VAKANÜVİS- Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi/ International Journal of Historical
Researches, Yıl/Vol. 1, Ortadoğu Özel Sayısı/ Special Issue on the Middle East
ISSN: 2149-9535
BAĞDAT PAKTI’NIN KURULUŞ SÜRECİNDE TÜRKİYE’NİN
ORTADOĞU VE BATI İLE İLİŞKİLERİ
Selma Göktürk Çetinkaya*
Özet
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından dış politikadaki yapılanmasında Batı
yanlısı bir yol takip eden Türkiye, Sovyetler Birliği’nin gerek kendisine yönelik
tehditlerinin, gerekse Ortadoğu’daki yayılmacı politikasının verdiği tehlikelerin
de etkisiyle ABD’nin isteği doğrultusunda Bağdat Paktı oluşumu içine girmiştir.
Oluşum sürecinde ilk olarak Türk-Irak Paktı olarak gündeme gelen Bağdat
Paktı’nda Türkiye ve Irak’tan ayrı İran ile Pakistan, ayrıca Batılı bir ülke olarak
da İngiltere yerini almıştır. Kurulmasını istemesine rağmen ABD’nin pakt
içinde bulunmaması, Ortadoğu’da güçlü bir İngiltere istemeyen Fransa’nın da
bu yapılanmada yer almak istemesi bahsi geçen oluşumun Batı eksenindeki
yansımalarıdır. Öte yandan Ortadoğu’da Bağdat Paktı’na dâhil olan ülkeler, bu
pakta karşı çıkarak kendi savunma teşkilatlarını oluşturan Mısır, Suriye ve
Suudi Arabistan ve iki oluşumun da dışında kalan devletler olarak üçe
bölünme söz konusu olmuştur. Üçüncü grupta yer alan Lübnan ile paktın
kuruluş sürecinde yakınlaşılmışsa da Suriye’nin olmadığı bu oluşuma Lübnan
girmemiş, Suriye ile Türkiye arasındaki arabuluculuk faaliyetleri de sonuçsuz
kalmıştır. İsrail ise Ortadoğu’daki varlığı için Bağdat Paktı’nı tehlikeli
gördüğünü belirten beyanlarda bulunmuştur ki bu dönemde Türkiye ile
ilişkilerinde gerginlikler de yaşamıştır. Yapılan çalışma 1955 yılı dâhilinde
Türkiye’nin bu pakt çerçevesinde Ortadoğu ve Batı ülkeleri ile ilişkilerini
kapsamaktadır. Şimdiye değin yapılan çalışmalarda kullanılmadığı görülerek
ve dönemin mühim bir süreli yayını olması hasebiyle Akis Dergisi öne
çıkarılmak istenmiş, hem coğrafi hem de kültürel yönden Batı ile Doğu
arasında köprü vazifesi gören Türkiye’nin bu vazifesini ifa ettiği bir oluşum
olarak Bağdat Paktı’nın kurulduğu yıl içindeki gelişmelerde izlediği dış politika
anlatılmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Ortadoğu, Bağdat Paktı, Türkiye, Irak, İngiltere, ABD
*
Yrd. Doç. Dr., Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih
Bölümü, selma.cetinkaya@bilecik.edu.tr.
Selma Göktürk Çetinkaya
2
RELATIONS OF TURKEY WITH MIDDLE EAST AND THE WEST DURING THE
FORMATION PROCESS OF BAGHDAD PACT
Abstract
Turkey, having followed a western oriented policy in foreign policy after
WWII entered the formation process of Baghdad Pact upon the request of
USA and under the effect of the threats of Soviet Union and the dangers
originating from Soviet Russia’s expansionist policies in the Middle East.
Baghdad Pact was formed by Turkey, Iraq, Iran, Pakistan and the United
Kingdom. When it comes to the reflections of the Pact in the West, the USA
did not get involved in it although it was volunteer at the beginning. The same
situation was also valid for France having not desired a strong United
Kingdom in the Middle East. When the Middle East was analyzed it was
divided into three different groups, first of which consisted of the countries
having involved in the process. Secondly, Egypt, Syria and Saudi Arabia
formed their own defence organization. Lastly there were also the states
having stayed out of the process. This study covers the relations of Turkey
with the Middle East and the West within the framework of that Pact formed
in 1955. Akis which was one of the significant periodicals of its period will be
basic source of this study.
Keywords: Middle East, Bagdad Pact, Turkey, Iraq, England, USA
Giriş
İkinci Dünya Savaşı’nın sonrasında dünyadaki dengelerin değişmesi
ve Avrupa’da ortaya çıkan boşluk Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler
Birliği’nin tehditkâr tutumunu ortaya çıkarmıştır. Sovyet tehditlerinin
Türkiye’ye de yönelik olması Batı ile ve özellikle de ABD ile
yakınlaşmayı gündeme getirmiştir. NATO’ya alınması sonrasında
Sovyet Rusya’ya karşı güvenliğini sağlama noktasında önemli bir adım
atmış olmasına karşın Çin Halk Cumhuriyeti’nin ortaya çıkması
komünizm tehlikesini daha geniş bir sahaya yaymış ve bu bağlamda
Türkiye kendi güvenlik sistemini genişletebilmek amacıyla Balkan ve
Bağdat Paktlarının kurulmasında etkin rol oynamıştır1. Bu süreçte
Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Cilt 1-2 (1914-1995), Alkım Yayınevi,
İstanbul 2005, s. 517
1
Bağdat Paktı'nın Kuruluş Sürecinde Türkiye'nin Ortadoğu ve Batı ile İlişkileri
3
İngiltere ve ABD’nin Türkiye’den de konuyla ilgili isteklerinin bulunması
adı geçen ittifaklık sistemlerinin ortaya çıkışında kolaylaştırıcı olmuştur.
Ancak kolaylaştırıcılığının yanı sıra pakta dâhil olmak istemeyen Balkan
ve Ortadoğu ülkelerinin bu kararlarında Batı ülkelerinin yapılanmalar
içinde yer almasının tesiri de göz ardı edilmemelidir. Buna ek olarak
Türkiye’nin ABD ve İngiltere ile yakın ilişki içinde olması, özellikle
Ortadoğu’da sıkıntılı bir süreci beraberinde getirmiştir. Bu süreçte
Batı’nın isteklerinin Türkiye’nin güvenliğiyle örtüşür düzeyde olması da
Ortadoğu ülkeleri için olumsuz algılanmıştır. Batılı ülkelerle Türkiye’nin
bu örtüşür düzeydeki taleplerinde Türkiye’ye çok iş düştüğü de
muhakkaktır.
1955 Öncesinde Türkiye, Batı ve Ortadoğu
Türkiye’nin NATO’ya girmesi ile ilgili görüşmeler esnasında İngiltere,
bu birliğe girilmesi durumunda Ortadoğu savunmasında üzerine düşen
görevi yerine getirmesini istediklerini açıkça beyan etmiştir. Buna
karşın dönemin Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü de bu isteği yerine
getireceklerine dair teminat vererek Avrupa’nın stratejik ve ekonomik
yönden savunulması bakımından Ortadoğu savunmasının gerekli
olduğunu ifade etmiştir2. Ayrıca Ankara’daki Amerikan Büyükelçiliği
Birinci Müsteşarı B. E. Kuniholm ile yaptığı görüşmede CHP’nin zayıf ve
kendi aralarında bölünmüş olan Arap ülkeleriyle ilişki kurmanın aleyhte
olacağını düşündüğünü, İsmet İnönü’nün de I. Dünya Savaşı sırasında
yaşananlardan dolayı Araplarla arasının iyi olmadığını söyleyen
Köprülü, Türkiye’nin Arap ülkeleriyle ilişkilerinin düzeltilmesi
gerektiğine inandığını eklemiştir. Yine Köprülü’ye göre Sovyetler
Birliği’nin zayıf Arap ülkelerini ele geçirmesini önlemek adına da
ilişkilerin geliştirilmesi gerekmektedir3. Buradan yola çıkarak Türkiye
kendi güvenliğini de düşünmek suretiyle Ortadoğu’da etkili olmaya
sıcak bakmıştır diyebiliriz. Gerek Batı’ya yakınlaşabilmek gerekse tarih
Mehmet Saray, Sovyet Tehdidi Karşısında Türkiye’nin NATO’ya Girişi III.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın Hatıraları ve Belgeler, Atatürk Araştırma
Merkezi, Ankara 2000, s. 143-144
3
Hüseyin Bağcı, Türk Dış Politikasında 1950’li Yıllar, ODTÜ Yayıncılık, Ankara
2007, s. 42-43
2
Selma Göktürk Çetinkaya
4
boyunca kendisine tehdit olarak gördüğü Ruslardan korunabilmek
adına Türkiye 1950 itibariyle Ortadoğu ile ilişkilerinde bir dönüm
noktası yaşamaya başlamıştır.
14 Mayıs 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti’nin NATO’ya üye
olmasını kolaylaştırabilme düşüncesiyle ABD ve İngiltere’nin
Ortadoğu’da güvenlik örgütü kurulmasına yönelik girişimlerinde
destekleyici rol oynamaya gayret gösterdiğini söylemek mümkündür.
Nitekim ilk olarak Ortadoğu Komutanlığı ve Ortadoğu Savunma
Örgütü4 gibi yapılanmalarda ABD’den askeri ve ekonomik yardım
alabilmek gayesiyle yer almaya çalışılmış, ancak Arap milliyetçiliği
nedeniyle bu girişimlerden netice alınamamıştır. Örneğin pakt
sürecinde ABD ile olan ilişkilerimiz dış politikada dostluk çerçevesinde
olmakla birlikte iktisadi yönden sıkıntılı bir gidişat izlemiştir. Yardım
talebimizi geri çevirerek kredi açmayı reddeden ABD, Başbakan
Yardımcısı Zorlu’yu Washington’a göndermek isteyen Ankara’ya bu
gezinin zamansız olduğunu bildirmiştir. Bu durumun Menderes’i
kızdırdığına dair New-York Times’da da haberler çıkmıştır5. ABD
Büyükelçisi Avra Warren’in İzmir’de gazetecilere verdiği demeçte
Türkiye’nin ABD’den her sene aldığı 72,5 milyon doların haricinde 300
milyon dolar istediği, bunun için ABD’nin enflasyon ve plansızlığa son
verilmesi gibi isteklerinin olduğu, konuyla ilgili olarak Ankara’da 19
Amerikalı uzmanın ekonomik incelemelerde bulunduğu gibi hususlar
4
İngiltere’nin Mısır ve Irak gibi Arap ülkeler ile birlikte Türkiye’nin de dahil
olacağı bir bölgesel savunma örgütü kurma isteği sonrasında doğan Ortadoğu
Komutanlığı fikrini, ABD istemediği için İngiltere vazgeçmiştir. Ancak Kore
Savaşı sonrası Türkiye’nin başarısının hissedilmesi ve Sovyetlerin bölgede
tehdit oluşturmaya başlaması ile ABD için mühim görülmüştür. Bu noktada
İngiltere ve ABD Ortadoğu Komutanlığı’nın oluşturulması için uzlaşmış,
Türkiye de bu oluşumu “zorunlu ve yararlı” gördüğünü açıklamıştır. Mısır’ın
Ortadoğu Komutanlığı’na sıcak bakmamasıyla İngiltere ve ABD bunu askeri bir
teşkilatlanma
olmaktan
çıkarıp
Ortadoğu
Savunma
Örgütü’ne
dönüştürmüştür. Yine de İngiltere Irak ve Ürdün, ABD ise Mısır’a ağırlık
verince sıkıntı yaşanmış ve bu yapılanma gerçekleşmemiştir. Bkz. Behçet
Kemal Yeşilbursa, “Bağdat Paktı (1955-1959), Tarihin Peşinde Uluslararası
Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Sayı: 6, 2011, ss. 85-100, s. 86-87
5
Akis, “Amerika ile Münasebet”, 7 Mayıs 1955, s. 9
Bağdat Paktı'nın Kuruluş Sürecinde Türkiye'nin Ortadoğu ve Batı ile İlişkileri
5
ortaya çıkmıştır6. 1955 Haziranının ilk yarısında ise Türkiye’nin 300
milyon dolarlık kredi talebi ABD tarafından reddedilerek yerine 30
milyon dolar verilmesi uygun görülmüştür7. Yine de coğrafi konumu ve
kültürel oluşumuyla hem Batılı hem de Doğulu bir yapısı olan Türkiye,
Ortadoğu ile ilgili olarak kendisine yüklenen misyonun farkındalığıyla
Batı destekli bir teşkilatlanmada lokomotif rol oynayacağının dönem
itibariyle artık bilincindedir. Bu bağlamda 1953’te ABD’nin isteği
doğrultusunda Ortadoğu’nun kuzeyinden geçip SSCB’yi kuşatacak ve
Türkiye, Suriye, İran, Irak ve Pakistan’ın yer alacağı yeni bir
teşkilatlanma gündeme gelmiştir8.
ABD’nin bu isteğinde Ocak 1953’te Eisenhower’ın9 başkan
seçilmesiyle yeni bir döneme geçilmesinin etkisi göz ardı
edilmemelidir. Nitekim Eisenhower’la birlikte Ortadoğu politikasını
gözden geçiren ABD, özellikle Türkiye ve Pakistan’ın içinde bulunması
gereken Ortadoğu’da bir savunma sisteminin oluşturulması için
Dışişleri Bakanı John Foster Dulles’ı 11-28 Mayıs 1953’te on bir
Ortadoğu ülkesini ziyaret etmesi için bölgeye göndermiştir. Bu gezinin
Türkiye ayağı 26-27 Mayıs’ta gerçekleşmiştir. Esasen gezi programına
Türkiye dâhil edilmemiş olmakla birlikte Başbakan Menderes’in talebi
doğrultusunda Dulles 26 Mayıs’ta Ankara’ya gelerek Cumhurbaşkanı
Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes ile görüşmelerde
bulunmuştur. Bu süreçte, 26 Mayıs akşamı, Türk Hükümeti verdiği
6
Akis, “Dış Yardım”, 21 Mayıs 1955, s. 4
Akis, “300 mü, 30 mu?”, 18 Haziran 1955, s. 4-5
8
Melih Aktaş, 1950-1960 Demokrat Parti Dönemi Türk-Sovyet İlişkilerinde
Amerikan Faktörü, Şema Yayınevi, İstanbul 2006, s. 100, Gencer Özcan, “Ellili
Yıllarda ‘Dış’ Politika”, Türkiye’nin 1950’li Yılları, Haz. Mete Kaan Kaynar,
İletişim Yayınları, İstanbul 2015, ss.97-150, s. 126-127
9
Dwight David Eisenhower 20 Ocak 1953 Salı günü yemin ederek görevine
başlamış, 20 Ocak 1961’e kadar iki dönem ABD Devlet Başkanlığı yapmıştır.
Bkz. “Dwight David Eisenhower Chronology”, Dwight D. Eisenhower
Presidential
Library,
Museum
and
Boyhood
Home,
https://www.eisenhower.archives.gov (Erişim 14 Haziran 2016)
7
Selma Göktürk Çetinkaya
6
memorandumla Ortadoğu’yu savunmaya yönelik teşkilata liderlik
yapmaya talepkar olduğunu belirtmiştir10.
1 Haziran 1953’te Ulusal İstihbarat Konseyi’nde, Ortadoğu gezisiyle
ilgili raporu doğrultusunda bir açıklama yapan Dulles, Sovyetler
Birliği’nin tehdidine açık konumda bulunan Pakistan, İran, Irak, Suriye
ve Türkiye’yi içeren “Kuzey Kuşağı” isimli savunma projesini ortaya
atmıştır. Türklerin Sovyetlere karşı askeri işbirliği yapmakta istekli
olduğunu ancak ekonomik kapasitelerinin ötesine geçen bir yeniden
silahlanma isteklerinin bulunduğunu söyleyen Dulles, Pakistan için de
“Müslüman olmasına rağmen fazlasıyla dost canlısı” değerlendirmesini
yapmıştır11. Bu proje kapsamında ABD 28 Aralık 1953’te ve 19 Mayıs
1954’te, Türkiye ise 2 Nisan 1954’te Pakistan ile anlaşma
imzalamışlardır. Karaçi Antlaşması olarak da bilinen ve Türkiye
Büyükelçisi Selahattin Arel ile Pakistan Dışişleri Bakanı Zülfikar Han
arasında imzalanan Türkiye-Pakistan Dostane İşbirliği Antlaşması’nın
askeri bir özelliği olmayan kültürel, ekonomik ve teknik bir yapısının
olduğunu belirtmek gerekir. Ayrıca Ortadoğu Savunma yapılanmasının
ilk adımı olan bu antlaşmayı imzalayan iki tarafın da bölgenin Arap
olmayan ülkelerinden olduğunu12 ve Pakistan’ın ABD’nin söz verdiği
yardımı alabilmek adına Türkiye’nin şahsında Batıya yaklaştığını13
söyleyelim.
Kuzey Kuşağı Savunma Projesi için Pakistan ile anlaşmaya varan
Türkiye’nin ilişki kurduğu ikinci ülke ise Irak olmuştur. Menderes’in
Amerikan Büyükelçisi Avra Warren’e14 söylediği üzere, Irak hemen bir
10
Halil Akman, Suat Zeyrek, “John Foster Dulles’in Ortadoğu Gezisi, Temaslar
ve Tepkiler (11-28 Mayıs 1953)", Avrasya İncelemeleri Dergisi, Sayı: II/2, 2013,
ss. 259-288, s. 261, 275
11
Michael J. Cohen, Fighting World War Three from the Middle East Allied
Contingency Plans, 1945-1954, Frank Cass&Co Ltd, Portland 1997, s. 315-317
12
Mustafa Bostancı, “Türk-Arap İlişkilerine Etkisi Bakımından Bağdat Paktı”,
Gazi Akademik Bakış, Cilt 7, Sayı 13, Kış 2013, ss. 171-184, s. 173-174,
Yeşilbursa, s. 88
13
Akis, “Dış Politikamıza Bakış”, 27 Ağustos 1955, s. 11
14
Avra Milvin Warren (1893-1957), Olağanüstü ve tam yetkili büyükelçi olarak
28 Temmuz 1953’te Türkiye’ye atanmıştır. 17 Şubat 1956’ya değin bu görevde
kalmıştır. Son görev yeri Türkiye olan Warren’in önceden görev aldığı ülkeler
sırasıyla Dominik Cumhuriyeti, Panama, Yeni Zelanda, Finlandiya ve Pakistan
Bağdat Paktı'nın Kuruluş Sürecinde Türkiye'nin Ortadoğu ve Batı ile İlişkileri
7
pakta imza atmaktansa öncelikle Türk-Pakistan Anlaşması gibi bir ikili
anlaşmaya sıcak bakmıştır. Esasen sadece Irak değil, ABD’nin paktın
içinde yer almasını istediği hiçbir devlet Batı desteğine sahip olmayı
beklememektedir. Dolayısıyla Türkiye, Irak’ı Pakistan’la yapılmış olan
anlaşmaya dahil etmeye yönelik baskı uygulamamış, onunla da yine
ikili bir anlaşma yapma yoluna gitmiştir15. Bununla ilgili temaslar da
1955’in başında yaşanmıştır. Ancak hemen ilave edelim, her ne kadar
Irak da diğer ülkeler gibi “Batı desteği” gibi bir beklenti içinde olmasa
da hem İngiltere’nin desteğini sağlamış hem de ABD kendisine Bağdat
Paktı doğrultusunda kullanmak şartıyla verdiği tankı almıştır. Ayrıca
Bağdat Paktı’ndan sonra Arap coğrafyasının liderliği noktasında da
önemli bir yere gelmiştir16.
Bağdat Paktı’na Giden Süreçte Türkiye-Irak İlişkileri
Irak ile temasta bulunmak üzere Başbakan Adnan Menderes, 4
Ocak 1955’te Bağdat’a gitmeyi planlamış, birkaç ay önce Türkiye’ye
gelen Irak Başbakanı Nuri Said Paşa’nın ziyaretine karşılık yapılacak bu
gezide ittifaklık görüşmelerinin yanı sıra iktisadi ve kültürel
düzenlemelere de gidilmesi düşünülmüş ve hatta Ankara Hükümetinin
bütçesine dâhil etmiş olduğu Irak’tan alınacak olan petrol borcunun
görüşülmesi gerektiğine dair basında yorumlar yapılmıştır17.
Planlandığı günden iki gün sonra, 6 Ocak’ta İstanbul’dan Bağdat’a
hareket eden Menderes liderliğindeki ve basından Sefa Kılıçlıoğlu ile
Burhan Belge’nin olduğu Türk heyetinde, Köprülü hariç, Dışişleri
Bakanlığı Genel Sekreteri Muharrem Nuri Birgi’den başka hariciyeci yer
almaması da ilginçtir ki buna sebep olarak belirli bir meseleden ziyade
olmuştur. Türkiye’den sonra Pakistan’a görevlendirilmişse de Senatonun tatili
sırasında tayini olmuş ve bu ataması altında görev yapmamıştır. Bkz.
“Principal Officers and Chiefs of Mission, by Year. 1955, Office of the
Historian, https://history.state.gov (Erişim 19 Temmuz 2016)
15
Elie Podeh, The Quest for Hegemony in the Arab World, The Struggle over
the Baghdad Pact, E. J. Brill, Leiden/Netherlands 1995, s. 94
16
Sabit Duman, “Ortadoğu Krizleri ve Türkiye”, Ankara Üniversitesi Türk
İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Sayı 35-36, Mayıs-Kasım 2005, ss.
313-332, s. 316
17
Akis, “Bir Politikanın Başarısı”, 1 Ocak 1955, s. 9
Selma Göktürk Çetinkaya
8
fikir alışverişinde bulunmak için bu ziyaretin gerçekleştirilmesi
gösterilmiştir. Aslında bu söylemin altında, çıkabilecek yersiz haberleri
önlemek vardır diyebiliriz. Yine de dönemin basınında bununla ilgili
haberlere yer verilmiş, Akis de bu gezinin “Arap Birliği” oluşturmaya
yönelik olduğunu belirterek zaten Türkiye’deki Arap ülkelerinin
diplomatlarının da buna yönelik fazlasıyla beyanat verdiğini, hatta
Menderes’i “vezirülazam” diye hitap edecek kadar benimsediklerini
yazmıştır18.
