Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
19. yüzyılın sonlarına doğru mayın ve sualtına dalabilen, torpido taarruzu icra edebilen araçların icadıyla birlikte denizde harp sahası ikinci bir boyut kazanmıştı. Birinci Dünya Savaşı’nda uçağın muharip bir unsur olarak kullanılmasıyla... more
19. yüzyılın sonlarına doğru mayın ve sualtına dalabilen, torpido taarruzu icra edebilen araçların icadıyla birlikte denizde harp sahası ikinci bir boyut kazanmıştı. Birinci Dünya Savaşı’nda uçağın muharip bir unsur olarak kullanılmasıyla birlikte deniz harekâtına üçüncü bir boyut eklenmiş, 21.
yüzyılla birlikte ise deniz kuvvetleri uzay ve elektromanyetik spektrumla da mücadele etmeye başlamıştı. Kadim mücadele alanı olan deniz, günümüzde gerçek anlamda çok boyutlu bir karaktere büründü ve daha karmaşık hâle geldi. Elinizdeki kitap size bu karmaşıklıkta yol gösterici olacak. 1850’den günümüze kadar bütün harp gemilerini detaylı olarak inceleyen bu kapsamlı eser dört ana bölümden oluşmaktadır. Kitap harp gemilerinin salt materyal kısmına girişmeden önce deniz ortamı,
gemicilik ve modern döneme hazırlık mahiyetinde eski çağdan 1850’lere kadarki en önemli kürek ve yelken devri harp gemileri, gemicilik ve deniz harbi üzerine giriş bölümüyle başlamakta; ikinci bölümde, suüstü gemilerine yoğunlaşarak başta muharebe gemisi olmak üzere kruvazör, muhrip,fırkateyn, korvet, torpidobot ve hücumbot gibi ana muharip platformların operasyonel kabiliyetlerini ve gelişimini, tarihi olaylardaki rolünü de es geçmeden bütünsel bir perspektifte sunmaktadır. Takip
eden üçüncü bölümde ise sualtında sessiz ve derinden seyreden sinsi platformlar olarak addedilen denizaltıların tekâmülü ilk denemelerden günümüze ele alınmakta ve arkasından dördüncü bölümde de uçak gemilerinin emekleme döneminden bugüne kadarki tarihe yön veren gelişim evresini önemli olayları referans alarak aktarmaktadır. Ayrıca bu günlerde Türkiye’de gemicilik alanındaki gelişmeler TCG Anadolu amfibi hücum gemisi gibi örnekler de verilerek, dördüncü bölümün sonunda denizden kuvvet aktarımının en etkili ve güncel platformları sayılan amfibi hücum gemileri incelenmektedir.
n dokuzuncu yüzyıl, askerî teknolojilerin muazzam dönüşüm geçirdiği bir dönemdi. Yeni teknoloji ürünü çelik zırh ve kuyruktan dolma toplarla donatılmış yeni tipteki ana muharebe gemileri, denizci devletlere denizlerin kontrolü aşamasında... more
n dokuzuncu yüzyıl, askerî teknolojilerin muazzam dönüşüm geçirdiği bir dönemdi. Yeni teknoloji ürünü çelik zırh ve kuyruktan dolma toplarla donatılmış yeni tipteki ana muharebe gemileri, denizci devletlere denizlerin kontrolü aşamasında önemli bir üstünlük sunsa da, torpidonun keşfiyle bu imkân kısa bir süreliğine sona erecekti. Bir anlamda torpido, deniz savunma doktrinleri ve buna bağlı olarak donanmaların yeniden yapılanması sürecine hatırı sayılır katkılarda bulundu. Osmanlı karar mekanizmasında da bir dönüm noktasını teşkil eden ve donanma stratejisindeki köklü değişimlerin kurgusunu belirleyen hadiseler, torpidonun tarihte ilk defa kullanıldığı 93 Harbi ve akabindeki 1897 Osmanlı-Yunan Harbi’dir.

