Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
Toprak üzerinde mülkiyet meselesi tarihte çok farklı şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Belirli dönemlerde bu mülkiyet devletlerin ve zenginlerin tekelinde olmuş hatta bunlar toprağın üzerindeki her şeye insan da dahil olmak üzere sahip... more
Toprak üzerinde mülkiyet meselesi tarihte çok farklı şekillerde karşımıza
çıkmaktadır. Belirli dönemlerde bu mülkiyet devletlerin ve zenginlerin tekelinde olmuş hatta bunlar toprağın üzerindeki her şeye insan da dahil olmak üzere sahip olmuştur. Ancak günümüzde özel mülkiyeti konu alan arazilerin sayısı artmış, sosyal devlet ilkesinin esas alınması ile devletin kamu yararı için var olduğu düşüncesi yaygın hale gelmeye başlamıştır. Bunun neticesinde devlet, özel mülkiyete yalnız kamu yararı söz konusu olduğunda müdahale edebilmektedir. Osmanlı hukukunun kanunlaştırma asrı olan Tanzimat devrinde de istimlake dair önemli düzenlemeler yapılmıştır. Makalede kronolojik sıra gözetilerek Osmanlı hukukunda istimlak düzenlemeleri ayrı alt başlıklar altında tetkik edilmiştir. Ayrıca tüm bu mevzuatın yazı çevrimi makaleye eklenmiştir.
İslamiyet öncesi Türk hukukuna dair malumat genel olarak Çin kaynakları, İslam kaynakları ve eski Türklerden kalma bazı eserler üzerinden takip edilmektedir. Güney Uygurlarının hukuku hakkında ise bu kaynaklardan farklı olarak çok önemli... more
İslamiyet öncesi Türk hukukuna dair malumat genel olarak Çin kaynakları, İslam kaynakları ve eski Türklerden kalma bazı eserler üzerinden takip edilmektedir. Güney Uygurlarının hukuku hakkında ise bu kaynaklardan farklı olarak çok önemli bazı hukuk vesikaları günümüze ulaşmıştır. Bu vesikalar, Uygur hukukuna dair eşsiz malumat ihtiva etmektedir ve dönemin hukuk anlayışını göstermesi bakımından eşsiz değerdedir. Bunların hangi tarihte yazılmış oldukları tam olarak bilinmemekle birlikte X-XIV. asırlarda kaleme alındıkları tahmin edilmektedir. Uygur hukuk vesikaları Uygur Türklerinin yerleşik hayata geçtiği, din değiştirdiği ve Çin ile çok yakın münasebetleri bulunduğu bir devirden kalmadır. Yine vesikalardaki belirli noktalarda Çin bazen de Moğol hukukunun tesiri görülmektedir. Bu sebeple Uygur hukuk vesikalarına bakarak ulaşılan neticeleri tüm İslamiyet öncesi Türk hukukuna teşmil etmek hatalı bir yaklaşım olacaktır. Fakat bu durum Uygur hukukunun “eski Türk hukukundan” hiçbir iz taş...
İslamiyet öncesi Türk hukukuna dair malumat genel olarak Çin kaynakları, İslam kaynakları ve eski Türklerden kalma bazı eserler üzerinden takip edilmektedir. Güney (Turfan) Uygurlarının hukuku hakkında ise bu kaynaklardan farklı olarak... more
İslamiyet öncesi Türk hukukuna dair malumat genel olarak Çin kaynakları, İslam kaynakları ve eski Türklerden kalma bazı eserler üzerinden takip edilmektedir. Güney (Turfan) Uygurlarının hukuku hakkında ise bu kaynaklardan farklı olarak çok önemli bazı hukuk vesikaları günümüze ulaşmıştır. Bu vesikalar, Uygur hukukuna dair kıymetli malumat ihtiva etmektedir ve dönemin hukuk anlayışını göstermesi bakımından eşsiz değerdedir. Bunların hangi tarihte yazılmış oldukları tam olarak bilinmemekle birlikte X-XIV. asırlarda kaleme alındıkları tahmin edilmektedir. Uygur hukuk vesikaları Uygur Türklerinin yerleşik hayata geçtiği, din değiştirdiği ve Çin ile çok yakın münasebetleri bulunduğu bir devirden kalmadır. Yine vesikalardaki belirli noktalarda Çin bazen de Moğol hukukunun tesiri görülmektedir. Bu sebeple Uygur hukuk vesikalarına bakarak ulaşılan neticeleri tüm İslamiyet öncesi Türk hukukuna teşmil etmek hatalı bir yaklaşım olacaktır. Fakat bu durum Uygur hukukunun “eski Türk hukukundan” hiçbir iz taşımadığı manasında yorumlanmamalıdır. İlk vesikanın bulunmasının üzerinden neredeyse bir buçuk asır geçmesine rağmen, bunlar Türkiye’de (özellikle hukuk tarihçilerince) yeterli alakaya mazhar olmamıştır. Bu sebeple de pek çok husus şimdiye kadar açığa çıkarılmamıştır. Bu çalışma, Uygur hukukunda kendine mahsus bir şuf ’a (önalım) hakkının varlığını ilk kez ortaya koymaktadır. Ayrıca kimlerin şuf ’a hakkına sahip olduğu; bu hakkın nasıl kullanıldığı; hangi akitlerin şuf’a hakkının doğumuna elverişli olduğu; hangi malların şuf’aya tâbi olduğu gibi pek çok husus dailk kez bu çalışmada ortaya koyulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Uygur Hukuku, Uygur Hukuk Vesikaları, Şuf’a (Önalım) Hakkı, İslamiyet Öncesi Türk Hukuku, Eski Türk Hukuku.

