Haram

Cannabis, standards, legitimities
and management of prohibitions in the Rif (Morocco)

Among the populations of rifain massif, a conflict between the actors of the local economy – based largely on the exploitation of the kîf – and the administrative and religious authorities has been going, on for a little over half a century, as to whether or not this cannabic activity is compatible with the commandments of religion, modern law, morality and public health.
On the ideological level, this conflict situation can be understood as the result of the clash of two opposing legitimities, one claiming the obligation to observe the institutional prohibitions to which no one within the community can escape, the other of a specific situation and historical right which, de facto, grant a legal franchise.
Crossing several spheres, including the economic, the sacred and the political, what can be observed in this case is a radical opposition between traditional and normative legitimities. What is transgression for the legalists will not really be one in the eyes of the dissident subgroup which will consider that it has just used its right, under an historical practice which confers legitimacy at least equal to that which is reproached to it for flouting.

Space provides indeed resources whose existence transforms the subgroup exploiting them into a cartel of interests, leading to the production of specific standards and values, not always well accepted by the large group even if the latter does not call into question the community consensus. Because a singular economic area, which has become a unifying factor of a subgroup, can very quickly evolve into a space of protest breaking with the old community solidarities and be transformed into a cause of dislocation of the larger units. For its part, ignored in its demand to benefit from a easing of the community rule, this space can revive ethnic or regional particularities previously to the dormant state and stir up old grievances.
We do not pass judgment on the validity or invalidity of the points of view expressed by one or the other because our aim is not to speak in the heart of this debate, which is very complex and very evolutionary. The object we have given ourselves is simply to try to specify, on the basis of our ethnographic observations, the different points of view and to formalize them in order to make them accessible to sociological analysis.

Résumé

Chez les populations du massif rifain – une société dans laquelle religion et cannabis occupent tous deux une grande place –  un conflit oppose depuis un peu plus d’un demi-siècle les acteurs de l’économie locale aux autorités administratives et religieuses sur la question de savoir si l’activité canna-bique  est conciliable ou pas avec les commandements de la religion, le droit moderne, la morale et la santé publique.
Sur le plan idéologique, cette situation conflictuelle peut être appréhendée comme résultant du choc de deux légitimités opposées, l’une se réclamant de l’obligation d’observance des interdits institutionnels auxquels personne au sein d’une communauté ne peut échapper, l’autre d’une situation spécifique et d’un droit historique qui octroient de facto une franchise légale.
Traversant plusieurs sphères, notamment l’économique, le sacré et le poli-tique, ce que l’on peut observer dans ce cas de figure, c’est une opposition radicale entre les légitimités traditionnelles et les légitimités normatives d’État. Ce qui est transgression pour les légalistes n’en est pas vraiment une aux yeux du sous-groupe dissident qui estimera qu’il a juste usé de son bon droit, en vertu d’une pratique historique conférant une légitimité au moins égale à celle qu’on lui reproche de bafouer.
L’espace est en effet pourvoyeur de ressources dont l’existence transforme en cartel d’intérêts le sous-groupe qui les exploite, conduisant à la production de normes et de valeurs spécifiques, pas toujours bien acceptées par le grand groupe même si le consensus communautaire n’est pas remis en cause dans son intégralité. Car un espace économique singulier, devenu facteur fédérateur d’un sous-groupe, peut très vite évoluer en espace contesta-taire rompant avec les anciennes solidarités communautaires et se transformer en cause de dislocation des ensembles plus grands, un risque que ces derniers se refusent généralement à courir. De son côté, ignoré dans sa revendication à bénéficier d’un assouplissement de la règle communautaire, cet espace peut rapidement faire renaître des particularismes ethniques ou régionaux jusque-là dormants et attiser d’anciens griefs.
Nous ne portons pas de jugement sur la validité ou la non validité des points de vue exprimés par les uns ou par les autres car notre but ici n’est pas d’intervenir dans le cœur de ce débat, L’objet que nous nous sommes donné est simplement de tenter de spécifier, à partir de nos observations ethnographiques et de nos déductions, les différents points de vue en lice et de les formaliser pour les rendre accessibles à l’analyse sociologique.

Adnan Oktar (Harun Yahya)

Tarih boyunca kimi toplumlarda, Allah'ın insanlardan ne istediği değil insanların birbirlerinden ne gibi beklentileri olduğu daha önemli olmuştur. Bazı insanlar, Allah'ın hak kitabında bildirdiği hükümlerden, insanlara emrettiği yaşam tarzından habersiz şekilde kendilerini toplumun ve içinde yaşadıkları sosyal çevrenin beklentilerini yerine getirmeye şartlandırmışlardır.

Günümüzün Kuran ahlakını yaşamayan toplumlarına şöyle bir baktığınızda Allah'ın emir ve yasaklarının çoğu kimse tarafından tam anlamıyla bilinmediğini ve uygulanmadığını rahatlıkla görebilirsiniz. Üstelik bu durumdan pek çok kişi bir rahatsızlık duymamaktadır. Allah'ın gücü, O'nun rızasını kazanmanın ne kadar önemli olduğu, O’nun emirlerine uyulmadığında Allah Katında nasıl bir karşılık alınacağı neredeyse hiç düşünülmemekte, çoğu insan bu konuları aklına dahi getirmemektedir. Oysa aynı kişiler çevrelerindeki insanların kendileriyle ilgili olarak ne düşündükleri, kendilerinden ne gibi beklentileri olduğu, onlara kendilerini daha çok beğendirmek, daha çok sevdirmek için neler yapmaları gerektiği gibi sayısız konuyu yakından takip etmektedirler. Bu kimseler insanlara, Allah'tan daha fazla sevgi ve bağlılık yöneltilen böyle bir sistemin içinde yaşamakta ve bunun yanlış olabileceğine ihtimal de vermemektedirler.

Bu, son derece köklü ve sapkın bir düşünce ve yaşam tarzı, insanların maddi ve manevi imkanlarını sarf etmelerine neden olan, hatta hayatlarını bu uğurda harcayacak kadar onları etkisi altına alan yanlış bir inanç şeklidir. Bu inanç şekli kendi emirleri ve yasakları, doğruları ve yanlışları olan, üstelik herkesin de bunlara uymasını zorunlu kılan batıl bir din haline gelmiştir. Bu batıl dinin yaşandığı toplumlarda her insan kendi sosyal çevresinin beklentileri doğrultusunda hazırlanmış bu paket programa uymak zorundadır. Çünkü ancak bu şekilde o insanların arasında yaşayabilir; aksi takdirde dışlanıp küçümsenir. Diğer insanlar, gerek bakışları, gerekse tavır ve konuşmalarıyla, kendilerine uymayanları aşağı gördüklerini açıkça hissettirirler.

Bu duruma düşmemek için o kişinin tüm gün boyunca, kendi kendine unutmadan sürekli olarak tekrarlaması gereken birtakım sloganları vardır. Örneğin; benim için uyanık desinler, zeki desinler, güzel desinler, neşeli desinler, hoş sohbet desinler, becerikli desinler; aman sakın cimri, bencil demesinler, saf demesinler, cahil demesinler... Bu batıl dine uyan kişi, tüm bunları, tıpkı bir ibadet gibi vazgeçmeden ve aksatmadan büyük bir titizlikle uygular. Çevresindeki insanların, kendisinden razı olacakları bir kişilik geliştirmeye büyük çaba sarf eder. İtinayla sürdürdüğü bu uygulamalar sonucunda, insanlara Allah'tan daha çok değer veren, onların rızasını kazanmak için önüne gelen her teklifi kabul eden, tüm dikkatini insanlara yöneltmiş biri haline gelir. Artık bu kişi, insanların birbirine kulluk ettiği batıl bir dini sistemin içinde hapsolmuştur. İçten içe yaşanan bu gizli dinin azimli bir mensubu haline gelmiştir.

