Papers by Yusuf Ziya Gökçek
Erciyes İletişim Dergisi
The regional dominance struggles of the states after the cold war and the civil wars that broke o... more The regional dominance struggles of the states after the cold war and the civil wars that broke out in the world often evolved into ethnic cleansing. Rwanda, which has been under the domination of many different colonial Powers in the historical process of Africa, is witnessing a new process of changing hands of international hegemony after the cold war as a result of the civil war and the genocide process after 1990. After the massacres in Rwanda, the directors transformed the country into a huge film plateau, both thematically and spatially. In this universe where there are no Rwandan directors, the testimony of the genocide attempts in the country is carried out through Western film directors. While the events in Rwanda are divided into those who support Hutu and Tutsi and those who do not, the genocide attempt is told on the basis of redemption where international powers accuse each other and acquit themselves. Hotel Rwanda (Terry George, 2004), Shooting Dogs (Michael Caton-Jone...
Temmuz Dergisi, 2021
Temmuz Dergisi
Haziran 2021
Özel Sayı: Salih Diriklik
Erciyes İletişim Dergisi, 2022
Dünyada soğuk savaş sonrası devletlerin bölgesel hâkimiyet mücadeleleri ve çıkan iç savaşlar çoğu... more Dünyada soğuk savaş sonrası devletlerin bölgesel hâkimiyet mücadeleleri ve çıkan iç savaşlar çoğu zaman etnik temizliğe evrilmekteydi. Afrika’nın tarihsel süreç içerisinde pek çok farklı sömürgeci devletin egemenliği altında bulunan Ruanda, 1990 sonrasında iç savaş ve sonrasında soykırım süreci itibariyle
soğuk savaş sonrası uluslararası hegemonyanın yeni bir el değiştirme sürecine tanıklık etti. Yönetmenler, Ruanda’da yaşanan katliamlar sonrasında ülkeyi hem tematik hem de mekân olarak dev bir film platosuna dönüştürdü. Ruandalı yönetmenlerin olmadığı bu evrende ülkedeki soykırım girişimlerine ilişkin tanıklık
Batılı yönetmenler üzerinden gerçekleştirilmektedir. Ruanda’da yaşananlar Hutu ve Tutsilere destek veren ve vermeyenler olarak ayrımlanırken soykırım girişimi uluslararası güçlerin birbirini suçladıkları ve kendilerini akladıkları bir kefaret zemininde anlatılmaktadır. Hotel Rwanda (Terry George, 2004), Shooting
Dogs (Michael Caton-Jones, 2005), Sometimes in April (Raoul Peck, 2005), A Sunday in Kigali (Robert Favreau, 2006) ve Shake Hands with the Devil (Peter Raymont, 2007) filmlerini yapısalcı bir yaklaşımla
çözümlemeyi amaçlayan bu çalışmada, filmlerin üstlendiği protez hafıza kavramıyla ilişkili olarak kefaret, beyaz fail, arınma gibi kavramlar tartışılacaktır. Ruanda filmlerinde kefaretin anlatıda merkezde olduğu, Batılı kathartik bir unsur olarak işlediği görülmektedir.
Mediad, 2022
Erken cumhuriyet ideolojisinin oluşumuna katkı veren Kadro dergisinin başyazarı ve farklı edebi t... more Erken cumhuriyet ideolojisinin oluşumuna katkı veren Kadro dergisinin başyazarı ve farklı edebi türlerde eser veren önemli isimlerden Yakup Kadri Karaosmanoğlu, pek çok metninde yeni kurulan rejim adına konuşmakta, rejimin nasıl olması gerektiğini ifade etmektedir. Cumhuriyet ilan edildikten sonra Kadri, yeni rejimin kültür sanat hayatına ilişkin yazılar yazmakta, sanat türlerinin onunla birlikte kazanması gerektiği rolleri eserlerinde anlatmaktadır. Yakup Kadri, Cumhuriyet idealleri ile erken cumhuriyette karşılaşılan yozlaşma arasındaki çatışma nedeniyle, yazdığı Ankara romanında Neşet Sabit isimli karakterin sahneye koyduğu piyesini bir yol gösterici olarak konumlandırmakta, buna bağlı olarak o dönemlerde henüz az sayıda üretim yapan Türk sinemasını da romanda arzuladığı evrenin inşasında vazifelendirmektedir. Sinema, yeni kurulan bir şehirde yeni bir anlayışın öncüsü olacak, Sodom ve Gomore'de gelmesinden korkulan gelecekten Ankara romanında olmasını dilediği sancılı geçen bir gecenin umut dolu bir şafağına ütopyacı rolünü arttıracak bir araç olarak görülmektedir. Sinema çağdaş bir ütopya, aynı zamanda yerli bir içerik olarak görülmektedir. Çalışmada, Yakup Kadri'nin Ankara romanı dolayımıyla erken cumhuriyet döneminin sinemaya ilişkin görevci yaklaşımı söylem analizi kullanılarak tespit edilmeye çalışılmaktadır. Ankara romanında ve Kadro dergisindeki modernite anlayışı çerçevesinde yeni rejim yerli sinema kodları üzerinden arzulanan bir cumhuriyet ütopyası olarak tiyatronun yanında konumlandırılmaktadır.
