council dedicated to the “Memory of Ahi Şerafeddin”, 7 successful sessions have been carried out. The titles of the sessions are as follows: 1) From Futuwwa to Ahi-Order, From Ahi-Order to Civilization 2) Past and Present of Ahi-Order Practices 3) Economic Life in the 21st Century from the Perspective of Ahi-Order 4) Life from the Perspective of Ahi-Order 5) Institutional Structuring from the Perspective of Ahi-Order 6) Examples of Good Practice Inspired by the Ahi-Order in the Private Sector 7) Examples of Good Practice Inspired by the Ahi-Order in the Public Sector The Futuwwa Organization had a great influence on the establishment of Ahi-Order, a professional organization, in Anatolia during the Anatolian Seljuk period. The scholars, judges, and Sufis sent to Anatolia by the Futuwwa organization to show the true path, which played a leading role in the spread of Islam in Anatolia, the Balkans, and North Africa, laid the foundations of the Ahi-Order in the places where they settled. Beyond being a professional organization, the Ahi-Order has made a great contribution not only to the Islamization of Anatolia but also to its reconstruction and development since its foundation. Inspired by the Futuwwa organization, Ahi-Order 490 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” laid the foundation of trade and industry in Anatolia and left a lasting impact on our entrepreneurs and today’s business world. The major crises caused by the market capitalism that dominates today’s business world since the beginning of the 20th century, challenges humanity’s notions of goodness, beauty, balance, and solidarity in the name of progress and economic development; uncontrolled migrations, wars, and diseases negatively affect the peace and prosperity of humanity. And yet, in order to maintain a harmonious life together, humanity once again embrace hope to avoid deadlocks and to make the earth a joyful place again. Considering all these issues, it is important to revisit the life sphere of Ahi-Order that has been constructed acutely a to reconceptualize ourselves, our home, and our work based on the belief in unity in order to find solutions to the humanitarian, economic, political, financial, moral, and cultural problems in today’s world. For this reason, we believe that examining the universal criteria of Ahi-Order closely is seminal. The main purpose of our Ahi Council titled “Unity is Built Every Day: Valor, AhiOrder, and Amity in the 21st Century” is to explore and discuss the possibilities of applying the model of economic production, distribution, consumption, solidarity, and cooperation that are inherent in the Ahi organization to the 21st century working life. The projection of the phenomenon of Ahi-Order in the council from a board perspective reflected today negotiated in many areas such as industry, production, entrepreneurship, finance, cooperatives, civil society, and social policy. At the end of the Ahi Council, the following declaration articles emerged. 1) The world we live in is beset by hurtful global problems that threaten the human nature, the peace of society, and the harmony and rhythm of nature that encompasses all living and non-living things. 2) Our world is in need of a morality-based movement of goodness. 3) Striving to revive the richness of our world of our traditions according to the spirit and necessities of the age should be considered both as a proposal and as a solution to existing problems. 4) We have erased the concepts and practices of our civilization, and in the meantime the concepts of Ahi-Order, from our minds, but later when it came from Europe with a different name, we embraced it. We should have and awareness that we can discover our own values and knowledge ourselves. 5) In our history, the Ahi system has played an important role in social life, politics, economy, culture, education, and defense, and it has been the guardian of peace and stability in times of crisis in society. 491 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 6) The ideal world that can be lived in peace should not be just a rhetoric, and social practices should be built so that everyone on earth can live in the peace and prosperity they deserve. In this respect, the experience of Ahi-Order, which is a lived source in our history, should be utilized. 7) The Ahi Organization, which has been the keystone of our humane and social existence since the Seljuks, continues to be the guarantee of the unity, solidarity, and brotherhood of our nation today, albeit invisibly, with centuries-long tradition of Sâri. In this respect, our Ahi Organization has a very important role in lessening the effects of the global pandemic, which is described as the biggest health crisis of the last century, and in our nation’s more successful management of this troubled period compared to western societies. It will be extremely valuable to utilize the powerful opportunities of the Ahi-Order in crises that may arise. 8) It is very valuable to consider Ahi-Order, which has traces of many civilizations, as a legacy of humanity. In this respect, it shouldn’t be forgotten that Ahi-Order embodies the principles of living and working that humanity needs today as it did in the past. 9) Ahi-Order is a system that provides social benefit and aims for unity and cohesion as an institution. In today’s world where individualization has evolved into alienation, there is a need for a proposal that can give people peace of mind and confidence. The roots of this proposal should be explored in the Ahi-Order. 10) The maxim of humanity should be to work, produce, invent, and meet the needs of people by approaching things with a sense of trust and wisdom in order to bring order to the world. 11) It should not be forgotten that the principles of Ahi-Order can be used to humanize social, political, and economic systems. 12) Development is not a matter of discussion in a society where fundamental rights and freedoms are not guaranteed. A life in which people and society live in peace cannot be built on a ground where morality and law do not go together. In this respect, the structure of Ahi-Order, which emphasizes morality, law, and civil initiative should be taken into consideration. 13) As we approach the 100th anniversary of our Republic, the ideals of strong economy, strong legal system, strong civil society, and strong cultural life should not be neglected. 