TERSİNE DÖNEN BİR EVLİLİK MODELİ OLARAK
SAKARYA’DA DAMAT ALMA GELENEĞİ
VE PSİKOLOJİK ETKİLERİ
Groom-Getting Tradition in Sakarya as a Reverse of the Marrıage Model
and Its Psycological Effects
Yılmaz IRMAK*
Ertuğrul TAŞ**
ÖZ
Türkiye’den evlilik yoluyla Avrupa ülkelerine gelen damatların yaşantısındaki değişimde, “evliliğin tersine dönmesi” nin önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu konuyu kavramlaştırmak için Sakarya
yöresinde tespit ettiğimiz, evlilik geleneğinin tersine işlediği, özellikle “Manav” olarak adlandırılan
toplumlarda devam eden “damat alma geleneği” ni, halkbilimi ve psikoloji bilimdalları açısından inceledik. Bu çalışma bize, sosyal ve kültürel çevrede karşılıklı etkileşimle oluşan kişilik ve kimlik gelişiminin bu evlilik geleneğiyle nasıl değişime uğradığını anlama imkânı vermiştir. Bir nevi “içgüvey”
evlilik olarak görülebilecek bu evlilik çeşidini “içgüvey” evlilikten ayıran nokta; bu evliliğin bir törenle,
düğünle yapılması, ritüellerin tersine işlemesi, tüm faaliyetlerin “kız evi”nde gerçekleşmesi ve aynı
zamanda düğün masralarının da “kız evi” tarafından karşılanmasıdır. Temel olarak “ocağın devamı”
ve “soyun sürmesini” hedeleyen bu evlilik türünde damat, tamamen bir “obje”ye dönüşüyor ve kişilik
olarak silikleşiyor. Bu evlilikten doğan çocuklar da kızın ailesine ait sayılıyor. Damat, kız evine taze
kan ve işgücü sağlıyor. Mirasın asla damada geçmemesi, damadın kuşaklar arasında mal aktarımını
sağlayan bir işlev üstlendiğini gösteriyor. Evlilikte gelinin yaşaması gereken kopuş duygusunu damat
yaşıyor. Bazen geri dönülmesi zor olan bu süreç, kişilerde bazı psikolojik sorunlar yaratıyor.
Anahtar Kelimeler
Evliliğin Tersine Dönmesi, Damat Alma Geleneği, Düğün Adetleri, İşlevsel Kimlik Damat, Psikolojik Etkiler.
ABSTRACT
We consider that “reverse of marriage” which experience in the life of the groom, whom come to
European countries in which the bride live from Turkey by marriage, is important. In order to conceptualizing these phenomena, we have scrutized “groom-taking tradition” which we have discovered in
“Manav” societies located in Sakarya region by using the means of psychology and folklore. This ield
study facilitates us to grasp the change of personality and identity progression which are constructed
in a reciprocally determined by society and culture by this marriage.What differentiate this kind of
marriage from a well-known from of marriage in which son-in-law lives in bride’s house is this kind of
marriage requires a ceremony. In this ceremony, the rite is reversed, everything takes places in bride’s
house and all expenses are offered by bride’s family.This special sort of marriage aims “continuation
of line” and “continuity of family” and objectiies the groom. In this marriage genre, the children are
considered to belong to the bride’s family. The groom functions new labor to the bride’s family. The fact
that the groom never get any-thing from the heritage stretchers that the groom functions as a mediator
between the generations in bride’s family. The groom feel the unbearable psychological pain in the
marriage which is usually experienced by the bride.
Key Words
Reverse of the Marrıage, Groom-Taking Tradition, Wedding Customs, Functional identiication
Groom, Psycological Effects.
*
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Halk Edebiyatı Bilim Dalı,
Doktora Öğrencisi, yilmazirmak@mynet.com
** Psikolog, Araştırmacı, Louvain Katolik Üniversitesi, Psikoloji ve Eğitim bilimleri Fakültesi,
CAPP-(Klinik Psikoloji, Antropoloji, Psikopatoloji ve Psikoterapi), Doktora Öğrencisi, Belçika, tas. e@skynet. be
216
http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2012, Yıl 24, Sayı 96
Giriş
İnsanoğlunun yaşamının temel
dönüm noktalarından biri olan evlilik; gerek kadın ve erkeğin yaşamını
birleştirmesi, gerek aile ve akrabalık
bağlarının kurulması açısından son
derece önemli bir toplumsal olgudur.
Anadolu’da birçok evlenme çeşidi vardır. Ancak bizim üzerinde durmak istediğimiz konu; “damat alma geleneği”
olarak adlandırılan bir evlilik uygulamasının1 damatlar ve damat alan aileler üzerinde oluşturduğu psikolojik
etkilerdir.
Bu araştırmanın kuramsal çıkış
noktasını; Avrupa ülkelerinde yaşayan
Türk ailelerinin kızlarını, Türkiye’den
damat getirmek suretiyle evlendirmeleri ve bu tür evliliklerle damat olarak
kadının yaşam alanına gelen erkeğin
yaşatısında meydana gelen değişim ve
psikolojik sorunlar oluşturmaktadır.
Belçika ve Avrupa’da yaşayan
Türklerle ilgili “evlilikler, göç ve psikopatolojik sorunlar” üzerine yapılan klinik çalışmaları ve araştırmalar; Belçika’da yaşayan göçmen Türk
toplumunda yapılan evliliklerin üçte
ikisini Türkiye’den yapılan evlilikler
oluşturmaktadır (Taş, 2008: 25-26).
Evlilik yaşına erişen kadın ve erkeğin
karşısına üç tür evlilik seçeneği çıkmaktadır:
1. Belçika’dan Türk kökenli bir eş
seçme
2. Belçika’dan farklı uyruktan bir
eş seçme
3. Türkiye’den bir eş seçme
Türkiye’den Belçika’ya gelen
“damatların” psikolojik bakımdan acı
çektikleri gözlemlenmiştir. Bu acı bazılarında depresyon, kaygı bozukluğu,
dissosiasyon, kimlik kargaşası gibi psikopatolojik boyutta sorunlara dönüşmektedir. Kendi ülkesinden koparak
bir başka ülkeye yapılan evlilik göçü, o
http://www.millifolklor.com
ülkeye uyum süreci açısından göçmen
hayatında önemli rol oynar (Baupet ve
Moro, 2009: 49-57). Eşe, eşin ailesine
ve Türk toplumuna uyum sürecinde
yaşanan sorunlar, bazen maruz kalınan horlanma ve aşağılanmalar bu
kişilerde rahatsızlık oluşturmaktadır.
Evlilik göçüyle kadının yaşam alanına
yerleşen erkek; dil, bilgi ve para bakımından eşine bağımlı kalmakta, bu
durum da rol kargaşası yaşanmasına
sebep olmaktadır (Taş, 2004: 256-258).
