Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
WR Eââİ İSS®! ‘jâtrllî SH l Htt Yıl: 2021 V ■ EDİRNE TANITIM Jıfcsss» VE TURİZM ıftı β DERGİSİ LS® »iælfl *9«S3P Öİr?’ h V. ΟΛ 8 Γ~~~~β5ίΚί Jî/IW· ·θ' DERNEĞİ ETTDERGİ ETTDER EDİRNE TANITIM ve TURİZM DERNEĞİ THE ASSOCIATION FOR PROMOTING AND TOURISM OF EDIRNE DERGİ I MAGAZINE "Mâverâünnehrde hân olmadan hâkân-ı Çin Yeğdürür olmak gedâ-yıbî-nevâ-yı Edrine" Hâtemî Edirne'de yokluk içinde bir dilenci olmak, Çin medeniyetinde olan Mâverâünnehir'de hükümdar olmaktan daha güzeldir. Yll: 2021 Savı: www.facebook.com/ettder Instagram: 2 @ettder Dernek Yönetim Kurulu Başkanı: Yayın Yeri: Bülent BACIOĞLU 2 Facebook: Editör: Altay BAYATLI Danışma Kurulu: Dr. Filiz ÇAĞMAN Prof.Dr. Suphi SAATÇİ Prof. Dr. Emel Gönenç GÜLER Doç. Dr. Bülent YILDIRIM Doç. Dr. AzizTEKDEMİR Dr. Nilüfer BAYATLI Dr. Sibel BAYRAKTAR Yayın Yönetmeni: Altay BAYATLI, Neslihan ÇAKIR Sorumlu Yazı İşleri: Esra TAŞKIN tasknesra@gmail.com ÇavuşbeyMah. Arif Paşa Çıkmaz Sok. No:2 D:2 Merkez/EDİRNE Dernek Telefon: + 9 0 545 2 5 6 1962 e-posta: ettder@gmail.com Web Sitesi: www.ettder.org ISSN: 2717-9354 Basım ve Cilt: Cilt: Basım RENKAS GRUP MATBAACILIK MATBAACILIK HİZMETLERİ RENKAS GRUP HİZMETLERİ Rasimpaşa Mah. Mah. Orgeneral Orgeneral Şahap Gürler Cad. Cad. Rasimpaşa Şahap Gürler No: 34718 Kadıköy İSTANBUL No: 24/B 24/B 34718 Kadıköy // İSTANBUL T: 0216 0216 336 336 90 90 06 T: 06 Kapak Tasarım: Dolunay BAYATLI KURAL [JEER prodüksiyon Dergi Tasarım: Hasan Yiğit KONAKLILAR deerproduksiyon@gmail.com ETTDER tarafından yayınlanan b u derginin t ü m hakları saklıdır. Tanıtım amacıyla ve kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında gerek metin gerek görsel malzeme hiçbir yolla izin alınmadan çoğaltılamaz, yayınlanamaz ve dağıtılamaz. ETTDERGI İÇİNDEKİLER Dr. Filiz ÇAĞMAN &Altay BAYATLI- Edirne Sarayı ve Ehl-i Hiref" ......................................................................................... 6 Prof. Dr. Zeren TANINDI - Nakkaş Mustafa Edirnevî" .........................................................................................................10 Prof. Dr. Suphi SAATÇİ- Osmanlı Medeniyeti'nin Gözde Şehri Edirne....................................................... 18 M. Semih İRTEŞ - Edirne Üç Şerefeli Camii Kalem İşleri................................................................................................... 25 Prof. Dr. Emel GÖNENÇ GÜLER & OrkUh AKMAN- Bir Renk Ki Dillere Destan.............................................................................29 Prof. Dr. AbdUİ Rahim AHMAD - Bir Malezyalı'nın Deneyimiyle "Edirne" ............................................................................33 Dr. Ezgin YETİŞ - Edirne Camilerindeki Kalem İşlerine Farklı Bir Bakış. Kemal SAVAŞIR- Bir Asırlık Edirneli Olmak ................... GÜlîn AKATA & Altay BAYATLI- Düzensiz Göç Kapsamında Edirne'nin Turizmine Bakış....................................................... 40 Kutalmiş BAYRAKTAR - Edirne Havacılık Müzesi............ .................................. 47 ZİSİS FYLLARIDIS - Edirne - Sofulu: İpekten Bir Hikâye................................................................................... 53 Duygu YÜREK- Edirne "Muhteşem Kırmızı"......................................................................................................................56 Uğur YESİRLİLİ& Burak ERKMEN- Covid -19 ve Turizmde Dijital Dönüşüm...................................................................... .....61 Dr. Fatma Sibel BAYRAKTAR - Edirne'de Kadının Adı Var!....................................... 64 DenİZ Ece KALELİ - Edirne Turizminde Müziğin Yeri................................... 66 Yağmur ISLATTI - Serhad Şehrinin Sessiz Hayvanları .......................................................................................................68 Leman ALKAN- Edirne Turizminde Kahvenin Yeri.......................................................................... 71 Dr. Bahattin Öğütmen Malikanesi Giriş Kapısının Önü - Dr. Filiz (Öğütmen) Çağman ve Babası Dr. Bahattin Öğütmen (1 94 1 ) Dr. Bahattin Öğütmen Malikanesi Bahçe Kapısı Önünde Dr. Filiz (Öğütmen) Çağman ve Ailesi (15 Haziran 1949 Perşembe) Dr. Filiz (ÖĞÜTMEN) ÇAĞMAN anısına... Topkapı Sarayı Müzesi'nin unutulmaz müdürü Dr. Filiz (ÖĞÜTMEN) ÇAĞMAN kendi kuşağının e n seçkin ve saygın sanat tarihçilerindendir. Emeklilik onun için kâğıt üzerinde bir formalite olmuş ve genç nesilleri yetiştirmek için her türlü imkânı sağlamıştır. Yaşamının son yıllarında da dergimizin editörlüğünü yapan Altay BAYATLI 'yı manevi oğlu olarak görmüş ve yetiştirmiştir. B u kadim akademisyen yaptığı akademik çalışmalarla dünyanın sayılı resimli el yazması, minyatür, hat ve kat'ı sanatları uzmanı olarak dünya literatürüne adını altın harflerle yazdırmıştır. Prof. Dr. İlber ORTAYLI 'nın: “ O sadece bir müze müdürü değil, saray nazırıdır!” dediği Filiz ÇAĞMAN; titiz, bilgili, ciddi araştırmacılara karşı müşfik ve yardımcı; gayriciddi araştırmacılara karşı mesafeli olmuştur. “Doğrusu bu, eski yazma kitapların sahifeleri b u tipler tarafından çevrilip yıpranmamalıdır” derdi. Edirne tarihinin unutulmaz isimlerinden Dr. Bahattin ÖĞÜTMEN'in kızı, Topkapı Sarayı eski müdiresi, desteği ile kurulan Edirne Tanıtım ve Turizm Derneği Dergisi “ETTDERGl”'n'\n baş yazarı olduğu, ilk iki sayısına büyük destekleri olan, Türkiye'nin yetiştirmiş olduğu değerlerden Edirneli Dr. Filiz ÇAĞMAN'ı daima saygı ve sevgiyle anarak, sanat tarihçi, genç müzeci ve tarihçilerin b u müstesna uzmanı örnek almalarını temenni ediyoruz. Nakkaş Semih İRTEŞ himayesinde Nakkaş Tezyini Sanatlar Merkezi tarafından “Filiz ÇAĞMAN Seçme Makaleler”'üe beraber dergimizde “Edirne Sarayı ve Ehl-iHiref” başlıklı makalesi rahmetli hocamızın son çalışmaları olmuştur. B u bağlamda dergimizin 2. sayısını dizgi aşamasında kaybettiğimiz değerli Filiz ÇAĞMAN 'a ithaf ediyoruz... Nurlar içinde uyuyun hocam... A.Tuğçe KONAÇ ETTDERGI Dr. Filiz ÇAĞMAN Emekli Topkapı S a r a y ı Müzesi M ü d ü r ü filizcagman@gmail.com EDİRNE SARAYI ve EHL-İ HİREF Ehl-i Hiref, Saray'ın çeşitli sanatsal gereksiniminin yanısıra, pek çok ihtiyacını karşılayan sanatçı ve zanaatçılar ile cerrahlık, kehhâllik gibi uzmanlık ve bilgi isteyen meslekleri ve aynı zamanda güreşçileri de içeren topluluğa verilen addır. Adından da anlaşılacağı gibi, ne konuda olursa olsun, işlerinde ehil kişilerin oluşturduğu bu topluluk, Saray'ın, Saray teşkilâtının kapıkulu halkındandı. Bu konudaki en etraflı çalışma, Rıfkı Melül Meriç tarafından Türk Nakış Sanatı Tarihi Araştırmaları “Vesikalar” |KnSadı altında 1953 yılında yayınlanan kitaptır. Bu kitapta, Ehl-i Hiref'in, nakkaşlarla ilgili saptanabilen maaş defterlerindeki bölümleri yayınlanmıştır. Ayrıca, Saray nakkaşlarıyla ilgili çeşitli belgeler de eklenmiştir. Yazar, bu eserinden başka, Ehl-i Hiref'in mücellitler, cerrahlar ve kehhâllerine ait listeleri de yayınlamıştır. Diğer taraftan, kitabına koymadığı, Ehl-i Hiref sanatçılarının bayramlarda padişaha sundukları hediyeleri ve bunların karşılığında aldıkları bahşişleri içeren belgeleri “Türk Sanatı Tarihi Araştırmaları ve İncelemeleri”'nin 1. sayısında yayınlamıştır. Bu konuda araş-tırma yapan bir diğer değerli tarihçimiz İ.H. Uzunçarşılı'dır. “OsmanlI Saray Teşkilatı” adlı çok önemli eserinde, konuya belli bir ölçüde yer vermiş ve oldukça açıklık kazandırmıştır. Uzunçarşıh'nın bu konuya ilişkin bir diğer çalışması, “Belgeler”dergisinin 15. sayısında yayınlanmıştır. Uzunçarşılı bu makalesinde, 1526 yılına ait “Ehl-i Hiref Mevacib Teftiş Defteri'ni” tümüyle yayınlamıştır. Bunlar-dan başka, halı, kuyumculuk ve tasvir sanatına ilişkin belgelere ve bazı listelere çeşitli yayınlarda yer verilmiştir. Bütün bu yayınlar, Ehl-i Hiref teşkilâtı hakkında kısmen bilgi edinmemizi sağlar. Ancak yazarlar genellikle belgeleri sunmakla yetinmişlerdir. Ne iş yaptıkları, çalışma şartları gibi konular üzerinde fazlaca durulmamıştır. OsmanlI sanatına ilişkin çalışmalarda da Saray Ehl-i Hirefi'nin ve yayınlanan bu belgelerin değerlendirilmesi yoluna pekgidilmemiştir. Altav BAYATLI Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih A B D Doktora Öğrencisi . altaybayatli@yahoo.com Sanat tarihi araştırmalarında, özellikle Osmanlı sanatının üsluplarının belirlenmesi ve yönlendirilmesinde etkin olan bu teşkilâtın önemini vurgulamaya çalışarak Osmanlı sanatının en üst düzeyde ürünler verdiği ve Mimar Sinan gibi bir sanatçının yetiştiği 16. yüzyıldaki durumuna belli bir ölçüde açıklık kazandırmaktır. Ehl-i Hiref teşkilâtı daha önce de belirtildiği gibi, Saray'ın kapıkulu halkındandır. İstanbul Sarayı'ndaki tam anlamıyla teşkilatlanmanın 15. yüzyıl sonlarında, Sultan II. Bayezid döneminde gerçekleştiği incelenebilen belgelerden anlaşılabilmektedir. Bununla beraber Fatih Sultan Mehmed döneminde de bazı bölüklerin mevcut olduğu yine bu belgelerden anlaşılır. Bu arada, aynı dönemlerde Edirne Sarayı'nda da böyle bir teşkilâtın olduğu gerek dönem eserlerinin ortak üslup özelliklerinden, gerek Edirne Sarayı'ndan İstanbul Sarayı Ehl-i Hiref teşkilâtına nakledilen sanatçı ve zanaatçılara ait kayıtlardan açıkça belli olmaktadır. Bu teşkilât, daha ileride sadece sanat tarihi araştırmalarıyla ilgili olanlarını sayacağımız çeşitli bölüklerden oluşmaktaydı. Enderun ağalarından Hazinedarbaşı'nın emrindeydiler. Gelibolulu Mustafa Âlî “Künh'ül-Ahbar” adlı eserinde Hazinedarbaşı ve görevlerinden söz ederken, iki bin Ehl-i Hiref'in başı olduğunu, Ehl-i Hiref'in maaş ve görevlerini ondan aldığını açıkça belirtmektedir (İUK T. 5959, y. 93a). Kuşkusuz Âlî'nin verdiği bu rakam Ehl-i Hiref teşkilâtının yanısıra terziler (Hayyatin-i Hassa) teşkilâtını da kapsıyor olmalıydı. Çünkü H. 983 (1575) yılındaki kayıtlara göre Saray Ehi-i Hiref teşkilâtında 898 kişi bulunuyordu (BOA M.M. 23020). Ehl-i Hiref teşkilatındaki 45 bölükten en önemlileri arasında katipler, mücellitler, rum ve acem nakkaşları, rum ve vacem kuyumcuları, hakkâklar, zernişancılar, sikkezân, zerduzân, kündekârlar, güftgerân, kemha, kadife ve aba dokuyanlar, halı dokuyanlar, kaşiciler yani çiniciler sayılabilir. Bunlardan başka topuz yapan bozdoğancıları, kınaları, yayaları, okçuları, kılıççıları ve kalkancıları, her türlü maden işini yapan kazgancıları, çilingirleri ve neccarları yani marangozları da göz ardı etmemek gerekir. ETTDERGİ 1526 tarihli teftiş defterine göre, Ehl-ı Hıref'ten maaş alanların sayısı 598'dır. II. Bayezıd dönemine ait olması gereken bir defterde de Cemaat-ı Erbab-ı Sanat ve Ehl-i Hiref'in 360 nefer olduğu belirtilmektedir. 1558 yılına ait defterdeki sayı 597'dir. 1566 yılındaki ise 636'dır. Hicri 983 (1575) yılına ait bir defterden Saray Ehl-i Hirefi'nin 898 kişi olduğunu öğreniyoruz. Bu belge sayının giderek arttığını göstermektedir. Kanunî devrindeki defterlerde çok sayıda sanatçının çalıştığı bölüklerin başında nakkaşlar ve kuyumcular gelir. 1566 yılında nakkaşların sayısı 40, kuyumcuların ise 44 'tür. En kalabalık bölük ya da en çok sayıda nefere sahip bölük ise, kemha dokuyanlardır. Bunların 1526'da 21, 1558'de 78, 1566'da 67 kişi olduğu görülür. Tarihsiz defterde ise, bu bölükten hiç bahsedilmemiştir. Bir diğer kalabalık bölükte cerrahlardır. Örneğin, 1566'da 68 kişinin adı verilmiştir. Bu sanatçıların çalıştıkları yerler, atölyeleri konunun önemli sorunlarından birisidir. Sarayın birinci avlusunda atölyeleri olduğu anlaşılan ve kesinlik kazanan iki bölük vardır. Bunlar, kuyumcular, hakkaklar ve altın iplikle işleme yapan zerdüzlerdir. Bu sanatçıların ve teşkilâtın çalışma şekline değinirken, teberdaran-ı zülüfliyan vasıtasıyla bölük başlarının çağrılarak iş verildiği gözönüne alınırsa, çoğunun Saray dışında atölyeleri olduğu sonucuna varılabilir. Üzerinde durduğumuz Ehl-i Hiref teşkilâtının sanat tarihi açısından en önemli bölüğü herkesin tartışmasız olarak kabul edebileceği gibi, nakkaşlardır. OsmanlI süsleme sanatı çerçevesine giren tüm eserlerdeki motif dağarcığı onların çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır. Günümüze gelen eserler bu sanatçılara çok iş düştüğünü gösterir. Ayrıca belgeler, nakkaşların, kitap sanatı yani tasvir ve tezhip dışında binaların kalemişi süslemelerinde, çini desenlerinin çiziminde (özellikle Ehl-i Hiref çinicilerinin yaptıkları çinilerin desenlerinin çiziminde), saltanat kayığı, çadır, saray hareminde inşa edilen dolap, çeşitli askılar, yelpaze, kutu gibi pek çok kullanım eşyasının bezeme desenlerinin yapımında çalıştıklarını gösterir. Belgelere gerek kalmadan da pek çok bölük mensubuyla nakkaşların iş birliği yaptığını açıklıkla söyleyebiliriz. Örneğin kuyumcu-nakkaş, çinici-nakkaş, hah ve kemha dokuyucu-nakkaş işbirliği kaçınılmazdı. Ehl-i Hiref sanatçılarının önemli bir kısmının padişahın yaptırdığı mimari ya da diğer anıtsal mimari eserlerde de görev alması doğaldır. Saray köşklerinde, Süleymaniye, Selimiye, Sultanahmet gibi ünlü eserlerin inşaatı sırasında hat, kalemişi, çini, pencere, dolap ve kapı gibi ahşap işleri, alçı pencereler, alemlerin yaldız lanması, sütun çemberleri, pencere rezeleri gibi işlerde kâtip, nakkaş, kâşici, neccar, zerger, kazgancı ve çilingir gibi Ehl-i Hiref bölüklerine zaman zaman iş düştüğü varsayımını ileri sürebiliriz. ,«l 1878 öncesi Edirne Sarayına ait bir fotoğraf. R. 15.08.1329 (28 Ekim 1913) tarihli Şehbâl Mecmuasında Saray için şu ifadeler kullanılmıştır; "Tarihi Bir Resim - Edirne'de Fatih Sultan Mehmed'in Büyüdüğü Saray” "Kıymet tarihiyesibi-payan olan bu Türk binası 1293 (1878) harbinde Rusların Edirne'yi istilaları zamanında bir kısmında mahfuz bulunan cephane ile beraberihrak edilerek maattesüf yerle yeksan olmuştur” l· S s ί .à.. r Y ETTDERGİ //. Selim'in Safevî Elçisini Edirne Sarayında Huzuruna Kabulü TSM A. 3595, y 53b-54a ETTDERGI κκ Γ * I' « a fl Sultan I. Ahmed Edirne'de TSM H. 889 y. 10a --------------------------------------------------------------------------------------------------- KAYNAKÇA Atıl, E., The Age of Sultan Süleyman the Magnificent, National Gallery of Art, Washington, New York 1987, (Appendix 2-3, s 288-299). Bağcı, S., Çağman, F., Renda, G., Tanındı, Z., Osmanlı Resim Sanatı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul 201 9, s. 21 8. Barkan, Ö.L., İstanbul Saraylarına ait Muhasebe Defterleri, Belgeler 13, Ankara 1979, s. 1-380. Barkan, Ö.L., Süleymaniye Camii ve imareti inşaatı (1550-1557), 2. Cilt, Ankara 1979. Çağman, F., Osmanlı Sanatı, Anadolu Medeniyetleri III, Selçuklu/Osmanlı, İstanbul 1938, s. 97-315. Çağman, F., Serzergeran Mehmet Usta ve Eserleri, Kemal Çığ'a Armağan, İstanbul 1984, s. 5 1-88. Kangal, S., Padişah'ın Portresi "Tesavir-i Al-i Osman", iş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2000, s. 234. Meriç, R.M., Türk Cilt Sanatı Tarihi Araştırmaları, I, Vesikalar, Ankara, 1954. Meriç, R.M., Türk Nakış Sanatı Tarihi Araştırmaları, I, Vesikalar, Ankara, 1 953. Meriç, R.M., Türk Sanatı Tarihi Vesikaları: Bayramlarda Padişahlara Hediye Edilen Sanat Eserleri ve Karşılıkları, Türk Sanatı Tarihi Araştırma ve incelemeleri, Sayı I, İstanbul 1 963, s. 764-786. Şehbâl Mecmuası, 02000 00084 1329R081 5 4441 3 00 0228, IBB Atatürk Kitaplığı, s. 228. Uzunçarşılı, İ.H., Osmanlı Devleti'nin Saray Teşkilatı, Ankara, 1945. Uzunçarşılı, İ.H., Osmanlı Sarayı'nda Ehl-İHİref "Sanatkârlar" Defterleri, Belgeler, 15, Ankara 1986, s. 23-76 ETTDERGI Prof. Dr. Zeren TANINDI OF UNE F e n - E d e b i y a t Fakültesi, S a n a t Tarihi B ö l ü m ü (Emekli) zeren@uludag.edu.tr İstanbul Sadberk Hanım Müzesi Türkiye'nin ilk özel müzesi olarak kırk yıl önce 1980 yılında açıldı. Anadolu'da yaşamış uygarlıklardan başlayarak Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarını kapsayan yirmi binden fazla sanat eseri bugünmüzede yer alır ve bir kısmı da sergilenir. Müze'nin sahip olduğu değerler hazırlanan kitaplarla bilim dünyasına tanıtılmıştır. Sanatlı kitaplar, hüsn-i hatlar, belgeler, yazı araçları da Sadberk Hanım Müzesi'nin sahip olduğu değerler arasında kalabalık bir grubu oluşturur. Yazı araçları arasında bulunan Edirnekârî bir kubur, eseri süsleyen sanatkârın ismi dolayısıyla bu yazının konusu olacaktır. I Hattatların kâğıtlarını, kalemlerini, kalem tıraşlarını taşımak için kullandıkları kubur silindir biçimli, genelde mukavvadan veya madenden yapılmıştır. Bazısında kapağın aksi yönünde mürekkeplik de vardır. Müze'deki kubur (SHM 11992-Z.405. 28.5x4.2 cm) mukavvadan yapılmış gövdesi ruganî, Edirnekâri, lâke isimleriyle anılan bir teknikte süslenmiştir (F.1a, b, c). Madeni kapağı, kabart ma güller ve onları çevreleyen bantlarla tasarlanmış altınlı bir çelenkle bezenmiştir. Kuburun gövdesinin üzerinde yer alan enli helezonî şeritlerden birinin içine altın ta'lîk hatla eseri süsleyen nakkaşın unvanı ismi ve yapılış tarih yazıl mıştır. Rakam-ı Nakşî es-Seyyid Mustafa Edirnevî 1185 şeklinde yazılan ibareden kuburun üzerindeki yazıları yazanın ve süslemeleri yapanın Seyyid Mustafa Edirnevî olduğunu ve bu işleri 1 771-1772'de bitirdiğini anlıyoruz. Kuburun üzerindeki imzalı şeridi takip eden diğer şeritlerin içine Seyyid Mustafa Edirnevî'nin üstatlığını öven şu manzume yazılmıştır: Sezâdır medhile eyler isem yâd Ki mislin görmemişdir ayn-ı üstâd Eğer görseydi bî-şübhe hezârân İderdi cân ü dilden reşki Behzâd Koca Usta miyânın dâli düben Elinden gerçi kim eylerdi feryâd Pesend itse Acem Rûm'a aceb mi Ma'ârif ehli zîrâ oldu müzdâd NAHHAŞ mUSTAFA EDİRNEVÎ [Ondan] övgüyle söz etsem lâyıktır, üstâdların gözü onun bir benzerini görmemiştir/ Behzad görmüş olsa kuşkusuz candan ve gönülden binlerce haset ederdi / Koca Usta'nın beli bükülüp onun elinden feryat ederdi / Hüner ehli bunca çoğalmışken Acem (sanatkârlarının) Rum'u beğenmelerine şaşılır mı?) Bu manzumede şair, Seyyid Mustafa Edirnevî'yi 1 5. yüzyıl sonlarıyla 16. yüzyıl başlarında İran'da Timurlu döneminde Herat'ta yaşamış ünlü ressam Behzad'm üstatlığı ile karşı laştırır ve Mustafa'nın nakkaşlığının Behzad'dan üstün oldu ğunu, Behzad'm onun eserlerini görmesi halinde onu kıska nacağını söyler. Manzum satırların arasına renk renk, türlü türlü çiçekler, altın zeminli şeritlerin içine üzerinde türlü renklerde çiçeklerin sıralandığı dallar; altın zeminli yatay dar şeritlerin içine siyah rozet çiçekler ve yapraklar yerleştirilmiştir. Seyyid Mustafa Edirnevî'nin, Edirnekârî tekniğinde hazırladığı eser bu örnekle sınırlı değildir. ŞairSabit'in (Ö.1712) Dîvân'mın Topkapı Sarayı Kütüphanesi'ndeki nesta'lîk hatla yazılan tarihsiz bir kopyası Edirnekârî ciltle kaplıdır (No. H.877,20x12 cm). Cildinin dış kapaklarının pervazı altın zemine rozet çiçekler ve saz yapraklarıyla süslüdür. Cildin orta alanında siyah zeminde dallar üzerinde sıralanan çeşitli çiçekler ve yapraklardan oluşan bir buket vardır. Buketin alt kısmına ta'lîk hatla es-Seyyid Mustafâ Edirnî 11 7 1 (1757-1758) olarak sanatkârın ismi ve tarih kuburda görülen düzende yazılmıştır. Şair Neccarzâde Şeyh Rızâ'nın (Ö.1746) Dîvân'mın İstanbul Vakıf Hat Sanatı Müzesi'nde bulunan bir nüshasının cildinin dış yüzü de Edirnekârî üslupta süslüdür (No.2665, 23.7x14 cm). Kabın orta alanında siyah zeminde iri bir buket vardır. Bukletin altı kısmına imza ve tarih Rekemehû es-Seyyid Mustafa 1169 (1755) şeklinde yazılmıştır. İmzada Edirnevî mahlası yoktur. Ancak tarih ve imzanın yazılış biçimi ve süslemelerin üslubu öncekilerle aynıdır. Dolayısıyla bu cildin de kuburu hazırlayan nakkaş Mustafa'nın eseri olduğu bellidir. İki kitabın şairlerinin nakkaş Mustafa'nın çağdaşı olması, ETTDERGI kuburun üzerindeki manzume nakkaşın edebiyat çev relerine uzak olmadığını gösteriyor. Dönemin edebiyat eser lerinin sanatlı nüshalarına meraklı bir grup kitapsever seçkin de sahip oldukları kitabın cildini Edirnekârî tarzda süslemeli olarak yaptırmak için dönemin ünlü bir nakkaşını, Edirneli Seyyid Mustafa'yı tercih etmiştir. Nadide kubur da bu çevre lerden birinin siparişi olmalıdır. Arapçada evrak çantası anlamına gelen ciltbendcilbend bir tür dosyadır. İstanbul Ekrem Hakkı Ayverdi Koleksiyonu'nda kayıtlı bir cilbendin dışı Edirnekârî üslupta süslenmiş ve nakkaş ismini ve tarihi ressâm es-Seyyid Mustafâ Edirnevî 1180 (1766-67) şeklinde önceki eserlerde olduğu gibi ta'lîk hatla yazmıştır (No. XXIX/1. F.2). Bu cilben din süsleme tasarımının öncekilerden çok farklı olduğu görülür. Tonlamalı boyanmış iç ve dış bükey bazen birbiri içine geçmiş kalın ve ince çizgiler, dolgun yapraklar, içi çiçeklerle dolu, alt kısmı uzun incecik vazo, iri bir ayçiçeği bezemenin temelidir. B u süslemelerde Avrupa'da 17. yüzyılda başlayıp, 18. yüzyılda doğuya doğru yayılan Barok diye adlandırılan süsleme üslubunun OsmanlI zevkine uyarlanmış halini görüyoruz. 174O'lı yıllardan itibaren bu yeni üslup Osmanlı mimarisinde de görülür. Mimariye uygulayanların da gayri Müslim Osmanlı sanatkârları olduğu ileri sürülür. Seyyid Mustafa'nın eserleri, çağdaşı Edirnekârî üstatları Ali Üsküdarî ve Ahmed Hazine gibi Osmanlılaştırılmış Barok'u Müslüman sanatkârların da eserlerine uygulamada yetkin olduklarını hem geleneksel olanı hem de yeniyi bazen ayrı ayrı bazen ikisini bir arada çok farklı tasarımlarla kullanabildiklerini gösteriyor. Süslemelerini Seyyid Mustafa Edirnevî'ye atfettiğim tomar halinde tasarlanmış Nâme-i Hümâyûn'un tezhipleri de batı Avrupa modellerinin Osmanlı zevkine uyarlamasına güzel bir örnektir. İstanbul Topkapı Sarayı Arşivi'nde bulunan bu eser 1159'da (1746-47) Sultan I. M a h m u d (s. 1 740-1 754) tarafından İran'a, hükümdar Nadir Şah'a (s. 1736-1747) gönderilmek üzere hazırlanmıştır(No. E.9469). Seyyid Mustafa Edirnevî'nin bol çiçekli tasarımının tezhiplerdeki yansımasını Edirneli müzehhiplerin süslediği iki kitapta görüyoruz. Sadberk Hanım Müzesi'nde bulunan bu kitaplardan biri Kur'an-ı Kerim'dir. Mustafa er-Reşâd hattıyla 1227'de (1812-13) âyet ber kenâr halde nesih hatla istinsah edilmiştir (No. Küt. 659, F.3). Kur'ân-ı Kerîm, Fâtiha sûresiyle Bakara sûresinin ilk beş âyetini süsleyen serlevha tezhiple açılır (F.4). Sayfa kenarları farklı tasarımdaki güllerle süslüdür. Kitabın hatim duasının sonundaki alan tezhiple süslenmiş, alttaki yeşil yapraklı, tonlamalar yapılarak boyanmış, çeşit çeşit renklerdeki çiçeklerden oluşan buketin sapının dibine müzehhip ismini Derviş Mustafa Edirnevî şeklinde yazmıştır(F.5). Sadberk Hanım Müzesi'ndeki ikinci kitap bir dua mecmuasıdır (No.Küt.612). Hâfız İbrahim el-Mevlevî'nin oğlu, Edirne Muradiye Murad Han Camii imamı olarak bilinen Hâfız Mehmed tarafından evâil Cuma Zilkade 11 83'de (2 Mart 1 770) nesih hatla kopya edilmiştir. Ketebe satırlarının sonundaki alan altın zemine beyaz çiçeklerle bezenmiştir. Kitabın zarif tezhiplerini yapan üstadın adı bu tezhipli alanın ortasına kenarı dilimli bir şemse içine kırmızı mürekkeple Zehhebehû Mustafa Vehbî Edirnevî olarak kaydedilmiştir (F.6). Bu dua kitabının ilk iki sayfası, bölüm başları unvan tezhiplidir. Din büyüklerinin hilyeleri, Hazreti Peygamber'in mührü, Ashâb-ı Kehf isimleri de tezhipli şekiller içine yazılmıştır. Seyyid Mustafa Edirnevî yukarıda sözü edilen imzalı ve tarihli eserlerini 1 755-1772 yılları arasında hazırlamıştır. Onun çalışmalarının 1 74O'lı yıllarda başladığı düşünülürse, mesle ğini 1 700'lü yılların sonuna, belki 1 800'lü yılların başına kadar icra ettiği söylenebilir. Son iki kitaptaki müzehhip Derviş Mustafa Edirnevî ve Mustafa Vehbî Edirnevî'nin, Seyyid Mustafa Edirnevî ile aynı kişi olup olmadığını kesin söyleyemem ama aralarında bir üslup bağının olduğunu söyleyebilirim. Hattat Hafız Osman (Ö.1698) Köprülüzâde Mustafa w Paşa'nın (Ö.1691) hamiliğinde dönemin ünlü hattatlarından W eğitim almış Sultan II. Bayezid döneminin (s.1481-1512) ünlü hattatı Şeyh Hamdullah'ın yolunu takip etmiştir. Saltanat yıllarının çoğunu Edirne'de geçiren Sultan IV. Mehmed'in (s.1 648-1 687) şehzadeleri II. Mustafa (s.1 695-1703) ve III. Ahmed'in (s. 1703-1730) meşk hocası olmuştur. Hattatın başta müzehhep Kur'an-ı Kerim, En'am nüshaları ve murakkaları olmak üzere çok sayıda eseri günümüze gelmiştir. Bu günkü şekliyle Hilye-i Şerifi ilk tasarlayan da Hafız Osman'dır. Hafız Osman, murakkalarından birini Edirne'de 1095'de (1683-84) hazırlamıştır. Sadberk Hanım Müzesi'nde olan bu murakkada (No. 13902-Y.81) hattat Kasidetü'l-Bürde'den alınmış beyitleri ve Hazreti Muhammed'in, Allah'ın kendilerine hayırlar verdiği kişilerin özellikleriyle ilgili hadisini nesih ve sülüs hatlarla yazmıştır. Yukarda adı geçen eserleri hazırlayan Edirneli kitap sanatları üstatları sultanî üslupta özgün nadide eserler yaratarak, 18. yüzyıl cilt, tezhip ve hat sanatına zenginlik katmıştır. ETTDERGİ F. 1b. - Edirnekârî kuburun sanatkarının imzası ve tarihi. Rakam-ı Nakşî es-Seyyid Mustafa Edirnevî 1185 F.1a -Edirnekârî kubur. Sadberk Hanım Müzesi, no. 11992-Z.405 “F 1c. - Edirnekârî kuburun kapağı" ETTDERGİ F. 2-Edirnekârî Cilbend. Ekrem Hakkı Ayverdi Koleksiyonu, no. XXIX/1. ETTDERGİ '5* ĞİÎ S ύ i i ÿ,-$·1 Λ -—9 Λ.