492 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 14) The rules and regulations of Futuwwa are a powerful source of inspiration for shaping and organizing today’s understanding of people and society; the practices of Ahi-Order, on the other hand, should be considered as instructive facts to re-evaluate today’s understanding of law, economics, and politics. 15) It is undeniable that ideas about discovering the value of Ahi-Order today will provide great inspiration for public, civil society, and private sector practices. In this respect, there is a need to increase the number of studies that will carry Ahi-Order not only to the present but also to the future. 16) The self-sufficiency of man and society and the preservation of man’s dignity and freedom are crucial for the stability and peace of society. In the face of global crises, the virtue of self-sufficiency of people and society is more important than ever. Inspiration should be taken from the virtues of self-sufficiency and assistance of Ahi-Order. 17) The external dependency and instrumentalization of man and society by making them dependent on human beings mean the destruction of freedom that is bestowed on humanity as a blessing should be seen, and the strong maxims of the Ahi-Order, which protect the dignity of human being and the welfare of society together, should be discussed with the cooperation of different fields. 18) It should not be forgotten that Ahi-Order is not only an economical system, but also contains a strong scholarly accumulation, literature, cultural richness, intellectual achievements regarding political and social order, and an education and training system that transcends time, and these areas should not be reduced to each other. 19) A life without literature, culture, or spirituality, no matter how profitable and wealthy it may be, will not lead to a prosperous and abundant order. 20) In a society where human quality cannot be improved, all quality efforts will be inconsistent and futile. 21) The thought of a responsible, free, virtuous, productive, contented, sensitive to the richness of the past, able to read the present, build the future, and happy people should be included in the philosophy of our education system and curriculum. 22) The pioneering aspect of a society’s education and morality is a model of a human being that must be accepted and internalized in that society. When answering the question “what kind of a person should be raised?” education should benefit from the rich heritage of Ahi-Order. 493 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 23) Young people should not only be given a profession, but they should also be made to think about the meaning of life. 24) The value of Ahi-Order practices for our time should be discussed, the practices that are seen as valuable should be updated and carried forward, and the possibilities of modeling the ecosystems built in the past for the present should be explored. Public institutions and organizations should include projects that can discover the practical value of the Ahi system in different fields for today among their priority project announcements. 25) The announcement, promotion, and encouragement of social responsibility projects inspired by Ahi-Order should be enhanced, and support should be provided for these projects. 26) Regarding the issue of Anatolian Sisters (Bacıyan-ı Rûm), which is found as a deficiency in the history of the Ahi organization is Türkiye, naming of a university and the Women and Family Research Centers within the universities with the names of “Fatima Bacı”, “Hatun Ana” and other prominent sisters form Bacıyan-ı Rûm would create the expected awareness for Bacıyan-ı Rûm. 27) An “Ahi University” in which the functions expressed in our final declaration will be planned and implemented on the axis of the principles of Ahi-Order is considered to be established in Ankara, our capital city where Ahi-Order has played an important role in its history as a founder and protector. 28) It is essential that public institutions and organizations prepare policies and take practical steps to recognize the ahis and sisters, in addition to Ahi Evran, who are prominent with their names and historical identities in other cities. 29) It will be very important to know and recognize the Ahi system more closely within the framework of institutional and vocational education and to take steps to update the educational aspects of Ahi-Order for today and transfer it to our education system. 30) Establishing a fund with legal infrastructure within large foundations, inspired by Ahi-Order, that can solve the short-term and small-scale needs of the participants can solve the problems of economic enterprises. This possibility should be considered. 31) Planning result-oriented academic studies on the transfer of middle funds used in the Ahi organization to the present and using the model to be put forward in organized industrial zones, and subsequently generalizing the studies by making analyses on the application example to carry the values of Ahi-Order to the present should be considered. 494 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 32) Academic projects that will place Ahi values within the economic framework must be prepared, and the reporting of how these projects can be implemented in today’s economic conditions should be taken into consideration. 33) The priority of the Ahi-Order is to search new lines of business for new generations, to guide the youth, to train them in new lines of business, and to discuss and establish criteria, including standards and moral principles. In this respect, Ahi-Order offers a vast amount of richness for inspiration regarding the solution to unemployment, one of the biggest problems of societies. 34) The most significant problem of our country is that inspections are not sufficient, and sanctions are not strong. Information should be provided about issues such as stockpiling, adulteration (increasing sales by agitating the public through misrepresentation and misdirection), exorbitant pricing, and tax evasion, which occur especially in times of economic crisis. 35) Strong penalties for actions that disrupt public health, create insecurity and unrest among the public, engage in production contrary to laws and regulations, import, sell, and distribute products that are defective and harmful to health should be considered. 