Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
Öz: Kızıl Orduya karşı mağlup olan Çarlık yanlısı Beyaz Ordu mensubu askerler, aristokratlar ve sivil halktan oluşan mülteciler grubu 1919'dan itibaren Rusya topraklarını terk etmek zorunda kaldı. İlk ve önemli duraklarından biri... more
Öz: Kızıl Orduya karşı mağlup olan Çarlık yanlısı Beyaz Ordu mensubu askerler, aristokratlar ve sivil halktan oluşan mülteciler grubu 1919'dan itibaren Rusya topraklarını terk etmek zorunda kaldı. İlk ve önemli duraklarından biri İstanbul'du. Çoğunluğu İstanbul'u bir geçiş şehri olarak kullanan Beyaz Ruslar gelişlerinden itibaren işgal altındaki kentin sosyal ve ekonomik hayatı üzerinde büyük bir etki bıraktı. İlerleyen yıllarda Beyaz Rusların büyük çoğunluğu İstanbul'u ve Türkiye'yi terk etse de aralarından kalmayı tercih eden ve hükümetten vatandaşlık alanlar oldu. Türkiye'de son zamanlarda Beyaz Ruslar hakkında sayısı artarak çoğalan metinler genelde Beyaz Rusların İstanbul'daki sosyal ve ekonomik yaşama etkileri, hükümet ile vatandaşlık üzerinden olan ilişkileri ve Türkiye'den ayrılmaları hakkındadır. Şu ana kadar Beyaz Rusların Sovyetler Birliği'nin Türkiye'de bulunan diplomatik ve ekonomik misyonları ile ilişkilerini ortaya koyan bir yazın olmadı. Bu çalışmada Beyaz Rusların Türkiye'de Sovyet ticaret kurumları ile olan ekonomik ilişkileri, rekabetleri ve Sovyet kurumlarının içerisinde yol açtıkları çatışmalar incelenecektir.
Serdarabat Barajı’nın Aras Nehri üzerinde inşası, İkinci Dünya Savaşı’na doğru bozulmaya başlayan Türkiye-SSCB ilişkilerinde önemli bir yer tutar. Barajın yapımına 1927 yılında Türkiye ve SSCB arasında imzalanan bir mutabakatla başlandı.... more
Serdarabat Barajı’nın Aras Nehri üzerinde inşası, İkinci Dünya Savaşı’na doğru bozulmaya başlayan Türkiye-SSCB ilişkilerinde önemli bir yer tutar. Barajın yapımına 1927 yılında Türkiye ve SSCB arasında imzalanan bir mutabakatla başlandı. SSCB kısa sürede Iğdır Ovası’nın da sulamada faydalanabileceği barajı tamamladı. İkinci Dünya Savaşı yaklaşırken Türkiye ve SSCB arasında diplomatik görüşmeler hızlanırken Türkiye, sulama tüneli ve kanallarının yapımının başlanmasını uzunca bir süre erteledi. Diplomatik görüşmeler sırasında SSCB temsilcileri, Serdarabat Barajı’nı Türkiye ile giderek gerilen siyasi ilişkilerin dışında tuttular. Baraja, ilave sulama kanalları ve tüneller yapılarak Iğdır Ovası’ndaki tarımsal üretkenliğin artırılabilecek olması, Türkiye’nin Bölgedeki iktisadi
kalkınmayı erken bir dönemde başlatabilmesine imkân verebilirdi.
SSSB, Iğdır Ovası ve üzerinde üretilen tarım ürünlerinin 1930’lar boyunca tek alıcısıydı. SSCB'nin ticaret temsilcilerinin özellikle Doğu Anadolu’daki tüccarlar ile özellikle bu bölgeden canlı hayvan alırken yaptıkları pazarlıklar ve süregelen çekişme haline rağmen; SSCB’nin tarım ürünleri açısından tek ithalatçı olduğu bu Bölgedeki tarımın gelişmesi, SSCB’nin devlet olarak da istediği bir gelişmeydi. Bu nedenle Iğdır Ovası’nın Barajdan yararlanması için yapılacak sulama kanalları ve tünellerinin inşasına Sovyetler Turkstroy Kurumu aracılığı ile Türkiye’ye teklif verdi. SSCB bürokratları ayrıca projenin
1934’te SSCB’nin Türkiye’ye sağlamayı taahhüt ettiği 8 milyon dolarlık krediden karşılanmasına da itiraz etmediler. Hatta projenin bedeli karşılığında Türkiye’nin ihracat ürünlerinden ithalat yapmaya razı oldular.
Türkiye ve SSCB ekonomik ilişkilerinde önemli bir belge olan Celal Bayar’ın hazırladığı Şark Raporu’nda Moskova elçisi Zekai Apaydın’ın görüşlerine de yer verildi. Bu raporda SSCB’nin Doğu Anadolu’da yürüttüğü dış ticaret politikası eleştirilmekte ve hatta SSCB’ye ağır suçlamalar yapılmaktadır. Doğu Anadolu için gerekli olan tüketim mallarının SSCB’den alındığını, ancak SSCB’nin ticari kurumlarının bu malları yüksek fiyatla sattığı iddia edilmektedir. Bu raporlarda görülebilecek SSCB’ye karşı olumsuz
tutum ile beraber, iki ülke arasındaki ilişkilerin kötüleşmesinde SSCB’nin yaptığı bazı kurumsal düzenlemeler de etkiliydi. SSCB’nin Doğu Anadolu ticaretinde etkin olan Trabzon ve Artvin Konsolosluklarını kapatarak, Kars’ta Sovyet Ticaret Temsilciliği açması, bu düzenlemeler arasında hata olarak kabul edilebilecek büyük bir değişime işaret etmektedir. Kafkaslar üzerinden yapılan ticareti Rusya İmparatorluğu’nun mirasına uygun olarak benzer araçlarla sürdüren Sovyet dış ticaret kurumunun kapatılması Doğu
Anadolu ile olan ticareti olumsuz etkileyen diğer bir etkendi. Doğu Anadolu ile yapılan ticarette coğrafi yakınlığını avantaj olarak kullanmak isteyen Sovyet ticaret kurumlarının bölge dış ticaretinde tekel olma planları, bu kurumsal değişimlerle imkânsız hale geldi. SSCB’nin kendi içinde yaşanan kurumsal değişimler, Iğdır Ovası örneğinde olduğu gibi Doğu Anadolu’nun cumhuriyetin erken bir döneminde kalkınmasında Türkiye’nin kullanabileceği bir imkân olma fırsatı haline gelemedi.
Bu yazının amacı, John Steinbeck’in 1947 yılında Sovyetler Birliği’ne gerçekleştirdiği gezisinin ardından kaleme aldığı Rusya Günlüğü kitabı üzerinden savaşın yıkıcılığının unutulmamasını sağlamaktır. Savaş, bir yılı aşkın süredir bütün... more
Bu yazının amacı, John Steinbeck’in 1947 yılında Sovyetler Birliği’ne gerçekleştirdiği gezisinin ardından kaleme aldığı Rusya Günlüğü kitabı üzerinden savaşın yıkıcılığının unutulmamasını sağlamaktır. Savaş, bir yılı aşkın süredir bütün yıkıcılığı ile Ukrayna topraklarında devam ediyor. Savaşın getirdiği ve insanları mecbur ettiği açlık, ölüm, hastalıklar, yaralanmalar, çaresizlikler; gözlerimizin önünde şiddetinden hiçbir şey kaybetmeden sürüyor. Steinbeck, Rusya Günlüğü kitabında aslında tek bir cümle ile “Sovyetler Birliği coğrafyasında yaşayan ve savaş istemeyen insanların gündelik hayatlarında ne kadar da geleceğe umutla bakmak istediklerini” anlatır. Steinbeck’in anılarında yer alan Moskova, Kiev, Stalingrad, Tiflis ve Batum’un insanlarının, kaleme alındıktan yıllar sonra bile gelecekle ilgili kaygılarının değişmediğine şahit olmak gerçekten üzücü. Steinbeck’in bu eseri, Amerika’ya dönüşünden bir sene sonra basıldı. Rusça baskısı ise Gorbaçov döneminin Perestroyka’sını beklemek zorundaydı. Türkçeye Deniz Keskin’in enfes tercümesiyle kazandırıldı ve 2022’nin aralık ayında satışa sunuldu.
The purpose of this article is to introduce and examine the story of Russotürk, which was established as a venture capital company that was established in 1924 with the collaboration of the Soviet Union and Turkey in Istanbul. Russotürk... more
The purpose of this article is to introduce and examine the story of Russotürk, which was established as a venture capital company that was established in 1924 with the collaboration of the Soviet Union and Turkey in Istanbul. Russotürk helped the Soviet Union during the 1920s to overcome the obstacles that were put on export goods in the foreign trade of the Russians as it was a joint-stock company. One of the most important tasks undertaken by the company is to promote and increase the export of Soviet goods in the Middle East and Balkan countries such as Turkey, Egypt, Syria, Palestine, and Greece, in which the Soviet Trade Representatives were not allowed to operate. Russotürk, which was trying to attract the attention of the Turkish bourgeoisie, could not prevent the company, with which they were dealing joint business Karadeniz firm, to become partners with White Russians. Thus, the White Russians were effective in the foreign trade of the Soviets until Russotürk was liquidated. Selling Soviet export goods below the average world prices and issuing import licenses in return are among the most criticized issues that the company encountered. Russotürk constantly competed with Arcos and other Soviet economic institutions. The most obvious indication of this competitive situation was the sales of the Soviet agricultural tools in the Turkish market. The founding officials of Russotürk, which had eventful and nontrivial establishment and closure, were tried in the Soviet courts. Russotürk completed its duty and ended its existence when 1927 trade agreement was signed among the Soviet Union and Turkey.
Bu çalışmanın amacı Osmanlı ve Rus imparatorlukları arasında iki imparatorluğun yıkılmadan önce birbirleri ile olan dış ticaretlerini geliştirme çabalarını ortaya çıkarmaktır.
Bu çalışma iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde Rusçadan çevirisi yapılan makale hakkında kısa bir tanıtım yapılmaktadır. İkinci bölümde ise makalenin tam çevirisi yer almaktadır. Türkiye-Sovyet ilişkileri alanında çalışan akademisyen... more
Bu çalışma iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde Rusçadan çevirisi yapılan makale hakkında kısa bir tanıtım yapılmaktadır. İkinci bölümde ise makalenin tam çevirisi yer almaktadır. Türkiye-Sovyet ilişkileri alanında çalışan akademisyen ve uzmanların adını bildiği, arşivlerde karşılarına çıkan ve sıklıkla görüşlerine başvurduğu önemli bir uzman
olan İsrail Adolfoviç Genin’in (İ. A. Genin) Türkçeye çevrilen ilk eseridir.
Genin makalesini 1937 Yılında Türkiye ve Sovyetler Arasında İmzalanan Ticaret Anlaşması’nı tanıtmak için kaleme almış ve 1938 yılının hemen başında yayınlamıştır. Makalede Sovyetler ile Milli Mücadele sırasında başlayan siyasi ilişkinin kısa sürede ekonomik ilişkiye dönüşmesinin hangi aşamalarda gerçekleştiği anlatılmaktadır. Yıllar içinde karşılıklı yapılan anlaşmaların içeriğine uygun olarak yapılan ticaretin dönüşümü
ve bunun iki ülke açısından da kazançlı bir durum olduğu yazılmaktadır. Bu açıdan Genin’in makalesi Türkiye iktisat tarihi çalışmalarında kullanılmak üzere önemli bir kaynak olarak değerlendirilmiş ve Rusçadan çevirisi yapılmıştır.
