ÜSKÜP’TE
MEDDAH MEDRESESİ
Editörler
Sevba Abdula
Abdullah Taha İmamoğlu
ÜSKÜP’TE
MEDDAH MEDRESESİ
IDEFEFETTAH EFENDİ EĞİTİM
VE DÜŞÜNCE DERNEĞİ
İSLÂMÎ İLİMLER ARAŞTIRMA VAKFI
Milletlerarası Tartışmalı İlmî Toplantılar Dizisi: 40
Tartışmalı İlmî Toplantılar Dizisi: 117
Araştırma: 06
Sertifika: 45103
Editörler
Sevba Abdula, Balkan Çalışmaları Vakfı Başkanı
Abdullah Taha İmamoğlu, Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Tashih
Elif Rushiti
Son Kontrol
Dr. İsmail Kurt, Seyit Ali Tüz, İslâmî İlimler Araştırma Vakfı
Yayıncı
IDEFE-Fettah Efendi Eğitim ve Düşünce Derneği
ISBN : 978-608-4944-13-3
Kapak Görseli: Muhammed Ataullah Kurtiş’e ait mühür.
Baskı
Ajgraf Skopje, 500,
Çair-Üsküp, Kuzey Makedonya
1. Baskı, Üsküp, 2024 | Adet : 500
© IDEFE
Bütün yayın hakları saklıdır. Bilimsel araştırma ve tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında,
yayıncının yazılı izni olmadan hiçbir yolla çoğaltılamaz.
Kütüphane Bilgi Kartı
ÜSKÜP’TE MEDDAH MEDRESESİ
Editörler: Sevba ABDULA - Abdullah Taha İMAMOĞLU, 2024, 674 s., 16x23,5 cm.
ISBN: 978-608-4944-13-3
1. Üsküp, 2. Toplum, 3. Tarih; 4. Dinî ve Sosyal Hayat; 5. Kültür, 6. Medeniyet
Makedonska-Kosovska Brigada No:32 1A,
Cair-Skopje, North Macedonia
Tel: +38970728470
balkanfoundation.com
Kıztaşı, Kâmil Paşa Sokak, No. 5;
Fatih/İstanbul
Tel: +90 (0212) 523 54 57 – 523 74 36
isavvakfi.org – isav.org.tr
ÜSKÜP’TE
MEDDAH MEDRESESİ
Milletlerarası Tartışmalı İlmî Toplantı
Üsküp – Kuzey Makedonya
Editörler:
Sevba Abdula
Abdullah Taha İmamoğlu
İstanbul | Üsküp 2024
Sevba Abdula
Sevba Abdula 1984 yılında Üsküp’te doğdu. 2008 yılında lisans eğitimini Ankara Üniversitesi
İktisat bölümünde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler
alanında Din ve Milliyetçilik: Sırp Ortodoks Klisesi ve Sırp Milliyetçiliği Örneği başlığı
ile yüksek lisansı eğitimini tamamladı. Doktora eğitimini “İktidar, Tarih ve Kimlik: Sırp
Tarihyazımında ve Tarih Ders Kitaplarında Osmanlı ve Habsburg İmparatorluğu Anlatısı”
tezini savunarak Marmara Üniversitesi’nde tamamladı. Balkan Çalışmaları Vakfı’nın
kurucularındandır. Çalışmalarında Balkanlarda modernleşme, din-devlet ilişkileri ve
siyasi tarih merkez konumdadır. Evli, bir kız ve erkek çocuğu babasıdır.
Abdullah Taha İmamoğlu
1979’da İstanbul/Beşiktaş’ta doğdu. 1997’de Kartal Anadolu İmam-Hatip Lisesi’nden,
2002’de Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. 2005 yılında Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “Hurmanın Aşılanması/Döllenmesi ile İlgili
Rivayetin Tetkik, Tahlil ve Tenkidi” adlı yüksek lisans tezini tamamladı. Ayrıca Almanya’da
Tübingen ve Freiburg Üniversitelerinde araştırma yapmak üzere, Ürdün ve Tunus’ta da
dil programları için bulundu. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “Hadis
Edebiyatında Kitâbu’l-İmâre’ler ve Sahîh-i Müslim Örneği” adlı teziyle 2013 yılında
doktorasını tamamladı. Hâlen Edirne’de Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde
öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Hadis ve Siyaset adlı kitabı ve Osmanlı hadis
çalışmaları üzerine kitap ve makaleleri bulunmaktadır. Evli ve iki kız çocuğu babasıdır.
İçindekiler
TAKDİM ..................................................................................................... ix
GİRİŞ ......................................................................................................... 1
BÖLÜM I
MAKEDONYA MEDRESELERİ VE BALKANLAR
7
XV-XX. YÜZYILDA MAKEDONYA MEDRESELERİ .......................................... 9
Bilgin Aydın, Rıfat Günalan, Prof. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi
OSMANLI DEVRİ ÜSKÜP MEDRESELERİ...................................................... 61
Dr.Ertan Emin, Araştırmacı
XIX. ASIRDA MAKEDONYA’DA OHRİ KAYMAKAMI ŞERİF AHMED BEY
MEDRESESİ ............................................................................................... 105
Mumin Omerov, Dr., Kuzey Makedonya Üsküp İslami Bilimler Fakültesi
OSMANLI DÖNEMİNDEN BUGÜNE MOSTAR MEDRESELERİ
VE GÜNÜMÜZDEKİ DURUMU ..................................................................... 117
Emel Topçu, Prof. Dr., Hasan Kalyoncu Üniversitesi
Yunus Dilber, Yunus Emre Enstitüsü Koordinatörü
OSMANLI DÖNEMİNDE BOSNA’DA AÇILAN DARÜLHADİS MEDRESELERİ .... 155
Cemile Tekin, Doç. Dr., Aksaray Üniversitesi
BÖLÜM II
BALKAN MEDRESELERİNDE EĞİTİM VE KÜLTÜR
175
MAKEDONYA MEDRESELERİ İLE ANADOLU MEDRESELERİNİ ARAP DİLİ
ÖĞRETİMİ AÇISINDAN BİR KARŞILAŞTIRMA-ÜSKÜP ÖRNEĞİ ..................... 177
Şükran Fazlıoğlu, Prof. Dr., Marmara Üniversitesi
BALKANLAR’DA DİN EĞİTİMİ: MAKEDONYA, BOSNA HERSEK, KOSOVA VE
ARNAVUTLUK ÖRNEĞİ ............................................................................... 203
Muhammed Esat Altıntaş, Doç. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi
ÜSKÜP ÎSÂ BEY KÜTÜPHANESİ’NDEKİ YAZMA ESERLERE DAİR GENEL
BİR DEĞERLENDİRME................................................................................ 225
Sadık Yazar, Prof. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi
MÜSTENSİHLERİ, ÜRETİM YERLERİ VE ÜRETİM ZAMANLARIYLA
ÜSKÜPLÜ YAZMA ESERLER ........................................................................ 255
Sami Arslan, Dr. Öğr. Üyesi, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi
BÖLÜM III
MEDDAH MEDRESESİ: TARİHİ SÜREÇ VE EĞİTİM
267
1918-1939 ARASI KRALLIK YUGOSLAVYA’SINDA YÜKSEK DİNİ EĞİTİM VE
MEDDAH MEDRESESİ ................................................................................ 269
Ali Erken, Doç, Dr., Marmara Üniversitesi
1945 İSLAM DİNİ BİRLİĞi KANUNU’NUN YENİLENMESİ SÜRECİ
VE TARTIŞMALAR ....................................................................................... 277
Eren Atala Eriş, Araştırmacı-Yazar
MEDDAH MEDRESESİ MÜFREDATINDA AKLÎ İLİMLERİN YERİ ................... 325
Mahmut Meçin, Doç. Dr., Mardin Artuklu Üniversitesi
MEDDAH MEDRESESİNDE FIKIH EĞİTİMİ .................................................. 341
Mustafa Türkan, Doç. Dr., Pamukkale Üniversitesi
BÖLÜM IV
MEDDAH MEDRESESİ’NİN KURUCU ŞAHSİYETLERİ:
ATAULLAH KURTİŞ - ABDÜLFETTAH RAUF
357
MÜDERRİS ATAULLAH EFENDİ VE MEDDAH MEDRESESİ............................ 359
Enes Selam, Kuveyt Üniversitesi
CUMHURİYET REJİMİNDEN MEDDAH MEDRESESİ’NE BALKANLAR’DA
TÖRELİ DURUŞUN BİR ÖNCÜSÜ OLARAK FETTÂH EFENDİ .......................... 397
Erhan Çapraz, Doç. Dr., Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi
MEDDÂH MEDRESESİ’NİN ŞÂİR ÂLİMİ FETTÂH EFENDİ’NİN ŞİİRLERİNDE
HAZRET-İ MUHAMMED ............................................................................. 411
Abdülkadir Dağlar, Doç. Dr., Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi
ÜSKÜP MEDDAH MEDRESESİ BAŞMÜDERRİSİ VE BALKAN ŞÂİRİ
ABDÜLFETTAH RAUF’UN EDEBİYÂT/BELÂGAT NOTLARI ÜZERİNE .............. 437
Ertuğrul Karakuş, Doç. Dr., Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi
FETTAH EFENDİ’NİN NECİP FAZIL KISAKÜREK’İN ÇİLE ŞİİRİNE YAZDIĞI
NAZİRE VE METAFİZİK ÜRPERTİ ................................................................ 455
M. Necip Yılmaz, Dr. Öğr. Üyesi, Trakya Üniversitesi
ÜSKÜP’TE TÜRKLÜK VE İSLAMİYET İÇİN MÜCADELE EDEN MEDDAH
MEDRESESİ MEZUNU İKİ DAVA ADAMI: ŞUAYB AZİZ VE ABDÜLFETTAH RAUF.......467
H. Yıldırım Ağanoğlu, Tarihçi-Yazar
BÖLÜM V
MEDDAH MEDRESESİ’NİN MEZUNLARI:
BEKİR SADAK-KEMAL ARUÇİ- ALİ YAKUP CENKÇİLER
497
ÜSKÜP’TEN İSTANBUL’A BİR ÂLİMİN BİBLİYOGRAFYASI: BEKİR SADAK
VE HADİS KİTABI TÂC TERCÜMESİ ÜZERİNE .............................................. 499
Abdullah Taha İmamoğlu, Prof. Dr, Trakya Üniversitesi
ÜSKÜP’TEN İSTANBUL’A İLMİ MİRAS: PROF. DR. BEKİR SADAK VE
HADİS İLMİNE KATKILARI ......................................................................... 519
Fatma Betül Altıntaş, Doç., İstanbul Medeniyet Üniversitesi
BEKİR SADAK’IN KUR’AN-I KERİM’İN TÜRKÇE ANLATIMI ADLI MEÂLİ
VE MÜTEŞÂBİH ÂYETLERE YAKLAŞIMI ...................................................... 543
Mustafa Şentürk, Prof. Dr., Trakya Üniversitesi
BEKİR SADAK’IN KUR’ÂN-I KERÎM VE TÜRKÇE ANLATIMI İSİMLİ MEÂLİNDE
KEVNÎ/TEKVÎNÎ AYETLERİN ANLAMLANDIRILMASI SORUNU .................... 569
Yakup Bıyıkoğlu, Doç. Dr., Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi
BİR MEDDAHLI OLARAK KEMAL ARUÇİ’NIN HAYATI, ŞAHSİYETİ VE DAVASI ... 581
Meral Jahjai, Öğr. Gör., Trakya Üniversitesi
MEDDAH MEDRESESİ MEZUNU KEMAL ARUÇİ’NİN ULÛHİYET ANLAYIŞI ....... 601
Mehmet Kenan Şahin, Prof. Dr., Ordu Üniversitesi
KEMAL ARUÇİ’NİN EHLİ KİTAP KONUSUNDA HÜSEYİN COZO’YA
TENKİTLERİNİN USÛLÎ AÇIDAN TAHLİLİ ................................................... 617
Muhammet Altaytaş, Prof. Dr., Trakya Üniversitesi
MEDDAH MEDRESESİ ÖĞRENCİLERİNDEN ALİ YAKUP CENKÇİLER’İN İLMÎ
KİŞİLİĞİ VE FAALİYETLERİNİN TÜRKİYE’NİN DİN EĞİTİMİ ALANINDAKİ
ETKİSİ ....................................................................................................... 639
Feyza Betül Köse, Doç. Dr., Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi
MEDDÂH MEDRESESİ’NİN ŞÂİR ÂLİMİ
FETTÂH EFENDİ’NİN ŞİİRLERİNDE
HAZRET-İ MUHAMMED
Abdülkadir Dağlar
Doç. Dr., Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi
Gûşuna bezm-i elestden yâd-ı ikrâr-ı belâ
ʻAks-i tannânıyla mahmûr olmayan şâhid değil
(Hâtif)
Giriş
Bir ilke üzerinde insâna, gelmiş olduğu âlemi andırıp hâtırlatan ve döneceği
âlem husûsunda da îkaz ve telkinlerde bulunan “Töreli Türk Edebiyâtı”1nın bir
bakıma “peygamber edebiyâtı” sayıldığını iddiâ etmek mümkündür. Zîrâ yine
denilebilir ki Töreli Türk Edebiyâtı, merkez noktasını tasavvufun Hakîkat-ı Muhammediyye -ya da Nûr-ı Muhammedî- nazariyesi esâsı üzerinde inşâ edilmiş olan
Merâtib-i Mevcûdât, Hazarât ve Devriyye nazariyelerinin teşkîl ettiği kevnî -ontik-kozmik- mâhiyetli bir edebî dâiredir.