36) Closely following the new generation clustering practices in our country and supporting and promoting the practices that give positive results, and giving more importance to the commercialization of knowledge by increasing university-industry collaborations are important. 37) An innovative, entrepreneurial, and participatory Ahi-Order support office should be established. 38) The advantages of blockchain technology, such as saving transaction costs and time, being secure and transparent, can facilitate access to finance, services, and products for Small and Medium-Sized Enterprises (SMEs), thereby increasing their productivity and service quality. Utilizing these opportunities should be considered. 39) One of the means of ensuring justice in society is the market. The responsibility for the market to find its balance lies not only with the government and the opposition. In order for the market to find its balance and to ensure social peace and justice, producers, agents and consumers in trade and distribution should think and fulfill their part as much as the government and the opposition. 40) Maximum profit motive, selfishness, and self-interest darken the future of the society that is in the same boat. In this respect, social justice, fair distribution, merit-based employment, and the pursuit of contentment are indispensable for the peace and well-being of society. 495 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 41) Inspired by Nurettin Topçu’s words, “The founders of tomorrow’s Türkiye will be the miners of the spiritual front, who will give up the pleasure of living for the love of sustaining life, who will be patient and determined, yet unpretentious and unostentatious. The first and the most essential work of this soul worker is to raise human beings. These service-minded young people, whose skills are all about sacrifice, will not expect the rewards of their services from the people they serve, but will listen to the echoes of the sound of the work they offer from eternity. In our society, where those who accept sacrifices for the sake of nation and community are no longer found, the founders of tomorrow’s Türkiye will unite people of various faces in their personalities. In them, Yunus will unite with Yavuz; Sinan will reach out to Akif; Abu Hanifa will congratulate Hüseyin Avni. And tomorrow’s Türkiye, which is their creation, will be built on these foundations: A blood boiling from the soil of Anatolia, a labor for the community, a thousand years of history, a state with authority, and a soul convinced that it is eternal”, we must realize the ideal of a youth that transcends the self, looks out for society and the nation, and aims for eternity. We respectfully announce it to the public. 496 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” CONSEJO AHİ “LA UNIDAD SE CONSTRUYE CADA DÍA: VALOR, AHI-ORDEN y AMISTAD EN EL SIGLO XXI” “Dedicado al Honor de la Sagrada Memoria de Ahi Şerafeddin” DECLARACIÓN FINAL ANKARA, 02-04 de diciembre de 2022 El Consejo Ahi se llevó a cabo en Ankara con el tema de “La unidad se construye cada día: Valor, Ahi-Orden y Amistad en el siglo XXI”, dedicado a la memoria sagrada de Ahi Şerafeddin. El consejo fue organizado con la cooperación de la Universidad de Ciencias Sociales de Ankara, la Fundación de la Escuela del Protectorado, el Sitio Industrial Organizado de OSTİM, el Centro de Investigación de Emprendimiento de Anatolia Ahi Evran de la Universidad Técnica de OSTİM y la Unión de Escritores de Turquía (TYB) que realiza valiosas actividades en los campos de la idea, la cultura, el arte y la literatura con sus 44 años de experiencia. En el consejo dedicado a la “Memoria de Ahi Şerafeddin”, se han llevado a cabo 7 sesiones exitosas. Los títulos de las sesiones son los siguientes: 1) De Futuwwa a la Ahi-Orden, de la Ahi-Orden a la Civilización 2) Pasado y Presente de las Prácticas del Ahi-Orden 3) La Vida Económica en el Siglo XXI desde la Perspectiva del Ahi-Orden 4) La Vida desde la Perspectiva de Ahi-Orden 5) Estructuración Institucional desde la Perspectiva de Ahi-Orden 6) Ejemplos de Buenas Prácticas Inspiradas en la Ahi-Orden en el Sector Privado 7) Ejemplos de Buenas Prácticas Inspiradas en la Ahi-Orden en el Sector Público La Organización Futuwwa tuvo una gran influencia en el establecimiento de AhiOrden que es una organización profesional, en Anatolia durante el período Selyúcida de Anatolia. Los eruditos, jueces y sufíes enviados a Anatolia por la organización Futuwwa para mostrar el verdadero camino, que desempeñó un papel destacado en la expansión del Islam en Anatolia, los Balcanes y el norte de África, sentaron las bases 497 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” de la Ahi-Orden en el lugares donde se establecieron. Más allá de ser una organización profesional, la Ahi-Orden ha hecho una gran contribución no solo a la islamización de Anatolia sino también a su reconstrucción y desarrollo desde su fundación. Inspirado por la organización Futuwwa, Ahi-Orden sentó las bases del comercio y la industria en Anatolia y dejó un impacto duradero en nuestros empresarios y en el mundo empresarial actual. Las grandes crisis provocadas por el capitalismo de mercado que domina el mundo empresarial actual desde principios del siglo XX, desafía las nociones de bondad, belleza, equilibrio y solidaridad de la humanidad en nombre del progreso y el desarrollo económico; las migraciones incontroladas, las guerras y las enfermedades afectan negativamente la paz y la prosperidad de la humanidad. Y, sin embargo, para mantener una vida armoniosa juntos, la humanidad una vez más abraza la esperanza de evitar estancamientos y hacer de la tierra un lugar alegre nuevamente. Considerando todos estos temas, es importante revisitar la esfera de vida de Ahi-Orden que ha sido construida agudamente para reconceptualizarnos a nosotros mismos, nuestro hogar y nuestro trabajo basados en la creencia en la unidad para encontrar soluciones a los problemas humanitarios, económicos, problemas políticos, financieros, morales y culturales del mundo actual. Por esta razón, creemos que examinar de cerca los criterios universales de Ahi-Orden es fundamental. El objetivo principal de nuestro Consejo Ahi titulado “La Unidad Se Construye Cada Día: Valor, Ahi-Orden y Amistad en el Siglo XXI” es explorar y discutir las posibilidades de aplicar el modelo económico de producción, distribución, consumo, solidaridad y cooperación que son inherentes a la organización Ahi a la vida laboral del siglo XXI. En el consejo la proyección del fenómeno de Ahi-Orden desde una perspectiva de directorio se refleja hoy, fue negociado en muchos ámbitos como la industria, la producción, el emprendimiento, las finanzas, las cooperativas, la sociedad civil y la política social. Al final del Consejo Ahi, surgieron los siguientes artículos de declaración. 1) El mundo en el que vivimos está acosado por problemas globales dañinos que amenazan la naturaleza humana, la paz de la sociedad y la armonía y el ritmo de la naturaleza que abarca a todos los seres vivos y no vivos. 2) Nuestro mundo necesita un movimiento de bondad basado en la moralidad. 3) Esforzarse por revivir la riqueza de nuestro mundo de nuestras tradiciones de acuerdo con el espíritu y las necesidades de la época debe ser considerado tanto como una propuesta como una solución a los problemas existentes. 4) Hemos borrado los conceptos y prácticas de nuestra civilización, y mientras tanto los conceptos de Ahi-Orden, de nuestras mentes, pero más tarde, cuando 498 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” vino de Europa con un nombre diferente, lo abrazamos. Debemos tener conciencia de que podemos descubrir nuestros propios valores y conocimientos por nosotros mismos. 5) En nuestra historia, el sistema Ahi ha jugado un papel importante en la vida social, la política, la economía, la cultura, la educación y la defensa, y ha sido el guardián de la paz y la estabilidad en tiempos de crisis de la sociedad. 6) El mundo ideal que se puede vivir en paz no debe ser solo una retórica, y se deben construir prácticas sociales para que todos en la tierra puedan vivir en la paz y la prosperidad que se merecen. A este respecto, debe utilizarse la experiencia de Ahi-Orden, que es una fuente vivida en nuestra historia. 7) La Organización Ahi, que ha sido la piedra angular de nuestra existencia humana y social desde los selyúcidas, sigue siendo la garantía de la unidad, la solidaridad y la hermandad de nuestra nación hoy, aunque sea de manera invisible, con una tradición centenaria de Sâri. En este sentido, nuestra organización Ahi tiene un papel muy importante en la disminución de los efectos de la pandemia mundial, que se describe como la mayor crisis de salud del siglo pasado, y en el manejo más exitoso de este período turbulento por parte de nuestra nación en comparación con las sociedades occidentales. Será extremadamente valioso utilizar las poderosas oportunidades de la AhiOrden en las crisis que puedan surgir. 8) Es muy valioso considerar Ahi-Orden, que tiene huellas de muchas civilizaciones, como un legado de la humanidad. En este sentido, no debe olvidarse que Ahi-Orden encarna los principios de vida y trabajo que la humanidad necesita hoy como lo hizo en el pasado. 9) Ahi-Orden es un sistema que proporciona beneficio social y tiene como objetivo la unidad y la cohesión como institución. En el mundo actual donde la individualización ha evolucionado hacia la alienación, existe la necesidad de una propuesta que pueda brindar tranquilidad y confianza a las personas. Las raíces de esta propuesta deben explorarse en la Ahi-Orden. 10) La máxima de la humanidad debe ser trabajar, producir, inventar y satisfacer las necesidades de las personas acercándose a las cosas con un sentido de confianza y sabiduría para poner orden en el mundo. 11) No debe olvidarse que los principios de Ahi-Orden pueden usarse para humanizar los sistemas sociales, políticos y económicos. 12) El desarrollo no es un tema de discusión en una sociedad donde los derechos y libertades fundamentales no están garantizados. Una vida en la que las 499 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” personas y la sociedad vivan en paz no puede construirse sobre un terreno donde la moral y el derecho no van de la mano. A este respecto, se debe tener en cuenta la estructura de Ahi-Orden, que enfatiza la moralidad, la ley y la iniciativa civil. 13) A medida que nos acercamos al centenario de nuestra República, no deben descuidarse los ideales de una economía fuerte, un sistema legal fuerte, una sociedad civil fuerte y una vida cultural fuerte. 14) Las reglas y regulaciones de Futuwwa son una poderosa fuente de inspiración para dar forma y organizar la comprensión actual de las personas y la sociedad; las prácticas de Ahi-Orden, por otro lado, deben considerarse como hechos instructivos para reevaluar la comprensión actual de la ley, la economía y la política. 15) Es innegable que las ideas sobre cómo descubrir el valor de Ahi-Orden hoy proporcionarán una gran inspiración para las prácticas públicas, de la sociedad civil y del sector privado. En este sentido, existe la necesidad de aumentar el número de estudios que llevarán Ahi-Orden no sólo al presente sino también al futuro. 16) La autosuficiencia del hombre y de la sociedad y la preservación de la dignidad y la libertad del hombre son cruciales para la estabilidad y la paz de la sociedad. Ante las crisis globales, la virtud de la autosuficiencia de las personas y la sociedad es más importante que nunca. La inspiración debe tomarse de las virtudes de la autosuficiencia y la asistencia de Ahi-Orden. 17) La dependencia exterior y la instrumentalización del hombre y la sociedad haciéndolos dependientes de los seres humanos significan la destrucción de la libertad que se otorga a la humanidad como una bendición, debe verse, y las fuertes máximas de la Ahi-Orden, que protegen la dignidad del ser humano. y el bienestar de la sociedad juntos, deben ser discutidos con la cooperación de diferentes campos 18) No debe olvidarse que Ahi-Orden no es solo un sistema económico, sino que también contiene una fuerte acumulación académica, literatura, riqueza cultural, logros intelectuales relacionados con el orden político y social, y un sistema de educación y formación que trasciende el tiempo, y estas áreas no deben reducirse unos a otros. 19) Una vida sin literatura, cultura o espiritualidad, por muy provechosa y rica que sea, no conducirá a un orden próspero y abundante. 20) En una sociedad donde la calidad humana no se puede mejorar, todos los esfuerzos de calidad serán inconsistentes e inútiles. 500 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 21) El pensamiento de un pueblo responsable, libre, virtuoso, productivo, contento, sensible a la riqueza del pasado, capaz de leer el presente, construir el futuro y feliz debe estar incluido en la filosofía de nuestro sistema educativo y currículo. 22) El aspecto pionero de la educación y la moralidad de una sociedad es un modelo de ser humano que debe ser aceptado e interiorizado en esa sociedad. Al responder a la pregunta “¿qué tipo de persona se debe criar?”, la educación debe beneficiarse de la rica herencia de Ahi-Orden. 23) A los jóvenes no solo se les debe dar una profesión, sino que también se les debe hacer reflexionar sobre el sentido de la vida. 24) Se debe discutir el valor de las prácticas de Ahi-Orden para nuestro tiempo, se deben actualizar y llevar adelante las prácticas que se consideran valiosas, y se deben explorar las posibilidades de modelar los ecosistemas construidos en el pasado para el presente. Las instituciones y organizaciones públicas deben incluir proyectos que puedan descubrir el valor práctico del sistema Ahi en diferentes campos para hoy entre sus anuncios de proyectos prioritarios. 25) Se debe potenciar la divulgación, promoción y fomento de proyectos de responsabilidad social inspirados en Ahi-Orden, y se debe brindar apoyo a estos proyectos. 26) Con respecto al tema de las Hermanas de Anatolia (Bacıyan-ı Rûm), que se encuentra como una deficiencia en la historia de la organización Ahi en Turquía, nombrando una universidad y los Centros de Investigación de Mujeres y Familia dentro de las universidades con los nombres de “Fatima Bacı ”, “Hatun Ana” y otras hermanas prominentes de Bacıyan-ı Rûm crearían la conciencia esperada para Bacıyan-ı Rûm 27) Una “Universidad Ahi” en la que las funciones expresadas en nuestra declaración final serán planificadas e implementadas sobre el eje de los principios de Ahi-Orden se considera establecida en Ankara, nuestra ciudad capital donde Ahi-Orden ha jugado un papel importante en su historia como fundador y protector. 28) Es fundamental que las instituciones y organizaciones públicas elaboren políticas y tomen medidas prácticas para reconocer a las ahis y hermanas, además de Ahi Evran, quienes se destacan con sus nombres e identidades históricas en otras ciudades. 29) Será muy importante conocer y reconocer más de cerca el sistema Ahi en el marco de la educación institucional y profesional y tomar medidas para actualizar los aspectos educativos de Ahi-Orden para hoy y transferirlo a nuestro sistema educativo. 501 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 30) Establecer un fondo con infraestructura legal dentro de grandes fundaciones, inspirado en Ahi-Orden, que pueda resolver las necesidades a corto plazo y de pequeña escala de los participantes puede resolver los problemas de las empresas económicas. Esta posibilidad debe ser considerada. 31) Planificar estudios académicos orientados a resultados sobre la transferencia de fondos medios utilizados en la organización Ahi hasta el presente y utilizando el modelo a plantear en zonas industriales organizadas, y posteriormente generalizando los estudios haciendo análisis sobre el ejemplo de aplicación para llevar los valores de Ahi-Orden al presente debe ser considerado. 32) Se deben preparar proyectos académicos que coloquen los valores de Ahi dentro del marco económico, y se debe tener en cuenta el informe de cómo se pueden implementar estos proyectos en las condiciones económicas actuales. 33) La prioridad de Ahi-Orden es buscar nuevas líneas de negocios para las nuevas generaciones, orientar a los jóvenes, capacitarlos en nuevas líneas de negocios y discutir y establecer criterios, incluidas normas y principios morales. En este sentido, Ahi-Orden ofrece una gran riqueza de inspiración en cuanto a la solución del desempleo, uno de los mayores problemas de las sociedades. 34) El problema más significativo de nuestro país es que las inspecciones no son suficientes y las sanciones no son fuertes. Se debe proporcionar información sobre cuestiones como el almacenamiento, la adulteración (aumento de las ventas agitando al público a través de tergiversaciones y direcciones equivocadas), precios exorbitantes y evasión de impuestos, que ocurren especialmente en tiempos de crisis económica. 35) Se deben considerar sanciones severas por acciones que perturben la salud pública, creen inseguridad y malestar entre el público, participen en la producción contraria a las leyes y reglamentos, importen, vendan y distribuyan productos defectuosos y nocivos para la salud. 36) Es importante seguir de cerca las prácticas de clustering de nueva generación en nuestro país y apoyar y promover las prácticas que dan resultados positivos, y dar más importancia a la comercialización del conocimiento aumentando las colaboraciones universidad-industria. 37) Se debe establecer una oficina de apoyo a Ahi-Orden innovadora, emprendedora y participativa. 38) Las ventajas de la tecnología blockchain, como el ahorro de tiempo y costos de transacción, la seguridad y la transparencia, pueden facilitar el acceso a la financiación, los servicios y los productos para las pequeñas y medianas 502 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” empresas (PYME), aumentando así su productividad y la calidad del servicio. Se debe considerar la utilización de estas oportunidades. 39) Uno de los medios para garantizar la justicia en la sociedad es el mercado. La responsabilidad de que el mercado encuentre su equilibrio no es sólo del gobierno y la oposición. Para que el mercado encuentre su equilibrio y asegure la paz y la justicia social, los productores, agentes y consumidores del comercio y la distribución deben pensar y cumplir su parte tanto como el gobierno y la oposición. 40) El afán de lucro máximo, el egoísmo y el interés propio oscurecen el futuro de la sociedad que está en el mismo barco. En este sentido, la justicia social, la distribución justa, el empleo basado en el mérito y la búsqueda de la satisfacción son indispensables para la paz y el bienestar de la sociedad. 41) Inspirándose en las palabras de Nurettin Topçu, “Los fundadores de la Turquía del mañana serán los mineros del frente espiritual, que renunciarán al placer de vivir por el amor de sustentar la vida, que serán pacientes y decididos, pero sin pretensiones ni ostentación. El trabajo primero y más esencial de este trabajador del alma es criarseres humanos.Estos jóvenes con mentalidad de servicio, cuyas habilidades tienen que ver con el sacrificio, no esperarán las recompensas de sus servicios de las personas a las que sirven, sino que escucharán los ecos del sonido del trabajo que ofrecen desde la eternidad. En nuestra sociedad, donde ya no se encuentran quienes aceptan sacrificios por el bien de la nación y la comunidad, los fundadores de la Turquía del mañana unirán a personas de diversos rostros en sus personalidades. En ellos, Yunus se unirá con Yavuz; Sinan tenderá la mano a Akif; Abu Hanifa felicitará a Hüseyin Avni. Y el Turquía del mañana, que es su creación, se construirá sobre estos cimientos: una sangre que hierve del suelo de Anatolia, un trabajo para la comunidad, mil años de historia, un estado con autoridad y un alma convencida de que es eterna. ”, debemos realizar el ideal de una juventud que trasciende el yo, mira por la sociedad y la nación, y apunta a la eternidad. Respetuosamente lo anunciamos al público. 503 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” Философия АКХИЗМА 21 века : Принципы Единства Взаимосвязи Мужества, Восстановлениe Единения Мужества, Честности, Стойкости ! (Посвящается памяти Великого философа АХИ ШЕРАФЕДДИНА ) Заключительная декларация Анкара, 02.12-04.12 2022 г. Совет Ахи, который был организован в честь светлой памяти Ахи Шерафеддина на тему: восстановлениe единения мужества, честности и стойкости в 21 веке, успешно прошел в городе Анкара. СОВЕТ был организован при сотрудничестве Анкарского Университета Социальных Наук, Фонда Натальной Школы, Промышленной Площадки в районе (Ostim Osb), Остим Технического Университета, так же при сотрудничестве Анатолийского Исследовательского Центра Предпринимательства им. Ахи Эврана , с 44- летним опытом работы в области культуры, искусства и литературы, мнение которого более ценно. И Центр был организован в партнерстве с Союзом Писателей Турции (TYB), подписавшим письмо. В совете, посвященном памяти Ахи Шерафеддина, состоялось 7 успешных заседаний. Темы заседаний следующие: 1. От Футувва к Ахи , от морали к цивилизации ; 2. Прошлое и настоящее моральных практик Акхизма ; 3. Взгляд на экономическую жизнь в 21 веке с точки зрения Акхизма ; 4. Взгляд на жизнь с точки зрения Акхизма ; 5. Институциональные структуры с точки зрения морали Aкхизмa ; 6. Примеры передовой практики, основанные на морали в частном секторе ; 7. Примеры передовых практик, вдохновленные Aкхизмом в обществе ; Организация ФУТУВВA (FÜTÜVVET) оказала большое влияние на создание АКХИЗМА – профессиональной организации в Анатолии во времена Анатолийского государства сельджуков. Ученые , судьи и мистики , посланные в Анатолию для руководства деятельностью организации ФУТУВВА, сыграли ведущую роль в распространении ислама в Анатолии , на Балканах и в Северной Африке. Они заложили основы Aкхизмa в районах, где поселились. Помимо того, что Акхизм является профессиональной организацией, он внес большой вклад не только в исламизацию Анатолии, но и в ее восстановление и процветание с момента своего основания. Совета Ахи, вдохновленный организацией ФУТУВBA (FÜTÜVVET). Совет Ахи сформировала основу торговли и промышленности в Анатолии, и оставила глубокий след для наших предпринимателей и современного делового мира. Крупные кризисы, вызванные рыночным капитализмом, который доминирует в современном деловом мире с начала 20-го века , бросают вызов человеческому пониманию добра, красоты, равновесию и солидарности во имя прогресса и экономического развития. Неконтролируемые миграции, войны и болезни – отрицательно сказываются на мире и благополучии человечества. Чтобы избежать всего этого, люди должны жить в гармонии, обретая надежду. Когда все эти вопросы принимаются во внимание, то человек, живущий в современном мире для поиска решений: гуманитарных, экономических, политических , финансовых, нравственных и культурных кризисов и проблем в современном мире ищет возможности для решения 504 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” проблем. На повестку дня вновь выдвигается чувствительно - сконструированная сфера жизни. АКХИЗМА (ЕДИНЕНИЕ)-важно понимать это. По этой причине необходимо исследовать универсальные критерии АКХИЗМА. Важно воспитывать и переосмысливать себя, свой дом и работу, основываясь на вере в единство. По этой причине, мы считаем интересным рассмотреть универсальные критерии. Основная цель Совета Ахи-единство, возрождаемое ежедневно доблесть и духовность в 21 веке состоит в том, что экономическая модель производства, разделения, потребления, солидарности и помощи, которая присуще Совету Ахи, была разработана в 21 веке. Это исследование и обсуждение возможностей его применения в трудовой жизни в столетии. Проекция феномена Совета Ахи, в широкой перспективе отражена на сегодняшний день во многих областях, таких как: промышленность, производство, предпринимательство, финансы, кооперативизм, гражданское общество и социальная политика было согласовано. По итогам СОВЕТА АХИ появились следующие факты: 1. Мир, в котором мы живем, окружен болезненными, глобальными проблемами, угрожающими природе человека, миру общества, гармонии и ритму природы,всему живому и неживому; 2. Наш мир нуждается в нравственном акте доброты; 3. Стремиться возродить богатство собственных традиций, в соответствии с духом и требованиями времени, как по предложению, так и по текущим проблемам. Следует рассматривать как решение. 4. Мы уничтожили концепции и практики нашей цивилизации и, кстати, сообшества АХИ , но когда Европа внесла изменения мы их приняли. Место, где мы можем открыть для себя наши собственные ценности и знания должны быть в сознании. 5. В нашей истории система АКХИЗМА выполняла важные задачи в общественной жизни, политике, экономике, культуре, образовании и обороне, была на страже мира и стабильности в обществе в периоды кризисов. 6. Идеал миролюбивого мира должен выйти из простого дискурса, а социальные пpактики должны быть построены так, чтобы каждый живший на земле мог жить в мире и процветании, то что он заслуживает. В этом отношении следует использовать опыт АКХИЗМА , который является источником,обитающим в нашей истории. 7. Организация АХИ , которая была краеугольным камнем нашего человеческого и обшественного существования со времен сельджуков, продолжает оставаться гарантией единства, солидарности и братства нашего народа с его мнoговековой историей ,хотя, и не становясь , великой. B отношении нас ооганизация АХИ играет очень важную роль. В смягчении последствий глобальной эпидемии, которая описывается как крупнеиший кризис Здравоохранения в прошлом веке и в управлении мы c этим процессом справились более успешно, чем в Западных обществах. Будет очень ценно воспользоваться мощными возможностями АКХИЗМА в кризисных ситуациях , которые могут возникнуть. 