Osmanlı Devleti’nin sahip olduğu iktisadi ve sınai imkânlar doğrultusunda başta “Jeune École” olmak üzere önde gelen deniz harp doktrinlerini kendi jeopolitik ve stratejik hassasiyetlerine göre şekillendirmesi ve bunu muharebe sahasında edindiği tecrübelere uygun biçimde tatbik etmesi, dönemin şartları gözetildiğinde kaçınılmaz bir sonuçtu. Elinizdeki kitapta, Sultan II. Abdülhamid Dönemi boyunca Osmanlı Bahriyesi’nin hızla değişen koşullar altındaki güvenlik hassasiyetleri ve buna bağlı olarak takip ettiği stratejik yaklaşımları doktrin, teçhizat ve personel ekseninde mercek altına alınmıştır. Bu çalışmada Sultan II. Abdülhamid Donanması’nın yeniden yapılanma süreci veyahut daha popüler bir tabirle modernizasyonun, gemi tedarik ve inşa faaliyetlerine olan dolaylı/direkt etkisi ve Osmanlı’nın deniz güvenliğinin sağlaması noktasında ne derece başarı kaydedildiği sorgulanmıştır.
Research Interests:
Bu kitap; “Osmanlı Bahriyesi’nde Modernleştirme Stratejisi Bağlamında İlk Türk Denizaltıları Abdülhamid ve Abdülmecid” adlı yüksek lisans tezimden ortaya çıkmıştır. Dünya denizcilik tarihinde Osmanlı Bahriyesi, tahtelbahir, yani denizaltı... more
Bu kitap; “Osmanlı Bahriyesi’nde Modernleştirme Stratejisi Bağlamında İlk Türk Denizaltıları Abdülhamid ve Abdülmecid” adlı yüksek lisans tezimden ortaya çıkmıştır.
Dünya denizcilik tarihinde Osmanlı Bahriyesi, tahtelbahir, yani denizaltı gemisini envanterine alan ikinci bahriyedir. 1886 yılında Nordenfelt Şirketi’nden sipariş edilen iki adet denizaltı, Sultan II. Abdülhamid tarafından bedeli Hazine-i Hassa’dan ödenmek üzere satın alınmıştır. Bu denizaltılara, Osmanlı tarihinde ilk defa bir padişah kendisinin ve babasının ismini vermiş, böylece Nordenfelt II ve Nordenfelt III denizaltıları, Abdülhamid ve Abdülmecid adıyla Osmanlı donanmasına katılmışlardır. Bu kitapta, Osmanlı Bahriyesi’ne alınan bu iki denizaltının hangi maksatla satın alındığı incelenmiş, bu denizaltılara Osmanlı ileri gelenleri tarafından hangi taktik ve stratejik roller biçildiği üzerinde de durulmuştur.
Daha önce derinlemesine çalışılmamış olan Nordenfelt denizaltıları, günümüz Türk denizaltıcılığının temelini oluşturan ve aydınlatılmayı bekleyen bir konudur. Türk denizaltıcılığı ile ilgili bu zamana kadarki tek yetkin çalışma, Raşit Metel tarafından 1960 yılında kaleme alınmış olan Türk Denizaltıcılık Tarihi adındaki iki ciltlik kitaptır. Raşit Metel’in bu önemli kitabı, tez çalışmamın ve araştırmamın başlangıç aşamalarında bana ışık tutmuş en önemli kaynaktır. Diğer taraftan, belirli tarihlerde yayınlanan Deniz Kuvvetleri Mecmuaları’nda ve İngilizce yazılmış denizaltı ile ilgili çeşitli referans kitaplarında, bu iki denizaltıdan kısa bir şekilde bahsedilmektedir. Günümüzde; denizaltı gemilerinin halen taktik ve stratejik düzeyde önemini koruması ve Türk Donanması’nın hangi evrelerden geçtiğini anlamamız açısından denizaltıcılık konusunun ele alınması, bu kitabın yazılmasındaki en önemli nedenlerdendir.
Bu çalışma, ağırlıklı olarak arşiv belgeleri, denizaltıcılık üzerine yazılmış kitaplar ve eski denizcilik ile ilgili dergiler üzerinden yürütülmüştür. Özellikle Deniz Müzesi’ndeki ve Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki arşiv belgeleri taranmış, bazı arşiv belgeleri ilk defa günümüz Türkçesi’ne çevrilmiş ve literatüre kazandırılmıştır.
