Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
klrıkkate universite5i kırıkkole sosYAL eİ Ü niversitesi ı_i ]ü ı_en oEnoisi SosyoI Bilimler EnstitüSü sosyal Bilimler D€ rgi§i ocak ve Temmuz aylannda yr]da iki sayl o]arak yaylmlanan, ASoS Index'te taİanan çok disiplinli ulusai hakemli bir de€ idil. Yaymlanan maka]elerde beliltilen görüşler y^ zarlarrna aittir Yazrların Yaylnlanmasl, delginin ya da üniversitenin bu görüşleri savunduğu anlamüna gelmez. o 20]2 Klr* lale ÜniVersiıesl Soslal Bilimler L,nsdni\ü. Tüm haklan sakladf Makaleler izin almakslz]n başka bil yerde yaylnlanamaz. sosyal Bitimler Dergisi Kırıkkale Üniversitesi. sosyal Bliimler Enstitüsü, 7t45O Yahşihan / KIRIKKALE e­mail: sbd@kku.edu.tİ Deİginin sahibi Kınkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitiisü adına, Doç. Dr Şamil Öçal Doç. Editör Dr Şamil Öçal sayl Editörü YId. Doç. Dr Mehmet Doğan Editör yardlmclsl Doç, Dr. ibrahim Mazman Yrd. Doç. Dı salim Pilav Ya),rn Kurulu Prof. Dİ. Adnan Kalaismailoğlu Prof. Dr. Nihat Işlk Prof. Dr Dolunay Şenol PIof. Dı Eytıp Baş Prol Dr, llhami Sıgırcı Doç. Dı Ahmet Karadoğan Doç. Dr Mustafa Balcl Doç. Dr, Haluk Özdemir Doç. Dr Ali Taş Doç. Dı Sema Önal Doç. Dı Hacı Bayram Işrk Doç, DI. Cemal Fedayi sekreterya Arş. Gör. A} ımet Buğü Hamşioğlu Arş. Göİ. Demet Konur Arş. Göı Merve suna Özel Tasarım Cinas Grafik (3l2 3!0 08 60) Baskl Kalkan Matbaacrirk, Büyük sanayi l. Cad. No: 99/32 İskitler / ANK ARA (312 34192 34) içiNnnriı,nn Editörün Nofu........ ....................................,5 Sanlık İmparatorluk: Britanya İmparalorluğu'nun Tasfiyesi H. Bayram Soy...... ......................................7 Sulton IL Abdülhamid'in Yurt Dışı Eğitim Poliıikası Mustafa Gençoğlu. ....................................33 Mehmet Fuat Köprülü'nün Dış$leri Bakanhğ Orhan Avçr ............ ....................................75 Stalin Dönemi RuŞ Millğetçiliği ve Poliıikaları Merve Suna Ozel... ....................................99 Muhqsebecilerin Meşleki Uygulamalarındaki Etik Alglarına İlişkin Bir AraştTma Recep Yücel, Cihat Kartal ................­­.. ...................,,,.,.,.......l23 Bulanık Kiimeleme Analizi ile jsıatistikj Bölge Birimlerinin (LBBS) Mali Değ$kenlere Göre Sınıfiandırılması Necati Alp Erilli.... ..................................149 Yabancılara Türkçe Öğreıiminin Taihçesine Genel Bir Bakış Denemesi Cihan Çakmak....... ..................................167 Milli Mücadele'ye Giden Yolda Bir Gqzelenin Doğuşu; "İstikbdl" Ömer Ali Keskin ... .................................. l83 Tez Torutım Yazısı Bahadrr Uysa1........ ..................................199 Savaş Tarihi Araştırmaları Uluslarqrası Kongresi (SATAUK) (6­8 Kasım 2014) Hakkında Bir Değerlendirme Firdevs Çetin......... ..................................2Ol Prof. Dr. Ahmel CEVİZC| 'nin Ardından Saİih Toprak .......... Yarın İlkeleri / Yqzım Kuralları.....,,,.,...... ..................................2O3 ..............................206 SATILIK iMPARAToRLUK­: BRiTANYA iMPARATORLUĞU,NUN TASFİYESİ H. Bayram SOY* " özET Sahip olduğu hakimiyet alanı ve yönettiği nüfus göZ önünde bulundurulduğunda, B ritanya İmpalatorluğu tarihin göIdüğü en kudretli imparatolluktu. Britanya imparatorluğu inşa edilirken içeride hoşgörülü, dışanda ise baskıcı olmuştur. Ingilizler, Britanya Adası'nda yaşayan Gallileri ve İskoçlan "imparatortuğu"na döhil ederken ve daha önce kovmuş olduğu Yahudileri sonradan bünyesine kabul edip, Fransızlann hayat hatkı tanımadıklan Huguenotlala da kucak açarken, İmparatoıluğun özellikle ten rengi farklı otan bölgelerinde, bütün karın Britanya'ya aktığı acımaslz bir sömürü düzeni kurmuş ve gittikçe tepki çeken ve isyana neden olan ırkçı uygulamalara yer vermiştir. Yani içeride­ ki faıklılıklara veya dışandaki "beyaz dominyonlanna" hoşgöd gösterirken, dışandaki ten rengi farklı "ötekileştirilmiş" sömürgelerinde baskı, zulüm ve katliama girişmekten çekinmemiştiı Bu farklı uygulama, sonuçlarını en bariz bir şekilde bağımsızlık sürecinde göstermiştir Hoşgörü ile davranılanlann impaıatorluktan aynlması daha ılımlı olmuşken, aynmcılık ve zulme maruz kalanlar isyan ve kan dökülmesine sahne olan olaylaıla an­ cak bağımsızlıklarını eIde edebilmişlerdif. iki dünya savaşı sebebiyle maIiyesi çöken Britanya, hoşgörü eksikliğinin de olaylan tahrik etmesiyle, eski kolonisi ABD'ye Satılacak hale düşmüştür. Anahtar kelimeler: Britanya İmparatorlugu, Sömürgeciliğin tasfiyesi, SömüIgecilik, Emperyalizm, Hoşgörü. ' " Bu kavram Feİguson'un (20l l: 2?9­339) eserindeki ilgili tİilümden esinlenilerek kullaJıılmışlır. Doç. Dr., Kınkkale Üniversitesi, iktisadi ve idaİi Bilimler Faküitesi, Ulu§lararası ilişkiler Bölümü. cilt:4sayı:2 / Temmuz 2014 soılık lmporotorluk: Britonyo imporotorluğU' nun Tosfiyesi EMPIRE FOR SALE'­­: DECOLONIZATION OF THE BRITISH EMPIRE ABSTRACT Consifuing ıhe controlled area and governed population, British Empire was ıhe mosı powerful loıown empire. When the Empire was being conslrucled, lolerance was shown ql home, bul oppression abroad. The English people, while inıegraling lhe Welşh and Scoltish people lo the Empire, incorporating the formerly repulşed Jews, and embracing the expelled Huguenoıs, ıhey builı a relenıless exploitaıion system, where ıhe profı was flowing ıo the motherlqnd, and did segregaıion, that caused increasingly reaction in lhe colonies where lhe colored people were living, In olher words, lhey showed tolerance for lhe differences at home and in lhe "while dominions", bul lhey fell İree in prqcıicing oppression, Persecution and massqcre in ıhe maıginalized coloıed colonies. This disciminalion showed its effecl during the liberalion moyemenls very clearly. The toleraıed colonies and subjecıs seceded /rom the empire peacefully, whereas ıhose who were restr.]ined qnd oppressed, gained ıheir independence afier bloodshed and revolt. Besides the upheavals caused by inlolerance in lhe colonies, having economically collopsed due lo lhe two World lü'ars, Brilish Empire hos fallen to ıhe siıu.üıion lo be sold to her /ormer colony to the Uniled States, Kq, wolds: The Briıish Empire, Decolonizqıion, Colonizaıion, Imperialişm, Tblerance. Temmuz 2014 / cilt: 4 soy| : 2 H. Boyram Soy Giriş Henry Morgan adlr Galli, Aralık 1663'te Nikaragua Giilü'nün kuzeyinĞ kalan İspanyol ileri karakolu Gran Grcnada'ya çarpıcı bir baskın diizenle­ mek için Karayipler'in ötesine 80O kilomenelik bir deniz yolculuğu yaptı. Seferin amacı basitti: İspanyol altnı bulup çalmak ­ tabi varsa başka taşınıI nallar det ve da, ., Brianya İmparatorluğu'nun böyle başladığınr, denizlerde şid­ hıısızlğn girdabında oıtaya çıktığını hiç unutrnamak gerekfu. Yabancı topraklarda İngiliz yönetimi kuımayı amaçlayan bilinçli emperyalistler, ya da denizaşırı ülkelerde yeni bir hayat kurmayı uman koloniciler tarafindan tasadanınış değildi. Moıgan ve emrindeki 'koısanlar', başka bir imparator­ luğun kazancıru çalmaya çüşan hınzlardı... Ingiüiz hük0meti Morgan'ın işlerine göz yummakla kalmadl onu kesinlikle teşvik etti. t­ondra'dan bakıl­ üğında, korsarılık Britanya'nın Avnıpa'daki başta gelen hasmı İspanya'ya kaşı savaşınr yiirütrnenin düşiik maliyedi bir yoluydu. Thht, uygulamada bö,yle kişilere "izinli korsan" ruhsatr vererek, haslattan bir pay kaşılğnda haıekAtlanna meşniuk kazandıdı. (Ferguson, 20 l 1 : 27­28) Konuya Niall Ferguson'un Britanya İmparatorluğu'nun modern dünyayı şekil­ lendirmesini ufuk açıcı bir şekilde tasvir ettiği eserinden bu denli uzun bir alıntıy­ la girmemin sebebi şudur ki; geçmişi anlatan eserlere bakıldığında her devletin/ imparatorluğun uzun süreliğine çok ali/yüce amaçlara hizmet edeceği iddiasıyla ortaya çlktığına şahit oluruz. Hatta var olan bir devlet sistemine müdahale eden kişi ve gruplann dali, yönetmeye talip olduklan insanlara ne vaat ettiklerine bakmaksızın, "l000 yıl sürecek" bir devlet/sistem kurduklan iddialarını görürüz. Bu durumlara Nazi "İmparatorluğu" ve Türkiye'de 1997'de yaşanan "28 Şubat Müdahalesi"ni ömek verebiliriz. 1000 yıl süreceği iddia edilen bu oluşumlardan ilki ancak on iki yıl ayakta kalabilmiş, ikincisinin ise bu kadar dahi ömrii olma­ mrştır. Bu bağlamda, 19. yüzyılda Britanya emperyalizminin amacrnı ve ufkunu belirlemiş olan iflah olmaz İngiliz emperyalisti Cecil Rhodes (1853­1902) ile meşhur İngiliz şairi Rudyard Kipling (1865­1936), yukanda tasvir edilen keyfi­ yette başlayan bir imparatorluğa, "beyaz adamln sırtrndaki yük" olarak görülen, teni farklı renkteki insanlan medenileştirme görevini yüklemişlerdir. Hilbuki ne John Cabot'un yola çıktığı l497'de, ne de 1947'de Hindistan'dan aynlırken İngi­ lizlerde/Britanyalrlarda bu misyonun emarelerini görmek mümkündür. Gerek özelde İngilizlerin, gerekse de genelde Avrupalılann sömürgeleştirdikleri bölgelere gitmeleri neredeyse gittikleri hiçbir yerde hoş karşılanmamış, bilAkis huzursuzluğa sebep olmuştur. Çünkü yerlilere göre Avrupal ann gelişiyle binler­ ce yıllık bir sosyal denge bozulmuştu. Niyetleri ne kadar iyi olursa olsun, istila_ cılann varlrğı yerlilerin mutluluğunu bozmuştu. Onlara göre bu ceset rengindeki Cilt:4Soy]:2 / Temmuz 2014 S qtı t, k l m po rato r lU k : B ritonyo lm po roto r l uğ u' n u n To sfr y e'i adamlannl gelişiyle dünyalan alt üst olmuş, tannlarr ve atalan eskisi gibi itibar görmez olmuş, yaşlılar gençler üzerindeki etkilerini kaybetrniş, önceki idareci­ ler ise idaf yetkilerini yavaş yavaş yitirmişlerdi (Deschamps, 1966: 53). Eğer 1492'yi bir başlangrç noktası olarak alacaksak, sonraki yüzy lar boyunca Avru­ pah sömürgecilerin idareleri alüna aldıklan bölgelerdeki bu etkileri değişmemiş­ tir. İki dlinya savaşınln insanlık üzerindeki etkisi bu sömürgecilik düzenin bo­ yutunu değiştirmiş ve hem Soğuk Savaş Dönemi'nde hem de bunun sonrasrnda fark| ı parametrelerle devam etmiştir. Soğuk Savaş sonrasrnda, özelliile 2003'ten itibaren ABD'nin lrak'ta ve Afganistan'da, hiçbir uluslararasr örgüte danışmadan ve onlarla işbirliğine gir­ meden, neredeyse rakipsiz ve durdurulamaz bir şekilde dünyanın jandarmahğına soyunması, klAsik imparatorluklann icraatlannı çağnştırdığından, eski birkonuda yeni bir tartışma başlatmıştır, Uzak ve yakrn geçmişte yaşamış imparatorluklar, bunlann işleyişi ve birbirleriyle rekabeti, güçlü ve uzun ömürlü olabilmelerinin dinamikleri gündemi meşgul etmeye başlamış ve bunlan bir büttin hdlinde değer­ lendiren çok sayıda eserin kaleme alrnmasına yol açmrştr.' Özellikle 19. yüzyılda yaşanan çok boyutlu gelişmeler insanlığın bilinen tarihindeki en yaygın yönetim şekli imparatorluğun ulus­devlet formuna evrilmesinin sancılanyla, gerisinde iki büyük "dünya savaşi' bırakarak 21. yüzyıla girmesine neden oldu. Bu savaşlann aslında imparatorluklann güç mücadelesinin sonucu olduğu iddialan da elbette yerindedir. Günümüzde artık geleneksel imparatorluklar yaşamadığı gibi iktidar merkezinin olmadrğı, yeni bir egemenlik düzenin hiiküm sürmekte olduğuna dair tartışmalar da yapılmaktadır.3 Hatta ABD'nin yeni imparatorluk formlan ve olu­ şumlannı bir tarafa bırakarak "terörizme ve başıbozuk devletlere karşı" mücadele eden ve "kapitalizmin ve demokrasinin yararlannı başka ülkelere yayma" sorum­ luluğunu üstlenen bir devlet olarak, geleneksel imparatorluk rolüne soyunmasrnm yararlarını dile getirenler de vardır.a Neresinden bakılırsa bakrlsrn içinde yaşadı­ ğımız dünya, güvenlik sorunlan, büyük devletlerin doymak bilmeyen ihtiraslan, uluslararasr işbirliği ve güvenlik örgütlerinin bu büyük devletlerin güdümünde olmasr ve bunun doğurduğu sıkrntılar gibi nedenlerle, aslında insanoğlunun çok da ahşık olduğu bir başka kaotik dönemin çalkantılannı yaşamaktadır. Niall Ferguson eserinde (2012) gayet açık bir şekilde ortaya koyduğu gibi mo­ l 3 4 "okyanusyalrlann çoğu beyaz adarİılan denizin dibinden çıkan ölüler sanıyo.| ardi' (Deschamps, l966| 53). İmpaİatorluklann falklü boyutlannü taİtrşan bu eserlerden bazdan şunlald,r: (Chua, 2007), (Aldİich ed^ ,2007), (Baİkey,201l), (Burbank ve coopeı 2011). Bu konudaki bir tartışma için bkz. (Haİdt ve Negri, 2012). Bu konuya ömek olarak bkz. (Ferguson, 201t: 354­355). 1o Temmuz 2014 / cilt: 4 sqyl: 2 2 H. Boyrom Soy dem dünyanın şekillenişinde Britanya İmparatorluğu'nun rolü inkir edilemez. Birinci Dünya Savaşr sonrasr itibariyle savaşın bütün yıpratrcı etkisine rağmen bilinen bütün devletler/imparatorluklardan düa fazla toprğa süip olan ve yine aynı dönemde hiçbir imparatorluğun yönetmediği kadar büyük bir nüfusu yö­ neten bir siyasi yaprnrn bu etkiyi göstermesi normaldir. Fakat bu zirveden çok krsa bir zaman sonra Britanyalılar imparatorluk| annı tasfiye etmek durumunda kalmrşlardır. Kaybedeni için olduğu kadar kazananı için de ciddi maliyete neden olan ilk büyük dünya savaşrnda sonra bundan daha yıkıcı ikinci büyük bir savaşa Britanya İmparatorluğu gibi ekonomik bir dev düi dayanamamıştır. Yüzlerce yıl düa sürecek görünen imparatorlukları İkinci Dünya Savaşı'ndan yirmi yıl sonra neredeyse tamamen tasfiye edilmiştir. Bu çalışmada, Britanya İmparatorluğu'nun tasfiyesinin aynntrlaıına girilmeyecek ve hangi sömürgesinin nasrl imparator­ luktan aynldığı tefemıatıyla arılatılmayacaktıı Sömürgelerin Londra'ya bağlıhk çeşitliliği ve dünyanın her yerine yayılmrş, birbirine benzemeyen topluluklann imparatorluktan aynlma süreçleri zaten bir makaleden ziyade ancak bir kitap hac­ mine sığabilecek bir konudur. Bu makalede anlatılmak istenen mesele, yukanda da belirtildiği üzere, son dönemde yapılmış çalışmalardan Chua'nın (2OO7) "im­ paratorluklarda hoşgörünün etkisi", Barkey'in (20ll) ve Burbank ve Cooper'rn (201l) "farklılıklann yönetimi ve egemenlik" yaklaşımlarını hareket noktası ka­ bul ederek, 19. yüzyıldaki gelişmelere ana hatlanyla değinerek, 20. yüzyıldaki gelişmeler çerçevesinde, Britanya İmparatorluğu'nun tasfiyesinin nedenleri ara­ sında gösterilen ekonoınik çöküş, yönetilen unsurlara gösterilen veya gösterilme­ yen hoşgörü ve bunun doğurduğu egemenlik zaafiyetidir. Bu meselenin anlaşıl­ ması günümüz sorunlanna da ışık futacaktlr. Çünkü görünen o ki, Anglo­Sakson geleneğin ürünü olan ABD, hatasıyla sevabıyla, Britanya'nın bir yüzyıl önce gös­ terdiği "imparatorluk" reflekslerini neredeyse aynen sergilemektedir. Britanya İmparatorluğu'nu Güçtü K an Yanlar "İmparatorluk" tanımlaması kolay bir kavram değildir. Tarih boyunca farklı özel­ likler arz ettiği halde bu isimle ifade edilmiş birçok oluşum vardrr. Herhdlde en temel özelliği bakımrndan imparatorluk, bir siyasi merkezdeki belli bir zümrenin, genellikle askeri bir fethin sonucu olarak, asrl unsurdan ayn ve farklı, çoğu kez uzak bölgeler ve halklar üzerinde kurulan yönetimi olarak tanımlanabilir (Ald­ rich, 2007: 7). Bu durum bizi çok açık bir şekilde "farkhlıklann yönetimi" kavra­ mryla baş başa btakmaktadır. Farklılıklann yönetiminin imparatorluğun gücüne ve ömrüne doğrudan katkı sağ­ layacak bir tarzda ve en etkili şekilde nasıl olabileceğini, bunu başaran ömekler­ den hareketle, Barkey (2Ot1) çok ikna edici delillerle ortaya koyarak İmparator­ cilt:4Soyı:2 / Temmuz 2ol4 satılık imporotorluk: Britonyo I mporotorluğu' nun Tosfiyesi luğun aslında "müzakere edilmiş bir müessese" olduğunu şu ifadelerle belirtir: "Ne kadar güçlü olursa olsun, bir imparatorluğun itaati, kaynaklan, haraçlan ve askeri işbirliğini koruyabilmesi, siyasi bütiinlük ve istikrarı sağlayabilmesi için çevre biilgelerle, yerel elitlerle ve sınır tiilgelerdeki gruplarla birlikte çalışması gerektir." (Barkey, 2011:9). İmparatorluğu oluşturan unsurlann birlikte çalıştığı, ilişkilerin müzakere edildiği bir yapının, etrafindan gelecek saldınlara dirençli, değişime uyum sağlama yeteneği yüksek ve bunlann sonucunda da uzun ömürlü olacağı açıktır. İmparatorluklann farklılıklara pek de gönüllü kucak açmadıklannı da vurgulamak lAzım. Her imparatorluk insan kaynaklannı farkh bir şekilde harekete geçirdi ve denetledi. Kirni farklı| ıkları imparatorluğa d6hil etti, kimi dışladl, bazılan iİ,dül­ lendirildi, bazılan sömürüldü, siyasi gücün çevreyle paylaşıldığı da oldu, t6bi un­ surlann merkeze bağlandığı da (Burbank ve Cooper, 2011: 2). Nasıl davranılmış olursa olsun, bu adınlar imparatorluğun geleceğini etkiledi. Tabi ki, farklılıklan sisteme başanlı bir şekilde dihil edenleri olumlu olmak üzere. Müsamüasız, hoşgörüsüz devletlerirı/imparatorluklann zengin ve güçlü hale geldikleri vakidir. Buna en iyi ömek Nazi Almanyası'dır. Fakat tarih boyunca, saf bir rka dayanan, dinen bağnaz hiçbir toplum uzun soluklu bir dünya gücü h6line gelememiştir. Küresel ölçekte hAkimiyet kurmak için zor kullanmak etki­ siz, zulüm masraflı, dini veya etnik olaıak tek tipleştirme daima verimsiz adımlar olaıak karşımıza çıkmaktadrr (Chua, 2007: XXIV­XXV). Bu tiir uygulamalara girişen devletler her zaman klsa ömürlü olmuştur. Bilakis, yönettiği farkh insan­ lann dinine, diline ve külttirüne ilişmemiş, bunlann yaşamasına izin vermiş, hatta bu farklı insanlan imparatorluğun idealleri ve hedefleri doğrultusunda bünyesine katabilen devletler, hem daha uzun ömürlü, hem de zamanın getiıdiği değişimlere karşı daha dirençli çıkmışlardıı Hikimiyet alanl, modern dünyanın doğurduğu srkrntrlar, rekabetin yoğunluğu, muhatap olunan insanlann inanç, dil ve kültür bakımlndan farklılıkları göz önün­ de bulundurulduğunda, Britanya'nın kurduğu ve yüzyıllarca yönettiği ve niha­ yetinde tasfiye etmek zorunda kaldığı imparatorluğu da, her şeye rağmen fark­ lılıkları uzun süre yönetebilme becerisi gösterdiği için başanlı impaıatorluklar hanesine yazmak gerekir. İngilizler l689'dan itibaren ilAn ettikleri ve uygula­ dıklan Haklar Bi| diisi Qhe Bill of Rights) ve Hoşgörü Yasası'yla Qhe Acı of Tbleration),Bitınya adasında belli ölçüde bağnazhk ve gaddarlık devam etse de, sonraki iki yüzyıl boyunca dünyadaki en hoşgörülü millet olma payesini almrştır (Chua, 2007: l93). Buradaki "en hoşgörülü" kavramı birçoklan için fazla iddiah gelebilir. Fakat Britanya'da ortaya çıkmış ve sonrasında "sömürgecilik ve emper­ Temmuz 2014 / cilt: 4 Soyü: 2 a H. Boyrom Soy yalizm" aşamalannda dünyanm çeşitli bölgelerindeki siyasi ve ekonomik tecrü­ beler/birikimler sonucunda nihai hilini almrş Anglo­Sak§on kültürün doğurduğu Birleşik Krallık, ABD, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda'nın varlığı bu iddiayı haklı çıkarmak için yeterlidir. Bugün, dünyanın neresinden ve hangi dininden olursa olsun, firsat verildiğinde bu ülkelerde yaşamayı reddedecek insan sayrsr çok azdır. Bunun sebebi elbette, diğer ülkelere kıyasla, bu ülkelerdeki özgürlük, refah seviyesi ve güvenliktir. İngilizler, imparatorluklannı kurduklan andan, tasfiye ettikleri ana kadar sergi­ ledikleri farklılıklarr yönetme yöntemlerinde bariz bir tezat da sergilemişlerdir. Britanya adasında ne kadar hoşgörülü olmuş iseler, ada dışına çıktıklannda İrlan­ dahlara karşı daima hoşgörüsüz, diğer sömürgelerinde ise özellikle Hindistan'da, başlangıçta hoşgörü emareleri varken imparatorluğun gücü ve kudretti arttıkça o denli hoşgörüden uzaklaşmrş, hatta alenen ırkçı yaklaşımlar sergilemişlerdir.5 Bu da imparatorluğun merkezini son derece istikrarlı yaparken, çevresini kınlgan ve zaman geçtikçe de kontrolünü masraflı hAle getirmiştir. Britanya adasında gösterilen hoşgörüye ve bunun sonucunda impaıatorluğun merkezinin son derece güçlü, dirençli, zengin ve dinamik h6le gelmesine en iyi örnekler Yahudilerin, Fransrz Protestanlan Huguenotların ve İskoçlann İm­ paratorluğa dihil edilme süreçleridir. 1290'da tamamının sürülmesi sonrasrnda İngiltere'de neredeyse sonraki dört yüzyıl boyunca hiç Yüudi bulunmadı. Fakat 1688'de İngiltere'de yhşanan Şanlı Devrim (The Glorious Revoluıion) sonııcıın­ da Katolik olan ve İngiltere'nin can düşmanı Fransa ile yakınlaşmaya çalışan II. James'in (1685­1689) tahttan uzaklaştınlmasıyla, Hollanda Genelva]üisi (Stadt, holder) Orange'| ı William6 tüta oturdu. Yeni kral III. William (l689­1702), özel­ likle Felemenk Cumhuriyeti'ndeki Yahudilerin (çoğu Amsterdamlı zengin Yahu­ di ailelerdi) ve Alman Yahudilerinin ülkeye gelmesine izin vererek, İngiltere'nin finansal ve ekonomik alanda çok ciddi mesafe kat etmesine imkin sağladı. Pro­ testan Hollandahlarla birlikte 1694'te Bank of Englandn kuruluşuna katkıda bulundukları gibi Londra Borsasr'nr da yine bu sermayedar Yahudiler kurdu. III. William'ın hükümranlığından itibaren İngiltere, giin geçtikçe Yüudileri kabul eden bir cennet hdlini aldı. Bunun doğrudan sonucu, Yahudiler 18. yüzyıl boyun­ ca Fransa'ya karşı sürdürülen savaşı finanse ettiler ve Londra'ya taşınan sermaye sonucunda l815'ten itibaren dünyanın finansal merkezi Londra oldu ve Amster­ dam ikinci sıraya düştü (Chua, 2OO7: 194­198). 5 6 Bu konuda çok ufuk açıcı ve aydınlatıcı bilgi içiflbkz. (ChD^ ,2UJ1 | 222­225\. Hollanda Genel Valisi william, II. James'in yeğeniydi (kız kardeşinin oğlu) ve aynı zamanda onun kızı Mary ile evliydi. Bu özellikleri nedeniyle ingiliz tahtına varis olabildi. cilt:4soyü:2 / Temmuz 2014 Sa tı tı k im p o roto rlUk : B rito nyo im po roto rlUğ U' n U n To sfi ye si 1529­1648 arası din savaşlannrnAvrupa'da herkesi derinden etkilediği birdönem­ dir. Bu dönemde Fransa Katolik inanca bağlı kalmrş, inancını değiştiren az sayı­ daki Fransız Protestan'ı ise her türlü zulme uğratılmıştı. Fransa Kralı XIV Louis (| 643­17 | 5), Fransrz Protestanlanna verilen özgürlük beratr Nantes Fermanr'nr (30 Nisan 1598), 1685'te yürürliikten kaldınnca, 150.000­200.000 arasr Hugu­ enot ülkeden kaçtr ve bunlann 50.000'i İngiltere'ye sığındı. Huguenotlar nite­ likli bir nüfustu. Kiğıt imalat, cam üretimi, kitap basımr, metal işçiliği, keten ve ipek dokumacıhğı gibi alanlarda uzmandrlar. Fakat Yahudiler gibi onlann da İngiltere'ye en önemli katkıları finans alanında oldu (Chua, 2OO7: 198­199\. İskoçlar ise burada ayrrntısına girmeyeceğim "Darien İflasl' nedeniyle, l8. yüz­ yıla her şeylerini kaybetmiş, açlık sınınnda bir durumda girmişlerdi. İngilizler. İskoçlara, tütı birleştirme karşıhğında finansal destek önerdiler ve böylece 1707'deki Birleşme Yasası (Act of lJnion) ile İngiliz ve İskoç tahtı birleşti. Bu adım özellikle İskoçlaı arasrnda "tam bir teslimiyet", "şeytanın pazarhğı" olarak yorumlandı ve hatta bu gelişmeyi bir milletin ölümü olarak değerlendirenler dahi çıktı (Chua, 2007: 200­2OO2). Fakat sonraki gelişmeler bize başka bir hikAye anlatmaktadıı 1815­1865 yıllan arasında Britanya sömürgeleri yıllık ortalama 260.000 km' arttı. Bu ölçekte genişleyen bir imparatorluk her şeyden önce insan gücüne; askerlere, yerleşimcilere, çiftçilere, kitiplere, tüccara, doktora, memu­ ra ve yöneticilere ihtiyaç duymaktaydı. Bu ihtiyacı karşılayacak sayıda gönüllü İngiliz yoktu. Fakat İskoçlann durumu farklıydı. Her şeyden önce İngilizlerden düa fakirdiler. Kazanacaklan çok şeye karşın, kaybedecekleri fazla bir şey yok­ tu. Böylece İskoçlar imparatorluk kurmanrn risklerini ve ödüllerini birlikte üsr lendiler. 18. yüzyılın ortasında kabaca, Britanya ordusundaki subaylann dörtte biri İskoç'tu. Aynr zaman diliminde. İskoçlar Aşağı Ontario'da (Kanada) arpa ekiyor, Yeni Güney Galler'de (Avustralya) koyun yetiştiriyordu. Çok kirlı Ame­ rikan tütün ticaretine hikimdileı Afrika'da Nijer'e deniz seferleri düzenliyorlar ve Uzak Doğu'da afyon satıyorlardı. l870'lerde Hindistan Bengal'deki tüccann yüzde 60'ı İskoç'tu. Birçoğu yüksek makamlara da geldiıer. Hatta l76o'ta James Murray Kanada Valisi oldu, James Dalhouise ise 1848­ 1856 yıllan arasında Hin­ distan Genel Valiliği yaptı. İmparatorluk içinde o kadar dengesiz bir temsil vardı ki, bir İngiliz'e karşı on İskoç'a rastlamak mümkündü. Zaten bo sebepten bazı yazarlar, çoğunlukla İskoçlar, Britanya İmparatorluğu'nun aslında, daha isabetli olacağı için İskoç İmparator| uğu olarak adlandınlması gerektiğini ileri sürmek­ tedirler. l8 ve 19. yüzyıllardaki Britanya İmparaıorluğu'nun önde gelen düşünür, yazar ve mucitlerini göz önünde bulundurduğumuzda ve İskoçlann sanayi dev­ rimine yaptığı katkryı da buna eklediğimizde (Chua, 2007: 2O3­2O5) bu iddiaya belli ölçüde hakhlık payı vermek gerekir. Temmuz 2014 / cilt: 4 say| 2 H­ Bayrcm Soy İngilizler Yahudilere, Huguenotlara ve İskoçlara gösterdikleri bu hoşgörünün karşılığını fazlasıyla aldılar. Onların önemli katkısıyla 20. yüzy ın başlann­ da Britanya İmparatorluğu 31 milyon km2'ye ulaşmıştı. Bu yeryüzünün yüzde 25'ine denk geliyordu. Eğer Britanya'nın hikimiyetindeki okyanuslan da buna katacak olursak, bu oran yüzde 70'e çıkıyordu. Britanya, Hollanda ile birlikte dünya denizciliği, ticaıeti ve finansrnda rakipsizdi. Kendisinden sonra gelen üç dört devletin toplamından düa güçlü donanmaya sahipti. l8l5'ten sonraki 80 yıl boyunca hiçbir devlet ve devletler ittifah Britanya'yı denizlerde tehdit edecek duruında olmadı. Sadece dünya nüfusunun yüzde 2'si ile dünya modern endüst­ risinin yüzde 40­45'ine, Avrupa endüstrisinin yüzde 55­60'ına sahipti ve toplam dünya üretiminin 5/2'sini yapıyordu (Chua, 2O07: 2O5,2O6). Bu birliktelik ve hoşgörü sürecinden kesinlikle ve tartrşmaslz bir şekilde kazançlı çıkan Britanya adası idi. İmparatorluğun Yumuşak Karnı: Katolik İrlandalılar ve "Ötekileştirilmiş' Hindistan Britanya kimliği imparatorluğun kurulduğu süreçte Protestanhk üzerine inşa edil­ miştir. Bunun temel dayanağı da Katolik ispanya ve Fransa'ya karşı sürdürülen güç mücadelesidir. Söz konusu güç mücadelesiyle şekillenen Britanya kimliği­ nin bu temel taşı, İmparatorluğun hiçbir zaman aşamayacağı bir hoşgörüsüzlüğe neden olmuştur. Gerçekte bu hoşgörüsüzlüğe neden olan sonın, tam da Birleşik Kralhğın içinde ortaya çıkmrştır: Katolik İrlanda. İngilizler inançlan sebebiyle hiçbir zaman İrlandahlara, Gallilere veya İskoçlara davrandıklan gibi muamele etmediler. İngilizlere göre Katoliklik sadece küfür değil, aynı zamanda ilkel ve batıldı. Bunun yanında, Katolik "vatan haini" ve "fesatçı"lann Protestan hanedanl devirmek için Katolik İspanya ve Fransa ile işbirliği hAlinde olduğuna inanılıyor­ du. l7O8, l715 ve l745 yıllarında İrlandalr eşrafin, İspanyol ve Fransrzlarla işbir­ liği hilinde Katotik Stuart Hanedanını Britanya tahtına oturtma teşebbüslerindeki işbirliği, bu inancı doğrular nitelikteydi (Chua, 20O7: 209­210). l800'deki Birleş me Yasasr (The Act of lJnion) ile İrlanda Birleşik Krallığa dihil edildi. 1829'da Katoük Özgürlük Yasası (The Caıholic Emancipaıion Acı) Katoliklere oy verrne ve parlamentoya seçilme hakkı tanrmasrna rağmen, hil6 yüksek makamlara ge­ lemiyor ve ülkenin köklü üniversitelerine kabul edilmiyorlardı. Bütün bu geliş­ meler İrlanda'daki yerli nüfusun boyunduruk altında kalmasını ve aşağılanınasını engellemedi. 1 829'daki "özgürleştirilniş" İrlandahlar, topraklannın yüzde 90'ını elinde tutan bir avuç İngiliz soylusuna kira vermeye mahkümken, kendileri sade­ ce patates ve tereyağı ile hayatta kalmaya çalışıyorlardı.7 Yani bu özgürleştirme 7 l8,| o'lardaki patates "kütlrğf'nda aslünda üretim yap maya devam edildi, lakat toprak sahibi İngı cilL 4 Soyı:2 / Temmuz 2014 sotlı k l m po roto r luk : B rito nyo lm po rotorluğ u' n u n To sfi ye si yasasma rağmen İrlandalılar İngiliz derebeylerine müküm kalmışlardı (Chua, 2OO'7:210­211). Birinci Dünya Savaşı'nın hemen öncesine kadar İrlandalılar kendilerine de öz­ yönetim hakkrnm verilmesini talep etrnişlerdir. Fakat bunun verilmesi meseleyi halledecek gibi görünmüyordu. Çünkü kuzeyde Ulster Bölgesi (bugünkü Kuzey İrlanda) Protestan'dr ve İngiltere'ye bağh kalmak istiyordu. Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde İrlanda'da çoğunluk konuyu tekıar ele almak için savaşın bit­ mesini isterken, küçük bir grup olan Sinn Föin (BizKendimiz) taraftarlan savaş­ tan faydalanarak bağımsızlıklannı elde etmeyi umuyorlardı. Bu amaçla l916'da çıkanlan ayaklanma Britanya ordusu tarafından çok sert biçimde bastınldı ve isyanrn liderlerinden 15 kişi idam edildi. 1918 genel seçimlerinde İrlanda'ya ay­ nlmış 105 sandalyenin 73'üni Sinn Föinkazanınca kazanan adaylar Londra'daki Parlamento'ya gitmek yerine bağımsızlıklannı ilan ettiler (Lowe, | 982: l29). Bağrmsızlığınr ilan eden İilanda'nın Dublin'de oluşturulan parlamentosunun (Dail Eirean ­ İrlanda'nın Meclisi) başkanlığına da Eamon de Valera seçildi. Şu­ bat l92O'de Londra'daki Parlamento'dan geçen İrlanda İdaıesi Yasası'na göre İrlanda'da iki meclis oluşturuldu. Birincisi güney için ve Dublin de, diğeri de Ulster için ve Belfast'da idi. Ulster yasayı kabul ederken ,§ınz Föin tamamen reddetmiştir. Çünkü onlann amacr İngiltere ile bağlan tamamen koparmak ve Ulster'in kontrolünü de ele geçirmekti. Mesele yine halledilemeyince İrlanda'nın davasına sil6hlı mücadele ile katkı yapmaya çalışan IRA (Irish Republican Army ­ İilanda Cumhuriyet Ordusu) ve İngiliz polisi arasında karşılıklı olaylar ve ope­ rasyonlar şiddetlendi (Lowe, 1982: l3O). Britanya İşçi Partisi8, bazı liberaller ve Kral V. George'un (1910­1936) şiddet karşıtı fikirleri ve baskrlan dolayısryla Başbakan Lloyd George İilandalılarla müzakereye karar verdi. Görüşmeler sonunda Aralık l921'de yapılan anlaşmaya göre Güney İrlanda diğer beyaz dominyonlar gibi bağrmsız olacaktı. Resmi ba­ ğımsızlığmı ise Aralrk 1922' de e| de etti.9 1 93 1 'den itibaren ise Commonwealth (tİngiliz] Milletler Topluluğu) üyesi oldu. Birbirine komşu bölgelerde yaşayan lizler daha yüksek kaİlaİla üİünlerini ihraç edince bir milyon İrlandalı açllktan öldü (chüa, 2007: 2| | ). Liderleri Keir Hardie (1856­1915) ve Ramsey McDonald (l866­1937) zamanından beri lşçi Partisi sömürgelelin isteklerine Muhafazakfulardan daha fazla yakrnit gösteıiyordu; bir ölçüde onları kendi kadeİlerini belirleyebilmek uğruna mücadele veren İngiliz işçi sınıfi ile özdeşleştiriyollaIdl (cham­ berlain, 1993: l50). irlandal aİla yapılan anlaşma sinn Fğin içinde çatışma çükmaslna sebep olmuştur Bir grup ir]anda'run biilünmesini ve hala ingilterc ile bağlantlsınin olmasml kabul etmemiştir Nihayet bu mücadele in­ gilizlerle bağlanİ taraftan olan grubun üstün gelmesiyle Nisan 1923'de sona ermiştir (Lowe, ı982: l30). ,l6 Temmuz 2014 / cilt: 4 sqyı: 2 H. Boyrom Soy topluluklara hakim unsurun gösterdiği veya göstermediği hoşgörünün nelere mil olabileceğine çok iyi bir örnektir Birleşik Krallık ve İrlanda Cumhuriyetleri. Hoş­ görü gösterilen Galliler ve İskoçlar İngilizlerle bir çatı altında yaşamaya devam ederken, yüzyıllarca horlanan İrlandalılar bugün hili ayn bir devlete süip ol­ mayı tercih etmektedirler. Buna karşın, 18 Eylül 2O14'te İskoçlann bağımsızlık referandumunda çoğunlukla "hayır" oyu kullanarak Birleşik Krallık çatısı altında kalmayr tercih etmesi geçmiş yüzyıllann hoşgörü siyasetinin olumlu veya fayda­ cı bir sonucu olarak da okunabilir. Söz konusu ülkelerin Avrupa Birliği çatısında altında birlikte yaşıyor olmalan ise ayn bir konudur. İrlandalılann muhatap olduğu durumun benzeri Britanya İmparatorluğu'nun be­ yaz olmayan kolonilerinde de yaşandı. Fakat bu defa gerekçeler farklı idi. 19. yüzyıl boyunca imparatorluk genişledikçe ve Protestanlığın Britanyalı kinıliğin belirleyici unsuru olma özelliği zayıfladıkça Britanyalılar, sömürgelerindeki yerli nüfusa karşıt olarak kendilerini daha çok "beyaz" ve "medeni" olarak tanımlama­ ya başladılar. Bu ırk üstiinlüğü iddiasından kaynaklanan kibir, Asya ve Afrika'da aynr İrlandahlara karşı oluşmuş Katolik karşıtı önyargı benzeri bir durum ortaya çıkardı. Bu durum hiçbir yerde "İmparatorluğun mücevheri" Hindistan'da oldu­ ğu kadar görünür olmadı (Chua, 2ffi7:212­2| 3\ Hindistan, 1858 yılına kadar doğrudan Londra'dan idare edilmek yerine, 160O yılında kurulmuş olan İngiliz Doğu Hindistan Şirketi tarafından yönetilmiştir. Şirket, Bengal Nevabr ve onun Fransız destekçilerini yendiği 1757 Plassey Sava­ şı sonunda Hint anakarasının kuzeyinde idaresini sağlamlaştırmıştır. Zaten Şirket Hindistan'a geldiğinde Babür İmparatorluğu son demlerine yaklaşmaktaydı ve Britanyalılar savaşçı kavimleri tespit edip onlarla işbirliğine girerek, bölgedeki güç boşluğunu doldurdular. Şirket zamanla burada 320.000 asker bulundurmaya başladı ki, bunlann sadece 40.000'i Britanya menşeli idi. 19. yüzyılın ortasın­ da Şirket, Hint anakarasrnrn en çok memuruna, en büyük ordusuna ve 200 mil­ yonluk bir nüfusa hikimiyetiyle, bölgenin en büyük gücü hiline gelmişti (Chua, 2OO7:213­214). İngiliz Doğu Hindistan Şirketi Hindistan'da, idealist gerekçelerle değil ama çı­ karlan öyle gerektirdiği için başlangıçta hoşgörülü bir yönetim kurdu, Çünkü yetkililer, çok erken bir zamanda Hindistan'ın eski hukukuna, geleneklerine ve dinine müdahale etmenin siyasi olarak tehlikeli olabileceğini fark ettiler. Meseh Britanya'nın Hint ordusu Müslüman, Hindu ve Sih Hintlilerden, Hristiyanlardan ve hatta çok olmasa da, Arap ve Afrikalılardan oluşmaktaydı. Bunlann hepsine inançlarına göre yaşama izni verilmekteydi, hatta Britanyalı subaylar Şirket'in talimatlan doğrultusunda yerel dini törenlere dahi katılmaktaydılar. Aynı hoşgö­ cilt:4 SqY:2 / Temmuz 2oI4 Satıhk imporatorluk: Britonyo lmparotorluğu'nun Tosfiyesi rü Şirket'in ticaıi ve idari işlerinde de sürdürüldü. Şirket başlangıçtan itibaren düa önce Babür imparatorlarıyla işbirliği içinde olan yerli eşrafla ittifaka gi­ rerek, bundan rfl.uazzam bir şekilde faydalandı. Hatta işbfuliklerini sağlamak ve Hint kolonisini geliştirmek amacıyla, yerli müteşebbislerin Şirket ile iş yapması ve bunun sonucunda önemli servetler kazanmalarr teşvik edildi ve desteklendi (Chııa,2O07:214). Zamanla Hindistan'daki Britanyalılar yerli halkla öyle kaynaştılar ki, yerli kız­ larla evlenmede bir mahzur görmediler ve böylece melez nüfus da arttı. Fakat bu durum özellikle Britanya'daki Evanjeliklerin'0 tepkisini çekmekte gecikmedi. Avam Kamarasr'nın önemli simalanndan Evanjelik William Wilberforce 18l3'te mecliste, "Bizim dinimiz üstün, saf ve iyilikçidir. onlarınki alçak, şehvet düşkü­ nü ve vahşidir" (Chua, 2007: 2l5) demek cüretini göstermiştir. Zamanla da Evan_ jelik| er icraatlanyla Britanya İmparatorluğu'nun bölgeyle ilgili resmi siyasetinin önüne geçmişlerdir. MeselA Britanyalılann yerli kadınlarla evlenmelerini veya beraber olmalannı engellemek için Hindistan'a özellikle gelin adayı Britanya­ lı kızlar göndermişlerdir. Evanjelik misyonerler belki de Hint toplumuna nadir katkılardan birini yaparak, l829'da Hint anakarasrnda, hatta çevre bölgelerde, yaygın olan dul kalan kadının kocasıyla birlikte yakılması geleneği sallnin yasak­ lanmasrna yardrm etmişlerdir. Bu olay Şirket'in önem_li bir Hint din? geleneğine ilk müdahalesidir. Ayrıca 1833'de misyonerler, yerli halkın tepkisini çekmemek için daha önce yasaklanmrş olan, Hristiyanhğı yayma hakkını da elde etmişler ve Şirket'in arzusu hilafina Hindistan'da misyoner okulları açmrşlardır. 1850'de, Hindu yasalanyla doğrudan çelişecek bir şekilde Hristiyan olanlara mal mirası kalmasını yasalaştrmrşlardır. 1856'da, Hindu dullann ikinci defa evlenmesini yasal hale getirmişlerdir. Müslüman Hintlilere yönelik ise o dönemin uygula­ malanna meydan okuyarak, kadınlara okul açmış ve yetirıleri evlat edinme ve Hristiyan yapmanın önü açrlmrştır (Chua, 2007: 2| 5­2| 6). Bu tür gelişmelerin onlarca yıldt Şirket ile yerli halk arasında kurulmuş olan has­ sas dengeyi ve işbirliğini sarsacağı açıktı. Nitekim böyle bir etkisi de oldu. Fakat belki de Hindistan'da kurulmuş olan dengeli Şirket idaresine en önemli darbeyi 1857'de patlak veren Sipahi İsyanı vurdu. Bir İskoç icadr olan kuyruktan dol­ durulaı Enfield tifeklerinin l857'de Hindistan'a gönderilmesi, domuz/inek yağı kanşımh fişeklerin sorun çrkarmasına neden oldu. Ağızlanyla fişeklerin başını l0 18 Evanjeliklerin 19. yüzyılın başından itibaren Britanya İmpaıatorluğu ve sonİastnda da ABD'deki et­ kinlikleli ve faaliyetlefi "impa.atorluk ve emperyalizm" kavran an etrafrnda dönen olaylan anlamak için önemlidir Bu anlamda Evanjeliklerin osmanll Devleti üz€ rindeki icraatlaü hakİrnda kayda de_ ğeİ bilgiler veren bir çalışma için bkz. (Karaca, 20tl). Bu eserin IL Böliimü özellikle Evanjeliklerin osmanll Devleti'ne baklşl konusuna temas etrnektedif. Temmuz 2ol4 / cilt: 4 Sayı: 2 H. Boyrom Soy ezmek durumunda olan Müslüman ve Hindular için bu durum ağızlannın kirlen­ mesi demekti. İngilizler bunu yapmayı reddeden askerleri zincirleyip hapsettiler. 9 Mayıs l857'de hapsedilen 85 askeri kurtarmak için diğer askerler ayaklandılar ve subaylan, Delhi'deki Avrupalı kadınlan ve çocuklan öldürmeye başladılar. Mayıs sonunda isyan bütün Hindistan'a yayıldı. iki yl boyunca karşılıkh vahşet devam etti. Buna İngilizlerin mukabelesi çok sen oldu. "İsyancı avlamak" "en iyi spor" oldu. Her türlü işkenceyle adam öldürmek, Müslüman ve Hindulara öldürülmeden önce domuz eti ve dana eti yedirmek artık sıradan uygulamalardı. Sadece isyancılar değil, olaylara kanşmamış genç ve yaşlı erkekle1 yerli sadık hizmetçiler de bu ortamda soğukkanlıhkla öldürüldüler. Bu olaylar Britanya'da galeyana ve Hindistan'daki idarelerini sorgulamaya neden oldu. Geri çekilmek yerine Emperyal Britanya fikrini süiplenmeye karar verdiler. Doğu Hindistan bir Şirketi 1858'de lağvedildi ve 1876'da Kraliçe Victoria, müzik ve ihtişamlı Bri doğrudan Hindistan'da gösteri eşliğinde Hindistan İmparatoru il6n edilerek, tanya yönetimi kuruldu (The British Raj) (Chııa,200'7: 216,218). İsyandan sonra herkesin odaklandığı şey Hintlilere Britanyahlann inançlannın dayatılmayacağına dair Kraliçenin meşhur sözünün verilmesiydi. l858'de, Bri­ tanya tam da gücünün doruğundayken, Kraliçe Victoria sömürgelerde Avrupa­ lılar ve yerliler arasrnda tam eşitlik istediğini bildirdi. Bildiri aynı zamanda böl ve yönet stratejisine de kapı araladı. Bu strateji hiçbir yerde Hint ordusundaki kadar açıkça uygulanmadı. Ordu, bölgeleri, kastlarl ve inançlan gösteren birlik­ lere aynldı ve hepsine ayrı üniforma tasarlandr. Böylece Hindistan'daki aynmı keskinleştirmeyi ve belirginleştirmeyi düşünmüşlerdi. Eskiden olduğu gibi her askerin inancrna göre davranmasrnı ve hareket etmesini sağlayarak onların sada­ katini de kazanmak amaclnı gütmüşlerdi. Her askerin kendi inancına göre yaşıyor ve kutsahna ibadet edebiliyor olmasr askerler arasrnda memnuniyeti ciddi oranda artırdı (Chua, 2007 : 2| 9 ­220). Britanyalılar bu olaylardan sonra Hindistan'da eğitim için de ciddi yatınm yap­ tılar. 1887'de yaklaşık 300.000 Hintli İngilizce öğrenim görüyordu. 1907'de bu sayı 500.000'i geçti. Britanya'ya gönderilenler de vardı. Bütün bunlara rağmen, oxford ve Cambridge'de eğitim almrş Hintliler ülke işlerine üst düzeyde katı­ lamama ve hAli Britanyahlar tarafindan yönetilmenin getirdiği hayal kınklığını yaşıyorlardı (Lowe, 1982: 132). Bu doğrultuda Hintlilerin arzuları yasama kon­ seylerinde daha fazla söz hak} ı, memuriyetlerde daha fazla pay idi. Aynca bun­ lar İngiliz liberal idaresini benimsemişlerdi ve aynr idare tarzını Hindistan'da da görmek istiyorlardı (Phillips, 1964:213). Çünkü gerçekte Hintliler l8. yüzyılda Britanya'daki kral ile parlamento arasında sürüp giden rnücadelelere dikkat et­ mekle kalmamış, Avrupa'da genelde 1848'de gerçekleşen devrimleri ve özelde Cllt.4sqy| :2 / Temmuz 2ol4 S oı l] k i m po rato rl u k: B rito nyo im po rota r luğ u' n U n Tqsfr y esi de İrlanda'nın İngiltere'ye karşı yoğunlaşan mücadelesini de dikkatle ıakip mişlerdi (Chamberlain, 1993 : 29). eı İngiliz eğitimi almrş bu üst sınıftan bir klsmr Hindistan'ın milliyetçi hareke_ tinde merkezi bir rol oynayacak ve diğer kısmr ise Britanya İmparatorluğuna kendini adayacaktı. Kendini adayanlardan bir olan Dadabhai Naoroji 187l'de, Hindistan'ın yeniden doğuşunun ancak İngilizlerin elinden olacağını ileri sür­ müştii. İsyandan sonraki yıllarda İngi| izler Naoroji gibi adamlan avukat, sulh yargrcr ve Hint devlet memurluğunda bürokıat olarak kullandılar ve bu yerli İngiliz yanlısı elitler olmasaydı Ral (Hindistan'daki doğrudan Britanya idaresi) kurulamazdı. Elbette sadık Hintli sipahiler ve Hintli bürokratlal olmasaydı bin kişilik Britanyah memurun yüzlerce milyon yerli nüfusu yönetmeleri de mümkün olmazdı. Birçok Hint memuru aşağı veya orta seviyelerde görev aldı. Fakat ken­ di ülkelerinde dahi üst kademelere ancak bir avuç insan çıkabildi (Chua,2007: 2z1). Londra'daki Parlamento'da Liberallerle MuhafazakArlann çelişen politikalan Ral'ın yaklaşık doksan yılına (l858­1947) damgasını vurdu. Parlamento'ya Li­ beraller hikimken bunlann siyasetine Hindistan'daki gayri resmi Britanya top­ lumu sürekli engel çıkardı. İhtirash ve çoğunlukla İskoç olan, tüccar, demiryolu yetkilileri, çay ve çivit üreticilerinden oluşan bu topluluk, aşın ırkçıydı. Bunlar İsyan'dan sonra korunaklr, sadece beyazlarrn ikamet ettiği yerleşim bölgelerinde yaşamaya başladılar ve ne zaman Liberaller onları koruyan ırki engelleri kaldır­ maya kalkışsalar, çılgına dönüyorlard ı (Chııa, 2O07 : 222) . Parlamento'ya MuhafazakArlar hdkimken bu defa da uygulamalar Hindistan'ın büyüyen milliyetçi hareketinin şiddetli direnişine sahne oluyordu, Merkezi Kal­ küta olan Hindistan Milli Kongresi, bir nesil önce İngitizler tarafından yetişti­ rilmiş elitlerce l885'de kurulmuş ve Hint siyasal özlemlerinin merkezi hiline gelmişti. Hindistan Genel Valisi Lord Curzon (l879­1905), İngilizlerden öğre­ nilmiş ve Hindistan'da daha yeni doğmakta olan eşitlik ve milliyetçilik fikirle­ rini reddetti. İngilizlerin Hindistan idaresi için tehlikeli gördüğü bu adarnlan üst seviyedeki memurluklardan uzaklaştırdı ve Kongre'yi zayıflatmak için peş peşe önlemler aldı. En önem| i oyunu 1905'te Bengal vilayetini ikiye bölerek her iki­ sinde de Bengalce konuşan Hindulan azınlıkta blrakmak oldu. Fakat Curzon'un politikaları aleyhine döndü. Hindistan Milli Kongresi'nde devrimci bir kanat ortaya çıktı. Britanya mallanna etkili bir boykot uygulandı, bir dizi bombala­ ma ve suikast eylemleri ortaya çıktı ve Curzon 1905'de istifa etmek zorunda kaldı. Bundan sonra Londra çok da uzun soluklu olmayacak liberal politikalara geri döndü (Chua, 2007: 222­223). Bu gelişmelerin akabinde Hindistan'da ya­ Temmuz 2014 / cilt: 4 soyı: 2 H. Boyrom Soy Milli Kongresi'nin kendilerini temsil etmediğine inandıklanndan, 1906'da Müslüman Birliğini kurdular (Chamberlain, 1993:33\. Müsliimanlar ile Hindular arasındaki bu aynşma 1947'de ortaya çıkacak iki ba­ ğımsız devletin de habercisi oldu. şayan Müslümanlar, Hindistan Hindistan Milli Kongresi'nin çalışmaları sonucu İngiliz hükümeti 1909'da re­ form yapma zorunluluğunu hissetmiştir. Morley­Minto Reformlanlr (bu dönem­ de Vikont Morley Hindistan'dan Sorumlu Devlet Bakanı, Kont Minto Hindistan Genel Valisi idi) olarak adlandınlan bu reformla Hintlilerin yasama meclislerine girmelerine müsaade edilmiştir| 2. Söz konusu imtiyazdan tatmin olmayan Hintli­ ler, ülke çapında giderek artan bir şekilde kanşıklıklar çıkarmaya başlamışlardır ve bu karışıklıklar Birinci Dünya Savaşı'nın başlangıcma kadar devam etmiştir. Birinci Dünya Savaşı'nda önde gelen Hint liderlerin çoğu l,ondra'ya sadık kaldr­ lar. Yüzbinlerce Hintli asker çeşitli savaş bölgelerine gönderildi ve bir milyondan fazla Hintli imparatorluğun muhtelif bölgelerinde hizmet etti. Bunun karşılığında Hintli liderleı l,ondra'dan yapılan muğhk vaatlerle, savaş sonunda Kanada ve diğer "beyaz dominyonlar" gibi kendi kendilerini yönetmeyi umdular. Bu umut­ lan doğuran Hindistan'dan Sorumlu Devlet Bakanı Lord Montagu'nun 19l7'de, Hintlilerin savaş srrasrnda Almanlann sözlerine kulak asmamalan için "sorumlu hükümete kademeli geçiş" vaadi olmuştu. Fakat sonuç hayal kınklığı oldu. Öz­ yönetim yerine, ateşkes Sonrasrnda Hindistan'ın ödülü acımasız bir baskr ve öz­ gürlük taleplerine yönelik şok edici bir şiddet uygulaması oldu (Chua, 2007: 223­ 224; Ferguson, 2011:310; Burbank ve Cooper,20l l: 415). Bu tavır Britanya'nın Hindistan'a özgü bir tavn değildi. Savaşr kazanan imparatorluklar, kaybeden imparatorluklan ortadan kaldırmışlardı. Savaş sonrasında "Kendi kaderini tayin hakkı" üzerinde tartışmalar sürerken bu ilke, kazanan imparatorluklar Britanya, Fransa, Hollanda, Belçika veya ABD'nin sömürgelerinde uygulanmamrştı (Bur­ bank ve Cooper, 2oll: 403). Böylece bu imparatorluklar bu ilkenin ahlaki bir gereklilik değil, keyfi bir durum olduğunu tüm dünyaya gösterdiler, Birinci Dünya Savaşr sonrasrnda Hindistan çalkantılar yaşamaya başladı. "Özgür­ lük, eşitlik ve kardeşlik" fikirleri, bağımsız bir devletin temelinin "ulus" olduğu l l Bu reformlar Hint politikasınm ilk salhasını kapatnrştıı Bundan sonra İngilizleİ 'kanı ve rengi Hintli fakat zevk, fikiı ahlak ve zihin olarak lngiliz olan bir srnf' oluşturmayı hedeflemişlerdir (Philips, 1964| 2| 5\. 12 Bu gelişmede osmanh Devleti'nde 1908 yılmda ikinci Meşİutiyet'in ihn edilmesinin büyük ro| ü olabitir. Çünkü Britanyalılaİ osmanlı Devleti'ndeki bu adımdan son derece rahat§E olnuşlardrr. Bu rahatsızlüğın sebebi, osmanlı ömeğinin Britanya boyunduruğu altlnda yaşayan Müslümanlara "kötü ömek" olarak, anaya§al talepleri artrracak olrnası ihtimalidir Bu konuda bkz. (Soy, 2008: 153­154). Britanyalılal osmanlr ömeğinden sonra Hintlilerin Hindistan'daki me.liste temsil edilme taleplerini daha fazla ertelemeye cesaret edememiş olabilirleı cilt:4 Sayü:2 / Temmuz 2ol4 21 SaOlük imporotorlUk: Britonyo imparotorluğU'nUn Tosfryesi yaklaşımr, temsili demokfasinin faziletleri imparatorluk sömürgelerinde karşılık buldu. Bu fikirlerden haberdar olan yerliler nedeniyle Britanyalılar karşılannda eleştirel bir kuşak buldular (Aldrich, 2007: 17; McKenzie, 2007: l48). Bu dö­ nemde yerli halk, etraflarındaki gelişmeler ve yeni yeni yayılmaya başlamış olan sinema ekranlanndan Avrupalılann yaşadıklan hayaü görünce, kendi ülkelerin­ den ve kendi işgüçlerinden elde edilen bu zenginlikten daha fazla pay, yüksek ücretler ve daha iyi çalışma şartları talep etmeye başla&lar. Yerliler bu suistimali fark ettikçe sömürge idarecilerine karşı hissettikleri nefret de artt (Duffy, 1978: 2| 5). İngiliz eğitimi, iki tarafi keskinbirkılıç gibiydi. Daha fazla insan, Britanya menşeli okullarda öğrendikleri ve savaş srrasrnda denizaşın yerlerde gördüğü özgürlüğü istemeye başladı. Britanyalılar baskıya daha fazla dayanamadılar ve 1918'de Ge­ nel Vali Lord Chelmsford ile Lord Montagu'nun planlan l919'da Parlamento'da Hindistan Hükümeti Yasası olarak kabul edildi. Buna göre Hindistan'da iki ka­ marah milli bir parlamento kurulacaktl. En zengin beş milyon Hintliye oy kullan­ ma hakkı verilecek ve aynca eyalet yönetimlerinde eğitim, sağlık gibi bakanlıklar Hintlilere bırakılacaktı. Buna ek olarak daha fazla imtiyaz verilip verilemeyece­ ğine karar vermek için on yıl süreli bir gözlem komisyonu oluşturulacaktı. Hin­ distan Milli Kongre'si, bu yasa ile tam bir hayal kınkhğı yaşadı. Çünkü rnerkezi hükümet, hukuk, idare ve vergilendirme ile ilgili bakanhklar yine Britanya'nın kontrolünde kalmıştı. Bu sebepten dolayı Pencap eyaletinde Amritsar'da ayak­ lanmalar çıktı ve beş Avrupalı öldürüldü (Lowe, 1982: 132­133). Bu yasaya duyulan memnuniyetsizlikten kaynaklanan protestolar, yürüyüşler, grevler ve siyasi gerilimler Hint ana karasrnr sarmış ve şiddet dalgalan her yeri etkilemeye başlamrştı. Britanyahlar bu gelişmeleri sokağa çıkma yasağı ve pro­ testo haklannı srnrrlayarak engellemeye çalışıyorlardı. l919'da toplanmak ya­ saklanrrırşken, Pencap eyaletinin Amritsar şehrinde Tuğgeneral Reginal Dyer ka­ labalığı uyarmaksızın, bir Hindu festivalini kutlamak için bir araya gelmiş 10.000 insanın üzerine ateş açılmaslnı emrctti. Yüzlercesi öldü ve binlercesi yaralandı. Dyer Londra'ya "hatalı karar" verdiği için geri çağnldı ama nedamet göstermedi. Bilakis İngiltere'de bir kahraman gibi karşılandı ve Muhafazakirlarca kendisine değerli taşlarla "Pencap'rn Kurtancısı" işlenmiş bir kılıç hediye edildi. Sonraki birkaç ayda da İngiliz askerleri bölgeyi savunmak adına, huzursuz Pencaplılara, krrbaçla döverek, elleri ve dizleri üzerinde sürünmeye zorlayarak, daha fazla ezi­ yet ettiler (chua, 20o7:224). Pencap olaylanndan sonra, Asya'nrn edebiyattaki ilk Nobel ödüllü ismi Rabind­ ranath Tagore şövalyelik unvanrnl bu katliamr protesto için geri verdi. l920'de Temmuz 2a14 / cilt:4 sqy| 2 H. Bayrom Soy Mohandes Karamchand (Mahaıma ­ Bıdy:dık Ruh) Gandi, Britanya hükümeti ile işbirliği yapmayı reddeden ve şiddet içermeyen devrimci çağrısını yaptı.'3 Hin­ distan Milli Kongresi, yıl| ardır Raj'a verdiği desteği geri çekerek Gandi'ye ka­ tıldı. İngiltere'de de kamuoyu Dyer'in aleyhine döndü. Churchill de bu katliaml "canavarca" olarak tanımladı ve Dyer'ı Hindistan'daki İngiliz idaresini yıkmakla itham etti. Bundan sonra Britanyahlarca atılan adımlar, Hintli üst düzey memur­ lar ve subaylan tekrar elde etmek, Hintli ekonomik çevreleri de "endüstrileş­ me" ve "gelişme" moda sözcükleriyle tekıar yanlanna çekmeye yönelik oldu, Bu adımlann diğerkimhkla alakasl yoktu, aksine ıRaj'ın amacı müfrit milliyetçileri yalnızlaştırmaktr (Chua, 2007: 225,226). Bitanya, belki Hint milliyetçilerini ya­ tıştıramadı ama Avrupa sömürge imparatorlukları içinde belki de en milliyetçi ha­ reket olan Hindistan Milli Kongresi geliştikçe burada çatlaklar meydana geldi ve zamanla da derinleşti. Bu çatlaklardan en önemlisi Hindistan'daki Müslümanlar ile Hindular arasında ortaya çıkanrydı (Burbank ve Cooper,2O1l:. 445) Merkezi Britanya hükümetinin aksine, Hindistan'daki Britanyalı iş çevreleri de Hintlilere karşı artan bir şekilde ekonoınik hoşgörüsüzlük gösterdiler. Sermaye süibi veya yetişmiş Hintlileri artık bünyelerine almayı reddettiler. HAlbuki bu usulü Doğu Hindistan Şirketi daha önce başanh bir şekilde uygulamıştı. Bu ser­ maye süİbi Hintli çevrelerde krzgınlığa sebep oldu ve bunlaı gittikçe. İngiliz­ lerin kovularak teşebbüslerinin millileştirilmesini savunan, milliyetçi haıekete d6hil oldular. 1946'da Hindistan'daki Müslümanlar, Hindular ve Sihler arasrnda iç çatışmalar baş gösterdi. Hindistan artık Britanyalılar için yük haline gelınişti. 1947'de Hindistan'rn ikiye bölüneceği ilin edildi ve böylece Hindistan ve Pakis­ tan bağımsız devletleri ortaya çıktı, Sonraki on yılda da Britanyalı müteşebbis, serTnaye, asker ve sivil memur buradan aynldı (Chıa, 2OO7 : 226) . Britanya'nrn "İmparatorluğun mücevherinden" adeta kaçarcasrna ayrılmaya ça­ hşması, yukanda da vurgulandığr üzere, iki yüz yıllık nispi olarak düzgün bir yönetimin kargaşaya sürüklenmesine ve Hindistan Ral'ından iki devletin ortaya için gay­ çlkmaslna neden oldu. Britanyalılar adeta bu durumun ortaya çıkması ret sarf etti. Son Genel Vali Lord Mountbatten (1947 ­1948) açıkça Müslüman Birliği'ne karşı Hindu ağırlıklı Kongre'yi destekledi. Pencap'tan geçen sınır çizi­ biT diğer nokıa ise tüm sınıflann eşitliğiydi. Eylern olarak Hintlileri aşamalı olaaak oturma eylemi yapmaya, oruç tutmaya, veİgi ödememeye ve reddetmeye, çalışmayı 13 Gandi,nin hararetle §avunduğu ieçimleri boykota çagtıyordu. Gandi'yi hedefinden al* oymat için 1928'de simon Komi§yonu ku­ fakat komisyonda dahi ­idu. 1930'au b, ko­isyon eyaletlere kendilerini yönetme hakkı teklifetniş, görmemiştii Bundan tanfindan itibar Hintliler statüsü isteyen dominyon temsil edilmeyen ve derhal sonra Gandi ikinci haıeket olarak tüz üretiminde devlet tekelini kırmak için bi, hareket başlatm§ ve olaylar çükma§ı üzerine teknİ tutuklanm§ür (cross, 1968: l94­195). cilt:4 soyl:2 / Temmuz 2014 S otlı k i m p o roto rl u k : B r ito nyo i m p q rato r l uğ u' n u n To sfi ye si lirken, sözde tarafsız Sınır Komisyonu'na Hindistan lehine düzenlemeler yapna­ sı için baskr yaptı. Bunun sonrasrnda Müslüman ve Hindu toplumlar aıasında or­ taya çıkan keskin şiddet dalgası nedeniyle belki de 500.000 kişi hayatını kaybetti ve düa fazlası yurdundan koptu (Ferguson, 2011: 333­334). Bütiin bu yaşananlar için yapılan şu tespit çok isabedi görünmektedir: '...İngilizlerin [Hindisıan'da] denetimi yeniden sağlaması sırasındaki sert çatşmalar ve her iki tarafin çoğu kez kasıtlı olarak başıurduğu gaddarlık­ laı geride önerrıli izler bıraktı... Sömiirge yöneticileri ve uynıklan arasrnü zaten var olan uçurum derirıleşti; Hindistan'da ve g(tmenlerin bulunmadığ diğer sömilrgelerde İngiliz anlayışı doğrulfusunda reform ve geüşme olasılı­ ğına dair fikirler onanlmaz bÇmĞ hasar gödü." (McKenzie ,2a07: l45\. Beyaz Dorninyonlarla, Afrika'da Artan Gerilim, Yeni Hikiıniyet Alanlarr ve Zorunlu Tasfiye Britanya İmparatorluğu kurulurken bazı bölgelere çok sayıda nüfus göç etmiş ve zamanla buralar neredeyse anavatan Britanya ölçeğinde özgürlük ve refü bölgesi olmuştu. l783'de Londra'ya karşı isyan edip bağımsızlığnı alan Kuzey Amerika'daki on üç koloni bu hüviyetteydi. Bugünkü Kanada da benzer bir şekil­ de beyaz nüfusun çokça gidip yerleştiği bir bölge oldu. Sonrasında yine bugünkü Avustralya ile Yeni Zelanda da birçok beyaz için istikbal vadeden cazip bölgeler olarak yeni yurt kimliğini kazandı. Bu sömürgeler daima farkh ten rengine sahip olan sömürgelere kıyasla ayncalıklı muamele gördü. Çünkü Londra'ya ABD Ba­ ğrmszhk savaşı çok şey öğretmişti. Diğer beyaz sömürgelerinde de aynı tecrübe­ yi yaşayarak buralan kaybetmek istemiyordu. "Beyaz Dominyonlar"a özellikle Britanya'dan gelen ve özyönetim konusunda tecrübeli olan nitelikli beyaz nüfus, bu bölgelerdeki tarım, ticaret ve anavata­ nın izin verdiği ölçüde, endüstri gelişimine olanak sağladı. Britanya bu tiir bir büyüme sürecine girmiş Avustralya, Yeni Zelanda ve Kanada'daki sömürgelerin önüne hem gelişme, hem de özgürlük talep ettikleri süreçte ciddi engeller koy­ madı (Chamberlain, 1993: 10). Britanya'nın bu tavnnın söz konusu bölgelerle gelecekteki ilişkileri açısından çok olumlu etkileri oldu. Bugünkü Avustralya, eyaletlere bölünmüştü ve bu eyaletler kendilerini yöneüne hakkını aşamalı olarak elde ettiler. 1855'de Victoria, l856'da Yeni Güney Galler, l890'da ise Bau Avustralya bu hakka sahip oldu ve bir federasyon çatısı altrnda birleştiler. 1900 yılına gelindiğinde ise federasyon yapısı olgunlaşma aşuımasrna 14 Bugün Kanada, Avustralya ve Yeni zelanda olarak bilinen bu tİilgeler imparatorluk döneminde fa* lı biıimlerine bölünmüştü. Bu çalışmada, bunlan tek tek ziketmek yerine bahsi Ve çok sayüda yönetim geçtiğinde anlaştlmaslnı koIaylaştrmak amacıyia bugünkü isimleriyle belirttim. 24 Temmuz 2014 / cilt: 4 sayı: 2 H­ Bayrom soy gelmişti. Bu yılda yeni bir anayasa hazrrlanmrş ve Avustralya Uluslar Topluluğu Yasası (The Commonwealth ofAustralia Bill) adıylaBitanya Parlamentosu'ndan geçmiştir. Bu yasaya göre Avustralya'daki altı eyalet, yani Yeni Güney Galler, Victoria, Quensland, Güney Avustralya, Batı Avustralya ve Tasmania, kendi yönetim ve yasamasrna süip olacaklardı, Genel valiler Londra'daki Sömürge Masası (Colonial Ofice) taıafından atanacaktr. Federal yönetim ise gemicilik, demiryollaıı, gümrükler, posta işletmesi, telgraf, iç­dış göçler gibi konularda ya­ sama ve yürütme yetkisine sahip olacakh (Mowat, tarihsiz: 960). Bir başka beyaz nüfusun çok olduğu bugünkü Yeni Zelanda, 1856'da Sorumlu Hükümet (Responsible Governmenı) hakkını elde etti. Yeni Zelanda 1905'teki karanyla, kadınlara oy kullanma hakkını veren ilk ülke olma unvanrna süiptir. 1907 yılında ise dominyon statüsü kazanmıştır (Cross, 1968: 162). Kanada, demografik yapısı itibariyle diğer beyaz dominyonlardan farkh idi. Çün­ kü bölge İngiltere'den önce Fransrz sömürgesi idi ve bazı bölgelerde h0ld Fran­ srzca konuşan nüfusa sahipti. Burada rnevcut o| an Fransız­İngiliz aynmını daha aza indirgemek ve bu ikisini tek bir yasama ve yürütme organında birleştirmek amacıyla Aşağı ve Yukan Kanada'nın birleştirilerek kendini yönetme hakkı veril­ mesi planlanmıştı. Nitekim bu plin 18,10 yılında Parlamento'dan geçerek kanun­ laşmıştır. Bundan sonra Kanada'daki siyasi gelişmeler İngiltere'deki çok partili sistem gibi olmuş ve Kanada İngiliz İmparatorluğu'nun kendi kendini yöneten dominyonu olmuştur. Fakat Fransızlar bu birlik içinde kendi kimliklerini kay­ betme endişesinin verdiği rahatsrzlığı hissetmeye başlamışlardır. Aynca bölge­ deki diğer eyaletler, meseli Nova Scotia, New Brunswick, Prens Edward Adası, Vancouver Adası ve Britanya Columbia'sı, birliğe dihil edilmemişlerdi. Genel kanaat bunlann da katıldığı federatif yapınrn en uygun çözüm olduğuydu. Bunun üzerine 1867'de İngiliz Parlamentosu'ndan geçen Kuzey Amerika Yasasr'na göre Yukan ve Aşağı Kanada bu sefer ontario ve Quebec olarak teklar aynldı. Nova Scotia ile New Brunswick de Kanada Dominyonu Federasyonu'na dAhil oldu. Yeni yapıya göre her eyalet idaresini ve eyalet yasamasınr muhafaza edecekti. Dominyonu ilgilendiren meselelerle de Ottowa'daki Dominyon Hükümeti ilgile­ necektil5 (Mowatt, tarihsiz: 966­968). Birinci Dünya Savaşı sonrasında bu beyaz dominyonlar statülerinin yeniden belirlenmesi için ısrar edince l926 Balfour Bil­ dirisi ve 1931 Westminster Yasasıyla hemen hemen tümüyle bağımsız devletler hiline gelmişlerdir. Böylece dış politikalannda da bağımsız olma hakkını elde etmişlerdir (Kennedy, 1994: 370­37 1\. 15 1869 ylllnda Hudsons Bay Şirketi'nin topraklan olan Manitoba, saskaİchewan, Alberta, ve British columbia f, 300.000 karşllığünda Kanada Dominyonu'nun Parçaları olmüştur. l873 yıllnda ise Prens Edward adasü Kanada Dominyonu'na katılmüştır (Mowatt, ıaİihsiz: 969). cilt:4 sqyı:2 / Temmuz 2ol4 SotüIık imparotor luk: Britonyo lm porotorluğu' nun Tasfryesi Britanya'nın Afrika'daki sömürgelerinin büyük kısmı, kuzeyden güneye uzanan bir hat şeklinde zamanla Mrsır'dan Güney Afrika'ya kadar genişlemiştir. Burada iki tür sömürge oluşmuştur; birincisi Britanyah nüfusun inkAr edilemeyecek ka­ dar fazla olduğu bugünkü Güney Afrika, Kenya ve Rodezya'dır. İkincisi ise kay­ da değer beyaz nüfusun olmadığı bugünkü Gambiya, Sierra Leone, Altın Sahil (Gana), Nijerya, Uganda, Tanganika, Zanzibar ve Nyasaland'dır (Chamberlain, 1993: 55). 19. yüzyılın ortasından itibaren Avrupa'nın özgürlükçü fikirleriyle ta_ nışmaya başlayan Afrikalılar neredeyse yüz yıldan fazla sürecek bağımsız devlet­ ler kurma çabalanna girişeceklerdir. İşin ilginç tarafi. aynı Hindistan ömeğinde olduğu gibi bu çaba içine giren Afrikah liderler ya Britanyal arın Afrika'da açtığı okullarda'6, ya da Britanya veya ABD üniversitelerinde eğitim almış kişilerdir. Belki de bunun etkisiyle bunlann, son tahlilde ismen bağımsız birer ülke kur­ mada başan sağladıklan görülmekle birlikte, bağımsızlrk sonrası eski sömürge dönemi efendilerinin denetiminden kurtulamadıklan da bir gerçektir. Afrika ülkelerinin liderlerine bakhğımızda, Britanyahlann Afrika'da açtığı okullann iki tarafi keskin kılıç gibi çalışhğını Zaman| a bağımsızhğını kazanan görürüz. Yerli insanı "eğitme" amacı güden bu okullar, kaçınılmaz olarak Batı fikirleri olan liberalizmin de etkisi altına girmişlerdir. Yukarıda belirtildiği üzere, milliyetçilik ve bağımsızhk peşinde koşmuş olan bu liderlerin neredeyse hepsi ya Afrika'da açılmış olan Britanya misyoner okullarında, ya da aynı zamanda Britanya veyaABD üniversitelerinde öğretim görmüşlerdir. Bağımsızlık hareket­ lerinde veya devlet kurulduktan sonra bu devletlere liderlik etrniş simalara kısaca değinecek olursak; Kwame Nkrumü (Altın Sahili [Gana]), Britanya misyoner okulunda ve ABD üniversitesinde (Chamberlain, 1993: 67); Nnamdi Azikiwe (Nijerya), Britanya misyoner okulunda ve ABD üniversitesinde (Chamberlain, 1993: 72l; Jomo Kenyatta (Kenya), Britanya misyoner okulunda ve İngiltere üniversitesinde (Chamberlain, 1993: 84); Julius Nyegere (Tanganyika), Britanya misyoner okulunda ve İskoçya üniversitesinde (Lowe, 1982: 309); Hastings Ban­ da (Nyasaland), Britanya misyoner okulunda. ABD ve İskoçya üniversitelerinde (Cross, 1968: 350) ve Kenneth Kaunda (Rodezya), Britanya misyoner okulunda (Chamberlain, 1993: 88) eğitim görmüşlerdi. Afrikalılann çeşitli vesilelerle bir araya gelmeleri ve özellikle siyahi Amerika­ lılarla tanışmalan Afrika milliyetçiliğinin oluşmasında önerrüli rol oynadı. Bun­ lardan Afro­Amerikah Edward Blyden'ın l850'de, özgürlüğünü kazanmış Afro­ 16 Britanya imparatorluğu'nda yerliieri "eğitmek" için çok saytda okul açılmrştıı Afrika'daki önerrüli okullaİdan biri de Akra/Gana'daki Achimota okulu'duı Bu okul 20. yüzyllda Gana, Zambiya ve Zimbabwe devletlerinde devlet başkanhğı yapacak birçok öğrenci yetiştirmiştiı Achimota okulu hakkrnda bilgi için bkz. httpr/en.wikipedia.org/wiki/Achimota_school. (Erişim tarihi: l5.11.20l4). Temmuz 2014 / cilt: 4 soy| : 2 H. Boyrom Soy Amerikalıların l882'de kurduklan, Liberya'ya yerleşmesi ve 'Afrika onuru'üze­ rine yazılar yazmaya başlamasıyla Afrika milliyetçiliği yükselişe geçmiştir. Bu meseleye katkı sağlayan bir başka isim ise Karayipler ve ABD'de de siyahlan örgütleyen Marcus Garvey idi. Garvey, "Afrika Afrikalılanndır" sloganını her yerde yaymaya çahşmrş ve siyah Amerikalılan anavatanlanna dönmeye çağır­ mıştır (Chamberlain, l993: 61). Örgütsel açıdan bakrldığında Afrika'daki milliyetçi ve bağımslzlık hareketlerinin anahtaı ismi Amerikalı bir sosyolog olan William Edward Burghardt du Bois'dir. Onun en büyük rüyası hem Amerikalı hem de Afrikah zencileri kucaklayan bir Pan­Afrika hareketiydi. 1919 yılında bugünkü Senegalli Blais Diagne'nin yar­ dımıyla Paris'te bir Pan­Afrika Konferansr düzenledi. Bundan sonra da devam eden konferanslar, iki savaş arasında düzensiz olarak yaprlmış olsalar da, Britan­ yalı devlet adalrılannı etkilediği söylenebilir. 1945 yılında Manchester'da topla­ nan konferans, hem katılım hem de ahnan kararlar açısından çok önenliydi. De­ legeler oy birliğiyle 'şiddete başvurmaksrzrn olumlu eylem taktiklerine dayanan Afrika sosyalizmi' öğretisini onaylamrşlardır. Konferans, bu aşamadan sonra aı­ tık kendisini sömürge güçlerine kaşı koymaya hazır bir mücadele organı olarak görmeye başlamrştır (Chamberlain, 1993: 61,62). Yukarıda zikredilen Afrikalı liderlerin faaliyetleri sonrasında 1957­1980 yıllan arasında Britanya'nın sömürgesi olan Afrika ülkeleri bağımsrzlıklannı kazanmrş­ lardır. Aslrnda Süveyş Bunalımı'ndan sonra Britanyalı devlet adarılan, özellik­ le Afrika'daki sömürgeleri için maliyet kazanç analizi yapmş ve çoğu sömürge halkının bağımsızhk için "hazr" olup olmadığına bakmaksızın, Afrikalı liderler­ le bağımszlık ertesi dostane ilişkiler geliştirmenin, sömürgeleri elde tutmaktan daha az maliyetli olacağına karar vermişlerdir (Burbank ve Cooper, 20l l: 451). Bu şartlar altrnda Britanya'nın bu ülkelere bağımsızlıklannı gönüllü ve hoşgörülü bir şekilde verdiğini düşünmek aldancı olur. Özgürlük talepleri nedeniyle yerliler ile sömürgeci efendiler arasında çatışmalar, kalliamlar, hapis ve baskr Afrika'da Afrika'ya zalen bütün sömürge döneminde göste­ rilmediği gibi İkinci Dünya Savaşı'nda sonra Britanya İmparatorluğu'nun düş­ ttiğü bu mali kriz mecburi "özgürleştirme" sürecinin yaşanmasr zorunluluğunu da eksik olmamışhr. Hoşgörü doğurmuştur. Britanya, Birinci Dünya Savaşı sonrasrnda savaşı kaybeden imparatorluklardan sömürgeler aldığı gibi "mandater" güç olarak farklı statüde yeni toprak parçalan da elde etti. Meselt bugünkü Irak, Ürdün ve Filistin bunlardan bazılanydı. Ancak savaş sonrasrnda eski sömürgesi Hindistan'da yaşanan kargaşaya, irlandallların bağımsızlık ilinı eklendiği gibi yeni elde edilen bölgeler Filistin ve Irak'taki kar­ Cilt: 4 sqy| : 2 / Temmuz 2014 sotıIık | mporotorluk: Britanya i mporqtorluğu' nu n Tosfr yesi gaşa ve isyanlar da imparatorluğun elde tutulabilmesinin risklerini daha da ar­ tırdı. Fakat Britanya bunlafa geleneksel yöntemiyle cevap verdi; meseli manda yönetimi altındaki lrak'ta isyan edenlerin üzerine havadan bomba yağdırdı. Yeni gelişen hava gücü aslında dehşet salmada çok etkiliydi. Dehşet salmak ise im­ paratorluk]ann denetim sağlamadaki gizli yüzüydü. Britanya'nın bundaki amacı Araplann kudrete karşl boyun eğeceklerini varsaymalanydl. Iraklıların üzerine bomba yağdırmak, yeni dönemde Britanya'nın imparatorluk gücünün yöne­ tim kabiliyetlerinin aslında ne kadar sınırlı olduğunun bir bakrma üstü kapalı kabul edilmesi anlamrna geliyordu (Burbank ve Cooper, 2011: 417). Britanya İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşr sonrasrnda en geniş sınırlanna ulaşması yukanda belirtildiği üzere güvenlik sorunlarını artırdığı gibi maliyetleri de artır_ mıştı. Yeni topraklann ekonomik değeriyle bunları elde tutmak için gerekli mas­ raflar karşılaştınldığında, sonuç eksi değerlerdeydi. Mesel6, Iıak'ı yönetmenin maliyeti l92l'de 23 milyon sterlindi. Bu Britanya'nın toplam sağl* bütçesinden fazlaydı (Ferguson, 2O 11 : 299\. II. Dünya Savaşr sonrasrnda Britanya bugünkü Orta Doğu ile ilgili politikasını tamamen değiştirmek zorunda kaldı. Çünkü artık ekonomik durumu buralarda asker banndıracak ve doğrudan idare edecek kadar iyi değildi. Bu bağlamda yeni hedefi savaş sonrasr iyice güçlenen SSCB'yi bölgedeki stratejik noktalardan ve ekonomik kaynaklardan uzak tutmak oldu. Bu politika şöyle ifade ediliyordu: Sovyetlere karşı "bölgedeki devletlerin bağımsızhğını ve toprak büttinlüğünü muhafaza etmek!" (Lewis, 1964: 2l2). Fakat Britanya'nm ekonomik gücü buna da yetmeyecek ve zamanla bölgedeki hikimiyetini ABD'ye devrederek, ona bazı önerilerde bulunup buradan ayrılmak zorunda kalacaktı. Sömürgelerin Birinci Dünya Savaşı'ndan sonraki durumu Britanya için ciddi so­ run teşki] etmekteydi, ama daha büyük sorun mali konularda yaşanryordu. Sa­ vaşın maliyeti Britanya'nın borçlannı on kat artırmrştl. l92O'lerde sadece borç faizlerinin ödenmesi merkezi devletin toplam harcamalannrn yansına ya} ınrna denk geliyordu. Bu ekonomik ortam, işvereni ve çalışanı da olumsuz etkilemişti. Büyük Bunalım'ın zirve noktasr Ocak l932'de yaklaşık üç milyon çalışan, yani bütün sigortalı işçi| erin yaklaşık dörtte biri işsiz kalmıştı (Ferguson, 2o1I:306). Britanya İmparatorluğu'nun mali durumu İkinci Dünya Savaşı sırasında daha da vüim bir hAl aldı. ABD ile savaş dönemi ittifakı mecburiyetten kaynaklan­ mıştı ve krediyle silah temini kendisine 2,6 nilyar dolara patlanıştı. Bu savaş dönemi üretiminin onda birine denkti. Her şeye rağmen, kredi olarak aldığı bu meblağ büüin imparatorluk bölgelerinden toplayabileceği paranın iki katıydı. Sa­ vaş bittiğinde Britanya'nrn ekonomik durumunun vüameti düa da net ortaya 28 Temmuz 2014 / cilt: 4 Soyı: 2 H. Bayrom Soy çıkü. Britanya'nın yabaiıcı alacaklara 40 milyar dolar borcu vardr. İmparatorluk ipotek altındaydı. En fazla borçlu olduğu ülke ise ABD idi. Bir firma iflas etti­ ğinde ilk çözüm alacaklrlann borçlunun varlıklannr devralmasıdrr, Bu durumda imparatorluğu satmak gerekmez miydl? Zateı bir ara ABD Başkanı Franklin Delano Roosevelt (1933­1945\ şaka yollu dahi olsa, "meteliksiz" efendilerinden "Britanya İmparatorluğu'nu devralmak" fikrinden bahsetmişti (Ferguson,201l: 330­332). Şaka veya gerçek, son iki yüzyılın en kudretli imparatorluğu satılığa düşmüştü. Değerlendirme Tarih boyunca insanoğlu, güç ve kaynaklannın yetmesi halinde, fetihlere çıkmrş ve farklıhklan da bünyesine katarak imparatorluklar kurmuştur. İmparatorluklar, her çağda ve bölgede rastlanması nedeniyle, bilinen insanlık tarihinin en yaygın devlet modeli olagelmiştiı Geçmişe ve hali hazırdaki en büyük güç ABD'nin devlet reflekslerine bakıldığında, yaklaşık son yüz yıldır içinde yaşadığımız ulus devlet tecrübesi, yönetim geleneği açısından insanhk tarihinde bir sapma ve kural dışılık olarak görünmektedif . imparatorluklar geçmişte iktidarlannı kurmat ve sürdürmek için farklılıkların yönetimi geleneğinde hoşgörüden, baskı ve zulme kadar uzanan usuller benim­ semişlerdir. Yaşanan tecrübe, farkhlıklara hoşgörü gösteren ve uzlaşma yoluyla bunlan "sisteme" d6hil eden imparatorluklann daha uzun ömürlü, istikrarh ve dirençli olduğunu ortaya koymaktadır. Elbette baskl ve zulümle genişleyen ve zenginleşen imparatorluklar da olmuşfur. Fakat bunlar çok da uzun ömürlü ol­ mamışlardır. Sahip olduğu hikimiyet alanı ve yönettiği nüfus göz önünde bulundurulduğunda, tarihin gördüğü en kudretli imparatorluk olan Britanya İmparatorluğu da hoşgörü ve baskr sarmalında payına düşeni almıştır. İngilizler, Britanya adasında yaşayan Gallileri ve İskoçları pekili "imparatorluğu"na doğrudan dihil ederken ve daha önce kovmuş olduğu Yüudileri sonradan bünyesine kabul edip, Fransızlarrn ha­ yat hakkı tantmadıklan Huguenotlara da kucak açarken, İmparatorluğun özellikle ten rengi farklı olan bölgelerinde, bütün kann Britanya'ya aktığı acımasız bir sö­ mürü düzeni kurmuş ve gittikçe tepki çeken ve isyana neden olan ırkçı uygulama­ lara yer vermiştir. Yani içerideki farkhhklara veya dışandaki "beyaz dominyonla­ rına" hoşgörü gösterirken, dışandaki ten rengi farkh "ötekileştirilmiş" sömürge­ lerinde baskı, zulüm ve katliama girişmekten çekinmemiştir. Bu farkh uygulama sonuçliırınr en bariz bir şekilde bağımsızhk sürecinde göstermiştir. Hoşgörü ile davranrlan unsurlann imparatorluktan aynlması ve sonraki ilişkileri daha ılmlı olmuşken, aynmc ık ve zulme maruz kalanlar isyan ve kan dökülmesine sahne olan olaylarla ancak bağımsızhklarını elde edebilmişlerdir. cilt:4 Soyı: 2 / Temmuz 2o]4 sotı lı k l m p o roto r lu k: B rito nyo l m po roto rlu ğ u' n u n To sfi y e si Çeşitli sebeplerle, farkh zamanlarda Britanya sömürge idaresi veya himayesi altına giren muhtelif bölgelerdeki topluluklar zamafila, dünyanın her yerindeki sömürgelerin veya çokuluslu toplumlann üst idareye başkaldırdıklan gibi aldık­ ları Avrupai eğitim ve milliyetçi hareketlerin etkisiyle, Britanya idaresine karşı bağımsızl* lannı kazanmak üzere farkh yöntemlerle isyan etmişlerdir. Britanya sömürgelerinde, uzun ve meşakkatli mücadeleler sonunda kazanılan bağrmsrzlrk­ lar aslrnda çok şey ifade etmemiştir. Her zaman haklrnrn değil de güçlü olanın ka­ zandığr dünyada, yutulmak üzere hazır lokmalar haline gelen bu yeni devletçikler daha bağımsızlığın keyfini düi çıkaramadan bu defa da kendilerini iki kutuplu (ABD ve SSCB) Soğuk Savaş'ın piyonları rolünde bulmuşlardır. Her iki kanada da yüz vermeyen devletler ya altematif oluşum peşinde olmuşlar ya da her iki kanadın kendi taıaflarrna çekmek için sürekli manipülasyonlanna muhatap ol­ muşlardır. Bağımsızlıklannr kazanan Britanya sömürgeleri, diğer hürriyetini elde eden sömürgeler gibi bu defa da siyaseten veya hukuken olmasa bile, fiilen bu iki kutbun ya kontrolüne girmişler ya da mücadele sahası hiline gelmişlerdir. Tarihçile1 Britanya İmparatorluğu'nun çöküşüne kimin ve neyin sebep olduğu konusunda fikir birliğine süip değillerdir. Fakat çoğunun katıldığı nokta Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının karmaşık maliyetinin çöküşte ciddi bir etkiye sahip olduğudur. Refah devleti istikametinde devletin yaptığı harcamalar, hızla artan dış borç yükü, poundun değer kaybetmesi, Britanya sanayisinin göreceli durgun­ luğu, dünyanın her yerine yayılmış ve özellikle Britanyalrlann bazr durumlarda kışkırttlğl ırkçılığa tepki olarak Britanya karşıtı ve milliyetçi hareketlerle çalka­ lanan kolonileri elde tutmanın artan maliyeti, çöküşü getiren sebepler olarak ön plina çıkmaktadır. Bununla beraber. Britanya İmparatorluğu'nun çöküşünün esas sebebinin Britanya dışında sergilediği hoşgörüsüzlük olduğu en kuwetli ihtimal­ dir (Chua, 2007:228). Yani, iki dünya savaşında maliyesi çöken Britanya, hoş­ görü eksikliğinin de olaylan tahrik etmesiyle, şaka yollu dahi olsa, eski kolonisi ABD'ye satılacak hile düşmüştür. Son olarak, Britanya İmparatorluğu ile günümüzün en kudretli "imparatorluğu" ABD ile ilgili bir kıyaslama yaparak bitirmek istiyorum. Girişte Britanya ile ak­ raba bir topluluğun kurmuş olduğu ABD'nin de, hatasıyla ve sevabıyla geçen yüzyılda Britanya'nın sergilemiş olduğu refleksleri sergilediğinden bahsetmiş­ tim. ABD, ezici çoğunluğu Avrupah olmak üzere, göçmenlerden oluşan bir top­ luluk tarafindan kuruldu. Kurulduğu andan itibaıen de her dinden, kültürden ve etnik gruptan insanlar için bir sığrnak hiline geldi. Özgürlüğün, demokıasinin ve refah toplumunun simgesi oldu. Ancak dünyanın çeşitli bölgelerinden ülkeye göç eden farklılıilan başarılr bir şekilde bünyesine katarken, bu göçmenlerin gel­ diği bölgelerdeki akabalanna karşı aynı hassasiyeti göstermedi. Neredeyse her Temmuz 2014 / cilt: 4 Sayı: 2 H. Boyrcm soy milletten insanı içinde banndrran ve bunlan başanl bir şekilde "sisteme" enteg­ re eden ABD, srnırlan drşrna çıktığında hep, zalim/otoriter devlet başkanlanyla pekAli iş tutan, darbeleri destekleyen, ekonomik krizleri tetikleyen, kendi vatan­ daşı daha ucuz penol kullanabilsin diye bir bölgeyi (Orta Doğu) ateşe atınaktan çekinmeyen bir devlet portresi çizmekten hiç sakınmadı. Yani içeride çok hoş­ görülü iken, dışanda pekAli zalimdi.| 7 Bunu anlamak için hali hazırda ABD'nin diğer ülke halklan nezdindoki itibanyla ilgili anketlere bakmak yeteıli olacaktır, kanaatindeyim. Her şeye rağmen, ABD'nin akıbetinin de Britanya İmparatorluğu gibi olup olmayacağınl zaman gösterecekth. 17 ABD referans alınarak, bir süper güciin na§ıl davranmrsı geİektiği hakhnda fevkalade ufuk a$cı değerlendime için bkz. (Özdemir 2013). CiIt4Sayr 2 / Temmuz 2014 biİ sotı h k l m po rotor luk : B r ita nya im po rotor luğ u' n U n To sfr yesi Kıynakçı Aldrich, Robert. (2007). "İrnparatorluklara GenelBitBakı{ ', Emperyal Çağ (ed.) Roben Aldrich. çev. Nurenin Elhüseyni. İstanbul: Oğ| ak Yayıncıl* .. G25. Barkey, Kaıen. (2Dl1). FarHılıHıır İmparatortuğu: Karşılaşnrmah Tarih Perspehifinden Osmanlılar, çv.EbruKılıç, İstanbul: Versus Kitap. s Buıbank, Jane ve FreĞrickCoopr. QOt\. İmparatorluHıır Taihi: Fark\ıhk]arın Yöneti­ mi ve Egemenlik, çv.Ahmet Ayban Çağlayarı. İstanbul: i* ıap ritatevl. Chamberlain, M. E. (1993). $miiıgeciliğn Çökiğü: Delolonizasyon, Ankara: Rehber Yayrılan. çv Recai fiinmez, Chua, Amy. (2107} Day of Enpiıe: How Hyperpowers Rise lo Global Dominance ­ and Wlıy They FalI,New York: Doubleday Publishing. Cross, Colin. (1968).The Fall ofthe British Empire,I_nııdon:Book Club Associates. Deschamps, Hubert. (1966). k;miiıge İmparaıorluklannın Çöldışü, çev. Oktay Akbal, İs­ tanbul: Kitapçı]rk Yay üan. DuÜ, M. N. ( l 978) . The 20h Century, Oxford: Basil Blackwell Publishing. Fergııson, Niall. (20ll). İmparalorluk: Britanya'nın Modem Dünyayı Biçimlendirişi, Nurettin Elhüseyni, İstanbul: Yapı Kredi Yayın_lan. Hardt, Michael ve Antonio Negı. (201D. İnıparaorlı&, çev Abdullah Y maz, çv. İstanbul: A} .nntı Yayınlan. Karaca, Taha Niyazi (20l[. Bıjyijk Oyun: İnğltere Başbakanı Gladsıorıe'un Osmanh'yı Yılçna Planı,İstınbul: Timaş Yayırılan. . Kennedy, Paul. ( 194). Biiyük Giiçlerin Yükseliş ve Çildışleri, çv.Birtane KaranakE, An­ kara: İş Bankas Yayııılan. I­ewis, Bemard. (1964). "Neaı East, Middle East, North Africd', The New Cambidge Mo­ dern Hisıory,flI,Cambridge: Cambridge Univenity Press, 205­212. Lowe, N, ( l 982). Mas lering lhe Modern World Hislory,I_nndon: The Macmillan McKenzie, Kirsten. (2007). "Britanya: Denizlerdeki HAkimiyet" , Enperyal Çağ, bert Aldrich, çev, Nurettin Elhüseyni, İstanbul: Oğlak Yayıncıi} .128­15l. hess. (ü.)Ro­ Mowatt, R. B. (tarihsiz). A New Hislory of Great Brilain,london: Oxford Univenity Press. Özlernlr, rraul< . (2013). "What is a Supeıpower? The US Foreign Policy in the Middle East', Ankara Strateji E lsıiıijsü, htp://www.ankarastrateji.org/yazarlassoc­prof­ha­ (Erişim luk­ozdemir/whalis­a­supeıpower­the­us­foreign­policy­in­the­middle­easl/ tarihi:15.11.2014). Phillips, C. H. (1964). "| rf,izi', The New Cambridge Modem Hbıory Xn, Cambridge: Cambridge Univenity hess. Soy, Balrarn. (2008). '1908 Jön Tiirk Dewimi'ne İngiüteıe'nin YakJaşırnı", Doğu Baı,46l tr (Ağustos, Eylül, Ekim20o8), 143­177. Temmuz 2ol4 / cilt: 4 Sayı: 2