Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                

Klasik Edebiyatımızın Aynasına Yansıyan Adâlet

TDV - İSTANBUL MÜFTÜLÜĞÜ DERGİSİ SAYI: 18 • YIL: 2013 TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSTANBUL ŞUBESİ ADINA İMTİYAZ SAHİBİ VE YAYIN YÖNETMENİ (SORUMLU) Doç. Dr. Rahmi YÂRAN YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ ve YAYIN KOORDİNATÖRÜ Kadriye AVCI ERDEMLİ EDİTÖR Kerime CESUR kerime.cesur@gmail.com YAYIN EKİBİ Abdülkerim YATĞIN Abdullah Rüştü KİŞİ Kerime CESUR Mehmet YÜKSEL Sümeyra SAV Şadiye ÇİMEN Dr. Tuğba AYDENİZ Rıdvan KARA TASHİH Dr. Tuğba AYDENİZ TEKNİK KOORDİNASYON VE HALKLA İLİŞKİLER Aysel ÖZTÜRK ÖZAVCI 0212 526 16 80-14 dergi@istanbulmuftulugu.gov.tr GRAFİK TASARIM Ali Bıyıklı • 0539 763 89 49 WEB www.dinvehayatdergisi.com BASIM YERİ ve TARİHİ TDV Yay. Matbaası Ostim Örnek San. Sit. 1. Cd. No:11 Yenimahalle / ANKARA Tel: (0312) 354 91 31 ISSN: 1308-9595 Adalet her zaman çok büyük olaylar, haksızlıklar ile ilgili değildir. Milyonlarca kişiyi ilgilendiren bir karardan tutun da bir taşı binanın doğru yerine koymak veya trafikte geçiş üstünlüğüne riayet etmek de adalete dâhildir. Her şeyde olması gerektiği gibi adalet değerlendirmelerimiz de bireyden topluma doğru yayılmalıdır. Diğer bir ifade ile âdil olmak, insanın vicdanında başlamalı ve somuta uzanan bir çizgide gerçekleşmelidir. Adaletin çatısı tek tür, tek inanç, tek dil, tek ırk gibi teklik üzerine inşa edilemez. Bu şekilde inşa edilen mülkün temelinin yıkımı da kaçınılmaz olacaktır. Kime ve neye adalet gerekiyorsa adalet onun için gerçekleştirilmelidir. Yaratılmış olmak bunun için yeter-sebeptir. Mutlak manada adaletin dünyada gerçekleşmeyeceği inancını taşıyoruz. Bununla birlikte habbeden kubbeye her konuda adaleti önüne alarak hüküm vermeli insan. Adaleti boynuzlu koyunun boynuzsuz koyundan hakkını alacağı güne bırakmadan dünyada gerçekleştirmenin yollarını aramalı, hakkı hak sahibine teslim etmeye ve teslim ettirmeye yardım etmeli, bunu yaparken gayretin ötesinde çaba sarf edilmelidir. Dosyamız İstanbul Müftüsü Rahmi Yaran'ın kaleme aldığı İslâm Kültüründe Adalet Anlayışı isimli çerçeve yazı ile başlamaktadır. Konunun tarihi, ideolojik ve felsefî yönünü kaleme alan Emre Bağce, Alev Erkilet ve Ünal Kılıç'ın makalelerinin ilgi çekici olduğunu söylemeliyim. Osmanlı Devleti tecrübesinden temyiz uygulamaları, adalet dairesi, adalete şahit mekanlar içerikli makaleler dönemle ilgili fikir sahibi olmanızı sağlayacak. Ehl-i kitabın adalet teorisi, uygulama ile karşılaştırma açısından önemle okunması gereken bir makale. Medine Vesikası bağlamında Doğu-Batı adalet kültürüne bakış, Kur'an'ın dünyevi ANKARA TEMSİLCİLİĞİ DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI Kamil BÜYÜKER • 0312 295 7261 amacı, Efendimiz (s.a.v.)'den adalete dair örnekler, zekat ve sadakanın sosyal DAĞITIM Osman SARIKÖSE TDV Yay. Mat. ve Tic. İşl. Çapa Fatih Yayınevi Millet Cad. No:107 Saraç Doğan Camii Altı Çapa-Fatih/İSTANBUL letin gerçekleşmesi