ABSTRACT
Information on pre-Islamic Turkish law is generally followed through Chinese sources, Islamic sources and some works from ancient Turks. Some very important legal documents about the law of Turfan Uyghurs have reached today. Uyghur legal/ civil documents, which are the most important source of pre-Islamic Turkish law, are of unique value in terms of showing the understanding of law of the period. Although it is not known exactly when they were written, X-XIV it is estimated that they were written in centuries. Uyghur legal/civil documents are from a period when Uyghur Turks settled down, changed their religion and had very close relations with China. Again, the influence of Chinese and sometimes Mongolian law can be seen at certain points in the documents. For this reason, it would be an erroneous approach to extend the conclusions reached by looking at Uyghur legal documents to all pre-Islamic Turkish law. However, this situation should not be interpreted as meaning that Uyghur law does not bear any trace of “ancient Turkish law”. The documents in question have not received sufficient attention by legal historians in Turkey, despite the fact that almost a century and a half have passed since the first document was found. For this reason, many issues have not been revealed until now. This study reveals for the first time the existence of a unique right of preemption in Uyghur law. In addition, many issues such as who has the right to preemption; how this right is exercised; in which contracts the preemption takes place; which goods are subject to preemption have been revealed for the first time in this study.
Keywords: Uyghur Law, Uyghur Legal/Civil Documents, Right of Preemption, Pre- Islamic Turkish Law, Old Turkish Law.
Faiz, tarihi çok eskilere dayanan bir müessesedir. Nitekim pek çok hukuk sistemi faizi farklı şekillerde tanımlamış ve buna binaen farklı hükümler öngörmüştür. Bu makalede, Uygurların Müslüman olmadan önceki devirlerinden kalma hukuk... more
Faiz, tarihi çok eskilere dayanan bir müessesedir. Nitekim pek çok hukuk sistemi faizi farklı şekillerde tanımlamış ve buna binaen farklı hükümler öngörmüştür. Bu makalede, Uygurların Müslüman olmadan önceki devirlerinden kalma hukuk vesikaları üzerinden faiz tatbikatı tetkik edilmiştir. Uygur hukukunda hemen hemen bütün vadeli borçlanmalarda faizin cereyan ettiği görülmüştür. Ayrıca günümüz hukukunda faiz olarak görülmeyen, fakat Uygur hukuku açısından faiz olarak tavsif edilmesi gereken durumlarla da karşılaşılmıştır. Dolaylı faiz tatbikatı olarak isimlendirilen bu durumlar, trampa, rehin ve bey’ bi’l-vefâ (geri alım şartıyla satım) akitlerinde söz konusu olmuştur. Bu çerçevede Uygur hukukunda faiz tatbikatı; faizin cereyan ettiği akitler, faiz çeşitleri, vade türü ve faiz, faiz oranları gibi alt başlıklar halinde ele alınmıştır.