Arap ülkelerinin Batı’ya yakınlaşabilmek için Türkiye’yle dostluk
kurmalarının gerektiğine inandıklarını belirtelim. Irak, İran ve
Türkiye’nin bir tehlike anında en zorda kalacak üç devlet olduğu için
işbirliğinin zorunlu görüldüğünü ve Nuri Said Paşa’nın belirttiği üzere
Ortadoğu’da kurulacak sistemin özünü Arap Birliği’nin oluşturacağının
düşünülmesi de önemli ayrıntılardır. Ancak “Arap Birliği” olarak
telaffuz edilmesine karşın Türkiye’nin içinde bulunmasıyla bu
özelliğinin kaybedileceğinin fark edilmemesi enteresandır. Yine de tek
partili rejimin olduğu Irak’ta Menderes’in ziyaretine önem verildiği ve
Türklerle müttefikliğin kendilerine çok şey katacaklarını, bu birlikteliğin
Türkiye’den ziyade kendilerine fayda sağlayacağını düşünmeleri öne
çıktığı için birliğin sıfatının önemi ikinci derecede yer almıştır19. Bu
gezideki ilk büyük Türk-Irak toplantısı 10 Ocak 1955’te
gerçekleştirilmiştir. Toplantıya katılan Irak heyetinde Başbakan Nuri
Said Paşa, Başbakan Yardımcısı Ahmet Muhtar Baban, Devlet Bakanı
Burhanettin Başayan, Ankara Büyükelçisi İbrahim Akif El Alusi, Irak
Dışişleri Genel Sekreteri Bahaddin Avni yer alırken Türk heyetinde ise
Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, Dışişleri
Bakanlığı Genel Sekreteri Muharrem Nuri Birgi ve Bağdat Büyükelçisi
Muzaffer Göksenin vardır. Bu toplantı iki tarafı da memnun edecek
şekilde sonuçlandırılmıştır20.
Ancak Türkiye-Irak arasındaki bu yakınlaşma ve Nuri Said Paşa’nın
serbestçe pakt imzalayabileceğini söyleyerek özellikle Mısır’a sesini
duyurmak istemesi Cemal Abdünnasır’ı oldukça rahatsız etmiştir. Tam
da bu esnada Bağdat’taki Türkiye Büyükelçiliğinin bahçesinde
18
Akis, “Arap İçi mi, Arap Dışı mı?”, 8 Ocak 1955, s. 8-10
Akis, “Arap İçi mi, Arap Dışı mı?”, 8 Ocak 1955, s. 8-10
20
Milliyet, “Türkiye-Irak Görüşmeleri”, 11 Ocak 1955, s. 1-7
19
Bağdat Paktı'nın Kuruluş Sürecinde Türkiye'nin Ortadoğu ve Batı ile İlişkileri
9
bombalama olayı yaşanmıştır. Bomba can ve mal kaybına yol açmamış
olmakla birlikte Irak’ta büyük üzüntü yaratmıştır. Irak Hükümeti
bombayı atanların komünist veya siyonist olduklarını söylemekle
birlikte Akis’e göre “Arap memleketlerinde siyasetlerin bu vasıta ile
çözülüp bozulduğunu herkes bilmektedir”. Bununla ilgili olarak TürkIrak ilişkilerindeki gelişmeler Mısır’ı rahatsız etmiş, Menderes’le iyi
münasebeti bulunan Nuri Sait Paşa’nın siyasetten uzaklaştırılması
düşünülmüşse de Irak Kralının kendisine sadık olması bunu engellemiş,
darbe mevzubahis olmadığı için suikast akla gelmiş ve neticede Türk
Büyükelçiliğine bomba atılmıştır tahmini yapmıştır21. Bunların
Menderes’in gezisinin ardından yaşanması da Akis’in tahminlerini
doğrular nitelikte görülebilir.
Yoğun geçen bu dönemde Ortadoğu gezisinde Irak’tan ayrı Suriye
ve Lübnan’a da geçen22 Başbakan Menderes, 22 Şubat 1955’te Dışişleri
Bakanlığı’ndaki çok az kişiden başka kimsenin bilmediği şekilde,
Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü ve Başbakan Yardımcısı Fatin Rüştü Zorlu
ile yeniden Bağdat’a gitmiştir. Bu gezi, Türk-Irak Paktı’nın imzalanması
için, bütçe görüşmeleri yarıda bırakılarak, Menderes’in gördüğü lüzum
üzerine gerçekleştirilmiştir. Bu gelişmeyi öne çeken gelişme ise İngiliz
Dışişleri Bakanı Anthony Eden’ın Mısır’da Abdünnasır’la görüşmesi
olmuştur. Sonrasında Eden Bağdat ve Ankara’yı da ziyaret edecektir ki
bu ziyaretler olmadan Türkiye ile Irak paktı imzalayarak İngiltere’nin
karşısına çıkmak istemişlerdir diyebiliriz23. Ancak İngiltere’nin bu paktı
gerçekten isteyip istemediği sorusu da akıllara takılmış, İngiltere’de
bazı kesimlerin ABD himayesinde oluşturulacak olan bu pakttan
endişelendikleri de gündemde yer almıştır. Basında ise Eden’ın Mısır
gezisinde Abdünnasır’dan sessiz kalmasını istediği yer bulmuş, buna
karşılık Abdünnasır Eden’a Nuri Said Paşa üzerinde etkili olmadığı
takdirde İngiltere’nin kendilerine güvenmemesini söylemiştir24.
21
Akis, “Uyuşamayanlar”, 5 Şubat 1955, s. 16
Türk heyeti, 14 Ocak 1955’te Bağdat’tan Şam’a gitmiş, burada da Lübnan’ın
daveti üzerine aynı gün Beyrut’a geçmiştir. Bkz. Milliyet, “Başvekil Bugün
Suriye’ye Gidiyor”, 14 Ocak 1955, s. 1-7
23
Akis, “Menderes Bağdat’ta”, 26 Şubat 1955, s. 9-10
24
Akis, “Eden’ın Turnesi”, 26 Şubat 1955, s. 27
22
Selma Göktürk Çetinkaya
10
Yine de Türkiye’nin bu süreçte sadece İngiltere yanlısı Irak’tan
olumlu tepki aldığını söylemek gerekir. Öteki ülkelerin de zaman içinde
kendilerine katılacağı umuduyla Türkiye ile Irak arasında 12 Ocak
1955’te bir deklarasyon, 24 Şubat 1955’te de Bağdat’ta Karşılıklı
İşbirliği Antlaşması imzalanmış25, böylelikle Bağdat Paktı’nın kuruluş
serüveni başlamıştır. Bağdat Paktı’na Türkiye ve Irak’ın ardından 4
Nisan 1955’te İngiltere26, 23 Eylül 1955’te Pakistan ve 3 Kasım 1955’te
İran katılmıştır27.
Türk-Irak ilişkilerinin devam ettiği bu süreçte iç politikada da dışarı
ile ilişkiler noktasında çok önemli bir gelişme yaşanmıştır. 22 Nisan
1955’te Başbakanlıkta Türkiye ile Irak arasında Bağdat’ta imzalanan
karşılıklı yardım antlaşmasının onaylı metinleri karşılıklı olarak diğer
tarafa verilmiştir. Bu alışveriş Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü ile Irak’ın
Ankara Büyükelçisi Akif el Alusi arasında gerçekleştirilmiştir. Aynı gün
TBMM’de Irak Parlamento Heyeti Başkanı bir konuşma yapmış, celse
açılışında okunan Cumhurbaşkanlığı tezkeresi ile Fuat Köprülü’nün yeni
oluşturulan Devlet Bakanlığına alındığı, Dışişleri Bakanlığına ise
vekâleten Adnan Menderes’in bakacağı duyurulmuştur. Demokrat
Parti’nin muhalefette bulunduğu yıllardan itibaren dış politikalarla ilgili
çalışmalarda bulunan ve 1950 seçimleri sonrasında kendi isteğiyle
Dışişleri Bakanlığı’na gelen Köprülü, beş yıl bu makamda kalmıştır.
Fakat dış politikada daha dinamik bir yol izlenmeye başlanması, dış
siyasetin bizzat Menderes tarafından idare edilir hale gelmesi ilk kez
kuruculardan birinin ikinci plana itilmesini beraberinde getirmiştir.
Esasen Lübnan Cumhurbaşkanının Ankara’da olduğu sırada alınan bu
karar, bu kez Irak heyetinin Ankara’da bulunduğu bir esnada ilan
edilmiştir. Zaten 2 Mayıs 1954 seçimlerinin sonrasında dışişlerini idare
edecek bir başbakan yardımcılığı oluşturularak Dışişleri Bakanlığı fiilen
25
Türk-Irak Paktı, TBMM’de 449 milletvekilinin beyaz oyuyla, oy birliği içinde
kabul edilmiştir. Bkz. Akis, “Paktın Asıl Kıymeti”, 5 Mart 1955, s. 10
26
30 Mart 1955’te parafe edilen İngiltere-Irak Antlaşması, 4 Nisan Pazartesi
günü imzalanmıştır. Bkz. Akşam, “İngiliz-Irak Anlaşması”, 2 Nisan 1955, s. 1
27
Paktın üyeleri Türkiye, Irak, İngiltere, Pakistan ve İran’dır. NATO ve SATO’ya
benzeyen Bağdat Paktı, ortak politik, askeri ve ekonomik amaçları arttırmak
için oluşturulmuş bir savunma örgütüdür. Bkz. U.S. Department of State
Archive, “The Baghdad Pact (1955) and the Central Treaty Organization
(CENTO), http://2001-2009.state.gov (Erişim: 17 Temmuz 2016)
Bağdat Paktı'nın Kuruluş Sürecinde Türkiye'nin Ortadoğu ve Batı ile İlişkileri
11
Fatin Rüştü Zorlu’ya bağlanmış ve bir yıl sonra da Akis’in ifadesiyle
“Dışişleri Bakanlığı hiçbir zaman tatminkâr olmayan” Fuat Köprülü
görevden alınmıştır28.
Bağdat Paktı ve Türkiye-Suriye İlişkileri
Türkiye’nin Irak, Pakistan ve İran dışındaki bölge ülkelerini pakta
dâhil etme gayretlerinin olumlu sonuç vermediğini söylemek
gerekmektedir29. Bu noktada Suriye, Mısır ve Suudi Arabistan arasında
oluşturulması gündemde olan savunma ittifakının etkisi oldukça
fazladır. Öyle ki sözü geçen ittifakın birinci maddesi, tarafların Türk-Irak
Paktı’na katılmalarını ve herhangi bir yabancı ülkeyle müttefiklik
oluşturmalarını yasaklamıştır. Suriye’deki istikrarsızlık nedeniyle
yaşanılan iç karışıklıkların da göz ardı edilmemesi gerekmektedir.
Nitekim Başbakan Menderes’in 14 Ocak 1955’te Suriye’ye yapacağı
gezi dolayısıyla yüzlerce öğrenci protesto gösterileri yapmıştır ve
Suriye İçişleri Bakanlığı Türk Heyetinin geçeceği yerlerde geniş güvenlik
önlemleri almıştır30. 17 Mart 1955’te de Humus’ta komünistlerle
Müslüman Kardeşler arasında çıkan çatışmalar sonrasında olağanüstü
hal ilan edilmiş ve ordu şehre el koymuştur. Suriye’de bu süreçte iç
savaşın çıkabileceğine yönelik söylentiler de oldukça yoğundur31.