\ | F 3 - Tezhipti ketebe sayfası. Kur'an-ı Kerim, Sadberk Hanım Müzesi, no. Küt.659, y.307b. ETTDERGI J& ' X Λ Λ'ΐ *' a a *İF* I A A A A s® 1 1 ·’■ ■Λ· '*■ Ή .'A  d| b ' *$ !· j' F·?; O' i A® I·' gb| t ' Τ'··· i '< A F. 4 - Serlevha tezhip. Kur'an-ı Kerim, Sadberk Hanım Müzesi, no. Küt.659, y.1b-2a. ETTDERGİ ο ‘j'yjjL· çA di» tjj A I ί ) ( i ) F. 5 - Müzehhibin imzası. Derviş Mustafa Edirnevî. Kur'an-ı Kerim, Sadberk Hanım Müzesi, no. Küt.659, y.309a. ETTDERGI | latlAti , - î - W - . Xsi' Lsj“ I _jJoe MLKsU’J I i < * * ’ * " l‘ >' »-' ! s L - .r-_- : r . , , . Λ—,.. F. 6 - Ketebe sayfası ve müzehhibin imzası. Zehhebehû Mustafa Vehbî Edirnevî. Dua Mecmuası, Sadberk Hanım Müzesi, no. Küt.612, y.78b-79a. ---------- ------------- -------------------------------------------------------------------------- KAYNAKÇA Duran, Gülnur, Ali Üsküdar?. Tezhip ve RuganîÜstâdı, Çiçek Ressamı. İstanbul: Kubbealtı, 2008. Çağman, Filiz, Kat Ί. Osmanlı Dünyasında Kâğıt Oyma Sanatı ve Sanatçıları. İstanbul: Aygaz, 2014. Çığ, Kemal, Türk Kitap Kapları. İstanbul: Yapı ve Kredi A.Ş. Kültür Hizmetleri, 1971. Derman, Uğur, "Edirne Hattatları ve Edirne'nin Yazı Sanatımızdaki Yeri," Edirne: Edirne'nin 600. Fetih Yıldönümü. Armağan Kitabı içinde31 1-320. Ankara: 1965. Serin, Muhittin, Hat Sanatı ve Meşhur Hattatlar. İstanbul: Kubbealtı, 2013. Tanındı, Zeren, "Kitap Severlerin Hâzinesi: Osmanlılarda Sanatlı Kitaplar," UzakKomşu Yakın Anılar. Türkiye-Polonya İlişkilerinin 600. Yılı, içinde 96-109, İstanbul: Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, 2014. Tanındı, Zeren,Yazıda Ahenk ve Renk. Sadberk Hanım Müzesi Koleksiyonundan Sanatlı Kitaplar, Belgeler ve Hüsn-i Hatlar. 2 cilt, İstanbul: Vehbi Koç Vakfı, 2019. Tanındı, Zeren, , "Kitap Sanatında Gelenek ve Yenilik: I. Mahmûd Dönemi," Gölgelenen Sultan, Unutulan Yıllar: I. Mahmûd ve Dönemi (1730-1 754) 1, hazırlayan Hatice Aynur içinde372-399. İstanbul: Dergâh, 2020. Ünver, Süheyl, "Türk Sanatı Tarihinde Edirnekârî Lake İşleri ve Sanatkârları," Vakıflar Dergisi VI (1965): 14-20. ETTDERGI Prof. Dr. Suphi SAATÇİ Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi ssaatci@fsm.edu.tr OSITIANLI mEDENİVETÎNİN GÖZDE ŞEHRİ EDİRNE EDİRNE'NİN TARİHİ FONU EDİRNE'NİN PARLAK DÖNEMİ Edirne rivayet ve efsanelere kadar uzanan çok eski bir geçmişe sahiptir. Şehrin ilkçağlarda Traklar tarafından kurulduğu ileri sürülmektedir. Roma İmparatorlarından Hadrianus tarafından kurulduğu için ona nispetle adına Hadrianapolis denilmiştir. Başkentliği İstanbul'a devretmesine rağmen Edirne, üç nehrin suladığı verimli arazileri yanında, pitoresk görünüşlere sahip olmasıyla her devirde cazibe merkezi oldu. Bahar mevsimlerinde havası ve suyu ile gönül açıcı ve ferah atmosferi ile Edirne padişahların av partilerine ve kır gezintilerine çok uygun bir şehirdi. Edirne'de Meriç boyunca uzanan meyve ve sebze bahçeleri, yayılan su seslerine karışan kuş cıvıltıları, Edirne'ye değişik doğa güzellikler kazandırırdı. Böylece bahar aylarında yeşile bürünen Edirne bir mesire yeri olarak halkın ilgi odağı oldu. Edirne 1 361 yılında Sultan I. Murat zamanında Lala Paşa tarafından fethedilene dek Bizans egemenliğinde kalmıştır. 1453 yılında İstanbul'un fethine kadar 100 yıla yakın süreyle OsmanlI Devleti'ne başkentlik etmiş, İstanbul'un başkent olmasıyla Edirne “PaşaSancağı” adıyla Rumeli Beylerbeyliğine bağlı vilayet merkezi olmuştur. ||||wk Şahin Türklerin 1354'te Gelibolu Kalesi'ni fethinden sonra Trakya'ya akınlar başladı. 1360'ta Dimetoka fethedildi. I. Murad tahta geçtikten sonra Rumeli'nin Osmanlı toprak larına katılmasına önem verildi. Çorlu ve Keşan'ın ardından Sultan Murad, Edirne'nin fethi için Lala Şahin Paşa'yı görev lendirdi. Görevi yerine getiren Lala Şahin Paşa Edirne'yi BizanslIlardan aldı ve 1362 yılında şehir Osmanlı yönetimine geçti. I. Murad Edirne'yi ziyarete geldiği zaman Edirne artık Osmanlı Devleti'nin Rumeli'ye açılan en önemli bir askeri üssü olmuştu. 1363'te Filibe alındı. Bir yıl sonra Edirne'nin 25 km batısında Sırp, Eflak ve Macar birlik lerinden oluşan haçlı ordusuna karşı Sırpsındığı Savaşı, gerçekleşti. I. Murad Edirne'de büyük bir saray inşa ettirdi. Edirne fethedildikten sonra büyük bir hızla Türkleşmeye başladı. 1365 yılında başkent olan Edirne daha fazla imar hareketlerine sahne oldu. Yıldırım Bayezid'in ölümünden sonra Fetret Devri (1403-1413) yaşandı. Şehzade kavgaları nın son bulduğu 1413'te /. Mehmed Çelebi (1413-1421) Osmanlı Devleti'ni yeniden toparlayarak Edirne'yi kardeşinin elinden aldı. İstanbul II. Mehmed tarafından 29 Mayıs 1453 tarihinde fethedilene kadar Edirne Osmanlı Devleti'ne başkentlik etti. Edirne en parlak dönemini 16. yüzyılda yaşamıştır. Yavuz Sultan Selim (1512-1520), Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) ve II. Selim (1566-1574) dönemlerinde gelişen şehirde büyük bayındırlık hareketlerine sahne oldu. Daha sonraki dönemlerde de av eğlenceleri ile Edirne padişahların gözde şehri olma özelliğini sürdürdü. Edirne ayrıca imparator luğun önemli olaylarına sahne olmaktan geri kalmadı. Özellikle 16. yüzyıldan itibaren batıya düzenlenen seferlerin merkez üssü olarak stratejik açıdan her devirde önemini sürdürmüştür. Osmanlı Devleti'nin 100 yıla yakın süreyle başkenti olan şehrin imarına 14. yüzyıldan itibaren özen gösterildi. Türk mimarlık tarihinin en nadide eserlerini barındıran Edirne, İstanbul'dan sonra en zengin tarihî şehirlerden biri olmuştur. Edirne 17. yüzyılda İstanbul, Londra, Paris ve Roma'dan sonra Avrupa'nın en büyük şehirlerinden biri kabul edilmiştir. EDİRNE'NİN ANITLARI Edirne'nin Türk mimarlık tarihi içinde önemli bir yeri vardır. Osmanlı mimarisinin klasik döneminin habercileri olan yapıları ile Edirne İstanbul'dan sonra Osmanlı medeniyetinin en zengin merkezi durumundadır. ETTDERGI Şehir merkezinde yer alan Eski Camii (1414) ve buna gelir getiren Bedesten, Edirne'nin en eski camilerindendir. Kubbe mimarisi ile altıgen şemail plan örneklerinin anası sayılan Üç Şerefeli Cami de şehrin en ilgi çekici anıtıdır. Yapılış tarihi belli olmamakla beraber 1410-1447 yılları arasında yapıldığı tahmin ediliyor. En yüksek mina resi üç şerefeli olduğu için bu adı alan camiin minaresineki taş işçiliği nedeni ile Burmah Cami olarak da anılır. Çinileri ile ünlü Muradiye Camii (1435) mevlevihane, imaret, çeşme ve mektepten oluşan külliyenin merke zinde yer alır. Akar suları bol olan Edirne bu bakımdan tarihî köprüleri ile de ünlüdür. Özellikle Mecidiye Köprüsü (Meriç Köprüsü) olarak da anılan köprü, tarihi Karaağaç Mahallesi'ni merkeze bağlamıştır. Edirne'yi süsleyen bir diğer eser 1484 yılında inşa edilen II. Bayezid Külliyesi'dir. Su ve müzik sesi ile akıl hastalarının tedavi edildiği darüşşifası ile ünlü olan külliye, halen sağlık müzesi olarak hizmet vermektedir. Mimar Kemaleddin tarafından Tren Garı (18731919) olarak neo-klasik üslupta inşa yapılan bina Karaağaç Mahallesinde yer almaktadır. II. Abdülhamid döneminde yaptırılan istasyon 4 Nisan 1873 tarihinde açılmıştır. Ancak 1919 yılında tekrar inşa edilen bu yapı günümüzde Trakya Üniversitesi tarafından Güzel Sanatlar Fakültesi olarak kullanılmaktadır. Bina bahçesindeki Lozan Anıtı, Müzesi ve tarihi konaklar ile ziyarete açıktır. Edirne'nin Kaleiçi eski şehir dokusu içinde yer alan ve oldukça harap sinagog tekrar ihya edilmiştir. Türkiye'nin ve Avrupa'nın en büyük sinagoglarından biri olan tarihi yapı, restore edilerek ziyarete açıldı. Sivil mimarî örnekleri bakımından da Edirne zengin bir dokuya sahiptir. Şehrin birçok mahallesinde görülen geleneksel evler özellikle Kaleiçi ve civarındaki eski semtlerde hâlâ varlıklarını korumaktadır. Yüzlerce tarihi evlerin birçoğu son yıllarda restore edilerek şehirdokusunun hayatına katılmıştır MİMARSİNAN'IN EDİRNE'Sİ Edirne'nin şehir dokusuna asıl büyük katkı sağ layan 1 6. yüzyılda Hassa Mimarlar Ocağı'nın başına geçen Mimar Sinan'dır. 1539 yılında Sinan, Osmanlı coğrafyasının bütün imar işlerinden sorumlu Mimarbaşı olarak atanmıştı. Böylece birbirinden nitelikli planlara sahip camiler, medreseler, türbeler, kervansaraylar, türbeler, hamamlar, su kemerleri ve köprüler inşa etmeğe başladı. Bir dünya başkenti olan İstanbul Sinan'ın yapılarından en büyük pay sahibi olmuş, ikinci derecede ise Edirne en seçkin Sinan eserleri ile donatılmıştır. Bu bakımdan Sinan'ın Edirne'deki yapılarını özel bir başlık altında ele almak yararlı olacaktır. Kanuni Sultan Süleyman ve II. Selim dönemlerinde Edirne'de inşa edilen yapıları şöyle sıralamak mümkündür. SELİMİYE KÜLLİYESİ (1569-1575) Sultan II. Selim tarafından Mimar Sinan'a yap tırılmıştır. Edirne'nin kent merkezinde yüksekçe bir tepe üzerinde yer alan külliye cami, darülhadis ile darülkurra medreseleri ve sıbyan mektebinden oluşur. Kervansaray, tabhane ve imareti yoktur. Külliyenin Batı yönünde bulunan ve III. Murat tarafından Mimar Davud Ağa'ya yaptırılan Arasta, külliyeye sonradan eklenmiştir. Arasta işlevini günümüzde de korumaktadır. Eski sarayın Kavak Meydanı'nda olan külliye, şehir merkezindeki Eski Camii ve Üç Şerefeli Camii'ne yürüme mesafesindedir. Selimiye, Süleymaniye Külliyesi'ndeki gibi geniş bir yapı programına sahip değildir. Bu sebepten ötürü külliyede daha çok cami ön plana çıkartılarak vurgulanmıştır. SELİMİYE CAMİİ Külliyenin en önemli yapısı, Türk mimarlık tarihinde benzeri olmayan kubbe mimarisinin doruk noktasında yer alan Sultan Selim Camiidir. Yapımına 1568 yılında başlanan cami 1575 yılında tamamlanmıştır. Caminin cümle kapısının karşısında bulunan avlunun kuzeyde yer alan kapısının dış yüzünün üzerinde caminin yapılışının başlangıç ve bitiş tarihini belgeleyen kitabe bulunmaktadır. Bu yüzden 1574'te ölen Sultan Selim'e camiyi görmek nasip olmamıştır. Caminin planı sekizgen şemaya göre oluşturulmuş ve ana mekânı kaplayan 31,28 metre çapındaki büyük kubbe, sekiz yivli paye ve bunların arkasına yerleşen geniş payanda kemerleri üzerine oturtulmuştur. Kenarlara çekilen on iki köşeli sekiz paye sayesinde, büyük bir mekân bütünlüğü sağ-lanmıştır. Bu sekiz paye dışarıdan, kubbeyi çevreleyen sekiz ağırlık kulesiyle vurgulanmıştır. Mimar Sinan'ın inşa ettiği sekiz ayaklı camilerin en başarılı örneği kabul edilen Selimiye'nin ana kitlesinin dört köşesinde dört yüksek minare yer almak-tadır. Döneminde en uzun olarak kabul edilen ve her biri 70 metre boyunda olan dört minare, kilometrelerce uzaktan dahi görülebilmekte idi. Her biri üç şerefeli olan ve üçer yolla çıkılabilen minareler incelikleriyle büyük ilgi uyandırır. Tek kubbenin örttüğü iç mekânda mihrap bölümü 6 metre dışa taşmış ve bir yarım kubbeyle örtülmüştür. Merkezî kubbenin tam altında müezzin mahfili yer almıştır. 2,4 metre yüksekliğinde tutulan müezzin mahfili, 12 mermer sütun üzerine oturtulmuştur. Mahfilin altında tek parçadan oluşan bir mermer havuz bulunur. ETTDERGI Caminin çini ve kalem işleri gibi süslemeleri de üstün nitelikli sanat ürünleridir. Mihrabın sol tarafında yer alan Hünkâr Mahfili döneminden kalan özgün kalem işleriyle önem arz etmektedir. Mekânın güneybatı köşesinde bulunan kütüphane bölümünün alçı tavanındaki özgün süslemeler de önemini arttırmaktadır. kadar gelen yapı, darülhadis'e göre nispeten daha sade süsleme öğelerine sahiptir. Günümüzde Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne bağlı olarak Selimiye Vakfı Müzesi olarak ziyarete açıktır. Caminin harimiyle aynı oranlara sahip olan avlu mermer bir sarayı andırır. Dört yönden revaklarla çevrili ve yirmi altı sütundan meydana gelen avlunun ortasında nitelikli işçiliğiyle ilgi çeken birmermerşadırvan bulunur. Selimiye Darülhadisi olarak bilinen medrese caminin güneydoğusunda yer almaktadır. Medreseye mukarnaslı bir kapıdan girilmektedir. Dikdörtgen avlusu revaklarla çevrilidir. Avlunun üç yanında yer alan on sekiz öğrenci odası ile güneybatıda bulunan bir dershaneden oluşur. Medresenin avluya bakan cephe duvarları kesme taştan örülmüştür. Dış duvarları ise almaşık teknikte inşa edilmiştir. 20. yüzyılda bir süre askerî cezaevi olarak kullanılmıştır. 1954 yılından sonra köklü bir onarım görmüş olan medrese, günümüzde Türk İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılmaktadır. Örtü elemanı olarak kullandığı kubbe ile alt mekânı bütünleştirmede Sinan zirveye ulaşmış ve Selimiye ile mimarlık literatürüne evrensel mesaj vererek büyük bir başarı sağlamıştır. Böylece Selimiye, Sinan'ın mimarlık kariyerinin zirvesi ve belgesi olarak tarihe geçmiştir. Özgün yapısıyla günümüze bozulmadan gelen Selimiye'nin, 1954-1971 yılları arasında taş bölümleri onarılmış, 1982-1984 yıllarında ise kalem işi süslemeleri elden geçirilmiştir. Selimiye'de kütle oranlarının büyüklüğü, Şehzade ve Süleymaniye'de daha büyük tutulan yan kubbelerin burada daha küçük tutulması, ana kubbenin anıtsallığını daha da vurgulamıştır. Sinan, bütün sultan camileri dâhil hepsinden daha büyük bir kubbeyi burada inşa etmiştir. Selimiye'de revaklı avlu, harım kısmıyla neredeyse aynı büyüklüğe sahiptir. Selimiye Camii'nin yapımı için MimarSinan, kentin en değerli ve tarihi eserlerinin en yoğun olduğu bölgeye bakan uygun bir tepeyi seçmiştir. İnşa edildiği dönemde Selimiye bu bakımdan kent dokusuna anlamlı bir katkı sağlamıştır. Kent siluetine de zenginlik kazandıran Selimiye, Edirne'nin uzaktan algılanmasına olanak sağlayan bir simge anıt olmuştu. Ancak 1970 sonrasındaki çarpık kentleşme ve yoğun yapılaşma sonucu Edirne, Selimiye'nin bu görüntüsünden mahrum kalmıştır. Selimiye, klasik Osmanlı mimarisinin şaheseri olarak 27.06.2011 tarihinde Dünya Kültür Mirası Listesine alınmıştır (Liste Referans No: 1366). SULTAN (İKİNCİ) SELİM DARÜLKURRASI (EDİRNE/1575) Selimiye'nin birinci medresesi olan darülkurra, darülhadis medresesi ile simetrik bir durumda caminin güneybatı yönünde, arastanın güney ucuna bitişiktir. Darülkurranın yapım tarihinin 1569-1575 yılları arasında olabileceği kabul edilmektedir. Darülkurra dört kenarda dönen revaklarla birlikte iki kol üzerinde L tipinde sıralanan on bir oda ve bir dershaneden oluşur. Darülkurra sözcük anlamıyla Kur'an eğitimi veren yer anlamına gelmektedir. 2006 yılında köklü bir onarım geçirdikten sonra yapı 2007 yılında ziyarete açılmıştır. Özgünlüğünü kaybetmeden bugüne SULTAN (İKİNCİ) SELİM DARÜLHADİSİ (EDİRNE/1575) SULTAN SELİM MEKTEBİ Caminin güneybatısında ve Arasta'nın güneydoğu sunda bulunmaktadır. Bu yapı hakkında uzmanlar arasında fikir birliği bulunmamaktadır. Kare planlı mektebin önünde iki gözlü ve sivri kemerli bir revakı bulunmaktadır. Bodrum kat üzerinde yükselen dershanenin revakları kubbeyle örtülüdür. Dershanenin kuzeydoğu duvarına bir mihrap eklenerek mescit işlevi görmesi sağlanmıştır. Yapının dış cephelerinde tuğladan basit süslemeler görülürken içeride özenli bir işçilik dikkat çekmektedir. DEFTERDAR MUSTAFA PAŞA CAMİİ Caminin banisi Defterdar Mustafa Paşa, Kanuni Sultan Süleyman ve II. Selim zamanlarında defterdarlık görevinde bulunmuştur. Sitti Sultan Camii'nin kuzeybatısında yer alan caminin kitabesi bulunmadığından kesin yapılış tarihi bilinmiyor. Mimar Sinan'ın Selimiye'yi inşa ettiği sıralarda bu camiyi de yaptığı tahmin edilmektedir. Edirne kent merkezine yakın bir konumda Edirne'nin en abidevi eserlerinden olan Selimiye Camii'ne yürüyüş mesafesindedir. Yüksek kubbesi, ince ve zarif minaresi, sade ve olgun cepheleriyle ilgi çeker. Caminin yüksek bir kasnağa oturan tek kubbesi, yapıya ilgi çekici bir görünüm kazan dırmıştır. Yolların yükselmesi sebebiyle yarısından fazlası yol hizasının altında kalmıştır. Ancak muntazam kütlesi uzaktan dahi dikkat çekmektedir.Tek kubbeli olan camiin son cemaat revakı üç kubbelidir. 1752 depreminde tromplu kubbesi çökmüş ve uzun yıllar harabe hâlinde kalmıştır. Daha sonra ahşap bir çatı ile örtülen cami, tekrar harap olmuştur. Nihayet Vakıflarca ihya edilen caminin onarımı 1 9 6 2 yılında tamamlanmıştır. Bu onarımda kubbesi aslına uygun biçimde ETTDERGI yapılmış, son cemaat revakı ve diğer elemanları klasik üsluba benzer biçimde yenilenmiştir. Evliya Çelebi Seyahatname sinde bu yapıdan “Yüksek kubbeli, bir minareli, cemaati bol, bilginlerin ve temiz kimselerin toplandıkları bir yapıdır” diyerek övgü ile söz etmiştir. TAŞLIK MAHMUT PAŞA CAMİİ (1473) Edirne şehir merkezinde yer alan cami Üç Şerefeli Cami ve diğer selatin camilerine yürüme mesafesindedir. Defterdar Mustafa Çelebi Camii'nin yolunun üzerindedir. Asıl adı Mahmut Paşa Camii'dir. Ancak günümüzde bulunduğu yerden dolayı Taşlık Camii olarak da tanınmaktadır. Cami birçok talihsiz durum yaşadığından dolayı, onarımlarla ayakta kalmıştır. Banisi Fatih Sultan Mehmet dönemi veziriazam larından Mahmut Paşa'dır. Yapılış tarihinin 1473 olduğu tahmin ediliyor. Cami Mimar Sinan tarafından onarılmıştır. 1752 yılı deprem-inde hasar gören cami, 1 93O'lu yıllara harap durumda ulaşmış; kadro dışında bırakılarak uzun yıllar terk edilmiştir. 1942 yılında temellerine kadar yıkık olduğu bilinen yapı 2007 yılında tekrar inşa edilmiştir. Tek kubbeli olan caminin üç gözlü bir son cemaat yeri vardır. Son cemaat yerindeki revakların örtüsü aynalı tonozdur. RÜSTEM PAŞA KERVANSARAYI (1561) E d i r n e ' n i n k a l a b a l ı k ş e h i r m e r k e z i n d e tarihî Bedesten ile Eski Cami'nin güneydoğusunda İki kapılı Han Caddesi üzerinde yer alır. Kervansaray, Veziriazam Rüstem Paşa tarafından muhtemelen H. 968 (1560-1561) yılında yap tırılmıştır. Kervansaray taş ve tuğla karışımı almaşık örgülü bir yapıdır. Han yapıldığı yerin sokakları ve arsa durumuna göre şekillenmiştir. Önünde yer alan caddeye göre hanın cephesinde yer alan dükkânlar canlı bir ticaret arteri sağlamıştır. İki katlı ve iki avlulu olan yapının bir kısmı şehir hanı, diğeri kervansaray olarak düzenlenmiştir. Kuzeyde yer alan k e n t hanı dikdörtgen v e revaklı avlunun çevresinde düzenlenen odalardan oluşur. Avluyu kuşatan alt kattaki revaklı odalar tonozlu, üst katta ise çoğunlukla kubbelidir. Burası Küçük Han ya da Menzil Hanı veya Deve Hanı olarak adlandırılmaktadır. Büyük ve Küçük Han olarak bilinen bu iki bölümden oluşmaktadır. Bu iki hanın da işlevleri farklıdır. Büyük Han şehir hanı olarak hizmet verirken Küçük Han ise vakfa gelir sağlayan biryapıdır. Bu iki han arasında bağlantı bir geçitle sağlanmaktadır. Kervansaray asimetrik, büyük bir avlu çevresinde düzenlenmiştir. Alt katta beşik tonozlu aşhane ve develik, üst katta tonozlu konaklama odaları vardır. Arsasının kuzey kenarından geçen yoldan dolayı, Rüstem Paşa Kervan sarayının kuzey cephesinde kırılma olduğu anlaşılmaktadır. Yapının kemerli kapısının üzerindeki 1753 tarihli kitabe, burasının o tarihte onarım geçirdiğini belgelemektedir. Kervansaray girişinin iki yanında alt ve üst katları birbirine bağlayan iki merdiven yer almaktadır. Avlunun ortasına iki katlı bir Köşk Mescidi yer almakta idi. Alt katı şadırvan, üst katı da mescit olarak hizmet veren bu yapı, 1878 Osmanlı-Rus savaşında yıkılmıştır. Bunun döşeme izleri tespit edilebilmiştir. Günümüzde çokgen planlı birşadırvan bulunmaktadır. Edirne şehir merkezinde birçok tarihi eserlerle bir bütünlük arz etmektedir. Bedesten ve Eski Cami ile Osmanlı Edirne'sinin tarihî merkezini süsleyen kervansaray, Sinan'ın önemli yapılarından biridir. 1972 yılında kapsamlı bironarımla otele dönüştürülen yapı 1980 yılında Ağa Han Mimarlık Ödülü'nü kazanmıştır. SEMİZ ALİ PAŞA ÇARŞISI (569) Veziriazam Cedit (Semiz) Ali Paşa tarafından H. 976 (1568-1569) tarihinde yaptırılmıştır. Edirne kent merkezinde Bedestenin yakınında, Üç Şerefeli Cami'ye çok yakın bir konumdadır. Daha çok çarşı olarak tanınmaktadır. Semiz Ali Paşa'nın Babaeski'deki külliyesine gelir getirmesi amacıyla inşa edilmiştir. Güney-kuzey doğrultusunda düzenlenen çarşı, altı kapılı birarastadır. Kapılarının ikisi çarşının iki ucunda, üçü doğuda ve sonuncu ise batıda yer alır. Edirne'nin Osmanlı devrine ait ticaret yapıları arasında en önde gelenidir. Mimar Sinan'a ait olan ve Tezküretü'l-Enbiye'de zikredilen bu yapı Ali Paşa Çarşısı ve Kervansarayı olarak kaydedilmiştir. 16. ve 17. yüzyılda canlı ticaret merkezlerinden biri sayılan çarşı, günümüzde de Edirne'nin en çok ilgi duyulan çarşısı durumundadır. Arastaların geleneğinden olan bir dua yeri çarşının tam ortasında bulunmaktadır. Burada kare planlı ve dört payeli bir dua meydanı yapılmıştır. Beden duvarları taş ve tuğla olan arastanın beşik tonozlu üst örtüsü kurşun kaplıdır. Çarşı dükkânlarının üzerleri de tonoz örtülüdür. Çarşının ortasındaki uzun tonoz renkli taştan kemerlerle desteklenmiştir. Yaklaşık üç yüz metre uzunluğunda olan arastanın içinde 146 dükkân vardır. Çarşının dış yüzüne yerleştirilen, yola ve sokaklara bakan ve neredeyse aynı sayıda dükkân da vardır. Edirne'nin 19. yüzyılda karşılaştığı felaketleri takiben çarşı da eski canlılığını ve düzenini kaybetmiştir. Uzun süre harap durumda iken, II. Dünya Savaşından sonra onarılarak kullanılmaya başlanmıştır. ETTDERGI Dükkânların özel mülkiyete geçmesi ve iyi yönetilememesi çarşıyı olumsuz yönde etkilemiştir. 1947'de büyük bir onarım gören çarşı uzun süre boş kalmış, 1960 yılından sonra canlanmaya başlamıştır. 28 Eylül 1992 tarihinde geçirdiği yangında tamamen yanan çarşı 1997 yılında onarıldıktan sonra tekrar eski canlılığına kavuşmuştur. Yöresel ürünlerin de satıldığı çarşı, her zaman ziyaretçilerin ilgisini çekmiş, Edirne'de yerli ve yabancı turistlerin uğrak yeri olmuştur. SOKOLLU MEHMET PAŞA HAMAMI (1568-1569) Veziriazam Sokollu Mehmet Paşa tarafından H. 976 (1568-1569) yılında yaptırılmıştır. Edirne, Hükümet Caddesi üzerinde olup, çifte hamam olarak düzenlenmiştir. Üç Şerefeli Camiinin karşısında olduğundan Üç Şerefeli Hamamı, ya da Çifte Hamam olarak da bilinir. Yan yana düzenlenmiş hamamların cephesinde bulunan dükkân ve odalar, yol genişletmesi sırasında kesilmiş ve ön cephe düzeni bozulmuştur. Bunun dışında içdüzeni özgün biçimini korumuştur. Erkekler bölümünün girişi önde, kadınlarınki yandadır. Erkekler soyunmalığının üç bölümlü giriş revakı gösterişlidir. Bu yönü ile Sultanahmet'teki Haseki Hürrem Sultan Hamamı'nı hatırlatır. Dilimli tromplara oturan ve büyük bir kubbe ile örtülen soyunmalığı ferah ve göz alıcıdır. Sıcaklığı sekizgen bir göbek taşı çevresinde sofalar ve köşelerde yer alan halvet odalarından oluşur. Kadınlar bölümü ise kare planlı bir göbek taşı ve birer kubbeli üç halvet odasına sahiptir. 197O'li yıllarda onarım görmüş olan hamam, günümüzde iyi durumdadır. Özel mülkiyette olan hamam işletilmektedir. Sinan hamamlarının arasında özel tasarımı ve kalitesi ile ön plana çıkan biryapıdır. Resim -Selimiye - İBB Atatürk Kütüphanesi -Krt014226 ETTDERGİ b’» Resim 3 ■ Selimiye - İBB Atatürk Kütüphanesi -Krt005449 I J :sr î!J H [II ısısnd I'l s ‘-Γ -rTTFrirm l »Ϊ* - i Resim 2 - Selimiye'nin İçenden Görünümü İBB Atatürk Kitaplığı Krt000375 M i? J ETTDERGİ Resim 4 - Selimiye Darülkurrası EL· @ Resim 5 - Defterdar Mustafa Paşa Camii Resim 6 - Defterdar Mustafa Paşa Camii Resim 7 - Defterdar Mustafa Paşa Camii ETTDERGI M. Semih İRTEŞ M i m a r - Nakkaş semihirtes@gmail.com Sultan II. Murad tarafından yaptırılan caminin bünyesinde farklı kitabeler bulunmasından kaynaklanan amillerden dolayı inşaat tarihi hakkında farklı görüşler mevcuttur. Başlangıç tarihi olarak 1438, tamamlama tarihi 1448'i kabul etmek mümkündür. Edirneli Ruhi Çelebi'ye göre (ölüm 1521-1522) II. Murad camiyi Mimar Usta Muslihiddin'e ısmarla-dığını Usta Şehabeddin'in de uyguladığı kaynakta yazılıdır. Caminin zaman içinde geçirmiş olduğu en önemli onarım 1752 depreminin sebep olduğu tahribattan sonra III. Mustafa tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu onanma ilişkin kitabede son cemaat yeri revakında, taç kapı eksenindeki kemerin aynalarında 2 beyzi madalyon içine yazılmış olup 1763-1764 tarihini taşır. Son onarımı VGM tarafından 1993'te başlamıştır. Cami harimin ön sağındaki kavun dilimli kubbede özgün sayabileceğimiz kalemişleri 1960'h yıllarda yapılan araş tırmalar neticesinde bulunmuştur. 1970'li yıllarda araştırma devam etmiştir (Resim-1 a). EDİRNE ÜÇ ŞEREFELİ CAITIİİ HALEiTlİŞLERİ Sıva altı raspası yapılan alanlarda çıkan kalemişleri 1763 yılında yapılan onarımlar neticesindeki nakışlardır. Bu devirde 15. yüzyıl nakışlarının bozulan kısımları üzerinden geçilmek sûreti ile yenilendiği anlaşılmaktadır. Bu yenileme esnasında desenlerin bazılarında dış çizgilerine riayet edilmiş ancak 18. yüzyıl zevk ve tekniğine uygun bir işçilik uygulanmıştır. 15. yüzyıl kalemişi nakışlarının üslubundan farklı bir hacim getiren bu gölgeli ve rölyef nakışlarda iç bünye detaylarında farklılık gözlenmektedir. 1993'te yapılan kapsamlı onarım çalışmalarında cami içinde bütün yüzeylerde yapılan raspalar neticesinde özgün nakışlar bulunmuştur. 1763 onarımında sağ arka kubbede bu devre ait rokoko üsluplu kubbe göbeğinde klâsik devirgörünümlü iri birgül motifi heyecan vericidir. IIy ;! ! E* Resim-1b Rokoko üsluplu kubbe göbeğinde klâsik devir görünümlü iri bir gül motifi Resim 1a - ihrapın sağ tarafındaki kubbenin sıva altından çıkarılmış özgün nakışları ETTDERGİ Bu kubbe eteğinde yine III. Mustafa devrindeki rokoko nakışlar 1998 onarımında kapatılarak, sol arka kubbede bulunan devrinin kalemişi nakışları tatbik edilmiştir. 