Faiz, tarihi çok eskilere dayanan bir müessesedir. Nitekim pek çok hukuk sistemi faizi farklı şekillerde tanımlamış ve buna binaen farklı hükümler öngörmüştür. Bu makalede, Uygurların Müslüman olmadan önceki devirlerinden kalma hukuk... more
Faiz, tarihi çok eskilere dayanan bir müessesedir. Nitekim pek çok hukuk sistemi faizi farklı şekillerde tanımlamış ve buna binaen farklı hükümler öngörmüştür. Bu makalede, Uygurların Müslüman olmadan önceki devirlerinden kalma hukuk vesikaları üzerinden faiz tatbikatı tetkik edilmiştir. Uygur hukukunda hemen hemen bütün vadeli borçlanmalarda faizin cereyan ettiği görülmüştür. Ayrıca günümüz hukukunda faiz olarak görülmeyen, fakat Uygur hukuku açısından faiz olarak tavsif edilmesi gereken durumlarla da karşılaşılmıştır. Dolaylı faiz tatbikatı olarak isimlendirilen bu durumlar, trampa, rehinve bey’ bi’l-vefâ (geri alım şartıyla satım) akitlerinde söz konusu olmuştur. Bu çerçevede Uygur hukukunda faiz tatbikatı; faizin cereyan ettiği akitler, faiz çeşitleri, vade türü ve faiz, faiz oranları gibi alt başlıklar halinde ele alınmıştır.
Abstract
Interest is an institution with very old history. Many legal systems have defined interest in different ways and have stipulated different provisions accordingly. In this article, the practice of interest has been examined on the legal/civil documents from the period of the Uyghurs before they became Muslims. It has been observed that interest is in almost all term debt relations in Uyghur law. In addition, situations that are not seen as interest in today's law but should be described as interest in terms of Uyghur law have also been encountered. These situations are named as indirect interest practice. Indirect interest is available in barter, pledge and bey' bi'l-vefa (sale on purpose of repurchase) contracts. In this context, interest practice in Uyghur law; Contracts in which interest occurs, interest types, maturity types and interest are discussed under sub-headings such as interest rates.
Geri alım şartıyla satış şeklinde tarif edilebilecek bir akit olan bey’ bi’l-vefânın menşeine dair farklı kanaatler bulunmaktadır. Nitekim bazı yazarlar bunun X. asırda Maveraünnehir havalisinde Hanefi ulemâ tarafından icat edilmiş bir... more
Geri alım şartıyla satış şeklinde tarif edilebilecek bir akit olan bey’ bi’l-vefânın
menşeine dair farklı kanaatler bulunmaktadır. Nitekim bazı yazarlar bunun X. asırda
Maveraünnehir havalisinde Hanefi ulemâ tarafından icat edilmiş bir akit olduğunu ifade
ederken bazıları bu akdin Eski Türk hukukunda mevcut olduğunu ve İslam hukukuna
buradan dahil olduğunu ifade etmiştir. Makalede, Uygur Türklerinin Müslüman olmadan önceki dönemlerinden kalma bir hukuk vesikasında rastlanan bey’ bi’l-vefâ tatbikatı üzerinden bu iddialar değerlendirilmiştir. Neticede elimizde bulunan malumata göre,
bey’ bi’l-vefâ’nın menşeine dair dört ihtimal değerlendirilmiş ancak tam bir kanaate
ulaşmak mümkün olmamıştır. Bununla birlikte bu akdin kaynağının eski Türk hukuku
olması ihtimali en kuvvetli ihtimal olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bey’ bi’l-vefâ is a contract that can be described as a sale on the condition of
repurchase. There are different views on the origin of this contract. Some authors have
stated that this is an agreement invented by Hanafi scholars in the X. century in the
vicinity of Transoxiana. Some authors stated that this contract existed in Old Turkish
law and was included in Islamic law from here. In the article, these claims are
evaluated through the practice of bey’ bi’l-vefâ, which is found in a legal document
from the pre-Muslim era of the Uighur Turks. As a result, according to the information
we have, four possibilities regarding the origin of bey’ bi’l-vefâ have been evaluated,
but it has not been possible to reach a complete conclusion. However, the possibility
that the source of this contract is the old Turkish law appears as the strongest
possibility.
