DOSYA:
2022 / XVIII.
ULUSAL
MİMARLIK
ÖDÜLLERİ
4
2
5
MAYIS-HAZİRAN 2022
MİMARLIK
GÜNDEM:
SAVAŞ,
MİMARLIK
VE YARALI
MEKÂNLAR
ANMA:
ENİS KORTAN
VURULAN
KENTLER VE
İNSANLIĞIN
SEÇİMİ
ÇEŞİTLİ,
DERİNLİKLİ,
KALABALIK:
DALOKAY’I
ANMAK
2022
PRITZKER
ÖDÜLÜ
KAZANANI
DIÉBÉDO
FRANCIS
KÉRÉ
9 771300 421208
I SSN 1300-4212
03
KATILIMLI
TASARIM:
AYRIMLAR VE
İLİŞKİLER
ÜZERİNDEN
BİR
ÇÖZÜMLEME
MİMARLIK 423 79
4
2
5
MAYIS-HAZİRAN 2022
MİMARLIK
ÖDÜLLERİ
MİMARLIK
SAVAŞ,
MİMARLIK
VE YARALI
MEKÂNLAR
ENİS KORTAN
VURULAN
KENTLER VE
İNSANLIĞIN
SEÇİMİ
ÇEŞİTLİ,
DERİNLİKLİ,
KALABALIK:
DALOKAY’I
ANMAK
PRITZKER
KAZANANI
DIÉBÉDO
FRANCIS
KÉRÉ
KATILIMLI
TASARIM:
AYRIMLAR VE
İLİŞKİLER
ÜZERİNDEN
BİR
ÇÖZÜMLEME
Gelecek
için tasarlandı
Birlikte sürdürülebilir bir gelecek inşa ediyoruz:
Çevresel ayak izimizi azaltmaya kararlıyız ve 2050 yılında CO2 Nötr olmayı hedefliyoruz.
Döngüsel ekonomi, inovasyon ve akıllı kullanım; hedefimize giden yolda temel
taşlarımız olacak. Şimdi harekete geçme zamanı, bize katılın!
VRV 5-S ile Sektöre Öncülük Eden Çözümler
Yıl boyunca yüksek performans gösteren yeni VRV5-S tüm mini VRV ihtiyaçlarınızı Daikin’in en
sürdürülebilir çözümüyle karşılıyor.
› Çevre dostu yeni nesil soğutucu akışkan R-32 ve sektöre yön veren gerçek sezonsal verimlilik
sayesinde üstün sürdürülebilirlik
› 10m2’ye kadar odalarda montaj olanağı ile maksimum esneklik
› Tek fan gövdesinin içindeki bileşenlere kolayca ulaşmayı sağlayan geniş erişim alanıyla,
ergonomi ve kullanım kolaylığı
› Yeni fan tasarımı ile 39db(A)‘ya kadar düşen ses basıncı seviyesi ve 45 Pa’ya kadar
otomatik olarak ayarlanan ESP değerinin sağladığı tasarım çeşitliliği
› Amazon Alexa veya Google Assistant üzerinden kolay kullanılan online ve sesli kontrollerin
yanı sıra küçük odalarda kullanıma olanak sağlayan yeni 1.1 kW’lık iç ünite
› IEC 60335-2-40 standardına uygun gelişmiş soğutucu akışkan sızdırmazlık gereksinimleri için
fabrika çıkışlı güvenlik önlemleri ile yüksek güvenilirlik
ErP 2021
UYUMLU
Daha düşük
CO2 eşdeğeri
www.daikin.com.tr/vrv5s
80 MİMARLIK 425
dünyada mimarlık müzeleri
M ‹ M A R L A R O D A S I / MAYIS-HAZİRAN 2 0 2 2 / 4 2 5
CHAMBER
OF
ARCHITECTS
OF
TURKEY
/
MAY-JUNE
2022
/
425
Son ayların gündemini oluşturan konut fiyatlarında yaşanan fiyat artışları
bizleri ülke genelinde büyük bir barınma krizi ile karşı karşıya bırakıyor.
Bu krizi çözmek üzere önerilen programın kaosu daha da derinleştirmesi
kaçınılmaz görünüyor. Bir nevi, çözüm yine “daha çok tüketmekte” aranıyor. Konut krizini, dinamikleri ve geleceğe yönelik ihtimalleriyle önümüzdeki sayıda açmaya çalışacağız.
Bu sayıda, siyasi gündemin kasvetinden sıyrılabilmek için okları çevirebileceğimiz bölümlerden biri de bu yıl 18. dönemi gerçekleşen Ulusal
Mimarlık Sergisi ve Ödülleri. Program, kurumsallaşabilmenin ve sürekliliğin oldukça zor olduğu ülke ve meslek ortamı içerisinde, istikrarlı bir
biçimde dönem panoraması sunarak önemini pekiştiriyor. Seçilen işlerin
dönem boyunca çeşitli şehirlerde ve ülkelerde sergilenerek kamuoyu
gündeminde tutulması ise programın en az ödüllendirme kadar önemli bir misyonu. 5 Haziran’a dek Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent
Şubesi’nde izleyicisi ile buluşacak olan sergi, akabinde Bursa, İzmir,
Samsun, Denizli, Trabzon, Adana ve Hatay’da açılacak.
***
Dergiyi yayına hazırlarken, Türkiye’nin gündemine Gezi Davası’ndan
çıkan kararlar oturdu. Evrensel meslek ilkelerini ve kent hakkını savundukları için yargılanan arkadaşlarımızın yanında olmaya, #adaletnöbeti’ne
omuz vermeye devam edeceğiz. Kamusal adaleti ve meslek ilkelerini
savunmanın suç olmadığını bir kez daha yineliyoruz.
Melis Özge Gayretli
Fotoğraf: Rasmus Hjortshøj - COAST
Başta gıda ve konut olmak üzere hemen hemen tüm tüketim kalemlerinde yaşanan astronomik fiyat artışlarıyla birlikte alım gücü eriyor. Temel
ihtiyaçlara dahi ulaşılamayan ülke ortamı ise elbette savaş yerinden
farksız. Bir diğer yandan, savaş farklı coğrafyalarda tüm gerçekliğiyle
kendini gösteriyor. Bu sayının MİMARLIK Gündem’inde Ahmet Tercan,
hem savaşlarla gelen yıkımların hem de yeniden yapılanmanın simgesi
olarak karşımıza çıkan mimarlık üretimi ile savaş arasındaki ikircikli ilişkiye dikkat çekiyor. Zeynep Gül Ünal ise kentlerin yıkımına karşı kontrolü
ele alma ve kentleri yeniden güvenli ortamlar tanımı içine döndürmenin
yollarını düşünme yolunda “kolektif mücadele”nin altını çiziyor.
Fotoğraf: Christian Hoyer
Fotoğraf: Rasmus Hjortshøj - COAST
Danimarka Tasarım Müzesi
1750’lerde inşa edilerek Danimarka’daki
ilk devlet hastanesi olan Royal Frederick’s
Hastanesi’ne ev sahipliği yapmış olan yapı,
1920’lerde Danimarkalı mimarlar Ivar Bentzen
ve Kaare Klint tarafından yenilendi ve müze
kullanımına uyarlandı. 2018 yılında ise müzenin
önünde yer alan meydan, Cobe tarafından
yeniden tasarlanarak kafe, müze dükkânı ve bilet
gişesi ile birlikte halka açık bir alana kavuştu.
web sitesi: https://designmuseum.dk/
adres: Bredgade 68, 1260, Kopenhag, Danimarka
T: +3318 5656
M A Y I S - H A Z İ R A N
2 0 2 2
/
4 2 5
Mimarlık dergisi web sitesi:
www.mimarlikdergisi.com
Mimarlık dergisi Facebook sayfası:
www.facebook.com/mimarlikdergisi
MAYIS-HAZİRAN 2022 ISSN 1300-4212 YIL: 59 SAYI: 425
Kapak: Beylikdüzü Fatma Ana Cemevi ve Kültür Merkezi, Mimarları: Mehmet Metin Polat,
Bilge Altuğ (Fotoğraf: Yerçekim)
MİMARLAR ODASI TARAFINDAN İKİ AYDA BİR YAYIMLANIR
Ulusal Süreli Yayın
YAYINLAYAN Mimarlar Odası adına Yayın Komitesi
YAYIN KOMİTESİ T. Elvan Altan, Ayşen Ciravoğlu, Deniz Dokgöz, Zeynep Eres,
Melis Özge Gayretli, Deniz Güner, Şebnem Önal Hoşkara, Deniz İncedayı,
Nurbin Paker Kahvecioğlu, Aslı Tuncer Madge, Güven Arif Sargın, Çağda Türkmen
MİMARLAR ODASI ADINA SAHİBİ Eyüp Muhcu
(SORUMLU) YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Melis Özge Gayretli
EDİTÖR Çağda Türkmen
KONSEPT TASARIM Raul Mansur GRAFİK UYGULAMA Tuğçe Ulusoy
YAYIN YERİ
Adres Mimarlar Odası Genel Merkezi, Konur Sokak 4/2, Yenişehir 06420 ANKARA
Tel 0.312.417 37 27 Faks 0.312.418 03 61 E-posta yayin@mo.org.tr
www.mimarlikdergisi.com
DERGİ İNTERNET SAYFASI
Tasarım H. Nilgün Kara Babacan Programlama Behiye Ermete
ABONE VE REKLAM İLETİŞİM
Binat İletişim & Danışmanlık
Adres Barbaros Bulvarı, Dörtyüzlü Çeşme Sok. No: 2
Güneş Apt. K:6 D:7 34353 Beşiktaş / İstanbul
Tel 0.212.259 90 79 Faks 0.212.259 16 46
E-posta info@binatdanismanlik.com
Reklam Yöneticisi Ayşegül Tuğtepe
BASKI
12. Matbaa
İbrahim Karaoğlanoğlu Cad. No:35 Kat:1 Kağıthane / İstanbul
Tel 0.212.281 25 80 Sertifika No. 46618
BASKI TARİHİ: 6 Mayıs 2022
MİMARLAR ODASI ÜYELERİNE ÜCRETSİZ DAĞITILIR.
Fiyatı 10 TL Abonelik 55 TL Öğrenci Aboneliği 45 TL Yurtdışı 80$
TARANDIĞI VERİTABANLARI
Avery Index
Arthistoricum.net (Virtuelle Fachbibliothek Kunstgeschichte)
DAAI - Design and Applied Arts Index
EBSCO-Host
Ulrichs Periodical Directory
MİMARLIK YAYIN İLKELERİ
MİMARLIK dergisi Yayın Komitesi, oluşturduğu yayın ilkeleri çerçevesinde, dergiye gönderilecek yazılar
konusunda aşağıdaki genel seçim ölçütlerini belirlemiştir:
• Ele alınan konularda, getirilen bakış açısında, değerlendirmelerde, kullanılan dilde, görsel ve yazılı
belgelerde özgünlük bulunması;
• Aktarılan konularda ve görüşlerde çeşitlilik olması ve aranması, yazıların içerik açısından entelektüel
katkıda bulunması;
• Farklı bakış açılarıyla ve diğer disiplinlerden alınacak katkılarla dergi içeriğinde zenginliğin ve çok
yönlülüğünün sağlanması;
• Yurtiçi ve yurtdışında meslek alanındaki güncel konuların ve gündemin izlenmesi.
Dergide genel değerlendirme ölçütleri böylece ifadesini bulan makale ve inceleme-araştırma yazılarının yanısıra, yapı ve proje değerlendirmeleri ile mimarlık eleştirisi yazıları ve Cumhuriyet dönemi
mimarlığına, ‘toplum ve mimarlık’ ilişkisini ortaya koyan konulara, ‘çevre duyarlılığı ve mimarlık ilişkisi
ve tartışmalarına’ yönelik yazılara süreklilikle ve ağırlıkla yer verilmesi görüşü Yayın Komitesi tarafından
benimsenmiştir. Dergi, mimar, öğrenci, akademisyen gibi mimarlığın mesleki uygulama, eğitim ve akademik araştırma alanlarından geniş ve zengin bir okuyucu profiline sahiptir. Hedef okuyucu kitlesinin bu
homojen olmayan yapısı, konu seçiminden yazım diline kadar, yayınların değerlendirilmesinde dikkate
alınan önemli ölçütlerden biridir.
dünyada mimarlık müzeleri
Mimarlık dergisinin 50. yılını kutladığımız 2013’ün ilk
sayısıyla birlikte derginin “ayraç” bölümünde yeni bir
koleksiyon oluşturmaya başladık. Ayraçları biriktirerek
dünyada bulunan mimarlık müzelerinin bilgisini toplayabilir
ve ziyaret edilecek yerler listenize ekleyebilirsiniz.
Mimarlık müzeleri “ayraç” koleksiyonuna
katkı vermek isterseniz bize
yayin@mo.org.tr
adresinden ulaşabilirsiniz.
MİMARLIK Dergisi Yayın Koşulları
MİMARLIK dergisinde yayımlanmak üzere yazı gönderenlerin, şu konulara dikkat etmelerini rica ederiz:
• Yazılar Word belgesi olarak dijital formatta kabul edilir: CD/DVD içerisinde ya da e-posta adresi yoluyla:
yayin@mo.org.tr • Yazılar en fazla 2.400 kelime (başlık, yazar ismi, özet, notlar, kaynaklar, resimaltı yazıları
hariç) olmalıdır. Yazıların içeriklerine ilişkin 150 kelimelik özet yazıyla birlikte gönderilmelidir. • Görseller
tercihen dijital olarak ve şu formatta yazıyla birlikte iletilmelidir: tiff/jpeg/eps formatlarından birinde, uzun
kenarı 15 cm, min. 300 dpi çözünürlükte. • Görseller için telif hakkı konusu yazar tarafından halledilmiş
olmalıdır. Görselin alındığı kaynak (fotoğrafçı adı, arşiv bilgisi, kitap künyesi vb.) belirtilmelidir. • Kaynak
gösteriminde şu yöntem kullanılır: Tekeli, İlhan, 2012, “Seyfi Arkan’ın Yaşamı ve Mimarlığının Toplumsal
Bağlamı”, Modernist Açılımda Bir Öncü: Seyfi Arkan, (ed.) Ali Cengizkan, A. Derin İnan, N. Müge Cengizkan, Mimarlar Odası Yayınları, Ankara, ss.15-26. • Metin içi referans gösteriminde otomatik dipnot /
sonnot kullanılır. Bir kaynak ikinci kez kullanıldığında şu format uygulanır: Tekeli, 2012, ss.15-26. • Yayın
kararını Yayın Komitesi alır. Sonuç, yazara en geç 4 ay içerisinde iletilir. • Yayın Komitesi yazı hakkındaki
görüşlerini yazara iletinceye kadar, yazar aynı yazıyı başka bir yayın grubuna göndermemeyi kabul eder.
• Yazı gönderen kişiler, yazılarının, aynı zamanda derginin web sitesinde, görselleriyle birlikte yayımlanmasını kabul etmiş sayılır. • Yazıdaki görüşler yazara aittir, Yayın Komitesi’ni bağlamaz.
‹Ç‹NDEK‹LERL
2
4
İNGİLİZCE ÖZET / ENGLISH SUMMARY
MİMARLIK DÜNYASINDAN
MİMARLIK GÜNDEM
8
Savaş, Mimarlık ve Yaralı Mekânlar
/ Ahmet Tercan
ANMA
10
Enis Kortan’ı Anarken / Doğan Hasol
GÜNCEL
11
Vurulan Kentler ve İnsanlığın
Seçimi: “Kolektif Çaresizlik” mi?
“Kolektif Mücadele” mi? / Zeynep Gül Ünal
ETKİNLİK
14
Çeşitli, Derinlikli, Kalabalık:
Dalokay’ı Anmak / Cem Dedekargınoğlu
DOSYA:
17
2022 ULUSAL MİMARLIK ÖDÜLLERİ
ÖDÜL
68
2022 Pritzker Ödülü Kazananı
Diébédo Francis Kéré: Yerelde,
Yerelle Birlikte İnşa Etmek
/ Elif Sidar Ökdemir
TEHDİT ALTINDAKİ KÜLTÜR MİRASI
71
Mardin Tur Abdin Bölgesi’nden
Kadim bir Süryani Mirası:
Mor Abay Manastırı / Murat Çağlayan
MİMARLIK-DEMOKRASİ-KATILIM
72
Katılımlı Tasarım: Ayrımlar ve
İlişkiler Üzerinden Bir Çözümleme
/ Ferhat Hacıalibeyoğlu
TEMA[S]
78
Wodiczko’nun Evsizler Aracı / Ece Buldan
DOSYA: 2022 ULUSAL MİMARLIK ÖDÜLLERİ
ENGLISH SUMMARY
MİMARLIK AGENDA
8 War, Architecture and Wounded
Spaces / Ahmet Tercan
Throughout the course of history,
architecture has come our way as an
image of destruction and reconstruction
as a consequence of wars. The author
focuses on the bilateral relationship
between wars and architecture
to highlight the significance of
reinterpreting this relation in terms
of “environmental problems and
fundamental rights”.
COMMEMORATION
10 After Enis Kortan / Doğan Hasol
Certified engineer & architect Enis
Kortan, a member of the Chamber of
Architects with registration number
687, passed away on March 21,
2022. After graduating from Istanbul
Technical University, he went to the
United States to work within the
architecture offices of Marcel Breuer
and Skidmore, Owings & Merrill. He
designed the architectural project of
Sakarya Government Office with Nişan
2 MİMARLIK 425
Yaubyan, Avyerinos Andonyadis and
Harutyun Vaporciyan; participated
in METU as a lecturer; received the
titles of “associate professor” in 1973,
“professor” in 1978 among undertaking
various administrative duties, and
retired in 1999 due to age limitation. He
contributed to academic and literary
productions focusing upon modern
Turkish architecture alongside winning
awards from national and international
architecture
contests.
He
also
completed many construction projects
and conducted jury duties. Doğan Hasol
addressed a memoriam in his name.
AGENDA
11 Struck Cities and Choice of
Humanity: “Collective Despair” or
“Collective Struggle”? / Zeynep Gül
Ünal
As the Russia-Ukraine war proceeds
with all its violence, it is critical to think
about gaining control over cities’
destruction and reversing the cities into
the boundaries of safe venues. The
author highlights that the continuity can
be sustained only if the script of “struck
cities” is changed.
EVENT
14 Manifold, Deep, Crowded:
Commemorating Dalokay / Cem
Dedekargınoğlu
“Vedat Dekolay with his Uncommon
Perspective and Sociable Identity”
symposium was conducted on
February 25, 2022, as a part of the
Chamber of Architects 2020-2022
Commemoration
Program.
The
program was appointed by the 17th
National Architecture Exhibition and
Awards Selection Committee. The
author shares gripping notes upon the
event through his fine narration.
17 FILE: 2022 NATIONAL
ARCHITECTURE AWARDS
The rooted architectural program of
the National Architecture Exhibition and
Awards, which is planned biennially by
the Chamber of Architects, is conducted.
During the previous 17 programs, 147
‹NG‹L‹ZCE ÖZET
works and 54 people or organizations
were awarded due to their outstanding
qualities among the 2507 entrants of
architectural works. This year in the
17th program, the selection committee
evaluated 106 entries within seven
subsections among the participated 98
applicants/148 presentation boards.
The nominees for “Mimar Sinan Grand
Award”, “Contribution to Architecture”
and “Commemoration Program” were
previously released. Ten awards under
the categories “building”, “project”
and “concept” were announced in the
ceremony, which took place in Ankara
Cermodern on April 15, 2022. The
applicants for the competition were
exhibited in the same location on April
15-22, 2022.
This file consists of the evaluations of the
Selection Committee: Ülkü İnceköse,
Hüseyin Kahvecioğlu, Deniz Mazlum,
Zuhal Ulusoy and Burçin Yıldırım.
AWARDS
68 Winner of the Pritzker Award,
Diébédo Francis Kéré: Constructing
on Local, with Local / Elif Sidar Ökdemir
This year for the first time, an African
architect received Pritzker Award.
The author interprets the selection
committee’s journey from past to
present, and interprets upon “architect,
educator and social activist” Kéré’s
architecture “for community, of
community”.
CULTURAL HERITAGE IN DANGER
71 A Primeval Assyrian Legacy from
Mardin Tur Abdin Region: Mor Abay
Monastery / Murat Çağlayan
In this chapter of Cultural Heritage in
Danger, a section initiated in our 405th
issue, we will investigate the Mor Abay
Monastery written by Murat Çağlayan.
ARCHITECTURE-DEMOCRACYPARTICIPATION
72 Participatory Design: A
Decipherment on Cleavages and
Relationships / Ferhat Hacıalibeyoğlu
The essence of a place, which exists
not through designing but experiencing,
and the value-laden multiple existences
make the process and process-driven
a critical matter of debate. The author
comments on the participatory design
processes by touching upon the
architectural theoretical frameworks
and practical cases, and calls for what
the definition “is” together with what it
“is not”.
CONTACT
78 The Homeless Vehicle by
Wodiczko / Ece Buldan
“Homeless Vehicle” is a project of
Krzysztof Wodiczko, exhibited in New
York and Philadelphia between 198889, aiming to make the lack of affordable
housing visible. The author investigates
the project as a venue of resistance and
societal criticism.
MİMARLIK.425. May-June 2022
English Summary by Ece Konuk
MİMARLIK 425 3
M‹MARLIK DÜNYASINDAN
ETKİNLİKLER – AJANDA
www.mo.org.tr/etkinlikler
ÇEVRİMİÇİ BİENAL
8. Sinopale Uluslararası Sinop Bienali
Aralık 2021 - Haziran 2022
ÇEVRİMİÇİ SEMPOZYUM
Docomomo Türkiye “Bilanço 2021”
16 Nisan - 26 Mayıs 2022
SERGİ
Benden Bir Parça (Part of Me)
3 Mayıs - 15 Haziran 2022, Muğla
SERGİ
XVIII. Ulusal Mimarlık Sergisi
8 - 30 Haziran 2022, Bursa
19 - 23 Eylül 2022, Kayseri
3 - 21 Ekim 2022, İzmir
31 Ekim - 18 Kasım 2022, Samsun
28 Kasım - 5 Aralık 2022, Denizli
12-23 Aralık 2022, Trabzon
2 - 13 Ocak 2023, Adana
31 Mart-17 Nisan 2023, Hatay
SEMPOZYUM
Kent, Mekân ve Toplumsal Eşitsizlikler
Sempozyumu
11-12 Mayıs 2022, İzmir
SEMPOZYUM
Türkiye’de Mühendislik ve Mimarlığın 250 Yılı
Uluslararası Sempozyumu
19-21 Mayıs 2022, İstanbul
BİENAL
5. Mardin Bienali “Çimenin Vaadi”
20 Mayıs - 20 Haziran 2022, Mardin
BULUŞMA
Bademlik Tasarım Festivali
3-5 Haziran 2022, Eskişehir
BULUŞMA
Pupa 5.0 Atölyeleri
24-27 Haziran 2022, Kocaeli
BULUŞMA
Bodrum Açık Atölye Günleri (BAAG)
28 Haziran - 3 Temmuz 2022, Muğla
ATÖLYE
Yahşibey Tasarım Çalışmaları
13 Temmuz - 30 Ağustos 2022, İzmir
BULUŞMA
Poedat Akademisi 4. Buluşma
23-27 Ağustos 2022, Muğla
BİENAL
17. İstanbul Bienali
17 Eylül - 20 Kasım 2022, İstanbul ve çevrimiçi
SEMPOZYUM
140 Yılın Mimarlığına Tanıklık:
1882-2022 Sempozyumu
5-9 Aralık 2022, İstanbul
KONGRE
UIA Dünya Kongresi 2023
2-6 Temmuz 2023, Kopenhag
YARIŞMALAR /
ÖDÜLLER - AJANDA
www.mo.org.tr/yarismalar
www.yarismo.org
28. UIA KONGRESİ 2023 BİLDİRİ ÇAĞRISI
“Sürdürülebilir Gelecekler - Kimseyi Geride Bırakmadan” temasıyla 2-6 Temmuz 2023 tarihleri arasında Kopenhag’da
gerçekleşecek 28. Uluslararası Mimarlar Birliği (UIA) Dünya
Mimarlar Kongresi, 2030 yılından önce Birleşmiş Milletler’in
(UN) Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na ulaşma çalışmalarında mimarlığın nasıl kolaylaştırıcı olabileceğini ele alıyor.
Kongrenin Bilim Komitesi, dünyanın her yerindeki mimarları,
bilgi ve araştırmalarını herkes için sürdürülebilir, eşitlikçi ve
kapsayıcı bir gelecek yaratabilecek biçimlerde uygulamaya
çağırıyor. 20 Haziran 2022 teslim tarihine dek bildiri özet
teslimi ve ayrıntılı bilgi için https://uia2023cph.org/participate/call-for-papers-and-abstracts/ adresi ziyaret edilebilir.
ATÖLYE VE SERGİ: DUYGULAR COĞRAFYASI ANKARA
TMMOB Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi’nin geleneksel sergisi bu kez kente daha bütüncül bir yaklaşımla bakarak Ankara’ya, Ankara’nın insanlarına ve onların duygularına
odaklanıyor. “Duygular Coğrafyası Ankara” başlıklı serginin,
önceki yedi sergide olduğu gibi yine bir dizi atölyenin çıktısı
olarak üretilmesi amaçlandı. Sergi bağlamında gerçekleştirilecek atölyeler ise şöyle: “Rengahenk Ankara” (Çiğdem Yönder, Özlem Yalçınkaya, Seda Şen), “Event - Space Syntax
- Sense” (Meltem Gündoğdu, Büşra Ertaş, Gamze Sarı),
“Anılar Atlası” (Sezen Savran Penbecioğlu, Gizem Büyücek,
Esma Burcu Havasi), “diastema* | Zıtlıklar Atölyesi” (Selen
Seferoğulları), “Kentle Kurulan Çoğul İlişkiler” (Güzin Yeliz
Kahya, Mehtap Morkoç), “Mekânın Öznel Arkeolojisi” (Nuri Batuhan Pınarcıoğlu), “Sayısız
Tanıklık” (Berrak Esen, Sevinç Köker, Seda Pakkan, Esra Tekin), “Ankara Tümülüs Rotaları”
(Ela Alanyalı Aral, Gizem Deniz Güneri, Buket Ergun Kocaili, Ceren Özcan), “Armoninin Peşinde” (Esra Gürel, Sevilay Batmaz), “Görünmezi Görünür Kılmak” (Nilgül Karadeniz, Pınar
Çobanyılmaz) ve “Çeperin Duygu Haritası” (Ender İplikci). Atölye programları, katılımcılarla
birlikte kararlaştırılacak.
BİLANÇO 2021 ETKİNLİKLERİ SÜRÜYOR
Docomomo Türkiye Çalışma Grubu, ilki geçen yıl gerçekleştirilen “bilanço” etkinliklerini bu yıl da sürdürüyor. Modern
mimarlık mirasının korunması konusunda bir önceki yılda
öne çıkan konulardan hareketle gözlemlenen sorunları, bilimsel komitelerin uzmanlık alanlarından bakışla değerlendirdikleri “bilanço 2021” etkinlikleri 16 Nisan - 26 Mayıs
2022 tarihleri arasında çevrimiçi olarak gerçekleştiriliyor.
Eğitim+Kuram Komitesi’nin “Modern Mimarlığı Yaşatmak için
Genç Fikirler” ve Kent+Peyzaj Komitesi’nin “Ankara’nın Tehdit Altındaki Modern Kent Peyzajı” etkinliklerinin ardından İç
Mekân Komitesi de 16 Mayıs 2022 Pazartesi günü “Modern
Kamu Yapılarının Yenilenmesi: CSO Tarihi Salon” etkinliğini
düzenliyor. Etkinlikler https://www.youtube.com/channel/
UCRzXQop3JRni2AGFf-Dwq3Q YouTube hesabından izlenebilir.
Altın Çekül Uluslararası Yapı Kataloğu Ödülleri
Erken Dönem: 25 Nisan - 30 Haziran 2022
Avrupa Kentsel Kamusal Alan Ödülleri 2022
Son Başvuru Tarihi: 17 Mayıs 2022
TSMD 15. Mimarlık Ödülleri
Son Başvuru Tarihi: 31 Mayıs 2022
İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzelbahçe
Yerleşkesi Mimari Proje Yarışması
Son Başvuru Tarihi: 7 Haziran 2022
AYDA Ödülleri 2022 “Yakınsama:
Sıfırlama Düğmesine Basmak”
Son Başvuru Tarihi: 25 Temmuz 2022
UIA “The Great Green Wall” Uluslararası Tek
Aşamalı Öğrenci Fikir Yarışması
Son Kayıt Tarihi: 20 Ağustos 2022
4 MİMARLIK 425
UIA, ÖĞRENCİLERİ “BÜYÜK YEŞİL DUVAR”A ÇAĞIRIYOR
Uluslararası Mimarlar Birliği (UIA) “The Great Green Wall”
başlığıyla uluslararası ve tek aşamalı bir öğrenci fikir yarışması düzenliyor. Proje alanı, Afrika kıtasını batıdan doğuya aşan,
Senegal ile Cibuti arası Sahel-Savannah çöl bölgesi boyunca
uzanan ve Büyük Yeşil Duvar (GGW) olarak bilinen; 8000 km
uzunluğunda ve 16 km genişliğindeki yaşam bölgesi. Öğrencilerden buraya basit, uygun fiyatlı ve yenilikçi konut tasarımı
fikirleri önermeleri bekleniyor. Dünyanın tüm ülkelerindeki
mimarlık bölümlerinin tam zamanlı öğrencilerine açık ve ücretsiz olan yarışmaya İngilizce veya Fransızca gerçekleştirilecek başvurular için son tarih 20 Ağustos 2022.
ANKARA APARTMANLARI BELGESELİ GAİN’DE
Altı yıl önce bir sosyal medya projesi ile gündeme gelen
“Ankara apartmanları” bu defa yönetmenliğini Uğur Evin’in,
yapımcılığını Rabia Çelik’in, senaristliğini Azra Çelenk’in
yaptığı 8 bölümlük bir belgesel dizisinde karşımıza çıkıyor.
Yarım saatten kısa bölümlerini Cinnah 19 (Nejat Ersin),
Köşk Apartmanı (Mutahhar Baykam), İkramiye Apartmanı
(Lemi Varnalı), Gemi Ev (Danyal Tevfik Çiper), 2. Evkaf
Apartmanı (Mimar Kemalettin), Yeşiltepe Blokları (Demirtaş Kamçıl, Rahmi Bediz),
Sönmez Apartmanı (Sabih Kayan) ve Teras Evler’e (Uğur Eken) ayıran belgeselin tanıtım
metni şöyle: “Türkiye Cumhuriyeti sadece yeni bir yönetim biçimi değil yeni bir hayat
demekti. Kalbi ise adeta yeniden kurulan bir başkent: Ankara. Ankara’da apartmanlar
Cumhuriyet’in, değişen politikanın, modernleşmenin en önemli tanıklarıdır. Bauhaus, Art
Deco etkisi; alt katında sinema salonları, çatısında yüzme havuzları olan apartmanlar…
Hikayeleri, sakinleri ve mimarlarıyla Türkiye mimarisinin gizli hazinesi Ankara
Apartmanları’nı keşfe çıkıyoruz.” Danışmanlığını Seda Özen Bilgili ile Umut Şumnu’nun
üstlendiği program GAİN çevrimiçi platformu üzerinden izlenebilir.
BADEMLİK TASARIM FESTİVALİ BAŞLIYOR
2013 yılında Osmangazi Üniversitesi’nden bir grup öğrencinin
başlattığı Bademlik Tasarım Festivali bu yıl 3-5 Haziran 2022
tarihleri arasında yine Eskişehir’de düzenleniyor. Buluşmada
atölye çalışması, konser, tiyatro gibi etkinliklerle çoğu mimarlık
olmak üzere endüstriyel tasarım, iç mimarlık, moda tasarımı,
grafik tasarım gibi farklı bölümlerden öğrencileri bir araya getirerek tasarım alanında farklı pencereler açmak amaçlanıyor.
Bugüne kadar 1000’in üzerinde katılımcıya, 120 atölye yürütücüsüne ve farklı tasarım disiplinlerinden onlarca atölyeye ev
sahipliği yapan buluşma; 2016’da uluslararası bir boyuta, geçtiğimiz yıl ise çevrimiçi platforma taşınmıştı. “Altüst” temasıyla
23-27 Mayıs 2022 tarihleri arasında katılımcı başvurularına
açık olan buluşmayla ilgili ayrıntılar @tasarimbademlik Instagram hesabından izlenebilir.
ALTIN ÇEKÜL
ÖDÜLLERİ’NDE YENİ
DÖNEM
1991-2017 yılları arasında Yapı-Endüstri
Merkezi, 2020 yılından başlayarak Yapı
Kataloğu bünyesinde gerçekleşen ve
Türkiye’nin yapı malzemesi alanındaki
ilk ürün ödül programı olan “Altın Çekül
Uluslararası Yapı Kataloğu Ödülleri” 28.
kez düzenleniyor. Yapı sektöründe yapı
malzemesi alanında faaliyet gösteren
yapı malzemesi üreticisi veya temsilcisi
firmaların, kuruluşların, akademik grupların, araştırma laboratuvarlarının, girişimcilerin başvurabileceği ödül programı; yapı
malzemesi alanında yeni fikir, teknoloji ve
ürünleri destekleyerek sektörün gelişimine sağladığı katkıyı her geçen gün artırmayı hedefliyor. Bu yılın jüri üyeleri şöyle:
Ece Ceylan Baba, Zafer Baysal, Paolo Debiaggi, Nida DeBusk, Durmuş Dilekci, Kurtul Erkmen, Ayşe Hasol Erktin, Massimo
Guerini, Gülçin İpek, Deniz Karabacak,
Ebru Ünver Karaer, Sibel Keyvan, Tayfun Küçükoğlu, Cengizhan Okur, Günseli
Özen, Francesca Schepis, Hasan Şener,
Leyla Tanaçan, Çiğdem Tekin, Onuralp
Yücel. Başvuru için ayrıntılı bilgiye www.
altincekul.com adresinden erişilebilir.
