Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                

Suriye'nin Bağımsızlığına Türkiye'nin Bakışı

This article examines Turkey's official view on Syrian independence in 1946 and presents that the Arab uprising against the Ottoman Empire negatively influenced Turkey's approach to Syrian independence.

ISSN: 1309 4173 (Online) 1309 - 4688 (Print) Volume 8 Issue 3, p. 111-133, September 2016/ DOI No: 10.9737/hist.2016322071 Suriye’nin Bağımsızlığına Türkiye’nin Bakışı Turkey’s View on Syrian Independence Alpaslan ÖZTÜRKCİ MEB Öz: Bu makale, 1946 yılında gerçekleşen Suriye’nin bağımsızlığına Türkiye’nin bakışını inceleyerek, 1.Dünya Savaşı sırasında yaşanan Arap isyanının bu bakış açısını etkilediğini tespit etmektedir. Anahtar Kelimeler: Türkiye, Suriye, Orta Doğu, Filistin Sorunu, Hatay Meselesi Abstract: This article examines Turkey’s official view on Syrian independence in 1946 and presents that the Arab uprising against the Ottoman Empire negatively influenced Turkey’s approach to Syrian independence. Keywords:Turkey, Syria, Middle East, Arab-Israeli Conflict, Hatay Issue Giriş JHS History Studies Volume 8 Issue 3 September 2016 Tarih boyunca birçok Türk devleti veya beyliğinin hâkimiyeti altında kalan Suriye toprakları, Osmanlı Devleti tarafından 1516 Mercidabık Savaşıyla ele geçirilmiştir. 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması’na kadar devam edecek olan bu hâkimiyet sürecinde Osmanlı Devleti, tarihte Bilad’üş Şam, Berr-i Şam, Arz-ı Şam olarak bilinen Suriye’yi Şam, Halep, Trablus Şam, Akka(Sayda) adıyla dört idari bölgeye ayırarak yönetmiştir. Her idari birime özerklik vermiş ekonomik ve sosyal hayatın gelişmesi için önemli adımlar atmıştır. Bu sayede Şam ve Halep kısa sürede Müslümanlar ve Hristiyanlar için önemli ticaret ve sanat merkezleri haline gelmiştir.1 Keza, Osmanlı koruyuculuğu altındaki Basra Körfezi ile Kızıldeniz’den geçen Hindistan malları da Orta Doğu’daki baharat ticaretinin canlanmasına, Suriye ve Mısır kentlerinin eski refahlarına kavuşmasına katkı sağlamıştır.2 Kültürel ve idari anlamda ise Osmanlı Devletinin en başta Kahire, Şam ve Halep’in büyük okullarından kaynaklanan İslâm kelamı ve hukukunu, kendi sosyal liderlik özellikleri ile birleştirdiği3 ve merkezileşmiş bir yargılama sistemi aracılığıyla geliştirdiği hukuk sistemini Müslüman Orta Doğu’nun her yerinde uygulayarak evrensel İslam toplumu kavramına pratik bir anlam kazandırdığı söylenebilir.4 Tüm bunların yanında Hac vazifesinin güvenli bir şekilde yapılması, Osmanlı egemenliğinin kabulünün ve statükonun devamının Osmanlı yöneticileri açısından bölgenin sorunsuz bir şekilde idare edilebilmesi için gereklidir.5 Bu kaidelere yerel iktidar odakları tarafından büyük oranda uyulması uzun yıllar Osmanlı devletinin bölgeyi sorunsuz yönetmesini sağlamıştır. 1 Mehmet Saray, Türkiye ve Yakın Komşuları, Divan Yayıncılık, Ankara, 2006, s. 77. Halil İnalcık, “Mirasın Anlamı ve Osmanlı Örneği”, (Der. L. Carl Brown), Balkanlarda ve Orta Doğu’da Osmanlı Damgası, İletişim Yayınları, İstanbul, 2000, s.181. 3 Albert Haourani, “Modern Ortadoğu’nun Osmanlı Geçmişi”, Osmanlı ve Dünya, (Haz, Kemal H. Karpat), Küre Yayınları, İstanbul, 2006, s.101-102. 4 Kemal H. Karpat, Türk Dış Politikası Tarihi, (Çev. Güneş Ayas), Timaş Yayınları, İstanbul, 2012, s.180. 5 Adil Baktıaya, Osmanlı Suriye’sinde Arapçılığın Doğuşu, Sosyo-Ekonomik Değişim ve Siyasi Düşünce, Bengi Yayınları, İstanbul, 2009, s.13. 2 Journal of History Studies Suriye’nin Bağımsızlığına Türkiye’nin Bakışı Osmanlı hâkimiyetindeki Suriye’de sorunlar Tanzimat Dönemi’nde “Merkezîleşme” çabaları ile birlikte başlamıştır. Tanzimat Fermanı reformdan çok bir manevra6 olarak değerlendirilmesine rağmen getirdiği yenilikler oldukça köklüdür. Bu bağlamda Şerif Mardin Tanzimat’ı sonradan “Aydın Despotizmi” olarak da tanımlanan milli devletlerin kurulması ve milli bütünlüğün sağlanması, feodalizmden kalan ayrıcalıkların yok edilmesi esaslarına dayanan “Kameralizm” uygulamalarının Osmanlı Devleti’ndeki başlangıcı olarak kabul eder.7 Kameralist uygulamalara diğer Arap eyaletlerinde olduğu gibi Suriye’de de özellikle çıkarları zarar gören eşraf tepki göstermiştir. Böylece Osmanlı yöneticileriyle halk arasında iletişimi sağlayan bu büyük toprak sahiplerinin devletle olan bağları yavaş yavaş zayıflamaya başlamıştır. 2.Abdülhamit döneminde ise Suriyelilerin liderliğini yaptığı Arap milliyetçileri ile Sultan – Halife arasındaki çatışma etno-linguistik temelli8 olarak devam etmiştir. Arap ulusçuluğunun öncüsü kabul edilen Rıfat el-Tahtavi’den Muhammed Abduh’a9 hatta Butros el Bustani’ye kadar hepsi Arapçanın kamusal alanda ve eğitim dili olarak kullanılması konusunda ısrarcı olmuşlardır. Ancak 2.Abdülhamit taviz vermemiş, Türkçe’nin kullanılmasını yaygınlaştırmış ve resmi dil olma özelliğini korumuştur.10 Bu dönemde Arap elitleri arasındaki yaygın siyasal düşünce Pan-Arabizm’den çok, Arapların siyasal ve kültürel olarak gelişmesini talep eden fakat egemenlik gayesi gütmeyen Arapçılık olduğu için, başkaldırıya dönüşmemiştir. 1908’den 1918’e kadar süren Jön Türk çağına11gelindiğinde İttihat Terakki yöneticilerinin temel amacı devletin dağılmasını önlemek olduğu için hareket tarzları vatanseverlikten kaynaklanan, toplumun soyut sorunlarına eğilmekten çok, kısa vadede sonuç almaya yönelen “Askeri Davranış” şeklinde idi.12 Bu nedenle İttihat Terakki yönetimi özerk hareket etmeye alışmış Arap eşrafa iyi davranmadı. Meşrutiyet yönetimini kendi özerk yönetimlerini kuracakları ümidiyle hararetle destekleyen Arap ileri gelenleri büyük hayal kırıklığına uğradılar. Bu bağlamda İttihat Terakki İslami sembolleri yoğun bir şekilde kullanmasına ve Osmanlıcılık düşüncesini benimsemesine rağmen Araplar tarafından “Türkleştirici” bir hareket olarak algılandılar. İttihatçıların asıl amacı Türkleştirmekten çok merkezileştirmek olsa da Araplar Osmanlı Devleti’nden uzaklaştı.13 Bunu fırsat bilen Suriyeli pek çok düşünür, İttihatçıların Türkçülük politikasının Türk-Arap Federasyonu hayallerini bitirdiğini savunarak bu durumu Arap milliyetçiliğinin motivasyon aracı olarak kullandı.14 1.Dünya Savaşı, Suriye-Türkiye ilişkileri açısından sonraki döneme yansıyacak çok acı hatıralarla bitti. Türkiye’de, Filistin Cephesinde milli duygulardan çok bedevi yağmacılığı güdüsüyle hareket eden Hicaz Şerifi Hüseyin’in isyanından “Arap ihaneti kültü”, Suriye’de ise 6 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu,(Çev. Metin Kıratlı), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2000, s. 169. 7 Şerif Mardin, Türk Modernleşmesi, (Der. Mümtaz’er Türköne-Tuncay Önder), İletişim Yayınları, İstanbul, 2013, s. 12. 8 Kemal Karpat, İslam’ın Siyasallaşması, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2009, s. 320. 9 Muhammed Abduh Şeyhü’l İslâm aracılığıyla 2.Abdülhamit’e yazdığı mektuplarda göreve çağrıldığı takdirde hazır olduğunu belirtiyor, Allah’tan Efendimiz “Emir’ül Mü’minin ve devletini muvaffak etmesini niyaz ediyordu.” İhsan Süreyya Sırma, II. Abdülhamid’in İslâm Birliği Siyaseti, Beyan Yayınları, İstanbul, 2010, s. 45. 10 İlber Ortaylı, Yakın Tarihin Gerçekleri, Timaş Yayınları, İstanbul, 2012, s.190-191. 11 Bu dönemin başında devletin resmi ideolojisi olarak uygulanan Osmanlıcılık, vatandaşlık temelinde bir Osmanlı milleti yaratmayı, yani tebaayı sultana bağlayan eski kişisel bağları, bireyi devlete bağlayan bir dizi hak ve yükümlülüklerle değiştirmeyi amaçlayan ideolojidir, Kemal Karpat, Elitler ve Din, Timaş Yayınları, İstanbul, 2009, s.154. 12 Şerif Mardin, Jön Türker’in Siyasi Fikirleri (1895-1908), İletişim Yayınları, İstanbul, 2014, s. 310. 13 Kemal H. Karpat, Asker ve Siyaset, Timaş Yayınları, İstanbul, 2010,s.118;İsrafil Kurtcephe- Aydın Beden, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Eğitim Yayınevi, Konya, 2015, s.56. 14 İlhan Arsel, Arap Milliyetçiliği ve Türkler, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1987, s.378. Journal of History Studies JHS 112 History Studies Volume 8 Issue 3 September 2016 Alpaslan ÖZTÜRKCİ Cemal Paşa’nın Beyrut Konsolosluğu’nda bulunan ve bazı önde gelen Arap liderlerinin Fransa lehine casusluk yaptıkları iddialarının yer aldığı belgeler gerekçesiyle, idam ettirdiği Arap aydınları üzerinden “sömürgeci Türkler kültü” yaratılması,15 ile oluşan önyargılar o günün koşullarında iki ülke kamuoyunu ve yönetici kadroları yoğun bir şekilde etkilediği gibi günümüzde de belli kesimlerde hala etkisini sürdürmektedir. Suriye’nin Bağımsızlığı: Tarihteki ilk uluslaşma ve milli devlet oluşumları her ne kadar Avrupa’da görülmüş olsa da milliyetçiliğin, küresel bir hareket ve kültürel bir sistem olarak dünyanın her bölgesini etkilediği bilinen bir gerçektir.16 Huntington, R.R. Paliner’in 1790’larda yaptığı, “Krallar arasındaki savaşlar bitti, milletler arasındaki savaş başladı” tanımlamasına katılarak, bu düşüncenin bütün 19. yy ile 1.Dünya Savaşı’nın sonrasında da geçerliliğini koruduğunu savunur.17 Bu bağlamda milletler savaşının en büyük motivasyon kaynağı şüphesiz, “her millete bir devlet” anlayışına dayanan, dolayısıyla diğer çok uluslu imparatorluklar gibi Osmanlı İmparatorluğu'nun da dağılmasına sebep olan, milliyetçilik ideolojisiydi. Suriye ise milliyetçilik temelinde, dağılan Osmanlı İmparatorluğu’nun, toprakları üzerinde kurulan 24 devletten biridir.18 JHS 113 History Studies Volume 8 Issue 3 September 2016 Suriye’nin bağımsızlık tarihinde Osmanlı Devleti’nin Ağustos 1914’te Almanya’nın yanında savaşa girmesi, önemli bir dönüm noktasıdır.19 Çünkü bu tarihten itibaren Orta Doğu topraklarının parçalanması ve sömürgeleştirilmesi anlayışıyla, bölgenin çok dinli, çok mezhepli, farklı etnik yapılardan oluşan hassas sosyal yapısı, göz ardı edilerek tamamen emperyalist güçlerin stratejik çıkarlarını dengeleme esasına dayanan, Sykes-Picot düzeni kurulmuştur.20 İşte Suriye’nin bağımsızlık tarihi de Sykes-Picot düzenine karşı verilen mücadelenin tarihidir. 1.Dünya Savaşı sonunda Paris Barış Konferansı’na Arap delegesi olarak katılan Faysal bağımsızlık taleplerinin batılı devletler tarafından göz ardı edildiğini görünce, Mart 1920’de Filistin’de içine alan tarihi “Büyük Suriye” topraklarında bağımsızlığını ilan ederek21Osmanlı Yönetimi sonrasında ilk Arap Hükümetini Şam’da kurdu.22 Bağımsızlık ilanına Fransa’nın 15 William L. Cleveland, Modern Orta Doğu Tarihi, (Çev. Mehmet Harmancı), Agora Kitaplığı, İstanbul, 2008, s.173; Türk Entelektüelleri Arap etkisinde geliştiği varsayılan Selçuklu-Osmanlı birikimini atlayarak, İslam Öncesi Türk Kültürü ile Moderniteyi irtibatlandırmaya çalışırken, Arap Entelektüelleri Arap Dünyasının baskı altında tutulduğunu düşündükleri Selçuklu–Osmanlı dönemlerini atlayarak Emevi-Abbasi dönemini örnek almaktadırlar. Bu düşüncelerin şekillendirdiği karşılıklı önyargılar “tarihsizleşme” problematiğini beraberinde getirmiştir. Albert Hourani, a.g.m, s.117. Türkler açısından bölgenin kültürüne, siyasetine ve iç dengelerine yabancılaşma, bölgedeki değişimlerin ritmini ve dengesini yakalayamama Araplar açısından da Osmanlı egemenliğinin Arap dünyasının gelişmesini engelleyen sömürgeci bir yapı değil, bu asırlarda dünyanın değişik bölgelerinin bir kasırga gibi kültür tasfiyesinden geçiren Batı Sömürgeciliği karşısında koruyucu bir kalkan olduğu göz ardı edilmektedir. İki taraf da bu önyargılardan kurtulmaksızın rasyonel bir ilişki geliştirmeleri mümkün görülmemektedir. Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, İstanbul, 2001, s. 409. 16 Beverley Milton-Edwards, Contemporary Politics in the Middle East, Polity Press, Malden, 2008, s.47. 17 Samuel P. Hungtington, “Medeniyetler Çatışması mı? Medeniyetler Çatışması,(Der. Murat Yılmaz), Vadi Yayınları, Ankara, 2006, s. 24. 18 Youssef M.Choueiri, Orta Doğu Tarihi,(Çev. Fethi Aytuna), İnkılap Kitapevi, İstanbul, 2011, s.352; Saray, a.g.e, s.81. 19 Arthur Goldschmidt JR-Lavurence Davidsay, A Concise History of Middle East, Westview Press, Colerado, 2006, s.209. 20 Şükrü Hanioğlu, “Orta Doğuda Yeni Düzen”, Sabah, 29 Haziran 2014. 21 Sabit Duman, Modern Orta Doğu’nun Oluşumu, Doğu Kütüphanesi, İstanbul, 2010, s.166; Saray, a.g.e, s.78; Baktıaya, a.g.e,, s.11. 22 Roger Owen, State Power and Politics in the Making of the Modern Middle East, Taylor –Fracis Group Press, New York, 2004, s.6. Journal of History Studies Suriye’nin Bağımsızlığına Türkiye’nin Bakışı tepkisi, askeri kuvvetlerini Şam’a sokarak Suriye hükümetini dağıtmak oldu.San-Remo Konferansı’nda alınan kararlar doğrultusunda, Suriye’de manda yönetimini kurdu.23 Bundan sonra “böl ve yönet” (divide and rule) politikasıyla Suriye’yi idare etmeye çalışan Fransa, ilk önce Lübnan’ı ayırdı, geri kalan Suriye topraklarını ise Şam, Halep, Dürzi Bölgesi, Hatay, Lazkiye olmak üzere beş bölgeye ayırıp yönetmeye başladı. Kuşkusuz Bernard Lewis’in Orta Doğu’yu diğer eski doğu uygarlık merkezleri Çin ve Hindistan’dan ayırırken vurguladığı “çeşitlilik ve süreksizlik” özellikleri,24 Fransa’ya Suriye’de manda politikalarını uygulamada büyük kolaylık sağladı. Fransa’nın kurduğu yönetim sisteminin amacı, İngilizlerin bu yöndeki kışkırtmalarından sakınmak,25 ayrılıkçılık ruhunu derinleştirip kışkırtarak ayrılıkçılığı teşvik etmek26 ve Suriye’nin siyasal yapısını mümkün olduğu kadar zayıflatarak kendisine karşı ortak muhalefet oluşumunu engellemekti.27 Fransa kurduğu düzeni 29 Eylül 1923’te Milletler Cemiyeti’ne onaylatarak Suriye işgaline uluslararası meşruiyet kazandırdı.28 Ayrıca Lübnan’ın sınırlarını Hristiyanların demografik olarak çoğunluğu sağlayacak bir şekilde genişletmesi örneğinde görüldüğü gibi Hristiyan unsurları ön plana çıkaran politikalar uyguladı.29 Fransa’nın uyguladığı politikalarla Suriye’yi bağımsızlığa kavuşturmaya çalışan bir yönetimden çok sömürgeci bir devlet gibi davranması bu ülkede şiddetli bir muhalefet oluşturdu. Suriye’de 1925 yılına gelindiğinde Dürzi Lider Sultan Paşa liderliğinde çıkan büyük bir ayaklanma Suriye’nin önemli merkezlerine yayıldı. İsyanı bastırmakta oldukça zorlanan Fransa Şam’ı bombaladı. İsyanda sadece Dürziler 5000 kayıp verdiler.30 İsyanın 1927 yılında bastırılmasından sonra ise Fransa isyancılara karşı daha esnek bir politika izlemeye başladı. Milliyetçiler de topladıkları “Beyrut Kongresi” ile Fransız politikalarına karşı daha realist davranacaklarını ilan ettiler31 ve Hannanu ve Haşim Al Atasi’nin başkanlığını yaptığı “Ulusal Bloku” (Vataniye Cephesi) oluşturdular. Fransa isyan sonrasındaki rasyonel politikalarının somut bir göstergesi olarak Suriyelileri yönetime daha fazla katmak amacıyla 1928 yılında seçimlerin yapılmasına izin verdi.32 Seçim sonunda Milliyetçiler mecliste çoğunluğu elde ettiler. Hazırlanan anayasada Fransız yönetiminden söz edilmeden Suriye’nin bağımsızlığına ve birliğine vurgu yapılması, Fransa’nın anayasayı reddetmesini sebep oldu ve Fransa kendi hazırladığı anayasayı 1930 yılında yürürlüğe koydu. Meclisi dağıtmaya kalkınca da milliyetçilerin büyük tepkisi ile karşılaştı. 1935 yılına gelindiğinde de Ulusal İttifak Cephesi Başkanı Hannanu’nun öldürülmesine tepki olarak Suriye’nin geneline yayılan büyük bir grev yapıldı. Bu sırada Fransa’da iktidara gelen Liberal – Sosyalist Leon Blum Hükümeti ise Suriye’yi uzun süre bu şekilde idare edemeyeceğini anladığından 1936 yılında Suriye milliyetçileriyle anlaşma yoluna gitti.33 Anlaşmaya göre Fransa askeri, ekonomik ve diplomatik açıdan bazı ayrıcalıklar elde edecek, kapitülasyonlardan vazgeçecek ve Alevi ve 23 A. Öner Pehlivanoğlu, Ortadoğu ve Türkiye, Kastaş Yayınları, İstanbul, 2004, s.90. Bernard Lewis, Orta Doğu,(Çev. Selen Y. Kölay), Arkadaş Yayınevi, Ankara, 2006, s.283. 25 Zeynep S. İnanç, “Fransa’nın Suriye Politikası Suriye Krizinde Bölgesel Aktörler Perspektifler Sorunlar Ve Çözüm Önerileri”, (Ed. Birol Akgün), SDE uluslararası ilişkiler koordinatörlüğü, 2012 s.22. 26 Ayşe Tekdal Fildiş, “Günümüzde Suriye’de Yaşanan Sorunların Tarihsel Arka Planına Kısa Bir Bakış”, Orta Doğu Analiz, Nisan 2013, C.6, S.52, s.56-59 27 Oral Sander, Siyasi Tarih (1918–1994), İmge Kitapevi Yayınları, Ankara, 2007, s.83. 28 Şerif Demir, “Dünden Bugüne Türkiye’nin Suriye ve Orta Doğu Politikası”, Turkish Studies, Volume 6/3, Summer 2011, s.696. 29 Kamuran Gürün, Savaşan Dünya ve Türkiye, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1986, s.187. 30 Pehlivanoğlu, a.g.e.,s.92. 31 Nuri Salık, Syrian Foreing Policy from Indepence to the Baathist Coup, 1946-1963, Orion Kitapevi, Ankara, 2014, s.90. 32 Saray, a.g.e, s.78. 33 Pehlivanoğlu, a.g.e, s.93; Saray, a.g.e, s.78;Arı, a.g.e, s.129. 24 Journal of History Studies JHS 114 History Studies Volume 8 Issue 3 September 2016 Alpaslan ÖZTÜRKCİ Dürzi bölgelerinin özel bir yönetimle de olsa Suriye ile bütünleşmesini kabul edecekti.34 Ancak Suriye Meclisi tarafından onaylanan antlaşma, Fransa’da 1938 yılındaki hükümet değişikliğinden sonra parlamento tarafından onaylanmadı. Dahası, 1939 yılında Suriye’ye yeni yüksek komiser tayin edilerek, 1936 Antlaşması’nda Suriye lehine olan hükümler yürürlükten kaldırıldı. Fransız Muhafazakârlar Suriye’ye verilecek bağımsızlığın diğer sömürgeleri de olumsuz etkileyeceğini düşünüyorlardı. Böylece 2. Dünya savaşına girerken Suriye, bir kez daha birlikten ve bağımsızlıktan yoksun kalmıştı.35 Ancak 2.Dünya savaşı sonrası uluslararası konjonktör Suriye’ye bağımsızlık yolunda büyük avantajlar sağlayacaktır. 1940 yılında Almanya’nın Fransa işgali sonrasında Paris’te kurulan, Philip Petain liderliğindeki Vichy Hükümetine paralel, Suriye’de de Vichy Hükümeti kuruldu. Buna 1941 yılında Irak’ta Raşit El Geylani liderliğinde Nazi yanlısı “Dört Albaylar” cuntasının iktidarı ele geçirmesi eklenince, Almanya Türkiye üzerinden mihver yanlısı Irak ve Suriye yönetimlerine yardım amacıyla, transit geçiş için yoğun baskı oluşturmaya başladı. Türkiye’nin Orta Doğu politikası ise Alman çıkarlarıyla çatışmaktaydı. Zira bu bölgeler Mihver güçlerinin eline geçerse Türkiye’ye müttefik askerî yardımın ulaşabileceği karayolu bağlantısı kalmayacaktı. Sonunda Türkiye Hitlerin bütün baskılarına rağmen topraklarından geçiş izni vermedi. Bu durum 2. Dünya Savaşı sonucu üzerinde etkili olduğu36 gibi Irak ve Suriye’yi de Alman işgalinden korumuştu. Böylelikle Türkiye, Suriye ve Irak’ın bağımsızlık sürecine dolaylı da olsa katkıda bulundu. JHS 115 History Studies Volume 8 Issue 3 September 2016 Savaş devam ederken, 1943 yılında Suriye’de yapılan seçimleri Ulusal Blok kazandı ve Şükrü El Kuvvetli Cumhurbaşkanı seçildi. Bunun üzerinde De Gaulle de Suriye’de sömürgeci politikalara geri dönmek istedi. Ancak 1943 yılında Lübnan Hükümeti’nin Fransa’nın egemenlik alanını daraltmaya yönelik faaliyetleri ve 1945 yılında Fransızların Şam’ı bombalamasına yol açan isyan sonunda İngiltere’nin devreye girmesi, Fransa’nın askeri faaliyetlerini durdurmasına sebep olmuştur. Fransa’nın şiddet faaliyetlerini durdurmasında uluslararası konjonktürün de büyük etkisi vardı. Savaş sonuna yaklaşılırken uluslararası güç dengeleri değişmiş ortaya çıkan yeni güç merkezlerinden Sovyetler Birliği Temmuz 1944’de, ABD ise Eylül 1944’te de Suriye’yi tanımışlar37 ve Fransa’nın Suriye’yi boşaltması için baskı yapmaya başlamışlardı. BM’de yapılan uzun görüşmeler sonunda Fransa Suriye’yi boşaltmayı kabul etti. Böylece Suriye’de 25 yıl süreyle devam eden Fransız mandası sona erdi. Son Fransız birliğinin de ülkeyi terk etmesiyle birlikte Suriye, İngiltere’nin Mısır ve Irak’ta elde ettiği kısıtlamalar olmaksızın,17 Nisan 1946 tarihinde bağımsızlığını kazandı.38 Türkiye’nin Suriye’nin Bağımsızlığına Bakışını Etkileyen Faktörler Hatay Meselesi Hatay’ın Türkiye’ye katılması günümüze kadar Türkiye-Suriye ilişkilerini olumsuz yönde etkileyen unsurlardan biri olmuştur. Bu nedenle Türkiye’nin, Suriye’nin bağımsızlığına bakışını anlamak için öncelikle Hatay’ın Türkiye’ye katılması sürecini ortaya koymak gerekir. Sakarya Zaferi’nden sonra Fransa ile 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması imzalandı. 34 M. Akif Okur, “Emperyalizmin Orta Doğu Tecrübesinden Bir Kesit: Suriye’de Fransız Mandası”, Bilig, ( Kış2009), S.48, s.149. 35 Arı, a.g.e, s.130. 36 A. Şükrü Esmer-Oral Sander, Olaylarla Türk Dış Politikası (1939-1945), Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara, 1987, s.156. 37 Arı, a.g.e, s.130; Salık, a.g.e, s.103. 38 Albert Hourani, Arap Halkları Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2014, s.415; Salık, a.g.e, s.104; Pehlivanoğlu, a.g.e., s.94. Journal of History Studies Suriye’nin Bağımsızlığına Türkiye’nin Bakışı Suriyelilerin bir komplo olarak değerlendirdiği bu antlaşmaya,39 Ankara Hükümeti Hatay’daki Türklerin menfaatlerini koruyacak ve bu bölgeye özerklik verilmesi için gerekli şartları hazırlayacak hükümleri koymayı başardı.40 Buna göre; Hatay’da resmi dil Türkçe olacaktı. Ayrıca Türklerin yoğunlukta olduğu bölgelerin yönetiminin Türk memurlarca yapılması sağlanacak ve İskenderun Limanı’nda Türkiye’ye bir serbest ticaret bölgesi verilecekti.41 Türkiye Ankara Antlaşması'nın bu maddeleriyle Hatay Meselesi’nde önemli siyasi idari ve kültürel üstünlükler elde ederek sonraki süreçte görüleceği gibi hukuki anlamda Suriye’nin elini ciddi şekilde zayıflatmıştır. Bununla birlikte 1936 yılında yapılan Fransa-Suriye ön antlaşmasının Sancak’a olumsuz etkileri oldu.42 Çünkü bu antlaşma ile Fransa, manda rejiminin sona erdiği gün, Suriye ile ilgili imzalanan bütün antlaşma, sözleşme ve diğer uluslararası hak ve yükümlülükleri Suriye Hükümeti’ne devrediyordu. Bu durum, Sancak’taki Türklerin statüsünü tehlikeye sokmaktaydı. Nitekim Dış İşleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Fransa’nın Suriye’yle yaptığı antlaşmaya benzer bir antlaşmanın Sancak Türkeri’yle de yapılmasını, Sancak Türklerine kendi işlerini kendileri görmesi olanağı verilmesini istemiş, ancak bu talepler Fransa tarafından Suriye’nin bölünebileceği gerekçesiyle reddedilmiştir. Türkiye amacına sonraki dönemde uluslararası konjonktörün sağladığı avantajları kullanarak ulaşacaktır. Şöyle ki 1930’ların ortalarından itibaren revizyonist devletlerin saldırgan politikalar izlemeye başlaması uluslarası güçlerin dış politikalarında da bazı değişikliklerin yaşanmasına yol açmıştı. 