Bu batıl din, Allah'ı bırakıp insanlara tapmayı öngören bir dindir. İnsanlara tutkulu bir bağlılığı simgeleyen ve adını "İnsanlara Tapınma Dini" koyabileceğimiz bu batıl inanç elinizdeki kitabın ana konusunu oluşturmaktadır. Allah, Kuran'ın pek çok ayetinde insanları bu sapkın inançtan kurtulup yalnızca Kendisi’ne kulluk etmeye davet etmiştir. Bu ayetlerden birinde şöyle buyrulmaktadır:

"Siz yalnızca Allah'tan başka birtakım putlara tapıyor ve bir takım yalanlar uyduruyorsunuz. Gerçek şu ki, sizin Allah'tan başka taptıklarınız, size rızık vermeye güç yetiremezler; öyleyse rızkı Allah'ın Katında arayın, O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Siz O'na döndürüleceksiniz." (Ankebut Suresi, 17)

Biz bu eserde, kimi insanların hem dünyalarını hem de ahiretteki sonsuz hayatlarını büyük bir tehlike içine sokan ve onları, Allah yerine O'nun yaratmış olduğu insanları ilah edinmeye (Allah'ı tenzih ederiz) zorlayan bu şeytani sistemin yapısını ve insanları nasıl kontrolü altına aldığını günümüzden bazı örnekler vererek anlatacağız. Bu gibi insanlara, kendileri için henüz zaman varken bu batıl dinin büyüsünden kurtulmaları için neler yapmaları gerektiğini Kuran ayetleriyle açıklayacağız.

Although the presence of consensus about the fact the capacities of prohibitions necessitate to withdraw from the prohibited act immediately, muctehids (reverends who create legal precedents) had a dispute whether it is valid or not while the prohibited act is processed by the man. It also became effective on the basis of the dispute whether the prohibited act is from muâmelât (transactions) or from worships as well as  the reason of capacities of prohibition in other words  the discussion whether the prohibited act is towards the personality or quality. We will also present the subject dimension of the impact of prohibition on provisions in this notification.

Dalam islam halal dan haram adalah sebuah hal yang sangat sensitif, karna kejelasan halal dan haramnya sesuatu akan sangat berpengaruh terhadap sahnya ibadah sehari-hari baik itu ibadah wajib maupun sunnah. Itu sebabnya bagi umat muslim sangat wajib memahami tentang halal dan haramnya segala sesuatu secara detil. Islam telah memberikan segala pelajaran terkait tentang halal dan haram baik dalam bermuamalah maupun dalam sandang dan pangan. Dalam bermuamalah islam telah menerangkan dalam ushul fiqh dengan detail tentang bermuamalah sesuai dengan syariat islam. Pada dasarnya uang adalah alat pembayaran untuk suatu barang yang berkaitan dengan kebutuhan yang diinginkan, tetapi akan keliru realisasinya dalam nilai kandungan hukumnya. Uang akan menjadi alat tidak hanya untuk transaksi bisnis, tetapi juga uang akan menjadi tujuan yang mulia oleh karena itu uang harus berpedoman pada syariat islam tentunya dengan perspektif ushul fiqh
Dalam islam riba adalah sesuatu perbuatan yang sangat Allah benci dan sangat Allah murkai, maka sangat dilarang bagi seluruh umat muslim melakukan riba, baik dalam hal kecil maupun besar. Segala sesuatu yang dikerjakan dan dilakukan dengan uang itu maka akan bernilai dosa disisi Allah SWT, tidak ada keberkahan dan pahala disisi Allah SWT, baik itu untuk berdonasi pada anak yatim maupun memberi makan orang tidak mampu, tidak sedikitpun bernilai ibadah, bahkan dosa dari perbuatan riba sama seperti seorang anak laki-laki menyetubuhi ibu kandungnya sendiri.