YAHŞİBEY TASARIM ÇALIŞMALARI’NDAN 4 ATÖLYE
Yahşibey yaklaşık 200 kişilik nüfusu ile bir Ege köyü. Yahşibey
Tasarım Çalışmaları ise kendisini “evrensel tasarım kültürü
birikimine alçakgönüllü bir katkı için girişim” olarak tanımlıyor.
Türkiye ve dünyadan, tasarım disiplinlerinde eğitim gören,
seçilmiş 10 kadar öğrencinin ustalarla gerçekleştirdiği bu
çalışmalar olgunlaşıyor ve ürünleşiyor. Bu yaz Umut Altıntaş ile
Gizem Hız 13-22 Temmuz 2022, Özge Güven ile Bahar Türkay
25 Temmuz - 4 Ağustos 2022, Özlem Yalım 6-13 Ağustos 2022
tarihleri arasında çalışma yürütecek. Nevzat Sayın ile Herkes
İçin Mimarlık Derneği’nin birlikte yürüteceği 49. çalışma ise 1530 Ağustos 2022 tarihleri arasında terk edilmiş köy okullarını
ele alarak “gerçekleştirilebilir” bir öneri geliştirmeyi amaçlıyor. Başvuru ve ayrıntılı bilgi
için http://yahsiworkshops.com/ adresi ziyaret edilebilir.
140 YILIN MİMARLIĞINA TANIKLIK: 1882-2022
SEMPOZYUMU
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Bölümü,
temelini dayadığı Mekteb-i Sanayi-i Nefise-i Şahane’den
bugüne mimarlık eğitiminin tarihini ve geleceğini tartışmak; mimarlığın eğitim, düşünce ve pratik dünyasına katkı
veren aktörleri ve eserlerini hatırlamak; mimarlığın meslekleşme sürecine, mimarın değişen çalışma koşul ve ortamına yakından bakmak; Tarih, Tasarım, Teknoloji ve Koruma alanlarındaki kuramsal gelişimi, yenilikçi araştırma,
uygulama ve örnekleri paylaşmak; mimarlığın disiplinlerarası boyutunu ele almak üzere “140 Yılın Mimarlığına Tanıklık: 1882-2022 Sempozyumu”nu düzenliyor. 5-9 Aralık
2022 tarihleri arasında gerçekleşecek sempozyuma bildiri özeti göndermek için son tarih 2 Mayıs 2022.
TÜRKİYE’DE MÜHENDİSLİK
VE MİMARLIĞIN 250 YILI
ULUSLARARASI
SEMPOZYUMU
İstanbul Teknik Üniversitesi, temelini dayadığı Mühendishane-i Bahr-i Hümayun’dan
bugüne mühendislik ve mimarlığın Türkiye’deki geçmişini ortaya koymak, belgelemek ve topluma aktarmak üzere
“Türkiye’de Mühendislik ve Mimarlığın
250 Yılı Uluslararası Sempozyumu”nu düzenliyor. 19-21 Mayıs 2022 tarihleri arasında gerçekleşecek sempozyuma kayıt
olmak için son tarih 14 Mayıs 2022.
MİMARLIK 425 5
PUPA 5.0 ATÖLYE YÜRÜTÜCÜLERİNİ ARIYOR
Gebze Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü
öğrencilerinin Mimarlık ve Tasarım Topluluğu
MİTA’nın bu yıl beşincisini düzenlediği Pupa
atölyeleri 24-27 Haziran 2022 tarihleri arasında
Kocaeli’nde gerçekleşiyor. 20 Mayıs’a kadar atölye yürütücülerine açık çağrıda bulunan buluşmanın teması “mutlak”: “Savaş birilerini yerinden ediyor. Bir şeyin yeri neresi? Onları yerinden eden
tek şey savaş mı? Her yer değiştirme yerinden
edilmek midir? Ben zamanın içerisinde varım!
Konumum sabit değilse bile ben mutlağım! Yerimden edilince anlamım değişti. Savaşta adam
öldüren bir meyve bıçağıyım. Okyanustaki çöp
adasıyım. Varım. Tüm gerçekliğimle varım, yerimden edilince anlamım değişti! Limitli dünyada
mutlak olana ulaşamıyorum. Ulaşmaya çalışma eylemimin bir sınırı yok. Hatta o kadar
yaklaşıyorum ki ‘epeyce yaklaşmışım, duyuyorum’ mutlağa dokunamıyorum. Limitin bitip sonsuzluğun başladığı noktayım. Diğerleri bana teğet geçiyor. Diğerleri kim bilmiyorum. Buraya ait değiller. Kendi yerlerinden gelmişler. Ben sürekli buradayım onlar da
sürekli oradalar. Onlar limitsiz de ben mutlak mıyım? Yoo… Ben limitsizim de onlar mı
mutlak? ‘Durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa başta ve sonda ayrı olduğumuzdandı.’
Zaman kadar göreceliydik.” Pupa 5.0 “mutlak” duyuruları @pupa_workshop Instagram
hesabından izlenebilir.
MİSYON ŞEHRİ İSTANBUL: 2030’DA İKLİM-NÖTR VE AKILLI
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin AB 9. Çerçeve
Programı kapsamındaki “İklim-Nötr ve Akıllı Şehirler” misyonu bağlamında Avrupa Komisyonu’nun
gerçekleştirdiği çağrıya başvurusu olumlu sonuçlandı. 2030 yılına dek karbonsuz ve akıllı şehir
olma taahhüdünde bulunan 100 Avrupa kentine
ek olarak 12 “Ufuk Avrupa” kentinden biri seçilen İstanbul’da; kentin iklimle uyumlu hale
gelebilmesi için uzun soluklu politikaların belirlenmesinin yanı sıra karbon salınımını artıran sanayi tesislerinin rehabilite edilmesi, yer altı sularının temizlenmesi gibi halihazır
sorunların çözümü için de ek fonlar ayrılacak. Bu misyona katılan kentler ilerleyen süreçte “İklim Şehri Sözleşmeleri” çalışmalarına dahil ediliyor.
TSMD 15. MİMARLIK
ÖDÜLLERİ
Türk Serbest Mimarlar Derneği tarafından iki yılda bir verilen Mimarlık Ödülleri,
mimarlık çözümleri içerisinde mesleğin gelişiminde örnek teşkil edebilecek,
ülke mimarlık gelişimini uluslararası camiada da temsil edecek proje ve kişi /
kurumları ödüllendirmeyi amaçlıyor. Bu
yıl Türkiye’deki üniversitelerin mimarlık
bölüm başkanlıkları ve Mimarlar Odası
şube başkanları doğal nominatör olarak
belirlenmiş olup tüm mimarlık platformları sürece katkıda bulunmaya çağırılıyor.
“TSMD büyük ödülü”, “yapı ödülü”, “basın
yayın ödülü” ve “mimarlığa katkı ödülü”
kategorilerinde değerlendirilecek aday
önerisi ve başvuruların 31 Mayıs 2022
tarihine kadar derneğe iletilmesi gerekiyor. 2021-2022 Dönemi 15. Ödül Jürisi ise
şöyle: Enis Öncüoğlu, Kerem Erginoğlu,
Orçun Ersan, Tülin Hadi, Metin Kılıç, Özcan Uygur, Kerem Yazgan, Tülin Çetin
(yedek üye).
TÜRKİYE MİMARLIK YILLIĞI
2021 PROJELERİ SEÇİLDİ
AYDA ÖĞRENCİ PROJE YARIŞMASI 2022
Tokyo kökenli Nippon Boya’nın düzenlediği Asya
Genç Tasarımcı Ödülleri (AYDA) bu yıl “Yakınsama: Sıfırlama Düğmesine Basmak” temasıyla on
beşinci yılına giriyor. Türkiye’den mimarlık ve iç
mimarlık öğrencilerine açık olan yarışmanın büyük ödülü “Asya Yılın Genç Tasarımcısı” unvanıyla Harvard Üniversitesi Tasarım Enstitüsü’nde
(Harvard GSD) 3 haftalık “Design Discovery” programına kabul almak. “Mimarlık” ve “iç
mimarlık” olarak iki kategoride, “ulusal” ve “uluslararası” olarak iki aşamalı gerçekleşecek yarışmanın son başvuru tarihi 25 Temmuz 2022.
2. BODRUM AÇIK ATÖLYE GÜNLERİ BAŞLIYOR
Bodrum’da çalışan yaklaşık 50 sanatçı 28 Haziran - 3 Temmuz 2022 tarihleri arasında ikincisi düzenlenecek Bodrum Açık Atölye Günleri
(BAAG) ile kendi atölyelerinin kapılarını açıyor.
Bodrum Belediyesi’nin desteğiyle ART Melek girişiminin düzenlediği etkinlikte resim, heykel, seramik, mozaik, halı dokuma gibi farklı disiplinlerde
üreten sanatçıları çalışırken izleme, yaratım sürecine katılma, sanatçılarla söyleşme, birlikte atölye
çalışması gerçekleştirme veya onlardan eser satın alınabilme olanağı mevcut. Etkinlik
çerçevesinde 12 Datçalı sanatçının Osmanlı Tersanesi’ndeki “Karşı Komşu” sergisi gezilebilir.
6 MİMARLIK 425
Arkitera Mimarlık Merkezi tarafından,
Roca desteğiyle derlenen Mimarlık Yıllığı son bir yılda Türkiye’de üretilen yapılı
çevreyi tartışmaya açmayı, sergilemeyi
ve belgelemeyi amaçlıyor. 2015 yılında
ilk kez gerçekleştirilen Türkiye Mimarlık
Yıllığı, seçici kurul tarafından şartname ile
yapılacak çağrıya gelecek başvuruların
seçilmesi ile oluşan bir yapı seçkisi. Bu
yıl Devrim Çimen, Enise Burcu Derinboğaz, Lale Özgenel, Emre Özer ve Ertuğ
Uçar’dan oluşan seçici kurul tarafından
değerlendirilen 130 proje arasından 48
tanesi yıllığa girmek ve sergilenmek üzere seçildi. 2021 seçkisinde 28 mimari, 15
iç mekân, 3 kentsel tasarım / peyzaj ve 2
restorasyon / yeniden işlevlendirme projesi
yer alıyor. Sergi, bina gezisi ve panel programları ilerleyen tarihlerde ilan edilecek.
ARTODA’DAN ANKARALI GENÇ SANATÇILARA DESTEK
Müze Evliyagil bünyesinde kısa süreli sergi ve projeler gerçekleştiren ArtOda “Alfa” sergilerini sürdürüyor. 2018’den beri Ankara’da itici bir güç olabilmek adına, daha önce kişisel sergi açmamış bir
genç sanatçının ilk sergisini gerçekleştirmeyi hedefleyen Alfa sergilerinin bu yılki jürisinde akademisyen ve küratör Ahu Antmen, koleksiyoner Ari
Meşulam, galeri direktörü ve küratör Ezgi Yılmaz,
sanatçı Mehtap Baydu, sanatçı ve akademisyen
Ümmühan Yörük yer alıyor. Ankara’daki üniversitelerin resim, heykel, seramik, fotoğraf,
video, grafik tasarım bölümlerinin lisans, yüksek lisans, doktora programlarının öğrenci
veya mezunlarına açık olan çağrıya son başvuru tarihi 22 Mayıs 2022.
CASA BATLLÓ (NFT OLARAK DA) YAŞIYOR
Los Angeles merkezli medya sanatçısı
Refik Anadol, Antoni Gaudí’nin Barselona’daki ünlü yapısından esinlenerek
“Yaşayan Mimari: Casa Batlló” özel yazılımıyla türünün ilk dinamik ve sese duyarlı NFT’sini üretti. Dijital bir tescil şekli
olan “mübadele edilemeyen simge”ler
(non-fungible token) eserlerin tescillenmesi ve varlığının dijital ortamda devam
ettirmesini sağlıyor. Anadol, NFT yoluyla
tescillediği bu eseri için yapı etrafına yerleştirilmiş alıcılardan gerçek zamanlı olarak çevresel veri toplamış. Böylece eser,
bu UNESCO Dünya Mirası alanının cephesini, çevresindeki yaşamla birlikte temsil ediyor.
11 Nisan 2022’de basılan eser Rockefeller Plaza’da bir yapay zeka heykeli, Casa Batlló
cephesinde ise görsel-işitsel bir deneyim olarak halka ücretsiz sergilenmesinin ardından
10 Mayıs 2022’de Christie’s müzayedesinde alıcı buldu.
ANNA LAUDEL BODRUM’DA: “BENDEN BİR PARÇA”
Anna Laudel’in Türk, Alman ve uluslararası sanatçıları destekleme amacıyla kurduğu galerisi İstanbul ve Düsseldorf’tan sonra Muğla Bodrum’da da
bir mekâna kavuştu. Konacık Mahallesi’nde A+A
Mimarlık’ın “ZAİ Yaşam Alanı”na yerleşen Anna
Laudel Galeri, 2022 yaz sezonu boyunca kişisel
sergilerin yanı sıra karma sunumlara da evsahipliği yapacak. Galerinin ilk konuğu ise Macar fotoğraf sanatçısı Flóra Borsi’nin “Part of Me” başlıklı
kişisel sergisi. Yarattığı gerçeküstü görüntüler ve
kullandığı fotoğraf tekniğiyle dikkat çeken sanatçının NFT’ten fotoğrafa uzanan, yeni ve son dönemde ürettiği eserlerinden oluşan
sergi 3 Mayıs - 15 Haziran 2022 tarihleri arasında gezilebilir.
BAĞIMSIZ SANAT OLUŞUMLARINA ÇAĞRI
2010’da bir sanatçı inisiyatifi olarak kurulan SANATORIUM süreç içinde galeriye dönüşerek ulusal
ve uluslararası birçok fuara katılma, küratörlü grup
sergilerine evsahipliği yapma fırsatı buldu. “Sanatorium Spring Call” ise bağımsız sanat oluşumları
için bir alan ve destek mekanizması sağlayarak
Türkiye’den yükselen sanatçı, yazar ve küratörlerin görünürlüklerini artırıyor. 17 Temmuz 2022
tarihine dek devam edecek başvurular arasından
seçilen proje 30 Ağustos 2022’de açıklanacak, önümüzdeki yıl Mart-Nisan aylarında da
Sanatorium’un İstanbul Karaköy Juma mekânında sergilenecek. Protocinema Kurucu
Direktör ve Küratörü Mari Spirito ile Sanatorium ekibinden oluşan jüri, başvuru sürecinin
bir parçası olarak 21 Mayıs 2022 tarihinde tüm sanat oluşumlarının katılımına açık, çevrimiçi bir toplantı düzenliyor.
İAE BURS PROGRAMLARINA
BAŞVURULAR AÇILDI
İstanbul ile ilgili akademik çalışma alanı
sunan Suna ve İnan Kıraç Vakfı İstanbul
Araştırmaları Enstitüsü (İAE) bünyesindeki Bizans, Osmanlı, Atatürk ve Cumhuriyet araştırmaları bölümleri ile İstanbul ve
Müzik Araştırma Programı’na ilişkin çalışmalar yapan araştırmacılara dört farklı
kategoride maddi destek sağlıyor. Doktora sonrası araştırma ve yazma, doktora
adayları için araştırma ve yazma, seyahat,
akademik etkinlik kategorilerinde açılan ve
yeni yaklaşımlar üreterek yayımlanmamış
belgeler ile İstanbul çalışmalarına katkıda
bulunmak isteyen araştırmacıların değerlendirileceği burs programlarına son başvuru tarihi 17 Temmuz 2022. Enstitünün
2022-2023 dönemini kapsayan programa
yüksek lisans öğrencileri ile doktorasını tamamlayan araştırmacılar dahil olmak üzere geniş bir kitle başvuruda bulunabiliyor.
Ayrıca “Bursiyer Konuşmaları” sayesinde
araştırmacılar çalışmalarını daha geniş bir
kitleye duyurma imkanına da sahip oluyor.
5. MARDİN BİENALİ
“ÇİMENİN VAADİ”NİN
PEŞİNDE
2010 yılından bu yana düzenlenen Uluslararası Mardin Bienali’nin 5. edisyonu 20
Mayıs - 20 Haziran 2022 tarihleri arasında gerçekleşecek. Küresel ölçekte etkili
olan bienalin bu yılki küratörlüğünü Yeni
Delhi merkezli bağımsız küratör ve teorisyen Adwait Singh üstleniyor. Direktörlüğünü Döne Otyam ve Hakan Irmak’ın
yaptığı, Mardin Sinema Derneği’nin evsahipliğinde düzenlenen bienal bu yıl “çimenin vaadi” başlığı altında, gizemli bir evrensel politikaya ya da feragat kavramını
içselleştiren bir sosyal ekoloji ihtimaline
doğru keşfe çıkıyor. Bienal sergisinde
takas, cömertlik ve mütekabiliyet ruhuyla
işleyen “armağan ekonomileri” kavramına geri dönülerek alternatif mülkiyet, kaynak paylaşımı, arazi kullanımı ve ilişkisellik modelleri benimseyen yerli bilgelikler
/ yerel tarihlerin yanı sıra özerk idareler,
sürdürülebilir ekonomiler, tarımsal ve
ekolojik hareketler alanında gerçekleştirilen radikal deneyler bir araya getirilecek.
Ateş Alpar’ın Hasankeyf’in sular altında
kalışını konu alan performansı “Yıkıntılara
Bakmak” da bienalle eş zamanlı olarak
Performistanbul iş birliğinde ve 20-21 Mayıs 2022 tarihleri arasında Mardin sokaklarında izleyiciyle buluşuyor.
MİMARLIK 425 7
M‹MARLIK GÜNDEM
Ahmet Tercan,
Prof. Dr., MSGSÜ Mimarlık Bölümü
Savaş, Mimarlık ve Yaralı Mekânlar
Mimarlığın savaşla olan etkileşimi, mekân ve zaman sınırlamalarının ötesine geçmiş,
tartışmalı bir seyirle savaş sonrası dönemlerde nitelik değiştirerek, yıkılan kentlerin yeniden
inşa edilmesine, kamusal / toplumsal dayanıklılık ve epik hafıza mekânlarının üretimine
doğru evrilmiştir. Mimarlık, savaşın yıkıma uğrattığı kentsel alanları onarma, yeniden
tasarlama ve işlevlendirme rolünü üstlenir. Bu rol kendi içinde çelişkiler barındırır, savaşın
neden olduğu acılar ve kayıplar iyileşmek için matemi ve belli bir zaman aralığında ataleti
öngörürken, yıkımın neden olduğu yoksunluklar ve olanaksızlıklar acil bir
eylem planı ile harekete geçmeyi zorunlu kılar.”
1. Fütüristik tasarımcı-mimar Lebbeus Woods’un, savaşın tahribatını biçim, malzeme ve anlam olarak görünür kılmayı önemseyen çalışmaları
8 MİMARLIK 425
Çizim: Aeroliving labs, Lebbeus Woods
Maket: Epicyclarium, Richelmo Bottino
“Refah ve varlıkların paylaşımı küresel düzeyde adaletsizdir ve dünyanın birçok bölgesinde
insanlar temel sağlık hizmetine erişimde sorun yaşamakta ve açlık çekmektedir. Doğal
kaynakların tahribatı ve mevcut ekonomik ve politik sistemler bu haliyle devam ederse
yoksulluğun ve adaletsizliğin daha da keskinleşerek artacağı görünmektedir. Son otuz
yıl içinde dünya nüfusunun zengin % 20 ilk dilimi refah payını % 70’ten % 85’e çıkarırken,
yoksul % 20’lik alt dilimin payı % 2.3’ten, % 1.4’e düşmüştür. Bu endişe verici tablonun ve
sürdürülemez kalıpların dünyada yaşanan politik istikrarsızlığın ve adaletsizliğin
savaşların başlıca nedenlerinden olduğu açıktır.
“İnsanlar savaşırlar ve savaşı kaybederler; yenildikleri
halde uğrunda savaştıkları şey gerçekleşir ve gerçekleştiğinde istedikleri şeyin bu olmadığı anlaşılır; başka
insanlar onların istedikleri şey için başka bir ad altında
savaşmak zorundadırlar”
William Morris
Muhtemelen, kültüre ve topluma dair en etkili ve kalıcı ifade biçimi olduğu için savaşın yıkıcılığı öncelikle
mimarlığı hedef alır. Özellikle önemli simgesel mimari
eserler, kimi zaman savaşın nedeni iken çoğu kez ise yıkıma uğrattığı yerlerdir. II. Dünya Savaşı’nda Fransa’nın
ve Polonya’nın en önemli simgesel binalarını ve alanlarını hedef alan Alman bombardımanları, savaş ile mimarlık arasında süregelen bu paradoksal ilişkinin önlenemeyen yıkıcı sonuçlarından biridir. Mimarlık, tarihsel
süreç boyunca hem savaşlarla gelen yıkımları en ağır
yaşayan bir “mağdur” hem de yeniden yapılanmanın ve
onarımın simgesi ve öznesi olmuştur.
Savaşın neden olduğu yıkımlar arasında insan ölümleri ve yaralanmalar, üretim tesisleri ve altyapıların yok
edilmesi gibi nispeten nesnel ölçütlerle ifade edilebilen,
görünür tahribatın yanında simgesel mimarlık eserlerini hedef alan öznel algıya yönelik yıkımlar, doğrudan
toplumsal direnç ve kimliği yok etmeyi amaçlamaktadır.
Benzer biçimde 11 Eylül 2001’de New York’taki İkiz Kulelere yapılan saldırı, doğrudan doğruya seçilmiş simgesel bir yapı grubunu hedeflese de asıl amacının söz
konusu binaların temsil ettiği ekonomik sistem, yaşam
biçimi ve Batı tarzı siyaset anlayışı olduğu açıktır.
Günümüzde savaşlar, muhabere meydanları yerine, git
gide daha büyük bir oranla kasaba ve kentlerin sokaklarında / caddelerinde yapılmaktadır. 20. yüzyılın sonlarında Saraybosna ve Filistin, 21. yüzyılın başından bu yana
ise Irak, Suriye, Lübnan, Yemen, Libya, Mali ve son olarak Ukrayna’da yaşanan savaşlar ve çatışmalar, kentsel
yapılı çevre içinde insanları öldürerek, yaşam alanlarını
yok ederek, tahammül edilmesi ve onarılması çok güç
yıkımlara ve travmalara neden olmuştur.
Esasen mimarlık, insanlara barınak edindirmek ve dışarıdan gelen tehditlere ve risklere karşı güvenliği sağlamak amacıyla ortaya çıkmıştır denebilir. Neolitik dönemde açık havanın doğal etkilerinden ve risklerden
korunmak için kentler kurulmuş, yırtıcı hayvanlar ve
düşmanlar gibi unsurları dışarda tutmak amacıyla çevrelerine savunma yapıları ve sistemleri inşa edilmiştir.
Ancak tarihsel süreç içinde savunma yapılarının fiziksel
ve siyasal varlıklarının oluşturduğu gerilim, bu alanları
birer hedef olarak daha da tanımlı ve saldırıya açık hale
getirmiş ve savaşın yıkıcı etkilerinden gerçek anlamda
koruyamamıştır.
Mimarlığın savaşla olan etkileşimi, mekân ve zaman
sınırlamalarının ötesine geçmiş, tartışmalı bir seyirle
savaş sonrası dönemlerde nitelik değiştirerek, yıkılan
kentlerin yeniden inşa edilmesine, kamusal / toplumsal
dayanıklılık ve epik hafıza mekânlarının üretimine doğru evrilmiştir. Mimarlık, savaşın yıkıma uğrattığı kentsel
alanları onarma, yeniden tasarlama ve işlevlendirme
rolünü üstlenir. Bu rol kendi içinde çelişkiler barındırır,
savaşın neden olduğu acılar ve kayıplar iyileşmek için
matemi ve belli bir zaman aralığında ataleti öngörürken,
yıkımın neden olduğu yoksunluklar ve olanaksızlıklar
acil bir eylem planı ile harekete geçmeyi zorunlu kılar.
Bu noktada çok tanıdık tartışmalar savaş sonrasının sıcaklığı içinde dahi kaçınılmazdır: Eskiyi olduğu gibi tekrar inşa etmek, yani sadık bir yeniden yapım (rekonstrüksiyon) veya savaş sonrasının imgesini ve mekânsal
örgütlenmesini gerçekleştirecek yeni bir tasarım… Karar ne olursa olsun, aslında yapılan, savaşın izlerini silmek ve mimarlıkla kentsel çevreyi tekrar inşa etmektir.
Savaşın yıkımının oluşturduğu boşluğun yerine mimarlık
geçmiştir; potansiyel olarak, anlam düzeyinde, savaşın
dehşeti ve acılarının oluşturduğu boşluk estetize edilerek mimari tasarıma dönüştürülmüştür. Böylece hakim
düzen yeniden kurulmuş ve normalleşme sağlanmıştır.
Mimarlık ile savaş arasındaki bu ilişki, toplumsal, ekonomik, tarihî, ahlaki ve estetik boyutları olan ve içinde
varoluşsal karşıtlıklarının çelişkisini taşıyan bir özelliğe
sahiptir. Söz konusu çelişkinin taşıdığı çözüm potansiyeli bu bağlamda belirleyicidir ve özellikle üretilen mimari ve kentsel imajların anlamları açısından üzerinde
daha fazla durulmayı hak eder.
Bilindiği gibi, mimarlık bir bakıma insanoğlunun doğa
üzerinde hakimiyet kurma ve doğayı denetim altına
alma eylemidir. İnsan, geliştirdiği teknolojiler vasıtasıyla doğayı etkin biçimde değiştirme ve dönüştürme
yetisine sahip olmuştur. Endüstri devriminden sonra
yaşanan büyük toplumsal, yapısal, ekonomik ve politik
değişimlere paralel olarak yaşam biçimleri değişmiş ve
insanlık, uygarlık tarihinde ilk kez çok büyük bir çevre
krizi ile karşı karşıya kalmıştır. Bugün bütün dünya bu
krizin olumsuz etkilerini farklı boyutları ile git gide ağırlaşan biçimde yaşamaktadır.
Refah ve varlıkların paylaşımı küresel düzeyde adaletsizdir ve dünyanın birçok bölgesinde insanlar temel
sağlık hizmetine erişimde sorun yaşamakta ve açlık
çekmektedir. Doğal kaynakların tahribatı ve mevcut
ekonomik ve politik sistemler bu haliyle devam ederse
yoksulluğun ve adaletsizliğin daha da keskinleşerek artacağı görünmektedir. Son otuz yıl içinde dünya nüfusunun zengin % 20 ilk dilimi refah payını % 70’ten % 85’e
çıkarırken, yoksul % 20’lik alt dilimin payı % 2.3’ten, %
1.4’e düşmüştür. Bu endişe verici tablonun ve sürdürülemez kalıpların dünyada yaşanan politik istikrarsızlığın
ve adaletsizliğin savaşların başlıca nedenlerinden olduğu açıktır.
Savaş ve mimarlık ilişkisinin başka bir düzeyde ele alınarak, çevre sorunları ve temel insan hakları bağlamında ayrı bir bağlamda yeniden yorumlanma potansiyeline sahiptir. Bu çerçevede en inandırıcı ve uzun soluklu
izleği Lebbeus Woods’un yaklaşımlarında görebiliriz.
Savaş ve Mimarlık’ta Woods mimarlığın rolünü son
derece keskin bir eleştirel yöntemle sorgular ve bir çözüm veya bitmişlik arayışından tamamen uzak durarak
mimarlığın sınırlarını, olanaklarını araştırır; nasıl bir dönüşümün mümkün olabileceğini, savaşın dehşetini ve
yıkıcılığını gizlemeden, “tasarlamadığı” bağlamla sağladığı kırılgan ve tavizsiz ilişki ile göstermeyi dener. Savaş
ile mimarlık arasında geçişken bir ilişki olduğunu kabul
etmez ve “Mimarlık savaştır, ben savaşıyorum, kendi
zamanımla, tarihimle, egemen güçlerle, değişmezlikle”
diyerek savaşın oluşturduğu “yaralı” mekânın direniş ve
muhalefet yapma potansiyelini ortaya koyar.
Alto’nun yazılarında ısrarla belirttiği gibi, “anlamlı bir mimarlık, koruyucu bir kabuktan daha fazla bir şeydir; mimarlık, bizimle, bizim yararımıza olan bir etkileşim kurar;
onun sayesinde daha iyi insan oluruz, bir barınaktan,
yararlı bir maldan, gel geç bir oyundan daha fazla bir
şeydir. Kültürel önceliklerimizi nasıl düzenlediğimizin,
kim ve ne olduğumuzun ve neye inandığımızın inşa
edilmiş bir kaydıdır. Taşlara yazdığımız vasiyetimizdir.”
İnsan, haklı olarak soruyor, bugün inşa ediyor olduğumuz vasiyetimiz nedir? “Yaralı” mekânlarımızı, birer toplumsal bellek ve muhalefet potansiyeli ile koruyabiliyor
muyuz? Savaş ve mimarlık bu kadar normalleştiğinde
önemli olan bu soruya verdiğimiz yanıtın sorumluluğunu hissetmektir.
Sağlık ve barış dileklerimle…
MİMARLIK 425 9
ANMA
Enis Kortan’ı Anarken
Doğan Hasol
ğımız dönemde kentsel planlama ve kentsel tasarım
kargaşası içindeki mimarlığı yorumlayarak (!) böyle bir
yargıya vardıklarını sanıyorum. Enis Kortan’ın 1950’ler
Kuşağı Mimarlık Antolojisi kitabının bu söyleme karşı çok
tutarlı bir yanıt oluşturduğunu düşünürüm. (Resim 2)
Kitabı Mart 1997’de YEM Yayın olarak yayımlamıştık.
Enis Kortan’ın bu kitabının yayımlanmasına katkıda bulunmuş olmak beni de gururlandırıyor. Kortan’la başka
bir birlikteliğimiz, Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık
Fakültesi’nden mezun olduğu yıl bir trafik kazasında yitirdiğimiz Yunus Aran anısına düzenlediğimiz dizi konferanslardan birine davet etmemizle olmuştu. Burada
1. Enis Kortan ve Nişan Yaubyan, Sakarya Hükümet Konağı inşaatında
Prof. Dr. Enis Kortan’ı da kısa bir süre önce sonsuzluğa
uğurladık. Değerli bir düşünür, iyi bir mimar, iyi bir yazardı. (Resim 1) Kendisiyle geç tanıştık ancak benzer doğrultudaki çalışmalarımız kapsamında ilişkilerimiz oldu.
Kortan 1953’te İstanbul Teknik Üniversitesi’nden mezun olmuş, 1957’de ABD’ye gitmiş. 20. yüzyılın ünlü mimarlarından, Almanya’da Bauhaus ve ABD’de Harvard
Üniversitesi’nde mimarlık hocalığı yapmış olan Marcel
Breuer’in ve sonra da Skidmore, Owings & Merrill’in bürolarında görev almış. Modern mimarlığa önemli katkıları olan mimarlardan Louis Kahn, Frank Lloyd Wright,
Ludwig Mies van der Rohe, Walter Gropius, Eero Saarinen, Gio Ponti ile tanışmış ve mesleki ilişkiler kurmuş.
Yurda döndükten sonra 1964 yılında Orta Doğu Teknik
Üniversitesi’ne öğretim görevlisi olarak katılmış; 1973’te
doçent, 1978’de profesör, 1999 yılında da yaş sınırlaması nedeniyle emekli olmuş.
İlişkilerimize gelince: “Türkiye’de iyi mimarlık var mı
ki?” türü bir söylemi benimseyen bir kesimin yaşadı-
Doğan Hasol
Dr., Y. Müh. Mimar
Bir bakıma “anı” türünden olan kitabın her noktasında
“mimarlık” var. Kortan gençlik yıllarının İstanbul’unu anlatarak başlıyor: yaşadığı semtler, o günlerdeki kentsel
yaşam, 1946’da Missouri Zırhlısı’nın İstanbul’a gelişi
sırasında yaşananlar, Beyoğlu, İstiklâl Caddesi ve Le
Corbusier’nin yorumlarıyla İstanbul. Ayrıca o dönemde
üretilen mimarlık eserleri, örneğin Anıtkabir ve o dönem yapılarının mimari bakımdan ustaca irdelenmesi; yine o dönemde yaşanan ilginç olaylar, kendisinin
İTÜ’deki öğrencilik yılları (1946-1953); Taşkışla, Maçka, Teşvikiye ve Nişantaşı’ndaki dikkate değer binalar;
İstanbul’un tiyatroları, plajları, sayfiyeleri... Bütün bunlar
çizim ve fotoğraflarla destekleniyor. Daha sonra Başbakan Adnan Menderes’in “İstanbul’un imarı” girişimleri
ve İstanbul’un sosyal yapısındaki değişmeler de kitapta
yer alıyor. Kitabın Sonsöz’ünde de İstanbul’la ilgili olarak
birçok değerlendirmesi ve mimarca yorumları var: Bir
“dünya kenti” olan İstanbul’da mutlu ve huzurlu bir yaşamın yerini sonuçta ıstıraplı bir yaşamın aldığı; motorlu
araçlar, asfalt yollar ve binalar tarafından boğulmuş kaotik, hasta bir “ekümenopolis”e dönüştüğünü vurguluyor. Bütün bunlar 2006 yılında, 11 milyon nüfuslu İstanbul için yorumları. Bir de bugünün, sığınmacı istilasına
uğramış, yaklaşık 20 milyonluk İstanbul’unu yorumlayabilseydi neler söylerdi acaba?