gibi mevzuları ele alan makalelerimizle dosyamız zengin Yayınlanan yazıların hukuki-bilimsel sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz. kahraman figürlerin karakter analizleri sinema yazımızda. Ve Adalet Kitaplığı paylaşım açısından önemi, divan edebiyatında adalet izlenimleri, ailede adabir içeriğe sahip. Değerli ilim adamları Hüseyin Hatemi, Ali Bardakoğlu ve Sacid Adalı ile gerçekleştirdiğimiz söyleşilerimiz ufuk açıcı. Sinemaya yansıyan dopdolu, hepsini okumak isteyeceksiniz. Herkes ve her şey için adaletin gerçekleştiği bir dünya temennisiyle... TDV - İstanbul Müftülüğü Dergisi Sayı: 18 • Yıl: 2013 ADALET Emeği geçen herkese teşekkür ederim. Saygılarımla Kerime Cesur “Muhakkak ki Allah adaleti emreder.”Nahl/90 Ücretsizdir 1 ŞUBAT 2013 GÖRSEL YÖNETMEN Kerime CESUR EDİTÖRDEN 4 HZ. PEYGAMBER'DEN SELÇUKLULARA EMÂN GELENEĞİ 102 SÖYLEŞİ 60 KLASİK EDEBİYATIMIZIN AYNASINA YANSIYAN ADALET OSMANLILAR'DA SİYASET KURUMU OLARAK ADALET DAİRESİ 130 66 MÜLKÜN TEMELİ ADALET PROF. DR. ALİ AKPINAR 92 140 SÖYLEŞİ ADALET KİTAPLIĞI KÂMİL BÜYÜKER PROF. DR. SACİT ADALI PROF. DR. EJDER OKUMUŞ 3 ŞUBAT 2013 DOÇ DR. MUSTAFA S. KÜÇÜKAŞÇI PROF. DR. ÜNAL KILIÇ ŞUBAT 2013 YRD. DOÇ. DR. EMİNE ÖĞÜK 2 İSLÂM TARİHİNDE İSYANLAR VE ÂDİL YÖNETİM TALEPLERİ 36 YRD. DOÇ. DR. AHMET KARATAŞ 80 İSLÂM AHLÂK DÜŞÜNCESİNDE ADALET PROF. DR. ALİ BARDAKOĞLU KÖTÜLÜK PROBLEMİ KARŞISINDA ETKİLİ ÖĞRETİ: HİKMET VE ADALET 16 PROF. DR. MUSTAFA ÇAĞRICI 70 NEBEVÎ ADALET: HZ. PEYGAMBER'İN ADALET ANLAYIŞINDAN ÖRNEKLER DOÇ. DR. İSHAK EMİN AKTEPE 12 DOÇ. DR. RAHMİ YARAN İSLÂM KÜLTÜRÜNDE ADALET ANLAYIŞI 84 HAK VE ADALETLE TAÇLANDIRILAN BİR İDARÎ PORTRE: HZ. ÖMER DOÇ. DR. İSRAFİL BALCI 111 DİVÂN-I HÜMÂYÛN ŞİKÂYET DEFTERLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ DR. MUSTAFA KÜÇÜK 135 ADALETİ YAŞAYARAK ÖĞRENMEK AYHAN BAŞAK 91 ÇİZGİ OSMAN TURHAN 116 İDEOLOJİLERİN ANLAM DÜNYASI VE ADALET PROF. DR. EMRE BAĞCE 136 59 HZ. ÖMER'İN EBÛ MUSA el-EŞ'ARÎ'YE MEKTUBU 98 OSMANLI DEVLETİ’NİN GELENEKSEL TEMYİZ UYGULAMALARI DOÇ. DR. İLHAMİ YURDAKUL 125 76 SÖYLEŞİ PROF. DR. HÜSEYİN HATEMİ 106 ADALETE ŞAHİT MEKÂNLAR ABDULKERİM YATĞIN 126 7 OSMANLI DEVLETİ'NİN SON DÖNEMİNDE YAYIMLANAN İKİ MECMUA 30 DÜNDEN BUGÜNE BATI'NIN İNSAN HAKLARI ALGISI VE BU KONUDA YAPILAN HUKUKÎ DÜZENLEMELER 52 ADALETİN ÖĞRENİLDİĞİ YER: AİLE 8 KUR'ANDA DİNİN DÜNYEVİ AMACI PROF. DR. MURAT SÜLÜN 35 MEDÎNETÜ’L-FÂZILA 56 20 YAHUDİLİK VE HIRİSTİYANLIK'TA ADALET PROF. DR. ÖMER FARUK HARMAN 43 İSLÂM DÜNYASI YİTİRDİĞİ ADALET DUYGUSUNA MUHTAÇ PROF. DR. AHMET KAVAS 25 MEDİNE VESİKASI BAĞLAMINDA İSLÂM VE BATI'DA ADALET KÜLTÜRÜNÜN GELİŞİM SÜRECİ YRD. DOÇ. DR. MUSTAFA KELEBEK 48 İSLÂM’IN KÖPRÜSÜ ZEKÂT VE SADAKANIN SOSYAL PAYLAŞIM AÇISINDAN ÖNEMİ PROF. DR. MEHMET ERDOĞAN FATMA BAYRAM BİR VEZİRİN OĞLUNA NASİHATİ YRD. DOÇ. DR. ÖZGÜR KAVAK MÜKEMMEL TOPLUM ÖZGÜR BİREYE KARŞI: ANTİ-ÜTOPYALARDA ADALET SORUNU DOÇ. DR. ALEV ERKİLET 144 VEFEYÂT DAVUT ÖZGÜL SİNEMA MURAT PAY BULMACA Hat: Tahsin Kurt • İnsana sadakat yakışır görse de