Bu edebiyâtın Hazret-i Muhammed -aleyhissalâtu vesselâm- telakkîsini çerçeveleyen dâirenin içi, hadîs-i kudsî diye nakledilen kimi rivâyetleri yorumlayan
tasavvuf nazariyâtının da etkisiyle Hakîkat-ı Muhammediyye, Nûr-ı Muhammedî,
Ahmediyyet, Habîbullâh, Levlâk, mûcizât, Kur’ân, Mîrâc, şerîat, hakîkat, mârifet,
şefâat gibi kavramlarla dolmuştur. Siyer-i Nebî, mûcizât-ı Nebî, şemâil/hilye, mîrâciyye/mîrâcnâme, kırk hadîs tercümeleri gibi türler etrâfında gelişen bu edebî dâire
1
Bu isim ve tesmiye ettiği mefhûma dâir bkz. Abdülkadir Dağlar, “Edebî Töre Çatısı Altında: Töreli Türk Edebiyâtı”, İSLARA Uluslararası İslam Araştırmaları Kongresi 12 Şubat 2022
-Bildiriler-, haz. Erdem Can Öztürk - Mahmud Esad Erkaya, (Ankara: Hacı Bayram Veli Üniversitesi Yay., 2022), 100-115.
412
ÜSKÜP’TE MEDDAH MEDRESESİ
Mevlid, Muhammediyye, Ahmediyye gibi, halk arasında çok okunan eserler vâsıtasıyla da tebellür edip müşahhas hâle gelmiştir. Bu töreli dâirenin, günümüzün
bilim ve kültür çevrelerinde “Geleneksel İslâm” tâbîriyle ifâde edilmeye çalışıldığını da bu meyanda söylemek gerekir.
Son devir Töreli Türk Edebiyâtı’nın Üsküb Meddâh Medresesi’nde -yetişmiş vemüderrislik yapmış şâirlerinden Hâtif mahlaslı Abdulfettâh Raûf Efendi’nin2
(1910-1963) -bir nevi dîvânı da sayılabilecek olan- şiir külliyâtının içerisinde Hazret-i Peygamber etrâfında gelişen edebî türlere numûne olabilecek çok sayıda şiir
mevcuttur. Bu çalışma, bilhassa bu şiirler nokta-yı nazarından Fettâh Efendi’nin
Hazret-i Peygamber telakkîsini anlama ve yorumlama gayretinden ibârettir.
Hâtif’in Hazret-i Muhammed’e Dâir Şiirleri
Sözün başında, Hâtif Fettâh Efendi’nin Hazret-i Muhammed’e dâir -yayınlanmış
altı şiir kitâbındaki- müstakil şiirlerinin bir dökümünü vermek, konunun çerçevesini göstermek adına faydalı olacaktır:
1. Ey Gönül! (Yine Vatan İçin, 29-30)
2. Leyle-yi Miʻrâc Münâsebetiyle Seni ve Sana Yâ Resûlallâh (Yine Vatan İçin, 31)
3.
İntisâbım Var! (Yine Vatan İçin, 49)
4.
Şehâdet-i Kalbiyye (Zulmetten Nûra, 166)
5. Regâ’ib Gecesi (Vardar, 109-110)
6. Naʻt-ı Nebî (Vardar, 113)
7. Ey Allâh’ın Habîbi! (Vardar, 114-115)
8. Naʻt-ı Resûl (Vardar, 127-128)
9. Mevlid-i Nebî Münâsebetiyle (Vardar, 158)
10. Na’t-ı Şerîf (Na‘t ve Münâcât, 49)
11. Resûl-i Kibriyâ Efendimize! (Na‘t ve Münâcât, 52)
12. Leyle-yi Miʻrâc Münâsebetiyle Allâh’ımdan Niyâzım (Na‘t ve Münâcât, 53-54)
13. Naʻt-ı Nebî (Na‘t ve Münâcât, 55-56)
2
Fettâh Efendi’nin hâl tercümesine dâir bir giriş için bkz. Muhammed Aruçi, “Fettah Efendi”, TDVİA, c. 12 (İstanbul: İSAM Yay., 1995) 483-484; Ertuğrul Karakuş, Üsküp’ün Âkif’i:
Balkan Şairi Üsküplü Abdülfettah Rauf’un Şiiri Üzerine Makaleler (İstanbul: Kriter Yay.,
2021).
MEDDAH MEDRESESİ’NİN KURUCU şAHSİYETLERİ:ATAULLAH KURTİş - ABDÜLFETTAH RAUF
14. Leyle-yi Miʻrâc Münâsebetiyle Peygamberimiz Efendimiz Hazretlerine (Na‘t ve
Münâcât, 57-62)
15. Miʻrâc-ı Nebî (Na‘t ve Münâcât, 63-66)
16. Yine Leyle-yi Miʻrâc (Na‘t ve Münâcât, 67-69)
17. Na’t-ı Şerîf (Na‘t ve Münâcât, 71-77)
18. Velâdet-i Muhammediyye Sallallâhu Te’âlâ ʻAleyhi ve Sellem (Na‘t ve Münâcât,
78-81)
19. Mevlid-i Peygamberî (Na‘t ve Münâcât, 82-85)
20. Mevlid Gecesi (Na‘t ve Münâcât, 86-91)
21. Miʻrâc-ı Muhammedî (Na‘t ve Münâcât, 92)
22. Miʻrâc-ı Nebevî (Na‘t ve Münâcât, 93)
23. Hazret-i Muhammed ʻAleyhi’s-selâm’a! (Na‘t ve Münâcât, 94)
24. Ey Rabb’imizin Şânlı Nebîsi (Na‘t ve Münâcât, 95-96)
25. Mevlid-i Nebî (Na‘t ve Münâcât, 97)
26. Mevlid-i Nebî (Na‘t ve Münâcât, 98)
27. Mevlid-i Nebî (Na‘t ve Münâcât, 99)
28. Hazret-i Muhammed (asm) (Na‘t ve Münâcât, 100)
29. Fahr-i ʻÂlem Efendimiz’e (asm) (Na‘t ve Münâcât, 101)
30. Naʻt-ı Nebî (Na‘t ve Münâcât, 102)
31. Kıtʻa (Ey Yurdum, 191)
Fettâh Efendi, bu müstakil şiirlerinin yanında farklı muhtevâlı şiirlerinde de
Hazret-i Peygamber’den bahsedebilmektedir; zîrâ onun, kendisini Hazret-i Peygamber merkezli bir beşerî ve edebî dâirenin şâiri kabûl ettiği âşikârdır. O kadar ki, bilhassa Garâmî Parçalar kitâbındaki kimi aşk şiirleri bile, tasvîri yapılan
memduh sevgilinin Hazret-i Peygamber olabileceğini düşündürtebilmektedir.
Hâtif, Hazret-i Muhammed’e dâir töreli edebî telakkîyi, Naʻt-ı Şerîf başlıklı şu
gazelinde hulâsa etmektedir:
Hurşîd-i felekde görünür rûy-ı Muhammed
Ezhâr-ı bahârdan geliyor bûy-ı Muhammed
Elvâh-ı seherde belirir reng-i latîfi
413
414
ÜSKÜP’TE MEDDAH MEDRESESİ
Leyl-i ezelîye bürünür mûy-ı Muhammed
Bak aynı hakîkatle bütün arz u semâda
Meşhûd oluyor talʻat-ı dil-cûy-ı Muhammed
Hâdî-yi sübül şâh-ı rüsül husrev-i ebrâr
Hakk râhını istersen odur sûy-ı Muhammed
Ümmî idi ammâ bütün ‘irfân-ı cihâna
Şâh oldu o sultân-ı melek-hûy-ı Muhammed
Her derd-keşin derdine dermânı odur o
Her hastaya şâfîdir o dârû-yı Muhammed
Dinle eğer insân isen ey ʻâşık-ı sâdık
Eflâke çıkar nağme-yi yâhû-yı Muhammed
Şehbâl-i muhabbet açarak vâsıl-ı feyz ol
Zîrâ erişilmez yüce bârû-yı Muhammed
Hâtif bu gülün bülbül-i şeydâsı olup kal
Solmaz ebedî gülşen-i hoş-bûy-ı Muhammed (Na‘t ve Münâcât, 49-50)
Bu şiir şahsında tebellür eden Hazret-i Muhammed telakkîsini şöylece özetlemek mümkündür:
Bütün âlemde olduğu gibi hurşîdde -yânî güneşte- de tecellî edip görünen, Hazret-i
Peygamber’in yüzünün parlaklığıdır; çünkü, onun nûru Hakîkat-ı Muhammediyye
nûrudur ki o hakîkat, Cenâb-ı Hakk’ın ilk ve en kâmil aynasıdır; dolayısıyla, o hakîkattan türeyip türevlenen tüm varlıklar da o nûru yansıtan aynacıklardır. Bahârın
çiçeklerinden Hazret-i Peygamber’in kokusu gelir; çünkü, o, gülün timsâlidir, vücûd
âleminin yegâne gülüdür ve bütün güller de onun kokusunu aksettirir. Seher vaktinde
fecrin tüm al kırmızı levhaları -yânî tabloları-, aslında onun yüzünün pembeliğini
yansıtır. Onun saçı, âdetâ ezelî gecenin karanlığı gibi kapkaradır. O, yolların en doğrusunu -yânî sırât-ı müstakîmi- gösteren hidâyet rehberidir, peygamberlerin şâhıdır,
iyi kimselerin sultânıdır; Hakk’a varan yol, onun yoludur. O, ümmî idi, lâkin onun
ümmîliği âlemin tüm irfânının sultânıdır; yânî, âriflerin sultânı odur, irfan sâhibi
olabilmek de o ümmîliğin mâhiyetini kavramakla mümkündür. O, derdlilerin dermânıdır, onun görklü adı da rûhî ve bedenî her hastalığa şifâ veren ilaçtır. Onun adının
anılması, yânî söylenen salâtuselâm, tâ göklere, Arş katına yükselir. Ona duyulan muhabbet, kişiyi yüce makamlara ve ebedî feyze ulaştırır. Mü’min, onun hîç solmayacak
olan gül bahçesinin çılgın bir bülbülü olup kalmalı, dâimâ ona salâtuselâm getirmeli.
MEDDAH MEDRESESİ’NİN KURUCU şAHSİYETLERİ:ATAULLAH KURTİş - ABDÜLFETTAH RAUF
Töreli Metinlerarası İlişkiler
Töreli Türk Edebiyâtı tâbîr edilen edebî sâhanın tüm müellif ve şâirleri gibi
-mensûr olsun manzûm olsun, şifâhî olsun kitâbî olsun- tüm edebî şâheserleri, eserleri ve ürünleri de birbirini tanıyıp tanımlamakta ve birbirini yorumlayıp şerh
etmektedirler. Yânî, bu edebî dâirede eser verenler kadar, verilen tüm eserler de
âdetâ birbirine ayna tutmaktadırlar. Meselâ, Yahyâ Kemâl aynasında Yûnus Emre’yi, Fettâh Efendi aynasında Yazıcıoğlu Muhammed’i, Mustafa Kutlu aynasında
Dede Korkut’u seyretmek; Esselâm’da Vesîletü’n-Necât’ın, Fecir Devleti’nde Hüsn ü
Aşk’ın, Aʻmâk-ı Hayâl’de Mesnevî-yi Maʻnevî’nin izlerini sürmek mümkündür. Bu
yönüyle bu töreli edebî dâire, büyük bir metinlerarası ilişkiler âlemi görünümü
arzetmektedir.
Hâtif Fettâh Efendi de -geçmişten kendi devrine kadarki töreli edebiyat vâsıtasıyla
gelen- Hazret-i Peygamber’le ilgili töreli telakkî ve tasavvurları çok iyi özümsemiştir ki bunu birkaç misalle göstermek yerinde olacaktır:
Türk na‘t edebiyâtında, 14. asırda Şeyyâd Hamza’dan 20. asırda Yaman Dede’ye
kadar -türlü nazım şekilleriyle söylenmiş- “yâ Resûlallâh” redifli şiirler neredeyse bir alt gelenek teşkîl etmiş hâldedir. Bu geleneğin halkaları arasında Şeyyâd
Hamza’nın (öl. 14. asır)
Senün ʻışkun kamu derde devâdur yâ Resûlallâh
Senün katunda hâcetler revâdur yâ Resûlallâh (Buluç, 1956: 11-12)
beytiyle başlayan gazelini, Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin (öl. 1628)
Kudûmun rahmet-i zevk u safâdur yâ Resûlallâh
Zuhûrun derd-i ʻuşşâka devâdur yâ Resûlallâh (Yılmaz, 2021: 221)
matla‘lı gazelini, Dânişî’nin (öl. 1650?)
Günâh u cürmüme yokdur nihâyet yâ Resûlallâh
Şefâ‘at kıl bana rûz-i kıyâmet yâ Resûlallâh (Süleymân Nahîfî, 2018: 88)
beytiyle başlayan gazelini, Niyâzî-yi Mısrî’nin (öl. 1694)
Zuhûr-ı kâ’inâtun maʻdenisin yâ Resûlallâh
Rumûz-ı küntü kenzün mahzenisin yâ Resûlallâh (Erdoğan, 1998: 198)
matla‘lı gazelini, Yahyâ Nazîm’in (öl. 1727)
Gönül ʻışkunla zâr u mübtelâdur yâ Resûlallâh
Yolunda baş ile cânum fedâdur yâ Resûlallâh (Çakır, 2018: 976-977)
415
416
ÜSKÜP’TE MEDDAH MEDRESESİ
beytiyle başlayan kasîdesi ile
Reh-i ʻışkunda bî-sabr u şekîbem yâ Resûlallâh
Seni her kim severse ben rakîbem yâ Resûlallâh (Çakır, 2018: 1026-1027)
matla‘lı gazeli ve aynı redifli diğer gazelini, Süleymân Nahîfî’nin (öl. 1738)
Ciger-hûn-ı gam olmış bir gedâyam yâ Resûlallâh
Belâ-yı ʻışka düşmiş mübtelâyam yâ Resûlallâh (Süleymân Nahîfî, 2018: 178)
beytiyle başlayan gazeli ile aynı redifli diğer gazellerini, Neccârzâde Rızâ’nın (öl.
1746)
Sana mahsûsdur nâm-ı Muhammed yâ Resûlallâh
Senündür vasf-ı pâk-i ism-i Ahmed yâ Resûlallâh (Özdemir, 1999: 385)
matla‘lı gazeli ile aynı redifli diğer gazellerini, Salâhî-yi ‘Uşşâkî’nin (öl. 1782)
Gönül fikr-i hayâlünle sabahlar yâ Resûlallâh
Olur şemʻi cemâlünle sabâhlar yâ Resûlallâh (Yeniterzi, 1993: 50)
beytiyle başlayan gazelini, Süleymân Neş’et’in (öl. 1807)
Cemâlün matlab-ı cân u cihândur yâ Resûlallâh
Derün dârü’l-emân-ı ins ü cândur yâ Resûlallâh (Yeniterzi, 1993: 54-55)
matla‘lı gazelini, Mustafâ Zekâyî-yi Halvetî’nin (öl. 1812)
Vücûdun mazhar-ı nûr-ı hüviyyet yâ Resûlallâh
Zuhûrun kâşif-i esrâr-ı vahdet yâ Resûlallâh (Yeniterzi, 1993: 57)
beytiyle başlayan gazelini, Leylâ Hanım’ın (öl. 1847)
Bu cismüm âteş-i ʻışkunla yansun yâ Resûlallâh
Dü-çeşmüm hâb-ı gafletden uyansun yâ Resûlallâh (Leylâ Hanım, 2018: 199)
matla‘lı gazeli ile aynı redifli diğer gazellerini, Hersekli ‘Ârif Hikmet Bey’in (öl.
1859)
Hudâ’nun en büyük ihsânı sensin yâ Resûlallâh
Benüm her derdümün dermânı sensin yâ Resûlallâh (Yeniterzi, 1993: 62)
beytiyle başlayan gazelini, Bayburdlu Zihnî’nin (öl. 1859)
Cemâlün gülşeninde bir hezâram yâ Resûlallâh
Lebün vasfında şâh-ı Kandehâram yâ Resûlallâh (Bayburdî el-Hâc Zihnî, 1293: 5)
MEDDAH MEDRESESİ’NİN KURUCU şAHSİYETLERİ:ATAULLAH KURTİş - ABDÜLFETTAH RAUF
matla‘lı gazeli ile aynı redifli diğer gazellerini, Şeref Hanım’ın (öl. 1860)
Özün mahbûb u matlûb-ı Hudâdur yâ Resûlallâh
Sözün makbûl-i ʻind-i kibriyâdur yâ Resûlallâh (Şeref Hanım, 2018: 334)
beytiyle başlayan gazeli ile aynı redifli diğer gazellerini, Fatîn’in (öl. 1866)
Değer nüh-âsmâna her günâhum yâ Resûlallâh
Erer çarha onun’çün her gün âhum yâ Resûlallâh (Erdoğan, 2007: 64)
matla‘lı gazelini, Ziyâ Paşa’nın (öl. 1880)
Vücûdun nüsha-yı küll-i hüviyyet yâ Resûlallâh
Hakîkat zât-ı pâkinden ʻibâret yâ Resûlallâh (Yeniterzi, 1993: 65)
beytiyle başlayan gazelini, Dağıstanlı Dehrî’nin (öl. 19. yüzyıl)
Ne kaldı Mağrib-i Aksâ ne Îrân yâ Resûlallâh
Tırablusgarbı da ister İtalyan yâ Resûlallâh (Hüseyin Kâmî, 2013: 84)
matla‘lı kasîdesini, Senîh-i Mevlevî’nin (öl. 1900)
Olursa sâye-yi lutfun penâhum yâ Resûlallâh
Sevâba kalb olur cürm ü günâhum yâ Resûlallâh (Senîh-i Mevlevî, 1275: 4)
beytiyle başlayan gazelini, Nigâr Hanım’ın (öl. 1918)
Senün şevkınla sûret buldı hilkat yâ Resûlallâh
Semâya talʻatından geldi satvet yâ Resûlallâh (Yeniterzi, 1993: 74)
matla‘lı gazelini, Yaman Dede şöhretiyle meşhur Abdülkadir Keçeoğlu’nun (öl.