Göçmen
Türk
toplumunda
Türkiye’den damat olarak gelen erkeğin, kadının evine veya yaşam alanına
yerleşmesini ifade etmek için “evlilik
yönünün tersine dönmesi2” kavramını
geliştirdik. Bu kavrama bir model bulmak için araştırmalarımızı sürdürürken Sakarya’da sınırlı bir bölgede görülen ve “damat alma geleneği” olarak
adlandırılan bir evlilik türüyle karşılaştık.3 Halkbilimi uygulamalarından
yararlanarak bu geleneği “tersine dönen evlilik modeli” olarak adlandırdık.
Ayrıca bölgede yıllardır uygulanan bu
evlilik çeşidinin damadın yaşantısını psikolojik açıdan nasıl etkilediğini
mercek altına alarak ulaştığımız sonuçlarını ortaya koymaya çalıştık.
Anadolu’da devam eden evlenme adetlerine göre; erkek tarafı kızı
ailesinden ister. Kız, erkek evine gelin olarak gider. Fakat tersine dönen
evlenme çeşidinde, düğün gelenekleri
kız evi merkezli uygulanmaktadır. Kız
evi tarafından istenen erkek, kayınpederinin evine, yani kız evine “damat”
olarak gitmektedir. Bir nevi “içgüvey”
evlilik olarak görülebilecek bu gelenek; evliliğin bir düğünle yapılması
ve düğün faaliyetlerinin tümünün kız
evinde gerçekleşmesi bakımından “içgüvey” evlilikten ayrılmaktadır.
Anadolu’da var olan ve belki de
kaybolmaya yüz tutmuş önemli bir
217
Millî Folklor, 2012, Yıl 24, Sayı 96
kültür mirası olarak görülebilecek
“damat alma geleneği” nin folklorik
açıdan kayıt altına alınarak sosyal ve
kültürel işlevlerinin ortaya konulması
son derece önem arzetmektedir.
Üzerinde durulması gereken diğer bir konu da; yetişkin kimliğine
geçiş sonrasında önemli bir unsur olan
evlenme ve aile kurma olgusunun “evliliğin yönünün tersine dönmesi”yle
damadın yaşantısında ve çevresindekiler üzerinde meydana getirdiği birtakım etkiler ve değişimlerdir.
İki farklı disiplin olan halkbilimi ve psikoloji bilimdalları açısından
bu evlilik geleneğini araştırmak zor
görünebilir. Moro, (2009:34-35) farklı
bilim alanlarının ortak konu üzerinde çalışmalarıyla ve yine farklı bilim
alanlarının birbirini tamamlamalarıyla ilgili olarak, sosyoloji ve psikolojiyi
kullanmak suretiyle etnopsikanaliz
kuramını geliştiren Devreux’yi örnek
göstererek; herhangi bir brüt olgunun ne psikoloji ne de sosyoloji alanına
ait olduğunu ve ancak bu iki bilimdalı
tarafından açıklanmasıyla sosyolojik
ya da psikolojik anlam kazandığını
söyler. Diğer bir deyişle; toplum kurallarına bağlı olan bireyin psikolojik
faaliyetlerinin açıklanması için halkbiliminin topladığı malzemeden psikologlar da yararlanabilirler. Özellikle
halkbilimi ürünlerinin doğuşu ve şekil
alışı aşamalarının açıklanması söz konusu olunca, halkbilimci psikoloji yöntemlerine ve düşüncelerine başvurur
(Artun, 2008:22). Bu noktada elde ettiğimiz bilgi ve gözlemlerimizi disiplinlerarasılık ilkesinden hareketle bu iki
bilimdalı çerçevesinde inceleyeceğiz.
Araştırma Metodları:
Araştırmamızda “serbest görüşme”, “hayat hikâyesi alma” (Michel,
1993:182-217) ve “yerinde gözlemleme” (Beaud ve Weber, 1997:139-175)
218
metodları kullanılmıştır. Görüşmeyi
belli bir çerçevede tutmak için hayat
etaplarından oluşan bir görüşme kılavuzu hazırlanmıştır. Ayrıca kaynak
kişilere açık uçlu sorular yöneltilmiştir.
Araştırma Uygulamaları:
1. Alan Tespiti ve Veri Toplama: Bölgeye yaptığımız ilk ziyarette4
araştırma konusuyla ilgili köyün muhtarıyla görüşülerek, damadın5 (B)’nin
hayat hikâyesi derlendi.
2. Düğün İzleme ve Veri Toplama: Kız evinde gerçekleşen düğün gelenekleri ve ritüelleri üç gün boyunca
izlenip kamera çekimi ve fotoğralarla
kayıt altına alındı.6 Bu süre içinde üç
damat7, iki kız ailesi ve bir damat eşi
ile bire bir görüşme yapıldı. Bu görüşmeler sırasında damatlardan birisi ses
kayıt cihazını kullanmamızı istemediği için görüşme not edildi.
3. Verilerin Analizi: Derlenen
sözlü, yazılı ve görsel veriler yazıya
aktarılarak kalitatif içerik analiz yöntemiyle incelendi ve bu verilerin sonuçları ortaya konuldu.
Tarihi Süreçte Türklerde Evlilik Türleri ve İçgüveylik:
Her kültür, evlenme olgusunu
ve düğünü kendi kural ve kalıplarına
uydurarak gerçekleştirir. Bu biçimlendirmede; toplumun tarihsel gelişimi, yerleşim düzeni, ekonomik yapısı ve gelenekleri rol oynar (Tezcan,
2000:36). Türk toplumunun yapısına
göz attığımızda erkek egemenliğine
(patriarcal) dayalı bir yapılanma karşımıza çıkar. Bu yapılanma, evlilik
sürecinde ve aile oluşumunda belirleyici olmaktadır. Geleneksel Türk ailesinde karşılıklı olarak kız alınıp kız
verilmesi olgusu, akrabalık kuramının
da temel ilkelerinden biri olan karşılıklılık gerektiren kadınların değişimi
http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2012, Yıl 24, Sayı 96
kavramıyla örtüşmektedir (Lévi ve
Strauss, 2002: 59-60). Evlilik sonrası
çift, ya baba evine yerleşmekte (patrilocal) ya da erkeğin aile reisi olduğu
eve yerleşmektedir (virilocal). Türk
toplumunun son yıllarda yaşamış olduğu iç göç hareketleri çiftin yeni yerleşim alanlarına (neolocal) taşınmasına sebep olmaktadır. Nadir olarak evli
çiftlerin, kadının annesinin evine veya
yakınlarına yerleştiği evlilik çeşidi de
görülmektedir (matrilocal).
Ülkemizdeki evlilik türlerine bakıldığında; görücü yoluyla evlenme,
tanışarak evlenme, kız kaçırarak evlenme, beşik kertme yoluyla evlenme, berdel evliliği, taygeldi evliliği ve
içgüveysi evlenme çeşitleri görülür
(Gönen, 2006:64-65). İç güveyliği ya da
konumuz olan “damat alma” ile ilgili
Orta Asya’dan Anadolu’ya konunun
tarihî boyutunu da dikkate alarak
yaptığız kaynak taramaları, Türklerde bu evlilik türünün farklı boyutlarda mevcut olduğunu gösteriyor. Göktürklerde güveyinin, evlendiği kadının
yanına gidip belli bir süre kadının ailesine hizmet ettiği, yani güveyilik sistemine göre verilen kıza karşılık “güveyi hizmeti” sunduğu bilinmektedir.