1998 yılında onarım halinde iken camiye yaptığım gezide, çektiğim fotoğraflarda onarım öncesi sıva altından çıkarılan özgün nakışları tespit etmiştim. Mihrabın sol ön köşesindeki kubbenin cephe köşelerindeki mukarnasların yan cephelerinde 15. yüzyıl Timurî devir üslubu gösteren ağaç motifleri ve diplerindeki natüralist çiçek demetleri de son yenileme onarımında kullanılmamıştır (Resim-2a/b). Caminin ana kubbesindeki kalemişleri de tamamı yenilenmiş fakat tasarım ve motif üslubu 15. yüzyıl özelliklerini göstermektedir. Detaylarında her ne kadar bozulmalar olsa dahi erken 15. yüzyıl Timurî tezyinat üslubunun örneklerini göstermektedir. Yapışık rumî motif lerinin üç ayrı çeşitte, düğüm motifleri ve şeritler ile yapılmış tasarım son derece önemlidir (Resim-3). Resim 3 -Ana kubbeden detay Resim 2a - Ağaç motifleri ve çiçek demetleri Bu tasarımların Muradiye Camii mihrap çinilerinde yakın örneklerini görebiliriz. Tabii burada üslubun detayları hakkında yakın incelemeye girmeyeceğiz. Fakat dilimli, hürde ve münhanili Rumî çeşitlerinin 15. yüzyıl ilk çeyreğinden son çeyreğine kadar nadir kalmış kalemişi örneklerinde izlemek mümkündür. Kubbe kasnağındaki Hüsn-i Hat'ların üslupları bozuk bir şekilde yenilenmiş, Allah'ın doksan dokuz ismi Esma-ül Hüsna nakşedilmiştir. Ana kubbe kemer aynalarının üstünde kısmi olarak bırakılan yazı kuşakları devrin asil örnekleridir (Resim-4). Resim 2b - Mukarnaslı kubbe Ayrıca mukarnaslar üzerindeki kalemişi detayları da günü müzde farklı bir biçimdedir. Yine bu cephe eteklerinde bulu nan kuşak yazıları hem üslup hem de teknik açıdan yanlış yapılmıştır. Mavi zeminde Hüsn-i Hatların kenar-larındaki tahril kaldırılmışve özgün hali değişmiştir. Günümüzde dilimli kubbe nakışlarının tamamının yenilendiği motif detaylarında deformelerin olduğu görülmektedir. Mihrabın sol ön kısmın daki kubbe nakışları dilimli kubbeden örnek alınarak yapıl dığı düşünülmektedir. Bu kubbenin de tamamı yeni olduğu herhangi bir eski örneğinin bulunmadığını söyleyebiliriz. Sekizgen kasnağa oturan sol arka kubbede yine tamamı yenilenmiş restorasyon öncesindeki özgün nakışları ifade eden fotoğraflarda detay bozuklukları bulunmaktadır. Resim 4 - Ana kubbe genel Son restorasyon çalışmalarından önce caminin kısmen özgün sayılabilecek avlu revak kubbeleri birbirinden farklı 15 ayrı tasarım ihtiva etmektedir (Resim-5). ETTDERGI Kalemişi olarak özel tasarlanmış bu kubbe nakışları içinde Sultan Murad isminin yazılı olması açısından da önemli bir özellik taşımaktadır. Çarkıfelek düzenindeki nakş'ın dünyanın dönüşü ile felsefi bir bağlantısı olmalıdır. 1763 onarımında yıkılan kubbelerin kısmen kalmış nakışlar 18. yüzyıl üslubuna göre yenilenmiştir. Depremden tahrip olmuş diğer kubbe-lerden özgün nakışlar üzerinden geçilerek ve bazı motiflerin iç bünyelerinde gölgeli değişimler yapılmıştır. Ancak ana tasarım yapısındaki kurgu çoğu yerde aynı kalmıştır. Özellikle kubbelerin aslan göğüslerinde rokoko tarzı nakışlar yapıl-mıştır. Son onarımda yapılan araştırmalar neticesinde özgün tabakalara ulaşılmış fakat detaylarda başarı sağla namayan yenilemeler yapılmıştır. Özellikle kubbe kasnak larında bulu-nan erken 1 5. yüzyıl hat sanatında çift satirli kufî ve sülüs yazılarının ve zemininde helezonik dolaşan rumî motiflerinin kaybedildiği izlenir (Resim-7). «î- :* ù Bu süslemeler aynı zamanda II. Murad devrinin tezyini motif ve zengin tasarımları hakkında bilgi vermesi itibari ile tezyinat tarihinin önemli belgeleridir. Şadırvan avlu sunun kuzey giriş kapısının kubbe nakışları diğer 21 kubbe deki simetrik tasarımlar haricinde asimetrik yapılmış tek kubbedir (Resim-6). '"·>'■M. - Resim 5 - Revak kubbeleri genel Resim 7 - Zemini motifli kuşak yazısı Osmanlı medeniyetinin 15. yüzyıl ortalarında meydana getirdiği bu eser, eksiklikleri ile dönem tezyinat özelliklerini yansıtması açısından önemli birçalışmadır. Resim 6 ■ Şadırvan avlusu taçkapı giriş kubbesi Turhan ÜLGÜDÜR 05.11.2019 UNESCO Dünya Kültür Mirası: Selimiye Camii ve Meriç Nehri UNESCO World Cultural Heritage: Selimiye Mosque and Meriç River ETTDERGI Prof. Dr. Emel GÖNENÇ GÜLER Trakya Üniversitesi U y g u l a m a l ı Bilimler Fakültesi Turizm İşletmeciliği B ö l ü m Başkanı E d i r n e Tanıtım ve Turizm D e r n e ğ i Yönetim K u r u l u Üyesi emelgguler@yahoo.com . BİR RENH Hİ DİLLERE DESTAN A COLOR Trakya Üniversitesi tarafından Edirne'ye kazandırılan ve alanında uzman pek çok akademisyen ve araştırmacı tarafından Fransızca olarak kaleme alınan “Muhteşem Edirne Kırmızısı” okuyucularını şu şekilde selamlıyor: “11. yüzyılda Eski Kahire'de bir tüccar, boyamacısına; 'Bayım sizden istirham ediyorum, kırmızı olabildiğince kırmızı olsun.' diye özenle belirtiyordu. . Kırmızıya olan ilgi yeni değil. Eski çağlardan günümüze dek kırmızı, hep gözde olmayı başardı. Tarihçi - Araştırmacı Dominique Cardon'a göre bunu, tarih öncesinden günü müze ulaşmayı başaran kumaşlar üzerinde seçilebilen renklerin ağırlıklı olarak kırmızı olmasından anlayabilmemiz mümkün. En sıcak renk olarakgeçmişten bugüne gücün, aşkın, heyecanın, cinselliğin ve samimiyetin sembolü olan kırmızı, tek bir duyguyu ifade edecek olsaydıbu eminim ki tutku olurdu. Görsel olarak dikkat çekici, duygusal anlamda ise derin ve bir o kadar şiirsel bir renk olan kırmızı, kimi zaman Mârquez'in romanında, kimi zaman Habip Aydoğdu'nun tablosunda, kimi zaman da Kieslowski'nin eserinde sembolikolarakya da doğrudan karşımıza çıkabiliyor. Pekiştirildiği zaman anlam olarak yoğunlaşan, nitelen dirildiğinde ise soyut ya da somut fark etmez kavramsal açıdan derinleşen, yaşamın ve yeniden doğuşun sembolü olan kırmızı, bir şehirle bütünleşince bambaşka bir anlam kazanıyor. Hele bu şehir; binlerce yıllık tarihi ve kültürel birikime sahip, asırlar boyu medeniyetlere ev sahipliği yapan, Kieslowski'nin “Üç Renk” üçlemesi gibi üç semavi dinin, üç nehrin, üç ülkenin ve üç sınırın birleştiği Edirne'yse... Asırlar boyunca medeniyeti yaşamış ve yaşatmış bir dünya kenti olarak Edirne, yüz yıla yakın OsmanlI başkentliği süresince kültürel, tarihi, coğrafi, mimari, sanatsal ve gastronomik anlamda kazandığı somut ve soyut değerleriyle sürdürülebilir marka imajına ve yeniden markalanma potansiyeline sahiptir. r Orkun AKMAN Trakya Ü n i v e r s i t e s i E d i r n e Kırmızısı Projeler Koordinatörü E d i r n e Tanıtım ve T u r i z m D e r n e ğ i Yönetim K u r u l u Ü y e s i orkunakman@trakya.edu.tr THAT 15 LEGENDARY “The Magnificent Edirne Red”, which was brought to Edirne by Trakya University and written in French by many academicians and researchers who are experts in the field, greets its readers as follows: "In the 11th century, in Old Cairo a Merchant carefully stated to his fabric dyer; 'Sir, I would like to ask you, let red color be as red as possible'”. Interest in red color is not new. From ancient times until today, red has always become very popular. According to the historian-researcher Dominique Cardon, w e c a n understand this from the fact that the colors that can be selected on fabrics that have survived from prehistoric times are predominantly red. If red color as the warmest color from the past to the present, is the symbol of power, love, excitement, sexuality and sincerity were to express a single emotion, it would be passion. Visually striking, emotionally deep and poetic, red color can sometimes appear in Marquez's novel, sometimes in Habip Aydoğdu's painting, and sometimes in Kieslowski's work symbolically or directly. Red color, which intensifies in meaning when reinforced, and deepens conceptualized whether it is abstract or concrete when described, is the symbol of life and rebirth, gains a completely different meaning when integrated with a city. Especially if this city is Edirne, which has thousands of years of historical and cultural heritage, has hosted civilizations for centuries, whereas Kieslowski's "Three Colors" trilogy; three heavenly religions, three rivers, three countries and three borders. Edirne is as a world city that has lived and sustained many civilizations for centuries, has a sustainable brand image and rebranding potential with its concrete and abstract values. Edirne gained cultural, historical, geographical, architectural, artistic and gastronomic values during nearly 100 years of Ottoman capital. ETTDERGİ ----------------------------- İşte 'şehirlerin sultanı 'Edirne ile 'tutkunun rengi' kırmızı yan yana gelince ortaya mükemmel bir tasarım çıkıyor: Edirne Kırmızısı... “Here is Edirne "sultan of the cities" and the red color “passion color” come together and a perfect design emerges: Edirne Red... 18. yüzyılda kök boyamacılığında kullanılan bitkilerin yanı sıra pamuk üretiminde elverişli topraklara sahip hem AvrupalI hem de doğulu birçok tüccarın boya ticareti yaptığı bir ülke olan Türkiye, “kırmızı” ya tutkun AvrupalI tekstilcilerin ve sanayicilerin dikkatini çekince işin “rengi” değişiyor. Zaten ipeğiyle meşhur olan Türkiye, kırmızısıyla da anılmaya başlıyor. Başlarda, “Türk Kırmızısı” olarak bilinen bu efsunlu renk, kumaş boyacılarıyla ünlenen Edirne'den iki kumaş boya ustasının Fransa'ya gitmesi sonucu Edirne Kırmızısına (Fr. Rouged'Andrinople) evriliyor ve sadece Avrupa'yı kendine hayran bırakmakla kalmıyor, peşine de düşürüyor. Mulhouse Kumaş Üzerine Baskı Müzesi sorumlusu Jean-François Keller ise bu evrilmeyi, “Edirne Kırmızısı Fransa'nın Rouen bölgesine Rum işçiler tarafından 18. yüzyılın ortalarına doğru getirildi burada mükemmelleştirildi” şekİinde açıkİıyor. Turkey as a good cotton producer used many plants as madder fabric painting in the 18th century and attracts attention of the Europeans and Eastern textile industrialists who are passionate about "red and from that time the color" of the trade changes. Turkey, which is already famous for its silk produc tion, begins to be popular in the red color. At first, this enchanted color, known as “Turkish Red”, evolves into the Edirne Red (Fr. Rouge d'Andrinople) as a result of two fabric dye masters from Edirne, famous for its fabric dyers, going to France. It not only fascinates Europe, but also pursues it. Jean-François Keller, Director of the Mulhouse Museum of Print on Cloth, explains this evolution as "Edirne Red was brought to the France, Rouen region by the Greek workers towards the middle of the 18th century. ” 18. yüzyıl ortalarında Fransa'da Rouged'Andrinople olarak anılmaya başlayan renk, bu ülkede başarılı örneklerin sergilenmesiyle birlikte Kıta-Avrupa'sına yayılıyor ve tüm Bk Avrupa'yı adeta bir “Edirne Kırmızısı” modası sarıyor. Hal M böyle olunca AvrupalI sanayiciler Edirne Kırmızısından, ψ “sırrı çözülmesi zorunlu bir renk” diye bahsetmeye başlıyor. The color, which started to be known as Rouge d'Andrinople in France in the middle of the 18th century, has spread to the continent-Europe with the exhibition of successful examples in this country and almost all of Europe is surrounded by a “Edirne Red” fashion. As such, European industrialists begin to speak of “Edirne Red” as "a color that has to be unraveled". Deyim yerindeyse o yıllarda Avrupa'yı fetheden Edirne Kırmızısı, Sanayi Devrimi sonrası yeni buluşların üretime olan etkisi sonrası makineleşen endüstrinin doğmasıyla birlikte formülündeki zahmetlerden ötürü popülerliğini yitiriyor. 1830'lardan itibaren Fransa'nın başka bölgelerinde, daha zengin tonda başka kırmızı boyalar Alsace bölgesindeki Edirne Kırmızısıyla rekabete girse de 1841'de sanayi ürünleri sergisinden anlaşıldığı üzere Edirne Kırmızısının modası geçiyor ve üretimi önemli ölçüde geriliyor. Hatta b u konu hakkında Mulhouse Sanayi Topluluğu Bülteni'nde şu ifadeleryeralıyor: Edirne Red, which spread to Europe in those years, is losing its popularity due to the troubles in its formula with the emergence of the mechanized industry after the impact of new inventions on production afterthe Industrial Revolution. “Genelde çok az tüketilen bu ürünü çok az sayıda firma sergiledi. Aynı zamanda hala çok mükemmel bir şekilde imal edilmesine rağmen, Alsace bölgesinde üretimi çok sınırlı. Birkaç yıldır, Edirne Kırmızısı daha çok kırsal yerlerde kullanılan şallara uygulanmakta.” Kültürturizminin de bir bileşeni olarak doğal ve kültürel mirasımızın korunması, dünyaya tanıtılması ve sürdürüle bilir destinasyon pazarlamasında alternatif ya da tamam layıcı bir turistik ürün olarak karşımıza çıkan Edirne Kırmızısı, alternatif turizm çerçevesinde değerlendiril diğinde ise kültür, sanat, ticari ve doğal kaynaklara dayalı bir turistik ürüne dönüşüyor. Although other red dyes with richer shades in other regions of France have been in competition with Edirne Red in the Alsace region since the 1830s, Edirne Red is out of fashion as can be seen from the industrial products exhibition in 1841 and its production is significantly delayed. In fact, the following statements are included in the Mulhouse Industrial Community Bulletin on this subject: “Very few companies exhibited this product, which was generally consumed very little. At the same time, its production in the Alsace region is very limited, although It Is still very perfectly manufactured. For several years, Edirne Red is mostly applied to shawls used in rural areas." ETTDERGI İşte bir dönem sırrını çözene ödüllerin verildiği, uğrunda çokça emek ve paranın harcandığı ve hatta casusluk olaylarına konu olan bir renk olmayı başaran Edirne Kırmızısı şimdilerde ise ismiyle müsemma olduğu kente geri dönüyor. Bu noktada, Trakya Üniversitesi'ne ve Edirne Tanıtım ve Turizm Derneği'ne ayrı bir parantez açmakta fayda var. Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Tabakoğlu ve Edirne Tanıtım ve Turizm Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Bacıoğlu'nun heyecan ve gayretleri, rengin yıllar sonra yeniden doğduğu topraklarla buluşma sına vesile oldu.“Andrinople Le Rouge Magnifique” isimli kitabın, 2017 yılında merhum Recep Zogo'nun gayretleriyle Trakya Üniversitesi Merkez Kütüphanesi'ne kazandırıl masının hemen ardından iki kurum ortaklığında düzenlenen “Edirne Kırmızısı Çalıştayı” kentteki kırmızı algısını bam başka bir boyuta taşıdı.Edirne'de birçok kurum ve kuruluş tarafından sahiplenilen renk 20 Ekim 2020'de, Trakya Üniversitesi ev sahipliğinde yapılan “1. Uluslararası Edirne Kırmızısı e-Sempozyumu” ve devamında rengin elde edildiği “Rubia Tinctorum” olarak bilinen kökboya bitkisinin yetiştirilmesi projeleriyle bilimsel bir zemine taşınmış oldu. Yine Trakya Üniversitesi'nin Edirne Kırmızısına kurumsal bir kimlik kazandırmak adına yürüttüğü bilimsel, tarihi, sanatsal ve kültürel ve çalışmalar sonucu renk, 18. yüzyıldaki ihtişamına yeniden kavuşuyor. As a component of cultural tourism, Edirne Red, which appears as an alternative or complementary touristic product in the protection of our natural and cultural heritage, its promotion to the world and sustainable destination marketing, turns into a tourist product based on culture, art, commercial and natural resources when evaluated within the framework of alternative tourism. Edirne Red, which has managed to become a color that has been given to those who have solved the secret of a period, has been spending a lot of effort and money, and has even become the subject of espionage, is now returning to the city where it is synonymous with its name. At this point, it is useful to open a separate parenthesis to Trakya University and Edirne Publicity and Tourism Association. Trakya University Rector Prof. Dr. The excitement and efforts of Erhan Tabakoğlu and Chairman of the Board of Edirne Promotion and Tourism Association Bülent Bacıoğlu made it possible for the color to meet with the land where it was reborn after years. After the book"Andrinople Le Rouge Magnifique" was brought to the Trakya University Central Library in 2017 with the efforts of Recep Zogo, the "Edirne Red Workshop" organized in partnership with the two institutions carried the perception of red in the city to a completely different dimension. Edirne Red has been adopted by many institutions and organizations in the city. Then, on 20 October 2020, Trakya University hosted “1. International Edirne Red e-Symposium” was held. At the end of the symposium, "Rubia Tinctorum", from which the color was obtained, was brought to a scientific ground with the projects of growing the madder plant. As a result of the scientific, historical, artistic and cultural studies carried out by Trakya University in order to give "Edirne Red" a corporate identity, color regained its glory in the 18th century. 4 * / ■i A y - ·Λ. :: ________________ KIRMIZI FONLU BÜYÜK INDIENNE KUMAŞI (Ch. Steiner Fabrikası Üretimi, 1880'e doğru pamuklu kumaş üzerine beyaz aktarmalı tahta baskı; üst baskı olarak iki kırmızı, iki mavi, bir sarı, bir yeşil, bir siyah. Mobilya kumaşı, üzerinde çiçekler açmış ve yaprakların arasında tomurcuklar bulunan stilize kıvrımlı büyük dal: Edirne Kırmızısı fon üzerine küçük pikoların çoğaltılması ve renklerin art arda dizilmesi ile baskı yapılan kumaşlara benziyor: kırmızı üzerine sarı, yeşil ve kırmızı, bazı yapraklarda gölge etkisi) ETTDERGİ tâ BİRBİRİNE DOLANMIŞ BÜYÜK PALMİYE YAPRAKLARI (Edirne Kırmızısı pamuklu kumaş üzerine bakır rulo baskı, beyaz, mavi, sarı, yeşil, siyah aktarmalı. Kaşmir palmiye yaprakları kırmızı fon üzerinde başka palmiye yapraklarına dolanmış) ■■'Ύ A· /'"Υ'Γ*~S. MEDCEZİR KUŞLARI (Ch. Steiner üretimi, 1873. Tarih kumaşa yazılı bir etikette belirtilmiş. Pembeye boyanmış pamuklu kumaş üzerine tahta baskı, beyaz aktarmalı ve 2 pembe, 1 siyah, 1 turuncu, 2 bej, 1 sarı, 1 gri, 2 yeşil üst baskılı. İki kenar arası 69x84 cm. Mobilya kumaşı, ortada bir madalya oluşturan ince kıvrık dal, dikenli katır tırnağı ile çevrelenmiş su uzantısı tüm bunlar yırtıcı bir kuşun yaklaşması ile uçuşan ördeklerin etrafında, karşıda kıyı koşarı, bu sahne kırmızı bir fon üzerinde seçiliyor) 10 MART 1820 ANAYASASI (979.2.1 M (anc. S. 246, M. Witz, Cernay bağışı) Liebach, Scherrer et Cie imalatı, 1820. Beyaz aktarmalı Edirne Kırmızısı fon üzerine tahta baskı, siyah ve sarı üst baskı ve merkezde siyah litografik taş üst baskı. “lastropas de Madrid duranda la constitution el dia 10 marzo 1820 en el Prado”. Meşe ve meşe palamudu yapraklı geniş bordür; kenar süslemesi olarak defne dalı ve tacı taşıyan dört kanatlı alegorik figür, madalyanın içerisinde Prado bahçesinde birlikler anayasaya bağlılık sözü veriyorlar) ETTDERGI . Prof. Dr. Abdul Rahim AHMAD 1 c F Malezya Tenaga Ulusal Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği abdrahim.ahmad@gmail.com . BİR ΙΊΓΊALEZV ALI'İMIIM DENEVİmİVLG "EDİRNE" "EDİRNE" A mALAYSİAN EXPERIENCE M m , Abdul Rahim Ahmad. Bir MalezyalIyım. Malezya'da özel bir üniversite olan Tenaga Ulusal Üniversitesi’nde öğretim veriyorum. Bu zamana kadar dünyada 45'ten fazla ülkeyi görmüş olmakla kendimi şanslı addederim. Bunlardan, Avustralya, Birleşik Krallık, Kanada ve Fransa gibi bazı ülkeler çalışmalarıma devam etmek için zaman harcadığım yerlerdi, diğerleri ise tamamen turist olarak veya yine toplantılar / konferanslara katılırken ziyaret ettiğim yerlerdi. Yurtdışında okurken, o zaman dahilinde seyahat etmek için bol bol zama nım olmuştu. Türkiye, ziyaret etmeyi en çok istediğim ülkelerden biriydi. Dileğim 2017 Nisan ayı sonuyla Mayıs ayı başını kapsayan aralık içinde gerçekleşti. Eşim Azian Muhamad Ariff ile Türkiye'ye bir gezi gerçekleştirdik. Bu bizim yıllık izni-mizde yaptığımız, kiralık bir arabayla biz bize olan ve kendi kendimizin programladığı bir tatildi. Seyahat için sadece 10 günüm olduğundan tatilin Türkiye'nin Batı tarafını, özellikle de Marmara bölgesini kapsamasını planladık. Planımız, İstanbul'da 3 gün geçirip ardından Bursa, İzmir, Ankara, Kapadokya'ya gitmek ve nihayet İstanbul'a dönmekti. İstanbul'da 2 gün geçirdikten sonra bir Türk arkadaşım Kuzey Marmara bölgesini, özellikle sınır şehri olan Edirne'yi dahil etmemi önerdi. Tavsiyeye uydum, pişman da olmadım. Vaktin kısıtlılığından Edirne'yi keşfetmek adına sadece bir gün ve bir gecelik gezi ayırdım. Sabah erkenden Edirne'de konaklanacak yeri internet üzerinden bulmanın ardından İstanbul Zeytinburnu İbiş Otelimizden hareket ettik. Yaklaşık iki buçuk saatlik direksiyondan sonra Edirne'ye vardık. İstanbul'a giden ana cadde üzerindeki MMM Migros'un arkasında kalan ve Edirne kent merkezine yaklaşık 4 km uzaklıkta bulunan Otelimiz APlus'a yerleştik. Böylece 1 Mayıs 2017 akşamı ve gecesini Edirne'de geçirdik ve ertesi sabah Edirne'den Bursa'ya hareket ettik. İşte Edirne'de yaptıklarımız; öğlenden önce Edirne-Kapıkule yolu boyunca Türkiye ve Bulgaristan sınırına doğru gittik, My name is Abdul Rahim Ahmad. I a m a Malaysian. I teach at the University Tenaga Nasional, a private university in Malaysia. I considered myself fortunate to be able to travel to over 45 countries in the world so far. Some countries were the places I spent the time to pursue my studies, such as Australia, UK, Canada and France, while the others were places that I visited purely as a tourist or while attending meetings or conferences. Having studied abroad, I had ample oppor tunities time wise fortravelling. Turkey is one of the favorite countries that I planned to visit. My wish was materialized at the end of April and early May 2017. I made the trip to Turkey with my wife Azian Muhamad Ariff. It was our yearly personal trip. It was a self arranged trip that I made by a rented car. We planned to cover Turkey's western side, especially the Marmara region, as I only have 10 days for the travel. The plan was to spend 3 days in Istanbul and then move to Bursa, Izmir, Ankara, Cappadocia and finally return back to Istanbul. After spending 2 days in Istanbul, a Turkish friend suggested that I include the Northern Marmara region, especially the border city, which is Edirne. I took up the advice, and I did not regret it. Due to not having time, I only reserved just one day and a one-night trip to explore Edirne. After finding Edirne's accommodation via the internet in the early morning, we departed from our Ibis Hotel in Istanbul, Zeytinburnu. We arrived in Edirne after around two and a half hours' drive. We stayed at APIus Hotel behind MMM Migros along the main road from Istanbul, also far from about 4 km from Edirne downtown. So, we spent the whole evening and night of 1st May 2017 in Edirne and move from Edirne to Bursa the next morning. Here is what we did in Edirne; before noon, we went towards the border of Turkey and Bulgaria along EdirneKapikule Yolu (Road), trying to find a place to experience a locality. ETTDERGİ . . -Ϊ'Ί η*" : ıh : İ l i l ιΠ ■ İ ! <r yöreyi deneyimleyeceğimiz bir şeyler, bir yer bulmaya ça lıştık. Hacı İlbey Camisi’nin civarında takıldık. Daha sonra başta Selimiye Camisi ve Fatih Sultan Mehmet Heykeli civarı olmak üzere şehir merkezinde bulunduk. APlus Otel’e dön-meden önce bir çarşıyı da ziyaret ettik (adını tam hatırlaya-mıyorum, ama yeme-içme alanıyla Margi Çarşısı olabilir mi?). Bizi ağırlayan ve müzede bize rehberlik eden Edirne Kent Müzesi'nden bir ekiple tanıştığımız için şanslıydık. Daha sonra müzeden Bay Kut (Kutalmış Bayraktar) ile temaslar kurup ve iletişimleri devam ettirmekle daha fazlasını da öğrendik. Şunu söylemeyi zorunda hissediyorum ki, Avrupa yakasının en kuzeyindeki Türk şehri olarak Edirne'yi özel ve eşsiz bulduğumuz için gezi sırasında Edirne'yi ziyaret etme değişikliğini yaptığımız için mutluyuz. O zamandan beri (bir kez daha) ziyaret edilecek diyarlar listemize Edirne'yi ekledik. Malezya'ya döndüğümüzde, Edirne hakkında daha çok araştırmalar ve okumalar yaptım. Tarihi bir Edirne kent planı araştırması üzerine derlenen bilgileri ana dilimize (benim sorumluluğum Malaycaydı) çevirmek için yazarlar ekibine (Vagus Nerve Araştırma Topluluğu adıyla bilinen) katılmaya davet edildiğimde, Edirne ile daha çok ilgilenmeye başladım. Tıpkı benim kentim Kuala Lumpur'un hali hazırda olduğu gibi Edirne'de birzamanlar çok etnikli biryapıdaymış. Malezya'da Malaylar, Çinliler, Hintliler ve yerli halkımızın olduğu gibi, Edirne'de de Türklerin yanı sıra Ermeni, Rum, Yahudi unsurları da varmış. >7 9 iyi Λ We settled for an area surrounding the Hacı İlbey mosque. We then went on to the city centre, particularly the Selimiye Mosque and Fatih Sultan Mehmet Statue. We also visited a market (I can't remember the name, but I think it is the Margi Market and its food court) before returning to A Plus Hotel. We were fortunate to have met a team of staff from Edirne Kent Museum who welcomed us and guide us around in the museum. Overall, it was a brief visit, but we learned a lot about Edirne. We later learned more after we made contacts and further communications with Mr. Kut from the museum. I must say that we are glad to have made