İslamiyet öncesi Türk hukukuna dair elimizde bulunan en önemli kaynak olan Uygur hukuk vesikaları, dönemin hukuk anlayışını göstermesi bakımından eşsiz değerdedir. Bu vesikaların hukuki değerlendirmesi hususunda pek çok çalışma yapılmış... more
İslamiyet öncesi Türk hukukuna dair
elimizde bulunan en önemli kaynak olan
Uygur hukuk vesikaları, dönemin hukuk
anlayışını göstermesi bakımından eşsiz
değerdedir. Bu vesikaların hukuki
değerlendirmesi hususunda pek çok
çalışma yapılmış olmakla birlikte Türkçe
literatürde bu mevzuda bir eksiklik fark
edilmektedir. Bu makalede, Uygur hukuk
vesikaları üzerine yapılan Türkçe
neşriyatın hukuki tahlilinin yapılması
hedeflenmiştir. Bu çerçevede Türkçede
Uygur hukuk vesikaları üzerine yapılan
tüm çalışmalar kronolojik olarak tek tek
ele alınmış, şimdiye kadarki çalışmaların
eksik yönleri de tespit edilmeye
çalışılarak bundan sonra bu mevzuda
nelerin yapılması gerektiği hususunda
çeşitli mütalaalarda bulunulmuştur.Uyghur legal-civil documents,
which are the most important source of
pre-Islamic Turkish law, are of unique
value in terms of showing the
understanding of law of the period. There
have been many studies on the legal
evaluation of these documents. However,
there is a deficiency in this subject in the
Turkish literature. In this article, it is
aimed to evaluate the literature of the
studies on Uyghur legal-civil documents
in Turkish. In this framework, all studies
on Uyghur legal-civil documents in
Turkish are discussed chronologically
one by one. With this, the deficiencies of
the studies so far have been tried to be
determined and various opinions have
been made about what should be done on
this issue from now on
Bu çalışmada 15. Asır Osmanlı ulemâsından Mehmed Hilmi el-Akhisârî’nin İslâm hukukunda ribâ (faiz) meselesini ele aldığı risâlesi neşredilmiştir. Aynı zamanda risâle ve müellif hakkında malumatlar verilmiş, bununla birlikte İslâm... more
Bu çalışmada 15. Asır Osmanlı ulemâsından Mehmed Hilmi el-Akhisârî’nin İslâm hukukunda ribâ (faiz) meselesini ele aldığı risâlesi neşredilmiştir. Aynı zamanda risâle ve müellif hakkında malumatlar verilmiş, bununla birlikte İslâm hukukunda faiz meselesi mezkûr risâle bağlamında tahkik edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Mehmed Hilmi el-Akhisârî, İslâm/Osmanlı Hukukunda Ribâ/Faiz, İslâm Hukuku, Türk Hukuk Tarihi. In this article, Mehmed Hilmi el-Akhisârî’s book on the issue of riba (interest) in Islamic law has been published. Mehmed Hilmi el-Akhisârî is one of the 15th century Ottoman scholars. At the same time, information about the book and its author was given. In addition, the issue of interest in Islamic law has been examined in the context of this book. Keywords: Mehmed Hilmi el-Akhisârî, Interest in Ottoman/Islamic Law, Islamic Law, Turkish Legal History.
1917 Hukuk-i Aile Kararnamesi
Bu çalışmada 15. Asır Osmanlı ulemâsından Mehmed Hilmi el-Akhisârî’nin İslâm hukukunda ribâ (faiz) meselesini ele aldığı risâlesi neşredilmiştir. Aynı zamanda risâle ve müellif hakkında malumatlar verilmiş, bununla birlikte İslâm... more
Bu çalışmada 15. Asır Osmanlı ulemâsından Mehmed Hilmi el-Akhisârî’nin İslâm
hukukunda ribâ (faiz) meselesini ele aldığı risâlesi neşredilmiştir. Aynı zamanda risâle ve
müellif hakkında malumatlar verilmiş, bununla birlikte İslâm hukukunda faiz meselesi
mezkûr risâle bağlamında tahkik edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Mehmed Hilmi el-Akhisârî, İslâm/Osmanlı Hukukunda
Ribâ/Faiz, İslâm Hukuku, Türk Hukuk Tarihi.

In this article, Mehmed Hilmi el-Akhisârî’s book on the issue of riba (interest) in
Islamic law has been published. Mehmed Hilmi el-Akhisârî is one of the 15th century
Ottoman scholars. At the same time, information about the book and its author was
given. In addition, the issue of interest in Islamic law has been examined in the context
of this book.
Keywords: Mehmed Hilmi el-Akhisârî, Interest in Ottoman/Islamic Law, Islamic
Law, Turkish Legal History.
Şer’iye sicilleri, Osmanlı Hukuk Tatbikatını göstermesi bakımından, eşsiz değerde belgelerdir. Biz de bu makalede, Trabzon’un 1816 numaralı, H. 968 (M. 1560-1561) tarihli şer’iye sicil defterinde yer alan kayıtlardan yola çıkarak, vergi... more
Şer’iye sicilleri, Osmanlı Hukuk Tatbikatını göstermesi bakımından, eşsiz değerde belgelerdir. Biz de bu makalede, Trabzon’un 1816 numaralı, H. 968 (M. 1560-1561) tarihli şer’iye sicil defterinde yer alan kayıtlardan yola çıkarak, vergi hukukuna ilişkin işlemlerde, mahkemenin rolünün ne olduğu sorusunu cevaplamaya çalıştık.
Anahtar kelimeler: Osmanlı Vergi Hukuku, Şer’iye Sicilleri, Osmanlı Mahkemesi, Trabzon.

The Role of the Ottoman Court in Tax Law Procedures -Review of Trabzon Court Record Number 1816 (date of 1560-1561)-
Ottoman Court Registry are documents of unique value in terms of demonstrating Ottoman law exercises. In this article, we will try to answer the question of the role of the court in the procedures related to tax law, based on the records in the registers the number  of 1816 and H. 968 (M. 1560-1561)dated Trabzon.
Keywords: Osmanlı Vergi Hukuku, Şer’iye Sicilleri, Osmanlı Mahkemesi, Trabzon.
İslamiyet öncesi Türk hukukuna dair malumat Çin kaynakları, İslam kaynakları ve eski Türklerden kalma eserler üzerinden takip edilmektedir. Güney (Turfan) Uygurlarının hukuku hakkında ise bu kaynaklardan farklı olarak çok önemli bazı... more
İslamiyet öncesi Türk hukukuna dair malumat Çin kaynakları, İslam kaynakları ve eski
Türklerden kalma eserler üzerinden takip edilmektedir. Güney (Turfan) Uygurlarının hukuku
hakkında ise bu kaynaklardan farklı olarak çok önemli bazı hukuk vesikaları günümüze
ulaşmıştır. Vesikalar içerisinde akitler, makbuzlar, dilekçeler, buyruklar bulunmaktadır. Fakat
evrakların ekserisi çeşitli akitleri muhtevidir. Uygur hukuk vesikaları Uygurların yerleşik
hayata geçtiği, din değiştirdiği ve Çin ile çok yakın münasebetleri bulunduğu bir devirden
kalmadır. Yine vesikalardaki belirli noktalarda Çin bazen de Moğol hukukunun tesiri
görülmektedir. Bu sebeple Uygur hukuk vesikalarına bakarak ulaşılan neticeleri tüm İslamiyet
öncesi Türk hukukuna teşmil etmek hatalı bir yaklaşım olacaktır. Fakat bu durum Uygur
hukukunun “eski Türk hukukundan” hiçbir iz taşımadığı manasında yorumlanmamalıdır.
Literatürde, Uygur hukuk vesikalarında karşılaşılan üç farklı müessesenin bazen birbirine
karıştırıldığı müşahede edilmiştir. Tebliğde bu üç farklı hukuki müessesenin bir mukayesesi
yapılmıştır. Evlat edinme “başkasına ait bir çocuğu kendi çocuğu olarak kabul etmek” olarak
basitçe tarif edilebilir. Uygur hukuk vesikalarında da evlat edinme ile alakalı dört misale
rastlanmıştır. Bu misallerden evlat edinmenin hükümleri ile alakalı pek çok farklı malumata
ulaşmak da mümkündür. Buna göre evlatlık ilişkisi evlat edinen ile evlatlık veren arasındaki bir
akitle kurulur. Bu akitle evlatlık olarak verilen çocuk evlat edinenin sahih nesepli çocuğu ile
benzer bir hukuki statüye geçmektedir. Evlat rehni bir kimsenin çocuğunu borcuna teminat
olmak üzere alacaklıya rehin vermesidir. Çocuğu rehin alan kimse bu çocuğu belirli sınırlar
dahilinde çalıştırma hakkına sahip olmaktadır. Uygur hukuk vesikaları içerisinde evlat rehnine
dair iki misal vardır. Bunlardan anlaşıldığı kadarıyla verilen borç karşılığında çocuk belirli bir
süre rehin alanın himayesinde çalışacaktır. Vesikalardan çocuğun bu çalışmasının borç paranın
faizinin yerini tuttuğu anlaşılmaktadır. Çocuk satışı ise bir köleleştirme usulü olarak karşımıza
çıkmaktadır. Elimizde çocuk satışı ile alakalı iki vesika bulunmaktadır. Her iki vesikada dababa çocuğunu belirli bir bedel karşılığında üçüncü bir kimseye satmıştır. Bu satış ile birlikte
çocuğun ehliyetini kaybettiği söylenebilir. Çünkü bu satış ile birlikte çocuk artık satın alan
kimsenin mülkü konumuna geçmektedir. Çocuğu satın alan kimsenin çocuğu isterse kendisi
kullanacak isterse başkasına devredecektir. Yani satın almış olduğu çocuğu başkasına da
satabilecektir. Bu durum da çocuk satışının bir köleleştirme usulü olarak değerlendirilmesini
gerektirmektedir. Vesikalar tetkik edildiğinde bu üç durumun birbirinden tamamen farklı
hukuki müesseseler olduğu anlaşılmıştır. Neticede Uygur hukukunda evlatlığın hukuki satatüsü
günümüz hukukuna benzerdir. Rehin olarak verilen kişi ise belirli bir süre, rehin alanın bir nevi
“zorunlu işçisi” konumundadır. Evlat satışı ise bir köleleştirme usulü olarak karşımıza çıkmakta
ve bu işlem ile birlikte çocuk hürriyetini kaybederek “köle” statüsüne geçmektedir.
