Belki de bu pratik felsefe biçimlerinin yaşamdan en fazla besleneni eğitim felsefesidir. Felsefenin yaşamı dönüştürme iddiasının somutlaştığı eğitim felsefesinde, tasarım lehine yaşamı görmezden gelmenin aksine; düşüncenin ve tecrübenin...
moreBelki de bu pratik felsefe biçimlerinin yaşamdan en fazla besleneni eğitim felsefesidir. Felsefenin yaşamı dönüştürme iddiasının somutlaştığı eğitim felsefesinde, tasarım lehine yaşamı görmezden gelmenin aksine; düşüncenin ve tecrübenin uygun bir şekilde nasıl ilişkilendirilebileceği aranagelmiştir. Dolayısıyla bu çalışmada genelde hermenötik tartışmalarda, özelde bilginin oluşma süreci bağlamında eğitim felsefecilerinin kendisine sıklıkla başvurdukları “ön-anlama” sorunu (Fakioğlu, 2019), yaşamın içerisinden bir tecrübe olan “uluslararası öğrencilik” ve onun tarihsel arka planına göndermeler yapmak suretiyle incelenecektir. Böylece gündelik olayların felsefî arka planına dair birtakım spekülatif çıkarımlarda bulunulacaktır. Yani uluslararası öğrencilik olgusu, ön-anlama problemi ve başkalık deneyimi üzerinden okunmaya çalışılacaktır. Bu okuma biçimi bir açıdan pratiğin kurgusal zeminde nasıl temsil edilebileceğini anlamayı da hedeflemektedir. Burada kurgusal zemin, pratiğin çeşitli anlama-yorumlama imkânlarının belirdiği, referans noktaları olan bir atıf çerçevesine benzetilebilir (Kant, 1997; Vorländer, 1927) ya da hermenötik ifadesiyle “anlam- ufku” kavramıyla açıklığa kavuşabilir (Gadamer, 2007, 2009). “Uluslararası öğrencilik” kavramı yeni bir neolojizm olsa da ilim talep etmek için farklı coğrafyalara açılma olgusu son derece köklüdür. Nitekim antikitede pek çok düşünür, Mezopotamya ve Kuzey Afrika’ya, özellikle de Mısır’a gelip öz yurtları ve bu coğrafyalar arasında bir enformasyon otoyolu oluşturmuşlardır (Bernal, 2016). Örneğin; Homeros Odysseia’da sık sık Mezopotamya uygarlıklarına ve Mısır’a atıfta bulunur (Homeros, 2021). Aynı zamanda Aristoteles, Mısırlı rahiplerin çok fazla boş zamana sahip olmasıyla matematik (teorik) sanatların doğuşu arasında bağlantı kurarak yerleşikliğinin ötesine dair farkındalığını hissettirmiştir (Aristoteles, 1960, 2019). Presokratik düşünürlerden Thales’in ve Pisagor’un Mısır’a yaptıkları ilmî seyahatlerden ve bunların sonucunda elde ettikleri kazanımlardan bahseden Herodot, aynı zamanda, kendisinin Arap coğrafyasına dair sosyolojik gözlemlerine de Tarih’inde yer verir (Herodot, 1973). Kimi araştırmalara göre Antik Çağ’da Mısır’a yapılan ilmî seyahatler, sıklığı nedeniyle oldukça sıradan karşılanmaktadır (Skırbekk & Gılje, 2017).Bu seyahatlerin pek çoğu ticari kaygılarla yapılmış olsa da kurulan ortaklıklar ve yapılan alış-verişler sayesinde karşılıklı kültür aktarımının olduğu görülebilir (Vorländer, 1927). Aynı zamanda Herodot’un uğradığı coğrafyalara dair en özel bilgileri aktarma girişimi, salt ilim talebi için yapılan yolculukların olduğunu da ima etmektedir. Nitekim Herodot, Arapların cinsel ilişkiden sonra tüm bedenlerini yıkadıklarını, ahitlerine sadık bir millet olduklarını ve hatta entarilerini belden sıktıkları kemerin niteliklerini dahi aktarmaktadır (Herodot, 1973). Benzer şekilde İslam düşüncesinin temel kaynaklarından biri olan hadisleri tahmil etmek için çıkılan ilmî yolculuklar o kadar fazladır ki bu yolculuklar hadis litaretüründe “er-Rihle fî Talebi’l- Hadîs” başlığı altında toplanmaya başlanmıştır (Sezgin, 2019). Senedin sağlam olup olmadığını anlamak, zincire kendisini de dâhil ettirebilmek, esas kaynağından işiterek rivayetteki muğlaklıkları giderebilmek, kitapların veya hadislerin rivayetini esas ravisinden almak gibi sebeplerle yapılan bu ilmî yolculuklar bir külliyat oluşturacak boyuttadır. Öyle ki ilk zamanlar yolculuk kararı kişinin şahsi tercihiyken daha sonra bir âdet haline gelmiştir. Hatta hamillerin, hadisin makbuliyetinde aranan şartları sağlayıp sağlamadığını şahsen araştırmaması onaylanmayan bir durum olarak addedilmiştir (Goldzıher, 2019). Bu ilmî seyahatlerin uluslararası düzeyde olduğunu belirten rivayetlere “Kütüb-i Sitte” olarak bilinen muteber hadis kitaplarında kolaylıkla rastlanabilir (Buhârî, 1422/2001). Örneğin Enes b. Mâlik’in naklettiğine göre İslam tebliğcilerinden biri, bedevilere İslam düşüncesinde “usû’l-i selâse” adıyla anılan, dinin temel kaidelerini aktarmıştır (Yavuz, 2012). Rivayete göre; dinleyicilerden bir bedevi, işittiklerini tam anlamıyla idrak edebilmek için, Muhammed Peygamber’in yanına gitmeye karar verir. Muhammed Peygamber’in yanına ulaşan bedevi, onun gerçekten Allah tarafından görevlendirilen bir elçi olup olmadığını ve bu durumun ne anlama geldiğini sorar. Daha sonra İslam’ın neliği ve şartları hakkında detaylı bilgi edinir (Ahmed b. Hanbel, 1405/1985). Aktarılan rivayet, işitilenlerin farkına varmak ya da idrak edebilmek için girişilen bir yolculuğu tasvir eder (Müslim, 1374-75/1955-56). Bu yolculuk, kendisine açılan yeni bir anlam ufkuyla kaynaşmak isteyen bir öznenin, yerleşikliğini yitirmeye karşı olan tedirginliğini yansıtıyor olabilir mi? Başkalığı tecrübe süreci Gadamer’e göre “soru”yla başlar (Fakioğlu, 2019; Gadamer, 2007). Burada Gadamer’in, Sokrates’in “Ben Atina’nın at sineğiyim” (Platon, 2019; Varnalis, 2009) sözünden ilham alıp eğitim bilimciler tarafından geliştirilen “Sokratik Öğrenme Metodu”nu kastettiği söylenebilir. Bu düşünceye göre öğrenme nesnesi ancak ve ancak bir sorunun karşılığı olarak kavranabilir. Aynı zamanda düşüncenin temel parametrelerinin dolayımından geçen “soru”, tecrübenin kurucu unsurlarından biridir (Duralı, 2017). Herodot’un, Coelho’nun ya da ravilerin karşılaştıkları gerçeklikleri ifade ediş biçimleri, aynı zamanda onların yüzleştiklerine dair ne tür sorular sorduğunu ele verebilir. Uluslararası öğrenci yüzleştiklerini hangi sorulardan yola çıkarak kavrar?