Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                

Burjuva İdeolojisi Olarak Hümanizm

Burjuva İdeolojisi Olarak Hümanizm Alkım Saygın Nice kavramlar ve ilkeler vardır ki, pek çoğumuzun diline pelesenk olmuştur da onların aslında ne olduğunu bilmeyiz. Onlar hakkında bildiklerimiz de boş bir yanılsamadır sâdece. Bu yanılsamalar, ya birileri tarafından kasıtlı olarak ortaya konur, ya da belirli bir cehâletin ürünüdür. İşte, şu hümanizm hakkında söylenenler de çoğu zaman, ya yanlış bilgiler içerir, ya da büyük bir cehâletin ürünüdür. Örneğin, sokaktaki bir kimseye “Hümanizm nedir?” diye sorsak, büyük bir olasılıkla “İnsanı sevmek, insancıl olmaktır.” cevâbını verir. Oysa insancıl, humanitarian kelimesinin karşılığıdır; hümanizm kelimesinin karşılığı ise insanperesttir. Nitekim hümanizm, burjuva ideolojisinin adıdır. Dolayısıyla, gerçekte hümanizme karşı oldukları hâlde kendilerini “hümanist” olarak görenlerin hâline bir bakınız hele! Peki ya, hümanist olmadığı hâlde bâzı düşünürlerin “hümanist”miş gibi değerlendirilmesine ne demeli? Eğer ortada bir kasıt varsa bu, düpedüz nâmussuzluktur; fakat, böyle bir kasıt olmaksızın bunu yapanlar, düpedüz câhildir ve her iki durumda da hümanizm, gerçek anlamını yitirmektedir. Peki, burjuva ideolojisi olarak hümanizm nedir? Bu soruya cevap vermek için öncelikle, ideolojiden biraz bahsedeyim. İdeoloji kelimesi, Eski Yunancadaki idea ve logos kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur. İdea kelimesi doğrular, logos kelimesi ise söz, yasa, akıl gibi anlamlara gelir; buradaki anlamı ise bilgidir. Yâni ideoloji kelimesi, doğruların bilgisi anlamına gelir. İdeoloji, aynı zamanda da grupların taşıyıcısı olduğu değerlilik tasarımıdır. Bu tasarımlar ise nelerin değerli, nelerin değersiz olduğuna ilişkin tasarımlardır. “Şunlar değerli, bunlar değersiz” diyerek bu tasarımlar, insanın değerini ve yapılması gerekenlerin ne olduğunu belirlediğini iddiâ eder. Bu iddiâlar ise insanın evrendeki diğer canlılar arasındaki yerine ve amaçlarına ilişkin tasarımlardır. Hâliyle ideolojiler, belirli birtakım gruplara âit ve belirli birtakım insan ve dünyâ görüşleri çerçevesinde oluşturulan normlar sistemidir. Bu sistemde değerler, bu tasarımlardan yapılan çıkarımlarla değerlendirilir. Burjuva ideolojisi olarak hümanizmin değerlilik tasarımının, insan ve dünyâ görüşünün oluştuğu ekonomik ve siyasî ortama şöyle bir baktığımızda ise Ortaçağ’da Avrupa’da en güçlü siyasî yapının Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu olduğunu görüyoruz. Avrupa krallıkları, doğrudan veya dolaylı olarak bu imparatorluğun siyasî egemenliğini tanıyordu. İmparatorluk kurumunun üzerinde ise Papalık kurumu vardı ve imparatorlar, taçlarını Papa’nın elinden giyiyor, ona bağlılıklarını bildiriyor, yeri geldikçe onun siyasî desteğini arkalarına almak istiyorlardı. Ortaçağ’da Avrupa’da, feodalizm egemendi ve merkezî idâre zayıftı. Kralların siyasî egemenlikleri de içe değil, daha çok dışa dönüktü. Feodal beyler, kendilerine görkemli şatolar inşâ ettiriyor ve toprakları üzerinde kendi hukuklarını kendileri belirliyordu. Zamanla Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu’nun siyasî egemenliği zayıfladı ve krallar etrâfında birleşen feodal beyler, bu egemenliği tanımama karârı aldılar. Böylelikle krâliyet kurumu, siyasî egemenliğini arttırdı. Fakat feodal beyler, üzerlerindeki baskılar artınca, yeni arayışlara yöneldiler. Hem üstelik, coğrâfî keşifler yapılıyor, keşfedilen yerleşim bölgelerinden Avrupa’ya bol miktarda değerli mâden geliyor ve zenginlik algısı değişiyordu. Bu yeni dönemde toprak değil, değerli mâden fazlası, zenginlik kaynağı olarak görülmeye başlandı ve bu değişim, Avrupa’da burjuvanın gelişmesini sağladı. Kilise ise bu keşiflere ve haçlı seferlerinde kaydedilen mâğlübiyetlere bağlı olarak siyasî nüfûzunu yitirdi; feodal beyler üzerindeki hâkimiyeti zayıfladı ve elindeki toprakların önemli bir bölümünü onlara kaptırdı. Hâl böyle olunca, feodal beylere karşı  https://academia.edu, 15.11.2016 2 krallarla işbirliğine kalkıştı ki bu işbirliği, 1789 Devrimi’ne kadar sürer. İmdi, on beş ve on altıncı yüzyıl Avrupa’sında, üçlü bir siyasî yapı vardı; bir tarafta feodal beyler, bir tarafta burjuva ve bir tarafta da Kilise ve krallar vardı. Bu yapı içinde burjuva, hem feodal beylerin, hem de Kilise ve kralların ekonomik ve siyasî nüfûzunu ortadan kaldırmak ve ipleri eline geçirmek istiyordu. Bu amaç doğrultusunda burjuva, iki aşamalı bir proje yürürlüğe soktu. Birinci aşamada, feodalizme son verilecek; ikinci aşamada ise kilise öğretisi bozuma uğratılacak ve buna bağlı olarak, ekonomik ve siyasî nüfûzu ortadan kaldırılacaktı. Bunların gerçekleşmesi ise krâliyet kurumuna bağlıydı. Burjuvaya göre ancak krâliyet kurumu, feodalizmi ortadan kaldırabilirdi ve bunu da Kilise’nin desteğiyle yapabilirdi. Burjuvanın bu projesinde hümanizm ise kilit bir öneme sâhipti. Hümanizm, feodal kurum ve kurumsal ilişki biçimlerine bir tepki olarak ortaya çıkmıştı. Gelişimi ise kilise öğretisini bozuma uğratmak yönünde şekillendi ve daha sonraki Reform’un nüvesi de bu sıralarda kotarıldı. Dolayısıyla, hümanizmin esasları feodalizme, Kilise’ye ve krâliyet kurumuna karşı bir doğrultuda belirlendi ki, bütün bunların anlamı, hümanizmin burjuva ideolojisi olduğudur. Bu ideolojiye göre, insan hak ve özgürlüklerini sınırlandıran kurumlar ve kurumsal ilişki biçimleri, aslâ kabûl edilemez. İnsan, yüksek değerli bir varlıktır ve bu değeri değersizleştiren kurumlar ve ilişki biçimleri değersizdir. Kilise öğretisi de bu değeri değersizleştirmektedir. Özü itibâriyle insan, kusurlu bir varlık değildir, onu bu hâle getiren sistemdir. Eğer sistem, insanı değersizleştiriyorsa, insanlar birleşerek bu sistemi değiştirmelidir. Bu amaç doğrultusunda yapılacak her devrim meşrûdur ve insanın ödevi, bu gibi faaliyetlerle tesis edilecek belirli bir düzen içinde ahlâkî olgunluğa erişmektir. Görüldüğü gibi hümanizm, böyle bir ideolojidir ve bu tespitlerden pek çok sonuç çıkartılabilir, sözlerimin başında bahsettiğim boş yanılsamalara neşter vurulabilir. Örneğin, bir kimse hem Hıristiyan, hem de hümanist olamaz. Peki ya, Papa II. John Paul’ün büyük bir hümanist olduğunu söyleyenlere ne demeli? Kaynaklar Abadan, Yavuz, (1959). Devlet Felsefesi, Ankara: SBF Yayınları. Ağaoğulları, Mehmet Ali / Köker, Levent, (1991). Tanrı Devletinden Kral-Devlete, Ankara: İmge Kitabevi Yayınları. Cevizci, Ahmet, (2001). On Yedinci Yüzyıl Felsefesi Târihi, Bursa: Âsâ Kitabevi. Gökberk, Mâcit, (1999). Felsefe Târihi, İstanbul: Remzi Kitabevi. Hendriks, Scott, (2007). Martin Luther, Reformer, The Cambridge History Of Christianity Reform And Expansion 1500-1660, Cambridge: Cambridge University Press. Luther, Martin, (2000). Hıristiyanlıkta İnancın Yenilenmesi, İstanbul: Mâvi Ada Yayıncılık. Olgun, Hâkan, (2004). Luther Ve Reformu: Katolisizmi Protesto, Ankara: Fecr Yayınevi. Olin, John C., (1994) The Jesuits, Humanism And History, Erasmus, Utopia And The Jesuits: Essays On The Outreach Of Humanism, New York: Fordham University Press.