Anahtar Kelimeler: Uygur Hukuku, Uygur Hukuk Vesikaları, İslamiyet Öncesi Türk
Hukuku, Evlatlık, Evlat Rehni, Çocuk Satışı.
İslamiyet öncesi Türk hukukuna dair elimizde bulunan en önemli kaynak olan Uygur hukuk vesikaları, dönemin hukuk anlayışını göstermesi bakımından eşsiz değerdedir. Söz konusu vesikalar, ilk vesikanın bulunmasının üzerinden neredeyse bir... more
İslamiyet öncesi Türk hukukuna dair elimizde bulunan en önemli kaynak olan Uygur hukuk vesikaları, dönemin hukuk anlayışını göstermesi bakımından eşsiz değerdedir. Söz konusu vesikalar, ilk vesikanın bulunmasının üzerinden neredeyse bir buçuk asır geçmesine rağmen, Türkiye’de hukuk tarihçilerince yeterli alakaya mazhar olmamıştır. Nitekim Uygur hukuk vesikalarının bir bütün olarak hukuki tahlilleri yapılmadığı gibi bu vesikalarda karşılaşılan çok önemli hukuki müesseseler üzerine yazılmış monografiler de çok sınırlıdır. Mevcut çalışmaların önemli bir kısmı da hukukçular tarafından yapılmadığı için bünyesinde ciddi bazı hukuki tahlil hataları barındırmaktadır. Tebliğde Uygur hukuk vesikaları ile bunlarda yer alan önemli hukuki müesseseler/meseleler hukuk tarihçilerine “yeni!” bir çalışma sahası olması cihetinden tartışılmıştır. Tartışma yapılırken ilk olarak şimdiye kadar yapılan çalışmalar da göz önüne alınmak suretiyle sahanın kuşbakışı bir portresi çıkarılmıştır. Ardından bu sahada Türk hukuk tarihçilerinin hangi imkanlara sahip oldukları değerlendirilmiş ve bu imkânı değerlendirmek isteyen araştırmacılar için çeşitli meseleler/başlıklar üzerinde durulmuştur.
Uygur hukuk vesikaları şekil ve içerik olarak incelendiğinde standart, mütekâmil bir hukuk sisteminin varlığına delalet etmektedir. Nitekim tüm vesikalar belirli bir prototip üzerine inşa edilmiş, yeknesak bir düzendedir. Vesikalar içerisinde akitler, makbuzlar, dilekçeler, buyruklar bulunmaktadır. Fakat evrakların ekserisi çeşitli akitleri muhtevidir. Hukuki muamelelerin yazılı yapılmasına, bunların belirli bir düzende kayıt altına alınıp muhafaza edilmesine, akitlerde şahitlerin bulundurulup vesikanın sonuna isimlerinin yazılıp damgalarının/mühürlerinin basılmasına, bir ihtilaf vaki olduğunda da bu vesikalardan delil getirilmesine ehemmiyet verilmiştir. Yine vesikalarda sık sık “yasa” ve “töre”ye atıf yapılmaktadır ki bunlar, bazen akitlerdeki boşlukları tamamlayan tamamlayıcı hukuk kuralları bazen de doğrudan düzenleme yapan/sınır koyan emredici hukuk kuralları cümlesindendir.