2. Dünya Savaşı’nın yaklaşmasıyla birlikte İngiltere, Akdeniz’de Türkiye ile bir ittifak yapma peşine düşmüştü. Bunu gerçekleştirebilmek için de Fransa üzerinde baskı kurarak İskenderun Sancağı’na iç işlerinde tamamen bağımsız, dış işlerinde Suriye’ye bağlı özerk bir statünün tanınmasını kabul ettirmiş ve bu durum 1937’de Milletler Cemiyeti’nce de kabul edilmiştir.43 Böylece Hatay’ın toprak bütünlüğüne sahip, ayrı bir siyasi varlık olduğu uluslararası hukuk açısından da garanti altına alındı. Hatay’da yukarda sözü edilen siyasi ve hukuki durum devam ederken Ağustos 1938’de yapılan Hatay seçimlerinde, aday olan 22 Türk’ün tamamı 40 kişilik Hatay parlamentosuna girmeyi başardı.44 2 Eylül 1938’de toplanan Hatay Parlamentosu, bağımsızlık ilan ederek Hatay Cumhuriyeti ismini aldı. Sancak’taki yeni gelişmeleri Fransız vali kabul etmek istemeyince Hatay’da halk bir dizi protesto gösterileri yaptı. Türkiye, Fransa’nın tavrına karşı tepkisini Hatay sınırına 50 bin asker göndererek gösterdi. Haziran 1939’da son kez toplanan Hatay Parlamentosu, Türkiye’ye katılma kararı aldı. Fransa da bu kararı kabul etmek zorunda 39 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), Başbakanlık Basın- Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğünden, Başbakanlık Hususi Kalem Müdürlüğüne gönderilen,“Muhtelif tarihli Suriye basınında intişar eden makale tercümeleri”, 030.01/104.648.2, 25.02.1954. 40 1921 Ankara Antlaşmasının 7. Maddesi şöyledir; “İskenderun mıntıkası için bir Usul-i İdare-i mahsusa tesis olunacaktır. Mıntıkayı-i Meskurenin Türk ırkından olan sekenesi harslarının inkişafı için her türlü teşkilattan müstefit olacaktır. Türk Lisanı orada Mahiyet-i resmîyeyi haiz olacaktır.” Süleyman Hatipoğlu, “Hatay’ın Türkiye’ye Katılması”, Türkler, XVI, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s.686. 41 BCA, “Suriye’yle Hatay işleri için şimdiye kadar yapılan mukaveleler hülasası”, 030.10 / 224.510.12, 4.7.1930. 42 1936’da Suriye ile Fransa arasında imzalanan bağımsızlık anlaşmasında İskenderun sancağı ile ilgili hiçbir madde yoktu. Fransa sancak üzerinde ki yetkilerini Suriye’ye terk ediyordu. Türkiye bu durumu kabul etmedi. Milletler Cemiyeti ve Fransa ile yapılan görüşmeler bir sonuç vermeyince, Türkiye, Fransa’ya 1936’da bir nota vererek İskenderun Sancağını’ da Suriye gibi bağımsızlık verilmesini istedi. Fahir Armaoğlu, 20. yy. Siyasi Tarihi,(19141995), Alkım Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 348. 43 BCA, “Türk Fransız Hükümetlerinin ortak beyannamesi”, 030.10 / 224.510.13, 4.7.1938; Kurtcephe-Beden, a.g.e., 325; Fransızlarla Hatay hususunda Milletler Cemiyetinin bu kararından sonra askeri antlaşmada dâhil olmak üzere çeşitli görüşmeler ve antlaşmalar yapılmıştır.BCA, Suriye’yle Hatay işleri için şimdiye kadar yapılan mukaveleler hülasası”, 030.10 / 224.510.12, 4.7.1930). 44 Mehmet Gönlübol-Cem Sar, “1919-1938 Yılları Arasında Türk Dış Politikası”, Olaylarla Türk Dış Politikası (1919-1973), Ankara 1974, s. 144. Journal of History Studies JHS 116 History Studies Volume 8 Issue 3 September 2016 Alpaslan ÖZTÜRKCİ kaldı. Suriye Parlamentosu, derhal Hatay Parlamentosu’nun aldığı kararı protesto ederek bunu tanımadığını açıkladı. Fakat Hatay’ın Türkiye’ye ilhakını engelleyemedi.45 Hatay’ın Türkiye’ye katılması, iki ülke arasındaki ilişkilerde güvensiz ve zaman zaman düşmanca politikalara zemin oluşturarak, en büyük fay hattını oluşturacaktır. Türkiye genel Orta Doğu politikasının aksine Hatay’ın Türkiye’ye katılması sürecinde ve sonrasında, Suriye ile yakından ilgilenmiş ve Suriye’deki gelişmeleri ulusal güvenlik perspektifinde ele almıştır. Öyle ki Hatay’ın Türkiye’ye katılması öncesinde Suriye Hükümeti ile Fransız Yüksek Komiseri arasındaki ilişkilerden,46 Fransız Baş Komiser Gabriel Pio’nun yerine Mareşal Biti’nin atanacağı söylentilerine, hatta Halep’teki eşraf ve ekâbirin hazırladığı ve hükümet reisinin Müslüman olacağı, siyasi suçların serbest bırakılacağı, mevcut Fransız askeri yönetiminin kaldırılacağı hükümlerini de içeren 75 maddelik kararnameye kadar Suriye’deki her türlü gelişme anında Ankara’ya bildirilmekteydi.47 Hatay’ın Türkiye’ye katılması sonrasında ise 2.Dünya Savaşı yıllarında Suriye ve Lübnan’da gazetelerin dörder sayfayı geçmemesi, mallara narh konması, narha uymayanların cezalandırılması, her nevi umumi toplantıların yasaklanması, komünist teşekküllerin yasaklanması, umumi yerlerde radyo çalınmaması, camilerde siyasi hutbelerin yasaklanması, Beyrut, Halep, Şam gibi büyük şehirlerde sık sık hava taarruzlarından korunma tecrübelerinin yapılması48tedbirlerinden Komiser Pio zamanında yapılan toplantılarla yeni komiser Dentsin zamanında yapılan toplantıların haftada kaç kez yapılacağına, toplantılara kimlerin katılacağına, Türkiye-Suriye sınırındaki askeri hareketlilik gibi49 bütün gelişmeler en ince ayrıntısına kadar Ankara’ya rapor edilmiştir. JHS 117 History Studies Volume 8 Issue 3 September 2016 Öte yandan Hatay’ın Türkiye’ye katılmasıyla 1939 yılına kadar daha çok soyut planda gerçekleşen Türkiye-Suriye ilişkilerindeki “mesafeli yaklaşım” ilk defa Hatay sorunuyla somut bir nitelik kazanıyordu.50 Çünkü Hatay Meselesi, Suriye açısından sadece toprak yada duygusal bir mesele değildi. Suriyeliler Hatay’ı Halep, Cezire ve Kuzey Suriye’nin tek limanı, Türkiye’ye karşı stratejik bir mevzi olarak kabul ediyorlardı.51 Bu nedenle Hatay’ın Türkiye’ye katıldığı 23 Temmuzda bayraklar yarıya indiriliyor, eğlenceler iptal ediliyor, yarı seferberlik hali uygulanıyordu.52 Hatay Türkiye’ye katıldıktan sonra Suriye henüz bağımsızlığını kazanmış değildi. Buna rağmen Suriye Meclis Başkanı Nasuhi Buhari, Hatay’ınTürkiye’ye katılım antlaşmasının imzalanmasından sonra Fransız Hükümeti’ne ve Milletler Cemiyeti’ne başvurarak 1939 Antlaşması ile Fransa’yı Birleşmiş Milletler mandasının kendisine verdiği yetkileri aşmakla itham etmişti. 2.Dünya Savaşı sonunda bağımsızlığını kazandıktan sonra da 45 BCA, Başbakanlık Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğünden, Başbakanlık Hususi Kalem Müdürlüğüne gönderilen, “Muhtelif tarihli Suriye basınında intişar eden makale tercümeleri”, 030.01/104.648-2, 25.2.1954. 46 BCA, Dahiliye Vekaletinden Başvekalete gönderilen rapor, “II. Dünya savaşı dolayısıyla Suriye ve Lübnan’da alınan idari tedbirler”, 030.10 / 265.785.15, 21.9.1939. 47 BCA, “Halep’te eşraf ve ekâbirin bir araya gelerek aldıkları 75 maddelik kararların bazıları”, 030. 10/262.769.2, 20.1.1930. 48 BCA, ”II. Dünya Savaşı yıllarında Halep ve Şam’da alınan korunma önlemleri”,030.10 / 265.790.28, 7.2.1941.; Bu idari tedbirlerin yanında mevcut kulüplerin vaziyetlerinin yeniden tetkik ve tespiti, sahillerde balık avlamanın müsaadeye tabi tutulması gibi şeylerde vardı. BCA, 030.10 / 265.790.28. 49 BCA, “1.J. Tümen Komutanlığının Jandarma umum Kumandanlığına gönderdiği 22354 nolu telsiz sureti.”, 030.01/ 69.434.15, 23.7 1958. 50 Ömer Kürkçüoğlu, Türkiye’nin Arap Orta Doğusuna Karşı Politikası (1945-1970), Sevinç Matbaası, Ankara, 1972, s 7. 51 BCA,, Başbakanlık Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğünden, Başbakanlık Hususi Kalem Müdürlüğüne gönderilen, “Muhtelif tarihli Suriye basınında intişar eden makale tercümeleri”, 030.01/104.648-2, 25.02.1954. 52 BCA,22.J.Tugay Komutanlığından, jandarma umum Kumandanlığına gönderilen 23 Temmuz 1958 tarih, 22674 sayılı telsiz sureti, “Hatay’ın Türkiye’ye katılmasının yıl dönümünde Suriye’deki etkinlikler”, 030.01/69.434.15,23.7.1958. Journal of History Studies Suriye’nin Bağımsızlığına Türkiye’nin Bakışı Suriye Hatay üzerindeki iddialarını yinelemekten ilk başta kaçındı. İlk Suriye Hükümeti’nin kurulduğu 5 Temmuz 1944’te Suriye Dışişleri Bakanlığı, Şam’daki yabancı diplomatik misyonlara gönderdiği bir genelge notada Suriye Hükümeti’nin, Fransa’nın Suriye adına imzaladığı uluslararası sözleşme ve antlaşmalara, şahısların ve toplulukların bunlardan doğan hukukuna saygı göstermeyi kararlaştırmış olduğunu bildirdi.53 Bu yükümlülük kuşkusuz Hatay’a ilişkin anlaşmaları da kapsamaktaydı. Ancak Fransa’nın bölgeyi terk etmesinden sonra Suriye’nin tavrı değişti. Hatay üzerinde hak iddia ederek Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit etmeye başladı. Böylece Türkiye, kuzeyinde toprak bütünlüğüne yönelik Sovyet tehdidiyle mücadele ederken, Suriye’nin bağımsızlığı sonrası güneyinden de Hatay dolayısıyla, bütünlüğüne yönelik Suriye tehdidiyle karşı karşıya kaldı. Suriye’nin bağımsızlığı sonrasında Türkiye’ye karşı uyguladığı başka bir dış politika stratejisi de, yine Hatay argümanını kullanarak yaratacağı mağduriyet algısıyla Türkiye’yi bölgede yalnızlaştırmaktır. Bu bağlamda Suriye milliyetçileri Türkiye’nin bölgedeki en büyük müttefiki, Irak Hükümeti’ni ve özellikle de Nuri Sait Paşa’yı Hatay meselesinde Türkiye’ye yakın politikalar izlemek ve Hatay’a sahip çıkmamakla suçlamaktaydılar.54 Suriye Basını da bu konuda oldukça kışkırtıcıydı. Suriye’de el-Bina gazetesi Irak Başbakanı Nuri Said Paşa’yı, “Filistin Meselesi ’ne gösterdiği hassasiyeti Hatay Meselesine göstermemesi, İskenderun’un yabancı yönetim altında bulunmasını ve oradan göç eden Arapların haklarını göz ardı ettiği” gerekçeleriyle eleştirmekteydi. Yine Türkiye aleyhtarı Elif-Ba gazetesi “Türkiye’yi İsrail ve Kürt faaliyetleriyle birlikte en büyük tehdit” olarak göstermekteydi.55 Sonuç olarak Hatay‘ın Türkiye’ye katılması Misak-ı Millîyi gerçekleştirme anlamında başarılı bir hamle olmakla birlikte, Suriye’nin1939 yılından sonra Türkiye’nin milli güvenliğine ve toprak bütünlüğüne en büyük tehditlerden biri olarak ortaya çıkmasına yol açmıştır. Ayrıca Hatay meselesi Türkiye’nin Suriye’nin bağımsızlığına bakışındaki olumsuz perspektifin ve Suriye’yi geç tanımasının temel sebebidir. Tevfik Rüştü Aras’ın deyimiyle Suriye dışında hiçbir komşusuyla sınır sorunu bulunmayan Türkiye’nin56 Suriye sınırıyla ilgili olarak Hatay meselesinin şekillendirdiği olumsuz tabloya rağmen sınır sorunlarına ilişkin konuları her iki tarafın da zaman zaman uzlaşmacı ve barışçıl yöntemlerle çözümlemeye çalıştığı belirtilmelidir. Nitekim Suriye’nin Cebelekrad “Kürtdağı” kazasına bağlı Goranlı köyünden, işlediği hırsızlık suçundan dolayı Türkiye’ye kaçan Süleyman veya Solo oğullarından Mehmet oğlu Ömer, Bakanlar Kurulu kararıyla mütekabiliyet esası çerçevesinde Suriye’ye iade edilmiştir.57 Benzer şekilde El-Cezire muhafızı Halit Ziya Dağıstani ve Mardin valisi Hikmet Kümbet arasında sınır olaylarına sebebiyet verenlerin cezalandırılması konusu uzlaşma ile neticelendirilmiştir. Ayrıca her iki ülke vatandaşlarının karşıda kalmış arazilerinin korunması kararı ve ülkelerin birbirlerine karşı sığınak olarak kullanılmasının engellenmesi58 şartlarını taşıyan antlaşmalar da olumlu çerçevede uygulanmaya çalışılmıştır. 53 İlter Türkmen, Türkiye’nin Ortadoğu Politikası (Genel Bir Değerlendirme), Bilge sam Yayınları, İstanbul, 2012, s.14. 54 Beden, a.g.e, s.131. 55 BCA, Başbakanlık Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğünden, Başbakanlık Hususi Kalem Müdürlüğüne gönderilen, “Muhtelif tarihli Suriye basınında Irak Baş Veziri Nuri Said Paşanın Ülkemizi ziyaretiyle ilgili çıkan yazıların tercümeleri.”, 030,01/104.650.3, 13.11.1954. 56 Aydın Beden, Türk Basınına Göre Türkiye-Irak İlişkilerinde Türkmenler(1926-2001), Akdeniz Üniversitesi SBE Yayımlanmamış Doktora Tezi, Antalya, 2011, s. 80. 57 BCA, Başbakanlık Kararlar Dairesi, “2/17962 nolu Bakanlar Kurulu Kararı”, 030.18 / 98.43.9. 58 Tan, 6 Ocak 1949. Journal of History Studies JHS 118 History Studies Volume 8 Issue 3 September 2016 Alpaslan ÖZTÜRKCİ Soğuk Savaş Koşulları Kronolojik açıdan Soğuk Savaş’ın başlangıcının hemen öncesine rastlayan Suriye’nin bağımsızlığına Türkiye’nin mesafeli, yer yer ilgisiz yaklaşımını ortaya koyabilmek amacıyla Sovyet faktörünün Türkiye üzerinde yaptığı varoluşsal tehdidin irdelenmesi gerekir. Yalta Konferansı’ndan sonra 19 Mart 1945’te SSCB Dış İşleri Bakanı Molotof, Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Selim Sarper’i makamına davet ederek yirmi yıldır Türk-Sovyet ilişkilerinin temelini teşkil eden 17 Aralık 1925 Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması’nın 2.Dünya Savaşı sırasında meydana gelen değişiklikler sebebiyle feshedildiğini bildiren bir nota verdi.59 Daha sonra, Sovyetler Birliği 7 Haziran 1945’te Türkiye’ye doğu sınırında değişiklik yapılması (Kars ve Ardahan şehirlerinin Sovyetler Birliği’ne terki), boğazlarda kendisine üs verilmesi ve boğazların ortak savunulması için Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin kendisi ile Türkiye arasında yapılacak iki taraflı bir antlaşmayla değiştirilmesi taleplerini içeren bir nota verdi.60 Bunun anlamı çok açıktı, 7 Mayıs’ta Almanya’nın,6114 Mayıs’ta Japonya’nın62 teslim olmasıyla bütün dünya için biten savaş, Türkiye için devam etmekteydi.63 Postdam Konferansı’nda boğazlar konusunda kesin bir karara varılamaması ve konunun Dışişleri Bakanları Konseyi’ne sevk edilmesini taviz olarak kabul eden Sovyet Birliği,64 geleneksel amacı olan İngiliz gemilerinin boğazlara girmesini engelleyebilecek65 uluslararası koşulları yakaladığını düşünerek, 7 Ağustos ve 25 Eylül 1946 tarihli notalarıyla Türkiye üzerindeki baskısını daha da arttırdı. Böylece Savaş sonuna gelindiğinde, Türkiye 2. Dünya Savaşı’nda izlediği başarılı dış politikayla savaş dışı kalmıştı ama savaş sonunda SSCB işgali korkusuyla karşı karşıya ve yalnız kalmıştı. JHS 119 History Studies Volume 8 Issue 3 September 2016 Cumhurbaşkanı İnönü, 19 Mayıs 1945 nutkunda; “Türk milleti, sınırlarının dokunulmazlığı için bugün çok dikkatli ve duygulu bir andadır”66 demekteydi; 1 Kasım 1946’daki meclis açılış nutkunda ise toprak bütünlüğümüze ve haklarımıza karşı saldırı emeli beslenirse asla müsaade edilmeyeceğini, ayrıca Türk ordusunun modern silahlarla donatılacağını belirterek, Sovyetler Birliği tarafından haksız tarizlerin ortadan kaldırılması gerektiğini ifade etmiştir.67 Başbakan Şükrü Saraçoğlu ise Türkiye’nin boğazlardaki rejimden asla taviz vermeyeceğini,68 Montrö’deki durumun ABD ve diğer müttefiklerin katılacağı görüşmelerle ele alınabileceğini69ifade ederek Rus talepleri karşısında Türk tezini ortaya koymuştur. 59 Metin Toker, Tek Partiden Çok Partiye, Bilgi Yayınevi, İstanbul 1970, s.151. Mustafa Aydın, “Molotof-Sarper Görüşmesi ve Sovyet Notası, (19 Mart 1945)”, (ed. Baskın Oran), Türk Dış Politikası), C.I, İletişim yayınları, İstanbul, 2002, s. 473); Hamza Eroğlu, Türk İnkılâp Tarihi, Savaş Yayınları, Ankara,1990, s.355; Cumhuriyet, 27 Haziran 1945. 61 Akşam, 8 Mayıs 1945. 62 Cumhuriyet,15 Mayıs 1945. 63 Cemil Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938-1945), İletişim Yayınları, İstanbul, 2010, s.507. 64 Nadir Nadi, “Truman’ın Güzel Nutku”, Cumhuriyet, 12 Ağustos 1945. 65 Baskın Oran, “Türkiye’nin Kuzeydeki Büyük Komşusu Sorunu Nedir”, (Türk-Sovyet İlişkileri, 1939-1970), Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, C. XXV, S.1 , Ankara, 1970, s. 69. 66 Cumhuriyet, 20 Mayıs 1946. 67 Tanin, 2 Kasım 1947. 68 Cumhuriyet, 17 Nisan 1946.;Rus tehdidi karşısında Türkiye’nin içinde bulunduğu infiali göstermesi açısından Kazım Karabekir’in mecliste yaptığı konuşma önemlidir. Konuşmada Karabekir:“Boğazlar milletimizin hakikaten boğazıdır. Oraya el saldırtmayız. Fakat şu da bilinmelidir ki Kars Yaylası da milli bel kemiğimizdir. Kırdırırsak yine mahvoluruz” demiştir. Ayın Tarihi, No: 145, (Aralık, 1945), s.83-89; Ayrıca muhalefet lideri Celal Bayar’da yaptığı konuşmada ”Hariciyeden gelecek tehdit karşısında Türk Milletinin birlik içinde olduğunu” belirtiyordu. Cumhuriyet, 7 Mayıs 1946. 69 Cumhuriyet, 25 Nisan 1946. 60 Journal of History Studies Suriye’nin Bağımsızlığına Türkiye’nin Bakışı Sovyetlerin Türkiye’ye karşı savaş tehditlerini şiddetlendirmesi, ayrıca İran üzerinden Orta Doğu petrollerine, Yunanistan üzerinden Avrupa’ya ve Akdeniz’e yayılma düşüncelerinin yanında bu üç devletle de komşu haline gelmesi,70 en büyük rakibi olan ABD’nin dış politikasında önemli değişikliklere sebep oldu. İlk defa izdüşümlerine Truman’ın 1945 yılında Berlin Konferansı dönüşünde yaptığı açıklamalarda karşılaştığımız Sovyet emperyalizminin yayılmasını engellemek amacıyla geliştirilen geleneksel İngiliz stratejisinin yani “Avrupa’daki bütün su yollarının serbest gidiş-gelişe açık olması”71 düşüncesinin Başkan Truman tarafından da uygulanmak istendiğini görüyoruz. Nihayet Ordu Günü münasebetiyle 20 Nisan 1946 tarihinde yaptığı konuşmada ABD Başkanı, Yakın ve Orta Doğu ülkelerinin egemenlik ve toprak bütünlüklerinin baskı veya sızma yolu ile tehdit edilmemesi konusunda Sovyetler Birliği’ni uyardı.72 Böylece Kissinger’ın ideolojik, politik ve stratejik olarak tanımladığı73 Soğuk Savaş sonrası dünyanın ilk adımı atılmış oldu. 9 Ekim’de ABD Sovyetler Birliği’ne verdiği notada boğazlar bir saldırıya uğrarsa ya da saldırı tehdidine maruz kalırsa bu durumun, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni harekete geçireceğini bildirdi.74 Böylece ABD, İngiltere’nin Rusya’yı boğazlara sokmama, kendisinin de Karadeniz’e geçmeme75 şeklindeki İngiliz - Rus boğazlar statükosunu devralıyordu. Bu politika çerçevesinde ABD “Komünizm üzerinde tek başına ölüm kalım gücü oluşturamayacağı bilinciyle” Sovyet tehdidiyle karşılaşan ülkelerle işbirliğine gitti.76 Bu bağlamda12 Temmuz 1947 tarihinde Türkiye ile ABD arasında askeri bir yardım anlaşması imzalandı ve ilk resmi ilişki de böyle başlamış oldu.77 Nihayet ABD Başkanı Henry Truman, 12 Mart 1947’de, kendi adıyla anılacak olan diplomat George Kennan’ın ana hatlarını çizdiği Komünizmi olası yayılma alanlarında Çevreleme (Containment) esasına dayanan Truman doktrinini,78 Senato ve Temsilciler Meclisi’nin ortak toplantısında açıkladı. Bu tarihten sonra başlayan Soğuk Savaş’la beraber Türkiye, Sovyetlere karşı Batı güvenlik sistemine dâhil olabilmek amacıyla Batılı tüm siyasi, askeri ve ekonomik organizasyonlara üye olmak için çalışmış, ayrıca kalkınmasını, silahlı kuvvetlerinin seferberlik halini ve modernizasyonunu sürdürmek için Batı’dan mali destek sağlamaya yoğunlaşmıştır.79 Soğuk Savaş’la birlikte uluslararası büyük güçlerin bölge üzerindeki hâkimiyet mücadelesinin başlamasıyla; Türkiye’nin 1945-1947 döneminde bölgede yakaladığı göreli 70 BCA, Başbakanlık Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğünden, Başbakanlık Hususi Kalem Müdürlüğüne gönderilen, “Fransız Paris Press Gazetesinde 30 Eylül 1952 günü yayınlanan “İngiltere yerini başkasına kaptırmak istemiyor” adlı makalenin tercümesi”, 030.01/102.637.9, 11.10.1952. 71 Necmettin Sadak, ”Truman’ın demeci birçok meselelere yeni bir aydınlık serpiyor.” Akşam, 11 Ağustos 1945. 72 Eroğlu, a.g.e, s.357. 73 Henry Kissenger, Diplomasi, (Çev. İbrahim H.Kurt),Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2004, s.14. 74 Baskın Oran, “Türkiye’nin Kuzeydeki Büyük Komşusu Sorunu Nedir”, (Türk-Sovyet İlişkileri, 19391970)…s.65. 75 Arnold J. Toynbee- Kenneth P. Kirkwood, Türkiye Bir Devletin Yeniden Doğuşu, (Çev. K. Yargıcı-N. Uğurlu), Örgün Yayınevi, İstanbul,2009, s. 340. 76 Joseph S.Jr-David A.Welch, Küresel Çatışmayı ve İşbirliğini Anlamak, (Çev.Renan Akman), İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul,2010, s.213. 77 Süleyman Tüzün, “İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı Dönemi Türk Dış Politikası (1938-1950)”, Yakın Dönem Türk Politik Tarihi, (Ed. Süleyman Tüzün-Ercan Haytoğlu), Anı Yayıncılık, Ankara, 2001, s.259; Daha sonra TBMM siyasi ve ekonomik ABD yardımlarını oy birliği ile kabul edecektir. Kudret, 2 Eylül 1947. 78 İlter Turan-Dilek Barlas, “Batı İttifakına Üye Olmanın Türk Dış Politikası Üzerindeki Etkileri”, (Ed. Faruk Sönmezoğlu), Türk Dış Politikası, Der Yayınevi, İstanbul, 2004, s.154. 79 William Hale, Türk Dış Politikası (1774-2000),(Çev.Petek Demir),2003 Arkeoloji ve Sanat Yayınları İstanbul 2003, s.113; Hüseyin Bağcı, Türk Dış Politikasında 1950’li Yıllar, ODTÜ Geliştirme Vakfı Yayıncılık, 2007 Ankara, s.8; Kongrede yapılan görüşmelerde yardım miktarına son şekli verildi. Buna göre Yunanistan’a 300.000, Türkiye’ye ise 100.000 Dolarlık yardım öngörüldü, Sander, a.g.e, s.258. Journal of History Studies JHS 120 History Studies Volume 8 Issue 3 September 2016 Alpaslan ÖZTÜRKCİ özerklik bitiyordu.80 Türkiye 1945-1947 yılları arasında Arap dünyasına karşı kısmen Batı etkisinden uzak, bölge ülkelerine paralel politikalar uygulasa da, Soğuk Savaş’la beraber Arapların bloklar dışında tarafsız bir politika izleme düşüncesini göz ardı etti.81 Batı eksenli politikalar geliştirmeye başladı. Suriye açısından ise bu dönemde tarafsızlık hayati bir meseleydi. Suriye’de El Bina Gazetesi, Arapların ABD yanlısı bir politika izlenmesini “Sovyet Rusya’nın husumetini cezbedeceği gerekçesiyle kabul edilmez” buluyordu.82 Bu açıdan Soğuk Savaş’ın hemen başında Türkiye ile Suriye’nin çıkarları bir kez daha çatışmaya başlamıştı. Soğuk Savaş koşullarının Türkiye’nin Suriye’nin bağımsızlığına bakışına en önemli etkisi, milli bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne yönelen Sovyet tehdidinden dolayı Suriye’ye yönelik batı etkisinden uzak özgün politikalar geliştirememiş olmasıdır. Soğuk Savaş’ın başladığı 1947 tarihinden sonra Türkiye 1974 Kıbrıs Harekâtı dışında 1 Mart 2003 tezkeresine kadar bütünüyle Batı Bloğuyla uyumlu politikalar geliştirmiş,83 Suriye politikası batıcı politikalarının gölgesinde şekillenmiştir. Görüldüğü gibi Suriye’nin bağımsızlığı sonrasında, Soğuk Savaş koşullarının da etkisiyle Türkiye’nin Suriye politikası ilgisiz ve mesafeli olmuştu. Bu durumun somut kanıtı hükümet programlarıdır. 