İnsan ve İnsan, 2022
Bilim kurgu sineması, kökenleri 17. yüzyıla dayanan modern bilim kurgu romanlarında oluşturulan ö... more Bilim kurgu sineması, kökenleri 17. yüzyıla dayanan modern bilim kurgu romanlarında oluşturulan ötekine yönelik ben-merkezci bakışı ve varlıkları hiyerarşik olarak kodlamayı yeniden üretmektedir. Bilim kurgu filmleri kullandığı bu kodlamayla kendi dışındaki varlığı tuhaflaştırmakta, ucubeleştirmekte ancak onun insani özüne terbiye edilebilir bir biçimde yaklaşmaktadır. Sömürgecilik ise hâkim olmaya çalıştığı ötekilerin mekânı hegemonik bir iktidar üretme alanına dönüştürmektedir. Çalışmada bilim kurgu sinemasının bilim kurgu geleneğinin uzlaşımlarını kullanarak sömürgeyi ve vahşiyi nasıl ürettiği Van Dijk’in eleştirel söylem analizi ile incelenecektir. Örneklem olarak seçilen, aralarında yüzyılı aşkın bir zaman bulunan Le Voyage dans la Lune (Aya Yolculuk, Georges Méliès, 1902) ve World War Z
(Dünya Savaşı Z, Marc Forster, 2013) filmleri vahşi imgesini üretmektedir. Bilim kurgu sineması ile sömürgeci siyasetin en temel ortaklığı biz ve öteki ayrımını belirginleştirmesi ve bu ayrım üzerinden hiyerarşik bir inşa içinde olmasıdır.
Türkiye Literatür Araştırmaları Dergisi, 2020
Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 18, Sayı 36, 2020/2, 713-732
Türkiye'de Sinema Bölü... more Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 18, Sayı 36, 2020/2, 713-732
Türkiye'de Sinema Bölümlerinin İlk 10 Yılı (1982-1992) ve Film Çalışmalarının Yönelimleri
Ruanda Soykırım Filmlerinde Bellek İnşası, 2019
Filmler, toplumsal olayları temsil ederken onları ideolojik bir yoruma tabi tutarak yeniden inşa ... more Filmler, toplumsal olayları temsil ederken onları ideolojik bir yoruma tabi tutarak yeniden inşa eder. Film gerçeğe ilişkin imgeleri kaydeder, ilerletir, bunlar üzerinden bir evren yaratarak kendini inanılır kılar ve izleyiciye bu akışkanlık içerisinde muhatap olma imkânı sağlar. Toplumsal olayların yorumu, modernitenin yarattığı krizler, güç savaşları, yenen tarafın yenilen taraf üzerinde kurduğu tahakküm içerisinde taraf olan film belleği yeniden şekillendirmekte, bazen de onu icat etmektedir. Küresel ölçekte 1990 sonrası savaşlar etnik temizliğe varmakta, soğuk savaş sonrası güç oyunlarının devam ettiği eski kolonyal havzalardan biri olan Ruanda da bundan payını almaktadır. Ruanda iç savaş ve soykırım denemeleri sonrasında film yönetmenlerinin sevdiği bir plato hüviyetine kavuşmuştur. Ülke üzerine yapılan pek çok yapımda, Batı’nın Ruanda karşısındaki konumunun “kefaret” kavramı üzerinden ele alındığı görülmektedir. Bu çalışma, Hotel Rwanda (Terry George, 2004), Shooting Dogs (Michael Caton-Jones, 2005), Sometimes in April (Raoul Peck ,2005), A Sunday in Kigali (Robert Favreau, 2006) ve Shake Hands with the Devil (Peter Raymont, 2007) filmlerini yapısalcı bir yaklaşımla çözümlemeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla, “kefaret” kavramı estetik ve politik bağlamlarıyla Alison Landsberg’in “protez hafıza” kavramı üzerinden ortaya konulmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kavramlar: Hafıza (Bellek), Protez Hafıza, Kefaret, Modernite, Soykırım, Afrika Sineması, Ruanda
Hayalet Hikayesi (Personal Shopper) Filminin Eleştirisi
Avrupa’nın önemli yazarlarından Enrico Morresi’nin “Haber Etiği” kitabı
Türkiye’deki iletişim lit... more Avrupa’nın önemli yazarlarından Enrico Morresi’nin “Haber Etiği” kitabı
Türkiye’deki iletişim literatüründe eksikliği çokça hissedilen haber ve etik
alanında önemli tartışmaları barındırmaktadır. Gazeteleri, demokratikleş-
menin kurumsallaşmasını ve yeniden üretimini sağlayabilecek bir aygıt olarak idealize eden Morresi, bunu Türkiye’nin etik tartışmalarında pek de
aşina olmadığı Alman ve İtalyan yazarların “kamusal alan”, “yurttaş gazeteciliği”, “haber etiği”, “watchdogs” gibi anahtar kavramsallaştırmalarını teşrih ederek sağlamaya çalışıyor.
Magazine Articles / Süreli Yayın, 2017
Uluslararası Sinema ve Din Sempozyumu, 2015
Sahra-Altı Afrika film dilini politik olarak inşa eden en önemli yönetmenlerden Sembene, bağımsız... more Sahra-Altı Afrika film dilini politik olarak inşa eden en önemli yönetmenlerden Sembene, bağımsızlık sonrası Afrika sinemasında ilk sinemasal hamleyi attığı için Afrika sinemasının önemli bir figürü/babası olarak kabul edilir. Yeni Afrika Sinemasında önemli bir konumu temsil eden Sembene, VGIK (Sovyet Rusya Film Okulu) ve Fransa’da çeşitli sinema eğitimleri almış, öykücü yönü de ağır basan Marksist düşünceleriyle öne çıkan bir yönetmendir. Kolonyal dönemde başlayıp postkolonyal dönemde de devam eden sosyal adaletsizlik meselesi, filmlerinin en önemli temalarındandır.
Bu makale, Uluslararası Sinema ve Din Sempozyumu'nda (21-24 Mayıs 2015) sunulmuş olup sempozyum kitabında (Aralık 2015) yer almaktadır.
Aliya’nın din ve materyalizm arasında yapmış olduğu müzakerelerde sanat, dinin bütün metafizik ve... more Aliya’nın din ve materyalizm arasında yapmış olduğu müzakerelerde sanat, dinin bütün metafizik ve ruhsal anlamlarının hayat bulduğu bir olgu olarak ifade edilmektedir. Temel gayesi herhangi bir güzel olanı, bir eseri ortaya çıkarmak olmayan sanat, eserin ortaya çıkarılmasında ve ardından temaşa edilmesinde sanatsal tecrübenin ruhsallığına erişmeyi merkeze almaktadır. Bu tecrübe esnasında sanatçı-izleyici ayrımının ortadan kalkması ve bu iki paydaşın bütünleşmesi sanatın temel özellikleri arasında bulunmaktadır.