Bu hizmetin süresi yıllara ve çocuk
sayısına göre değişebilir. 10.yüzyılda
Kutluk erkekleri, kızın velisine bir yıl
hizmet ederlerdi (Tezcan, 2000:19).
Kırgızistan’da erkek çocuğu olmayan,
erkek iş gücüne muhtaç olan birisi böyle bir erkeği çalıştırmak üzere
evine alır, sonra onu güveyi yapardı.
Buna Güç Güyöö (güç güvey) denilirdi.
Fakir adam, kayın pederinin yanında
iki-üç sene yaşayarak ve çalışarak kızın kalıňını (evlenme karşılığı kız babasına verilen mal veya para) öder ve
böylece kızı kendi evine götürme hakkını kazanırdı (Abramzon’dan aktaran
http://www.millifolklor.com
Aynakulova, 2006:102) Altay Türklerinde de erkek, kadına bir bedel ödemek zorundadır. Bu bedel, para veya
hediye olmayıp, geçici bir iş yardımıdır. Kız ailesinin yanında görülen bu
geçici hizmet, Altay Türklerindeki aile
tipinin, Kırgızlarla ilişiğini gösterir.
(Eröz ve Güler, 1998:6) Son zamanlara
kadar boy teşkilatı geleneklerini muhafaza etmiş olan Kazaklar arasında
yoksul güveylerin kızın evinde “yiğit
olarak” çalıştığı gözlenmiştir (Başar,
2009:74). Bazı kaynaklarda; Eski
Türklerde bir gencin evlenirken, karısını kendi babasının ocağına getirmediği gibi kendisinin de karısının ocağına gidip yerleşmediği belirtilmiştir
(Başar, 2009:42). Bu bize hem “dışgüveylik” hem de “içgüvelik” uygulmasının olmadığını, çiftin yeni bir yerleşim
alanına yerleştiğini göstermektedir.
“Damat alma geleneği” nin tarihte Türk kültüründe görülen içgüvey
evliliğinden tören ve ritüeller boyutuyla farklı olması; damadın ömür
boyu kayınpederinin evinde kalması,
doğacak çocuk sayesinde kız ailesinin
soyunu devam ettirmesi, ocağı tüttürmesi ve kız evine dinamik bir işgücü
sağlaması dikkatleri bu konu üzerine
çekmemizde etkili olmuştur.
Yörede Düğün ve Evlilik:
Yörede çoğu evlikler normal evlilik yoluyla yapılmaktadır. Normal evlilikler; Anadolu’da görülen kız isteme,
söz kesimi-şerbet, nişan, düğün ve düğün sonrası gibi (Kaya, 1996:23) safhalardan oluşmaktadır. Her etap yöreye has ritüeller içermektedir. Bölgede
genel olarak evlilik ve düğün sürecini
erkek ailesi (oğlan evi) yönetmektedir.
Normal evlilik sürecinde erkek tarafı,
kızı ailesinden ister, eğer kızın ailesi
kızlarını vermeyi kabul ederse iki aile
arasında söz kesilir. Erkek evi geline
219
Millî Folklor, 2012, Yıl 24, Sayı 96
yüzük takar ve hediyeler verir. Daha
sonra iki tarafın davetlililerinin de
katıldığı nişan merasimi yapılır. Nişanda geline hediyeler verilir. Genelde
hasat mevsimini takiben yapılan ve üç
gün devam eden düğün; küçük kına,
büyük kına ve düğün (gelin alma) gibi
rituelleri içerir. Düğün başlamadan
önce resmi nikâh işlemleri tamamlanır. Düğün günü oğlan evinde “düğün
cemiyeti” kurulur ve davetlilere gün
boyunca yemek verilir. Düğünün son
gününde damat tarafı gelini evinden
alarak konvoy eşliğinde evine getirir.
Gelin, damat evine girerken üzerine
çeşitli şekerlerden ve leblebilerden
oluşan yiyecekler (saçı) saçılır. Daha
sonra bir imam tarafından gelin ve damadın imam nikâhları kıyılır. Gerdeğe
girilmesiyle düğün tamamlanmış olur.
Evlilik Yönünün Tersine Döndüğü Düğün: “Damat Almak”
Bu tür eviliklerde, yukarıda bahsettiğimiz evlilikle ilgili ritueller aynen uygulanmakta ancak oğlan evi
ve kız evi arasında roller karşılıklı
yer değiştirmektedir. Evlilik yönü tamamen tersine dönmekte ve kız ailesi
aktif rol almak suretiyle evlilik sürecini oğlan evi gibi yönetmektedir. Yaptığımız saha araştırması ve gözleme
göre, yıllardır bölgede devam eden ve
“damat alma geleneği” olarak adlandırılan bu evlilik uygulaması, sırasıyla
şu aşamalarla gerçekleştirilmektedir:
1. Görücülük, Dünürcülük /
Erkek Bakma / Damat İsteme:
Evlenmede ilk aşama olan görücülük, kız bakma, kız beğenmeyi ifade eder. Ancak biz bu başlığı “damat
beğenme”, “erkek bakma” olarak adlandıracağız. Erkek çocuğu olmayan
aileler, ocağın tütmesi için baba evinde kalmayı kabul eden kızlarına, ilkin
komşularından, yakın çevrelerinden
başlayarak damat aramaya çıkarlar.
220
Anne özellikle kızlarından birini küçük yaşından itibaren bu tür bir evlilik
için hazırlar, onu ikna eder. Gözlemlediğimiz bu düğünde kız ve erkek birbirlerini sevmişler ve erkek, kız evine
damat olarak gitmeyi kabul etmiştir.
Kız tarafı erkek evine aracı göndererek
oğullarını istemeye geleceklerini bildirir. Kızın ailesi ve yakın çevresi, erkek
tarafının uygun gördüğü bir günde bir
aile büyüğü tarafından “Allah’ın emri,
peygamberin kavliyle oğlunuzu kızımıza istiyoruz” denilerek erkeği ailesinden ister. Erkek tarafı “kısmetse
olur” diyerek bir hafta düşünmek ve
aile içinde istişare etmek için zaman
ister. Daha sonra kız tarafı, ikinci kez
erkeği istemek üzere erkek evine gelir
olumlu cevap alınınca “soy isim değişikliği” konuşulur.8
2. Söz Kesme- Şerbet:
Söz kesimi, erkek isteme aşamasından sonra gelmektedir. Dünürcülük yoluyla anlaşan aileler, bu
anlaşmalarını yakın akrabaların huzurunda damada ve kıza yüzük takarak pekiştirirler. Ayrıca damat evine
çeşitli hediyelerden oluşan bir bohça
gönderirler. Damat evinde takı merasimi yapıldıktan sonra eğlence yapılır,
oyunlar oynanır.
3. Nişan:
Kızın annesinden ve damattan
edindiğimiz bilgiye göre, nişan töreni söz kesmeyle birleştirilmiş ve aynı
anda yapılmıştır. Son zamanlarda yapılan düğünlerde daha ekonomik olması için söz kesme ve nişan törenleri
birleştirilmektedir.
4. Düğün:
Nişan ve düğün arasında kızın
çeyiz hazırlıkları tamamlanır. Annesi,
akrabaları veya kızın kendisi tarafından hazırlanan çeyizler sandıklara
konur. Kızın çeyizi, düğünden birkaç
gün önce kız evinde sergilenmeye baş-
http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2012, Yıl 24, Sayı 96
lanır. İzlediğimiz düğünde sergilenen
çeyizler şunlardır: El işlemeli havlular, pike takımı, el işlemeli seccadeler,
yastık dantelleri, gümüş takımı, çatak-kaşık seti, porselen yemek takımı,
sehpa örtüleri, bardak takımı, işlemeli
patikler, işlemeli yorgan ve yastıklar,
damadın ve gelinin kıyafetleri, gelinlik, tüller ve perdeler, iğne oyaları,
elli yıllık dede mirası dokuma bezleri,
mutfak eşyaları, beyaz eşya ve mobilya takımlarıdır. Kız evi baştan ayağı
yeniden döşenir, bütün çeyizler ve düğün eşyalarının masrafı kız evi tarafından karşılanır.
Düğünden bir iki hafta önce kız
evi tarafından düğün davetiyeleri bastırılarak dağıtılır. Düğünler genellikle
cuma günü öğleden sonra başlar, pazar
günü öğleden sonra biter. Cuma akşamı kız evinde kına gecesi yapılır. Kına
gecesi başlamadan önce köyün muhtarı resmî nikâh kıyar. Kına gecesinde
ellerinde kına tepsisi bulunan kızlar,
“yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar” ve “kınayı getirin aney” gibi kına
gecesi türküleri eşliğinde gelinin eline
kına yakarlar. Kına yakılırken gelinin
annesi tarafından gelinin avcuna altın
veya para konulur. Kınayı izlemeye
gelenlere de kına ve çerez dağıtılır.
Yörede her düğünden önce “düğün cemiyeti” kurulur. Normal olarak
düğün cemiyetinin başkanı damat babasıdır. Fakat bu düğünde kızın babası
bu cemiyetin başkanlığını yapmıştır.
Cumartesi akşamı orkestra eşliğinde
davetliler eğlenmiş, gelin ve damat da
eğlenceye katılarak meydanda müzik
eşliğinde oynamışlardır. Ayrıca gelin
ve damat alanda kendileri için hazırlanan sandalyelere oturarak gecenin
ilerleyen saatlerine kadar eğlenceyi izlemişlerdir. Düğüne yoğun bir katılım
olmuştur. Bu kalabalığa bağlı olarak
http://www.millifolklor.com
da satıcılar, düğün alanına tezgahlar
kurarak davetlilere satış yapmışlardır.
Pazar günü sabahtan itibaren çift
davul ve çift zurna (klarnet) eşliğinde
eğlenilmiş; öğle saatlerinde misairlere düğün yemeği ikram edilmiştir.
Yemekte misairlere pilav üstü tavuk
döner, çorba, tatlı ve ayran ikram
edilmiştir. Düğünde kızın ailesi tarafından evinden alınması gerekirken
damat, toplumsal baskıdan çekindiği
için kız evine arkadaşlarıyla beraber
gelmiştir. Dolayısıyla bu düğünde
çok merak ettiğimiz damadın evinden
alınması ritüeli gözlemlenememiştir.
Arkadaşlarıyla beraber kız evine gelen damat gelini evinden alarak
oluşturulan konvoy eşiliğinde köyde
tur atmışlardır. Damat arabasını kız
evinin önünde durduran gençler, kız
evinden “bir tepsi pişmiş tavuk” istemişlerdir. Önceden hazırlanan kızarmış tavukları alan gençler damat arabasının üzerinde bu tavuklardan hem
kendileri yemiş, hem de damada yedirmişlerdir. Ayrıca arabanın önünü kesen çocuklara, kızın babası tarafından
para verilmiştir. Damat arabadan indirilmeden önce kız babasına “damada
ne veriyorsun?” denilmiş, kız babası
da “tüm servetim onundur” demiştir.
Daha sonra köyün imamı tarafından
dua yapılarak damat ve gelinin başlarına kuruyemiş ve şekerlerden oluşan
“saçı” atılmıştır. Normal düğünlerde
görülen baba evinden ayrılan gelinin
oğlan evine girerken yaşadığı dramatik durum, bu düğünde damadın kız
evine girerken ağlaması biçiminde
karşımıza çıkmıştır. Bu sırada gelinin
ve ailesinin de çok sevinçli oldukları
gözlemlenmiştir.
5. Düğün Sonrası:
Düğün sonrasında damat, yatsı
namazına götürülmüş, namazdan son-
221
Millî Folklor, 2012, Yıl 24, Sayı 96
ra imam, kız evinde gelin ve damadın
dinî nikâhlarını kıymıştır. Sonrasında
gerdek odasına girilmiştir. Gerdeğe
girilmeden önce damadın arkadaşları
evin camını taşlayarak kız evinden tavuk istemişlerdir. Ayrıca düğün sonrasında köyün gençlerinin kız evinin bacasına silah sıkmaları da dikkat çeken
önemli bir olaydır. Bu durum Türk
kültüründe gelinin (damadın) göçü boyunca, yeni evine indiğinde veya gerdek sonrasında göğe ok ve silah atılması, kötü ruhları kovma ve Tanrı’dan
kut dileme (Ergun, 2010:279) inancı
ile ilişkilendirilebilir.
Ocak Kültü ve Damat Alma
Geleneğinin İşlevleri:
Türk dünyasında “ocak” olgusu
geçmişten günümüze kutsal sayılmaktadır. Yakutlarda evlilik, sönmeyen
bir ateş yakma şeklinde ifade edilmektedir. Çünkü evlilik sırasında yeni
bir ocak kurulmuş olur ve bu ocağın
yanması gerekir. (Ayva, 2008:1-14).
Bahaeddin Ögel, (1995: 504) Altay
Türklerinde eski evdeki ateşi, yeni eve
taşıma geleneğinin olduğunu, bu taşıma işlemini ailenin en büyüğü tarafından yapıldığını ve bu ateşle yeni evde
bir ocak yakıldığını aktarır. Buradaki
taşıma basit bir ateş götürme hadisesi
değildir. Ateşle birlikte yıllarca ocağa
atfedilen düşünceler ve inanışlar da
aileyle birlikte yeni eve dahil olmaktadır (Duymaz ve Şahin, 2008 :123).
Kazakistan’da erkek ocağın sahibi sayılır ve gelin ocağı tüttürmekle sorumludur (Vuillenemot, 2009: 173-180).
Türk dünyasındaki ve Anadolu’daki
ocakla iligili inanışlar ve düğün rituelleri bu tespiti desteklemektedir.9
İzmir ve Mersin de yaşayan Tahtacılar üzerine yapılan bir çalışmada ; ocağın aileyi temsil etmesiyle ve
kutsallaştırılmasıyla ilgili bir ritüel
222
dikkat çekicidir. Evli olan bir çift ana
baba evinden ayrılıp da başka bir evde
yaşamaya başlayacağı zaman «ocak
kazma» adı verilen bir tören yapılır.
Bu törende dede; “evin ocağının başına
geçerek elindeki kazma ile «ya Allah»
deyip ocağın sağına, «ya Muhammed»
deyip soluna, «ya Ali» deyip ortasına
üç kez kazıyormuş gibi yavaşça vurur
ve ardından ocağa konulmuş odunları
veya çırayı tutuşturur. Yeni ev kuran
çiftin ocağının ilk defa dede tarafından
yakılmasını simgeleyen bu durum, o
ailenin ocağının devamlı tütmesi içindir. Bu tören, ocak kültünün atalar
kültü ile ilişkisini de gösterir. Ocağın
bu şekilde kutsanması atalara karşı gösterilen saygının bir ifadesidir.
Bunda atanın öldükten sonra kendi
ailesine yardımcı olabileceği inancı etkili olmaktadır. Ocak kazma töreninde atalar ruhuna kurban sunulmakta,
atalarla temasta bulunma aracı olduğuna inanılan ateşin yakılmasından sonra dua edilmektedir (Çıblak,
2007:676-680).
Bugün Anadolu’nun çeşitli yerlerinde ailenin en küçük erkek evladının,
baba ocağında kalıp aile ocağını tüttürmesi, bu yolla ailenin devamını sağlaması “ocak kültü” ile ilgilidir. Halk arasında “ocağı batsın”, “ocağı batasıca”,
“ocağın tütmesin”, “ocağına incir dikilsin” gibi beddualarda sözü edilen ocak,
ata ocağıdır, baba ocağıdır.
Bu bilgilerin; “ocak” olgusunun
kutsallığını göstermesi bakımından ve
atalar kültünden gelen bir inançla şekillenen soyun gelecek kuşaklara aktarılması için gerekli olan erkek evladın olmadığı durumlarda başvurulan
bir evlenme çeşidi olan “damat alma
geleneği”nin işlevlerini belirlemede
son derece önemli olduğunu düşünüyoruz.
http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2012, Yıl 24, Sayı 96
Yörede yaşayanlar, bu geleneğin
özellikle Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarından sonra ortaya çıktığını dile
getirmektedirler. Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarında yöre erkeklerinin
şehit düşmesi bir çok “ocağın” erkeksiz kalmasına sebep olmuş, bu “ocakların” tekrar “yeşermesi” için zamanın
devlet erkanı, başka bölgelerden bekar
erkekleri dul kalan kadın veya genç
kızlarla evlenmeye teşvik etmiştir.10
Günümüzde, ailede erkek çocuğunun olmadığı durumda, kızlardan
biri dışardan “damat almak” suretiyle
evlendirilir ve bu evlilikten doğacak
çocuklar sayesinde soyun devamı sağlanır. Kız evine gelen damat, doğacak
çocuklar sayesinde “ocağı’’ tüttürecek
ve ailenin ocağını kendinden sonraki
kuşaklara aktaracaktır.
Gelen damat, onlar için dinamik
bir iş gücü sunmaktadır.11 Aynı zamanda kızın anne ve babasının kendi
yaşlılıklarını evde kalacak kız ve damatları sayesinde huzurlu geçirme arzusu içerisinde olmaları da bu evlilik
çeşidini tercih etmelerinde bir etkendir.
İzlediğimiz düğünde, “Bu düğünde sizi mutlu eden şey nedir?” sorusunu yönelttiğimiz gelinin anne ve babası; “altı kızımız vardı, bir de oğlumuz
oldu. Ocağın tütmesi için damat aldık.
Damat çalışacak, yaşlandığımızda
bize bakacak, ayrıca doğacak çocuklarla soyumuz devam edecek”12 cevabını vererek adeta bu geleneğin bütün
işlevlerini özetlemişlerdir.
Damadın Yaşantısında Değişim:
Bu evlenme geleneğinde kullanılan “damat” kavramı bu sürece giren
bireyin hayatında önemli bir değişim
yaratmakta ve damat kendini yeniden
tanımlama ihtiyacı hissetmektedir.
http://www.millifolklor.com
Bu evlenme geleneğinde damadın yüklendiği görev, önemlidir. Damat, kurulu bir iş düzenine sahip olmakta ve
eşine kalacak mirasla da kendi geleceğini garanti altına almaktadır. Genel
olarak damat alanlar zengin aileler,
damat verenler ise ekonomik olarak
imkânları sınırlı olan ailelerdir.
Diğer önemli bir nokta ise; bu geleneğin genelde yörede “Manav” olarak tanımlanan grupta yaşatılmasıdır. Manav; Batı Anadolu’ya dışarıdan
muhacir ve göçebelikle gelen (Yörük)
nüfus dışında eskiden yerleşmiş “yerleşik Türk/Türkmen topluluğu” ya da
hareketli nüfusa karşın yerini değiştirmeyen, devamlı olarak orada oturan
topluluk üyeleri olarak tanımlanmaktadır. Yani Manav; bir yere sonradan
gelenleri, yerleşik olanlardan ayırt
etmek ve Türkçe dışında dil bilmeyen
topluluk için kullanılan bir adlandırmadır. (http://manavturkleri.tr.cx/).
Bu evlilik geleneğinde ilk karşımıza çıkan olgu; evlilik yönünün değişmesidir. Kız ailesinin eve damat
getirmesiyle ailelerin rolleri karşılıklı
olarak yer değiştirmektedir. Kız evi,
aktif rol alarak merkeze oturuyor ve
kızlarına eş getiriyorlar. Erkek evi ise,
pasif rol üstlenerek erkek çocuklarını
damat olarak veriyorlar”.13 Bu süreç,
erkeğin baba ocağından kopmasını gerektiriyor. Erkek, evlilik yaşına kadar
içinde yaşadığı aile, sosyal ve kültürel
çevreden ayrılıyor ya da koparılıyor.
Bireyin içinde büyüdüğü ve yaşadığı
çevre; kişilik ve kimlik gelişimi açısından son derece önemlidir. Kişide
kimlik duygusu; kişinin kendine benzerlik algısını, zaman ve mekân içinde
kendi devamlılığını ve bunun da içinde
yaşadığı grup tarafından tanınmasını
gerektirmektedir (Erikson, 1972:4649). Yaşadığı çevreden ayrılma kişide
223
Millî Folklor, 2012, Yıl 24, Sayı 96
kendine yabancılaşma ve kendini yeniden tanımlama zorunluluğu doğurmaktadır.
Bu kişiler evlilikleri sırasında
farklı duygular yaşadıklarını dile getiriyorlar. Kendi kendilerini tanıyamıyorlar. Bazen de utanç duygusu
yaşıyorlar. Görüştüğümüz damatlar,
damat alayı tarafından kız evine “gelin” gibi götürülmelerinin kendilerine
ağır geldiğini dile getiriyorlar. O an,
çevrenin bakışı damat üzerinde büyük
bir baskı oluşturuyor. Düğün sırasında
ve sonrasında yanında olması gereken
arkadaşları olmuyor. Görüştüğümüz
damatlar, böyle bir evlilik yapmaktan
pişmanlık duyduklarını dile getiriyorlar.
Evlilik sonrasında kız evine yerleşen erkek, karısının ailesinde ve
geldiği çevrede “damat” olarak tanımlanıyor. Bütün evliliğe dayalı akrabalık türlerinde erkek, eş aldığı ailenin
damadı olarak kabul edilmektedir
(Balaban, 2002:10-15). “Damat alma
geleneği”nde “damatlık” işlevsel bir
kimlik olarak karşımıza çıkmaktadır.
Damat olarak çağrılması ona sorumluluklarını ve işlevini sürekli hatırlatan
bir süreci oluşturuyor. Kişi köyde ve
yaşadığı çevrede herkesin damadı ya
da eniştesi oluyor ve bu kimlikle çağırılıyor: “Damat Ali”, “Damat Hasan”
gibi.
Damadın içine girdiği çevreyle kuracağı ilişki, kayın babası aracılığıyla
gerçekleşmektedir. Damat, toplum
tarafından “Hüseyin’in damadı Ali”
gibi nitelendirmelerle tanınmaktadır.
Bu durum, kişinin yaşadığı çevrede
tanınması için gerekli olsa da damat,
“uydu” gibi suni olarak kayın babasına bağlanıyor. Kendi soy ağacından
kopuyor ve geldiği aile ve çevrede birey olarak yerini bulamıyor. Damadın
kişiliği silikleşiyor. Kişinin hayatı bo-
224
yunca kendi aile ve sosyal çevresinde
geliştirdigi “ben kimliği” (Erikson,
1972:46-49) başka deyişle “kişiye özel
sitil”, damadın geldiği ortamda tanınmıyor. Bu durum çoğu zaman damadın kişiliğini ve benlik değerini zedeliyor. Erkek merkezli normal evlilik
süreci yaşayan insanlar, bu değişimi
yaşamamaktadırlar.
Görüştüğümüz kişiler14 “damat
almak” veya “damat vermek” kavramını kullanıyorlar. Bu durumda erkeğin
alınıp verilen bir “nesne” pozisyonuna
girdiğini izliyoruz. Damat (B)’ye, akrabaları tarafından “seni damat verelim”
denmesi, kız evinin “damat almak”
için damat (V)’nin ailesine dünürcü olması bu duruma örnek teşkil edebilir.
İşsizlik ve ekonomik yetersizlik
bu evliliğe girme kararını etkileyici
temel unsurlardır. Damat alan ailenin ekonomik durumunun iyi olması bu tür evliliği cazib hale getiriyor.
Görüştüğümüz kişiler, almış oldukları kararı “kısmet” veya “Allah yazgısı” diyerek kendilerini biraz da olsa
sorumsuzlaştırıyorlar. Bu düşünce,
onların “damatlık” konumuna karşı
hissettikleri suçluluk ve pişmanlık
duygularını hailetiyor.
Damadın düğünden sonra yerleştiği eşinin ailesinin evine (matrilocal)
ve aile ortamına uyumu en önemli konuyu oluşturuyor. Kızın ailesinin ve
aile üyelerinin tutum ve davranışları
gerek damadın kendisi için yeni ortama adaptasyonunu, gerekse damadın
gelişiyle girilen yeni aile yaşantısını
olumlu veya olumsuz etkilemektedir.
Damat yeni kurallara uymak ve beklentilere cevap vermek zorunda kalıyor. Temel olarak çalışmak ve çocuk
yapmak zorunda olan damat, yaşamı
boyunca kazanmış olduğunu otoritesini, bağımsız karar verme gücünü ve
erkek olmasından kaynaklanan erkli-
http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2012, Yıl 24, Sayı 96
ğini kaybediyor ya da tam kullanamıyor. Aile üyelerinin oluşturduğu aile
meclisine günlük işlerle ilgili konularda bağımlı kalıyor. Tek başına aile
mallarının kullanımıyla ilgili karar
alamıyor. Damat (B) bize, “Sabah kim
erken kalkarsa evin horozu o” diyerek
herkesin kendisi üzerinde otorite sahibi olduğunu dile getirmiştir. Damadın
ürettiği ekonomik kazançların aile kasasına girmesi ve cep harçlığı da dahil
olmak üzere ekonomik bakımdan kayın babasına bağımlı kalması dikkatimizi çeken önemli bir unsurdur.
Kızın Ailesinin Evi
B
M
Tablo: Kızın Ailesinin Evi (Matrilocal), Çift ve
Çocukları (Örnek: B+M)
Yukarıdaki tablo; damat (B)’nin
ve eşi (M) nin evini temsil ediyor. Kayın baba, kayın valide, damat (B), eşi
(M), Damat (B) ve eşi (M)’nin çocukları ve (M) nin üç kız kardeşi aynı çatı
altında yaşıyorlar. Başka bir deyişle
tablo bir evde yaşayan üç kuşağı sembolize ediyor.
Bu evlilikte doğan çocuklar kızın
ailesine ait oluyor. Erkek çocuk sahibi
olan damat ise eşinin ailesi ve çevresi tarafından onaylanıyor. Damat (V),
kayın babasının ve kayın validesinin
kendi evliliğinden dünyaya gelen dört
erkek çocuktan dolayı mutlu olduklarını ifade etmiştir. Doğan çocuğun
kız olması, damadın dışlanmasına ve
horlanmasına sebep olabiliyor. Damat
(K), ilk çocuğunun kız olmasından
dolayı kayın baba ve kaynanası tarafından aşağılandığını ve bu durumun
http://www.millifolklor.com
eşinden ayrılma nedenlerinin başında
geldiğini dile getirmiştir. Bu aile ortamında doğan çocukların eğitiminde
de damat olan baba zayıf kalabiliyor.
Çok kuşaklı ailelerde olduğu gibi bu
ailelerde de çocuk yetiştirmede ikir
ayrılığı ve çatışma yaşanabiliyor.
Bu evlilikte damadın erkeklik
kimliğinin ve aile içi pozisyonlarının
doğası değişiyor. Kişinin erkeklik kimliği bu süreçte zarar görüyor. Görüştüğümüz kişiler kendi aile ortamı ve çevrelerinde “erkek” olarak yaşarken bu
evlilik sürecinde ve sonrasında sanki
“gelin” gibi yaşamak zorunda olduklarını dile getiriyorlar. Damat (B), damat olmanın, gelin olmaktan daha zor
olduğunu dile getiriyor.
Damat gelen erkek, kendinden
bekleneni yerine getirmeye çalışmakta ve çoğunlukla da bunu başarmaktadır. Bazen de çeşitli sebeplerden dolayı
sorunlar yaşanabilmektedir. Görüştüğümüz damatlar kendilerinin bu
görevi üstlendiklerini ve büyük çaba
gösterdiklerini dile getirmektedirler.
Bazı aileler; “seni biz adam ettik” (Damat K), “bu eve damat olmadan neyin
vardı? Fakirin biriydin” (Damat M) diyebiliyorlar. Sosyal çevrede bu kişiler
için “atma” ve “içgüveyi” gibi terimler
de kullanılıyor. Nitekim, köylülerin
otuz yıllık bir damat için “Bu da damat işte! Leylek yavrusunu yuvadan
atmış, o da gitmiş damat olmuş” sözü
bu evlilik çeşidinin damat üzerindeki
olumsuz etkilerinin en bariz örneğidir.
Bu durum; anaerkil yapıdaki toplumların bazılarında görülen eşinin evine
yerleşen erkeğin, köyün yerlileri tarafından dışlanması, aşağılanması davranışlarıyla (Lévis-Strauss, 2002:137138) örtüştüğünü göstermektedir.
Gerek gözlemlerimiz gerekse elde
ettiğimiz bilgilerin analizi bize “damat” olarak eşin ailesinin evine yerle-
225
Millî Folklor, 2012, Yıl 24, Sayı 96
şen kişilerin bu durumdan psikolojik
olarak acı çektiklerini gösteriyor. Bu
süreçte kişinin yaşadığı aşağılanmışlık ve silinmişlik duygusunun altını
çizmekte de yarar var. Bu kişiler kendi
hayatlarına hakim olamadıklarını hissediyorlar. Başkaları için yaşadıklarını düşünüyorlar. Bu acıyla baş edebilmek için kendilerine farklı stratejiler
geliştiriyorlar. Bunlara; hayata karşı
boş vemişlik (Damat B), çevreden ve
aileden gelen tepkilere duyarsızlaşma (Damat V), aynı kaderi paylaşan
insanlarla dertleşme (Damat B) örnek
olarak gösterilebilir. Bazen de alkol
bağımlılığı ve şiddet (Damat K) gibi
davranış bozuklukları da görülebiliyor. Eşinden ayrılmış ve eşinin evini
terketmiş olan (Damat K), yaşadığı
kaos ortamında cinayetin eşiğinden
döndüğünü dile getirmiştir. Bu durum
klinik olarak ayrıca ele alınması gereken bir konu olduğu için üzerinde durmayacağız.
Hayat hikâyesini aldığımız damat
(V), kendisinin de ilk başta diğer damatlar gibi sorunlar yaşadığını ancak
yirmi dokuz yıllık evliliğini pozitif olarak yönlendirerek, evliliğini başarılı
bir şekilde devam ettirdiğini ifade etmiştir. Damat (V)’ye göre bu başarının
sırrı; ailede karşılıklı saygı ve sevginin
olması, damadın mal sahibi olmak için
aç gözlü davranmaması ve kayınpederin ve kayınvalidenin güveni kazanmasıdır.
Görüştüğümüz damatlar, kadının da bu tür evliliklerin yürümesinde
önemli bir role sahip olduğunu, eğer
kadın, kocasını anlar ve desteklerse
aile içinde yaşanan sorunların etkisinin azaldığını dile getiriyorlar.
Kadının ve ailesinin rolünü anlamak için damat (B)’nin kayınpederi,
kayınvalidesi ve eşiyle görüştük. Kadın bu evlilik geleneğinde, yaşadığı rol
226
değişiminden rahatsızlık duyuyor. Kocasının evine gelin gitmesi gerekirken
kendisi evine koca getiriyor. Damat
(B)’nin eşi (M), kendisinin eve damat
getirme sorumluluğunu aldığını ama
bunun kendisi açısından oldukça zor bir
durum olduğunu belirtmiştir. Ailesinin
beklentileri ve eşinin tepkileri arasında
kaldığını ve yıllardır bu durumu idare
etmeye çalıştığını söyleyen (M), çok acı
çektiğini ve bu durumun kendisinde
birtakım psikosomatik sorunlar yarattığını belirtiyor. “Eğer seçme hakkım
olsaydı ben de diğer kadınlar gibi gelin olarak kocamın evine gitmeyi tercih ederdim” diyen (M), bundan dolayı
çocuklarının onları asla damat olarak
vermeyeceğini belirtmiştir.
Aile mallarını işletme ve gelecek
kuşaklara aktarma görevi damada
düşmektedir. Kayınbaba ve kaynana
yaşadığı sürece miras paylaşımı yapılmıyor. Kayınbaba ve kayınana öldükten sonra miras kızlarına kalıyor.
Kızları aracılığıyla da mallar torunlara aktarılıyor. Damat kuşaklar arası
mal aktarım işlevini yerine getiriyor
ve hayatı boyunca hiç bir şeye sahip
olamıyor.
Bu evlilik geleneğinde mirasın
“ocağı tüttürme” misyonunu yüklenen
çifte geçmesi gerekiyor. Ama hukuken
anne babanın ölümünden sonra mirasın kardeşler arasında paylaşılması söz
konusu oluyor. Damat (B) ve eşi (M)
babalarının hayatta iken malları kendilerine devretmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Kayınbaba ise kesinlikle yaşadığı sürece mallarını veremeyeceğini,
mallarının kendisi için ölümüne kadar
bir sigorta olduğunu söylemiştir.
Sonuç:
Sakarya’da sınırlı bir bölgede
devam eden“damat alma geleneği”,
Türkiye’de uygulanan normal düğünlerden “evlilik yönünün tersine
http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2012, Yıl 24, Sayı 96
dönmesi” bakımından farklılık arzetmektedir. Bu tür evlilikleri “içgüvey”
evilikten ayıran nokta, yapılan düğünün ritüellerden oluşması ve bu ritüellerin tamamen tersinden işlemesidir.
Temel olarak “ocağın devamını”
ve “soyun sürmesi” işlevini gören bu
gelenek, erkek çocuğu olmayan ebeveynlere bu evlilik süresince evlerini
“erkek ocağına” dönüştürme imkânı
vermektedir. Ebeveynler bu düğünde
kendilerini erkek evi gibi görmekte
ve erkek çocuklarının olmamasından
dolayı hissettikleri eksikliği veya acıyı
bu yolla gidermeye çalışmaktadırlar.
Onlar için “ocağın tütmesi” son derece
önemlidir.
Bu tür evlilikte damadın döl vererek kuşak yaratması, çocukların sembolik olarak kızın ailesine ait sayılması ve mirasın asla damada geçmemesi
damadın kuşaklar arasında mal aktarımını sağlayan bir “by pass” işlevi
gördüğünü ortaya koymaktadır.
Bu evlilik sonucunda kendi aile
çevresinden kopan damatların, işlevsel bir kimlik kazandıkları tespit edilmiştir. Ayrıca toplumda kayınpeder
aracılığıyla tanınma, yalnızlaşma, objeye dönüşme, kadının ailesine uyum,
otorite ve erklik kaybı, aşağılanma,
pişmanlık ve silinmişlik duygularının
oluşması damatların maruz kaldıkları
psikolojik sorunlardır. Ancak evliliklerini pozitif anlamda yöneten ve başarılı olan damat örnekleri de az da olsa
karşımıza çıkmaktadır.
Yönü tersine işleyen bu tür evliliklerin damatlar üzerindeki etkilerini
ortaya koyarak bir mukayese modeli
oluşturmak; evlilik yoluyla Avrupa ülkelerine göç eden damatların yaşadıkları psikolojik sorunlarını anlamada
bize yol gösterici olacaktır.
http://www.millifolklor.com
Kına Gecesi
Kına Yakma
Damat Eve Girmeden Önce Dua Ederken
Damadın Üzerine Saçı Atılırken
227
Millî Folklor, 2012, Yıl 24, Sayı 96
NOTLAR
1
Sakarya’nın Ferizli ilçesinin Hocaoğlu
Köyü’nde 3-5 Aralık 2010 tarihleri arasında gözlemlediğimiz düğün.
2
Fransızca “inversion des alliances ” olan bu
kavram doktora tezi çalışması kapsamında
Ertuğrul Taş tarafından geliştirilmiştir.
3
www.kenthaber.com/marmara/sakarya/
ferizli/Haber/Genel/Normal/ferizli-nindamatlar-koyu/bfb90d84-e58c-4337-84fc1ecbc28b3864
4
2010 yılının Nisan ayında yapılan araştırma.
5
Damat (B) 48 yaşında, evli ve üç çocuk babası.
6
3-5 Aralık 2010’da yörede damat (İ) ve gelin (Ö)’nün düğünü.
7
Damat (A): Yaş (25) yapmış olduğu damat
evliliğinden iki yıl sonra ayrılmış. Bu evlilikten bir kızı olmuş. İkinci evliliğini normal evlilik olarak yapmış. Bu evlilikten de
bir erkek ve bir de kız evladı olmuş. Damat
(V): 49 yaşında ve çevrede evliliğini pozitif
olarak yaşadığı söylenen bir damat. Evli ve
dört erkek çocuğu var.
8
Bu düğünde damat soy ismini değiştirmek
istememiştir. Ancak soy ismi değişen damatlar da vardır.
9
Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. Yaşar Kalafat, Doğu Anadolu’da Eski Türk
İnançlarının İzleri, Ankara, 1999, s. 59-64.
10
Doğancı Köyü muhtarı Şaban Akagündüz
aktarmıştır.
11
Damat (B) nin kayın babası bu işlevi temel
olarak göstermiştir.
12
Düğününü izlediğimiz gelin (Ö)’nün anne
ve babasıyla yapılan görüşme.
13
Damat (V), babası karşı çıkmasına rağmen
bu evliliği kendisi istediğini söylemiştir.
14
Araştırmamıza katılanların isteği doğrultusunda çalışmamızı anonim tutup, kişilerin adlarını açıklamayacağız. Onları temsilen sadece bazı harler kullanacağız.
KAYNAKLAR
Artun, Erman. Türk Halkbilimi. İstanbul: Kitabevi Yayınları, 2008.
Aynakulova, Gülnisa. “Kırgızlarda Evlilik ve Evlenme Törenleri” Millî Folklor, 2006, S.72
s.95–106
Ayva, Sevilay. “Türk Kültüründe Gelinler ve
Ocak” http://turkoloji.cu.edu.tr /makale_
sistem/tum_list.php: 2008 s.1-14.
Balaban, Ali Rıza. Evlilik ve Akrabalık Türleri.
Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 2002
Başar, Hayati. Eski Türklerde Aile. İstanbul :
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2009.
Baupet, Thierry. et Moro, Marie Rose. Psychopathologie
Transculturelle,
Issy-les-
228
Moulineaux cedex : Masson, 2009.
Beaud, Stephane et Weber, Florence. Guide de l’enquête De Terrain, Paris: La
découverte&Syrose, 1997.
Claude,
Lévi-Strauss.
Les
Structures
Elémentaires De La Parenté, Berlin-New
York : Mouton de gruyter, 2002.
Çıblak, Nilgün. « Tahtacılarda Ateş ve Ocak Kültü” Uluslararası Türk Kültür Evreninde
Alevilik ve Bektaşilik Bilgi Şöleni Bildiri
Kitabı, Anakara: Gazi Üniversitesi Türk
Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma
Merkezi, 2007, s.671-686
Duymaz, Ali ve Şahin, Halil İbrahim. “Kaz Dağlarında, Dağ, Ağaç ve Ocak Kültü Üzerine
İnanış ve Uygulamalar” Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
Cilt 11 S.19 Haziran 2008, s.116-126.
Ergun, Pervin. « Türk Gelininin Mitolojik Göçü »
Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Cilt 13 Sayı 24 Aralık 2010
s.275-290.
Erikson, Erik H. Adolescence et Crise, La quête de
l’identité, Paris : Flammarion, 1972.
Eröz, Mehmet ve Güler, Ali. Türk Ailesi Ankara:
Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, 1998.
Gönen, Sinan. «Dede Korkut Hikayelerin’den Günümüze Yansıyan Evlilik Adetleri» Milli
Folklor, 2006, S.69 s.62-71.
Kalafat, Yaşar. Doğu Anadolu’da Eski Türk
İnançlarının İzleri, Ankara, AKM Başkanlığı Yayınları, 1999.
Kaya, Doğan. “Düğünlerimizle İlgili Terimler
ve Bunların Fonksiyonel Özellikleri” Millî
Folklor, Bahar-Yaz 1996, S. 29-30, s. 23-29.
Legrand, Michèl. Approche Biographique, Paris :
Hommes et Perspectives, Declée de Brower, 1993.
Ögel, Bahaeddin. Türk mitolojisi (Kaynakları ve
Açıklamaları ile Destanlar) C.II. Ankara:
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1995.
Taş, Ertuğrul. Kısmet, Belgique/Turquie : Regards Croisés Sur Mariages Et Migrations,
Paris : L’Harmattant, 2008.
Taş, Ertuğrul. Immigration Matrimoniale en
Belgique in Turquie : vers de nouveaux horizons migratoires? (Manço, Altay), Paris :
L’Harmattan, 2004. Tezcan, Mahmut. Türk
Ailesi Antropolojisi. Ankara: İmge Kitabevi
Yayınları, 2000. Vuillenemot, Anne-Marie.
La Yourte Et La Mesure Du Monde, Avec
Les Nomades Au Kazakistan, Louvain-LaNeuve : Académia-Bruylant, 2009.
http://manavturkleri.tr.cx/. 19.05.2011 tarihli
bilgi.
www.kenthaber.com/marmara/sakarya/ferizli/Haber/Genel/Normal/ferizli-nindamatlar-koyu/bfb90d84-e58c-4337-84fc1ecbc28b3864.
http://www.millifolklor.com