the change to visit Edirne during the trip because we found Edirne special and unique as the northernmost Turkish city on the European side. We have since added Edirne in our list of cities visited and to be visited again. Once we were back in Malaysia, I did more research and readings about Edirne. Being invited to join the team (named as Vagus Nerve Research Community) of writers to translate compiled information about a historical city plan of Edirne into our native language (in my case, Malay), I became more interested in Edirne. Edirne was multiethnic, so is my city, Kuala Lumpur, Malaysia. We have Malay, Chinese, Indians and indigenous people in Malaysia; likewise, Edirne had Armenian, Greek, Jewish subjects, besides Turks.. ETTDERGI Dr. Ezgin YETİŞ K a s t a m o n u Üniversitesi, Güzel S a n a t l a r ve Tasarım Fakültesi S a n a t Eserleri Konservasyonu ve Restorasyon B ö l ü m ü ezginyetis@hotmail.com Bir saray kenti olması dolayısı ile Edirne'nin Cami lerinin anıtsal niteliği kendini fazlasıyla belli etmektedir. İhtişamın merkezine Mimar Sinan'ın eseri Selimiye Camisi'ni yerleştirdiğimizde konumlandığı tepenin çevresinde Eski Cami ve Üç Şerefeli Cami'yi görmekteyiz. Selimiye'ye başka bir tepeden bakan ve OsmanlI erken dönemini temsil eden Muradiye Külliyesi ile Tunca kıyısındaki, kendi döneminin işlevsel merkezi olan II. Bayezid Külliyesini de unutmamak gerekir. Bunların haricinde mimari görünüşleri ile dikkat çeken Edirne'deki birçok caminin iç süslemeleri OsmanlI'nın erken döneminden, batılılaşma dönemine kadar biz sanat tarihçi, sanatçı ve izleyiciler için görsel bir zenginlik oluşturur. Sözünü ettiğimiz görsel zenginliği oluşturan ve “kalem işi” olarak adlandırılan süslemeler; Osmanlı döne minde sıva üzerine çeşitli boyalar ve altın varak ile Türk motifleri kullanılarak yapılan tezyinattır. Genellikle iç mekânın düzenlenmesinde tercih edilerek mimarideki boşluğun ferahlamasını sağlar. Duvar resimleri çerçevesinde değerlendirilen kalem işleri, bağlayıcı olarak yapışkan bir madde ve pigment karışımı kullanılarak, batı literatüründe “tempera” veya “sekko” olarak adlandırılan teknikte; kuru sıva, ahşap, taş vb. yüzeylere yapılırlar. Duvar resimlerinde “sekko” kuru sıva üzerine yapılan resimleri, “tempera” ise daha genel bir ifade ile çeşitli tutkallar veya diğer organik yapışkan maddeler kullanılarak her türlü yüzeye yapılan resimleri ifade etmektedir. Yani yaş sıva üzerine yapılan fresko tekniği haricinde diğer teknikler genellikle tempera olarak adlandırılır. Sıva daha yaş iken pigmentlerin yüzeye emdirilmesi ile yapılan fresko resimler zamana karşı oldukça dirençlidir. Osmanlı kalem işleri kuru sıva üzerine (sekko /tempera) yapıldıkları için zaman içerisinde bozulmalara ol dukça müsaittir. Bu doğrultuda genellikle 15. yüzyılda inşa edilmiş olan Edirne camilerindeki kalem işleri erken, klasik ve barok dönem olarak adlandırılan süsleme üsluplarında örnekler ile karşımıza çıkar. Hatta Üç Şerefeli Cami, Muradiye Camisiye EDİRNE CAmİLERİNDEHİ HALEİD İŞLERİNE FARHLI BİR BARIŞ Eski Cami gibi selatin camileri ile diğer bazı camilerde aynı yapıda birkaç belirli üslup ile karşılaşırız. Tabi biz bu farklı katmanların korunduğunu Edirne Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün son dönemlerde titizlikle kontrolünü sağladığı yapılarda görüyoruz ve bu doğrultuda kültür mirasımız için önemli bir katkıdır. Ancak 1980'ler ve öncesinde yapılan restorasyonlarda süslemelerde üslup birliğine gidilerek tek bir üslubun korunduğu (klasik dönem) ve özellikle selatin camilerde klasik dönem renk ve desen canlandırmalarının yapıldığına tanıklık etmekteyiz. Bu durum özgün tabakaların (klasik dönem) yeni bir renk tabakası ile örtülerek veya ortaya çıkan farklı kalem işi üsluplarının kapatılarak süslemelerin sanat tarihi değerinin yitirilmesine neden olacaktır. Kültür mirasının korunmasında söz konusu eserin yapıldığı dönemin tüm renk, biçim ve diğer sanatsal niteliklerini yansıtması ve sanat tarihi anlamında yanıltıcılığının olmaması gerekir. Keza sanat eserine yapılan her koruma müdahalesinin bir tahribat olduğunu düşünürsek; müdahalenin en aza indirilmesi ve eserin ömrünü uzatmaya yetecek seviyede olması gerekir. Ancak anıtsal yapıların dini ve kültürel açıdan çokça ziyaret edilmesi, koruma kavramının estetik tarafının da düşünül-mesine neden oluyor. Anlaşılır sebeplerle ilgili kurumlar estetik müdahale, yenileme veya canlandırma gibi konularda kendi-lerini baskı altında hissederek estetik meselesini abartabi-liyorlar. Ayrıca bu durumun yıllardır böyle sürüp gitmesi çeşitli kültür katmanlarındaki ziyaretçilerde kalem işleri konusunda görsel bir algı oluşturmuş olacak ki ziyaretçiler restorasyon sonrasında süslemelerin “canlı ve yeni” görünmesi gerektiği konusunda yanlış birfikre kapılıyorlar. Sorunlardan bir diğeri de Osmanlı yapılarında kalem işlerinin korunması sürecine yüklenici firmalar tarafından ne kadarlık bütçe ayrıldığıdır. Buradaki önemli diğer bir sorun, kalem işlerinin “korunması” ile “yenilenmesi”nin farklı kavram ve süreçler olduğudur. . . ETTDERGİ Koruma ciddi bütçe gerektiren bir iştir ve eserin sanat tarihi açısından özgün değerine ulaşmasını sağlar. Diğer taraftan, yenileme veya canlandırma ise daha az bütçe ile tamamlanabilir. Ancak canlandırma ya da yenilemenin yanında koruma çalışmaları eksik kalırsa çok ciddi t a h r i b a t yaşanabilir. Yenileme v e y a c a n l a n d ı r m a çalışmaları, olabildiğince özgün resim tabakası haricinde, tamamen tahrip olmuş alanlara estetik anlamda tamam layıcı unsur olarak tercih edilmelidir. B u çerçevede farklı bakışı; Edirne'deki bazı camilerde kültürel miras anlamında koruduğumuz kalem işi örnekleri ile değerlendirebiliriz. Özellikle Süleyman Paşa Camisi'nin 1898 yılındaki kapsamlı tamirinden sonra yapıl dığı düşünülen geç dönem barok kalem işlerinin detayla rında yapılış tekniklerine ait izler bulunmaktadır. Gözlem lenen kurşun kalem ve kazıma izleri, motiflerin duvara aktarılırken kullanılan tekniklerden bazılarıdır. Bunun yanında restorasyon sürecinde kubbe süslemelerinde göz lemlenen kömür tozu izi de aktarım tekniklerinden biridir. Nakkaş süslemeleri fırça ile renklendirmeden önce desenin olduğu kısımların delikli olan bir kâğıttan kömür tozunu silkeleyerek motifleri duvara aktarır. Bazen kurşun kalem ile motifleri kabaca belirgin hale getirerek ya da sivri bir alet ile kazıyarak deseni aktarmaya çalışır. 7; i Edirne Süleyman Paşa Camisi kalem işlerindeki yapılış tekniklerine ait detaylar (E. Yetiş, 2020). Benzer olarak yapım tekniklerine Sofu Beyazıt ve Bademlik Camilerinde da rastlanır. Hatta Sofu Beyazıt Camisi son cemaat yerindeki niş üzerinde yer alan süslemelerde yer yer koyu kıvamda kullanılan boya tabakaları gözlemlenir. Bu yoğun kıvamın kullanılan malzemeden kaynaklı olma ihtimali yüksektir. Çünkü nakkaş bazı renkleri yoğun kıvamda kullanıp kabarık göstererek farklı bir etki yaratmak isteyebilir. Buna benzer izlerin doğru tespit edilmesi kalem işlerinin malzeme araştırmalarına da öngörü sağlayabilir. Bu durumun muadili örnekler için batı literatüründe “tempera grassa” terimi kullanılır ve genellikle yumurta ve kuruyan yağ karışımı ile boyalar kıvamlı hale getirilerek kullanılır. fil Edirne Bademlik Camisi kalem işlerindeki yapılış tekniklerine ait detaylar (E. Yetiş, 2020). Edime Sofu Beyazıt Camisi kalem işlerindeki kalın boya tabakası detayı (E. Yetiş, 2020). ■ Edirne camilerindeki kalem işi örneklerini, hatta kayıpları da kazanımları da arttırmak mümkün... Koruma çalışma larındaki kazanımlar eserin sanat tarihi niteliğinin doğru anlaşılmasının yanında, dönemin nakkaşlarının çalışma süreçlerinin ve kullanılan malzemelerin doğru tespit edilmesini sağlar. Bununla birlikte, kalem işi yapan nakkaşların hangi malzemeleri ve teknikleri kullandıkları ile ilgili envanterin oluşmasına öncülük edebilir. Kısacası bilimsel ölçekte yapılan her koruma çalışmasının kültür mirasımızdaki önemli boşlukları dolduracağı aşikardır. ETTDERGI A. Kemal SAVAŞIR Ahşap Ustası ve Marangoz a.kemalsavasir@gmail.com “Rumeli'den sonrası, Edirneli olmak. ..” Nerelisin dediler Edirneliyim dedim.Burada anlatıp yazacaklarım, zamanda geriye dönerek annem ve babamın yaşadıkları yerleri, çocukluktan itibaren benim yasadığım bildiğim son bir asırlık Edirne ile ilgili yakınlarımdan ve rahmete kavuşmuş sevdiklerimden edindiğim bilgilerden derlemedir. Sonsuza kadar yaşanacak sular ve bereket şehri,bir zamanlar Odrin, Adrianapolls, Edrin de denilen fakat en güzeli bizim! Benim canım Edirne'm ismidir. Öğrenme içgüdülerimin artması ile rahmetli babama 13 yaşındayken sorduğum bir soru; “biz nereliyiz?”. Hika yemiz buradan başlamakta... Edirne'den evvel dedemlerin 1908 yılı dolaylarında, bugünkü Makedonya topraklarında kalan Kriva/Palanka isimli yerden göç ettiklerini öğrendim. 1877-1879 Sırp ayaklanmasından sonra Rumeli'de hayat Türkler açısından oldukça zorlaşmış. Baskı ve zulüm artınca babamın dedesineo dönemde Sırplar; “Ömer Ağa,Osman-ı Aliye'nin sonu geldi boynuna kırmızı kurdele bağlayacağız” şeklinde tehditler gelmiş. Bir nevi idam fermanı gibi... Bunun sonucunda terk etmek zorunda kalmışlar Palankayı. İlk olarak Türklerin fazla olduğu Üsküp'e göç etmişler. Belli bir zaman sonra dedesinin vefatıyla orayı da terk edip Edirne'ye göç ediyorlar. Dedem İsmail Savaşır 18 veya 19 yaşlarında evli iken ilk olarak Musulça köyüne yerleşiyorlar. Balkan savaşıda kapıda başlamak üzere. Dedemin okuma yazması olduğu için köye muhtar olarak görevlendiriliyor. Balkan savaşından sonra köyden taşınarak Edirne Merkez'e, OsmanlI dönemin de Kiliselihane mübadeleden sonra Kirşahane / Kirişhane ve şimdiki adı ile Abdurrahman Mahallesine geliyorlar. Dede min babama aktardığı kadarı ile 1915-22 yıllarında sokaklar bal dök yala denecek kadar çok temizmiş ve bakımlıymış. Satın aldıkları ev, Bulgarların ve Rumların çoğunlukta ikamet ettiği bir mahalleymiş. Tabi annemin ailesi de aynı yıllarda Yunanistan'dan Kiliseli Köyünden aynı mahalleye göç edip BİR A5IRLIH EDİRNELİ OLmAH babamlarla komşu oluyorlar. Annem Seniha Savaşır 1926 doğumlu, babam Ömer Savaşır 1930 doğumludur. Annemin aktardığına göre evleri Tunca nehrine yakın ve temeli kagir 2 katlı ahşap idi. Giriş kapısı iki kapılı, yan tarafında bahçe, porda kapılar at ya da öküz arabalarının girdiği bahçeye, bahçe için den evin üst kata çıkan taştan merdivenler... Evin alt katında sağ taraf mutfak içinde taş tuğlalı ocak, evin sol tarafında hay vanların bağlandığı ahır ve samanlık, bahçede de taş bilezikli çıkrıklı kuyu mevcuttu. Evin üst katında dört oda, odalardan birinde Yunanistan'dan bu yana yaptıkları iş olan ipek böcek çiliği yapıyorlarmış. Dut yaprakları ile böcekleri besliyorlarmış. Mahallelerinde o dönemdeşimdi de ayakta olan Bulgar kilisesi, Katolik İtalyan kilisesi mevcutmuş. Bu yapıların zemin taşları mermerdenmiş. Rum Ortodoks okul ve ibadethanesi de toplamda üç tane imiş. Bugün sadece biri ayakta. 1935'li yıllardan sonra yeni yapılaşmalar ve bunun gibi inşaat işleri için yıkıcılık mesleği adı altında eski ve terkedilmiş binalar yıkılıp, malzemeleri yeni yapılanlarda tekrar kullanılıyormuş. Mart ve Nisan aylarında “kayısı suyu” dedikleri Tunca nehri, yağmur lardan taşıyormuş ve kayıklarla evler arasında giderlermiş. O dönemlerde komşuluk da güzelmiş. Babamın anlattıklarına göre mahallelerinde bir Bulgar öldüğündepapazın arkasından mezarlığa kadar gidip çocuklara yağlı halka dağıtırlar imiş. Günümüzde DSİ'nin bulunduğu yerleşke içerisinde misafir hanenin olduğu tren yoluna doğrubakan alan Bulgar mezarlığı imiş. Mübadele bittiktenbir müddet sonra gayrimüslim vatan daşlar bu mahallede kalmayarak mahalleyi terk etmişler. Boşalan yerlerin ve arazilerin el değiştirmesi gelenlere iskân hakkı verilmesi ile beraber yeni Edirneli komşular taşınmaya başlamışlar. İskân haklarına göre araziler dağıtıİm ış. Edirne'nin ardıda bağlar türküsü gibi, bende çocuklu ğumda amcamların ve komşularımızın üzüm, kirazbağı, muhtelif yemiş ağacı ve bostanlıklara görme şansını yakaladım. Bol bol kiraz ve üzüm topladım. ETTDERGİ Edirne'nin gayrimüslim vatandaşları genelde esnaflık ve bağcılık yaparlarmış. Cumhuriyet öncesi günümüzde Trakya Üniversitesi Balkan Yerleşkesinin arkası Paçacılar Mevkii diye adlandırılıyor idi. O güzellikleri bizzat yaşadım. Rahmetli babamın büyüklerinden duyduğu ve benim de anladığım kadarı ile belki de bir mevkie verilen isim olabilir. Bizim de o bölgede bir tarlamız vardı. Bu tarlada zaman zaman gezdiğimde pişmiş tuğla ve kiremit parçaları bulurdum. Babama “bu parçalar nereden gelmiş?” diye sorduğum zaman “burada potur ve şayak pantolon diken Bulgar vatandaşın üzüm bağı ve bahçe evi varmış, yazın hem bağına bakıyor hem satacağı paçaları yani panto lonları hazırlıyor” derdi. Eskiden pantolona paça diyorlarmış. Şekilleri ve sınırları değişse de bugün hala o tarlamız duruyor. Nehirler etrafına şedde inşaatı ve demir yollarının yenilenmesi ile beraber Kirişhane semtinde 1938'den itibaren evler yıkılmaya başlamış. Ayşekadın semtinde bulunan boş arazilere halka arsa dağıtılarak ev yaptırılmış. Çocukluk dönemlerinden hatırlarım eski evimizin ahşap panjurları o kadar güzeldiki... Maalesef tadilatlarla sökülüp atıldı. Fakat Kirişhane semtinden getirerek tekrar kullan dığımız kapılarımızı hala hatıra olarak saklarım. Zanaatkar olduğum için bir zanaatçının da eserini iyi anlarım. Yakmak çok kolaydır. Zanaata, sanata ve tarihe saygı duymak, değer verip kollamak, sahip çıkmak gerçekten çokzordur. Babam ailesinin en küçüğü idi. Üç erkek ağabeyi ve bir ablası vardı. 1940 ve 1948 yıllarında ağabeyleri ve ablası Edirne'de ikamet ediyorlarmış. Yetişkin olduklarında dedem babaannem ve en küçükleri babam İstanbul'a Koca Mustafa Paşa'ya taşınmışlar. Dedem TCDD'nda işçi olarak çalışmaya başla-mış. İstanbul Yedikule'de atölyesinde vagon tamirbakım işleri ile ilgileniyormuş. Babamı da marangoz çırağı olarak Tavuk pazarı'nda Vangel Usta'nın yanında işe başlatmış. Rum Vangel Usta babama unutamadığı ilk hayat dersini orada vermiş; “çocuk benim işim var, dükkân sana emanet” diyerek gitmiş. Geri döndüğü zaman babama “kim geldi?” diye soruyor. Babama sorduğu soru; “Gavur mu geldi? Türkmü?” diyor. Babamda çocuk aklıyla “Gavur geldi” diyor. Tokadıda yiyor tabii. Ustası şaka yapmış ama doğrusunuda anlatmış; “Gavur dinsize denir” demiş. Rahmetli babam hep anardı ustasını “diniyle dinlensin” derdi. Sözlüktede geçtiği gibi mara ngoz mahallenin öğretmenidir. Bizler Rumeli Türkleri olarak, yaşadığımız coğrafyada diğer bir çok halkla beraber, birileri bizleri ayrıştırana kadar güzel anılarla yaşamasını bilmişiz. . . Edirne'ye tekrar dönüşümüz 1948'den sonra olmuş. Dedem bir dönem bakkal dükkânı açarak işletmiş. Bir yıl da muhtarlık yapmış. Diğer Edirneliler gibi babam da çiftçilikle uğraşmış bir dönem. O dönemde Türk kesim ve Edirnelilerin çoğunluğu çiftçilikle uğraşırmış. Ali Paşa Çarşısı ve diğer esnafın da büyük çoğunluğu Yahudi cemaatinden imiş. 1974 Kirişhane Mahallesinden Sökülüp Ayşekadın’daki Evimizde Yeniden Kullandığımız tarihi Kapı Edirne'de yaşamış Yahudilerle ilgili anılarıma değinecek olursam; çocukken maşatlık kelimesini duymuştum. Anneme ne demek, diye sordum. “Maşatlık, Yahudilerin mezar yerlerine denir” dedi. Bugün mezarlığın sadece tapulu olan yeri kalmıştır. Fakat benim büyüklerimden duyduğum kada-rıyla yedi tane naaş yıkama binası varmış. Çocukluğumda büyük bir alanda bulunan mezar taşlarını görürdüm. Amcam-ların harman yeri günümüzde kalan mezarlığın yanındaydı. Çocukken mezar taşlarının üzerinde oyun oynardık. Naaş yıkama evini gördüm. Harman tuğlasından yapılmış bir binaydı. Özel bir bekçisi de vardı. Hatta bekçinin ismini bile hatırlıyorum; İbişAga. Yıl 1974-75 olmalı. İleriki yıllarda diğer mezarlıkların taşlarını alıp kaldırdılar. Mevkii de Buçuktepe'nin altıdır. Bugün sadece tellerle çevrili olan yeri mevcuttur. Hatta hatırlıyorum, İsrail'den gelen kişiler önceden defnedilmiş yakınlarının mezarlarını açtırıyor, kemiklerini poşetlere koyup İsrail'e götürüyorlardı. Çocukluğumda oralarda oynarken görüyorduk. . . ETTDERGİ 1 991 Kendi Atölyesinde 1931 Annem ile Dayım (Seniha SAVAŞIR ve Hüseyin OMURVEREN) Esnaflığı yapabilmek başarmak ayrı bir ustalık ve maha ret ister. İnsan yaşamının zor olduğu, teknolojinin olmadığı o yıllarda alışveriş yapmak ve geçinmek için insanlar tavuğun altından yumurtayı alıp bakkaldan taneyle sigarayla değiştokuş yapıyorlardı. Tarlada topladığı savaştan kalma kurşun taneleriyle Ali Paşa Çarşısı'ndan takasla çorap ya da diğer ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Edirne Yahudi esnafı ne kadar becerikliymiş ki satış konusunda babamı oldukça etkilemişler. Bir anısını paylaşayım; Torunuyla çarşıya çıkan bir teyzemiz, afacan torunu tezgâhın önünden geçerken diğer çocukların oyuncak düdükleri öttürdüğünü görmüş. Başlamış ağlamaya bende isterim demeye. Teyzemiz, “sus oğlum” derken bizim uyanık Yahudi esnafımız ustalığını konuşturmuş. Teyzemiz, “sus Ahmet” dedikçe bizim esnaf da başlamış "Ahmet'e göre düdük var, Ahmet'e göre düdük var" diye bağırmaya... Günümüz esnafı gibi “ister alsın ister almasın” zihniyetinden oldukça uzak güzel ve mizahçı yaklaşım. Bence bu güzellikler Edirne halkından dail ham alıyor ve kaynaşıyor. Dedemin 1959'da vefatıyla babam gençliğinde öğrendiği marangozluk mesleğine dönüyor ve 1983 senesine kadar başkalarının yanında gerek geçici gerek daimî çalışmıştır. Ben ortaokulu bitirdiğimde henüz 14 yaşındayken babamın bana; “okursan oku, okumazsan sana dükkân açayım” şeklindeki teklifine verdiğim cevap benim ilk cesur kararım olmuştur. Okuyup da bir yerlere mi varayım diye düşünürken babamın yanında zanaatkar olmaya kararverdim. Ömer SAVAŞIR Babamla marangozluğa başladım. Boynuz kulağı geçerken çetin yıllar yaşadım. Sabır ve disiplinle mesleğimi icra ettim. Güzel babam; “doğruluktan ayrılma, doğruluk, incelir, kopmaz” derdi bana. Her zaman onun bu altın öğüdü sayesinde benim için bir felsefe haline geldi. Kazandığım saygınlığım; sevip sayıldığım çevrem, sabırla çalışıp yorul manın eseri dükkanım ve emekliliğim... Benim için bir hayat boyu çok değerlidir bu kazanımlaroldular. Yaşadığım kent olan Edirne'me katkım olması için büyüklerimden dinlediklerim, gözlemlerim, araştırma mera kım, hep bana ışık tutmuştur. Bildiklerimi, deneyimlerimi, gör düklerimi paylaşmasını seven bir esnaf olarak da müşteri lerim ile okullardan gelen öğrencilere daima yardımcı olmayı, öğüt vermeyi ve Edirne ile ilgili bilgileri bildiğim kadarıyla aktar mayı bu kadim kentin bir ferdi olarak herdaim bir borç bildim... ETTDERGI DÜZENSİZ GÖÇ HAPSAİDINDA EDİRNE'NİN TURİZmİNE BARIŞ GÜIİI1 AKATA T.Ü. Sosyal B i l i m l e r E n s t i t ü s ü Balkan Araştırmaları A B D Yüksek L i s a n s Ö ğ r e n c i s i akatagulin@gmail.com n Alta V BAYATLI ETTDER-Gİ E d i t ö r ü , Vagus Nerve A r a ş t ı r m a Grubu Başkanı altaybayatli@yahoo.com review of edirnes TOURism in the SCOPE OF IRREGULAR ITIIGRRTION Göç kavramına bakıldığı zaman genellikle; siyasi (savaş, mübadele), sosyal (eğitim, sağlık), ekonomik (iş imkanları, doğal kaynakların varlığı) ve doğal nedenlerden (deprem, heyelan vb. olaylar) dolayı bireyin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitmesine verilen isim olarak nitelen dirilmektedir. Bu bağlamda Suriyeli mülteciler tarafından ülkemize yapılan göç akınları da genel olarak siyasi nedenlere dayanmaktadır. When looking at the concept of immigration, generally; An individual or communities from one country to another restriction, from one settlement to another, due to political (war, exchange), political (education, health), economic (job vacancy, change of natural resources) and natural causes (earthquake, landslide, etc.) It is described as the name given to go instead. In this context, migration flows by Syrian Refugees to our country are generally based on political reasons. 2010 yılında Orta Doğu'da, halkın yönetimden memnun olmaması üzerine Tunus'ta başlayan yönetime karşı protesto ve gösteriler “Arap Baharı” olarak adlandırılmış ve kısa sürede Arap coğrafyasında yayılmıştır. 2011 yılında da Suriye'de mevcut yönetime karşı başlayan gösteriler kontrol altına alınamayınca, Beşşar Esad yönetiminin göstericilere şiddetle karşılık vermesiyle protestolar iç savaşa dönüşmüş idi. Ülkede meydana gelen bu iç savaştan kaçan Suriye halkı, ülkelerini terk etmeye başladılar ve böylece Türkiye'ye başta olmak üzere çevre ülkelere doğru göç ederek sığınmacı akınım başlatmış oldular. Bu duruma karşı Türkiye “Açık Kapı” politi kası uygulamıştır ve sınıra yakın yerlere kamplar kurulmuştur. Daha sonrada Türkiye, Suriyeli göçmenlere geçici koruma statüsü vermiştir (Özdemir, 2017, s. 1 22-123). The protests and demonstrations against the govern ment that started in Tunisia in the Middle East in 2010 when the people were not satisfied with the administration were named as Arab Spring" and spread throughout the Arab geography in a short time. When the demonstrations that started against the current administration in Syria could not be brought under control in 2011, the protests turned into a civil war when the Bashar Assad administration strongly responded to the demonstrators. Occurring in this country fleeing the civil war Syrian people began to leave their country, and so they have started migrating towards the flood of refugees to neighboring countries, especially Turkey. In this case Turkey against the "Open Door" policy has been implemented and camps close to the border have been established. Then Turkey, Syrian immigrants were given temporary protected status. Suriye'den Türkiye'ye yaşanan bu kitlesel göç hare ketleri sonucunda, ülkedeki vatandaşlarda güvenlik konu sunda bazı tedirginlik baş göstermiştir. Gelen grupların dil (Türkçe) bilmemesi ve kültür farklılıkları gibi sebeplerden dolayı kendilerini “ötekileşmiş” hissetmeleri çok olağan bir vaziyet almıştı. Bunların yanı sıra kalacakyer, işve eğitim prob lemleri gibi sorunlarda mevcuttu (Demirbaş ve Bekaroğlu, 2013, s. 12). İç savaşın ne zaman sona ereceği belirsizdi ve bu durum göçmenlerde ülkelerine geri dönme konusunda ümitsizlik yaratmaktaydı. Çoğunluğu Avrupa'ya giderek kendilerine yeni bir yaşam kurmak istemekteydiler. Fakat Avrupa ülkeleri yasal olarak çok az sayıda sığınmacıya izin vermişti. Daha doğrusu ülkelerine göçmen kabulü konusuna pek olumlu yaklaşmamışlardı. Bu sıkıntıyı çözmek için Avrupa As a result of this mass migration movements from Syria to Turkey experienced, some security concerns arose among the citizens of the country. It was a natural situation for the groups that came to feel “othered” due to reasons such as not knowing the language (Turkish) and cultural differences. In addition to these, there were problems such as accom modation, work and education problems. It was uncertain when the civil war would end, and this was causing the immigrants to despair to return to their country. Most of them want to go to Europe and establish a new life for themselves. But European countries legally allowed very few asylum seekers. More actually, they did not have a positive attitude towards accepting immigrants to their country. European Union To solve this shortage, the promised financial aid to 1f F I « I I ETTDERGI Birliği, Türkiye'ye mali yardım sözü verip mültecilerin Türkiye'de kalmasını talep etmekte idi. Buna rağmen zaman zaman mülteciler yasa dışı (illegal) yolları deneyerekAvrupa ülkelerine ulaşmaya çalışmışlardı. Bu durum birçok acı dramı da beraberinde getirmekteydi. (Resim 1) Turkey was demanding to remain refugees in Turkey. Despite this, from time to time, refugees tried to reach European countries by trying illegal ways. This situation brought with it many painful tragedies (Figure 1) . (Resim 2) Edirne'ye Doğru Yola Çıkan Göçmenler. (Figure 2) Immigrants on the Road to Edirne. (Resim 1) Avrupa'ya Gitmek İçin Küçük Gruplar Halinde Yürüyen Göçmenler. (Figure 1) Immigrants Marching Small Groups to Go to Europe. 