With the help of military and civilian scholars, this special issue provides a comprehensive narrative on a range of topics, including the effects of technology on naval warfare, the conduct of warfare, human resources, soldiers’ training... more
With the help of military and civilian scholars, this special issue provides a
comprehensive narrative on a range of topics, including the effects of technology on naval warfare, the conduct of warfare, human resources, soldiers’ training and education, civil defence, and total defence forces. To put it briefly, we have chosen to focus on topics that have received relatively little attention in Turkish literature.
Furthermore, this special issue investigates concepts that have been extensively debated in recent decades, such as “new wars”, “new missions”, and “new militaries”. These topics are covered in Turkish literature to some degree. However, Turkish readers may not always benefit from the theories and concepts imported from other languages, mostly English. First, Turkish translations of imported theories and
concepts are not necessarily perfect equivalents. Second, even if they have equivalents, they can be distorted. This unintended distortion process produces several new Turkish terms, paving the way for confusion. Therefore, in this special issue, the authors are invited to discuss the meaning and appropriate Turkish counterparts of
these “new” concepts. As a contribution to this general narrative, Körpe discusses the relationship between the concepts of conventional, asymmetric, and hybrid warfare within the framework of battlefield functional areas. Mehmet Fatih Baş explores the use of war games in the disciplines of military history, international relations, and war studies
around the world, analyses why this trend is less popular in Turkish academia, and then offers suggestions on how Turkish academia can benefit from war games based on the world at large. Emrah Özdemir comparatively examines the law enforcement stability policing operations and their applicability, sustainability, and contributions to peace
and reconstruction through the cases of Afghanistan and Iraq. Evren Mercan analyses the developmental stages of naval operations and warships by bringing a new perspective to the “wave” theory developed by Vincent P. O’Hara and Leonard R. Heinz and focuses on the technological impact on naval warfare. Cemil Sağlam examines the civil defence incorporated by European nations into their defence strategies against emerging threats, particularly in the aftermath of the Russian-Ukrainian War. Esra Ecem Şahin examines the functional change of armies in
the post-Cold War period and how countries such as the US, Russia, and Türkiye have adapted to these new missions. Beyzanur Arslan investigates the conceptual framework of lawfare, questions the relationship between war and law through the debate on whether it is a new generation war, and examines the use of law as a legitimation tool in contemporary wars. Finally, Sadık Emre Karakuş wrote about an area that has remained extremely weak in Turkish literature, the historical roots of the development of non-commissioned officers in Türkiye and its possible effects on the present day.
Bu çalışmanın temel amacı, teknolojinin deniz harbi üzerindeki etkisini, özellikle de harp gemilerinin gelişimindeki merkezî rolünü odağa alarak incelemektir. Donanmanın teknolojiye olan yüksek bağımlılığı, orduya kıyasla platform ve... more
Bu çalışmanın temel amacı, teknolojinin deniz harbi üzerindeki etkisini, özellikle de harp gemilerinin gelişimindeki merkezî rolünü odağa alarak incelemektir. Donanmanın teknolojiye olan yüksek bağımlılığı, orduya kıyasla platform ve ekipmanlara daha fazla önem vermesinden kaynaklanmaktadır. Daha önce de olduğu gibi günümüzün beş boyutlu harekât ortamında da teknoloji, genellikle yapay zekâ ile birlikte donanmanın operasyonel etkinliğini artırmada kritik bir faktör olmaya devam etmektedir. Deniz harbinin çok yönlü doğası göz önüne alındığında, bu çalışma makro düzeyde bir yaklaşım benimsemeyerek teknolojinin deniz harekâtını ve harp gemisi gelişimini nasıl etkilediğini kapsamlı bir şekilde ele almak için Vincent P. O'Hara ve Leonard R. Heinz tarafından geliştirilen yenilikçi "dalga" çerçevesini kullanmaktadır.