Akis’te ifade edildiği gibi “ezelden beri devam eden Türk aleyhtarı
nümayişler” artarak devam ettiği için Türkiye, Suriye’ye verdiği nota ile
bu hareketlerin bitirilmesini istemiştir32. Buna karşılık 20 Mart 1955
Pazar günü Suriye’nin Ankara Büyükelçisi Nazım El Cezayirli, Dışişleri
Bakanı Fuat Köprülü’ye Suriye Dışişleri Bakanı Halid el Azem imzalı
cevabi notasını vermiş ve aynı gün Menderes’le Başbakanlık’ta
görüşmüş, bu görüşmede Menderes notayı olduğu gibi iade etmiştir.
Notada her ne kadar dostane hislerden bahsedilse de bu dönemde
Suriye’nin çeşitli yerlerinde hükümet tarafından gösteriler
düzenlenmiş, Halid el Azem, Le Monde’un Ortadoğu muhabiri Edouard
28
Akis, “Bir Devin Sonu”, 23 Nisan 1955, s. 5-6
Özcan, s. 95, Cohen, s. 323
30
Milliyet, “Suriye’de Nümayişler”, 14 Ocak 1955, s. 1-7
31
Milliyet, “Suriye-Arap Müzakereleri”, 18 Mart 1955, s. 7
32
Akis, “Orta Doğuda Kıvılcım”, 2 Nisan 1955, s. 6
29
Selma Göktürk Çetinkaya
12
Sablier’ye Türkiye aleyhinde beyanat vermiş, Türk-Irak Paktının fiyasko
olduğunu söylemiştir. Notanın iadesinin ardından Suriye’nin Mısır’la
irtibata geçmesi de önemli görülmelidir. İki ülke arasındaki bu
gerginlik, aradaki “uzun ve suni” sınırın varlığı dolayısıyla gündeme
çatışma ihtimallerini de taşımıştır. Öte yandan Demokrat Parti’nin
yayın organı diyebileceğimiz Zafer Gazetesinde Suriye’ye yönelik
“madrabazlık, siyaset dolandırıcılığı, rüzgara göre kuyruk değiştirmek”
gibi ifadelerin kullanılması da Akis tarafından “Batılı bir devlet karakteri
taşıyan” Türkiye’nin ağırbaşlı duruşunu sarstığı gerekçesiyle
eleştirilmiştir33. Ancak Akis’in yaklaşık bir hafta sonra yayınlanan
sayısında yer alan şu sözler, daha yumuşak ifade edilmiş olsa da, Suriye
hususundaki fikirlerin çok da farklı olmadığını göstermektedir:
“Suriye Türkiye için hiçbir zaman iyi komşu olmamıştı. İstiklalini
kazanmadan da, kazandıktan sonra da hakiki devlet vasfını
alamadığından bir kabilenin bütün arazını göstermiş, hükümetlerinde
istikrar olmamış, bir takım maceraperestlerin tecrübe tahtası yerine
geçmiş, memleketi idare edenler de asla bunların üstüne
çıkamamışlardır. Bu yüzden hemen her devirde komünistler türlü
kılıklar altında iktidarı ellerinde tutmuşlar, kırk paralık menfaat için
yapmadıklarını bırakmamışlardır. Suriye realitesi, bundan ibarettir. Bir
devlet olamayan komşu memleketlerin askeri kudret ifade
34
edemeyeceği de tabiidir .”
Basındaki bu söylemlere karşın Ankara, Bağdat Paktı’nın içinde
Suriye’nin de yer alması için gerekli teşebbüsleri bu dönemde fazlasıyla
yerine getirmiştir. Türkiye’nin Suriye ile ilgili bir girişimi de 14 Haziran
1955’te Bağdat Paktı’nın ilk bildirisinin yayınlanmasından sonra olmuş,
pakta katılmaya ikna edebilmek için Başbakan Menderes Şam’a
gitmiştir. Ancak tüm bu çabalardan Bağdat Paktı lehinde bir sonuç
çıkmamış ve Suriye, Mısır ile beraber hareket etme yolunu seçmiştir35.
33
Akis, “Bir Nota Hadisesi”, 26 Mart 1955, s. 4, Milliyet, “Suriye’nin Cevabi
Notasını İade Ettik”, 21 Mart 1955, s. 1-7
34
Akis, “Orta Doğuda Kıvılcım”, 2 Nisan 1955, s. 6
35
Zafer Yazkan Talu, The Nature of the Baghdad Pact and Turkey’s Middle
East Policy, Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi,
İstanbul 2014, s. 136-138
Bağdat Paktı'nın Kuruluş Sürecinde Türkiye'nin Ortadoğu ve Batı ile İlişkileri
13
Bundan ayrı Suriye’nin hareketlerine yönelik tepki vermesine
karşın, Ortadoğu’da hala söz sahibi olduğunu iddia eden ancak paktla
ilgili görüşmelerde bir kenarda bırakılan Fransa’nın bu oluşumu
olumsuz karşılamasına Türkiye’nin ses çıkarmaması ve hatta Türk-Irak
Paktı’na katılmasını teklif etmesi ilginçtir. Nitekim 17 Mart 1955’te
Dışişleri Bakanı Antonie Pinay, Fransız Milli Meclisi Dışişleri
Komisyonu’nda Fransa’nın Türk-Irak Paktı’na katılması durumunu
gerek kendilerinin gerekse Türk Hükümeti’nin memnuniyetle
karşıladığını ifade etmiştir. Konuyla ilgili olarak Dışişleri Bakanlığı ile
Fransa Büyükelçisi Numan Menemencioğlu ve Quai d’Orsay’in genel
sekreteri olan ve önceden Ankara’da sefirlik yapan Rene Massigli
arasında görüşmeler de yapılmıştır. Tüm bunlar, pakta katılacak ilk
Batılı ülke olma durumu bulunmasa da politikasını Suriye ve Lübnan’a
göre belirleyen Fransa ile aradaki soğukluğu giderme açısından mühim
gelişmeler olarak değerlendirilmelidir36. Ancak Fransa’nın pakta üye
olmadığını da yine belirtelim.
Paktın tek Batılı ülkesi olan İngiltere’nin pakta girdiği dönemde
Türkiye’nin Suriye ile yaşadığı sıkıntılı günlerin sınır ihlallerine yol
açtığını da aktarmak gerekir. Nitekim Suriye’ye ait bir uçak filosu
Derbesiye’den37 Türkiye sınırını geçmiş ve konuyla ilgili Suriye’nin
Ankara elçisine nota verilmiştir. Notaya cevaben Suriye de bir Türk
filosunun kendi hava sahasında uçtuğunu iddia etmiştir. İki devlet
arasındaki meseleye Mısır müdahil olarak Suriye’yi sonuna kadar
koruyacağını söyleyip Türkiye’yi Sovyet Rusya ile tehdit etmiştir.
Türkiye ise ABD tarafından desteklenmiş, Suriye de savaş imasında
bulunurcasına sınıra asker sevk etmiştir. Konu dâhilinde Türk halkının
tepkisine örnek olarak İzmir’den Menderes’e telgraf çeken gençlerin
36
Milliyet, “Fransa Pakta Katılıyor”, 18 Mart 1955, s. 7, Akis, “Fransa’nın
Durumu”, 26 Mart 1955, s. 4
37
4 Eylül 1953 tarih ve 4/1407 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile sınır kapısı tayin
edilen Mardin-Şenyurt Kara Hudut Kapısı 1979’a kadar kullanılmış, bu tarihten
sonra Suriye tarafındaki Derbesiye’nin kapalı olması sebebiyle faaliyetine son
verilmiştir. Bkz. Bahattin Doğanay, Türkiye-Suriye Turizm İlişkileri (MersinLazkiye-Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Üçgeninde Yeni Bir Destinasyon
Modellemesi Mümkün müdür?), T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Dış İlişkiler ve
Avrupa Birliği Koordinasyon Dairesi Başkanlığı Uzmanlık Tezi, Ankara 2009, s.
64.
Selma Göktürk Çetinkaya
14
yedek subay üniformalarını giymeye hazır olduklarını ilettiklerini
verebiliriz38.
Bağdat Paktı Çerçevesinde Lübnan ve Ürdün’ün Tutumu
Bağdat Paktı’nın oluşum sürecinde Lübnan’la ilgili olarak
Cumhurbaşkanı Camille Chamoun’un 1955 Nisanında Türkiye’ye
gelmeyi planlayıp akabinde de Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın Beyrut’a
gitmeyi düşündüğünü söyleyelim ve ekleyelim Lübnan pakta girmeyi
istemekle birlikte Suriye ile ticari, ekonomik ve gümrük ilişkileri
sebebiyle tereddütte kalmış ve karşılıklı ziyaretlerle bu endişenin
giderilmeye çalışılması amaçlanmıştır39. Ayrıca Chamoun, Ankara’da
bulunduğu üç günlük süreçte Türkiye ile Suriye’nin arasındaki gerginliği
çözmek için çaba sarf etmiş ve bunda da başarı göstermiştir. Ancak
Lübnan cumhurbaşkanının Ankara’dan ayrılışının ardından yapılan
resmi açıklamaya göre henüz Türk-Irak Paktı’na Lübnan’ın gireceğine
dair bir belirti yoktur; Chamoun, pakta sempati beslemesine karşın ilk
olarak Ankara ile Şam gerginliğinin çözülmesini ve önce Suriye’nin
pakta alınmasının sağlanmasını istemektedir. Ankara’da bulunduğu
süre içinde iki kez Suriye’nin Türkiye elçisiyle görüşen Chamoun,
kendisinin Beyrut’a dönmesine değin herhangi bir pakta dâhil
olmamasının Şam’a bildirilmesini de sağlamıştır. Kısaca Lübnan, Suriye
olmadan bu pakta girmek istememiştir. Ankara da Suriye’nin pakta
dâhil olmasından yanadır ki, Türkiye ve Irak’la sınırı olmayan Lübnan ile
Ürdün’ün Suriye olmadan bu paktta yer almasının Ortadoğu’da
sorunları arttıracağının da farkındadır. Dolayısıyla Suriye’nin pakta
katılması, Mısır, Suudi Arabistan ve Rusya tarafına kaydırılmaması
noktalarında Lübnan’ın arabuluculuğuna ihtiyaç duyulmuştur40.
Ayrıca İngiltere de bölgede geniş bir yay çizmek için Suriye ve
Ürdün’ün bu birliğe dâhil olmasını istemiş olmasına rağmen bu
mümkün olmamıştır41. Paktın İsrail saldırılarına karşı kendilerini
38
Akis, İki Tarafta Kalın Laflar”, 2 Nisan 1955, s. 6
Akis, “Lübnan Girecek mi?”, 26 Mart 1955, s. 5
40
Akis, “Yeni Metodlar”, 9 Nisan 1955, s. 9-10
41
Gerald Butt, “Lesson From History:
http://news.bbc.co.uk (Erişim 10 Temmuz 2016)
39
1955
Baghdad
Pact”,
Bağdat Paktı'nın Kuruluş Sürecinde Türkiye'nin Ortadoğu ve Batı ile İlişkileri
15
koruyacağına dair söylemlerle Ürdün ve Lübnan kazanılmaya
çalışılmış42, Ürdün’ü pakta çekerek diğer Arap ülkelerinin de bu ülkeyi
izleyeceğini düşünen İngiltere’nin bu isteği ise gerçekleşmemiştir43. Bu
dönemde Pakistan da Batıyla ilişkilerin devamının fayda sağlayacağını
söyleyerek Ürdün’ün Bağdat Paktı’na katılmasını sağlamaya
çalışmıştır44. Ama gerek Ürdün’ün gerekse Lübnan’ın Bağdat Paktı’na
katılmayarak bu iki ülkenin Ortadoğu’da oluşan Türkiye-Irak ve MısırSuriye gruplaşmalarının ikisine de dahil olmadığını hatırlatalım45. Akis,
Lübnan’ın pakta katılmasını şaşırtıcı bulmayacağını ve Lübnan’ı da
Ürdün’ün takip edeceğini, böyle olduğu takdirde bir asıl başarıdan söz
edilebileceğini46 kaleme almakla birlikte beklenen olmamış ve
söylediğimiz üzere iki ülke de bu oluşuma katılmamıştır. Ürdün’ün
pakta katılmamasında ülke içindeki muhalefet etkin olmuş, Ürdün
Kralının pakta üye olmak istemesine rağmen duruma muhalefet olan
grubun üstesinden gelememesi bu isteği engellemiştir47.