Uygur hukuk vesikaları üzerine çalışma yapacak kişilerin göz önünde tutması gereken ilk mesele “Uygur hukukunun özgünlüğü” meselesi olmalıdır. Nitekim bu vesikalar Uygur Türklerinin yerleşik hayata geçtiği, din değiştirdiği ve Çin ile çok yakın münasebetleri bulunduğu bir devirden kalmadır. Yine vesikalardaki belirli noktalarda Çin bazen de Moğol hukukunun tesiri görülmektedir. Bu sebeple Uygur hukuk vesikalarına bakarak ulaşılan neticeleri tüm İslamiyet öncesi Türk hukukuna teşmil etmek hatalı bir yaklaşım olacaktır. Fakat bu durum Uygur hukukunun “eski Türk hukukundan” hiçbir iz taşımadığı manasında yorumlanmamalıdır. Özellikle coğrafi olarak birbirine yakın olan ve aralarında ticari münasebetler bulunan ülkelerin hukuk sistemleri arasında bir etkileşim olması çok tabi ve bir yerde de kaçınılmazdır. Uygur hukuku ile İslam hukuku arasındaki münasebet de bu çerçevede tetkike muhtaçtır. Mesela bey’bi’l-vefâ (geri alım şartıyla satış) akdine Uygur hukukunda da rastlanmaktadır. İslam hukuku tarihinde bu akdin Uygurlar ile aynı devir ve aynı mıntıkada ortaya çıktığı bilinmektedir.
Uygur hukuku ile alakalı yapılacak çalışmalarda karşılaşılan bir problem ise eldeki kaynağın yetersizliğidir. Nitekim elde çok sayıda vesika olmasına rağmen bazı tatbikatların sadece bir misaline rastlanmaktadır. Takdir edilecektir ki bir vesikadan yola çıkarak genel bir kanaat ortaya koymak mahzurdan hâli değildir. Bu çerçevede zaman içinde ortaya çıkacak yeni vesikalar ve dolaylı kaynakların tetkiki bu eksikliği giderebilir.
Eldeki vesikalar içerisinde karşılaşılan ve tetkik edilmesi gereken çok sayıda hukuki münasebet vardır. Satım, kiralama gibi “sıradan” hukuki münasebetleri zikretmeksizin bunlara misal vermek gerekirse: “Aile babasının hakimiyeti”, “evlatlık-evlat rehni-evlat satışı”, “kölelik”, “faiz”, “şuf’a (önalım) hakkı”, “kefâlet”, “zapta karşı tekeffül”, “yazılı vesikaya verilen ehemmiyet”, “senedin ziyaı ve iptali”, “hamiline yazılı senet”, “akitlerde şahit, damga-mühür”, “vakıf”, “vekâlet”, “cezai şart” bunlardan bazılarıdır.
Halihazırda, Uygur hukuk vesikaları tercüme edilerek Türkçeye kazandırılmış ve hukuk ıstılahlarına dair önemli çalışmalar yapılarak malzeme hazırlanmıştır. Artık vesikaların hukuk tarihçileri tarafından değerlendirilmesi zarureti hasıl olmuştur. Uygur hukuku, hukuk tarihçileri için “yeni!” bir çalışma sahası olarak görülmeli ve bu tetkikler “gayyur hukuk araştırıcılarına düşen milli bir vazife” olarak telakki edilmelidir.
Uyghur legal/civil documents, which are the most important source of pre-Islamic Turkish law, are of unique value in terms of showing the understanding of law of the period. The documents in question have not received sufficient attention by legal historians in Turkey, despite the fact that almost a century and a half have passed since the first document was found. As a matter of fact, legal analyzes of Uyghur legal documents as a whole are not done, and monographs written on very important legal institutions encountered in these documents are also very limited. Since a significant part of the existing studies are not carried out by lawyers, it contains some serious legal analysis errors. In the paper, Uyghur legal documents and important legal institutions/issues in them are discussed as a “new” field of study for legal historians. While discussing field, firstly, a bird's-eye portrait of the field was drawn by taking into account the studies done so far. Then, the possibilities that Turkish legal historians have in this field are evaluated and various issues/titles are emphasized for researchers who want to evaluate this opportunity.
When Uyghur legal documents are examined in terms of form and content, the standard indicates the existence of a complete legal system. As a matter of fact, all documents are built on a specific prototype and are in a uniform order. These documents include contracts, receipts, petitions and command. But most of the documents contain various contracts. It is important to make legal transactions in writing, to record and preserve them in a certain order, to have witnesses in contracts, to write their names at the end of the document and to have their stamps/seal printed, and to bring evidence from these documents in case of a dispute. Again, references to “code (yasa)” and “law (töre)” are frequently made in the documents. These references are sometimes compulsory and sometimes complementary legal rules.
