K i t a biyat D e r gisi • K ış 2 019/2 • I S S N 13 0 0 - 6 47 9
EXLIBRIS
Cem Hakan BAŞARAN • Ali BİRİNCİ
Kahraman BOSTANCI • Mustafa DUMAN
Yahya ERDEM • M. Sabri KOZ • İ. Arda ODABAŞI
Ali Emre ÖZYILDIRIM • Kansu ŞARMAN
Muhammed TATLISU • Erol ÜYEPAZARCI
İ Çİ N D E K İ L E R
M. Sabri KOZ
5 Vefatının 40. Yılında İhsan Hınçer ve Türk Folklor Araştırmaları
Ali BİRİNCİ
49 Mustafa Reşat Mimaroğlu Hayat Hikâyesi ve Hâtıraları
Yahya ERDEM
67 Türkiye’de Litografya’nın Hâmisi Koca Hüsrev Paşa ve Bir Resmi
Dr. Mustafa DUMAN
79 Taşbaskısı Köroğlu Hikâyesi Kitapları
Ali Emre ÖZYILDIRIM
101 Matbu ve Meçhul Bir Edebiyat Tarihi: Ali Sedat [Oksal]’ın
1932’de İstanbul’da Basılan Türk Edebiyatı Dersleri
Muhammed TATLISU
115 Sahaflar Çarşısı’nın Kültürel, Mekânsal ve Sosyal Değişimi
Kansu ŞARMAN
159 Kraliyet Tuz Fabrikası’nda “Jules Verne’in Dünyası”
İ. Arda ODABAŞI
175 1908 Osmanlı Boykotu’nda Sinemacı
Sigmund Weinberg’in Başına Gelenler
Erol ÜYEPAZARCI
185 İstanbul’un Fakir Semtlerinin, Varoşlarının,
Çingenelerinin Yazarı: Osman Cemal Kaygılı
Kahraman BOSTANCI
195 Úmrân Mecmuasının Dizini ve Seçme Metinler
Cem Hakan BAŞARAN
223 Bir Bibliyografyanın Hatalar Dizini yahut Helâk Edilen
Ceride-i Tıbbiye-i Askeriye
Müteferrika Kış 2019/2, Sayı: 56
Muhammed TATLISU*
SAHAFLAR ÇARŞISI’NIN KÜLTÜREL,
MEKÂNSAL VE SOSYAL DEĞİŞİMİ
Giriş ve Metodoloji
Osmanlı İmparatorluğu’ndaki şehir yerleşimleri genel olarak camilerin etrafında
toplanır, merkezdeki cami sosyal ve iktisadî hayatın adetâ odak noktası olurdu.
Bu nokta-i nazardan bakıldığında 19. asrın büyük kültür ve sanat adamı Osman
Hamdi Bey’in bazı tabloları bu tezi güçlendirecek durumdadır. Onun “Cami
Kapısında”, “Yeşil Cami Önü”, “Cami Kapısında Feraceli Kadınlar”, “Gezintide
Kadınlar”, “Cami Önünde Arzuhalci”, “Sultanahmet Camii Girişinde Kadınlar”
ve “Halı Satıcısı” adlı tablolarının arka planında cami teması gözükür. Tablolara
verilmiş bu adlardan bile cami etraflarının sosyal ve iktisadî rolü okunmakta ve
Osmanlı günlük yaşamından sınırlı bir çevre çizilebilmektedir. Çalışmamızın
konusu olan Sahaflar Çarşısı da Beyazıt Camii’ne bitişiktir ve aynı zamanda İstanbul Üniversitesi ana kampüsü, Kapalıçarşı ve geçirdiği restorasyon sonrasında büyük ilgi gören Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ne pek yakındır. Bu yakınlığı ve
tarihsel geçmişi çarşıya kent yaşamında kültürel bir değer kattı ancak bu kültürel
değeri her zaman aynı seviyede olmadı ve zamanla ciddi dönüşümlere uğradı.
Çarşının değişimi aslında bir ayna gibi toplumun da dönüşümünü yansıtmaktadır. Öyle ki çarşı önceleri tanınmış bibliyograf M. Seyfettin Özege, Huzur’da
*
Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Lisans Öğrencisi:
tatlisumuhammed@gmail.com
115
kendisini Mümtaz karakteriyle çizen Ahmet Hamdi Tanpınar ve ilerleyen bölümlerde değineceğimiz nice mühim kültür insanı ve aydının uğrak yeri iken
günümüzde kronik hâle gelen ders kitaplarının, yozlaşmış sınavlara hazırlık kitapları ile yabancı dil sınavları için hazırlanmış niteliği düşük kitapların rahatlıkla bulunabileceği bir yer haline gelmiştir.
Çarşı tarihi üzerine kalem oynatan çoğu müellifin üzerinde amentü gibi
birleştiği ortak yazım bulunmaktadır. Buna göre sahaflar önceleri Kapalıçarşı
içinde bulunuyordu, talebeler için önceleri medrese avlularında kitap satan kişiler Kapalıçarşı’nın yapılması sonrasında çarşı içinde bir sokakta yer edinmeye
başladılar. Evliyâ Çelebi’nin aktardığı bilgilere göre bu dönemlerde 50 kadar sahaf dükkânı bulunuyor, toplamda ise 300 kişi çalışıyordu. Avusturyalı şarkiyatçı Hammer ise sahafların çarşı içinde dağınık oldukları bilgisini paylaşıyor. O
dönemlerde de din, felsefe, mantık gibi medresede okutulan ilimlerin ders kitapları satılıyor, minyatürlü ve nadide eserler bulunabiliyordu. Sahaflar 10 Temmuz 1894 tarihli İstanbul depreminden önce günümüzdeki yerlerine taşınmaya
başlamışlardı.1 Önceleri Hakkâklar Çarşısı olarak bilinen günümüzdeki yerlerine geçmeleri peyderpey olmuştu. Öyle ki 1908’de Kapalıçarşı’da on sekiz sahaf bulunurken Hakkâklar Çarşısı’ndaki sahafların sayısı elli beş idi. Hakkâklar
Çarşısı’nın Sahaflar Çarşısı olarak anılması ise 1910’lu yıllar sonrasında başlayacaktı. 1950’deki yangında çarşı harabeye döndü. Yangın sonrasında çarşı yeniden yapılarak 1952’de açılışı gerçekleşti.2
Bu çalışmanın konusu ve amacı yerel tarih çalışmalarının aslî özelliği olan
“genel tarihin molozlarıyla”3 yeni bir yazıma gitmektir. Yerel tarih çalışmalarının bir diğer özelliği olan “mekânsal sınırlarda kalabilmek” çalışmamız için
geçerlidir. Aynı zamanda kentin en işlek ve en kültürel yerlerinden birindeki değişimin nedenleri birçok yerde ve disiplinde aranmadan bulunabilecek durumda
değildir. Hülasa tek başına yetersiz kalan mekân unsuru yerel tarihte “insanla” bir araya gelmektedir. Bu nedenle çalışmamızda çarşıya sosyo-kültürel bir
mahiyet kazandıran Beyazıt’ın kent yaşamındaki yeri ve gelişimi aktarılarak
günümüzdeki durumu verilmiş, ardından sahaflarda eski müelliflerin özlem
1
2
3
116
Bu İstanbul’un geçirdiği en şiddetli depremlerden biridir. Tespit edilebildiği kadarıyla sadece
İstanbul’da 474 kişi ölmüş, 482 kişi yaralanmış ve 1800 kadar yapı ciddi zarar görmüştü. Depremin
etkisiyle bazı yerlerden kükürtlü su fışkırmış, hem Anadolu hem de Rumeli kazalarında deprem
hissedilmişti: Hamiyet Sezer, “1894 İstanbul Depremi Hakkında Bir Rapor Üzerine İnceleme”,
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi,
1999, 18/29: 171.
Ü. Melda Ermiş, “Sahaflar Çarşısı”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2008, Cilt
35: 510-511.
Esra Danacıoğlu, Geçmişin İzleri: Yanıbaşımızdaki Tarih İçin Bir Kılavuz, İstanbul: Tarih Vakfı
Yurt Yayınları, 2002: 7.
duyduğu şeyler irdelenerek çarşının kültürel, mekânsal ve sosyal değişimi çeşitli
açılardan ele alınmıştır.
Çalışmamızda yerel tarih sözlü tarihle birleştirilerek değişimin tanıklarınca
nasıl yorumlandığı aktarılarak kıyas ve analiz edilecektir. Bu “tanıklı ve insanlı”
tarih yazımında, yerel ve sözlü tarih genel tarihle hemhal olacak şekilde verilecektir. Çalışma sürecinde görüşülen isimler İstanbul Sahhaflar Çarşısı Derneği
Başkanı Adil Sarmusak, dört kuşak boyunca çarşı eşrafından olan bir ailenin
günümüzdeki üyelerinden Türkmen Kitabevi’nin sahibi kitap satıcısı ve yayıncısı Mustafa Türkmenoğlu, çeyrek asır çarşıda bulunmuş günümüz Beyoğlu sahaflarından Halil Bingöl, çarşıya sonradan eklenen dükkânlardan olan Sultan
Kitabevi’nde dini kitaplar satan ve çarşı geçmişine haiz bir kişi olan Fuat Sulay ve
çarşı girişinde işportacılık yapan Hasan Özkaynak’tır. Çalışma sürecinde kayıt
alınan tüm görüşmeler Fatih merkezli Bilim ve Sanat Vakfı’nın (BİSAV) Sözlü
Tarih Araştırmaları Veritabanı’nda (www.sozlutarih.org.tr) DSpace üzerinden
arşivlenmiştir. Ayrıca Beyazıt civarındaki değişim, üniversitenin çarşıyla olan
ilişkileri ve İstanbul sahaflarını konuşmak üzere İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Bilim Tarihi ABD Başkanı Prof. Dr. Feza Günergun ve İstanbul sahaflarını iyi bilen bir isim olan emekli hekim Şeref Etker’le kayıt alınmayan bir görüşme gerçekleştirilerek sorular yöneltildi. Israrcı olunmasına rağmen çarşının
en önemli belleklerinden Turan Türkmenoğlu’na görüşme randevusu için tesadüf edilmemişken, İbrahim Manav’dan ise sağlık sorunları nedeniyle randevu
alınamadı. Çalışma sürecinde yerel tarih çalışmalarında yaşanabilecek sorunlara da rast gelindi. Buna örnek olarak çarşıda iletişimi iyi olmayan bazı kitap
satıcılarının olumsuz muamele ve ilgisizlikleri gösterilebilir.
1. Değişimlerin Odağında Beyazıt Meydanı
Sahaflar Çarşısı’na kültürel bir mahiyet ve dinamizm katan, adetâ “Dersaadet’in
Kalbi” olan Beyazıt İstanbul kent yaşamının en önemli merkezlerinden biridir.
Çarşının iki kapısından biri bu meydana açılmaktadır. II. Mehmed’in fetih sonrasında kenti şenlendirmeye başladığı ana yer olan Beyazıt ve onun çevresi kültür
tarihinde önemli bir yer tutar. Zira fetih sonrasında ilk Osmanlı sarayı buraya yapılmıştır. Sadece bir mekân üzerinden Osmanlı sosyo-kültürel ve gündelik yaşamı
irdelenecek olsa Beyazıt Meydanı tek başına çok fazla şey söyleyecek durumdadır.
Yeditepeli İstanbul’un üçüncü tepesinde bulunan Beyazıt, adını Beyazıt Camii’nden
almaktadır. 19. yüzyılın tam ortasında meydandan bir görüntüyü aktaran Miss
Pardoe meydanın tüccar ve satıcılarla dolu olduğunu belirtip küfeleriyle müşteri
117
bekleyen hamallar, muhallebi ya da yoğurt satan
Rum ve Ermeniler, zil çalarak müşteri çekmek isteyen şerbetçiler ve Serasker Kapısı’ndan çıkan atlı
askerlerle dinamik bir görüntü çizmektedir.4 Meydanın Beyazıt Camii ve
Külliyesi’ni barındırması
Fotoğraf 1: Salt Arşivi’nden 1930’lara ait havuzlu Beyazıt
dışında, Kapalıçarşı, Difotoğrafı.
reklerarası, Süleymaniye
ve Sultanahmet’e olan yakınlığı buradaki canlılığın diğer nedenleridir. Meydanın
bir aktarma noktası haline gelmesi bu yakınlıkla ilgilidir. Meydandaki canlılığın
bir kültür odağına dönüşmesi de Tanzimat’la gelen fikrî kırılma ve değişimle, yani
üniversite ve kütüphane gibi müesseselerin burada yer almasıyla açıklanabilir.
Meydanın Serasker Kapısı (İstanbul Üniversitesi ana giriş kapısı) Beyazıt Devlet Kütüphanesi, havuz, tramvay ve güvercinlerle senkretize olduğu çekilen fotoğraflarda görülecektir. Muayyen tarihlerden beri canlı bir durumda olan meydana
1924’te Haydar Bey’in valiliği döneminde Mimar Asım Bey tarafından etrafı çiçeklerle çevrili beyzi bir havuz inşa edilmiş ve Fatih-Harbiye tramvaylarının etrafında manevra yapabildiği bir düzen getirilmişti. Halk arasında Haydar Bey Havuzu
olarak bilinen bu havuz, Sait Faik’in Havuz Başı öyküsünde kahramanın kanepeye
oturup sevgilisinin oradan geçmesini beklediği yerdir.5 Mualla Eyüboğlu da havuzu etrafında oturulup serinlenen güzel bir yer olarak yorumlamaktadır.6 Eski İstanbulluların hatıralarında kalan havuzun yıkımına ise 17 Eylül 1957’de başlandı.7
Daha sonra havuzun fotoğraflardaki boşluğunu güvercinler dolduracaktır.
1950’lerin sonlarına kadar cami etrafındaki dükkânlarda envaı çeşit eşyanın
satıldığı bilinmektedir. Meydanda İstanbul Üniversitesi’ne komşu olan ve bu
özelliği ile büyük bir boşluğu dolduran Beyazıt Devlet Kütüphânesi ise üniversite
öğrencileri başta olmak üzere araştırmacılar için önemli bir merkezdir. Buradaki
koleksiyonun artmasında 2 Temmuz 1934’te yürürlüğe giren 2527 Sayılı Basma
4
5
6
7
118
Doğan Kuban, “Beyazıt”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı ve Kültür Bakanlığı
Ortak Yayını, İstanbul, 1994, Cilt 2: 186.
Beşir Ayvazoğlu, Dersaadet’in Kalbi Beyazıt, İstanbul, Heyamola Yayınları, 2009: 92-93.
Türkiye’nin ilk kadın mimar ve restoratörlerinden Mualla Eyüboğlu lise yıllarında taşındıkları
Beyazıt’ta 1958’e kadar kaldıklarını söylüyor. Meydanda değindiği ahşap evler ise günümüzde
yoktur: Tûbâ Çandar, Hitit Güneşi Mualla Eyuboğlu Anhegger, İstanbul, Doğan Kitap, 2013: 37-39.
“Beyazıt Havuzu Yıktırılıyor”, Milliyet, 19 Eylül 1957: 3.
Yazı ve Resimleri Derleme Kanunu başta olmak üzere kişisel bağışların da etkisi
büyüktür. Ayvazoğlu 1940 ve 50’lerde bile burada kütüphanenin açılmasını bekleyenlerin kuyruk oluşturduğunu eklemektedir.8
Bizans döneminden beri meydan olarak kalabilmiş Beyazıt, Osmanlı devrinde de canlılığını korumuştu. Tanpınar bu canlılığı şöyle dile getirmektedir:
“Bayezıt sergisi bu kalabalığın senede bir ay en feyizli şekilde birleştiği yerdi. Sarığın, kalpağın, fesin her çeşidi, en yenisi Sargon kabartmalarıyla yaşıt bir yığın
kıyafet ve her dilde şakıyan bütün bir Şark Babil’i burada, birbirine karışan bin
türlü bahar kokusunun kurduğu âdeta metafizik bir Şark ve Asya havası içinde
birbirine kenetlenmiş çalkalanırdı.”9 Beyazıt aynı zamanda siyasi suçluların idam
edildiği bir yer olması bakımından “çirkin” bir özelliğe de sahipti.10 Meydanın
yakın geçmişte kültürel bir mahiyet kazanması ise Harbiye Nezareti binasının
1923’te Darülfünun’a devredilmesiyle ilgiliydi. Bu noktada üniversite, kütüphane ve Sahaflar Çarşısı birbirini tamamlayan bir bütünlüğe kavuşuyordu. Beyazıt
Meydanı, sadece kültürel değil siyasi tarihte de önemli bir yer tutar ve ülkenin
yaşadığı değişimlere tanıklık eder. 27 Mayıs 1960 Darbesi sonrasında meydanın
adı Hürriyet Meydanı olarak değiştirilir. Bunun nedeni darbeye giden süreçte
bir dönüm noktası olan, Hukuk Fakültesi’nde başlayan ders bırakma eyleminin
daha sonra Demokrat Parti iktidarına karşı kitlesel bir eyleme dönüşmesidir. 28
Nisan 1960’daki üniversite protestolarına katılan kitle, üniversite ve meydanı
doldurmuştu. Meydanın yeni adı tabelalara yansımış olsa bile halk arasında tutmayacaktı. Dr. Şeref Etker 1970’lere kadar sınırlı bir kullanımdan söz ederken
Prof. Dr. Feza Günergun ise 1976-80 arasındaki üniversite yıllarında Hürriyet
Meydanı adlandırmasına tesadüf etmediğini belirtmektedir. Resmî olarak da
1980 sonrasında halk arasındaki yaygın kullanıma geri dönülecektir.
Havuzun yıkılmasıyla başlayan meydan düzenlemeleri günümüzde dahi
nihaî ve uzun süreli görünümüne kavuşamadı. Zira 1957’den beri yapılmak istenen düzenlemeler ya yarım kaldı ya da ideolojik çatışmalara kurban gitti. Darbe
döneminde inşaat halinde olan meydan günümüzde dahi son ve uzun vadeli görüntüsünü alamadı. İlginç bir şekilde 1924’teki inşası basında alay konusu olan
havuzun 1957’deki yıkımı tepkiye neden olacak ve sonraki meydan düzenleme
projelerinde ona atıflar görülecektir. Belediye’nin 2018’de planladığı son proje
ise başkan değişikliği nedeniyle iptal edildi. Meydana ilişkin projelerin çokluğu bile buranın yerel yönetim ve merkezce ne kadar önemli bir alan olduğunu
göstermektedir. Beyazıt’ın toplumsal eylemlerdeki merkezî konumu atfedilen bu
8
9
10
Beşir Ayvazoğlu, a.g.e., 68.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir, İstanbul, Dergâh Yayınları, 2018: 124.
İlber Ortaylı, İstanbul’dan Sayfalar, İstanbul, Hil Yayınları, 1988: 46-48.
119
önemden ötürü daha sonra Taksim’e kaydı. Julia Strutz bitmek bilmeyen meydan
inşaatının devrimci sol ve üniversite hareketinin Beyazıt’tan Taksim’e kaymasına neden olarak göstermektedir ve Kanlı 1 Mayıs’ın da bu durumu tamamen
kalıcı yaptığı düşüncesindedir.11 Daha sonra Beyazıt Meydanı işportacıların işgaline uğrayacaktır. Ülkenin yaşadığı iç göçlerle de alakalı olan bu işgal, 1980
sonrasında daha da belirginleşir. Eski olan her şeyin satıldığı bir meydan haline
dönen Beyazıt, muhtelif nesil ve terbiyenin buluştuğu Sahaflar Çarşısı’nı da etkileyecektir. Bu süreç çalışmanın ilerleyen bölümlerinde ele alınacaktır.
2. Sahaflar Çarşısı
İstanbul sahafları ticarî hayatlarının en uzun dönemini 1894 İstanbul depremine kadar Kapalıçarşı içinde geçirdi. Depremden önce de günümüzdeki yere
taşınanlar olduğu gibi deprem sonrası onarımın uzun sürmesi nedeniyle sahaflara Beyazıt Câmii’nin türbe cihetinde “kâin açıklıkta birer dolap koyarak ahz
u i’tâ eylemelerine müsâade” edildi.12 Böylece çoğu sahaf esnafı buraya taşındı.
Ali Ertem13 günümüzde Sahaflar Çarşısı olarak bilinen mekânın tarihini Tanzimat devri sonrasında câmi etrafında fes satan Tunuslu Araplarla başlatmaktadır.
Ertem’e göre Tunuslu fes satıcıları işlerini ilerletip çok kısa sürede zengin olunca
daha büyük işlerin peşinden koşarak burayı terk ettiler. Onların boşluğunu da
bu sefer amme cüzü, kamış kalem, medrese kitapları ve kırtasiye gereçleri satan birkaç İranlı doldurdu. Daha sonra İranlı esnafa Kapalıçarşı içinde dağınık
vaziyette faaliyet gösteren sahafların katılımı başladı.14 Sahafların bu ilgisinden
sonra burada satılan metaların nasıl kategorize edildiği bilgisini paylaşan Ertem,
çarşının eski iktisadî hayatına dair önemli bir çerçeve çizmektedir. Anlatımına
göre elyazması nadide eser satan sahaflar Hindistan, Çin, Rusya ve hatta Afrika
ülkelerine “sandık sandık” ihracat yapıyorlardı. Bir kısmı ise sadece minyatür
11
12
13
14
“Mülkiyetin muğlak oluşu devletin işine geliyor”, Agos, 18 Mart 2015: http://www.agos.com.tr/tr/
yazi/10918/mulkiyetin-muglak-olusu-devletin-isine-geliyor, Erişim: 7 Aralık 2018.
İsmail E. Erünsal, “Osmanlılarda Sahhaflık ve Sahhaflar: Yeni Bazı Belge ve Bilgiler”, Osmanlı
Araştırmaları, 2007, Cilt: 29, Sayı:29: 116.
Ertem Sahaflar Çarşısı’nın eski sahaf ve duayenlerinden biridir. 1942 Pertevniyal Lisesi mezunudur ve hukuk eğitimi almıştır. Sahaflar Derneği’nde başkanlık ve 6. Dönem İstanbul İl Genel
Meclisi Üyeliğinde bulunmuştur. Çarşının koruyucularından biri olduğu çeşitli yazılarından
anlaşılmaktadır. Yazılarından ılımlı bir üsluba sahip olduğu görülebilir. Kitap ve kitapla alakalı
çeşitli kurumlarda görev alıp yayımcılık da yapmış olan Ertem 9 Nisan 2018’de hayatını kaybetti. “Ali Ertem Vefat İlanı” Hürriyet, 10 Nisan 2018: https://www.hurriyetvefatilani.net/ali-ertemvefat-ilani-v_21542, Erişim: 19 Kasım 2018.
Mücahit Beşer, “Eski bir sahafa dükkânını evini sattıran kıymetli eser”, Milliyet, 24 Ocak 1952: 2.
120
Fotoğraf 2: Münif Fehim’in meşhur Sahaflar Çarşısı tablosu. En önde Osmanlı’nın son devirlerinden
mühim kişileri işleyen eserleriyle tanınan mutasavvıf İbnülemin Mahmud Kemal İnal gözüküyor.
ve el yazması gibi sanatsal değeri olan eserler satmakla ilgileniyordu.15 Çarşıda
mahkeme kararlarıyla satılan terekeler arasındaki kitaplar da evvela sahaflar
şeyhinin dükkânına getirilir ve haftanın belirli günlerinde açık artırma yoluyla
kitaptan anlayanlara satılırdı.16
Günümüzdeki yere peyder pey geçiş daha sonra kalıcı hâle geldi. Çarşının
Hakkâklar Çarşısı yerine Sahaflar Çarşısı olarak anılması ise 1910’lu yıllar
sonrasında olacaktır. 1950’ye kadar olan süreçte çarşının görünümü hakkında bilinenler sınırlıdır. Turan Türkmenoğlu, çarşının yangından önceki vaziyetinin Tahtakale’ye benzediğini aktarmaktadır.17 Osmanlı döneminde olduğu gibi 1950’ye kadar olan süreçte ahşap dükkânlar genel olarak küçüktü. Bu
dükkânların küçüklüğünü belirtmek için “dükkânçe” denirdi. Önceleri sahaflar
tahta zeminlerin üzerine yaydıkları kilimlerin üzerinde koleksiyonlarını sergilerdi. Kitaplar ise raflarda değil üst üste istiflenirdi.18 Sahaflar yeni yerlerine
15
16
17
18
A.g.m.
Güngör Gönültaş, “Edebiyat ve siyaset meclisi”, Milliyet, 4 Ocak 1991: 11
Tahtakale Eminönü’nde her çeşit ihtiyacın karşılanabileceği, bölüm bölüm sıralanan muhtelif
meslek grupların iç içe olduğu bir yerdir. İzmir’deki Kemeraltı Çarşısı biraz da buraya benzemektedir; Ayşe Adlı (a), “Göbek Bağımı Sahaflar Çarşısı’na Gömmüşler”, Nadir Blog, Kasım 2017:
https://www.nadirkitap.com/turan-turkmenoglu-roportaji-blog11.html, Erişim: 30 Kasım 2018
İlhan Akbulut, “Sahaflar”, Tombak, Haziran 2000, Sayı 32: 78.
121
geçmeye başlarken eski gelenek ve kurallarını devam ettirdiler. Kaynardağ’ın aktarımıyla sessizlik ve büyük saygısı burada göze çarpmaktaydı. Asmalarla gölgelenen dar sokağın manzarası ise ressam Münif Fehim’in bir tablosunda açıkça
görülmektedir.19
Türkmenoğlu’nun Tahtakale aktarımını Arslan Kaynardağ’ın çarşının eski
sahaflarından olan vaiz Muzaffer Ozak’la yaptığı röportajla desteklemek mümkündür. Ozak bu görüşmede 1938’de müezzinlik yaptığı vakit çarşı ve civarındaki
çeşitliliğe dair önemli bilgiler aktarmaktadır. Görüşmede kitap satan Rifâî dervişi
ile dükkânları bulunan Sofu Recep Efendi ve Osman Efendi dikkat çekmektedir.
Osmanlı dönemi sahaflarının genel olarak ulemâ kökenli iyi eğitim almış kişiler
olduğu düşünüldüğünde20 bu kişiler kitap satanların mahiyetleri hakkında dönemsel ipuçları vermekte ve bir geleneğe işaret etmektedir.21
Resmî kayıtlara göre 6 Ocak 1950’deki yangın çarşının kaderini tayin edecek
olaylardan biri oldu. Yaygın biçimde çarşıyı kül ufak eden yangının ilk olarak çarşı içerisindeki saat tamircisinin dükkânında başladığı zikredilmektedir. Umumî
bir tekrar halini alan bu iddia konusunda yerel tarih çalışmamız öncekilerin aksine farklı bir bulguya erişmese de iddiayı güçlendirecek bir anlatıma ulaşmıştır.
21 Kasım 2018’de görüştüğümüz çarşı kitapçılarından Mustafa Türkmenoğlu kısa
süre önce çarşıyı ziyaret eden bir kişiden bahsetmektedir. Anlatımına göre yangına
neden olan saat tamircisi günümüzde 17 numaralı dükkânın olduğu yerde bulunmaktaydı ve karşısında bir çorapçı vardı. Bu çorapçının 80’li yaşlardaki oğlu kısa
süre önce çarşıya uğrar ve sohbet sırasında yangın hakkında bilgiler verir. Bu kişinin sohbetinde değindiği üzere saat tamircisinin tamir ettiği saatleri yıkamak için
kullandığı benzinin alev almasıyla büyük yangın başlar.22 Bu söylenti o zamanki
19
20
21
22
122
Arslan Kaynardağ, “Sahaflar Çarşısı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı ve Kültür
Bakanlığı Ortak Yayını, İstanbul, 1994, Cilt 6: 407.
İsmail E. Erünsal’dan aktaran: Hedda Reindl-Kiel ve Seyfi Kenan (eds.), “Deutsch-türkische Begegnungen / Alman Türk Tesadüfleri. Festschrift für Kemal Bedilli / Kemal Beydilli’ye Armağan”,
Osmanlı Araştırmaları, 2014, Sayı 44: 535.
Arslan Kaynardağ’ın Muzaffer Ozak’la 7 numaralı dükkânda yaptığı mülakat çarşı ve Beyazıt’ın
eski günlerini tahayyül edebilmek adına önemlidir. Ancak kayıtta Muzaffer Ozak’ın hızlı konuşması, kelimeleri yutması ve konular arasında kopuk bir anlatıma giderek belirsiz çevreler çizmesi
gibi sorunlar vardır. Ozak’ın karışık anlatımına göre büyük ihtimalle çarşı içinde, daha az bir ihtimalle de çarşı çevresinde şu kişiler ve meslek grupları yer alıyordu: Cemil Zorlu, Tespihçi Nuri
Efendi, İki dükkânı olan Nizamettin adlı kişi, İsmi Fehmi olan ama tabelasına Rauf yazan bir
hakkâk, aktar Hindistanlı Ali Efendi, Tespihci Hakkı Baba, Piyazcı Kâzım, Kahveci Şevki, Tepsici Hakkı Baba, Ayrancı Ali Baba, bir kuskusçu ve Âşık edebiyatından kitaplar ile Muhammediye
gibi dini eserler satan Kitapçı Ziya. İlgili mülakat için bakınız; “Sahaflar Çarşısı ve Eski Sahaflar Arslan Kaynardağ ile mülakat” Soundcloud, t.y.: https://soundcloud.com/www-muzafferozak-com/
sahaflar-carsisi-ve-eski-sahaflar-arslan-kaynardag-ile-mulakat, Erişim 14 Aralık 2018.
Muhammed Tatlısu, “Sahaflar Çarşısı’nın Kültürel, Mekânsal ve Sosyal Değişimi: Sözlü Tarih Görüşmeleri”, Academia, 4 Mayıs 2019, https://is.gd/F6m9cW, Erişim: 6 Mayıs 2019: 10.
esnaf arasında yangının nedeni hakkındaki umumî sebep oldu ve günümüze değin
kulaktan kulağa geldi.
Büyük yangında çarşıdaki dükkânların tamamının
yanmadı, 15 ahşap dükkânın
yanarken 5 ahşap dükkân ise
kısmen zarar gördü.23 Yangın hakkında yürütülen tahFotoğraf 2: Sahaflar Çarşısı’nın yangından sonraki hali; Esat
kikat Ocak 1950’nin ikinci Serezli. “Beyazıt Umumî Kütüphanesi Kitapçılar Yangını”,
haftasında sona erdi. Buna Yeni İstanbul, 7 Mart 1950: 3.
göre yangın saatçi İsmail’in
dükkânında çıkmıştı. Dikkatsizlik ve ihmalden dolayı adliyeye sevk edilen saatçi
İsmail yapılan sorgu sonrasında tevkif edilerek cezaevine gönderildi.24 Yangının
en büyük zararı fiziki ve mali alanlarda olmadı. O zamanlar için kültür koruyucuları diyebileceğimiz “ehil sahaflarda” servet niteliğinde önemli bir külliyat bulunmakta idi. Yangınla beraber çok sayıda tarihi ve yazma eser heba oldu. İbrahim
Efendi kütüphanesinden çıkan Naima Tarihi, Lûtfi Tarihi, Raşid Tarihi, Müteferrika ve Evliyâ Çelebi basmaları dışında yazma İbrahim Hakkı Ruhulbeyan’ı, çeşitli Arap tarihleri, divan ve Muhammediyeler kısmen zarar gördü. 60 yıldır kitap
toplayan İbrahim Efendi’nin küçük kütüphanesinden çok sayıda değerli kitabın
çıkması çarşı esnafının bile şaşırmasına neden olmuştu. Gazetelerde sayfaların
rüzgârla beraber havada uçtuğu ve küller arasında yarı yanmış eserleri toplayanların olduğu bilgisi bu bağlamda önemli bir izlenimdir.25 Yangında 25 bin liralık
eser yanarken yangına maruz kalmayan diğer bölgelerde ise 150 bin lira değerinde kitap koleksiyonu bulunmaktaydı.26 Harap hale gelen eserlerden hattat Mustafa
Rakım Efendi yazması olan Delâil-ül Hayrat’ın tek başına değeri ise 500 bin lira
civarındaydı.27
Yangının bu denli büyük ve etkili olmasında dükkânların ahşap olması başat
nedendir. Küçük dükkânlarda üst üste istiflenmiş kitap ve değerli yazmaların kaderi sadece bir saatçinin dikkatsizliği ile belirlenmedi. Muayyen tarihlerden beri
sessiz ve sakin olan çarşının bir diğer özelliği de karanlık olmasıydı. Necip Fazıl
23
24
25
26
27
Alpay Kabacalı, “Sahaflar Çarşısının tarihçesi”, Milliyet Sanat, 1991, Sayı 271: 7.
“Sahaflar çarşısı yangını mesulü tevkif edildi”, Yeni Sabah, 12 Ocak 1950: 1.
Esat Serezli, “Beyazıt Umumî Kütüphanesi Kitapçılar Yangını”, Yeni İstanbul, 7 Mart 1950: 3.
“Sahaflar Çarşısı’nda 25 bin liralık kitab yandı”, Cumhuriyet: 10 Ocak 1950: 4.
A.g.m., 1.
123
Kısakürek Hikâyelerim’de, kapanmaya yakın saatlerde ana kapıdan bakıldığında çarşıyı “karanlık ve nerede bittiği belli olmayan bir dehliz” olarak tasvir eder.28 Döneme
tanıklık etmiş Esat Serezli de çarşı için zindan gibi karanlık tasvirini uygun bulur.
Ona göre çarşıdaki yangını söndürmeye gelen itfaiye bu karanlıktan bunalmıştır,
yangının mesuliyeti ise çarşı idaresi ve yerel yönetimin ilgisizliğiyle de ilgilidir.29
Yangın sonrasında Beyazıt Camii çevre düzenlemeleri yapılarak birçok yer kamuya geçirildi. Belediye yanmayan yerleri de istimlak ederek betonarme yapıda
yeni bir çarşı inşa etti.30 Üniversite, İstanbul Sahhaflar Çarşısı Derneği Fahri Başkanı Hakkı Tarık Us ve basının etkisi çarşının yeniden inşasında etkili oldu.31 1951
Nisan ayının ilk haftası içinde eski çarşının istimlakine hız verildi ve dükkânlar
boşaltılmaya başlandı.32 Tam beş ay sonra, Eylül ayının ilk haftası içinde ihalesi
yapılan çarşı temelinin 10 Eylül 1951’de atılacağı ilan edildiyse33 de bu iş bir günlük
bir gecikmeyle yapılabildi.34 3 Ekim 1952 tarihinde ise yeni çarşının açılışı nihayet
gerçekleşti. Açılışa İstanbul mebusları ve valisi, üniversite profesörleri, meclis üyeleri gibi çok sayıda kişi iştirak etti. İlk konuşmayı yapan Sahhaflar Deneği Başkanı
Ali Ertem oldu ve sahaflığın kültürel geçmişinden bahsederek yeni çarşının korunması için önerilerde bulundu.35 Dönemin İstanbul Vali ve Belediye Reisi Prof. Dr.
Fahrettin Kerim Gökay da yaptığı konuşmada civardaki mimari ve kültürel öneme
haiz yapıların Beyazıt Camii etrafında şekillenmeye başladığını belirtti ve Sahaflar
Çarşısı’nı ilim ve irfan çatısı olarak niteledi.36 Çarşının yeniden inşası olumsuz hava
koşulları nedeniyle tahmin edilenden daha uzun sürmüştü. Fiziki olarak 12’si çift
katlı olan 23 dükkân, bir mezat salonu ve bir kahve ocağı olarak planlanmıştı.37
Sahaflar 1910’lu yıllardan beri günümüzdeki yere geçmeye başlarken buranın
resmî adı ancak 15 Kasım 1952’de İl Genel Meclisi’nce Sahaflar Çarşısı olarak değiştirildi. Yaklaşık 40 yıl gibi bir süre içinde günümüzdeki yer o kadar sahaflarla
özdeşleşmişti ki şüphesiz yeni çarşıyla beraber isim değişikliği de gerekli görüldü ve
buranın kültürel ve toplumsal özelliği resmiyete de girmiş oldu.38
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
124
Necip Fazıl Kısakürek, Hikâyelerim, İstanbul, Büyük Doğu Yayınları, 2013: 21.
Esat Serezli, a.g.m.
Arslan Kaynardağ, “Sahaflar Çarşısı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı ve Kültür
Bakanlığı Ortak Yayını, İstanbul, 1994, Cilt 6: 407.
Ali Ertem,“Sahaflar Çarşısı” İstanbul Şehir Üniversitesi e-Arşiv Sistemi KAİB Taha Toros Arşivi, t.y.:
http://hdl.handle.net/11498/5798, Erişim: 8 Ekim 2018.
“Sahaflar çarşısının istimlâki”, Milliyet 8 Nisan 1951: 5.
“Sahaflar çarşısı”, Milliyet, 8 Eylül 1951: 2.
“Yeni Sahaflar Çarşısı’nın temeli bugün atılacak”, Milliyet, 11 Eylül 1951: 2.
“Sahaflar Çarşısı, “Yeniden inşa edilen çarşı dün törenle açıldı”, Milliyet, 4 Ekim 1952: 2.
“Sahaflar Çarşısı”, Akşam, 4 Ekim 1952: 3.
Mücahit Beşer, a.g.m.
“Hakkâklar çarşısının ismi değiştirildi”, Milliyet, 16 Kasım 1952: 2.
Çarşının yeniden inşası sonrasında değinilmesi gereken önemli isimlerden
ilki Hakkı Tarık Us’tur.39 Önceleri Kapalıçarşı içindeki sahafların da müdavimi
olan Us, yeni çarşının tüzüğüne çarşıda sadece kitap ve kitapla ilgili şeylerin satılmasını içeren bir madde koydurdu. Sonraları açılışında bulunduğu çarşının
esnafı onu derneklerine fahri başkan seçti. Kendisi çarşıyla o kadar özdeşleşmiş
bir isimdi ki 21 Ekim 1956’daki vefatından sonra cenazesi çarşının içinden geçirildikten sonra toprağa verilecekti.40 Bu nokta-i nazardan baktığımızda Hakkı Tarık Us’un bu anlamlı çabasının amacı sadece kitapla alakalı bir sahaflar
çarşısına duyduğu arzu idi. Çünkü çarşının yangından önceki durumuna bakıldığında çeşitli meslek gruplarının burada yer aldığı görülmektedir. Bu durum
tarihçi Erol Şadi Erdinç tarafından “[Sahaflar Çarşısı] O zamanlar, çorapçılar,
fotoğrafçılar ve kitapçılardan oluşan karışık bir gecekondu mahallesini hatırlatırdı.” sözleriyle aktarılmaktadır.41 Sahaf Raşit Efendi’nin damadı Necati Alpas’ın
aktarımına göre de Erken Cumhuriyet döneminde çarşıdaki bazı kişiler ve meslek gurupları şunlardı: Yemci Ahmet Efendi, Acem Uzun İsmail, İsmail Efendi,
Kâmil Miras’ın oğlunun dükkânı, Deli Hafız Lokantası, Mahmut Efendi, Baharatçı Nadir Efendi, Tatlıcı Nami Efendi, Şemseddin Yeşil, Pulcu Cemil, Raşit
Efendi, Hulusi Bey, Şükrü Efendi, ağızlıkçı, çorapçı, saatçi tespihçi vs.42
2.1. Yerel Yönetim ve Merkezle Sorunlar
Fiziki olarak 23 dükkân, bir mezat salonu ve bir kahve ocağı olarak planlanan
çarşının açılmasını takiben içindeki dükkânların kimlere nasıl verileceği tartışmaları zuhur etti ve Şehir Meclisi’nin tayini beklendi. Bu yüzden çarşı açıldıktan hemen sonra faaliyete geçemedi. Esnaf ise yangından sonra Beyazıt Camii
avlusuna konan barakalarda faaliyet gösteriyordu.43 Bu durum cami avlusunun
görüntüsünü bozsa bile onlar için eski bir manzaraya geri dönüş demekti. Çünkü Osmanlı’daki kitap satıcıları ilk olarak cami avlu ve çevrelerinde faaliyet göstermekte idi. Bu dönem basınında Ali Ertem “Bir Konu” başlıklı köşesinde sahafların sorunlarını ve beklentilerini içeren bir yazı kaleme alarak belediyenin
39
40
41
42
43
Onun oldukça önemli olan koleksiyonu 2016 yılında Tokyo Yabancı Diller Üniversitesi ile Kültür
ve Turizm Bakanlığı arasında yapılan bir protokol sonrasında dijital olarak kullanıma sunuldu.
Selahattin Öztürk, Abdurrahman M. Hacı İsmailoğlu ve Muhammed Hizarcı (haz.), Hakkı Tarık
Us Kütüphanesi Süreli Yayınlar Kataloğu, İstanbul, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü: 7.
E. Nedret İşli, “Erol Şadi Erdinç İle Geçmiş Zaman Sahafları ve Sahaflık”, Kitap-lık, Ocak-Şubat
2001, Sayı 45: 330.
İsmail E. Erünsal, “İstanbul’da Kitap Ticareti ve Sahaflar”, Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük
İstanbul Tarihi, İstanbul, İBB Kültür AŞ. ve İSAM Ortak Yayını, 2015, Cilt 7: 629.
Şevket Rado, “Yeni Sahaflar Çarşısı”, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Belleteni, Kasım 1952,
No: 130: 14.
125
dükkânları açık artırmayla kirâya vermesinin olumsuz sonuçlar doğuracağını
ılımlı bir dille ifade etmektedir. Ertem’e göre çarşının konumu ve ziyaretçi potansiyeli düşünüldüğünde dükkânlar açık artırma yolu ile ilgisiz kişilere verilirse
farklı meslek grupları çarşı içinde yer edinebilecek, bu da bir kültür bunalımı yaşatacaktır.44 Bu düşünceleri paylaşan çarşı eşrafı vali Prof. Gökay’ı ziyaret ederek
meramlarını anlatır. İlerleyen dönemlerde bu anlaşmazlık giderilir ve dükkânlar
açık artırma usulüyle belediye tarafından sadece “tarihi ve eski kitap satan” sahaflara kirâlanır.45 Bu tartışmalar 1985’te tekrar gün yüzüne çıkacaktır. Belediye
buradaki kirâların arttırılmasını isteyecek, verdiği kirânın cüzi bir miktar olduğunu kabul eden sahaflar bunu ilk başta anlayışla karşılayacak fakat daha sonra
10-15 bin liralık kirânın 200 bine çıkacağını öğrenince şaşıracaktır. Bu meblağın
altından kalmayacaklarını söyleyen sahaflara belediyenin verdiği cevap çarşıdaki
dükkânları börekçilere 500 bin, kuyumculara ise 1 milyona kirâlayabilecekleridir.
Böylesi bir tehdit sonrasında Ali Ertem’in kültür bunalımı öngörüsü Cumhuriyet
Halk Partisi’nin önemli isimlerinden Altay Öymen’in de gündeminde olacaktır.
Milliyet gazetesindeki bir yazısında, çarşının tarihi ve kültürel değerine atıf yaparak turist potansiyeline ayrı bir parantez açıp “Bari turistlerin yüzü suyu hürmetine, belediyecilerimiz Sahaflar Çarşısı’na biraz daha fazla insaflı davransalar.”
görüşünü belirttikten sonra Paris’in Seine Nehri kıyılarındaki iktisadî ve kültürel
dokunun iyi bir şekilde korunduğundan örnek vermektedir.46
Yerel yönetimin çarşıya gerekli ilgiyi göstermediği bilinen bir gerçektir. 19731977 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı olan Ahmet İsvan
(1923-2017) devrinde çarşı pilot bölge ilan edildi ancak nitelikli düzenlemeler
yapılmadı. 12 Eylül 1980 Darbesi’nden Ağustos 1981’e kadar başkanlık yapan Orgeneral İsmail Hakkı Akansel (1924-2016) döneminde ise çarşıya günümüzdeki
fiziki görüntü kazandırıldı.47 Askerî belediye zamanında çarşı bir çevre düzenlemesi geçirdi. Ortadaki yeşil alanın güney kısmına İbrahim Müteferrika’nın
büstü konulurken48, girişin sol köşesine ise taş baskı tekniğinin ana malzemesi
olan lito taş kalıplarının sergilendiği bir vitrin konuldu. Daha önce yer verilen
işportacıların tenteli dükkânları da yenilenerek küçük dükkânlar haline getiril44
45
46
47
48
Ali Ertem, “Sahhaflarımızın Sorunları”, İstanbul Şehir Üniversitesi e-Arşiv Sistemi KAİB Taha
Toros Arşivi, t.y.: http://hdl.handle.net/11498/5840, Erişim: 8 Ekim 2018.
“Sahaflar çarşısı”, Milliyet, 22 Mayıs 1952: 2.
Altay Öymen, “Kitap-Sanat-Para”, Milliyet, 4 Ağustos 1985: 7.
Hande Sanem Çınar, “Kentsel Alanlarda Mekan Organizasyonu ve Beyazıt Çevresinin İrdelenmesi”, Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü,
1994: 43.
Çarşı esnafında önceden beri Müteferrika büstünü yaptırma hevesi vardı. Bunun için topladıkları
para yetmeyince Ankara’dan yardım talepleri olmuştu: Hikmet Münir Ebcioğlu, “Günümüzde
Sahaflar Çarşısı”, Tarih ve Edebiyat Mecmuası, Ekim 1978, Cilt 2: 30.
126
di. 1985 ihtilafından anlaşılacağı üzere
1984-1989 arasında belediye başkanlığı
yapan Bedrettin Dalan çarşı esnafının
hatırında olumlu izler bırakmayan isimlerdendir. Ölçüsüzce yapılan ve dava
konusu olan zammın miktarı yüzde 2
bin olarak verilmektedir. Mustafa Türkmenoğlu, yerel yönetimin çarşıya olan
yaklaşımında Dalan’a kadar “adı konulmamış bir korumacılık” olduğunu söylemektedir. Fahrettin Kerim Gökay’la
başlatmanın mümkün olduğu bu durum
Fotoğraf 3: TDV İslam Ansiklopedisi’nin 35.
cildinde yer alan “Sahaflar Çarşısı” maddesinde Dalan zamanında zihin kırılmasına uğKırımlı Hasan Efendiye ait mezar taşının eski
rar. Bu zihin kırılması çarşı esnafının
yeri ve günümüzde muhafaza edildiği cam
ayrıcalığına son verir.49 Merkezle olan
vitrin.
ilişkide tek sorun kirâlar değildir. Özellikle kitaptan alınan KDV ve sahaf esnafının ödediği vergi sürekli şikâyet konusu olarak dillendirilmekte ve Fransa örneği “ideal” olarak gösterilmektedir.
23 dükkân şeklinde planlanan çarşı daha sonra yeni eklemelerin yapılması ve
bazı dükkânların bölünmesi ile 41 dükkâna çıktı. Bazı dükkânların Beyazıt Camii alanının bir bölümünü işgal etmesi Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce görevlendirilen müfettişlerce dile getirilerek dava konusu oldu. Daha sonra dava hâkimi
keşif heyetiyle iddiayı yerinde tespit etmek için çarşıyı ziyarete geldi ve sonuç
olarak bu dava çarşı lehine kapandı. Bir başka ihtilaflı konu ise Laleli’deki Çoban Çavuş Camii haziresinden çarşıya getirilen Sahhaf Kırımlı Hasan Efendi’nin
mezar taşıdır. Mezar taşı olasılıkla Laleli’deki yol çalışmaları sırasında zarar görerek ikiye ayrılmıştı. Daha sonra üniversiteden bir hoca bu taşa sahip çıkılması
için çarşı yönetimiyle iletişime geçti. Çarşıya getirilen mezar taşı meydandaki
ağaçlardan birinin dibine konuldu. Zamanla bu taşa dini bir mahiyet verip etrafında dua etmeye başlayanlar olunca çevre düzenlemeleri sırasında çarşı yönetimi tarafından girişinin solundaki cam vitrine taşındı.50
Öteden beri dükkân kirâları yüzünden yerel yönetimle ihtilafa düşen sahafların bu sorunu günümüzde de devam ediyor gözükmektedir. Çarşı dükkânlarının
aidiyetleri sadece belediyeye ait değildir, Vakıflar’a ait olanlar da vardır. Mustafa Türkmenoğlu ise hem belediye hem de Vakıflar’ın ortak olduğu dükkânların
bulunduğunu söylemekte ve kendi dükkânını örnek göstermektedir. Kentin
49
50
Tatlısu, a.g.y. 8.
Tatlısu, a.g.y., 5.
127
merkezî, işlek ve müşterisine en yakın olan mekânlardan biri olan Sahaflar Çarşısı esnafından alınan kirânın evvelinde sembolik bir rakam olduğu yukarıda
zikredilmişti. Ancak Türkmenoğlu bu durumun değiştiğini belirtip sahaflığın
bitme nedenlerinden biri olarak gördüğünü aktarmaktadır. Ona göre alınan kirâ
meblağının yüksekliği sahaflıktan kitap satıcılığına geçişi hızlandırmıştır. Çünkü istenen meblağı ödemek için arza göre hareket edilmesi gerekmiştir. Bu durumu “Niceliğine niteliğine bakmadan para kazanmak için her türlü kitabı satma
gayretinde oluyoruz. Mesela bu sene %26 zam gelecek. Bu bir kitapçının kaldırabileceği yük olmaktan çıkıyor gittikçe.” sözleriyle açıklamaktadır.51
Bazı kitap ve fikrîyatların suç unsuru sayıldığı dönemlerde merkezin denetim
ve kontrol altında tutmak istediği yerler sadece üniversiteler olmadığını, kitabın
kaynağına, yani sahaflara da uğrandığını görüyoruz. Karakoldan yasaklı kitaplar listesi yollandığı vakit koleksiyondaki kitapların kaldırıldığını ya da soranların geçiştirildiğini Mustafa Türkmenoğlu aktarıyor.52 18 Şubat 1961 tarihli ve
“Sahaflar Çarşısı’nda Yine Arama Yapıldı” başlıklı Milliyet haberine göre Adnan adındaki kitapçı “gerici mahiyete sahip” kitap bulundurması üzerine yapılan baskın sonucunda gözaltına alınır.53 Başlıkta yer alan “yine” ifadesinden
daha önce de benzer baskınların olduğu anlaşılmaktadır. Turan Türkmenoğlu
da Celal Bayar’ın – olasılıkla 27 Mayıs 1960 Darbesi sonrasındaki bir tarihte–
babasının dükkânına uğradığını ve onun ayrılmasını takiben polislerin gelerek
babasını “ne konuştunuz” diye sorguya çektiğini aktarıyor. Bu dönemde Nâzım
Hikmet kitapları da polis baskınları için geçerli bir sebepti. Türkmenoğlu bu işin
takibini yapan kişilerin çok cahil olduklarını belirterek bir anısını şöyle aktarıyor: “Bir anda iki kişi koluma girip beni yerden kesti. Ne oluyor? demeye kalmadan
‘Çıkar kitapları’ dedi biri. Ne kitabı falan. ‘Keynez’in İktisat Devrimi’ diye bir kitap
çıkmış o zaman. 3 tane var rafta. ‘Bulduk!’ deyip 3’ünü de aldılar, ‘Çok ayıp ediyorsunuz!’ dedim. ‘Yerine koyun, kimse görmesin, size cahil derler.’ Fakültede ders
kitabı [onlar]...”54 İhtilal dönemlerinde artış gösteren polis denetimleri günümüzde zaman zaman korsan kitap takibine dönüşmüştür. Çarşı aynı zamanda
meydanı işgal eden işportacılar için korunaklı bir üs gibiydi. Zabıtalardan kaçan
işportacılar evvela buraya sığınırdı.55
51
52
53
54
55
Tatlısu, a.g.y., 8.
Tatlısu, a.g.y., 8.
“Sahaflar Çarşısı’nda Yine Arama Yapıldı”, Milliyet, 18 Şubat 1961: 2.
Ayşe Adlı (a), a.g.y.
Tatlısu, a.g.y., 3.
128
2.2. Çarşının Üst/Alt Mekânlarla İlişkisi
Yerel tarih çalışmalarında mekânsal kısıtlılığa giderken irdelenen mekân ya da
kentin üst ve alt mekânlarla olan ilişkisi ele alınmalıdır. Bu ilişki çoğu zaman
araştırılan yerin ekonomik, sosyal ya da kültürel mahiyetinde ana neden olabilmektedir. Osmanlı’da sahaflık mesleğinin zuhur ettiği yerler de başkentlik
yapmış önemli kentlerdi. Cami avlu ve etrafları ya da medreselere yakın yerlerde
icra edilen sahaflık daha sonra Fatih’in kenti şenlendirme faaliyetlerinde önemli
bir yer tutan Kapalıçarşı’da devam etti. Mekânsal olarak da cami ve medrese
yakınlarının tercih edilmesi okuyan ve talebe kesiminin buralarda toplanmasından kaynaklanıyordu. Dolayısıyla sahaflar için cami ve medreseler talebin yüksek olduğu üst mekânlardı. Kapalıçarşı içinde yer edinen sahafların bulunduğu
sokak ise Kapalıçarşı’nın alt mekânlarından biriydi. Büyük bir ticari merkez olan
Kapalıçarşı İstanbul’u ziyaret eden yerli yabancı hemen hemen herkesin uğradığı
bir yer olması bakımından önemlidir. Buradaki sahaflardan kitap edinen yabancı gezginlerin hatıratlarında sahaflara da yer verdikleri biliniyor. Sahafların
oradan günümüzdeki yere taşınmaları peyderpey olurken bu aynı zamanda eski
bir geleneğe dönüş demekti. Sahaflar yine bir caminin (Beyazıt Cami) etrafında teşekkül ediyordu. Onlar eski bir geleneğe dönerken devlet fikrî bir kırılma
yaşamıştı ve gelenekten koparak ömrünü uzatacak bir modernizasyon içindeydi. II. Meşrutiyet modernizasyonu eğitim, kültür ve sosyal yaşama dair birçok
şeyi kapsıyordu. Meydan telakkisi ise Tanzimat’la beraber kent yaşamında iyiden iyiye yerleşmişti. Sahafların sonraki durağı olan Beyazıt, İstanbul’daki en
eski selâtin cami ve Osmanlı Klasik dönem mimarisinin prototipi olan Beyazıt
Camii’ni56, daha sonra İstanbul Üniversitesi’ne devredilecek yapıları ve başta Beyazıt Devlet Kütüphanesi (Kütüphane-i Millî, Kütüphane-i Umumî) olmak üzere
kültürel anlamda önemli buluşma noktaları olan çok sayıda kahvehaneyi içinde
barındırıyordu.
İlk bölümde genel hatlarıyla değinilen Beyazıt Meydanı Sahaflar Çarşısı için
bir üst mekândır. Meydan en umumî tanımla üniversite ve sahaflar ile kültür,
meydana adını veren selâtin cami ile dini, başta Kapalıçarşı olmak üzere diğer
han vb. ticari mekânlarla da ticari hayatın merkezidir. Kanuni devrinden beri
birer mahfil sayılacak kahvehaneler ile rekreasyon niteliğine haizdir.57 Meydanın kent ulaşımındaki merkezîliği çarşıdaki dinamizmin en temel nedenidir. Bir
diğer üst mekân olan üniversite ise çarşının bir zamanlar haiz olduğu kültü56
57
Fatih Camii’nin muhtelif deprem ve yangınlardan zarar görüp 1771’de yeniden inşa edildiği düşünülürse Beyazıt Camii’nin İstanbul’un en eski selâtin camii olduğu söylenebilir.
Sanem Çınar, “Kentsel Alanlarda Mekan Organizayonu ve Beyazıt Çevresinin İrdelenmesi”, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, 1997, Cilt 47, Sayı 2: 210.
129
rel mahiyetinde başat etkiyi yaratmıştı. Çarşı önceleri sadece kitap almak isteyen öğrenciler için değil üniversite hocalarının da uğrak yeriydi. Evvelinde her
gün buraya uğrayarak tezgâhlarda yeni kitaplar arayan hocalar bulunmaktaydı. Münir Aktepe gibi isimler üniversitenin yararlanacağı yazmaları sahaflara
gelip ayırarak üniversite koleksiyonuna dâhil edilmesine ön ayak olmaktaydı.58
Sahaflar da kendilerine gelen imzalı eserlerden çözemediklerini üniversite hocalarına danışarak yardım alıyorlardı.59 Kitaplar dışında eski ehil sahafların kültürel donanımları buraya nice mütefekkir, yazar ve üniversite hocasını çekiyordu.
Semavi Eyice Sahaflar Çarşısı’nda “üstad” denilecek sahaflar ve nice meşhuru
tanıdığını, burada yapılan sohbetlerde çok şey öğrendiğini, belki de öğrettiğini
aktarmaktadır.60 Günümüzde ise çarşı içinde yayıncılık yapanlar olduğu için hukuk ve iktisat gibi bölümlerde kitapları basılan hocaların çarşıya alacak-verecek
hesabı ya da kitaplarının takibi için geldiği aktarılmaktadır. Mustafa Türkmenoğlu çarşı ile üniversite arasında doğrudan bir ilişki olduğundan bahsederek
“Hemen hemen bütün üniversite hocalarını biliriz, talebeleri de tanırız. Onlar da
hoca olduktan sonra ilişkilerimiz devam ediyor. Zaten birçoğunun kitabını biz
dâhil [Türkmen Kitabevi] çarşıdaki arkadaşlarımız basıyor. Basmasak da dostluk
ilişkilerimiz devam ediyor.” dese bile bu yaklaşım günümüzde pek geçerli gözükmüyor.61 Prof. Dr. Feza Günergun da genele yayılacak bir durum olmadığını ve
yayıncılık alanında yok denecek kadar az bir ilişki olduğundan bahsediyor.
Çarşı için alt mekânlar olarak da Beyazıt kahveleri, Küllük ve Çınaraltı sıralanabilir. Edebiyat mahfillerinin bey ve paşa gibi devlet görevlilerinin konak veya
köşklerinden kamusal alanlara evrilmiş olması ve bu mekânlardan en önemlilerinin 1950’lere kadar Beyazıt’ta bulunması Sahaflar Çarşısı’nın mevcut merkezi
konumunu daha da güçlendirdi. Çünkü bu mekânlar edebiyat ve kültür hayatının
piyasası idi.62 Özellikle yaz aylarında buralar oldukça canlı mekânlardı.63 Evvela
Küllük tek başına bir üniversite niteliğinde sayılıyordu ve kimileri “Küllük’ten
mezunum” diyordu. Küllük’ün müdavimlerine bakıldığında bu yaklaşımın pek
de yanlış olmadığı görülmektedir.64 Yazarların, şairlerin, ressamların mesken
58
59
60
61
62
63
64
130
Uğurol Barlas, “Sahaflarda 45 Yıl: İbrahim Manav”, Müteferrika, Bahar 1994, Sayı 2: 149.
Tatlısu, a.g.y., 14.
İlhan Akbulut, a.g.m., 79.
Tatlısu, a.g.y., 2, 5-6.
Edebiyat mahfillerinin çeşitliliği hakkında detaylı mâlûmat için bakınız: Turgay Anar, Yeni Türk
Edebiyatında Edebiyat Mahfilleri, Yayımlanmış Doktora Tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011.
Hikmet Feridun Es, Kaybolan İstanbul’dan Hâtıralar, İstanbul, Ötüken, 2010: 28.
Ayvazoğlu Tarık Buğra’nın Yahya Kemal, Fuat Köprülü, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ali Nihat
Tarlan, Mükrimin Halil, Rıfkı Melül Meriç, Nurullah Ataç, Yavuz Abadan ve Neyzen Tevfik’le
Küllük’te tanıştığını aktarıyor. Sıtkı Akozan’dan aktardığı müdavimler listesinde ise İbnülemin
tuttuğu Küllük, küçüklerin de imrenerek baktığı ve bir an önce katılmak istedikleri bir yerdi.65 Edebi mahiyetini Cumhuriyet sonrasında alan66 ve aydınların
iletişim merkezî haline gelen Küllük, 1950’ye kadar ilmî ve edebî toplantıların
yapıldığı bir merkezken bir yandan da Sahaflar Çarşısı’ndan alınan kitapların
kritiğinin yapıldığı bir mekândı. Aynı durum daha sınırlı bir şekilde yakın geçmiş için Beyazıt Camii’nin kuzeydoğu tarafındaki Çınaraltı için de geçerliydi.
Bu açıkhava kahvesinde çarşıdan alınan bir kitabı oturup okumak mümkündü.
Vedat Türkali de Bir Gün Tek Başına (1974) romanında Kenan ile Günsel’i genellikle burada buluşturur.67 Burası aynı zamanda devrimci hayallerin plana döküldüğü bir yer68 olması bakımından çeşitli dünyalardan insanları kapsayan bir
dinamizme sahipti. Son 30-35 yıldır şair Hüseyin Avni Dede’yle senkterize olan
Çınaraltı, işportacıların bir üssü haline geldi. Burada başlayan sergiler Eczacılık Fakültesi’ne kadar uzanmaktaydı. Günümüzde zabıta bariyerleriyle çevrilmiş
olan Çınaraltı bir bakıma Küllük’e atıftı.