28 Şubat 2020 tarihine gelindiğinde ise Türkiye'nin Suriyeli göçmen politikasında farklı ve önemli bir gelişme yaşandı. Suriye'nin İdlib kentinde Rusya'nın desteği ile Türk askerlerine yönelik yapılan saldırı sonrası askerlerimizin şehit olmasının ardından tepki olarak Türkiye kara ve deniz yoluyla Avrupa'ya gitmek isteyen Suriyeli mültecilere engel olmaya cağını söyleyerek sınır kapılarını açtığını duyurdu. Üstelik bu karar sadece Suriyeli vatandaşları değil, diğer göçmen vatandaşlar içinde geçerliydi. Akabinde bu durum basın organlarına son dakika bilgisi olarak “Mültecilere Avrupa Kapıları Açıldı.”, “Türkiye'nin Kararının Ardından Mülte ciler Yola Çıktı! Akın Akın Sınıra Gidiyorlar.”, “Göçmenlere Avrupa Kapıları Açıldı! Sınıra Yürüyorlar, Geçişler Başladı, "başlıklarıyla yansımıştır. Bu gelişmenin akabinde Türkiye'de bulunan göçmen ler Avrupa'ya gitmek üzere sınır ülkenin batısında bulunan sınır kapılarına kalabalık gruplar halinde akın ettiler. Haliyle Balkan Yarımadası'nın güneydoğu kesiminde Trakya Bölgesinde yer alan Edirne, “Kapıkule Sınır Kapısı” ile Bulgaristan'a, “Pazarkule” ve “İpsala Sınır Kapısı” ile de Yunanistan'a bağlantısı olan tek ilimizdir. Pazarkule sınır kapısından Yunanistan'a geçmeyi düşünen göçmen gruplar akın akın Edirne'ye gitmeye başladılar (Resim 2). A different and important developments in Turkey's Syrian immigration policy occurred on 28 February 2020. After our soldiers were martyred after the attack on Turkish soldiers in Idlib, Syria, with the support of Russia in response to Turkey via land and sea borders, saying it would not prevent that opened its doors to Syrian refugees who want to go to Europe was announced. Moreover, this decision was valid not only for Syrian citizens but also for other immigrant citizens. In this case to media outlets last-minute information as "refugees opened the door to Europe", "Refugees InTurkey After The Decision on The Way! They Flock to The Border.”, “European Gates Are Opened For Immigrants! They Are Walking to The Border, Crossing Has Begun. " reflected in the headlines. These developments in Turkey after the migrants have flocked to the border crossing in groups in the west of the border to go to European countries. Edirne, located in the Thrace Region in the southeastern part of the Balkan Peninsula, is the only city that has connections to Bulgaria with the "Kapıkule Border Gate" and to Greece with the "Pazarkule" and "İpsala Border Gate". Immigrant groups who were considering crossing to Greece through the Pazarkule border gate started to flock to Edirne (Figure 2). ETTDERGI Bulgaria and Greece have increased their security at the borders in the face of these developments. The place where immigrant groups concentrated mainly was the "Pazarkule Border Gate" located on the Greek border. Immigrant groups who wanted to cross the Greek border encountered Greek soldiers and were not allowed to enter Greece. Not only that, Greek soldiers closed the border gate by bus to prevent immigrants from entering (Figure 3). (Resim 3) Pazarkule Sınır Kapısının Otobüs ile Kapatılması. (Figure 3) Closing Kastanies Border Gate by Bus. Bulgaristan ve Yunanistan bu gelişmeler karşısında sınır lardaki güvenliklerini arttırdılar. Göçmen gruplarının ağırlıklı olarak yoğunlaştıkları yer Yunanistan sınırında bulunan “Pazarkule Sınır Kapısı” idi. Yunanistan sınırını geçmek isteyen göçmen gruplar Yunan askerleriyle karşılaştılar ve Yunanistan'a girişlerine izin verilmedi. Bununla kalmayarak göçmenlerin girmesini engellemek için Yunan askerleri otobüs ile sınır kapısın i kapattılar (Resim 3). Greek state television announced that the "Kastanies Border Gate" has been closed and it is not clear how long the border will remain closed. With the closure of the Kastanies Border Gate by Greece, the immigrant groups concentrated on the buffer zone where Pazarkule-Kastanies border gates were located and continued their waiting. When some immigrants tried to enter Greece illegally, losses of lives were experienced among the immigrants as a result of the harsh intervention of the Greek soldiers and the use of firearms (Figure 4). According to the report on the examination of asylum seekers crossing over in the Turkey-Greece border, Greece's violent interventions against immigrants were considered a violation of human rights. When the articles of the European Convention on Human Rights are examined the second article, which includes the right to life, violated the third article, which includes the prohibition of torture, and the right to liberty and security in the fifth article, with its behavior against immigrant groups in Greece. ’ 1 ♦ jf 1I TURKEY IS JOININGTHEEU.GOODIDEA??? (Resim 4) Yunan Askerlerinin Göçmenleri Vurma Anları. (Figure 4) Moments of Greek Soldiers Shooting the Immigrants. (Resim 5 - Figure 5) "The Great Hack" yapımından. Görselde; "Türkiye 76 Milyon Nüfusa sahip. Türkiye'nin AB 'ye katılması iyi bir fikir mi?" diye sormaktadır. Yunan devlet televizyonu ise “Kastanies Sınır Kapısının” kapatıldığını ve sınırın ne kadar süre kapalı kalacağının belirsiz olduğunu duyurdu. Göçmen gruplar Yunanistan'ın Kastanies Sınır Kapısı'nı kapatmasıyla birlikte PazarkuleKastanies sınır kapılarının bulunduğu tampon bölgede yoğunluk oluşturarak bekleyişlerini sürdürdüler. Bazı göç menler yasa dışı yollarla Yunanistan'a geçmeye çalışınca, Yunan askerlerinin sert müdahalesiyle beraber ateşli silahlar kullanmaları sonucunda göçmenler arasında can kayıpları da yaşanmıştır (Resim 4). Another very important point that draws attention is “Turkey Has Opened Doors, Refugees Are Flocking! Panic in Europe ", "What Europe Is Afraid of Has Happened” news headlines like. Europe's fear of immigration was also used to seriously direct people in the UK's 2016 referendum (Figure 5). Unfortunately, this topic has become a black propaganda abroad against the state made Turkey (Figure 6). ETTDERGI Nitekim Türkiye-Yunanistan sınır bölgesindeki sığınmacı geçişlerinin yerinde incelenmesine ilişkin rapora göre, Yunanistan'ın göçmenlere uyguladığı şiddet içeren müdaha leleri insan hakları ihlali olarak değerlendirilmiştir. Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin maddeleri incelediğinde yaşam hakkını içeren ikinci madde, işkence yasağını içeren üçüncü maddeyi ve beşinci maddedeki özgürlük ve güvenlik hakkını Yunanistan göçmen gruplara uyguladığı davranışıyla ihlal etmiş bulunuyordu. Dikkat çeken çok önemli bir husus da “Türkiye Kapıları Açtı, Avrupa'yı Mülteci Korkusu Sardı: Para Verelim Gelmesinler”, “Mülteciler Akın Akın Gidiyor! Avrupa'da Panik”, “Avrupa'nın Korktuğu Başına Geldi” gibi haber başlıklarıdır. Avrupa'nın göç korkusu İngiltere'nin 2016 referandumunda da insanları ciddi şekilde yönlen dirmek için kullanılmıştır(Resim 5). shared a photo EUROPEAN COMMISSION REPORT ADMITS TURKISH VISA-FREE TRA\""‘ "INCREASE MOL.u. , . . CRIMINALS AND ■ TERRORISTS" WITHIN] flBP THE EU K (Resim 6 - Figure 6) "The Great Hack" yapımından. Görselde; "Avrupa Komisyonu, Türkiye'ye tanınan vizesiz seyahat hakkının AB içinde 'suçluların ve teröristlerin hareketliliğini artıracağım' kabul ediyor" denilmektedir. Bu konu maalesef yurt dışındaTürkiye aleyhine yapılan bir kara propaganda halini almıştır (Resim 6). Netflix'in 2019 yapımı olan “The Great Hack” adlı belgesel-filmde, sosyal medya aracılığı ile insanlardan toplanan veriler ve bu veri analizleri ışığında insanların istenilen yönlere eğilim göstermesi için nasıl yönlendirildikleri anlatılmaktadır. B u bağlamda filmin 46. dakikasında İngiltere'de Avrupa Birliğinden ayrılış için yapılan “Brexit” ( B r i t i s h E x i t ) r e f e r a n d u m u ile ilgili i n s a n l a r ı n a s ı l yönlendirdiklerini anlatmaktadırlar. Maalesef bunu anlatırken de İngiltere AB'de kalır ise Türkiye'nin üyeliği söz konusu olursa Türkiye'den ciddi oranda bir göç alacaklarını ve teröristlerin ülkelerine geleceği algısı yaratmışlardır. Burada odaklan-dığımız nokta batının ne derecede göç fobisine sahip olduğudur. In the documentary film "The Great Hack" produced by Netflix in 2019, the data collected from people through social media and how people are guided to tend to the desired directions in the light of this data analysis are explained. In this context, in the 46th minute of the film, it is described how they directed people to the "Brexit" (British Exit) referendum held in England to leave the European Union. Unfortunately, if Britain remains in the EU, Turkey's membership said they have created the perception of the future will take a considerable migration from Turkey and the country of terrorists. Our focus here is on to what extent the West has a phobia of migration. The city of Edirne, known for its richness of historical monuments, is one of the places where tourists show great interest and is frequently visited by Bulgarian and Greek citizens due to its proximity to the European borders. As a result of these events, the travels of immigrant groups to Edirne in crowded groups, the densities they have created on the roadside, Edirne bus station and Karaağaç neighborhood, unfortunately, have revealed unpleasant images. Tourists coming to Edirne encountered immigrant groups waiting on the roads, setting up tents and trying to live in uncertainty. Unfortunately, these encounters and developments seriously affected the number of tourists coming to Edirne. Immigrants who want to cross the border and the growing problem caused tensions between Turkey and Greece and Greek citizens, that time has almost stopped visiting Adrianople. This indirectly reflected on the works of the tradesmen in Edirne negatively. The Kastanies border crossing had to be closed foran indefinite period of time by the Greek government due to the security problems and the presence of hundreds of immigrants in the buffer zone between the two borders. These problems inevitably affected Edirne in terms of tourism. (Resim 7) Edirne'de Göçmenlerin Oluşturduğu Görüntüler. (Figure 7) Images Created by Immigrants in Edirne. ETTDERGI Tarihi eserlerin zenginliği ile bilinen Edirne şehri, turistlerin yoğun ilgi gösterdiği yerlerden biri ve Avrupa sınırlarına yakın olması nedeniyle de Bulgar ile Yunan vatandaşları tarafın dan sık sık ziyaret edilmektedir. Yaşanan bu olaylar netice sinde göçmen grupların Edirne'ye kalabalık gruplar halinde yolculukları, yol kenarlarında, Edirne otogarında, Karaağaç mahallesinde oluşturdukları yoğunluklar fotoğraf karelerine yansıyarakmaalesef hoş olmayan görüntüler ortaya çıkart mıştır. Tarihi eserlerin zenginliği ile bilinen Edirne şehri, turistlerin yoğun ilgi gösterdiği yerlerden biri ve Avrupa sınırlarına yakın olması nedeniyle de Bulgar ile Yunan vatandaşları tarafından sık sık ziyaret edilmektedir. Yaşanan bu olaylar neticesinde göçmen grupların Edirne'ye kalabalık gruplar halinde yolculukları, yol kenarlarında, Edirne oto garında, Karaağaç mahallesinde oluşturdukları yoğunluklar fotoğraf karelerine yansıyarak maalesef hoş olmayan görüntüler ortaya çıkartmıştır. Edirne'ye gelen turistler yollarda bekleyen, çadır kuran, belirsizlik içerisinde yaşamını sürdürmeye çalışan göçmen gruplarla karşılaşmışlardır. Bu karşılaşmalar ve gelişmeler maalesef Edirne'ye gelen turist sayısını ciddi derecede etkilemiştir. Sonrasında göçmenlerin sınırı geçmek istemesi ve bu problemin büyümesi Türkiye ve Yunanistan arasında gerginliğe neden olmuş ve Yunan vatandaşlarının, o dönem de Edirne'yi ziyaretleri neredeyse durmuştur. Bu da dolaylı olarak Edirne esnafının işlerine negatif olarak yansımıştır. Akabinde Kastanies sınır kapısı halihazırda güvenlik sorun ları yaşıyor olması ve iki sınır arasındaki tampon bölgede yüzlerce göçmen bulunması nedeni ile belirsiz bir süre için Yunan hükümeti tarafından kapatılmak zorunda kalmıştır. Yaşanan bu sorunlar ister istemez Edirne'yi turizm açısından da kötü etkilemiştir. Gündemi bu kadar meşgul eden bu bekleyiş beklen meyen bir gelişme sonucunda değişim göstermiştir. Edirne'de göçmen sorunu yaşanırken, 11 Mart 2020 tarihinde Türkiye'de ilk COVID-19 vakasının tespit edildiği açıklanmıştır. COVID-19 virüsünün ülkemizde görülmesiyle ve göçmen grubun tedbirsizce Edirne'de yoğunlaşması virüsün yayılması tehlikesini beraberinde getirip, durumu başka bir tehlikeyi boyuta taşımıştır. Salgın tedbirleri kapsamında evde kalma ve sosyal mesafe kuralları gibi etkenler ön plana çıkmıştır. Sınırda ve tampon bölgede uygunsuz koşullarda yaşayan bu göçmen-lerin tedbirlere uymaları mümkün değildi. Bir süre daha bekleyişlerini uygunsuz koşullarda sürdürmek zorunda kaldılar. Bu durum E d i r n e ' d e C O V I D - 1 9 salgınının a r t m a s ı tehlikesini beraberinde getirmekte idi. Yunanistan hem göçmen hem de COVID-19 dolayısı ile sınır kapılarını açmamakta ısrar etmek-teydi ve mülteci grupların da artık Yunanistan'ın sınır This expectation, which occupied the agenda so much, has changed as a result of an unexpected development. While Edirne was having issues with immigrants, on 11.03.2020 first COVID-19 case seen in Turkey. The fact that the COVID-19 virus was seen in our country and the immigrant group concentrated in Edirne without precaution brought the danger of the spread of the virus and brought the situation to another dimension. Factors such as staying at home and social distance rules have come to the fore within the scope of epidemic measures. They had to wait for a while under unsuitable conditions. This situation brought the danger of increasing the COVID-19 epidemic in Edirne. Greece insisted on not opening its border gates due to both immigrants and COVID-19, and the refugee groups no longer had any hope that Greece would open the border gates. Upon this, some refugees informed the Provincial Immigration Officers that they wanted to leave the area they were waiting for, and thus the migrant groups started to return from Edirne to their camps and their countries. Considering all these developments, in Edirne after the 90's we can say that the biggest immigration wave was experienced. Edirne experienced losses in terms of income from abroad due to the uncertainty in terms of tourism and security due to irregular immigration and the turmoil at the border gates. Our hope is that people do not leave their country and live in peace, friendly and in peace. However, we still face with some negativities in our lives due to reasons beyond our reach. In this context, for these people who are looking for hope and good living conditions, it will be good to take the organizations and studies of the states to a better level in order to make them experience less negativity to their environment and themselves. ETTDERGI kapılarını açacağı yönünde umutları kalmamıştı. Bunun üzerine bazı mülteciler İl Göç İdaresi görevlilerine bekledikleri alandan ayrılmak istediklerini bildirdiler ve böylece göçmen grupların Edirne'den yavaş yavaş kamplarına ve ülkelerine geri dönüşleri başlamış oldu. Tüm bu gelişmelere bakıldığında Edirne'de 9O'lı yıllardan sonra görülen en büyük göç dalgası yaşanmıştır diyebiliriz. Düzensiz göçün turizm ile güvenlik açısından bir belirsizlik yaratması ve sınır kapılarında meydana gelen kargaşadan dolayı Edirne, yurtdışından sağlanan gelirler açısından kayıplar yaşamıştır. Temennimiz insanların ülkele rini terk etmemeleri ve huzur içinde dostça ve barış içerisinde yaşamalarıdır. Fakat yine de elde olmayan nedenlerden dolayı yaşamımızda birtakım olumsuzluklar ile karşı karşıya kalmak tayız. Bu bağlamda umut ve iyi yaşam koşulları arayan bu insanlar için çıktıkları bu yolda, çevrelerine ve kendilerine daha az olumsuzluk yaşatmaları adına devletlerin bu konudaki organizasyon ve çalışmalarını daha iyi bir seviyeye çıkart maları iyi olacaktır. — ----------------------------------------------------------------------------------------------- KAYNAKÇA "Avrupa insan Hakları Sözleşmesi", https://www.echr.coe.int/documents/convention_tur.pdf (Kasım 2020). "Avrupa'ya Gitmek için Gruplar Halinde Yürüyen Göçmenler", https://www.trthaber.com/haber/guncel/gocmenler-avrupa-sinirina-ilerliyor-sinir-kapilari-acildi-mi-463761 .html (Kasım 2020). "Edirne'de Göçmenlerin Oluşturduğu Görüntüler", https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-51 687677 (Kasım 2020). "Edirne'ye Doğru Yola Çıkan Göçmenler", https://www.cumhuriyet.com.tr/galeri/kapilar-acildi-gocmenler-yunanistana-ulasti-iste-ilk-kareler-l 724008/5 (Kasım 2020). "Göçün Tanımı", https://www.arcgis.com/apps/MapJournal/index.html?appid=f05d4ff066bc42f7801c95642574f738 (Kasım 2020). "Pazarkule Sınır Kapısının Otobüs ile Kapatılması", https://www.milliyet.com.tr/galeri/son-dakika-yunanistana-gecen-gocmenler-avrupanin-iclerine-yuruyor-61 5531 8 (Kasım 2020). "Yunan Askerlerinin Göçmenleri Vurma Anları", https://www.haberturk.com/son-dakika-haberler-yunan-askeri-gocmeni-vurarak-oldurdu-260031 2 (Kasım 2020). Demirbaş, Hatice ve Bekaroğlu, Ece (2013). Evden Uzakta Olmak: Sığınmacıların/Mültecilerin Psikolojik Sorunları ve Alınacak Önlemler. Kriz Dergisi. 21 (1), 1 1-24. Edirne ili Yasa Dışı Göç inceleme Raporu (2014). TBMM insan Hakları inceleme Komisyonu. 24. Dönem 5 . Yasama Yılı, https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/docs/2014/edirne_yasadisi_goc_inceleme_rap.pdf (Kasım 2020). Eliaçık, Zeliha (2020). "5. Soru: Mülteci Krizi ve Türkiye", https://www.setav.org/5-soru-multeci-krizi-ve-turkiye (Kasım 2020). Facebook-Cambridge Analitik Veri Skandali, "The Great Hack", Netflix Yapımı BelgeseTFİlm, ABD 20 1 9. Özdemir, Erol (2017). Suriyeli Mülteciler Krizinin Türkiye'ye Etkileri. Ankasam Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları Dergisi. 1 (3), 1 14-140. ? s $ ' Μ *7 *0’· r >·ν λ ϊ· Mesut ÖZDER 16.06.2019 E d i r n e Lavanta Tarla G ü n l e r i Edirne Lavender Field Days ETTDERGI Kutalmiş BAYRAKTAR Bir Havacılık Tutkunu S a n a t Yönetimi U z m a n ı Vagus Nerve A ra ş tırm a G r u b u Kurucusu kutalmis.bayraktar@gmail.com Çocukların oluşturduğu toplumlar arasında bazı değerl er, ikonik kültürel seviyeye ulaşmıştır. Çocukların tüketim alışkanlıklarına ve oyun pratiklerinde oyuncak ve kişisel nesne temaları olarak yansıyan çocuklar arası bu maddi değerler: bebekler, trenler,dinozorlar, uçaklar vesairelerdir. Bir hava taşıtı unsuru olarak uçakların, makineye hükmetme arzusundaki çocuğun kendini beden ve beden dışı uzamda en aşkınca tanımlayabileceği hayalleri için adeta fetişist bir yeri olmalıdır. Kendimden, kardeşimden ve çocukluk arka daşlarımdan bilerek özellikle erkek çocukları için diye başlatacağım havacılık konusu çok sık rastlanan bir çocuk luk tutkusudur. Kaçımız uzay gemisi ya da bir uçak yaptığı “dış dış dış” diye seslendirmeyi de ihmal etmediği birbirini ısıran mandallara acil iniş yaptırmadı... Hepimiz! Genellikle yaz tatillerinde gittiğimiz İstanbul'da kendi sini feda etmekten geri durmayan evin reisi rahmetli dedem, ev halkının şişen başına bir merhem olsun diye ben ve benden bir yaş küçük kardeşimi alır ve evlerine çok da uzak olmayan Yeşilköy'deki İstanbul Hava Kuvvetleri Müze-si'ne götürürdü. Dış alan sergisi için bir bilet almanın bile zorunlu olmadığı bu mekân,sanırım bizi diğer çocuklardan ayrıcalıklı yapan oyun parkına dönüşmüştü. Emekli edilmiş metal uçurtmalar bir çocuğun dokunacağı seviyeye indiril-mişti. Korkarak dokunurduk onlara, çünkü iş başındakilerin ciddiyetleriyle kilometrelerce yukarıdan çıkardıkları kızgın sesleri ara ara Yeşilköy'ün mavi kumaşını yırtardı. Kulak larımız kamaşırken, tuhaf bir haz ve huşu verdirirdi. Havacılık sevgisi yüreğimize o mekânla sızmıştı, ılık ılık ve gök mavililere askerselamıyla. . . Edirne Kent Müzesi'nde çalıştığım sıralarda, müze müdürü Recep Soyupak Bey'le sabahları Türk kahvemizin eşliğinde güncel değerlendirmelerimiz olurdu. Yerel şöhreti herkesçe malum olan koleksiyoner Cengiz Bulut Bey'in Edirne Havacılık Tarihi için çok önemli olan Tarihi Balon Hangarı fotoğrafı o günü başlatan geceden sosyal medyaya verilmişti. Yeni mesai gününün sabahı olmasına rağmen damarlarımızdaki etkisi hala canlıydı. Kent müzesinde, işi kent tarihi konuşmak olan şanslı azınlık bizler için konu EDİRNE HAVACILIK ITIÜZESİ elbette oraya geldi. Babası da Uzunköprü Türk Hava Kurumu Şube Başkanı olan Soyupak için şu cümle bir refleksti: “Bu mekândan bir havacılık müzesi olmaz mı, Kutalmiş?” -Olur! Nelervarbakalım. Konu havacılık müzesi olduğu için bir çocuğun da deneyimlerini taşıyan bünyem; işlerin en güzeli, merakın acısını bastırma olan araştırmaya keşke mesai hiç bitmese de yerimden hiç kalkmasam, hiç acıkmasam diyeceği bir heyecanı besleyecek konusunu bulmuştu! Konuya sadece Edirne Balon Hangarı gözüyle değil de Edirne Havacılığı olarak baktığımızda birkaç gün içerisinde görüldü ki Edirne Havacılık Müzesi başlığını taşıyabilecek bir “hangar dolusu” anlatılmaya değer, hatta buna mecbur, tarih akışına yön vermiş ve gelecek hakkında tutumlarımızda etkili olabilecek bilmemiz gereken bir geçmiş olduğu ortaya çıktı . Bu birikim, coğrafya görgümüzü, havacılık sevgimizi ve mühen dislik kültürümüzü bir köşede yakalayacak kolon-kiriş-kolon birleşimidir. Araştırmalarda bir isim ve onun pek bulunmaz eseri bizi fevkalade şaşırtmıştır: “Türk Havacılık Kronolojisi - A Chronicle of TurkishAviation.” Birçok bilimsel yayında atıf verilen eserin yazarı yabancı ismiyle dikkat çekmekteydi. İki dilde yayınlanmış, bu hacimli eser bir koleksiyon kitap olarak “Havaş” 'm uhteliğinde 2002 yılında basılarak okuyucuya sunulmuş. Artık Havaş'm kendi koleksiyonunda dahi kolaylıkla bulunamayan eser, henüz adı konmamış ama gönüllerde açılışı bile tamamlanmış projemizden resmiyeti bozmadan ama ötesine giderek yaptığım çalışma heyecanımı ifade eden samimi telefon konuşmasının olduğu dönem Havaş Kurumsal İletişim Uzman Yardımcısı olan Kübra Torun Hanım'm birkaç gün süren soruşturmasıyla müzemize ulaştırılmış oldu.Recep Soyupak'la sıkıcı bir almanak olmaktan epey uzak olan bu eseri çocuksu bir heyecanla taradık. Konu artık balon hangarından çok daha fazlasıydı. Edirne hava harp tarihinin yanı sıra, şu çok şaşırtıcı iki bilgiyi vermekteydi: 1)Türk Hava Tarihinin ilk uzun uçuşu (24 Ekim 1913) Prens Celaleddin adlı Deperdussin uçakla, Ütğm Nuri ve Rasıt Tğm. Hâmi komutasında Edirne Kolordu Telsiz müfrezesinden kalkarak Babaeski-Çorlu-Çatalca üzerinden Yeşilköy, İstanbul'a gerçekleştirilmişti (Kline, 2002: 77)! 2)Türk Hava Tarihinin İlk yolcularının da dahil olduğu 11 kişilik birçoklukla yapılmış böylece sivil hava taşımacılığın ilki (7 Haziran 1 923) de Edirne'den kalkan uçakla gerçekleşmişti (Kline, 2002: 1 37-139). Sıkı bir kullanıcısı olmasam da hiçbir yerde eposta adresini veya telefonunu bulamadığımız “Türk Havacılık Kronolojisi” kitabının gizemli yazarına ulaşmak adına sosyal medyayı kullanmayı denedim. Bir Stuart Kline1 var ama yine çok tuhaf bir şekilde, bir dönem Türk facebook kullanıcılarının politik itirazlarının bir ifadesi olan, çeşitli kurumlardan kaldırılmasına bir direnç olarak adın önüne eklenen TC ibareli birAmerikalı: TC Stuart Kline. Bay Kline'a mesaj yazdım. Sonradan öğrendik ki cevap yazmasının nedeni de benim profilimde önemli bir günün hatırası için koyduğum Atatürk'e ait fotoğrafın yarattığı ortak değerin verdiği güven duygusuymuş. Ben müze müdürüne de danışarak hemen yazarı Edirne'ye davet edip projemizden bahsetmenin doğru olduğunu ifade ettim, Recep Bey'le heyecanlarımız, düşüncelerimiz ve tepkilerimiz hemen hemen aynıydı. Tesadüf bu ya, Bay Kline bir gün sonra Tekirdağ'da bir okulun davetli konuşmacısı olarak bulunacakmış. Oradan Edirne'ye geçmeye karar vermesi hiç de zor olmadı.İçindeki çocuğa ölümsüzlük iksiri içirmiş halini elinizi sıktığı anda hissettiren Bay Kline otobüsten inmişti. Bakalım ne olacak? Bay Kline'ı bulup onu Edirne'ye getirecek olasılıkların bir sonraki taşı düşürerek ilerlettiği domino düzenin sonuna dek, Belediye Başkanlığına sunulabilecek bir dosyamız oluşmuştu. 