M.Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi
43 (2012/2), 185-232
Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si
Yrd. Doç. Dr. Ahmet KARATAŞ*
Öz
Neccârzâde Mustafa Rızâ Efendi XVIII. asır Osmanlı dönemi tasavvuf edebiyâtının önde gelen
şâirlerinden ve XVIII. asrın Anadolu topraklarında Nakşibendiyye tarîkatının en yaygın ve
müessir faaliyet alanına sahip kolu olan Müceddidiyye’nin şeyhlerindendir. Birden fazla tarîkatta
sülûkunu tamamlayarak icâzet alması, Beşiktaş’ta kendi adıyla anılan tekkenin kurucusu ve
postnişîni olması, bu tekkede Mevlânâ’nın Mesnevî’sini okutması, engin bilgisi, musikîşinâslığı ve
hattatlığı onu farklı kılan hususiyetlerin başında gelir. Onun Türk tasavvuf edebiyatı bakımından
en dikkat çeken yönü ise Hz. Peygamber sevgisini ve tasavvufun bir çok meselesini dile getirdiği
şiirleridir. Bu makalede, Neccârzâde’nin hayatına ana hatlarıyla değinilmiş, ele alınan konular
bakımından Dîvân’ının özü olan Hacnâme adlı na‛t mecmuası incelenmiş ve eserin tam
transkripsiyonlu neşri yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Neccârzâde Mustafa Rızâ Efendi, Hacnâme, na‛t, tekke, tasavvuf, edebiyat.
Neccarzade Şeyh Rıza Efendi and His Hajjnamah
Abstract
Neccarzade Mustafa Rıza Efendi is one of the leading poets of Turkish Sufistic Literature in the
18th century Ottoman period and a sheikh of Muceddidiyye which has the mostwidespread and
efficient field of activity in the Naksibendiyye Sect on the 18th century Anatolian lands. Getting
sufistic permission certificate after having completed his spiritual maturity in several sects, being
the founder and head of the dervish lodge, named after him, in Besiktas, teaching Mevlana’s
Masnawi there, being fond of music, having a deepknowledge/wisdom and being a calligrapher
are among the aspects making him adifferent personality. In terms of Turkish sufistic literature,
his poems, telling the love of Hz. Muhammad (the prophet) and many matters of sufism, comprise hismost outstanding side. In this article; the life of Neccarzade is mentioned broadly, the periodical Hacname, essence of Divan, is studied in terms of the subjects at hand and the totallytranscripted version of the work is issued.
Keywords: Neccarzade Mustafa Rıza, Hajjnamah, na‛t, dervish lodge, mysticism, literature.
XVIII. asrın ilk yarısında Osmanlı dinî-tasavvufî hayat ve edebiyatının önemli
temsilcilerinden biri olan âlim, şâir, musikîşinâs ve hattat Neccârzâde/Dülgerzâde
Beşiktaşlı Şeyh Rızâ Efendi’nin tam künyesi Mustafâ Rızâeddîn b. İbrâhim’dir.1
*
1
Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Öğretim Üyesi.
Neccârzâde’nin hayatı hakkında bilgi verilirken şu kaynaklardan istifâde edilmiştir: Ömer
Nüzhet Efendi, Menkıbetü’l-evliyâiyye fî ahvâli’r-Rızâiyye (Tercüme-i Muhtasarü’l-velâye içinde“,
İstanbul 1272, s. 64-131; Mustafa Safâyî, Tezkiretü’ş-şuarâ, İSAM Ktp. Yazma Ftv.OŞG Blm.
928.811, vr. 110a-111a; Sâlim Efendi, Tezkiretü’ş-şuarâ, İstanbul 1315, s. 305-306; Fatîn Dâvûd,
Hâtimetü’l-eş‛âr (haz. Ömer Çiftçi“, Ankara ty, s. 179; Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmânî, İstanbul 1308, IV, 429; Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, İstanbul 1333, II, 187-189;
Muallim Nâcî, Osmanlı Şâirleri (haz. Cemal Kurnaz), Ankara 1995, s. 158-163; Hüseyin Vassâf,
186
Ahmet Karataş
Kaynakların ekserisine göre 1090/1679’da bugün Giresun’a bağlı olan Şebinkarahisar’da doğmuş, âilesiyle Üsküdar’a gelip yerleşmiş, burada başladığı tahsil
hayatına Beşiktaş Sinan Paşa Medresesi’nde devam etmiş, devrinin önde gelen
âlimlerinden kuvvetli bir medrese tahsili görmüştür. Neccârzâde Rızâ Efendi, bu
yıllarda (1110/1698 civarı“ Celvetî şeyhi Mustafa Fenâyî Efendi’ye (v.
1115/1704“ intisâb ederek sülûkunu tamamlamış, Fenâyî Efendi ona halîfelik
icâzetini vermiştir. 1121 (1710“’deki Osmanlı-Rus savaşına katılmış, Edirne’de
Nakşibendî-Müceddidî şeyhi Arapzâde Mehmed İlmî Efendi’nin (v. 1130/1718“
müridi olmuş ve ondan da hilâfet icâzeti almıştır. 1124 (1712)’de Edirne’den
İstanbul’a döndükten sonra ilmî kifâyeti yanında sesi ve kıraati de güzel olduğu
için Beşiktaş Sinan Paşa Camii imam ve vâizliğini yapmış, bu vazife esnasında
caminin yanında bulunan Sinan Paşa Tekkesi’ni tamir ettirerek tekkenin
postnişîni olmuştur. Ayrıca, Hekimoğlu Ali Paşa’nın 1147 (1734“’de Cerrahpaşa’
da yaptırdığı kendi ismiyle anılan camide de vâizlik yapmıştır. Şeyh Rızâ Efendi,
bilâhare Neccârzâde Tekkesi adıyla anılacak Sinan Paşa Tekkesi’nde otuz yıl
boyunca hem Nakşibendiliğin hem de Celvetîliğin âdâp ve usulüne göre irşâd
faaliyetlerinde bulunmuştur. Daha önce Beşiktaş Mevlevîhânesi şeyhi Mehmed
Memiş Efendi’den (v. 1136/1723) Mesnevî okuyup Mesnevîhânlık icâzeti aldığı
için postnişîn olduktan sonra da tekkede Mesnevî okutmuştur. Öteden beri
Mevlânâ’nın tasavvuf anlayışı ve Mesnevî’si Müceddidîler’in ilgisini çekmiş,
onları etkilemişse de Neccârzâde Rızâ Efendi ile birlikte Nakşibendî-Müceddidî
meşâyıhı arasında tekkelerde Mesnevî okutmak gelenek hâlini almıştır.2
Neccârzâde Rızâ Efendi, 1153 (1740“’te deniz yoluyla (İstanbul-İskenderiyyeBulak-Mısır-Süveyş-Cidde-Mekke-Medîne“ hacca gitmiş ve Şâm tarîkıyla
İstanbul’a dönmüştür. Bu hac seferi esnasında yolunun üzerindeki bir çok
makamı ziyâret etmiş, bu ziyâretler vasıtasıyla çeşitli şiirler kaleme almıştır. Hz.
Peygamber’e duyduğu samimî muhabbeti dile getirdiği gazellerini ve makalemizin
ana konusu olan na‛tlerden müteşekkil Hacnâme’sini bu sefer esnâsında yazmış
olmalıdır.
2
Sefîne-i Evliyâ-yı Ebrâr Şerh-i Esmâr-ı Esrâr (haz. Mehmet Akkuş-Ali Yılmaz“, İstanbul 2006, II,
163-174. Neccârzâde Rızâ Efendi’nin tasavvufî görüşleri ve tesirleri ile ilgili teferruatlı bilgi için
ise bk. H. İbrahim Şimşek, Mesnevîhân Bir Müceddidiyye Şeyhi: Neccârzâde Mustafa Rıza’nın
Hayatı ve Tasavvufî Görüşleri , Tasavvuf, sy. 14 (Ankara 2005), s. 159-178; a.mlf.,
Neccârzâde Rızâ Efendi , DİA, XXXII (İstanbul 2006“, 483-484; Ömer Bozkır, Neccârzâde
Mustafa Rızâ’nın Hayatı, Eserleri ve Tasavvufî Görüşleri (yüksek lisans tezi, 2006“, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 11-68.
Ramazan Muslu, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (18. Yüzyıl), İstanbul 2003, s. 270; H. İbrahim
Şimşek, Mesnevîhân Bir Müceddidiyye Şeyhi: Neccârzâde Mustafa Rıza’nın Hayatı ve Tasavvufî Görüşleri , s. 160.
Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si
187
Neccârzâde Rızâ Efendi 1159 (1746)’da vefât etmiş, na‛şı Beşiktaş’taki
tekkesinin hazîresine defnedilmiştir. Vefâtına Rızâ göçdü cihândan , Âh göçdü
Rızâ veliyyullâh ve Nakşîbendî-i Beşiktâşî ibâreleri tarih düşürülmüştür.
Hayâtı ve menâkıbıyla ilgili hazırlanmış en önemli eser, müridlerinden Ömer
Nüzhet Efendi’nin yazdığı Menkıbetü’l-evliyâiyye fî ahvâli’r-Rızâiyye’dir. Neccârzâde Rızâ Efendi’nin, bir çok na‛t ve tasavvufî gazeli muhtevî Dîvân’ı dışında erRisâle fî beyâni’l-i‛tikād ve’l-ahlâk ve’l-amel ile Terceme-i Muhtasarü’l-velâye adlı
risâleleri mevcuttur.
Neccârzâde Rızâ Efendi, musikîyle de meşgul olmuş, ney üflemiş, etkileyici
sesiyle mevlid, ilâhi ve na‛tler okumuş, meclisleri kendisine hayrân bırakmıştır.
Sâfâyî onun bu hususiyetlerinden … ‛ale’l-husûs mevlid-hânân-ı asrın güzîdesi,
ve na‛t-hânânın zübdesi ve fenn-i mûsikîde dahi ihtirâ‛a kādir… ibâreleriyle
övgüyle bahsederken Sâlim Efendi … ve ilm-i mûsikîde hazz-ı mevfûrı var idi.
cümlesiyle musikideki behresine işâret etmiştir.3 Ömer Nüzhet Efendi de …
murg-ı eshâr gibi derûnları pür cûş ve sadâları sâmiîni mest ü medhûş itmekle…
diyerek Neccârzâde’nin gönüllere işleyen tesirli sesini medhetmiştir.4
Kaynaklarda Neccârzâde Rızâ Efendi’nin hat hocaları hakkında bilgi yoksa da
onun iyi bir hattat olduğu hususunda fikir birliği vardır. Neccârzâde, hat
derslerini medrese tahsili esnasında almış ve maîşetini uzun yıllar kitap istinsâh
3
4
Safâyî, Tezkiretü’ş-şuarâ, vr. 110a; Sâlim Efendi, Tezkiretü’ş-şuarâ, s. 306.
İskender Pala bir köşe yazısında, kaynaklara atfen Neccârzâde’nin ney i şifâ vâsıtası addederek
aklını kaybeden insanları etrafına toplayıp bu enstrümanla psikoterapi uyguladığını, böylece
ülkemizde müzikli psikoterapinin ilk uygulayıcısı olduğunu, Beşiktaş’taki Ihlamur Kasrı’nda
Sahn-ı Muhabbet-i Âlî adıyla kurduğu şiir ve musiki meclislerinde devrin önde gelen
münevverlerini topladığını, ülkemizin modern mânâda ilk akıl hastanesi olan Şifâhâne-i
İnsâniye yi tesis ettiğini yazmaktadır (bk. Neccarzâde’nin Naatleri , Zaman, 08.09.2009, s.
13.“ Ancak, başta tezkireler olmak üzere Neccârzâde’nin hayatı hakkında teferruatlı bilgiler veren Ahvâl-ı Rızâiyye ve Sefîne-i Evliyâ gibi temel kaynaklarda ve modern akademik çalışmalarda
bu bilgilere rastlanılamamıştır. Ayrıca, konuyla ilgili ana kaynaklar ve ilmî çalışmalara bakıldığında ülkemizde müzikli psikoterapinin tarihinin Anadolu Selçuklular devrine kadar uzandığı, Osmanlılar’da ise Fâtih Sultân Mehmed (v. 886/1481“ ve II. Bâyezid (v. 918/1512“’den itibaren kurulan modern dârüşşifâlar vâsıtasıyla hastalara hastalıklarının nev’ine göre farklı
enstrüman ve makamlarla tedâvî uygulandığı görülecektir. (bk. Arslan Terzioğlu, Türk İslam
Psikiyatrisinin ve Hastanelerinin Avrupa’ya Tesirleri, İstanbul 1972, s. 22, Gönül Çantay, Anadolu
Selçuklu ve Osmanlı Darüşşifaları, Ankara 1992, s. 35, 78; Ahmet Şahin Ak, Avrupa ve Türk
İslâm Medeniyetinde Müzikle Tedavi Tarihi Gelişim ve Uygulamaları, İstanbul 2006, s. 24, 166, ;
Adnan Çoban, Müzikterapi, İstanbul 2005, s. 51; Rahmi Oruç Güvenç, Türklerde ve Dünyada
Müzikle Rûhî Tedâvinin Tarihçesi ve Günümüzdeki Durumu [doktora tezi, 1985], İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı, s. 21 vd.); Enver Şengül, Kültür
Tarihi İçinde Müzikle Tedavi ve Edirne Sultan II. Bayezid Darüşşifası [yüksek lisans tezi, 2008],
Trakya Üniversitesi SBE, s. 44-74; Hayriye Serenay Giray, Çağlar Boyu Müzikle Tedavi ve Uygulandığı Hastalıklar [yüksek lisans tezi, 2008], Kocaeli Üniversitesi SBE, s. 38-64; Pınar Somakcı,
Türklerde Müzikle Tedavi , Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sy. 15 [Kayseri
2003], s. 131-141.)
Ömer Nüzhet Efendi, Menkıbetü’l-evliyâiyye fî ahvâli’r-Rızâiyye, s. 70.
188
Ahmet Karataş
ederek temin etmiştir. Ömer Nüzhet Efendi onun Sinan Paşa Camii’ndeki
imâmet ve vâizliği bile meccânen yaptığını söyler.5 Bilhassa çok okunan kitapları
istinsah eden Neccârzâde’nin yazısının gâyet seri ve düzgün olduğu, hata ve
noksan içermediği, bu yüzden de müşterilerinin aslâ eksilmediği ifade edilmiştir.
Ömer Nüzhet Efendi’nin bu husustaki değerlendirmesi kayda değerdir: … bâ‛isi ta‛ayyüşleri ve esbâb-ı ıyşleri semere-i dest ü dîdeî olan kitâbet-i ba‛zı kütüb-i
mütedâvile olup hatt-ı şerîfleri gâyet pâk ve sür‛at-i kitâbette bî-bâk ve
tahrîrâtları sahîh ü sâlim ve sehv ü galattan her vech-ile ‛ârî vü berî olmağla
harîdârı bî-had ve müşterîsi lâ-yü‛ad olup bu cihetten kendü kalem-i kerâmetrakamlarıyla şümârdan bîrûn ve adâddan efzûn kütüb-i nefîse tahrîriyle âsâr-ı
kalemleri âlem-gîr olmuşdur. 6
Neccârzâde Rızâ Efendi, bütün birikimini şiirlerine yansıtmış görünmektedir.
O, uzunca şerhleri yapılabilecek derinlikteki dinî-tasavvufî mevzuları şiirin
teknik imkânlarının elverdiği sınırlar dâhilinde oldukça başarılı bir şekilde ele
almıştır. Ancak, manzûmelerinin dili, uzun Arapça ve Farsça terkibler, şiirde çok
kullanılmayan kelimeler ve alışılmışın dışında yapılan benzetmelerle âdetâ
devrinin san’atlı nesir diline dönüşmüş gibidir. Hemen her beyitte kullandığı
yahut atıfta bulunduğu başta kısas-ı enbiyâ ve siyer olmak üzere tarihî, dinî,
tasavvufî, felsefî terimler, iktibas ettiği âyet ve tabirler, hacla ve hac coğrafyasıyla
ilgili kavramlar manzumelerini muhtevâ bakımından da ağırlaştırmış
görünmektedir. Öte yandan, bütün bu hususlar şâirin ilmî ve edebî vüs’atini
göstermesi bakımından çok önemlidir. Bilhassa na‛tlerinde açığa çıkan vecd ve
cezbe hâli şiirdeki mahâretini en üst seviyeye çıkarmakta, onu âdetâ bir
Peygamber âşığı şâir olarak görmemizi sağlamaktadır. Şiirlerinin bir kısmının
bestelenmiş olması,7 bunların asırlarca cami ve tekkelerde okunması hem
bestekârların hem de halkın ona teveccühünü göstermesi bakımından ayrıca
zikredilmelidir.
Eski Türk edebiyatının birbirini tekrar eden yapısı içinde Neccârzâde Rızâ
Efendi’nin farklı lafızları, güçlü bir gelenekten tevârüs ettiği tabirleri şiirin estetiği
ve kurallarına uyarlayarak neredeyse kusursuz bir biçimde kullanması
dikkatlerden kaçmamaktadır. Onun bu orijinal üslubu, edebî yönüne dâir
söylenebilecek hususların başında gelir. Mutasavvıf bir şâir olan Neccârzâde Rızâ
Efendi’nin şiir yazmayı kendisine düstûr edinmediği, aslında şiiri sadece Hz.
5
6
7
a.g.e., s. 70.
a.g.e., s. 70.
Meselâ bk. Sadun Aksüt, Türk Musikîsinin 100 Bestekârı, İstanbul 1993, s. 313; Yılmaz Öztuna,
Türk Musikîsi: Akademik Klasik Türk San’at Musikîsi’nin Ansiklopedik Sözlüğü, Ankara 2006, II,
329; Etem Ruhi Üngör, Türk Musikîsi Güfteler Antolojisi, İstanbul 1981, II, 895; Aynur Demir,
XX. Yüzyılda Şeref bin Hasan Tarafından Düzenlenen Yazma Dinî Güfteler Mecmuası (yüksek lisans tezi, 2007“, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 123; Süleyman Tuna, Hafız
Sadettin Kaynak’ın Dünyasında Müzik ve Din (yüksek lisans tezi, 2010“, Çukurova Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 84-85.
Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si
189
Peygamber aşkını ve dinî-tasavvufî görüşlerini aktarmak için vâsıta olarak
kullandığı unutulmamalıdır. Buna rağmen onun dîvân şâiri sıfatıyla şöhret
bulmuş nice şâirden daha rakik ve vecîz bir söyleyişe sahip olduğunu
Hacnâme’deki bikr-i mazmûn yahut ibda‛ örneği sayılacak beyitlerinde
görebilmekteyiz.
Hacnâme İncelemesi
Neccârzâde Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si, 7 kasideden oluşan 265 beyitlik bir
mecmuadır. Yazma nüshası tespit edilemeyen mecmua Neccârzâde Dîvân’ıyla
birlikte 1262 (1846“’de İstanbul’da basılmıştır. Dîvân’ın yazma nüshalarında
Hacnâme’yi oluşturan şiirler bulunmamaktadır. Bu nüshalar incelendiğinde
Dîvân’ın dört bölümden oluştuğu görülmektedir. Bu bölümler sırasıyla Tuhfetü’lirşâd, Vâridât-ı Gaybiyye, Zuhûrât-ı Mekkiyye ve Hâtimetü’l-vâridât’dır. Bu
bölümlerin dikkat çekici özelliği her birinin kendi içinde müstakil Dîvân tertibi
ile düzenlenmiş olmasıdır. Dîvân’ı neşre hazırlayan Muhammed Said Efendi, neşir
hazırlıkları esnasında Neccârzâde’nin bazı defterlerinde kendi el yazısıyla yazdığı
şiirlere rastladığını ifade etmiş ve bu şiirleri Dîvân’ı oluşturan bölümlerin sonuna
hâtime ve zeyl olarak ilâve etmek sûretiyle Neccâzâde külliyâtını basıma
hazırladığını belirtmiştir.8 Hacnâme mecmuası da Neccârzâde’nin defterlerinde
saklı kalmış, hemen tamamı na‛t olan uzun manzumelerini ihtivâ etmektedir.
Dîvân üzerinde yazma nüshalar esas alınarak iki yüksek lisans tezi hazırlanmıştır;9
ancak Hacnâme herhangi bir çalışmaya konu olmamıştır.
Menâsik ve menâzil-i haclarla ilgili birtakım çalışmaları bulunan Menderes
Coşkun, Neccârzâde’nin Hacnâme’sini de bu tarz eserler içerisinde
değerlendirerek eserde yazarın hacla ilgili fıkhî ve kelâmî bilgiler verdiğini
yazmaktaysa da10 aşağıda da teferruatlı bir şekilde görüleceği üzere Hacnâme’de
hacca dair fıkhî yahut kelâmî bir bilgi bulunmamaktadır. Neccârzâde’nin bu
mecmuasını Hacnâme olarak adlandırması -yukarıda da belirtildiği gibi- bunu
hac yolunda yahut mukaddes topraklarda iken yazmasından kaynaklanmış
olmalıdır.
Neccârzâde Rızâ Efendi, Dîvân’ını oluşturan şiirlerinin çoğunda olduğu gibi
Hacnâme’deki maznumelerinde de genel olarak Hz. Peygamber sevgisini
işlemiştir. Bununla birlikte tevhîd, şerîat, tarîkat, hakikat, ma’rifet, irfân, seyr ü
sülûk, fenâ fillâh, bekā billâh, vahdet-i vücûd, vahdet-i şuhûd, Nakşibendîliğin
8
9
10
bk. Dîvân-ı Rızâ, İstanbul 1262, s. 252.
Tülin Danacı, Neccârzâde Şeyh Rızâ Dîvânı (yüksek lisans tezi, 1988“, Gazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü; Mehmet Özdemir, Neccârzâde Rızâ Dîvânı’nın Edisyon Kritiği (yüksek lisans
tezi, 1999“, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Menderes Coşkun, Manzum ve Mensur Osmanlı Hac Seyahatnameleri ve Nâbî’nin Tuhfetü’lHaremeyn’i, Ankara 2002, s. 42.
190
Ahmet Karataş
on bir esâsı11 gibi tasavvufî mevzular ve sosyal hayatla ilgili meseleler de dikkat
çekmektedir. Neccârzâde’nin kalîlü’l-lafz kesîrü’l-ma‛nâ ifadesine uygun
düşen bir üslupla kaleme aldığı bu eserde nefsine, müridlerine ve etrafındakilere
yaptığı nasihatlar, bilhassa dinî konulara dâir uyarılar da önemli bir yer
tutmaktadır. Öte yandan eserde dîvân şiirinin mazmunlarını ve teşbih unsurlarını
büyük bir ustalıkla kullandığı âşıkāne ve hakîmâne beyitlerin azımsanmayacak
kadar çok olduğunu da ayrıca belirtmek gerekir.
Hacnâme’yi oluşturan manzumeler kasîde nazım şekliyle yazılmıştır.
Mefâ‛îlün Mefâ‛îlün Mefâ‛îlün Mefâ‛îlün vezniyle kaleme alınan ilk kaside
buldum redifli bir na‛t olup 52 beyitten meydana gelmektedir. Kasidede kafiye
-â sesiyle yapılmıştır. Neccârzâde Rızâ Efendi bu şiirinde ana hatlarıyla seyr ü
sülûk mâcerâsını anlatmakta, bu yolda karşılaştığı zorlukları aktararak onlarla
nasıl baş ettiğini söylemekte ve Hz. Peygamber’i övmektedir:
2. Vefâ ba rinde bir dürr-i yetîme müşterî oldum
Bütün dünyâ deger bir gevher-i ‛âlem-behâ buldum
3. Tenezzül eylemem nev-sikke-i ārûn-ı vârûna
Yed-i beyżâ ararken ûr-ı dilde kîmyâ buldum
4.
alebkâr-ı vi âl oldum nice dem Yeśrib-i tende
i âr-ı ravża-i ḫâ ırda nûr-ı Kibriyâ buldum
Görüldüğü gibi dürr-i yetîm, gevher-i ‛âlem-behâ, Kārûn, yed-i beyzâ, Tûr,
Yesrib, Kibriyâ gibi kısas-ı enbiyâ ve siyer motifleriyle beyitlerini zenginleştiren
Neccârzâde, manevî yolculuğunun önemli menzillerinden olan Kâbe’de ve
vücub ile imkân arası bir makam sayılan kābe kavseyn mihrâbında ve sivâ
deyri nde insanların hâlini tavsif etmekte ve karşılaştığı zâhirî durumları
kaydetmektedir:
11
6.
Dem-â-dem seyl-i eşkim mâye-baḫş-ı çâh-ı ZemzemĶdür
Anıñçün vâdi-i Ba âĶda ḫaylî mâcerâ buldum
7.
Teveccüh eylemişler ıblegâh-ı ābe avseyne
O miḥrâb-ı afâda ehl-i şev ı mu tedâ buldum
8.
Nice ûret-perest el ba lamış aff-ı irâdetde
Sivâ deyrinde a yâra kemer-bend-i hevâ buldum
Hâce Abdülhâlık Gucdüvânî (v. 595/1199“ tarafından tanzim edilen bu esaslar vukūf-ı zamânî,
vukūf-ı adedî, vukūf-ı kalbî, hûş der-dem, nazar ber-kadem, sefer der-vatan, halvet derencümen, yâd-kerd, bâz-geşt, nigâh-dâşt ve yâd-daşt’tır. Teferruatlı bilgi için bk. Hasan Kâmil
Yılmaz, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarîkatlar, İstanbul 2009, s. 290-293.
Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si
9.
191
Nice teĶvîl-i nâ-meşru‛-ıla dâd u sitâd ehlin
Dükân-ı îlede â eşte-i çirk-i riyâ buldum
Şikâyetçi olduğu bu nâhoş hâller sadece Kâbe ve civârıyla ilgili değildir:
22. Mesâvî-ḫâne-i ‛âlemde gördüm vâ‛i üñ âlin
Müdâmî ekl ü şürbün žemm u ad -ı a fiyâ buldum
23. Nihânî ḫır a-i sâlûs içinde ehl-i inkârı
‛Ayân-ender-‛ayân mekr-i sivâya mübtelâ buldum
49. Nice ‛âbid-meniş nâdânı ebvâb-ı erâžilde
erîf-i dûn-meşreb ayd-bend-i ibtilâ buldum
51.
uz etmek a ı bilmez dûn-meşreb kâfir-i ni‛met
asedkârân-ı dehri ḫâ᾿in-i ehl-i afâ buldum
Nihâyet muhabbet gülşeninde bulduğu bir civân-ı dil-rubâ ile istikāmetini
bulan Neccârzâde Rızâ Efendi, iki cihânın göz bebeği olan o dildârın
dertlilere dermân sunduğunu ifade etmektedir:
20. O dildâruñ abîb-i derd-mendân oldu un bildüm
Dil-i mecrû uma dârû-yı i sânın devâ buldum
39. Nebât-ı nu ı ma‛cûn-ı cevâhirden müferra dur
Dil-i bîmâra her la ża şifâ-ender-şifâ buldum
O, şerîatte tarikat ın ‛ârif-i billâh’a âşikâr olduğunu, dolayısıyla
seyr ü sülûkda hakikat ve ma’rifet erbâbının kendi yollarını aydınlatabilecek
durumda bulunduklarını anlatır. Ama aslında şerîatsız tarikat, temelsiz bir binâ
gibidir; hakikat ve ma’rifet de olmayınca yıkılıp gidecektir:
29. Şerî‛atde arî at ‛ârif-i billâha rûşendür
a ī at ma‛rifet erbâbını ḫod reh-nümâ buldum
31. Şerî‛atsız arî at bir binâdur pâyidâr olmaz
a ī at ma‛rifetsiz bir binâdur kim fenâ buldum
192
Ahmet Karataş
Ona göre, bu yola girenlerin birçok esaslı malumat ve düsturla mücehhez
olmaları şarttır. Azıksız, bilgisiz, metodsuz yola çıkılmaz. Her şeyden önce
tasavvuf mektebinde tahsîl-i irfân etmek lâzımdır. Aksi takdirde kişi yolunu
kaybeder, hubb-ı sîvâ ya düşer, aklı karışır, muhâkemesi zayıflar, sözlerinden
cehâlet akar, tavırlarında tereddüd zuhur eder, ricâlullâh a dil uzatarak gıybet
çukuruna düşer, eşkıyânın komşusu ve yoldaşı olur:
34. Nice câhil olur ûfî nice ûfî olur câhil
Mübâyindür kelâmuñ zâhidâ sende ḫa â buldum
35. Ne bilsün žev -ı ‛ış ı žû -ı ‛ış ı bilmeyen âlib
ufât-ı bî-śebâtuñ kârını ubb-ı sivâ buldum
36. Bu mekteb-ḫânede ta îl-i ‛irfân itmeyen ıflı
SaḫîfüĶl-‛a l ‛anîdüĶl- avl abnüĶl-imtirâ buldum
37. Ricâlullâhı dâ᾿im žemm iden nemmâm-ı mu tâbı
Ḫalî -i ḫâne-i evbâş [ü] câr-ı eş ıyâ buldum
Neccârzâde, kasidesi boyunca muhabbet cilvegâhı nı tek tek dolaşmakta ve
kasidenin sonuna doğru yukarıda sözünü ettiğimiz iki cihânın göz bebeği Hz.
Peygamber’e yeniden değinmektedir. Bazı beyitlerde onun mucizelerini konu
edinmekte, ravzasının toprağına yüz sürmekle duyduğu sevinci paylaşmakta,
hacıların o nun yolunda cân kurban etmek isteyişlerinden bahsetmekte ve onun
yüce vasıflarını samimi bir üslupla anlatmaktadır:
41. O dem-kim ḫâk-i pâk-i ravżaña yüz sürmege vardum
Derûnum ücresin tâb-ı ruḫuñdan pür żiyâ buldum
42. Mu avves ebruvânuñ lev -i fikretde yazıldı ça
żöñülde âlet-i şa uĶl- amerden incilâ buldum
43. Degildür ḥâciyân-ı râh-ı ‛ış uñ hedy-i urbânı
Bu yollarda ser-i ‛uşşâ ı müştâ -ı fedâ buldum
O, tecerrüd çarşısında mağfiret pazarını aramış, ümmetin âsîlerine
sığınılacak yer olarak O’nun dergâh-ı affını bulmuştur:
45. Aradım ma firet bâzârını sû -ı tecerrüdde
‛U ât-ı ümmete dergâh-ı ‛afvuñ mültecâ buldum
Neccârzâde Rızâ Efendi Hz. Peygamber’i medhettiği beyitlerden sonra tekrar
zâhir ehlinin tavırlarını, amaçsız sorgulayışlarını ( çûn ü çerâ larını“ dile getir-
Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si
193
mekte ve bu ilk manzumesini inkisâr hisleriyle bitirmektedir:
52. Nice ehl-i ma abbet tekyesinde cüst-cû itdüm
A ibbâ-yı zamânı ekśeriyyâ bî-vefâ buldum
Hacnâme’nin ikinci kasîdesi Mefâ‛îlün Mefâ‛îlün Mefâ‛îlün Mefâ‛îlün vezniyle oluşturulmuş yâ Resûlallâh redifiyle biten bir na‛ttir. 36 beyitlik kasidenin
kafiyesi ise -âdı/âdî sesiyle sağlanmıştır. Neccârzâde Rızâ Efendi bu şiirine Hz.
Peygamber’i ziyâret etmek suretiyle ona kavuşmanın kendisi için büyük bir
manevî hazza ve hoşnudluğa vesile olduğunu dile getirerek başlamaktadır. Hz.
Peygamber’den meded diledikten ve ona rabt-ı kalb ettikten sonra kimseye
ihtiyâcı kalmamış, dolayısıyla da dalâlet bataklığından kurtulup tertemiz
olmuştur:
4.
Sivâya i tiyâcım almadı sensün meded-ḫˇâhum
İleyke inḳıyâdî i‛timâdî yâ Resûlallâh
5.
Sañadur rab -ı albim her nefes teslîm-i irşâdum
‛Aleyke i‛ti ādî istinâdî yâ Resûlallâh
6.
Mu ibb-i muḫli üñ pâk oldı çirk-âb-ı ďalâletden
Hüveydâdur yüzüñde nûr-ı Hâdî yâ Resûlallâh
Hz. Peygamber’in nur saçan mübârek yüzü karanlıkları aydınlığa gark
ederken günahkârların da kara bir leke gibi duran hataları silinmiştir:
8.
İderken nûr-ı dîdâruñ alâmı ar a-i envâr
Beyâż oldı siyehkâruñ sevâdı yâ Resûlallâh
Neccârzâde Rızâ Efendi, bu kasidesinde de toplumun çürüdüğünü, kötü huylu
kimselerin ehl-i irfâna zarar verdiklerini, hak ve adâletin unutulduğunu, rüşvetin,
irtikâbın alıp başını gittiğini söylemektedir. Akıl sır erdiremediği bu tefessühe
karşı ilticâ ettiği zât yine Hz. Peygamber’dir:
12. Ḫarâb eyler esâs-ı çâr- â -ı a r-ı ‛irfânı
‛Acâyibdür bu dehrüñ bed-nihâdı yâ Resûlallâh
13. İderken irtikâb-ı žüll-i rüşvet nâ᾿ib u āďî
omışlar adını ma ûl-ı ‛âdî yâ Resûlallâh
15. Żerâmuş itdi her dûn u denî cehl ü cesâretle
Şerî‛at mesnedinde ‛adl u dâdı yâ Resûlallâh
194
Ahmet Karataş
17. Ne âletdür ne ikmetdür bize bu ‛âdet u bid‛at
Meded senden budur ḫayrüĶl-e‛âdî yâ Resûlallâh
İnsanlar kıyâmet gününün varlığını unutmuşlardır. İçine düştükleri zevk, safâ,
sapkınlık ve gaflet ise onları mânevî iflâsın eşiğine getirmiştir:
19. Gelürken ḫâ ıra râh-ı sehm-nâk-i ırâ uĶl- a
Olur mı cisr-i amda žev u şâdî yâ Resûlallâh
26. Bizi emmâre-i aflet düşürdi dâm-ı ḫıžlâna
Żerâmuş eyledik yevmeĶt-tenâdı yâ Resûlallâh
Neccârzâde kasideyi çocuklarına ve devrin padişâhı I. Mahmud’a (saltanatı
1143-1168/ 1730-1754“ duâlar ederek tamamlamaktadır:
29. Kerem ıl a l u fer‛üm tâ ıyâmet olalar bâ į
Kerâmet mesnedinde imtidâdî yâ Resûlallâh
33. Şeh-i kişver-sitân-ı Ḫân Ma mûd-ı keremkâruñ
Ziyâd olsun hemîşe ‛adl u dâdı yâ Resûlallâh
Üçüncü kaside Mef‛ûlü Mefâ‛îlü Mefâ‛îlü Fe‛ûlün vezninde olup 32
beyitten müteşekkildir. Yakışmaz redifiyle yazılan bu kasidede kâfiye -âne
sesiyle oluşturulmuştur. Redifinden de anlaşılacağı üzere Neccârzâde,
manzumesinde Hak âşığı bir dervişin bürünmesi gereken vasıfları dile getirmekte,
ona yakışmayan bazı tavırları sıralayarak bunlardan uzak durması gerektiğini
öğütlemektedir.
Kâbe’nin derununa puthâne yakışmayacağı gibi sûfîlerin halkasında başı
çeken şeyh efendiye de gaflet yakışmaz:
1.
Ser- al a-i ‛uşşâ da bîgâne ya ışmaz
Cânâ arem-i Ka‛beĶde büt-ḫâne ya ışmaz
Şeyhe vakar, dervişe mânevî zenginlik yakışır. Zâhid gibi gösteriş ve riyâ
içinde olmak ise ikisine de yakışmaz:
3.
Zâhid-peçeyi ḫır a-i sâlûs-ıla gördüm
Şeyḫâne edâ semt-i civânâne ya ışmaz
4.
Dervîş-i ‛abâ-pûş-ı alender-revişâne
Devlet ya ışur ḫil‛at-i şâhâne ya ışmaz
Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si
7.
Ser-rişte-i iḫlâ şehâ var iken elde
Zünnâr-ı riyâ süb a-i mercâne ya ışmaz
9.
ŝ ūşa alup ol mehi döndükce döner şeyḫ
Böyle areket şîve-i pîrâne ya ışmaz
195
Sûfî gece gündüz seyr ü sülûkda ilerledikçe yeni hasletler kazanır.
Binâenaleyh onun bulunduğu mevki ve mertebeye göre hareket etmesi gerekir.
Fuzûlî tavırlar, mestâne hareketler, harîsâne emeller ona yakışmamaktadır:
17. Hem-vâre sefer der-va an itdikçe şebân-rûz
Mihmân-ı ama vaż‛-ı fużûlâne ya ışmaz
19. Hem- o bet olur ‛âşı u ma‛şû velîkin
Cem‛iyyet-i hüşyârda mestâne ya ışmaz
32. Şeh-râh-ı tevekkülde rıżâ lo ması besdür
Dervîşlere ab‛-ı mülûkâne ya ışmaz
Hacnâme’deki dördüncü kaside Mefâ‛îlün Mefâ‛îlün Mefâ‛îlün Mefâ‛îlün
vezniyle yazılmış 42 beyitlik bir na’ttir. Kafiyesini -âda/âde sesi, redifini yâ
Resûlallâh ibâresi oluşturmaktadır. Ulvî hissiyâtının tercümânı olan bu
kasidesinde Neccârzâde, Hz. Peygamber’e hitâben kusur ve noksanlarının
çokluğundan bahsetmekte, ancak bunların farkında olduğunu belirterek bu na’t
vesilesiyle onun eşsiz ihsânına, engin merhametine sığındığını söylemektedir:
2.
Murâdım rûz u şeb âyât-ı ev âfuñ tekellümdür
Saña mev ūfdur üsn ü irâde yâ Resûlallâh
4.
İrâdet tekyesinde ilye-i na‛tüñle meş ūlüm
Ne addüm var benüm üsn-i edâda yâ Resûlallâh
5.
Kemâle arf ider no ânumı irâd-ı i sânuñ
Kemâl-i reĶfetüñ olsun ziyâde yâ Resûlallâh
Neccârzâde’nin gönlü sabah akşam figân ettikçe can kulağına her nefes Hz.
Dâvûd’un mizmârı gibi gelmektedir:
12. İrişür gûş-ı hûşa her nefes mizmâr-ı Dâvûdî
Żi ān itdükçe dil ub u mesâda yâ Resûlallâh
Onu aklın oyunlarından kurtaracak yegâne melce Hz. Peygamber’dir. Aşka
196
Ahmet Karataş
düşmüş bir kişinin devâsı şifâ kanunlarında bulunmaz. Neccârzâde aşağıdaki
beyitte okuyucuya hem şifâ reçetesinden bahsetmekte hem de ānûn ve şifâ
kelimeleri ile İbn Sînâ’nın (v. 428/1037“ meşhur eserleri el-Kānûn fi’t-tıb ve
Kitâbü’ş-Şifâ’yı hatırlatmaktadır:
22. Mu a
a ‛illet-i ‛aş uñ devâsın isteyen bîmâr
Muḫâlif oldı ānûn-ı şifâda yâ Resûlallâh
Neccârzâde, Ebû Kubeys dağının güzel kokusunun kendisini âvâre ettiğini,
gözünün Mekke’nin aydınlık yüzü olan Kâbe’de kaldığını anlatmakta, hac
mevsimi münâsebetiyle lebbeyk sadâlarından ve Minâ’dan söz açmaktadır:
27. Beni âvâre itdi Bû
ubeysĶüñ bûy-ı rey ânı
żözüm aldı ruḫ-ı ÜmmüĶl- urâĶda yâ Resûlallâh
29. Ne ḫoşdur avt-ı lebbeyk ehl-i vecdüñ pîç-tâbından
Bilür âżır olan semt-i MinâĶda yâ Resûlallâh
Bu beyitlerden sonra Hz. Peygamber’in hayatına ve bazı mucizelerine değinen
Neccârzâde Rızâ Efendi, bütün peygamberlerin kadr u itibârlarının
Peygamberimiz’in celâlet ve azametinde zuhûr ettiğini söylemektedir:
31. Cemî‛-i enbiyâ-i mürselînüñ ‛izzet-i câhı
Bürûz itdi şükûh-ı Mu afâĶda yâ Resûlallâh
32. Cemâlüñ ıblegâhı mehbı -ı âyât-ı urĶânĶdur
Enîsüñ Ḥażret-i a Ķdur irâĶda yâ Resûlallâh
33. Mübârek-bâd mescidden serây-ı SidreĶye ‛azmüñ
‛Urûc itdüñ semâya ḫar -ı ‛âde yâ Resûlallâh
34. İşâret itmeden ḫâlî degildür ābe avseyni
Kemân ebrûlaruñ evc-i ‛alâda yâ Resûlallâh
Neccârzâde, na’tini dört halife ve Âl-i Abâ medhiyle tamamlarken Hz.
Peygamber’in güzel vasıflarını övme hususunda kusur etmediğini ancak bizzat
Allah’ın övgüsüne mazhar olmuş bir Peygamber’i senâda âciz kaldığını ifade
etmektedir:
41. ‛A â-yı ābiliyyet feyż-i isti‛dâd ımnında
u ûr itmem seni med u śenâda yâ Resûlallâh
Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si
197
42. İderken mid at-ı ev âf-ı üsnüñ ażret-i Yezdân
Ne addüm var benüm üsn-i edâda yâ Resûlallâh
Neccârzâde, Hacnâme’deki beşinci manzumesini Mefâ‛îlün Mefâ‛îlün
Mefâ‛îlün Mefâ‛îlün vezniyle kaleme almıştır. Olmaz redifli bu 40 beyitlik
şiirde kâfiye -âm sesiyle sağlanmıştır. Mürîdânın bilmesi gereken meseleler, seyr
ü sülûkda karşılaşılacak zorluklar ve alınacak tedbirlerin nazmedildiği şiirde
ağırlıklı olarak tasavvufî nasihatlerin bulunduğu dikkat çekmektedir.
1.
Bu devr-i bezm-i ḫâ üĶl-ḫâ da cânâ devâm olmaz
Mu arrerdür ki bu büt-ḫâne-i amda ni âm olmaz
beytiyle başlayan şiirde Neccârzâde Efendi, Nakşîliğin sefer der-vatan gibi
temel ıstılahlarından addedilen, zâhirde halk, bâtında Hak ile olmak şeklinde
açıklanabilecek halvet der-encümen kaidesi çerçevesinde konuyu ele
almaktadır:
8.
Şehâ ḫalvet-serâ-yı encümende ‛â ıl u bâ ıl
Sefer ender-va an seyrinde nâ ı dur tamâm olmaz
9.
Sülûk erbâbına keśretde va detdür araż cânâ
Gürûh-ı pür şükûh-ı inzivâda ihtimâm olmaz
Neccârzâde’ye göre erenler tekkesinin misâfiri ne açlık ne de susuzluk çeker.
Bu tekkenin sûfisi bir mürşidin eteğine yapışıp mânevi eğitimini aldıktan, çile ve
riyâzetle nefsini terbiye ettikten sonra ham da olmaz, yolda da kalmaz:
6.
Erenler tekyesinde ûfiyâ nâ-puḫte almazsın
Kerem bâ ında zîrâ mîve-i ma ûd ḫâm olmaz
10. Hemân iy âlib-i sâlik yapış dâmân-ı irşâda
Delâletsiz kişi râh-ı alebde müstedâm olmaz
Bu yol mürşidsiz alınmaz, cemâl-i Mutlak ancak mürşidin cemâlinde zuhûr
eder, bu hakikate aldırış etmeyenlerin ve mürşidlerinin nasihatlarını unutanların
yolda kalacağı âşikârdır:
13. Temâşâ ıl cemâl-i mu la ı mürşid cemâlinde
Tehâvün eyleyen râh-ı arî atde be-kâm olmaz
14. Civân-ı pîr-perver feyż alur câm-ı na î atle
Żerâmûş eyleyenler pend-i pîrânı tamâm olmaz
198
Ahmet Karataş
Kötü meşrebli kimseler de bu dünya pazarında olup bitenlere şâhit olurlar,
ama yolda kaldıkları için menzile ulaşamazlar, her ay dolunaya dönüşmez :
18. Civân-ı sifle-meşreb şâhid-i bâzârdur lâkin
Semâvât-ı hünerde mâh olur bedr tamâm olmaz
O hâlde erenlerin hizmetinde bulunmaktan geri durmamak gerekir; eski
kaidedir: Hizmet olmadan himmet olmaz:
15.
aviyyüĶl-bâl olur ḫıdmet-nişîn-i evliyâullâh
Binâ-yı kâr-kerde ekśeriyyâ inhidâm olmaz
16.
ulâm-ı bâb-ı mürşid Mı r-ı himmetde ‛azîzimdür
Sefâhetkâr olan dergâh-ı ḫıdmetde ulâm olmaz
Cennet ehli kimseler hidâyet meclisinde kötü bir son olmayacağını bilirler.
Ahlâksızlarla oturup kalkanların ise âkıbetleri hayır olmaz:
24. Bilür ṭûbâ lehü[m] üsnü meâb ehli bu ma‛nâyı
Hidâyet meclisinde ‛â ıbet sû-i ḫitâm olmaz
25. Denî-meşreb civân-ı şîvekâruñ evvel ü âḫir
Celîsi am çeker bezminde üsn-i iḫtitâm olmaz
Neccârzâde bazı hususlardaki hayretini beyitlerine yansıtır. Meselâ, ona göre
erenler zümresi dururken insanlar güzel yüzlü, iyi talihli gençlere neden iltifât
ederler? Bu emânet hayât, irfân ehline kazanç için büyük bir ganîmetken ortaya
nasıl manevî zenginlik çıkmaz?
32. Nice ürmet bulur ‛âlemde ḫûbân-ı civân-baḫtân
Yanında zümre-i pîrâne çendân i tirâm olmaz
33.
anîmetdür ayât-ı ‛âriyet tüccâr-ı ‛irfâna
Bu fır at var iken elde nedendür i tinâm olmaz
Sûfîlere zikrullâh, hubb-i Resûlullâh ve teslimiyet ile dünyâ gamından
kurtulmayı öğütleyen Neccârzâde manzûmesini merhamet niyâzıyla bitirmektedir:
40. Bir adı Münte imĶdür lîk er amdür günehkâre
Rıżâyâ çâresiz ‛âcizden aḫž-ı inti ām olmaz
Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si
199
Altıncı şiir Fâ‛ilâtün Fâ‛ilâtün Fâ‛ilâtün Fâ‛ilün vezninde olup 25 beyit
tutmaktadır. Kasidede kâfiye -âne sesiyle, redif -müz ekiyle sağlanmıştır.
Neccârzâde rindâne bir edâ ile yazdığı bu manzumesinde dîvân şiirinin sıkça
kullanılan sâki, büt-hâne, ayak, humâr, mestâne, şevk, bezm, sâğar, peymâne,
dilber gibi terimlerine diğer şiirlerine göre daha fazla yer vermiştir. Manzûme,
gerek kullanılan söz konusu kelime ve motifler gerekse yapılan zengin teşbihlerle
tekke edebiyatı-dîvân şiiri münâsebetinin başarılı bir örneğidir.
1.
Merkez-i u b-ı zamândur sâ iyâ kâşânemüz
Reşk-baḫşâ-yı ‛ibâdet-ḫânedür büt-ḫânemüz
2.
Bezm-i va l-ı yârda elden aya alma dadur
Derd-i ser çekmez ḫumâr-ı hicr ile mestânemüz
beyitleriyle sâki ye seslenerek manzûmesine başlayan Neccârzâde Rızâ Efendi,
bu kalender tavrını elest bezminin sarhoşu olduğunu söyleyerek devam
ettirmekte, zâhirde şâhların bile ilticâ ettiği kâşânesinin aslında kapısız, duvarsız
ama Allah’ın sırlarını saklayan bir vîrâne olduğunu belirtmektedir:
3.
Ḫır a-berdûş-ı elestüz ḫân āh-ı ‛ış da
MelceĶ ü meĶvâ-yı şâhândur alender-ḫânemüz
4.
Bî-der u dîvârdur gerçi ḫarâb-âbâdda
Maḫzen-i sırr-ı ḪudâĶdur ḫâne-i vîrânemüz
Neccârzâde ilerleyen beyitlerde sâki lafzını sûfî yle değiştirmekte, söz
perdesini aralayarak ene’l-Hak dan bahsetmekte ve ona aşk sultânı nın
gölgesine sığınmayı öğütlemektedir:
10.
ûfiyâ ul ân-ı ‛ış uñ sâyesin eyle melâž
Ḫâ iyet baḫş-ı hümâdür sâyebân-ı lânemüz
Boşa nefes tüketmediğini, sözlerinin âriflerin kulaklarına küpe olduğunu
söyleyerek dervişânı uyaran Neccârzâde, evliyâullâhın başından geçen vak’aları
anlattığını, bunların masal gibi anlaşılmaması gerektiğini dile getirmektedir:
6.
Pend-i pîrâne ula ut iy civân-ı şîve-ger
żûşvâr-ı ‛ârifândur güfte-i pîrânemüz
13. ‛İbret al sırr-ı selef ḫayr-ı ḫalefden ûfiyâ
Ser-güžeşt-i evliyâullâhdur efsânemüz
200
Ahmet Karataş
Tane tane akıttığı göz yaşları Muharrem ayını haber vermekte, aşureyi
oluşturan yedi tahılın her biri de Kerbelâ mâtemini işâret etmektedir:
16. Dâne-i eşkim virür mâh-ı Mu arremĶden nişân
Kerbelâ mâtemlerin işrâb ider heft-dânemüz
Neccârzâde manzûmesinin sonlarına doğru kendini övmekte, Hz.
Peygamber’in na‛thânı olduğunu, feryâd ü figânının bile güzel i tavsif ettiğini
söylemektedir:
18. Nâlemiz ta‛rîf u tav îf-i cemâl itmektedür
Na‛t-ḫˇân-ı Mu afâĶdur mür -i bâm-ı ḫânemüz
İşret meclisi olan bu dünyâda Neccârzâde’nin irşâd kadehinden sunduğu
katreler ise uşşâkı ona hayranlıkla bağlamıştır:
20. Cur‛a-rîz-i câm-ı irşâduz bu ‛işretgâhda
Râm ider ‛uşşâ ı her dem ‛âdet-i şâhânemüz
Netice itibariyle, Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin düstûru râh-ı intihâc
denilen sülûk yolunda zâhirde halk, bâtında Hak ile birlikte olmak tır:
24. Çün fenâ-fillâhdan seyr-i be ā-billâhda
alvet ender-encümendür meşreb-i şeyḫânemüz
Hacnâme’nin son manzûmesi Mef‛ûlü Fâ‛ilâtü Mefâ‛îlü Fâ‛ilün vezniyle
yazılmış bir na’ttir. 38 beyitten oluşan bu kasîdede kâfiye -â , redif mısın
sesiyle sağlanmıştır. Neccârzâde bu na’tinde uzun terkipler, canlı teşbih ve
tasvirlerle etkileyici bir üslup ortaya koyarak Cenâb-ı Peygamber’i tavsif etmiştir.
Tecâhül-i ârifâne ve istifhâm san’atını kullanarak sorduğu sorularla hakikat-ı
Muhammediyye, nûr-ı Muhammedî, a‛yân-ı sâbite gibi tasavvufî meselelere
değinmiş, Hz. Peygamber’in ahlâk-ı hamîdesi ve üstün meziyetlerini şiir
tekniğinin imkânları çerçevesinde âşıkâne bir edâ ile nazmetmiştir.
1.
İy nûr-ı žât ‛ayn-ı ıfât-ı Ḫudâ mısın
MirĶât-ı baḫt-ı âyîne-i Kibriyâ mısın
2.
ıldı İlâh mebde-i fı rat vücûdıñı
Âḫir cenâb-ı ŝdemĶe seb at-nümâ mısın
Hz. Peygamber her ne kadar ümmî diye anılmışsa da gayb ilimlerinin
müderrisi olacak ölçüde büyük bir âlimdir. O hem Allah’ın hem de bütün
Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si
201
mahlûkatın sevgilisidir. Levlâke sırrıyla şereflenen odur, kutb-ı zemîn, gavs-ı
zamân, tâc-ı ser-i enbiyâ ebediyete kadar odur:
5.
Ümmî la ab müderris-i ‛ilmüĶl- uyûbsın
Ma bûb-ı ŽiĶl-celâl abîbüĶl-verâ mısın
15. İy nûr-ı žât ma har-ı levlâke sen misin
Her dem enîs-i avma‛a-i a fiyâ mısın
Peygamber Efendimiz, aşk mescidinin imâmıdır, onun mübârek kaşı vuslat
namâzı müdâvimlerinin mihrâbıdır:
11. Ehl-i alât-ı vu lata mi râbdur aşuñ
Erbâb-ı ‛ış mescidine mu tedâ mısın
Neccârzâde Rızâ Efendi, bu na’tında birer beyitle Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer,
Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Fâtıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i de medhetmektedir. Sonraki beyitlerde Hz. Peygamber’in engin merhametinden, sınırsız
cömertliğinden bahsederek medet dilemektedir:
31. Cûduñ yanında Ḥâtem-i ayy bî-vücûddur
Nâmuñ keremde Ḥâtem-i şehr-i ‛a â mısın
33. Sen mâye-i ayât-ı Mesî âĶsın el-kerem
Cân-ı cihân rû -ı fütû -ı rıżâ mısın
Na’t, dünya nimetlerinin sarhoşluğuyla solmuş gönüllerin cennet şarabıyla
kanması için Hz. Peygamber’in elest bezmindeki muârefe hürmetine kıyâmet
gününde de şefâatçi olması temennisiyle sona ermektedir:
37. Rûz-ı elest mey-gede-i ŽiĶl-celâlĶde
Bezm-âşinâ-yı mecma‛-ı ālû belâ mısın
38. Cânâ ra î -i feyż-i kirâmîden el-‛a aş
Efsürde-i ḫumâr-ı sivâya şifâ mısın
Netice itibâriyle Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si, gerek ele
alınan konular gerekse de bu konuların işlenişi bakımından Dîvân’ının özü
sayabileceğimiz, dinî-tasavvufî kıymeti yüksek bir eserdir. Neccârzâde, Dîvân’ında
gazeller vasıtasıyla dile getirdiği Hz. Peygamber muhabbetini Hacnâme’de
kasideler yoluyla nazmetmiş, Dîvân’da uzun uzadıya anlattığı tasavvufî esasları
burada çok veciz bir üslupla beyitlere sığdırmış; kendine mahsus ifâdelerin
yanısıra oluşturduğu terkipler, yaptığı teşbihler ve tercih ettiği edebî san’atlarla
eserinin edebî kıymetini arttırmıştır.
202
Ahmet Karataş
ACNÂME
s. 198
Bismillâhirra mânirra îm
Mefâ‛îlün Mefâ‛îlün Mefâ‛îlün Mefâ‛îlün *
1
Serây-ı dilde bir miftâ -ı zerkâr-ı du‛â buldum
arîm-i isticâbetde anı müşkil-küşâ buldum
2
Vefâ ba rinde bir dürr-i yetîme müşterî oldum
Bütün dünyâ deger bir gevher-i ‛âlem-behâ buldum
3
Tenezzül eylemem nev-sikke-i ārûn-ı vârûna
Yed-i beyżâ ararken ûr-ı dilde kîmyâ buldum
4
alebkâr-ı vi âl oldum nice dem Yeśrib-i tende
i âr-ı ravża-i ḫâ ırda nûr-ı Kibriyâ buldum
5
Sipihr-i ı ıfâda cüst-cû eyler iken mâhî
Zemîn-i dilde bir ḫurşid-i al‛at müctebâ buldum
6
Dem-â-dem seyl-i eşkim mâye-baḫş-ı çâh-ı ZemzemĶdür
Anıñçün vâdi-i Ba âĶda ḫaylî mâcerâ buldum
7
Teveccüh eylemişler ıblegâh-ı ābe avseyne
O miḥrâb-ı afâda ehl-i şev ı mu tedâ buldum
*
7
Ömer Nüzhet Efendi Neccârzâde’nin Dîvân’ını oluşturan bölümleri hakkında bilgi verdikten
sonra bu manzumeyi eserine almış ve Ârâyiş-i zeyl-i mecmû‛a-i münîfe ve zîver-i hitâm-ı âsâr-ı
latîfe bâ‛is-i inbisât-ı tâlibîn ve mûcib-i neşât-ı sâlikîn olmak içün bi-tamâmihî bu mahalle
tahrîr olundı kaydını düşmüştür (Ömer Nüzhet Efendi, Menkıbetü’l-evliyâiyye fî ahvâli’rRızâiyye, s. 84-86).
ābe avseyn: İki yay arası kadar… (en-Necm 53/9)
Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si
8
203
Nice ûret-perest el ba lamış aff-ı irâdetde
Sivâ deyrinde a yâra kemer-bend-i hevâ buldum
9
Nice teĶvîl-i nâ-meşru‛-ıla dâd u sitâd ehlin
Dükân-ı îlede â eşte-i çirk-i riyâ buldum
10
Ta arrî eyledüm mescid-nişîn-i al a-i zühdi
İmâm-ı nâ-tamâmı şa ne-meşreb sifle-râ buldum
11
Simâ -ı inbisâ -ı ḫˇân-ı cûduñdan na îb aldım
Nevâl-i sofra-i himmetde ni‛meĶl-iştihâ buldum
12
İnâbet gülşeninde bir dıraḫt-ı müntehâ aldım
Ḫazân-ı amdan âzâde nihâl-i dil-küşâ buldum
13
asan-fı rat üseyin bin ‛Ali- ıynet kerem-kânı
Mu arrâ bâ -ı ZehrâĶda iki naḫl-i vefâ buldum
14
arıldım şâḫsâr-ı serv-i ser-sebz-i dil-ârâya
Ma abbet gülşeninde bir civân-ı dil-rubâ buldum
15
Seya at der-va an eylerken e vâr-ı şuhûdumda
Dıraḫtistân-ı bâ -ı sînemi nüzhet-serâ buldum
16
Feżâ-yı ‛arş-ı vicdânımda seyr eyler iken nâgeh
a ā᾿i sidresinde bir dıraḫt-ı müntehâ buldum
17
Ararken nâgehân ḫalvet-serây-ı dilde dildârı
Nihân-ı çerḫ-i sînemde dür-i ‛âlem-behâ buldum
10 Menkıbetü’l-evliyâiyye fî ahvâli’r-Rızâiyye’de (s. 84“ İmâm-ı nâ-tamâmı şeklinde olan ibârenin
son harfi olan ( ) ىHacnâme’de bulunmamaktadır.
11 Metinde ṣofra kelimesi ṣoḳra şeklinde yazılı.
204
Ahmet Karataş
18
O mâhuñ dâne dâne ḫâl-i ruḫsâr-ı fera -fâlin
Ḫayâlim i esinde şev -perver bir ıdâ buldum
19
Żelek bâzârını gözden geçürdüm görmedüm illâ
Melâ at şehr-yârin şehr-i dilde pür seḫâ buldum
s. 199
20
O dildâruñ abîb-i derd-mendân oldu un bildüm
Dil-i mecrû uma dârû-yı i sânın devâ buldum
21
Sen ol rûşen-çerâ -ı urretüĶl-‛ayn-ı dü ‛âlemsin
Ḫayâlüñ hücresinde çeşm-i cânı rûşenâ buldum
22
Mesâvî-ḫâne-i ‛âlemde gördüm vâ‛i üñ âlin
Müdâmî ekl ü şürbün žemm u ad -ı a fiyâ buldum
23
Nihânî ḫır a-i sâlûs içinde ehl-i inkârı
‛Ayân-ender-‛ayân mekr-i sivâya mübtelâ buldum
24
Sicillât-ı ażâyı cüst-cû itdüm nihâyetde
ayât-ı bî-śebât-ı dehr-i dûnı bî-be ā buldum
25
Cevâb-ı müste âb-ı câhidû fillâh emrinde
Mu a a
üsn-i ta‛bîr-i mücâzât-ı azâ buldum
17 Menkıbetü’l-evliyâiyye’de Nihân-ı çerḫ-i sînemde olan terkip (s. 84) Hacnâme baskısında
Nihânî dürc-i sînemde şeklindedir.
18 Menkıbetü’l-evliyâiyye’de ikinci mısra Ḫayâlim ḥoḳḳasında şevḳ pürdür bir ġıdâ buldum
şeklinde (s. 85“.
22 Mesâvîḫâne kelimesi Menkıbetü’l-evliyâiyye’de Müsâvîḫâne okunacak şekilde harekelenmiştir.
25 câhidû fillâh: Allah uğrunda cihâd edin! (el-Hac 22/78).
Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si
26
205
Devâm-ı müstedâm-ı ba r u berden itdüm istin â
Zebân-ı âl u ālin ar -ı ba r-ı iştikâ buldum
27
Lisân-ı âli ta dî üzredür erbâb-ı i râruñ
Esâs-ı beyt-i inkârı fenâ-ender-fenâ buldum
28
Nice âzâde-meşreb şeh-süvâr-ı esb-i inkârı
Zimâm-ı iḫtiyârın beste-i ḫavf u recâ buldum
29
Şerî‛atde arî at ‛ârif-i billâha rûşendür
a ī at ma‛rifet erbâbını ḫod reh-nümâ buldum
30
arî at şemsini ser- af a-i lev -i me âhirde
Kemâhî görmeyen nâdân-ı a ma da ‛amâ buldum
31
Şerî‛atsız arî at bir binâdur pâyidâr olmaz
a ī at ma‛rifetsiz bir binâdur kim fenâ buldum
32
Dilâ ef‛âl ü esmâdan ıfât u žâtdur ma lab
Bu çâr erkânı inkâr eyleyenlerde cefâ buldum
33
Cenâb-ı A fiyâ cehl-i cibillîden müberrâdur
Ki zîrâ ûfi-i âgâha ḫaylî iftirâ buldum
34
Nice câhil olur ûfî nice ûfî olur câhil
Mübâyindür kelâmuñ zâhidâ sende ḫa â buldum
28 esb-i inkârı ibâresi Hacnâme’de ehl-i inkârı şeklindedir. Zimâm kelimesi ise Menkıbetü’levliyâiyye’de Zamân olarak kaydedilmiştir (s. 85“.
30 görmeyen kelimesi Hacnâme’de görinen şeklinde kayıtlıdır.
32 ef‛âl ü esmâdan: ef‛âl-i esmâdan (Hacnâme).