Daha net ifade ile hem Kral Hüseyin’in hem de Başbakan Seyit
Sait’in Bağdat Paktı’na katılmayı istemelerine rağmen gerek kabinedeki
dört bakan gerekse halk ve Ürdün ordusundaki genç subaylar buna
karşı çıkmışlardır. Bunun üzerine pakt karşıtı olan ve ordu tarafından
sevilen dört bakan İngiliz Kraliyet Kuvvetleri Genel Kurmay Başkanı
General Templer’ın Ürdün’de bulunduğu sırada, Ürdün’ün dış
politikasına İngiltere’nin etki ettiği gerekçesiyle istifa etmiştir.
Ardından yeni kabineyi kurma görevi Kral Hüseyin tarafından Bağdat
Paktı taraftarı El Mecali’ye verilmiştir. Bunun üzerine tepkiler artmış ve
Kudüs’ün Arap tarafındaki Türk Başkonsolosluğu ateşe verilmiş,
konsolosluk kullanılamaz hale gelmiştir. Başkonsolos İsmail Hakkı
Kentli de İsrail tarafındaki binaya geçmiştir. Buna ilaveten
konsolosluktaki Türk bayrağının yakıldığına, kendisine saldırıldığı için
Kentli’nin Kudüs’ün İsrail kısmına sığındığına dair haberler çıkmışsa da
42
Akis, “Yeni Bir Halka”, 26 Kasım 1955, s. 10
Duman, s. 317
44
Akis, “Mısır Çırpınıyor”, 12 Mart 1955, s. 16
45
Sait Yılmaz, Irak Dosyası, Kum Saati Yayınları, İstanbul 2011, s. 121
46
Akis, “Lübnan’dan Gelecek Misafir”, 2 Nisan 1955, s. 7
47
U.S. Department of State Archive, “The Baghdad Pact (1955) and the
Central Treaty Organization (CENTO), http://2001-2009.state.gov (Erişim: 17
Temmuz 2016)
43
Selma Göktürk Çetinkaya
16
Dışişleri Bakanlığı bunları yalanlayarak olayları komünistlerin çıkardığını
söylemiştir. Olaylardan sonra El Mecali Hükümeti istifa ederek yeni
seçimlerin 14 Ocak 1956’da yapılmasına karar verilmiştir ki tüm bu
yaşananların zaten Bağdat Paktı içinde Ürdün’ün olabilmesinin önüne
geçmiştir48.
Bağdat Paktı ve Türkiye-Pakistan İlişkileri
Bağdat Paktı çerçevesinde Pakistan’la da gelişmeler yaşanmış,
Karaçi’deki Türk ve Iraklı elçiler Pakistan Başbakanı Muhammed Ali’ye
bir nota vererek pakta katılmasına yönelik çağrıda bulunmuşlardır.
Ancak Pakistan’ın pakta katılması bu çağrıdan yaklaşık beş ay sonra
olmuştur. Bu çağrıyı İngiltere de desteklemiştir ki dönem itibariyle artık
İngiltere de pakta dâhil vaziyettedir. Hatta pakta girmeden önce bu
kararını İngiltere, Karaçi’ye bildirmiştir. Ancak İngiltere’den daha
önemli görülmesi gereken husus esas olarak ABD’nin pakta
katılmasının sağlanmaya çalışılması olarak görülmektedir. Çünkü bu
pakt ABD’siz olursa Ortadoğu savunması yine İngiltere’de kalacaktır ki
bu bağlamda Londra Mısır’daki üslerini kaybetmesini telafi eder
duruma gelecek ve Türkiye İngiliz nüfuz sahasına girmiş gibi
görünecektir ve Ankara bunu istememektedir49. Ancak bu pakta ABD
hiç dâhil olmamış, sadece gözlemci olarak yer almış ve toplantılara
katılmıştır. Hükümet darbesinden sonra 1959’da Irak’ın ayrılmasıyla
Merkezi Antlaşma Örgütü (CENTO) adında Ankara merkezli yeni
yapılanmaya da yine üye olmayan ABD, Ortadoğu’daki müttefiklerine
destek vermekle yetinmiştir50.
1955’in ortalarında Türkiye’nin ilgilendiği bir diğer mevzuu Pakistan
ile Afganistan arasında arabuluculuk yapma çabaları olmuştur. 1947’de
İngiltere’nin Hindistan’dan çekilme kararı alması sonrasında doğan
Pakistan’ın, Afganistan’la sınır meselesi söz konusu olmuş ve denize
48
Akis, “Müessif Hadise”, 31 Aralık 1955, s. 14-15
Akis, “Pakistan’ı Davet”, 9 Nisan 1955, s. 10
50
U.S. Department of State Archive, “The Baghdad Pact (1955) and the
Central Treaty Organization (CENTO), http://2001-2009.state.gov (Erişim: 17
Temmuz 2016)
49
Bağdat Paktı'nın Kuruluş Sürecinde Türkiye'nin Ortadoğu ve Batı ile İlişkileri
17
kıyısı olmadığı için Pakistan’a muhtaç olan Afganistan51, sınır
bölgesinde yaşayan Patanların bağımsız ülke olmasını isteyerek
Pakistan’ı güçsüzleştirmek istemiştir. Bu noktada Nehru iki ülke
arasındaki çekişmeleri el altından desteklerken Mısır ve Suudi
Arabistan’la birlikte Türkiye’nin arabuluculuk yapma taleplerini
Pakistan olumlu karşılamıştır. Afganistan’ın ise anlaşma yanlısı
olmadığı dikkat çekmiştir. Nitekim Afganistan Başbakanı Serdar Davut
Han’ın yaptığı şiddetli bir konuşma sonrasında Kabilliler Pakistan
Elçiliğini basarak Pakistan bayrağını yırtıp binayı talan etmişlerdir.
Bunun üzerine Pakistan verdiği notayla bir tören düzenlenip
bayraklarının yeniden elçiliğe asılmasını istemişlerse de Karaçi’deki
Afgan temsilci bunu reddederek ödeşmek için Karaşi elçiliğindeki Afgan
bayrağını indirebileceklerini söylemiştir52.
Afganistan ile Pakistan arasındaki bayrak meselesini çözme
noktasında Türkiye’nin arabuluculuğunun etkili olduğu belirtilmelidir.
Başbakan Menderes’in ifadelerinden anladığımız kadarıyla53 Afganistan
Dışişleri Bakanı’nın bu sıkıntının giderilmesiyle ilgili Türkiye’den yardım
istemesi üzerine Türkiye arabuluculuk yapmış ve Kabil’de Afgan
Dışişleri Bakanı Pakistan Büyükelçiliğine gelerek Pakistan bayrağını
51
Afganistan’ın ithalat ve ihracatının yarıdan fazlası Pakistan yoluyla ve
özellikle Karaçi Limanı vasıtasıyla yapılmaktadır. İran yoluyla ticaret yapması
çok pratik olmayan Afganistan’ın Pakistan ile münasebeti biterse ticaretini
Sovyet sınırından yapması durumu ortaya çıkacaktır ki bu da Afganistan’ın
Sovyet tarafına kayması anlamına gelmektedir. Bkz. Ayın Tarihi, 6 Mayıs 1955,
http://ayintarihi.byegm.gov.tr (Erişim 17 Temmuz 2016)
52
Akis, “Huzursuz Bir Hudut”, 28 Mayıs 1955, s. 13-14
53
Başbakan Adnan Menderes’in bu konuşmayı yapma sebebi, 6-7 Eylül
Olayları esnasında İzmir Fuarı’ndaki Yunan Bayraklarının indirilmesi ve
sonrasındaki süreçte Yunanistan’la ilişkilerin gerilmemesi için hükümetin 24
Ekim 1955’te dönemin Bayındırlık Bakanı olan İzmir milletvekili Muammer
Çavuşoğlu’na Yunan bayrağını göndere çektirmesi meselesi ile ilgilidir. 16
Aralık 1955 tarihli Meclis oturumunda Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı
İsmet İnönü ve Cumhuriyetçi Millet Partisi Genel Başkanı Osman Bölükbaşı
Yunan bayrağının göndere çekilmesini tenkit etmişler, Menderes de dost iki
ülkeye tavsiye edilenin tarafımızdan uygulanmasının yerinde bir hareket
olduğunu beyan etmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Selma Çetinkaya, Türkiye’de
İktidar-Muhalefet İlişkileri (1954-1960), Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, Kayseri 2016, s. 160, 199-202
Selma Göktürk Çetinkaya
18
kendi eliyle indirildiği yere çekmiştir. Bu esnada yaptığı konuşmada
“Pakistan vatandaşlarının Afganistan’daki mallarının, mülklerinin,
maddi manevi bütün varlıklarının ve mevcudiyetlerinin teminat altında
bulunduğunu ve Pakistan menfaatlerinin korunacağını” ifade
etmiştir54. Afganistan ile problemler yaşayan Pakistan’ın bu süreçte
Hindistan ile de meseleleri gündeme gelmiştir.
Pakistan’ın Hindistan’la arasında yaşanan problem Keşmir’in hangi
ülkeye ait olacağı meselesidir. Halkı Müslüman, Racası ise Hindu olan
Keşmir’de halk Pakistan’da kalmak istemektedir. Konuyla ilgili olarak
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde plebisit yapılması gündeme
gelmiştir. Ancak Hindistan plebisitten kendi aleyhinde bir sonuç
çıkacağını düşündüğü için buna sıcak bakmamıştır. Pakistan Başbakanı
Mehmet Ali Çudhuri ise halkın geleceğine kendisinin karar vermesi
durumunu sıcak karşılamıştır55. Keşmir meselesinde Ruslar da
Hindistan’dan yana tavır almışlardır. Hatta Keşmir’de komünist bir
yapılanma oluşmaya başlamış, bu yapılanma Keşmir’in Bağdat Paktı’na
üye olan Pakistan’a katılmaması için Hindistan’a yardım eder
görünerek Sovyetler Birliği’ne hizmet etmiştir. Bu süreçte Bulganin ve
Kruşçev Bağdat Paktı’na karşı sert ifadeler kullanmışlardır. Kruşçev’e
göre “Bağdat Paktı sabun köpüğünden başka bir şey değildir ve günün
birinde arkasında kötü bir hatıra bırakarak tarihe karışacaktır.”
Sovyetler Birliği’nden ayrı bu hususta Hindistan’a destek veren bir
diğer ülke de Bağdat Paktı’na girmeyi reddetmiş olan Suudi Arabistan
olmuştur. Suudi Arabistan Kralı Suud bin Abdülaziz’in de aynı dönemde
Hindistan’a yaptığı ziyarette Bağdat Paktı’nı ve Irak’ı eleştirdiği
görülmektedir. Suud bin Abdülaziz’e göre Irak bu pakta girerek Arap
davasına ihanet etmiştir. Ayrıca Bağdat Paktı barışı korumaya gücü
yetecek bir teşkilat değildir ve diğer Arap ülkeleri paktın dışında kaldığı
müddetçe de olamayacaktır. Dönem itibariyle Ortadoğu’nun düzenini
komünizm aleyhine bozan Bağdat Paktı’na karşı Hindistan merkezli bir
karalama kampanyası başlatılmıştır. Buna karşın Bağdat Paktı’na üye
ülkelerden herhangi bir tepki gösterilmemiş, Keşmir meselesinde de
pakta üye olan Pakistan yalnız bırakılmıştır56.
54
TBMM ZC, X. Devre, VIII. Cilt, 16 Aralık 1955, s. 300
Akis, “Keşmir”, 10 Aralık 1955, s. 17-18
56
Akis, “Hindistan”, 24 Aralık 1955, s. 16
55
Bağdat Paktı'nın Kuruluş Sürecinde Türkiye'nin Ortadoğu ve Batı ile İlişkileri
19
Bağdat Paktı Sürecinde Mısır ve Hindistan
Türk-Irak Paktı’nın karşısında duran Mısır’ın 1955 Nisanındaki
girişimi önemli görülmesi gereken bir husustur. Ortak endişeleri
değerlendirmek, daha fazla ekonomik, kültürel ve politik işbirliği
sağlamak için 29 Asya ve Afrika ülkesinin bir araya geldiği Bandung
Konferansı57 öncesinde Hindistan ve Pakistan’a giden Cemal
Abdünnasır, sonrasında Hindistan Başbakanı Nehru ile Rangoon’a58
geçmiştir. Bu esnada Çin Başbakanı Chou-En-Lai59 de Rangoon’dadır ve
üç devlet adamı burada görüşmüşlerdir. Bu görüşmelerde Chou En-Lai;
Nasır ve Nehru’ya en üst düzeyde yardımda bulunacağını vaat etmiştir.
Buna karşın Mısır ve Hindistan da Kızıl Çin’in davalarını benimsemeye
söz vermiştir. Böylece Mısır, Türk-Irak Paktı’yla Ortadoğu’da kırılan
itibarını geri kazanmaya çalışmış, Nehru’dan da bu noktada destek
görmüştür. Nitekim Nehru bu paktın zararlı olduğuna dair bir açıklama
yapmıştır. Bandung Konferansı’nda ise Rusya’yı koruyucu bir yol
izlenmesi ile Batı’nın sesinin duyurulması görevi Türkiye’ye düşmüş, bu
noktada Pakistan, Irak ve biraz da Lübnan Türkiye’ye yardımda
bulunmuştur. Endonezya’daki bu toplantıda Türkiye’yi Başbakan
Yardımcısı Fatin Rüştü Zorlu, Orhan Eralp, Talat Benler, Zeki Kuneralp
ve Turgut Menemencioğlu temsil etmiştir60.
Bandung Konferansı’nda tarafsızlardan Nehru, Atlantik Paktı’na ve
bu bağlamda Türkiye’ye karşı da cephe almıştır. Bu konferanstan
hemen sonra, 4 Mayıs 1955’te Başbakan Menderes’in Avrupa’daki
tarafsızlık politikasının başında bulunan ve bir nevi “Asya’nın Nehru’su,
Afrika’nın Abdünnasır’ı” neyse Avrupa için de aynı konumda bulunan
Tito ile görüşmek için beş günlüğüne Yugoslavya’ya gitmesi ilgi
57
Mary Ann Heiss, “Exposing ‘Red Colonialism’: U.S. Propaganda at the United
Nations, 1953–1963”, Journal of Cold War Studies, Summer 2015, Vol. 17, No.
3, Pages 82-115, http://www.mitpressjournals.org (Erişim 18 Temmuz 2016)
58
Rangoon’un ilk ismi Yangon’dur. Bkz. Spencer C. Tucker, A Global
Chronology of Conflict From the Ancient World to the Modern Middle East,
ABC-CLIO, California 2010, s. 1206
59
Chou En-Lai 1954 itibariyle Çin’in başbakanlığını yapan isimdir. Bkz. Philippe
Ardant, “Çin Halk Cumhuriyeti’nde Yönetim”, Çev. Visalettin Pekiner, Amme
İdaresi Dergisi, Aralık 1969, Sayı: 2/4, ss. 130-168, s. 133
60
Akis, “Bandung’ta Mücadele”, 23 Nisan 1955, s. 15
Selma Göktürk Çetinkaya
20
çekmiştir61. Ancak Sovyetler Birliği’nin de Yugoslavya’ya bir gezi
düzenlediğini söyleyelim. Balkanlar’da yeni bir dostluk bağı oluşturmak
isteyen Rusların Batı’ya bağlı ülkelerden Yunanistan’ı da yanına çekip
Türkiye’yi dışarıda bırakmayı planladığı, Tito-Kruşçev görüşmelerinde
Balkan Paktı konuşulurken belli olmuştur62. Ancak konuyla ilgili olarak
Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Zorlu’nun U. S. News and World
Report Dergisine verdiği demeçte Yugoslavya’ya güvenmeleri
gerektiğini, Tito’nun Rusya’ya boyun eğmeyeceğini ifade etmiştir63.
Ayrıca Yugoslavya gezisi akabinde Moskova’da Hindistan Başbakanı
Nehru ile on beş gün boyunca görüşmelerde bulunulmuş, Asya’da
tarafsızlık politikası bağlamında Rusların en çok güvendiği isim olarak
Nehru bu dönemde ön plana çıkmıştır64.
Bağdat Paktı ve Türkiye-İran İlişkileri
Bağdat Paktı’na son üye olan İran, üçüncü kuvvet politikası
geleneğini terk ederek ve Başbakan Musaddık’ın denediği tarafsızlık
yanlısı yaklaşımını öteleyerek Batı’yla işbirliği içine girmek istemiştir.
Ayrıca İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi’nin de tahtını korumak için
bu birliği bulunmaz bir fırsat olarak gördüğünü söyleyelim65. Öte
yandan Musaddık’ın düşmesinin ardından İngiltere de Sovyetler
Birliği’nin bölgeye yayılmasını engellemek adına Ortadoğu’da savunma
birliği kurulması isteğini açıkça ortaya koymuştur ki bunda Sovyetlerin
askeri takibatı için İran’ın önemli rol oynuyor olmasının etkisi büyüktür.
Bundan ayrı 19 Ekim 1954’te Irak’ın, kendi güvenliklerinin Türkiye ve
İran’ın güvenliğine bağlı olduğunu ifade etmesi de oldukça önemli
görülmelidir66.
61
Akis, “Taraflılar ve Tarafsızlar”, 7 Mayıs 1955, s. 9
Akis, “Balkan Paktı Meselesi”, 11 Haziran 1955, s. 14
63
Ayın Tarihi, 7 Haziran 1955, http://ayintarihi.byegm.gov.tr (Erişim 18
Temmuz 2016)
64
Akis, “Yeni Tarafsızlar Peşinde”, 18 Haziran 1955, s. 18
65
Baghdad Pact, Encyclopaedia Iranica, http://www.iranicaonline.org (Erişim
20 Temmuz 2016)
66
M. Serkan Taflıoğlu, “II. Pehlevi Dönemi İran Dış Siyaseti Üzerine Bir
Deneme”, Turkish Studies, Cilt 8, Sayı 7 Yaz 2013, ss. 631-644, s. 634
62
Bağdat Paktı'nın Kuruluş Sürecinde Türkiye'nin Ortadoğu ve Batı ile İlişkileri
21
Pakt üyesi olup da günümüzde ABD’nin öngördüğü kuşağın dışında
kalan tek ülke olan İran67 önceden de söylediğimiz gibi 3 Kasım 1955’te
pakta dâhil olmuştur. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın Tahran
ziyaretinden sonra verilen bu kararda İran Şahı Pehlevi’nin Ayan
Meclisi’nin açılışında belirttiği gibi tarafsızlık politikasının iki dünya
savaşında da İran’a bir yarar sağlamamasının etkisi fazladır.
Pehlevi’den sonra, önce Başbakan Hüseyin Ala, ardından Ayan Meclisi
Dışişleri Komisyonu İran’ın Bağdat Paktı’na katılacağına dair
beyanlarda bulunmuştur. 11 Ekim 1955’te yayınlanan resmi tebliğle de
pakta katıldığını açıklayan İran, aynı gün Nuri Sait Paşa’ya bu kararını
bildirmiştir. Böylece NATO ile SEATO68 arasındaki boşluğu, Bağdat Paktı
ülkeleri tamamen doldurmuştur69. Pakta katılmasından kısa süre sonra,
18 Kasım 1955’te Türkiye ile İran arasında Ankara’da Sarısu ve
Karasu’yun Sularının Kullanımı ile ilgili protokol imzalanmıştır. Bu
protokolle her iki nehirde hidrometrik istasyonlar kurulmuş, Sarısu’yun
kaynağının kuraklık yılları boyunca İran’a doğru verilmesi, Karasu’yun
haklarınınsa her iki ülke için eşit olması kararlaştırılmış, sınırdaki
yerleşim yerleri ise bundan etkilenmemiştir70.
Bağdat Paktı’nın Türkiye’nin Yunanistan ve İsrail ile İlişkilerine
Etkisi
Türkiye’yi bu süreçte rahatsız eden bir başka mevzuu ise Yunanistan
ile ilişkiler olmuştur. Yunanistan, Türk-Irak Paktı’na karşı cephe almış,
67
Gerald Butt, “Lesson From History: 1955 Baghdad Pact”,
http://news.bbc.co.uk (Erişim 10 Temmuz 2016)
68
Güneydoğu Asya’da büyüyen Komünist tehdide karşı koymak için 8 Eylül
1954’te oluşturulan bölgesel bir sistem olan SEATO’ya (South East Asian
Treaty Organization/Güney Doğu Asya Anlaşması Örgütü) üye ülkeler
Avustralya, Fransa, Yeni Zelanda, Pakistan, Filipinler, Tayland, İngiltere ve
ABD’dir. SEATO’nun faaliyeti 30 Haziran 1977’ye kadar devam etmiş, bu
tarihte dağılmıştır. Bkz. Ronald B. Frankum, Historical Dictionary of the War in
Wietnam, Scarecrow Press, Maryland 2011, S. 419
69
Akis, “Zincirin Son Halkası”, 22 Ekim 1955, s. 17
70
The Geographer Office of the Geographer Bureau of Intelligence and
Research, International Boundary Study, Iran-Turkey Boundary, No. 28,
February , 1964, s. 7 http://archive.law.fsu.edu (Erişim 20 Temmuz 2016)
Selma Göktürk Çetinkaya
22
bu konuda Mısır’ın yanında bulunmuş, Türkiye’yi zora sokmak adına
Kıbrıs’ta karışıklıklar çıkarmıştır. Bu bağlamda Kıbrıs’taki Türk evlerinin
duvarlarına siyah boyalarla “E.OK!”71 yazılarak yeni kurdukları çetenin
ilanını yapmışlardır. Binaların bombalandığı, Türklerin tehdit edildiği
bugünlerde Atina’da yapılan Kiliseler Kongresi’ne katılan Makarios da
Yunanistan’ın Kıbrıs meselesini Birleşmiş Milletlere tekrar taşımayı
hedeflediklerini dile getirmiştir. Her ne kadar Kıbrıs’ın İngiliz valisi
tarafından sert tedbirlerin alınması emredilmişse de Türkiye’nin
Ortadoğu’daki teşebbüslerinin Yunanistan tarafından hazmedilemediği
anlaşılmaktadır72. Aynı şekilde 29 Ağustos 1955’te başlayan Londra
Konferansı’nda İngiliz Dışişleri Bakanı Harold Macmillan’ın NATO ve
Bağdat Paktı’ndaki görevlerinden dolayı Kıbrıs’ın tamamının elinde
bulunması gerekliliğini vurgulaması da Yunanistan’ın politikasında etkili
olmuştur73.
Birleşmiş Milletler Anlaşmasının 51. Maddesinde yer alan “meşru
müdafaa hakkına ve sulhun elbirliği ile ve müspet şekilde korunması”
ilkesine dayanan74 Bağdat Paktı’nın Türkiye ile İsrail ilişkileri üzerindeki
etkisine bakacak olursak İsrail’in bu yapılanmayı Ortadoğu’daki varlığı
için bir tehdit olarak algılaması dolayısıyla rahatsızlık duyduğunu
görürüz. Bu oluşumu kendisine yönelik bir tehdit şeklinde
değerlendirmesinde ise Bağdat Paktı’na İsrail’in üye olmasını önlemek
için Irak tarafından koydurulan 5. Maddesinde yer alan “paktın sadece
Arap Birliği’nin üyelerine ve taraflarca tanınmış ülkelere açık olduğu”
ibaresi etkili olmuştur. İsrail’e göre bu ibarenin bulunduğu pakt, İsrail’e
71
1 Nisan 1955’te kurulan Ethniki Organosis Kipriakou Agonos (EOKA) veya
National Organisation of the Cypriot Struggle isimli örgüt Başpiskopos 3.
Makarios tarafından kurulmuştur ve başına General George Grivas
getirilmiştir. İngiliz idaresine karşı bağımsızlık kazanmak ve Yunanistan’la
birleşmek amacını taşımaktadır. 1 Nisan bugün hala Güney Kıbrıs’ta ulusal gün
olarak
kutlanmaktadır.
Bkz.
“National
Day
2017”,
http://publicholidays.eu/cyprus/national-day (Erişim: 17 Temmuz 2016)
72
Akis, Bir Dostun Yeni Marifetleri”, 9 Nisan 1955, s. 16
73
Yavuz Güler, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Kuruluşuna Kadar Kıbrıs
Meselesi”, G.Ü. Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 5, Sayı 1, 2004, ss. 101112, s. 105
74
Ayın Tarihi, 4 Haziran 1955, http://ayintarihi.byegm.gov.tr (Erişim 17
Temmuz 2016)
Bağdat Paktı'nın Kuruluş Sürecinde Türkiye'nin Ortadoğu ve Batı ile İlişkileri
23
karşı Arap saldırganlığını arttıracaktır ve dolayısıyla İsrail’e karşıdır75.
Bu bakış açısını ortadan kaldırmak isteyen Menderes, Türkiye-Irak
Deklarasyonu’nun imzalanmasından on gün sonra, 22 Ocak 1955’te
İngiltere Büyükelçisi ile bir görüşme yaparak Türkiye’nin İsrail ile ilgili
izlediği siyasette bir değişiklik olmadığının altını çizmiştir. Altı gün
sonra, 28 Ocakta da İsrail Elçisi ile görüşen Başbakan Menderes benzer
söylemlerde bulunmuştur. Elçinin, Irak bu paktı İsrail’e karşı kullanmak
istediği takdirde Türkiye’nin karşı çıkacağına yönelik bir teminat verip
vermeyeceğine dair sorusuna cevaben Menderes % 90 karşı çıkacağını
söylemiştir76.
İsrail Türkiye’nin cevabından tatmin olmamış olsa gerektir ki 1955
Martında İsrail’e yönelik politikasında bir farklılık olup olmadığına dair
bir soru yönelttiği notayı Türkiye’ye vermiştir. Türkiye bu notaya, İsrail
ile ilgili politikasında bir değişikliğe gitmediğini belirttiği bir cevap
vermiş olsa da Bağdat Paktı’na katılmamış Arap ülkelerine yönelik ılımlı
siyaseti dolayısıyla 1955 yazı itibariyle İsrail’le ilişkisinde soğukluk
yaşamış ve diplomatik münasebetlerini en aşağı seviyeye çekmiştir77.
1955 yılının Temmuzunda hükümet bunalımı yaşayan İsrail’de Moshe
Sharett Hükümeti istifa etmiş olmakla birlikte Akis’te İsrail “karışık
Ortadoğu’da en kuvvetli ve en müstakar devlet” olarak lanse
edilmiştir78. Böylesi güçlü görülen bir ülke ile Türkiye’nin ilişkilerinin
bundan sonraki süreçte giderek gerginleştiğini söyleyelim79.
75
Türel Yılmaz, “Türkiye-İsrail İlişkileri: Tarihten Günümüze”, Akademik Orta
Doğu, Cilt 5 Sayı 1, 2010, ss. 9-24, s. 11
76
Hüner Tuncer, Menderes’in Dış Politikası Batı’nın Güdümündeki Türkiye,
Kaynak Yayınları, İstanbul 2013, s. 147-148
77
Tuncer, s. 148
78
Akis, “Şu Küçük İsrail…”, 16 Temmuz 1955, s. 7
79
Bu gerginlikte Abdünnasır’ın Süveyş Kanalı’nı millileştirmesi üzerine İsrsail,
İngiltere ve Fransa’nın Mısır’a savaş açması ve bunun üzerine Türkiye’nin
İsrail’i kınayarak Ortadoğu’daki düzenin bozulmasında en büyük tehdit olarak
İsrail’i görmesi etkili olmuştur. Ayrıntılı bilgi için bkz. Tuncer, s. 148-149
Selma Göktürk Çetinkaya
24
Bağdat Paktı’nın Akıbetine Dair
Bağdat Paktı, Ortadoğu’da ilişkileri yumuşatmaya yönelik
tasarlanmış, ancak özellikle dahil olmayan ülkelerin üye ülkelerle olan
sorunlarını arttırmasıyla ön plana çıkmıştır. Oysaki bu oluşumda amaç
sadece Sovyetler Birliği’nin Ortadoğu’ya sızmasını önlemek değil, aynı
zamanda bölgesel savunmayı da güçlendirmektir ve bu doğrultuda
İngiltere, Irak, Türkiye, İran ve Pakistan tarafından 1955’te
oluşturulmuştur80. Pakt ile ilgili olarak Akis de şu açıklamayı yapmıştır:
“…Bu pakt, Stalin’in ölümünden sonra Rusya tarafından takip
edilen yeni Rus politikasının güler yüzlü maskesine kanmayan ve Orta
Doğu’daki yerini bırakmak istemeyen İngiliz devlet adamları
tarafından temeli atılan, Amerika tarafından da desteklenen bir
81
ittifaktı… ”
İngiltere’nin ve ABD’nin oluşturulan sistemden faydalandığı
muhakkaktır. Türkiye de kendi adına olumlu neticeler almayı arzulamış
ancak Bağdat Paktı’ndan en fazla kar sağlayan ülke Irak olmuştur82.
Irak’ın pakt içindeki önemi, 14 Temmuz 1958’de gerçekleştirilen
hükümet darbesinin paktı fazlasıyla sarsmasından da anlaşılmaktadır.
Darbeden yaklaşık sekiz ay sonra, 24 Mart 1959’da Irak, Bağdat
Paktı’ndan resmen ayrılmıştır83. Esasen Irak Darbesinden 21 Ağustos
1959’a kadarki süreçte pakt, Irak’ın katılımı dışında devam etmiş84, bu
tarihte ise Bağdat Paktı’nın yerini Merkezi Antlaşma Teşkilatı (CENTO)
almıştır85. Böylece yaklaşık dört yıl süren bu yapılanma tarihe karışmış,
yaptığı ikili anlaşmalar neticesinde ortaya konulan Batı destekli pakt ile
bu coğrafyada etkinliğini hissettirmeyi de amaçlayan Türkiye’nin gerek
Ortadoğu ülkeleri gerek Batı gerekse Sovyet Rusya ile yaşadığı inişli
çıkışlı serüveninin Bağdat Paktı kısmı sona ermiştir.
80
Gerald Butt, “Lesson From History: 1955 Baghdad Pact”,
http://news.bbc.co.uk (Erişim 10 Temmuz 2016)
81
Akis, “Zincirin Son Halkası”, 22 Ekim 1955, s. 17
82
Akis, “Dış Politikamıza Bakış”, 27 Ağustos 1955, s. 11
83
Bağcı, s. 101
84
Cihat Göktepe, British Foreign Policy Towards Turkey, 1959-1965, 2012,
Routledge, New York 2012, s. 29
85
Balcı, s. 97
Bağdat Paktı'nın Kuruluş Sürecinde Türkiye'nin Ortadoğu ve Batı ile İlişkileri
25
SONUÇ
1955-1959 yılları arasında hem Ortadoğu ile Batı’nın ilişkilerini
yumuşatmak, hem Komünist yapılanmayı engellemek maksadıyla
oluşturulan Bağdat Paktı’nı bölgedeki tüm ülkeler kabullenmemiş,
bunun da ötesinde Mısır’ın etkinliğiyle şiddetle karşı çıkmıştır ve pakt
amacına tamamen ulaşamamıştır. Batı ile Ortadoğu arasında köprü
olma vazifesini bu oluşum içerisinde de yerine getirmeye çalışan
Türkiye, 1954 Nisan ayında Pakistan ile imzaladığı ikili anlaşmayla
başlattığı Bağdat Paktı yapılanmasını paktın devamı niteliğinde olan
CENTO’da da devam ettirmiştir. Bağdat Paktı’nın kuruluş sürecinde
Ortadoğu ülkelerinin arasındaki gerginlikleri çözme noktasında da
önemli bir rol oynayan Türkiye’nin bu girişimlerle Batı ile ilişkileri
geliştirmek ve böylece Sovyetler Birliği’nin kendisine yönlendirdiği
tehditlere karşı destek sağlamayı amaçladığı muhakkaktır. Ortadoğu’da
daha güçlü bir pozisyona gelme isteğini de gerçekleştirmeyi arzulayan
Türkiye, aynı düşünce içerisinde olan Mısır’ın paktı tehditkar görmesi
sorunuyla da bu dönemde uğraşmıştır. Ayrıca Mısır’ın bu fikrini
Suriye’ye aşılamasıyla pakta Batı’nın da kendisini özellikle dâhil etme
çabasına karşın Suriye katılmamış, Lübnan’ın arabuluculuğu da sonuç
vermemiştir. Lübnan ile Ürdün’ün Bağdat Paktı içerisine girmemiş
olmasının oluşumun büyümesinin önüne geçtiği bilinmelidir.
Paktın üyesi olan Pakistan’ın II. Dünya Savaşı sonrasında Hindistan
ve Afganistan ile uğraştığı sınır meseleleri de Türkiye’nin çözüm bulma
noktasında etkin davrandığı hususlar arasında yer almıştır. Bağdat
Paktı, her ne kadar Arap coğrafyasıyla ilgili bir sistem kurulmasını ön
görmüşse de oluşum içerisinde sadece Irak’ın Arap ülkesi olması
enteresan bir ayrıntı olarak görülebilir. Yine eklemek gerekir ki, II.
Dünya Savaşı sonrasının iki süper gücünden birisi olan ABD, diğer süper
güç Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne karşı bölgede kuvvet
kazanma isteği çerçevesinde paktın gerçekleşmesinde etkili ve istekli
görülmesine rağmen gözlemci sıfatıyla yer almış, bu tutumu da pakt
içindeki üyeleri rahatsız etmiştir. Türkiye’nin konuyla ilgili çabaları da
sonuç vermemiş, ABD bu tavrını CENTO’da da sürdürmüştür. Netice
olarak Türkiye’nin Batı ile bağlarını güçlendirme ve Ortadoğu ile
ilişkilerini düzene sokma noktasında mühim bir yer tutan Bağdat Paktı,
Selma Göktürk Çetinkaya
26
yaklaşık dört yıl aktif kalmış, Irak’taki darbe sonrasında da yerini
CENTO’ya bırakmıştır.
KAYNAKÇA
Resmi Yayınlar
Ayın Tarihi, 6 Mayıs 1955, http://ayintarihi.byegm.gov.tr (Erişim 17
Temmuz 2016)
Ayın Tarihi, 4 Haziran 1955, http://ayintarihi.byegm.gov.tr (Erişim 17
Temmuz 2016)
Ayın Tarihi, 7 Haziran 1955, http://ayintarihi.byegm.gov.tr (Erişim 18
Temmuz 2016)
“Principal Officers and Chiefs of Mission, by Year 1955, Office of the
Historian, https://history.state.gov (Erişim 19 Temmuz 2016)
U.S. Department of State Archive, “The Baghdad Pact (1955) and the
Central Treaty Organization (CENTO), http://2001-2009.state.gov (Erişim: 17
Temmuz 2016)
TBMM ZC, X. Devre, VIII. Cilt, 16 Aralık 1955
Süreli Yayınlar
Akis, “Bir Politikanın Başarısı”, 1 Ocak 1955, s. 9
Akis, “Arap İçi mi, Arap Dışı mı?”, 8 Ocak 1955, s. 8-10
Akis, “Uyuşamayanlar”, 5 Şubat 1955, s. 16
Akis, “Menderes Bağdat’ta”, 26 Şubat 1955, s. 9-10
Akis, “Eden’ın Turnesi”, 26 Şubat 1955, s. 27
Akis, “Paktın Asıl Kıymeti”, 5 Mart 1955, s. 10
Akis, “Mısır Çırpınıyor”, 12 Mart 1955, s. 16
Akis, “Lübnan Girecek mi?”, 26 Mart 1955, s. 5
Akis, “Bir Nota Hadisesi”, 26 Mart 1955, s. 4
Akis, “Fransa’nın Durumu”, 26 Mart 1955, s. 4
Akis, “Orta Doğuda Kıvılcım”, 2 Nisan 1955, s. 6
Akis, İki Tarafta Kalın Laflar”, 2 Nisan 1955, s. 6
Akis, “Lübnan’dan Gelecek Misafir”, 2 Nisan 1955, s. 7
Akis, “Pakistan’ı Davet”, 9 Nisan 1955, s. 10
Akis, “Yeni Metodlar”, 9 Nisan 1955, s. 9-10
Akis, Bir Dostun Yeni Marifetleri”, 9 Nisan 1955, s. 16
Akis, “Bandung’ta Mücadele”, 23 Nisan 1955, s. 15
Akis, “Bir Devin Sonu”, 23 Nisan 1955, s. 5-6
Akis, “Taraflılar ve Tarafsızlar”, 7 Mayıs 1955, s. 9
Bağdat Paktı'nın Kuruluş Sürecinde Türkiye'nin Ortadoğu ve Batı ile İlişkileri
27
Akis, “Amerika ile Münasebet”, 7 Mayıs 1955, s. 9
Akis, “Dış Yardım”, 21 Mayıs 1955, s. 4
Akis, “Huzursuz Bir Hudut”, 28 Mayıs 1955, s. 13-14
Akis, “Balkan Paktı Meselesi”, 11 Haziran 1955, s. 14
Akis, “300 mü, 30 mu?”, 18 Haziran 1955, s. 4-5
Akis, “Yeni Tarafsızlar Peşinde”, 18 Haziran 1955, s. 18
Akis, “Şu Küçük İsrail…”, 16 Temmuz 1955, s. 7
Akis, “Dış Politikamıza Bakış”, 27 Ağustos 1955, s. 11
Akis, “Zincirin Son Halkası”, 22 Ekim 1955, s. 17
Akis, “Yeni Bir Halka”, 26 Kasım 1955, s. 10
Akis, “Keşmir”, 10 Aralık 1955, s. 17-18
Akis, “Hindistan”, 24 Aralık 1955, s. 16
Akis, “Müessif Hadise”, 31 Aralık 1955, s. 14-15
Akşam, “İngiliz-Irak Anlaşması”, 2 Nisan 1955, s. 1
Milliyet, “Türkiye-Irak Görüşmeleri”, 11 Ocak 1955, s. 1-7
Milliyet, “Başvekil Bugün Suriye’ye Gidiyor”, 14 Ocak 1955, s. 1-7
Milliyet, “Suriye’de Nümayişler”, 14 Ocak 1955, s. 1-7
Milliyet, “Fransa Pakta Katılıyor”, 18 Mart 1955, s. 7,
Milliyet, “Suriye-Arap Müzakereleri”, 18 Mart 1955, s. 7
Milliyet, “Suriye’nin Cevabi Notasını İade Ettik”, 21 Mart 1955, s. 1-7
Araştırma Eserleri
Aktaş, Melih, 1950-1960 Demokrat Parti Dönemi Türk-Sovyet İlişkilerinde
Amerikan Faktörü, Şema Yayınevi, İstanbul 2006, s. 100, Gencer Özcan, “Ellili
Yıllarda ‘Dış’ Politika”, Türkiye’nin 1950’li Yılları, Haz. Mete Kaan Kaynar,
İletişim Yayınları, İstanbul 2015, ss.97-150
Armaoğlu, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Cilt 1-2 (1914-1995), Alkım
Yayınevi, İstanbul 2005
Baghdad Pact, Encyclopaedia Iranica, http://www.iranicaonline.org (Erişim
20 Temmuz 2016)
Bağcı, Hüseyin, Türk Dış Politikasında 1950’li Yıllar, ODTÜ Yayıncılık,
Ankara 2007
Cohen, Michael J., Fighting World War Three from the Middle East Allied
Contingency Plans, 1945-1954, Frank Cass&Co Ltd, Portland 1997
Ronald B. Frankum, Historical Dictionary of the War in Wietnam,
Scarecrow Press, Maryland 2011
Göktepe, Cihat, British Foreign Policy Towards Turkey, 1959-1965, 2012,
Routledge, New York 2012
“Dwight David Eisenhower Chronology”, Dwight D. Eisenhower
Presidential
Library,
Museum
and
Boyhood
Home,
https://www.eisenhower.archives.gov (Erişim 14 Haziran 2016)
Selma Göktürk Çetinkaya
28
“National Day 2017”, http://publicholidays.eu/cyprus/national-day
(Erişim: 17 Temmuz 2016)
Podeh, Elie, The Quest for Hegemony in the Arab World, The Struggle over
the Baghdad Pact, E. J. Brill, Leiden/Netherlands 1995
Saray, Mehmet, Sovyet Tehdidi Karşısında Türkiye’nin NATO’ya Girişi III.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın Hatıraları ve Belgeler, Atatürk Araştırma
Merkezi, Ankara 2000
The Geographer Office of the Geographer Bureau of Intelligence and
Research, International Boundary Study, Iran-Turkey Boundary, No. 28,
February, 1964, s. 7 http://archive.law.fsu.edu (Erişim 20 Temmuz 2016)
Tucker, Spencer C., A Global Chronology of Conflict From the Ancient
World to the Modern Middle East, ABC-CLIO, California 2010
Tuncer, Hüner, Menderes’in Dış Politikası Batı’nın Güdümündeki Türkiye,
Kaynak Yayınları, İstanbul 2013
Yılmaz, Sait, Irak Dosyası, Kum Saati Yayınları, İstanbul 2011
Tezler
Çetinkaya, Selma, Türkiye’de İktidar-Muhalefet İlişkileri (1954-1960),
Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, Kayseri
2016
Doğanay, Bahattin, Türkiye-Suriye Turizm İlişkileri (Mersin-Lazkiye-Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Üçgeninde Yeni Bir Destinasyon Modellemesi Mümkün
müdür?), T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği
Koordinasyon Dairesi Başkanlığı Uzmanlık Tezi, Ankara 2009
Zafer Yazkan Talu, The Nature of the Baghdad Pact and Turkey’s Middle
East Policy, Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi,
İstanbul 2014
Makaleler
Akman, Halil, Zeyrek, Suat, “John Foster Dulles’in Ortadoğu Gezisi,
Temaslar ve Tepkiler (11-28 Mayıs 1953), Avrasya İncelemeleri Dergisi, Sayı:
II/2, 2013, ss. 259-288
Ardant, Philippe, “Çin Halk Cumhuriyeti’nde Yönetim”, Çev. Visalettin
Pekiner, Amme İdaresi Dergisi, Aralık 1969, Sayı: 2/4, ss. 130-168
Bostancı, Mustafa, “Türk-Arap İlişkilerine Etkisi Bakımından Bağdat Paktı”,
Gazi Akademik Bakış, Cilt 7, Sayı 13, Kış 2013, ss. 171-184
Butt, Gerald, “Lesson From History: 1955 Baghdad Pact”,
http://news.bbc.co.uk (Erişim 10 Temmuz 2016)
Duman, Sabit, “Ortadoğu Krizleri ve Türkiye”, Ankara Üniversitesi Türk
İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Sayı 35-36, Mayıs-Kasım 2005, ss.
313-332
Bağdat Paktı'nın Kuruluş Sürecinde Türkiye'nin Ortadoğu ve Batı ile İlişkileri
29
Güler, Yavuz, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Kuruluşuna Kadar Kıbrıs
Meselesi”, G.Ü. Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 5, Sayı 1, 2004, ss. 101112
Heiss, Mary Ann, “Exposing ‘Red Colonialism’: U.S. Propaganda at the
United Nations, 1953–1963”, Journal of Cold War Studies, Summer 2015, Vol.
17, No. 3, Pages 82-115, http://www.mitpressjournals.org (Erişim 18 Temmuz
2016)
Taflıoğlu, M. Serkan, “II. Pehlevi Dönemi İran Dış Siyaseti Üzerine Bir
Deneme”, Turkish Studies, Cilt 8, Sayı 7 Yaz 2013, ss. 631-644
Yeşilbursa, Behçet Kemal, “Bağdat Paktı (1955-1959), Tarihin Peşinde
Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Sayı: 6, 2011, ss. 85-100
Yılmaz, Türel, “Türkiye-İsrail İlişkileri: Tarihten Günümüze”, Akademik Orta
Doğu, Cilt 5 Sayı 1, 2010, ss. 9-24