Aliya “Zıddiyetler Cetveli”nde İslam’a, din ve materyalizm arasında bir konum biçerek İnsan’ın ruh ve maddeden müte-şekkil olduğunu gösterir. Üçüncü bir yol olarak altını çizdiği İslam’ı Kur’an-ı Kerim’de vurgulandığı gibi “vasat” olarak ni-telemektedir. Sanat dine yakınlık gösteren tüm nitelikleriyle birlikte Aliya’nın yapmış olduğu mülahazalarda “üçüncü yol” bağlamında konu edinilmemiştir. Değerlendirmelerin çoğu ilim-sanat karşıtlığı çerçevesinde oluşmuştur. İlim/bilim; zekâ, öğrenmek/keşfetmek ve tabiat üzerinden materyalizme kapı aralarken, sanat; ruh, tefekkür ve varlığın hakikati üzerinden dine ulaşmaktadır. Doğu ve Batı Arasında İslam eserinde sanatın bu noktaya intikali büyük oranda Ortaçağ Hıristiyan dün-yasında ve Sovyetler Birliği’nde sanata verilen anlam ve konumlandırmaların örnekliğinde söz konusu olmaktadır. Burada yapılan sanat tarifinin İslam estetiği perspektifine olan yakınlığı kaçınılmaz olmakla birlikte, İslam medeniyetindeki sanat-zanaat birlikteliğini göz önünde bulundurmak daha ideal bir sanat anlayışının oluşumunu destekleyecektir. İşte bu noktada “üçüncü yol” yaklaşımı doğrultusunda bir sinema pratiğine yaklaşan Aida Begić’in filmleri çözümlenecektir. Zaman’ı neden-sonuç ilişkisi eksenindeki kronolojik ve modern işlevinden uzaklaştıran Begić, içinde bulunulan an’ın geçmişe ve geleceğe açılabilen bir ruhsal deneyime dönüşmesini sağlamaktadır. Neticede Aliya İzzetbegovic ve Aida Begić ortaya koydukları teori ve pratik ile sanatı yaşadıkları coğrafyaya hâkim olan faydacı tutumlar karşısında var edebilmişlerdir.
Book Reviews by Yusuf Ziya Gökçek
Toplumsal Bellek ve Belgesel Sinema İstanbul Ayrıntı Yayınları, 2019
Dünyada son dönem sinema literatüründe dikkat çekici bir artış görülmekte; çalışılan konular için... more Dünyada son dönem sinema literatüründe dikkat çekici bir artış görülmekte; çalışılan konular içinde ise film ve hafıza (bellek) başlıkları öne çıkmaktadır. Genel literatürde hafızanın revaçta olmasının temel sebebi ise yalnızca nörobilimciler değil sosyal bilimciler tarafından da çalışılmaya başlamasıdır. Sosyal Bilimler alanında hafıza üzerine yazılan metinlerin daha çok 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başında üretilmesi ve bu tarihlerin sinemanın doğduğu yıllarla koşut olması önemli bir tesadüftür. Filmin kaydetme, saklama özelliği geç de olsa hafıza çalışmalarını film çalışmalarıyla ortaklaştırmaktadır. Film çalışmalarında ise bellek kavramı özellikle belgesel türüyle ilişkilendirilmektedir. Son 20 yılda çıkan İngilizce literatüre bakıldığında Alain Landsberg'in Prosthetic Memory: The Transformation of American Remembrance in the Age of Mass Culture (2004) ve aynı zamanda belgesel yönetmeni olan Joshua Oppenheimer'in de editörü olduğu Killer Images: Documentary Film, Memory, and the Performance of Violence (2013) gibi kitap örneklerinden de anlaşılacağı gibi bellek, belgeselle düşünülebilir bir kavram hâline gelmektedir. Türkiye'de ise belgesel film üzerine çalışmaların yeterli olmadığı, bellek üzerine çalışmaların ise daha çok sosyal psikoloji ve sosyoloji alanlarında yapıldığı görülmektedir. Türkiye'de filme psikanalitik yaklaşımların arttığı 2000 sonrası dönemde Yeşilçam klasiklerinin toplumsal hafıza, kendilik bilinci gibi kavramlar üzerinden bellekle ilişkilendirilmesinde ise artış görünmektedir. Metis Kitap'tan çıkan Mazi Kabrinin Hortlakları (2010), Hayalet Ev (2006), Çok Tuhaf Çok Tanıdık (2005) isimli kitaplar, kurmaca filmler özelindeki belleği bir psikanalitik mekân olarak ele alarak yorumlamaktadır. Aynı yayınevinden çıkan Sevcan Orhan'ın Filmlerle Hatırlamak-Toplum-Dr. Öğr. Üyesi, Marmara Üniversitesi.
İnsan &Toplum, 2019
Dünyada son dönem sinema literatüründe dikkat çekici bir artış görülmekte; çalışılan konular için... more Dünyada son dönem sinema literatüründe dikkat çekici bir artış görülmekte; çalışılan konular içinde ise film ve hafıza (bellek) başlıkları öne çıkmaktadır. Genel literatürde hafızanın revaçta olmasının temel sebebi ise yalnızca nörobilimciler değil sosyal bilimciler tarafından da çalışılmaya başlamasıdır. Sosyal Bilimler al-anında hafıza üzerine yazılan metinlerin daha çok 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başında üretilmesi ve bu tarihlerin sinemanın doğduğu yıllarla koşut olması önemli bir tesadüftür. Filmin kaydetme, saklama özelliği geç de olsa hafıza çalışmalarını film çalışmalarıyla ortaklaştırmaktadır. Film çalışmalarında ise bellek kavramı özel-likle belgesel türüyle ilişkilendirilmektedir. Son 20 yılda çıkan İngilizce literatüre bakıldığında Alain Landsberg'in Prosthetic Memory: The Transformation of American Remembrance in the Age of Mass Culture (2004) ve aynı zamanda belgesel yönetmeni olan Joshua Oppenheimer'in de editörü olduğu Killer Images: Documentary Film, Memory, and the Performance of Violence (2013) gibi kitap örneklerinden de anlaşıla-cağı gibi bellek, belgeselle düşünülebilir bir kavram hâline gelmektedir. Türkiye'de ise belgesel film üzerine çalışmaların yeterli olmadığı, bellek üzerine çalışmaların ise daha çok sosyal psikoloji ve sosyoloji alanlarında yapıldığı görülmektedir. Tür-kiye'de filme psikanalitik yaklaşımların arttığı 2000 sonrası dönemde Yeşilçam klasiklerinin toplumsal hafıza, kendilik bilinci gibi kavramlar üzerinden bellekle ilişkilendirilmesinde ise artış görünmektedir. Metis Kitap'tan çıkan Mazi Kabrinin Hortlakları (2010), Hayalet Ev (2006), Çok Tuhaf Çok Tanıdık (2005) isimli kitaplar, kurmaca filmler özelindeki belleği bir psikanalitik mekân olarak ele alarak yorum-lamaktadır. Aynı yayınevinden çıkan Sevcan Orhan'ın Filmlerle Hatırlamak-Toplum
Uploads
Papers by Yusuf Ziya Gökçek
soğuk savaş sonrası uluslararası hegemonyanın yeni bir el değiştirme sürecine tanıklık etti. Yönetmenler, Ruanda’da yaşanan katliamlar sonrasında ülkeyi hem tematik hem de mekân olarak dev bir film platosuna dönüştürdü. Ruandalı yönetmenlerin olmadığı bu evrende ülkedeki soykırım girişimlerine ilişkin tanıklık
Batılı yönetmenler üzerinden gerçekleştirilmektedir. Ruanda’da yaşananlar Hutu ve Tutsilere destek veren ve vermeyenler olarak ayrımlanırken soykırım girişimi uluslararası güçlerin birbirini suçladıkları ve kendilerini akladıkları bir kefaret zemininde anlatılmaktadır. Hotel Rwanda (Terry George, 2004), Shooting
Dogs (Michael Caton-Jones, 2005), Sometimes in April (Raoul Peck, 2005), A Sunday in Kigali (Robert Favreau, 2006) ve Shake Hands with the Devil (Peter Raymont, 2007) filmlerini yapısalcı bir yaklaşımla
çözümlemeyi amaçlayan bu çalışmada, filmlerin üstlendiği protez hafıza kavramıyla ilişkili olarak kefaret, beyaz fail, arınma gibi kavramlar tartışılacaktır. Ruanda filmlerinde kefaretin anlatıda merkezde olduğu, Batılı kathartik bir unsur olarak işlediği görülmektedir.
(Dünya Savaşı Z, Marc Forster, 2013) filmleri vahşi imgesini üretmektedir. Bilim kurgu sineması ile sömürgeci siyasetin en temel ortaklığı biz ve öteki ayrımını belirginleştirmesi ve bu ayrım üzerinden hiyerarşik bir inşa içinde olmasıdır.
Türkiye'de Sinema Bölümlerinin İlk 10 Yılı (1982-1992) ve Film Çalışmalarının Yönelimleri
Anahtar Kavramlar: Hafıza (Bellek), Protez Hafıza, Kefaret, Modernite, Soykırım, Afrika Sineması, Ruanda
Türkiye’deki iletişim literatüründe eksikliği çokça hissedilen haber ve etik
alanında önemli tartışmaları barındırmaktadır. Gazeteleri, demokratikleş-
menin kurumsallaşmasını ve yeniden üretimini sağlayabilecek bir aygıt olarak idealize eden Morresi, bunu Türkiye’nin etik tartışmalarında pek de
aşina olmadığı Alman ve İtalyan yazarların “kamusal alan”, “yurttaş gazeteciliği”, “haber etiği”, “watchdogs” gibi anahtar kavramsallaştırmalarını teşrih ederek sağlamaya çalışıyor.
Bu makale, Uluslararası Sinema ve Din Sempozyumu'nda (21-24 Mayıs 2015) sunulmuş olup sempozyum kitabında (Aralık 2015) yer almaktadır.
Aliya “Zıddiyetler Cetveli”nde İslam’a, din ve materyalizm arasında bir konum biçerek İnsan’ın ruh ve maddeden müte-şekkil olduğunu gösterir. Üçüncü bir yol olarak altını çizdiği İslam’ı Kur’an-ı Kerim’de vurgulandığı gibi “vasat” olarak ni-telemektedir. Sanat dine yakınlık gösteren tüm nitelikleriyle birlikte Aliya’nın yapmış olduğu mülahazalarda “üçüncü yol” bağlamında konu edinilmemiştir. Değerlendirmelerin çoğu ilim-sanat karşıtlığı çerçevesinde oluşmuştur. İlim/bilim; zekâ, öğrenmek/keşfetmek ve tabiat üzerinden materyalizme kapı aralarken, sanat; ruh, tefekkür ve varlığın hakikati üzerinden dine ulaşmaktadır. Doğu ve Batı Arasında İslam eserinde sanatın bu noktaya intikali büyük oranda Ortaçağ Hıristiyan dün-yasında ve Sovyetler Birliği’nde sanata verilen anlam ve konumlandırmaların örnekliğinde söz konusu olmaktadır. Burada yapılan sanat tarifinin İslam estetiği perspektifine olan yakınlığı kaçınılmaz olmakla birlikte, İslam medeniyetindeki sanat-zanaat birlikteliğini göz önünde bulundurmak daha ideal bir sanat anlayışının oluşumunu destekleyecektir. İşte bu noktada “üçüncü yol” yaklaşımı doğrultusunda bir sinema pratiğine yaklaşan Aida Begić’in filmleri çözümlenecektir. Zaman’ı neden-sonuç ilişkisi eksenindeki kronolojik ve modern işlevinden uzaklaştıran Begić, içinde bulunulan an’ın geçmişe ve geleceğe açılabilen bir ruhsal deneyime dönüşmesini sağlamaktadır. Neticede Aliya İzzetbegovic ve Aida Begić ortaya koydukları teori ve pratik ile sanatı yaşadıkları coğrafyaya hâkim olan faydacı tutumlar karşısında var edebilmişlerdir.
Book Reviews by Yusuf Ziya Gökçek
soğuk savaş sonrası uluslararası hegemonyanın yeni bir el değiştirme sürecine tanıklık etti. Yönetmenler, Ruanda’da yaşanan katliamlar sonrasında ülkeyi hem tematik hem de mekân olarak dev bir film platosuna dönüştürdü. Ruandalı yönetmenlerin olmadığı bu evrende ülkedeki soykırım girişimlerine ilişkin tanıklık
Batılı yönetmenler üzerinden gerçekleştirilmektedir. Ruanda’da yaşananlar Hutu ve Tutsilere destek veren ve vermeyenler olarak ayrımlanırken soykırım girişimi uluslararası güçlerin birbirini suçladıkları ve kendilerini akladıkları bir kefaret zemininde anlatılmaktadır. Hotel Rwanda (Terry George, 2004), Shooting
Dogs (Michael Caton-Jones, 2005), Sometimes in April (Raoul Peck, 2005), A Sunday in Kigali (Robert Favreau, 2006) ve Shake Hands with the Devil (Peter Raymont, 2007) filmlerini yapısalcı bir yaklaşımla
çözümlemeyi amaçlayan bu çalışmada, filmlerin üstlendiği protez hafıza kavramıyla ilişkili olarak kefaret, beyaz fail, arınma gibi kavramlar tartışılacaktır. Ruanda filmlerinde kefaretin anlatıda merkezde olduğu, Batılı kathartik bir unsur olarak işlediği görülmektedir.
(Dünya Savaşı Z, Marc Forster, 2013) filmleri vahşi imgesini üretmektedir. Bilim kurgu sineması ile sömürgeci siyasetin en temel ortaklığı biz ve öteki ayrımını belirginleştirmesi ve bu ayrım üzerinden hiyerarşik bir inşa içinde olmasıdır.
Türkiye'de Sinema Bölümlerinin İlk 10 Yılı (1982-1992) ve Film Çalışmalarının Yönelimleri
Anahtar Kavramlar: Hafıza (Bellek), Protez Hafıza, Kefaret, Modernite, Soykırım, Afrika Sineması, Ruanda
Türkiye’deki iletişim literatüründe eksikliği çokça hissedilen haber ve etik
alanında önemli tartışmaları barındırmaktadır. Gazeteleri, demokratikleş-
menin kurumsallaşmasını ve yeniden üretimini sağlayabilecek bir aygıt olarak idealize eden Morresi, bunu Türkiye’nin etik tartışmalarında pek de
aşina olmadığı Alman ve İtalyan yazarların “kamusal alan”, “yurttaş gazeteciliği”, “haber etiği”, “watchdogs” gibi anahtar kavramsallaştırmalarını teşrih ederek sağlamaya çalışıyor.
Bu makale, Uluslararası Sinema ve Din Sempozyumu'nda (21-24 Mayıs 2015) sunulmuş olup sempozyum kitabında (Aralık 2015) yer almaktadır.
Aliya “Zıddiyetler Cetveli”nde İslam’a, din ve materyalizm arasında bir konum biçerek İnsan’ın ruh ve maddeden müte-şekkil olduğunu gösterir. Üçüncü bir yol olarak altını çizdiği İslam’ı Kur’an-ı Kerim’de vurgulandığı gibi “vasat” olarak ni-telemektedir. Sanat dine yakınlık gösteren tüm nitelikleriyle birlikte Aliya’nın yapmış olduğu mülahazalarda “üçüncü yol” bağlamında konu edinilmemiştir. Değerlendirmelerin çoğu ilim-sanat karşıtlığı çerçevesinde oluşmuştur. İlim/bilim; zekâ, öğrenmek/keşfetmek ve tabiat üzerinden materyalizme kapı aralarken, sanat; ruh, tefekkür ve varlığın hakikati üzerinden dine ulaşmaktadır. Doğu ve Batı Arasında İslam eserinde sanatın bu noktaya intikali büyük oranda Ortaçağ Hıristiyan dün-yasında ve Sovyetler Birliği’nde sanata verilen anlam ve konumlandırmaların örnekliğinde söz konusu olmaktadır. Burada yapılan sanat tarifinin İslam estetiği perspektifine olan yakınlığı kaçınılmaz olmakla birlikte, İslam medeniyetindeki sanat-zanaat birlikteliğini göz önünde bulundurmak daha ideal bir sanat anlayışının oluşumunu destekleyecektir. İşte bu noktada “üçüncü yol” yaklaşımı doğrultusunda bir sinema pratiğine yaklaşan Aida Begić’in filmleri çözümlenecektir. Zaman’ı neden-sonuç ilişkisi eksenindeki kronolojik ve modern işlevinden uzaklaştıran Begić, içinde bulunulan an’ın geçmişe ve geleceğe açılabilen bir ruhsal deneyime dönüşmesini sağlamaktadır. Neticede Aliya İzzetbegovic ve Aida Begić ortaya koydukları teori ve pratik ile sanatı yaşadıkları coğrafyaya hâkim olan faydacı tutumlar karşısında var edebilmişlerdir.
TİYATRO, SİNEMA VE TELEVİZYON
Oturum Başkanı: İhsan Kabil
Dr. Öğretim Üyesi Yakup Öztürk
Tarık Buğra’nın Tiyatroları Üzerine Bir Değerlendirme
Fatih Kara
Kurgudan Eleştiriye: Tarık Buğra’nın Tiyatroya Yaklaşımı
Dr. Öğretim Üyesi Yusuf Ziya Gökçek
Senarist Olarak Tarık Buğra
Mücahit Gündoğdu
Tarık Buğra’nın TRT ve Sinema SerüveniSempozyum metninden:
Doğumunun 100. yılında romanımızın büyük ustası Tarık Buğra kapsamlı bir sempozyumla anılıyor. “Hatırlar, hatırlar, hatırlarım gene de” diyen Buğra, Küçük Ağa’dan Osmancık’a tarihi yorumlamakla kalmayıp bütün yazarlık serüveninde dün, bugün ve yarın çerçevesinde insanımızın dramını anlattı.
“Hatırlayıp Yeniden Bulmak Tarık Buğra 100 Yaşında” adlı sempozyumda Buğra’nın yaşam öyküsü ve sanatçı kişiliği hikâyeden romana, tiyatrodan sinemaya, şiir okurluğundan eleştirmenliğine çeşitli yönleriyle gözler önüne seriliyor. Bu sempozyumla, edebiyatı tarihi günün üzerine çevirmiş bir projektör şeklinde değerlendiren Buğra’ya duyulan özlemin bir nebze olsun giderilmesi ve onu fazla tanımayanların da daha yakından tanıması amaçlanıyor.
Sömürgeciliğe Karşı Bir Duruş: Afrika Sineması
Afrika, özellikle Sahra-altı ülkeleri sömürgeciliğe karşı kazandıkları bağımsızlıkları sonrasında film üretimine ancak geçebilmiştir. Üretilen ilk filmlerde Batı’nın kıtada bıraktığı sömürgecilik mirasıyla yüzleşilmeye çalışılmış, 1960’lı yıllarda artan siyah bilinçle birlikte daha politik bir mücadeleyi de yedeğine almıştır.
Afrika’da film yönetmenleri; bir yandan sinema manifestoları, düzenledikleri toplantılar ve sinema festivalleriyle birlikte dinamik bir film dili oluşturmanın imkânını sorgularken, diğer yandan bağımsızlıklarını yeni kazanmış ülkelerde sinema üretmenin maddi zorluklarıyla da yüzleşmişlerdir. Afrika sineması, doğuşundan itibaren sömürgeci estetiğin yerine, sömürgesizleştirmeye çalıştığı yeni bir bakış da yaratma gayretinde bulunmuştur.
Afrika uzmanı Harold d. Weaver ve Yusuf Ziya Gökçek’in konuk olduğu, modern Afrika’nın siyasal ve ekonomik bağımsızlık sürecinde kıta sinemasının olanaklarını, sorunlarını tartışacağımız bu söyleşide, aynı zamanda bu sinemanın tarihsel olarak nasıl geliştiğine, dinamiklerinin ne olduğuna, sömürgeci dile karşı bir alternatif oluşturup oluşturmadığı da konuşulacaktır.
İslami Devrim'den Günümüze İran Sineması: 1979-2020
Ed. Mehmet Öztürk, Barış Saydam
Doruk
2021
Ed. İsmail Ermağan-Emine Tahsin-Segah Tekin
Nobel Yayıncılık 2021
Dünya Siyasetinde Latin Amerika
Ed. İsmail Ermağan-Emine Tahsin-Segah Tekin
Nobel Yayıncılık
2021
Hazırlayan: Asım Öz
Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları
2020
Editör: Mesut Bostan
Ketebe Yayınevi
-Sinematek Nedir? Nasıl Bir Sinema Görüşüne Sahiptir? Bu Görüşün Tarihsel Süreçte Uğrakları Neler Olmuştur?
Derleyen: Barış Saydam
Küre Yayınları
Mayıs 2017
Hudutların Kanunu
Derleyen: Barış Saydam
Küre Yayınları
2018
(Türkçe)
Turkish and English version