Kortan’ın anısına sevgi ve saygı…
2. 1950’ler Kuşağı Mimarlık
Antolojisi kitap kapağı
10 MİMARLIK 425
dia gösterisi eşliğinde güzel bir konferans vermişti. 10
Mayıs 2004 günü verdiği bu konferans, o sıralarda yazmakta olduğu Kaybolan İstanbul’um kitabının bir özeti
şeklindeydi. Kaybolan İstanbul’um kitabı konferanstan
bir süre sonra yayımlanacaktı. (Resim 3) 2006’da yayımlanan kitap Kortan’ın 1947-57 arası mimarlık anılarını
kapsayan çok değerli bir çalışmadır, konferansı da aynı
değerde olmuştu.
3. Kaybolan İstanbul’um kitap kapağı
GÜNCEL
Vurulan Kentler ve İnsanlığın Seçimi:
“Kolektif Çaresizlik” mi?
“Kolektif Mücadele” mi?
Zeynep Gül Ünal
Rusya - Ukrayna savaşı tüm şiddetiyle devam
ederken, kentlerin yıkımına karşı kontrolü ele
almanın ve kentleri yeniden güvenli ortamlar
tanımı içine döndürmenin yollarını düşünmek
kritik önem taşıyor. Yazar, sürekliliğin ancak
“vurulan kentler”in kabul gören senaryosunu
değiştirerek mümkün olabileceğini vurguluyor.
“Korkmamız gerekenden korkmadığımızda
Korkunç bir tehlike içindeyizdir.”1
Rusya ve Ukrayna arasında tırmanışa geçen kriz;
2022’nin ikinci ayından itibaren askerlerin yanında sivillerin de öldüğü, sağ kalanların yıkılan kentlerin yıkılmayan parçalarında zor koşullar altında hayata tutunmaya
çalıştığı ya da yeni bir düzen kuracak kadar uzun süre
kalmamak umuduyla ve eve dönüşün hayaliyle güvenli kentlere, ülkelere göç ettiği bir yaşam mücadelesine
dönüştü.
Görünüşte hâlâ bitmeyen salgın, iklim değişikliğinin giderek somutlaşan tehdidi, artan jeopolitik gerilimler ve
sonucunda savaşa kadar giden etkisi uzun süreli, kayıpları büyük olaylar, bu kontrol kaybı hissine katkıda
bulunmakta. Söz konusu algı son derece tehlikeli, zira
giderek kendini gerçekleştiren bir kehanete dönüşme
ihtimali var.
Savaş meydanının bu kez Doğu Avrupa sınırları içinde yer alması, dünyada küresel kriz algısının 11 Mart
2020’de Dünya Sağlık Örgütü tarafından ilan edilen
COVID-19 salgınıyla radikal bir şekilde değiştiği ve yeni
yaşam düzenine adapte olmaya çalıştığı bir dönemde
insanların, silahlı çatışmalar açısından göreceli olarak
“güvenli” kabul edilen coğrafyaların ve daha önemlisi
“kentlerin” de artık yeteri kadar güvenli olmadığı gerçeği
ile yüzleşmesine neden oldu. Araştırmalar, günümüzde
ardı ardına gelen küresel krizler sonucunda kentlerde
yaşayan nüfusun, kent ortamında yaşamanın risklerine
ilişkin algısının da değiştiğini göstermekte.
1. Le Guin, Ursula K.,
2021, “Doğru Korku”,
Lao Tzu: Tao Te Ching,
(çev.) Bülent Somay,
Ezgi Keskinsoy, Metis,
İstanbul, s.109.
Temel soru; “Stresli ve krizlerle aşırı yüklenmiş toplumlarımız, değiştirecek araçlara ve kaynaklara sahip
olmalarına rağmen, bu olayları kader olarak mı kabul
edecekler? Çabalarının karşılıksız olduğu düşüncesine
saplanarak uğraş göstermeyi bırakacaklar mı?” Bu girdaptan çıkış için tek yol, tekil olarak insan olmanın ve
hep birlikte insanlığı korumanın gereği olarak yıkımın ve
yapımın, oluşun ve bozuluşun dengesini sağlamak yani
“kolektif çaresizlik”ten “kolektif eylem”e doğru yönelerek kontrolü yeniden ele almak.
SAVAŞ VE KOLEKTİF ÇARESİZLİK
Kentlerin önemli varoluş nedenlerinden biri olan insanlara güvenli yaşam alanları sunmasıyla ilgili kabullerin soru işaretlerine dönüştüğünü gösteren en önemli
araştırmalardan biri bu yıl 58’incisi düzenlenen Münih
Güvenlik Konferansı’nın raporunda da yer almaktaydı.
Ukrayna - Rusya krizinin gölgesinde bu yılın başında
gerçekleşen konferans kapsamında yayınlanan 2022
Münih Güvenlik Konferansı Raporu’nun başlığı “Gidişatı
Değiştirmek: Çaresizliği Unutmak” idi.
KENTLER VURULDUĞU ZAMAN
Kentlerin yıkımına karşı kontrolü ele almanın ve kentleri
yeniden güvenli ortamlar tanımı içine döndürmenin ilk
ve en önemli adımı; tehlike, risklere ve kayıplara ilişkin
hesaplamaların doğru yapılması. Risk hesaplamalarının
Zeynep Gül Ünal
Prof. Dr., YTÜ
Mimarlık Bölümü
Buna göre tıpkı insanların “öğrenilmiş çaresizlik”ten -kişinin yaptığı hiçbir şeyin olumlu bir değişim sağlayamayacağı hissini tanımlayan psikolojik bir terim- mustarip
olması gibi, toplumların da karşı karşıya oldukları zorluklarla başa çıkamayacaklarına inanmaya başlayabileceği tehlikesine dikkat çekilmekte.
Fotoğraf: Reuters
Ülkeler arasında güven tesis etmeyi ve krizleri barışçıl
yollarla çözmeyi hedefleyen, uluslararası güvenlik toplumuyla, düzenli, sürdürülebilir ve resmî olmayan bir diyalog platformu oluşturmayı amaçlayan Münih Güvenlik Konferansı’nın raporunda yer alan en dikkat çekici
noktalardan biri de Güvenlik Endeksi 2022’de yer alan
araştırma sonuçlarıydı. Sonuçlar, araştırmanın katılımcıları tarafından algılanan yüksek risk düzeyini yansıtmakla kalmamakta; aynı zamanda birbirini güçlendiren çok
sayıda kriz karşısında “kolektif çaresizliğin” ortaya çıktığını da öne sürmekte.
1. Çatışmalar nedeniyle büyük zarar gören kentlerden biri de Ukrayna’nın güneydoğusundaki
Mariupol. Fotoğrafın üst kısmında, Ukraynalıların sığındığı fabrika görülüyor, 21.04.2022.
MİMARLIK 425 11
2. Her savaş kendi anıtını üretir. Silahlı çatışmalar sonrasında “eve dönüş”ün planlanmasında tarihî yapıların restorasyon çalışmaları bütüncül planlamanın içinde ayrı bir başlık
altında ele alınmalıdır. Çörek Müzesi, Aghdam, Azerbaycan, 2022.
yapılmadığı, yapılamadığı ya da denklemin doğru kurulmadığı zaman kentlerin “vurulduğu” zaman; savaşla,
terör saldırısıyla, depremle ya da sellerle. Zira ne şekilde olursa olsun “vurulmak”; ancak tehdidi algılayamadıysanız, algılayıp da önemsemediyseniz, önemseyip
de yeterli önlemleri almadıysanız / alamadıysanız ya
da sizi korumasını umduğunuz mekanizmalar devreye
giremediyse gerçekleşmekte. Kontrolün yeniden ele
alınması için filmin ileriye sarılması ve bir kentin vurulması sonucunda ortaya çıkacak tablonun anlaşılması
gerekiyor.
Günümüzde silah teknolojilerinin geldiği nokta düşünüldüğünde yapılı çevre için de, doğal çevre için de tahribatın yıkıcı gücünü tahmin etmek zor değil. Savaşın
taraflarının amaçlarına bağlı olarak hedefler de değişebiliyor. Kentlerin stratejik altyapıları, ulaşım ağları, üretim
merkezleri hedef alınabildiği gibi; fiziki hasar vermekle
yetinmeyip savaştığı toplumun geçmişini ve bulunduğu topraklardaki varlığının izlerini yok etmek amacıyla,
kültürlerini tanımlayan kolektif hafızalarının üç boyutlu
belgeleri olan anıtlar, arşivler, müzeler de hedef olarak
seçilmekte. (Resim 2)
Kentlerin oluşum ve gelişim sürecini tanımlayan tarihî
kent merkezlerinin korunmasının savaş hukuku içinde
ayrı bir başlık altında yer aldığını bir kez daha hatırlamakta fayda var. Konuya ilişkin bilinen en önemli uluslararası belge olan 1954 Silahlı Çatışma Halinde Kültürel Varlığın Korunması - Lahey Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler
Kuruluş Şartı’nın 102. maddesi gereğince UNESCO’nun
resmî başvurusuna istinaden 1954 yılında imzalanmıştır
ve çatışma durumlarında korunması gerekli kültür varlıkları koruma derecelendirmesi ve buna bağlı işaretleme kodları da sözleşmede tanımlamıştır. 1954 konvansiyonunda yer alan “genel koruma” ve “özel koruma”
tanımlarına 1999 tarihinde yapılan ikinci protokol ile “geliştirilmiş koruma” tanımı da eklenmiştir.
24 Mart 2017 tarihinde UNESCO Direktörü Irina Bukova
tarafından açıklanan BM Güvenlik Konseyi 2347 Sayılı
Kararı kültür varlıklarının silahlı çatışma durumlarında
12 MİMARLIK 425
korunmasına ilişkindir. Bunun kültürün korunması kadar güvenlik sorunu olarak kabul edilmesinin gerekliliği
ise şu şekilde tanımlanmaktadır: “Mirasın kasıtlı olarak
yok edilmesi bir savaş suçudur, uzun vadede toplumları
kültürel temizlik yolu ile köklerinden ayırmak bir savaş
taktiği haline gelmiştir. Bu yüzden kültür mirasını korumak bir kültür meselesinden fazlasıdır, bu insan yaşamının korunmasından ayrıştırılmayacak bir güvenlik
zorunluluğudur… Silahlar şiddet yanlısı aşırılığı yenmek
için yeterli değildir. Barışı inşa etmek kültüre de ihtiyaç
duyar; eğitime koruma ve mirasın aktarımına da. Bu tarihi kararın verdiği mesaj budur.” (UN Security Council
Resolution 2347)
Kentleri tanımlayan yapıların yeniden inşa edilmesi, bütçe ve teknoloji ile bir şekilde çözülebilen bir sorun fakat
yok edilen tarihî eserlerin yeniden inşası ve bu eserler
ile yüzyıllardır bir arada yaşayan toplulukların kopan
bağlarının yeniden kurulması hiçbir zaman sürecin hafızasını koruyacak biçimde mümkün olmamaktadır. Sonuç ise toplumsal amnezidir.
21. yüzyıl dönümünde Bosna’da, Afganistan’da, Suriye’de
örneklerini gördüğümüz bu hedefli yıkımlar yeni nesil
melez savaş ve tehditlerin önemli parmak izlerinden
biri. Biliyoruz ki Ukrayna krizi birkaç ay önce başlamadı.
2014 yılında Kırım’ın ilhakı ile sonuçlanan olayların patlak vermesiyle birlikte dikkat çeken melez savaş tanımı, Rusya Genelkurmay Başkanı General Valery Gerasimov tarafından kaleme alınan 2013 tarihli makalenin
keşfi sonrasında savaşa ilişkin tartışmaların ön sıralarına taşınmıştı. Melez savaşın kentlerin yıkımı içindeki en
önemli etkisi ise kullanılan araçların ve savaş sahasının
değişmeye başlamasına karşın koruyucu önemlerin
birçok coğrafyada tehdide göre şekil almamış olması.
EVE DÖNÜŞ YOLUNDA BİR ENGEL:
KARA MAYINLARI
Kentlerin özellikle silahlı çatışmalarda vurulması ile başlayan süreç, ateşkes ve barış antlaşmaları ile sonuçlansa bile, bu durum yerleşimlerde güvenli yaşam ortamlarının hemen akabinde oluşacağı anlamına gelmiyor.
Özellikle çatışmaların hâlâ en önemli silahları arasında
yer alan “kara mayınları ve patlamamış mühimmat”,
kentlerin, kasabalarını, köylerin ve tarım arazilerinin
uzun yıllar kullanım dışı kalmasına ve ıssızlaşmasına neden oluyor.
Birleşmiş Milletler Mayın Temizleme Programı’nın verilerine göre günümüzde 60 ülkede toplam 110 milyon
mayının hâlâ toprağa gömülü olduğu tahmin ediliyor.
Bunların bir kısmı da I. Dünya Savaşı’ndan kalma. Bosna Hersek’te, Afganistan’da, Azerbaycan Karabağ’da,
Myanmar’da, Angola’da ve dünyanın silahlı çatışmalara maruz kalan birçok coğrafyasında mayınlı alanların
temizliği hâlâ en büyük sorunlardan biri olmaya devam
ediyor. Gelen haberler Ukrayna için de benzer sorunların yaşanacağı yönünde.
Her kontrolsüz patlamada bir daha vuruluyor insanlar
ve kentleri. Mayın temizliği çalışmalarının doğası gereği
aldığı süre, travma sonrası kentlerin yeniden yapılanması ve buna bağlı olarak eve dönüş sürecinin de uzaması
gibi önemli başka bir sorunu beraberinde getiriyor. Eve
dönüşün gecikmesi ise dünya üzerindeki mülteci krizinin artarak devam etmesi demek.
Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü UNHCR’nin 2021 yılında yayınladığı rapora göre dünya üzerinde zorunlu göçe maruz kalan insan sayısı 84 milyona ulaşmış
durumda. Bu sayının 48 milyonu “ülkesinde yerinden
edilmiş kişi”, 26.6 milyonu “mülteci”, 4.4 milyon kişi ise
“sığınmacı” statüsünde. Ukrayna’yı oluşan acil güvenlik
durumu nedeniyle terk etmek zorunda kalan insanların
sayısı ise iki ay içinde 4.1 milyona ulaşmış durumda.
PEKİ, GELECEKTE BİZİ NELER BEKLİYOR?
Şu anda dünya nüfusunun % 55’i kentlerde yaşıyor ve
bu sayının 2050 yılına kadar % 68’e ulaşması bekleniyor. Bu sayılara nüfusun doğal yollardan artışıyla ve
silahlı çatışmalar, deprem, sel, kuraklık gibi doğal ya
da insan kaynaklı afetlere bağlı olarak ani nüfus dalgalanmaları şeklinde ulaşılması ön görülmekte. Ani nüfus
dalgalanmalarının; jeopolitik ve siyasi nedenlere bağlı
çıkacak savaşların yanında, iklim değişikliği kaynaklı
afetler sonucunda kısıtlı temel yaşam kaynaklarına erişim amaçlı rekabetin, ekonomik istikrarsızlık ve sosyal
gerilimler gibi bileşenlerin de varlığıyla göç eden ve
göç alan toplumlar arasındaki silahlı çatışmaların sonucunda meydana gelmesi bekleniyor. Bu projeksiyona
göre kentlerin nüfusunun artması ve sınırlarının büyümesine bağlı olarak ileride ülkeler arasında meydana
gelmesi muhtemel savaşların ve ülke içindeki silahlı
çatışmaların önlenmesine yönelik operasyonların da
çoğunlukla kentlerde ya da meskun mahallerde yani
yapılı çevrelerde yoğunluk kazanması ihtimali yüksek.
3. Kara mayınları ve patlamamış mühimmat, barışın tesisinde sonra bile
kentlerin, kasabalarını, köylerin ve tarım arazilerinin uzun yıllar kullanım
dışı kalmasına ve ıssızlaşmasına neden olmakta. Aghdam, Azerbaycan,
2022.
Nitekim bu durum NATO tarafından “Kentleşme 2035
Projesi” kapsamında çoktan eğitimlerin ve senaryoların
içerisine alınmış durumda. Eylül ayında Letonya’da Riga
tarihî kent merkezinin de senaryoya katıldığı ve askerler tarafından kent sokaklarında sivillerin arasında icra
edilen, sosyal medyada da çokça paylaşılan 2021 Namejs Tatbikatı’nın görüntüleri siviller tarafından anlamlandırılamamış olsa da yeni nesil kent içi savaş ya da
operasyonlar için açık bir ipucu verdi. Ukrayna krizinin
savaşa dönüşmesi ise bir kez daha “vurulan kentler”in
senaryosunu gerçeğe dönüştürdü.
Artık yol ayırımına geldik. Vurulan kentlerin ve doğal
çevrenin sürdürülebilir devamlılığı için bir seçim yapmamız gerekiyor; “kolektif çaresizlik” ya da “kolektif
mücadele”. Seçimimiz insanlık olarak kaderimizi belirleyecek. Kaderi belirleyebilme iradesi ise insanı diğer
canlılardan ayıran en temel özellik…
* Aksi belirtilmedikçe fotoğraflar yazar tarafından çekilmiştir.
KAYNAKLAR
• Atabay, Zeynep Ece; Ünal, Zeynep Gül, 2021, “İklim Değişikliği, Zorunlu
Göçler ve Silahlı Çatışmalar İlişkisi Etkisinde Kültür Mirası ve Toplumsal Dirençlilik Üzerindeki Etkisi”, 3. Uluslararası Afet ve Dirençlilik Kongresi: “İklim
Değişikliği ve Yerel Dirençlilik”.
• Ünal, Zeynep Gül, 2020-yayın aşamasında, “Topyekûn Savaş’tan Melez
Savaş’a Çatışma Ortamlarında Kültür Varlıklarının Korunması ve Risk Yönetimi”, Kültür Mirası Yönetimi: Neden ve Nasıl, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.
• 2022, Munich Security Report.
• 2017, United Nations Security Council Resolution S/RES/2347.
MİMARLIK 425 13
ETKİNLİK
Çeşitli, Derinlikli, Kalabalık: Dalokay’ı Anmak
Cem Dedekargınoğlu
17. Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri Seçici
Kurulu tarafından belirlenen Mimarlar Odası
2020-2022 Anma Programı kapsamında
“Sıradışı Çizgisi ve Toplumcu Kimliğiyle Vedat
Dalokay” sempozyumu 25 Şubat 2022 tarihinde
gerçekleşti. Etkinlik programını sadelikle aktaran
yazar, konuşmalardan ilgi çekici notlar paylaşıyor.
Cem Dedekargınoğlu
Doktora Öğrencisi,
İTÜ Mimarlık Tarihi
Lisansüstü Programı
1. Sempozyum posteri
2. Açılış konuşmalarından (soldan sağa): Deniz İncedayı, Mansur Yavaş
Türkiye’nin mimarlık kültürüne katkıda bulunmuş ve artık hayatta olmayan mimarların anısını yaşatmak üzere
TMMOB Mimarlar Odası tarafından 2006 yılından beri
Anma Programları düzenleniyor. Bu amaçla Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri Seçici Kurulu tarafından belirlenen mimarların yaşamları ve çalışmaları hakkında, bir
ödül döneminden başlayarak gelecek ödül dönemine
kadar etkinlikler sürdürülüyor. 2020-2022 dönemi için
seçilen Vedat Dalokay’ın anısına Ankara Büyükşehir
Belediyesi desteğiyle düzenlenen “Sıradışı Çizgisi ve
Toplumcu Kimliğiyle Vedat Dalokay” sempozyumu da
25 Şubat 2022 tarihinde çevrimiçi ortamda gerçekleştirildi. (Resim 1) Yoğun ilgiyle takip edilen etkinliğin iki
oturumunda Dalokay’ın çok boyutlu ve yaratıcı kimliği
ile geride bıraktığı çizgiler ve yapılar üzerinden mimarlığı ele alındı. Sempozyumun devamında ise dostları,
çalışma arkadaşları ve aile üyeleri yaptıkları üç konuşmayla Dalokay’ın büro pratikleri, mimar olarak katkıları
ve belediye başkanlığı dönemi üzerine anılarını ve düşüncelerini paylaştı.
Açılış konuşmalarının ilkinde 47. Dönem Mimarlar Odası Genel Başkanı Deniz İncedayı, Anma Programı’nın
2006 yılından bu yana devamlılığı ile Vedat Dalokay’ın
toplumcu bir mimar-özne olarak mimarlık meslek ortamındaki ve Türkiye kamuoyundaki önemi konusunda bir değerlendirmede bulundu. (Resim 2) İkinci açılış konuşmasında Ankara Anakent Belediye Başkanı
Mansur Yavaş, 1973 yerel seçimlerinde yüksek bir oy
oranıyla belediye başkanı seçilerek görev süresinde
yaptığı çalışmalarla Ankara’ya kalıcı izler bırakan Vedat
Dalokay’ın yıllar sonra, yaşamı boyunca yapmış olduğu
çok yönlü çalışmalarla anılmasından duyduğu memnuniyeti belirtti.
Öğleden önce yapılan ilk oturum “Çok Boyutlu ve Yaratıcı Kimliği” başlığıyla MSGSÜ Mimarlık Bölümü’nden
Doç. Dr. Nezih Aysel’in moderatörlüğünde gerçekleşti.
(Resim 3) Mimar Aydan Erim, Dalokay’ın uzun meslek
yaşamının tanıklarından biri olarak kendisinin mimarlık
kimliğinin salt ibadet yapıları dışında bütünlüklü bir biçimde ele alınmasının önemli olduğunu belirterek; tutkulu fakat zorluklarla dolu yaşam öyküsünün köşe taşlarına, Türkiye’deki ve dünyadaki önemli gelişmelerle
karşılaştırarak değindi. Mimar Erhan İşözen konuşma-
3. “Çok Boyutlu ve Yaratıcı Kimliği” oturumundan (soldan sağa): Nezih Aysel, Aydan Erim, Erhan İşözen, Sibel Dalokay Bozer
14 MİMARLIK 425
sında Dalokay’ın mimarlığını ve mimarlık dışı üretimlerini yerelden evrensele uzanarak besleyen sanat, estetik ve edebiyatla olan ilişkisini; gündelik yaşamına da
sızan bir gülmece penceresinden ele aldı. Sonrasında
kızı Sibel Dalokay Bozer; çok yönlü, yaratıcı ve sıradışı
kişiliğiyle Vedat Dalokay’ı en yakınından bir isim olarak,
çocukluğunda Kolo’nun öyküleriyle büyümesinden duyarlı bir aydın olarak yürüttüğü belediye başkanlığı sürecindeki anılara uzanan ve babasının kendisine üniversiteye girdiğinde yazdığı dokunaklı bir mektupla bitiren
bir anlatı üzerinden sundu.
Bu oturumdaki bütün konuşmalarda ve sonrasındaki
tartışma bölümünde ortak değinilen bir nokta olarak;
Dalokay’ın ulusal ve uluslararası mimarlık ortamından
beslenme ve ortama katkıda bulunma biçimlerinin, mimarın duygu ve düşünce dünyasının onun yaşamını
besleyen bir kaynak olarak ortaya çıkması durumunu
karşıladığını söylemek mümkün. Bu anlamda Nezih
Aysel’in anma programına ve Vedat Dalokay Arşivi çalışmasına yönelik vurguladığı “yeni nesilleri kendinden
önceki kuşaklarla yeniden karşılaştırma ve yaptıklarını
her açıdan yeniden değerlendirme” yönündeki gayesinin bu oturumda hedefe ulaştığı söylenebilir.
Sibel Dalokay Bozer’in evsahipliğinde ve Zafer Akay’ın
koordinatörlüğünde yürütülmüş olan arşiv çalışmasının sunduğu yeni verilerin ışığında hazırlanan sunumları içeren “Geride Bıraktığı Çizgiler ve Yapılar Üzerinden Mimarlığı” başlıklı ikinci oturumu DEÜ Mimarlık
Bölümü’nden Prof. Dr. Didem Akyol Altun yönetti. ODTÜ
Mimarlık Bölümü’nden Prof. Dr. T. Elvan Altan ve Başkent Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden Prof. Dr. Nuray
Bayraktar “Modern Ankara’nın İnşasının Aktörlerinden
Vedat Dalokay” başlıklı sunumlarında; yürütücüleri oldukları “Ankara’da İz Bırakan Mimarlar” projesinden
itibaren odaklanmış oldukları ve “kamusal sorumluluk” üstlenen bir “serbest mimar” olarak nitelendirdikleri Dalokay’ın; tek başına ya da bir ekibin üyesi olarak
Ankara için tasarladığı uygulanmış / uygulanmamış
mimari projeleri, bunların tasarım dili ve Ankara’nın yapılı çevresinin gelişimindeki yeri üzerine kapsamlı bir
değerlendirme yaptılar. (Resim 4) MSGSÜ Mimarlık
Bölümü’nden Doç. Dr. Kerem Özel “Dalokay’ın Cami Tasarımları” başlıklı sunumunda; Dalokay’ın cami tasarımına yönelik yaklaşımı, Türkiye, Ortadoğu ve Yakındoğu
için tasarlamış olduğu cami projeleri ile bunların tasarım
süreçleri üzerine odaklanırken; erken 20. yüzyılın klasisist bağlamı içerisinde 1957 tarihli Kocatepe Camisi
Mimari Proje Yarışması’nı ve birinci seçilen Dalokay-Tekelioğlu önerisini Türkiye cami mimarisinde bir kırılma
noktası olarak farklı açılardan ele aldı. MSGSÜ Mimarlık
Bölümü’nden Doç. Dr. Arbil Ötkünç ve Doç. Dr. Güldehan Atay “Dalokay Mimarlığı’nda İstanbul Yarışmaları:
Taksim ve Çevresi” başlıklı sunumlarında, Dalokay’ın
İstanbul’da yarışmacı ve jüri üyesi olarak katılmış olduğu yarışmalarla 1987 tarihli Taksim Meydanı Kentsel
Tasarım Projesi önerilerinin gelişim sürecine ve başlıca
tasarım kararlarına ayrıntılı bir biçimde değindi.
Sunumlar dışında oturumda Prof. Dr. İlhan Tekeli’nin
yapmış olduğu, Dalokay’ın Kuğulu Park’ın güncel haline
getirilmesi sürecinde hem bir kavşak - kamusal mekân
tasarımcısı hem de bölgedeki karmaşık arsa sınırlarını
ve araç trafiğini düzenleyen bir yerel yönetici olarak rol
aldığına yönelik yorumu da not düşmek gerekir.
4. “Geride Bıraktığı Çizgiler ve Yapılar Üzerinden Mimarlığı” sunuşlarından: Kocatepe Camisi eskizi
(Modern Ankara’nın İnşasının Aktörlerinden Vedat Dalokay); plan örnekleri (Dalokay’ın Cami Tasarımları); gazete küpürleri (Dalokay Mimarlığı’nda İstanbul Yarışmaları: Taksim ve Çevresi)
MİMARLIK 425 15
projesinin haksız yere iptal edilmiş olması üzerinden ve
belediye başkanlığı dönemindeki atılımlarından ötürü
övgüyle bahsetti.
5. Söyleşi ve soru-yanıt bölümlerinden
Sempozyumun ikinci bölümü mimar Zafer Akay’ın moderatörlüğünde “Büro Pratikleri” başlıklı söyleşiyle başladı. Dalokay’ın yaşamının son yıllarında profesyonel
olarak yanında yer almış olan oğlu mimar Hakan Dalokay, babasının sıradışı, sıcak ve üretken kişiliğinin kendisine erken yaşlarında kişisel yaşamında ve meslek pratiğinde nasıl yol gösterdiğini anlattı. Faysal Camisi’nin
uygulama sürecinde kendisiyle çalışan mimar Güngör
Kon, Dalokay Mimarlık Atölyesi’nin yoğun çalışma temposuna rağmen kucaklayıcı bir ortam olduğundan, bir
büro yürütücüsü olarak Dalokay’ın titizliğinden ve babacanlığından anekdotlarla bahsetti. Söyleşinin sonunda
Prof. Dr. İlhan Tekeli, Aydan Erim ve Hakan Dalokay;
Faysal Camisi’nin tasarım, yarışma ve uygulama süreci
üzerine anılarını paylaştı. Söyleşi sırasında Akay ayrıca;
uzun mimarlık yaşamı boyunca birçok farklı meslek insanıyla birlikte çalışmış olan Dalokay’ın büro pratikleri
üzerine yapılacak çalışmaların, kendisinden arşivinden
çıkan veriler ışığında süreceğini belirtti ve ilgilileri sonraki etkinliklere katkı vermeye çağırdı.
“Mimar Olarak Katkıları” başlıklı söyleşinin moderatörü
mimar Bülent Tuna, söyleşiye başlamadan önce Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin kurucu üyesi olmasından itibaren Dalokay’ın Mimarlar Odası ile TMMOB’ye
sunduğu katkıları özetledi ve kendi öğrencilik döneminde Dalokay’ın bir mimar ve belediye başkanı olarak
kendilerini etkilediğinden bahsetti. Mimar Yavuz Önen,
Dalokay’ın bulunduğu her ortamda hayal gücüyle her
yere gidebilen sahiplenici, emekten yana ve coşkulu
bir kimliğe sahip olduğunu, kendisiyle Oda yönetimlerindeki ve genel kurullardaki mesaisinden anılarla ve
Dalokay’ın Kolo kitabından alıntılarla tarif etti. Mimar
Doğan Hasol, Mimarlar Odası’nın değişik kademelerinde aynı dönemde yönetici olduğu Dalokay’dan,
Ayasofya’nın cami yapılması tartışmaları sırasında
Dalokay’ın verdiği tepki nedeniyle Kocatepe Camisi
16 MİMARLIK 425
Sempozyumun sonunda Bilkent Üniversitesi Kentsel
Tasarım ve Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nden Doç. Dr. Bülent Batuman’ın yönettiği “Sıradışı Bir Belediye Başkanlığı” başlıklı söyleşi bölümü yer aldı. Konuşmacılardan
mimar Yiğit Gülöksüz, 1973 yerel seçimlerinde Dalokay
gibi toplum içinde bilinen bir ismin merkezi yönetimden
farklı bir siyasi partiye mensup olmasına rağmen Ankara Belediye Başkanı seçilmiş olmasını, bütün siyasi ve
maddi olanaksızlıklara karşın belediyenin asıl ihtiyaçlarının ve sorunlarının ortaya çıkmasını sağlayan yararlı ve
özgürleştirici bir gelişme olarak değerlendirdi. Buna örnek olarak Dalokay’ın görev süresinde alanında uzman
kişilerden oluşturduğu ve oldukça etkin bir biçimde
görev yapan Belediye Danışma Kurulu’nun çalışmalarının, daha sonraları parti için bir “toplumcu belediyecilik” programına dönüşmüş olmasına değindi. Prof. Dr.
İlhan Tekeli konuşmasında, daha önceki oturumlarda
bazı konuşmacıların kullanmış olduğu “renkli kişilik” teriminden örnek vererek Dalokay için çoğunlukla övgü
amaçlı kullanılan nitelemelerin aslında belirsiz bir anlam
içerdiğine dikkat çekti. Bu durumun Dalokay’ı tanıyanlar
için bir sorun yaratmayacağını ancak Dalokay’ın yaşadığı döneme yetişemeyip kendisini bir araştırma nesnesi
olarak ele alacak yeni kuşak araştırmacılar için yanıltıcı
olabileceğini belirten Tekeli; Dalokay’ı “renkli kişiliği” dışında “hemfikir olmadan da dost olunabilecek, yaratıcılığından kaynaklı bir kestirilemezliğe sahip ve bu sayede
bulunduğu her ortamda fark edilen bir insan” olarak betimleyerek kendisiyle ilgili anılarını ve “toplumcu belediyecilik” sürecindeki kişisel deneyimlerini güncele yönelik örnek olması ümidiyle anlattı. Sempozyum soru-yanıt
bölümüyle sona erdi. (Resim 5)
Sonuç olarak keyifle takip ettiğim sempozyum sonrasındaki düşüncelerimi paylaşmayı borç bilirim: Salgın
sürecinin getirdiği olanaksızlıklar içerisinde; toplumcu,
mimar, kent plancısı, Mimarlar Odası emekçisi, belediye başkanı, yazar, gazeteci, ressam, Ankaralı (ve kendi
deyimiyle “toprağa 14 ayakla basan bir baba”) kimliklerinin her biri üzerine ayrıntılı değerlendirmeler hak eden
Vedat Dalokay gibi bir ismin anısına düzenlenecek bir
çalışmanın zorlu bir hazırlık süreci gerektirdiğinden
kuşkum yok. Böyle bir dönemde hem sempozyum katılımcılarının çeşitliliği, hem sempozyum kapsamında
hazırlanan çalışmaların derinliği, hem de bütün olumsuz
koşullara rağmen sempozyumun hatırı sayılır miktarda
bir dinleyici kitlesine ulaşmış olması övgüyü hak eden
bir durum. Bu anlamda başta Anma Programı Komitesi
üyeleri olmak üzere emeği geçen herkesi özverili çalışmalarından ötürü içtenlikle kutlarım.
* Görseller etkinlik arşivinden alınmıştır.
DOSYA
2022
XVIII.
2022 ULUSAL MİMARLIK ÖDÜLLERİ
Mimarlar Odası’nın her iki yılda bir düzenlediği köklü
mimarlık programı Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri
sahiplerini buldu. Geçtiğimiz 17 dönemde programa 2507
mimarlık ürünü katılmış, seçkin nitelikleri nedeniyle 147
ürüne ve 54 kişi veya kuruluşa çeşitli dallarda ödül sunuldu. Bu yıl XVIII. dönemi gerçekleşen sergi ve ödül programında Seçici Kurul, 7 dalda toplam 106 başvuru arasından,
98 eserin / 148 pafta ile katılımını değerlendirdi.
“Mimar Sinan Büyük Ödülü”, “Mimarlığa Katkı Dalı Başarı
Ödülleri” ve “Anma Programı” için ödüle değer görülen
isimleri ve “Yapı”, “Proje” ve “Fikir Sunumu” dallarında
ödül adaylarını belirledi ve kamuoyuna önceden duyurdu.
Yapı Dalı’nda 15, Proje Dalı’nda 5, Fikir Sunumu Dalı’nda
3 olmak üzere toplam 23 eser ödül adayı olarak belirlendi.
Yapı, proje ve fikir dallarındaki 10 ödül, 15 Nisan 2022
günü Ankara Cermodern’de düzenlenen törenle açıklandı.
Tüm katılımların yer aldığı sergi, 15-22 Nisan 2022 tarihleri
arası Ankara’da Cermodern’de gerçekleşti.
Türkiye’nin çeşitli kentlerinin Mimarlar Odası şube ve temsilciliklerinin yanı sıra üniversitelerin mimarlık bölümlerinde de sergilenmeye devam edecek olan sergi Mayıs ayında
İstanbul’da izleyicisi ile buluştu; program, 8 - 30 Haziran
2022 BURSA, 19 - 23 Eylül 2022 KAYSERİ, 3 - 21 Ekim 2022
İZMİR, 31 Ekim - 18 Kasım 2022 SAMSUN, 28 Kasım 5 Aralık 2022 DENİZLİ, 12 - 23 Aralık 2022 TRABZON,
2 - 13 Ocak 2023 ADANA, 31 Mart - 17 Nisan 2023 HATAY
ile devam edecek.
Detaylı bilgi için:
www.mo.org.tr/ulusalsergi
2022 Ulusal Mimarlık Ödülleri çevrimiçi töreninin
YouTube kaydı için:
https://youtu.be/ayJxBCaq2wY
Dosya kapsamında ayrıca, Seçici Kurul üyelerinden Ülkü
İnceköse, Hüseyin Kahvecioğlu, Deniz Mazlum, Zuhal
Ulusoy ve Burçin Yıldırım’ın değerlendirmeleri yer alıyor.
Mimar Sinan Büyük Ödülü
SEVİNÇ HADİ
Anma Programı (2022-2024)
LEMAN TOMSU
MİMARLIĞA KATKI DALI Başarı Ödülü
ZEYNEP AHUNBAY
MİMARLIĞA KATKI DALI Başarı Ödülü
AYKUT KÖKSAL
MİMARLIĞA KATKI DALI Seçici Kurul Özel Ödülü
YILDIZ SEY
MİMARLIĞA KATKI DALI Seçici Kurul Özel Ödülü
HERKES İÇİN MİMARLIK
YAPI DALI Ödülleri
ALAN KADIKÖY, Kadıköy-İSTANBUL
İlke Barka, Özgür Bingöl
ZONGULDAK MAĞARALARI ZİYARETÇİ MERKEZİ, Merkez-ZONGULDAK
Ömer Selçuk Baz
BEYLİKDÜZÜ FATMA ANA CEMEVİ VE KÜLTÜR MERKEZİ,
Beylikdüzü-İSTANBUL
Mehmet Metin Polat, Bilge Altuğ
AKM CUMHURBAŞKANLIĞI SENFONİ ORKESTRASI
KONSER SALONU, Altındağ-ANKARA
Semra Uygur, Özcan Uygur
YAPI DALI Seçici Kurul Özel Ödülü
VOYAGE TORBA OTEL ETAP 1, Bodrum-MUĞLA
Abdurrahman Çekim
YAPI / KORUMA DALI Ödülü
HASANPAŞA GAZHANESİ / MÜZE GAZHANE, Kadıköy-İSTANBUL
Gülsün Tanyeli, Yıldız Salman, Sevim Aslan, Deniz Aslan,
Kani Kuzucular
PROJE / KORUMA DALI Ödülü
MERSİN ESKİ İNGİLİZ YAĞ FABRİKASI, Akdeniz-MERSİN
Umut Bilgiç, Merve Çolak Gözener, Seray Türkay Coşkun,
Esatcan Coşkun, Onur Yüncü
PROJE / ÇEVRE (KAMUSAL ALAN TASARIMI) DALI Ödülü
KADIKÖY MEYDANI KENTSEL TASARIM PROJESİ, Kadıköy-İSTANBUL
Selahattin Tüysüz, Hasan Sıtkı Gümüşsoy, Erhan Vural, Pelin Tüysüz
FİKİR SUNUMU DALI Ödülleri
SAYISAL “BİR ŞEHİR KURMAK: ANKARA 1923 - 1933”
Ali Cengizkan, Müge Cengizkan
ANI TARLALARI
Zuhal Kol Zarco Sanz, Carlos Zarco Sanz, Ozan Önder Özener,
Ozan Şen, Berna Yaylalı, Zeynep Küheylan, Ali Vatansever
M‹MARLIK 425 17
DOSYA
18 M‹MARLIK 425
SEÇ‹C‹ KURUL RAPORU
Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri programının
18. dönemini sıra dışı bir dönem olarak değerlendirmek mümkün. Bunun en önemli nedeni,
2 yıldan uzun bir süredir devam eden salgının,
hem bu dönemdeki mimarlık üretimine hem
de sergi ve ödül programının değerlendirme
sürecine etki etmiş olması. Salgının yarattığı
kısıtlamalar nedeniyle değerlendirme önceki
dönemlerden farklı bir şekilde önce dijital platformda incelemeler, sonra çevrimiçi toplantılar
ve en sonunda yüz yüze toplantı ve sergi inceleme adımlarından oluştu. Sürecin yaklaşık bir
aylık zamana yayılması, Seçici Kurul Üyelerinin
dijital platform aracılığı ile tüm başvurulara
erişiminin olması, arada çevrimiçi toplantıların
yapılabilmesi, olabildiğince detaylı inceleme
ve kapsamlı tartışma yapma imkanı sağladı. Bu
dönem zorunluluktan kaynaklanan bu yöntemin,
gelecek dönemlerde olağan bir yöntem olarak
kullanılması önerilebilir.
Mimar Sinan Büyük Ödülü’nün ve Anma
Programı’nda yer verilecek mimarların belirlenmesine yönelik seçim süreci, Türkiye mimarlığının farklı boyutlarıyla sıfırdan ya da yeniden
detaylı araştırmalar aracılığı ile yeni bilgilerin
açığa çıkarılması ve bu bilginin paylaşılması
gerektiğini göstermiştir. Bu dönem seçilen çok
değerli isimler de böylesi araştırmalara ve paylaşımlara yönelik tartışma ortamı sağlayacaktır. Bu
bağlamda, serginin standart formatında yer alan
paylaşım ortamlarının genişletilmesi çok önemlidir. Mimarlığa Katkı Başarı Ödülü mimarlığın
yapı ve proje temelli üretiminin yanı sıra ya da
bu üretimlerden bağımsız biçimde mimarlık bilgisinin üretilmesine farklı alanlardan farklı içerikler
ile katkı sağlayan çok değerli isimlere ve ekiplere verilmiştir. Bu ödül aynı zamanda mimarlığın
genişleyen eylem alanlarını ve eylem biçimlerini
görünür kılması açısından önemlidir.
Seçici kurulumuz bu yıl, Yapı, Proje ve Fikir
Sunumu dallarında toplam 98 ürünü değerlendirdi. Dikkat çekici ilk konu, inşası tamamlanarak
kullanıma açılmış, -Çevre ve Koruma dalları da
dahil- toplam 50 yapı ödül adayı olurken, Proje
dalında bu sayının 33’le sınırlı kalmasıydı. Oysa,
2020 yılında bu durumun tam tersi yönde olduğu, XVII. Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri
programına proje dalından yapılan başvuruların
daha yüksek sayıya ulaştığı ilgili jüri raporundan
anlaşılıyor. “Güncel ekonomik şartlarda yapı üretiminin yavaşlaması” ile açıklanan bu durumun,
koşulların daha da ağırlaştığı bu dönemde tersine dönmesi ve proje dalından yapılan başvuruların azalmış olması dikkat çekici. Yapı sektörü
yatırımlarının duraklaması elbette proje üretimini
de olumsuz yönde etkilemiştir ama yönetmelik
gereği müelliflik ve telif hakkı tescil işlemi yaptırılmış olma koşulunun yerine getirilmesinde
yaşanan güçlüklerin de başvurularda caydırıcı
bir etkisi olduğu anlaşılmaktadır.
Seçim sürecinde, sergi ve ödül programının
uygulamasına ilişkin çeşitli noktalar tartışıldı. En
önemli konu, mevcut yönetmelikte belirlenen
kategorilerin bugünün mimarlık üretimindeki
çeşitliliği tam karşılamıyor olmasıydı. Bir diğer
konu, bazı dallardaki ödül sayılarının gözden
geçirilebileceğiydi. Her dönem dile getirilen, yapı
dalı ödül adaylarının yerinde incelenmesi konusu
bu dönem için de gündemdeydi. Takvim buna
göre programlansa da, kısıtlayıcı nedenlerle bu
hedef gerçekleştirilemedi. Seçici Kurulumuz önümüzdeki yıllarda, Yapı Dalı’ndan yapılacak başvurularda müelliflere dijital görselleştirmeler- renderlar kullanmaktan kaçınarak, yapılarını gerçek
fotoğraf ve görüntülerle hatta video kayıtlarıyla
tanıtmaları konusunda tavsiyede bulunulmasının
yerinde olacağını düşündü.
Seçici kurulumuz, yapı ve proje dalı katılımlarının; işlev, ölçek ve tipoloji açısından çeşitlilik
göstermesini, kamu işverenliğinde yapılan çok
sayıda nitelikli yapı içermesini ve geniş bir coğrafyaya yayılmasını olumlu göstergeler olarak
değerlendirdi. Yönetmeliğe göre “Yarım kalmış
tasarım çalışmaları, fikir düzeyindeki etütler,
ütopik çalışmalar, mimarlığa ilişkin bir tema
etrafında gelişen ve özgün fikirler içeren her
türlü sunuş” biçiminde tanımlanan Fikir Sunumu
Dalı’nda yapılan 15 başvuru da, yapılı ve doğal
çevre, ekoloji, iz bırakan kişi ve olaylar konusunda geliştirilmiş ilginç fikirleri yansıtmalarıyla
dikkat çekiciydi.
Karar aşamalarında ortak görüşlere varılmakla birlikte, değerlendirme aşamalarında Seçici
Kurul Üyelerinin farklı bakış açıları ve karşı
görüşleri verimli tartışmalara zemin hazırladı.
Üstlenilen sorumluluğun bilinciyle konuları çok
yönlü ve gereken düzeyde ele alma hedefi
gözetildi. Sonuçta, öncelikle çalışmalarıyla bu
programın sürdürülmesini olanaklı kılan tüm
katılımcı meslektaşlarımıza, Seçici Kurul olarak
bizleri bu onurlu görev için davet eden Mimarlar
Odası yönetimine, titizlikle çalışan Düzenleme
Komitesi’ne ve katkıda bulunan herkese teşekkür
ederiz.
Seçici Kurul
Hüseyin Kahvecioğlu (başkan), Ülkü İnceköse,
Deniz Mazlum, Zuhal Ulusoy, Burçin Yıldırım
M‹MARLIK 425 19
Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri; 18. Dönem Üzerine Notlar
Hüseyin L. Kahvecioğlu
Seçici Kurul Üyesi
Mimarlar Odası tarafından organize edilen ve istikrarlı bir şekilde süregelen
Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri programının 18. dönemi geride kaldı.
Seçici Kurul Üyesi olarak yer aldığım bu sürece dair bazı gözlem ve değerlendirmelerimi aşağıda paylaşıyorum.
Bu dönemi sıra dışı kılan bir neden, iki yıldır süren salgın nedeniyle değerlendirme çalışması için izlenen yöntemin önceki dönemlere göre farklılaşmasıydı. Bir araya gelmeyi kısıtlayan koşullar nedeniyle zorunlu olarak bireysel
inceleme ve ön değerlendirmelerin dijital platformlar üzerinden yapılması
başlangıçta olumsuz bir durum olarak algılanmakla beraber, pratikte bazı
önemli avantajlar sağladı. Teslimlerin tamamlanması ve düzenleme komitesinin ön çalışmaları sonrasında tüm başvurular dijital ortamda jüri incelemesine açıldı. Böylece Seçici Kurul Üyeleri, başvuruları inceleyebilmek için
oldukça uzun bir zamana sahip oldu. Herkesin başvuruları detaylı bir şekilde
inceleme şansı bulduktan sonra üç ayrı toplantıda çevrimiçi olarak bir araya
gelmesi, ortak kararlar için oldukça verimli bir ortam yarattı. Bütün bunların
devamında, son olarak yapılan yüz yüze toplantıda, basılı posterler üzerinden yapılan inceleme ve tartışmalarla değerlendirme süreci tamamlandı.
Sonuçta, önceki dönemlerde birkaç günle sınırlı olan değerlendirme süreci,
bu dönem yaklaşık 1 aylık döneme yayılmış oldu ve bu durum değerlendirme sonuçlarını olumlu yönde etkiledi.
Takvimin uzun bir süreye yayılması, yapı dalı ödül adaylarının yerinde görülebilmesi amacını da taşımaktaydı ancak her dönem temenni edilen, hedeflenen bu uygulama kısıtlı koşullar nedeniyle gerçekleşemedi. Buna karşın,
yapıları yerlerinde görmenin tam karşılığı olmasa da geçmiş yıllarda sadece
proje posterleri üzerinden yapılan değerlendirmelere karşılık, daha kapsamlı
inceleme ve araştırma imkanı elde edildi. Bu konu aynı zamanda “temsil”
ve gerçeklik arasındaki ilişki açısından da tartışmaya değer. Proje sahibinin
baktığı açı ve seçtiği temsil araçlarıyla sunulan yapıyı, farklı temsil ortamlarından da incelemek değerlendirmeye katkı sağlayan bir durum. Örneğin, bir
yapıyı sadece postere yer alan fotoğraf kadrajı üzerinden anlamakla, bulunduğu bağlam hakkında daha fazla fikir edinebileceğiniz sokak görüntüleri,
uydu fotoğrafları, farklı platformlardaki yayın ve değerlendirmeleri araştırıp
görebileceğiniz zamana sahip olmak arasında önemli bir fark var. Yerindeki
deneyimle aynı olmasa da sadece sunulan posterdeki bilgiyle sınırlı olmayan
bir inceleme imkanı elde etmek önemli. Bu imkanın daha sağlıklı bir değerlendirmeye katkısı olduğunu düşünüyorum.
Döneme ait tespitlerden bir diğeri, başvurular ve sonuçta ödüle layık görülen yapılar arasında kamu yönetimlerinin işverenliğinde yapılan çok sayıda
nitelikli yapının yer almasıydı. Türkiye’deki kamu yönetimi işverenliğinde
yapılan yapıların proje ve inşa kalitelerinin geçmişten bu yana önemli bir
sorun alanı olduğu dikkate alındığında, bu durum olumlu bir gösterge olarak
görülebilir. Bu tespit bir ölçüde doğruyu yansıtsa da konuya biraz ayrıntılı
bakıldığında aslında bu sonuçların yaygın ve kurumsal bir iyileşmeden çok,
bireysel çabalara bağlı olduğu görülüyor. Kamu yönetimlerince gerçekleştirilen bu nitelikli projelerin arkasında çoğunlukla ya duyarlı ve karalı bir
20 MİMARLIK 425
yöneticinin bireysel inisiyatifi veya daha çok proje müelliflerinin ısrarlı, tutkulu ve özverili çabaları görülebilir.
Başvuruların bütünü üzerinden bir değerlendirme yapıldığında, Türkiye’de nitelikli yapı inşası konusunda sürekli
bir gelişim kaydedildiğini söyleyebiliriz. Ancak, nitelikli
yapının her zaman iyi bir mimarlığın tüm gereklerini
karşılamayacağı notunu düşmek yanlış olmaz. İnşa niteliği ne kadar yüksek olursa olsun, işlevini, kullanıcısını,
coğrafyasını kısacası tüm boyutları ile “bağlamını” tasarım
girdisi yapabilmek de büyük önem taşıyor. Bu tespit
ışığında katılımların, nitelikli yapıdan iyi bir mimarlığa
doğru geniş bir yelpazede zengin bir içerik sergilediğini
söylemek mümkün.
Son olarak, bu dönemi diğer dönemlerden ayrıştıran
en önemli konu, kadın mimarların başarısıydı. Mimar
Sinan Büyük Ödülü, Anma Programı ve Mimarlığa Katkı
Dallarında kadın mimarların ağırlığı vardı. Türkiye’de eğitimden uygulamaya, mimarlığın her alanında kadınların
rolü ve katkısı ileri düzeyde olsa da görünürlük konusunda durumun tersine oluşu, sadece yaygın bir toplumsal
sorunun parçası olarak görülmemeli. Bu durum, mesleki
organizasyondan eğitim alanına kadar her zaman ilerici
ve öncü olma iddiasındaki bir disiplin için önemli bir
çelişki. 18. döneme kadar Mimar Sinan Büyük Ödülünün
bir kadın mimara verilmemiş olması da bu çelişkinin
somut göstergesi olarak kabul edilebilir. Bu dönemin
sonuçlarının süregelen bu dengesizliği görmek ve düşünmek için bir kırılma noktası olmasını dilerim.
Her dönem seçici kurul üyeleri, o döneme ait deneyimleri üzerinden sergi ve ödül programının geliştirilmesine
yönelik bazı önerilerde bulunur. Bu dönem de değerlendirme süreci boyunca çeşitli konularda önerilerde
bulunuldu. Kişisel önerim, farklı dönemlerde yapılan
tavsiyeleri de dikkate alarak daha kapsamlı bir girişimde
bulunulması ve 1987 yılında yürürlüğe girmiş olan Ulusal
Mimarlık Ödülleri Yönetmeliğinin güncellenmesi yönünde. Yönetmeliğin kaleme alındığı tarihlerdeki mimarlık
üretiminin nitelik ve niceliği ile bugünü karşılaştırdığımızda, yönetmeliğin bugünün koşullarını tam olarak
karşılamakta zorlandığı görüşündeyim. Özellikle proje
ve yapı dalındaki ödül sayılarının, kategorilerinin güncel
mimarlığa göre yeniden değerlendirilmesi en önemli
konu. Bu ve benzeri konuların değerlendirilerek yönetmeliğin kapsamlı bir şekilde yenilenmesi için bir çalışma
grubu oluşturulmasının yararlı olacağı görüşündeyim.
18. Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri Programı ve Mimarlık Ortamında “Nitelik”
Ülkü İnceköse
Seçici Kurul Üyesi
Ulusal Mimarlık Ödüllerinin verilme amacı, TMMOB Mimarlar Odası Ulusal
Mimarlık Ödülleri Yönetmeliği’nde, “TMMOB Mimarlar Odası adına ve
Mimar Sinan’ın anısına, ülkemizdeki mimarlık faaliyetinin tanıtılması, özendirilmesi, ödüllendirilmesi, mimarlığın kamuoyunun gündeminde bulundurulması, mimarlık ürünlerinin belgelendirilmesi ve güzel sanatların teşvik
edilmesi” olarak belirtilmiş. 1988’den itibaren, Mimar Sinan Büyük Ödülü
ve Başarı Ödülleri olarak iki ana başlık altında verilen ödüllerin yanı sıra,
ödüller ile eş zamanlı olarak Anma Programı ve Sinan Programı düzenlenmektedir. Böylesi organizasyonların özellikle de meslek örgütü tarafından
en üst nitelikle devam ettirilmesinin tüm zorluklarına rağmen 34 yıl boyunca kesintisiz olarak sürdürmesi Mimarlar Odası’nın büyük bir başarısıdır.
Belirtilen içeriği ile, 34 yıllık bir süreçte iki yıllık periyodlarda ülkemizdeki
meslek pratiğinin “nitelik” üzerinden bir değerlendirmeye alınmasına olanak
vermesi ve mimari üretimi kısmen de olsa arşivleyerek hafızada kalmasını
sağlaması, seçkiyi ülkemiz mimarlık ortamında tüm saygınlığı ile özel ve
tek kılan önemli nedenler arasındadır. Bununla birlikte, başvuru ve adaylık
süreçleri yöntemi ve sergi organizasyonu aracılığı ile Türkiye’deki mimari
üretimin, katılımcı ve paylaşımcı bir ortamda değerlendirilmesine olanak
sağlaması açısından çok önemlidir.
Eğitimden uygulamaya mimarlığın farklı üretim alanlarında giderek artan
biçimde nitelikten taviz verildiği -kimi durumlarda verilmek zorunda
kalındığı- nihayetinde niteliksizliğin normalleştirildiği günümüz mimarlık
ortamında, mimari üretimin nitelik üzerinden değerlendirilmesi ve bu değerlendirmenin çoklu platformlarda görünür kılınması, kısmen de olsa meslek
alanımızda bir silkelenmeye sebebiyet sağlayabilmektedir. Nitelikli üretimin
sergi ve diğer etkinlikler ile farklı ortamlarda paylaşılması, Türkiye’nin farklı
coğrafyalarında farklı olanaklar ile, formalize edilmiş, daralmış, sıkıştırılmış
ya da sınırlandırılmış mesleki ortamlarda üretimlerine devam eden birçok
mimarın bu değerlendirmeyi kendince yapabilmesini olanaklı kılmaktadır.
Bu durum proje destekçileri için de geçerli olabilmektedir.
Ödüller ve sergi aracılığı “nitelik” üzerinden çoklu bir hatırlayış, farkediş,
görüş, eleştiri vb. ortamı oluşur. Mimar Sinan Büyük Ödülü ve Anma
Programı emeğe dayalı nitelikli mimarlık üretiminin genellikle de bir ömre
adanmışlığın takdir edilmesine olanak sağlamakla birlikte, geçmişten günümüze nitelikli üretimin biriktirmenin öneminin hatırlanışı, yeniden açığa
çıkarılması, hafızalarda yer edinmesi anlamını da taşır. Mimarlığa Katkı
Ödülü, benzer bir anlamı taşımanın yansıra nitelikli mimarlık üretimini, yapı
üretiminin haricindeki farklı alanlarda da görünür kılınmasını sağlar.
Yapı, mimari karakteri, programı, işlevi, yapım tekniği, malzeme kullanımı,
çevresel etkileşimi vb. ile var olur. Bu varoluş süreci imar koşulları, koruma
süreçleri, gibi resmî zorunluluklar ve farklı odakları olan müşteri talepleri
üzerinden yaşanan zorlu bir yoldur. Ülkemizde bu süreç, inşaat sektörünün
kapitalist sistemin birinci aktörü olmasından kaynaklı tüm zorluklarını da
içerir biçimde ayrıca karmaşık ve mücadele doludur. Yapı dalında başarı
ödülü, bu zorlu sürecin sonucunda oluşan ve yapıyı /
yapılı çevreyi var eden tüm bileşenlerin bütünselliğindeki
nitelik ile ilişkilidir; yapı somuttur, gerçektir ve ödül nihayetinde çok özeldir.
Proje, yukarıda belirtilen yapı üretim sürecinin bir bölümünü içerir ve bir temsil ortamında vardır. Bu hali ile
proje dalında başarı ödülü, temsil edilen yapının / yapılı
çevrenin, yine yukarıda belirtilen yapıyı var eden tüm
bileşenlerin bütünselliğindeki temsil edilebildiği ölçüde
anlaşılan nitelik ile ilişkilidir. Proje, düşünceyi zorlar,
potansiyel bir üst nitelik beklentisi oluşturması açısından
önemlidir.
Fikir sunumu dalında başarı ödülü, mimarlık üretiminin
düşünsel sınırsızlığının, özgün düşüncenin, düşüncenin
özgürce ifade edilmesinin, yapı sektörünün tüm gerçekliklerine rağmen, unutulmaması yönündeki önemli bir
destekçisi hatırlatıcısı işaret edeni rolündedir. Bu yönüyle
nitelik sözün içeriğine söz söylemenin biçimine yöneliktir, söz üretmeye ve söylemeye teşvik edişi ile çok
anlamlıdır.
18. Ulusal Mimarlık Sergisi Ödüllerinde verilen ödüllerin
her biri Türkiye mimarlık ortamına, “nitelik” üzerinden
yaptıkları üst düzey katkılarla öne çıkar. Ödül adayları ve
sergiye katılamayan kimi ürünler ile mimarlık ortamında
“nitelik” üzerinden bir silkinmeye sebep olabilecek bir
düşünce düzlemi üretebildiler. Bu düzlemin yaratılmasını
sağlayan meslek odamızın, çoklu ve çoğunluklu bir katılıma izin verecek biçimde organizasyonu sürdürmesini
ve farklı ortamlarda paylaşımını çok değerli buluyorum.
Tüm dileğim, ülkemizde sergiye katılabilecek nitelikli
üretimlerin sayısının katlanarak artması.
Bu dönem bu değerli organizasyonun bir parçası olmaktan büyük heyecan ve gurur duydum. Organizasyonda
emeği geçen herkese, tüm katılımcılara, birlikte çok
verimli bir değerlendirme süreci geçirdiğimiz çok değerli
seçici kurul üyelerine, düzenleme komitesine ve bu organizasyona daveti için Mimarlar Odası’na teşekkürlerimi
sunarım.
Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödüllerinin, ulusal ve uluslararası farklı mimarlık ortamlarında ve mimarlık dışı ortamlarda daha fazla duyurulması ve tanıtılması için gerekli
tüm girişimlerin yapılması dileklerimle.
MİMARLIK 425 21
Kurumsal Bir Yapının Değerli Ürünü: Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri
Deniz Mazlum
Seçici Kurul Üyesi
Türkiye’de sıkça yakınılan konulardan biri de, kurumsal yapıların ve onlarla
bağlantılı etkinliklerin kısa ömürlü olması, süreklilik gösterememesidir. Artık
gelenekselleştiği sanılan kimi programların, özverili kişisel çabalarla yaşatılmaya çalışılsa da günün birinde kesintiye uğraması ve sonra da unutulması,
bu yakınmanın çoğu kez haklı olduğunu ortaya koymuştur.
Mimarlar Odası’nın 1988 yılında başlatılan sergi ve ödül programını bu yıl
on sekizinci kez gerçekleştirmiş olması, Odamızın kurumsal gücünü ve
mimarların meslek kuruluşlarına duyduğu güveni göstermesi bakımından
önemlidir. Seçici Kurul üyelerinden biri olarak yakından izlediğim XVIII.
Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri programıyla ilgili birkaç gözlem ve önerimi belirtmek isterim.
Öncelikle, Düzenleme Komitesi’nin profesyonel yaklaşımının ve ciddiyetinin
övgüye değer olduğunu söylemem gerekir. Tüm sürece hâkim olan Petek
Ceyhan, Melis Özge Gayretli ve Serhat Ulubay, düzenleme ve raportörlük
görevlerini başarıyla yürütmüş, kendilerine yöneltilen soruları açıklıkla
yanıtlarken nesnellik ve tarafsızlıktan hiç uzaklaşmamıştır. Ön hazırlıkların
da ciddiyetle yapılmış olması Seçici Kurul’un işini büyük ölçüde kolaylaştırmıştır. Genç meslektaşlarıma teşekkürlerimi sunmak ve bu görevi uzun yıllar
başarıyla sürdürmelerini dilemek isterim.
Seçici Kurul bu yıl, Yapı, Proje ve Fikir Sunumu dallarında toplam 98 ürünü
değerlendirmiştir. Dikkat çekici ilk konu, inşası tamamlanarak kullanıma açılmış, -Çevre ve Koruma dalları da dahil- toplam 50 yapı ödül adayı olurken,
mimari proje dalında bu sayının 33’le sınırlı kalmasıdır. Oysa 2020 yılında bu
durumun tam tersi yönde olduğu, XVII. Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri
programına proje dalından yapılan başvuruların daha yüksek sayıya ulaştığı
jüri raporundan anlaşılmaktadır. “Güncel ekonomik şartlarda yapı üretiminin
yavaşlaması” ile açıklanan bu durumun, koşulların daha da ağırlaştığı bu
dönemde tersine dönmesi ve proje dalından yapılan başvuruların azalmış
olması dikkat çekicidir. Buna, yönetmelik gereği müelliflik ve telif hakkı
tescil işlemi yaptırılmış olma koşulunun yerine getirilmesinde yaşanan gecikmeler/ güçlükler yol açmış olabilir.
Ödül yönetmeliğine göre “bitmiş ve kullanılmakta olan” yapılara, bitiriliş
tarihi dikkate alınmadan verilen Yapı Dalı Başarı Ödülleri için değerlendirilen 50 yapıdan 10’u İzmir’de yer alırken, sekizer yapıyla İstanbul ve Ankara
ikinci sırada bulunmaktadır. Türkiye’nin diğer illerinden katılan 21 yapının
yanı sıra Azerbaycan’da inşa edilmiş 3 yapı da değerlendirmeye sunulmuştur. Geçtiğimiz yıllarda da ilgili Seçici Kurul üyeleri tarafından dile getirilen,
Yapı Dalı ödül adaylarının kurul üyeleri tarafından ziyaret edildikten sonra
değerlendirilmesinin daha isabetli olacağı yönündeki görüşün, sayı ve coğrafi dağılım dikkate alındığında ancak sınırlı bir biçimde uygulanabilir olduğu
görülmektedir. Önümüzdeki yıllarda, Yapı Dalı başvurularında müelliflerin
panolarında dijital görselleştirmeler / renderlar kullanmaktan kaçınarak,
yapılarını gerçek fotoğraf ve görüntülerle sunmaları ve başvuruları sırasında
yapılarını ayrıntılı bir biçimde tanıtan video kayıtlarına da yer vermeleri kendilerinden istenebilir.
22 MİMARLIK 425
XVIII. Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri programına
başvuran 33 projeden 4’ü çevre, 6’sı koruma alanına aittir.
Bu projelerden yalnız 9’u İstanbul ve İzmir için tasarlanmışken, 20’si Türkiye’nin diğer illerinde, 4’ü Türkiye
dışında konumlanan yapılar için hazırlanmıştır. Bu coğrafi dağılımın yanı sıra, yapı dalında da olduğu gibi, işlev
ve ölçek bakımından zengin bir çeşitliliğin bulunması
dikkate değerdir.
Ödül ve sergi programının bir başka kategorisini oluşturan Fikir Sunumu Dalı, yönetmelikte “Yarım kalmış tasarım çalışmaları, fikir düzeyindeki etütler, ütopik çalışmalar, mimarlığa ilişkin bir tema etrafında gelişen ve özgün
fikirler içeren her türlü sunuş” biçiminde tanımlanmıştır.
Bu yıl Fikir Sunumu Dalı’nda yapılan 15 başvuru, yapılı
ve doğal çevre, ekoloji, iz bırakan kişi ve olaylar konusunda geliştirilmiş ilginç fikirleri yansıtmaktadır.
Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri Programı’nın kanımca en değerli katkılarından biri, iki yılda bir Türkiye’nin
mimari tasarım ve ürünlerini bir katalogda bir araya
getirerek tanıtmasıdır. Ulusal mimarlık envanterinin derlenmesi ve arşivlenmesi için bu önemli bir çabadır. Öte
yandan, unutulmaya yüz tutmuş meslek büyüklerimizin
yeniden hatırlanarak anılması; Mimar Sinan Büyük Ödülü
verilen bir mimarın tüm üretimiyle “retrospektif” olarak
değerlendirilmesi; meslek alanına yapılan değerli katkıların Mimarlığa Katkı Dalı Başarı Ödülleri ile taçlandırılması
genç mimarlar için de özendirici ve esinlendirici bir rol
oynamaktadır. Örnek meslek insanlarının tanıtılması, yalnız genç mimarlar için değil, mimar adayları için de rol
modeller tanımladığından önemlidir.
Anma Programı için Mimar Leman Tomsu’yu seçen;
Mimar Sinan Büyük Ödülü’nün meslek büyüğümüz
mimar Sevinç Hadi’ye; Mimarlığa Katkı Dalı Başarı
Ödülleri’nin Zeynep Ahunbay ile Aykut Köksal’a verilmesi yönünde karar alan ve Yıldız Sey ile Herkes İçin
Mimarlık Derneği’ne özel ödül sunan Seçici Kurul’un bir
üyesi olmaktan onur duydum. Tüm oturumları uyumlu
bir biçimde, anlayış ve saygı çerçevesinde yürüttüğümüz için de özellikle mutluyum. Seçici Kurulda birlikte
görev yaptığım meslektaşlarıma teşekkür ve sevgilerimi
sunarım. XVIII. Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri programının tüm katılımcılarına da teşekkür etmek ve hepsini
kutlamak isterim. Kanımca, ulusal mimarlık envanterinde yer alıp ürünlerini paylaşarak tartışmaya açmak da,
ödül almak ya da sergilenmek kadar değerli ve övgüye
değerdir.
2022 Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri Sürecine Dair
Zuhal Ulusoy
Seçici Kurul Üyesi
Mimarlar Odası’nın 1988’den bu yana düzenlediği Ulusal Mimarlık Sergisi
ve Ödülleri uzun soluklu, organizasyonun yetkinliğiyle kendini kanıtlamış,
takdir edilen bir program. Çeşitli kurum ve kuruluşların değişik formatlarda
yürüttükleri ödül programları, seçkiler ve yayınlarla, yapılı çevre üretiminin
zengin faaliyet yelpazesinde farklı roller üstlenen paydaşların katkılarıyla
gelişen mimarlık ortak kültüründe Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri programının özgün ve önemli bir görev üstlendiğini ayrıca belirtmeye gerek yok.
Mimarlık camiası adına takdir, vefa ve şükran derlemesi denebilecek büyük
ödüllerden güncel yapı ve projeler seçkisine uzanan geniş kapsamıyla diğer
ödüllerden farklılaşıyor. Sonuçlar bir sonraki organizasyona kadar iki yıl
boyunca yürütülen sergilerle ve yayınlarla yaygın olarak paylaşılıyor, sunduğu kaynaklar ve sürekliliğiyle mimarlık kültürünün üretimine doğrudan
katkıda bulunuyor. Böylesi kurumsallaşmış bir faaliyetin yaşatılmasında
Mimarlar Odası’nın kararlı emeği olduğu gibi farklı coğrafyalardaki üretimlerini, geliştirdikleri projeleri, fikirlerini paylaşan meslektaşların katkı ve
desteklerinin de çok değerli olduğunu vurgulamak isterim.
sorumluluğun farkında olarak ortak kararlara varıldığının
bilinmesini isterim.
Büyük ödüller, yukarıda da belirttiğim gibi, yaşamları boyunca Türkiye
mimarlık ortamının ve mesleğin gelişiminde öncü ve önemli roller üstlenmiş
kişilere ve kurumlara olan takdir, vefa ve şükranın göstergesi. Mimar Sinan
Büyük Ödülü ile Anma Programı mesleki üretimin merkezinde konumlanan,
klasik anlamda mimarlık yapmış olan kişiler hedeflenerek tanımlanmış. Bu
yılki ödüllerin seçici kurulun hassas ve çok yönlü değerlendirmeleri sonrasında kadın mimarlara verilmiş olması hepimizi mutlu eden bir sonuç oldu.
Mimarlığa Katkı Ödülleri ise mimarlık şemsiyesi altında yer alan faaliyet
çeşitliliğinin, mimarlık ortamını besleyen kanalların zenginliğinin ortaya
konabildiği kategori olarak dikkat çekiyor. Eğitimden araştırma ve yayına,
arkeolojiden sanata farklı kanallarda faaliyet gösteren, üreten kişi ya da
kurumları gündeme taşıyarak, tekil ya da çoğul yapılanmaları ortaya koyarak
mimarlık kültürünün zengin bir paydaşlar grubuyla birlikte üretildiğini vurgulama olanağı sunuyor. Böylece yaşamıyla, duruşuyla, ürettikleriyle model
olan kişilere teşekkür etmenin yanı sıra alternatif ve kendini kanıtlamış oluşumların gösterdiği örnek üzerine yeni girişimler için ilham vermek, hatta
teşvik etmek de bu ödüllerin amacı olabiliyor.
Bu yıl başvurular arasında da kamu kurumlarına hazırlanan projelerin sayıca çok olduğu görülüyordu. Bu durum
ödüllere de yansıdı; yapı, proje ve fikir sunumu ödüllerini
alan projeler arasında kamusal kullanımın ağırlığı dikkat
çekiciydi. Bu durum kamu kurumlarının mimari niteliğe
giderek daha fazla değer verdiklerine dair umutlu bir
gelişme olarak değerlendirilebilir.
Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri programı kapsamındaki yapı, proje ve
fikir sunumu dallarındaki seçki son iki yılda inşa edilen yapılar, üretilen
projeler ile geliştirilen fikirlerin bir derlemesi; güncel mimari faaliyetlerin bir
panoraması özelliğini taşıyor. Bir yarışma değil, tam da bu nedenle ödüller
arasında sıralama olmadığını hatırlamakta yarar var. Dönemin mimarlık üretiminin topyekûn kapsandığı da söylenemez. Seçim süreci aday gösterilerek
değil bizzat müelliflerin başvuruları arasından gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla
nitelikli ancak başvurulmayan yapı ve projelerin seçki dışında kalması kaçınılmaz.
Biraz da süreçten söz etmek isterim. Seçici kurulun işi gerçekten çok zor.
İşlevsel karmaşıklık, ölçek, mimari yaklaşım, bağlamla kurduğu ilişki açısından çeşitlilik gösteren projelerin olması elbette bir zenginlik arz ediyor.
Başvurular arasında tipolojik açıdan da çeşitlilik bulunuyor; kültür ve eğitim
kurumlarından sanayi yerleşkelerine, toplumsal merkezlerden ticari yapılara,
konut yerleşimlerinden küçük ölçekli yapılara, yeniden kullanımdan spor
tesislerine uzanan bir çeşitlilik. Bu kadar farklı ürünün değerlendirilmesi için
bir sistematik geliştirmenin, tutarlı bir çerçeve dahilinde birbirleriyle karşılaştırmanın güçlüğü ortada. Seçici kurulun büyük hassasiyetle çalıştığının,
her proje hakkında çok yönlü değerlendirmeler yaptığının, üzerine düşen
Başvuruların seçici kurul üyeleriyle paylaşılması ve ön
inceleme ardından yapılan ilk toplantıda bir kısmı nispeten kolay ayrışabildi. Sonrasındaki ödül adaylarının belirlenmesi aşamasıyla işler zorlaştı. Verilecek ödül sayısının
yaklaşık iki katı sayıda başvurunun belirlenip ödül adayı
olarak duyurulması bekleniyordu. Bu adayların tekrar
değerlendirilmesi sonrasında ödüller netleşti. İlk eleme
ile ödül adaylarının belirlenmesi aşamaları arasında bir
kategori daha olması biraz daha süreci rahatlatabilir diye
düşündük. Tam sınırda olup sayı kısıtlaması nedeniyle
ödül adayı grubunun dışında kalan nitelikli başvurular
elbette oldu, her biri kendi özellikleriyle başarılı projeler
arasında seçim yapmak zorunda kalındı.
Sürecin lojistiğiyle ilgili olarak şunu da belirtmekte yarar
var. Pandemi döneminde başlayan alışkanlıklar dahilinde
planlanan ve aralıklarla yapılan birkaç çevrimiçi oturumda projelerin detaylı olarak incelenmesi, ardından son
toplantının yüz yüze gerçekleştirilmesi sürecin sağlığı
açısından olumlu ve verimli bir uygulamaydı. Böylece
projeleri bireysel olarak incelememizin ötesinde hemen
hepsinin üzerinden birlikte birkaç kez geçme olanağı
bulduk. Ödül adayı olan yapıların yerinde görülmesi ve
incelenmesinin yararı bir süredir üzerinde konuşulan bir
konu, sonraki dönemlerde gerçekleşebilmesini umarım.
Kişisel bir sonsöz: Davet geldiğinde epey tereddüt ettim;
bu görevi üstlenmek gözümde büyümedi, ürkütmedi
dersem haksızlık ederim. Süreç boyunca da sorumluluğun ağırlığını hissettim. Birlikte çalışma pratiğinin ortama
dahil olan herkese katkısı yadsınamaz. Seçici kurul üyesi
değerli meslektaşlarımızla yaptığımız verimli tartışmalar,
birlikte yaratılan eleştiri ortamı son derece değerli ve
öğreticiydi. Onlara ve bu onur verici göreve daveti için
Mimarlar Odası’na teşekkür ederim. Seçici kurulun son
toplantısının ardından büyük ödülleri alanları tek tek
arayıp ödülü duyurmak, kutlamak ve tepkilerini duymak
da bizler için ödül oldu.
Başvurarak katılan, ödül alan, organizasyona emek veren
herkesi kutlar, programın sürekliliği açısından katkılarının vaz geçilmez önemini tekrar vurgulamak isterim.
Mimarlık ortamında nitelikli yapılan çoğalması, başvuruların, başvurmaya değer üretimin artması dileğimle…
MİMARLIK 425 23
18. Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri Üzerine
Burçin Yıldırım
Seçici Kurul Üyesi
Mimarlar Odası Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri 1988 yılından bu güne
önemini ve saygınlığını koruyarak varlığını sürdürüyor. Mimarlık camiasında son yıllarda “ödül endüstrisi” olarak eleştirilen düzenin parçası olan ve
ülkemiz mimarlarının da oldukça ilgi duyduğu sayısız ödül programının
yanında; hâlâ en anlamlı ve en değerli seçkinin Mimarlar Odası tarafından
düzenlendiğini söylemek mümkün. Bugün henüz mesleğinin başında olan
genç mimarlar için dahi Ulusal Mimarlık Ödülü’ne aday olabilecek bir yapı
tasarlamak, ulaşılması zor ama önemli bir hedef ve daha iyisini yapabilmek
için güçlü bir motivasyon kaynağı olmalı. Kuşkusuz seçkinin bu başarısındaki en büyük pay, nitelikten taviz vermeden seçkinin titizlikle sürdürülmesini
sağlayan Mimarlar Odası’nın.
Ödüle aday olmak ya da ödül almak gibi bireysel başarıların ötesinde, sergi
ve ödül programının meslek ortamına olan genel katkısının çok daha önemli
olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle belki de bu değerlendirme yazısına,
seçkinin bir yarışma olmadığını hatırlatarak başlamak gerekir. Mimarlar
Odası’nın artık kurumsallaşmış olan bu oluşumunu, Haydar Karabey’in
yıllar önce yazdığı kendi değerlendirme metninde belirttiği gibi “kapsadığı dönem içinde mimarlık dünyamızda gerçekleşen düşünce, davranış ve
ürünlerin kesitini belgeleyen bir sergi” olarak tanımlamak daha doğru olur.
O dönemde başvuran onca projenin arasından iyi olanları seçerek görünür
kılan, ödül alma gerekçeleriyle birlikte kamuoyuna duyuran, kayıt altına
alan, belgeleyen ve buna ek olarak; yayın, düşünce veya sergi üreterek
mesleğe katkı sağlayanları da öne çıkaran çok boyutlu bir seçki olduğunu
vurgulamak gerek.
Bu şekilde tanımlandığımızda seçici kurulun üzerine büyük bir yük bindiren zorlu bir görevden bahsettiğimiz kesin. Biz de bu dönem seçici kurul
olarak bu bilinçle ödül adaylarını ve ödül sahiplerini belirledik. Elbette her
sene olduğu gibi bu sene de ödül alanlar dışında oldukça nitelikli projeler
vardı. Uyguladığımız “hibrit” toplantı sisteminin çok verimli ve titiz bir çalışmaya olanak tanıdığını özellikle vurgulamak isterim. Yüz yüze yaptığımız
toplantılardan önce gerçekleştirdiğimiz üç uzun çevrimiçi toplantı sayesinde,
tartışma ortamımızı neredeyse dört güne yaymış olduk. Ayrıca tüm aday
projelerin dijital olarak seçici kurulla paylaşılmasıyla toplantı zamanlarına ek
olarak uzun ve detaylı bireysel inceleme imkanına da sahiptik.
Yapı dalı ve proje başvurusu sayılarının en düşük olduğu dönemlerden
biri olmasına rağmen özellikle yapı dalındaki başvuruların genel niteliğinin
yüksek, coğrafi ve tipolojik çeşitliliğin zengin olduğunu düşünüyorum. Fakat
son yıllarda yapılan büyük ölçekli yatırımlar ve mimarların sıkça ürettikleri
toplu konut grupları bu sene de sergide yeterince temsil edilmiyor. Özellikle
ülkemizdeki inşaat faaliyetlerinde büyük paya sahip olan konut yapılarının bu seçkide tek bir projeyle temsil ediliyor olması, bu alandaki nitelik
sorununa işaret ettiği gibi mimarların da bu alanda söz söyleyebilen tarafta
olmadıklarını ve piyasa tarafından yönlendirildiklerini gösteriyor olabilir. Bu
durum, serginin Türkiye mimarlık ortamını ne derece temsil ettiği sorusunu
da doğuruyor elbette.
24 MİMARLIK 425
34 yıldır verilen Mimar Sinan Büyük Ödülü’nü ilk defa bu
dönem bir kadın mimarın alması, yine anma programına
ilk defa bir kadın mimarın seçilmesi sevindirici olduğu
kadar da düşündürücü. Bana kalırsa bu dönem isimleri
öne çıkarılan iki başarılı kadın mimar, zaten bilinen başarıları ve meslek alanına olan katkılarıyla yıllar önce de
ödül programına dahil edilebilirdi.
Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri için yürütülen çalışmaların en eksik tarafının seçkinin Türkiye genelinde
mimarlık camiası dışındaki kitlelere tanıtımı olduğunu düşünüyorum. Kanımca Mimarlar Odası’nın hedefi,
sadece mimarların bilip saygı duyduğu bu sergi ve ödül
programını tüm Türkiye’nin önemsediği ve takip ettiği bir
olaya dönüştürmek olmalı. Tarihi yapılara olan samimiyetten uzak nostaljik bakışın ve taklitçi yaklaşımın dikkat
çektiği ülkemizde, titizlikle seçilen ve neden başarılı
bulundukları açık bir şekilde vurgulanan çağdaş yapıların
tanıtılarak görünür olmasının acil bir ihtiyaç olduğunu
düşünüyorum. Gerçekten de 34 yılın sonunda seçkinin
hala ulusal basında yeterince yer alamaması sorgulamaya
değer bir konu. Bu konuda profesyonel bir çalışma yapılması, tanıtım faaliyetlerinde Oda bünyesi dışında deneyimli uzmanlardan destek alınması gündeme getirilebilir.
Ödül töreninin Mimarlar Odası Genel Kurulu’undan
ayrılarak bağımsız ve prestijli bir etkinliğe dönüşmesi
tartışmaya değer bir başka konu. Ayrıca içeriğinin büyük
çoğunluğu hazır olmasına rağmen ödüller dağıtıldıktan
iki sene sonra, serginin ve ödüllerin güncelliği kaybolduğunda yayımlanan Ulusal Mimarlık Ödülleri Kitabı’nın
törenle aynı sene içerisinde basılıp ayrı bir etkinlikle
tanıtılması atılacak adımlardan biri olabilir. Arşiv değeri
oldukça yüksek olan bu kitabın, sergi farklı şehirleri dolaşırken hazır edilmesinin de kitaba olan ilgiyi artıracağını
düşünüyorum.
Bu sene geçen sene olduğu gibi aday yapıların yerinde
görülmesi seçici kurul tarafından tartışılan konulardan
biri oldu. Ancak takviminin kısıtlı olması nedeniyle
hedeflenen adım atılamadı. Yerinde görme eyleminin
nasıl yapılacağının, imkanların yeterli olup olmadığının
seçici kuruldan bağımsız olarak netleştirilmesi ve Ulusal
Mimarlık Ödülleri Yönetmeliği’nde tanımlanması kanımca daha doğru olacaktır.
Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri’ne yönelik benzer birçok konunun tartışılması ve programın günümüz dünyasının dinamiklerine göre tekrar ele alınması için açık bir
komisyon kurulmasını, daha iyiyi elde etmek için somut
kararlar alınarak adımlar atılmasını temenni ediyorum.
DOSYA
XXX
YAPI DALI
Ödül Adayları
FNN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK MERKEZİ, Ceyhan-ADANA
Emre Açar
ZONGULDAK MAĞARALARI ZİYARETÇİ MERKEZİ
Merkez-ZONGULDAK
Ömer Selçuk Baz
VOYAGE TORBA OTEL ETAP 1
Bodrum-MUĞLA
Abdurrahman Çekim
MALTEPE BAŞIBÜYÜK 49 PARSEL SOSYAL KONUTLARI
Maltepe-İSTANBUL
Hüseyin Kaptan, Doğu Kaptan
ALAN KADIKÖY, Kadıköy-İSTANBUL
İlke Barka, Özgür Bingöl
TURGUTREİS YAŞAM MERKEZİ, Bodrum-MUĞLA
Yakup Atıl Beçin, Altan Günvaran, Cemil Uzunköprü
PALANGA KEÇİ BARINAĞI
Binkoç-ERZİNCAN
Kerem Erginoğlu, Hasan Çalışlar
ZONE TİCARET MERKEZİ
Gaziemir-İZMİR
Mehmet Tolga Kezer
MİMARLIK 425 25
BEYLİKDÜZÜ FATMA ANA CEMEVİ VE KÜLTÜR MERKEZ
Beylikdüzü-İSTANBUL
Mehmet Metin Polat, Bilge Altuğ
HAVUZ İZMİR, Bornova-İZMİR
Serdar Uslubaş, Merih Feza Yıldırım
İZMİR TARIMI GELİŞTİRME MERKEZİ | SASALI BİOLAB
Konak-İZMİR
Mert Uslu
AKM CUMHURBAŞKANLIĞI SENFONİ ORKESTRASI
KONSER SALONU, Altındağ-ANKARA
Semra Uygur, Özcan Uygur
HAVELSAN TEKNOLOJİ KAMPUSU, Çankaya-ANKARA
Fatih Yavuz, Ömer Emre Şavural, Seden Cinasal, Ramazan Avcı
YAPI / KORUMA DALI
Ödül Adayı
ANKARA UZAY VE HAVACILIK ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ İDARİ OFİSİ
Kahramankazan-ANKARA
Kerem Yazgan, Begüm Yazgan
26 MİMARLIK 425
HASANPAŞA GAZHANESİ / MÜZE GAZHANE
Kadıköy-İSTANBUL
Gülsün Tanyeli, Yıldız Salman, Sevim Aslan, Deniz Aslan, Kani Kuzucular
PROJE / ÇEVRE (KAMUSAL ALAN
TASARIMI) DALI
Ödül Adayları
KADIKÖY MEYDANI KENTSEL TASARIM PROJESİ
Kadıköy-İSTANBUL
Selahattin Tüysüz, Hasan Sıtkı Gümüşsoy, Erhan Vural, Pelin Tüysüz
PROJE / KORUMA DALI
Ödül Adayları
MERSİN ESKİ İNGİLİZ YAĞ FABRİKASI, Akdeniz-MERSİN
Umut Bilgiç, Merve Çolak Gözener, Seray Türkay Coşkun, Esatcan Coşkun, Onur Yüncü
PROJE DALI Ödül Adayları
FİKİR SUNUMU DALI Ödül Adayları
İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ PREFABRİKE YAPILAR, İSTANBUL
Burak Ünder
SULTANAHMET’E DAİR
Deniz Aslan, Sevim Aslan, Sezer Bahtiyar, Selahattin Tüysüz, Tanju Özelgin
OLİVELO İZMİR KENT ÇEPERİNDE EKOLOJİK ORTAK YAŞAM ALANI
Urla-İZMİR
Fatih Yavuz, Ömer Emre Şavural
VORONET LİLA OTEL, Voronet-SUCEAVA
Kerem Yazgan, Begüm Yazgan
SAYISAL “BİR ŞEHİR KURMAK: ANKARA 1923 - 1933”
Ali Cengizkan, Müge Cengizkan
ANI TARLALARI
Zuhal Kol Zarco Sanz, Carlos
Zarco Sanz, Ozan Önder Özener,
Ozan Şen, Berna Yaylalı, Zeynep
Küheylan, Ali Vatansever
MİMARLIK 425 27
MİMAR SİNAN BÜYÜK ÖDÜLÜ
SEVİNÇ HADİ
“Tasarımcılarından olduğu binalar arasında yakın dönem Türkiye mimarlık tarihinde
önemli yere sahip eserlerin yer almasının yanı sıra, aktif mimarlık yaşamı boyunca
kentsel ölçekten mekânsal ölçeğe kadar geniş bir yelpazede yüksek nitelikte işlere imza
atan; mesleki faaliyetlerine paralel olarak, farklı mimarlık okullarında sürdürdüğü
stüdyo yürütücülükleriyle eğitim alanında da yer alan; mimarlığın görünür yüzü olan
bina tasarımının geri planındaki düşünsel, entelektüel ve hayata dair geniş alanı, kendi
zengin deneyimleri ve birikimleri üzerinden gelecek kuşaklara aktaran; öne çıkma endişesi taşımaksızın, büyük bir tevazu ve samimiyetle, yaptığı işin niteliğine ve mimarlığa
katkısına odaklanan; mesleğe adım attığı 1960’lı yıllardan bu yana üretimlerindeki
titizliği, ilke ve değerlerinden taviz vermeyen güçlü ve kararlı duruşu ile ‘rol model’ olan
Sayın Sevinç HADİ’ye oybirliği ile 18. Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri kapsamında
Mimar Sinan Büyük Ödülü verilmiştir.”
BİYOGRAFİ
15.12.1934’te Mersin’de doğdu. 1959 yılında İ.T.Ü.
Mimarlık Fakültesi’nden mezun oldu. 1960-1961 yıllarında
Almanya’da çalıştı. Türkiye’ye döndükten sonra, 1962
yılında serbest mimarlık bürosunu kurdu. Selendi,
Horsunlu, Göreme, Develi, Şile imar planlarını yaptı.
Göreme bölgesel yerleşimi ve mimarisi üzerine araştırmalar
yaptı. Bu araştırmalar İsviçre’de yayınlanan ArchitecturesFormes-Fonctions yıllığında basıldı. 1964 yılında Şandor
Hadi ile çalışmaya başladı.1986 yılında Şandor Hadi’nin
vefatına kadar serbest mimarlık faaliyetlerini birlikte
sürdürdü. Müstakil ev, Konut Bloğu, büro binaları,
üniversite kütüphaneleri, Restorasyon projeleri ve
uygulamaları üzerinde çalıştılar. Katıldıkları serbest ve
davetli ulusal yarışmalarda dereceler, ödüller aldılar.
Sergilere katıldılar. Serbest davetli yarışmayla 1.ödüle layık
görülerek inşa edilen Milli Reasürans T.A.Ş. yapısı ile 1992
yılında III. Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri’nde Proje
Dalı Ödülü, 1994 yılında IV. Ulusal Mimarlık Sergisi ve
Ödülleri’nde Yapı Dalı Ödülü’nü kazandı. Bu yapı 2011
yılında Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin
Milli Reasürans T.A.Ş., İstanbul, 1985-1992 (Şandor Hadi ile birlikte)
28 MİMARLIK 425
girişimi ile T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul 2
no.lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu
tarafından Türkiye Modern Mimarlık Mirası çerçevesinde
kültür varlığı olarak tescil edildi. Tasarım faaliyetinin yanı
sıra tüm mesleki yaşamı boyunca mimari eğitim alanında
da çalıştı. 1987 yılında Mimar Sinan Üniversitesi’nde doçent
olup aynı üniversiteden 2001 yılında emekli oldu. 2009
yılında ders vermekte olduğu Beykent Üniversitesi’nde
VIII. İletişim Ödülleri’nde Mimari Alanda Onur Ödülü aldı.
2012 yılında Türk Serbest Mimarlar Derneği büyük ödülünü
kazandı. Halen T.C. İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi
Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi’nde ders vermektedir.
SEÇİLMİŞ İŞLERİ
Milli Reasürans T.A.Ş., İstanbul, 1985-1992 (Şandor Hadi ile birlikte)
Tuzla Evi, İstanbul, 1979 (Şandor Hadi ile birlikte)
İTÜ Taşkışla İnşaat Fakültesi Kitaplığı, İstanbul, 1963 (Nezih Eldem ile
birlikte)
Boğaziçi Üniversitesi Merkez Kütüphanesi, İstanbul, 1975-1978 (Şandor
Hadi ile birlikte)
Nevşehir Avcılar Kasabası İmar Planı, Nevşehir, 1963-1967
Şile İmar Planı, İstanbul, 1964
Sinpaş Genel Müdürlük Binası (Davetli Yarışma), 2003
Tuzla Evi, İstanbul, 1979 (Şandor Hadi ile birlikte)
İTÜ Taşkışla İnşaat Fakültesi Kitaplığı, İstanbul, 1963 (Nezih Eldem ile birlikte)
Boğaziçi Üniversitesi Merkez Kütüphanesi, İstanbul, 1975-1978
(Şandor Hadi ile birlikte)
Boğaziçi Üniversitesi Merkez Kütüphanesi, İstanbul, 1975-1978 (Şandor Hadi ile birlikte)
Nevşehir Avcılar Kasabası İmar Planı, Nevşehir, 1963-1967
Tuzla Evi, İstanbul, 1979 (Şandor Hadi ile birlikte)
Şile İmar Planı, İstanbul, 1964
Sinpaş Genel Müdürlük Binası (Davetli Yarışma), 2003
MİMARLIK 425 29
ANMA
XXX
PROGRAMI (2022-2024)
LEMAN TOMSU
“Lise arkadaşı Münevver Belen’le birlikte Akademi’nin mimarlık bölümüne
kabul edilen ilk iki kadın öğrenciden biri olan Leman Tomsu, yine Belen’le
birlikte 1934 yılında Türkiye’nin ilk kadın mimarı olarak tarihe geçmiştir.
Kadınların henüz söz sahibi olamadığı erkek egemen bir meslek ortamında
zorlu bir mücadelenin içine giren Tomsu, çalışkanlığı ve üretkenliğiyle hem
mimari yarışmalarda hem de uygulama alanında kendine yer edinmeyi
başarmıştır. 1938-1954 yılları arasında bazıları birincilik olmak üzere
toplam 14 ödül kazanan Tomsu, 17 farklı yapının da uygulama projelerini tamamlamıştır. Tomsu, aynı zamanda mimarlık alanında eğitim veren
ilk kadın akademisyenlerden biri olarak 40 yıl boyunca İstanbul Teknik
Üniversitesi’nde görev almıştır. Ülkemizin modernleşme sürecinde bir rol
modeli olarak görülebilecek güçlü kimliğine ve mimarlık alanında üstlendiği
öncü rolüne rağmen mimarlık tarihi yazımında yeterince yer bulamayan ve
hak ettiği oranda anımsanmayan Leman Tomsu’nun Türkiye mimarlığına
olan katkısının, Mimarlar Odası Anma Programı çerçevesinde önümüzdeki
iki yıl boyunca çeşitli yayın ve etkinliklerle gündeme getirilmesi, belgelenmeye
ve değerlendirilmeye başlanması oybirliği ile kabul edilmiştir.”
30 MİMARLIK 425
MİMARLIĞA KATKI DALI
BAŞARI ÖDÜLÜ
ZEYNEP AHUNBAY
“Türkiye’de tarihî yapı ve çevrelerin korunması ve restorasyonu denildiğinde
akla gelen ilk isimlerden biri olan Prof. Dr. Zeynep Ahunbay’ın bu alana
katkısı yalnız anıtlar ve sitler için hazırladığı projeler ve denetlediği uygulamalarla sınırlı değildir. Kendisi İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde uzun yıllar
boyunca yürüttüğü öğretim üyeliği sırasında yönettiği lisansüstü tezleri ve
yetiştirdiği öğrencilerle, Türkiye’de koruma disiplininin bilimsel yoldan sapmayan, ilkeli bir tutumla sürdürülmesine katkı sağlamayı da hedeflemiştir.
Prof. Ahunbay, bilimsel disiplin olmanın yanı sıra, bir toplumsal sorumluluk alanı olarak da gördüğü mimari ve kentsel korumada sivil toplumu ve
Mimarlar Odası’nı da kararlılıkla desteklemiş, çalışmalara özverili katkılarda bulunmuştur. Uzmanlığını ve mesleki birikimini Türkiye sınırlarını
aşarak Bosna-Hersek’e taşıyan ve savaşta hasar görmüş Osmanlı anıtlarının
ayağa kaldırılması için uzun yıllar emek veren Prof. Dr. Zeynep Ahunbay,
geniş kesimlere ulaşan nitelikli yayınlarının da katkısıyla yüksek tanınırlıkta, ancak alçakgönüllü bir bilim insanıdır. Seçici kurulumuz, örnek meslek
yaşamı, sağlam birikimi ve ilkeli duruşuyla Mimarlığa Katkı Dalı Ödülü’nün
Prof. Dr. Zeynep Ahunbay’a verilmesine oybirliğiyle karar vermiştir.”
MİMARLIK 425 31
MİMARLIĞA KATKI DALI
BAŞARI ÖDÜLÜ
AYKUT KÖKSAL
“Aykut Köksal’ı mimarlık tarihi, mimarlık kuramı ve eleştirisi, sanat tarihi,
müzik ve fotoğraf gibi birçok farklı alanda bilgi birikimine sahip; akademisyen, mimar, eleştirmen, küratör, yayıncı, radyo programcısı, yazar ve
fotoğrafçı gibi farklı kimlikleri başarıyla taşıyabilen çok yönlü bir entelektüel
olarak tanımlamak mümkün. Köksal, herkes tarafından bilinen titizliğiyle
bu çok katmanlı bilgi birikimini disiplinler arası ve eleştirel bakış açısıyla
harmanlamakta. Yazdığı makaleleri ve kitaplarıyla, düzenlediği sergiler
ve sempozyumlarla, yapımcısı olduğu radyo ve televizyon programlarıyla,
etkileri oldukça kapsayıcı olan çalışmalara imza atan Köksal’ın üretken bir
meslek hayatı geçirdiği kuşkusuz. Daimon Yayınevi ve hem kurucusu olduğu
hem de genel yayın yönetmenliğini üstlendiği Arketon Yayınevi bünyesinde
Türkçeye kazandırdığı birçok önemli ve temel mimari kitapla, ülkemizdeki
mimarlık yazınına büyük ve kalıcı bir katkı sağladığını özellikle vurgulamak
gerekir.
Farklı disiplinlere olan ilgisini ve heyecanını, özgün bakış açısı ve taviz vermediği mükemmeliyetçi tavrıyla üst düzey çalışmalara dönüştürerek mimarlık camiasıyla paylaşan ve böylelikle mimarlık alanının genel niteliğinin
artmasını sağlayan Köksal’a, Seçici Kurul tarafından oybirliğiyle Mimarlığa
Katkı Dalı Ödülü verilmiştir.”
32 MİMARLIK 425
MİMARLIĞA KATKI DALI
SEÇİCİ KURUL ÖZEL ÖDÜLÜ
YILDIZ SEY
“Prof. Dr. Yıldız Sey İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde
pek çok öğrenci yetiştirmiş ve lisansüstü tezleri yürütmüş bir öğretim üyesi
kimliğiyle tanınan seçkin bir bilim insanıdır. Prof. Sey adı aynı zamanda,
Türkiye’de akustik konusunda ilk doktora yapan mimar ve meslek yaşamı
boyunca çok sayıda yapının akustik konfora kavuşmasına katkıda bulunmuş bir uzman olarak anılmaktadır. Bu yönüyle, dünyaya hoş sadalar bırakılmasında onun da payı ve emeği vardır. Sosyal konut ve deprem sonrası
acil barınak üretimi ile köy belgeleme ve araştırmaları, toplumsal konularda
duyarlı, alçakgönüllü bir duruş sergileyen Prof. Sey’in mimarlık-toplumbilim
arayüzünde gerçekleştirdiği çalışmalar arasında yer almış, bu çalışmalar
nitelikli yayınlara dönüşerek bilim dünyasında kalıcı bir iz bırakmıştır.
Prof. Yıldız Sey’in Uluslararası Mimarlar Birliği UIA’da Konsey üyesi olarak
yıllarca ülkemizi ve Odamızı başarıyla temsil etmesi de güçlü profilinin bir
diğer yönüdür. Öncü ve örnek meslek yaşamı ve birikimi dikkate alınarak
Prof. Dr. Yıldız Sey’e Mimarlığa Katkı Dalı Seçici Kurul Özel Ödülü verilmesi
oybirliğiyle kabul edilmiştir.”
MİMARLIK 425 33
MİMARLIĞA
XXX
KATKI DALI
SEÇİCİ KURUL ÖZEL ÖDÜLÜ
HERKES İÇİN MİMARLIK
“2011 yılında gönüllü öğrenciler ve profesyoneller tarafından kurulan
Herkes İçin Mimarlık Derneği, yürütücülerinin kendi deyimleriyle ‘toplum
yararını gözeten bir mimarlık için örnekler ortaya koymak’ ve ‘mimarlık
aktörlerinin sosyal sorunların çözümünde inisiyatif almasını teşvik etmek’
amacıyla çalışmalarını sürdürüyor. Derneğin en öne çıkan özelliği, mimarlık pratiğinin ve mimar kimliğinin hızlı bir şekilde dönüşmeye başladığı
günümüzde, dünyadaki güncel tartışmalara ve oluşumlara paralel olarak,
kolektif üretimi ve açık çağrılar ya da davetler yoluyla farklı paydaşlara söz
hakkı tanıyan katılımcı bir yaklaşımı öne çıkaran bir platform olmaları.
Bugüne kadar özellikle ‘Atıl Köy Okulları’ ve ‘Kadın ve Çocuk Mekânları’ gibi
dikkat çekici konular üzerindeki çalışmalarıyla öne çıkan ekip, çok sayıda
tekil projeleriyle de özellikle kamusal alanda sosyal sorunları yaratıcı yollarla
çözmenin yollarını arıyor. Ayrıca, mimarlık eğitimine devam etmekte olan
katılımcılara, derneğin yürüttüğü çeşitli projeler aracılığıyla saha deneyimi
kazandıran informal bir uygulama eğitimi alanı sunarak, formal eğitimi
desteklediklerini de unutmamak gerekir. 10 yılı aşkın süredir istikrarlı bir
şekilde kuruluş aşamalarındaki ilkelerinden vazgeçmeden çalışmalarını
başarıyla sürdüren Herkes için Mimarlık Derneği’ne Seçici Kurul tarafından
oybirliği ile Mimarlığa Katkı Dalı Seçici Kurul Özel Ödülü verilmiştir.”
34 MİMARLIK 425
ÖDÜLLER
YAPI DALI Ödülü
ALAN KADIKÖY, Kadıköy-İSTANBUL
İlke Barka, Özgür Bingöl
YAPI DALI Ödülü
ZONGULDAK MAĞARALARI ZİYARETÇİ
MERKEZİ, Merkez-ZONGULDAK
Ömer Selçuk Baz
YAPI DALI Ödülü
AKM CUMHURBAŞKANLIĞI SENFONİ ORKESTRASI KONSER SALONU,
Altındağ-ANKARA
Semra Uygur, Özcan Uygur
YAPI DALI Ödülü
BEYLİKDÜZÜ FATMA ANA CEMEVİ VE KÜLTÜR MERKEZİ,
Beylikdüzü-İSTANBUL
Mehmet Metin Polat, Bilge Altuğ
YAPI DALI Seçici Kurul Özel Ödülü
VOYAGE TORBA OTEL ETAP 1, Bodrum-MUĞLA
Abdurrahman Çekim
YAPI / KORUMA DALI Ödülü
HASANPAŞA GAZHANESİ / MÜZE GAZHANE,
Kadıköy-İSTANBUL
Gülsün Tanyeli, Yıldız Salman, Sevim Aslan,
Deniz Aslan, Kani Kuzucular
PROJE / ÇEVRE (KAMUSAL ALAN TASARIMI) DALI Ödülü
KADIKÖY MEYDANI KENTSEL TASARIM PROJESİ,
Kadıköy-İSTANBUL
Selahattin Tüysüz, Hasan Sıtkı Gümüşsoy, Erhan Vural,
Pelin Tüysüz
PROJE / KORUMA DALI Ödülü
MERSİN ESKİ İNGİLİZ YAĞ FABRİKASI, Akdeniz-MERSİN
Umut Bilgiç, Merve Çolak Gözener, Seray Türkay Coşkun,
Esatcan Coşkun, Onur Yüncü
FİKİR SUNUMU DALI Ödülü
SAYISAL “BİR ŞEHİR KURMAK: ANKARA 1923 - 1933”
Ali Cengizkan, Müge Cengizkan
FİKİR SUNUMU DALI Ödülü
ANI TARLALARI
Zuhal Kol Zarco Sanz, Carlos
Zarco Sanz, Ozan Önder Özener,
Ozan Şen, Berna Yaylalı, Zeynep
Küheylan, Ali Vatansever
MİMARLIK 425 35
YAPI DALI ÖDÜLÜ
ALAN KADIKÖY
Kadıköy-İSTANBUL
İLKE BARKA, ÖZGÜR BİNGÖL
“Yerel kamu yönetimi işverenliğinde projelendirilen ve inşa edilen yapının, kamu kaynakları ve süreçleriyle nitelikli bir sonuç alma
olanağını yükselten rasyonel yaklaşımı, malzeme seçimleri ve detay çözümleri; iç mekân düzenlemesindeki esnek, farklı kullanım
olanaklarına uyabilir kurgusu ve yakın çevresindeki kamusal mekân niteliğine ve kullanımına olumlu katkısı nedeniyle…”
Proje Grubu
BBMD | Bingöl Barka Mimarlık ve Danışmanlık
Özgür Bingöl, İlke Barka, Merve Şen, Pınar Kılıç
İşveren
Kadıköy Belediyesi
Yapımcı
Yapı Grup ve Güner İnşaat
Statik
Barka Mühendislik
Mekanik
Meta Mühendislik
Elektrik
En Proje
Geoteknik
Geostar Proje
Aydınlatma Tasarımı Atempo
Akustik
Karakutu Akustik
Sahne Mekaniği
Gala Sahne
İç Mekân Tasarımı
BBMD
Peyzaj Tasarımı
BBMD
Fotoğraflar
Cemal Emden ve BBMD
Web sitesi
www.bingolbarka.com
Alan Kadıköy, 2016 yılında Kadıköy Belediyesi’nin çağdaş bir kültür tesisi yapma isteği ile çalışmaları başlamış, temel ilkelerin geniş bir
katılımla belirlendiği bir tasarım sürecinin ürünü olan bir tiyatro yapısı. Tasarım sürecinde ana yaklaşım, hem zaman içerisinde oluşabilecek
her türlü değişime ve farklı taleplere kolaylıkla adapte olabilen esnek bir iç mekân düzenine ve buna eşlik eden güçlü bir altyapıya, hem
de zamanın etkilerine karşı dayanıklı bir yapı kabuğuna sahip bir bina elde edilmesidir. Tiyatro yapısı zemin üzerinde ve altında üçer kattan
oluşmaktadır. Zemin üzerinde; giriş kolonadı, üst üste konumlandırılmış iki salon ve bu salonlara hizmet veren bir yönde salon önü, diğer
yönde ise salon arkası olarak tanımlanabilecek dört ana bileşen yer almaktadır. Alan Kadıköy özetle, yerel yönetim tarafından üretilmiş,
özellikle sahne sanatlarına ev sahipliği yapacak, sanatçılara özgürce tiyatral mekânı düzenleme imkanı veren ve altyapısal anlamda üst
düzey donanıma sahip dayanıklı bir hangar yapısı olarak nitelenebilir.
36 MİMARLIK 425
MİMARLIK 425 37
38 MİMARLIK 425
MİMARLIK 425 39
YAPI DALI ÖDÜLÜ
ZONGULDAK MAĞARALARI ZİYARETÇİ MERKEZİ
Merkez-ZONGULDAK
ÖMER SELÇUK BAZ
“Yerin yarattığı son derece güçlü ancak bir o kadar da dokunulması güç bağlamın farkındalığıyla, bu bağlamı zedelemeyen, aksine
değer katan temel yaklaşımı; yapının yer aldığı alanın sınırlayıcı ve zorlayıcı koşullarını bir sorun olmaktan ziyade tasarıma katkı
sağlayacak unsurlar olarak değerlendirmedeki becerisi; ve oldukça yalın bir dille eriştiği yüksek arkitektonik niteliği nedeniyle…”
Proje Grubu
Danışmanlar
Proje Yılı
Yapım Yılı
İşveren
Yapımcı
Statik
Mekanik
Elektrik
İç Mekân Tasarımı
Peyzaj Tasarımı
Fotoğraflar
Görselleştirme
Ömer Selçuk Baz, Ece Özdür, Atakan Koca, Fatma Sezgin, Firdevs Ermiş, Pelin Yıldız
Okan Bal, Ömer Yılmaz, Devrim Çimen, Hamdi Mengi, Hüseyin Arslan
2017
2021
Zonguldak Valiliği
Yıldırım Yapı
Parlar Mühendislik
Ente Mühendislik
Tasarım Proje
Yalın Mimarlık
Cey Peyzaj
Egemen Karakaya, Murat Germen
Cihan Poçan
Zonguldak, keşfedilen mağara sayısı ve bu mağaraların oluşum evrelerinde meydana gelmiş olan mağara içi karakterleriyle geniş bir yelpazeye sahip bir coğrafya. Kentin her alanına yayılmış olan mağaralar ağı, yerli-yabancı turistlerin, araştırmacıların, mağara sporcuları için
çeşitlilik içeren bir gezi ağını mümkün kılıyor. Zonguldak Mağaraları Ziyaretçi Merkezi (ZMZM) bu önemli potansiyeli erişilebilir ve görünür
hale getirmeyi amaçlıyor. Gökgöl Mağarası, Zonguldak’ın 5 km güneydoğusunda, Erçek Deresi’nin doğu yamacında bulunur. Gökgöl
Mağarası içinde yer alan çeşitli renk, doku ve büyüklükte sarkıt, dikit, sütun, bayrak ve perde oluşumları ile Zonguldak ve Türkiye’nin
ziyaret edilebilen önemli mağaralarından birisidir. Güneyinden geçen, Zonguldak-Ankara karayolunun yapımıyla daha ulaşılabilir hale
gelen Gökgöl Mağarası, karşılaştığı veya ilerleyen zamanlarda karşılaşabileceği yoğun ilgi potansiyeliyle, ziyaretçilerine daha gelişmiş bir
deneyim yaşatmayı hedefliyor. ZMZM yapısıyla birlikte Zonguldak coğrafyasında keşfedilmeyi bekleyen diğer mağaralar için gelişmiş bir
anlatı, bilgilendirme ve yönlendirme yapılması amaçlanıyor. Zonguldak Mağaraları Ziyaretçi Merkezi ile tasarım sürecinin ilk aşamalarından
itibaren, konumlanacağı Gökgöl Mağarasının önü ve yakın çevresiyle mümkün olabildiğince doğrudan ve tek defalık yere özgü bir ilişki
kurmayı hedefledik. ZMZM’nin mimari yaklaşımı; milyonlarca yıllık doğal oluşum süreçleri sonunda günümüzdeki halini almış olan doğa
parçasının şaşırtıcı varlığı ile yarışmadan var olabilecek tutarlı bir mimarlık dili kurabilmektir.
40 MİMARLIK 425
MİMARLIK 425 41
42 MİMARLIK 425
MİMARLIK 425 43
YAPI DALI ÖDÜLÜ
BEYLİKDÜZÜ FATMA ANA CEMEVİ VE KÜLTÜR MERKEZİ
Beylikdüzü-İSTANBUL
MEHMET METİN POLAT, BİLGE ALTUĞ
“Beylikdüzü Yaşam Vadisi ve konut yerleşim alanı arasında görünür bir geçiş mekânı olabilmesi ile, Alevi kültürünün saklı
kalmışlığına, Alevi inancının ‘bir araya getirici’ değerlerinin gözetilerek, sosyal, mekânsal ve yapısal bağlamda, yeni bir yorum getirmesi; ibadet yapılarındaki alışılagelmiş sembolik temsil(ler)den uzak durarak mimari programın kendisi ile öne çıkması; malzeme
seçimi ve kullanımındaki yalın, incelikli ve ustalıklı tavrı; çevreden başlayarak ibadet ve sosyal mekanlara değin sahip olduğu nitelikli,
zengin ve özgün mekânsal atmosferi nedeniyle…”
Proje Grubu
Ofis
İşveren
Peyzaj
Statik
Mekanik
Elektrik
Aydınlatma Danışmanı
Akustik Danışmanı
Yönlendirme Tasarımı
Fotoğraf
Mimari Mesleki Kontrollük
Proje Yılı
Yapım Yılı
Arsa Alanı
Toplam İnşaat Alanı
Bilge Altuğ, Mehmet Metin Polat, Bengi Altuğ, Gökhan Turan, Ata Kurt, Gizem Özer, Ecem Özden
9016 Mimarlık
Beylikdüzü Belediyesi
Merve İmer, Doğan Onur Araz
OTS Proje Müşavirlik
Çilingiroğlu Mühendislik ve Müşavirlik
Enkom Mühendislik Müşavirlik
On Off Aydınlatma Tasarımı
Proplan Proje
Emre Parlak
Yerçekim Mimari Fotoğraf
Mehmet Metin Polat, Bilge Altuğ
2016-2017
2019-2020
7800 m²
2850 m²
Bir cemevi yapısının yarışmaya açılması ve kazanan projenin ilk öneriye çok yakın bir gerçeklikte tamamlanabilmesi, günümüz mimarlık
tartışmaları adına önemli bir sonuç. Nitekim, projenin Türkiye’de “yarışma ile yapılmış” ilk cemevi yapısı olduğu vurgulanıyor. Alevi
inancının “bir araya getirici” değerleri göz önüne alınarak hazırlanan proje, Beylikdüzü Yaşam Vadisi ile ilişkili olacak şekilde, 7800 metrekarelik bir alanda kurgulanmış. Konut alanı ve Yaşam Vadisi arasındaki bir geçiş mekânı olarak, hem Alevi kültürünün saklı kalmışlığına
bir yorum getiriyor, hem de ona sakin bir görünürlük sunuyor. Projede dinin sembolik bir temsilden uzak olan mütevazı yanı başarı ile
vurgulanırken, programın kendisi sosyal kılınıyor. Kültür merkezi ve park, projenin “sosyal” bağını oluşturma amacı ile zemin katta, cemevi
ise daha mahrem kılınarak üst katta konumlandırılıyor. Mekân deneyimindeki süreklilik bozulmadan, mekânlardaki fonksiyonel ayrım
malzeme farklılaşması ile betimleniyor. İç-dış ilişkisini sağlayacak görsellikte doğal taş dokusunun tercih edildiği yapıda, ibadet mekânları
ahşap malzeme ile vurgulanıyor. Yarışmaya sunulmuş projede ibadet yapılarının tamamının ahşap strüktür ile inşa edilmesi önerisinin,
ekonomik koşullar nedeniyle betonarme/ahşap birlikteliği ile sağlandığı dile getiriliyor. Yarışmaya sunulan ilk öneriden farklı olarak, jürinin
de önerisi ile meydanın ve hizmet alanlarının kademelendirildiği gözlemleniyor. Böylece, gerek üst ölçek kararında belirtilen yapı-çevre
etkileşiminin, gerekse de mekân deneyimindeki düşey akıcılığın güçlendiği görülüyor.
44 MİMARLIK 425
MİMARLIK 425 45
46 MİMARLIK 425
MİMARLIK 425 47
YAPI DALI ÖDÜLÜ
AKM CUMHURBAŞKANLIĞI SENFONİ ORKESTRASI KONSER SALONU
Altındağ-ANKARA
SEMRA UYGUR, ÖZCAN UYGUR
“1992’de açılan ulusal yarışmada 1. ödül aldıktan sonra tamamlanması 2021’i bulan Atatürk Kültür Merkezi Cumhurbaşkanlığı
Senfoni Orkestrası Konser Salonu Türkiye’de son yıllarda gerçekleşen en önemli kültür yapılarından biri olarak kültür-sanat
alanındaki kalıcı yatırımlarla ilgili sabırlı bir mücadele ve emeği de örneklemektedir. Konumu ve yönlendirmesiyle Ankara’nın tarihi
yer ve anıtları arasında bağlantı kuran yapı kompleksi cesur geometrik tavrı, anıtsal ölçeği ve ikonik özellikleriyle Ankara’nın kültürsanat haritasında güçlü bir odak haline gelmiştir. Karmaşık programın ustalıkla çözülmesinin ötesinde barındırdığı mekânsal zenginlik, inşaatında kullanılan öncü teknoloji ve üst düzey teknik yetkinlik, malzeme seçimi ve işçilikteki özen nedeniyle...”
Proje Grubu
İşveren
Yapımcı
Akustik Danışmanı
Peyzaj
Statik
Mekanik
Elektrik
Fotoğraf
Proje Yılı
Yapım Yılı
Toplam İnşaat Alanı
Toplam İnşaat Alanı
Necati Seren, Güliz Erkan, Metin Cihan Yıldırım, Ayça Tüzmen Kamer, Tomris Çetin, Esra Gömceli, Deniz Karabacak, Oya Caymaz,
Bozkurt Yurdakul, Umut Toker, Sandro Capadona, Onur Ergen, Ayhan Abanozcu, Alper Derinboğaz, Gökhan Kınayoğlu,
Emre Şavural, Evren Başbuğ, Ramazan Avcı, Aslı Kaya, Evrim Özlem Kale, Özcan Kaygısız, Eser Köken, Ebru Can, Rabia Uçay,
Kemal Yurtgezen, İrem Erdinç, Mustafa Kır, Deniz Uygur
T.C. Çevre Şehircilik Bakanlığı
Çağdan İnşaat
Wolfgang Fasold
Can Kubin
Danyal Kubin
Bahri Türkmen
Kemal Ovacık
Cemal Emden
1992-2012
1997-2021
62457 m2
2850 m2
Nitelikli ve kent tarihinde değerli bir önemi olan proje arsasının kentsel değeri irdelenerek tasarlanan yapılar bütünü, kültürel mekânın kent
ile olan ilişkisinin çağdaş bir yorumu olarak Ankara’da kullanıma açıldı. Mayıs 1992’de tam adıyla Atatürk Kültür Merkezi Cumhurbaşkanlığı
Senfoni Orkestrası Konser Salonu ve Koro Çalışma Binaları Ulusal Mimari Proje Yarışması ilan edilir. Ankara’nın ilk planlarından itibaren
kent omurgası olan Atatürk Bulvarı üstünde bulunan yarışma arsası, Anıtkabir’e bakan tek vistayı veren alt kotta bir boşluk olup o dönemde nispeten terk edilmiş bir konuma sahiptir. Bu coğrafi-kentsel konumu tersyüz edip yorumlayan mimari tutum zamansız bir mekânın
tasarısını hedefler. 46 katılımcı proje içinden seçilen 1. Proje, arsanın kent ile beraberliği içinde yeniden ele alınış şekli ve kültür mekânının
çağdaş bir yorumu ile öne çıkar. Atatürk Kültür Merkezi 4. Bölge’de bulunan yarışma arsasına getirdiği kentsel yorumuyla diğer AKM
alanları ile bütünleşme amacı taşıyan proje, tasarım prensibi gereği içine kapanmaktansa topoğrafyaya oturumu ile kamusal kullanımları
dışarı açarken özel kullanımları özerk tutmayı başarır. Toplam 62.547 m2 inşaat alanı olan bu yapı kompleksi, Senfonik Müzik, Türk Sanat
Müziği, Türk Halk Müziği, Çok Sesli Koro ve Halk Dansları emekçileri ve severleri için yeni bir çalışma ve buluşma noktası olarak 29 senelik
bir öykünün ardından artık ziyarete açık.
48 MİMARLIK 425
MİMARLIK 425 49
50 MİMARLIK 425
MİMARLIK 425 51
YAPI DALI SEÇİCİ KURUL ÖZEL ÖDÜLÜ
VOYAGE TORBA OTEL ETAP 1
Bodrum-MUĞLA
ABDURRAHMAN ÇEKİM
“Turizm tüketiminin baskısı ile popüler kabullere uygun olarak üretilen şablonlaşmış konaklama olgusuna, eleştirel bir düzlemde,
eylemsel ve mekânsal olarak nitelikli ve özgün bir alternatif sunması; yere ve yerele özgü değerlerin genel yerleşim ve mimari mekân
kurgusundaki özgün yorumu; yalın mimari ile ulaşılan duyusal deneyime odaklı güçlü ve zengin mekân kurgusuna sahip oluşu;
iç-dış mekân ilişkilerini yorumlayış biçimi ve yaratılan mekânsal sürekliliğin yapısal ifade ile bütünleşmesi ile kazanılan nitelikli
mimarisi nedeniyle…”
Mimari Proje Grubu
İşveren
Statik
Mekanik
Elektrik
Peyzaj Tasarımı
Tüm Odalar İç Mimari Tasarım
Genel Mekânlar İç Mimari Tasarım
Aydınlatma
Fotoğraf
İnşaat Bitiş Yılı
Arsa Alanı
Toplam İnşaat Alanı
Web sitesi
Baraka Mimarlık; Abdurrahman Çekim, Sevilay Uğur Çekim, Çağla Makara, İrem Cihanoğlu, Kübra Paksoy,
Behlül Kıryolcu, Havva Nur Şen, Berkay Öztürk, Birce Tülbez
Voyage Otelcilik İnşaat Turizm İşletmeciliği Yapımcı: Botam
Akın Akıncı Mühendislik
Melant Mühendislik
Aygun Özen Mühendislik
DS Mimarlık
Baraka Mimarlık
Baraka Mimarlık
NA Mimari Aydınlatma Tasarımı
Orhun Ülgen / Voyage
2020 / 2021
74.000 m²
60.000 m²
www.barakamimarlik.com
Nitelikli ve kent tarihinde değerli bir önemi olan proje arsasının kentsel değeri irdelenerek tasarlanan yapılar bütünü, kültürel mekânın kent
ile olan ilişkisinin çağdaş bir yorumu olarak Ankara’da kullanıma açıldı. Mayıs 1992’de tam adıyla Atatürk Kültür Merkezi Cumhurbaşkanlığı
Senfoni Orkestrası Konser Salonu ve Koro Çalışma Binaları Ulusal Mimari Proje Yarışması ilan edilir. Ankara’nın ilk planlarından itibaren
kent omurgası olan Atatürk Bulvarı üstünde bulunan yarışma arsası, Anıtkabir’e bakan tek vistayı veren alt kotta bir boşluk olup o dönemde nispeten terk edilmiş bir konuma sahiptir. Bu coğrafi-kentsel konumu tersyüz edip yorumlayan mimari tutum zamansız bir mekânın
tasarısını hedefler. 46 katılımcı proje içinden seçilen 1. Proje, arsanın kent ile beraberliği içinde yeniden ele alınış şekli ve kültür mekânının
çağdaş bir yorumu ile öne çıkar. Atatürk Kültür Merkezi 4. Bölge’de bulunan yarışma arsasına getirdiği kentsel yorumuyla diğer AKM
alanları ile bütünleşme amacı taşıyan proje, tasarım prensibi gereği içine kapanmaktansa topoğrafyaya oturumu ile kamusal kullanımları
dışarı açarken özel kullanımları özerk tutmayı başarır. Toplam 62.547 m2 inşaat alanı olan bu yapı kompleksi, Senfonik Müzik, Türk Sanat
Müziği, Türk Halk Müziği, Çok Sesli Koro ve Halk Dansları emekçileri ve severleri için yeni bir çalışma ve buluşma noktası olarak 29 senelik
bir öykünün ardından artık ziyarete açık.
52 MİMARLIK 425
MİMARLIK 425 53
54 MİMARLIK 425
MİMARLIK 425 55
YAPI / KORUMA DALI ÖDÜLÜ
HASANPAŞA GAZHANESİ / MÜZE GAZHANE
Kadıköy-İSTANBUL
GÜLSÜN TANYELİ, YILDIZ SALMAN, SEVİM ASLAN, DENİZ ASLAN, KANİ KUZUCULAR
“Üretim teknolojilerinin gelişmesiyle kullanım dışı kalan endüstriyel alanlar içinde kültür varlığı niteliği taşıyan ve endüstri mirası
olarak nitelendirilen örneklerin korunarak nasıl değerlendirilebileceği, mimarlığın ilgi çekici konularından biridir. Ülkemizde,
kentleşme politikaları, rant baskısı ve tarihî çevrelerle ilgili değer yargıları bu alanları tehdit altında bırakmakta, koruma çabalarının
sonuç vermesi, yalnız geliştirilen doğru ve etkili projelere ve titiz uygulamalara değil, sivil toplum tarafından sürdürülen kararlı
mücadeleye de bağlı kalmaktadır. Uzun bir süre önce üretime son verilerek tümüyle terk edilen Hasanpaşa Gazhanesi’ni kültürsanat etkinliklerine evsahipliği yapan Müze-Gazhane’ye başarıyla dönüştürmesi; gönüllü mahalle sakinlerinin yıllar boyunca verdiği
dirençli koruma mücadelesini mutlu bir sonuca ulaştırması ve tehdit altında olan benzer tarihî alanlar için bir umut ışığı yakması
nedeniyle…”
Proje Grubu
İşveren
Yapımcı
Statik
Mekanik
Elektrik
Peyzaj Tasarımı
İç Mekân Tasarım
Aydınlatma
Fotoğraf
Yapım Tarihi
Proje Tarihi
İnşaat Alanı
Volkan Lokumcu, Arzu Özsavaşçı, Saitali Köknar, Niyazi Erdoğan, Burcu Serdar Köknar, Serra Özay, Şule Diren,
Özge Akaydın Lokumcu, Selin Etkinöz Tuncer, Yasemin Tonbul Erkek, Zeliha Erdoğan Akkurt, Tolga Berker
İBB İstanbul Büyükşehir Belediyesi Fen İşleri Daire Başkanlığı Yapı İşleri Müdürlüğü
Güryapı Restorasyon Taahhüt ve Ticaret A.Ş.
OTS Proje Müşavirlik
Besco Mühendislik
Şah Elektrik Aydınlatma, Time Elektrik
DS Mimarlık
do(x)architecture
NA Mimari Aydınlatma Tasarımı
Cemal Emden, Doğu Ayan (2021), İETT Arşivi, İTÜ Arşivi, DS Arşivi
2014-2021
2000-2018
14.060 m²
İstanbul’un Asya yakasındaki kömür gazı hizmeti 1891’de kararlaştırılmış, Hasanpaşa’da kentsel alan çeperinin de geri planında kurulmuş
olan gazhane tesisleri 1892 yılında hizmete girmiştir. Alan 1994 yılında milli envanterde gösterilmesine rağmen, endüstriyel yapılar için
duruma göre esas alınacak bir referans yoktu. Bazı binaların ilk belgeleme çalışmaları, bir dönem projesi olarak İTÜ akademisyenleri
ve öğrencileri tarafından gerçekleştirildi. Yapılar bir yasal statü elde edebilmeleri için koruma kuruluna sunuldu. Ayrıca, Gazhane Çevre
Gönüllüleri, alanın önemine dikkat çekmek amacıyla 10 yılı aşkın süre devam eden bir festival düzenlemiş ve bu emekler, 1999 yılında
İBB ve İTÜ arasında bir ön protokolü mümkün kılmıştır. 2001 yılında çalışmanın tüm aşamaları finalize edilmiş, 2002’den 2014’e kadar olan
süre, bekleme yılları olarak geçmiştir. 2014 ve 2019 yılları arasında düzenli bilim kurulu toplantıları devam ederken, 2019 yılındaki seçim
sonrası İBB yönetimi değiştiğinde, tüm restorasyon işleri çoktan bitmiştir. 25 yıllık bu uzun mimari yolculuğun ardından, gazhane kompleksi
9 Temmuz 2021 günü halka açılmıştır.
56 MİMARLIK 425
MİMARLIK 425 57
58 MİMARLIK 425
MİMARLIK 425 59
PROJE / KORUMA DALI ÖDÜLÜ
MERSİN ESKİ İNGİLİZ YAĞ FABRİKASI
Akdeniz-MERSİN
UMUT BİLGİÇ, MERVE ÇOLAK GÖZENER, SERAY TÜRKAY COŞKUN,
ESATCAN COŞKUN, ONUR YÜNCÜ
“Bir erken 20. yüzyıl yapısı olan Mersin İngiliz Yağ Fabrikası, pamuk yağı üretimi için inşa edilen bir yapı kompleksinin harap bir
halde günümüze ulaşmış son birimidir. Yalnız beden duvarlarıyla ayakta kalan bu anıtsal yapıyı kültür ve sanat etkinliklerinin
gerçekleştirileceği kamusal bir merkez içinde uyarlayarak yeniden işlevlendirmeyi amaçlayan proje, yapıyı özgün öğeleriyle birlikte
kentin toplumsal hayatına kazandırmayı hedeflemektedir. Proje, endüstri mirası olan bir kültür varlığını mimari özellikleriyle ön
plana çıkarıp incelikle uyarlayarak değerlendirmesi, alana eklenen yeni yapıları duyarlı bir tasarımla ele alması ve özenli sunumu
nedeniyle…”
Koruma Proje Grubu
Mimari Tasarım Proje Grubu
Danışmanlar
İşveren
Statik
Mekanik
Elektrik
Serkan Songur, Mustafa Çınar Ünal, Tuğba Varlı, Oğuz Bostancı, Ali Yasin Eginligil
Gökçe Naz Soysal, Kübra Sönmez
(İnşaat Mühendisliği) İ. Ozan Demirel, (Tarihsel Araştırma) Nida Naycı, (Malzeme Analizi ve Konservasyonu)
A. Akın Akyol
Mersin Valiliği
Larus İnşaat
Fuga Mekanik Mühendislik
Promete Mühendislik
20. yüzyıl başlarında pamuk yağı üretimi için inşa edilen bir yapı kompleksinin günümüze ulaşmış son parçası olan İngiliz Yağ Fabrikası;
anıtsal ölçeği, taş ve çelik malzemenin bir arada kullanıldığı nitelikli yapım tekniği ve mimarisi ile yüksek özgünlük değerine sahiptir.
Fabrikanın koruma ve uyarlanabilir yeniden kullanım projesinde temel yaklaşım; yapının özgün niteliklerini korumak, en az müdahale ile
yapısal ve malzeme ölçeğindeki sorunlarını gidermektir. Öte yandan, özgün yapı ile birlikte işleyecek şekilde parsele önerilen yeni yapılar
ve onların tanımladığı açık alanların düzenlenmesiyle yapının kentlilerin kültürel ve sosyal hayatına dâhil olması hedeflenmiştir. Yeni
kurguda Fabrika, zemin seviyesinde geçirgen ve dış mekân ile ilişkilenen bir tasarımla ziyaretçiler için karşılama mekânı olarak davranır.
Yapının hacimsel derinliğinin güçlü bir şekilde hissedilebildiği bu mekân çok amaçlı ve süreli kullanımlara uygun olarak düzenlenmiştir.
Yapının birinci kat seviyesinde barındırdığı özgün kapı açıklıkları ve dış cephelerdeki merdiven izlerinden hareketle; üst kotlara erişim yine
dış mekânda kurgulanan bir dolaşım sistemi ile doğrudan birinci kat seviyesinden sağlanmıştır. Dış mekânda kurgulanan dolaşım sistemi,
rampa ve merdivenlerle hem herkes için erişilebilir bir altyapı sunar hem de fabrikanın yerleşkenin farklı noktalarından deneyimlenebilmesini sağlar. Günümüzde yok olmuş çatı ve döşeme sistemi yapı elemanları çağdaş malzeme ile yapının depreme dayanımını da sağlayacak
şekilde yeniden tasarlanmıştır. Her seviyede platformlar arası bağlantıların farklı noktalardaki merdivenlerle kurgulandığı dolaşım sisteminin
önemli bir parçasını asansör ve servis çekirdeği oluşturur. Özgün çelik strüktürün üç boyutta tanımladığı sürekli hacimlerden biri içerisinde
konumlanan bu çekirdek hem yapının havalandırma ve elektrik altyapısını üst kotlara taşır, hem de yapının tüm seviyelerini herkes için
erişilebilir kılar.
60 MİMARLIK 425
MİMARLIK 425 61
PROJE / ÇEVRE (KAMUSAL ALAN TASARIMI) DALI ÖDÜLÜ
KADIKÖY MEYDANI KENTSEL TASARIM PROJESİ
Kadıköy-İSTANBUL
SELAHATTİN TÜYSÜZ, HASAN SITKI GÜMÜŞSOY, ERHAN VURAL, PELİN TÜYSÜZ
“Kentin son derece önemli bir meydanı için yapılan proje çalışmasının çok yönlü ve derinlikli bir araştırma süreci niteliğinde ele
alınması, zaman içinde bellekte kaybolan tarihsel ve kentsel bağların mekândaki izleri üzerinden yeniden kurulmasına yönelik
yaklaşımı, araştırma sürecine ait bilginin ve bütüne ait analizlerin içerik ve anlatımındaki başarılı ifadesi nedeniyle…”
Proje Grubu (Project Group)
Planlama Tasarımı
Peyzaj Tasarımı
Danışman(lar)
İşveren
Adapt Architects, Aboutblank Architects
Serkan Sınmaz
Nursen Gümüşsoy Kısar
Zekiye Yenen, Cenk Hamamcıoğlu, Şener Tüysüz, Tevfik Türen Karagözoğlu, Ebru Bayram Sınmaz, Ulrike Brandi
İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Kadıköy, Megaralılar tarafından tarihî yarımadada bulunan Byzantion kentinden önce kurulan Kalkhedon kentinin temelleri üzerinde
yükselmiştir. 1800’lerin sonuna kadar doğal kıyı formunu koruyan alan 1900’lerin başında Haydarpaşa Tren İstasyonu için yapılan dolgu
alanı ile orijinal formunu kaybetmeye başlamış, süreç İnciburnu dolgusu, Et Balık Kurumu dolgusu, rıhtım dolgusu ve son olarak da İSKİ
dolgusu ile devam etmiştir. Kent dokusuna eklemlenen her bir dolgu ve fonksiyon, kentlinin kıyı ile kurduğu organik ilişkiyi etkilerken tarihi
katmanların da izini silmiştir. Bu doğrultuda Kadıköy Kentsel tasarım yarışması, kentlinin kaybolan tarihsel ve kentsel bağı geri kazanımı için
bir fırsat oluşturmuştur. Goad, Stolpe, Pervititch, Alman Mavileri haritalarının yanı sıra, 1946, 1966, 1970 ve 1982 hava fotoğrafları günümüz
ile karşılaştırılmıştır. Bu analiz akademik araştırmalar ve gezginler tarafından yazılan kroniklerin de incelenmesi sonucu, bir matriks
hazırlanarak önemli bir envanter çalışmasına dönüşmüştür. Kadıköy kent belleğini oluşturan bu izler tasarım altlığı olarak kullanılmış ve
peyzajda ve yapısal öğelerde karşılık bularak belleğe kazandırılmıştır. Alana hakim olan sert zemin, yeşil ağırlıklı bir dokuya dönüşürken,
otobüslerin parklanma alanı olarak kullanılan kısımlar ulaşım uzmanları ile geliştirilen çözüm sonucu minimize edilmiştir. Moda ile Harem
arasında gerçekleştirilen yeşil kuşak bağlantısı, yaya ve bisiklet güzergahlarının da eklenmesi ile sürekliliğe kavuşmaktadır. Kültürel aktivitelerin, ticari faaliyetlerin ve ulaşım fonksiyonlarına hizmet eden birimlerin bütüncül bir yaklaşımla ele alınması ve öneriler için geliştirilen
ölçeklerin kent dokusu ile uyumlu olması hedeflenmiştir. Bu kapsamda Kadıköy sahili yarışma sonucu uygulanacak proje ile birlikte, yeşil
alanları ile öne çıkan, araç değil yaya öncelikli bir kentsel mekâna dönüşecektir. Engelsiz erişim stratejilerinin geliştirilmesi sonucu kıyı
alanına farklı ihtiyaca sahip bireylerin konforlu bir şekilde ulaşımı sağlanmıştır. Bununla beraber İstanbullular mimari dil bütünlüğüne sahip
yeni donatılar ve servis mekânları ile zenginleşen kıyı kurgusu içinde tanımlı bir kent meydanına sahip olacaktır.
62 MİMARLIK 425
MİMARLIK 425 63
FİKİR SUNUMU DALI ÖDÜLÜ
SAYISAL “BİR ŞEHİR KURMAK: ANKARA 1923 - 1933”
ALİ CENGİZKAN, MÜGE CENGİZKAN
“Sergi, kitap ve filmlerden oluşan proje kapsamında Ankara’nın Yenişehir mahallesinde 1923-1933 yılları arasında gerçekleştirilen
ve bugüne neredeyse hiç izi kalmamış binalar arşiv belgeleri, mimarlık tarihi metinleri, resmi kayıtlar, döneme ait planlar, haritalar, hava fotoğrafları ve çeşitli görsel malzeme kullanılarak ve sayısal teknolojilerin katkısıyla yeniden ayağa kaldırılmaktadır.
Odaklandığı alan ve dönemin çok boyutlu ve zengin bir anlatımı olmasının ötesinde kente dair bilginin sayısal teknolojilerin sonsuz
olanaklarıyla paylaşılmasına güncel bir örnek teşkil etmesi, kent müzeciliği, kent tarihi, kent araştırmaları alanlarına ufuk açıcı bir
yaklaşım sunması nedeniyle…”
Araştırma Projesi Yürütücüleri
Modelleme ve Videolar
Düzenleyen
Ali Cengizkan, N. Müge Cengizkan
Dersu Değer, Büşra Öner
Vehbi Koç Vakfı ve Koç Üniversitesi VEKAM
“Sayısal bir şehir kurmak”, mimarların aklına şehrin bir dönemine ilişkin bilgi “yok derecesinde” olduğunda gelir. Bu şehir başkent
Ankara’dır, açık arşivcilikle gelişen bilgi dağarcığı ve hızla çağ atlayan sayısal teknolojilerin yönlendirmesiyle geliştirilen araştırma projesi
“Bir Şehir Kurmak: Ankara 1923-1933”, sergi, kitap ve filmler ile başkentin ilk on yılında gerçekleştirilmiş ve bugün sokak izleri dışında çok
az yapılı çevre-bina bırakmış olan Yeni Şehir mahallesini yeniden ayağa kaldırır. Projenin en büyük katkı ve yaratıcılığı, zayıf mimarlık tarih
yazımı belgeleri ve arşiv belgeleri karşısına, “onlar olmasaydı nasıl bilgi üretirdik?” sorusunu koyarak gerçekleşir. Sayısal teknolojilerin katkısı
ve arşiv okumaları, plan tarihçiliği, mimarlık tarih yazımı bilgileri, tapu-kadastro dosyaları, hava fotoğrafları, dönem plan ve haritalarıyla
birlikte, yerleşimin kurulmasına tanıklık eden yaklaşık 1300 fotoğraf ve popüler kartpostaldaki Ankara yeniden kurulur. “Dışarıdan içeriye”
üç-boyutlu tasarımla cephe ve çatı çizimleri gerçekleştirilir: Gerek yapıların gerekse kentsel mekânların modellenmesiyle kısa filmler üretilir
ve sergilenir.
64 MİMARLIK 425
MİMARLIK 425 65
FİKİR SUNUMU DALI ÖDÜLÜ
ANI TARLALARI
ZUHAL KOL ZARCO SANZ, CARLOS ZARCO SANZ, OZAN ÖNDER ÖZENER,
OZAN ŞEN, BERNA YAYLALI, ZEYNEP KÜHEYLAN, ALİ VATANSEVER
“İçinde bulunduğumuz zamanda halen süregiden küresel ve yerel ölçekte günümüzün en önemli sorunlarından biri olan salgın olgusunu, kolektif düşünce ve kolektif bellek özelinde tartışarak sunduğu özgün kavramsal yaklaşımı; önerdiği düşünsel anlatıyı mekânsal
bir deneyim ile cisimleşmiş bir anlatıya dönüştürme biçimindeki özgünlük; okuyucuyu kendiliğinden yaratılan performatif bellek
peyzajının anlatısının içine almasını sağlayan özgün sunum tekniği nedeniyle…”
Proje Grubu OpenAct
İşveren
İBB
Proje salgınlara dair kolektif bellek ve bilgiye demokratik erişim ve dışsallaştırılmış kolektif düşünsel sürecin materyalizasyonu kavramları
üzerinden yaklaşırken alanı farklı katmanları ile bir anma, anımsama ve öğrenme mekânı olarak ele alır. Buradaki temel düşünce salgına
dair toplumsal belleğin canlı kalmasını sağlamak ve zaman içerisinde oluşabilecek “sosyal amnezinin” karşısında anı, düşünce ve bilginin
sentezlendiği bir kolektif duygu ve bellek peyzajının oluşturulmasıdır. Bir başka açıdan dünya yüzünde epidemilerin ve pandemilerin
sürekli olageldiği ve mevcut salgının hala devam ettiği gerçeği ile yüzleşmek projenin düşünsel içeriğinde kendisine karşılık bulur. Hala
yazılmakta olan bu hikâyenin kalıplaşmış ve cisimleşmiş bir anlatının içerisine alınması mümkün olmadığı gibi konvansiyonel bir anıtsal
temsilin ötesinde bir gerçekliğin ele alınmasını zorunlu kılar. Bu nedenle proje önerilen mekânsal algoritmaya sunulan yeni girdiler ile
büyümeye devam eden aktif ve dönüşen bir kentsel arşiv niteliğinde olduğu gibi çok katmanlı, ekopolitik ve açık kaynaklı bir performatif
yerleştirme olarak yorumlanır.
66 MİMARLIK 425
MİMARLIK 425 67
ÖDÜL
2022 Pritzker Ödülü Kazananı
Diébédo Francis Kéré:
Yerelde, Yerelle Birlikte İnşa Etmek
Elif Sidar Ökdemir
Pritzker ödülünü bu yıl ilk defa Afrikalı bir mimar
aldı. Seçici jürilerin geçmişten günümüze
yolculuğunu yorumlayan yazar, ödülün bu yılki
adresi olan “mimar, eğitimci ve sosyal aktivist”
Kéré’nin “topluluklar için ve topluluklara ait”
mimarlığını inceliyor.
NOTLAR
1. Valencia, Nicolás,
2022, “Why Francis
Kéré Won the Pritzker
Prize?”, https://www.
archdaily.com/978764/
why-francis-kerewon-the-pritzker-prize
[Erişim: 01.05.2022].
2. “Announcement”,
https://www.pritzkerprize.com/laureates/
diebedo-francis-kere
[Erişim: 01.05.2022].
Pritzker Mimarlık Ödülü 2022 yılı kazananı Diébédo
Francis Kéré, bu ödülü kazanan ilk Afrikalı mimar. Kendisini mimar, eğitimci ve sosyal aktivist olarak tanımlıyor. Bugün mimarlığa bakışını, beklentilerini ve yapma
biçimini doğrudan şekillendiren şeyin kendi kişisel hikayesi olduğu apaçık ortada. Bu nedenle çokça yayında
Kéré’nin işleri ve yapma biçimi kişisel hikayesiyle birlikte aktarılıyor. Afrika’nın batısında yer alan Gando’da
(Burkina Faso) doğan Kéré, köyünde okula giden ilk
kişi. Çeşitli kurumlardan aldığı burslar sayesinde öncelikle 1985 yılında marangozluk okumaya, on yıl sonra da
Berlin Teknik Üniversitesi’nde mimarlık okumaya başlıyor. Sömürge döneminin süren izleri nedeniyle bilgiye
erişimin kısıtlı olduğu Burkina Faso’da bugün bile köy
nüfusun yarısından fazlasının okuma yazma bilmediği
tahmin ediliyor. Bölgede eğitime erişim gibi eşitsizliklerin yanı sıra elektrik ve temiz suya erişim gibi çeşitli
altyapı sorunları da söz konusu. Kendi tarifiyle Kéré, mimar ve mimarlık kelimelerinin toplumda bir karşılığının
olmadığı bir bölgede, Gando’da mimar oluyor ve bu
bölgede üretmeye devam ediyor.
Bölgede yaşanan sosyal adaletsizlikler ve yaşam kültürünün yanı sıra iklim, yerel malzemeler ve yerel yapım
teknikleri gibi yerelin bilgisine olan hakimiyeti Kéré’nin
mimarlık pratiğindeki en büyük belirleyicilerden biri. Eğitim aracılığıyla edindiği bilgiyi yereli dönüştürmek için
kullanıyor, geleneksel yapım tekniklerini ve malzemelerini edindiği yapım bilgisiyle harmanlayarak yenilikçi
Kaynak: “Naaba Belem Goumma Secondary School”, https://www.kerearchitecture.com/work/building/naaba-belem-goumma-secondary-school [Erişim:
01.05.2022].
Elif Sidar Ökdemir
Mimar, Araştırmacı
1979 yılından bu yana dünyanın prestijli mimarlık ödüllerinden olan ve her yıl Hyatt Vakfı tarafından seçici jüri
aracılığıyla yapılı çevreye katkı sağlayan mimarları onurlandırmak adına verilen Pritzker Mimarlık Ödülü’nün
2022 yılı kazananı Diébédo Francis Kéré oldu. 1990’ların başına kadar Philip Johnson (1979), Oscar Niemeyer (1988), Frank Gehry (1989) ve Aldo Rossi (1990)
gibi isimlerin aldığı ödül bu yıllarda jüri tarafından “ömür
boyu başarı ödülü” niteliğinde görülüyordu. Takip eden
yıllarda Renzo Piano (1998), Norman Foster (1999),
Rem Koolhaas (2000) ve Zaha Hadid (2004) gibi isimlerle “küresel olarak ünü yaygınlaşan mimarlara verilen” bir niteliğe bürünerek sürdü. Son yıllarda ise Shigeru Ban (2014), Alejandro Aravena (2016), Lacaton &
Vassal (2021) ve son olarak da Diébédo Francis Kéré
(2022) gibi isimlerin onore edilmesiyle “sosyal tasarım,
topluluk odaklı tasarım ve alternatif mimarlık pratikleri”
öne çıkmaya başladı.1 Bu tarihsel değerlendirme izleği
mimarlık ürününe atfedilen değerin ve mimarlık pratiğinin kendisine bakışın nasıl dönüştüğünü izlemek
için oldukça önemli. Bu dönüşüm, tasarım ve mimarlık
pratiğinin yapılı çevreyi oluşturan salt mimarlık ürünü
üzerinden mi yoksa bütüncül olarak sürecin tasarımını,
yöntemini ve nasıl işletildiğini kapsayarak mı değerlendirileceği tartışmasını öne çıkarıyor. Bu anlamda mimarlığın bir pratik olarak var oluşu, sunumu ve öne çıkarılma
biçimiyle ilgili bir paradigma değişiminden bahsetmek
mümkün. 2022 yılında Diébédo Francis Kéré’yi ödüle la-
yık gören jürinin şu açıklaması da bu vurguları doğrular
nitelikte: “Mimarlığın nesneyle değil hedefle ilgili, ürün
değil süreç olduğunu biliyor. Francis Kéré’nin tüm çalışmaları bize yerinde kök salmış maddiliğin gücünü gösteriyor. İnşa ettiği yapılar yapma biçimleri, malzemeleri,
programları ve özgün karakterleri bakımından topluluklar için ve topluluklara aittir.”2
1. Naaba Belem Goumma Lisesi için hazırlanan kil karışımıyla inşa edilen duvarlar
68 MİMARLIK 425
Kaynak: https://www.kerearchitecture.com/work/building/gando-primary-school-library [Erişim: 01.05.2022].
2. Gando İlkokulu kütüphanesi, çömleklerin şantiye alanına taşınması, inşaata hazırlanması ve çatı inşasında kullanımı
yöntemler geliştiriyor. Yerin çoklu verilerini okuyup tüm
süreci bunun üzerinden kuruyor. Dolayısıyla yaşama
kültürü, ekonomik koşullar, iklim ve doğa olayları; tasarım ve inşa sürecinin çoğu zaman merkezine oturuyor
veya parçası oluyor. Burkina, hızlı yağış alan dolayısıyla da sellerin sık görüldüğü bölgelerden biri. İlk bakışta
negatif görünüyor olsa da bu doğa olayı inşa etmek için
gerekli kum ve çakılları nehirlere taşımaya yardımcı oluyor; nehirlerde biriken kum ise kil karışımında kullanılabiliyor. Yerelin taşıdığı “toprakla üretme” bilgisi, Kéré’nin
eğitiminin taşıdığı inşa etme bilgisiyle birleşiyor ve Naaba Belem Goumma Lisesi inşa edilirken hazırlanan çamur karışımı bu projede beton gibi, kalıplara dökülerek
kullanılıyor. Betondan daha sürdürülebilir ve daha ucuz
olan bu yenilikçi yöntem, estetik değerinin yanı sıra geleneksel kil tuğlalardan daha hızlı inşa ediliyor. (Resim 1)
Bir diğer proje olan Gando İlköğretim Okulu
Kütüphanesi’nin (2019) çatısına havalandırma ve gün
ışığı için delikli bir yüzey tasarlanmış. Sıcak havayı dışarı, gün ışığını içeri alan delikli yüzey inşa edilirken
bölgede yoğunca kullanılan kil çömleklerden yararlanılıyor. (Resim 2) Şantiye alanına taşınıp kesilen çömlekler yerleştirilerek etraflarına beton dökülüyor. Tavan
için yaratılan bu yüzeyde, açıklıkların üzerine yerleştirilmiş polikarbonat levhalarla güneşten ve yağmurdan
koruyan oluklu bir metal çatı bulunuyor. Çatının yüzeyi,
pencerelerden ve tavandaki deliklerden soğuk havayı
çekerek iç mekânı havalandırıyor. Bu ve benzeri, iklime
duyarlı, düşük maliyetli, ekolojik ve yenilikçi yöntemler
çokça tüketilen sürdürülebilirlik tanımına da yerel bir
bakış sunuyor. Dolayısıyla bölgenin yerel malzemeleri
ve yapım yöntemlerini tasarım ve mühendislik bilgisiyle
geliştirerek yapı üretmek, düşük teknolojili, kendine yeten ve yere ait bir sürdürülebilirlik tanımının fizikselleşmesi olarak okunabilir.
Ortaya çıkan yeni yöntemin ve bilginin özgün olması ile
kurumsallaşarak tekrar etmeme hali de üzerinde düşünülmesi gereken noktalardan biri. Tasarımdan inşaya
tüm süreç okunduğunda ortaya çıkan alternatif ve özgün bilginin kopyalanarak yaygınlaşmasının amaçlanmadığı, aksine yere ait olarak ve yerden üretildiği görülüyor. Tüm bunlarla birlikte yerel bilgiden doğan bu
özgünlüğün projeleri başarılı kılan en önemli etkenlerden biri olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Kéré’nin dünyasında mekânın fiziksel üretim süreci temel bir mekânsal ihtiyacı karşılamanın ötesinde, sosyal
eşitsizlikleri gidermeye odaklanarak topluluk için ekonomik bir kaynak yaratmayı da hedefliyor. Dolayısıyla
projelerle birlikte mekânın estetik, ekolojik ve işlevsel
değerlerinin ötesinde, topluluğun sosyal ve ekonomik
yaşamına dair ürettiği değerin varlığı da görünür hale
geliyor. Yapma biçiminin temelini gözler önüne seren
ve ona 2004 yılında Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü kazandıran Gando İlkokulu (2001) bahsi geçen durumları
özetler nitelikte. Yukarıda örneklenen projelerine benzer biçimde doğal malzemelerle iklime uygunluğu göz
önüne alınarak tasarlanan yapı, yerel halkı da inşa sürecinin parçası haline getirmiş. Kéré halkı öncelikle malzemenin farklı biçimlerde kullanılabileceği vurgusuyla
köydeki yerel halkı sürecin bir parçası olmaya ikna etmiş. (Resim 3, 4) Birlikte inşa yaklaşımın hâkim olduğu
şantiyede, bölgedeki kadınlar ve erkekler yerel teknik-
MİMARLIK 425 69
Kaynak: “Gando Primary School”, https://www.kerearchitecture.com/work/building/gando-primary-school-3 [Erişim:
01.05.2022].
Kaynak: “Primary School Extension, Gando”, https://arquitecturaviva.com/works/
ampliacion-de-la-escuela-primaria-en-gando-7 [Erişim: 01.05.2022].
3. Gando İlkokulu cephesi ve derslikleri
4. Gando İlkokulu şantiyesi
şen ihtiyaçlara bağlı olarak çeşitli şekillerde daha büyük
kompozitler halinde birleştirilebilen, yerel tipolojiyle uygun bir dizi uyarlanabilir modülden oluşuyor. (Resim 5)
Dolayısıyla komünitenin de belirleyici aktörler arasında
yer aldığı bu süreçler, kırsalda istihdam alanı yaratmanın iyi örnekleri arasında yer alıyor. İlkokul projesinin
başarısı sonrasında öğrenci sayısının artmasıyla ek bir
bina inşa etme ihtiyacı doğmuş ve 2008 yılında tamamlanan ek bir yapı daha inşa edilmiş.
5. Gando Öğretmenevi
Kaynak: “Gando Teachers’ Housing”, https://www.kerearchitecture.com/work/building/gando-teachershousing [Erişim: 01.05.2022].
leri kullanmış. Önce erkekler sonra da kadınlar ürettikleri aletler aracılığıyla zemine serilen kile vurarak baskı
yapmış, bu işlem kili ıslatarak uzun saatler boyu devam
etmiş. Ardından taşla cilalama işlemi başlamış ve zemin
pürüzsüz hale gelene kadar devam etmiş.
Üretilen mekânla emek sürecini ortaklaştırarak yerelin
bağ kurmasını sağlamanın yanı sıra birlikte inşa pratiği aynı zamanda yerel kalkınmaya da katkı sağlıyor.
Gando’dan iş imkânlarının kısıtlılığı nedeniyle ayrılan erkekler öğrendikleri ve uyguladıkları teknikler sayesinde
bölgedeki diğer şantiyelerde iş imkanı bulmaya başlamış.
Gando Öğretmen Evi (2004) ise üç yıl öncesinde tamamlanan ve Kéré’nin küresel alanda ününü sağlayan
proje olan Gando İlköğretim Okulu’ndaki öğretmenler
ve aileleri için kaliteli konut sağlanması ve nitelikli emeği
ülkenin kırsalında çalışmaya teşvik etmek amaçlanarak
tasarlanmış. Öğretmenler için üretilen konutlar, deği-
70 MİMARLIK 425
Tasarımdan uygulamaya işletilen bu sürecin finansmanı
için ise ortaklıklar ve bağış mekanizmalarını kurumsallaştırmak adına 1998 yılında Kéré Vakfı kurulmuş. Projelerin başarısı yerel vatandaşlar için tasarımdan mesleki
zanaat eğitimine kadar fırsatlar yaratırken, görünürlüğün artmasıyla birlikte uluslararası düzeyde kaynak toplamaya da başlanmış. Başarılı işleyen bu süreç 2005
yılında Berlin’de Kéré mimarlık ofisinin kurulmasının ön
adımları olmuş.
Kéré’nin yapma biçimi tasarımdan uygulamaya, finans
modelinden yerel kalkınmaya uzanan bütüncül, katmanlı ve birbirini kesen süreç tasarımı temeline oturuyor. Tüm bu örnekler mimarlığı salt ürünün işlevsel veya
estetik değerinden öte bir pratik olarak bütüncül bir süreç üzerinden okumaya teşvik ediyor, çok paydaşlı ve
çok merkezli bir akışı ortaya çıkarıyor. Aynı zamanda ortaya çıkan projelerin her biri mimarlık aracılığıyla yerelin
kendi geleceğini şekillendirme gücünü ortaya çıkarıyor.
Ekolojik, ekonomik ve toplumsal değerlerin merkezi
paylaştığı bu izlek ise mimarlık pratiğine dair alternatif
tartışmaların önünü açmaya, topluluk odaklı tasarım ve
sürdürülebilirlik kavramlarını birlikte tartışmaya çağırıyor.
TEHDİT ALTINDAKİ KÜLTÜR MİRASI
Mardin Tur Abdin Bölgesinden
Kadim Bir Süryani Mirası:
Mor Abay Manastırı
Murat Çağlayan
Dr. Öğretim Üyesi, Mardin Artuklu Üniversitesi Mimarlık Bölümü
1. Azizler Evi’nden bir görünüm
2. Ana giriş kapısının yanındaki Süryanice onarım kitabesi
3. Üzüm bağlarının önünde konumlanan Mor Abay Manastırı’nın doğu cephesi
2021 yılının Temmuz ayındaki Dünya Mirası
Komitesi’nde “Mardin Midyat Çevresi (Tur Abdin) Geç
Antik ve Orta Çağ Kilise-Manastırları” adı ile UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne ülkemizin bir varlığı daha kayıt edilmiştir. Geçici listeye alınan 9 kilise ve
manastırdan oluşan bu serinin bir unsuru da Mor Abay
Manastırı’dır. Günümüzde harap durumda olan manastır, Mardin ili Savur ilçesi Dereiçi (Kıllıt) köyünün bir
kilometre kuzeyinde konumlanır. Manastırın ana kilisesi 6. yüzyıla tarihlenmektedir ve bölgedeki manastır
kiliseleriyle aynı, enine yerleşim planına sahiptir. Anıt,
çeşitli onarımlarla 18. yüzyılın sonuna kadar aktif olarak
kullanılmıştır. Yapının dış cepheleri kaba yontu taştan,
iç mekânları düzgün kesme taşlarla örülmüştür. Aziz
Mor Abay’ın mezarı üstüne inşa edildiği söylenen manastırın Azizler Evi bölümü kısmen ayaktadır. (Resim 1)
Dikdörtgen planlı bu bölümün doğusunda yarım kubbeyle örtülü apsis yer alır. Manastırla ilgili dikkat çekici
özelliklerden biri, 12. yüzyılda bölge hâkimiyetini elinde
bulunduran Oğuzların Döğer (Tüger) boyundan Artuklu
beylerini öven kitabelere sahip olması ve 12. yüzyılda
Hıristiyanlar ile Müslüman hükümdarlar arasındaki ilişkiler hakkında fikir vermesidir. (Resim 2)
Erken Bizans dönemine ait bu yapı, manastır mimarisinin öncü örneklerindendir. Geçmişte çevresinde bulunmuş teraslı üzüm bağları, zeytin ve badem ağaçların
oluşan etkileyici peyzajın izleri hâlâ görünmektedir. (Resim 3) Manastır, Süryanilerin asırlık ritüellerine tanıklık etmiştir. Bu ibadethanelerdeki ayin dili, Aramicenin
Edessan lehçesi olan ve Yunancadan Arapçaya yapılan
çeviri hareketlerinde bir köprü dili olarak kabul edilen
eski Süryanicedir. Bugün bölgede Süryanicenin Turoyo
adı verilen neo-Aramice lehçesi konuşulmaktadır. Bu dil
UNESCO Tehlike Altındaki Dünya Dilleri Atlası’nda ciddi
seviyede tehlike altında olarak nitelendirilmiştir.
Süryani Ortodoks cemaatine ait Mor Abay Manastırı’nın
kırsalda konumlanması ve yakınında yerleşim olmaması onu kaçak kazı tehdidine karşı savunmasız bırakmaktadır. Mor Abay Manastırı’nın mülkiyetine sahip olan
“Mardin Süryani Kadim Deyrulzafaran Manastırı ve Kiliseleri Vakfı” bünyesinde bakıma muhtaç kilise ve manastır sayısının fazla olması ile maddi imkansızlıklardan
ötürü bu yapıyı tek başına koruyamamaktadır. Konu ile
ilgili, alanın listeye dahil olmasını sağlayan Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın, yerel yönetimin ve gönüllü sivil toplum örgütlerinin desteği beklenmektedir.
Günümüzde yıkık haline rağmen Süryaniler burayı aktif
olarak ziyaret etmekte, kısmen ayakta duran apsis ve
şapelinde dua edip mum yakmaktadır. Somut kültürel
miras olarak UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde
bulunan “Mardin Midyat Çevresi (Tur Abdin) Geç Antik
ve Orta Çağ Kilise-Manastırları” adlı ulusal seri mirasımızın bir öğesi olan Mor Abay Manastırı’nın arkeolojik
kazı ve koruma projelerinin acil olarak hazırlanması gerekmektedir. Somut olmayan kültürel miras olarak ise
Süryanice dilinin yaşatılarak UNESCO Tehlike Altındaki
Dünya Dilleri Atlası’ndan çıkması ümit edilmektedir.
* Fotoğraflar 2022 yılının Şubat ayında yazar tarafından çekilmiştir.
MİMARLIK 423 71
MİMARLIK-DEMOKRASİ-KATILIM
Katılımlı Tasarım:
Ayrımlar ve İlişkiler Üzerinden Bir Çözümleme
Ferhat Hacıalibeyoğlu
Kaynak: https://www.domusweb.it/en/from-the-archive/2012/03/31/searching-for-comfort-in-an-uncomfortable-chair.html [Erişim: 09.04.2022].
Mekânın salt tasarlanarak değil deneyimlenerek
var oluşu ve bu çoklu varoluşların taşıdığı
eylemsellik değeri, süreci ve süreç odaklılığı
mimarlık ortamının önemli tartışma konularından
biri kılıyor. Katılımlı tasarım süreçlerini mimari
kuramsal çerçevesini kurarak ve pratik
örneklerine değinerek tartışan yazar,
tanımları “ne olduğu” kadar “ne olmadığı”
üzerinden de anlamaya çağırıyor.
Mimarlık alanında katılımlı tasarım tanımı, beklentileri ve
özellikleri üzerinden ifade edildiğinde kendisini geleneksel olarak tariflenen tasarım süreçlerinin karşısında,
alternatif bir konumda bulur. Katılımlı tasarımın anlamı
ve özellikleri, konumlandırıldığı bu karşıt pozisyonda
ayrımların ve zıtlıkların altı çizilerek belirginleşir. Başka
bir deyişle katılım kavramı, mimarlık alanında ve tasarım
süreçlerindeki yerini salt ne olduğunun ifadesi üzerinden değil, aynı zamanda ne olmadığı üzerinden, karşıtını da göstererek eleştirel bir yaklaşımla ortaya koyar.
Bu eleştirel konum bir taraftan kavrama özgü değerleri
ve onu önemli kılan özellikleri ön plana çıkarırken diğer
taraftan da mutlak ve sınırları belirgin bir tanımdan çok,
daha kapsayıcı ve genişleyebilir bir tanım aralığını işaret eder. Karmaşık ya da açıklaması zor olan tanımların
karşıtlarıyla ortaya konulması bunların daha kolay ifade
edilmeleri ve daha anlaşılır olabilmeleri için bir yöntem
olarak kullanılabilmektedir. Buna karşın zaman içinde
tanımların netleşmesi ve ayrımların anlaşılır olmasıyla
birlikte karşıtlıklar üzerinden ifadelere de daha az gerek
duyulmaktadır.1
72 MİMARLIK 425
1. Rahatsız bir koltukta konfor arayışı (Bruno Munari, 1944)
Kaynak: Hacıalibeyoğlu, Ferhat, 2013, “Mimari Tasarım sürecinde
Kullanıcı Katılımı Üzerine Bir Model Önerisi”, yayımlanmamış doktora
tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İzmir, s.49.
Ferhat Hacıalibeyoğlu
Doç. Dr.,
Dokuz Eylül
Üniversitesi
Mimarlık Bölümü
Katılımlı tasarıma ilişkin; özünde kullanıcıyı merkeze alarak tek taraflı ve içe dönük gelişen tasarım süreçlerine
karşı çoğulcu ve demokratik bir yanıt olarak mimarlık
gündeminde yer alması; mekânın fiziksel bir nesne olarak değil, sosyal ve kültürel bir olgu olarak kavranması;
yukarıdan aşağı gelişen otoriter ve sonuç ürün odaklı
değil, aşağıdan yukarı gelişen problem ve süreç odaklı
yaklaşım olması; genelleyici ve toptancı bir kavrayışın
değil, tercihlere ve beklentilere yakınlaşmanın önemsenmesi gibi tanımlamalar, yukarıda değinilen “karşıtı
üzerinden anlamını var etme” örnekleri olarak hızlıca
sıralanabilir. Öte yandan tanımlar bir tarafta karşıtlıklara ve ayrımlara işaret ederken, diğer tarafta ilişkiler ve
ortaklıkların arandığı ifade aralıklarını içerebilmektedir.
Tasarım sürecinin tanımlarını, süreci etkileyen aktörlerin konumlarını ve kullanılan iletişim araçlarını etkileyen
katılımlı tasarım yaklaşımları; tasarımcı ve kullanıcıya ait
soyut-somut mekân ayrımlarını gevşeten çok yönlü ve
çok paydaşlı iletişim ortamlarını var ederek geleneksel
2. Mimari tasarım sürecinde kullanıcı katılımlı yaklaşımla büyüyen
tanımlama evresi
Kaynak: KA-Katılım Atölyeleri Arşivi
3. Atölye ortamında iki farklı uzmanlık alanının iş birliği, 2017.
karar ve tasarım süreçlerine nazaran karşılığı ender
bulunan toplumsal iletişim ve birbirinden öğrenme süreçleri olarak karşılık bulabilmektedir. Bu kapsamda
çalışma, katılımlı tasarım süreçleri üzerinden tasarımcı-kullanıcı ve teorik-pratik alan ilişkilerini tartışarak bu
ilişkilerin tarif ettiği kavram-olgu, ideal-gerçek ve soyutsomut gibi ikilikleri ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Tüm bu ifadeler çerçevesinde ilk olarak katılımlı tasarım süreçleri; yerleşik işleyişte tasarım ve kullanım olmak üzere ayrışarak kutuplarda konumlanmış iki temel
bilgi üretim alanın varlığından ve bu iki alanın ilişkisinin
öneminden yola çıkarak, her iki etkinlik alanını yakınlaştıran ve sistematik biçimde ilişkilerini açığa çıkaran bir
iletişim ağına temellenmektedir. Dolayısıyla yine bir ayrım ve bu ayrışmayı çözümleyecek bir ilişki arayışından
söz etmek mümkün. Schulz’un mekân ve yer diyalektiği üzerinden tanımladığı, insanın kendi yaşam çevresini
yaratma arayışı2 ve Lefevbre’in, kullanıcının deneyimlediği mekân ile tasarlanan mekân arasındaki ayrıma
işaret eden soyut-somut mekân tanımlamaları,3 temel
referanslar olarak hatırlanabilir. Değinilen bilgi üretim
alanlarından ilki tasarımcının profesyonel bilgisinin ve
meslek alanına ait iletişim dilinin egemen olduğu uzmanlık alanıdır. Teknik bilgi, deneyimlerle oluşan birikim,
sezgisellik ve yaratıcılık bu bilgi alanını tanımlayan temel
bileşenlerdir. Karar, tasarım ve uygulama aşamalarından oluşan bu alanın en özgün, içe dönük ve bireysel
etkinlik alanı ise tasarlama sürecidir. Tasarımcının ege-
menliğinde tanımlama, zihinsel süreç ve soyut-somut
temsillerden oluşan; anlama, yorumlama ve üretmeye
temellenen tasarım etkinliği, olası gerçekliğe dair kararların alındığı eylem alanıdır. Soyut mekândan somut
mekâna uzanan bu süreçte kullanıcının varlığı dolaylı ve
genel geçer kavrama biçimleriyle gözlenebilmektedir.
Diğer taraftan somut mekân ve bu mekânlarda gerçekleşen yaşam pratikleri, kullanım süreçlerinin kendi bilgi
üretim alanını var eder. Mekânın salt geometrik bir düzen ve kendi başına var olan bir nesne olarak algısının
tersine, yaşamsal ve toplumsal ilişkiler üzerinden tariflenen bir vaka olmasından hareketle, kullanıcıya ait deneyim odaklı bilginin varlığı önem kazanmaktadır. Katılımlı
tasarım süreçlerini var eden temel düşünce kullanıcıya
ait özelliklerin farkına varılması ve kullanıcının tasarım
süreçlerindeki durumunun tartışılması olduğundan, bu
alana ilişkin irdelemeleri biraz daha derinleştirmek gerekebilir. Öyle ki kullanıcılar onlara sunulan mekânları
ve bu mekânların konumlandırdığı tanımlı eylem aralıklarını deneyimlerken bir yandan da bu mekânlardaki
koşulların sunduğu fırsatları keşfeden, bunları manipüle eden ve dönüştürebilen davranışlar ortaya koyar.
İnsanın doğasındaki devinim olgusu ve sosyo-kültürel
çözümlemelere temellendirilebilecek bu durum, özünde “müdahale” kavramıyla ilintilidir ve uygunlaştırma,
uyarlama, dönüştürme, değiştirme gibi birçok eylem
biçimiyle gündelik yaşamda görünür olmaktadır. İzlerini
genellikle özel yaşam alanlarında belirgin biçimde oku-
MİMARLIK 425 73
Kaynak: KA-Katılım Atölyeleri Kaynak: KA-Katılım Atölyeleri
Arşivi
yabildiğimiz kullanıcı ve mekân arasındaki bu türlü müdahale biçimleri ile kullanıcılar bir anlamda sezgisel olarak bilgi üretir ve gündelik yaşam pratiklerine yaslanan
bu üretim olasılıkları yeni durumlar / pozisyonlar açığa
çıkarır. (Resim 1) Certeau koşulların sunduğu fırsatlara
bağlı olsalar da sınırları aşarak bir anlamda dayatmalardan sıyrılabilen bu davranışları “kullanımlar” olarak ifade
ederek bunların mekânın kuralına uymayan, mekânı yolundan döndüren “taktikler” olduğunu belirtir.4 Bu da bireyin sergilediği davranışların olanakları keşfederek ve
somut bir tanımın üzerine yeni katmanlar ekleyerek bir
anlamda pratiğin, eylem içinde var olan boşlukları doldurması, mekânın deneyim üzerinden yeniden kurulmasıdır. Ayrıca kullanıcı-mekân etkileşimlerinin yanı sıra
kullanıcının kültürel ve sosyal değerler üzerinden oluşturduğu ilişkiler, davranış kalıpları, gündelik yaşam motifleri gibi özellikleri ile çok boyutlu olarak anlamlandırdığı deneyimlere temellenen kullanıcıya ait bu uzmanlık
alanı, bağlama özgü konumlu bilgi ağının varlığı ve keşfi
adına da oldukça önemlidir. Özellikle dışarıdan algılanması kolay olmayan örtük ve özgün ilişki katmanlarının
açığa çıkarılması, topluluk ilgilerinin anlaşılması, sakınılan ve tercih edilen durumların tespit edilebilmesi, bu bilgi alanına yakınlaşmaya yönelik düşünceler ile olasıdır.
Dolayısıyla tasarım sürecinde katılımlı yaklaşımlar mekanı gelecekte kullanacak kullanıcıların önemsenerek
karar ve tasarım süreçlerinin başından itibaren belirli
aşamalarda, çeşitli düzeylerde ve farklı yöntemlerle bilinçli ve sistematik biçimde işleyişe dahil edilmesi fikriyle gerçekleşmektedir. Bu yaklaşımı geleneksel tasarım
süreçlerindeki tanımlama evresinin genişleyerek kavranması olarak ifade etmek olasıdır. (Resim 2) Sanoff,
kullanıcıları birer uzman olarak tanımlar ve kullanıcıların
problemleri saptama konusundaki becerisinin altını çizerek her iki alana ait uzmanlıkların paylaşılması durumundaki ortaklıkların verimli sonuçlara ulaşabildiğini
belirtir.5 Bu düşünce kullanıcı-mekân uyumu, kullanıcıçevre ilişkileri, kullanıcı tercihleri ve kullanıcı davranışları
gibi konulara yakınlaşarak farklı türde değer ve kodlara
sahip bilgi ağlarının ilişkilendirildiği iş birliği ortamlarını
yaratmaktadır. Böylece işleyişe ve yönteme bağlı olarak aktörler ve rollerin çeşitlenerek iletişim araçlarının
yorumlandığı bu ortamlarda, başta değinilen ayrımlar
çözülmeye ve bulanıklaşmaya başlayarak yerlerini ilişkilere ve güçlü bağlara bırakır. (Resim 3)
Tartışılması gereken diğer ayrım ve ilişkiler bütünü,
kullanıcıyla birlikte tasarım yönteminin uygulandığı süreçlerdeki teori ve pratik alan ilişkileridir. Teorik alanda
kavram, model, yöntem ve araçlar üzerinden ortaya
konulan yaklaşımların pratik alanda nasıl karşılık buldu-
74 MİMARLIK 425
Kaynak: KA-Katılım Atölyeleri Arşivi
4. “Agora Benim Parkım” projesi katılımlı tasarım atölyesi, 2015.
5. Anafartalar Caddesi yerel katılım atölyeleri saha iletişim etkinlikleri ve
“Havra Sokağı Tasarımla Buluşuyor” projesi odak grup katılım atölyeleri,
2017.
ğu, uygulama deneyimlerinde hangi problemlerin konu
edinildiği ve ne gibi zorluklarla karşılaşıldığı önem kazanır. Teorik ve pratik alan ilişkileri zemininde katılımlı
tasarım kavramının hangi tanımlara / kavramlara yakınlaştığı ve hangi özelliklere gereksinim duyduğu gibi konuların anlaşılması, bu iki alanın karşılıklı etkileşimini var
edebilmek ve kavramlarla olgular arasındaki tansiyonu
ölçebilmek için değerlidir. Öyle ki kavramlar tanımları ile
var olur, kapsadıkları ve dışında bıraktıkları ile bir çerçeve oluşturur. Yöntem ve modellerin var olduğu bu
düzlem ya da bilgi alanı, deneyim alanının bilgisine de
gerek duyarak, olgular üzerinden sınanır ve gelişir. Kavramlar teorik alanda ideal olanı tanımlarla ortaya koyarken olgular pratik alanda gerçekleri sunar. Gerçeklerin
ideallere üstün geldiği sonuçları da var edebilen bu ilişkiler ağı; bağlama, koşullara, problemlere ve ilgililerine
göre her seferinde bağımsız ve özgün bilgiyi üreterek
sürekli gelişir. Birikimler üzerinden gelişen bu ağ aynı
zamanda ortaklaşan özellikler üzerinden belirginleşen
durumları ve gerekli koşulları da ortaya koyabilmektedir. Bu kapsamda demokrasi kavramının çatısı altında
birey-toplum ilişkileri üzerinden diyalog ve etkileşimli
öğrenme süreçlerine işaret eden katılım kavramı, özünde iletişim fikriyle doğrudan ilişkilidir. Çoğulculuk, topluluk ve müzakere gibi olguları çağırarak bu olguların var
olması için gereken zemine ihtiyaç duyar. Birlikte hareket etme, tartışma, eleştirme ve üretme ortamı olarak
karşıtlıkları barındırır ve karşıtların birbirini yok etmeden
farklılıkları ile temsil edilebildiği bir süreç olma özelliği
ile varlık gösterir. İşleyişi belirleyen süreç olma hali, öncesiyle ve sonrasıyla bağlantılar kuran ve yeni bağlar
oluşturan, yaşayan ve sürekli canlı olmayı gerektiren bir
faaliyeti ifade eder. Çok yönlü ilişkilerle ileri geri beslenerek doğrusal ve tanımlı bir yol çizemeyen bu dinamik
işleyiş, yönetme becerisi ve anlık karar verme durumlarını gerektiren saçaklı ve döngüsel bir yapıyı beraberinde getirmektedir. Böyle bir işleyişin gerçekleşebilmesi
ölçeğe bağlı olarak ulaşılabilirlik ve kavranabilirlik unsurlarıyla yakından ilişkilidir. Dolayısıyla erişimlere olanaklı boyutları, tanımlı kullanıcı gruplarının varlığı ve aidiyet gibi kavramlarla kurduğu bağların gücü, her iki bilgi
alanından gözlemlenen çerçevede yerelliği önemli bir
unsur olarak belirginleştirmektedir. Bu anlamda Tekeli,
katılım ve yerellik ilişkisine değinirken merkezden yerele inildikçe yerelde yaşayanların katılımcılık taleplerinin
yükseldiğini, ayrıca yerel ve küçük topluluklarda katılım
fikrinin ve eyleminin daha olanaklı hale geldiğini belirtir.6
Özetle; iletişim, diyalog, zamana yayılan doğasıyla süreç olma özelliği, tanımlı yapısı ve kavranabilir ölçeğiyle
yerellik, katılımlı tasarım deneyimlerinde öne çıkan belirleyici unsurlar olarak sıralanabilmektedir.
Bu noktada yukarıda oluşturulmaya çalışılan çerçeveyi
destekleyecek biçimde İzmir’de gerçekleştirilen bazı
katılımlı tasarım süreçlerine kısaca değinmekte fayda
var. 2015 yılından itibaren kuram ve uygulama alanlarının etkileşimiyle yürütülen bu çalışmalar; yerel yönetim,
akademi ve sivil toplum örgütlerinin iş birliklerini yaratan
ortamlarda gerçekleşiyor.7 Çalışmalar karar süreçlerinde kullanıcı talep ve beklentilerine odaklanan iletişim ve
bilgilendirme düzeylerinden, kullanıcı gruplarının doğrudan ve eylemli olarak katkı koyduğu üretken süreçlere
kadar çeşitli boyut ve düzeylerde karşılık buluyor. Birlikte yapma ya da uygulamaya esas olacak fikir düzeyindeki temsillerin somut düzlemlerde geliştirilmesiyle,
uygulama aşamalarına kadar uzanan katılımlı tasarım
süreçleri; izlediği yollar, kullandığı araçlar ve ulaştığı
sonuçlar bağlamında özgün deneyimlerdir. Süreç ve
sonuçlarına ilişkin değerlendirmelerle başka bir çalışmanın konusu olarak geniş kapsamda ele alınabilecek
bu özgün süreçler; İzmir’in tarihî merkezinde nitelikli yaşam çevreleri oluşturmak için farklı kullanıcı gruplarının
paydaşlığıyla kentsel ve mekânsal problemlere odaklanan yerel deneyimler olarak alana katkı sağlamaktadır.
(Resim 4, 5) Büyük ve etki alanı geniş bir ölçeği konu
edinen çerçevede, kullanıcı ve çevre problemlerini
esas alan bu çalışmalar, küçük müdahalelerle kullanıcıya yakınlaşabilmesi ve görünür etkiler yaratan çıktılara
ulaşılabilmesiyle önem taşımaktadır.
SON SÖZ
20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren birçok meslek alanını etkileyen katılım kavramı tasarım alanında da karşılık bulmuş; mimarlık alanı da bu süreçte tanımları ve
icrası üzerinden katılım fikrinden etkilenerek birey-özne temelli yaklaşımlar ile sorgulanmaya ve tartışılmaya
başlamıştır. (Resim 6) Aradan geçen bu uzun süreçte
katılım kavramı halen yukarıda değinilen ayrımlara ve
ilişkilere tutunarak tasarım süreçlerini etkiliyor, kavramsal ve yöntemsel olarak gelişiyor. Bu süreçte katılımlı
tasarım yaklaşımları yerleşik işleyişin yerine geçmeye,
o alanı bütünüyle kaplamaya aday bir alternatif olarak
değil ancak küçük müdahalelerle büyük kazanımlar
yaratan karşılıkları ile bir seçenek olarak var olmaya ve
anlamını kendi üzerinden var etmeye devam ediyor.
Deneyimlerle sınanarak gelişen ve birbirinden öğrenerek ilerleyen doğası gereği süreçlerinin sonuçlarından
daha değerli olduğu vurgusuna sahip katılımlı tasarım
6. Yazarın kaleminden
yaklaşımları; bir anlamda sonuçlara dair ikincil bir pozisyon üreterek kavranabiliyor. Sürece ve onun barındırdığı potansiyellere atfedilen bu önem doğru ve yerinde olmakla birlikte bugün artık sonuçlara dair beklentiler ve
tespitler de dikkate alınmakta, süreç ve sonuçlara dair
daha bütüncül bir kavrayış ortaya konmaktadır. Katılımlı
tasarım süreçlerinin olumlu-olumsuz yönlerinin, eksik
kalan ve geliştirilmesi gereken taraflarının bu bütüncül
kavrayışla ve çok boyutlu ele alınması tanımlayıcı ve yol
gösterici olabiliyor. Bu yaklaşım, katılımlı süreçlerin kullanıcılar, tasarımcılar, ilgili diğer paydaşlar ve hatta toplum karşısında algısının doğru bir şekilde tesisi adına da
değerli. Dolayısıyla fikrin kendisi üzerinden anlamını yok
etmemesi ve inandırıcılığını yitirmemesi adına süreçlerin sonuçları ile birlikte tüm yönleri ile ortaya konulabilmesi gerekmektedir. Diğer taraftan kavramın etkisi,
düzeyleri ve yaklaşım biçimleri nedeniyle farklı tür ve
boyutlarda ele alınabiliyor olması, amaç olmaktan çıkarak örtük biçimde yönlendiren ve belli düşünceleri empoze eden bir araç haline dönüşme riskini de beraberinde getiriyor. Başta değinilen ifadeye geri dönersek,
önemli olan katılımlı tasarım süreçlerinin “ne olmadığının” doğru ve anlaşılır biçimde ortaya konulmasıdır. Ne
yapabileceğinden çok ne yapamayacağının bilinmesi
de bir o kadar önemlidir.
NOTLAR
1. Giovanni Sartori Demokrasi Kuramı kitabında “ex adverso” ve “o contrario”
ifadelerini kullanır. Demokrasinin ne olmadığı hakkında geniş miktarda karşılıklar olduğunu belirten Sartori, demokrasi tanımının tamamlanabilmesi için
karşıtını da görmek ve anlamak gerektiğini vurgular: Sartori, Giovanni, 1977,
Demokrasi Kuramı, (çev.) Deniz Baykal, Siyasi İlimler Türk Derneği, Ankara.
2. Norberg-Schulz, Christian, 1971, Existence, Space & Architecture, Studio
Vista, Londra.
3. Lefebvre, Henri, 2014, Mekânın Üretimi, (çev.) Işık Ergüden, Sel Yayıncılık,
İstanbul.
4. De Certeau, Michel, 2008, Gündelik Hayatın Keşfi I, (çev.) Lale Arslan Özcan, Dost Kitabevi, Ankara.
5. Sanoff, Henry, 2000, Community Participation Methods in Design and Planning, John Wiley&Sons, New York.
6. Tekeli, İlhan, 2010, Gündelik Yaşam, Yaşam Kalitesi ve Yerellik Yazıları, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul.
7. Bu çalışmalar KA-Katılım Atölyeleri tarafından yürütülüyor. İzmir ölçeğinde
yerel yönetim, sivil toplum örgütleri ve akademiyle kurulan ilişkiler üzerinden
kuram ve pratik alanında katılımlı tasarım süreçlerine ilişkin çalışmalar yürüten
bu bağımsız inisiyatif; Zehra Akdemir Veryeri, Ferhat Hacıalibeyoğlu, Fulya Selçuk (kurucu-yürütücü ekip) ile Yeliz Keskin, Rafet Utku, Sera Naz Ersoy’dan (çalışma ekibi) oluşmakla birlikte gönüllülerin ve ilgililerin katılımlarıyla genişliyor.
MİMARLIK 425 75
YAYINLAR
Metin Ahunbay, Mart 2022, Koç
Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 192
sayfa, Türkçe.
Steen Eiler Rasmussen, Nisan 2022,
(çev.) Deniz Özden, Arketon Yayınları,
İstanbul, 319 sayfa, Türkçe.
GÜNEYDOĞU ANADOLU’DA GEÇ ANTİK ERKEN ORTAÇAĞ YAPILARI
Mimarlık tarihinin değerli ismi Prof. Dr. Metin Ahunbay’ın doçentlik tezi olan Güneydoğu Anadolu’da Geç Antik - Erken Ortaçağ
Yapıları Koç Üniversitesi Yayınları’ndan çıktı. Kitabın tanıtım metni
şu şekilde: “Güneydoğu Anadolu’da Geç Antik-Erken Ortaçağ
Yapıları konulu çalışma Dr. Metin Ahunbay’ın 1974-1978 yılları
arasında, Mardin çevresinde yürüttüğü araştırmalara dayanmaktadır. Geç Antik, Erken Hıristiyan ve Ortaçağ anıtlarıyla ilgilenen
Metin Ahunbay, doçentlik çalışması kapsamında Tur Abdin bölgesinin 20. yüzyıla erişen askeri ve dini yapılarını incelemiş; 19.
yüzyılda bölgeye gelen yabancı gezginlerin notlarını da dikkate
alarak, mevcut durumlarını belgeleyip, yorumlamıştır. Bölgenin
Roma İmparatorluğu’nun doğu sınırında olması, yüzyıllar boyu
bölgede yaşanan etkileşimler mimari tasarım ve bezeme ayrıntılarına da yansımıştır. Kiliseler, manastırlar, mezar anıtları bu ilginç
bölgenin zengin kültür mirasının değerli bileşenleridir. Tipolojik
açıdan değerlendirilmeleri önemlidir.”
ŞEHİRLER VE YAPILAR
Rasmussen’in kendi çizimleriyle mimarlık yazınında yer etmiş
kitabı Şehirler ve Yapılar Pınar Gökbayrak editörlüğünde yeni
basımıyla Arketon’dan çıktı. Kitabın tanıtım metni şu şekilde:
“Herhangi bir sokaktaki sıra dışı bir ev, ilgiyi hemen üzerine çeker
ama sokağın bütünü hakkında hiçbir izlenim akılda kalmaz. Belirli
bir ayrıntıyı fark etmek kolaydır, ancak tam aksine ne kadar basit
olsa da bütünü kavramak oldukça zordur. Çoğu insanın doğal
gördüğü, bütünden kopuk ayrıntılara olan ilgiyi, yapılan okumalar
daha da kışkırtır. […] Kitabın amacı, şehircilik ve mimarlık tarihinin
sistemli bir sunumundansa, yazarın çalışmaktan keyif aldığını
hissettiği, şehirler ve yapılarla ilgili konuları, belirli bir kurala bağlı
olmadan sıraladığı bölümler aracılığıyla toplamaktı. Kitabın, tıpkı
tümüyle yeni şeyler keşfettiğimiz, eski, tanıdık şeylerde şimdi yeni
bir anlam bulduğumuz bir seyahatte olduğu gibi, ilgili okuyucuya
yeni bir izlenim bırakacağını umuyoruz.”
76 MİMARLIK 425
Ö. Sıla Durhan, Yekta Özgüven, Aralık
2021, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü,
İstanbul, 391 sayfa, Türkçe.
Aykut Köksal, Nisan 2022, Arketon
Yayınları, İstanbul, 148 sayfa, Türkçe.
MISIR ÇARŞISI’NI DÜŞÜNMEK:
MEKÂNSAL PRATİKLER, ÖZNELER, GÜNDELİK YAŞAM
Sıla Durhan ve Yekta Özgüven’in kapsamlı araştırma kitabı, Suna
ve İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nden çıktı.
Kitabın tanıtım metni şu şekilde: “Eminönü’nde, Yeni Cami’nin
hemen yanında yer alan Mısır Çarşısı bugün hâlâ özgün işlevini
sürdüren bir baharat çarşısı olmanın yanı sıra modern hayatın
izlerini de taşıyan bir tüketim mekânı. Birbirine karışmış kokuların
solunduğu, çeşitli lokum, şekerleme ve kurutulmuş meyvenin
tadılarak geçildiği bir çarşı ve kentin tam ortasında, kozmopolit
kalabalığın en yoğun olduğu yerde bir kamusal alan. […] Osmanlı
vakıf sistemi, çarşı yapıları, İstanbul’un ticari merkezi Eminönü ve
Yeni Cami Külliyesi’ne odaklanan bölümleri ile Mısır Çarşısı’nın
yer seçimine ışık tutan Mısır Çarşısı’nı Düşünmek; çarşının mimari
özelliklerini, tarihsel geçmişini ve günümüzdeki kullanımını ise
ayrı birer başlıkta okuyucuya sunuyor.”
ZORUNLU ÇOĞULLUK:
MİMARLIK VE SANATTA DİLİN SÜREKSİZLİĞİ
XVIII. Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri programı kapsamında
Seçici Kurul’un oybirliğiyle Mimarlığa Katkı Dalı Ödülü verdiği
Aykut Köksal’ın, yıllar önce ATT Yayınları’ndan çıkarak Türkiye’de
modern mimarlık tartışmalarını besleyen kitabı Zorunlu Çoğulluk:
Mimarlık ve Sanatta Dilin Süreksizliği yeni basımıyla Arketon’dan
çıktı. Kitabın tanıtım metni şu şekilde: “‘Kurmaca Diller Çağı’ adını
taşıyan ilk bölümde yer alan yazılar, tarımsal üretim çağının doğal
dil tekilliği ile endüstriyel üretim çağının kurmaca diller çoğulluğu
karşıtlığını eksen alıyor. Çağdaşlık bağlamı, ‘Geleceğe Uzananlar’
bölümünün ana izleğini oluşturuyor: Sanat yapıtını düşünsel arka
düzlemde sorgulayan ve geleceğe ilişkin yanıtlar arayan sanatçılar ya da kısaca ‘geleceğe uzananlar’. ‘Mekân Yazısı’ ana başlığı altında toplanan yazılar ise sanatsal anlatımın farklı gerçeklik
düzlemlerinde mekân boyutunu irdeliyor. Bu bölümdeki yazılar,
tiyatroda, müzikte, sinemada, yazında mekân olgusunu ele alıyor.
Kitabın son bölümü, ‘Dünü Kavramak’ başlığı altında, tarihsel kenti
var eden öğelerin örgütlenme mantığını tartışan yazılar içeriyor ve
bölüm bir Sinan değerlendirmesiyle sona eriyor.”
YAYINLAR
Alain Farel, Ocak 2022, (çev.) Alp
Tümertekin, Janus Yayıncılık, İstanbul,
320 sayfa, Türkçe.
Le Corbusier, Kasım 2017, (çev.)
Alp Tümertekin, Daimon Yayınları,
İstanbul, 234 sayfa, Türkçe.
MİMARLIK VE KARMAŞIKLIK
Paris-Val-de-Seine Mimarlık Okulu öğretim görevlisi Alain Farel’in
“mimarlığı hâlâ verimli bir bilmece sayanlara” ithaflı kitabı Mimarlık
ve Karmaşıklık Janus Yayınları’ndan çıktı. Kitabın tanıtım metni
şu şekilde: “17. yüzyıldan devralınan Rasyonalizmin tartışıldığı,
suçlandığı ve fazla basitleştirilmiş sayıldığı günümüzde çeşitli
disiplinler ortaya yeni bir düşünce biçimi çıkardı. Gerçeğin karmaşıklığını mimarlık nasıl ele alıyor? Bu kitabın ilk bölümünde
geliştirilen mimarlıkta Rasyonalizm eleştirisi, kent ve mimarlık
konusundaki bütün basiteştirici görüşlerin ötesine geçmeyi sağlar. Günümüzde mimarlık kent olmadan, kent de sakinleri olmadan düşünülemez. İkinci bölümde ise Louis Kahn, Luis Barragan,
Henri Gaudin, Vittorio Gregotti, John Hejduk, Peter Eisenman,
Bernard Tchumi, Christan de Partzamparc, Renzo Piano tarafından yapılan çalışmalar karmaşıklık düşüncesinin mimarlıkta nasıl
biçimlendiğini örnekler.”
KATEDRALLER BEYAZKEN
Alp Tümertekin’in dilimize kazandırdığı bir başka mimarlık
yayını, Le Corbusier’nin Katedraller Beyazken kitabı Daimon
Yayınları’ndan çıktı. Kitabın tanıtım metni şu şekilde: “Le Corbusier
New York ile ilk kez 1934 yılında, kentin belediye başkanından
aldığı davet üzerine, boş bir yük gemisiyle yapılan bir deniz yolculuğunun sonunda tanışır. Sonra, bu kez biri konforlu Normandie
gemisiyle olmak üzere iki yolculuk daha yapılır. En uzun gelişinde ABD’de iki ay kadar kalır. Katedraller Beyazken: Utangaçlar
Ülkesine Seyahat (Quand les cathédrales étaient blanches,
Voyage au pays des timides) bu uzun yolculuğun ardından yazılır
ve ilk kez 1937 yılında yayımlanır. Kitap Le Corbusier’in bu yolculuklar sonunda oluşan ABD izlenimlerini, yorumlarını, yaptığı
krokileri ve aldığı notları içermekte olup, ABD’de iken yaptığı kimi
konuşma ve söyleşiler ya da bunların içeriğinde bulunan kimi
tema ve alıntılar da metne katılmıştır. […] Katedraller Beyazken’i,
kendi metin akışı içinde, çapraz okumalarla bir tür açık yapıt
olarak açımlamak, bu çapraz okumayı yazarın diğer metinleri
ve yazın külliyatına yönelen bakışlarla genişletmek ve giderayak
bu genişletmeyi gerek ABD ve New York gerçekliği, gerekse
Ortaçağ ve katedraller ile ilgili metinleri de kapsayacak şekilde
yapmak, buna zengin sinema külliyatını katmak mimar olanlar ve
olmayanlar içiğn keyifli birer düşünsel macera olabilir.”
David Madden, Peter Marcuse, Kasım
2021, (çev. Şerife Geniş), İdeal Kent
Yayınları, Ankara, 198 sayfa, Türkçe.
Jeroen Poblome, Kasım 2021,
İTÜ Vakfı Yayınları, İstanbul,
240 sayfa, Türkçe.
AŞIRI METALAŞMA ÇAĞINDA KONUTU SAVUNMAK
Sosyolog David Madden ile kent plancısı Peter Marcuse’nin,
dünyayı büyük ölçüde etkisi altına alan güncel konut krizine ilişkin kitabı Aşırı Metalaşma Çağında Konutu Savunmak İdeal Kent
Yayınları’ndan çıktı. Kitabın tanıtım metni şu şekilde: “Konut herkesin ihtiyacı ve hakkıdır. Fakat bugün, yuvamız olan konutlar birer
metaya dönüştürülmektedir ve bu durum, kentlerdeki eşitsizliği
daha da ağırlaştırmaktadır. Gayrimenkul kârları, toplumsal ihtiyaç
olarak konuttan daha önemli hale gelmiştir. Yoksullar daha kötü
konutlar için daha fazla ödemek zorunda kalmakta, mahalle toplulukları kentsel yenileme yoluyla seçkinleştirmenin ve yerinden
edilmenin şiddetine maruz kalmaktadırlar. İnsana yaraşır konut
sahibi olmak ya da böyle bir konutta yaşamak, bugün ancak ekonomik gücü buna yetenlerin erişebileceği bir toplumsal ayrıcalığa
dönüşmüştür. […] Marcuse ve Madden, konut krizinin nedenlerini
ve sonuçlarını inceleyip ilerici alternatiflere olan ihtiyacı ayrıntılarıyla ortaya koyuyorlar. Konut krizinin palyatif politika değişiklikleriyle
çözülemeyeceğini ileri sürüyorlar. Konut krizinin derin siyasi ve
ekonomik kökenleri vardır. Bu yüzden de çözüm, krize verilecek
radikal bir karşılığı gerekli kılmaktadır.”
SCRIPTA MANENT - SAGALASSOS ARKEOLOJİSİNİ
BELGELEMEK
Arkeolog Jeroen Poblome’un araştırma kitabı Scripta manent
- Sagalassos Arkeolojisini Belgelemek İTÜ Vakfı Yayınları’ndan
çıktı. Kitabın tanıtım metni şu şekilde: “Sagalassos arkeolojik bölgesini ziyaret edenler klasik anıtsal mimariyi ve antik şehir halkının
günlük hayat tarzını keşfetmenin heyecanını yaşar. Belçika’daki
Leuven Üniversitesi’nin koordine ettiği Sagalassos Arkeoloji
Araştırma Projesi, kapsamlı araştırma stratejilerinin uluslararası
alanda kabul gördüğü/onaylandığı bir çalışmadır. Şehrin uzun
vadeli tarihi ve yayıldığı alan, kırsal ve şehirsel toplumları ve bu
toplumların ekolojik çerçevede yaşama ve ölüme yönelik seçimleri, gerçek anlamda, disiplinlerarası araştırmaların başlıklarını
oluşturmuştur. Sonuçlar, konservasyon, restorasyon ve (topluma
yönelik) tanıtım politikalarına yansıtılmıştır. Elinizdeki bu kitapta
Sagalassos Projesi arkeologları konuşuyor ve Sagalassos (GB
Türkiye, Burdur) arkeolojik sit alanının ve çevresindeki çalışma
bölgesinin geçmişini yeniden yapılandırma ve yorumlama metotlarını açıklıyor. Bu yayında, Sagalassos’ta arkeolojik araştırmalar yapmanın ayrıntılarını ve kullanılan yöntemlerin tasarlanma,
düzenlenme ve uygulama aşamalarını bulacaksınız.”
MİMARLIK 425 77
TEMA[S]
Wodiczko’nun Evsizler Aracı
Ece Buldan
Kaynak: Hebdidge, Dick, “The Machine Is Unheimlich: Krzysztof Wodiczko’s Homeless Vehicle Project”, 2012, https://walkerart.
org/magazine/krzysztof-wodiczkos-homeless-vehicle-project [Erişim: 4 Nisan 2022].
Arş. Gör., Yaşar Üniversitesi Mimarlık Bölümü; Doktora Öğrencisi, İYTE Mimarlık Programı
Krzysztof Wodiczko tarafından kamusal mekân kullanımının bir eleştirisi olarak tasarlanan “Evsizler Aracı” 198889 yıllarında New York ve Philadelphia’da sergilendi.1 Tasarımda sanatçının temel amaçlarından birisi 1980’lerde
Amerika’da uygun bütçeli konut bulunamaması ve buna bağlı olarak birçok insanın evsiz kalması durumunu görünür
kılmaktı.2 Dahası, barınma ihtiyacını karşılayamayan insanların kamusal mekânlarda ne kadar söz sahibi olabildiğini
ve bu minvalde kamusal alan tanımlamasının toplumun hangi kısmına hizmet ettiğini sorgulatmayı da amaçlıyordu.
Projenin topluma temas ettiği noktalardan en önemlisi sergileme yöntemi. Araç ilk olarak New York ve Philadelphia
sokaklarında, kamusal mekânlarda sergileniyor. Evsizler Aracı’nın eleştirel bir bakış açısıyla sergilenmesi, görünmeyeni görünür kılmasının ve farkındalık yaratmasının yanı sıra soylulaştırma kapsamında evlerinden çıkarılmak
istenen insanların sembolik değeri haline de geliyor. Nail Smith bu projeyi bağlam olarak kullanırken bir araçla başlayan ölçeğin, sembolik anlam kazanmasıyla parklara, meydanlara, hatta bulunduğu bölgenin tamamına yayılarak
nicelik anlamını nasıl kaybettiğini ifade ediyor.3 Tasarımcının kendisi de aracı kente yapılan sembolik, psikopolitik ve
ekonomik bir operasyon olarak tanımlıyor. O dönem 70.000 ila 100.000 kadar insanın yoksulluk nedeniyle barınma
ihtiyaçlarını karşılayamaması, bu operasyonun yayılması ve desteklenmesi konusunda oldukça etkili olmuş. Soyut
olarak devam eden barınma hakkı mücadelesinin somut göstergesi olarak Evsizler Aracı bir direniş mekânına
dönüşmüş. Evsizler Aracı’nın eleştirel boyutu kadar tasarım detayları da çok çarpıcı. İç içe geçen üç yarım silindirden oluşan araç, katlandığında dört tekerleğiyle beraber alışveriş için kullanılan bir el arabası izlenimi bırakıyor.
Açıldığında uyuma mekânına dönüşen silindirik kapalı alanın altında bulunan tel kafes ise kullanıcının eşyalarını
koyabileceği ya da toplanan teneke kutuların biriktirilebileceği bir alana dönüşüyor. Ayrıca metalden yapılmış ve
konik olarak görünen burun kısmı, açıldığında yıkama bölümüne dönüşüyor. Böylelikle araç, kullanıcının barınma
ihtiyacının asgari düzeyde çözülmesine olanak tanıyor. Wodiczko bu araca ihtiyacı olan insanlarla çok uzun zaman
geçirerek tasarımını ihtiyaç önceliklerine göre şekillendirmiş. Örneğin tasarım başlangıç aşamalarında evsiz insanların güvenlik sorununu çözmek amacıyla kamp çadırı benzeri bir biçime sahipken, toplanan teneke kutuların da
taşınabilmesi için alışveriş arabasına benzer bir form alarak son varyasyonuna ulaşıyor.4 Bu noktada Wodiczko eleştirinin ötesine geçerek kullanıcısını merkeze almış, onun ihtiyaçlarına çözüm getirmeye çalışmış, denebilir. Krzysztof
Wodiczko’nun Evsizler Aracı hem bir direniş hem de bu direnişin yaşam mekânı olarak görülmeli: kamusal açık
alanda özel bir mekân yaratırken görülmeyeni görünür kılan, toplumsal bir eleştiri.5
NOTLAR
1. Sural, Agnieszka, 2016, “Homeless Vehicle - Krzysztof Wodiczko”, https://culture.pl/en/work/homeless-vehicle-krzysztof-wodiczko [Erişim: 4 Nisan 2022].
2. “Instrumentations”, https://www.krzysztofwodiczko.com/instrumentation#/homeless-vehicle-project/ [Erişim: 4 Nisan 2022].
3. Smith, Neil, 1993, “Homeless/Global: Scaling Places”, Mapping the Futures: Local Cultures, Global Change, (ed.) Jon Bird, Barry Curtis, Tim Putnam, George
Robertson, Lisa Tickner, Routledge, New York ve Londra, ss.87-120.
4. “The Homeless Vehicle”, https://hiddenarchitecture.net/the-homeless-vehicle [Erişim: 4 Nisan 2022].
5. Barınma problemi üzerine tasarım yoluyla geliştirilen bu eleştiriyi Türkiye koşullarında tartışmak için Yoksulun Evi oldukça yerinde bir bağlam sunuyor.
Wodiczko’nun görünmezi görünür kılma kaygısı ile Ocak’ın sosyal, kültürel ve fiziksel uzaklığın silikleştirdiği yaşam birimlerine değinme çabası son derece paralel:
Ocak, Ersan, 2002, “Yoksulun Evi”, Yoksulluk Hâlleri: Türkiye’de Kent Yoksulluğunun Toplumsal Görünümleri, İletişim Yayınları, İstanbul, ss.89-115.
78 MİMARLIK 425