1962)
Gönül hûn oldu şevkından boyandım yâ Resûlallâh
Nasıl bilmem bu nîrâna dayandım yâ Resûlallâh
Ezel bezminde bir dinmez figândım yâ Resûlallâh
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resûlallâh (Yeniterzi, 1993: 81)
bendiyle başlayan mütekerrir murabba‘ını zikretmek yerinde olacaktır.
Dikkat edilirse bu şiirlerin tamâmının, arûz vezninin hezec bahrinin “mefâ‘îlün
mefâ‘îlün mefâ‘îlün mefâ‘îlün” kâlıbıyla söylenmiş olduğu görülecektir ki bu durumun -hiç şüphesiz- son tef‘ileye (mefâ‘îlün) tekâbül eden “Resûlullâh” kelimesinden kaynaklandığı âşikârdır. Bunun yanında, bu şiirlere hâkim olan müşterek
arzıhâl, istimdâd etme yoluyla Resûlullâh’tan şefâat beklentisidir.
417
418
ÜSKÜP’TE MEDDAH MEDRESESİ
Fettâh Efendi de bu gelenek doğrultusunda aynı kâlıbı kullanarak “yâ Resûlallâh” redifiyle Naʻt-ı Şerîf başlıklı kırkbeş beyitlik bir kasîde nazm etmiştir:
Yine parlar gözümde yâl ü bâlin yâ Resûlallâh
Yine doldurdu âfâkı celâlin yâ Resûlallâh (Na‘t ve Münâcât, 71)
matla‘ beytiyle başlayan kasîdenin iki tahallus beytinden ilki
Bilirsin Hâtif-i bîçâreni pek çok günâhkârım
Medâr-ı ʻafvı sensin her vebâlin yâ Resûlallâh (Na‘t ve Münâcât, 74)
şeklindeki yirmisekizinci beyit ve ikincisi de
Evet söz bilmez ammâ derd ü hüznünden figân eyler
Darılma Hâtif[e] mahrûm u lâlin yâ Resûlallâh (Na‘t ve Münâcât, 77)
şeklindeki makta‘ beytidir.
Fettâh Efendi’nin Leyle-yi Miʻrâc Münâsebetiyle Peygamberimiz Efendimiz Hazretlerine başlıklı mîrâciyyesindeki
Tercümânsız lebleri bizzât İlâha söyledi
Sedd ü hâ’ilsiz nigâhı seyr-i Rahmân eyledi
Bî-tavassut istimâʻ etdi kelâm-ı izzeti
Gark-ı vuslat oldu ben de başka bilmem n’eyledi (Na‘t ve Münâcât, 61)
beyitleri, konunun işleniş tarzı ve ifâde üslûbu bakımlarından Hüsn ü Aşk’ın
mîrâciyye kısmındaki şu beyitleri andırmaktadır:
Ol seyrde mâverâ görindi
Tâ Sidre-yi Müntehâ görindi
Açıldı der-i harîm-i vuslat
Kurbet girü kaldı geldi vahdet
Cibrîlde ʻacz olub hüveydâ
Elfâzı bırakdı anda maʻnâ
Evvel ne idi ne oldı bilmem
Leb-rîz idi ol ne doldı bilmem (Şeyh Galib, 2015: 50)
Şiirleri, dili kullanma kâbiliyeti, ifâde üslûbu, nazım şekilleri ve arûz veznini kullanma husûsiyetleri, devrine dâir ictimâî meseleler karşısındaki heyecânı Mehmed Âkif’ten büyük ölçüde izler taşısa da Fettâh Efendi’nin ilhâmını aldığı dînî
MEDDAH MEDRESESİ’NİN KURUCU şAHSİYETLERİ:ATAULLAH KURTİş - ABDÜLFETTAH RAUF
neşvenin daha ziyâde tasavvuf olduğu âşikârdır. Öyle de olsa, onun Mevlid Gecesi
şiirindeki
Ondört asır olur ki o leyl-i münevverin
Leb-rîz-i fecr-i feyziyiz o fecr-i ezherin
Elvân-ı incilâsı bezer ufk-ı fikreti
Nûr-ı melâhatiyle o şefkatli rehberin
Pâyânı varsa şâyed o kânûn-ı sermedin
Subh-ı kıyâmet oldu o fecr-i muhalledin
Ondört asır olur ki bak âfâk u enfüsü
Hâlâ münevver etmede nûru Muhammedin (Na‘t ve Münâcât, 91)
dörtlükleri ile Naʻt-ı Şerîf başlıklı kasîdesinin
Bu şeb ondört asır evvel ayın ondördü dîdârın
Doğup nûrlatdı dünyâyı cemâlin yâ Resûlallâh
beytindeki “ondört asır” vurgusu ise, Mehmed Âkif’in -Gölgeler kitâbında yer alan11 Rebîulevvel 1347 târîhinde bir Mevlid Kandîli arefesinde yazmış olduğu Bir
Gece başlıklı mevlidinin başındaki
Ondört asır evvel, yine böyle bir geceydi,
Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lâkin, o ne hüsrândı ki: Hissetmedi gözler;
Kaç bin senedir, hâlbuki, bekleşmedelerdi! (Mehmed Âkif Ersoy, 2018: 420)
mısrâlarını hâtırlatmaktadır.
Şiirlerde Hazret-i Muhammed Telakkî ve Tasavvurları
Habîbullâh
Töreli edebî dâire, Hazret-i Muhammed’i, Allâh’ın habîbi, mahbûbu, ma‘şûku,
yâri, sevgilisi telakkî eder; tasavvuf merkezli bu dâirede o, “Habîbullâh” lâkabıyla anılır.
Fettâh Efendi de dâirenin bu kabûlünü aynen tevârüs etmiş, şiirlerinde de açıkça
beyân etmiştir. Bu durum, Mevlid Gecesi şiirinin
419
420
ÜSKÜP’TE MEDDAH MEDRESESİ
Sen sen ki hılkatin üzerinde o Hâlıkın
Mahbûbusun onun gibisin sen de bî-misâl (Na‘t ve Münâcât, 87)
mısrâlarında açıkça müşâhede edilmektedir.
Kezâ, Miʻrâc-ı Muhammedî başlıklı gazelinin
Tanrı çağırıp sevgilisi Ahmedi bekler
Yol oldu ona ay ile yıldızlı felekler
…
Ahmed yaradan Tanrımızın sevgili yâri
Deng olmaz ona kimse ne gelmiş gelecekler
Birdir büyük Allâh biricik yâridir Ahmed
Mahbûb adını Tanrı büyük ismine ekler (Na‘t ve Münâcât, 92)
beyitleri, bir mîrâciyye kasîdesinin sonundaki
Miʻrâcının esrârına mazhar kıl İlâhî
Miʻrâca çıkan sevgiline nisbetimiz var (Na‘t ve Münâcât, 66)
beyti ve yine mîrâciyye türündeki iki bendlik bir terkîbibendindeki
Bu şeb ʻâşıkla maʻşûk oldu rûberû-yı istiğrâk
Bu şeb nûrlandı Hakkın şuʻlesiyle enfüs ü âfâk (Na‘t ve Münâcât, 67)
mısrâları da aynı telakkînin izlerini yansıtmaktadır. Fettâh Efendi, 25 Eylül 1959
târihli ve Ey Allâh’ın Habîbi! şiirinde
Seni sevdi bize şâh etdi bizi var edici
Sana kim uydu ne mutlu sana isyân ne acı
Ey Resûl-i ezelî vü ebedî merhamet et
Seni gönderdi büyük Tanrı bize kurtarıcı (Vardar, 115)
diyerek Hazret-i Habîbullâh’tan istimdâd etmekte, imdâd istemektedir.
Fettâh Efendi, -Allâh’ın sevgilisi tâbîr edilen- Habîbullâh Hazret-i Muhammed’e
duymuş olduğu muhabbeti -konusu fark etmez- her şiirinde dile getirebilmektedir. Kendi gönlüyle hasbihâl ettiği Ey Gönül başlıklı gazelindeki
İstiyorsan Hakk’a lâyık bir muhabbet ey gönül
Sev büyük Allâh’ının en sevdiği bir dâneyi
MEDDAH MEDRESESİ’NİN KURUCU şAHSİYETLERİ:ATAULLAH KURTİş - ABDÜLFETTAH RAUF
Başka hiç bir şey ziyâdâr eylemez kalb ufkunu
Aydın et nûr-ı Muhammed’le hemân dilhâneyi (Yine Vatan İçin, 29)
…
Tek de kalsam râh-ı aşkında bu cân kurbân sana
İstemem Şîrînlere Ferhâd gibi dîvâneyi
Hâtif’im Allâh’ıma yüksek Resûlullâh’ıma
Âşıkım ben sâdıkım ben istemem bîgâneyi (Yine Vatan İçin, 30)
beyitlerde bu muhabbetin izhârını görmek mümkündür. Kezâ,
Âşık olacaksan hele her hüsne kapılma
Allâh’ımızın sevdiği sultâna gönül ver
…
Her değme cemâle tutulup boş yere yanma
Hüsnü yaratan menbaʻ-ı ihsâna gönül ver (Yine Vatan İçin, 113)
beyitlerinden de anlaşılmaktadır ki Fettâh Efendi “gönül ver” redifli ve Naʻt-ı
Nebî başlıklı gazelinde, aşk cevherinin, hakîkî kıymetini bulacağı makâma dâir
hedef göstermektedir.
Ahmed
Tasavvuftaki “hazarât” nazariyesine göre Ehadiyyet mertebesinden sonra gelen
mertebeye Ahmediyyet denmektedir. Dolayısıyla Hazret-i Peygamber’e âit Ahmed
isminin, öncelikle onun hakîkatını -Hakîkat-ı Muhammediyye- yânî nûrunu -Nûr-ı
Muhammedî- tesmiye maksadıyla kullanıldığı ileri sürülebilir. Türk edebiyâtının
töreli metinlerinde de bu ismin hem yalın olarak Ahmed hâlinde hem de Ahmed-i
Muhtâr -seçilmiş, seçkin Ahmed- terkîbi içinde kullanıldığı görülmektedir. Meselâ,
Avnî Fâtih Sultân Muhammed’in bir gazelindeki
Ey Muhammed muʻcizât-ı Ahmed-i Muhtâr ile
Umaram gâlib ola aʻdâ-yı dîne devletüm (İsen-Bilkan, 1997: 73)
makta‘ beyti, Fuzûlî’nin Su Kasîdesi’ndeki
Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i ʻâleme
Iktidâ kılmış tarîk-ı Ahmed-i Muhtâra su (Fuzûlî, 2021: 209)
girizgâh beyti ve Şeyh Gâlib’in meşhur müseddes na‘tındaki
421
422
ÜSKÜP’TE MEDDAH MEDRESESİ
Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammedsin efendim
Hakdan bize sultân-ı mü’eyyedsin efendim (Kalkışım, 2013: 192-193)
mütekerrir beyit, bu kullanımların güzel numûnelerinden sayılır.
Fettâh Efendi’nin de Ahmed -Ahmed-i Muhtâr- ismini sıklıkla zikrettiği dikkat çekmektedir. Bir iki misal verme niyetiyle
Dinlemezsen kâinâtın fahri, yektâ Ahmed’i
Dinlemek lâyık mı hikmet nâmına efsâneyi (Yine Vatan İçin, 30)
…
En büyük mücrimleri mutlak bırakmaz bakmadan
Çekme gam gönlüm şefî‘in Ahmed-i Muhtâr iken (Yine Vatan İçin, 51)
beyitlerini zikretmek gerekir. Regâ’ib Gecesi şiirinin
Câmiʻ-i âlem olur Ahmed-i Muhtâr’ın adı
Hangi bir ism-i vesîmde bulunur bengî tadı
Kim bunun feyzine vâkıf olamaz dünyâda
Ne cihânı ne de cânı ebedî anlamadı (Vardar, 110)
dörtlüğünde ise, Ahmed isminin, bütün beşerî âlemlerin hilkat sırrını kendi
hakîkatında cem‘ edip topladığı ifâde edilmektedir.
Mâlûmdur ki Hazret-i Peygamber’in geleceği İncîl’de müjdelenmiştir. Yuhanna
İncîli’ne Ârâmîce’den geçen Grekçe kökenli “Faraklît” isminin Arapça karşılığı
da “Ahmed” ismidir ve Kur’ân’da bu müjdelemeden bahsedilirken Ahmed ismi
kullanılmaktadır. (Aydın, 1995) Fettâh Efendi de mîlâdî yılbaşı münâsebetiyle
yazmış olduğu şiirlerde hassas ve dikkatli bir şekilde Ahmed ismini kullanmıştır.
1955 mîlâdî yılbaşı için yazmış olduğu 30 Kânûnıevvel 1954 târihli Geçmiş Sene
ve Gelen Yıl şiirindeki
Yâ Rabbî Mesîh’in şu doğan sâl-i cedîdi
Olsun bize bir vâsıta-i âh-ı medîdi
Gaddâr u yalancı şu Mesîhîlere â’id
Bin türlü şedâ’id
Çekmekte olan ümmet-i Ahmed’deki âhı
Dergâh-ı Mesîh’e götürüp bunca devâhî
MEDDAH MEDRESESİ’NİN KURUCU şAHSİYETLERİ:ATAULLAH KURTİş - ABDÜLFETTAH RAUF
Görmekte olan ümmetin efgânını nakl et
Nakl et de nihâyet
Ey Hazret-i ʻÎsâ sana daʻvâmızı takdîm
Senden sana şekvâmızı her hükmü de teslîm
Allâh’ımıza şân-ı risâlet ile sen var
Bühtâncıların mahvı için Rabb’ine yalvar (Zulmetten Nûra, 154-155)
mısrâlarıyla, Hazret-i Îsâ’nın dînini tahrîb eden Haçlı ideolojisinin “ümmet-i Ahmed” üzerindeki maddî ve mânevî tahrîbâtını yine Hazret-i Îsâ’ya ve onun vâsıtasıyla da Allâh’a şikâyet etmektedir. Yine 1955 mîlâdî yılbaşı için yazmış olduğu
31 Kânûnıevvel 1954 târihli Yılbaşı Münâsebetiyle - 1954 şiirinde ise, Hazret-i
Îsâ’nın mûcizevî doğuşundaki en büyük hikmet ile onun risâletteki en büyük
mûcize ve vazîfesinin, Hazret-i Peygamber’in geleceğini müjdelemesi olduğunu
vurgulamaktadır:
Bin dokuz yüz elli dört yıl evvel idi
Kâ’inâta fer veren irfânlı şey’
Nûr-ı Hakk’ın matlaʻı feyz-âveri
Kirdigâr’ın muhterem peygamberi!
Sen o yıldızdın ki tebşîr eyledin
Ahmed adlı âfitâb-ı enveri
Sen o mürseldin ki takdîm eyledin
Kâ’inâta yol açan bir rehberi
Sen o mürşiddin ki iʻlân eyledin
Enbiyâya tâc olan bir serveri
Sen o hâdîydin ki teşhîr eyledin
Âlemîne bir Resûl-i eşheri (Zulmetten Nûra, 156)
Nûr-ı Muhammedî
Fettâh Efendi’nin tevârüs ettiği töreli edebî dâirenin Hazret-i Peygamber telakkîsinin, bilhassa nazarî ve edebî tasavvuftan beslendiği mâlûmdur. Bu telakkînin,
daha çok Hakîkat-ı Muhammediyye ya da Nûr-ı Muhammedî mefhûmu merkezi
423
424
ÜSKÜP’TE MEDDAH MEDRESESİ
etrâfında şekillenmiş olduğu söylenebilir. Mevlid Gecesi şiirindeki
Bir yerde toplayıp sana bir tâk-ı ihtifâl
Yapsam da az değil mi sen ey neyyirü’l-cemâl (Na‘t ve Münâcât, 87)
mısrâları ile aynı şiirin
Ondört asır olur ki o leyl-i münevverin
Leb-rîz-i fecr-i feyziyiz o fecr-i ezherin
Elvân-ı incilâsı bezer ufk-ı fikreti
Nûr-ı melâhatiyle o şefkatli rehberin
Pâyânı varsa şâyed o kânûn-ı sermedin
Subh-ı kıyâmet oldu o fecr-i muhalledin
Ondört asır olur ki bak âfâk u enfüsü
Hâlâ münevver etmede nûru Muhammedin (Na‘t ve Münâcât, 91)
dörtlüklerinde Nûr-ı Muhammedî’nin izleri açıkça görülmektedir. Zîrâ, Hakîkat-ı Muhammediyye’deki nûrun cismânî-beşerî âlemdeki tecellîsi de Hazret-i
Muhammed ile onun cehâlet, gaflet ve dalâlet karanlığına gark olmuş dünyâya
saçtığı ilim, irfan, îman ve İslâm nûrudur. O nûrun dünyâyı teşrîf ettiği gece dünyâ münevver olmuş, o gecenin fecri ve sabâhı o nurla aydınlanmıştır.
Kezâ Naʻt-ı Şerîf başlıklı kasîdesinin
Bu şeb ondört asır evvel ayın ondördü dîdârın
Doğup nûrlatdı dünyâyı cemâlin yâ Resûlallâh (Na‘t ve Münâcât, 71)
beytinde de Resûlullâh’ın cemâlinin, cemâlullâhtan yansıttığı nurla tüm dünyâyı
nûra gark ettiği ifâde edilmektedir.
Hikmet ve Mârifet Aynası
Resûl-i Kibriyâ Efendimize! başlıklı tamamlanmamış bir na‘tındaki
Merhabâ ey ʻayn-ı hikmet kâ’inâtın rehberi
Merhabâ ey mahz-ı rahmet ins ü cin peygamberi
…
Mazhar-ı esrâr-ı Hâlık matlaʻ-ı envâr-ı Hak
Menbaʻ-ı feyyâz-ı ʻirfân halk u hilkat masdarı (Na‘t ve Münâcât, 52)
MEDDAH MEDRESESİ’NİN KURUCU şAHSİYETLERİ:ATAULLAH KURTİş - ABDÜLFETTAH RAUF
ifâdeleri, Fettâh Efendi’nin, Hazret-i Peygamberi hikmet ve mârifetin tecellîgâhı
olarak gördüğüne delâlet etmektedir; zîrâ o, Naʻt-ı Nebî şiirinde de ilim, irfan ve
hikmetin te’mînâtı bir peygamber husûsiyetiyle dikkat çekmektedir:
Mahv olup hikmet gömülmüştü cihânda ʻilm ü fen
Cehl-i müstevlî dokurken ʻilme zulmetden kefen
Ey büyük müncî mu’allim sen yetişdin bizlere
ʻİlmi kurtardın ölümden feyz-i ʻirfânınla sen (Na‘t ve Münâcât, 102)
Mevlid-i Peygamberî şiirinde yer alan
Hikmet-i Mevlâ ile bir sâʻat-i mesʻûdede
Neyyir-i eflâk-i hikmet doğdu Fahr-ı Kâ’inât (Na‘t ve Münâcât, 84)
beytinde ise, Allâh’ın hikmeti üzere kutlu bir vakitte doğan Hazret-i Peygamber
hikmet feleklerinde doğan bir “hikmet güneşi” olarak tavsîf edilmektedir. Yine
bir mevlid şiirinde Hazret-i Peygamber, hikmet kokularının kaynağı bir “hikmet
gülü”ne benzetilmektedir:
Bu şeb bir savt-ı müncî geldi kevne bu sağır çölden
Bu şeb bir ıtr-ı hikmet münteşirdir bu açan gülden (Na‘t ve Münâcât, 100)
Regâ’ib Gecesi
“Hazret-i Peygamber’in ana rahmine düştüğü gece” olduğu iddiâ edilen Regâ’ib
Gecesi’nin -Receb ayının ilk Cumâ gecesi- mâhiyeti ve fazîletine dâir rivâyetlerin
töreli edebiyâta daha ziyâde tasavvuf kaynaklarından geçtiğini söylemek mümkündür. Fettâh Efendi’nin, 29 Aralık 1959/28 Cemâziyelâhir 1379 Salı gününden,
iki gün sonraki Regâ’ib Gecesi -1 Receb 1379 Perşembe- için Regâ’ib Gecesi başlığıyla bir şiir yazarak gecenin mâhiyetine dâir îmâ ve işâretlerde bulunması, onun,
töreli edebiyâtın şifâhî ve kitâbî mecrâlarından beslendiğine kuvvetli bir delil
sayılır. Şiirde, gecenin mâhiyet ve fazîletine dâir dörtlükler şöyledir:
Ey büyük müjdeci devletli Regâ’ib Gecesi
Dehre senden geliyor en yüce bir müjde sesi
En koyu kanlı karanlıkta boğulmuş beşere
Doğup oldun ebedî nûrlatacak meşʻalesi (Vardar, 109)
…
Feyz-i rahmetle a mutlu gece mahmûl oldun
425
426
ÜSKÜP’TE MEDDAH MEDRESESİ
Nûr-ı Ahmed’le a kutlu gece meşmûl oldun
Hürmetin bâʻis-i afv u kerem-i Yezdân’dır
Sen bize lutf-ı İlâhî ile me’mûl oldun
Hürmet ey mâh-ı kemâlâta gebe nûrlu gece
Hangi ânda bulunur sendeki yüksek derece
Bütün âyât ile gâyâtı kucaklar mutlak
İsm-i Mahmûd-ı Muhammed’deki her şânlı hece (Vardar, 110)
Mevlid
Fettâh Efendi’nin şiir kitaplarında mevlid türünde birden fazla şiir mevcuttur ki
onun Mevlid Kandîli gecelerindeki tahassüsâtını şiirle billûrlaştırdığına da işâret etmektedir. Meselâ, 5 Teşrînievvel 1957/10 Rebîulevvel 1377 târihli “Mevlid-i
Peygamberî” başlıklı ve 15 Eylül 1959/12 Rebîulevvel 1378 târihli “Naʻt-ı Şerîf” başlıklı mevlidleri ile târihsiz “Velâdet-i Muhammediyye Sallallâhu Teʻâlâ ʻAleyhi ve
Sellem”, “Mevlid Gecesi”, “Mevlid-i Nebî”, “Mevlid-i Nebî”, “Mevlid-i Nebî”, “Hazret-i
Muhammed (asm)”, “Mevlid-i Nebî Münâsebetiyle” başlıklı mevlidleri bu durumu
göstermektedir.
Velâdet-i Muhammediyye başlıklı mevlidinin ilk iki dörtlüğü bu bağlamda
mânîdardır:
Kaçılın ey ebedî zulmet ü küfrân kaçılın
Saçılın ey ezelî rahmet ü gufrân saçılın
Bu gece nûr-ı Muhammed doğuyor ufkumuza
Açılın rûhlara ey nûrlu ufuklar açılın
Benzemez her geceye mevlid-i Ahmed gecesi
Bu gece hall edilir kevn ü mekân bilmecesi
Bu gece bunca asır beklenilen sırr-ı vücûd
Açılıp fikre ışık verdi onun her hecesi (Na‘t ve Münâcât, 78)
Kezâ, iki dörtlükten müteşekkil Mevlid-i Nebî Münâsebetiyle şiiri de Hazret-i
Peygamber’in mevlidine dâir töreli edebî telakkîlere ışık tutmaktadır:
MEDDAH MEDRESESİ’NİN KURUCU şAHSİYETLERİ:ATAULLAH KURTİş - ABDÜLFETTAH RAUF
Doğdu bu gece peyker-i mesrûr-ı Muhammed
Gark eyledi âfâkı bütün nûr-ı Muhammed
Pür-kevkebe teşhîr edilir eşhedülerle
Her kûşede gör nağme-i meşhûr-ı Muhammed
Doğdu bu gece vech-i dırahşân-ı Muhammed
Boğdu bu gece nûr-ı fer-efşân-ı Muhammed
Maşrıkda ve mağribde fuhûl-i beşeriyyet
Tebcîl edilir baksanız a şân-ı Muhammed (Vardar, 158)
Mîrâc
Fettâh Efendi’nin şiir kitaplarında mîrâciyye türünde de birden fazla şiir mevcuttur ki onun Mîrâc Kandîl’indeki hissiyâtına tercümân olmaktadır. 27 Receb
1354 târihli “Leyle-yi Miʻrâc Münâsebetiyle Seni ve Sana Yâ Resûlallâh” başlıklı, 27
Recebü’l-Ferd 1374 târihli “Leyle-yi Miʻrâc Münâsebetiyle Peygamberimiz Efendimiz
Hazretlerine” başlıklı, 26 Kânûnısânî 1963 târihli “Miʻrâc-ı Nebî” başlıklı mîrâciyyeleri ile târihsiz “Yine Leyle-yi Miʻrâc”, “Miʻrâc-ı Muhammedî”, “Miʻrâc-ı Nebevî”
başlıklı mîrâciyyeleri benzeri duruma işâret etmektedir.
Fettâh Efendi’nin şiirlerinde töreli İslâm telakkıyâtının şekillendirdiği bir Mîrâc
tasavvurunun izleri görülmektedir; şöyle ki Mîrâc hâdisesi, iki sevgilinin, yânî
Allâh ile Resûlullâh’ın buluşup görüşmesi ve konuşmasıdır. Miʻrâc-ı Muhammedî başlıklı şu gazel, bu tasavvuru çok güzel bir şekilde iş‘âr etmektedir:
Tanrı çağırıp sevgilisi Ahmedi bekler
Yol oldu ona ay ile yıldızlı felekler
Yetmez ki demetlerle kucaklarla saçılsın
Serpilse sezâdır ona cennetle çiçekler
Âfâkı aşıp uçtu kanatsız ulu rehber
Kaldı geride bunca kanatlarla melekler
ʻAkl erdiremez sürʻat-i seyrinde Burâka
Elbette diken çiğneyen âvâre eşekler
Ahmed yaradan Tanrımızın sevgili yâri
Deng olmaz ona kimse ne gelmiş gelecekler
427
428
ÜSKÜP’TE MEDDAH MEDRESESİ
Birdir büyük Allâh biricik yâridir Ahmed
Mahbûb adını Tanrı büyük ismine ekler (Na‘t ve Münâcât, 92)
20 Mart 1955/27 Recebü’l-Ferd 1374 târihli ve yirmidört dörtlükten müteşekkil
Leyle-yi Miʻrâc Münâsebetiyle Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri’ne başlıklı
mîrâciyyenin şu bölümü de aynı telakkîyi yansıtmaktadır; zîrâ Mîrâc’la murâd
edilen, o esrârengiz vuslat ile o mahrem mülâkattır:
Daʻvet-i Rahmân ile eflâke uçdu Mustafâ
Nezd-i ʻizzetde bunu Hallâk’ı etmiş ıstıfâ
ʻÂşık u maʻşûk olur hem-bezm-i vuslat pür-vefâ
Allâh Allâh durmaz eylerler teʻâlî pür-safâ
Lâ-mekânda rûşen oldu sırr-ı mâ zâğa’l-basar
Böyle bir halvet-serâya hangi nâ-mahrem basar
Kâbe kavseyne ulaşdı Ahmed-i rahmet-nisâr
Burc-ı kurbetde efendim râyet-i rü’yet basar
Tercümânsız lebleri bizzât İlâha söyledi
Sedd ü hâ’ilsiz nigâhı seyr-i Rahmân eyledi
Bî-tavassut istimâʻ etdi kelâm-ı ʻizzeti
Gark-ı vuslat oldu ben de başka bilmem n’eyledi
İşbu dem bi’l-cümle sırlar zâhir oldu bî-riyâ
Lâ-mekân kapladı başdan başa feyz u zıyâ
Rûh-ı pâk-i Ahmed oldu gark-ı bahr-ı kibriyâ
Ermemişdir böyle lutfa evliyâ vü enbiyâ (Naʻt ve Münâcât, 60-61)
…
Yâ İlâhî Ahmed’e vahy etdiğin kudsî kitâb
Leyle-yi vuslatda tevcîh etdiğin ʻulvî hıtâb
Hürmetiy’çün bizleri mahrûm-ı cennet eyleme
Mazhar-ı seyr-i cemâl eyle İlâhî bî-hicâb (Na‘t ve Münâcât, 62)
MEDDAH MEDRESESİ’NİN KURUCU şAHSİYETLERİ:ATAULLAH KURTİş - ABDÜLFETTAH RAUF
Hâtif’in iki bendlik bir terkîbibendinin ilk bendindeki
Muhammed duydu semʻiyle kelâm-ı pâk-i Mennânı
Muhammed gördü çeşmiyle cemâl-i pâk-i Hannânı
Bu şeb ʻâşıkla maʻşûk oldu rûberû-yı istiğrâk
Bu şeb nûrlandı Hakkın şuʻlesiyle enfüs ü âfâk (Na‘t ve Münâcât, 67)
beyitleri de aynı mîrâciyye geleneğinin izlerini taşımaktadır.
Kur’ân-ı Kerîm
Emânet sıfatı ile el-Emîn isminin sâhibi olan Hazret-i Muhammed, Kur’ânî vahyin de emin tebliğcisidir. Töreli edebî dâireye göre Kur’ân-ı Kerîm onun en büyük mûcizesidir; o, Kur’ân’da, Kur’ân da onun zâtında mündemiçtir; o, Kur’ân’ın,
Kur’ân da onun mazharıdır; o, Kur’ân’da, Kur’ân da onda yansımaktadır. Hazret-i Peygamber’in en büyük vassaf -sıfatlarıyla öven- ve meddâhı -övgücüsüKur’ân’dır, onu övme husûsunda kimse Kur’ân’la yarışamaz. Şeyh Gâlib bu zımnî
alâkayı şöyle yorumlamaktadır:
Levlâk ile zât-ı pâki mevsûf
Kur’ân’a sıfâtı zarf u mazrûf (Şeyh Galib, 2015: 24)
…
Söz olsa da menbaʻ-ı kerâmet
Kur’âna nazîre olmaz elbet
Kur’ân o Resûli kıldı tavsîf
Ahlâk-ı ʻazîmin etdi taʻrîf (Şeyh Galib, 2015: 30)
Fettâh Efendi de, 20 Ağustos 1937 târihli ve Kitâb-ı Hak şiirindeki
Kur’ân gibi bir rehber-i sâdık bulunurken
Bilsem beşerin yâ nereye meyl ü şitâbı
Peygamberinin muʻcize-i dâ’imesiyle
Fahr eyleyerek cevher-i cân et o hıtâbı
Tanzîrine on dört asır eyler de tahaddî
Kimdir verecek vermedi hîç kimse cevâbı (Vardar, 146)
beyitleriyle bu alâkaya ışık tutmaktadır. Allâh, Hazret-i Muhammed’i güçlendirmek için Kur’ân’ı semâvî âlemlerden yeryüzüne tenzîl etmiş, indirmiştir -onu
daha da kutlu kılmak için de Mîrâc ile semâvî âlemlere yükseltmiştir-:
429
430
ÜSKÜP’TE MEDDAH MEDRESESİ
Onu te’yîd içün gökden yere indirdi Kur’ân’ı
Onu tesʻîd içün yerden göğe bindirdi Sübhân’ı (Na‘t ve Münâcât, 67)
Mûcizât
Töreli Türk şiirinin husûsiyetle na‘t numûnelerinde mûcizât-ı nebevînin -Hazret-i
Muhammed’in mûcizelerinin- de ele alınıp anıldığı bilinmektedir; bu mûcizelerin, yer yer Fettâh Efendi’nin şiirlerine de yansıdığı görülmektedir. Güzel İstanbul
adlı şiirinde, İstanbul’un Fethi’ni müjdeleyen “Le-tuftehanne’l-Kustantıniyyetu fe
le-niʻme’l-emîru emîruhâ ve le-niʻme’l-ceyşu zâlike’l-ceyş… (Konstantinopolis mutlakâ fetholunacaktır; -o fethi gerçekleştirecek olan- emîr ne güzel emîrdir ve asker
de ne güzel askerdir…)” mûcizevî hadîsine de telmihte bulunan şu mısrâlar yer
almaktadır:
Peygamber bizlere müjdeler verdi
İslâmlar seninle murâda erdi (Yine Vatan İçin, 65)
Bir seferinde -Tebük ya da Hayber gazvesinde- susuzlukla sınanan ashâbının tamâmının su ihtiyâcını, kırbasındaki az miktarda sudan eline dökmek sûretiyle karşılayan Hazret-i Peygamber’in bu mûcizesine, Arkadaş! şiirinde bir telmih bulunduğunu söylemek gerekir:
Kutlu eliyle suvarır erleri
Havz-ı Muhammed (asm) gidecek yerleri
Böyle bulur dîn-i hak askerleri
Nerdesin ey azmi çelik arkadaş
Haydi yürü gitdi yiğitler ulaş! (Yine Vatan İçin, 71)
Buradaki başka bir müjde ise, Hazret-i Peygamber’in, şehidler ve mücâhidlerle
birlikte, cennetteki Havz-ı Kevser’in -Kevser Havuzu’nun- etrâfında toplanacağıdır.
Şefâat
Töreli edebî dâiredeki Hazret-i Muhammed telakkîsinin en mühim unsurlarından birisi, hiç şüphesiz, onun, “Şefî‘u’l-müznibîn” lâkabının sâhibi olduğu ve
mahşerde günahkâr ümmetine şefâat edeceği kabûlüdür. “Yâ Resûlallâh” redifli
ve Naʻt-ı Şerîf başlıklı kasîdesinin
Tevessül maksadıyla böyle dırlandım a sultânım
Şefâ‘at kıl susar bu ‘abd-i lâlin yâ Resûlallâh
MEDDAH MEDRESESİ’NİN KURUCU şAHSİYETLERİ:ATAULLAH KURTİş - ABDÜLFETTAH RAUF
Bilirsin Hâtif-i bîçâreni pek çok günâhkârım
Medâr-ı ʻafvı sensin her vebâlin yâ Resûlallâh (Na‘t ve Münâcât, 74)
…
Sana ben ʻarz-ı hâl etdim zebûnum bî-mecâlim ben
Senin ancak yeter sonsuz mecâlin yâ Resûlallâh
…
Evet söz bilmez ammâ derd ü hüznünden figân eyler
Darılma Hâtif[e] mahrûm u lâlin yâ Resûlallâh (Na‘t ve Münâcât, 77)
beyitlerinde, Habîbullâh efendimizden istimdat dikkat çekmektedir. Zîrâ, töreli edebî dâire, mahşerde ümmetine imdâd ile şefâat edecek olan bir merhamet
peygamberi telakkî etmektedir.
Hazret-i Peygamber, İntisâbım Var! şiirinin
Beni saymaz imiş beyler beni bu şâdımân eyler
Halâskârım Muhammed Mustafâ’ya (asm) intisâbım var
Ne şeytânla ne sultânla alâka eylerim peydâ
Şefî‘-i rûz-ı mahşer öyle âlî bir cenâbım var (Yine Vatan İçin, 49)
beyitlerinde ise Halâskâr -kurtarıcı- ve Şefî‘ -şefâat edici- sıfatlarıyla tavsîf
edilmektedir.
Kevser
“İnnâ a‘taynâke’l-Kevser… (Muhakkak biz sana Kevser’i verdik…)” (Kevser, 108/1)
âyetinde Hazret-i Peygamber’e verildiği vâdedilen, ümmet-i Muhammed’in cennetlik olanlarına da onunla birlikte başında toplanacakları müjdelenen havuz
ya da pınarın adıdır, Kevser; töreli Türk şiirinde daha çok Kevser Suyu ve Havz-ı
Kevser gibi terkipler bünyesinde kullanılmaktadır.
Fettâh Efendi de bu müjdeyi umûmiyetle muhâtabını teşvik maksadıyla şiirlerinde kullanmıştır. Osmanlı bakıyesi ülkelerdeki müslümanlara hitâben yazdığı
Ümîd Al! başlıklı hamâsî bir şiirin
Ümîd al! Çaldıran aşmış, cihân şaşmış Yavuz’lardan
Ölürsen Kevser iç Peygamber’e mahsûs havuzlardan
Sakın miskîne kimse merhamet etmez bu âlemde
Metîn ol korkma saldırmış bu tavşancıl kuduzlardan (Zulmetten Nûra, 30)
431
432
ÜSKÜP’TE MEDDAH MEDRESESİ
dörtlüğünde cihâdın ve mücâhidliğin sonunda şehâdet olduğunu, şehidlerin de
Hazret-i Peygamberin Kevser Havuzu’nda ağırlanacağını dile getirmektedir. Aynı
muhâtap kitleye aynı müjde Arkadaş! şiirinde de verilmektedir:
Taş ile toprakda değil son yerin
Tanrı’nın arşında senin makberin
Havzı başında Ulu Peygamber’in
Bekliyor ey şânlı şehîd arkadaş
Haydi yiğit gitdi şehîdler ulaş
Kutlu eliyle suvarır erleri
Havz-ı Muhammed (asm) gidecek yerleri
Böyle bulur dîn-i hak askerleri
Nerdesin ey azmi çelik arkadaş
Haydi yürü gitdi yiğitler ulaş! (Yine Vatan İçin, 71)
Fettâh Efendi, “Necîb Fâzıl Kısakürek’in Çile unvânlı şi’irine nazîre” hâmişiyle îmâna ve İslâm’a hitâben yazdığı Şübheden Yakîne! şiirinin şu dörtlüklerinde de Kevser’den bahsetmektedir:
Seninle söndürdüm gam âteşini
Seninle buldum ben Hak güneşini
Ne feyyâz bir safâ kaynağısın sen
Kevser’de buldum ben senin eşini
Velîler zevkine erdiren sensin
Nebîler bezmine girdiren sensin
Mahşerde susayan kalbe Kevser’i
Muhammed elinden verdiren sensin (Zulmetten Nûra, 99)
Muhammedî Yola Dâvet
Fettâh Efendi, 25 Teşrînievvel 1936 târihli ve Şehâdet-i Kalbiyye şiiriyle insanları
Hazret-i Peygamber’in nurlu yolunun şâhidi olmaya dâvet etmektedir:
Dinle Allâh’ın efendi emrini
Etme ifnâ nefs yolunda ömrünü
Kimse dünyâda bekâ-yâb olmamış
MEDDAH MEDRESESİ’NİN KURUCU şAHSİYETLERİ:ATAULLAH KURTİş - ABDÜLFETTAH RAUF
Maksadınca kâm u râhat bulmamış
Kaçma şehrâh-ı Muhammed’den sakın
Dönme dergâh-ı Muhammed’den sakın
Feyz-i Âdem nûr-ı âlem şerʻidir
Aslı gül Ahmed bevâkî ferʻidir
Şer‘ine eyle temessük dâ’imâ!
Çeşme-i Ahmed’den iç âb-ı bekâ
Kıl şehâdet vahdet-i Hallâk’a sen
Tâbiʻ ol Peygamber-i ahlâka sen
Şu‘le-i Ahmed’le aydı kâ’inât
Sen de şâhid ol da bul hayr-ı hayât
Yâ İlâhî ente hayru’l-Hâlıkîn
Ve’n-Nebiyyu’l-müctebâ Hayru’l-muʻîn (Zulmetten Nûra, 166)
Hâtif, bir gazelinde de
Sûr-ı İsrâfîl uyandırmaz o gâfil sîneyi
Daʻvet-i ulyâ-yı Peygamberle bîdâr olmayan (Garâmî Parçalar, 30)
diyerek, yüce Nebevî dâvete icâbet etmeyen gâfil insanların, gaflet uykusundan
ancak mahşerde uyanacaklarını ifâde etmektedir.
Yine bu bağlamda, Fettâh Efendi’nin, -belki sahte, belki kaba softa ve belki de modernist-reformist- müslüman kılıklı, türedi hocalara yönelttiği tenkîdi ihtivâ eden şu
dörtlükleri de hayli dikkat çekicidir:
Âyet okur kitâb-ı İlâhî’yi mahv içün
Sünnet okur hıtâb-ı İlâhî’yi mahv içün
Zulmet saçar zıyâ diye dört yanda bî-hicâb
Nûr ismine ki tâb-ı İlâhî’yi mahv içün
Tezyîf eder hadîs ile râh-ı Muhammed’i
Tahrîf eder utanmayarak nazm-ı sermedi
Hak nâmına hukûk-ı İlâhî’ye taʻn eder
Hîç böyle bî-hayâları târîh de görmedi (Ey Yurdum, 140-141)
433
434
ÜSKÜP’TE MEDDAH MEDRESESİ
Hâtif’in Şiirlerindeki Tasavvuf Neşvesinin Kaynakları
Fettâh Efendi’nin, -töreli edebî metinler dünyâsının bir vârisi sayıldığından- töreli
edebiyâtın Hazret-i Muhammed telakkî ve tasavvurlarını bu “edebî töre”nin
şuûraltı vâsıtasıyla zâten tevârüs etmiş bulunduğunu söylemek gerekir. Bunun
yanında, Fettâh Efendi’nin doğmuş olduğu ortamı hazırlayan dönemde Üsküb
ve civârında cârî olan tasavvuf hareketlerinin de bu telakkî ve tasavvurların
şekillenmesinde etkili olabileceğini söylemek yerinde olacaktır.
Öncelikle, yetmişbeş yıllık hayâtının neredeyse yarısı Üsküb’de -ve yine önemli
bir kısmı da diğer Balkan beldelerinde- geçmiş olan âlim-sûfî Muhammed
Nûru’l-Arabî’nin (Mısır Garbiyye 1813 - Ustrumca 1888) İbn Arabî “vahdet-i
vücûd” merkezli fikirleri, yorumları ve eserleri, Üsküb başta olmak üzere tüm
Balkanlar’da -ve hattâ Anadolu’da- tasavvuf ve tarîkat muhitlerini etkisi altına
almış olduğunu hâtırlamak gerekir. (Azamat, 2005) Ancak, Muhammed Nûru’lArabî’nin diğer yandan da Nakşbendiyye’nin Müceddidiyye kolunun mümessili
olduğu, dolayısıyla da “vahdet-i şühûd” merkezli yorumla da alâkası bulunduğunu
söylemek gerekir. Hâsılı, kendisinden bir ya da birkaç kuşak öncesine kadar bu
fikir ve yorumların cereyân ettiği bir beldedir, Fettâh Efendi’nin doğup yetiştiği
Üsküb.