505 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” 8. Очень ценно видеть в АКХИЗМЕ следы многих цивилизаций, наследие 8. человечества. Очень ценноВ видеть в АКХИЗМЕ следы многихчто цивилизаций, наследиев этом отношении не следует забывать, АКХИЗМ включает человечества. В этом следуетнужны забывать, что АКХИЗМ включает себя принципы жизниотношении и работы,некоторые человечеству сегодня, как ив себя принципы жизни и работы, которые нужны человечеству сегодня, как и когдато в прошлом. когда- то в прошлом. 9. Акхизм - это система, которая приносит пользу обществу и нацелена на 9. единство Акхизм -и это которая Вприносит пользу обществу и нацелена на мирсистема, ,как Институт. современном мире, где индивидуализация единство и мир ,как Институт.существует В современном мире, где индивидуализация перерастает в отчуждение, потребность в предложении, перерастает в отчуждение, существует потребность в предложении, способности дать людям спокойствие и уверенность; способности дать людям спокойствие и уверенность; 10. Как и в АКХИЗМЕ, девизом человека должно быть : работать, производить, 10. изобретать Как и в АКХИЗМЕ, девизом человека должно быть :навести работать, производить, и удовлетворять потребности людей,чтобы порядок в мире, изобретать и удовлетворять потребности людей,чтобы навести порядок в мире, подходя к вещам с осознанием доверия и мудрости; подходя к вещам с осознанием доверия и мудрости; 11. Не следует забывать, что принципы АКХИЗМА могут быть использованы для 11. гуманизации Не следует забывать, что политических принципы АКХИЗМА могут быть использованы для социальных, и экономических систем; гуманизации социальных, политических и экономических систем; 12. Не может быть развития в обществе, где не гарантируются основные права и 12. свободы. Не можетЖизнь, быть развития в обществе, где не гарантируются и в которой люди и общество могут жить основные в мире, неправа может свободы. Жизнь,ни в которой и общество могут в мире,. При не может быть построена на какойлюди основе, где мораль и законжить не едины этом быть построена ни на какой где мораль и закон не едины . При этом следует учитывать ,что основе, СОВЕТ АКХИЗМА заботится о следует учитывать ,что СОВЕТ инициативе; АКХИЗМА заботится о нравственности,законности и гражданской нравственности,законности и гражданской инициативе; 13. В преддверии 100-летия нашей Республики нельзя пренебрегать идеалом 13. сильной В преддверии 100-летия нашей Республики нельзя пренебрегать идеалом экономики, мощной правовой системы, крепкого гражданского сильной экономики, мощной правовой системы, крепкого гражданского общества и насыщенной культурной жизнью; общества и насыщенной культурной жизнью; 14. ФУТУВВА ( FÜTÜVVET )является мощным источником вдохновения для 14. формирования ФУТУВВА ( FÜTÜVVET )является мощным источником вдохновения для и организации современного понимания человека и общества. формирования и организации современного понимания человека и общества. Практика Совета Ахи призвана : переоценить сегодняшнее понимание права, Практика АхиСледует призвана : переоценитькак сегодняшнее понимание экономики Совета и политики. рассматривать показательные факты; права, экономики и политики. Следует рассматривать как показательные факты; 15. Идеи об открытии ценностей АКХИЗМА сегодня не поддаются объяснению. 15. Идеи АКХИЗМА сегодня не поддаютсядля объяснению. Они об открытии послужат ценностей большим источником вдохновения практик Они послужатгражданского большимобщества источником вдохновения государственного, и частного сектора. Вдля связипрактик с этим государственного, гражданского общества и частного сектора. В связи с этим необходимо увеличить количество исследований, которые используют необходимо АКХИЗМА увеличить количество исследований, которые используют философию не только сейчас , но и в будущем; философию АКХИЗМА не только сейчас , но и в будущем; 16. Для человека и общества - очень важно быть самодостаточными, сохранять свое 16. достоинство Для человекаии общества оченьнезависимости важно быть самодостаточными, сохранять свое свободу, -для мира в обществe. Достоинство достоинство и свободу, независимости мира в обществe. Достоинство самодостаточности людейдля и обществ перед лицом глобальных кризисов важнее, самодостаточности людей и обществ перед лицом глобальных кризисов важнее, чем когда-либо. Этот аспект АКХИЗМА , который включает в себя добродетели чем когда-либо. Этот аспект АКХИЗМА , который включает в себя добродетели самодостаточности; самодостаточности; 17. Следует видеть, что инструментализация внешней зависимости, путем 17. постановки Следует видеть, инструментализация внешней зависимости, путем людейчто и общества в зависимости от человечества , означаетпостановки людей и общества в человеку зависимости от человечества уничтожение свободы , дарованной как благо ценностей , означаеттвердых уничтожение свободы , дарованной человеку как благо ценностей твердых принципов АКХИЗМА , считающих достоинство человека и благополучие принципов АКХИЗМА , считающих достоинство человека и благополучие 506 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” общества, областями; вместе должны обсуждаться в сотрудничестве с различными 18. АКХИЗМ - это не только экономическая система, но также она включает в себя научные накопления: литературу, культурное богатство и интеллектуальные достижения, связанные с политическим и социальным порядком, а также систему образования и обучения, неподвластную времени. Не следует забывать, что эти области не должны сводиться друг к другу. 19. Жизнь, не включающая в себя: литературу и культуру, и не сопровождаемая духовностью, какой бы полезной и благополучной ни была жизнь, не принесет благополучного и плодотворного порядка; 20. В обществе, где нельзя повысить качества человека, все исследования не будут стабильными и усилия могут оказаться бесплодными; 21. Воображение ответственного, свободного, добродетельного, продуктивного, удовлетворенного человека, чуткого к богатству своего прошлого, умеющего ценить свой век, строящего счастливое будущее - должно быть включено в предмет философии и учебную программу нашей системы образования; 22. Пункт, который дает горизонт для образования общества и морали, живущей в этом обществе - это человеческая модель, которая должна быть принята и усвоена обществом «Как следует воспитывать человека?» Отвечая на вопрос об образовании, следует воспользоваться богатыми достижениями учения АКХИЗМА; 23. Молодежь , должна быть не только обеспечена профессией, но и должна уметь рассуждать о смысле жизни; 24. Следует обсудить ценность теории АКХИЗМА для нашего времени и использовать путем обновления практик, которые считаются ценными. В то время- моделирование, построенные экосистемы в разных районах на сегодняшний день, следует изучить возможности. Объявления о приоритетных проектах государственных учреждений и организаций. Теория АХИ применяется в разных сферах, особенно на сегодняшний день должны браться за проекты, которые могут использовать его опыт; 25. Объявления, распространение и поощрение проектов социальной ответственности, теории и практики АКХИЗМА должны быть увеличены. И эти проекты должны быть поддержаны; 26. Что касается АНАТОЛИЙСКИХ сестер (Baciyan-I Rûm), что является недостатком в истории СОВЕТА АХИ в Турции. Название Университета происходит от Центров изучения женщин и семьи; 27. «Фатима Баджи», "Мама Хатун" и Баджиан-и Ром. Помещение их на передний план с именами сестер создаст ожидаемую осведомленность о Баджиан-и Ром; Следует рассмотреть вопрос о создании «Университета АХИ » в Анкаре,нашей столице, где АКХИЗМ сыграла важную роль в ее создании и защите своей 507 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” истории, где функции выраженные в нашей итоговой декларации, будут планироваться и осуществляться в соответствии с принципами АКХИЗМА. 28. Помимо АХИ ЭВРАНА в других городах с его названием и исторической идентичностью Политика государственных учреждений и организаций по признанию АХИ и АНАТОЛИЙСКИХ СЕСТЕР , подготовка и принятие мер по реализации- чрезвычайно важны. И это ценно. 29. Чтобы быть более известным и признанным в рамках институционального образования и профессионального обучения системы АХИ , кроме того, образовательного аспекта АКХИЗМА. Очень важно будет предпринять шаги по его обновлению на сегодняшний день и переноса в нашу систему образования; 30. Вдохновленный Орденом АХИ , была создана правовая инфраструктура крупных фондов, а создании такого фонда, способного решить решить экономические проблемы предприятий. Эту возможность следует учитывать; 31. Чтобы донести ценности АКХИЗМА до наших дней, следует рассмотреть возможность планирования ,ориентированную на результат академических исследований по переносу средств , используемых в организании АХИ в наши дни и использовать модель, которая будет выдвинута в организованных промышленных зонах, а затем обобщить исследования, сделав анализ на примере приложения; 32. Академические проекты, в которых ценности -порядка АХИ будут помещены в экономические рамки, должны быть подготовлены . И как эти проекты будут вести себя в сегодняшних экономических условиях , следует учитывать их отчетность; 33. Приоритетом АКХИЗМА является поиск новых направлений бизнеса для новых поколений, руководство молодежью обучениям новым направлениям бизнеса, обсуждение стандартов и критериев, включая моральные принципы и попытка их создания. В этом отношении одной из самых больших проблем общества является безработица , в решении которой поможет АКХИЗМ; 34. Самая главная проблема нашей страны в том, что проверок недостаточно, а санкции не сильны. Должна быть предоставлена информация о таких ситуацияхкак накопление, фальсификация, увеличение продаж , за счет агитации общественности , путем введения в заблуждения и манипулированием , завышением цен и уклонением от уплаты налогов, которые происходят особенно во время экономического кризиса; 35. Действия, которые подрывают здоровье населения, вызывают недоверие и волнения среди населения, производят продукцию с нарушением законов и правил. Ввозят , продают или распространяют некачественные , вредные для здоровья продукты - такие действия влекут за собой строгие наказания. Следует учитывать санкции; 36. Внимательно следить за практикой кластеризации нового поколения в нашей стране. Необходимо поддерживать и распространять приложения, дающие 508 AHİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK “21. Yüzyılda Yiğitlik, Ahilik ve Dirlik” положительные результаты, расширять сотрудничество между университетами и промышленностью, а также уделять огромное внимание коммерциализации знаний; 37. Должен быть создан Инновационный,Предприимчивый Офис-Поддержки при участии АХИ; 38. Технология блоков с его преимуществами , такими как: экономика трансакционных издержек и времени, безопасность и прозрачность, может облегчить доступ малых и средних предприятий (МСП) к финансам, услугам и продуктам, тем самым повышая эффективность и качество обслуживания предприятия. Следует подумать об использовании этих возможностей. 39. Одним из средств обеспечения cправедливости в обществе- является рынок. Ответственность за баланс рынка ложится не только на власть и оппозицию.Чтобы рынок был в балансе и обеспечивал общественный порядок и справедливость, производители и участники обмена и распределения, а также потребители – должны с ответственностью выполнять свою работу , а также со своей стороны-правительство и оппозиция. 40. Стремление к максимальной выгоде, эгоизм и корысть - омрачают будущее общества, которое «плывет в одной лодке »,т.е. должно двигаться в одном направлении.В этом отношении, социальная справедливость, справедливое распределение, достойное ведение бизнеса- необходимы для мира и счастья в обществе; 41. Слова Нуреттина Топчу, воодушевленные Aкхизмом, звучат так: Завтра основателями учения. АКХИЗМА будут простые люди , которые будут любить жизнь, которые будут работать аккуратно и решительно, но без претенциозности. Главная и основная задача этого работника - воспитывать людей. Эти молодые люди, чьи действия всегда самоотверженны, не будут ожидать вознаграждения за свои услуги от людей, которым они служат.Основатели завтрашней Турции объединят людей из разных обществ, где уже нет чужих. Они будут следовать идеям Юнуса и Явуза, Синана и Акифа,Эбу Ханифа, Хусейну Авни. И завтрашняя Турция, которая является их смыслом, будет построена на фундаменте АКХИЗМА с лозунгом Kровь, выплескивающая из земли Анатолии авторитетное государство и дух , которого считается вечным . Этот дух, который превосходит себя, защищает общества и нации,стремится к вечности. Наша задача поддерживать эти инициативы,идеи в нашей молодежи и помогать в их реализации. Мы искренне и с уважением заявляем об этом и мы очень рады это представить на всеобщее обозрение. 509