2.3. Çarşıdaki Ortak Dil, Sosyal İletişim ve Gelenekler
Evvelinde iki sahaf konuşurken üçüncü kişinin anlayamadığı özel bir dil vardı.
Sahaflar arasında yaygınlaşan bu ortak bir dil ticarî sırlarını saklamak adına
kendi aralarındaki özel iletişimin doğal bir parçasıydı. Kaynardağ’a göre bu dil
daha çok koltukçu esnafı ile Bitpazarı esnafının gizli dil ve argosundan giren
sözcüklerden meydana gelmişti. Sık sık yapılan mezatlar ve tereke müzayedelerinde sahaflar onların davranış ve dillerinden etkileniyorlardı.69 “İmşa” bu dilde
en çok geçen sözcük olmakla beraber günümüzde komisyon karşılığına gelmektedir. Turan Türkmenoğlu bu sözcüğün kullanımını şöyle aktarıyor: “Örneğin
bir kitabı alamıyorum; ya param yok, ya da meslektaşıma hitap ediyor, satması için ona götürüyorum. ‘Tamam, beni ilgilendirir’ derse, ben de ‘ama imşayım’
diyorum. İmşayım, alışveriş bittikten sonra komisyonumu alırım demektir.”70 Bu
65
66
67
68
69
70
Mahmud Kemal İnal, Ali Canip Yöntem, Hilmi Ziya Ülken, Peyami Safa, Ferit Kam, Reşad Nuri
Güntekin, Şevket Aziz Kansu, Şemseddin Günaltay, Necip Fazıl Kısakürek, Ömer Lütfi Barkan,
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Reşat Ekrem Koçu, Enver Ziya Karal, Sabahattin Eyüboğlu vb. gibi
isimler yer alıyor; Beşir Ayvazoğlu, a.g.e., s. 128, 136, 137.
Tûbâ Çandar, a.g.e., 39.
Emin Nedret İşli, “Küllük Kahvesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı ve Kültür
Bakanlığı Ortak Yayını, İstanbul, 1994, Cilt 5: 169
Vedat Türkali, “Bir Gün Tek Başına”, İstanbul, Milliyet Yayınları, 1975: 510.
Ayşegül Tözeren, “Direnmenin Sözcükleri”, BirGün Kitap, 11 Kasım 2018: https://www.birgun.
net/haber-detay/direnmenin-sozcukleri-236292.html, Erişim: 21 Aralık 2018.
Arslan Kaynardağ, “Sahaflar Çarşısı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı ve Kültür Bakanlığı Ortak Yayını, İstanbul, 1994, Cilt 6: 407.
Turan Türkmenoğlu, “Çarşı Yuvam Gibidir”, Denge, Yıl:9, Sayı 35/2013-2: 58.
131
dile zamanla yeni eklemeler de yapıldı. Argo olarak “parmağım içinde” demek
yine komisyon istemek anlamına geliyordu. İşe yaramayacak kadar niteliği düşük, çok baskılı ve az müşterisi olan battal boy kitaplar için “küp kapağı” deniyordu.71 Kitabın alınış sermayesini sormak için “Anadolu’su nedir” denirdi.72
“Elbise diktirmek” ise kitaba cilt yaptırmak anlamında kullanılıyordu.73 Bugün
çarşıda sahaflık mesleği icra edilmediği için buna benzer özel jargonlar daha az
kullanılıyor.
Çarşıda günümüzde büyük saygısı olduğunu söylemek olasıdır. Ancak,
2017’de çarşıyı habitus değişim açısından ele alan bir çalışmada günümüz esnafından seçilen görüşmeciler, eskiye oranla dayanışma ve komşuluk ilişkilerinin
zayıfladığını dile getirmektedir. Aynı araştırmada görüşmecilerden biri “Şimdi
herkes koptu. Eskiden burada dediğim gibi herkes kendi branşında kitap satardı.
Birbirlerine karşı hürmet vardı, saygı vardı. Şimdi her şey maddîyâta döküldü maalesef. Ama işte komşuyuz, geçiniyoruz, kavgamız yok, gürültümüz yok. Mezhep
olarak ta yakışmaz yani.” izlenimini paylaşmaktadır.74 Bu çalışma için çarşıdaki
izlenimde ise kendisinde olmayan bir kitabı soran müşterilerin başka esnaflara
yönlendirildiği görüldü. Aynı zamanda yerel tarih çalışmalarında karşılaşılabilecek sorunlar da yaşandı. Buna örnek olarak çalışmaya ilgisiz kalanlar olduğu
gibi kötü muamele gösteren kişiler verilebilir.
Çarşının yangından sonra kurulan İstanbul Sahhaflar Çarşısı Derneği adında bir derneği vardır ve daha çok yardımlaşma derneği niteliğindeki etkisiz bir
dernektir. Beyoğlu Sahaflar Derneği ve bu derneğin öncülüğünde düzenlenen
sahaf festivalleri düşünüldüğünde çarşı derneğinin etkisizliği daha da belirmektedir. Çarşı esnafından Mustafa Türkmenoğlu bunda çarşı esnafının da ilgisizliğinin rol oynadığını düşünmektedir.75 Derneğin ahşap barakadan olan ofisi
Kapalıçarşı’ya inen kısmın sağ tarafındadır. 2005’te çıkardıkları Tarih Boyunca
Sahaflık ve İstanbul Sahaflar Çarşısı adlı kitap ise çeşitli açılardan metodolojik
hatalara sahiptir. Derleme bir eser olan kitapta fahiş hatalar olduğu Beşir Ayvazoğlu tarafından da dile getirilmektedir.76
Gelenek bağlamında da eski mezatların devam etmediği biliniyor. Evvelinde
Ramazan aylarındaki iftarlarda sahaflar, kitap düşkünleri, yazarlar ve Bâb-ı Ali
71
72
73
74
75
76
132
A.g.m., 58.
Uğurol Barlas, “Sahaflarda 45 Yıl: İbrahim Manav”, Müteferrika, Bahar 1994, Sayı 2: 150.
Tatlısu, a.g.y., 13.
Aysel Tekgöz Obuz, Nursen Tekgöz ve Hazal Özdemir, “Tarihsel Mekanın Habitus Değişimine
Örnek Olarak Nitel Bir Çalışma: Beyazıd Sahaflar Çarşısı”, Current Debates in Sociology & Anthropology, Aralık 2017, Cilt 10: 240.
Tatlısu, a.g.y., 8.
Beşir Ayvazoğlu, a.g.e., 36
eşrafından kişiler bir araya gelmekteydi, hatta bu iftarlar yerel basında bile yer
buluyordu.77 Çarşının açılışı Ramazan ayına denk geldiği için o günün akşamında çarşıda büyük bir iftar verilmişti. Gelenekleşen iftarlar daha çok Muzaffer
Ozak zamanında yapılıyordu.78 Günümüzde çarşıya dair eski ritüellerin yitirildiğini söylemek yanıltıcı olmayacaktır.
2.4. Çarşı’nın Eski Günleri ve Sahafları
Sahaflar Çarşısı’na dair kalem oynatan her müellif klasik olarak çarşının eski
günlerini yâd etmektedir. Beşir Ayvazoğlu çarşıdaki değişimin başlangıcı olarak 1970 sonrasını vermektedir.79 Emin Nedret İşli bu bozulmayı 1980’lerden
sonra yaşanan toplumsal dönüşümle beraber okurken80 Lütfi Seymen çarşıdaki hareketliliğin azalmasını 1980 Darbesi sonrasında toplumdaki tedirginlik
ve mutsuzluğun çarşıya yansıması olarak yorumlamaktadır.81 Bülent Berkman
da 1991’deki bir makalesinde son on yıla kadar çarşının piyasada bulunmayan
baskısı bitmiş kitapları bulmak için ilk yer olduğunu paylaştıktan sonra, şimdilerde çarşıda gerçek bir sahafa tesadüf etmenin zor olduğunu eklemektedir.82
1980’lerden sonraki ciddi bozulmada dönemin sahaflar şeyhi olan Muzaffer
Ozak’ın ölümünün de etkisi oldu. 1985’te hayatını kaybeden Ozak, Turan Türkmenoğlu ve Halil Bingöl’e göre çarşıda eskiyle yeni arasında bir çizgiydi. Bingöl,
Ozak’ın bu etkisini “1980-85 arası çok iyiydi. 1985 yılında pirimiz üstadımız Muzaffer Ozak hocamız vefat etti. O çarşıdayken denge sağlanıyordu, rahmetli olunca
işin tadı kaçtı. O herkesin ne satacağına karar verir ona göre gelen malı dağıtırdı.
Bütün mal oraya inerdi. Esnafın şeyhi ve piriydi, o ne derse tartışmasız şekilde o
olurdu. Ve herkes işinde gücündeydi, kimse kimsenin malında gözü yoktu, öyle
dengeli bir şekilde giderdi. O vefat ettikten 2-3 ay sonra işler karıştı.” sözleriyle
aktarmaktadır.83
Önceleri kitap tutkunları, üniversite öğrencileri, araştırmacılar, bibliyograflar, mütefekkirler, yazarlar, aydınlar ve sayısız kere çoğaltılabilecek nitelik ve terbiyede insanın uğrak yeri olan çarşının ne zaman değişmeye başladığının kesin
bir tarihini vermek hem güçtür hem de mantıksızdır. Bilakis önceki müellifler
77
78
79
80
81
82
83
Ömer Faruk Yılmaz, Tarih Boyunca Sahhaflık ve İstanbul Sahhaflar Çarşısı, İstanbul, Sahhaflar
Kitap Sarayı, 2005: 149.
Tatlısu, a.g.y., 15.
Beşir Ayvazoğlu, a.g.e., 32
Emin Nedret İşli, “Sahaflar”, İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul, NTV Yayınları, 2010: 787.
Ayşe Adlı, “Bu işte satan değil alan kazanır” (Lütfü Seymen Röportajı), Nadir Blog, Aralık 2016,
https://www.nadirkitap.com/lutfu-seymen-roportaji-blog2.html, Erişim: 4 Şubat 2019.
Bülent Berkman, “Sahaflar can çekişiyor”, Milliyet Sanat, 1991, Sayı 271: 3.
Tatlısu, a.g.y., 12.
133
çarşıda neyin dönüştüğünü tam olarak ifade edememektedir. Çarşıda iki farklı
dönüşümden bahsedilebilir. İlki ikâme biçimi, yani maddesel, ikincisi ise kültüreldir. Müellifler çarşıda her nevi eşyanın bulunduğunu ve kitabiyâtla ilişkinin
günden güne azaldığı izlenimini paylaşmaktadır ki çarşının öteden beri sadece
kitapla ilişkili bir mekân olmadığı unutulmaktadır. Eğer dönüşümden kasıt, çarşıda satılan metalar ise bunun tarihi çok öncelere gitmektedir. 1930’lu yıllarda
bile, Sahaflar Çarşısı olarak geçen bu mekânda kitapçı dükkânları kadar köfteci, piyazcı, şerbetçi, ayrancı, çorapçı, saatçi, tespihçi vesaire bulunmaktaydı.
Dolayısıyla 1952 öncesinde çarşı hakkında satılan mallar tekelinde mekânsal/
mesleksel bir dönüşümden bahsetmek hatalıdır. Ancak 1952 sonrasında, yeniden
inşa ile sadece “kitapla ilgili bir mekân” kurma amacı güdüldüğünden mekânsal
bir dönüşümün başlangıcı verilebilir. Hülasa 1952’den 1970’e kadar çarşının iyi
kötü kendini koruyabildiği, eski kitabın ve kitabiyâtla ilişiği olanların daha fazla
olduğu söylenebilir. 1970 sonrasında ise kültürel bir dönüşüm başlar ve buna
mekânsal dönüşüm de eşlik eder. Birbirini etkileyen bu değişimler ilerleyen kısımlarda ele alınacakken sosyal bilimlerde ani kırılmaların olmadığı, çoğu değişimin bir sürecin sonucunda ortaya çıktığı hatırda tutulmalıdır.
Çarşı yangın öncesinde bir sokaktan ibaretti ve karşı karşıya dizilmiş sıralı
ahşap dükkânlardan oluşuyordu ve bu dükkânları asmalar gölgeliyordu. Münif
Fehim’in meşhur tablosunda buranın bir Şark havasında olduğu rahatça görülebilir. Bu eserde sol tarafta gözüken dükkânda kitapların bir kısmı raflara dizilmiş, bir kısmı da yerde üst üste yığılmış vaziyettedir. Ayvazoğlu’na göre kitap
okuyan sahafın oturduğu koltuk dükkândaki en modern şey olmalıdır.84 Yine
eserde redingotlu fesliler ve sarıklılar görülmektedir. Eserin odağındaki isim
olan İbnülemin Mahmud Kemal İnal ise “çarşıyı şenlendiren, kafasını ve gönlünü
geçmiş zaman kitaplarının arasında dinlendiren âlimlerden biridir.” İnal çarşının geçmiş zamanlarıyla özdeşleşmiş bir isimdir. Yusuf Ziya Ortaç’ın anlatımına
göre çarşıda özel kıymet gören İnal’ın kapıdan girmesiyle adetâ bir merasim havası yaratılır ve bütün esnaf onu ayakta selamlardı.85
Nahid Sırrı Örik de çarşıya ilk ayak bastığı günün manzarasını annesinin ona
siyah sakallı ve siyah cübbeli bir sahaftan dört beyaz Mecidiye vererek Servet-i
Fünûn’un iki kalın cildini aldığı anısıyla aktararak keçe serilmiş yerlere birçok
kitabın yığıldığını ekliyor. 1938 yılındaki manzarayı “(…) dükkânın önüne çok
kere fırlatılmış, yığılmış, tozu alınmamış bir halde arz ettikleri kitap ve risaleler
hep aynı şeyler. O düşüp atıldığı yerden alınıp görülmeğe layık bir cilt, bir eser
bulmak, Sahaflar Çarşısı’sında gittikçe güçleşiyor.” şeklinde verirken, 1945’te ise
84
85
134
Beşir Ayvazoğlu, a.g.e., 29.
Dursun Gürlek, Ayaklı Kütüphaneler, İstanbul, Kubbealtı Neşriyâtı, 2013: 275, 286.
eski sahafların bir kısmının göçtüğünü veya yeni işlere girdiğini söyleyerek “yün
çoraptan ev ilacına kadar” kitapla ilişiği bulunmayan envaı çeşit ürünün satıldığından yakınıyor.86
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ilk baskısı 1949 yılında Remzi Kitabevi tarafından
yapılan Huzur’da kendisini Mümtaz karakteriyle çizmesi87 ve Mümtaz’ı Sahaflar
Çarşısı’na uğratması tesadüfî değildir. Nitekim Tanpınar da çarşıya sık sık gelir
ve kitap alırdı, bir bakıma buranın müdavimi idi. Eserinde okuyucusunu İstanbul gezintisine çıkartan Tanpınar, çarşının bu dönemde kent yaşamındaki yerini
de teyit etmektedir. Onun izlenimlerinden yangından önceki duruma dair manzara çizilebilir. Çarşıya en son vakit geçirmek için Nuran’la olan buluşmasından
bir saat önce gelen Mümtaz, buradan Osmanlı ulemâsına dair biyografik bilgiler
içeren bir eser olan Taşköprîzâde Ahmed Efendi’nin (ö. 1561) Şekayıkı Numaniye’sini alır. Bu gelişinde ise sahafların tenha olduğunu belirtir. Çarşıda “asırlarca faydasına inanılmış, kaybolan hayat ve sıhhat ahenklerinin biricik çaresi gibi
bakılmış ot ve kökleri, okyanusları aşan baharatlar…” tasviriyle Mısırçarşısı’nı
andıran bir aktardan, sonra duvarına elle yapılmış triko çorapların asıldığı
bir çorapçı dükkânından bahseder. Mümtaz bu dükkânlara bakınca Stéphane
Mallarmé’nin bir mısrasını hatırlayarak bunların “Meçhul bir felâketten buraya
düşmüş...” olduklarını düşünür. Anlatımında dükkânlar ahşap kepenklidir ve
tıpkı Münif Fehim’in tablosunda olduğu gibi kumaş döşeli tahta sedirler vardır.
Kitaplar ise “her türlü tasnif fikrîne yabancı” bir şekilde üst üste istiflenmiştir.
Tanpınar “Sanki insan kafasının bütün düzensizliği bu çarşıda birdenbire teşhir
edilmesi icap ediyormuş gibi birbirine karışıyordu” sözleriyle tasvir ettiği manzarayı, toplumun değişim ve intibak arzusuna benzetir.88 Hülasa Tanpınar, çarşı üzerinden dönemin intibak durumunu ve medeniyet çatışmasını, toplumun
yaşadığı fikrî kırılmaların en çok hissedildiği kitaplar üzerinden işlemektedir.
Bunu gözlemlemek için de Sahaflar Çarşısı’ndan âlâ bir mekân elbette olamazdı.
Çarşıda 1952-1980 arası, yâd edilen eski günlerin en çok geçtiği zaman dilimidir. Üniversite hocaları, yazarlar ve aydınların buradan hem kitap aldıkları
hem de dükkânlarda kültürel sohbetlerde bulunarak çarşıya kültürel bir değer
kattıkları biliniyor. En önemli Türk bibliyograflardan M. Seyfettin Özege anılan
dönemde çarşıya pek sık uğramaktadır. Yeni gelen ve onun için ayrılmış kitapları
listesine aldıktan sonra evine dönmektedir. Aynı zamanda Atatürk Üniversitesi’ne
bağışladığı kitap koleksiyonunun hatırı sayılır miktarını buradan temin eder.
86
87
88
Nahid Sırrı Örik, İstanbul Yazıları, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2011: 13-14, 29-30.
Berna Moran, ” Bir Huzursuzluğun Romanı: Huzur”, Birikim, Aralık 1978-Ocak 1979, Sayı 46-47:
111.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur, İstanbul, Dergâh Yayınları, 2010: 50-53.
135
Özege’nin müdavimliğine çocuk yaşta şahit olan Turan Türkmenoğlu’nun aktardıkları bu bağlamda önemlidir. Ona göre 1960 sonrasında İstanbul’a gelen Laz
müteahhitler İstanbul’un altını üstüne getirmiştir. Bu vesile ile eski konaklardan
ve tavan aralarından çıkarılan kitaplar çarşıya gelmiştir. Özege bunun farkında
olduğu için çarşıya sık sık uğramakta, konu ayrımı yapmadan her türlü kitabı işlemekte ve bir daha zor rast gelinecek eserleri toplamaktadır. Türkmenoğlu’nun
ona dair hatırası şu şekildedir:
“Akşamüzerleri gelir. Onu görünce biraz canım sıkılır; ‘Eyvah! bu ihtiyar geldi,
yine geç çıkacağız galiba’ derim. Tanımıyorum, bilmiyorum ama babam büyük
ihtiramatta bulunuyor kendisine. ‘Babam saygı gösterdiğine göre önemli biri
herhalde!’ diye düşünürüm. Uzun kalacaksa kahve, fazla kalmayacaksa çay
içer. Babamın hazırladığı kitapları önüne koyarız. Cebinden çelik mezurosunu
çıkarır; ölçer, not eder, gider. Benim canım sıkılıyor tabii. O kadar beklemişiz,
bir şey almadan gitmiş. Birgün dayanamadın sordum babama; ‘Bu adam geliyor, yazıp yazıp gidiyor. Ne yapacak bunları?’ ‘Oğlum elinde liste var, mükerrer
almamak için evdekilerle karşılaştırıyor. Sonra gelecek!’ dedi. Birkaç gün sonra
yine Seyfettin Bey gelir. Bu sefer mezuroyu çıkarmaz. Listesi elinde, kendisinde
olmayan kitapları ayırır. Fiyat sorar ve babam son derece insaflı bir fiyat söyler.
Ya, ‘Geçerken alayım’ der. Ya İsmail Bey’in dükkânına göndeririz orada birikir kitaplar. Hiç konuşmazdı Seyfettin Bey. Konuşsa işi bitmez. Dükkânda bir
hasır sandalyesi vardı. Oturur, devamlı not eder. Birgün cürret ettim ve ‘Bu kitapları ne yapıyorsunuz? Okuyacak mısınız?’ dedim. ‘Yok evladım!’ dedi. ‘Atatürk Üniversitesi’nde kütüphane yokmuş, oranın kütüphanesini ben kuracağım’
[dedi]. Daha üniversite faaliyete geçmemişti. ‘Çok uzak değil mi? Taşıması,
nakliyesi zor. Hem arada bir kitaplarınızı görmek istersiniz. Neden burada bir
yere vermiyorsunuz?’ dedim. ‘Evladım, orası uzak olduğu için gönderiyorum
zaten. Yoksa o insanlar bu kitaplara nasıl ulaşır!’ dedi. Benim için kırılma noktası oldu o cümle. Seyfettin Bey bir anda abide oldu. Kitapları bağışladıktan
sonra kütüphaneden epey kitap çalındı galiba. Bizim elimize 3 - 5 defa oradan
çıkma kitap geldi. Sağlığında gelenleri kendisine veriyorduk. Epey zaman bu
trafik devam etti. Dijitale geçildikten sonra herhalde dışarı kitap vermeyi bıraktılar ki gelmez oldu. Ya da başka kitapçılara gidiyor.”89
Önceki dönemlerde sahaflar müşteriyi yönlendirecek donanıma sahiptiler. Bir
bibliyograf nitelikleri vardı. Osmanlı devrinden kalma sahaflık geleneğini uzviyetlerinde barındırıyorlardı. Kültür taşıyıcıları oldukları için kültürün yayılması ve devamlılığında mühim rolleri oluyordu. Reşad Ekrem Koçu bu geleneğin
“kalem erbabı, mütalaa meraklıları, medrese talebeleri, nadide ve muteber eser
89
136
Ayşe Adlı (a), a.g.y.
meraklıları ile kibar ricalini” kendine çektiğini ifade etmektedir.90 Her sahafın
belli başlı müşterileri vardı ve koleksiyonlarına giren yeni kitaplar onların ilgi
alanları doğrultusunda tasnif edilip ayrılırdı. Bu sahaflar sadece kitabın alım
satımıyla uğraşmıyordu aynı zamanda onun içeriğine de vakıftı. Dil bilmek bu
noktada önemli bir ayrıcalıktı. Sahaflık usta-çırak ilişkisiyle ya da babadan-oğula geçiyordu. Ehil bir sahaf olmak için evvela bir ustanın yanında pişmek gerekiyordu. Lonca sisteminin usta yetiştirme geleneği çarşı için bir zamanlar geçerliydi. Maddîyât ikinci planda olduğu için kitabın doğru kişiye ulaşması önem arz
ediyordu. Türkmenoğlu eski geleneği “Biri 10, biri 25 lira veriyor olabilir, 10 lira
veren kitaptan gerçekten faydalanacaksa, o tercih edilmelidir, biz ustalarımızdan
öyle gördük.” şeklinde aktarıyor.91 Çarşı 60’lı yıllarda insanların “hayat bulduğu” bir yerdi. Selim İleri buraya ilk geldiği zamanlardaki heyecanını “Kitaplara
bakıyordum. Bu kitaplar benim olmalıydı. Onları edinip eve götürmeliydim. Okumalıydım onları.” sözleriyle açıklıyor ve aziz kitapçılar olarak nitelediği kişilerin
yeni kitaplar salık verdiğini ve külliyata dair mâlûmat vererek yol yordam gösterdiklerini ekliyor.92 Bu dönemin bir başka özelliği ise müdavimlerin birer kitap
tutkunu olmasıydı. Bu kişiler kitapları bakarak, tektik ve sohbet ederek almayı
severlerdi.93 Adnan Türkmenoğlu’na göre sahaflar kitaplara bakanlara “buyurun” dememeliydi.94 Böylece onlara verilen serbestlikle daha rahat bir şekilde
bir kitabı kendilerinin bulmasına ya da bir kitabın kendilerini bulmasına olanak
sağlanıyordu. Nitekim arayış içinde olanlar için sahaflarda keşfedilecek çok şey
vardı. Dağınık vaziyetin bir diğer nedeni de buydu.
Muzaffer Ozak (1926-1985) bu dönemlerin en meşhur ve en renkli kişisiydi.
Beyazıt Camii’nde müezzinlik yaptığı dönemde çarşı içinde bir sahaf dükkânı
edinmişti. Halvetî-Cerrahî şeyhi olan Ozak’ın dükkânında ilmî sohbetler hiç eksik olmazdı. Onu 5 Ocak 1954’te ziyaret eden Yaşar Kemal, 7 numaralı dükkânının
sararmış kitap ve yazılı levhalarla dolu olduğunu aktarmaktadır. Daha çok vefat
etmiş kişilerin kütüphanelerini aldığını belirten Ozak, bunların içinde özel not,
mektup ve şiirlerin çıktığını da anlatıyor.95 Ozak çarşıda geleneği temsil eden en
önemli kişiydi. Öyle ki Turan Türkmenoğlu onu eski ile yeni arasında bir denge
90
91
92
93
94
95
Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı Tarihinin Panoraması, İstanbul, Doğan Kitap, 2003: 331.
Turan Türkmenoğlu, “Çarşı Yuvam Gibidir”, Denge, Yıl:9, Sayı:35/2013-2: 59.
Selim İleri, “Sahaflar Çarşısı”, 3 Aralık 1999, İstanbul Şehir Üniversitesi e-Arşiv Sistemi KAİB
Taha Toros Arşivi: http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/5779, Erişim: 22 Aralık
2018.
Ahmet Özcan, “Ankara ve Sahaflar veya Ankara’da Sahaflar”, idealkent, Eylül 2011, Sayı 4: 233.
Ayşe Adlı (a), a.g.y.
Yaşar Kemal, Yanan Ormanlarda Elli Gün Bu Diyar Baştan Başa 2, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları,
2010: 95-97.
137
unsuru olarak nitelemekte, vefatını çarşının bozulma sürecinde bir kırılma noktası
olarak aktarmaktadır.96 Ehil sahaflara dair detaylı mâlûmatı ise okulda öğrenmediği birçok şeyi sahaflarda öğrendiğini söyleyen Erol Şadi Erdinç paylaşmaktadır.
Ona göre Nizamettin Aktuç kitabı doğru kişilere ulaştırmaya önem veren bir isimdi. At yarışı tutkunu olduğu için yarışın olduğu günlerde nakit ihtiyacından ötürü kitapları kelepir fiyatlara verebiliyordu. Necati Bey, Erdinç’in kendisine ayrılan
paketten “bende var diyip” almadığı kitaplar olunca ona altı ay veya bir sene kitap
satmayarak cezalandırıyordu. Mehmet Ertezcanlı, Adnan Türkmenoğlu ve İsmail
Dilmen’in yan yana olan dükkânları da Kapalıçarşı girişinin olduğu kısımdaydı.
Özellikle İsmail Hakkı Uzunçarşılı her aksam İsmail Dilmen’e uğrar ve sohbet
ederdi. Erdinç diğer isimleri şöyle sıralıyor: “Karşı sırada Kâmuran Ardakoç vardı... Sonra Nurettin Eren vardı... Onun yanında asıl mesleği kolonyacılık olan bir zat
vardı. Sonra setüstü başlardı; köşede Ethem Bey... Varla yok arası bir adamdı. Köşeyi dönünce iç köşenin bir kenarı Muzaffer Özak’ın dükkânıydı, öbür kenarını Tunç
devraldı. Sonra Sahaflar’ın temel direği Ali Ertem vardı, hemen yanında da Mustafa
Türkmenoğlu... Adnan’ın babasıydı. O vefat edince dükkânı Arslan Kaynardağ’a verdiler. Onun yanında Acem İsmail’in dükkânı vardı, onu da İsmail Akçay’a verdiler.
Daha sonra Nizamettin Bey ve Ihsan Manavoğlu’nun dükkânları gelirdi.”97
Çarşı içinde yer almasa da sahaflar arasında öne çıkan bir diğer isim Râif
Yelkenci’ydi. Çarşı esnafına mesafeli olan Yelkenci, günümüzde kaotik bir ortam
olan Çadırcılar Caddesi’nin başında yer edinmişti. İlmî bir mekân olan dükkânı en
nadir yazmaları içerdiğinden oryantalistlerin uğrak yeriydi. Ahmed Güner Sayar’a
göre Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişle ortaya çıkan tipolojiden farklı seyreden
Yelkenci, sahaflıkta da kendi hayat tasavvuruna sıkışarak direnç gösteren bir isimdi.98 Yelkenci gibi dönemin sahaflarının bir başka özellikleri ise kitapçılıktan çok
kitabiyâtçı olmalarıydı. Özellikle Nizamettin Aktuç, Muzaffer Ozak, Raif Yelkenci ve İsmail Dilmen birer ilim kaynaklarıydı.99 Buraya kadar zikredilen sahaflar
Cumhuriyet dönemine yetişmiş, öne çıkmış, sahaf tanımına lâyık görülen belli
başlı kişilerdir. Yâd edilen eski günlerin odağında bu isimlerle olan münasebet
vardır. Çarşının kültürel bir mahiyet kazanmasında bu sahafların rolü büyüktür.
Erdinç, dönemin maddîyâtına dair kendi izlenimlerinde sahaflar arasında rekabetten çok işbirliği olduğunu zikrediyor. Aktarımına göre büyük kütüphaneleri
alabilmek için iki üç esnaf birleşiyor, kamyonet ve at arabalarıyla getirilen kitaplar
96
97
98
99
138
Ayşe Adlı (a), a.g.y.
E. Nedret İşli, “Erol Şadi Erdinç İle Geçmiş Zaman Sahafları ve Sahaflık”, Kitap-lık, Ocak-Şubat
2001, Sayı 45: 330-331.
Ahmed Güner Sayar, Sahhaf Râif Yelkenci, İstanbul, Ötüken, 2016: 16.
“İlme Hizmet”, Milliyet, 25 Ekim 1958: 3,
ortaklardan birinin dükkânına yığılarak tasnif sonrasında mezata çıkarılıyordu.
Aslında büyük kütüphanelerin alınması kimi zaman bir kültür kopukluğuna neden olmaktaydı. Özellikle tanınmış yazar veya muhtelif mesleklerden kişilere ait
kütüphaneler ve kişisel arşivlerin burada satılması o kişilerin fikriyâtlarına dair
çok şey söyleyen eserlerin dağılmasına yol açıyor, ilgisiz kişilerin eline geçebiliyordu. Bu bağlamda Mahmut Muhtar Paşa100 Sait Halim Paşa, Recep Peker, Şemseddin Günaltay, İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Abdülhak Hamit Tarhan, Mehmet
Emin Yurdakul, Mazhar Osman gibi isimlere ait kütüphanelerin, muhtelif eser,
belge ve efemeranın Sahaflar Çarşısı’na düştüğünü hatırlamak gerekiyor.101 Bu
yüzden sahaflığın kültürel ve manevî yönü önem kazanmaktadır.102
Çarşı tekelinde sahaflığın yakın tarihlerdeki son temsilcileri İbrahim Manav,
İsmail Açay, Arslan Kaynardağ, Necati Alpas, Turan Türkmenoğlu ve Halil Bingöl olarak verilebilir. Halil Bingöl103 sahaflığa Beyoğlu’nda devam etmekteyken
Turan Türkmenoğlu 4 kuşaktır çarşıda bulunan bir aileye mensuptur. Arslan
Kaynardağ’dan aldığı 4 numaralı dükkânı oğluna devredecek gibi gözükmektedir. Kitabiyâtla ilişiği olan bir isim olan Türkmenoğlu’nun muhtelif makale
ve çevirileri bulunmaktadır ve çocukluktan beri burada olması nedeniyle çarşı
tarihi için önemli bir bellektir. Öte yandan Mehmet Ertezcanlı’dan kendisine
geçen çarşının anı defteri oldukça önemlidir. Hasan Ali Yücel, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Reşat Nuri Güntekin, Yaşar Kemal, Hasan Ali Ediz, İsmail Hakkı Baltacıoğlu gibi isimlerin imzasının bulunduğu anı defteri, 1952’den 1970’lerin sonlarına kadar 20-25 sayfa yazılmış birincil bir kaynak niteliğindedir.104 Mustafa
Türkmenoğlu’nun aktardığı üzere ağabeyi bu defteri yayımlarsa yaşanan dönüşüm daha net bir şekilde görülecektir. Çalışma sırasında rahatsızlığı nedeniyle
görüşmediğimiz İbrahim Manav son temsilciler arasında en güçlü isimdir.105
10 yaşında geldiği çarşıda İsmail Dilmen, Adnan Türkmenoğlu ve Mehmet Ertezcanlı gibi isimlerin yanında çalışmış ve ilkokuldan sonra kendisini burada
100 “Dağılan Yapraklar”, Milliyet, 24 Kasım 1959: 3.
101 Arslan Kaynardağ. “Sahaflar Çarşısı ve Diğer Belgeler”, Milliyet, 30 Mayıs 1983: 2.
102 Arif Yesari elden ele dolaşıp sahaflara düşen bu kitaplarda her okuyucunun kendinden bir şeyler
bıraktığını, düşünce dünyasına yakın bulduğu satırları çizdiğini ve bu satırların kitabın eski sahibine dair çokça şey söyleyebileceğini dile getirmektedir: Arif Yesari, “Sahaflar Çarşısı”, Müteferrika, Güz 1993, Sayı 1: 123.
103 Halil Bingöl sahaflığa Beyazıt Meydanı’nda kitap satarak başlamıştır. Kitaba olan ilgisi 15 yıllık
mesleğini bırakmasına neden olmuş ve çarşıda çalışmaya başlamıştır. 1994’e kadar burada kaldıktan sonra Aslıhan Pasajı’nda görünmeye başlayacak ve buraya çekidüzen veren isimlerden biri
olacaktır.
104 Ayşe Adlı (b), “Sahafların 3 Tip Müdavimi var; Bibliyoman, Bibliyofil ve Kleptomanlar”, Nadir
Blog, Aralık 2017: https://www.nadirkitap.com/turan-turkmenoglu-roportaji-2-bolum-blog12.
html, Erişim: 23 Aralık 2017
105 Abdullah Uçman, Fatih’te Geçen Kırk Yılın Hikâyesi, İstanbul, Heyamola Yayınları, 2009: 17.
139
yetiştirmiştir. 1960’lardan sonra Dilmen Kitabevini devralan Manav, 1980 sonrasında ise Pera’daki mezatlarda münadilik yapıyordu.106 Çarşının dernek başkanlığını ise Adil Sarmusak’a 1992’de gıyabi bir seçim sonrasında devreder.107
Son olarak Arslan Kaynardağ’a (1923-2008) sözü getirmek gerekir: Kaynardağ
Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ndeki doktora eğitimini tamamlamış, kitaba
ve kitabiyâta ilgili bir kişidir. Kaynardağ çarşının yeniden inşasını takip eden
günlerde Nizamettin Aktuç’un yanında işe başladı.108 Muzaffer Ozak gibi isimlerden büyük destekler gördü. 1957’de Sahaflar Çarşısı’nda Elif Kitabevi’ni açtı.
Kitabiyâtla ilişkisini 1960-65 arasında çıkardığı Kitap Belleten adlı dergiyle devam ettirdi.109 43 sayı süren bu derginin amacı kitap dünyası ve yayımlanan yeni
kataloglardan insanları haberdar etmekti. Kaynardağ aynı zamanda çeşitli felsefecilerle yaptığı söyleyişiler, Hasan Ali Yücel ve Hilmi Ziya Ülken’i konu edinen
eserleri dışında öne çıkan dergi ve gazetelerde makaleler yayımladı. Tarih Vakfı
ve Kültür Bakanlığı ortak yayını olan Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi’nde
“Sahaflar Çarşısı” makalesinin müellifi olmakla beraber çeşitli gazetelerde çarşıya dair en önemli mâlûmatları paylaşan kişidir. Benimsediği dünya görüşüyle
çarşı tarihinde özel bir yer edinen Kaynardağ’ın Sahaflar Çarşısı adında bir şiiri
de bulunmaktadır. Salâh Birsel, Halley Kimi Kurtarır adlı eserinde onun araştırmacılara ve eski kitap meraklılarına yardım etmekten kaçınmayan bir kişi
olduğunu ve profesörlerin önlerine hiç duymadıkları eserler çıkardığını belirtir. Birsel Elif Kitabevi’ne özel bir anlam yükleyerek, buradan aldığı eserlerin
kişisel dünyasını aydınlattığını da söyler ve “Benim kültürüm Elif Kitabevi’nden
gelir” demekten geri durmaz.110 Reşat Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’ne
Elif Kitabevi maddesini eklemesiyle Birsel’in bu yaklaşımı desteklenebilir. Emre
Kongar da Hocaefendi’nin Sandukası’nda Elif Kitabevi’yle olan ilişkisini farklı
bir anlatımla işlemektedir.
Sayılan isimlerde, çarşı tarihinde ve müdavimlerinde kadınların hiç geçmemesi düşündürücü ve üzerinde tartışılması gereken bir konudur. Bu durum
kendilerine sosyal yaşam, eğitim ve iş hayatında geç dönemlerde yer bulabilmiş
olmalarından kaynaklanmaktadır. Nitekim bu tecrit edilmişlik sahaflıkta da görülür. Ancak, İbrahim Manav’ın çarşıdaki son dönemlerinde kadın tezgâhtarlara
106 Lale Filoğlu, “Kitapların Mezat Ustası”, İstanbul Şehir Üniversitesi e-Arşiv Sistemi KAİB Taha
Toros Arşivi, 3 Aralık 1988, http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/6535, Erişim: 23
Aralık 2018.
107 Tatlısu, a.g.y., 1.
108 Aktuç çarşıda yabancı kitap satışını başlatan isimlerin başında gelmektedir.
109 Uğurol Barlas, “Arslan Kaynardağ’ın Elli Yılı Aşan Kitapçılığı: Sahaflar Çarşısı’nda Geçen Günler”, Müteferrika, Yaz 1994, Sayı 3: 63-66.
110 Salâh Birsel, Halley Kimi Kurtarır, Ankara, Bağlam Yayıncılık, 1988: 92.
140
yer vermesi ve daha sonra kızı Ayşegül Manav’ın bir süre dükkânın başına geçmesi istisnai olması bakımından değerlidir ve bu yönüyle çarşının ilk kadın esnafı olarak gösterilmektedir. Edebiyat Fakültesi’nde arkeoloji ve sanat tarihi eğitimi
almış, Necmettin Hilav’ın öğrencilerinden olan ve 17 yaşından sonra babasının
yanında yarım gün çalışmaya başlayan Ayşegül Manav bu süreci “Zamanla beni
kabullendiler. Çünkü onlardan daha fazla şey biliyordum.” şeklinde açıklıyor.111
Çarşıya uğrayan kadın akademisyen, yazar ve araştırmacılardan ise Fevziye Abdullah Tansel, Mübahat Kütükoğlu, nadiren de olsa Tanpınar geleneğinin taşıyıcıları112 olan Zeynep Kerman ve İnci Enginün sıralanabilir.113
Çarşının 1974 yılından bir manzarasını Ertem Eğilmez’in yönetmenliğini
yaptığı “Salak Milyoner” adlı filmde görmek mümkündür. Zengin olma hayalleriyle Kayseri’den İstanbul’a gelen Himmet (Zeki Alasya), Hayret (Metin Akpınar), Saffet (Kemal Sunal) ve Gayret (Halit Akçatepe) kardeşler Haydarpaşa
Garı’nda indikten sonra karşıya geçerek Sahaflar Çarşısı’na gelirler. Burada sahaflık yapan Mehmet Çavuş’u (Münir Özkul) bulurlar ve babalarının emanetlerini alırlar. Filmin çekildiği dönem çarşının dönüşümünde önemli bir nokta
olan belediye ile ilişkilerin bozulmaya yakın olduğu dönemlerdir. 1979’da ise
“Dokunmayın Şabanıma” filminde Şaban karakterini canlandıran Kemal Sunal
çarşıya uğrayarak “On Derste Çapkınlık” adlı kitabı almaktadır. 1977 sonrasında çarşı işportacıların işgaline uğrayacak ve özellikle askerî belediye zamanında
onlara da yer gösterilecektir. Hülasa siyasi ve sosyal değişimlerden en çok etkilenen kent merkezlerden biri de çarşı olacaktır.
2.5. Çarşıdaki Değişimin Nedenleri
Çarşı hakkında ortaya koyulmuş eserlerde eskiye duyulan özlemle beraber çeşitli
değişimlerden şikâyet edildiği görülmektedir. Eskiye duyulan özlem müellifleri
değişimin nedenlerini irdelemeye itmiştir. Bu irdelemelerde daha çok duygusal
bir yaklaşımla eski günlerin yâd edildiği görülmektedir. Çarşının kültürel bir
mahiyet kazanmasının birçok nedeni olduğu gibi kazandığı mahiyeti kaybetmesinin de birçok nedeni vardır. Bu nedenler siyasi, sosyal, iktisadî ve teknolojik
gelişmelerden ayrı düşünülememektedir.
111 Ersin Kalkan, “Sahaflık babadan miras”, Hürriyet, 27 Eylül 2000, İstanbul Şehir Üniversitesi e-Arşiv Sistemi KAİB Taha Toros Arşivi, http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/13662, Erişim: 23 Aralık 2018.
112 Yahya Kemal geleneğini devralan Tanpınar’ı öğrencisi Mehmet Kaplan izleyecek, onun da öğrencileri olan Zeynep Kerman ve İnci Enginün de devamcısı olacaktır. Zincirin günümüzdeki halkası
ise Prof. Dr. Handan İnci’dir. Kendisi Tanpınar araştırmalarında öne çıkan bir isimdir.
113 Ayşe Adlı (b), a.g.y.
141
2.5.1. Yerel Yönetim Etkisi, Esnafın Yeni Alan ve Kaynakları
Toplumların yaşadığı değişimler beraberinde hem kültürel hem de kentsel
mekânlarda bir takım değişikliklere neden olmaktadır. Sahaflar tekelinde
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişle beraber bir kırılma olduğu söylemek olasıdır. Nihayetinde yazma ve basma kitaplarla uğraşma 1928 yılından sonra farklı
bir döneme erişerek hem nitelik hem de nicelik anlamında değişime uğramıştır. Arslan Kaynardağ Harf Devrimi sonrasında sahafların “sudan çıkmış balığa döndükleri” benzetmesini yapmaktadır. Ayrıca alış veriş tarzının değiştiğini,
evvelinde sadece eski harfli kitap satmak üzerine kurulu olan sahafların yabancı
kitap satışına da başladığını dile getirmektedir.114
Sahaflar Çarşısı evvelinde insanların “ fakir girip fikrî zenginlikle çıktıkları”,
her nesil ve terbiyenin buluştuğu bir mekândı.115 Sahaflığın tanımı bile kendi
başına bir olay iken çarşının dönüşümü buna eşlik etmektedir. Bu dönüşümü
anlamak adına sahaflığın ne olduğu konusuna değinmek gerekir. Türk Dil
Kurumu’nun “genellikle kullanılmış ve eski kitap alıp satan kitapçı” şeklinde verdiği tanım hem eksik hem de cevaplanması gereken yeni soruları tartışmaya açmaktadır. Bu tanım ekseninde ilk olarak eski kitabın ne olduğu ve bir kitabın ne
zaman eskiyeceği sorusu akla gelmektedir. Tanımda bu işle uğraşanların kişisel
donanımlarına dair hiçbir şey bulunmamaktadır. Muzaffer Ozak sahafları “mutasavvıf” olarak nitelerken Arslan Kaynardağ “filozof”, Ekrem Karadeniz “musikişinas”, Ankara sahaflarından Turgut Koraltan “allame” tanımlarını lâyık
görür.116 Halil Bingöl sahaflığı “tamamen kitaba olan aşk mevzusu” olarak görürken117, İbrahim Manav da “Sahaf kitaba hâkim olan insandır” diyerek sahafın
kitabın mahiyetini bir görüşte anlayacak donanımda olması gerektiğini dile getirir.118 TDK tanımının ise sahaflığın mahiyetlerini görmezden gelerek sahaflığı
geniş bir hüviyete soktuğu görülmektedir. Yalnız buradaki geniş hüviyet sadece
nicel anlamdadır. “Kitapçı” deyimi eski veya yeni kitap fark etmeksizin TDK’nin
sahaf tanımına daha uygun gözükmektedir. Bu noktada TDK, kitapçının tanımı
da “kitap satan kimse olarak” vermektedir ki bu da –eski veya yeni– hangi tür
kitap sorusunu akla getirmektedir. Hülasa bir üst başlıkta değinildiği üzere sahaflık donanım ve tecrübe gerektiren bir meslektir, bu yönüyle de salt kitap alıp
satan kişilerden ayrılmalıdır. Tecrübeden kasıt çekirdekten yetişmek, meslekte
114 Hikmet Münir Ebcioğlu, “Günümüzde Sahaflar Çarşısı”, Tarih ve Edebiyat Mecmuası, Ekim 1978,
Cilt 2: 27-28.
115 Ahmed Güner Sayar, a.g.e., 19.
116 Melike Kaplan ve Sibel Ün, “Bir Kent Bir Gelenek: Ankara’da Sahaflık”, Ankara Üniversitesi Dil ve
Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 2014, Cilt 54, Sayı 2: 135.
117 Tatlısu, a.g.y., 14.
118 Uğurol Barlas, “Sahaflarda 45 Yıl: İbrahim Manav”, Müteferrika, Bahar 1994, Sayı 2: 145.
142
uzun yıllar mesai harcamak ve pişmektir. Donanımdan kasıt ise mesleğin icra
edildiği toplumun ve dahi çok daha fazlasının örfüne, diline ve yazılı kültürüne
vakıf olabilmektir. İşte bu donanım evvelinde var olduğundan sahaflar kültür
taşıyıcıları olabilmişlerdir. Onların dükkânları birer mahfil niteliğindeyken sahaflar da kültür hamîleridir. Çarşıya kültürel bir değer katan, burayı bir buluşma
noktası ve fikrî zenginliğe ulaşmada bir araç haline getiren de bu değerler bütünüdür. Sahaf tanımındaki bu problem 2018 Kültür Çalıştayı’nda da gündeme
geldi ve sahafların dağınık vaziyetleri ekseninde “sahaflarla yapılacak istişareler
neticesinde belirlenecek kriterler neticesinde ‘sahaflık’ mesleği mensupları belirlenmeli, bu kişiler ikinci el kitap satıcılarından ayrıştırılmalı ve ‘sahaf’ vasfını taşıyanlara teşvik mahiyetinde korumacı bazı imtiyazlar tanınmalıdır” önerisinde
bulunuldu.119
Peki bir mekânın dönüşümü nasıl olur? Sosyal, ekonomik, siyasal ve kültürel
değişim ile teknolojik imkânların gelişmesi çarşıyı nasıl etkilemiştir? Konuyu
ilk olarak sahaflar açısından ele almakta yarar var. Görüşmecilerin ortak beyanlarında ekonomik sebepler ön plana çıkmaktadır. Fahrettin Kerim Gökay
döneminde başlayan belediyenin korumacı yaklaşımı özellikle askerî belediyeyle
beraber tersine dönecektir. Bu ilişki çarşıda kitapla ilgisiz kişilere yer açılması ve
kirâlar üzerinden ortaya çıkacaktır. İlgisiz kişiler çarşının maddîyâtını değiştirirken kirâların yüksek olduğunu düşünen esnaf yeni alternatiflere gidecektir.
Böylece maddi endişeler bir gönül ve tutku mesleği sayılan sahaflığı mağlup edecektir. Bu değişimde unutulan şey sahaflıktan kimsenin zengin olmadığıdır. Aslında çarşı esnafı arz-talep ilişkisini öteden beri oldukça iyi okumaktadır. Bunu
erken tarihli bir eleştiride görmek mümkündür. “L.” imzasını kullanan bir müellif 1934’te çarşıdaki görünümü eleştirmektedir. Aktardığına göre artık kitap
dükkânlarının önünü “fasulye çuvalları, kuskus torbaları, mercimek kümeleri ve
çorap dizileri” kaplamıştır. Çarşıya canlılık katan müzayedeler ise unutulmaya
başlanmıştır. Bu manzaranın nedeni kitap müşterisinin kalmamasıdır. O’na göre
insanlar artık “kafaya değil mideye uyan şeyler” aramaktadır.120 Mideye uyan
şeylerin tercihi meselesi toplumun önceliğiyle beraber çarşı esnafının da maddî
arzını değiştirmiştir. 1954’e geldiğimizde durum daha farklı olmamakla beraber
bu kez siyasal iktidarın yarattığı ortamın da çarşı üzerindeki etkisini görmekteyiz. Yaşar Kemal’in çarşıda yeni kitaplar satan kişiyle yaptığı görüşme buna iyi
bir örnektir. Bu kişi kirâlar arttığı için kitaplara zam yapmak zorunda olduğunu söylerken bir yandan da 1950 sonrasında dini kitaba olan talebin artmasının
119 İstanbul Kültür Çalıştayı Çalıştay Kitabı (11-12 Mayıs 2018), İstanbul, İstanbul İl Kültür ve Turizm
Müdürlüğü, Bilnet Matbacılık, 2018: 99.
120 L., “Kitapla çorap ve mercimek yan yana”, Zaman: 14 Teşrinisani 1934: 3.
143
kendilerini kurtardığını eklemektedir.121 Demokrat Parti kimliği ve sonraki dönemlerden günümüze değin artan muhafazakârlığın çarşıya olan etkisini bugün
burada satılan dinî eser, tespih, seccade veya hacı yağlarından görmek olasıdır.
1980 sonrasında belediyenin çarşıyla olan ilişkisinin çarşı esnafında yeni arayışlara neden olduğu zikredilmişti. Askerî belediyenin çarşıda yer verdiği kişiler
sadece umumî ve maddî manzarayı değiştirmekle kalmadı, çarşının en aslî özellikleri olan gelenek, disiplin ve sessizliği de bozdu.122 Eski kitap esnafı da yeni arayışlar içinde kendilerine yeni alanlar yarattı. Yeni alanların ilki yayıncılıkta zuhur
etti. Birçok esnaf yitirilmiş olan sahaflık geleneğini canlandırmak yerine yeni kitap basımıyla geçimlerini ikame etme yolunu seçti. Bu ikame biçimi günümüzde
devam etmektedir ve karşılıklı bir anlayışla onlar için kabul edilebilir bir şey olduğu gözükmektedir. İkinci alan ağırlıklı olarak ders kitabı satmak oldu. Yurttaş
Kitabevi ile ilk ciddi belirtilerini gösteren bu ikame biçimi üniversiteyle olan ilişki
nedeniyle giderek arttı. Özellikle üniversiteyle olan ilişki hem yayıncılık hem de
ağırlıklı olarak ders kitabının satılmasında başat rolü üstlendi. Birçok hocanın anlaşmalı olduğu esnaflar öğrencileri mecburen buraya gelmek zorunda bırakıyordu.
Yakın dönemlerden Der Yayınları bahsi geçen durum için geçerli bir örnek olarak
hatırlanabilir. Yayıncılık faaliyetlerinin ülke genelinde gelişmesi ve daha profesyonel hâle gelmesiyle çarşı esnafının kendisine açtığı bu alanın sınırları da daraldı ve
yok denecek seviyeye indi. Ağırlıklı olarak üniversite ders kitaplarının satımı ise
Yüksek Öğretim Kurumu’nun kurulmasını takip eden süreçte, ülkedeki üniversite
sayısının artmasına paralel olarak devam etmektedir. Günümüzde kitap satıcısı
demenin mümkün olduğu esnafların sattığı üniversite ders kitaplarında bölüm
ayrımının olduğunu, yani bir esnafın ağırlıklı olarak tıp öbürünün de iktisat, mühendislik vb. gibi bölümlere hitap eden yeni kitaplar sattığını söyleyebiliriz.
Çarşının kangreni, en çok şikâyet edilen manzara olan üniversite ve yabancı
dil sınavlarına hazırlık kitaplarının satılıyor olmasıdır. Kendisine söz hakkı tanınan hemen hemen herkesin üzerinde amentü gibi birleşeceği ülke sorunlardan
olan eğitim, çarşıyı dönüştüren başlıca nedenlerdendir. Bu nedenle bir kuşak değişimi yaşandığını hatırda tutmak gerekir. Bu kuşak değişimi dilbilimci Emin
Özdemir123 tarafından “Testle eğitilip, tostla beslenen bir kuşak yetişti. İnsanı in121 Yaşar Kemal, a.g.e., 94.
122 Arslan Kaynardağ, “Sahaflar Çarşısı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı ve Kültür Bakanlığı Ortak Yayını, İstanbul, 1994, Cilt 6: 408.
123 Köy Enstitüsü çıkışlı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinin (İLEF) eski hocalarından Özdemir
1 Eylül 2017’de hayatını kaybetti. Daha çok Türk dili ve edebiyatı üzerine dersler verip eserler üretti. Türkçe ve dil kullanımı üzerine deneme ve yazıları Türk Dili ve Varlık gibi çok sayıda dergide
yayımlandı. Aynı zamanda TDK ve TUBİTAK bünyesinde görevler alırken TRT bünyesinde dil
danışmanlığı da yaptı: Nail Tan, “Yitirdiklerimiz: Emin Özdemir - Erdoğan Tokmakçıoğlu - Muzaffer İzgü”, Türk Dili, Ekim 2017, Cilt: XIII, Sayı: 790: 106-107.
144
sana edebiyat taşır. İnsanı insan kılan da edebiyattır. Öğrencilerime bunu vermeye çalıştım. Ülkemiz alacakaranlık kuşağında.” sözleri ve “Her şey çocuklarımıza
okumayı sevdirmekle başlayacak.” önerisiyle yaşadığımız yüzyıl için sınırlı bir
şekilde açıklanabilir.124 Bu arz talep ilişkisinde çarşıyı besleyen en önemli devlet
kurumu ÖSYM’dir. ÖSYM milyonlarca kişiyi sınav yapan dev bir kurum haline
gelmiştir. Kurum sadece 2018’de 10 milyon kişiye sınav yaptı ve bu sayı KPSS
sınavının yapıldığı dönemlerde daha da artmaktadır.125 Kurumun arz-talep ekseninde çarşının günümüzdeki umumî manzarasını nasıl desteklediğini en net
olarak çarşı esnafından bir şahıs aktarmaktadır:
“Siz KPSS’ye hazırlandığınızı düşünün, KPSS kitabı aldınız, o kitabı bitirdiniz, sınava girdiniz, kazanamadınız veya tekrar hazırlanacaksınız, puanınızı
beğenmediniz her neyse. Siz elinizdeki test kitabını bitirdiniz ve onu yeniden
almanız gerekiyor. Çünkü bu işin sirkülasyonu var, mesela ama atıyorum romanda bu yoktur. Okursunuz ve biter.”126
2003 yılına kadar çarşıdaki arzı besleyen bir başka devlet kurumu da Millî Eğitim Bakanlığı idi. Çarşı özellikle lise öğrencilerinin ders kitaplarını temininde
kentte akla gelen ilk yerlerden biriydi. Okullarda ders kitapların günümüzde ücretsiz dağıtılıyor olması esnafın şikâyet ettiği müşterisizliği etkilemiştir.
2.5.2. Değişen Nesil ve Toplumsal Dönüşüm
Sahaflıkta ve çarşıdaki değişimde başat nedenlerden biri de bir neslin ömrünü tamamlamış olmasıdır. Çarşının yeniden imarından sonra yetişmiş sahaflar
1970’lerden sonra yavaş yavaş ömürlerini tamamladı. Onlar ömürlerini tamamlarken çarşıdaki sahaflık geleneği de ömrünü tamamlıyor, bir gelenek son buluyordu. Bu noktada toplumsal dönüşümün yarattığı etki kadar eskilerin geleneği
devam ettirecek çıraklar yetiştirememiş olması önemli bir etken olarak göze çarpar. Zikredilen son temsilcilere baktığımızda İbrahim Manav, Turan Türkmenoğlu ve İsmail Açay dikkat çekiyor. Bu kişilerden Türkmenoğlu çekirdekten
yetişme bir isimdir, anlattığına göre dükkânda tesadüf ettiği muhabbetlerden
sonra okulda öğretilen ve tartışılan konuları basit ve gereksiz bularak ortaokul
sonrasında babasının yanında yetişmeyi tercih etmiştir. İbrahim Manav ise lise124 “Öğretmen-Dilci-Yazar Emin Özdemir hayatını kaybetti”, Hürriyet, 1 Eylül 2017: http://www.
hurriyet.com.tr/ogretmen-dilci-yazar-emin-ozdemir-hayatini-kayb-40567330, Erişim: 19 Kasım
2018.
125 Mahmut Özer, “Takdim”, 2018 YKS Değerlendirme Raporu, Ağustos 2018: 5.
126 Aysel Tekgöz Obuz, Nursen Tekgöz ve Hazal Özdemir, “Tarihsel Mekanın Habitus Değişimine
Örnek Olarak Nitel Bir Çalışma: Beyazıd Sahaflar Çarşısı”, Current Debates in Sociology & Anthropology, Aralık 2017, Cilt 10: 239.
145
ye gidecek yaştayken Naki Bora’nın vesilesiyle sahaflığa yöneltilmiştir.127 Acem
İsmail’in dükkânını alan İsmail Açay (ö. 2002) ise Nihal Kitabevi ekseninde
Türk musikisine hizmet etmiş bir isimdir. 1990’lara gelindiğinde çarşıdaki sahaf
sayısı 2-3 kişi olarak verilirken günümüzdeki durum çok daha kötüdür. Hülasa çarşıdaki dönüşümün en önemli nedenlerinden biri daha sonraki nesillerin
sahaflığı kavrayamamaları, değişime fazlasıyla açık olmaları, bu değişimle de
kendilerine yeni alanlar yaratmış olmalarıdır.
Çalışma sürecinde görüşülen kişiler kitap okuma alışkanlığının yitirildiğini ve bunun çarşıdaki dönüşüme etki ettiği fikrîndedir. Çarşının alt ve üst
mekânlarla ilişkisini Küllük üzerinden sorduğumuz Mustafa Türkmenoğlu
“Şimdi önce çarşının çevresindeki o kültürel ve sosyal mekânlarda oturacak insan kitlesinin olması lazım. Çarşının çevresine baktığım vakit maalesef ben onu
göremiyorum. Dolayısıyla sizin de belirttiğiniz gibi o Küllük Kahvesi’nin şimdi de
olması bir şey ifade etmez, Küllük’e gelecek adam kalmadı burada.” cevabını vermiştir.128 Toplumsal dönüşüm ve bir neslin değişimi en çok kitaplara yansıyacağı
için çarşının bu durumdan etkilenmemiş olması da düşünülemez. Sahafların
ve çarşının kültürel mahiyetini yitirmesinde toplumun bir yansımasını görmek
olasıdır. Bu nedenle müelliflerin çarşıdaki eski günlere duyduğu özlem, değişen
toplum ve edinilen yeni alışkanlıkları çarşı üzerinden görünür kılma amacına
katkı sunmaktadır. Bülent Berkman bu noktada, muayyen tarihlerden beri siyasi
durum ekseninde kitabın korkulan politik bir şey olarak görülmeye başlanmasını ilk önemli dönüşüm olarak ele alıyor. Toplumun ağırlıklı olarak izlemeyi
okumaya tercih ediyor olmasını ve kitapların kültür ve eğlence araçlarındaki birincil konumunu yitirmesini de peşi sıra ekliyor.129 Popüler kültürün “bugünün
ve gündelik yaşamın kültürü olduğu” düşünüldüğünde toplumdaki değişimlerin literatüre yansımasını Sahaflar Çarşısı, burada satılan metalar, esnafın değişen ikâme biçiminden okumak mümkündür. Çünkü her devrin üretim biçim ve
olanakları ekseninde ortaya çıkan ve alıcı bulan bir sanat ve edebiyat çeşitliliği
süregelmektedir.130 Hülasa toplumun okuma alışkanlığını yitirmesiyle bir meslek yok oluyor, bir meslekle bir çarşı, bir çarşıyla Osmanlı’dan günümüze gelen
bir gelenek, bir gelenekle de kültürel bir bütünlük yitip gidiyordu.
Öte yandan bireylerin kişisel kütüphane oluşturma hevesleri önceden daha
yaygındı. Kitaba ve bilgiye ulaşmanın sınırlı olduğu dönemlerde çarşının önemi de fazlaydı. Hakiki kitapseverler, kitap almayı hastalık boyutuna getirenler,
127
128
129
130
146
Gülsün Uçar, “Modernite Karşısında Sahafların Direnişi”, Kitabın Ortası, Mayıs 2017, Sayı 2: 17.
Tatlısu, a.g.y., 7.
Bülent Berkman, a.g.m., 3.
Ahmet Oktay, Türkiye’de Popüler Kültür, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 1993: 15, 17.
koleksiyon için alıp daha sonra satanlar ve araştırmacılar çarşıdaki belli başlı
müşteri profilleriydi.131 Kütüphanelerin gelişmemiş olması, dar katalogları, toplu eserlere ulaşmanın zorluğu ve eski yazılı eserlere olan ilginin devam ediyor
olması çarşı merkeziliğini destekliyordu. M. Seyfettin Özege’nin Eski Harflerle
Basılmış Türkçe Eserler Kataloğu’nu hazırlarken çarşıdan aldığı yardım bunun
açık bir belirtisiydi. Tüm bunlar nihayetinde kitaba olan ilgiyi artırıyor, çarşı
ekonomisine de katkı sağlıyordu.
2.5.3. Kentin Yeni Merkezleri ve Yeni İmkânlar
Kültürel bütünlükte mekân kavramı oldukça önemlidir. Mekânları oluşturan
değerler de kültürel birikim, kent planları ve ekonomik imkânlardır. Şehirlerin,
özellikle de büyük şehirlerin değişmesi kaçınılmaz bir durumdur. Ancak kültür
politikalarını yönetenlerin ilgisizliği ve donanımsızlığının yerel yönetim uygulamaları ve dönemin ekonomik koşullarıyla birleşmesi, 1980’lere kadar eski kitap
için tek merkez olan çarşının kent yaşamındaki yerini kaybetmesinde olağan bir
duruma işaret ediyor. Böylece sahaf erbabı yavaş yavaş Beyoğlu ve Kadıköy’de
gözükmeye başlayacaktır. 20. yüzyılın başlarında Bâbıâli dışında Beyoğlu, Galata ve Üsküdar’da kitapçı dükkânları zaten artış göstermişti.132 1980 sonrasında
ise Beyoğlu’ndaki Aslıhan Pasajı ve Kadıköy’de Kafkas Pasajı, sınırlı bir şekilde
Akmar Pasajı ve Bahariye’deki sahaf çarşılarının eski kitabın yeni merkezleri
olması, kentteki kültür-sanat ortamlarındaki değişimin bir neticesidir. Kadıköy
çevresi Moda Sineması ile gözle görülen bir canlılık yaşayıp eski kitap alım satımında öne çıkarken Galata-Beyoğlu ise Avrupaî tarz sahaflığın yapıldığı Levanten kültür merkezî günlerini andırmaya başlayacaktı.133 Günümüzde Akmar
Pasajı’nın da Sahaflar Çarşısı’dan farkı yoktur.134 Sahaf Ümit Nar burada sahaflıkla meşgul olanların çarşıdaki değişim ve artan kirâlar nedeniyle Moda’nın ara
sokaklarına dağıldıkları bilgisini paylaşıyor. Aslıhan Pasajı ise günümüzde sahafiye açısından oldukça iyi durumdadır. Ancak burada dükkânı bulunan Halil
Bingöl “sahafiyenin yeni merkezî Aslıhan mıdır?” sorusuna “Merkezi demeyelim
de dağıldı diyelim. Merkez yine orası, Sahaflar Çarşısı merkez yani. İçindekileri
131 Halûk Güneyli, “Sahaflar Çarşısı ve Hatıralar”, Müteferrika, Bahar 1995, Sayı 5: 126.
132 İsmail E. Erünsal, “İstanbul’da Kitap Ticareti ve Sahaflar”, Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük
İstanbul Tarihi, İstanbul, İBB Kültür AŞ. ve İSAM Ortak Yayını, 2015, Cilt 7: 628.
133 Necati Güngör, “İstanbul’un sahaf çarşılarında gün yirmi dört saat kitap”. İstanbul Şehir Üniversitesi e-Arşiv Sistemi KAİB Taha Toros Arşivi, t.y.: http://hdl.handle.net/11498/5780, Erişim: 25
Ocak 2019.
134 Akmar Pasajı günümüzde eski kitapla uğraşanların azınlıkta kaldığı bir mekândır. Pasajın girişi
itibariyle üst üste yığılan eski ve yeni test kitapları sizi karşılamaktadır. Yabancı ders kitapları
dışında plak ve çeşitli efemeraların rahatlıkla bulunabileceği bir yerdir. Pasajın sol çaprazında ise
“Sakallı Lütfü” olarak bilinen sahaf Lütfü Seymen’in küçük dükkânı bulunmaktadır.
147
düşünmeden ismen merkez orasıdır.” cevabını vermektedir.135 Öte yandan kentteki
sahaf dükkânlarının niteliksel anlamda olmasa da sayıca artıyor olması, yayıncılığın gelişmesine paralel olarak kitapçıların da her semtte görünür olması çarşı
merkezîliğini azaltan diğer nedenlerdir. Sahaf festivalleri136, kitap fuarları, fuarlara olan yoğun ilgi ve fuar alanlarının İstanbul’daki konumu düşünüldüğünde
Sahaflar Çarşısı esnafının müşterisizlikten şikâyet etmesi disiplinlerarası bir araştırmaya ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor.137
Günümüzde kitaba ve bilgiye ulaşmak eskiye nazaran daha kolay hâle geldi. Bu
nedenle internet ve bilgisayar kullanımının yaygınlaşması sahaflık mesleğinin bitmesinde bir başka neden olarak gösterilmektedir. Bunun en büyük nedeni internetin yaygın hâle gelmesidir.138 İkinci büyük nedeni kütüphaneciliğin eskiye göre daha
iyi durumda olması, kütüphane sayı ve niteliklerinin artıyor olmasıdır. İstanbul tekelinde yapılan bu izlenim çarşının yanı başındaki Beyazıt Devlet Kütüphânesi ile
daha aşağılarda bulunan Orhan Kemal İl Halk Kütüphânesi ve İstanbul Üniversitesi
Merkez Kütüphânesi’yle desteklemek olasıdır. Çünkü araştırmacılar için en mühim
şey zengin kütüphanelerde aranan eserlerin rahatlıkla bulunabilir olmasıdır. Öte
yandan banka kartı kullanımın artmasına paralel olarak gelişen “online alışveriş”
kavramı internet kitapçılığıyla günümüzde çarşıya darbe vuran bir başka nedendir.
Yeni kitap satımında pazarı elinde tutan birkaç site dışında çeşitli nitelikte eski kitapların satıldığı Nadir Kitap adlı site “internet sahaflığı” olarak gösterilmektedir.
Sahaflıkta meslektaşların bir arada olmasının önemi ekseninde Nadir Kitap’ın çeşitli yararlılıklar sağladığı söylenebilir. Aynı zamanda çeşitli sahafların kendi internet siteleri de bulunmaktadır. İşli’ye göre internet üzerinden sahafiye eserlerin
satılmasıyla eski kitap piyasası kayıt ve takip altına alınmaktadır.139 “İnternet sahaflığı” ekseninde eski kitapla uğraşmada maddîyâtın artık daha önemli hâle geldiği
söylenebilir. Nitekim her meslekte olduğu gibi sahaflık mesleğinin de bir değişime
uğraması normaldir, burada tezat yaratan şey sahaflık ile eski kitap satıcılığının ka135 Tatlısu, a.g.y., 13.
136 Sahaflar Çarşısı-yerel yönetim ilişkisi düşünüldüğünde Beyoğlu Belediyesi’nin yıllardır organize
ettiği Sahaf Festivali farklı bir duruma işaret ediyor. Beylikdüzü’nde düzenlenen festivalin de sahafları manen hoşnut ettiği bilgisi de Halil Bingöl ve Ümit Nar tarafından paylaşılıyor. Sahaflar
2019’da ise ilk kez Bakırköy’de düzenlenen festivale katıldılar.
137 İstanbul’da 10-18 Kasım 2018 tarihleri arasında düzenlenen TÜYAP Kitap Fuarı’nı toplamda 611
bin kişi ziyaret etti. İlk olarak 15 yıl boyunca Tepebaşı’nda düzenlenen kitap fuarı 2002’den sonra
Beylikdüzü’ndeki fuar alanında açılmaya başlandı: Hande Çetin Ongun, “İstanbul Edebiyatla Kuşanıyor”, flypgs.com magazine, Kasım 2018: 95. Beylikdüzü ile Sahaflar Çarşısı’nın konumu düşünüldüğünde ve buna kitaba ilgi, müşterisizlik gibi şikâyetler eklenince durum daha karmaşık bir
hal alıyor. Nitekim fuara giden genç neslin izdihama neden olduğu basında yer buldu.
138 Türkiye’de 2004 yılında internete erişim % 7 iken 2016’da %76,3’e yükseldi: Mahfi Eğilmez, Değişim Sürecinde Türkiye, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2018: 187.
139 Emin Nedret İşli, “Sahaflar”, İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul, NTV Yayınları, 2010: 787.
148
rıştırılıyor olmasıdır. Kaldı ki sahaflık mesleği salt eski kitap satmakla icra edilen
bir meslek değildir. Bir gelenekle şekillenen sahaflık mesleği ile ticarî bir amaçla
zuhur etmiş eski-yeni kitap satıcılığı, hem Sahaflar Çarşısı tekelinde hem de sahaflığın genel algısı düşünüldüğünde zihinlerde karmaşa yarattığı açıktır.
2.5.4. Değişen Mimarinin Sınırlı Etkisi
Türk müelliflerine ait kaynaklarda hiç geçmese bile birkaç yabancı kaynakta Sahaflar Çarşısı’nın günümüzdeki yerinin Bizans devrinde kitap ve kâğıt çarşısı
olan Chartoprateia’nın olduğu bölgede kurulduğu bilgisi tekrar edilmektedir.
Mekânsal ve tarihsel devamlılık ilişkisi açısından oldukça değerli olan bu bilgiyi
Boğaziçi Üniversitesi’nin efsanevi hocalarından, “İstanbul Hafızası” John Freely
(1926-2017) vermektedir.140 Freely’nin “Türk edebiyatının Chesterton’ı” olarak tanımlandığını söylediği Yahya Kemal Beyatlı da bir yazısında Sahaflar Çarşısı’nın
Beyazıt Camii ile olan uyumluluğunu şu şekilde dile getirmektedir:
“Beyazıd Camiinin önünde kahveler arkasında Sahaflar Çarşısı vardır. Bilhassa Sahaflar Çarşısı’nı ele alalım. Bu manzara hiçbir dekorcunun icad edemeyeceği kadar güzeldir. Ve üstelik maziyi göz önünde canlı bir vesika gibi bulundurur. Çok cezrî düşünen bir belediyeci feci bir günah olarak, Beyazıd Camiini
yalnız mimarî eseri olarak ortaya çıkarmak istese ve Sahaflar Çarşısı’nı kaldırsa ne kadar fena olur, değil mi? Demek ki zamanın bir de kendi mimarisi vardır,
etraf her zaman tufeylî değildir.”141
Nahid Sırrı Örik çarşıdaki yangından 5 yıl önce Tanin’deki bir yazısında
dükkânların birbirine abanarak durduğunu, her nevi eşyanın burada satıldığını
ve taşlarının eğri büğrü olduğunu belirterek yakın bir tarihte çarşının yok olacağı endişesi içinde olduğunu paylaşmaktadır. Ona göre çeşitli imar hareketleri
maziden ve mazideki hatıralardan parçalar götürmektedir.142 Onun bu öngörüsü
bir yangınla gerçekleşecektir. Çarşıdaki yangının tarihi de İstanbul için kırılma
noktalarından birine tesadüf etmektedir. Öyle ki 1950’den sonra nüfusun ilk kez
1 milyonu geçmesi ve takip eden imar faaliyetleriyle kimliğini yitirmeye başlayan bir İstanbul’dan bahsetmek mümkündür.143
Yangın sonrasında çarşının betonarme şekilde yeniden yapılması ve bu sayede çarşının aldığı yeni görünümü değişimin nedenleri arasında gösterilip
140 John Freely, John Freely’nin Gözünden İstanbul, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2010: 85;
John Freely, The Companion Guide to Istanbul and Around the Marmara, Woodbridge, Companion Guides, 2000: 112.
141 Firdevs Canbaz Yumuşak, “Edebiyattan Tarihe, Mimarîden Siyasete Yahya Kemal’in Nesirleri”,
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2010, Sayı 24: 114.
142 Nahid Sırrı Örik, İstanbul Yazıları, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2011: 29.
143 Aydın Boysan, İstanbul’un Kuytu Köşeleri, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları: 2003: 34-35.
149
gösterilemeyeceği tartışma yaratan bir konudur. İstanbul kent tarihinin büyük
yangınlardan ayrı düşünülemeyecek olması çarşının betonarme şekilde yenilenmesinde başat nedenlerden biri olabilir. Ancak mekânsal bütünlük ve devamlılığı savunanlar çarşıdaki mimarî değişimi günümüzdeki değişimin nedenleri
arasında sayabilmektedir. Örneğin Haldun Hürel dükkânların yenilenmesiyle
çarşının korunduğunun sanıldığını ancak tam tersi bir etki yaratıldığını, “Şimdi
gidip gezin bakalım, orada artık eski kitap ve ahşap kokusunun lezzetine varabilecek misiniz?” sözleriyle açıklamaktadır.144 Bu düşüncenin karşısında belediyenin
sorumluluk alıp yanmayan yerleri de içine alacak şekilde çarşıyı yeninden inşa
etmesini savunanlar vardır. Ayvazoğlu ve Şevket Rado belediyenin kayıtsız kalmamasını takdir edenler arasındadırlar. Özellikle TTOK Belleteni’nin imtiyazlı
yazarı Rado, yeni çarşının “zevkli ve tertemiz bir kitap pazarı” olduğu düşüncesindedir. Ona göre büyük şehirlerin özel köşelerinden olan kitap pazarları illa
köhne dükkânlardan teşkil etmemelidir ve belediye bu yüzden tebrik edilmeye
lâyıktır.145 Onun bu görüşünün çarşı üzerine kalem oynatanlarca genel olarak
benimsendiği görülür. Arslan Kaynardağ ise 1952’den 1970’e kadar aslî manzarasını koruyan çarşıda işportacılara başta geçici olarak verilen yerlerin daha
sonra üstü kapatılarak dükkân haline getirilmesine dikkat çekerek bu oldubittide belediyenin sorumluluğu olduğunu söyler. Böylelikle 25 dükkâna 15 dükkân
daha eklenir, yeni yerlerin tasarrufuna sahip kişilerin de kitabiyâtla yakından
ilişikleri yoktur. Mezat ve kitap salonunun kitapçılığa ve yayın hayatına olumlu
katkı sağlayacağı düşüncesinde olan Kaynardağ, mezat salonu olarak geçen yerin
önce lokantaya daha sonra ise kitapçıya çevrilmesinden de yakınır.146
Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu (TT0K) yangını takiben çarşının eski
usulde yeniden inşasını belediyeye ilk öneren ve yeni planı Prost’a çizdiren ilk kurumdur. Çarşıdaki bozulmanın önemli nedenlerinden biri de eskiden kişi aidiyetinde olan dükkân arazilerinin yangından sonra belediyeye satılmasıdır. Muzaffer
Ozak’ın Kaynardağ’a verdiği röportajda ihale sürecinde esnafın çeşitli usulsüzlüklerle fiyat artırma yoluna gittiği bilgisine ulaşılmaktadır.147 Eski Şark havasının sadece satılan eserlerle değil birbirine dayalı şekilde betonarme dükkânlarla da yitip
144 Haldun Hürel, Burası İstanbul (Bir İstanbul Kültürü Kitabu-2), İstanbul, Kapı Yayınları, 2012: 196.
145 Rado, a.g.e., 14-15.
146 Ertan Eğribel ve Ufuk Özcan (ed.), Tarihte – Doğu Batı Çatışması (Semavi Eyice’ye Saygı) içinde
Arslan Kaynardağ, “Çeşitli Yönleriyle İstanbul Sahhaflar Çarşısı”, İstanbul, Kızılelma Yayıncılık,
2005: 607.
147 Dükkânlar kişi aidiyetinde kalsaydı çarşıdaki dönüşüm daha erken başlayabilirdi. 1950’lerden
sonra artan kent nüfusuyla beraber kent yaşamı da çeşitlenerek farklı mekânlara yayıldı. Bu sebeple dükkân aidiyetlerinin belediyeye geçmesi çarşının ömrünü uzatmış, buraya ilgisiz kişilerin
yerleşmesini bir süre engellemiştir. Tüm bu süreç yerel yönetimin 1970’lerden sonra yaşadığı fikrî
kırılmayla açıklanabilir. Böylece kendi kendini imha eden bir korumacı süreç işlemiştir.
150
gittiği izlenimi çeşitli yazarlarca paylaşılmaktadır. Hülasa çarşının yeniden inşasında eskiyi mimari olarak koruma amacı güdülmediği söylenebilir. Bu noktada
bir şeyi yeniden yapmak ve eskiyi olduğu gibi korumanın farklı kavramlar olduğu
düşüncesi Haldun Hürel tarafından paylaşmaktadır.148
3. Çarşının Günümüzdeki Manzarası
Çarşıya Beyazıt Meydan’ı tarafından girildiğinde kapıların birkaç sene evvel yenilendiği ve üst kısma kötü bir yazı sitiliyle çarşı adının yazıldığı görülmektedir.
Girişten sonra altı tuğlayla desteklenen bir çeşme karşıda kalmaktadır. Ortadaki
yeşil alan çarşıya düzenli bir mekân görünümü vermektedir. Sağdaki yol önceden olduğu gibi daha yoğun bir yaya trafiğine sahiptir. Girişin hemen sağ ve
solundaki sonradan ekleme kitapçılar daha çok üniversite hazırlık ve yabancı dil
kitapları satmaktadırlar. Girişten sonra sağda kalan tuvaletten eskisi gibi koku
gelmediği, tuvaletlerin yerin altına alındığı esnaftan öğrenilmiştir. Çarşıda bahsi geçen sirkülasyon ürünleri göze batmaktadır. Girişin sol kısmında bir antikacı bulunmaktadır. Cam vitrinin yanında görüşmecilerden Adil Sarmusak’ın
Sahhaflar Kitap Sarayı adlı işyeri gelmektedir ki burası çarşının en büyük
dükkânıdır. Evvelinde mezat salonu olan bu yerde daha sonra lokanta dükkânı
açılmıştır. Sarmusak’ın işyerinde hat levhalar, tablolar, güncel muhafazakâr edebiyat dergileriyle beraber yeni kitaplar vardır. Özel koleksiyonu olan eserler ise
üst kattadır. Sarmusak’ın dükkânının önünde yöresel bal satan yaşlı bir adama
tesadüf edilmiş olup kendisi Sarmusak’ın akrabasıdır. Sol kısımdan devam edildiğinde Turan Türkmenoğlu’nun Elif Kitabevi/Milenyum Yayıncılık gelmektedir ki burada eski kitaplar daha yoğundur ve kendisinin özel koleksiyonu üst
kattadır. Sol kısımda eskiden Muzaffer Ozak’ın işlettiği yere gelene kadar iletişim sorunu yaşayan esnafa da tesadüf edilmiştir. Ozak’ın dükkânın olduğu yerin
çaprazında İbrahim Müteferrika’nın büstü bulunmaktadır. Askerî belediyenin
tek olumlu katkısı olan bu büstün kaidesi çarşı derneğince yenilenmiştir. Kapalıçarşı çıkışına inen yerde ise çarşı derneğinin baraka ofisi bulunmaktadır.
Sol üst kısımda dini eser ve levhalar fazlaca satılmaktadır. Çıkışa yakın kısmın
solunda musluktan ibaret sebil çeşme çarşının yeniden imarıyla yapılmıştır ancak mermerleri yenilenmiştir. Bu çeşme kediler de dâhil olmak üzere çarşı ve
civar esnafın ortak kullanımındadır. Çarşı kapılarını açıp kapayan Yılmaz adlı
bir bekçi bulunmaktadır. Çarşıdan eksik olmayan kediler de Hâfızıkütüb İsma148 Hürel, a.g.e., 196.
151
il Saib Sencer’in meşhur özelliğini hatırlatabilir. Kedilerin bolluğunun kitapları
kemiren farelere karşı bir önlem olduğu düşünüldüyse149 de bu konuda genel bir
mâlûmata erişilmemiştir. Çarşının delisi ve kedisinin eksik olmadığı yaygın bir
şekilde biliniyorken, onları çarşının bereketi olarak görenler de vardır. Halil Bingöl de “Eski kitap kokusu bizi mahvettiği gibi kediyi de mahveder. Kediler farelerle
pek uğraşmazlar, karınlarını doyurup kitabın üzerine yatarlar.” izlenimini paylaşmaktadır.150 Çınaraltı’nı mesken tutan görüşmecilerden Hasan Özkaynak’ın
da kedilerle özel bir bağı vardır ve kendisine birkaç kez kedileri beslerken tesadüf
edilmiştir. Çınaraltı olarak geçen mahfilden ise hiçbir şey kalmamıştır. Buradaki kaotik ticarî canlılık da birkaç sene öncesine göre yok olmuştur. Bu noktada
yerel yönetimin daha etkin şekilde müdahalede bulunduğunu ve Çınaraltı yakınlarında zabıtalara ait bir barakanın olduğu dikkate değer izlenimlerdir.
Çarşıdaki dönüşümün en belirgin sonucu küçük dükkânların yeni kitaplarla
dolu olmasında görülebilir. Eski kitapla uğraşanların azlığına bakıldığında Sahaflar Çarşısı’nın “kitapçılar çarşısına” dönüştüğünü söylemek mümkün gözüküyor.151 Hatta bu dönüşümün net olarak hissedildiği bazı dükkânlarda müşterilerden beklenen şeyler “pazarlık etmeyiniz” ve “ fiyatlar yayınevi liste fiyatıdır, lütfen fiyatları sanal alem fiyatlarıyla karıştırmayınız” şeklindeki yazılı levhalarda
belirtilmektedir. Bu, zaten eski mahiyetini yitiren çarşı esnafının iletişim sorunu
da yaşadığını göstermektedir. Nitekim görüşmecilerden Fuat Sulay’a “Çarşı zaten yeni kitapçılarla dolu, üstelik kitaplar internet fiyatlarından çok daha pahalıya
satılıyor, insanlar buraya neden uğramalı?” sorusu yöneltilmiş ve “Bu sene okul
açılış döneminde de pek yoğun olmadı. Dolar yükselmesiyle kitaplara aşırı zam
geldi, belki bundandır. Öğrencinin ayağı kesildi buradan. Buraya daha çok tesadüfen müşteri geliyor. Bilinçli müşteri internetten alıyor.” cevabı alınmıştır.152 Hülasa
bu manzaradan görüleceği üzere çarşı kültürel mahiyetten esnafın iletişimine
kadar her anlamda bir değişime uğramıştır. Üstelik bu değişim kabullenilmiştir ve aksi yönde hiçbir çaba yoktur. Bu nedenle müelliflerin eski günlere olan
özlemini “Bâki kalan bu kubbede hoş bir sadâ imiş” dizesiyle okumak gerekiyor.
149 Sennur Sezer ve Adnan Özyalçıner, Öyküleriyle İstanbul Anıtları - 1 Surlardır Kuşatan İstanbul’u,
İstanbul, Evrensel Basım Yayın, 2010: 304.
150 Tatlısu, a.g.y., 4, 7, 11, 16.
151 Sahaflar Çarşısı’nın kitapçılar çarşısına dönüşmesi yavaş yavaş literatürde vurgulanan bir durum
olmuştur. Yakın tarihli bir örnek için bakınız: Mahmut Çetin, Dersaadet Sözlüğü, İstanbul, İstanbul Ticaret Odası, 2012: 154.
152 Tatlısu, a.g.y., 11.
152
Fotoğraf: Koray T. İlhan, Kasım 2015.
Sonuç
Sahaflar Çarşısı’nın kültürel bir mahiyet kazanması birçok nedene bağlıdır. Bu
nedenler arasında kentteki merkezî konumunun etkisi büyüktür. Beyazıt Meydanı etrafında teşekkül eden eğitim, kültür, ticarî ve dinî mekânlar çarşının
merkezî durumunu kültürel bir mahiyetle taçlandırmıştır. Çarşı bu mekânlar
arasında adetâ bir geçiş noktası durumundadır. Eski ehil sahafların dükkânları
ise birer okul niteliğindedir. Bu bağlamda nice mühim kültür insanını buraya
çeken şey sadece kitaplar olmamıştır. Eski ehil sahafların kişisel donanımları
çarşıyı ilmi bir merkez haline getirmiştir.
Çarşıdaki dönüşüm aslında bir ayna gibi toplumun yaşadığı dönüşümün
yansımasıdır. Siyasî, sosyal, iktisadî ve teknolojik gelişmelerin toplum üzerindeki kaçınılmaz etkisinin kurbanları arasında sahaflık mesleği ile 1980’lere kadar
eski kitap için kentteki tek merkez olan Sahaflar Çarşısı da yer almaktadır. Çarşı
esnafına göre yerel yönetim ilişkileri ve kirâların yüksekliği buradaki dönüşümün ana nedenleridir. Değişen sosyal yaşam ve kent kültürü, alışkanlıkların
değişmesi, internet kullanımının artması ve buna bağlı olarak bilgi yayımının
hızlanması ekseninde yeni alternatiflerin doğması, yerel yönetim ilişkileri, çevre planlamalarındaki korkunç hatalar gibi sayısız kere çoğaltılabilecek nedenler
153
çarşının algısında şikâyet edilen değişimlere sebebiyet vermiştir. Ancak çarşının
sosyal, kültürel ve kent yaşamındaki önemini yitirmesi ve sahaflardaki arz-talep
ilişkisinin nasıl zuhur ettiği en çok değişen toplum yapısıyla alakalıdır.
Çalışmada genel tarih yazımıyla yerel tarihin sözlü kaynakları hemhal edilerek tanıklı ve insanlı bir tarihyazımına gidilmiştir. Araştırma sürecinde görülmüştür ki Sahaflar Çarşısı günümüzde kitapçılar çarşısına dönüşmüştür. Sahaflık geleneğinin son temsilcilerinin çarşıyla ilişiğinin azaldığı dikkate alındığında
günümüzde çarşıda bir sahafa tesadüf etmek imkânsızdır. Çarşının aldığı yeni
vaziyeti besleyen birçok kaynak vardır. Bu kaynaklar değişen toplum yapısının
yansımalarından bağımsız değildir.
KAYNAKÇA
Kitaplar;
AYVAZOĞLU Beşir, Dersaadet’in Kalbi Beyazıt, İstanbul, Heyamola Yayınları, 2009.
BİRSEL Salâh, Halley Kimi Kurtarır, Ankara, Bağlam Yayıncılık, 1988.
BOYSAN Aydın, İstanbul’un Kuytu Köşeleri, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2003.
ÇANDAR Tûbâ, Hitit Güneşi Mualla Eyuboğlu Anhegger, İstanbul, Doğan Kitap, 2013.
ÇETİN Mahmut, Dersaadet Sözlüğü, İstanbul, İstanbul Ticaret Odası, 2012.
DANACIOĞLU Esra, Geçmişin İzleri: Yanıbaşımızdaki Tarih İçin Bir Kılavuz, İstanbul, Tarih
Vakfı Yurt Yayınları, 2002.
EĞİLMEZ Mahfi, Değişim Sürecinde Türkiye, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2018.
EĞRİBEL Ertan ve ÖZCAN Ufuk (ed.), Tarihte Doğu Batı Çatışması (Semavi Eyice’ye Saygı), İstanbul, Kızılelma Yayıncılık, 2005.
ES Hikmet Feridun, Kaybolan İstanbul’dan Hâtıralar, İstanbul, Ötüken Neşriyat, 2010.
FREELY John, John Freely’nin Gözünden İstanbul, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2010.
——, The Companion Guide to Istanbul and Around the Marmara, Woodbridge, Companion Guides, 2000.
GÜRLEK Dursun, Ayaklı Kütüphaneler, İstanbul, Kubbealtı Neşriyâtı, 2013.
HÜREL Haldun, Burası İstanbul (Bir İstanbul Kültürü Kitabı-2), İstanbul, Kapı Yayınları, 2012.
KEMAL Yaşar, Yanan Ormanlarda Elli Gün Bu Diyar Baştan Başa 2, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2010.
KISAKÜREK Necip Fazıl, Hikâyelerim, İstanbul, Büyük Doğu Yayınları, 2013.
KOÇU Reşad Ekrem, Osmanlı Tarihinin Panoraması, İstanbul, Doğan Kitap, 2003.
OKTAY Ahmet, Türkiye’de Popüler Kültür, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 1993.
ORTAYLI İlber, İstanbul’dan Sayfalar, İstanbul, Hil Yayınları, 1988.
ÖRİK Nahid Sırrı, İstanbul Yazıları, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2011.
ÖZTÜRK Selahattin, İSMAİLOĞLU Abdurrahman M. Hacı ve HİZARCI Muhammed (haz.),
Hakkı Tarık Us Kütüphanesi Süreli Yayınlar Kataloğu, İstanbul, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü, 2006.
154
SAYAR Ahmed Güner, Sahhaf Râif Yelkenci, İstanbul, Ötüken Neşriyat, 2016.
SEZER Sennur ve ÖZYALÇINER Adnan, Öyküleriyle İstanbul Anıtları – 1, İstanbul, Evrensel
Basım Yayın, 2010.
TANPINAR Ahmet Hamdi, Huzur, İstanbul, Dergâh Yayınları, 2010.
——, Beş Şehir, İstanbul, Dergâh Yayınları, 2018.
TÜRKALİ Vedat, Bir Gün Tek Başına, İstanbul, Milliyet Yayınları, 1975.
UÇMAN Abdullah, Fatih’te Geçen Kırk Yılın Hikâyesi, İstanbul, Heyamola Yayınları, 2009.
YILMAZ Ömer Faruk, Tarih Boyunca Sahhaflık ve İstanbul Sahhaflar Çarşısı, İstanbul, Sahhaflar
Kitap Sarayı, 2005: 149.
İstanbul Kültür Çalıştayı Çalıştay Kitabı (11-12 Mayıs 2018), İstanbul, İstanbul İl Kültür ve Turizm
Müdürlüğü, Bilnet Matbacılık, 2018.
Makaleler;
AKBULUT İlhan, “Sahaflar”, Tombak, Haziran 2000, Sayı 32: 76-79.
BARLAS Uğurol, “Arslan Kaynardağ’ın Elli Yılı Aşan Kitapçılığı: Sahaflar Çarşısı’nda Geçen
Günler”, Müteferrika, Yaz 1994, Sayı 3: 63-72.
——, “Sahaflarda 45 Yıl: İbrahim Manav”, Müteferrika, Bahar 1994, Sayı 2: 145-150.
BERKMAN Bülent, “Sahaflar can çekişiyor”, Milliyet Sanat, 1991, Sayı 271: 2-5.
ÇINAR Sanem, “Kentsel Alanlarda Mekan Organizayonu ve Beyazıt Çevresinin İrdelenmesi”,
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, 1997, Cilt 47, Sayı 2: 201-228.
EBCİOĞLU Hikmet Münir, “Günümüzde Sahaflar Çarşısı”, Tarih ve Edebiyat Mecmuası, Ekim
1978, Cilt 2: 25-30.
ERÜNSAL İsmail E., “Osmanlılarda Sahhaflık ve Sahhaflar: Yeni Bazı Belge ve Bilgiler”, Osmanlı
Araştırmaları, 2007, Cilt: 29, Sayı:29: 99-146.
İŞLİ E. Nedret, “Erol Şadi Erdinç İle Geçmiş Zaman Sahafları ve Sahaflık”, Kitap-lık, Ocak-Şubat
2001, Sayı 45: 330-332.
KABACALI Alpay, “Sahaflar Çarşısının tarihçesi”, Milliyet Sanat, 1991, Sayı 271: 7.
KAPLAN Melike ve ÜN Sibel, “Bir Kent Bir Gelenek: Ankara’da Sahaflık”, Ankara Üniversitesi
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 2014, Cilt 54, Sayı 2: 135.
MORAN Berna, ” Bir Huzursuzluğun Romanı: Huzur”, Birikim, Aralık 1978-Ocak 1979, Sayı
46-47: 111-122.
OBUZ Aysel Tekgöz, Nursen Tekgöz ve Hazal Özdemir, “Tarihsel Mekanın Habitus Değişimine
Örnek Olarak Nitel Bir Çalışma: Beyazıd Sahaflar Çarşısı”, Current Debates in Sociology &
Anthropology, Aralık 2017, Cilt 10: 231-242.
ONGUN Hande Çetin, “İstanbul Edebiyatla Kuşanıyor”, flypgs.com magazine, Kasım 2018: 94-96.
ÖZCAN Ahmet, “Ankara ve Sahaflar veya Ankara’da Sahaflar”, idealkent, Eylül 2011, Sayı 4:
218-238
RADO Şevket, “Yeni Sahaflar Çarşısı”, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Belleteni, Kasım
1952: 14-15.
REİNDL-KİEL Hedda ve KENAN Seyfi (ed.), “Deutsch-türkische Begegnungen / Alman Türk
Tesadüfleri. Festschrift für Kemal Bedilli / Kemal Beydilli’ye Armağan”, Osmanlı Araştırmaları, 2014, Sayı 44: 529-537.
155
SEZER Hamiyet, “1894 İstanbul Depremi Hakkında Bir Rapor Üzerine İnceleme”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, 1999,
18/29: 169-197.
TAN Nail, “Yitirdiklerimiz: Emin Özdemir - Erdoğan Tokmakçıoğlu - Muzaffer İzgü”, Türk Dili,
Ekim 2017, Cilt: XIII, Sayı: 790: 106-112.
TÜRKMENOĞLU Turan , “Çarşı Yuvam Gibidir”, Denge, Yıl:9, Sayı:35/2013-2: 58-61.
UÇAR Gülsün, “Modernite Karşısında Sahafların Direnişi”, Kitabın Ortası, Mayıs 2017, Sayı 2:
16-20.
YESARİ Arif, “Sahaflar Çarşısı”, Müteferrika, Güz 1993, Sayı 1: 123.
YUMUŞAK Firdevs Canbaz, “Edebiyattan Tarihe, Mimarîden Siyasete Yahya Kemal’in Nesirleri”, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2010, Sayı 24: 99-119.
Ansiklopediler;
ERMİŞ Ü. Melda, “Sahaflar Çarşısı”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2008,
Cilt 35.
ERÜNSAL İsmail E., “İstanbul’da Kitap Ticareti ve Sahaflar”, Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük
İstanbul Tarihi, İstanbul, İBB Kültür AŞ. ve İSAM Ortak Yayını, 2015, Cilt 7.
İŞLİ Emin Nedret, “Küllük Kahvesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı ve Kültür Bakanlığı Ortak Yayını, İstanbul, 1994, Cilt 5.
——, “Sahaflar”, İstanbul Ansiklopedisi, NTV Yayınları, İstanbul, 2010.
KAYNARDAĞ Arslan, “Sahaflar Çarşısı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı ve
Kültür Bakanlığı Ortak Yayını, İstanbul, 1994, Cilt 6.
KUBAN Doğan, “Beyazıt”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı ve Kültür Bakanlığı Ortak Yayını, İstanbul, 1994, Cilt 2.
Gazeteler;
BEŞER Mücahit, “Eski bir sahafa dükkânını evini sattıran kıymetli eser”, Milliyet, 24 Ocak 1952: 2.
GÖNÜLTAŞ Güngör, “Edebiyat ve siyaset meclisi”, Milliyet, 4 Ocak 1991: 11.
KAYNARDAĞ Arslan, “Sahaflar Çarşısı ve Diğer Belgeler”, Milliyet, 30 Mayıs 1983: 2.
L., “Kitapla çorap ve mercimek yan yana”, Zaman: 14 Teşrinisani 1934: 3.
ÖYMEN Altay, “Kitap-Sanat-Para”, Milliyet, 4 Ağustos 1985: 7.
SEREZLİ Esat, “Beyazıt Umumî Kütüphanesi Kitapçılar Yangını”, Yeni İstanbul, 7 Mart 1950: 3.
Tezler;
ANAR Turgay, “Yeni Türk Edebiyatında Edebiyat Mahfilleri”, Yayımlanmış Doktora Tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Bilimleri Enstitüsü, 2011.
ÇINAR Hande Sanem, “Kentsel Alanlarda Mekan Organizasyonu ve Beyazıt Çevresinin İrdelenmesi”, Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1994.
İnternet arşivleri;
ERTEM Ali, “Sahaflar Çarşısı” İstanbul Şehir Üniversitesi e-Arşiv Sistemi KAİB Taha Toros Arşivi, t.y.: http://hdl.handle.net/11498/5798, Erişim: 8 Ekim 2018.
156
——, “Sahhaflarımızın Sorunları”, İŞÜ e-Arşiv Sistemi KAİB Taha Toros Arşivi, t.y.: http://hdl.
handle.net/11498/5840, Erişim: 8 Ekim 2018.
FİLOĞLU Lale, “Kitapların Mezat Ustası”, İŞÜ e-Arşiv Sistemi KAİB Taha Toros Arşivi Aralık
1988, http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/6535, Erişim: 23 Aralık 2018.
GÜNGÖR Necati, “İstanbul’un sahaf çarşılarında gün yirmi dört saat kitap”. İŞÜ e-Arşiv Sistemi
KAİB Taha Toros Arşivi, t.y.: http://hdl.handle.net/11498/5780, , Erişim: 25 Ocak 2019.
İLERİ Selim, “Sahaflar Çarşısı”, 3 Aralık 1999, İŞÜ e-Arşiv Sistemi KAİB Taha Toros Arşivi:
http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/5779, Erişim: 22 Aralık 2018.
KALKAN Ersin, “Sahaflık babadan miras”, Hürriyet, 27 Eylül 2000, İŞÜ e-Arşiv Sistemi KAİB
Taha Toros Arşivi, http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/13662, Erişim: 23 Aralık 2018.
TATLISU Muhammed, Sahaflar Çarşısı’nın Kültürel, Mekânsal ve Sosyal Değişimi: Sözlü Tarih
Görüşmeleri, Academia, 4 Mayıs 2019, https://is.gd/F6m9cW, Erişim: 6 Mayıs 2019; Tüm sözlü tarih görüşmelerinin BİSAV Sözlü Tarih Araştırmaları Veritabanı’nda DSpace üzerinden
arşivlenmiş hali için bakınız: http://dspace.sozlutarih.org.tr/browse?value=Muhammed+Tatl
ısu&type=sponsor, Erişim: 31 Ekim 2019.
İnternet siteleri;
ADLI Ayşe, “Bu işte satan değil alan kazanır”, Nadir Blog, Aralık 2016, https://www.nadirkitap.
com/lutfu-seymen-roportaji-blog2.html, Erişim: 4 Şubat 2019.
ADLI Ayşe (a), “Göbek Bağımı Sahaflar Çarşısı’na Gömmüşler”, Nadir Blog, Kasım 2017: https://
www.nadirkitap.com/turan-turkmenoglu-roportaji-blog11.html, Erişim: 30 Kasım 2018.
ADLI Ayşe (b), “Sahafların 3 Tip Müdavimi var; Bibliyoman, Bibliyofil ve Kleptomanlar”, Nadir Blog, Aralık 2017: https://www.nadirkitap.com/turan-turkmenoglu-roportaji-2-bolumblog12.html, Erişim: 23 Aralık 2018.
TÖZEREN Ayşegül, “Direnmenin Sözcükleri”, BirGün Kitap, 11 Kasım 2018: https://www.birgun.net/haber-detay/direnmenin-sozcukleri-236292.html, Erişim: 21 Aralık 2018.
“Sahaflar Çarşısı ve Eski Sahaflar - Arslan Kaynardağ ile mülakat” Soundcloud, t.y.: https://soundcloud.com/www-muzafferozak-com/sahaflar-carsisi-ve-eski-sahaflar-arslan-kaynardag-ilemulakat, Erişim 14 Aralık 2018.
“Öğretmen-Dilci-Yazar Emin Özdemir hayatını kaybetti”, Hürriyet, 1 Eylül 2017: http://www.
hurriyet.com.tr/ogretmen-dilci-yazar-emin-ozdemir-hayatini-kayb-40567330, Erişim: 19
Kasım 2018.
“Mülkiyetin muğlak oluşu devletin işine geliyor”, Agos, 18 Mart 2015: http://www.agos.com.tr/tr/
yazi/10918/mulkiyetin-muglak-olusu-devletin-isine-geliyor, Erişim: 7 Aralık 2018.
“Ali Ertem Vefat İlanı” Hürriyet, 10 Nisan 2018: https://www.hurriyetvefatilani.net/ali-ertemvefat-ilani-v_21542, Erişim: 19 Kasım 2018.
157