ikrâh/ Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah/Ziya Paşa KLASiK EDEBiYATIMIZIN AYNASINA YANSIYAN ADALET 60 Kutadgu Bilig alegorik bir eserdir. Buna göre eserde en üst rütbede bulunan hükümdar Küntoğdı adaleti, vezir Ay-toldı mutluluğu, vezirin oğlu Ögdülmüş aklı ve bilgiyi, vezirin yakını (zâhid) Odgurmuş ise kanaati temsil eder. Devlet idaresinde adaletin esas alınarak hareket edilmesi gerektiği eserde bu dört kişi çerçevesinde ele alınmıştır. *Yrd. Doç. Dr., Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi. eserdir. Buna göre eserde en üst rütbede bulunan hükümdar Kün-toğdı adaleti, Vezir Ay-toldı mutluluğu, vezirin oğlu Ögdülmüş aklı ve bilgiyi, vezirin yakını (zâhid) Odgurmuş ise kanaati temsil eder. Devlet idaresinde adaletin esas alınarak hareket edilmesi gerektiği eserde bu dört kişi çerçevesinde ele alınmıştır.1 Muhammed b. Turtûşî’nin Arapça yazdığı Sirâcü’l-mülûk ile Hint edebiyatının en önemli örneklerinden olan Kelile ve Dimne’nin Türkçe çevirilerini, Büyük Selçuklu Devleti’nin meşhur veziri Nizâmülmülk’ün kaleme aldığı Siyâsetnâme’yi hem ana konusunu ahlâk ve adaletin oluşturduğu eserler hem de Türk edebiyatında bu tarz eserler üzerindeki etkileri bakımından zikretmemiz gerekir. Bunlar dışında Türk edebiyatında ayrı ayrı türler oluşturacak kadar fazla örneği bulunan siyâsetnâme, nasihatnâme, pendnâme ve fütüvvetnâmelerde, Süleymânnâme, Selimnâme, Murâdnâme türü eserlerde adalet ve adaletle ilişkili tabirler, meseller, tesbitler oldukça geniş yer tutmaktadır. Hemen bütün siyâsetnâmelerde devletin temelinin adalet olduğu vurgulanmış, halk Allah’ın sultanlara bir emâneti sayılmış, adaleti sadece dinin değil, ahlâkın da emrettiği anlatılmıştır. Bu tarz eserlerde saltanatın küfürle devam edebileceği ama zulümle devam edemeyeceğine dair birçok örneğe rastlamak mümkündür. Osmanlı’nın kuruluş devrinde yazılan, o devrin yaşayışını en iyi şekilde yansıtan ve Türk nasihat edebiyatının en önemli eserlerinden olan Garibnâme’de Âşık Paşa devleti idare edenlerin adaletli olması gerektiğini Nahl Sûresi’ndeki “Muhakkak ki Allah adaleti, iyiliği… emreder.”2 şeklindeki âyeti de kaydederek şu beyitlerle ifade etmektedir: Şoldur ol kim bir âdil sultân ola / Her dem anun yârdehi Sübhân ola Degmiş ola Hak’dan ana adl ü dâd / İşiginde bulına cümle murâd Kendü ola aklı kâmil gönlü bay / Nimetinden halk doya yıl on iki ay Zâlim elinden ala mazlumları / İrgüre maksûdına mahrûmları Ola ol sultân bu dünyâ direği / Bağlana anunla halkun yüreği Bekleye din ehlini adli ile / Besleye yohsulları bezli ile İşi anun adl ile ihsân ola / Derdlüler derdine ol dermân ola İnnallâhe ye’muru bi’l-adli ve’l-ihsân.3 Başlı başına adaleti konu alan eserler dışında klasik Türk edebiyatı şairlerinin divanlarında adaletin sayı- 61 ŞUBAT 2013 ŞUBAT 2013 Ahmet KARATAŞ* Osmanlı dönemi sosyal ve kültürel hayatının en önemli kaynaklarından olan divan edebiyatı bu hayata dair her rengi bünyesinde barındırmaktadır. Bir dönem sadece divan ve mesnevî neşirlerinden ibaret