2017 Kasım'ma denk gelen o çalışkanlık ve motivasyon kişisel anılarımın en seçkin aralıklarından biri olsa gerek! diyorum kendime... Biz artık sadece müze değil, (İtalyanların ülkeyi terk ederken zorunlu iniş yaptıkları Edirne'de bırakmak zorunda kaldıkları [9 yolcu + 2 mürettebat kapasiteli, çift motorlu Caproni modeli] tayyarenin tamir edilerek Edirne'den kalkarak gerçekleştirildiği ilk Türk havayolu taşımacılığının başladığı kente), Edirne'ye havaalanı talep edecek doymuşluktaydık! Bu uçuş Vecihi Hürkuş'un pilotajlığında yapılmıştı. Öyle ya, projemizi, aynı yılın yaz aylarında Vecihi Hürkuş'un yaşam öyküsünün bir kısmına değinen filmin çekimlerinin bazı mekânlarına ev sahipliği yapan Edirne'de Vecihi Hürkuş'un tayyare öğretmeni rolüyle de beyaz perdede yer almış Belediye Başkan'ma sunmak derdindeydik. Vecihi Hürkuş ve makinist Eşref ile toplamda 11 kişiyle yapılan bu hava yoluyla yolcu taşımacılığının tarihi7 Haziran 1923'e atfen bu tarihin 100. Yılına bir havaalanı projesini talebe zorlayacak belegatlı fikirler, zihnin ceket cebindeydi... Edirne Tanıtım ve Turizm Derneği Dergisindeki bu yazı buyurulmamış bir müze projesinin ilanıdır. Fakat onun yanı sıra, arzu ettiğimiz Edirne turizmi için mecbur olduğumuz ayrıca Bulgaristan ve Yunanistan'dan da yolcuya hizmet etmesi muhtemel olacak, yöreye muhteşem bir istihdam, kentin marka değerine sözcüklere sığmaz büyüklükte puanlar katacak uluslararası havalimanı talebi için şiirsel bir malzemedir. Tüm fikirlerimize dayanak olan, şu balon hangarı meselesine geri dönelim;Edirne'de neden bir balon olması gerektiği düşünülmüştü? Edirne kenti için “coğrafya kaderdir” kalıbı yerine “kader coğrafyadır” daha uygun olmalıdır. Edirne, Antik tarihinden günümüze dek hem Çanakkale hem de İstanbul Boğazlarını Batıdan gelebilecek tehditlere karşı koruyan en uygun ileri karakol-kent olmuştur. Kent, Batı ve Kuzeybatıdaki ırmak vadilerinin yararak getirdiği engebeli arazinin tam bitiminde, suların buluşma noktasındadır. Bu noktayı aşan bir kara kuvveti, İstanbul'a kadar engebesiz bir arazide avantajlı bir şekilde ilerleyebilir. Kurter'in (2009: 41) ifadesiyle Edirne'deki bir sabit balondan o gün için beklenen: “Buraya yapılacak bir taarruzda, konuşlandırılacak bir sabit balondan, keşif-gözetleme ve topçu ateş tanziminde yararlanılabileceği değerlendirilmekteydi. ” Kendisi ile ilgili bir röportaj için: https://www.milliyet.com.tr/pazar/amerikali-stuart-tan-turk-havacilik-tarihi-1 305286 ETTDERGI Peki, bugün artık ortalarda görülmeyen balon ve onun evi olan hangarın, tarihi nedir dersek... Bu konudaki basılı en iyi arşiv derlemesi, Merhum Hava Pilot Albay Fethi Kural'm 1969 yılında Hava Kuvvetleri Komutanlığı Harp Tarihi Şube Müdürlüğüne atanmasıyla başlayannihayetinde araştırmalarını “Kuruluş Yıllarında Türk Askerî Havacılığı Belgeleri (1909-1913)” başlığında topladığı eseridir. Kitabı incelediğimizde, Edirne Balonunun hikâyesi önce, 10 Nisan 1910'da Almanya ve Fransa'daki balon fabrikalarında balon araştırmaları yapılması hususundaki emir yazışmasıyla başlıyor (Kural, 1975: 109) ve bu araştırma için görevlendirilenlerin arasında o sıralar Berlin'de olan ve sonrasında Edirne Fatihi olarak da anılacak Binbaşı Enver'de2 bulunuyor (Kurter, 2009: 43). Bu konudaki son belge, 5 Kasım 1913 tarihine aittir. “Mevcut balon olmadığından şimdilik Edirne Kalesi için balon teşkilatına lüzum olmayacağının beyanı ile Kıtaatı Fenniye ve Mevakii Müstahkeme Müfet-tişliğine tisyarı” şeklinde son bulmaktadır (Kural, 1975: 1 20). Bütün yazışmaları dikkatle incelediğimizde, acı bir şekilde görmekteyiz ki kimya ve makine bilgisi eksiklikleri operasyonun sürekli önüne geçmektedir. Kendi kimyasal maddelerini üretemeyen bir ülke olarak o günün Türkiye'si, OsmanlI'da; balon gazları ve yedek parçaları için yapılan ekonomik şartların Dedem Yılmaz Saççıoğlu'nun objektifinden: zorluğundan olduğunu düşündüğümüz uzadıkça uzayan yazışmalar Kutalmış ve Fatih Bayraktar Yeşilköy görülmektedir. Yazışmalar, hidrojen gazı, sodyum hidroksit, silisyum gibi İstanbul Hava Kuvvetleri Müzesi, 4 Temmuz 1992 kimyaların ve bu kimyaları işleme hazır hale getirecek makinaların alım pazarlıklarını, lojistik karmaşalarını ve benzeri zorluklarla aslında kervanı yolda düzen cehaletle nasıl boğuştuğunu gözler önüne sermektedir. Miladi takvimlerin, 8 Şubat 1 912'yi işaret ettiği güne ait, Dördüncü Kolordu Kumandanı General Abuk? Ahmet imzalı, “Edirne Balonu Hakkında” başlıklı yazışmada henüz Edirne'ye ulaşmamış balonu korumak maksatlı yapılacak binanın “Edirne Merkez Hastahanesi karşısında kâimprojöktör ambar ile Palahor deresi? arasındaki arazi”nin seçildiği ve yapının betonarme3olarak inşa edileceği bildirilmektedir (Kural, 1975: 111-112). Osmanlı Hükümeti, literatüre “Edirne Balonu” olarak geçen bu hafif hava taşıtını, “Parseval Luftfahrt Flugzeug Gesellschaft” firmasına imal ettirdi (Karacagil, 2012: 81). Ne acıdır ki, hazînede yeterince para olmadığı için sürekli bakıma ihtiyaç duyan bu hava aracı teminat olarak Almanya'da bir depoda bir yıl süreyle bakımsız bir şekilde- bekletildi. Eli kulağındaki Balkan Savaşı öncesi, ilgili ülkelerin tuttuğu lojistik hatlar dolayısıyla balonun gerektiği zamanda Edirne'ye ulaşamadığı yine okunmaktadır. Sonunda bir şekilde Edirne'ye getirilen,Almanların uçurtma anlamına da gelen Drachen ismini verdikleri kablo ile yere bağlı sabit balon tiplerinden olan (Kansu, Şensöz ve Öztuna, 1 971: 75) taşıtın deneme havalanışı 20 Haziran 1 91 2'dedir (Kurter, 2009: 101). 8 Ekim'de Karadağ'ın, 13 Ekim'de Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan'ın da Osmanlı Devleti'ne savaş açmasıyla başlayan Balkan Savaşı sürecindeki ilk operasyon havalanışı 6 Kasım 1912'de planlanmış fakat hidrojen gazı eksikliği nedeniyle operasyon öngörüldüğü şekilde tertip edilememiştir (Karacagil, 2009: 81; Kurter, 2009: 130). Fakat yine de savaş sırasında havada görüldüğünüLondra Daily Mirror muhabiri Bernart Grant'm gözlemine dayalı yazısına Karacagil'in (2009: 81 ) eserinde alıntı olarak verilen dipnottan okumaktayız. 28 Ekim 1912 tarihinde Bulgarların Kemal Köy civarından uçurduğu kendi balonlarının gözleme dayanan istihbaratları dolayısıyla Bulgar direncini kırmak için planlanan Türk taarruzu, Edirne Kalesinin Bulgar topçu ateşleriyle bunaltmasıyla gerçekleştirilemedi (Karacagil, 2009: 81-82). Türklerin hücum manevrası yapamamış olmasında bu balonun gözlemleri Havacılık ve İstihbarat Tarihi için önemlidir. Bu Edirne'nin Ekim-Kasım ayazına şule şule düşen güneşin ipeksi gövdelerini parlattığı, insanı dehşete düşüren asrî canavarlar, hava ejderhaları4 öyle ki uzmanlık konum olan Osmanlı Yenileşme Dönemi sanat pratiklerinden duvar resimlerine de yansımıştır.5 2 Daha sonra Harbiye Nazırı Enver Paşa olarak bilinecektir. Yapı erken bir betonarme örneği olması hasebiyle Türk İnşaat Mühendisliği ve Mimarlığı tarihi içinde önemlidir. Amatör kanaatim o dur ki yapının -eğer yapılmadıysa-karot testi ve donatı tespiti gibi analizlero dönemin betonarme pratiklerine bir örnekten daha veri olarak kazandırılacaktır. 4 Drachen sözcüğü Almanca'da uçurtma anlamına geldiği gibi dragon anlamına da gelmektedir. 5 1 91 5/6 yılında yapıldığını düşündüğümüz Ürgüp Sucuoğlu Konağı Başodasında yer alan 1,75 metre x 3,75 metre boyutlarındaki hava araçlarının da yansıdığı İstanbul ve Edirne duvar resimlerinden (Özbek, 2014: 219), Edirne tasvirli örneğinde Edirne Yangın Kulesinin üzerinde bir balon manzaraya katılmıştır (Özbek, 2005: 57; Özbek, 2006; Özbek, 2014: 223-224). Ne yazık ki, sonrasında yapılan çalışmalarda b u duvar resminin vandalizmden korunamadığı görülmektedir (Esmer, 2019: 69). ETTDERGI Bu müzeyle sadece Türk yurttaşlara değil, yabancı konuklarımıza da Türk Havacılık Tarihi üzerinden OsmanlI Kadın Cemiyeti Başkanı Belkıs Şevket'in uçaktan attığı bildiriler anekdotuyla ve Sabiha Gökçen üzerinden Türk feminizm tarihini; Sahra altı Afrikası kökenli Dz. Pit. Yzb. Ahmet Çelikten üzerinden Afro türkler tarihini ve daha birçoğunu bu sınır hattı kentinin anlatabilmesi dileğiyle... Bir davetimizle bizim paylaştığımız heyecana ortak olan artık arkadaşım diyebileceğim Stuart Ağabey'e ne oldu derseniz; birkaç ay önce maddi imkânsızlar nedeniyle paha biçilemez tüm havacılık koleksiyonunu müzayedeyle satışa çıkardı. Ne yazık ki biz de bu projeyi herhangi bir makama sunamadık. Artık zaten müzede görevli de değilim. Böyle bir müze projesi gündeme gelirse bu projenin yürütücüsünün “TC StuartKIine” olması gerektiğine inanarak. . . r/ ! Havaş'm bize armağan ettiği kitabın müellifi Amerikalı ‘‘TC Stuart Kline”ın 9 Kasım 2017 tarihli imzası Yazının en başında daha çok erkek çocuklarını ilgilendiren bir tutkudur havacılık, derken aslında dürüst değildim. Amatör paraşütçü brövemi almak için Eskişehir THK kampına gitmeden önce eski bir kız arkadaşımdan bilgi alarak uçaktan atlama çılgınlığı için cesaret topluyordum, havacılıkta kıdem önemlidir! Eskişehir'deki kurslarda gözlemlerim TrakyalI katılımcı sayısının genel toplama oranı Trakya nüfus ortalamasının Türkiye genel nüfus ortala masına oranıyla açıklanamayacak kadar fazla olmasıydı 6 Edirne'nin Balon Hangarı binasının ev sahibi olacağı bir müzeye ihtiyacı vardır. Tayyare Cemiyeti'nin “Ordunun Hava Gücünü Kuvvetlendirme” kampanyası için 2'şer uçak alacak yardımı yapan (Kline, 2002: 216) 1935 Edirne'sinin torunlarının hakkıdır da... Bu proje belki de bir gün organize edilecek “Edirne için Havaalanı mimari proje yarışmasına” dahil edilerek, Havaalanı ve Havacılık Müzesi toplamında ortak bütçeyle değerlendirilerek 1944 yılında planlanan havaalanları proje bütçesinde öksüz kalan Edirne'mizin hakkının geç de olsa teslimi olacaktır (Kline, 2002: 283). 6 Sosyolojiyi ilgilendirecek b u çalışmanın yapılmasını teşvik edebiliriz. ETTDERGİ Stuart KHne'ın arşivinden daha önce hiç yayınlanmamış bir fotoğraf. Fotoğrafın Altındaki OsmanlıcaYazı: “Ecnebiler tarafından gayr-ı kabil-i tamirzannıyla terk edilip kıymettar tayyarecilerimiz tarafından tamirve Edirne afakında ilk defa cevela neden bir tayyaremiz” ETTDERGI _ ; . ■ Ürgüp Sucuoğlu Konağı Baş odasında yer alan 1,75m x 3,75m boyutlarındaki Edirne manzarası duvar resmi Kaynak: Yıldıray Özbek'in “Mustafapaşa (Sinasos) EvlerindeDuvar Resimleri” Fotoğraf çekim tarihi: 2003-2004 olarak tahmin ediliyor. ·· - ■ « ■ | ", r r.- ' 'J K İ? - ; - > t· . a Ürgüp Sucuoğlu Konağı Baş odasında Yer alan ayn ıduvar resminin Mehmet Ali Esmer'i ‘‘Yıl, 1913; İstanbul-Edirne-Nevşehir Arası “Uçak-Balon-Zeplin” Hattı - 2. Bölüm” adlı makalesinde yer alan 2018 çekim tarihli fotoğrafı (vandalizmeuğradıktan sonraki hali) «U Cengiz Bulut arşivinde yer alan internette paylaşılmış fotoğraf Fotoğrafın altındaki OsmanlIca yazı: “Balonun sundurmasından ihracıyla ıs'adı ameliyatı Edirne'de askeri keşşaf balonunun ilk tecrübe-i su'udiyesi” KAYNAKÇA - -------------------------------------------------------------------------------- Esmer, M. A. (2019). Yıl, 1913; İstanbul-Edirne-Nevşehir Arası "Uçak-Balon-Zeplin" Hattı - 2. Bölüm, İş'te Nevşehir - Nevşehir Ticaret ve Sanayi Odası Dergisi, 27, 60-75. Kansu, Y., Şensöz, S. ve Öztuna, Y. (1971). Havacılık Tarihinde Türkler- 1. Ankara, Etimesgut: Hava Kuvvetleri Basım ve Neşriyat Müdürlüğü. Karacagil, O. K. (2012, Ekim). Balkan Savaşlarında Osmanlı Devleti'nde Havacılık Faaliyetleri. Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, 200, ss. 73-90. Kline, S. (2002). Türk Havacılık Kronolojisi - A Chronicle of TurkishAviation. İstanbul: Havaş Havaalanları Yer Hizmetleri A.Ş. adına Dönence Basım ve Yayın Hizmetleri. Kural, F. (1975). Kuruluş yıllarında Türk askerî havacılığı belgelerimi 909-1 91 3). Ankara: Genelkurmay Başkanlığı Hava Kuvvetleri Komutanlığı adına Hava Basım ve Neşriyat Müdürlüğü. Kurter, A. (2009). Türk Hava Kuvvetleri Tarihi Cilt I. Ankara: Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığı adına Hava Basım ve Neşriyat Müdürlüğü. Özbek, Y. (2005). Mustafapaşa (Sinasos) Evlerinde Duvar Resimleri. Kayseri: Mustafapa Yerel Gündem 21 Kent Konseyi adına M Grup Matbaacılık. Özbek, Y. (2006). Duvar Resimli Bir Ürgüp Evi: Sucuoğlu Konağı. Journal of TurkishStudies-Türklük Bilgisi Araştırmaları (FestschriftinHonorof Orhan Okay), 30, 329-336. Özbek, Y. (2014). Kapadokya'da Osmanlı dönemi duvar resimlerinde kent tasvirleri. Mediterraneanjournal of Humanités, 4(1), 216-230. ETTDERGI EDİRNE - SOFULU: ZİSİS FYLLARIDIS Yazar, Öğretmen zfyllaridis@gmail.com Sofulu şehri Meriç nehrinin batı kıyısındayer almak tadır. Tarihte ilk defa, Osmanlı gezgini Evliya Çelebi 1667 yılında Sofulu için vergiden muaf bir yerleşke diye söz eder. Trakya ovasındaki bu iki yerleşimi, Meriç nehrinin yanısıra, ipekten dokunmuş bir ilişki de birbirine bağlamaktadır. Bu ilişki, esasen 19. yüzyılın ortalarında, yerel gelenekleri ve ipek böcekçiliğinin ihtiyaçlarını birleştirerek kuruldu. Tarihsel kanıtlara göre, ipek bu diyarlara ilk defa M.S. 550 yılında getirildi. Dönemin Bizans imparatoru Jüstinyen'in Çin'e gönderdiği iki rahip, dönüşte kaçak olarak ipek böceği yumurtaları getirdi. İpek sanatı hem Bizans hem Osmanlı döneminde günlük yaşamın önemli bir parçasını teşkil etti. İpek böceğinin yetiştirilmesi için yumuşak iklim ve hem şehre yakın hem de biraz uzak olan verimli topraklara ihtiyaç duyuldu. Bu topraklar dut ağaçlarının yetiştirilmesi ve ipekböceklerinin doyurulması için elzemdi. Dolayısıyla, Meriç nehri civarı bu koşulları tam olarak karşılayan bir alana sahipti. Edirne vilayetinde ipekböcekçiliğihalkın yüzyıllardır ana uğraşı ve geleneği haline geldi. Elimizdeki verilere göre, İngiliz ipek üreticilerinin işlenmemiş ipek hammadde arayışına geçtiğinde,1823-1824 yıllarında ipek böcekçiliği sektörü büyümeye başlar. İpeğin fiyatı dönemin piyasasında yükseliş kaydeder. 19. yüzyıl sonlarında Sofulu, Edirne vilayetinin önemli ipek böcekçiliği merkezlerinden biri olur. 1903 yılında Yahudi kökenli Edirneli Azaria Kardeşler Sofulu'ya taşınır ve orada şehir tarihinde ilk endüstriyel ipek fabrikasını kurarlar. 1920 yılında Yahudi kökenli Edirneli Civre Kardeşler Sofulu ipeğine güvenerek yatırım yaparlar ve dönemin çok büyük sanayi kompleksi olan, 1908 yılında İtalyan Ceriano Kardeşler tarafından inşa edilen ipek fabrikasını satın alırlar. Edirne'de bulunan Fransız Konsolosluğu'nun verilerine göre, 1911 yılında vilayetin toplam yaş koza sayısının yüzde ellisi Sofulu'da üretilmekteydi. Günümüzde, ipek üreticiliğinin altın çağından iki yüzyıl sonra, ipek tüm bölgede izlerini silinmez şekilde bırakmıştır. Sofulu, Edirne İPEKTEN BİR HİHÂYE. . . ΑΔΡΙΑΝΟΥΠΟΛΗ - ΣΟΥΦΛΙ: ΜΙΑ ΙΣΤΟΡΙΑ ΑΠΟ ΜΕΤΑΞΙ... Το Σουφλί είναι μια μικρή πόλη χτισμένη παραπλεύρως του ποταμού Έβρου, δυτικά από αυτόν. Το Σουφλί αναφέρεται για πρώτη φορά από τον Οθωμανό περιηγητή Εβλιγιά Τσελεμπή στα 1667 ως κεφαλοχώρι απαλλαγμένο από φόρους. Τις δύο αυτές πόλεις της θρακικής πεδιάδας εκτός από τον ποταμό Έβρο, τις συνδέει και μια σχέση υφασμένη από μετάξι. Μια σχέση που αναπτύχθηκε κυρίως στα μέσα του 19ου αιώνα, σε έναν συνδυασμό τοπικής παράδοσης και αναγκών της σηροτροφίας. Σύμφωνα με τις ιστορικές μαρτυρίες το μετάξι ήρθε γ ι α π ρ ώ τ η φ ο ρ ά σ τ η ν π ε ρ ι ο χ ή τ ο 5 5 0 μ . Χ . Τότε ο αυτοκράτορας Ιουστινιανός έστειλε στην Κίνα δύο μοναχούς οι οποίοι έφεραν αυγά μεταξοσκώληκα μέσα στα μπαστούνια τους. Το μετάξι και η τέχνη του υπήρξε σημαντικό μέρος της καθημερινής ζωής, τόσο στην Βυζαντινή όσο και στην Οθωμανική αυτοκρατορία. Βέβαια για να ευδοκιμήσει ο μεταξοσκώληκας, χρειαζόταν εύφορη γη με καλό κλίμα, μακριά από την πόλη και ταυτόχρονα κοντά σε αυτήν, για να μεγαλώσουν οι μουριές όπως πρέπει και να τον ταΐσουνε. Έτσι η περιοχή γύρω από τον ποταμό Έβρο ήταν η κατάλληλη γι' αυτές τις ανάγκες. Παραδοσιακά η καλλιέργεια του μεταξοσκώληκα αποτελούσε για αρκετούς αιώνες παραδοσιακή ενασχόληση των κατοίκων του Βιλαετιού της Ανδριανούπολης. Κατά τα επικρατέστερα στοιχεία η απαρχή της μεγάλης ανάπτυξης της σηροτροφίας στην περιοχή τοποθετείται την περίοδο 1 823-24 περίπου, όταν Αγγλικοί οίκοι παραγωγής μεταξιού έδειξαν το αρχικό ενδιαφέρον για την αγορά ακατέργαστης πρώτης ύλης μεταξιού, δίνοντας έτσι το έναυσμα για την άνοδο της τιμής του μεταξιού στον εμπορικό κόσμο της εποχής. Στα τέλη του 19ου αιώνα, το Σουφλί αναφέρεται πλέον ως σημαντικό κέντρο της σηροτροφίας στο Βιλαέτι της Αδριανούπολης. Το 1903 οι Εβραϊκής καταγωγής Αδριανουπολίτες αδελφοί Αζαρία, μετακομίζουν στο Σουφλί όπου και ιδρύουν το πρώτο βιομηχανικό μεταξουργείο στην ιστορία της πόλης. Το 1920 οι επίσης καταγόμενοι από την Αδριανούπολη Εβραϊκής καταγωγής αδελφοί Τζίβρε, επενδύουν στο μετάξι του Σουφλίου και αγοράζουν το μεγάλο για την εποχή βιομηχανικό ETTDERGİ -------------------------------ve ipekçilikle ve bu yerlerle ilişkisi olan diğer şehirlerde halk mimarisi de sektöre uyum sağlayarak gelişti. İpek yetiş tiriciliğinin gerektirdiği koşulların sağlanması için, birçok evde düzenlemeler yapıldı, hatta bazı evler ipekçiliğe uygun tarzda inşa edildi.Halk sanatları da ipek sanayinin izlerini taşımaktalar. 19. yüzyıl ortalarından beri varlıklı hanımlar ipek kaftanlar giyerdi.Hatta kumaşın kalitesi aile servetine göre değişirdi. Sofulu'da üretilen en kaliteli ve pahalı ipek kumaşlar Edirne pazarlarında satılırdı. Sofulu halen Yunanistan ve yurtdışında “ipek kenti” olarak anılırken, elbette yüzyılların geleneğine dayanmaktadır. Ayrıca, o dönemde şehrin varlıklı aileleri çocuklarını Edirne okullarında okuturlardı. Bu yetişen çocukların çoğu daha sonra Sofulu tarihine önemli katkıda bulundu. Bugün Sofulu'da ziyaretçiler eski dönemin birçok mimari anıtını görebilir. Bunlardan en önemlisi, eskiden Edirneli doktor ve tarihçi Konstantinos Kurtidis'in evi olan, ünlü İpek Müzesi binasıdır. Tabii ki, ziyaretin olmazsa olmazı, ünlü Sofulu İpeği alışverişi. Ayrıca, her yıl Temmuz ayında Sofulu'da İpek Festivalide düzenlenmektedir. F i l a t u r e & Tissage συγκρότημα μεταξουργίας που είχε κτιστεί το 1908 από τους Ιταλούς αδελφούς Ceriano. Σύμφωνα με τα στοιχεία του Γ αλλικού προξενείου της Αδριανούπολης, το 1911 το Σουφλί παράγει το 50% των χλωρών κουκουλιών στο Βιλαέτι Αδριανούπολης. Σήμερα, δύο αιώνες μετά το ξεκίνημα της «χρυσής εποχής» του μεταξιού, το μετάξι έχει αφήσει το αποτύπωμα του ανεξίτηλο στην περιοχή. Στο Σουφλί, την Αδριανούπολη, αλλά και τις υπόλοιπες πόλεις που με τον ένα ή τον άλλο τρόπο σχετιζόταν με το μετάξι, η μεταξουργία επηρέασε την αρχιτεκτονική. Αρκετά σπίτια έπρεπε να προσαρμοστούν στις ανάγκες της εκτροφής του μεταξοσκώληκα, και ακόμη να χτιστούν με βάση αυτές, κι έτσι σήμερα ο επισκέπτης απολαμβάνει αυτά τα αρχιτεκτονικά έργα τέχνης. Επίσης, η μεταξουργία ταυτίζεται με την λαϊκή τέχνη της εποχής. Ήδη από τα μέσα του 19ου αιώνα, οι πλούσιες γυναίκες φορούσαν μεταξωτά «καφτάνια», και ανάλογα με την οικονομική τους κατάσταση, άλλαζε και η ποιότητα του μεταξιού. Λέγεται ότι τα καλύτερα και το πιο ακριβά μετάξια που βγάζαν στο Σουφλί φτιάχνονταν για τα παζάρια της Αδριανούπολης. Σήμερα, στην Ελλάδα και σε άλλες χώρες το Σουφλί είναι γνωστό ως «η πόλη του μεταξιού», κι αυτό οφείλεται σε αυτήν την μακραίωνη παράδοση. Επίσης, οι πλούσιες οικογένειες του Σουφλίου έστελναν τα παιδιά τους να φοιτήσουν στα εκπαιδευτήρια της Αδριανούπολης, ενώ αρκετοί από αυτούς ταυτίστηκαν αργότερα με την ιστορία του Σουφλίου. Σήμερα ο επισκέπτης στο Σουφλί μπορεί να δει αρκετά κτήρια της εποχής εκείνης, με προεξέχον το περίφημο «Μουσείο Μετάξης» που υπήρξε κατοικία του καταγόμενου από την Αδριανούπολη, ιατρού και ιστορικού Κωνσταντίνου Κουρτίδη. Επίσης, μπορεί να προμηθευτεί τα περίφημα μεταξωτά Σουφλίου. Τέλος, κάθε χρόνο τον Ιούνιο διοργανώνονται στο Σουφλί οι «Γιορτές Μεταξιού». B. & ELIEZER DJIVRÉ & Fils SOUFLI Civre ipek fabrikasının yeniden ıslahı (Zisis Fyllaridis Özel Arşivi) Διαφημιστικό έντυπο του μεταξουργείου Τζίβρε (Αρχείο Ζήση Φυλλαρίδη) Sofulu'nun yukarı taraftan panaromik bir manzarası (Zisis Fyllaridis Özel Arşivi) Πανοραμική άποψη του Σουφλίου (Αρχείο Ζήση Φυλλαρίδη) ETTDERGİ ill Geleneksel ipek yapımı Sofulu kıyafeti (Sofulu İpek Müzesi) Παραδοσιακή φορεσιά του Σουφλίου φτιαγμένη από μετάξι (Μουσείο Μετάξης Σουφλίου) Konstantinos Kurtidis'in evi, Sofulu İpek Müzesi (Zisis Fyllaridis Özel Arşivi) Αρχοντικό Κωνσταντίνου Κουρτίδη, Μουσείο Μετάξης Σουφλίου (Αρχείο Ζήση Φυλλαρίδη) un / Ί -X Λ Κ — 3 A Ο t ' ! -y _____ ι ί -® ? ο «4 » FI i; . ~ , / ___t Sofulu köylüleri Edirne Vilayeti kartpostalında (https://twitter.com/birvakitler1) Σουφλιώτες σε καρτ-ποστάλ εποχής του Βιλαετιού Αδριανούπολης KAYNAKÇA -----------------------------------------Ortak eser, Sofulu'da ipekçilik [yunanca], ETBA Kültür Teknoloji Vakfı, Atina 1993. Zisis Fyllaridis, Sofulu anıları [yunanca], Evros Valiliği, Alexandroupoli 2010 Συλλογικό έργο, Η σηροτροφία στο Σουφλί, Πολιτιστικό Τεχνολογικό Ίδρυμα ΕΤΒΑ, Αθήνα 1993 Ζήσης Φυλλαρίδης, Μνήμες Σουφλίου, Νομαρχία Έβρου, Αλεξανδρούπολη 2010 Πηγές ETTDERGI Duygu YÜREK duygu_yurek@hotmail.fr EDİRNE "muHTEŞEm HiAmızr ANDRİNOPLE LE ROUGE ITIAGNIFIQUE Yüzyıllar boyunca, zenginlik kaynağı olan ticari mallar, casusluğun, savaşların ve her türlü kaçakçılığın başlıca nedenleriydi. Uygarlığın şafağından beri, hammaddeler, ekonomilerin ve teknolojilerin gelişmesi için bir güç olmuştur. Güzergahları, zor yolculuklara ve tehlikeli seferlere yol açmıştır. Pendant des siècles, les sources de richesse ont été la principale cause d'espionnage, de guerres et de toutes sortes de contrebande. Depuis l'aube de la civilisation, les matières premières ont été une force pour le développement des économies et des technologies. Leurs itinéraires ont conduit à des voyages difficiles et dangereux. Bu bileşenlerden biri de Edirne Kırmızısıdır. Bu renk, aslında, 18. yüzyıldan itibaren tekstil endüstrisinin gelişiminde büyük payı olan bir casusluk konusuydu. Mulhouse şehrindeki Kumaş Üzerine Baskılar Müzesi'nin yöneticisi Jacqueline Jacqué'nin editörlüğünü yaptığı “Edirne: Muhteşem Kırmızı” başlıklı kitap, gönüllü kuruluş ların yöneticilerinin yardımıyla üretildi. Bu kitap, 1993 - 1994’te Mulhouse'da sergilenen “Edirne: Muhteşem Kırmızı” sergisinden esinlenmiştir. Aynı zamanda bir rengin hikayesi olan endüstriyel bir destanı anlatmaktadır. 19. yüzyılın başlarında Mulhouselu kimyacılar tarafından formülü bulunan ve bir şehir sanayicisinin yoğun renklerle üst üste bindir meyi başardığı, parlak kırmızı, doğunun simgesi olan Türk Kırmızısının destanıdır. L'un de ces composants est le rouge d'Andrinople. Cette couleur était, en fait, un sujet d'espionnage, qui a joué un grand rôle dans le développement de l'industrie textile à partir du 18ème siècle. Le livre intitulé «Andrinople, le Rouge Magnifique», édité par Jacqueline Jacqué, directrice du Musée de l'impression sur Étoffes de Mulhouse, a été réalisé avec l'aide d'organisations bénévoles. Ce livre s'inspire de l'exposition «Andrinople, le Rouge Magnifique» exposée à Mulhouse en 1993-1994. Ce livre raconte aussi une épopée industrielle qui est l'histoire d'une couleur. C'est l'histoire du rouge turc dont la formule a été trouvée par des chimistes mulhousiens et qu'un industriel de la ville a réussi à super poser avec des couleurs intenses au début du 1 9ème siècle. Livre Andrinople, le Rouge Magnifique Kitap, üç bölümden oluşmaktadır; • Birinci bölüm kırmızının tarihini ele almaktadır; • İkincisi ise daha çok teknik taraflarını ve kırmızının kullanımını göstermektedir; •Son bölümde taslakların analizleri ve kreasyon örnekleri ile ek olarak sunulmaktadır. Le livre se compose de trois parties; • la première partie traite de l'histoire du rouge; • le second montre le côté technique et l'utilisation de la couleur; • la dernière partie sert d'annexes avec des analyses de brouillons et des exemples de créations. J. Jacqué décida de faire cette étude pour retracer l'histoire du rouge turc. La référence à la Turquie et à Edirne est expliqué de la façon suivante : «les teinturiers du Levant s'était fait une spécialité de ce rouge brillant, cette région étant riche en coton et en plantes tinctoriales principalement la garance. On y travaillait à façon pour de nombreux clients, européens ou orientaux friands de cette teinture. La Turquie est l'ultime étape d'où le secret de fabrication parvint en France.» ETTDERGI J. Jacqué, Türk kırmızısının tarihinin izini sürmek için bu çalışmayı yapmaya karar verir. Kitapta, Türkiye'ye ve Edirne'ye yapılan atıf şu şekilde açıklanmaktadır: “Doğu Akdeniz boyaları bu parlak kırmızının bir özelliğini oluştur muştur. Bu bölge pamuk bakımından ve esas olarak kök boyası olan tentür bitkileri bakımından zengindir”. Jacque'nin ifadesiyle; “Orada bu boyayı seven AvrupalI veya Doğulu bir çok müşteri için çalıştık. Türkiye, ticaret sırrının Fransa'ya ul aştığı son aşamadır. ” Bu renk, Fransa'ya geldiğinde tüm tekstil bölgeleri bu eşsiz rengi aramaya başlar. Ancak, bu boyayı pamuk kanvas üzerine ilk üreten kişi, 1810 yılında Mulhouse'da Daniel Koechlin olur. Daha sonra 1811'de, ilk defa kırmızı renk üzerine beyaz ve mavi baskılar yapar. Böylece Türk Kırmızısının üzerine değişik renkte baskılar yeni bir teknik haline gelir. Yani, Türk Kırmızısı asıl Mulhouse şehrinde ün kazanır. Mulhouse kimyagerleri, şehre yeni deneyimler getirmek için tüm dünyayı dolaşırlar. Koechlin & Frères fabrikası, Türk Kırmızısının güzelliğinden ötürü 1819 sergi sinin altın madalyasını alır. Türk Kırmızısının başarısı 1 822'de kurulan kimya okulu sayesinde devam eder. ii Jy o DON uiMun ı mı J R t;1 À son arrivée en France, toutes les régions textiles se mirent à rechercher ce coloris inimitable. Cependant, ce fut Daniel Koechlin, en 1810 à Mulhouse qui réalisa le premier cette teinture sur toile de coton. Puis en 1811, il y imprima les premiers enlevages en blanc et bleu. Une nouvelle technique était née : le blanc, bleu, jaune et noir imprimés sur le rouge turc. Donc c'est à Mulhouse que le rouge turc connaît son essor. Les chimistes mulhousiens voyagent dans le monde entier pour apporter à Mulhouse de nouvelles expériences. La manufacture Koechlin & Frères reçoit la médaille d'or de l'exposition de 1819 pour la beauté des rouges turcs. Le succès du rouge turc continue grâce à l'école de chimie créée en 1822. Mais D. Koechlin ne dépose pas de brevet pour sa technique. Il pense que «le progrès est plus assuré lorsqu'on y fait concourir plusieurs mains, que si on concentre le travail dans une seule». C'est en Angleterre que sa découverte des enlevages a été brevetée par la firme Thompson. Depuis 1839, la maison de Steiner de Ribeauvillé était aussi un des acteurs essentiels de la réputation du rouge turc. En effet, Charles Emile Steiner s'intéressa au rouge turc et fit des expériences comparatives sur des cotons teints en rouge ordinaires et en rouge turc. L'enjeu de Charles, était de réduire la durée de fabrication et de rendre le processus beaucoup plus économique en termes de temps et d'argent. Pour cela, il rejoint son oncle Frédéric Steiner en Angleterre. Leur travail finit par porter ses fruits et aboutit à la mise en place d'un nouveau processus. Charles retourne donc à Ribeauvillé et utilise ce procédé dans sa manufacture où il fabrique des produits d'une valeur de 500 000 francs comme des mouchoirs rouge d'andrinople, des étoffes pour meuble dans la même teinte. Mais il cherchait aussi à être reconnu à l'échelle nationale et participe donc à Exposition des produits de l'industrie Française à Paris en 1844 où il obtient une médaille de bronze pour la beauté du rouge. Petit à petit, la manufacture augmente sa production et connaît un grand succès. En 1900, Charles Ste/nerobtientunemédailledOrgrâceàune oeuvre : le panneau japonais d'une hauteur de 3 mètres et d'une largeur de 2,40 mètres. Ce dernier était l'aboutissement d'une technique dont les Steiner avaient la maîtrise depuis 61 ans. Des mouchoirs, des châles, des jupes, des courte pointes, etc, font le tour de l'Europe et sont même exportés à leur pays d'origine qui est la Turquie. Livres d'échantillons Manufacture Nicolas Koechlin & Frères Örnek kitaplar Nicolas Koechlin & Frères Fabrikası ETTDERGI 1 ' t 1839'dan beri, Ribeauvillé şehrinde, Charles Emile Steiner de Türk Kırmızısının itibarında önemli bir oyuncu olmuştur. Steiner Türk Kırmızısına çok ilgi duymuştur. Herhangi bir kırmızı ve Türk Kırmızısı ile boyanmış pamuklar üzerinde karşılaştırmalı deneyler yapmıştır. Steiner'in amacı üretim süresini azaltmak ve süreci zaman ve para açısından çok daha ekonomik hale getirmekti. Bunun için İngiltere'deki amcası Frédéric'e katılır. Çalışmaları, sonunda karşılığını alır ve yeni bir üretim süreci oluşturulmasıyla sonuçlanır. Steiner, bu nedenle Ribeauvillé'ye geri döner. Bu süreçte, bu işlemi fabrikasında Türk Kırmızısından mendiller ve mobilya kumaşları gibi 500.000 Fransız frangı değerinde ürünler ürettiği söylenilir. Ama aynı zamanda ulusal olarak ün kazanmaya çalışır ve bu sebeple 1844'te Paris'teki Fransız Endüstrisinin Ürünleri Sergisi'ne katılır ve burada kırmızının güzelliği nedeniyle bronz madalya kazanır. Üretim yavaş yavaş artarve çok başarılı olur. 1900 yılında Charles Steiner 3 metre yüksekliğinde ve 2,40 metre genişliğindeki “Japon Paneli” için altın madalya kazanır. Üretimin gururu olan bu “Japon Paneli”, Steiner kuruluşlarının 61 yıldır ustalaştığı bir tekniğin doruk noktası olur. a rT Ancak, Koechlin, bulduğu teknik için patent başvurusu yapmaz. Bunu da şu şekilde açıklar; “Bir şeyin gelişimi için, işe tek elden konsantre olmak yerine, birkaç eli bir araya ge tirmek daha kesindir” Fakat Koechlin'in bu keşfi İngiltere'de Thompson firması tarafından patentlenir. t M w Türk Kırmızısı, mendiller, şallar, etekler, yorganlar, vb, şekillerde Avrupa'yı dolaşır ve menşei olan Türkiye'ye bile ihraç edilir. Japon Paneli Le Panneau Japonais ETTDERGI EDİRNE KIRMIZISININ ANLAMI LA SIGNIFICATION DU ROUGE TURC Asıl mesleğim Sanat Yönetimi olduğu için bu konuyu ele almak istedim. Renkler, biçimler ve şekiller ile çalışıyorum. Renklerin yarattığı duygusal etki çok önemlidir. Günlük hayatımızda çok büyük yer kaplarlar. Mesela bir şirketin ne renk logo kullandığı, insanların ne renk giydiği, evlerini hangi renkle dekore ettiği... Yani renkler anlam taşır, imge ve ifadeleri onlarla ilişkilendiririz. Örneğin renkleri, “sararıp solmak”, “başında mor dağlar”,“karalar bağlamak” gibi deyimlerde kullanırız. Renkler ve duygular birbirine bağlıdır. Bizi bile etkileyebilirler. Étant donné que je suis directrice artistique, ce sujet m'a beaucoup attiré car je travaille avec les couleurs et les formes à longueur de journée. Je pense que les couleurs occupent une place importante dans notre vie. Nous sommes souvent amenés à choisir une couleur, par exemple la couleur du logo d'une entreprise, les couleurs de nos vêtements, la couleur de notre décoration... Je crois en la signification des couleurs. On y associe des émotions, des expressions. Par exemple, voir rouge, vert de rage, rire jaune, être fleur bleue. Les couleurs et les émotions sont liées. İlk olarak, Bordeaux şehrine değinmek isterim. Bordeaux şehri sandığımızın aksine bir rengin adını taşımaz. Aslında bordo rengi şehrin ismini taşıyor. Şehir ise adını kırmızı şarabın renginden almıştır. Evet, Bordeaux şehri dediğimizde aklımıza hemen bordo rengi gelir. Peki bu renk neyi ifade eder? Bordo yoğunluğu, derinliği ve karanlığı sembolize eder. Dolayısıyla, Bordeaux şehri bu rengin özelliklerini taşıyor mu? Şehrin genellikle soğuk ve gizli bir dünya olarak algılandığını görebiliyoruz; gülümsemeyen insanlar, burjuva tarzı cep-heler, sık sık yağan yağmur... Peki Edirne Kırmızısının Edirne şehrine ne gibi bir özellik getireceğini veya getirdiğini düşünüyorsunuz? Edirne tarihi ve kültürü konularında çalışmalarım oldu. Paris'te yaşayan biri olarak, yani dışardan gelmiş biri olarak, tarihsel, sanatsal, kültürel her açıdan çok güçlü bir şehir olduğunu görme şansım oldu. Edirne'nin bu zenginliği ilgimi çok çekti. Kırmızı renk, aşkın, tutkunun, aynı zamanda gücün rengidir. Bence tarih ve kültür kenti olarak bilinen Edirne, güçlü bir şehir olarak da bilinmeli. Edirne kırmızısı bu gücün simgesidir. İlgimi çeken başka bir konu ise, kitabın başlığı olmuştur. Başlık “Muhteşem Edirne Kırmızısı” diye çevriliyor ama Fransızca'da “Edirne: Muhteşem Kırmızı” diye geçiyor. Kitabın başlığı bile, Edirne kırmızısının Edirne'ye ait bir renk olarak değil de Edirne'nin bir renk olduğunu, b i r kırmızı o l d u ğ u n u gösteriyor aslında. B a z ı F r a n s ı z kaynaklarında, “Andrinople/Edirne” kelimesi “Kırmızının Bir Tonu” diye açıklanıyor. Kitapta da çoğu kez "Edirne Kırmızısı” veya “Türk Kırmızısı” yerine “Edirne Rengi” diye kullanılmış. Anlayacağınızşu ki, Edirne, çoktan rengini belli etmiş... Tout d'abord, je voudrais évoquer la ville de Bordeaux. Contrairement à ce que l'on pense, la ville de Bordeaux ne porte pas le nom d'une couleur. En fait, la couleur bordeaux porte le nom de la ville. La ville porte le nom de la couleur du vin rouge. Oui, quand on dit la ville de Bordeaux, on pense tout de suite à la couleur. Alors que signifie cette couleur? Le bordeaux symbolise la densité, la profondeur et l'obscurité. Mais la ville de Bordeaux possède-t-elle ces caractéristiques ? On peut constater que la ville est généralement perçue comme un monde froid et secret : des gens qui ne sourient pas, des façades bourgeoises, des pluies fréquentes... Alors quelles seront les caractéristiques du rouge turc que la ville d'Edirne portera ? Il y a quelques années, j'ai fais un stage de 2 mois au Edirne City Museum. En tant que parisienne et surtout avec un oeil extérieur j'ai eu la chance de voir à quel point Edirne est une ville puissante dans tous ses aspects. Cette richesse a particulièrement attiré mon attention. La couleur rouge représente l'amour, la passion mais aussi la puissance. Je pense qu'Edirne connue comme une ville historique et culturelle devrait également être connue comme une ville puissante. Le rouge turc est le symbole de ce pouvoir. Un autre sujet qui a retenu mon intérêt est le titre du livre. Le titre se traduit en turc par «Le Magnifique Rouge d'Andrinople» mais en français c'est bien «Andrinople : Le Rouge Magnifique ». Je pense que même le titre montre que le Rouge d'Andrinople n'est pas une couleur originaire d'Edirne mais la ville d'Edirne est en soit une couleur, u n rouge. D a n s certaines s o u r c e s françaises, l e m o t «Andrinople» est défini de la façon suivante «Teinture rouge de garance». De plus, dans le livre, il est parfois dit «couleur andrinople» au lieu de «rouge d'Andrinople» ou «rouge turc». Vous l'aurez compris, Edirne a d'ores et déjà affiché la couleur... KAYNAKÇA ---------------- ------------ — ---------------------------- ----------------- -------------Musée d'impression Sur Étoffes, "Andrinople Le Rogue Magnifique - De la Teinture a L'impression, une Cotonnade a la Conquête du Monde", Collection Artémuse, Editions de La Martinière, Mulhouse France 1 995. ,<’·■' i · W V'?' 1 ü Musab ÖZTÜRK 28.04.2020 Kanola ve Buğday Tarlaları Canola and Wheat Fields ETTDERGI Uğur YESİRLİLİ Trakya Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik B ö l ü m ü Yüksek L i s a n s Ö ğ r e n c i s i uguryesirlili@gmail.com COVİD-19 ve TURİZmDE DİJİTAL DÖNÜŞÜm COVID-19 Trakya Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik B ö l ü m ü Yüksek Lisans Öğrencisi burakerkmenn@gmail.com AND DİJİTAL TRANSFORİDATION IN TOUAISm SECTOR COVID-19 salgınının tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de etkisi görülmeye devam etmektedir. Ülkemizde Mart ayında görülen ilk vakadan itibaren Haziran ayına kadar sıkı önlemler alınmış, alınan tedbirler neticesinde vaka sayılarının azalmasıyla birlikte yeni bir kavram olarak karşımıza çıkan “Kontrollü Sosyal Hayat” dönemine geçilmiş ve tedbirler gevşetilmeye başlanmıştır. Bu dönem ile birlikte kapatılan işletmeler tek tek açılmış ve bununla birlikte turizm işletmeleri de Haziran ayı itibariyle hizmet vermeye başlamıştır. Ülkemiz bu aydan itibaren yerli turist, Ağustos ayı itibariyle de uluslararası hava yolu ulaşımının açılmasıyla birlikte yabancı turist ağırlamaya başlamıştır. The effects of COVID-19 outbreak, as in all over the world, continue to be seen in Turkey. Strict measures were taken since the first case in our country in March until June. As a result of the measures taken, with the decrease in the number of cases, the period of "Controlled Social Life", which emerged as a new concept, was initiated and the measures started to be relaxed. Businesses that were closed down during this period were opened one by one, and tourism businesses started to operate as of June. Our country has started to host domestic tourists since this month and foreign tourists with the opening of international air transportation as of August. “Kontrollü Sosyal Hayat” sürecinde turistik faaliyetler hız kazanmış fakat yine de geçmiş yıllardaki turizm istatistikleri ile kıyaslandığında turist sayısında önemli oranda bir düşüş yaşandığı görülmüştür. 2018 yılı 6 aylık turizm istatistiklerine bakıldığında (Marttan - Hazirana kadar) toplam turist sayısı 27.781.877 olarak görülmekte iken, 2019 yılı aynı dönemine gelindiğinde ise bu sayı 31.468.196 olarak karşımıza çıkmaktadır. 2020 yılının yine aynı döneminde turist sayısı çok keskin bir düşüş yaşayarak 4.788.197 kişi olarak kayıtlara geçmiştir. Bu veriler ışığında yaşadığımız pandemi sürecinin turizm sektörünü etkilediği açıkça görülmektedir. Gerçekleşen bu düşüş sebebiyle turizm gelirlerinin de aynı oranda düşeceği, cari açık dengesi üzerinde olumsuz etkileri bulunacağı tahmin edilmektedir. In the "Controlled Social Life" process, touristic activities have gained momentum, but when compared with the tourism statistics of the previous years, it has been observed that the number of tourists has decreased significantly. When we look at the 6-month tourism statistics for 2018 (from March to June), the total number of tourists is 27.781.877, while in the same period of 2019, this number is 31.468.196. In the same period of 2020, the number of tourists dropped very sharply and recorded as 4.788.197 people. In the light of these data, it is clearly seen that the pandemic process we are experiencing affects the tourism sector. Due to this decline, it is estimated that tourism revenues will decrease at the same rate and have negative effects on the current account deficit balance. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın açıkladığı verilere göre 2019 Ocak -Ağustos ayını kapsayan 8 aylık dönemde Edirne ilini ziyaret eden turist sayısı toplam 2.991.564 olarak görülmek teyken, 2020 yılı yine aynı dönemde pandemi etkisiyle birlikte gelen turist sayısı 981.026 olarak görülmektedir. Yapılan çalış malar sonucunda Edirne esnafının gelen turistlerden önemli ölçüde gelir sağladığı görülmektedir. Bu verilere bakıldığında Edirne'deki turist sayısındaki düşüşün turizm gelirlerini de düşüreceği tahmin edilebilmektedir. Pandemi ile birlikte teknolojinin birçok farklı alanda kullanımı artış göstermiştir. Pandemi öncesinde yüz yüze eğitim verilirken, pandemi sırasında çeşitli program ve teknolojik araçlar yardımıyla uzaktan eğitim verilerek teknolojik gelişmeler eğitim According to the data announced by the Ministry of Culture and Tourism, the number of tourists visiting Edirne in the 8-month period covering January - August 2019 is seen as a total of 2.991.564, while the number of tourists coming with the pandemic effect in the same period in 2020 is 981.026. As a result of the studies, it is seen that the tradesmen of Edirne make a significant income from the tourists. Considering these data, it can be predicted that the decrease in the number of tourists in Edirne will decrease tourism revenues. With the pandemic, the use of technology in many different areas has increased. While face-to-face training was provided before the pandemic, technological developments were included in the education process by providing distance education with the help of various programs and technological tools during the pandemic. tSQ ETTDERGI sürecine dahil edilmiştir. Bazı işletmeler uzaktan çalışma sistemine geçerek bir mekânda toplu halde bulunma zorunluluğunu ortadan kaldırmıştır. Bu dönemde gerçekleştirilmesi planlanan konferans, kongre, toplantı vb. görüşmeler internet aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Şüphesiz ki birçok farklı durumdan etkilenen turizm sektörü, COVID-19 salgını ile birlikte gerçekleştirilen teknolojik değişim sürecinden de etkilenmiştir. Some businesses have switched to remote working system and eliminated the obligation t o be in a place collectively. Conferences, congresses, meetings, and the interviews which had been planned to be held in this period were conducted via the internet. Undoubtedly, affected by many different situations, the tourism sector was also affected by the technological change process carried out with the COVID-1 9 outbreak. Bu süreçte yiyecek içecek işletmeleri QR kod menü sistemine geçmektedir. Bazı otel işletmeleri giriş - çıkış işlemlerini temassız bir şekilde gerçekleştirmekle birlikte oda anahtarları yerine mobil uygulamalar kullanmaktadır. Bunlar gibi daha birçok gelişme beklenmektedir. Edirne Arkeoloji ve Etnografya Müzesi başta olmak üzere birçok turistik yerin sanal turu bulunmaktadır. Aynı zamanda Edirne'de bulunan birçok yiyecek içecek işletme lerinin menülerinde ve bazı tarihi eserlerde QR kod teknolojisi kullanılmaktadır. Bu uygulamalar kullanışlı olmasına rağmen yetersiz bulunmakta ve geliştirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Sanal gerçeklik teknolojisi sayesinde Edirne'de bulunan tarihi eserler gezilebilir ve böylelikle tarihi eserlerin korunması ve tanıtılması sağlanabilir.Örneğin, III. Murad tarafından 1590'h yıllarda halkın meyve ve sebze ihtiyaçlarını karşılamak üzerine yaptırılan ve 100 odalı olduğu sanılan Yemiş Kapanı Hanı bakımsızlıktan dolayı yıkılmış ve kullanılamaz duruma gelmiştir. Bu tarihi Han'ı tekrar sıfırdan inşa etmek yerine bu tarihi değer, sanal gerçeklik teknolojisi kullanılarak turistlerin hizmetine sunulabilir. Pandemi sebebiyle kitle turizme katılamayan turistler bireysel şekilde seyahat ederken mobil uygulamaları sıklıkla kullanmakta ve bu uygulamalararacılığıyla harita, yiyecek -içecek, konaklama, ulaşım, sağlık, hava durumu, tarihi eserler ve bunun gibi daha bir çok bilgiye rahatlıkla ulaşabilmektedir. Edirne'deki turistik cazibe merkezlerinde kullanımının yaygınlaştırılması gereken QR kod teknolojisi ile turistlerin, bilgiye sanal tur rehberleri aracılığıyla hem görsel hem de işitsel olarak ulaşabilmeleri sağlanabilir. In this process, food and beverage businesses switch to the QR code menu system. Some hotel establishments use mobile applications instead of room keys, although they perform their entry-exit transactions in a contactless manner. Many more developments like these are expected. There are virtual tours of many touristic places, especially Edirne Archeology and Ethnography Museum. At the same time, QR code technology is used in the menus of many food and beverage businesses in Edirne and in some historical artifacts. Although these applications are useful, they are insufficient and should be improved. Thanks to virtual reality technology, historical artifacts in Edirne can be visited and thus, the protection and promotion of historical artifacts can be provided. For example, Yemiş Kapanı, built by III. Murad in the 1590s to meet the fruit and vegetable needs of the people and thought to have 100 rooms, was demolished due to neglect and became unusable. Instead of rebuilding this historical inn from scratch, this historical value can be offered to tourists by using virtual reality technology. Tourists, who cannot participate in mass tourism due to the pandemic, frequently use mobile applications while traveling individually, and they can easily access information such as maps, food and beverage, accommodation, transportation, health, weather, historical artifacts and so on. With the QR code technology, which should be used widely in the touristic attraction centers in Edirne, tourists can access information both visually and aurally through virtual tour guides. AI (https ://www. cybermagonline, com/ upload/koronavirus-covid-1 9-rehberi-1.jpg) (https://i4.hurimg. com/i/hurriyet/ 75/1200x675/5f880d9667b0a91 a6caac110.jpg) ETTDERGI Edirne'nin tarihi ve turistik yerlerini ücretsiz kablosuz ağ alanları ile donatarak turistlerin rahat bir şekilde iletişim kurması, turistik bilgiye ulaşması ve şehri tanıtacak paylaşımlarda bulunması sağlanabilir. Merkezi ve yerel hükümet yetkilileri tarafından turistlerin interaktif şehir haritalarına kolayca ulaşabilecekleri ve seyahatleri esnasında gerekli olan tüm ihtiyaçlarını karşılaya bilecekleri bir mobil uygulama geliştirilerek turistlerin kullanımına sunulabilir. Bu uygulama ile Edirne'deki herhangi bir turistik yerin yoğunluk bilgisine rahatça ulaşması sağlanabilirken, uygulamayı kullanmak istemeyen turistler için ise Wireless teknolojisi yardımıyla bu gibi bilgilere erişmesi sağlanabilir ve böylelikle eser tahribatının en aza indirilebilmesi mümkün olabilir. Ayrıca, yoğunluk bilgisine ulaşamayan ya da ulaşmasına rağmen o bölgeye giden turistleri uyarmak için merkezi bilgi sistemiyle yetkiler bilgilendirilebilir ve bu sayede kalabalık kontrol edilebilir. Turistlerin pandemi döneminde rahatça gezebilmek için kalabalık ortamlardan uzak durması ve ayrıca eser tahribatının en aza indirilebilmesi de mümkün olabilir. Kalabalık bölgelerin kontrol edilerek turistlerin farklı alanlara yönlendirilmesiyle pandemi için gerekli olan sosyal mesafeye de uyulabilir. Öte yandan pandemi sürecinde Edirne ve dünyanın birçok bölgesinde bazı turistik faaliyetler gerçekleştirilememiştir. “Kontrollü Sosyal Hayat” sırasında gerçekleştirilemeyen faaliyetler teknoloji yardımıyla gerçekleştirilebilirdi. Örneğin; 658 yıl boyunca yapılan ve UNESCO somut olmayan kültürel mirası listesinde yer alan “Kırkpınar Yağlı Güreşleri” henüz gerçekleş tirilememiştir. Bu gibi organizasyonların her yıl belli bir tarihte yapılması organizasyona katılım ve organizasyonun tarihi açısından büyük önem arz etmektedir. 1924 yılından beri kesintisiz yapılan Kırkpınar Yağlı Güreşleri bu yıl pandemiye rağmen sporcu ve katılımcı sağlığını gözeterek sağlık, teknoloji, pazarlama, tanıtım vb. kurullar oluşturularak gününde kontrollü bir şekilde yapılabilirdi. “Kırmızı dipli mum” vurgusuyla davet edilen yerli ve yabancı turistlere çeşitli sosyal medya platform larından, oluşturulan resmi Kırkpınar Yağlı Güreşleri sitesinden ve çeşitli TV kanalları aracılığıyla yayın yapılabilir, internet sitesi üzerinden güreşleri hatırlatacak hediyelik eşyalar ve ürünler satılabilir, güreşçilerle yapılan röportajlar yabancı dillere de çevrilerek medya aracılığıyla geniş kitlelere ulaştırılabilirdi. Bunun gibi daha birçok planlama ve etkinlik ile gelecek yıllarda yapılacak olan güreşler için pandemi sebebiyle turizm yönünden değerlen dirilemeyen bu yıl, bir pazarlama aracı olarak kullanılabilmektedir. Çoğu ülkede turizm yönünden kayıp olarak görülen bu yıl, teknolojinin turizme entegrasyonu açısından bir fırsat olarak görülebilmektedir. COVID-19 salgınının getirdiği olumsuzluklara rağmen, bu gibi teknolojiler kullanılarak olumsuz etkiler en aza indirilebilmekte ve böylelikle Edirne turizmine katma değer sağlanabilmektedir. Bu yazıda kaleme almış olduğumuz önerilerin gerçekleştirilebilmesi için yerel yönetimlerin ortak bir paydada buluşarak birlikte hareket etmesi birzorunluktur. By equipping Edirne's historical and touristic sites with free Wi-Fi areas, it is possible for tourists to communicate comfortably, access tourist information and share the city. Central and local government officials develop a mobile application that allows tourists to easily access interactive city maps and meet all their needs during their travels. With this application, it is possible to easily access the density information of any touristic place in Edirne, while it is possible for tourists who do not want to use the application to access such information with the help of wireless technology, thus minimizing the damage to artifacts. In addition, the authorities can be informed with the central information system to warn the tourists who cannot or cannot reach the density information, and thus the crowd can be controlled. It is also possible for tourists to stay away from crowded environments in order to travel comfortably during the pandemic period and also to minimize the damage to the artifacts. By controlling crowded areas and directing tourists to different areas, the social distance required for the pandemic can be complied with. On the other hand, some touristic activities could not be carried out in Edirne and many regions of the world during the pandemic process. The activities that could not be carried out during "Controlled Social Life" could be realized with the help of technology. For example; “Kırkpınar Oil Wrestling”, which has been held for 658 years and is on the UNESCO intangible cultural heritage list, has not yet been implemented. Organizing such organizations on a certain date each year is of great importance in terms of participation in the organization and the history of the organization. Despite the pandemic, Kırkpınar Oil Wrestling, which has been held continuously since 1924, should have been performed in a controlled manner on the day by establishing health, technology, marketing, promotion and some committees, taking into account the health of athletes and participants. Domestic and foreign tourists who were invited with the emphasis on "Redbottomed candle" should have broadcasted through various social media platforms, the official Kırkpınar Oil Wrestling website and various TV channels. Souvenirs and products that would remind them of wrestling should have been sold on the website. Interviews with wrestlers should have been translated into foreign languages and delivered to large masses through the media. This year, which cannot be evaluated in terms of tourism due to the pandemic for wrestling to be held in the coming years with many other planning and events like this, can be used as a marketing tool. This year, which is seen as a loss in terms of tourism in many countries, can be seen as an opportunity for the integration of technology into tourism. Despite the adverse effects of the COVID-19 epidemic, negative impacts can be minimized by using such technologies, and thus added value to Edirne tourism can be provided. In order for the suggestions, we have written in this article to be realized, it is imperative that local governments meet on a common ground and act together. ETTDERGI EDİRNE'DE HADIMIN ADI VAR! Dr. Fatma Sibel Bayraktar Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi fatsibayraktar@gmail.com Güzel şehir Edirne'ye dışarıdan gelen dikkatli kişilerin hemen ilgisini çekecek pek çok özellik arasında kentin semt adlarında bolca yeralan kadın adları davardır. gelin gelmiştir. Ölümüne kadar bu şehirde yaşamıştır. Ahmet Badi Efendi'ye göre bu mahallenin adı Şeyhülislam Alâeddin Ali Cemali (Zenbilli Ali) Efendi'nin kızı Sitti Hatun'un adını taşıma ihtimali vardır. Ancak Sittişah Sultan Camisi Fatihin eşi olarak 1440 yılında II. Beyazıt zamanında muhtemelen Mimar Hayrettin tarafından yapılmıştır. Halk arasında Sultan Cami denir. Şehrin en önemli semtlerinden Ayşekadın kurucusu Çelebi Mehmet'in yedi kızından biri olan Ayşe Hatun'un adını taşır. Miladi 1469 yıl mda Ayşekadın Camisini yaptırmıştır. Bezirci Hatun Mahallesi orta İmaretle Yıldırım mahallesi arasında eski bir mahalleyken bugün arsalık olduğunu öğreniyoruz. Zevce-i Firuz Ağa (Firuz Ağa Hanımı) Mahallesi kurucusu Kaleiçi mahallesinde bulunan Firuz Ağa'nın hanımı Mihr-i Nigâr Hatun'dur. Ahmet Badi Efendi Mihr-i Nigâr Hatun'un 1464/1465 yılında vefat ettiğini bildirir. Daye Hatun (Taya Kadın) Mahallesi Fatih Sultan Mehmet'in süt ninesi olan bu hatun padişahı emzirdiği için payesi büyük olup zamanında büyük hürmet görmüştür. Taya Kadın Cami sokak, Taya Kadın Cami Aralığı ve Taya Kadın Karakol Sokak adları ile hala Edirne için Fatih'in yadigarı olarak adı yaşatılmaktadır. Hatice Sultan Sarayı Sokağı Eski Edirne Sarayının bulunduğu bölgede bugün bir sokağın adı Hatice Sultan Sarayı Sokağı olarak geçer. 1675 yılında Padişah musahibi Vezir Sarıkçı Mustafa Paşa ile Edirne'de nikahlanan Sultan IV. Mehmet Han'ın kızı Hatice Sultan'm sarayı Şahabettin Paşa Camisi ile Sultan Selim Camisi arasında idi. Bu sarayın Edirne Sarayı ile bir ilgisi yoktu. Hatice Sultan'm düğünü OsmanlI tarihi için çok önemlidir. On sekiz gün süren düğün töreni “Sûrname” adlı eserde ayrıntılı olarak minyatürlerle anlatılmıştır. Devletşah Mahallesi 15. yüzyılın başlarında Çelebi Sultan Mehmet'in annesi ve Germiyanoğlu Süleyman Şah'ın kızı Devlet Hatun Tunca sahilinde birmahalle kurmuştu. Fatma Hatun Mahallesi Tahtakalede, Hafsa, bazı rivayetlere göre Hafsa Hatun Sultan Süleyman'ın annesidir. Evliya Çelebinin verdiği bilgileri Kâtip Çelebi de doğrular. Ancak Hafsa Hatun'un saraydan olmadığı çok misafirperver bir kimse olduğu burada bir han kurduğu da rivayetler arasındadır.1 Gülbahar Hatun Mahallesi Muradiye'de yer alır. Kendileri Yavuz Sultan Selim'in anneleridir. 1990'larda Umurbey Mahallesi sınırlarında Gülbahar Sokak, Gülbahar Bahçe Sokak, Gülbahar Toprak Sokak adlarında yaşamakta idi. Daha önceki bir çalışmamızdan kısaca alıntılanan bu bilgiler bize göstermektedir ki Edirne OsmanlI İmparatorluğu için çok önemli bir kent olmakla, padişahların, vezirlerin veya üst makam sahibi beylerin hanımları da vakıflar, camiler, hanlar, hamamlar yaptırarak adlarının yaşamasını sağlamışlardır. Bu vesileyle kadın adlarının hayatın içine dahil olmasına vesile olan bu saygı değer hanımefendilere ihtiramlarımızı sunuyoruz. Mümin Hoca ve Bülbül Hatun Mahallesi Yıldırım semtinde Hacı Sarraf Mahallesi içinde unutulmuştur. Sarıca Paşa Hatunu Mahallesi/Zen-i Sarıca Paşa) Çelebi Mehmet'in Kumru Hatun'dan doğan kızıdır. Sitti Hatun Mahallesi Sitti Hatun Fatih Sultan Mehmet'in ikinci hanımıdır. II. Murat ikinci Kosova zaferini kazanınca Karamanoğullarının muhtemel bir hıyanetini önlemek için Dulkadiroğlu Süleyman Bey'le akrabalık kurmak istemiş ve Süleyman Bey'in en büyük kızı üç ay süren düğünle Edirne'ye 1 Fatma Sibel Bayraktar (2003). Edirne'de Kadın Yer Adları, 1. Edirne Kültür Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, 23-25 Ekim 2003, Edirne, Edirne Valiliği ETTDERGI Bu gelenek bugün de aynı şekilde devam etmektedir. Şehrin modern anlayışı dışarıdan gelen ziyaretçilerin de dikkatini çektiği gibi kadınların sadece sokaklarda istedikleri saatte refakatçi gerekmeden rahatça dolaşmalarını sağlamakla sınırlı kalmaz. Günümüz şartlarında oluşan yeni semtlerdeki apartman adlarında da kadın adları bolca görülmektedir. Yıllar önce öğrencilerimizle yaptığımız ama değerlendirme fırsatı bulamadığımız saha araştırmalarında pek çok apartman adının kadın adlarından ya da kadınlara yakıştırılabilecek çiçek vs. adlarından oluştuğunu görmekteyiz. Bu adların ne sebeple konduğunu bilmiyoruz. Muhtemelen tarihte olduğu gibi başarılı bir müteahhidin annesinin adı veya arsa sahibi hanımefendinin adı bu binalarda yaşatılmaktadır. Ne sebeple olursa olsun toplumun yarısının kadınlardan oluştuğunu göz önüne aldığımızda bu adların toplumun sağlıklı yapısına gönderme yaptığını dikkatlere sunmak isteriz; ast®' Canan Saray Apt., Çelik Fatma Hanım Apt., Emel Apt., Fatma Hatun Apt., Funda Aktan Apt., Hatice Karabıçak Apt., Sebile Altıer Apt., Sedef Apt., Serap Ören Sitesi, Servet Apartmanı, Yaşar Abla Apt., Zeynep Yıldız Apt. FATMA HATUN BP. 1992 EMEL APT. ______ APT. No. 8 A / BLOK nurşah SİTESİ C - BLOK ÖZLEM NT SİTESİ D — BLOK . DİLŞAH SİTESİ HANIMELİ Bu adlardan kimileri daha çok apartmanı içeren site adlarıdır. SİTESİ Arzum Sitesi, Buse Sitesi,Defne Sitesi, Dilşah Sitesi, Emine Ören Sitesi, Nurşah Sitesi, Öykü Sitesi, Özhanımeli Sitesi, Özlem Öğretmenler Sitesi, Öznur Sitesi, Pelin Sitesi, Sevinç Sitesi, Sıla Sitesi, Ülküm Sitesi. Bazı apartman adları ise kadın adı olarak da çokça kullanılan çiçek adlarıdır: Gonca Apt., Gül Apt., Hanımeli Sitesi, Kardelen Sitesi, Lale Apt., Manolya Apt, Menekşe Apt., Nergis Apt, Orkide Sitesi, Öz hanımeli Sitesi, Pelin Apt., Yazgülü Sitesi Ad bilim, modern dilbilimin ilgi gösterdiği alanlardan birisidir. Şehirlerin, ilçelerin, köylerin adları bize tarihteki önemli olayları veya kişileri hatırlatır. Doğadaki dağlara, tepelere, ırmaklara verilen adların da tarihi önemi olduğu gibi ad verilen yerin karakteri hakkında da bize bilgi verebilir. Kişi adları da derin yapıda önemli bilgiler saklar. Şahsın kendisinin değil kendinden öncekilerin umutlarını, öykünmelerini, anılarını veya değer verdikleri olay ya da kişileri hafızalarında saklamayıp yeni doğanların ömürleri boyunca birlikte hatırlamalarına vesile olurlar. Bu nedenle verilen her ad, toplumun düşünce yapısını,hayat hakkındaki fikirlerini anlamamız için bize birçok ipucu sunar. Bu durumda Edirne halkı; tarihte pek çok kıymetli hanımefendiyi bünyesinde barındırmış, kimisi şehrin kızıyken kimisi gelin gelmiş bu hatunlardan ilham alarak bugün de kıymet verdiği kadınlarının adlarını apartmanlara veriyor olması tarihi misyonunun devam etmekte olduğunu bizlere göstermektedir. ETTDERGI EDİRNE TURIZmiNDE mÜZİĞİN VERİ Müziğin bulunması tarih öncesi döneme kadar da yanıyor. İnsanların yaşamak için avlandıkları dönemde hayvan kemiklerine üflemeleri, taşları birbirlerine vurarak ses çıkarmaları ve daha sonra bu oluşumdan zevk alarak geliştirmeleri, günümüzdeki müzik aletlerinin de müziğin de temelidir. Müzik kelime anlamı olarak sesin biçim ve anlamlı titreşimler kazanmış halidir. Müzik, insanların konuşmadan da kendini ifade edebileceği herkesin de bildiği gibi evrensel olan bir dildir. Hayat öyküleri olarak da söyleyebileceğimiz müzik tarzları, insanların yaşadıkları acı veya mutlu olayları notaya dökmesi, kendisini ifade etme biçimidir. 12.yüzyıl Orta Asya bölgesinde “turubadur” olarak adlandırılan bir gurup gezgin, kendileri için müzik yapıp göç ederlerdi. Genel olarak konusu aşk olan şiirler söyleyip şarkılar çalarlardı. İlahi müziğin hâkim olduğu o dönemde din dışı müzik yapıp kilise egemenliğine son verdikleri de söylenmektedir. Turubadurlar şarkı söyleyip göç ederken geçtikleri heryerde izlerini bırakmışlar ve günümüzdeki müzik anlayışının da öncüsü olmuşlardır. OsmanlI Döneminde de müziğin önemi çok büyüktü. Padişahlar saraylarında müzik yaptırır, kendileri de sanatla ilgilenirlerdi. Özellik Sultan III.Selim icracılık konusunda da etkili bir rol almış Türk müziğine 15 makam kazandırmıştır. Türk müziğinin yanı sıra batıya olan ilgi o dönemlerde müziğe de yansımıştır. Sultan II. Mahmut zamanında batı orkestra larından esinlenilerek Mızıka-ı Hümayun adı altında askeri bir müzik topluluğu oluşturmuştur. Bu topluluk günümüzdeki “Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının” da temelidir. Cumhuriyet öncesi açılan musikî okulları cumhuriyetin kurulması ile birlikte yavaş yavaş Batı-Türk konservatuvarlarına dönüştürülmüş, önemli sanatçılar yetiştirmiştir. Türk beşleri adıyla bilinen Ahmet Adnan SAYGUN, Ulvi Cemal ERKİN, Cemal Reşit REY, Hasan Ferit ALNAR ve Necil Kazım AKSES yurt dışında da eğitim alarak batı müziğini ülkemizde geliştirmişleridir. Konservatuvarlar “Batı” ve “Türk” olarak ayrı ayrı açılmış böylece eğitim alanında da katkısı artmıştır. Bir dönem Osmanlıya başkentlik yapmış olan Edirne'de de OsmanlIdan kalma sanatın bu izlerini görmekteyiz. Özellikle Sultan II. Bayezid tarafından 1484-1488 yılları arasında yaptırılan külliye, müziğin sadece eğlence için değil tedavi için de kullanılabileceğinin bir kanıtı olmuştur. Külliye sayesinde Edirne'de müziğe olan ilgi artmış ve gelişmiştir Souvenir d'Andrinople. Mosquée Sultan Bayazld. Sultan II. Bayezid Han Külliyesi (Edirne Yadigârı - Bayezid Camii Şerifi) İBB Atatürk Kitaplığı Krt-014141 Edirne'de 1991'de Konservatuvar açılana kadar çeşitli konserler ve müzik etkinlikleri yapılmış fakat yeterli olmamıştır. 1991'de Trakya Üniversitesi bünyesinde “Batı Konservatuvarı” açıldıktan sonra Edirne kendi sanatçılarını yetiştirmeye başlamış, konserler düzenlemiş ve müziği kentte tekrar canlı hale getirmiştir. Trakya Oda Orkestrası ETTDERGİ Günümüzde konservatuvarın yetiştirdiği sanatçılar, aktif olarak konserler vermekte ve sınır kenti de olmasından dolayı komşu ülkelerden de turist izleyiciler çekmektedir. Konserler büyük ilgi görüp kentimize sanatsal anlamda olumlu katkılar sağlamaktadır. Avrupa'da yapılan batı müziği olarak adlandırdığımız “Klasik Müzik” türü Avrupa'da gördüğü kadar ilgiyi burada görmemekteydi.Fakat açılan bu konservatuvar ve orkestralar sayesinde dışarıdan izleyiciyi de çekmekteyiz. Bunların artması Edirne'nin sanatsal alanda da gelişmesi için gerekli olan bir köprü olabilir. Bu bağlamda yapılması gereken en temel eylem devlet okullarında da çocuklara önce müziği sevdirmek olmalı. Müzik dersini sadece ders veya bir görev olarak değil, etkinlikler ile zenginleştirerek, konserler izletilip heveslendirerek, çocukları enstrümanlara özendirerek geliştirmeye yönelik başlangıç adımı olarak düşünebiliriz. ■ Trakya Yaylı Quartet Çocuk gelişimi için özellikle küçük yaş guruplarındaki çocuklar için müzik, önemli bir araçtır. IQ seviyesinin gelişmesi için kanıtlanmış olan piyano, başlangıç olarak özellikle anaokullarında daha yaygın hale gelebilir. Orff-Ritim {3-10 yaş arası çocuklar için müziğin drama beraberinde öğretilmesi) çalışmaları hem müziği tanımak hem de çocukların eğlenerek ritim duygularının gelişmesini sağlaya caktır. Anaokulu ve ilkokul öğrencileri için Orff-Ritim çalışmaları artabilir, böylece çocuklar müzikle büyümüş ve hayatlarında Türkçe matematik gibi müziği de yer etmiş olurlar. Büyüme süreçlerinde kendi istedikleri enstrümanlara yönelebilir bu sayede de müzik her anlamda duyulmuş ve yaşam standart larımızdan biri haline gelmiş olabilir. Müziğin de yazı yazıp konuşabilmek kadar önemli bir şey olduğunu unutmamalı, sanatsal olarak gelişmenin hem kendimiz hem de toplumumuz için büyükfaydası olduğunu gözden kaçırmamalıyız. Müzik Eğitimi Alan Çocuklar ETTDERGI Yağmur ISLATTI Tarihçi Bir El Bin Nefes Derneği Başkanı yagmurislatti@gmail.com Edirne; tarihiyle, kültürüyle, doğasıyla ve hayvanlarıyla bir bütündür. Sınır şehri olması sebebiyle yılda milyonlarca turiste ev sahipliği yapan bu şehrin en güzel özelliklerinden biri de her köşe de bir kedi yahut bir köpek görebilmenizdir. Şehrin insanının büyük çoğunluğu hayvan sever olmakla birlikte bu durum, gelen turistlerin de oldukça ilgisini çekmek tedir. Özellikle ülkelerinin sokaklarında bir hayvan görmeye alışık olmayan yabancı turistler, şehrimizde ve ülkemizde sokak hayvanlarının insanlar tarafından korunup gözetil mesini memnuniyet ile karşılamaktadırlar. Ancak, Edirne Belediyesi'nin sokak hayvanları için şehrin belirli bölgelerine yerleştirmiş olduğu kulübelerin bazı vatandaşlar tarafından adeta bir çöp konteynırı olarak kullanılması hem hayvanların yaşam alanını ihlal etmekte hem de büyük bir çevre kirliliğine sebep olarak, görsel açıdan da üzücü bir görüntüye sebep olmaktadır. Bu konuda vatandaşlarımızın hem hayvanların sağlığı hem de çevre kirliliği açısından daha dikkatli olması gerekmektedir. Ülkemizin özellikle sokak hayvanları konusunda pek çok Avrupa ülkesinden ileri olduğunu ve onların yaşam haklarını pek çok ülkeden daha fazla korunduğunu söylemek, sanıyorum ki yanlış bir tespit olmayacaktır. Bazı eksiklikler olsa da “hayvanların yaşam hakkı” konusunda geniş çaplı adımların Avrupa ülkelerinden daha insancıl bir şekilde atıl mış olması, ülkemize gelen turistlere verilen imaj açısından da önem arz etmektedir. Öte yandan Edirne'nin Enez ilçesinde bulunan Gala ve Dalyan Gölü Milli Parkları da her yıl binlerce kuşa ev sahipliği yapmakta ve bölge doğal güzelliği ile turistlerin ilgisini çekmektedir. Özellikle sonbaharın gelişi ile birlikte göç eden flamingolar, görmek isteyenlere muhteşem bir görsel şölen sunmaktadır. Bölge, özellikle fotoğraf tutkunlarının büyük ilgisini çekerken, ziyarete gelen turistler ve bölge halkının da doğa ile iç içe olabildiği nadide güzelliktedir. Ancak; bölgenin en büyük problemlerinden biri, kaçak avcılık sorunudur. Bu konuda çalışmalar yapılmasına rağmen; alınan önlemler yeterli olmaması, bölgeye misafir olarak gelen kuşların yaşamlarını tehlike altına sokmaktadır. 5ERHAD ŞEHRİNİN SESSİZ HAYVANLARI DİE RUHİGEN TİERE DER GRENZSTADT Edirne ist mit ihrer Geschichte, Kültür, Natur und Tiere ailes im Ganzen. Wegen ihrer Grenzstadtsposition kommen jedes Jahr Millionen Touristen und an jeder Ecke können Sie eine Katze öder ein Hund sehen. Da die Menschen der Stadt sehr tierfreundlich sind, kommt dies ailes den Touristen sehr auffallend vor. Weil die Touristen in ihren Heimatslândern keine Sü entiere sehen können, gefallt das den Touristen immer sehr und sie sehen das als eine Genugtuung. Die Gemeinde stellt an verschieden Plâtzen in der Stadt Tierhütten auf, was aber manche Menschen dies als Mülleimer verwenden und das führt zur Umweltverschmutzung und visuell ist es auch sehr schlecht. Deswegen müssen die Menschen für die Tiergesundheit und Umweltverschmutzung viel vorsichtiger sein. leh glaube, dass man Recht sagen kann, das die Türkei den βΐΓθββηίίβΓβη gegenüber viel fortgesehrittener ist als andere europâische Lander. Ihre Lebensrechte werden viel besser geschützt. Auch wenn einige Mangel gibt, werden für Tierlebensrechte sehr gute Schritte vorgenommen und das ist fürdas Image gegenüberden Touristen sehrwichtig. Andererseits macht die Grenzstadt Enezin der Gala und Dalyan See-Nationalpark tausenden Vögeln ein Wohneigentum und das zieht sehr viele Touristen. Im Herbst fliegen viele viele Flamingos und das ist ein sehr sehönes visuelles Fest. Das Gebiet fâllt den Fotografen auf, den Besuchern und Touristen ist das eine eltene Schönheit. Aber ein sehr groftes Problem des Gebietes istderflüchtigen Jagd. Obwohl dagegen vieles gemacht wird, reichen die Verhütungen nicht aus und das ist den Gastvögeln eine grofte Gefahr. Ein weiteres Problem ist die Kutscherei. Auch wenn in der Geschichte die Pferde als Lasttiere gesehen wurden, haben heute diese Arbeit die meachanischen Fahrzeuge übernommen. Es ist sehr falsch, dies als “Nostalgie” zu sehen und die Kutschen dafür zu benutzen. Deshalb muB das überarbeitet werden und die mechanischen und elektronischen Fahrzeuge verwendet werden. Das ist für die Touristen auch keine Interesse. ETTDERGI Edirne'nin sessiz varlıklarının bir diğer problemi ise faytonlardır. Tarihte atlar her ne kadar yük hayvanı olarak kullanılmış olsa da günümüzde teknolojinin gelişmesi ile birlikte yerini mekanik araçlara bırakmıştır. Bugün, “nostalji” adı altında fayton kullanımı son derece yanlıştır. Turistlerin ilgisini de çekmeyen bu kullanımın kaldırılması ve günümüz şartlarında revize edilerek yerine mekanik veya elektronik araçlar kullanılması gerekmek-tedir. Bu konuda ilk adımı Keşan Belediyesi atmış olup, “At Arabaları Dönüşüyor” projesini hayata geçirerek, at arabalarını getiren yük taşıyıcılarına ücretsiz araçlar verileceğini bildirmiştir. Diğer taraftan, yaz aylarında kâğıt toplamak için çalıştırılan atların, kış aylarında bazı vatandaşlarımız tarafından sokağa salınması, bu hayvanların trafikte dolaşmaları ve çöp konteynır-larından yiyecek aramak zorunda kalmaları şehrimiz için üzücü birdurumdur. Maalesef bu hayvanlar istemeyerek şehir trafiğini de kötü yönde etkileyerek kaza riskini arttırmaktadır. Edirne'ye yakışmayan bu görüntülerin bir an önce son bulması ve o hay-vanların yaşam haklarının korunması elzemdir. Nitekim bu durum, Edirne'ye yurt dışından ziyaretçi olarak gelen turistler içinde oldukça enteresan görüntüler oluşturmaktadırlar. Bir Esnafın Dükkanında Uyuyan Kedi (Foto: Dr. Emin ÜNSAL) Den ersten Schritt machte die Keşan-Gemeinde mit ihrem “Die Kutschen verwandeln sich’Projekt und sagte, wer seine Kutsche bringt, dem wird ein Fahrzeug geschenkt. Andererseits ist es sehr bedauerlich, dass die Pferde im Sommer für die Papiersammlung arbeiten und im Winter auf die St en verlassen werden und sie aus Müllkontainern essen suchen. Das ist für unsere Stadt ein trauriges Bild. Leider bedrohen diese Tiere auch den Straftenverkehr und erhöhen den Unfallrisiko. Diese Sache ist für die Stadt unkompliziert und muss so schnell wie möglich verhindert werden. Der Schutz dieser Tiere ist unvermeidlich. Somit ist dieser Fall gegenüber den Touristen, die nach Edirne kommen, ein schlechtes Bild. T.Ü. Eğitim Fakültesinde Korsan Adındaki Köpek (Foto: Coşkun DOĞAN) ETTDERGİ Genel tabloya bakıldığında Edirne, sokaklarının neredeyse her köşesinde bulunan mama ve su kapları ile olsun, kentte yaşayan sokak hayvanları ve farklı türlerde misafir ettiği göçmen kuşları ile şehre gelen misafirleri gülümseten ve mutlu eden bir şehirdir. Bunu yanında Tavuk Ormanı ve Söğütlük Kent Ormanı da birçok değişik türde hayvana yuva olmaktadır. Nitekim günümüzde tarihi Karaağaç semtinde verilecek bir kahve molasında halen ağaçlarda şakalaşan sincaplar görmek mümkündür. Bu mutluluk veren görsel kareler göçmen kuşları ve sokak hayvanları ile fotoğrafçılık gibi birçok sanat dalında da işlenmektedir. Edirne'de hayvanlar açısından çözülmesi gereken bazı sorunlar olmakla birlikte, şehrin insanının hayvanlarla münasebetleri oldukça duygusal hisler uyandırmakta ve şehrimize gelen misafirlerin de oldukça ilgisini çekmektedir. İm Allgemeinen İst Edirne eine lâchelnde Stadt, die an jeder Ecke mit überfüllten Lebensmittelbehâltern und Wasserbehaltern reichlich İst. Sie zeigt sich den Gasten mit den ΒίΓθββηίίβΓβη und Vögeln ein fröhliches Bild. Ausserdem İst der Tavuk-Wald und Söğütlük-Wald verschiedenen Tieren ein Zuhause. Wenn Sie in Karaağaç eine Kaffeepause machen möchten, können Sie auf den Bâumen Eichhörnchen sehen. Diese glüchsvolle Ereignisse mit Zugvögeln und StraSentieren sind fürdie Fotografen auch ein sehr intéressantes Thema. Auch wenn viele Probleme zu lösen sind, İst es hochinteressant, daβ die Menschen der Stadt einen guten Dialog mit Tieren haben und das beeindrucktdieTouristen. JÏJitTW m, i» Edirne Sokaklarında Çöpten Beslenen Bir At (https://www.edirnegazetesi.com.tr/basi-bos-atlar-ne-olacak/21087/) Ayasofya'nın “Gli” 'si Gibi Sultan II. Bayezid Külliyesinde Hasta İken Tedavi Edilip Müzenin Maskotu Haline Gelen Fıstık (Foto: Ruhi PEHLİVANCIK) ETTDERGI EDİRNE TURİZmİNDE HAHVENİN VERİ "Kahvenün bade gibi gerçi ki yokdur ânı Isıcakdur o kara yüzlinünammâ ki kanı Mısr-u Şâm-u Haleb'i gezdi gelicek Rûm'a Ayağın aldı şarâbun o cihan fettanı" 4 te Λ i (Açıkgöz 1 9 9 9 : 45) Kahve günümüze kadar pek çok evre geçirerek gel miştir. M.S. 800-900 yıllarında Etiyopya'nın Kaffa bölgesinde, "Khaldi" adlı bir çobanın hayvanları, çalıya benzeyen bitkinin kırmızı renkli meyvelerini yedikçe, daha da canlandıklarını gördüğünde kendisini de bu meyveden deneyip yaşadığı hissi ve enerjiyi fark etmesiyle Kahve keşfedilmiştir. a ;'V % s Osmanlı' da kahve tüketimini gösteren bir canlandırma (Y.Yasin'den) 1 7. yüzyıla kadar kahve üretimi sadece Yemen'de yapılırken bugün dünyanın en büyük kahve üreten ülkeleri Brezilya, Kolombiya ve Endonezya'dır. Yetiştirildiği toprakların farklılığı, geçirdiği işlemler ve her yörenin kendine has beslenme alışkanlıklarına göre şekil almasıyla, kahvenin pek çok tarifi ve çeşidi şu an günümüzde herkes tarafından kolayca ulaşılabilecek konumdadır. Fakat bu çalışmamızda kentimize gelen turistlerin kahve zevklerini ele aldık. * V’ /Λ' Khaldi'nin keçilerinin kahveyi keşfettiği sahnenin canlandırılması 11. yüzyıla gelindiğinde Arap halkları sayesinde kahve, Kuzey Afrika, Akdeniz ve Asya'ya da yayılmaya başlamıştır. Yavuz Sultan Selim zamanında (TS.MA.e 746-70) Yemen valisi Özdemir Paşa, Yemen'den getirdiği kahveyi OsmanlI Devleti ile tanıştırmıştır (BOA A.DVNSMHM.d 1-1224, 11303, 1-1307). Kahve önceleri saraya daha sonra konaklara ve oradan evlere yayılmıştır. ETTDERGİ Edirne'yi yoğun olarak ziyaret eden turistlerin başında gelen Yunan vatandaşları menşei Yunanistan olan soğuk tercih edilen vekafein bazlı bir içecek olan "Frappe”'y'\ bizim çay kültürümüz gibi benimseyerek ilk tercih olarak görmektedirler. Ayrıca Yunan kahvesine benzerliği nedeniyle “Türk kahvesini” de oldukça çok sevmektedirler. Devamında “filtre kahve”ve “latte” yer alır. Türk kahvesini de en çok tüketilen kahvelerin arasında sayabiliriz. Paket kahve ve kapsül kahve satışları da kentimizi ziyaretleri sırasında oldukça artış göstermektedir. Uluslararası Kahve Organizasyonu'nundünya çapında 2008 yılında yayımladığı rapora göre Yunanistan'da kişi başı 5,5 kg kahve tüketimiyle 18. sırada, Bulgaristan ise 2,9 kilogram ile 46. sıradadır. Enteresan şekilde Türk halkının kahveye düşkünlüğü bilmesine karşın Türkiye bu listede kişi başı 400 gram kahve ile 104. sırada yer alır. Organizasyonun 2018 yılında yeniden yayımladığı raporda ise Türkiye'nin son 5 yılda %13,2'lik bir artışla kişi başı 1 kilogramdan fazla kahve tüketildiğini açıklamıştır. Tüm bu verilere bakıldığında dünya üzerinde petrolden sonra en büyük ticaret ürünü olan kahveyi bu kadar çok sevip tüketen turistler ülkemizde d e kahve keyiflerini d e v a m ettirmektedirler. Bu bağlamdaarz talep ilişkisine bağlı olarak son yıllarda Edirne'nin birçok noktasında kahve satış alanları açılmıştır. Bu durum kentin öğrenci yoğunluğu ve kahveyi çok tüketen turistlerin ilgi göstermesi sonucu ortaya çıkmıştır. Türk kahvesinin sunuluşuna dair görsel Bir diğer yoğun turist ziyareti de Bulgaristan vatandaşları tarafından yapılmaktadır. Bulgaristan'da sonyıllarda kahve sektörü %7,1 artmış birkaç yıl içerisinde satılan kahve miktarı ise %2,9 artıp 10,37 milyon kilograma ulaşmıştır. 2018 yılında bir kahve şirketinin yaptığı anket doğrultusunda Bulgaristan vatandaşlarının %95'inin kahve tükettiği anlaşılmıştır. Bu sebeple ülkedeki kapsül kahve kullanımı %16 artmıştır. En çok tercih ettikleri kahveler espresso, latte ve americanodur. Bir sınır kenti ve Türkiye'nin Avrupa'ya açılan kapılarından olması Edirne'yi her zaman turistik açıdan değerli kılmıştır. Her dönem Bulgaristan ve Yunanistan haricinde de dünyanın pek çok yerinden turist çekmeyi başarabilen bir kent olmuştur. Özel günler ve bayramların yanı sıra, son dönemlerde Edirne'ye gelen turist sayısında çok ciddi bir artış görülmektedir. Bu turist akınlarının yoğunlaşmasının nedeni, özellikle pazartesi, çarşamba, cuma ve cumartesi günleri kentimizde açılan halk pazarlarıdır. Pazar yerleri hariç hafta boyunca tüm kafe ve restoranların da kapasiteleri dışında yoğunluğa ulaştığı görülmektedir. Özellikle sabahın erken saatlerinde kahve satışlarının yapıldığı mekanlar ilk durakları olmaktadır. Kolay, pratik bir şekilde hazırlanan ve kafein oranı yüksek olan içecekleri tercih etmektedirler. Yorgunluğun azaltılması, günün geri kalan kısmına daha dinç ve enerjik devam edilmesi bu tarz içeceklerin neden tercih edildiğini açıklayabilir. İşlenmiş kahve çekirdeğinin içeceğe dönüşmesi -------------------------------------------------------------------------------------------------- KAYNAKÇA Açıkgöz, Namık, Kahvenâme,Akçağ Yayınları, Ankara, 1 999. Yıldız,Yasin, Tüm Zamanların Hatırına Sarayda Bir Kahve, TBMM Milli Saraylar Yayınları, İstanbul, 2011. BOA A.DVNSMHM.d 1-1224. BOA A.DVNSMHM.d 1-1303. BOA A.DVNSMHM.d 1-1307. BOA TS.MA.e 746-70. "Legend of Khaldi" -Khaldi'nin keçilerinin kahveyi keşfettiği sahnenin canlandırılması, https://www.schrageillustudio.com/?pgid=j9zl8qi9-5f9e7al8-103a-4124-a4a5-2a2dfad70228 (Kasım 2020). "Türk kahvesinin sunuluşuna dair görsel", https://urnex.com/urnwp/wp-content/uploads/2019/10/Turkish-coffee-1024x798.ipg (Kasım 2020). "Kahve çekirdeğinin içeceğe dönüşürken geçirdiği evreler", https://www.thetimes.co.uk/static/s3/thetimes-page-builderprod/uploads/20 16/09/SUSTAINABILITY_AAA_ECOLABORATION_AAA_COLOMBIA_CAUCA_20 12 071 620 121 445.JPG_121 2201 423 1803885J 240x826.jpg (Kasım 2020) "işlenmiş kahve çekirdeğinin içeceğe dönüşmesi", https://www. 10 1caffe.sg/wp-co ntent/uploads/201 9/05/aroma-aromatic-art-434213.jpg (Kasım 2020). ! 1 ΐτ» «άκ I ■ ’ m i Εά ■ nPL< « ·<■?-! L· M æ. -t ■ . — jkv raöt, :-’y İT' * K ' ; T- S® Ύ, '** ' bj 'B »,« i'·■ . .. ' 1 ■ : ■ IBB Atatürk Atatürk Kitaplığı Kitaplığı IBB KRT -- 000629 KRT 000629 “Edirne Sarayı Sarayı’nın “Edirne ’nın Bahçesinden Has Bahçesinden Sarayın ve Terazi Sarayın Kasrının Görünümü” Görünümü” Kasrının :. - . 1 ,'~*s ■·. ’ ” <?cc A 4: