Uluslararası Ilişkiler

Bu çalışma; İsviçre, Avusturya ve Macaristan’daki aşırı sağın yükselişe geçmesinde etkili olan dinamikleri ve bu dinamiklerin söz konusu ülkelerdeki aşırı sağ partilerin oy oranlarının artışına etkisini analiz etmektedir. Üç partinin tarihsel ve güncel sorunları toplumun genelinde olan sorunlar olarak göstermekte ve toplumu bu sorunlara karşı kurtarıcı olarak kendilerini sunmalarında sağladıkları başarı, aynı zamanda seçim başarılarını temsil etmektedir. 2000’lerden önce minimal ve bölgesel düzeyde kalan göçmen ve yabancı düşmanlığı sorunu 11 Eylül ve sonrasında meydana gelen terör saldırıları ve göç dalgalarıyla beraber Avrupa genelinde tartışılan bir konu haline gelmiştir. Özellikle 2011’deki Arap Baharı ve Orta Doğu’daki iç savaşlardan kaçan göçmenlerin Avrupa’ya akın etmesi sonucunda, halihazırda yabancılarla bütünleşme sorunları yaşayan ve güvenlik tehdidi hisseden Avrupalılar, bu konuları gündeme taşıyan ve çözüm önerileri sunan aşırı sağ partileri desteklemeye başlamışlardır. Yerleşik kültürün ve halkın korunması gerektiğine inanan bu partilere göre, yaşadıkları coğrafyanın tek sahipleri yine bu yerli halk olmalıdır ve devletin homojenliğine zarar verecek olan yabancılar veya istilacılara izin verilmemelidir. Bu çerçevede şekillenen politik söylemleriyle aşırı sağ partiler, ülkelerindeki “mağdur” çoğunluğun haklarını ve refahını korumanın yolu olarak “istilacı” yabancıları, ülkelerinden uzaklaştırmayı hedeflemektedir.  Bu doğrultuda çalışma, Avrupa’da yükselen aşırı sağ partilerin seçim başarılarının ve yabancı düşmanlığının etkilerini incelemeyi ve analiz etmeyi amaçlamaktadır.
The subject of this thesis is immigrants, minorities and foreigners, who are the "others" of Europe recently. In this thesis shaped within the framework of the theory of constructivism; as a result of the interaction of societies with other communities, identity is formed by creating "us" against "other". In this respect, the thesis aims to reveal the importance and effect of identity and culture discussions in Europe's other definition, the programs and election successes of the right-wing parties. In this context; the thesis states that the basis of the "other" definition in Europe and the countries studied is economic and cultural differences. During the thesis study; it was observed that the electoral programs and discourses of examined the parties were aimed to ensure that voters perceive immigrants as threats, by emphasizing the differences based on religion and culture. The parties present themselves and their policies as a solution for the threat which is believed to be created by foreigners, against the probability of occurrence of said threats within their countries. In this direction; the thesis reveals the effect of the perceptions of anti-foreign and threat, which were shaped by framework of the debates on identity and culture, on the extreme right-wing parties' electoral success. The thesis basically aims to explain the factors that make the analyzed parties more successful than the other parties in Europe. In this regards; in addition to the perception of the foreign and migrant threat which is one of the most important factors, The thesis aims to clarify the impact of religion and culture during nation building and in the process of defining the "other".

SSCB'nin dağılmasıyla, sınır anlaşmazlıkları ve etnik çatışmalar nedeniyle istikrarsızlaşan coğrafyalardan olan Orta Asya, önemli enerji rezervlerine sahiptir. Büyük güçlerin artan enerji ihtiyaçları ve bu ihtiyaçlarını karşılamak için politikaları Orta Asya'nın zengin rezervlere sahip Hazar Bölgesi'nin stratejik öneminin artmasına neden olmaktadır. SSCB'nin kuruluşundan yıkılışına kadar kıyıdaş yalnızca iki devlet bulunması nedeniyle bölgedeki anlaşmazlıklar günümüze kıyasla daha kolay çözümlenebilmekteydi. Fakat SSCB'nin dağılmasıyla bağımsızlıklarını kazanan ve Hazar'da söz hakkı elde eden üç yeni ülkenin katılımıyla beş taraflı bir tablo ortaya çıkmıştır. Kırılgan ekonomilere sahip bu yeni ülkelerin gelirlerinin önemli kalemini oluşturan enerji, Hazar Bölgesi'ni vazgeçilmez kılmaktadır. Bu doğrultuda enerji kaynaklarının ve Hazar yüzeyinin paylaşılmasında bölge ülkeleri arasındaki güç yarışına bölge ülkelerinin haricinde bölgede etkisini artırmak isteyen ve buradaki enerji kaynaklarından pay almak gayesinde olan AB, ABD, Çin gibi önemli aktörler de katılmaktadır. Doküman analizi yöntemiyle hazırlanan makale, bölge ülkelerinin yanında küresel aktörlerin dâhil olmasıyla ciddi bir rekabetin gerçekleştiği bölgenin dinamiklerini ve gelişmeleri açıklamayı hedeflemektedir.

With the dissolution of the USSR, Central Asia which is one of the politically unstable geographies due to border disputes and ethnic conflicts, holds important energy reserves. The increasing energy needs of major powers and the policies that the major powers attempt to meet these needs bring about the strategic importance of the Caspian Region, which has rich reserves. In the period from the foundation of the Soviet Union to its collapse, the resolution of disputes in the region could be more easily than in the present, since there were only two riparian states. However, with the participation of three new countries, which gained their independence with the dissolution of the USSR, have gained rights in the Caspian and a five-sided image has emerged. Because of being an important component in their fragile economies, energy makes the Caspian Region indispensable for the new states. Accordingly, (in addition to regional actors) important actors such as the EU, the USA and China, who want to increase their influence and to share energy resources in the region, participate in the power race in order to share energy resources and water surface. In this regard, the article prepared by document analysis method aims to explain the dynamics and situation of the region where a serious competition takes place with the participation of global actors in addition to the countries in the region.

Gelişen teknolojiyle beraber artan bireysel ve toplumsal sorumluluklar, küresel kültür ve dünya düzeni üzerindeki etkilerini her geçen gün daha da belirginleştiriyor. Bu makale, küreselleşmenin ve dijitalleşmenin getirdiği değişimleri ve kavramlarını incelerken, insan haklarının ve evrensel değerlerin korunması adına sorumluluk bilincini hatırlatmayı amaçlıyor.
Bu makale aynı zamanda, evrensel insan haklarını ve bireyin haklarını savunan, küresel etik kurallarına dayalı bir yapının önemini vurgulamaktadır. Ayrıca, kültürel çeşitliliğin korunması,
ekonomik eşitsizliklerin giderilmesi ve teknolojik gelişmelerin adil dağılımı gibi konularda uluslararası işbirliği ve dayanışmanın önemini vurgulayacak. Bu bağlamda, küresel barış ve refahın sağlanmasında kolektif çabaların kritik öneme sahip olduğunu ve gelecekteki dünya düzeninin ancak bu tür bir bilinçlenme ve işbirliği ile sürdürülebilir ve dengeli bir şekilde devam edebileceğini ortaya koymaya çalışacaktır.