olan akademik araştırmalar son zamanlarda bu eserlerdeki söz konusu renkler üzerine yoğunlaşmış, divan şiirindeki bir çok kavram, mefhum ve hayal, bu çalışmaların ana konusu olmuştur. Bu çalışmalar sayesinde bugün geçmişe dair birçok unsuru ve mefhumu zengin örneklerle görme imkânına sahibiz. “Adalet”, divan şiirinin yukarıda bahsettiğimiz ana kavramlarından biridir. Ana konusu adalet olan eserlerimiz yanında adaleti işleyen sayısız beyitler de mevcuttur. Şairlerimizin bu mefhumu kullanma şekillerini ana hatlarıyla şöyle sıralayabiliriz: a) Hak ve adaleti bütün yönleriyle anlatmak üzere müstakil eserlerin kaleme alınması. b) “Adalet” etrafında irili ufaklı şiirlerin yazılması, hayâl ve mazmunların oluşturulması. c) “Adl, adalet, ma’delet, âdil” gibi aynı kökten türeyen kelimelerin ya başlı başına yahut çeşitli kelime ve eklerle (nizâm-ı adl, sırr-ı adl, devr-i adl, icrâ-yı adl, şemşîr-i adl, adl-endîş, adalet-pîşe vb.) beyitlerde yer bulması. d) Beyitlerin “hükm, dâd, hâkim, cevr ü cefâ, câir, merhamet, rahm, zulüm, zalim, lütf, ihsan, kerem, fazl, hışm” gibi adaletle doğrudan veya dolaylı olarak alâkalı mefhumlarla meydana getirilmesi. e) Adaleti ve hakkaniyetli idarecilikleri ile şöhret bulmuş Hz. Süleyman, onun veziri Âsaf, Hz. Ömer, İran Şahları Nuşirevan (Kisrâ) ve Feridun, gibi bazı isimlerin örnek olarak zikredilmesi ve bunların âdilâne uygulamalarına telmihlerde bulunulması. Türk-İslâm edebiyatında adalet konusu etrafında teşekkül etmiş ilk eser; Yusuf Has Hâcib’in 462/1069’da kaleme aldığı Kutadgu Bilig’idir. “Saadet Veren Bilgi” anlamına gelen Kutadgu Bilig’de ferdi ve cemiyeti her iki cihanda da kutlu kılacak temel fikrin adalet olduğu işlenmektedir. Kutadgu Bilig kuru bir nasihat ve ahlâk kitabı değildir. Eserde özellikle devleti idare edenlere adaletin en temel ahlâkî prensip olduğu anlatılmakta ve saâdetin öncelikle adalet ve iyilikle elde edilebileceği üzerinde durularak erdemli bir insan, ahlâklı bir cemiyet ve temelleri sağlam bir devletin ancak adalet ile mümkün olacağı belirtilmektedir. Bilindiği gibi Kutadgu Bilig alegorik bir Kutadgu Bilig sız beyte konu olduğunu biliyoruz. Şair, kasidelerinde padişahı veya vezirleri medhederken onların en üstün vasıları arasında “âdil” oluşlarını, hak yememelerini, zulmetmemelerini sayar. Zira padişah Allah’ın yeryüzündeki gölgesidir (Zıllullah), O’nun temsilcisidir (Halîfetullah), O’nun namına hareket eder, O’nun rızası doğrultusunda idârecilik yapar. Böylece halk kendini emniyette hisseder, bilir ki adalet ile hüküm süren sultandan kendilerine zarar gelmez. Ama, “Fesâd olsa esâsında binânın pâyidar olmaz” mısraında belirtildiği üzere, devleti ayakta tutan temel unsur olan adaletin yokluğunda ne o devlet bekâ bulur, ne o idareciler ilah olur. Fuzûli, Kanuni Sultan Süleyman’ı medhettiği bir kasidesinin aşağıdaki hükmün temeli olmazsa zulüm dünyayı fesada salar, birlik yok olur, devletin işleyişi bozulur: Hükmdür hükm ki dünyaya virür zîb-i nizâm Hükmdür hükm ki dîn resmini eyler ihyâ Hükm eğer olmasa dünyaya salur zulm fesad Hükm eğer olmasa bulmaz nesak-i mülk bekâ Nitekim Fuzûlî’den yaklaşık yetmiş yıl sonra vefat eden divan edebiyatının kadı şairlerinden Veysî, ahlâksızlığın, fısk u fücûrun alıp yürüdüğünü, rüşvet ve cehâletin yaygınlaştığını, adam kayırmanın sıradan bir iş haline geldiğini, emanetin ehline tevdi edilmediğini anlattığı bir şikâyetnâmesinde ferdî ve ictimâi tefessühe adalet yoksunluğunun ve kadıların şahsî menfaatlerini 62 öncelemelerinin sebep olduğunu vurgular, aşağıdaki beyitlerle idârecileri uyarır: Kuzât ahvâlini dirsen ne mümkindür beyân itmek Eger hasmun ise kâdı efendi yarıcun Allâh Kurup bir dâm-ı tezvîri dimişler mahkeme adın Kanı seccâde-i Ahmed kanı ahkâm-ı şer’ullâh Hudâ saklar hatâlardan adalet eyleyen şâhı Ve hem dünyâ vü ukbâda olurlar fî-emânillâh Bugün adl eyleyüp halka idersen lutf u ihsânı Yüzün ağ olısar yarın makamun zıll-ı arşullâh Adaletli davranmak sadece sultanların vazifesi değildir. Her insan âdil olmak zorundadır. Âmir memuruna, patron işçisine, hoca talebesine, esnaf müşterisine, komşu komşusuna, eşler, kardeşler birbirlerine, hâsılı her insan diğerine karşı hakkaniyetle davranmalı, ada- alacaktır. Bu sebeple Ziya Paşa, ellerinde adalet terâzisini bulunduranların o büyük günün mahkemesini akıllarından çıkarmamaları gerektiğini ifade eder: Dursun kef-i hükmünde terâzu-yı adalet Havfin var ise mahkeme-i rûz-i cezâdan Kadı ola da’vâcı vü muhzır dahi şâhit Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet XVIII. asır şairlerinden Bursalı Beliğ Mehmed Emin Efendi’nin aşağıdaki beyti ise gözümüzün önüne, düne kadar önünde saf bağladıkları “sevgili halk”ının “idbârı vaktinde” linç ettiği Kaddâfî’yi getirmektedir: Komaz halk intikâmın zâlime idbârı vaktinde Zahm-dâr olsa ef’î anı mûrân eyler efgende (Kocaman zehirli yılan yaralanıp güçsüz düştüğünde, küçücük karıncaların üzerine üşüşüp onu lime lime ettiklerini görürsünüz. Zalim devrildiği zaman halk ondan intikamını bu şekilde alır.) Gazel formuyla yazılmış şiirlerde “adalet” kavramı farklı bir şekilde karşımıza çıkar. Cihan sultanı yerini gönüllerin sultanına bırakır. Bu sultan “sevgili”dir. Cihân mülkünün sultanı hangi yetkilere sahipse gönül mülkünün sultanı da o yetkilere sahiptir. Şairin gazellerde divan edebiyatının klasik mazmunlarını kullanarak oluşturduğu bu sultanı Ahmet Hamdi Tanpınar şöyle vasfeder: “… Sevgilinin bütün davranışları hükümdarın 63 ŞUBAT 2013 ŞUBAT 2013 mülemmâ beyitlerinde onun adaletli yönetimi sayesinde karada ve denizde her şeyin yolunda gittiğini, su ve çamurdan ibaret cisme âdeta ruh ülendiğini, Ashâb-ı Kehf’in sağlam bir mağarada yüzlerce yıl emniyet içinde kalması gibi onun da kendi halkını her türlü tehlikeden koruyan muhkem bir kale olduğunu ve adaletinin gölgesine sığınan insanlara huzur bahşettiğini söyler: Oldu hükmünden revân-perver fezâ-yı berr ü bahr Kad efâde’r-rûhu cismen kâne min mâin ve tîn Her zarardan sâye-i adlünledür âsûde halk İnnehüm ashâbü kehfin innehu hısnün