1946-1950 yılları arasındaki hükümet programlarına bakıldığında; Suriye’nin uluslararası hukuka göre Türkiye toprağı olan Hatay’ı kendi sınırlarında göstermesine rağmen Suriye ile ilgili hiçbir konuya değinilmemiştir. Sadece 1946 yılında Başbakan Recep Peker, 14 Ağustos 1946 tarihinde TBMM’ye sunulan hükümet programında Arap dünyası ile ilgili olarak şunları ifade etmiştir: Arap komşularımıza karşı sevgimiz ve dostluğumuz mutlaktır. Dünyanın en zengin medeniyetlerinden birinin varisleri olan Arap birliği devletleri ile her sahada münasebetlerimizi her gün daha ziyade samimileştirmek büyük emelimizdir.84 JHS 121 History Studies Volume 8 Issue 3 September 2016 Suriye’nin bağımsızlığı sonrasında Türkiye açısından önemli bir veri de Sovyetler Birliği’nin 2.Dünya Savaşı’ndan sonra nüfusunun önemli bir kısmını kaybetmesi, askeri ve endüstriyel kapasitesinin önemli bir kısmını yitirmesi ile Arap dünyası üzerinde ABD ile mücadele edecek kapasitesinin olmamasıdır.85 Ancak Türkiye, Suriye’nin bağımsızlığı sonrası Sovyetlerin sözü edilen zaafını değerlendirememiş, enerjisini ve kaynaklarını bütünüyle Sovyet tehdidine yönlendirerek Suriye ile yakın ilişkiler geliştirme fırsatını kaçırmıştır. Nitekim SSCB 2.Dünya Savaşı sonrasına göre çok daha güçlü olduğu 1953 yılında Türkiye’den toprak ve boğazlarda hak iddia taleplerinden vazgeçmiştir.86 Türkiye’nin 1952’de, NATO şemsiyesiyle Batı güvenlik sistemine dâhil olması ve Joseph Stalin’in ölümü ile Nikolai Kruschev’in SSCB’nin başına geçmesi bu konuda iki önemli etkendir. 80 Kürkçüoğlu, a.g.e, s.15. BCA, Başbakanlık Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğünden, Başbakanlık Hususi Kalem Müdürlüğüne gönderilen, “Muhtelif tarihli Suriye basınında intişar eden makale tercümeleri”, 030.01/104.648-2, 25.02.1954. 82 BCA, Başbakanlık Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğünden, Başbakanlık Hususi Kalem Müdürlüğüne gönderilen, “Muhtelif tarihli Suriye basınında intişar eden makale tercümeleri”,030.01 / 104-649-4, 8.7.1954. 83 Ali Arslan, “Türkiye’nin Ortadoğu Politikaları”, Türkiye-Ortadoğu Uluslararası Dostluk ve İşbirliği Sempozyumu, (Haz. Mukaddes Kuyaş), Antakya, 2009, s.20. 84 Kazım Öztürk, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri ve Programları, Baha Matbaası, İstanbul, 1968, s.292. 85 David Harvey, Yeni Emperyalizm, (Çev. Hür Güldü), Everest Yayınları, İstanbul 2008, s.42; Fred Halliday, The Middle East in International Relations, Cambridge Press, 2005, s.99. 86 BCA, Başbakanlık Basın –Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü, ”İngiliz basınından Yorkshire Post: “Rusya Türkiye Üzerindeki Taleplerinden Vazgeçtiğini Bildirdi” makalesinin tercümesi.”, 030, 01 / 103-645-5, 12.6.1953. 81 Journal of History Studies Suriye’nin Bağımsızlığına Türkiye’nin Bakışı Bölgesel Güç Mücadelesi: Suriye’nin bağımsızlığı sonrasında Türkiye’yle ilişkilerin de etkili olan temel bölgesel faktör Suriye’yle aynı yıl bağımsız olan Ürdün’ün bu ülke üzerindeki yayılmacı emelleridir. San-Remo Konferansı’nda Filistin’e ait bir toprak parçası olarak kabul edilen Ürdün, 1921 yılında bölgede istikrarı bozan bedevi kabilelerin hareketlerini kontrol altına almak amacıyla Prens Abdullah’ın kendi çıkarlarına hizmet edeceğini düşünen, İngiltere tarafından yapay bir devlet olarak kurulmuştur.87 Kral Abdullah, bağımsızlığını ilan ettiği 1946 yılından 1951’de Mescidi Aksa’da Filistinli bir milliyetçi tarafından öldürülünceye kadar bütün dış politikasını kendi liderliğinde Filistin, Suriye ve Lübnan’ı içine alan Büyük Suriye’yi kurmak hayaliyle şekillendirdi.88 1948 Arap-İsrail Savaşı’nda Filistin’in Batı yakasını ve Doğu Kudüs’ü işgal ederek popülaritesini artırdı. Bölgede güçlü kalabilmek ve “Büyük Suriye” hedefine ulaşabilmek için büyük devletlerden biri ile ittifak yapmak ve modern bir savunma sistemi kurmak gerektiğine inanan Kral Abdullah89 bölgesel olarak da Türkiye başta olmak üzere,90 Lübnan ve yine Haşim’i Krallık olan Irak’la beraber hareket etmeye çalıştı. 1946 yılında İngiltere’yi ziyaret eden Kral Abdullah, Türkiye’ye de 6-18 Ocak 1947 tarihleri arasında uzun bir gezi yaptı. Gezi sırasında Ürdün Dış İşleri Bakanı Şüreyki Paşa’nın deyimiyle Ürdün’ün “Tam İstiklalini ve Milletler arasını durumunu takviye eden” bir dostluk anlaşması imzalandı.91 Ancak Kralın projesi 20.yy’ın ikinci yarısındaki Arap rejimlerinin planları gibi parlak fakat kullanışsızdı92 ve başarısız oldu. Kralın Türkiye ziyareti basın tarafından büyük bir abartıyla karşılanmıştır. Kral Abdullah Türk basınında; “Kralı Arap Birliğine dâhil devletlerin arasındaki sorunları bertaraf eden, Türklük ve Türkiye aleyhine yapılan tahrikleri önleyen kişi”93; “Necip Haşim’i soyunun asil reisi”94, “Türkiye’yi en iyi tanıyan, anlayan en büyük emeli Türkiye ve Arap memleketleri arasında dostluk kurmak olan” bir kişi95,“Türk ve Arap vatanının ortak evladı”96ve “Türkiye’nin sevgili ve necip misafiri”97olarak tanıtılmaktaydı. Türkiye’nin, Ürdün gibi ulusal güvenliğini ve toprak bütünlüğünü tehdit eden bir ülkeyle yakın ilişkiler geliştirip anlaşma yapması, Suriye tarafından kabul edilebilir bir durum değildi. Suriye, Kral Abdullah’ın Büyük Suriye hayalini gerçekleştirmek için İngiltere ve Türkiye ile “Doğu Bloku” kurmaya çalıştığını düşünmekte, Ürdün’ün Orta Doğu’da İngiliz nüfuzunun devamına hizmet ettiği ve Arap ülkelerinin bağımsızlığının önüne engeller çıkardığı gerekçelerini ileri sürüp Ürdün’ü şiddetle eleştirmekteydi.98 Bölgede Türkiye–Ürdün yakınlaşmasına karşılık, Suriye’de Arabistan, Mısır gibi ülkelerle beraber hareket etmeye başladı.99 Böylece Türkiye ve Suriye bölgesel olarak da farklı kamplarda yer almış oldular. Bu durum Suriye’nin bağımsızlığı sonrası Türkiye-Suriye ilişkilerini olumsuz etkilemiştir. Suriye 87 Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Ortadoğu, Siyaset, Savaş, Diplomasi, C.I, Dora Basım Yayın Bursa, 2014, s.156. 88 Mümtaz Faik Fenik, “Filistin’de Çarpışan Menfaatler”, Vatan, 1 Mayıs 1948. 89 Cumhuriyet,10 Haziran 1946. 90 Kral Abdullah yaptığı Türkiye ziyaretinden sonra bir konuşmada şimdi Batı’da Büyük Britanya’yla Doğuda ise Büyük Türk milleti ile yaptığım anlaşmayla iftihar ediyorum demekteydi. Cumhuriyet, 22 Ocak 1947. 91 Ayın Tarihi, 158, Ocak 1947, s.71. 92 Barry Rubin, The Tragedy of the Middle East, Cambridge Universty Press, Cambridge 2002, s. 97. 93 Ziyad Ebüzziya, “Misafirimizi hürmetle selamlarız”,Tasvir,7 Ocak 1947. 94 Nihat Erim,“Necip Haşimi Soyunun Asil Reisi”, Ulus,8 Ocak 1947. 95 Abidin Daver, “Büyük Misafirimiz”, Cumhuriyet, 9 Ocak 1947. 96 H. Cahit Yalçın, “Kıymetli Bir Ziyaret”, Tanin, 9 Ocak 1947. 97 Akşam, 8 Ocak 1947. 98 Ömer Kürkçüoğlu, a.g.e, s.17. 99 Fenik, a.g.m, s.126. Journal of History Studies JHS 122 History Studies Volume 8 Issue 3 September 2016 Alpaslan ÖZTÜRKCİ basını da, Türkiye’nin Arap âlemine yaklaşmasının Ürdün üzerinden mümkün olmadığını Amman’dan geçerek bu amacına ulaşmayacağını vurgulamaktaydı.100 Suriye’de yayınlanan Savtaşşaab gazetesi, “Türkiye’nin 1.Dünya Savaşı’nda kaybettiği Arap topraklarını kendi toprakları olarak gördüğünü Doğu Blok’u projesinin Suriye’nin istiklal ve cumhuriyet idaresi için büyük bir tehdit olduğunu, Suriye’nin İngiliz ve Türk komplolarına bütün kuvveti ile karşı koyacağını” yazmaktaydı. Yine benzer eleştiriler getiren El-İşşa gazetesi, “Kral Abdullah’ın Türkiye ile yapacağı antlaşmaların hiçbir hakiki değeri bulunmadığını”; El-Müfit gazetesi, “Blok’un Araplar için hiçbir fayda arz etmeyeceğini”; El-Destur gazetesi de Kral Abdullah ile İsmet İnönü arasındaki görüşmeleri “Büyük Suriye” tahtının İngiltere’nin desteğiyle ele geçirilmesi projesi” olarak gördüğünü yazmaktaydı.101 Sonuç olarak Suriye’nin bağımsızlığının hemen sonrasında, Şark’ül Ürdün Haşim’i Krallığı’ndan kaynaklanan bölgesel bir tehditle karşılaşması ve Ürdün’le yakın politikalar geliştiren Türkiye’ye karşı MısırArabistan blokuna yönelmesi, Suriye’nin bağımsızlığına Türkiye’nin yaklaşımını olumsuz etkilemiştir. Filistin Meselesi JHS 123 History Studies Volume 8 Issue 3 September 2016 Orta Doğu ülkelerinin ikili ilişkilerinde belirleyici unsurlardan biri olan Filistin Meselesi, Suriye’nin bağımsızlığı sonrasında da Türkiye’nin bu konudaki tutumuna bağlı olarak Türkiye-Suriye ilişkilerini belirleyen önemli bir değişken olmuştur. Türkiye, Filistin Sorununun BM’de görüşülmesi sürecinde bağımsız bir Filistin-Arap devletinin kurulmasını destekledi. Genel kurulda 24 Kasım 1947 tarihinde taksim kararının oylanması sırasında 6 Arap ülkesinin de aralarında bulunduğu 12 ülke ile birlikte red oyu kullandı.102 Türkiye’nin bu desteği, Suriye tarafından memnuniyetle karşılandı. Suriye Devlet Başkanı Şükrü El Kuvvetli “Türkiye ile Arap dünyası arasında bağların daha kuvvetleneceğini” ayrıca Türkiye’nin endişelerini de doğru okuyan bir üslupla Sovyet Rusya’yı kastederek, “Siyonistlik tehlikesinin Türklerin dikkatle takip ettikleri diğer bir tehlikeyle yakın ilgisi var” demekteydi.103 Cumhuriyet Gazetesi’nin Suriye basınından yaptığı alıntıya göre ise, uluslararası kamuoyunun tutumuna karşı, Suriye’de “Türkiye’nin Filistin meselesindeki tavrı yegâne teselli ve ümit kaynağı” olarak değerlendirilmekteydi.104 Türkiye’nin bağımsız İsrail Devleti’ni endişe ile karşılamasının iki temel nedeni vardı. Birincisi, baştan beri Arapları destekleyen Türkiye, kurulacak bir Yahudi devletinin bölgede istikrarsızlığa neden olacağını düşünmekteydi. İkincisi, Türkiye kendisine çok yakın bir coğrafyada kurulan İsrail’in 2.Dünya Savaşı sonrasında SSCB bloğuna kayacağı ile ilgili endişeler taşımaktaydı.105 Arap – İsrail Savaşı devam ederken BM Genel Kurulu, 12 Aralık 1948’de ABD, Fransa ve Türkiye temsilcilerinden oluşan Filistin Uzlaştırma Komisyonu’nun kurulmasına karar verdi. Türkiye’nin komisyon üyeliğini kabul etmesi Truman Doktrini’nin ilk etkisi olarak kabul edilmiş106 ve Türkiye - Suriye ilişkilerinde önemli bir kırılma noktası olmuştur. 100 Cumhuriyet, 24 Ocak 1947. Ayın Tarihi, 158, (Ocak 1947),s.81. 102 Melek Fırat-Ömer Kürkçüoğlu, “Orta Doğu Devletleriyle İlişkiler”, Türk Dış Politikası, C.I (ed. Baskın Oran), İletişim yayınları, İstanbul, 2002, s.62; Sabah Can, ”Manda Vefat Ederken”, Ulus,15 Mayıs 1948. 103 Cumhuriyet, 2 Haziran 1948. 104 Cumhuriyet, 27 Haziran 1948. 105 Çağrı Erhan-Ömer Kürkçüoğlu, “İsrail ile ilişkiler”, Türk Dış Politikası, (ed. Baskın Oran), İletişim yayınları, İstanbul, 2002, s.641-648; Tan Gazetesi Türkiye’nin İsrail ile ilgili endişelerinden birinin göçmen Yahudilerinin komünist fikirleri orya taşımaları ve orada teşkilatlanmaları olarak vermektedir, Tan, 20 Mart 1949. 106 Hüseyin Bağcı-Mehmet Şahin,” Doğu-Batı Arasında Demokrat Parti Dış Politikası”, Demokrasi Platformu, S. 17, Kış 2009, s.190. 101 Journal of History Studies Suriye’nin Bağımsızlığına Türkiye’nin Bakışı Komisyonun görünürdeki amacı, Ortadoğu’da refah ve güvenliğin sağlanmasıdır.107 Komisyonun üç devletten oluşmasının sebebi, ABD’nin Yahudi yanlısı, Fransa’nın tarafsız, Türkiye’nin ise Arap yanlısı bir tutum içine girerek, komisyon çalışmalarının dengeli olmasını sağlamaktı. Fakat Arap yanlısı olmak bir yana, Arap devletlerinin karşı çıktığı bir komisyonun kuruluşunu destekleyen ve komisyon üyeliğini kabul eden Türkiye, İsrail’in bağımsızlığına ilişkin tutum değişikliğinin de ilk işaretlerini veriyordu. Komisyonda Türkiye’yi Hüseyin Cahit Yalçın temsil etti.108 Yalçın, Mart ayı başlarında değerlendirmelerini bir rapor halinde Cumhurbaşkanı İnönü’ye sunarak, raporda Türkiye’nin derhal İsrail’i tanıması gerektiğini belirtmiştir.109 Aynı günlerde Ekonomi ve Ticaret Bakanı Cemil Sait Barlas, İsrail Ajansı’na verdiği demeçte; “diplomatik münasebetler kurulur kurulmaz memleketimize gelecek İsrail heyetini memnunlukla kabul edeceğini”110 belirtmiştir. Sonunda Türkiye, 28 Mart 1949’da Filistin Uzlaştırma Komisyonu’ndaki görevinin devam ettiği bir sırada İsrail’i resmen tanıyan ilk Müslüman ülke oldu. Ulus Gazetesi, 29 Mart 1949’da “İsrail Devleti’ni resmen tanımaya karar verdik” haberiyle olayı duyurdu. Haberin içeriğinde “bu devletin Orta Doğu’da bir genişleme ve tecavüz unsuru değil, bir sulh ve sükûn devleti olması” dileklerine yer veriliyordu. Haberin devamında, “hükümetimizin İsrail hükümetini tanımak hususunda şimdiye kadar gecikmesi, Arap âleminin hislerine karşı müstesna bir teveccüh teşkil etmektedir” denmekteydi.111 Tan Gazetesi’nin manşetindeki “Filistin Devleti’ni tanıdık”112çekingenliği, sonradan İsrail’i tanımanın Türk-Arap ilişkilerine olumsuz yansımalarının habercisi gibidir. Türkiye’nin İsrail’i tanımasına Arap dünyasından en sert tepki zaten Hatay meselesinden dolayı Türkiye’ye karşı düşmanca politikalar izleyen Suriye’den geldi. Suriye’nin Al Kabas gazetesi’nde bu konuyla ilgili şu ifadeler yer alıyordu; “İskenderun… Hep İskenderun… İskenderun faciası Filistin faciasının aynıdır. Ümitsiz değiliz… yarın bizimdir. Çünkü biz haklıyız… Türkiye bizim hakkımıza tecavüz etti. Üstelik Filistin meselesinde aleyhimize vaziyet aldı. Bunu hiç unutmayacağız.113 El Alam gazetesi ise; Türkiye’yi, “Araplığın ve Müslümanlığın düşmanı, İsrail’in dostu” olarak tanımlamış, Türkiye’yle anlaşmanın “Filistin meselesini öldürmek, Araplığın birliğini parçalamak” anlamlarına geleceğini vurgulamıştır.114 Barada gazetesi ise, “İsrail’i Arap dünyası için daimi tehdit; Arapları da İsrail’in ve İsrail’i 107 Tan, 4 Şubat 1949; Aynı gazete Türkiye’nin komisyondaki misyonunu tarafları uzlaştırmak ve komünizmin Filistin topraklarına girişini engellemek olarak görmektedir. Tan, 28 Aralık 1948. 108 Hüseyin Yalçın’ın komisyon üyeliği sırasındaki tutumu Arap basınında eleştiri konusu oldu. Kürkçüoğlu, a.g.e, s.30; Arap basınının Yalçın’a yönelik olarak dile getirdiği , “Yahudilere yardım ve Yahudi menfaatlerini tercih etmek bakımından Yahudi üyelerden daha ileri gitmek” suçlamaları Türk basınında da yankı bulacaktır. Ömer Rıza Doğrul, “Lozan uzlaştırma Komisyonunun faaliyetleri dolayısıyla”, Cumhuriyet, 15 Haziran 1949. 109 Cumhuriyet, 4 Mart 1949; Ulus, 17 Mart 1949. 110 Ulus, 19 Mart 1949; Ulus gazetesinden Yavuz Abadan İsrail’in devlet olarak tanınması için gerekli fiili ve yasal koşulların tanımlanmış olduğunu, tanıma kararın gecikmesini “Arap alemine karşı beslemekte devam ettiğimiz sevgi ve saygı duygularının en şaşmaz delili” olarak değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Yavuz Abadan, “İsrail’in Tanınması”, Ulus, 30 Mart 1949. 111 Ulus, 29 Mart 1949; 30 Mart 1949 tarihinde yayınlanan Cumhuriyet Gazetesi’nde ise; “İsrail’i tanımamız Musevileri sevindirdi” haberiyle beraber İstanbul’daki zengin Musevilerin, İsrail Konsolosluğu yapmak üzere Alman Sefarethanesini almak için teşebbüse geçtikleri bildiriliyordu. 112 Tan, 29 Mart 1949. 113 BCA, Başbakanlık Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğünden, Başbakanlık Hususi Kalem Müdürlüğüne gönderilen, “Muhtelif tarihli Suriye basınında intişar eden makale tercümeleri”, 030.01/104.648-2, 25.02.1954. 114 BCA, Başbakanlık Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğünden, Başbakanlık Hususi Kalem Müdürlüğüne gönderilen, “Muhtelif tarihli Suriye basınında Irak Baş Veziri Nuri Said Paşanın Ülkemizi ziyaretiyle ilgili çıkan yazıların tercümeleri.”, 030.01/104.650.3, 13.11.1954. Journal of History Studies JHS 124 History Studies Volume 8 Issue 3 September 2016 Alpaslan ÖZTÜRKCİ tutanların düşmanı” olarak belirtmiştir.115 İsrail’i tanımasıyla Türkiye, siyasal anlamda hızla bölgeden uzaklaşmış ve daha sonra gösterilen bütün çabalara karşın, bu olayın izleri hiçbir zaman silinememiştir. Suriye’nin bağımsızlığı sonrası iki ülke arasında krize dönüşerek sağlam zeminde ilişkilerin gelişememesinin önemli bir sebebi olmuştur. Suriye uluslararası ilişkilerde bu tarihten sonra sürekli olarak Filistin Meselesi ile Hatay Meselesi’ni özdeşleştirerek işlemiştir. Türkiye’yi zor durumda bırakmak amacıyla bölgesel ve uluslararası platformlarda Arap dünyasının desteğini kazanmak amacıyla sürekli olarak bu konuyu kullanması, Suriye’nin bağımsızlığına Türkiye’nin yaklaşımını olumsuz etkileyen başka bir unsurdur. Suriye’nin Bağımsızlığına Türkiye’nin Bakışı Millî Mücadele Dönemi’nde Türkiye’nin sınır politikalarını belirleyen Misak-ı Milli, Suriye sınırı politikasının da temelidir. Misak-ı Millînin birinci maddesinde; Arap topraklarıyla ilgili 30 Ekim 1918 günü Mondros Ateşkes Antlaşması’nın yapıldığı sırada düşman ordularının işgali altında kalan Arap çoğunluğun yerleşmiş kesimlerinin geleceğini, halkların serbestçe açıklayacağı oy gereğince belirlenmesi gerektiği belirtiliyordu. Böylece Misak-ı Millî Arap vilayetleriyle ilgili plebisit öngörüyordu. Ama Musul ve İskenderun plebisit yapılacak yerler dışında kalacak şekilde ustaca düzenlenmişti.116 Misak-ı Millî de Türkiye’nin milli bir devlet kuracağının ilanı, Arap topraklarından vazgeçtiği anlamına geliyordu. Yani Türkiye manevi kudret ve nüfuz politikasından vazgeçerek kendini milli politikaya bağlamış oluyordu.117 JHS 125 History Studies Volume 8 Issue 3 September 2016 Lozan ise bu vazgeçişin siyasi belgesiydi. Lozan’da, 1921 Antlaşması’nın 8. maddesindeki sınır esas alınarak Türkiye-Suriye sınırı çiziliyordu.118Türkiye Lozan sonrasında Ortadoğu’da batılı demokrasilerle işbirliği yaparak “statükonun” devamı ve Hatay’ın Türkiye’ye katılması yönünde temel parametreleri Atatürk tarafından belirlenen iki ayaklı bir dış politika stratejisi geliştirdi. Türkiye’nin uyguladığı Hatay politikasının izlerini 16 Ekim 1921 günü meclisin gizli oturumunda Ankara itilfnamesi tartışılırken Mustafa Kemal Paşa’nın yaptığı konuşmada görmek mümkündür. Mustafa Kemal yaptığı konuşmada: “Misak-ı Millîmizde muayyen ve müspet hat yoktur. Kuvvet ve kudretimizle hat hattı hudut olacaktır” demekteydi.119 Bu konuşmada çok açık şekilde 1921 yılında milli mücadelenin devam ettiği koşullarda, Hatay’ın zorunlu olarak Misakı Milli sınırları dışında bırakıldığı belirtmekteydi. Lozan sonrasında Türkiye her defasında Sancak Meselesinin toprak meselesi olmadığını belirtse de,120barış ortamıyla beraber uluslararası ve bölgesel koşulları da gözeterek, Misak-ı Milli Politikasına geri döndüğünü görüyoruz. Bu bağlamda Atatürk tamamen diplomatik gerekçelerle sürekli olarak Hatay’ın bağımsızlığından söz etmiş; onun Türkiye’ye bağlanmasının gereğini ileri sürmekten kaçınmıştır. Çünkü Suriye’nin bağımsızlığı söz konusu olduğunda, ancak Hatay’ın da bağımsız olması Fransa’ya ve MC’ye anlamlı görünecekti. Hatay bağımsız olunca nasılsa Türkiye’yle beraber hareket edecek Türkiye’ye katılacaktı.121 Bu politikaya uygun olarak Türkiye, Lübnan’ın Fransızlar tarafından bağımsız bir devlet olarak Suriye’den ayrılmasından sonra, Paris Büyükelçisi Suad Davas vasıtasıyla Fransa’ya 115 BCA, Başbakanlık Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğünden, Başbakanlık Hususi Kalem Müdürlüğüne gönderilen, “Muhtelif tarihli Suriye basınında intişar eden makale tercümeleri”, 030.01/104.648-2, 25.02.1954. 116 Melek Fırat-Ömer Kürkçüoğlu, “Arap Devletleri İle İlişkiler”, Türk Dış Politikası, C.I (ed. Baskın Oran), , İletişim Yayınları, İstanbul, 2002, s.202. 117 BCA, “Orta Doğuda Alman Nüfuz ve Kültür Politikaları amacıyla Alman bilim adamları tarafından hazırlanmış rapor” 4.1934 030,10/231.558.9, 4.1934. 118 BCA, “Suriye’yle Hatay işleri için şimdiye kadar yapılan mukaveleler hülasası”, 030.10 / 224.510.12, 4.7.1930). 119 TBMM Gizli Celse Zabıtları, II, TBMM Matbaası, Ankara, 1985, s. 355. 120 BCA, “Türk Fransız Hükümetlerinin ortak beyannamesi”, 030.10 / 224.510.13, 4.7.1938. 121 İsmail Soysal, “Türk-Arap İlişkileri (1918-1997)”, Çağdaş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç,Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1999, s.47. Journal of History Studies Suriye’nin Bağımsızlığına Türkiye’nin Bakışı verilen notada aynı statünün Hatay’a da verilmesini talep etmiş,122 ayrıca Türkiye temel stratejisi çerçevesinde statükoyu bozmadan Suriye’nin bağımsızlığını kazanması yönünde Milletler Cemiyeti’nde(MC) çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Dışişleri Bakanı T. Rüştü Aras, Irak’ın 1932 yılında Milletler Cemiyeti’ne üyeliği sırasında Fransız MC temsilcisiyle ile görüşerek “Suriye’nin de yakında cemiyet üyeliğini ümit ettiğini,123 belirtmiş “bir milletin siyasi terbiyesi için en iyi çarenin yönetimin bizzat kendisine bırakmakla mümkün olabileceğini” vurgulamıştır.124 Türkiye’nin MC gibi uluslararası platformlarda Suriye’nin bağımsızlığını desteklemesinin sebebi şüphesiz ki en uzun sınıra sahip komşusunda güçlü Fransa yerine bağımsız ve kendi etkisine daha açık olabilecek bir Suriye istemesindendir. Ancak bağımsızlığı sonrası Suriye’nin Türkiye Politikası, Türkiye’nin beklentilerinin çok uzağında ve ciddi bir tehdit potansiyeli taşımaktaydı. Suriye’nin bağımsızlığına Türkiye’nin yaklaşımı, “toprak bütünlüğüne saygı” temelinde “ulusal güvenlik” perspektifinden olmuştur. Çünkü bağımsızlığı sonrası Suriye'nin kendisine karşı uyguladığı politikaları tehdit olarak algılamaktaydı. Türkiye Suriye’nin bağımsızlığını tanımak ve saygı göstermek için Suriye'den kendi güvenlik kaygılarını gidermesini beklemiştir. Buna karşın Suriye 1944 yılında verdiği ve Fransa’nın Suriye adına yaptığı uluslararası anlaşmalara bağlı kalacağı sözünü unutarak Fransızların bölgeden tamamen ayrılmasından sonra Hatay üzerinde hak iddia etmeye hatta haritalarında sınırlarını Toroslar olarak göstermeye başlamışlardı.125 Bu duruma Türkiye’den de değişen tonlarda cevap verilmekteydi. TBMM Başkanı Kazım Karabekir, Antakya’da yaptığı konuşmada “Hatay Türk’tür, Türk kalacaktır” demekte126, Başbakan Recep Peker de daha makul bir üslupla “Suriye’nin tavrının komşuluk icaplarıyla bağdaşmadığını, kendileri açısından Suriye diye bir mesele olmadığını, ağırbaşlı ve komşularının haklarına saygı gösteren tarzda hareket edeceklerini” vurgulamaktaydı.127 İki ülke arasında Hatay yüzünden devam eden gerginlik Türkiye’nin Suriye’nin bağımsızlığını tanımasını geciktirmekteydi. Sonunda Irak Başbakanı Nuri Said Paşa arabuluculuk ederek konuyu dondurmuş, Suriye Hatay Meselesini gündeme getirmemeyi kabul etmiş, Türkiye’de 7 Mart 1946 tarihinde Suriye’nin bağımsızlığını tanımıştır.128 Fakat Suriye’nin bağımsızlığını tanıma sonrasında da iki ülke arasındaki güvensizlik, iki ülkenin bölgesel politikalarında temel parametrelerden biri olmaya devam etmiştir. Türkiye’nin endişesi Suriye’nin Hatay’la ilgili çıkaracağı bir çatışmayı bütün Arap ülkelerine mal ederek Türkiye’yi yalnız bırakması yönündedir.129 Türkiye’nin bölge ülkeleriyle 2.Dünya Savaşı sonrasında yaptığı ikili anlaşmaları bu bağlamda değerlendirebiliriz. Bu çerçevede, 26 Mart 1946’da “Türk-Irak Dostluk ve İyi Komşuluk Antlaşması” imzalandı.130 8 Ocak 1947’de Ürdün Kralı Abdullah’ın Ankara ziyareti sırasında “Dostluk ve İyi Komşuluk Antlaşması” imzalandı. Bu gelişmeler Suriye’de kendisine karşı bir blok oluşturulduğu endişelerine yol açtı. Suriye, Türkiye’nin, bölge ülkeleriyle yaptığı anlaşmaların yanında, 122 BCA, “10.10.1936 Tarihinde Türkiye’nin Paris Büyükelçisi Suad Davas vasıtasıyla Fransa’nın hariciye Nezaretine tevdi edilen nota” 030.10/224.510.12. 123 BCA, “Akvam Cemiyeti Konseyi’nin 93. Toplantısı zabıtları”,BCA, 030.10/224.510.12. 124 BCA, “Tevfik Rüştü Aras’ın Milletler Cemiyeti Umumi Heyeti’nin 17. adli, içtimaı komisyonundaki konuşması”, 030.10/224.510.12, 6.10.1936. 125 Kürkçüoğlu, a.g.e, s.9. 126 Cumhuriyet, 17 Şubat 1947. 127 Ayın Tarihi, 160, Mart 1947, s. 7. 128 Saray, a.g.e,79; Kürkçüoğlu, a.g.e, s.16-18. 129 Falih Rıfkı Atay, “Suriye’deki Bazı Tahrikçiler”, Ulus, 24 Şubat 1947. 130 Tanin, 6 Eylül 1947. Journal of History Studies JHS 126 History Studies Volume 8 Issue 3 September 2016 Alpaslan ÖZTÜRKCİ batılı devletlerin de desteğini alarak kuzeyindeki zengin bölgeleri işgal edebileceği korkusunu yaşamaya başladı.131 Sözü edilen olumsuz tabloyla beraber, 1946 yılının Ağustos-Eylül aylarından itibaren, Türkiye-Suriye ilişkilerinin “tesis ve idamesi gayesiyle ”“Şark” isimli bir cemiyet kurulduğu Şam Büyükelçiliği’nden Türkiye’ye bildirilmekteydi.132 Cemiyet henüz resmi olarak tescil edilmemekle birlikte çeşitli azaları bulunmakta ve Türk Büyükelçiliği hepsiyle temasa devam etmekteydi. Cemiyet Başkanı Sait Haydar Bey’in Türkiye’nin Şam Büyükelçisi’ne söyledikleri Türkiye-Suriye ilişkileri açısından oldukça önemlidir, Said Haydar Bey; “Birinci Cihan Harbi sonunda görülmüştür ki Türkler ve Araplar için dostluktan başka selamet yoktur. Suriye’nin güvenliği Türkiye’nin güvenliğine bağlıdır. Geçmişte Hatay vesilesiyle söylenenlerin Fransız manda idaresinin yarattığı havadan kaynaklandığını Suriye’nin kamuoyunun çoğunluğunun hissiyatı dolayısıyla söylendiğini fakat uluslararası konjonktörün de etkisiyle Suriye’de Türkiye aleyhine havanın çok değiştiğini Türk-Arap dostluğuna aykırı fikirlerin ancak küçük bir azınlık tarafından dillendirildiğini ”söyleyerek, “iki ülke arasındaki ilişkinin dostluğa inkılap etmesi için çalışmalarının kolaylaştığını” belirtmiştir. Ayrıca “Suriye hükümeti ile aralarında ihtilaf bulunmakla beraber bunun iç politikadan kaynaklandığını, Suriye hükümetinin Türkiye’ye karşı daha makul ve zamana uygun bir siyaset takip edeceğini ” ifade etmiştir. JHS 127 History Studies Volume 8 Issue 3 September 2016 Türkiye büyükelçisinin bu görüşmeden sonraki düşünceleri; Suriye Cumhurbaşkanı ile Başbakanı’nın Türkiye-Suriye dostluğunu isteyenlerin başında geldiği, hükümet içinde bulunan iki bakanın önce Türk-Suriye dostluğuna karşı iken şimdi fikirlerini değiştirmek zorunda kaldığı yönündedir.133 Bağımsızlık sonrası Suriye’nin Sovyet Blok’una kayması ihtimali Türkiye’nin yaşadığı başka bir ulusal güvenlik kaygısıdır. Bu sebeple Türkiye, Suriye’deki iç politika gelişmelerini ve 1949 yılında başlayan darbeler sürecini yakından takip etmiştir. Bağımsızlık sonrası Suriye’de Parlamenter Liberal rejimin kurulması, Vataniye Partisi, Halk Partisi ve özellikle 1947’den sonra aktif faaliyete geçip 1963’te iktidara geldiğinden günümüze kadar Suriye’nin yönetiminde etkili olan milliyetçi ve dinine bakılmaksızın tüm Arapları birleştirmeyi amaçlayan laik Baas Partisi134 başta olmak üzere çeşitli partiler kurularak Batı Avrupa tarzı çok partili hayata geçilmesi kendisinde 1946’da çok partili hayata geçen Türkiye adına rahatlatıcı bir tablo idi. Ancak 1945-1949 yılları arasında kısmen sakin geçen Suriye’nin siyasi hayatı, 1949’dan itibaren tam bir karışıklık ve düzensizlik içine girmiştir. Köklü bir devlet geleneğinden yoksun oluşu ve zayıf burjuvazisinden dolayı demokratik kurumlarının kurulamaması, Suriye’de liberal parlamenter sistemin yürümemesine neden olmuştur.135 131 BCA, Başbakanlık Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğünden, Başbakanlık Hususi Kalem Müdürlüğüne gönderilen, “Muhtelif tarihli Suriye basınında Irak Baş Veziri Nuri Said Paşanın Ülkemizi ziyaretiyle ilgili çıkan yazıların tercümeleri.”, 030.01/104.650.3, 13.11.1954. 132 BCA, “Şam Elçiliğinden alınan 24 Eylül 1946 tarihli ve 608/343 sayılı yazı örneği”, 030.10 / 265.792.38. 133 BCA, Şam Elçiliğinden Dış İşleri Bakanlığı’na gönderilen yazıda Said Haydar ile ilgili şu bilgiler yer alıyordu: Türk dostu olarak bilinen Sait Haydar Bey İstanbul Hukuktan mezun oldu. İki sene Türkiye’de hakim olarak çalıştı. Daha sonra Suriye’ye döndükten sonra Fransızlar tarafından idama mahkum edilince Türkiye’ye iltica etti. Türkiye’de evlendi. 1927 den 1938 senesine kadar Türkiye’de kaldı. Mısır’da çıkan El-Belağ Gazetesi’nin muhabirliğini yaptı. BCA, 030,10 / 265.792.38,13.11.1954. 134 Aydın Beden, “Türk Basınına Göre, 2013 Irak Savaşının Temel Nedenleri Hakkında Bir Değerlendirme (Kitle İmha Silahları ve El-Kaide Bağlantısı)”, History Studies, ABD ve Büyük Orta Doğu İlişkileri Özel Sayısı, 2011, s.77. 135 John L. Esposito-James P. Piscatori, “Democratization and Islam”, Middle East Journal, Vol- 45, No:3, (Summer 1991), s.427; John L. Esposito, Kutsal Olmayan Savaş /İslâmcı Terör, (Çev., Nuray Yılmaz-Ertan Yılmaz), Oğlak Yayıncılık, İstanbul, 2003, s.104. Journal of History Studies Suriye’nin Bağımsızlığına Türkiye’nin Bakışı 1949’dan 1953’e kadar Suriye’de üç defa hükümet darbesi, 21 kabine değişikliği olmuş ve iki defa askeri diktatörlük kurulmuştur.136 Türkiye, Suriye’deki darbeler sürecini Suriye’nin Sovyet bloğuna kayabileceği endişeleriyle yakından takip etti. İlk darbe Hüsnü Zaim tarafından 30 Mart 1949 yılında yapılmıştır.137 ABD, Fransa ve İngiltere tarafından tanınan darbe yönetimi138 Türkiye’de Sovyet bağlantısı olabileceği kaygılarına sebep olsa da Hüsnü Zaim’in “Hareketin herhangi bir bölge ülkesine ya da Türkiye’ye karşı yapılmadığı” ifadeleri, ayrıca Tan’a verdiği özel beyanatında, “Türkiye’nin Cenup bölgesinde komünizmi bertaraf edeceğiz Türkiye’nin dostluğunu her şeyin üstünde tutacağız. İskenderun anlaşmazlığını tamamen bitireceğiz. Biz Filistin’de dövüşürken Türkiye kuzey sınırımızı bekledi. Türkiye’nin güney sınırlarının güçlü olması gerekir”139 şeklindeki sözleri Türkiye’yi oldukça rahatlatmıştır. Suriye’deki ikinci darbe, Albay Hınnav’i tarafından 15 Ağustos 1949 tarihinde yapılmış ve Suriye Cumhurbaşkanı Zaim ve Başbakan Muhsin Barrazi kurşuna dizilmiştir.140 Darbenin, Hüsnü Zaim’in “Irak ve Suriye’nin birleştirilmesi yönündeki politikasıyla Cumhuriyete ihanet ettiği gerekçesiyle yapıldığı” açıklamaları Türkiye’nin bu darbeden kaynaklanan temel kaygısını giderici nitelikteydi.141 Üçüncü darbe girişimi ise Edip Çiçekli tarafından 19 Aralık 1949 tarihinde yapılmış, Hınnavi tutuklanarak hapse atılmıştır. Çiçeklinin kendini; “Türk Dostu” ve darbenin sebebini de “Suriye üzerinde tehdit oluşturan Bağdat’ın ve Ürdün’ün ihtiraslarıyla” açıklaması, Türkiye açısından temel sorunun cevabını taşıyordu.142 İstikrarsızla geçen darbeler dönemi ,Suriye’nin iç bütünlüğüne engel olması dolayısıyla, Türkiye’ye ciddi bir tehdit oluşturamaması açısından olumlu değerlendirebilir fakat aynı zamanda, Türkiye’nin kaostan yararlanan komünistlerin iktidara gelebilecekleri endişelerini yaşamasına sebep olmuştur. JHS 128 Sonuç 143 Türkiye ve Suriye, Adnan Menderes’in deyimiyle, “âdeta birbirine bağlı iki ülkedir.” Bununla beraber Suriye’nin bağımsızlığını kazandığı 17 Nisan 1946 tarihinden günümüze kadar, 20 Ekim 1998 Adana Mutabakatı ve 15 Mart 2011 Suriye İç Savaşının başladığı tarihler arası dönemi saymazsak, sürekli sorunlu olmuştur. Türkiye Hatay’ı topraklarına katma stratejisi ve kendi topraklarını da Mondros Ateşkesi sonrasında işgal etmiş, Sömürgeci Fransa’yı bölgeden uzaklaştırma amaçlarıyla, Suriye’nin bağımsızlığını desteklese de, bağımsızlık sonrası, Türkiye Suriye ilişkileri bölgesel güç mücadelesi, Filistin Sorunu, Soğuk Savaş koşulları ve Hatay Meselesi durumlarından oldukça olumsuz etkilenmiştir. Suriye, Hatay’ın Türkiye’ye ait olduğunu bağımsızlığı sonrasında da kabul etmemiştir. Haritalarında Toroslara kadar Türkiye topraklarını kendi sınırları içinde göstererek Türkiye’nin ulusal güvenliğine tehdit oluşturacak politikalar geliştirmiştir. Bölgesel güç mücadelesinde ise Türkiye, Büyük Suriye hayaliyle Suriye’nin varlığını tehdit eden Haşim’i Ürdün Kralı Abdullah’a yakın politikalar geliştirdiği için bu durum Suriye’nin Mısır ve Suudi Arabistan ile yakınlaşması sonucunu doğurmuştur. Böylece Türkiye ve Suriye bölgesel olarak farklı cephelerde yer almışlardır. 136 Armaoğlu, a.g.e, s.506. Cumhuriyet, 31 Mart 1949; Yeni Sabah, 31 Mart 1949. 138 A. Naci Karan, “Nihayet Vaziyeti Aydınlanan Suriye”, Tan, 12 Nisan 1949; Cumhuriyet,7 Nisan 1949. 139 Tan, 4 Nisan 1949. 140 Mümtaz Faik Fenik, “Suriye’de Gelip Giden Albaylar”, Zafer, 21 Aralık 1949; Yeni İstanbul, 26 Aralık 1949. 141 Yeni Sabah, 15 Ağustos 1949. 142 Akşam, 20 Aralık 1949; Yeni İstanbul, 20 Aralık 1949. 143 BCA, “Adnan Menderesin Bağdat Paktının imzalanması dolayısıyla ajanslara yaptığı açıklama”, 030.01/35.215.1. 137 Journal of History Studies History Studies Volume 8 Issue 3 September 2016 Alpaslan ÖZTÜRKCİ Filistin Sorununun, Türkiye’nin Suriye’nin bağımsızlığı konusundaki politikalarına, 1948 Filistin Uzlaştırma Komisyonu’ndaki görevine kadar Arap yanlısı politikası dolayısıyla olumlu, sonrasında Truman Doktrininin etkisiyle ABD merkezli politikalar geliştirmesi ve İsrail’i ilk tanıyan Müslüman ülke olması dolayısıyla da olumsuz etkileri olmuştur. Soğuk Savaş koşullarının Türkiye’nin Suriye’nin bağımsızlığına bakışına etkisi ise Sovyet tehdidinden dolayı ilgisiz politikalar geliştirmesinde yatmaktadır. Suriye’nin Sovyet safına kaymasının önlenmesi Türkiye’nin Suriye’yle ilgilendiği en önemli konu olmuştur. Fernand Braudel’in” Tarih çevremizi saran ve bizi işgal eden bu günün sorunları adına geçmiş zamanların sürekli sorgulanmasıdır”144, sözünden ya da Mark Bloch’un “tarihitersten okuma”145 yöntemiyle bugünden geçmişe gidersek,1946 yılında Suriye’nin bağımsız olmasından sonra Türkiye’nin bu ülkeye güvenlik merkezli yaklaşımının her dönemde benzer sebeplerle süreklilik taşıdığını söyleyebiliriz. Kaynakça Arşivler Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi Belgeleri(BCA) “Suriye’yle Hatay işleri için şimdiye kadar yapılan mukaveleler hülasası” “Muhtelif tarihli Suriye basınında intişar eden makale tercümeleri” “Türk -Fransız Hükümetlerinin ortak beyannamesi” JHS “Hatay’ın Türkiye’ye katılmasının yıl dönümünde Suriye’deki etkinlikler” 129 “II. Dünya savaşı dolayısıyla Suriye ve Lübnan’da alınan idari tedbirler” History Studies “Halep’te eşraf ve ekâbirin bir araya gelerek aldıkları 75 maddelik kararların bazıları” “1.J. Tümen Komutanlığının Jandarma umum Kumandanlığına gönderdiği 22354 nolu telsiz sureti” Volume 8 Issue 3 September 2016 “Muhtelif tarihli Suriye basınında Irak Baş Veziri Nuri Said Paşanın Ülkemizi ziyaretiyle ilgili çıkan yazıların tercümeleri” “Fransız Paris Press Gazetesinde 30 Eylül 1952 günü yayınlanan “İngiltere yerini başkasına kaptırmak istemiyor” adlı makalenin tercümesi” “2/17962 nolu Bakanlar Kurulu Kararı” ”İngiliz basınından Yorkshire Posta yayımlanan ”Rusya Türkiye Taleplerinden Vazgeçtiğini Bildirdi” makalesinin tercümesi.” Üzerindeki “Orta Doğuda Alman Nüfuz ve Kültür Politikaları amacıyla hazırlanmış rapor” “10.10.1936 Tarihinde Türkiye’nin Paris Büyükelçisi Suad Davas vasıtasıyla Fransa’nın hariciye Nezaretine tevdi edilen nota” “Akvam Cemiyeti Konseyi’nin 93. Toplantısı zabıtları” “Tevfik Rüştü Aras’ın Milletler Cemiyeti Umumi Heyeti’nin 17. adli, içtimaı komisyonundaki konuşması” 144 Fernand Braudel, “Akdeniz”, “Fernand Braudel Yönetiminde Akdeniz”, Metis Yayınları, İstanbul, 2013, s.9. Didem Delice, “Annales Okulu ve Rikoeur’un Anlatı Bağlamında Annales Okulu Eleştirisi”, History Studies, Volume 3/2,2011. 145 Journal of History Studies Suriye’nin Bağımsızlığına Türkiye’nin Bakışı ”Şam Elçiliğinden alınan 24 Eylül 1946 tarihli ve 608/343 sayılı yazı örneği” “II. Dünya savaşı dolayısıyla Suriye ve Lübnan’da alınan idari tedbirler” Resmi yayınlar Ayın Tarihi, TBMM Gizli Celse Zabıtları. Araştırma eserleri Kitaplar ARI, Tayyar, Geçmişten Günümüze Ortadoğu, Siyaset, Savaş, Diplomasi, Dora Basım Yayın Bursa, 2014. ARMAOĞLU, Fahir, 20. yy. Siyasi Tarihi, (1914-1995), Alkım Yayınevi, İstanbul, 2007. ARSEL, İlhan, Arap Milliyetçiliği ve Türkler, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1987. BAĞCI, Hüseyin, Türk Dış Politikasında 1950’li Yıllar, ODTÜ Geliştirme Vakfı Yayıncılık, Ankara, 2007. BAKTIAYA, Adil, Osmanlı Suriye’sinde Arapçılığın Doğuşu, Sosyo-Ekonomik Değişim ve Siyasi Düşünce, Bengi Yayınları, İstanbul, 2009. BEDEN, Aydın, Türk Basınına Göre Türkiye-Irak İlişkilerinde Türkmenler(1926-2001), Akdeniz Üniversitesi SBE Yayımlanmamış Doktora Tezi, Antalya, 2011. CHOUEIR , Youssef M., Orta Doğu Tarihi, (Çev. Fethi Aytuna), İnkılap Kitapevi, İstanbul, 2011. CLEVELAND, William L., Modern Orta Doğu Tarihi, (Çev. Mehmet Harmancı), Agora Kitaplığı, İstanbul, 2008. DAVUTOĞLU, Ahmet, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, İstanbul, 2001. DUMAN, Sabit, Modern Orta Doğu’nun Oluşumu, Doğu Kütüphanesi, İstanbul, 2010. EROĞLU, Hamza, Türk İnkılâp Tarihi, Savaş Yayınları, Ankara,1990. ESMER, Şükrü -Oral Sander, Olaylarla Türk Dış Politikası (1939-1945), Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara, 1987. ESPOSITO, John L., Kutsal Olmayan Savaş /İslâmcı Terör, (Çev., Nuray Yılmaz-Ertan Yılmaz), Oğlak Yayıncılık, İstanbul, 2003. GOLDSCHMİDT, Arthur JR-LavurenceDavidsay, A. Concise History of Middle East, Westview Press, 2006. GÜRÜN, Kamuran, Savaşan Dünya ve Türkiye, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1986. HALE, William, Türk Dış Politikası(1774-2000), (Çev.Petek Demir), 2003 Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2003. HALLIDAY, Fred, The Middle East in International Relations, Cambridge Press, 2005. HARVEY, David, Yeni Emperyalizm, (Çev. Hür Güldü), Everest Yayınları, İstanbul 2008. HOURANI, Albert, Arap Halkları Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2014. Journal of History Studies JHS 130 History Studies Volume 8 Issue 3 September 2016 Alpaslan ÖZTÜRKCİ HUNGTINGTON , Samuel P., “Medeniyetler Çatışması mı? ”, Medeniyetler Çatışması, (Der. Murat Yılmaz), Vadi Yayınları, Ankara, 2006. KARPAT ,Kemal H., Asker ve Siyaset, Timaş Yayınları, 2010. KARPAT, Kemal H., Türk Dış Politikası Tarihi, (Çev. Güneş Ayas), Timaş Yayınları, İstanbul, 2012. KARPAT, Kemal, Elitler ve Din, Timaş Yayınları, İstanbul, 2009. KARPAT, Kemal, İslam’ın Siyasallaşması, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2009. KISSINGER, Henry, Diplomasi, (Çev. İbrahim H. Kurt), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2004. KOÇAK, Cemil, Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938-1945), C.II, İletişim Yayınları, İstanbul, 2010. KURTCEPHE, İsrafil - Aydın Beden, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Eğitim Yayınevi, Konya, 2015. KÜRKÇÜOĞLU, Ömer, Türkiye’nin Arap Orta Doğusuna Karşı Politikası (19451970),Sevinç Matbaası, Ankara, 1972. LEWIS, Bernard, Modern Türkiye’nin Doğuşu,(Çev. Metin Kıratlı), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2000. JHS LEWIS, Bernard, Orta Doğu, Çev. Selen Y. Kölay, Arkadaş Yayınevi, Ankara, 2006. 131 MARDİN, Şerif, Jön Türkler’in Siyasi Fikirleri (1895-1908) , İletişim Yayınları, İstanbul 2014. History Studies Volume 8 Issue 3 September 2016 MARDİN, Şerif, Türk Modernleşmesi, (Der. Mümtaz ’er Türköne-Tuncay Önder), İletişim Yayınları, İstanbul, 2013. MILTON, Beverley-Edwards, Contemporary Politics in the Middle East, PolityPress, Malden,2008. ORTAYLI, İlber, Yakın Tarihin Gerçekleri, Timaş Yayınları, İstanbul, 2012. OWEN, Roger, State, Power and Politics in the Making of the Modern Middle East, Taylor - PRESS, Fracis Group, New York, 2004. ÖZTÜRK, Kazım, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri ve Programları, Baha Matbaası, İstanbul, 1968. PEHLİVANOĞLU, Öner, Ortadoğu ve Türkiye, Kastaş Yayınları, İstanbul, 2004. RUBIN, Barry, The Tragedy of the Middle East, Cambridge Universty Press, Cambridge 2002. S.JR, Joseph–David A.Welch, Küresel Çatışmayı ve İşbirliğini Anlamak, (Ç. Renan Akman), İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2010. SALIK, Nuri, Syrian Foreing Policy From Indepence to the Baathist Coup (1946-1963), Orion Kitapevi, Ankara, 2014. SANDER, Oral, Siyasi Tarih (1918–1994), İmge Kitapevi Yayınları, Ankara, 2007. SARAY, Mehmet, Türkiye ve Yakın Komşuları, Divan Yayıncılık, Ankara, 2006. Journal of History Studies Suriye’nin Bağımsızlığına Türkiye’nin Bakışı SIRMA, İhsan Süreyya, II. Abdülhamid’in İslâm Birliği Siyaseti, Beyan Yayınları, İstanbul, 2010. TOKER, Metin, Tek Partiden Çok Partiye, Bilgi Yayınevi, İstanbul 1970. TOYNBEE, Arnold J. - Kenneth P. Kirkwood, Türkiye Bir Devletin Yeniden Doğuşu, (Ç. K. Yargıcı-N. Uğurlu), Örgün Yayınevi, İstanbul, 2009. TÜRKMEN, İlter, Türkiye’nin Ortadoğu Politikası (Genel Bir Değerlendirme), Bilge sam Yayınları, İstanbul, 2012. B) Makaleler ABADAN, Yavuz, “İsrail’in Tanınması”, Ulus, 30 Mart 1949. ARSLAN, Ali, “Türkiye’nin Ortadoğu Politikaları”, Türkiye-Ortadoğu Uluslararası Dostluk ve İşbirliği Sempozyumu (Hazırlayan Mukaddes Kuyaş), 2009, s.19-23. ATAY, Falih Rıfkı, “Suriye’deki Bazı Tahrikçiler”, Ulus, 24 Şubat 1947. BAĞCI, Hüseyin -Mehmet Şahin,” Doğu-Batı Arasında Demokrat Parti Dış Politikası”, Demokrasi Platformu, S.17, (Kış-2009), s.187-202. BEDEN, Aydın, “Türk Basınına Göre, 2013 Irak Savaşının Temel Nedenleri Hakkında Bir Değerlendirme (Kitle İmha Silahları ve El-Kaide Bağlantısı)”, History Studies, ABD ve Büyük Orta Doğu İlişkileri Özel Sayısı, 2011, s.65-80. CAN, Sabah, ”Manda Vefat Ederken”, Ulus,15 Mayıs 1948. JHS DAVER, Abidin, “Büyük Misafirimiz”, Cumhuriyet, 9 Ocak 1947. 132 DELİCE, Didem, “Annales Okulu ve Rikoeur’un Anlatı Bağlamında Annales Okulu Eleştirisi”, History Studies, Volume 3/2, 2011, s.101-124. History Studies DEMİR, Şerif, “Dünden Bugüne Türkiye’nin Suriye ve Orta Doğu Politikası”, Turkish Studies, Volume 6/3, (Summer 2011), s.691-710. Volume 8 Issue 3 September 2016 DOĞRUL, Ömer Rıza, “Lozan Uzlaştırma Komisyonunu Faaliyetleri Dolayısıyla”, Cumhuriyet, 15 Haziran 1949. EBÜZZİYA, Ziyad, “Misafirimizi hürmetle selamlarız”, Tasvir,7 Ocak 1947. ERHAN, Çağrı -Ömer Kürkçüoğlu, “Orta Doğu Devletleriyle ilişkiler”, Türk Dış Politikası, (ed. Baskın Oran), İletişim yayınları, İstanbul, 2002, s.615-652. ERİM, Nihat,“Necip Haşim’i Soyunun Asil Reisi”, Ulus,8 Ocak 1947. ESPOSITO, John L. -James P. Piscatori, “Democratizationand İslam”, Journal, Vol- 45, No:3, (Summer 1991), s.427-440. Middle East FENİK, Mümtaz Faik, “Filistin’de Çarpışan Menfaatler”, Vatan, 1 Mayıs 1948. FENİK, Mümtaz Faik, “Suriye’de Gelip Giden Albaylar”, Zafer, 21 Aralık 1949. FIRAT, Melek - Ömer Kürkçüoğlu, “Hatay Sorunu”, Türk Dış Politikası, (ed. Baskın Oran), İletişim Yayınları, İstanbul, 2002, s.258-292. HANİOĞLU, Şükrü, “Orta Doğuda Yeni Düzen”, Sabah, 29 Haziran 2014. HAOURANI, Albert, “Modern Ortadoğu’nun Osmanlı Geçmişi”, Osmanlı ve Dünya, (Haz, Kemal H. Karpat), Küre Yayınları, İstanbul, 2006, s.93-117. Journal of History Studies Alpaslan ÖZTÜRKCİ HUNGTINGTON, Samuel P. “Medeniyetler Çatışması mı?” Medeniyetler Çatışması, (Der. Murat Yılmaz), Vadi Yayınları, Ankara, 2006, s.23-51. İNALCIK, Halil, “Mirasın Anlamı ve Osmanlı Örneği”, (Der. L. Carl Brown), Balkanlarda ve Orta Doğu’da Osmanlı Damgası, İletişim Yayınları, İstanbul, 2000, s.32-49. İNANÇ, Zeynep S., “Fransa’nın Suriye Politikası Suriye Krizinde Bölgesel Aktörler Perspektifler Sorunlar Ve Çözüm Önerileri”, (Ed. Birol Akgün), SDE uluslararası İlişkiler Koordinatörlüğü, 2012, s.22-27. KARAN, A. Naci, “Nihayet Vaziyeti Aydınlanan Suriye”, Tan, 12 Nisan 1949. OKUR, M. Akif, “Emperyalizmin Orta Doğu Tecrübesinden Bir Kesit: Suriye’de Fransız Mandası”, bilig, Kış-2009, 141-154. ORAN, Baskın, “Türkiye’nin Kuzeydeki Büyük Komşusu Sorunu Nedir”, (Türk-Sovyet İlişkileri, 1939-1970), Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, C. XXV, S.1, Sevinç Matbaası, Ankara, 1970, s.40-93. SADAK, Necmettin, ”Truman’ın demeci birçok meselelere yeni bir aydınlık serpiyor.”, Akşam, 11 Ağustos 1945. JHS 133 History Studies Volume 8 Issue 3 September 2016 TURAN, İlter -Dilek Barlas, “Batı İttifakına Üye Olmanın Türk Dış Politikası Üzerindeki Etkileri”, (Ed. Faruk Sönmezoğlu), Türk Dış Politikası, Der Yayınevi, İstanbul, 2004, s.151-167. TÜZÜN, Süleyman, “İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı Dönemi Türk Dış Politikası (1938-1950)”, Yakın Dönem Türk Politik Tarihi, Ed. Süleyman Tüzün-Ercan Haytoğlu, Anı Yayıncılık, Ankara, 2001, s.235-268. YALÇIN, H. Cahit, “Kıymetli Bir Ziyaret”, Tanin, 9 Ocak 1947. Journal of History Studies