This paper addresses the question of whether or not the trade agreement signed by Soviet Union and Turkey on March 11, 1927 was a milestone for fostering the foreign trade relations among the two countries. At that time Soviet laws... more
This paper addresses the question of whether or not the trade agreement signed by Soviet Union and Turkey on March 11, 1927 was a milestone for fostering the foreign trade relations among the two countries. At that time Soviet laws included, the foreign trade administration must be monopolized by the state.  However, in reality, it is difficult to push state monopolization on international trade especially when the commercial activities take place on foreign soil. Every independent state desires to protect the interests of its entrepreneurs and traders. However, when there is a structure like the Soviet Union that protects its foreign trade with state institutions that constitute a monopoly against entrepreneurs and traders, this requires a strong will to achieve. Another option is to ignore, avoid establishing trade relations, and deranging the settled system with the Soviet Union as the western countries did for a long time. In this context, the developing foreign trade relations among Turkey and the Soviet Union prospered due to goodwill and overpassing small problems by the bureaucrats of the two states until the second half of the 1920s. On the other hand, the struggles of the two countries to piece their economies up, brought new pursuits together. The Soviet Union started to give up running its foreign trade with joint-stock incorporations. Hence, abiding with the foreign trade monopoly, companies like Arkos and Russoturk will turn into Soviet Trade Agency. In the emerging conditions of the mid-1920s Turkey called on countries that had not yet signed a trade agreement with herself in order to initiate agreement negotiations. The Soviet Union, on the other hand, was willing to impose its trade institutions on other countries as the NEP was coming to end.
Ulus gazetesinin 28 Aralık 1934 tarihli sayısı, Sovyet Rusya’da Novy Mir isimli bir edebiyat dergisinin yaklaşık iki ay boyunca Türkiye’de bulunan edebiyatçı Lev Nikulin’in izlenimlerini bastığını bildiriyordu. Nikulin’in “yeni Türkiye”yi... more
Ulus gazetesinin 28 Aralık 1934 tarihli sayısı, Sovyet Rusya’da Novy Mir isimli bir edebiyat dergisinin yaklaşık iki ay boyunca Türkiye’de bulunan edebiyatçı Lev Nikulin’in izlenimlerini bastığını bildiriyordu. Nikulin’in “yeni Türkiye”yi anlattığı belirtilen haberde yazarın İstanbul, Ankara ve İzmir hakkında candan ve canlı tasvirlerle dolu yazılar kaleme aldığı yer almaktaydı. Bu makalede, Nikulin’in Türkiye gezisinin merkezinde yer alan Ankara şehri hakkında yazdıklarına odaklanılarak, Sovyet edebiyatçının Cumhuriyet’in kuruluş dinamiklerini ve kurucu ideolojiyi okurlarına nasıl aktardığı incelenecektir.

Anahtar Kelimeler: Lev Nikulin, Sovyetler Birliği, Yusuf Akçura, Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye, Ankara
Türkiye'de erken cumhuriyet döneminde kurulan Sovyet Arcos anonim şirketinin faaliyetleri anlatılmaktadır.
This article lays out the cement sales organization of Soviet Union to Turkey in the early Turkish Republic era. Cement was one of the many imported goods that was inherited from foreign trade relations of Ottoman and Russian Empire as... more
This article lays out the cement sales organization of Soviet Union to Turkey in the early Turkish Republic era. Cement was one of the many imported goods that was inherited from foreign trade relations of Ottoman and Russian Empire as they evolved into Soviet Union and Turkish Republic. In the age of Empires, foreign trade relied on free trade agreements. However Soviet Union established a different foreign trade system and monopoly of state on import and export was implied. New system brought about creating new institutions of Soviet Union in Turkey. Arcos, Russoturk and Transcaucasia Trade Organization were the most important ones among these institutions that imported cement to Turkey. Arcos had the biggest share in the imported Soviet cement. In addition to Turkey Arcos imported cement Egypt, Syria, Palestine and Greece. Soviet Union could have gained higher profits from cement import to Turkey, but trade organizations of Soviet Union encountered many difficulties and many sales operations ended with high losses. Turkey implied high tariff rates on cement import in the second half of the 1920s in order protect its cement production. Moreover cement import was only permitted by the Council of Ministers. In this respect both the absence lack of sales organization of Soviet trade institutions, and the obstacles induced by the  Turkish government played an important role in the cement trade among these countries.
Bu tezin amacı iki savaş arası dönemde Sovyetler Birliği ve Türkiye arasındaki ilişkileri ekonomik yönden incelemektir. İki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin yönünü belirleyen, Sovyet Ticaret Kurumlarının Türkiye'deki örgütlenme şekli... more
Bu tezin amacı iki savaş arası dönemde Sovyetler Birliği ve Türkiye arasındaki ilişkileri ekonomik yönden incelemektir. İki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin yönünü belirleyen, Sovyet Ticaret Kurumlarının Türkiye'deki örgütlenme şekli olmuştur. Sovyet dış ticaret tekelinin dünya ekonomik sistemi içinde tanınması kolay olmamıştır. Bu yüzden Sovyetler Birliği dış ticaretini yöneten bürokratlar hem ülke içinde hem de ülke dışında birçok değişik metodu uygulamak zorunda kalmıştır. Ülkenin ithalat ve ihracatının eksiksiz ve zamanında gerçekleşmesi için tröstler, sendikalar ve hatta anonim şirketler beraber çalışmışlardır. Sovyetler Birliğinin dış ticaret tekelini aşmak için kurduğu anonim şirketlerin yer aldığı ülkeler içinde Türkiye'de yer almaktadır. Arkos ve Russotürk isimli iki adet şirketten ilki daha mütareke dönemlerinde İstanbul'da çalışmaya başlamıştır. Russotürk ise Türk burjuvazisinin yatırımlarını çekerek Sovyet Dış Ticaret Bakanlığının ortaklığında kurulmak istenmiştir. Arkos'un altında bağımsız olarak örgütlenen Petrol Sendikası ise Sovyetlerin cumhuriyetin henüz ilk yıllarında ihracatını önemli bir kısmını yapmayı başarmıştır. Kafkaslar Üzerinden Ticaret Yapan Kurum ise Sovyetlerin Doğu Anadolu'daki ticari faaliyetlerini örgütleyen Tiflis merkezli başka bir kuruluştur. Bahsi geçen kurumların hikayesi literatürde alışılagelen Sovyetlerin Kurtuluş Savaşında yapmış olduğu yardımlar ve İkinci Dünya Savaşına kadar uzanan uluslar arası ilişkiler literatürünün dışında alternatif bir tarih anlatısı sunmaktadır. 1927 yılında imzalanan ticaret anlaşması iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin seyrini olumlu yönde değiştiren bir hamle olmuştur. Sovyetler Birliği böylelikle Türkiye'deki anonim şirketlerini ve onların altında çalışan diğer ticaret kurumlarını Ticaret Temsilciliği adı altında birleştirmiştir. Böylelikle 1930'lar boyunca Sovyet-Türk ekonomik ilişkilerini geliştiren bir yapı halini almıştır. İki ülke arasındaki ilişkileri iktisat tarihinin konusu olarak ele alan bu çalışmada Türkiye'de iki savaş arası dönemde görev yapmış Sovyet ticaret kurumlarının rolü, amaçları, değişimleri ve ticaret rakamları tartışılmıştır.
Unlicensed import trade was the most important right that was given by the Soviet Union to Turkey in order to provide a stable foreign trade between the two countries from 1924 to 1927. The Soviet Union began to nationalize all firms in... more
Unlicensed import trade was the most important right that was given by the Soviet Union to Turkey in order to provide a stable foreign trade between the two countries from 1924 to 1927. The Soviet Union began to nationalize all firms in their domestic economy and imposed a state monopoly on foreign trade after the revolution. In the mean time Turkey did not accept any intervention in its economy, and it was not easy to force the Turkish government to allow Soviet state monopoly foreign trade institutions into Turkey. Hence, the Soviet Union could not establish its trade institutions according to its foreign trade rules. This caused a problematic trade relationship between the two countries until1927, when a trade agreement was finally signed. Because of the sanctions and trade bans that were implied by Western countries to the Soviet Union, Soviet bureaucrats tried to put higher priority on their trade relationships with Iran and Turkey in the 1920s. Thus, the Soviet Union looked for every opportunity that it could help to sign trade agreements with Turkey and Iran. A trade agreement could establish Soviet trade institutions with all the desired recognitions and bring about an advantage in defending Soviet foreign trade interests in Turkey and Iran. The Ministry of Trade gave permission to import merchandise without any license from Turkey and Iran to the Soviet Union as long as the origin of them was proved to belong to the two countries. At first Turkish merchants benefited from unlicensed imports to the Soviet Union. Then, Soviet trade institutions, Arcos, Russoturk and the Transcaucasian Trade Organization, also benefited from unlicensed import to the Soviet Union. In a very short time unlicensed import rates caught and passed licensed imports. Consumer goods were most common in unlicensed import trade at the beginning. Later on the Soviet Union imported mostly raw materials by unlicensed import trade from Turkey.  Therefore, the unlicensed trade system was thought to persuade Turkey to sign a trade agreement by Soviet bureaucrats. Unlicensed import trade from Turkey provided the material to increase industrial production in the Soviet Union, and contributed to foreign trade between the two countries.
Bu çalışmanın amacı Osmanlı ve Rus imparatorlukları arasında iki imparatorluğun yıkılmadan önce birbirleri ile olan dış ticaretlerini geliştirme çabalarını ortaya çıkarmaktır.
During the occupied period of Istanbul, the foreign trade between the Soviet Union and Turkey was resumed through the traders who carried goods back and forth with sailing ships across the ports in the Black Sea. In 1922, an office of the... more
During the occupied period of Istanbul, the foreign trade between the Soviet Union and Turkey was resumed through the traders who carried goods back and forth with sailing ships across the ports in the Black Sea. In 1922, an office of the Soviet joint-stock company Arcos, headquartered in London, was opened in Istanbul in order to conduct trade relations in accordance with the regulations of the two countries. This office continued to be used by the Soviet Union after the establishment of the Turkish Republic's for the foreign trade to continue legally. While the War of Independence continued, there was a government in Ankara independent of Istanbul. A different Soviet trade institution apart from Arcos was established in Ankara under the name of Trade Agency. The Trade Agency Office in Ankara and Arcos served the same common purpose. After the War of Independence was won, the Arcos office in Istanbul continued to work until a trade agreement was signed between the two countries as the main trade device of the Soviets. The foreign trade between Turkey and the Soviet Union continued disorganized and in absence of a unique authorized organization. Semyon Aralov was appointed as ambassador in order to eliminate this problem. Aralov was also the first Soviet diplomat granted by Soviet institutions the right to act as an official of the RSSCF Foreign Trade Ministry. After Aralov arrived in Samsun, he started to work on eliminating this disorganization, establishing coordination between Soviet trade institutions, and improving the foreign trade of the Soviets in Anatolian territories. He strived for the development of relations between Turkey and the Soviet Union as much as possible in both the political and the economic fields. Aralov spent a lot of effort on the foreign trade of the Soviet Union to continue its activities outside the control of Arcos and particularly within the Trade Representative body. He was in close contact with Rauf Orbay regarding this issue and worked very hard for the signing of a trade agreement. Having gained a decisive victory against the Greeks in September 1922, the Turkish side's attitude towards the Soviets started to change gradually and the manifestations of this began to be felt on the commercial institutions. According to the note given in October 1922, the Turkish side requested the Trade Agency to be closed. The new management of Turkey has stated unequivocally that companies or institutions dealing with trade, which are established through other governments, would be perceived as a capitulation. Aralov then met with İsmet Pasha and Rauf Bey and expressed his impressions as follows; the first condition of the Turkish side is to have no connection with the diplomatic missions and the activities of the Soviet trade organizations in Turkey. Second, the Trade Agency office to be opened will only depend on the Turkish Ministry of Economy and will act in this regard within the framework of the Turkish laws. It was decided to start the trade agreement negotiations in October 1922. However, on 6 November 1922, the Trade Agency office of the Soviets in Ankara was closed. Arcos remained the only statutory Soviet trading organization. While these developments were taking place, Aralov resigned from his post, and Surits was appointed as the Ambassador to Turkey on behalf of the Soviets.
Bu çalışmanın amacı Türkiye ve Sovyetler Birliği arasında 1937 yılında imzalanan Kliring Ticaret Anlaşması’na giden yolu Türkiye’nin 1930’lu yıllarda uyguladığı dış ticaret politikaları bağlamında ele almaktır. 1929 yılında Türkiye Lozan... more
Bu çalışmanın amacı Türkiye ve Sovyetler Birliği arasında 1937 yılında
imzalanan Kliring Ticaret Anlaşması’na giden yolu Türkiye’nin 1930’lu
yıllarda uyguladığı dış ticaret politikaları bağlamında ele almaktır. 1929
yılında Türkiye Lozan Anlaşması’nda belirlenen gümrük oranlarının
son bulmasıyla dış ticaret politikalarını daha özgürce belirleyebileceği bir
döneme girdi. Dünya Ekonomik Buhranı’nın bu döneme denk gelmesiyle
dış ticaret politikalarında cari açık vermemeyi hedefleyen Türkiye’nin
kullandığı yöntemlerden ilki ithalata kontenjan uygulamasını getirmek oldu.
1930’ların başlarında ne kadar ihracat yapılıyorsa o kadar ithalat yapılmasınısağlayan netto-balans dış ticaret yöntemi anlaşması ilk defa Sovyetler Birliği ile imzalandı. Diğer ülkelerle imzalanan ticaret anlaşmalarına örnek olan netto-balans anlaşması 1931 yılından sonra birkaç defa daha ek protokollerle uzatılarak 1937’a kadar uygulamada kaldı. Kliring Ticaret Anlaşması görüşmelerinde Sovyetler Birliği ile 1936 yılında başlanan ticaret anlaşması görüşmelerinde Kliring yöntemine başlarda Sovyet ticaret uzmanları itiraz ettiler ve netto-balans sisteminin devam etmesini istediler. Ancak Türkiye kambiyo sisteminin yönetilmesine olanak verdiğini ve ödemeler sisteminde avantaj sağladığını düşündüğü Kliring Ticaret Anlaşması’nı Sovyetler’e kabul ettirdi. Kliring ticaret anlaşmasının imzalanmasıyla Sovyetler Birliği içerisinde yayınlanan ekonomi makalelerinde anlaşmadan son derece olumlu bahsedildi. Makalelerinde Sovyet ticaret uzmanları Kliring yöntemi ile daha kesin ve kuralları daha iyi hale getirilmiş bir ticaret yöntemi benimsenmiş olduğunu anlattılar. Kliring Anlaşması’yla Sovyet sanayi ürünlerinin Türkiye’ye olan ihracatı artacaktı. Ayrıca ihraç edilen ürünlerin birçoğuna döviz ödenmeyecek karşılığında Türk menşeli mallar ithal edilecekti. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Sovyetler ve Türkiye arasında büyük ticaret işlemleri olmasa da Kliring ticaret yöntemi devam etti. Savaştan sonra iki ülke
arasındaki ticaret ilişkilerinin savaş öncesi gibi devam etmesini engelleyen
önemli etkenlerden biri Türkiye’nin Kliring sistemi üzerinde ısrarcı
olmasıydı. Sovyetler ise yeni bir ticaret sisteminin belirlenmesini istiyordu.
Savaş sonrası yeni ticaret koşullarını soğuk savaş belirleyecekti.
Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin barış içinde yaşamaları tarih boyunca bölgede dış ticareti ve refahı arttıran önemli bir etkendi. Dünya tahıl ticareti içinde Karadeniz limanları her zaman büyük pay aldı. Liman kentlerinin tehlike... more
Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin barış içinde yaşamaları tarih
boyunca bölgede dış ticareti ve refahı arttıran önemli bir etkendi.
Dünya tahıl ticareti içinde Karadeniz limanları her zaman büyük
pay aldı. Liman kentlerinin tehlike altına girmesi ise sadece bölgenin
değil dünyanın birçok coğrafyasında özellikle büyük şehirlerin
iaşesini olumsuz yönde etkiledi. Rus İmparatorluğu’nun; Ukrayna
ve Kafkasların bereketli topraklarını ele geçirmesi ile bölgeye olan
yatırımların artması bir araya gelince Rusya’nın dünya tahıl ticareti
içindeki payı da zamanla artış gösterdi. Tahıl üretiminin iklime,
dış ticaretinin istikrarlı ve iyi organize edilmemiş bir yapıya bağlı
olduğundan; Batılı ülkeler tahıl ticaretinden daha çok faydalandılar.
Devlet taşımacılık alanına müdahale edene kadar Rus tüccarlar 19.
yüzyılın ikinci yarısında kendi ticaret filolarını kurmakta zorlandılar.
Kırım Savaşı’ndan sonra bu açık devletin müdahalesi ile bir vapur
taşımacılık şirketinin kurulmasıyla belli bir ölçüde kapandı. Kurulan
ticaret filosu daha sonra Çarlık Rusya’sından Sovyetler Birliği’ne miras
kalacaktı. Rus İmparatorluğu dünya tahıl ticaretinden elde ettiği geliri,
sanayileşmeye yönlendirdi. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler
Birliği de aynı yolu tercih ederek Sanayi Planlarını uygulamak için
gerekli dövizi tahıl ticaretinden elde ettiği gelir ile sağladı.
Zafer Toprak-İktisat tarihinin dar bir alana sokulmaması gerekir. Dal budak salan bir çalışma alanıdır. Çok değişik disiplinlerle birlikte varlığını sürdürür. Bu durum onu daha güçlü hale getirmiştir… 1920 ve 1930'larla ilgili ele... more
Zafer Toprak-İktisat tarihinin dar bir alana sokulmaması gerekir. Dal budak salan bir çalışma alanıdır. Çok değişik disiplinlerle birlikte varlığını sürdürür. Bu durum onu daha güçlü hale getirmiştir… 1920 ve 1930'larla ilgili ele alabileceğimiz o kadar çok değişik konular var ki kolay kolay tüketebileceğimiz bir alan değildir. Zaten kitabınızda arkadaşlarınızın işlediği konular bunu gösteriyor. Çok farklı alanlarda ilginç temalar bulmuşlar. Bu aslında alanın ne kadar verimli olduğunu da gösterir… Bizim iktisat tarihinin en güçlü olduğu evre aslında iki dünya savaşı arasındaki dönemdir… İktisat tarihi çalışmaları önü son derece açık bir alan. Umarım gençleri bu alanlara sevk edebiliriz. Gençler bu alanlarda somut ve özgün çalışmalar ortaya koyabilirler. İktisat tarihimiz de her geçen gün biraz daha zenginleşir daha geniş kitlelere ulaşır…
Şevket Pamuk-Tarihin büyük çoğunluğunda hem süreklilik hem de kopuş vardır. Ama tarihçiler olaylara incelerken kendi yorumlarını yapmak isterler. Onun için somut olaylara baktıklarında bazen süreklilik, bazen de kopuşları vurgularlar… Osmanlıca kaynakları okuyabilenler imparatorluğun daha erken dönemlerini inceliyorlardı. Bu yüzden 19. yüzyılı çalışan iktisat tarihçilerinin sayıları sınırlı kaldı. Yeni kuşakta son otuz yıl içinde bu durum değişti. Osmanlı kaynaklarını, verilerini, sayılarını kullanan iktisat tarihçilerinin sayıları artmakta… İktisat tarihi alanında tekrar bir canlanma başladı. Genç nesiller; hem tarihçilikten, hem sosyal bilimlerden gelenler Türkiye›de iktisat tarihçiliğine daha çok veri kullanarak, dünya literatürünü daha yakından izleyerek yeni bir canlanma getiriyorlar. Bu yüzden son dönemdeki çalışmaları oldukça önemsiyorum…
Türkiye iki savaş arası dönemde Büyük Buhran’la karşı karşıya kaldığında hükümet gümrük vergilerini yerel üreticileri korumak için yükseltti. Büyük Buhran’ın etkileri Türkiye’yi vurmaya başladığında tek başına gümrük politikalarının... more
Türkiye iki savaş arası dönemde Büyük Buhran’la karşı karşıya kaldığında hükümet gümrük vergilerini yerel üreticileri korumak için yükseltti. Büyük Buhran’ın etkileri Türkiye’yi vurmaya başladığında tek başına gümrük politikalarının ülkenin ekonomisinin düzeltilmesine yetmeyeceği anlaşıldı. Hükümetin yapması gereken Türkiye’nin üretici güçlerini kalkındırabileceği bir sanayi politikası hazırlamaktı. ABD ve Sovyetler Birliği’nden uzmanlar davet edildi. Türkiye’nin uzmanlarının yabancıların da hazırladığı raporları dikkate alarak kurguladıkları Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı, Sovyetler Birliği’nden sağlanan kredi, devlet destekleri ve özel sermayenin sunduğu katkılarla hayata geçirildi. Birinci Sanayi Planı’nın özellikle Türkiye’nin tarım üreticilerini harekete geçirmesi, maddi olmayan sermaye alanında ülkeye kazandırdıkları neticesinde hükümet İkinci Sanayi Planı’nın hazırlanması için hemen kolları sıvadı. Ancak Avrupa’nın bir savaşın ortasında kalacağını doğru tahmin eden devlet adamları Türkiye’nin kaynaklarını milli savunma harcamalarına kaydırmak zorunda kaldı. Elinizdeki bu kitabın amacı özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası yıllarda Türkiye ekonomisinin hızlı toparlanmasını sağlayacak olan sanayi planlarının hazırlanışını ve uygulanmasını Sovyetler Birliği’nden alınan sekiz milyon dolarlık kredi ile beraber değerlendirmektir.
Çalışmanın amacı 19. Yüzyılda Osmanlı ve Rus İmparatorlukları arasında gerçekleşen ticaretin kurumsal yapısını incelemektir.
Bu çalışma 1940'lı yıllar boyunca Türkiye ve Sovyetler Birliği arasındaki politik, ekonomik ve kültürel ilişkilere odaklanmaktadır.
This study concentrates on the notes taken during the negotiations of the trade agreement by Soviet diplomats. It is important to observe the mutual language used around a table by the Turkish foreign affairs officials and the Soviet... more
This study concentrates on the notes taken during the negotiations of the trade agreement by Soviet diplomats. It is important to observe the mutual language used around a table by the Turkish foreign affairs officials and the Soviet bureaucrats and diplomats, how they tried to convince the other party while maintaining the interests of their own country, and to understand the amount and reasons for the concessions they made.
ÖZET Sovyetler Birliği iki savaş arası dönemde bir imparatorluk mirası olarak Türkiye ile dış ticaretini coğrafi anlamda Batı ve Doğu Anadolu etkinlik bölgelerine ayırarak kurgulamıştır. Türkiye'nin batısında Arcos, Russotürk, Petrol... more
ÖZET Sovyetler Birliği iki savaş arası dönemde bir imparatorluk mirası olarak Türkiye ile dış ticaretini coğrafi anlamda Batı ve Doğu Anadolu etkinlik bölgelerine ayırarak kurgulamıştır. Türkiye'nin batısında Arcos, Russotürk, Petrol Sendikası gibi kurumlar etkin iken Doğu Anadolu'da Sovyet mallarının ihracat ve ithalatı Kafkaslar Üzerinden Ticaret Yapan Kuruma bırakılmıştır. 1921 yılında İstanbul'da diplomatik ve ticaret faaliyetleri yürütmek adına açılan KÜTYK'un ofisi 1923 yılında faaliyetleri sadece tica-ret olarak sınırlandırılarak Arcos altına örgütlenmiştir. Kurumun ilk görevi Rus İmpa-ratorluğundan miras kalan Doğu Anadolu'daki ticaret ağlarını koruyarak genişletmek, tüccarlarla olan bağları kuvvetlendirmek ve Sovyet dış ticaret hacmini bölgede arttır-maktır. Sovyetlerin dış ticaret stratejilerini belirlerken motive kaynakları coğrafik olarak yakınlık, sınır şehirlerinin birbirine olan ekonomik bağımlılığıdır. Ayrıca 1920'lerin ortasına kadar İstanbul'da ofisi bulunan kurum İstanbul limanını Kafkas mallarının dünyaya açılan limanı olarak kullanmıştır. İki savaş arası dönemde dış tica-ret verilerinde Türkiye'nin batısı Sovyetlere karşı cari açık verirken, doğusu ise Sov-yetlere olan ihracatıyla bu açığı kapatmada önemli rol üstlenmiştir. Ayrıca bir dönem Türkiye'nin Sovyetlere ihracatını arttıran lisanssız mal ithalatının ilk uygulandığı böl-gede kurum önemli işler yapmıştır. Merkezi Tiflis'te bulunan kurum 1926 Doğu Ana-dolu'da kendine karşı örgütlenen yerel tüccarlara karşı yeniden yapılandırılmıştır. 1927 ticaret anlaşması ile Doğu Anadolu'da Ticaret Temsilciliği adı altında ofisler açan kurum bölgede yapılan dış ticareti Sovyet topraklarına kaydırmıştır. Böylelikle yerel tüccarlar savunmasız kalmış, pazarlık payları azalmış ve Türkiye'nin ihracat mallarının fiyatları düşmüştür. Bölgeden özellikle canlı hayvan alan kurum 1932 Türk-Sovyet ticaret anlaşmasının ana maddesi olan netto-balans dış ticaretinin Türkiye adına den-gesini sağlamasında önemli alımlar yapmıştır. Kurum Sovyet dış ticaretinin kendi için-de yeniden dizayn edilmesi ile 1936 yılında kapanmıştır. Bundan sonra ise Sovyetlerin özellikle Doğu Anadolu ile olan dış ticareti önemli ölçüde azalmıştır.
Prof. Dr. Şevket Pamuk ile olan söyleşimizin dökümü ''Değişen Düzen: İki Dünya Savaşı Arasında Türkiye'nin İktisat Tarihi'' başlıklı Efil Yayınlarından çıkan kitap içinde yer almaktadır. Kitabımıza... more
Prof. Dr. Şevket Pamuk ile olan söyleşimizin dökümü ''Değişen Düzen: İki Dünya Savaşı Arasında Türkiye'nin İktisat Tarihi'' başlıklı Efil Yayınlarından çıkan kitap içinde yer almaktadır. Kitabımıza https://efilyayinevi.com/urun/degisen-duzen-iki-dunya-savasi-arasinda-turkiyenin-iktisat-tarihini-yeniden-ele-almak-e-kitap/ , linkinden ulaşabilirsiniz.
Research Interests:
Prof. Dr. Zafer Toprak ile olan söyleşimizin dökümü ''Değişen Düzen: İki Dünya Savaşı Arasında Türkiye'nin İktisat Tarihi'' başlıklı Efil Yayınlarından çıkan kitap içinde yer almaktadır. Zafer Hocamızı 3 Haziran 2023 tarihinde ebediyete... more
Prof. Dr. Zafer Toprak ile olan söyleşimizin dökümü ''Değişen Düzen: İki Dünya Savaşı Arasında Türkiye'nin İktisat Tarihi'' başlıklı Efil Yayınlarından çıkan kitap içinde yer almaktadır. Zafer Hocamızı 3 Haziran 2023 tarihinde ebediyete uğurladık. Ruhu Şad Olsun! Rahmet, minnet ve özlemle...
Research Interests:
"Geçmişten Geleceğe Uzanan Köprü: Kars" konulu online sempozyum Hrant Dink Vakfı hibe programı çerçevesinde AB'nin desteğiyle tanzim edilmiştir. Etkinliğin tüm sorumluluğu ise Toplumsal Araştırma ve Özgün Düşün Merkezi'ne aittir.... more
"Geçmişten Geleceğe Uzanan Köprü: Kars" konulu online sempozyum Hrant Dink Vakfı hibe programı çerçevesinde AB'nin desteğiyle tanzim edilmiştir. Etkinliğin tüm sorumluluğu ise Toplumsal Araştırma ve Özgün Düşün Merkezi'ne aittir. Sempozyumda Kars tarihi, etnik kimlikler, kültürel yapılar ve yönetim şekilleri hakkında konuşulmuştur.
Genelde Rus İmparatorluğu ve SSCB iktisat tarihi ve iktisadi düşüncesi hakkında metinler üreten Vincent Barnett'in Rus İktisadi Düşünce Tarihi başlıklı kitabı 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren günümüz iktisadi düşünce tarihine Rusya... more
Genelde Rus İmparatorluğu ve SSCB iktisat tarihi ve iktisadi düşüncesi hakkında metinler üreten Vincent Barnett'in Rus İktisadi Düşünce Tarihi başlıklı kitabı 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren günümüz iktisadi düşünce tarihine Rusya coğrafyasının ne denli büyük bir katkı yaptığını ortaya koymaktadır. Ukrayna'da devam etmekte olan savaşın izlerini gelecekte silmek ne kadar zor olacaksa da, Vincent Barnett kitabıyla ortak bir tarihe sahip Rus ve Ukrayna halklarının birlikte dünyaya nasıl bir düşünce sistemi bıraktığını açığa çıkarmaktadır. Ukrayna ve Rusya coğrafyasında yetişen iktisatçılar sadece kendi ülkeleri için değil dünyada da meslektaşlarının üzerine kafa yordukları problemlerin çözümünde evrensel katkılar ortaya koydular. Ülkemizde Rusya tarihi genelde Osmanlı ile yapılan savaşlar, ikili anlaşmalar, Kurtuluş Savaşı sırasında yapılan yardımlar, 1930 ve 1960'larda verilen krediler, Soğuk Savaş ve ardından kurulan yeni federasyon bağlamında ele alınmaktadır. Türkiye ve Rusya tarihi üzerine karşılaştırmalı iktisadi düşünce sistemlerini ele alan çalışma ise neredeyse hiç yoktur. Vincent Barnett'in kitabı Türkiye'deki okuyucular açısından Rusya'yı anlamanın ve ne denli büyük bir iktisadi düşünce mirasına sahip olduğunu bilmenin farklı bir yolunu göstermektedir. Vincent Barnett'in ayrıca Türkçede Albaraka Türk yayınları tarafından yakın zamanda yayınlanan Dünya İktisadi Düşünce Tarihi kitabının yanında, İngilizce baskısı bulunan The Revolutionary Russian Economy 1890-1940, Marx, E.E. Slutsky as Economist and Mathematician gibi eserleri de mevcuttur.
Baki Tezcan’dan yaptığı alıntıyla Kuru’ya göre Osmanlı “Krizler İmparatorluğu” olarak tanımlanabildiği gibi aynı zamanda krizleri aşma becerisi de gösterebilen bir imparatorluktur. 16. yüzyılın sonu 17. yüzyılın başlangıcında ekonomik ve... more
Baki Tezcan’dan yaptığı alıntıyla Kuru’ya göre Osmanlı “Krizler İmparatorluğu” olarak tanımlanabildiği gibi aynı zamanda krizleri aşma becerisi de gösterebilen bir imparatorluktur. 16. yüzyılın sonu 17. yüzyılın başlangıcında ekonomik ve siyasi yapısını değiştiren kriz dönemlerinden biri yaşanırken aslında ‘‘İkinci İmparatorluğun’’da temeli atılmıştı. 1580’lerden itibaren başlayan enflasyonun arkasından tağşişler geldi. 17. yüzyılın ortasında fiyat artış hızları ancak yavaşladı. Bu yıllarda Osmanlı akçesi %50’den fazla değer kaybetti. Piyasalarda dolaşan para istikrarının olduğu bu yeni dönemden 18. yüzyılın ikinci yarısına kadar enflasyonda
önemli bir düşüş görülürken aslında piyasalara giren gümüş miktarında
bir azalma yoktu. Avrupalı tüccarlar Osmanlı pazarlarından bu yıllarda yüksek miktarlarda ham madde ithal etmeye başladılar. Yanlarında getirdikleri paraların daha fazla gümüş içermesinden dolayı yerli zanaatçılara göre ham madde alımlarında rekabet avantajına sahip olan Avrupalılar ülke içinde üretimin düşmesine sebep oldular. Yerli üretim ancak 17. yüzyılda para istikrarı sağlanınca toparlanabildi. Kuru eserinde Osmanlıların bahsi geçen dönemde yaşadığı ekonomik krizin
genelde iki alan üzerinden çalışıldığını belirtir. Birincisi para krizi ve enflasyon, ikincisi ise Avrupalı tüccarların Osmanlı pazarlarında rekabetteki üstünlüğüdür. Ancak Kuru’nun iddiasına göre Osmanlı coğrafyasında enflasyon ve dış ticaretin genişlemesi arasındaki bağlantı akademisyenler tarafından yeterince incelenmemiştir.
Çalışmada Marc Raeff'in Russia Abroad, A Cultural History of the Russian Emigration 1919-1939 kitabı incelenmiştir.