Gemilerin seyir jurnali defterleri, nesiller boyunca aktarılan bilgi birikiminin bir göstergesi olduğu kadar donanmanın profesyonelleşmesi ve standardizasyonundaki ilerlemeleri yansıtan önemli tarihi yazılı kaynaklardır. Ancak Türkiye'de... more
Gemilerin seyir jurnali defterleri, nesiller boyunca aktarılan bilgi birikiminin bir göstergesi olduğu kadar donanmanın profesyonelleşmesi ve standardizasyonundaki ilerlemeleri yansıtan önemli tarihi yazılı kaynaklardır. Ancak Türkiye'de akademik alanda bu kaynakların potansiyelinden yeterince yararlanıldığını söylemek pek mümkün değildir. Oysa mevcut sınırlı sayıdaki seyir defterine rağmen, siyasi tartışmaların odağındaki II. Abdülhamid dönemi donanmasının denizaşırı bölgelerde ve önemli deniz geçiş yollarında mütevazı bir varlık oluşturmayı amaçladığı ve bu amaca ulaşmak için önemli
faaliyetlerde bulunduğunu gösteren verilere rastlamak mümkündür. Bu çalışmanın temel amacı, II. Abdülhamid dönemi harp gemilerinin seyir jurnali defterleri üzerinden donanma politikasına farklı bir yorum getirmek ve böylece bu alanda yapılacak yeni çalışmalara özgün bir katkı sunmaktır.
During the last quarter of the 19th century, technological advances favoured submarines, which in turn became one of the key points of the naval race of the time. armament "The interest in this new weapon was so remarkable that, the... more
During the last quarter of the 19th century, technological advances favoured submarines, which in turn became one of the key points of the naval race of the time. armament "The interest in this new weapon was so remarkable that, the shakedown cruise of the submarine Nordenfelt-I (conductedby Thorsten Nordenfelt in 1885 in order to was promote this new weapon and generate sales), closely observed by numerous countries around the World, including the Ottoman Empire. Representatives from the thirty-nine countries, as well as from European naval powers, the Ottoman Empire,Japan and surprisingly from Mexico and Brasil participated to observe the first sea trial of this curious technology. Although the results of this first cruise of Nordenfelt-I failed to meet initial expectations, armsdealer Sir Basil Zaharoff, also known as "The Mystery Man of Europe", managed to sell a submarine to Ottoman Empire's archrival Greece.
Deniz Harp Tarihi boyunca hasımlar harekât sahasında birbirlerinin serbestçe manevra icrasını önlemeye dönük tedbirler almıştırlar. Geçmişteki erişimi engelleme girişimleri hem dost kuvvetleri himaye etmek hem de düşmanın sahada avantajlı... more
Deniz Harp Tarihi boyunca hasımlar harekât sahasında birbirlerinin serbestçe manevra icrasını önlemeye dönük tedbirler almıştırlar. Geçmişteki erişimi engelleme girişimleri hem dost kuvvetleri himaye etmek hem de düşmanın sahada avantajlı mevkiler elde etmesinin önüne set çekmek için kullanılmıştır. Günümüzde küresel boyuttaki güç aktarım kabiliyetiyle ABD Donanması hava, uzay ve deniz üstünlüğünü sürdürmek için çatışma alanına güvenle konuşlanmaya bağımlı hâle gelmiştir. Bununla birlikte, Çin, Rusya ve hatta İran ABD'nin Baltık, Karadeniz, Basra Körfezi ve Batı Pasifik'e güç aktarımını sekteye uğratmak için tasarlanmış güçlü bir erişimi engelleme ve bölgeden men etme (A2 / AD) kapasitesine sahip bölgesel bir güç olarak ortaya çıktılar. Bu makalede dünyada ABD'nin güç aktarım kapasitesine karşı geliştirilen A2/AD Konsepti'nin içeriğine ışık tutmanın yanında tarihsel arka planıyla birlikte günümüzdeki örnekleri üzerinden analiz edilmesi amaçlanmaktadır.
The bitter experience of the Greco-Turkish War in 1897 revealed the operational inadequacy of the Ottoman Navy that focused on coastal defence after the Russo-Turkish War of 1877-1878. The Ottoman decision-makers tried to deal with this... more
The bitter experience of the Greco-Turkish War in 1897 revealed the operational inadequacy of the Ottoman Navy that focused on coastal defence after the Russo-Turkish War of 1877-1878. The Ottoman decision-makers tried to deal with this problem by carrying out a challenging naval program. Apart from the battleships, cruisers, and destroyers to be purchased from abroad, there was also a battleship project, which was to be built in the Imperial Arsenal (Tersâne-i Âmire) with the empire's means and resources. This naval platform with a weight of 8.100 tons and a length of 103 meters, which would be named Abdulkadir, was a challenging project because it would be the most powerful battleship in the Ottoman navy. As the first battleship to be built in the Imperial Arsenal after a long time, the Abdulkadir could not be completed because of technical and financial inadequacies, as well as administrative problems. It remained on the dry dock for years. After all, the construction program had to be stopped in 1906, and the ship was scrapped in 1909. If the construction of the Abdulkadir could be completed, it would have made a significant contribution to the deterrence of the Ottoman navy. The construction process of Abdulkadir, which resulted in a fiasco, is the embodiment of the military and economic conditions of the mentioned period.
Trablusgarp Harbi’nden itibaren neredeyse kesintisiz süren savaşların bıraktığı yıkıntı üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni, Osmanlı’dan miras kalan jeopolitik tehditlerle baş edebilmekte eldeki kısıtlı imkânlarla mütevazı dahi olsa... more
Trablusgarp Harbi’nden itibaren neredeyse kesintisiz süren savaşların bıraktığı yıkıntı
üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni, Osmanlı’dan miras kalan jeopolitik tehditlerle
baş edebilmekte eldeki kısıtlı imkânlarla mütevazı dahi olsa bir donanma kurulması
gerekliliğiyle karşı karşıya bırakmıştı. Yeni bir deniz gücünün kurulmasında uzun
süredir atıl vaziyette limanlarda kıçtankara edilen, harekât kabiliyetinden yoksun eldeki
köhne harp gemilerinin geniş ölçekli onarımının yanında, bir donanma programına da
acil bir ihtiyaç duyulmuştu. Bu programın içeriğinin belirlenmesinde, Osmanlı’dan
beri gelen ve Cumhuriyet Dönemi’nde de nükseden denizciler ve karacılar arasındaki
rekabet kendini göstermişti. Ne var ki İstiklal Harbi’nden muzaffer çıkan karacılar,
silahlı kuvvetler modernizasyonunu noktasında yegâne yetkili merci olmuş ve donanma
programını da kendi ihtiyaçlarına göre belirlemişti. Böylelikle Genelkurmay Başkanı
Fevzi Paşa’nın (Çakmak) savunduğu, kıyı savunma odaklı denizaltı ve hafif unsurlardan
oluşan ve ordunun denizdeki bir uzantısı olarak görülen, sınırlı bir donanma
programına yeşil ışık yakılmıştı. Nihayetinde Türk Donanması’na Almanların paravan
firması üzerinden Hollanda’daki Feijenoord Tersanesi'nde inşa edilen Birinci İnönü
ve İkinci İnönü denizaltıları alınmıştı. Bu girişim Türk denizaltıcılığının nüvesini teşkil
eden kayda değer bir atılım olsa da büyük resimde karacı odaklı bir bakış açısının
ürünüydü. Bu çalışmada donanmadaki güç mücadelesi bağlamında Birinci İnönü ve
İkinci İnönü denizaltının alım, inşa ve teslim süreci ele alınmıştır.
The first half of the 19th century was an era in which the sharpest turns and transformations in world history occurred. The most important means of these transformations were the modern navies that utilized all the possibilities of the... more
The first half of the 19th century was an era in which the sharpest turns and transformations in world history occurred. The most important means of these transformations were the modern navies that utilized all the possibilities of the industrial revolution. Despite occasional modernization and recovery, Ottoman naval power only managed to survive in the seas surrounding its geography through supply of modern warships from Europe. With its highly doubtful operational power, the Ottoman Navy was going to be put to test in the Crimean War under the auspices of the great powers. The destruction of the anchored fleet in Sinop by a strong Russian squadron led the Ottoman Navy to play a limited role in the shadow of the allies throughout the war. Lessons learned in the Crimean War would be taken off the dusty shelf and used in the formation of a new navy during the reign of Sultan Abdulaziz.
Osmanlı Devleti’nin en çalkantılı yıllarında bahriyede muhtelif görevler alan Fevzi Kurtoğlu, aynı zamanda tarihe olan ilgisinden dolayı da Çarkçı Mekteb-i Bahriye-i Şahane, Bahriye Mektebi, Deniz Lisesi ve sair eğitim gemilerinde uzun... more
Osmanlı Devleti’nin en çalkantılı yıllarında bahriyede muhtelif görevler alan Fevzi Kurtoğlu, aynı zamanda tarihe olan ilgisinden dolayı da Çarkçı Mekteb-i Bahriye-i Şahane, Bahriye Mektebi, Deniz Lisesi ve sair eğitim gemilerinde uzun yıllar tarih öğretmenliği vazifesini ifa etmiştir. Kendisinin Türk deniz harp tarihindeki “boşlukları doldurma” gayretiyle kaleme aldığı makale ve kitaplar, günümüzde hâlâ referans kaynak olmayı sürdürmektedir. İlginç bir şekilde Türk deniz harp tarihçiliğindeki bu özgül ağırlığına rağmen kendisi ve hayatına dair neredeyse hiçbir çalışmanın yapılmaması, hatta yazdığı eserlere ilişkin tafsilatlı ve doğru bir bibliyografyanın dahi bulunmaması düşündürücüdür. Bu çalışmanın hedefi Türk deniz harp tarihinde önemli bir yeri dolduran bahriyeli tarihçi Fevzi Kurtoğlu’nun askerî safahatı, eserlerinin olabildiğince eksiksiz bibliyografyasını ortaya çıkartmak ve ayrıca tarihçiliği üzerine bir dizi kritikte bulunmaktır.
Bu çalışmanın amacı Türk-İtalyan Harbi sırasında Osmanlı Donanması’nın platform, doktrin ve idari alanlardaki zafiyetinden kaynaklanan operasyonel zayıflığını, İtalyan Donanması’nın muhtemel huruç harekâtına karşı Çanakkale’de teşkil... more
Bu çalışmanın amacı
Türk-İtalyan Harbi sırasında Osmanlı Donanması’nın platform, doktrin ve
idari alanlardaki zafiyetinden kaynaklanan operasyonel zayıflığını, İtalyan
Donanması’nın muhtemel huruç harekâtına karşı Çanakkale’de teşkil etmeye çalıştığı müşterek savunma konsepti örneği üzerinden değerlendirmektir.
Günümüzde kara ve hava kuvvetleri de bir kıyıya kuvvet aktarımında amfibi harekâta iştirak maksadıyla deniz kuvvetlerinin bir parçası olarak sıklıkla denize çıkmaktadırlar. Üç kuvvet unsurunun (kara, deniz, hava) uyum içinde tek bir amaca... more
Günümüzde kara ve hava kuvvetleri de bir kıyıya kuvvet aktarımında amfibi harekâta iştirak maksadıyla deniz kuvvetlerinin bir parçası olarak sıklıkla denize çıkmaktadırlar. Üç kuvvet unsurunun (kara, deniz, hava) uyum içinde tek bir amaca yöneltildiği “müşterek harekât konsepti” deniz ortamını çok boyutlu bir forma taşımanın yanında insanoğlunun yüzyıllarca hayal ettiği “denizde üslenme” (sea basing) imkânı sağlamıştı. Bugün modern donanmalar, denizden karaya icra edilen harekâtın kesintisiz destek, idame ve kuvvet aktarımında muazzam imkân ve kabiliyete erişmişlerdir.
Sultan Reşad, tahta oturduğunda seleflerinden miras kalan sorunlarla dolu malî, iktisadî alanlar dışında Memalik-i Şâhâne’nin bekâsını alenî tehdit eden bir dizi güvenlik sorunuyla da karşı karşıya kalmıştı. Bilhassa Osmanlı’nın... more
Sultan Reşad, tahta oturduğunda seleflerinden miras kalan sorunlarla
dolu malî, iktisadî alanlar dışında Memalik-i Şâhâne’nin bekâsını alenî
tehdit eden bir dizi güvenlik sorunuyla da karşı karşıya kalmıştı. Bilhassa
Osmanlı’nın denizlerdeki ezelî rakipleri Yunanistan ve Rusya’nın ilerleyişine set çekebilmek ve Düvel-i Muazzama’nın bitmek tükenmek bilmeyen müdahalelerini dizginlemek için muktedir bir donanmaya olan ihtiyaç, 19. yüzyıl boyunca olduğu gibi Sultan Reşad ve İttihadçıların da gündemini meşgul etmeyi sürdürecektir.
Research Interests:
Research Interests:
Şüphe yok ki kuşatma altında bulunan Anadolu topraklarının tekrar kazanımı için halk bütün samimiyeti ve özverisiyle mücadele edecekti. Gerekli azim, inanç ve kurtuluş arzusu her ne kadar mücadeleye girişenler de mevcut olsa da tüm ulaşım... more
Şüphe yok ki kuşatma altında bulunan Anadolu topraklarının tekrar kazanımı için halk bütün samimiyeti ve özverisiyle mücadele edecekti. Gerekli azim, inanç ve kurtuluş arzusu her ne kadar mücadeleye girişenler de mevcut olsa da tüm ulaşım araçları ve kritik geçiş güzergâhlarının İtilaf güçlerinin elinde bulunması ordu için ihtiyaç olan cephane ve her türlü araç gerece ulaşımı olanaksız kılıyordu. Özellikle de bir donanma kurmak ve deniz üzerinden hakim bir güç oluşturmak oldukça zordu. Ancak yine de zorlu bir mücadeleyle yeni bir donanmanın sıfırdan inşa edilmesi için sınırlar zorlandı. Ankara Hükümeti’ne ait bir deniz donanması kurulması adına girişilen filmlere konu olabilecek bu destansı mücadelenin panoramasını sizlere sunuyoruz.
Research Interests:
In the twentieth century, submarines came to the forefront of naval strategy. This secret and silent weapon moved from being an experimental project into the reality of naval battles, and eventually became a symbol of deterrence.... more
In the twentieth century, submarines came to the forefront of naval strategy. This secret and silent weapon moved from being an experimental project into the reality of naval battles, and eventually became a symbol of deterrence. Initially given tactical duties such as coastal defence and blockade running, submarines were quick to prove their strategic significance during the First World War, especially in Gallipoli. Throughout the campaign, Allied submarines compelled Ottoman defenders increasingly to rely on land and railway transportation, which cost six times more than seaborne supplies. Disruptions to the flow of ammunition and other supplies to Ottoman troops resulted in delays to counter-offensives and contributed significantly to the heavy rates of attrition suffered by the Turkish defenders. In addition, the submarine campaign substantially contributed to food shortages in Istanbul, then the Ottoman capital. This alone was proof of the concept that submarines could effectively be employed as strategic weapons of industrial war.
Research Interests:
Deniz savaşlarında büyük gemilerin hâkimiyeti, 19. yüzyılın ortalarına kadar devam etti. Ancak torpidonun icadı ile birlikte denizlere hâkim olan devler, tıpkı Davut ile Câlût'un hikâyesinde olduğu gibi küçük platformlar tarafından başka... more
Deniz savaşlarında büyük gemilerin hâkimiyeti, 19. yüzyılın ortalarına kadar devam etti. Ancak torpidonun icadı ile birlikte denizlere hâkim olan devler, tıpkı Davut ile Câlût'un hikâyesinde olduğu gibi küçük platformlar tarafından başka hiçbir rakibin başaramadığı kadar tehdit edilir hâle geldi. Torpido donanımlı torpidobotlar, muharebe gemilerinin günümüz donanmalarında ortadan kalkması yolunda ilk adımdı. Evren Mercan " "
Research Interests:
Türk Tarihi'nin en büyük deniz zaferi, bundan 477 yıl önce modern Yunanistan'ın Epir Bölgesi'nde yer alan Adriyatik Denizi'ne kıyısı bulunan Preveze açıklarında cereyan etti. Barbaros Hayrettin Paşa ile Andre Doria, Akdeniz'in hâkimiyeti... more
Türk Tarihi'nin en büyük deniz zaferi, bundan 477 yıl önce modern Yunanistan'ın Epir Bölgesi'nde yer alan Adriyatik Denizi'ne kıyısı bulunan Preveze açıklarında cereyan etti. Barbaros Hayrettin Paşa ile Andre Doria, Akdeniz'in hâkimiyeti adına tüm güçlerini ve maharetlerini ortaya koydu. Şiddetli geçen çarpışmanın ardından Preveze sularında dalgalanmaya devam eden Osmanlı bayrağı oldu. Evren Mercan " "
Research Interests:
Research Interests:
TARİHİ Osmanlı Devleti'nin efsane gemileri mi yoksa karabasanı mı? Bu sorunun cevabı Birinci Dünya Savaşı'nın seyrini değiştiren, dönemin en ileri teknolojisine sahip ve tarihteki en uzun süre görevde kalan muharebe kruvazörü Yavuz ve... more
TARİHİ Osmanlı Devleti'nin efsane gemileri mi yoksa karabasanı mı? Bu sorunun cevabı Birinci Dünya Savaşı'nın seyrini değiştiren, dönemin en ileri teknolojisine sahip ve tarihteki en uzun süre görevde kalan muharebe kruvazörü Yavuz ve onun kader arkadaşı Midilli hafif kruvazörünün serüveninde gizli. Hiç şüphesiz sadece Türk tarihinde değil, dünya siyasi ve askeri tarihinde de ayrıcalıklı bir konuma sahip olan bu iki geminin hikâyesi, donanmanın önemini gözler önüne seriyor.
Research Interests:
Research Interests:
Bu çalışmada, XIX. yüzyıl boyunca deniz harp doktrinlerinin Sanayi Devrimi’nin tetiklediği teknolojik gelişmelere paralel olarak hızla evrildiği esas kabul edilerek, 93 Harbi sonunda ortaya çıkan Rus deniz harp stratejisti Stephan... more
Bu çalışmada, XIX. yüzyıl boyunca deniz harp doktrinlerinin Sanayi Devrimi’nin tetiklediği teknolojik gelişmelere paralel olarak hızla evrildiği esas kabul edilerek, 93 Harbi sonunda ortaya çıkan Rus deniz harp stratejisti Stephan Osipovich Makarov’un Discussion of Questions in Naval Tactics adlı kitabı ele alınmaktadır. Makarov’un eserinde belirtilen deniz taktikleri ve buna bağlı olarak stratejik bir bakış açısının arka planını oluşturan 93 Harbi’ndeki torpido harekâtları ve bunların deniz harp doktrinlerine katkıları ortaya konulmaktadır. Ayrıca bir karşılaştırma imkânı sağlamak açısından yazarın eseri, dönemin deniz harp doktrincileriyle karşılaştırmalı olarak analizi yapılarak, ortaya attığı özgün fikirlerin Osmanlı dâhil olmak üzere çevresindeki dünyayı nasıl etkilediği üzerinde durulmuştur.

A Naval Strategist Revealed by the Russo-Turkish War:
Stepan Osipovich Makarov
Acknowledging that naval warfare doctrines rapidly evolved throughout the 19th century, in parallel to technological advancements triggered by the Industrial Revolution, this study analyses Russian naval warfare strategist Stephan Osipovich Makarov’s treatise Discussion of Questions in Naval Tactics, written after the 1877-78 Russo-Turkish War. Naval tactics related to torpedo operations during the Russo-Turkish War, which reflect the backstage of a strategic perspective, as well as their contributions to naval warfare doctrines are described. Furthermore, the article offers a comparative approach by juxtaposing the writer’s work with other naval warfare strategists of his time, demonstrating how his original ideas influenced his environment, including the Ottoman Empire.
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests: