insan toplum
the journal of humanity and society
Güven, Bürokrasi ve
Refah Devleti *
Nurullah Gür
Öz: Bu makale, sosyal güvenin devletin kurumsal yapısı üzerine etkisini analiz etmektedir. Sosyal güven, bir insanın kişisel olarak tanımadığı insanlara karşı duyduğu güven duygusu olarak tanımlanabilir. Güven, işlem maliyetlerini azaltarak ve bedavacılık sorununu iyileştirerek devletin kurumsal yapısını birçok açıdan etkileyebilmektedir.
Bu makale, devletin kurumsal yapısı ile ilgili üç farklı alan üzerine durmaktadır: aşırı bürokrasi, yolsuzluk ve refah
devleti. Güvenin yüksek olduğu bir toplumda vatandaşlar gereksiz bürokratik prosedürlere ve yolsuzluklara daha
az maruz kalırlar, vergilerini gönül rahatlığıyla öderler ve yüksek vergi gelirleri sayesinde kalkınma dostu kamu harcamalarından daha fazla faydalanırlar. Bu makale, yüksek güvenin devletin kurumsal yapısını toplumun bütününe
fayda sağlayacak şekilde çalışır hale getirdiğini göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Güven, aşırı bürokrasi, düzenleme, yolsuzluk, refah devleti.
Abstract: his paper analyses the efect of social trust on the institutional structure of the state. Social trust can
be deined as the level of trust that a given person has toward people whom he or she does not know personally.
Trust can afect many aspects of the state’s institutional structure by reducing transaction costs and ameliorating
the free-rider problem. his article focuses on three dimensions related to the state’s institutional structure: red
tape, corruption, and the welfare state. In a society with a high level of trust, individuals are less subject to unnecessary bureaucratic procedures, pay their taxes with peace of mind, and, thanks to high tax revenues, beneit more
from the development-friendly public expenditures. his article indicates that a high level of trust makes the state’s
institutional structure function in a way that beneits society as a whole.
Keywords: Trust, red tape, regulation, corruption, welfare state.
*
Makaleye görüş ve önerileri ile katkı veren hakemlere çok teşekkürler. Makalenin ilk halini okuyarak değerli yorumlarını esirgemeyen Nihat Alayoğlu, Ahmet Faruk Aysan, Mevlüt Tatlıyer ve Faruk Yaslıçimen’e teşekkürü bir borç bilirim.
Doç. Dr., İstanbul Medipol Üniversitesi. ngur@medipol.edu.tr.
© İlmi Etüdler Derneği
DOI: 10.12658/human.society.7.13.M0197
İnsan & Toplum, 7(1), 2017, 89-115.
insanvetoplum.org
Başvuru: 20.10.2016
Revizyon: 07.02.2017
Kabul: 22.05.2017
Basım: 30.06.2017
İnsan & Toplum
Giriş
Devletin kurumsal yapısının etkin çalışması, ekonomik gelişme için birçok açıdan
kritik öneme sahiptir. Rekabeti önleyici düzenlemelerin, bürokratik kırtasiye işlerinin ve yolsuzlukların azaltılması; girişimciliği destekler, kayıt dışı ekonomiyi
azaltır, zaman israfını önler ve beşeri sermayeyi etkin alanlara yönlendirir.1 Öte
yandan, devlet, etkin ve adil bir şekilde toplayıp elde ettiği vergi gelirlerini altyapı,
eğitim, sağlık ve Ar-Ge gibi alanlara harcayarak büyüme, gelir dağılımı ve beşeri
sermaye gibi ekonomik gelişmenin en kritik bileşenlerine etki edebilir.2 Devlet mekanizmasının işleyişinin ekonomik gelişme için önemi göz önünde bulundurulduğunda, bu mekanizmanın işleyişine etki eden faktörlerin incelenmesinin gerekliliği
ortaya çıkmaktadır. Bu çalışma, insanların birbirine karşı duyduğu güven duygusunun devletin kurumsal yapısı üzerine etkilerini incelemeyi amaçlamaktadır.
Güven, sosyal sermayenin önemli bir bileşenidir (Putnam, 1993; Fukuyama,
2005). Başta sosyoloji ve iktisat olmak üzere birçok sosyal bilimin ilgi alanına giren
güvene dair değişik tanımlar bulunmaktadır. Bu alanda en çok referans gösterilen çalışmalardan birinde, Sabel (1993, s. 1133) güveni; “mübadeledeki taraların
birbirlerinin zayılığını istismar etmeyeceğinden karşılıklı olarak emin olması” olarak
tanımlamaktadır. Sosyal bilimlerin farklı yazınlarından gelen tanımları inceleyen
Halis ve Şenkal (2009, s. 49) ise şu kapsayıcı tanımlamayı ortaya koymaktadır: “Güven, en kısa biçimde, “olumlu beklentilere sahip olarak bir başkasının etkilerine açık olma
niyetini kapsayan psikolojik bir durum” ya da “bir başkasının tavırlarına yönelik sahip
olunan olumlu beklentilerden emin olma” ve kişisel risk bağlamında “karşı tarafın yapıcı
bir davranış sergileyeceğine dair inanç ya da beklenti” olarak ifade edilebilir.”
Güvenin iki farklı boyutunu birbirinden ayırmak gerekir: kişiselleştirilmiş güven (personalized trust) ve sosyal güven (social trust).3 Kişiselleştirilmiş güven,
bir kişinin aile bireyleri, dostları, iş arkadaşları ve komşusu gibi tanıdığı insanlara
karşı duyduğu güven duygusudur. Sosyal güven ise, bir kişinin toplumda tanımadığı insanlara karşı duyduğu güven duygusudur. Bu çalışmada, iktisat yazınında
olduğu gibi, sosyal güveni ele alınacaktır; çünkü insanların tanımadıklarına karşı
duydukları güven duygusu ekonomik ve siyasi kararlarda toplumsal etki açısından
daha kritik bir öneme sahiptir. Dolayısıyla, makale boyunca güvenden bahsedilirken sosyal güven kastedilmektedir.
1
2
3
Bürokratik işlemlerin ve yolsuzlukların ekonomik gelişmeye etkilerini inceleyen çalışmalar için bkz.
Baumol (1990), Mauro (1995), Djankov vd. (2002), Klapper vd. (2006).
Devletin vergi ve harcamalar yoluyla ekonomik gelişmeye etkisini inceleyen çalışmalar için bkz. Evans
(1995), Tanzi (2011), Besley ve Persson (2011), Dincecco ve Prado (2012).
Sosyal güven, literatürde genelleştirilmiş güven olarak da bilinmektedir. Bkz. Guiso vd. (2011).
90
Nurullah Gür, Güven, Bürokrasi ve Refah Devleti
Bu çalışmada, güveni ölçmek için iktisat, sosyoloji ve siyaset bilimi yazınlarında sıkça kullanılan Dünya Değerler Anketi gibi hane halkı bazlı anketler kullanılmıştır.4 Bu anketlerin her birinde güvenle ilgili olarak sorulan temel bir soru
bulunmaktadır: “Genel olarak konuşursak, çoğu insanın güvenilir olduğunu mu söyleyebilirsiniz, yoksa insanlarla ilişkilerinizde çok dikkatli olma ihtiyacı duyduğunuzu mu söyleyebilirsiniz?” Ülke bazında güveni ölçmek için bu soruya karşılık insanların yüzde
kaçının “çoğu insanın güvenilir olduğunu söyleyebilirim” cevabını verdiği hesaplanmaktadır. Güvenin en yüksek olduğu ülkeler Danimarka, Norveç, İsveç, Hollanda,
Yeni Zelanda ve Endonezya’dır (bkz. Ek-Tablo 1). Güvenin en düşük olduğu ülkeler
ise Brezilya, Uganda, Filipinler ve Romanya’dır. Türkiye de güven seviyesi düşük
olan ülkeler arasındadır. Danimarka’da insanların yüzde 68’i çoğu insanın güvenilir
olduğunu düşünürken, bu oran Türkiye’de yüzde 9 düzeyindedir.
Bu çalışma, devletin kurumsal yapısı ile ilgili üç farklı alan üzerine durmaktadır: aşırı bürokrasi, yolsuzluk ve refah devleti. Bu alanda yapılan önceki çalışmalar,
güvenin devletin kurumsal yapısına olan etkilerini, farklı kanallar üzerine yoğunlaşarak parçalı bir şekilde ele almışlardır. Bu çalışma, literatürden farklı olarak, bu kanalları bir araya getirerek güvenin devletin kurumsal yapısına olan etkilerine daha
bütüncül bir şekilde yaklaşmaktadır. Bugüne kadar ele alınan farklı kanallar arasındaki etkileşimin göz ardı edilmesi, güvenin etkilerini anlamak açısından önemli
bir eksiklik oluşturmaktadır. Bu makale, Türkiye’de görece az çalışılan bu konuyla
ilgili bir farkındalık oluşturarak önümüzdeki dönemde yapılacak çalışmalar için bir
temel oluşturmayı da amaçlamaktadır.5
Güven ile devletin kurumsal yapısının işleyişi arasında her iki yöne doğruda gelişen bir nedensellik ilişkisi bulunabilir. Bu makalede değinileceği üzere, güven çok
farklı kanallardan devlet kurumsal yapısını etkileyebileceği gibi, devletin kurumsal
yapısı da toplumdaki güven duygusunu etkileyebilir. Kapsayıcı ve demokratik bir
kurumsal yapının olduğu ülkelerde insanların birbirlerine daha fazla güvenmeleri
pek tabi bir olaydır.6 Bir başka deyişle, mülkiyet haklarının korunduğu, sözleşmelerin düzgün bir şekilde uygulanmasının sağlandığı, yolsuzlukların az olduğu ve
devletin toplumun genel refah seviyesi için harcamalarda bulunduğu bir ortamda
4
5
6
Kullandığımız anket çalışmaları arasında Dünya Değerler Anketi (World Value Survey), Latino Barometro, Asianand East Asian Barometers, Afro Barometer, ve Danish Social Capital Project yer almaktadır.
Bu amaca hizmet etmek için literatürdeki çalışmalarda kullanılan metodoloji ve veriler ile ilgili detaylı
bilgilere ilerleyen bölümlerde yer verilecektir.
Kurumlar literatürünün en önemli isimlerinden Douglass North (2010, s.9) kurumları, insanlar arasındaki etkileşimi biçimlendirmek adına oyunun kurallarını şekillendiren yapı olarak tanımlamaktadır.
North, kurumları mülkiyet hakları ve sözleşmeler gibi formel kurumlar ve gelenek, adet ve davranış
biçimleri gibi yapıları ise informel kurumlar olarak tanımlar. Güven, bu sınılamaya göre informel kurumlar çerçevesinde incelenmektedir.
91
İnsan & Toplum
insanlar birbirine daha fazla güvenir. Ancak, makalenin kapsamını aşmamak adına
burada genel olarak nedensellik ilişkisinin bir boyutu ele alınarak güvenin bürokrasi ve refah devleti politikalarına etkisi tartışılacaktır.7
Robert Putnam (1993), bu alanın en önemli çalışmalarından biri olarak gösterilen “Making Democracy Work: Civic Traditions in Modern Italy” adlı kitabında, İtalya’daki yerel yönetimler arasındaki ciddi performans farkını incelemiştir. İtalya’nın
Kuzey bölgesinde yerel yönetimler daha verimli ve kapsayıcı iken, Güney bölgesinde
ise tam tersi bir durum söz konusudur. Bölgeler arasında kağıt üzerinde kurumsal
düzende bir farklılık yok iken yerel yönetimlerin performansındaki ciddi farklılık
dikkat çekmektedir. Putnam’ın (1993) ortaya koyduğu analize göre bu farklılığın en
önemli nedenlerinden birisi sosyal sermayenin önemli bir bileşeni olan güvendir.8
Putnam’ı takip eden siyaset bilimciler ve iktisatçılar güven ile devlet mekanizmasının işleyişi arasındaki ilişkiyi teorik ve ampirik olarak incelemişlerdir.
Güven, devletin kurumsal yapısının işleyişini farklı kanallardan etkileyebilmektedir. Güvenin yüksek olduğu toplumlarda insanlar, ahlaki uzlaşma sayesinde günlük ilişkilerini düzenlemek adına bürokratik işlemlere ve sözleşmelere daha az ihtiyaç duyarlar (Fukuyama, 2005, s. 42). Bu durumda güven, işlem maliyetlerini azaltarak ekonomik etkinliği de arttıracaktır. Güven, yolsuzluğu da etkileyebilmektedir.
Yüksek güven sayesinde azalan bürokratik işlemler ve düzenlemeler siyasetçilerin ve
bürokratların güçlerini kendi menfaatleri için kullanabilecekleri alanların daralması anlamına geldiğinden yolsuzlukları azaltması beklenir. Bununla birlikte, güvenin
yüksek olduğu toplumlarda vatandaşların siyasete katılımı da yüksek olduğundan
daha şefaf bir devlet mekanizması için verilen uğraş artmaktadır.9 Siyasetçiler ve
bürokratlar yaşadıkları toplumun normlarına göre yetiştikleri için, güvenin yüksek
olduğu toplumlarda daha dürüst siyasetçi ve bürokratların yetişmesi beklenebilir.
Bu iki durum da yine güvenin yolsuzlukları azaltabileceği anlamına gelir.
Güvenin devlet mekanizmasını etkileyebileceği bir başka alan refah devletidir.
Refah devletinin sürdürülebilir bir şekilde işleyebilmesi için, önce vatandaşlardan
ciddi miktarda vergi toplanması ve daha sonra bu vergi gelirlerinin insanların sağlık ve eğitim başta olmak üzere en temel sosyal ihtiyaçlara erişebilmelerini ve gelir
7
8
9
Formel kurumların güvene etkisine dair daha derin tartışmalar için bkz. Rothstein (2003), Keefer
ve Knack (2005), Rothstein ve Stolle (2008).
Banfiled (1958) de Kuzey ve Güney İtalya arasındaki ekonomik gelişim ve kurumsal performans farkı
arasındaki açıklamak adına benzer bir argümanı ortaya koymuştur.
Burada siyasi katılım, sadece seçimlerde oy kullanmayı değil; siyasi partilere üye olmak, sivil toplum
faaliyetlerinde bulunmak, boykot ve protestolara katılmak ve toplumsal olaylarla ilgili kampanyalarda
yer almak gibi faaliyetleri de kapsamaktadır.
92
Nurullah Gür, Güven, Bürokrasi ve Refah Devleti
dağılımı adaletini sağlayacak şekilde dağıtılması gerekmektedir. İnsanlar, devlet
yetkililerine ve toplumdaki diğer insanlara güven duymadıkları durumda vergi
kaçırmanın yollarını arayacaklardır. Zira eğer bir toplumda ‘insanların çoğu vergilerini tam ödemezler; siyasetçiler ve bürokratlar da zaten vergi gelirlerini vatandaşlar için değil kendi çıkarları için kullanırlar’ düşüncesi hakim ise, o toplumda
vergi ödeme eğilimi düşük olacaktır. Bu durumda sürdürülebilir bir refah devleti
mekanizmasının oluşması mümkün değildir.
Bu makale şu sırayla devam edecektir: İkinci bölümde güven ile aşırı bürokrasi
arasındaki ilişki incelenecektir. Üçüncü bölüm, güvenin yolsuzluğu nasıl etkilediği
üzerinde duracaktır. Dördüncü bölümde güvenin refah devletinin nasıl şekillendirdiği analiz edilecektir. Beşinci bölümde devletin kurumsal yapısının sosyal güven üzerine etkileri incelenmiştir. Altıncı bölüm sonuç ve politika önermelerine ayrılmıştır.
Aşırı Bürokrasi
İktisadi faaliyetleri gerçekleştirmek, başta sağlık ve eğitim olmak üzere kamunun
sunduğu hizmetlere erişmek ve sosyal hayatla ilgili rutin işlerimizi sürdürebilmek
adına devlet kurumları tarafından istenen belgeler, bürokratik işlemler olarak adlandırılmaktadır. Her ülkede bu tarz işlemler olmakla birlikte, istenen belgelerin
çokluğu, kapsamı ve maliyeti açısından ülkeler arasında ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin, bir şirket kurmak için gerekli bürokratik işlemler, Yeni Zelenda’da
yarım günde bitirilebilirken; bu rakam Türkiye’de 6,5, Venezüella’da ise 144 gündür
(bkz. Ek-Tablo 1). Şirket kurmak için gerekli bürokratik işlemlerin maliyetinin kişi
başına gelire oranı Danimarka’da yüzde 0,2 iken; bu rakam Türkiye’de yüzde 12,7,
Kamboçya’da ise yüzde 150,6’dır. Devletin ortaya koymuş olduğu düzenlemelerin
kalitesine yönelik toplumdaki algıyı ölçen endeksler de ülkeler arasında ciddi farklılıkları ortaya koymaktadır. Dünya Bankası, devletlerin yönetişim kalitesiyle ilgili
algıyı ölçmek için ‘Dünya Yönetişim Göstergeleri’ adı altında çeşitli endeksler oluşturmaktadır. Bu endekslerden birisi de düzenleme kalitesi ile ilgilidir.10 Düzenleme
kalitesi, devletin özel sektörün gelişimine izin veren ve destekleyen düzenlemeleri
hazırlayabilme ve uygulayabilme kabiliyeti ile ilgili algıyı ölçen bir endekstir. Bu
endeks, -2,5 ile +2,5 arasında değişim göstermektedir. Pozitif değerler, düzenlemelerin kaliteli olduğuna işaret etmektedir. Singapur, Hong Kong, Danimarka, İsveç
10
Bu endeksler, hane halkları, şirket yöneticileri, sivil toplum kuruluşları ve bürokratlara yapılan çeşitli
anketler kullanılarak oluşturulmaktadır. Daha fazla bilgi için bakınız: http://info.worldbank.org/governance/wgi/index.aspx#home
93
İnsan & Toplum
ve Finlandiya gibi ülkeler düzenlemelerin kalitesi bakımından en tepede yer alan
ülkelerdir. Zimbabve, Cezayir ve Venezüella gibi ülkeler ise listenin son sıralarında
yer almaktadırlar. Türkiye ise 0,42 puan ile orta sıralardadır.
Bürokratik işlemler ve düzenlemelerin çokluğu, işlem maliyetlerini arttırarak
zaman ve kaynak israfına neden olmaktadır. Bununla birlikte bürokratik işlemler
ve düzenlemeler, bürokraside görevi kötüye kullanmanın ve yolsuzlukların da önünü açmaktadır. Djankov vd. (2002), Klapper vd. (2006) ve Fisman ve Sarria-Allende
(2010) tarafından yapılan çalışmalar, bürokratik işlemlerin fazla ve maliyetli olması iktisadi açıdan girişimciliğin önüne engeller koyarak, rekabeti önleyerek ve kayıt
dışı ekonominin önünü açarak ekonomik gelişmeyi olumsuz yönde etkilediğini göstermektedir. Burada önemli bir noktanın altının çizilmesi gerekmektedir. Devletin
ortaya koymuş olduğu bürokratik işlemlerin ve düzenlemelerin bir bölümü toplumsal açıdan faydalıdır. Dolayısıyla, bu işlemlerin ve düzensizliklerin eksikliklerinin;
ekonomik, siyasi ve sosyal hayat açısından yıkıcı etkileri olabilmektedir. Örneğin,
1980-2008 yılları arasında bütün dünyayı saran finansal deregülasyon süreci, önce
gelişmekte olan ülkelerde daha sonra da gelişmiş ülkelerde çok ciddi finansal krizlere neden olmuştur. Dolayısıyla burada kastedilen; işlem maliyetlerini gereksiz yere
arttıran ve zaman israfına neden olan şirket kurma üzerindeki düzenlemeler, araba
ve konut satarken gerekli olan evraklar ve mahkemeye başvururken gerekli olan
ağır prosedürler gibi bürokratik işlemler ve düzenlemelerdir.11
Şekil 1, toplumdaki güven duygusu ile bir şirket kurmak için gerekli bürokratik işlemlere harcanan gün sayısı (logaritması) arasındaki ilişkiyi göstermektedir.
Aradaki negatif ilişki güven duygusu düşük olan toplumlarda bürokratik işlemlerin
fazla olduğuna işaret etmektedir. Şekil 2 ise toplumdaki güven duygusu ile düzenlemelerin kalitesi arasındaki pozitif ilişkiyi gözler önüne sermektedir. İnsanların
birbirlerine daha fazla güvendiği toplumlarda düzenlemelerin kalitesine yönelik
algı pozitiftir.12
11
12
Bu tip bürokratik işlemler ve düzenlemeler literatürde aşırı bürokrasi (red tape) olarak adlandırılmaktadır.
Bu makalede yer alan şekiller değişkenler arasındaki nedensellik ilişkisinin yönünü göstermemektedir. Şekiller, sadece güven ve ilgili değişken arasındaki basit korelasyonu göstermektedir. Bu şekilleri
koyma amacımız, makale boyunca güvenin devletin kurumsal yapısının etkinliğini hangi kanallarla
etkilediğine dair yaptığımız argümanları okuyucuların kafalarında canlandırabilmeleri içindir. Güvenden devletin kurumsal yapısına doğru nedensellik ilişkisini ortaya koymak için kullanılan ekonometrik
teknikler için bakınız: Tabellini (2008a), Gür (2015).
94
Nurullah Gür, Güven, Bürokrasi ve Refah Devleti
Şekil 1 Güven ve Şirket Kurmaya İlişkin Düzenlemelere Harcanan Gün Sayısı
Kaynak: Güven (World Value Survey, Latino Barometro, Asian and East Asian Barometers, Afro Barometer, ve
Danish Social Capital Project); Şirket Kurma (Doing Business - http://www.doingbusiness.org/data/exploretopics/
starting-a-business)
Şekil 2 Güven ve Düzenlemelerin Kalitesi
Kaynak: Güven (World Value Survey, Latino Barometro, Asian and East Asian Barometers, Afro Barometer, ve
Danish Social Capital Project); Düzenleme Kalitesi (World wide Governance Indicators - http://info.worldbank.org/
governance/wgi/#home)
Peki, güven ile aşırı bürokrasi arasında ne gibi bir ilişki bulunmaktadır? Devletin kontrol mekanizmasının olmadığı durumlarda insanların vereceği kararların
sistemin ve piyasaların işleyişini bozabileceğine dair beklentinin varlığı; bürokratik
işlem ve düzenlemelerin arz ve talebinin artmasını beraberinde getirir. Devlet, girişimcilerin iş kurarken ve vergi öderken veya vatandaşların mallarını satarken ken95
İnsan & Toplum
disine edecekleri beyanlara güvenmediğinde, bürokratik işlemleri ve düzenlemeleri
devreye sokarak oluşabilecek zararları asgari seviyeye indirmeye çalışmaktadır. Karagül (2012, s. 131) tarafından vurgulandığı gibi: “Bürokratik işlemlerin çokluğunu,
devleti idare eden yönetici konumundaki kişiler ile yönetilenler olarak kabul edilen vatandaşlar arasında dikey karakterli güven eksikliğine dayandırmak mümkündür. Çünkü
idare ettiği kişilerin açık sözlü beyanına güvenmeyen üst kurum, gereğinden daha fazla
hassasiyetle, kişinin her niyetini ve sözünü başka bir kurumun vereceği resmi evrak ile
delillendirmesini talep etmektedir.”
Güven eksiliğinden kaynaklanan aşırı bürokrasi vatandaşlar için işlem maliyetini arttırmasının yanı sıra zaman israfına da neden olmaktadır. Bir toplumdaki
yaygın güvensizlik duygusu, bürokratik işlemler ve düzenlemelerin önünü açarak
ekonomik aktivitelere bir tür vergi olarak insanlara geri döner. Netice olarak, Fukuyama (2005, s. 43)’nın belirttiği gibi: “…birbirine güvenmeyen insanlar, en nihayetinde
yalnızca müzakereye, anlaşmaya ve dava etmeye iten bir formel kurallar ve düzenlemeler
sistemi altında birbiriyle işbirliği yapabildikleri bir toplumda bulacaklardır… Toplumdaki güvenin yerini alan bu yasal aygıt, ekonomistlerin “işlem maliyeti” diye adlandırdıkları
unsuru kapsar. Diğer bir deyişle, toplumdaki yaygın güvensizlik, bütün ekonomik aktivitelere bir tür vergi olarak eklenir.”
“Her Şeyi Değiştiren Şey: Güven” adlı kitabın yazarları Stephen Convey ve Rebecca Merrill bu durumu bir örnek ile çok net şekilde ortaya koymaktadır. 11 Eylül
terörist saldırıları sonrası ABD’de ciddi bir güven sorunu yaşandı. Covey ve Merill,
saldırılardan önce, uçağın kalkmasına yarım saat kala havalimanına gitmenin yeterli olduğunu ancak olaylar akabinde artan önlemler sonrasında bu sürenin 2-3
saate çıktığını belirtiyorlar (2010, s.30). Yazarlar, ayrıca 11 Eylül’den sonra uçak
biletlerine konan güvenlik vergisinin ödenmesi gerektiğine dikkat çekmektedirler.
Güven eksikliğinden kaynaklanan bürokratik işlemlere Türkiye’den birçok örnek
verebilir. Örneğin, yurtdışında üniversite eğitimi almış kişilerin Türkiye’de diplomalarının denkliğini almak için ilgili devlet kuruma başvurmak zorundadır; çünkü
devlet herkesin diplomada sahtekarlığa başvurabileceğini hesap etmektedir. Diplomanın noter tasdikli tercümesi ve bir dizi başka evrakla birlikte yapılan başvurunun neticelenmesi birkaç ayı alabilmektedir. Denklik süreci, istenen belgelerin
artmasıyla birlikte son birkaç yıldır daha da zor hale gelmiştir.
Liberal iktisatçıların arzuladığı gibi piyasaların devlet denetiminden uzak kalması, güven erozyonuna neden olabilmektedir. Güvendeki azalma daha sonraki
dönemlerde olması gerekenden daha ağır düzenlemeleri beraberinde getirmektedir. Örneğin, ABD’de 2000’lerin başında Enron ve Worldcom gibi büyük şirketlerin
muhasebe kayıtlarında usulsüzlükler hisse sahiplerini ve kamuoyunu yanlış bilgi96
Nurullah Gür, Güven, Bürokrasi ve Refah Devleti
lendirdiğinin ortaya çıkması yeni düzenlemeleri beraberinde getirdi. Piyasalarda
sarsılan güveni yerine getirmek adına 2002 yılında Halka Açık Şirketler Muhasebe
Reformu ve Yatırımcıyı Koruma Yasası veya bilinen adıyla Sarbanes-Oxley Yasası
yürürlüğe girdi. Bu yasa çerçevesindeki kurallara uymak için artık şirketlerin hem
çok fazla zaman hem de çok fazla maliyete katlanmaları gerekmektedir. Yasanın
şirketlere maliyetinin, ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Kurulu’nun (Securities and
Exchange Comission) ilk tahminlerinden 28 kat daha fazla olduğu belirtilmektedir
(Covey ve Merill, 2010, s. 31).
Güven eksikliği sadece bürokratik işlemler ve düzenlemelerin arzını arttırmakla
kalmaz, ayrıca vatandaşların bunlara olan talebini de arttırmaktadır. Aghion vd.
(2010) bu durumu teorik ve ampirik olarak incelemişlerdir. Yazarlar, teorik olarak
konuya negatif dışsallıkları hesaba katarak yaklaşmışlardır. Bir insan tanımadığı insanlara güvenmediği zaman bu insanların vermiş olduğu ekonomik veya sosyal bir
kararın kendisi için negatif bir dışsallık oluşturabileceğine daha fazla inanır. Aghion
vd. (2010) bu durumda da insanların vereceği kararların bürokratik işlemler ve düzenlemelerce sınırlandırılarak dışsallıkların içselleştirilmesinin talep edilebileceğini
ileri sürmüşlerdir. Örneğin, bir nehrin bir ucunda bir ilaç fabrikası diğer ucunda ise
bir balık çiftliğinin olduğunu düşünelim. İlaç fabrikasının atıklarının nehri kirleterek balık çiftliğinde yetişen balıkları olumsuz yönde etkileme riski bulunmaktadır.
Bu durum bir negatif dışsallıktır. Eğer balık çiftliğinin sahibi ilaç fabrikasının sorumlu davranıp gerekli önlemleri alacağına güveniyorsa devletin o fabrikayı sıkça
denetlemesini talep etmez. Eğer ilaç fabrikası nehri kirletmemek adına gerekli önlemleri almadığına dair sinyaller veriyor ise, bu durumda balık çiftliğinin sahibinde
meydana gelen güven kaybı sıkı denetim ve düzenleme talebini beraberinde getirir. Aghion vd. (2010) bu teorilerini hem makro hem de mikro bazlı veri kullanarak
ampirik olarak test etmişlerdir. Yazarların ülkeler arası kesit veri ile (cross-coutry)
yaptıkları makro analiz, güvenin şirket kurma ve emek piyasası üzerindeki düzenlemeleri ve hukuk sistemindeki prosedürel işlemleri azalttığını göstermektedir.13
İçselllik (endogeneity) sorunlarından dolayı, makro bazlı ekonometrik çalışmanın sonuçları değerlendirilirken dikkat edilmelidir. Sonuçlar özellikle de nedenselliğin yönünü göstermesi bakımından sorunludur. İçsellik sorununu aşmak adına
mikro bazlı ekonometrik sonuçlar daha sağlıklı olabilmektedir. Öncelikle mikro
analizde ülkeler arasındaki ekonomik gelişmişlik, eğitim, kurumsal yapı ve siyasi
sistem gibi önemli farklılıklar ekonometrik modelde kontrol edilebildiği için insan-
13
Şekil 1’de görüleceği üzere güven ile şirket kurmak için gerekli bürokratik düzenlemeler arasında negatif bir ilişki bulunmaktadır.
97
İnsan & Toplum
ların veya firmaların davranış ve tercihlerinin belirleyicileri ile ilgili daha net bir
tablo ortaya çıkmaktadır. Aghion vd. (2010) mikro bazlı ampirik analizde çeşitli
hane halkı anket çalışmaları kullanılarak güven ile insanların bürokratik düzenlemelere olan talebi arasındaki ilişki incelemişlerdir. Yapılan çalışmanın sonuçlarına
göre, tanımadıkları insanlara daha fazla güvenen insanların bürokratik işlemleri ve
düzenlemeleri daha az destekledikleri görülmektedir.
Pitlik ve Kouba (2015) insanların birbirlerine karşı duydukları güven duygusunun bürokratik düzenlemelere etkisinde devlete ve şirketlere olan güvenin rolünü incelemişlerdir. Yazarlar, insanlar birbirlerine güvenmedikleri zaman daha
fazla bürokratik düzenleme talep etmelerinin önemli bir koşula bağlı olduğunu öne
sürmektedirler. Bu hipoteze göre, eğer insanların toplumdaki diğer insanlara karşı
çok fazla güven duymadıkları zaman negatif dışsallıkla karşılaşmamak adına daha
fazla bürokratik denetleme talep ediyorlarsa,bu durum insanların sorun çözme
açısından şirketlere kıyasla devlete daha fazla güvenmelerinden kaynaklanmaktadır. Örneğin, otomobillerin karbon emisyonunu sınırlandırmak isteyen insanlar,
bu alana bürokratik düzenlemeler getirilmesini ancak otomobil şirketlerinin kendi
inisiyatileri ile bu sorunu çözemeyeceklerine olan güvenleri devletin bu sorunu
hakkaniyetle çözeceğine olan güvenlerinin altında kaldığı zaman talep ederler.
Yazarların ampirik sonuçları bu hipotezi destekler niteliktedir. Ampirik bulgulara göre, insanların toplumdaki tanımadıkları insanlara karşı güvenleri tam olsa da
eğer devlete olan güven duyguları şirketlere olan güven duygularının önündeyse
bürokratik düzenlemelere daha sıcak bakmaktadırlar.
Toplumdaki güven duygusunun bürokratik işlemler bir yana, anayasanın yapısına bile etkisi bulunmaktadır. Dünya genelinde anayasaların uzunluğu bakımından ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin İzlanda’nın anayasası 4.000 kelimeden oluşurken, Hindistan anayasası 78.000 kelimeden meydana gelmektedir (Voigt, 2009, s. 290). İngiltere’nin ise yazılı bir anayasası bulunmamaktadır. Buchanan
ve Tullock (1962, s. 63-84) anayasaların iki faktörü muhakkak dengelemesi gerektiğini vurgulamaktadır. Anayasa ilk olarak siyasi kararlara varmanın ve onları uygulamanın işlem maliyetlerini azaltmalıdır. Bir diğer yandan da anayasa, politikacıların azınlık olan insanlara ve grupları baskı altına almalarını önleyecek nitelikte
olmalıdır. Ancak, bu tip kararları almayı önleyecek kısıtların fazla olması da işlem
maliyetlerini arttırmaktadır. Eğer toplumda insanların birbirine güveni yoksa, hayatın her alanıyla ilgili politikacıların keyfi kararlar almasını engelleyecek kısıtları
anayasaya koyma ihtiyacı doğabilir. Bu durumda da çok hantal bir anayasa ortaya çıkarak gerek ekonomik gerek de siyasi anlamda hızlı karar alma zorlaşacaktır.
98
Nurullah Gür, Güven, Bürokrasi ve Refah Devleti
Bjørnskov ve Voigt (2014) buradan yola çıkarak güven ile ülkelerin anayasalarının
uzunluğu arasındaki ilişkiyi ampirik olarak incelemişlerdir. Yazarlar, güvenin anayasanın uzunluğunu negatif etkilediğini bulmuşlardır. Sonuçlara göre, toplumdaki
iki ülke arasındaki 10 puanlık bir güven duygusu farkı anayasanın hacmini yaklaşık
3.000 kelime değiştirmektedir.
Yolsuzluk
Yolsuzluk, en basit ifadeyle siyasetçilerin ve bürokratların ellerindeki yetkileri kötüye kullanarak bundan maddi veya manevi olarak çıkar elde etmesidir. Baumol
(1990), Mauro (1995) ve Wei (2000) tarafından yapılan çalışmaların da gösterdiği
gibi yolsuzluklar; fiziki ve beşeri sermaye yatırımlarını azaltarak, kamu kaynaklarının verimsiz kullanılmasına yol açarak ve doğrudan yabancı yatırımların önünü
kapatarak ekonomik gelişmeyi engeller. Yolsuzluk, bir yandan da gelirin yoksul
kesimden elit bürokratik kademeye ve iş adamlarına doğru transferine yol açarak
gelir dağılımını olumsuz etkilemektedir.
Yolsuzluk, her ülkede kaçınılmaz olarak mevcuttur. Ancak, ülkeler arasında
yolsuzlukların büyüklüğü ve sıklığı bakımından ciddi farklar bulunabilmektedir. Resmi kayıtlara dayandırılamadığından dolayı yolsuzluklarla ilgili sayısal veri
bulmak neredeyse imkânsızdır. Dünya Bankası ve Uluslararası Şefalık Derneği
gibi kurumlar, ülkeler arasındaki yolsuzluk farklarını ölçmek adına ülkedeki şirket yöneticileri, siyasetçiler ve vatandaşların görüşlerini alarak endeksler oluşturmaktadır. Bu endeksler, yolsuzluklarla ilgili sayısal ve objektif verilerden ziyade,
yolsuzluk algısını yansıtmaktadır. Dünya Bankası tarafından yayınlanan Dünya
Yönetişim Göstergeleri’ndeki yolsuzluk algısı endeksi -2,5 ile +2,5 arasında değişim
göstermektedir. Yüksek rakamlar, yolsuzluğun kontrol altına alınmış olduğu algısını göstermektedir. Ek-Tablo 1’e baktığımızda Burundi, Zimbabve ve Yemen gibi
ülkelerde yolsuzluk algısının çok kötü olduğu görülmektedir. Türkiye bu kategoride
de yine orta sıralarda yer almaktadır. Yolsuzluğun en az hissedildiği ülkelerin İskandinav ülkeleri olduğu anlaşılmaktadır. İskandinav ülkeleri bir taraftan güvenin
en yüksek, diğer taraftan ise yolsuzluğun en az hissedildiği ülkelerdir. Şekil 3’den
de görüleceği üzere, güven ile yolsuzluğun kontrolü algısı arasında çok güçlü bir
pozitif ilişki bulunmaktadır.
99
İnsan & Toplum
Şekil 3 Güven ve Yolsuzlukla Mücadele
Kaynak: Güven (World Value Survey, Latino Barometro, Asian and East Asian Barometers, Afro Barometer, ve
Danish Social Capital Project); Yolsuzlukla Mücadele (Worldwide Governance Indicators)
İnsanlar yolsuzluğa teşebbüs edebilecekleri bir durumla karşılaştıkları zaman
kendilerini sorgulayabilirler. Zira yolsuzluğu gerçekleştirmeleri durumunda elde
edecekleri fayda, toplumda beraber yaşadıkları diğer insanları haksızlığa uğratacaktır. Güvenin yüksek olduğu bir toplumda yaşayan bir insanın bu sorgulama neticesinde diğer insanların da bu tip eylemlere çok fazla bulaşmadıklarını düşünüp
yolsuzluğa yeltenmeme olasılığı daha yüksektir. Güvenin düşük olduğu bir toplumda yaşayan bir insanın ise, nasıl olsa insanların çoğu yolsuzluğa bulaşmıştır düşüncesiyle olaya yaklaşarak yolsuzluğa yeltenmesi daha yüksek bir ihtimaldir. Eğer
herkes yolsuzluğa bulaşıyor algısının da etkisiyle bir toplumda güven duygusu düşük ise, insanlar bazı işlerini rüşvet vererek çözmeyi ahlak dışı olarak görmezler. Bu
durumda, Myrdal (1969, s. 409)’ın da belirttiği gibi, ‘eğer herkes yolsuzluğa bulaşmış
(yozlaşmış) olarak görünüyorsa, neden ben de yozlaşmayayım’ anlayışı insanlarda yaygınlık kazanır. Dolayısıyla, toplum zamanla yolsuzluk girdabına girer.
Güven, yolsuzluğa siyasetin farklı kanalları vasıtasıyla etki edebilir (Bjørnskov,
2010, s. 325-331). Bunların ilki seçmen kanalıdır. Güvenin yüksek olduğu toplumlarda insanların yurttaşlık eğilimleri yüksektir.14 Yurttaş bireyler, siyaseti daha
yakından takip etmekte ve siyasetle ilgili bilgileri paylaşmaya daha açık olmaktadırlar. Bu durum, insanların devletten daha şefaf olmasını talep etmeyi berabe-
14
Güven duygusu yüksek insanların oy kullanma, şikayetlerini devlete bildirme, siyasi aktivitelere katılıma, gönüllülük esaslı toplumsal kampanyalara katılma ve mahkemelerde görev alma (jüri üyeliği veya
tanık olarak) eğilimleri daha yüksektir. Bakınız Putnam (1993) ve Uslaner (1999).
100
Nurullah Gür, Güven, Bürokrasi ve Refah Devleti
rinde getirmektedir. Devletten daha şefaf olmasına yönelik seçmenlerden gelen
yoğun talep yolsuzlukları sınırlandırabilecek bir unsurdur. Tabellini (2008a) İtalya
için yapmış olduğu analizde sosyal güvenin yüksek olduğu İtalyan bölgelerindeki
vatandaşların hakkında ceza soruşturması bulunan siyasetçileri seçimlerde daha
fazla cezalandırdıklarını göstermiştir.
Güvenin yolsuzluğu etkileyebileceği ikinci kanal ise siyasetçi ve bürokrat yetiştirme ile ilgilidir. Siyasetçiler ve bürokratlar içinde bulundukları toplumun sosyal ve
kültürel normları çerçevesinde yetiştikleri için iş hayatlarında verecekleri kararlarda toplumsal yapıdan bağımsız hareket etmelerini beklemek gerçekçi olmayacaktır.
Güvenin yüksek olduğu toplumlarda siyasetçiler ve bürokratlar, çocukluktan beri
yetiştiği ortamın kendisine öğretmiş olduğu öğretiler ışığında vatandaşların haklarını gözetmeyi ön plana koyarak yetkileri dâhilinde kanunları ve politikaları uygulamaya çalışacaktır. Bu tip bir siyasi ve bürokratik anlayışın olduğu bir ortamda
yolsuzlukların az olması beklenmektedir.
Uslaner (2008) İskandinav ülkeleri ve ABD için yapılan hane halkı anket çalışmalarını kullanarak güven ile yolsuzluk algısı arasında negatif bir ilişki olduğunu göstermiştir. Yazar, güven ve yolsuzluk ilişkisini sadece mikro veri kullanarak
değil, ABD eyaletleri için yaptığı yatay kesit (cross-section) ekonometrik analizle
de test etmiştir. Uslaner (2008)’in sonuçları eyaletler arasındaki kişi başına düşen
gelir ve gelir dağılımı adaletsizliği farklılıkları gibi önemli faktörler bağımsız değişkenler olarak modele dahil edildiğinde dahi güvenin yolsuzluk algısını azalttığını
göstermektedir. Bjørnskov (2010, 2011) tarafından yapılan ampirik çalışmalar da
güvenin yolsuzluğu azalttığını göstermektedir.
Refah Devleti
Piyasa mekanizmasının yarattığı geliri kalkınma dostu alanlara aktarabilen refah
devleti sistemi,ekonomik gelişme açısından çok önemlidir. Sürdürülebilir bir refah devleti sisteminin kurulması için güçlü vergi gelirlerine ihtiyaç bulunmaktadır.
Özellikle, gelire göre artan oranlı vergilerin etkin bir şekilde toplanabilmesi kritik
bir öneme sahiptir. İnsanların kendilerinden toplanan vergilerin devlet eliyle başta
eğitim ve sağlık gibi sosyal alanlara ve toplumdaki işsiz ve yoksul insanlar gibi ihtiyaç sahiplerine aktarıldığına inanmaları gerekir. İnsanların bu inanca sahip olup
vergilerini ödemeleri için toplumdaki diğer vatandaşlara, siyasetçilere ve bürokratlara güvenmeleri önem arz etmektedir.
Toplumdaki insanların birbirlerine duydukları güven duygusu, bedavacılık
problemini aşmak ve dolayısıyla vergilerin gönül rahatlığıyla ödemesi için anahtar
rol oynayabilir. Bedavacılık (free-rider), bireyin herhangi bir bedel ödemeden bir mal
101
İnsan & Toplum
veya hizmeti tüketerek bazı insanları bu mal ve hizmetlerden mahrum bırakmasına
neden olduğu eylemdir. Bedavacılık, özellikle hiçbir bireyin dışlanmaması gerektiği
kamusal mallarda sıkça karşılaşılan bir sorundur. Toplumdaki insanlardan bazıları,
refah devleti sisteminin işlemesi için biriken havuza katkı yapmadan buradan olabildiğince fazla fayda sağlama eğiliminde olabilirler. Ancak, güven duygusunun yüksek
olduğu toplumlarda insanlar, toplumdaki diğer bireylerin bedavacılığa kaçmadan
hareket edeceklerine daha fazla inanırlar. Dolayısıyla, vergisini ödeme aşamasında olan bir birey, toplumdaki diğer insanların da vergilerini ödeyeceğine ve refah
devletinin vatandaşlara sunduğu imkânları suiistimal etmeden kullanacaklarına
olan güveni derecesinde vergi öder.15 Güven derecesi düşük ise vergi kaçırma eğilimi
yüksek olur. Ek-Tablo 1’de Schneider (2012) tarafından hesaplanmış olan kayıt dışı
ekonominin GSYH’ya oranı verisi mevcuttur. Verilerden anlaşılacağı üzere, kayıt dışı
ekonominin en az olduğu ülkeler arasında İsviçre, ABD, Avusturya ve Japonya bulunurken, kayıt dışı ekonominin en fazla olduğu ülkeler arasında Bolivya, Gürcistan
ve Zimbabve yer almaktadır. Yapılan argümanlara paralel olarak, Şekil 4, bize güven
ile kayıt dışı ekonomi arasındaki negatif ilişkiyi göstermektedir. Toplumdaki güven
derecesi yüksek ise inşaların vergilerini tam ödeme eğilimi yüksek olur.
Şekil 4 Güven ve Kayıt Dışı Ekonominin GSYH’ye Oranı
Kaynak: Güven (World Value Survey, Latino Barometro, Asian and East Asian Barometers, Afro Barometer, ve
Danish Social Capital Project); Kayıt Dışı Ekonominin GSYH’ye Oranı (Schneider, 2012)
15
Vergi ödemek, bağışta bulunmak ve oy kullanmak gibi sosyal hayatı ilgilendiren konularda karar verirken
diğer insanların tutumlarını da gözetilir. Toplumda diğer insanların da vergilerini ödedikleri, bağışta bulundukları ve oy kullanmaya gittiklerine dair güvenimiz var ise biz de benzer bir tutum sergileriz. Bu konuyla
ilgili psikoloji ve deneysel iktisat alanlarında yapılmış önemli çalışmalar mevcuttur. Bu çalışmalardan bazıları için bakınız Frey ve Meier (2004), Frey ve Togler (2007), Andriani (2016), Bruhin vd. (2015).
102
Nurullah Gür, Güven, Bürokrasi ve Refah Devleti
Bir insan vergi öderken sadece diğer insanların da vergilerini ödemelerine değil, toplanan vergi gelirlerinin etkin bir şekilde harcandığına da güvenmek ister.
Bir başka deyişle, siyasetçilerin ve bürokratların toplanan vergi gelirlerini kendi
çıkarları için değil, toplumun faydası için kullanacaklarına güvenmek ister. Yukarıda değindiğimiz gibi, güven derecesi düşük olan toplumlarda siyasetçiler ve
bürokratlar yolsuzluklara daha fazla karışma eğilimindedirler. Dolayısıyla bu tip
toplumlarda, insanlar bir taraftan daha az vergi verirken diğer taraftan da refah
devletinin nimetlerinden daha fazla faydalanmak isterler. Bu da refah devleti sisteminin yozlaşmasına neden olur. Dünya Bankası tarafından yayınlanan Dünya Kalkınma Göstergeleri’nden aldığımız toplam kamu harcamalarının GSYH’ye oranına
bakıldığında, kamu harcamalarının en yüksek olduğu ülkeler arasında İskandinav
ülkelerinin olduğu göze çarpmaktadır. Refah devletinin İskandinav ülkelerinde ne
kadar gelişmiş olduğu düşünüldüğünde bu şaşırılmayacak bir durumdur. Güven ve
kamu harcamaları arasındaki pozitif ilişki de Şekil 5’de görülmektedir. Güven duygusu yüksek olan ülkelerde toplam kamu harcamalarının GSYH’ye oranı yüksektir.
Ampirik sonuçlar, güvenin refah devleti sistemine olan etkisine dair teorik tartışmaları destekler niteliktedir. D’Hernoncourt ve Méon (2012) yaklaşık 60 ülkeyi kapsayan çalışmalarında, güvenin düşük olduğu toplumlarda kayıt dışı ekonominin GSYH’ye
oranının daha yüksek olduğunu bulmuşlardır. Berg ve Bjørnskov (2011) tarafından yapılan ampirik çalışmanın sonuçlarına göre, güven hem devlet gelirlerini hem de harcamalarını arttırmaktadır. Yazarlar, bu bulgunun güvenin refah devleti için önemine işaret ettiğini vurgulamaktadırlar. Benzer bir çalışmada, Bjørnskov ve Svendsen (2013)
güvenin devletin sübvansiyon ve transfer harcamalarını arttırdığını göstermişlerdir.
Şekil 5 Güven ve Toplam Kamu Harcamalarının GSYH’ye Oranı
Kaynak: Güven (World Value Survey, Latino Barometro, Asian and East Asian Barometers, Afro Barometer, ve
Danish Social Capital Project); Kamu Harcamalarının GSYH’ye Oranı (World Development Indicators - http://data.
worldbank.org/indicator/NE.CON.GOVT.ZS)
103
İnsan & Toplum
Daniele ve Geys (2015) Avrupa Sosyal Taraması’nı kullanarak güven duygusu
ile refah devletine destek arasındaki ilişkiyi mikro ölçekte incelemişlerdir. Bağımlı
değişken olarak kullanılan refah devletine destek şu anket sorusu ile ölçülmüştür:
“Birçok sosyal yardımlar ve hizmetler vergiler ile karşılanmaktadır. Eğer hükümet vergileri ve sosyal yardım ve hizmetlere yaptığı harcamaları arttırmak ile vergileri ve sosyal
yardım ve hizmetlere yaptığı harcamaları azaltma arasında kalırsa, hangisini yapmalı?”
Bağımsız değişken olan güveni ölçmek için ise yukarıda değindiğimiz güven sorusu
kullanılmıştır. Ekonometrik sonuçlar, güven duygusunun refah devletine desteği
arttırdığına işaret etmektedir. Gür vd. (2015) Geçiş Ülkelerinde Yaşam Anketi’ni
(Life in Transition Survey) kullanarak güven ile kamu eğitimine destek arasındaki
ilişkiyi incelemiştir. Bağımlı değişken olarak kullanılan kamu eğitimine destek şu
soru ile ölçülmüştür: “Eğer ekstra paranın kamu eğitiminin geliştirilmesi için kullanılacağından emin olsanız, bunun için gelirinizin bir kısmını verir misiniz veya daha fazla
vergi öder misiniz?” Bu soruya istenen cevap evet veya hayırdır. ‘Evet’ cevabı kamu
eğitim harcamalarına desteği göstermektedir. Çalışmanın sonuçlarına göre, güvenin kamu eğitimine destek olasılığını arttırdığını göstermektedir. Kamu eğitimi
refah devletinin önemli bir bileşeni olduğu için bu sonuç da güven ile refah devleti
sistemi arasındaki pozitif ilişkiye işaret etmektedir. Torgler (2004) ise Dünya Değerler Anketi ve Avrupa Sosyal Taraması’nı kullanarak Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında bağımsızlıklarını kazanan Geçiş Ekonomileri için yaptığı ekonometrik analizde devlet kurumlarına güven ile vergi ahlakı (tax morale) arasındaki
ilişkiyi incelemiştir. Araştırmacı, vergi ahlakını ölçmek için “fırsat varken vergide
üçkağıtçılık yapılır” ifadesinin ne kadar haklı görülebileceği ile ilgili anket sorusunu
kullanmıştır. Yapılan çalışmanın sonuçları, devlet kurumlarına güven arttıkça vergi
ahlakının da arttığını göstermektedir.
Algan vd. (2016) Avrupa devletleri arasındaki refah devleti sistemi farklılıklarından yola çıkarak güvenin refah devletine etkisinin iki zıt şekilde gerçekleşebileceğinin üzerinde durmuşlardır. İskandinav ülkelerinde hem güven duygusu hem
de refah devletinin sunduğu imkânlar yüksektir. Avusturya, Almanya ve İtalya gibi
ülkeler de ise güven görece düşük iken refah devletinin boyutu yüksektir. Yazarlar,
insanların hem çok yüksek güven seviyesine hem de çok düşük güven seviyesinde
refah devletini destekleme eğiliminde olacaklarını öne sürmektedirler. Güvenin
yüksek olduğu toplumlarda refah devletinin neden gelişmiş olacağını yukarıda tartıştık. Peki, neden güvenin düşük olduğu toplumlarda da refah devletinin boyutu
yüksek olabilir? Yazarlara göre, güvenin düşük olduğu toplumlarda insanlara düşük vergi ödeme eğiliminde oldukları halde, refah devletinin nimetlerinden faydalanmakta sorun görmezler ve devletten refah devletinin sınırlarını genişletmesini
isterler. Hükümetler seçimleri düşündüklerinden dolayı popülist bir mantıkla in104
Nurullah Gür, Güven, Bürokrasi ve Refah Devleti
sanların bu talebini geri çevirmezler. Yazarlar, Dünya Değerler Anketi ve Avrupa
Sosyal Taraması’nı kullanarak bu iki zıt etkiyi göstermeye çalışmışlardır. Güvenin
düşük olduğu toplumlarda yurttaşlık algıları daha yüksek olduğu için yazarlar ilk
olarak çeşitli yurttaşlık ölçütleri kullanarak düşük güven ile refah devletine destek
arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Yurttaşlık ölçütleri olarak ‘şansınız varken vergide
usulsüzlük yapılabilir’, ‘ücreti ödemeden toplu taşıma araçlarına binilebilir’, ‘hakkınız
olmasa da devlet yardımı talep edilebilir’ ve ‘çalıntı mal satın alınabilir’ gibi ifadelerdeki
davranışların maruz görülebilme derecesi kullanılmıştır. Bu ifadelerdeki eylemlerin maruz görülebilmesi kişilerin yurttaşlık algısının duygusunun düşük olduğuna
işaret etmektedir. Ekonometrik sonuçlar, yurttaşlık algısının düşük olduğu bireylerin refah devletini daha fazla desteklediğini göstermektedir. Tekrar belirtmek gerekirse, buradaki refah devletine destek, vergi ödeyerek destek olmayı değil, refah
devletinin nimetlerine daha fazla talep duyulması anlamına gelmektedir. Öte yandan klasik güven sorusu (Genel olarak konuşursak, çoğu insanın güvenilir olduğunu mu söyleyebilirsiniz, yoksa insanlarla ilişkilerinizde çok dikkatli olma ihtiyacı
duyduğunuzu mu söyleyebilirsiniz?) bağımsız değişken olarak kullanıldığı zaman,
güven duygusu yüksek olan insanların refah devletini daha fazla destekledikleri
görülmektedir. Sonuç olarak, güvenin düşük olduğu bir toplumda birçok insanın
az vergi verdiği ancak devletten yüksek meblağlarda yardım istediği bir refah devleti sistemine olan talep artabilir. Bu durumda refah devletinin boyutları genişler
ancak bu sistem hem yozlaşmış hem de sürdürülemez bir sistemdir. Yunanistan’da
kriz sonrası ortaya çıkan gelişmeler bu duruma en uygun örnektir. Sürdürülebilir
bir refah devleti sisteminin oluşması için ise yüksek güven duygusu gereklidir.
Jensen ve Svendsen (2011) Avrupa ülkelerindeki refah devleti sistemi farklılıklarına başka bir açıdan yaklaşmıştır. Avusturya, Almanya, Fransa ve İtalya gibi
Avrupa ülkelerinde kişiselleştirilmiş güven duygusu daha yoğundur ve dolayısıyla
aileye daha fazla önem verilir. İsveç, Norveç, Hollanda ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde ise sosyal güven duygusu daha yoğundur. Bu ülkelerde, vergi gelirlerinin önemli
bir kısmının ihtiyaç sahibi sosyal gruplara dağıtıldığı kapsamlı bir refah devleti sistemi bulunmaktadır. Kişiselleştirilmiş güven duygusunun yüksek olduğu ülkelerde
ise en küçük sosyal birim olan aileyi gözeten bir refah devleti anlayışı vardır. Bu
ülkelerde özellikle emekli aylığı, işsizlik maaşı, hasta ve engelli sigortaları gibi aileyi
korumaya yönelik harcamalar daha fazla görülmektedir. Bu ülkelerde aile yapısına
zarar vereceği düşüncesi ile çocuk ve yaşlı bakımı yardımları gibi kadınların emek
piyasasına katılımlarını arttıran sosyal yardımlar görece daha düşüktür. Jensen ve
Svendsen (2011) tarafından derlenen OECD verilerine göre, ülkelerin demografik
yapıları benzer olmasına rağmen, yukarıda saydığımız kıta Avrupası ülkeleri emekli maaşlarına İskandinav ülkelerinden iki kat daha fazla para harcamaktadır. Öte
105
İnsan & Toplum
yandan İskandinav ülkeleri çocuk yardımına bu ülkelerden beş kat daha fazla para
aktarmaktadır. Bu durum sosyal güvenin, refah devletindeki harcamaların kompozisyonun da değiştirdiğine işaret etmektedir.
Ülkeler her dönemde yüksek büyüme performansı sürdüremeyecekleri için zaman zaman refah devletinin sunduğu imkânların sınırlandırılmasını gerektirebilir.
Örneğin, Küresel Finans Krizi sonrası Yunanistan’da kemer sıkma politikaları uygulayarak borç seviyesini düşürmeye yönelik bir dizi reform hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Reformların toplum açısından faydalı bir şekilde gerçekleşmesi için
toplumsal mutabakat gerekmektedir. Bunun için de reformdan dolayı bazı sosyal
haklarını kaybeden vatandaşların kayıplarının gelecekte toplumun kazanan kesimleri tarafından telafi edileceğine dair bir algının oluşması gerekmektedir. Toplumdaki
bir kesim, ellerindeki ayrıcalıkları kaybetmemek adına başka bir kesimle işbirliğine
girmeye yanaşmayarak reformların toplumsal açıdan faydalı bir hal almasının önüne geçebilirler. Bu tarz bir işbirliği için toplumda güven duygusunun yüksek olması
gerekmektedir (Boix ve Posner, 1998, s. 691; Keefer ve Knack, 2005, s. 707). Dolayısıyla insanlar, yapılacak reformların toplumda sadece belli bir kesimin faydasına
olmayacağına inanmaları, reformun gerçek anlamda başarıya ulaşması için kritik
öneme sahiptir. Yunan vatandaşlarının çoğunda, bu reformların Troyka tarafından
dayatıldığına ve zengin kesime dokunmadığına yönelik algı, hayata geçirilmeye başlanan reformlardan elde edilecek performansı olumsuz yönde etkileyecektir. Yapmış
oldukları ampirik çalışmada, Leibrecht ve Scharler (2013) bu iddiayı destekler bir şekilde güven düzeyi yüksek ülkelerin kemer sıkma politikaları çerçevesinde, kamunun
borç seviyesini düşürmede daha başarılı performans gösterdiklerini bulmuşlardır.
Sonuç
Devlet mekanizmasının işleyiş biçiminin ekonomik gelişme üzerindeki kritik
önemi düşünüldüğünde, devlet mekanizmasının işleyişindeki etkinliği arttıracak
faktörleri ortaya koymak önemli bir görevdir. Elbette bürokrasinin işleyişini, düzenlemelerin kalitesini ve refah devleti sisteminin sürdürülebilirliğini etkileyen
birçok faktör bulunmaktadır. Bu makalede, toplumsal güvenin devletin kurumsal
mekanizmasının faklı alanlarında çarkların dönmesine nasıl etki ettiği incelemeye
çalışılmıştır.
Güvenin yüksek olduğu bir toplumda vatandaşlar aşırı bürokrasiye ve yolsuzluklara daha az maruz kalırlar, vergilerini gönül rahatlığıyla öderler ve yüksek vergi
gelirleri sayesinde kalkınma dostu kamu harcamalarının nimetlerinden bolca fay106
Nurullah Gür, Güven, Bürokrasi ve Refah Devleti
dalanırlar. Bir başka ifadeyle, yüksek güven duygusu, devlet mekanizmasını toplumun bütününe fayda sağlayacak şekilde çalışır hale getirir.
Siyasetçiler ve bürokratlar kağıt üzerinde önemli reformlara imza atsalar da
bunların planlanan şekilde hayata geçmesi için toplumda güven duygusunun tahsis edilmiş olması gerekmektedir. Dolayısıyla daha etkin devlet yönetimine yönelik
atılacak adımlara toplumsal sözleşmenin bir parçası olan güven ile başlamak gerekmektedir. Inglehart (1999, s. 97)’ın da belirttiği gibi, kağıt üzerinde demokratik
kurumların kurulması için belki güvene ihtiyaç yoktur; ancak bunların istenen sonuçları sağlaması ve istikrarlılığının korunması için güven şarttır.
Güven duygusunun zor değişen bir yapıya sahip olduğu ve bir nesilden diğer
nesle kalıtsal olarak aktarıldığına dair bulgular mevcuttur. Ancak, bu durum güvenin tamamen değiştirilemez bir yapıya sahip olduğu anlamına gelmemektedir. Yapılan çalışmalar, bazı faktörlerin toplumdaki güven duygusunu kısa ve orta vadede
değiştirebileceğini göstermektedir. Öğretmeni merkeze almak yerine öğrenciyi merkeze alan, bireysel çalışmalara ve test ile bilgi ölçme yerine öğrencileri sorgulamaya
ve grup çalışmasına yönlendiren bir eğitim sistemi güven duygusunu geliştirmektedir (bkz. Algan vd., 2013). İnsanların topluma karışıp sosyal olarak etkileşime geçmek yerine televizyon ve radyo gibi iletişim araçlarına daha fazla sarılmaları güveni
düşürmektedir (bkz. Olken, 2009). Bilgisayar ve akıllı telefonların hayatımızdaki
yerinin her geçen gün arttığı ortamda, özellikle çocuklar ve gençler akranlarıyla yüz
yüze arkadaşlıklar kurmak yerine sanal ortamlarda etkileşime geçme eğilimindedirler. Günümüzde yaşadığımız sanal iletişim ortamının güven üzerinde yıkıcı etkileri olabileceği hesaba katılmalıdır. Suç oranlarındaki artış da güveni zedeleyen bir
başka önemli faktördür (bkz. Corbacho vd., 2015). Dolasıyla, eğitim, sosyal iletişim
ve toplumsal huzura yönelik politikalarla toplumsal güveni arttırmak mümkün gözükmektedir. Güven duygusunu arttıracak adımlarla birlikte devletin kurumsal yapısının işleyişine yönelik reformlardan daha iyi sonuçlar elde edileceği beklenebilir.
Gelecek çalışmalarda, güvenin devlet mekanizmasının işleyişini başka hangi
yollardan sağlayabileceğine dair teorik ve uygulamaya yönelik araştırmalar yapılabilir. Devlet eliyle kalkınma özellikle Soğuk Savaş döneminde birçok gelişmekte
olan ülkenin izlediği bir strateji idi. Bazı Doğu Asya ülkeleri bunu yöntemle gelişmeyi başarmışken, Latin Amerika ülkeleri için aynı durum söz konusu olmamıştır. Devlet eliyle kalkınmada devlet kurumlarının kendi arasındaki koordinasyon
ve devlet, firmalar ve vatandaşlar arasındaki etkileşimin önemi düşünüldüğünde,
güvenin Doğu Asya tipi kalkınma modelinin başarısındaki rolü araştırılmaya değer
bir konu olabilir. Bir başka önemli çalışma alanı da devletteki kurumsal yapının ve
bürokrasinin güveni nasıl etkilediğidir. Bu makalenin sınırlarını aşacağı için çok
fazla değinmediğimiz bu konu başka bir makalenin konusu olabilir.
107
insan toplum
the journal of humanity and society
Extended Abstract
Trust, Bureaucracy, and the Welfare State
Nurullah Gür
Introduction
he institutional structure of the state is crucial for economic development on
many premises. Reduction in regulations, red tape, and corruption supports entrepreneurship, decreases the share of the informal economy, prevents wasting
time, and channels human capital to more eicient areas (Baumol, 1990; Mauro,
1995; Djankov et al., 2002; Klapper et al., 2006). On the other hand, the state
might have positive efects on the most critical components of economic development, such as growth, distribution of income, and human capital by spending
its tax revenues on infrastructure, education, healthcare, and R&D (Evans, 1995;
Tanzi, 2011; Besley and Persson, 2011; Dincecco and Prado, 2012).
Considering the state’s importance vis-à-vis economic development, it is important to analyse factors afecting the functioning of its institutional structure.
his paper seeks to analyse how the people’s trust afects this institutional structure. Trust, a prominent component of social capital (Putnam, 1993; Fukuyama,
1996), has two dimensions: personalized and social (Guiso et al, 2011). Personalized trust is what a person feels toward the people they know personally (e.g.,
family members, friends, colleagues and neighbours), whereas social trust is what
a person feels toward members of society whom they do not know. In this paper,
as is the case in economics literature, social trust is analysed because it is of far
more crucial importance in economic and political decisions. herefore, “trust” in
this article always refers to “social trust.”
his article focuses on three dimensions of the state’s institutional structure:
red tape, corruption, and the welfare state. Previous papers in this ield analyse
Assoc. Prof., İstanbul Medipol University. ngur@medipol.edu.tr.
© İlmi Etüdler Derneği
DOI: 10.12658/human.society.7.13.M0197
İnsan & Toplum, 7(1), 2017, 89-115.
insanvetoplum.org
Nurullah Gür, Trust, Bureaucracy, and the Welfare State
the efects of trust on the state’s institutional structure, but in a rather fragmented
manner because they focus on diferent channels. herefore, this paper approaches
the topic in a more holistic manner in order to avoid the creation of any deiciency
in terms of a complete understanding of the efects of trust. he article also aims
to set a basis for future research by creating awareness of a subject matter that has
been rarely studied in Turkey yet.
Red Tape
Documents demanded by state institutions to realize economic activities, access
public services like healthcare and education, and maintain all the routines of social life constitute bureaucratic procedures. Although each country has such procedures, there are stark diferences among them regarding the number, extent and
costs of bureaucratic procedures.
Any expectation that people’s decisions, in the absence of a state control mechanism, might disrupt the functioning of the system and the markets causes an
increase in the demand and supply of bureaucratic procedures and regulations. he
state tries to minimize the damage by implementing such measures, as it does not
trust in the declarations of entrepreneurs and people when they are starting businesses, paying taxes or selling their properties.
A prevalent distrust within society paves the way to bureaucratic procedures
and regulations, which cause monetary costs and waste time (Fukuyama, 2005;
Convey and Merrill, 2010). In an empirical paper, Aghion et al. (2010) show that
not only does such distrust increase the supply of bureaucratic procedures and regulations, but also the people’s demand for them.
In addition, a high level of trust within a society afects the structure of its
constitution. Buchanan and Tullock (1962, p. 63-84) emphasize that constitutions
have to balance two factors: to decrease the cost of making and implementing a
political decision and be able to prevent politicians from putting pressure on minority groups and people. If people do not trust each other, certain limitations
will have to be embedded in the constitution to prevent politicians from making
arbitrary decisions. In this case, however, a cumbrous constitution will emerge and
complicate both the economic and political decision-making processes and thereby slow economic development. Based on these arguments Bjørnskov and Voigt
(2014), who empirically examine the relationship between trust and the length of a
country’s constitution, discover that the level of trust within a society is negatively
related to the constitution’s length.
109
he Journal of Humanity and Society
Corruption
People may question themselves when the opportunity to engage in corruption,
as the potential material gains will cause injustice to the other members of their
society. In a society where trust is prevalent, most people will think that the other
members are not resorting to corruption and thus tend to be less inclined to engage in it. But if distrust is prevalent, they are more likely to resort to corruption in
the belief that fellow citizens do likewise at some point and thus doing so will cause
no injustice. In sum, trust is a determining factor in people’s thinking of whether
they will cause harm to their fellow citizens if they engage in corruption (Karagül,
2012, p. 129). Uslaner (2008) and Bjørnskov (2010, 2011) show empirically that
social trust has negative efect on corruption.
Trust can afect corruption through diferent political channels (Bjørnskov,
2010, p. 325-331). One of these is the electorate, fore societies characterised by
a high degree of trust tends to have more civic-minded people, namely, those who
tend to follow politics closely and be more open in sharing political information.
In such a political environment, people urge the state to be more transparent, for
doing so limits corruption.
he second channel, raising politicians and bureaucrats, depends on the social
and cultural norms with which they were raised. Clearly, one cannot expect that
their actions and acts will be independent of the social structure. In societies with
a high level of trust, politicians and bureaucrats will prioritize the protection of
citizens’ rights while trying to implement laws and policies. Due to their eforts,
the level of corruption is expected to be less.
The Welfare State
he welfare state system, which redistributes the income created by market mechanisms to development-friendly areas, is crucial for economic development. In order to establish a sustainable welfare state system, however, high tax revenues are
necessary, which means that a well-functioning progressive tax system is especially
critical. People have to believe that their taxes are being used for social services
(e.g., education and healthcare) and for those in need of help (e.g., the unemployed
and the poor). Moreover, for people to have this belief and pay their taxes, they
have to trust other citizens, politicians, and bureaucrats.
Trust might play a key role in overcoming the free-riding issue and paying taxes
with peace of mind. Free-riding is deined as not paying any kind of cost while con-
110
Nurullah Gür, Trust, Bureaucracy, and the Welfare State
suming and using certain commodities and services, thereby depriving other people of them. his is a widespread problem especially in public goods, which should
be inclusive of all people. Some people might try to beneit as much as they can
from the revenue pool accumulated to run the welfare state system while not contributing to it. However, in societies that have a high level of trust, people believe
that their fellow citizens will refrain from free-riding. herefore, an individual with
tax liability will act with the thought that other people are also paying their taxes
and not abusing the services the welfare state is providing to its citizens. In sum, if
people do not trust each other they will tend to evade paying their taxes.
A taxpayer would not only want other people to pay their taxes, but also would
like to trust that the tax revenues are spent eiciently. In other words, they would
like to trust that politicians and bureaucrats use these taxes to beneit society, as
opposed to themselves.
Empirical studies show that trust has efect on tax payments and government
expenditures. In a cross-country analysis, D’Hernoncourt and Méon (2012) ind
that trust is negatively related to the informal economy. In another cross-country analysis, Berg and Bjørnskov (2011) ind trust increases both the government
revenues and expenditures. In a similar research, Bjørnskov and Svendsen (2013)
show that trust increases state subsidies and transfer payments. Micro-studies in
this ield indicate that there is a positive relationship between a person’s level of
social trust and his/her support for the welfare state (Daniele and Geys, 2015; Gür,
2015). In another micro-level empirical study, Torgler (2014) reveals that tax discipline increases in accordance with one’s trust in state institutions.
As countries cannot achieve a high economic performance every year, it might
sometimes be necessary to limit certain services of the welfare state. For austerity
measures to be successful, people who sufer loss due to these measures should
have the perception that they will be compensated in the future. Refraining from
cooperating with their society’s other segments in order to keep their privileges,
certain segments of society might prevent these reforms from becoming beneicial
for the whole society. For the sake of reforms, a high level of trust is required to
ensure the cooperation among the society’s various segments (Boix and Posner,
1998, p. 691; Keefer and Knack, 2005, p. 707). Leibrecht and Scharler (2013) ind
that countries with a high level of trust do a better job of decreasing public debt
through imposing austerity measures.
111
he Journal of Humanity and Society
Conclusion
Considering the crucial role of the state’s institutional structure in regard to economic development, it is important to reveal the factors that will increase the state
mechanism’s eiciency. Numerous factors afect the functioning of the welfare
state’s bureaucracy, the quality of its regulations and sustainability. his article attempts to analyse how social trust afects the state’s institutional structure.
In societies with high levels of trust, citizens experience red tape and corruption less, while paying their taxes with peace of mind and reaping the beneits of
development-friendly public expenditures. In other words, a high level of trust
causes the wheels of the state mechanism to turn in the favour of the whole society.
Kaynakça | References
Aghion, P., Algan, Y., Cahuc, P., Shleifer, A. (2010, August). Regulations and distrust. Quarterly Journal of Economics,
25(3), 1015-1049.
Algan, Y., Cahuc, P. ve Sangnier, M. (2016). Trust and the welfare state: he twin peaks curve. Economic Journal,
126(593), 861-893.
Algan, Y. Cahuc, P. ve Shleifer, A. (2013, July). Teaching practices and social capital. American Economic Journal:
Applied Economics, 5(3), 189-210.
Andriani, L. (2016). Tax morale and prosocial behaviour: Evidence from a Palestinian survey. Cambridge Journal of
Economics, 40(3), 821-841.
Banfield, E. C. (1958). he moral basis of a backward society. Chicago: Free Press.
Baumol, W. J. (1990, October). Entrepreneurship: Productive, unproductive and destructive. Journal of Political Economy, 98(5), 893-921.
Besley, T. ve Persson, T. (2011). Pillars of prosperity: he political economics of development clusters. Princeton: Princeton University Press.
Berg, A. ve Bjørnskov, C. (2011, February). Historical trust levels predict the current size of the welfare state. Kyklos,
64(1), 1-19.
Bjørnskov, C. (2010, July). How does social trust lead to better governance? An attempt to separate electoral and
bureaucratic mechanisms. Public Choice, 144(1), 323-346.
Bjørnskov, C. (2011, February). Combating corruption: On the interplay between institutional quality and social
trust. Journal of Law and Economics, 54(1), 135-159.
Bjørnskov, C. ve Svendsen, G.T. (2013, October). Does social trust determine the size of the welfare state? Evidence
using historical identification. Public Choice, 157(1), 269-286.
Bjørnskov, C. ve Voigt, S. (2014). Constitutional verbosity and social trust. Public Choice, 161(1), 91-112.
Boix, C. ve Posner, D. N. (1998, October). Social capital: Explaining its origins and efects on government performance. British Journal of Political Science, 28(4), 686-695.
Brehm, J. ve Rahn, W. (1997, July). Individual-level evidence for the causes and consequences of social capital. American Journal of Political Science, 41(3), 999-1023.
Bruhin, A., Goette, L., Roethlisberger, A., Markovic, A., Buchli, R. ve Frey, B.M. (2015). Call of duty: he efects of
phone calls on blood donor motivation. Transfusion, 55(11), 2645-2652.
Buchanan, J. ve Tullock, G. (1962). he Calculus of Consent: Logical Foundations of Constitutional Democracy. Ann
Arbor: Michigan University Press.
Cassar, A., d’Adda, G. ve Grosjean, P. (2014, August). Institutional quality, culture, and norms of cooperation: Evidence from behavioral field experiments. Journal of Law and Economics, 57(3), 821–863.
112
Nurullah Gür, Trust, Bureaucracy, and the Welfare State
Corbacho, A. Phillip, J. ve Ruiz-Vega, M. (2015, June). Crime and erosion of trust: Evidence for Latin America. World
Development, 70, 400-415.
Covey, S. ve Merill R. (2010). Her Şeyi Değiştiren Tek Şey Güven (3. Baskı). (Ç. Erhan, Çev.) İstanbul: Varlık Yayınları.
Daniele, G. ve Geys, B. (2015, September). Interpersonal trust and welfare state support. European Journal of Political
Economy, 39, 1-12.
Dehley, J. ve Kenneth, N. (2003). Who trusts? he origins of social trust in seven societies. European Societies, 5(2),
93-137.
Dincecco, M. ve Prado, M. (2012, September). Warfare, fiscal capacity and performance. Journal of Economic Growth,
17(3), 171-203.
Djankov, S., La Porta, R., de-Silanes, F.L. ve Shleifer, A. (2002, February). he regulation of entry. Quarterly Journal
of Economics, 117(1), 1-37.
D’Hernoncourt, J. Méon, P-G (2012, January). he not so dark side of trust: Does trust increase the size of the
shadow economy?. Journal of Economic Behavior & Organization, 81(1), 97-121.
Evans, P. (1995). Embedded autonomy: States and industrial transformation. Princeton: Princeton University Press.
Fisman, R. ve Sarria-Allende, V. (2010, May). Regulation of entry and the distortion of Industrial organization.
Journal of Applied Economics, 13(1), 91-111.
Frey, B.S. ve Meier, S. (2004, May). Pro-social behavior in a natural setting. Journal of Economic Behavior & Organization, 54(1), 65-88.
Frey, B.S. ve Torgler, B. (2007, March). Tax morale and conditional cooperation. Journal of Comparative Economics,
35(1), 136-159.
Fukuyama, F. (2005). Güven: Sosyal erdemler ve refahın yaratılması (3. Baskı). (A. Buğdaycı, Çev.), İstanbul: İş Bankası
Yayınları.
Fukuyama, F. (2014). Political order and political decay: From the industrial revolution to the globalization of democracy,
New York: Farrar,Straus and Giroux.
Guiso, L., Sapienza, P. ve Zingales, L. (2011). Civic capital as the missing link. Benhabib, J., Bisin, A. ve Jackson, M.O.
(Ed.), Handbook of social economics (Volume 1A) (s. 417-480). he Nerherlands: Elsevier.
Gür, N. (2015, April). Trust and the wealth of nations. Progress in Development Studies, 15(2), 107-124.
Gür, N., Boyacı, İ. ve Özcan, Y. (2015). In public education expenditures we trust: Does trust increase support for
public education expenditures?. Educational Sciences: heory & Practice, 15(2), 377-385.
Halis, M. ve Şenkal, A. (2009). Türk İşletme Kültüründe Ortaklık ve Güven. İstanbul: İstanbul Ticaret Odası Yayınları.
Inglehart, R. (1999). Trust, well-being and democracy. Mark, E.W. (Ed.), Democracy and trust (s.88-120). Cambridge:
Cambridge University Press.
Jensen, C. ve Tinggaard, G. (2011, January). Giving money to strangers: European welfare states and social trust.
International Journal of Social Welfare, 20(1), 3-9.
Karagül, M. (2012). Sosyal sermaye (kapitalizmin kör noktası). Ankara: Nobel Yayıncılık.
Keefer, P. ve Knack, S. (2005). Social capital, social norms and the new institutional economics. Claude, M. ve Shirley,
M.M. (Ed.), Handbook of new institutional economics (s.701-726), the Netherlands: Springer.
Klapper, L., Laeven, L. ve Rajan, R.G. (2006, December). Entry regulation as a barrier to entrepreneurship. Journal
of Financial Economics, 82(3), 591-629.
Knack, S. (2002, October). Social capital and the quality of government: Evidence from the states. American Journal
of Political Science, 46(4), 772-785.
Kumlin, S. ve Rothstein, B. (2005, May). Making and breaking social capital. he impact of welfare state institutions.
Comparative Political Studies, 38(4), 339-365.
Leibrecht, M. ve Scharler, J. (2013). When are fiscal adjustments successful? he role of social capital. Applied Economics Letters, 20(18), 1640-1643.
Mauro, Paolo (1995, August). Corruption and growth. Quarterly Journal of Economics, 110(3), 681-712.
Myrdal, G. (1968). Asian drama: An inquiry into the overty of nations. New York: Twentieth Century Fund.
North, D. C. (2010). Kurumlar, Kurumsal Değişim ve Ekonomik Performans. (G. Ç. Güven, Çev.) İstanbul: Sabancı Üniversitesi Yayınları.
113
he Journal of Humanity and Society
Olken, B. A. (2009, October). Do television and radio destroy social capital? Evidence from Indonesian villages.
American Economic Journal: Applied Economics, 1(4), 1-33.
Oskarsson, S., Öberg, P.O. - Svensson, T. (2009, May). Making capitalism work: Fair institutions and trust. Economic
and Industrial Democracy, 30(2), 294-320.
Pitlik, H. ve Kouba, L. (2015, June). Does social distrust always lead to a stronger support for government intervention?. Public Choice, 163(3), 355-377.
Putnam, R. (1993). Making democracy work: Civic traditions in modern Italy. Princeton: Princeton University Press.
Rothstein, B. (2003, March). Social capital, economic growth and quality of government: he causal mechanism.
New Political Economy, 8(1), 49-71.
Rothstein, B. ve Stolle, D. (2008, July). he state and social capital: An institutional theory of generalised trust.
Comparative Politics, 40(4), 441-479.
Sabel, C.F. (1993, September). Studied trust: Building new forms of cooperation in a volatile economy. Human Relations, 46(9), 1133-1170.
Tanzi, V. (2011). Government versus Markets: he changing economic role of the state. New York: Cambridge University
Press.
Tabellini, G. (2008a, April-May). Presidential address: Institutions and culture. Journal of the European Economic
Association, 6,(2-3), 255-294.
Tabellini, G. (2008b, August). he Scope of Cooperation: Values and Incentives”, Quarterly Journal of Economics,
123(3), 905-950.
Torgler, B. (2004). Tax morale, trust and corruption: Empirical evidence from transition countries. CREMA Working
Paper No. 2004-05. Center for Research in Economics, Management and the Arts, Basel.
Uslaner, E. M. (1999). Democracy and social capital. Mark, E.W. (Ed.), Democracy and trust (s.121-150). Cambridge:
Cambridge University Press.
Uslaner, E. M. (2008). Corruption, Inequality and the Rule of Law. New York: Cambridge University Press.
Voigt, S. (2009, December). Explaining Constitutional Garrulity. International Review of Law and Economics, 29(4),
290-303.
Wei, S-J. (2000, February). How taxing is corruption on international investors?. Review of Economics and Statistics,
82(1), 1-11.
114
Nurullah Gür, Trust, Bureaucracy, and the Welfare State
EK
Tablo 1. Seçilmiş Ülkeler İçin Göstergeler
Ülke
Güven
Kamu Har.
(% GSYH)
Şirket Kurma
(Gün Sayısı)
Şirket Kurma
Maliyetinin Kişi
Başına Gelire Oranı
Düzenleme
Kalitesi
Yolsuzlukla
Mücadele
Kayıt Dışı
Ekonomi
(%GSYH)
ABD
41,51
15,93
6,20
1,20
1,26
1,28
8,60
Almanya
37,86
18,54
14,50
4,80
1,55
1,78
16,00
Avusturya
37,38
19,60
25,00
4,80
1,48
1,51
9,80
Azerbaycan
32,71
10,28
7,00
1,00
-0,43
-0,90
58,30
Birleşik Krallık
36,45
20,85
11,50
0,30
1,77
1,68
12,50
Bolivya
19,25
14,18
49,00
71,60
-0,79
-0,59
66,10
Brezilya
5,77
18,91
86,60
4,70
0,07
-0,12
39,00
Burundi
55,54
26,20
5,00
17,50
-0,87
-1,39
39,50
Cezayir
15,71
15,31
24,00
12,40
-1,19
-0,48
32,50
Danimarka
68,08
25,93
5,50
0,20
1,80
2,41
17,70
Finlandiya
58,93
22,69
14,00
1,10
1,85
2,19
17,70
Fransa
22,98
23,17
6,50
0,90
1,15
1,30
15,00
Güney Kore
33,16
14,34
4,00
14,60
0,98
0,55
26,80
Gürcistan
18,43
20,23
2,00
3,50
0,74
0,36
65,80
Hollanda
54,73
24,88
4,00
5,20
1,77
2,05
13,20
Hong Kong
32,24
8,87
2,50
0,80
1,93
1,63
16,00
İspanya
33,02
19,02
23,00
4,70
0,93
0,81
22,50
İsveç
64,27
25,07
16,00
0,50
1,89
2,29
18,80
İsviçre
47,10
10,73
18,00
2,00
1,63
2,13
8,50
Japonya
39,71
19,20
10,70
7,50
1,10
1,65
11,00
Kamboçya
7,80
5,39
101,00
150,60
-0,35
-1,01
48,70
Kanada
47,73
20,74
5,00
0,40
1,71
1,87
15,70
Malezya
9,56
12,20
6,00
7,60
0,62
0,41
30,90
Norveç
66,44
20,07
6,00
1,60
1,65
2,29
18,70
Türkiye
8,99
13,44
6,00
12,70
0,42
0,11
31,30
Ukrayna
28,08
18,61
21,00
1,30
-0,64
-1,09
49,70
Venezüella
14,11
11,96
144,00
35,60
-1,64
-1,28
33,80
Yemen
41,86
13,00
40,00
66,10
-0,74
-1,20
27,10
Yeni Zelanda
51,23
19,13
0,50
0,30
1,81
2,35
12,40
Yunanistan
21,57
20,77
14,00
12,10
0,62
-0,11
27,50
Zimbabve
12,58
90,00
128,90
-1,80
-1,37
61,80
Kaynak: Güven (World Value Survey, Latino Barometro, Asian and East Asian Barometers, Afro Barometer ve Danish SocialCapital Project); Kamu Harcamalarının GSYH’ye Oranı (World Development Indicators - http://data.worldbank.org/indicator/
NE.CON.GOVT.ZS); Şirket Kurma ve Şirket Kurma Maliyetinin Kişi Başına Gelire Oranı (Doing Business - http://www.doingbusiness.org/data/exploretopics/starting-a-business); Düzenleme Kalitesi ve Yolsuzlukla Mücadele (WorldwideGovernanceIndicators -http://info.worldbank.org/governance/wgi/#home); Kayıt Dışı Ekonominin GSYH’ye Oranı (Schneider, 2012)
115