The first issue that should be considered by those who will study on Uyghur legal documents should be the issue of "authentic of Uyghur law". Because these documents are from a period when Uyghur Turks settled down, changed their religion and had very close relations with China. Again, the influence of Chinese and sometimes Mongolian law can be seen at certain points in the documents. For this reason, it would be an erroneous approach to extend the conclusions reached by looking at Uyghur legal documents to all pre-Islamic Turkish law. However, this situation should not be interpreted as meaning that Uyghur law does not bear any trace of “ancient Turkish law”. It is very natural and inevitable that there should be an interaction between the legal systems of countries that are geographically close to each other and have commercial relations between them. As a matter of fact, the relationship between Uyghur law and Islamic law also needs to be examined in this context. For example, the bey'bi'l-vefâ (sale on condition of repurchase) contract is also found in Uyghur law. In the history of Islamic law, it is known that this contract emerged in the same period and in the same region as the Uyghurs.
One of the problems encountered in studies on Uyghur law is the deficiency of the available resources. Although there are many documents at hand, only one example of some practices can be found. It is objectionable to form a general opinion based on only one document. The examination of new documents and indirect sources that will emerge over time can fill this gap.
There are many legal relations that are encountered in the documents at hand and that need to be examined. To give examples without mentioning "ordinary" legal relations such as sale and rent (lease): “legal dominance of the father in the family”, “fosterling-the pledge on child-children's sale”, “slavery”, “usury”, “right of preemption”, “bail”, “quiet enjoyment”, “the importance attached to the written document”, “loss of instrument and its cancel”, “bearer paper”, “foundation”, “mandate contract”, “penal clause” some of them.
Currently, Uyghur legal documents have been translated into Turkish and material has been prepared by making important studies on legal terms. Now, it has become necessary for the documents to be evaluated by legal historians. Uyghur law should be seen as a “new!” field of study for legal historians and these studies should be seen as the national duty of diligent legal researchers.
Bu çalışmada bir kredi temin yöntemi olarak kullanılan muamele-i şer‘iyye, 17. asır Osmanlı kaynakları başta olmak üzere diğer kaynaklar da göz önüne alınarak ele alınmıştır. Günümüz müellifleri bu muameleyi umumiyetle, faizi gizlemek... more
Bu çalışmada bir kredi temin yöntemi olarak kullanılan muamele-i şer‘iyye, 17. asır Osmanlı kaynakları başta olmak üzere diğer kaynaklar da göz önüne alınarak ele alınmıştır. Günümüz müellifleri bu muameleyi umumiyetle, faizi gizlemek için bir kılıf olarak görmektedir. Şer‘iyye sicilleri, arşiv vesikaları, devrin fıkıh/fetvâ kitapları incelendiğinde konuyla ilgili çok sayıda muamele-i şer‘iyye ile karşılaşılmış ve çok ciddi bir tatbik sahası görülmüştür. Çalışmada bu kaynaklar incelenerek, muamele-i şer‘iyyenin hakikaten faize bir kılıf olarak mı; yoksa faizden kaçınmak için bir ruhsat olarak mı kullanılıp kullanılmadığı açığa çıkartılmaya çalışılmıştır. Osmanlı Devleti’nin bu hukukî muameleye bir tatbik sahası vermekle birlikte çok sayıda düzenleme ile müdahalede bulunduğu müşâhede edilmiştir. Muamele-i şer‘iyyenin hususen günümüz faizsiz bankacılık faaliyetleri çerçevesinde de tatbik sahası olduğu düşünüldüğünde, meselenin ortaya konulması bir kat daha ehemmiyet kazanmaktadır.

In this study, muamele-i şer‘iyye, which was utilised as a loan procurement method, is discussed with using 17th century ottoman resources and other resources. Present-day writers generally regard this method as a cover for concealing usury. Analysis of the Ottoman court records, archive documents, fetwa books of that era demonstrate that muamele-i şer‘iyye procedure was quite common in practice and used in very different contexts.  The study aims to determine whether this method was really a cover for concealing usury or was it a “ruhsat” for avoiding use of interest by examining the aforementioned sources. It is striking that whilst The Ottoman Empire permitted the usage of this method, it also sought to intervene in the practice by adopting a significant number of regulations. The exploration of the issue becomes even more important, considering its wide usage in today's interest-free banking activities so explanation.