hasîn Bir başka kasidesinde Fuzûli, Allah Teâlâ’nın peygamberleri ve sultanları adalet ile hükmetmeleri için vazifelendirdiğini söyler. Adaletli hüküm ile dünya nizamı süslenir, bu sayede dinî tarz ve üslup ihyâ bulur. Adalet letin ölçüsünü şaşırarak zulümle iştigal etmemelidir. Zira zâlimin hasmı Allah’tır. Âdil-i mutlak olan Allah, bugün değilse yarın mağdurun hakkını gaddarın elinden alır. Bu sebeple, “zulm ile âbâd olanın âhiri berbâd olur” denmiştir. Bu mücerrebdir ki bulmaz zulm bunda imtidâd Bu mukarrerdir ki zâlim bunda olmaz pây-dâr (Fuzûli) Ziyâ Paşa da meşhur Terkibbend’inde bu gerçeğe şu şekilde işaret eder. Zâlim yine bir zulme giriftâr olur âhir Elbette olur ev yıkanın hânesi vîran Tarih kitapları ihtişamlarıyla göz kamaştıran, güçleriyle yürekleri titreten nice adamların, mazlumların âhıyla yerle yeksân oldularına, insanların rızkına mâni olanların eninde sonunda kendilerinin fakr ü zillete düştüklerine dair sayısız örnekle doludur. Günümüzde de zaman zaman şâhit olduğumuz bu tarz örneklerinden hareketle şairler çerçevelenecek beyitler kaleme almışlardır. Bunlardan birinde şöyle denmektedir: Zâlimin ser-rişte-i ikbâlini bir âh keser Mâni-i rızk olanın rızkını Allâh keser4 Giritli Sırrı Paşa ise Allah Teâlâ’nın bir kader dahilinde zalimlere pişman olup zulümlerinden vazgeçmeleri için mühlet verdiğini, yoksa mazlumun âhının ok gibi hemen hedefini bulacağını ifade etmektedir: Zâlimlere mehl olmasa matlûb-ı ilâhî Bir demde yıkar âlemi mazlûmların âhı Ancak bir gün o mühlet de bitecektir, -Ziya Paşa’nın aşağıdaki beyitte ifade ettiği gibi- ikbâl idbâra dönüşecek, elindeki imkânlarla insanlara kan kusturmayı itiyât hâline getirenlerin de sonu gelecektir. O halde Hak âşığı varlığa gönül bağlamamalı, imkânlara aldanmamalı, her hâle hazırlıklı olmalıdır: Ârif-i billâh olan bir hâlete dil bağlamaz İnkılâb eyler zamân ikbâl olur idbâr olur İmtihan dünyası sona erip dünyanın imtihanı başladığında “boynuzlu koç” bile “boynuzsuz”dan hakkını 64 söylenmeye başlar. Meselâ ona göre sevgilinin kendisini öldürmemesi merhametli oluşundan değildir; aksine, âşıklarının âh u zârını işitip zevk almak içindir: Beni öldürmedügin merhametinden sanman Hoş olur gûş idicek hastelerün feryâdın Sevgilinin zulmü bununla da sınırlı değildir: Eşküm döker sitâre gibi cevr ile o mâh Hûrşîd gibi hurrem ü handân gezer Bâki-i dil-hasteye cevr ü cefâlar eylemek Ol güzeller pâdişâhınun düşer eserleri ile kaside ve mesnevi nazım Türk edebiyatında ayrı ayrı mi şânına şekliyle yazılmış manzumelerintürler oluşturacak kadar fazla Ama meşhur lâftır; seven göde adalet kavramı Kur’an, hadîis-i örneği bulunan siyâsetnâme, nül katlanır. Bu belâya düşenin şerîler ve genel-geçer ahlâk krinasihatnâme, pendnâme kurtulma şansı yoktur. Bu derdin terleri gözetilerek ele alınmıştır. Bu ve fütüvvetnâmelerde, devâsı, bu hastalığın şifâsı yoktur. tarz eserlerde öne çıkan husus, şairSüleymânnâme, Selimnâme, Bugüne kadar hiçbir kitap bu ızlerin idarecileri söz konusu kaynak Murâdnâme türü eserlerde dırabın çaresini yazmamış, hiçbir ve kriterler doğrultusunda âdil oladalet ve adaletle ilişkili tabirler, tabib derman bulamamıştır. Avni maları yönünde uyarmaları, yahut meseller, tesbitler oldukça geniş yer Bey’in dediği gibi: zaten öyle oldukları için medhettutmaktadır. Yazmaz marîz-i aşka şifâ bir meleridir. Ancak gazel tarzı şiirlerkitâbda de adalet bütünüyle başka bir maBu derd-i cân-hırâşa devâ kim hiyete bürünmektedir. Şair, gazel bilür nedür formunun kendine mahsus hayal ve sembolleri içinde Bâki de netice itibariyle kaderin her hâline râzı gö- adalete dâir mefhumları bu terâzinin sevgili eliyle kırılrünmektedir: dığını anlatmak, maşukun cefâkâr, âşığın ise mazlum Cevr ü cefânı çekmege sevdi gönül seni olduğunu göstermek için kullanır. Divan şairi adaletin Der ü belâya geldüm efendi cihâne ben neredeyse olmadığı “gazel dünyası”nda gönül mülDivan edebiyatında “sevgilinin cevr ü cefâsı” mev- künün sultanına önce zulüm kaftanını giydirir, istiğnâ zubahis olunca her divandan bin türlü feryâd dökülür. tâcını geçirir, kahır kılıcını kuşandırır, sitem hançerini Gönül mülkünün sultanı asla âdil değildir. Kan dök- taktırır, sonra da onu melâmet tahtına oturtur. Yay gibi mek, zulmetmek, merhametsizlik, istiğnâ, ağyara iltifât, gergin kaşları, ok gibi delici kirpikleri, can alan bakışâşığa eziyet bu sultanların ortak özelliğidir. Onlar bu ları, v den yanakları, kan döken sözleri, akılları baştan tür âdetleriyle meşhur olmuş, saltanatlarını bu şekilde götüren tavır ve endâmıyla yukarıdan aşağıya zalim bir sürdürmüşlerdir. Divan şairine göre dünya, kurulduğu sultan portresi oluşturur. Böyle bir sultanın mülkünde günden bu yana aşk şehidlerinin meydanı olmuştur. Ne âşık için ne ikbâl, ne makam, ne saadet arzusu vardır. yana baksak sevgilinin cefa okuyla kızıl kan içinde yer- O, bütün varlığını bir gamzeye satmış mülis, bahtını bir de yatan bir şehid-i aşk görürüz. Bu sebeple XIV. asırda- kara zülfe dolamış perişan, aklını o sultanın ayak izinde ki Ahmed Paşa’nın âhıyla XV. asırdaki Necâti’nin figânı, yitirmiş bir dîvânedir. “Pâ”yına düşen, cevr ü cefâ zinXVIII. asrın Nevres’inin feryâdıyla XIX. asırdaki Avnî’nin cirleridir artık. Sevgilinin ağyârdan esirgemediği lutf u zârı aynıdır: kerem, fazl u ihsân, merhamet ve insâf âşığın “külbe-i Çeşm-i mestin zulm ile mülk-i dili virân eder ahzân”ına uğramaz, oradan geriye arşa yükselen sâde Adlin ile yine âbâd eyle kurbân oldugum bir “âh” kalır: Cân ilini cevrin ile nicesi kıldın harâb Sanman taleb-i devlet ü câh itmege geldik Vaktidir ta’mire bünyâd eyle kurbân oldugum (AhBiz âleme bir yâr için âh itmege geldik med Paşa) D İ P N O T L A R Âdeti hûbların cevr ü cefadır ammâ 1. Konuyla ilgili daha geniş bilgi için bk. Reşit Rahmeti Arat, Kutadgu Bilig, Ankara 1979, I, XXIII; Bekir Bana ettiklerini kimseye etmediler (Necâtî) Çınar, “Divan Şiirinde Adalet”, Türklük Bilimi Araştırmaları, X (2001), s. 298-301; Günay Kut, “Divan Edeİltifâtı dâim ağyâra eder cevri bana biyatında ‘Adl ve Adalet’ Üzerine Klişeler”, Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, sy: 1 (2008), s. 192-193. 16/90 Güldürür kâfirleri zâlim müselmân ağladur (Nevres) 2.3. Nahl, Örnekler eserdeki 9805-9815 arası beyitlerden seçilmiştir. Bk. Âşık Paşa, Garibnâme (haz. Kemal Yavuz) , İstanbul 2000, II/I, 493. Ser-te-ser dünyâ şehâdetgâh-ı tîğ-i aşkdır 4. Birçok berceste, güldeste tarzı eserde yer alan ve hem Osman Nevres’e hem de Ferid Kam’a nisbet edilen bu beytin ilk mısraı “Zâlimin rişte-i a’mâlini bir âh keser” şeklinde de kayıtlıdır. Kande baksan kıpkızıl kan içre bir kurbân yatur (Ye5. Ahmet Hamdi Tanpınar, 19uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 2001, s. 6. nişehirli Avni) 6. Her şairin divanı başlıbaşına bir makale konusu olduğundan, burada birkaç örnek ile iktifâ edilecektir. Sonuç olarak, klasik Türk edebiyatının mensur 65 ŞUBAT 2013 ŞUBAT 2013 davranışlarıdır. Sevmez, bir nevi tabii vergi gibi sevilmeyi kabul eder. İsterse iltifat ve lutfeder. Hatta hükümdar gibi ihsanları vardır. Yine onun gibi isterse bu lütfu ve ihsanı esirger. Hatta cevr eder, işkence eder, öldürür. Kıskanılır, fakat kıskanmaz. Bir saray, bir yığın mabeynci, gözde veya gözde olmaya namzetlerle doludur. Sevgilinin etrafında da rakipler vardır. Âşık tıpkı bir saray adamı gibi bu rakiplerle mücadele halindedir. Hülasa saray nasıl mutlak ve keyfî irade, hatta kapris ise, sevgili de öylece naza giden hür iradedir.” Sevgili bu kadar keyfî davranan bir sultan olunca daima cevre uğrayan bir kul durumundaki âşığın ömrü de yalvarmak, merhamet dilemek, feryâd ü figân etmek, sultanını adalete davet etmek, kendisine vefa göstermesini, kerem kılmasını istemek, durmadan yorulmadan onun cefalarını sayıklamak, ne kadar zalim, merhametsiz olduğunu anlatmakla geçer. Kâh Ey bî-vefâ âdet olupdur cefâ sana Billâh cefâdur olma demek bî-vefâ sana diyerek sevgilisinin yüzüne vefasızlığını, Beni cândan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı beytiyle merhametsizliğini söyleyen; kâh Beni gel öldürüp kurtar belâdan çünkü ey hûnî Ne sende merhamet şefkat ne bende sabr ü tâkat var Efendim pâdişâhımsın kime varıp edem şekvâ Bana çok cevr ü zulm ettin sana senden şikâyet var beyitleriyle isyânını haykıran Fuzûlî, bazen de Cefâ vü cevr ile mu’tâdım anlarsız n’olur hâlim Cefâsına had ü cevrine pâyân olmasın yâ Rab Demen kim adli yok yâ zulmü çok her hâl ile olsa Gönül tahtına andan gayrı sultân olmasın yâ Rab diyerek sevgiliden razı olduğunu ikrâr eder. Aynı kararsızlıklar, med-cezirler, coşup durulmalar Bâki için de geçerlidir. An olur Eylese cevr ü cefâ mihr ü vefâdur gâyeti Hak budur kim âşık-ı gam-hâra gâyet hoş gelür beytiyle “Sevgili cefâ da etse gam yiyen âşık için gâyet hoştur, onun cevr ü cefâsı bana vefâ gibidir” der, ondan gelen eziyetleri başkalarının lütfuna değişmeyerek, Yârdan cevr ü cefâ lutf u kerem gibi gelür Gayrdan mihr ü vefâ derd ü elem gibi gelür şeklinde beyitler yazar; an olur o da sabr u sükûnunu yitirir, sevgilinin zulmüne hayretler eder,