Kezâ, Üsküb Rıfâî Dergâhı’nın şâir şeyhi -dördüncü postnişîn- Sâdeddîn Sırrî
Efendi (1869/70-1936) de -başta Yahyâ Kemâl Beyatlı olmak üzere- Üsküb’deki şiir
hayâtı üzerinde etkili olmuş bir şahıstır (Ceyhan, 2018) ki Muhammed Nûru’lArabî’nin cereyânından illâki müteessir olduğu söylenebilir. Yahyâ Kemâl’i
de üstadları arasında sayan Fettâh Efendi’nin de -1913 sonrasında İstanbul’a ve
sonrasında da Manisa’ya yerleşen- Sâdeddîn Sırrî’den dolaylı olarak etkilenmiş
olduğu kuvvetle muhtemeldir.
Balkanlar zâten yüzlerce yıl çeşitli tarîkatların türlü neşveli kollarının -irşâd ve
teblîğ anlamında- yaygın faâliyet alanı olmuş idi. Bu hâzır ve elverişli tasavvuf
ortamında, tasavvuf nazariyâtının da tüm bu kaynaklardan tahsîl edilen bir terkip
netîcesinde Fettâh Efendi’nin şiirlerine yansıdığını söylemek mümkündür.
Sonuç
Hâtif mahlaslı Abdülfettâh Raûf Efendi’nin altı şiir kitâbında Hazret-i Muhammed
konulu -çeşitli nazım şekillerinde- otuzbir adet müstakil şiir bulunmaktadır.
Kezâ, türlü konulardaki diğer şiirlerinde de Hazret-i Peygamber’e bir şekilde
atıfta bulunabilmiş olduğu da dikkat çekmektedir.
MEDDAH MEDRESESİ’NİN KURUCU şAHSİYETLERİ:ATAULLAH KURTİş - ABDÜLFETTAH RAUF
Tüm bu şiirlerin ışığında söylenebilir ki: Fettâh Efendi, geniş bir alanı ihâta eden
töreli edebî metinler dünyâsı yoluyla aktarılagelmiş olan geniş müktesebatla
birlikte bu dünyâya hâkim olan Hazret-i Peygamber telakkîsini tevârüs
etmiştir; onun şiirlerinde bunun yansımalarını gâyet âşikâr olarak görebilmek
mümkündür.
Hulâsa, Fettâh Efendi’nin şiirlerindeki Hazret-i Peygamber vurgusu, onun töreli
bir şâir olduğuna delâlet ve işâret etmektedir; zîrâ, -daha önce de söylendiği gibiTöreli Türk Edebiyâtı bir bakıma “peygamber edebiyâtı” sayılmaktadır. Bu edebiyâtın tanzim ve terbiye ettiği bir din ve dünyâ tasavvurunun merkezinde ise
Hazret-i Muhammed -aleyhissalâtu vesselâm- bulunmaktadır.
Son sözü Hâtif’e bırakmak yerinde olacaktır:
Lâl olmayacak daʻvet-i raʻnâ-yı Muhammed
Lemʻân edecek gün gibi maʻnâ-yı Muhammed (Ey Yurdum, 153)
KAYNAKÇA
Abdülfettah Rauf. Yine Vatan İçin. haz. Emre Aracı, Emrah Gökçe, Sevba Abdula. Üsküp:
İdefe Yayınları, 2021.
Abdülfettah Rauf. Zulmetten Nûra. haz. Emre Aracı, Emrah Gökçe, Sevba Abdula. Üsküp:
İdefe Yayınları, 2022.
Abdülfettah Rauf. Garâmî Parçalar. haz. Emre Aracı, Emrah Gökçe, Sevba Abdula. Üsküp:
İdefe Yayınları, 2022.
Abdülfettah Rauf. Vardar. haz. Emre Aracı, Emrah Gökçe, Sevba Abdula. Üsküp: İdefe
Yayınları, 2022.
Abdülfettah Rauf. Naʻt ve Münâcât. haz. Emre Aracı, Emrah Gökçe, Sevba Abdula. Üsküp:
İdefe Yayınları, 2023.
Abdülfettah Rauf. Ey Yurdum. haz. Emre Aracı, Emrah Gökçe, Sevba Abdula. Üsküp: İdefe
Yayınları, 2023.
Aruçi, Muhammed. “Fettah Efendi”. TDVİA. 12:483-484. İstanbul: İSAM Yayınları, 1995.
Aydın, Mehmet. “Faraklit”. TDVİA. 12:165-166. İstanbul: İSAM Yayınları, 1995.
Azamat, Nihat. “Muhammed Nûrü’l-Arabî”. TDVİA. 30:560-563. İstanbul: İSAM, 2005.
Bayburdî El-Hâc Zihnî. Dîvân-ı Zihnî. Dersa‘âdet: 1293.
Buluç, Sadettin. “Şeyyad Hamza’nın Beş Manzumesi”. Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi 7/12
(1956): 1-16.
Ceyhan, Âdem. “Üsküplü Mutasavvıf Şair, Yazar Sadeddîn Sırrî’nin Hayatı ve Eserlerine
Toplu Bir Bakış”. Şeyh Sadeddîn Sırrî er-Rifâî Armağan Kitabı (Vefâtının 80. Sene-i
Devriyesi Anısına), 113-156. Kocaeli: Kocaeli Üniversitesi, 2018.
435
436
ÜSKÜP’TE MEDDAH MEDRESESİ
Çakır, Mustafa Sefa. Yahyâ Nazîm Divanı (İnceleme-Tenkitli Metin). Doktora tezi, Sivas
Cumhuriyet Üniversitesi, 2018.
Dağlar, Abdülkadir. “Şiirin Mazmûn Hâli”. Metnin Hâlleri: Osmanlı’da Telif, Tercüme ve Şerh,
haz. Hatice Aynur, Müjgân Çakır, Hanife Koncu, Selim S. Kuru, Ali Emre Özyıldırım,
196-247. İstanbul: Klasik Yayınları, 2014.
Dağlar, Abdülkadir. “İsimlendirme Hengâmesinde Bir İsim Savunması: Dîvân Edebiyâtı”,
Hikmet - Akademik Edebiyat Dergisi [Journal of Academic Literature] 2/5 (2016): 164-179.
Dağlar, Abdülkadir. “Edebî Töre Çatısı Altında: Töreli Türk Edebiyâtı”. İSLARA Uluslararası İslam Araştırmaları Kongresi 12 Şubat 2022 -Bildiriler-, haz. Erdem Can Öztürk,
Mahmud Esad Erkaya, 100-115. Ankara: Hacı Bayram Veli Üniversitesi Yayınları, 2022.
Erdoğan, Kenan. Niyazî-i Mısrî -Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri- ve Divanı (Tenkitli Metin).
Ankara: Akçağ Yayınları, 1998.
Erdoğan, Mehtap. Fatîn Dîvânı. İstanbul: Kitabevi, 2007.
Ersoy, Mehmed Âkif. Safahat. haz. M. Ertuğrul Düzdağ. İzmir: DİB Yayınları, 2018.
Fuzûlî. Fuzûlî Dîvânı. haz. Abdülhakim Kılınç. İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu
Başkanlığı Yayınları, 2021.
Hüseyin Kâmî. Dehrî Dîvânçesi. haz. Ahmet Tanyıldız. İstanbul: Akademik Kitaplar, 2013.
İsen, Mustafa - Bilkan, Ali Fuat. Sultan Şâirler. Ankara: Akçağ Yayınları, 1997.
Kalkışım, M. Muhsin. Şeyh Gâlib Dîvânı. Ankara: Akçağ Yayınları, 2013.
Karakuş, Ertuğrul. Üsküp’ün Âkif’i: Balkan Şairi Üsküplü Abdülfettah Rauf’un Şiiri Üzerine Makaleler. İstanbul: Kriter Yayınevi, 2021.
Leylâ Hanım. Leylâ Hanım Dîvânı. (ekitap). haz. Mehmet Arslan. Ankara: T.C. Kültür ve
Turizm Bakanlığı, 2018.
Özdemir, Mehmet. Neccâr-zâde Rızâ Divanı’nın Edisyon Kritiği. Yüksek Lisans tezi. Afyon
Kocatepe Üniversitesi, 1999.
Senîh-i Mevlevî. Dîvân-ı Senîh-i Mevlevî. 1275.
Süleymân Nahîfî. Naʻt ve Miʻrâciyye Mecmûası (Süleymaniye Kütüphanesi, Hamidiye Bölümü, 1211). (ekitap). haz. Ahmet Tanyıldız. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı,
2018.
Şeref Hanım. Şeref Hanım Dîvânı. (ekitap). haz. Mehmet Arslan. Ankara: T.C. Kültür ve
Turizm Bakanlığı, 2018.
Şeyh Galib. Hüsn ü Aşk. haz. Muhammet Nur Doğan. İstanbul: Yelkenli Yayınevi, 2015.
Yeniterzi, Emine. Türk Edebiyatında Naʻtlar (Antoloji). Ankara: TDV Yayınları, 1993.
Yılmaz, H. Kâmil. Azîz Mahmûd Hüdâyî Dîvânı. İstanbul: DİB Yayınları, 2021.
ÜSKÜP’TE
MEDDAH MEDRESESİ
Elinizdeki bu eser Osmanlı sonrası yeni bir medeniyetin iktidarında
azınlık olarak var olma mücadelesi veren Müslümanların yeni
dünya düzenine karşı verdikleri kurumsal cevabın kısa bir hikayesini
tarihe not düşmeyi amaçlamaktadır.
Balkanlarda ilk dönem Osmanlı medreselerinden biri olan
Meddah Medresesi’nin 1923 yılında Fatih medresesi mezunu
Ataullah Kurtiş tarafından yeniden ihya edilip yeni bir çehreye
büründürülmesinden sonra aradan yaklaşık bir asır geçti.
Bu doğrultuda 07-08 Kasım 2023 tarihlerinde Üsküp’te Balkan
Çalışmaları Vakfı, İslami İlimler Araştırma Vakfı, Uluslararası Balkan
Üniversitesi, Üsküp Müftülüğü ve Sofya Yüksek İslam Enstitüsü
işbirliğinde bir sempozyum gerçekleştirildi. Sempozyumda sunulan
metinlerin yeniden düzenlenip geliştirilmesiyle ortaya çıkan bu
çalışmanın alanında kaynak bir eser olması temenni edilmekte ve
Osmanlı sonrası Balkan Müslümanlarının yaşadığı, yüzleştiği, cevap
ürettiği birçok meseleyi içerdiği düşünülmektedir.
9
786084
944133