206
Ahmet Karataş
35
Ne bilsün žev -ı ‛ış ı žû -ı ‛ış ı bilmeyen âlib
ufât-ı bî-śebâtuñ kârını ubb-ı sivâ buldum
36
Bu mekteb-ḫânede ta îl-i ‛irfân itmeyen ıflı
SaḫîfüĶl-‛a l ‛anîdüĶl- avl abnüĶl-imtirâ buldum
37
Ricâlullâhı dâ᾿im žemm iden nemmâm-ı mu tâbı
Ḫalî -i ḫâne-i evbâş [ü] câr-ı eş ıyâ buldum
38
Ma abbet cilvegâhın yek-be-yek geşt u güžâr itdüm
O mâhı şâh-ı şehr-âşûb-ı ma bûbüĶl-verâ buldum
39
Nebât-ı nu ı ma‛cûn-ı cevâhirden müferra dur
Dil-i bîmâra her la a şifâ-ender-şifâ buldum
40
Hilâl ebrûlerüñ gördüm zamân-ı ‛îd-i fı ratda
Meveddet âsmânında hezârân mer abâ buldum
41
O dem-kim ḫâk-i pâk-i ravżaña yüz sürmege vardum
Derûnum ücresin tâb-ı ruḫuñdan pür żiyâ buldum
42
Mu avves ebruvânuñ lev -i fikretde yazıldı ça
żöñülde âlet-i şa uĶl- amerden incilâ buldum
43
Degildür ḥâciyân-ı râh-ı ‛ış uñ hedy-i urbânı
Bu yollarda ser-i ‛uşşâ ı müştâ -ı fedâ buldum
44
Uyandırdum çerâ -ı âfitâbı tekye-i dilde
Ḫayâl-i ebruvânuñ maşrı -ı bedrüĶd-dücâ buldum
36 ġabnü’l-imtirâ ibâresi Menkıbetü’l-evliyâiyye’de ḥînü’l-imtirâ şeklinde (s. 85“.
37 câr-ı: çâr (Menkıbetü’l-evliyâiyye, s. 85“. İkinci mısrada vezin aksamaktadır.
Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si
45
Aradım ma firet bâzârını sû -ı tecerrüdde
‛U ât-ı ümmete dergâh-ı ‛afvuñ mültecâ buldum
46
İdelden âşiyân-ı âsitânın melceĶ ü meĶvâ
Serîr-i sînede ḫâ iyyet-i ıll-ı hümâ buldum
47
Civân-ı ṭab‛ımı pîr-i mu āna eyleyüp nisbet
Ledün mey-ḫânesinde şeyḫ ü teslîm-i rıżâ buldum
48
Żenâ bezminde andû -ı ma‛ârif bildigim žâtı
Keş-â-keş deyrine ser- al a-i çûn u çerâ buldum
49
Nice ‛âbid-meniş nâdânı ebvâb-ı erâžilde
erîf-i dûn-meşreb ayd-bend-i ibtilâ buldum
50
Ḫa âdur āmet-i nev-devletâne ḫil‛at-i fâḫir
Edât-ı aşmet-i şâhânesin vaż‛-ı gedâ buldum
s. 200
51
uz etmek a
ı bilmez dûn-meşreb kâfir-i ni‛met
asedkârân-ı dehri ḫâ᾿in-i ehl-i afâ buldum
52
Nice ehl-i ma abbet tekyesinde cüst-cû itdüm
A ibbâ-yı zamânı ekśeriyyâ bî-vefâ buldum
***
47 şeyḫ ü teslîm-i rıżâ: şeyḫ-i teslîm ü rıżâ (Menkıbetü’l-evliyâiyye, s. 85).
48 ma‛ârif: mu‛âf; deyrine: debrine (Hacnâme).
207
208
Ahmet Karataş
Mefâ‛îlün Mefâ‛îlün Mefâ‛îlün Mefâ‛îlün
1
Vi âlüñdür baña žev -ı irâdî yâ Resûlallâh
Mürîdüñ vech-i âletdür murâdı yâ Resûlallâh
2
Hemîşe müctehiddür aṣl u fer‛a ûfi-i âgâh
abûlüñdür amunuñ ictihâdı yâ Resûlallâh
3
Saña merbû dur cüzĶî vü küllî evvel ü âḫir
Ma‛âş erbâbınuñ ‛a l-ı me‛âdı yâ Resûlallâh
4
Sivâya i tiyâcım almadı sensün meded-ḫˇâhum
İleyke inḳıyâdî i‛timâdî yâ Resûlallâh
5
Sañadur rab -ı albim her nefes teslîm-i irşâdum
‛Aleyke i‛ti ādî istinâdî yâ Resûlallâh
6
Mu ibb-i muḫli üñ pâk oldı çirk-âb-ı ďalâletden
Hüveydâdur yüzüñde nûr-ı Hâdî yâ Resûlallâh
7
Metâ‛-ı ma‛ iyet râyic iken bâzâr-ı ‛afvuñda
Günehkâr ümmetüñ çekmez kesâdı yâ Resûlallâh
8
İderken nûr-ı dîdâruñ alâmı ar a-i envâr
Beyâż oldı siyehkâruñ sevâdı yâ Resûlallâh
9
Hidâyet menzilin a ‛ itdiler evlâd u a fâduñ
Feżâ atdur Ebû CehlĶüñ ‛inâdı yâ Resûlallâh
4
5
İkinci mısra Bağlılığım ve itimâdım sanadır yâ Resûlallâh! mânâsındadır.
İkinci mısra Sana inanıyor, sana dayanıyorum yâ Resûlallâh! mânâsına gelmektedir.
Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si
10
Libâs-ı köhne aldı dûş-ı dellâl-ı nedâmetde
alur aya da nâdânuñ mezâdı yâ Resûlallâh
11
Ḫarîdârân-ı bâzâr-ı sivânuñ pîşgâhında
Lisân-ı âlden söyler münâdî yâ Resûlallâh
12
Ḫarâb eyler esâs-ı çâr- â -ı a r-ı ‛irfânı
‛Acâyibdür bu dehrüñ bed-nihâdı yâ Resûlallâh
13
İderken irtikâb-ı žüll-i rüşvet nâ᾿ib u āďî
omışlar adını ma ûl-ı ‛âdî yâ Resûlallâh
14
Şefâ‛at ıl hevâ-yı nefs-i şûma düşmesün ümmet
Sezâ-yı ma firet eyle ‛ibâdı yâ Resûlallâh
15
Żerâmuş itdi her dûn u denî cehl ü cesâretle
Şerî‛at mesnedinde ‛adl u dâdı yâ Resûlallâh
16
Dü ‛âlemde nice mu tâc olur fa r u fenâ ehli
Nevâl-i şev iken zâd u zevâdı yâ Resûlallâh
17
Ne âletdür ne ikmetdür bize bu ‛âdet u bid‛at
Meded senden budur ḫayrüĶl-e‛âdî yâ Resûlallâh
18
Olur mı av -ı bî-cân ile ülfet-nişîn olma
Nice žî-rû olur şekl-i cemâdî yâ Resûlallâh
19
Gelürken ḫâ ıra râh-ı sehm-nâk-i ırâ uĶl- a
Olur mı cisr-i amda žev u şâdî yâ Resûlallâh
209
210
Ahmet Karataş
20
Mu arrerdür uhûr eyler amu ecsâm u ecsâda
Cefâ-yı rûzigâruñ tünd ü bâdı yâ Resûlallâh
21
Seḫâ vü cûddan ayrı degildür ḫa let ü cûduñ
Bu minvâl üzredür ab‛-ı cevâdî yâ Resûlallâh
22
İrişür şeh-per-i himmetle âḫir lâne-i va la
Şikeste-bâl olan mur uñ anadı yâ Resûlallâh
23
Beni şermend[e] eyler ḫâ ıra geldikçe ‛i yânum
Sirişkümle olar sa râ vü vâdî yâ Resûlallâh
24
Dükenmez mâcerâ-yı çeşm-ter kûyuñ ḫayâliyle
olaşur rûz u şeb vâdî-be-vâdî yâ Resûlallâh
25
Şükûh u devleti âḫir ḫarâb-ender-ḫarâb oldı
İşitdüm dâr u gîr-i Key ubâdĶı yâ Resûlallâh
26
Bizi emmâre-i aflet düşürdi dâm-ı ḫıžlâna
Żerâmuş eyledik yevmeĶt-tenâdı yâ Resûlallâh
27
Cenâb-ı ḫˇâcegân-ı Na şbendîĶden ‛inâyetdür
afâ-yı žikr-i dil fikr-i fu᾿âdî yâ Resûlallâh
28
Hevâ-yı nefse düşdüm reh-güžâr-ı ‛ış -ı MevlâĶda
Nedür bilmem bu yollarda müfâdı yâ Resûlallâh
24 İkinci mısradaki vâdi vâdi anlamına gelen vâdî-be-vâdî ibâresi, vâdi ve sahralar mânâsındaki vâdî bevâdî şeklinde de okunmaya müsaittir. Neccârzâde Rızâ Efendi’nin bir önceki beyitte kafiyeyi vâdi kelimesiyle sağladığı göz önüne alındığında söz konusu ibâreyi vâdî
bevâdî ; mısraın başındaki olaşur rûz u şeb kısmı esas alındığında vâdî-be-vâdî şeklinde
okumak daha uygun görünmektedir.
26 yevmeĶt-tenâd: Feryâd figân günü mânâsına gelen bu ibâre kıyâmeti anlatmakta olup
Mü’min Sûresi’nin (40) 32. âyetinden iktibâs edilmiştir.
Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si
211
s. 201
29
Kerem ıl a l u fer‛üm tâ ıyâmet olalar bâ į
Kerâmet mesnedinde imtidâdî yâ Resûlallâh
30
Risâlet bârgâhunda du‛â-yı devletüñ eyler
Ümîd-i isticâbetle eyâdî yâ Resûlallâh
31
Rıżâ va f eyledükçe şânuñı ser- af a-i dehre
Yazılsun zer alem zerrîn midâdı yâ Resûlallâh
32
Rıżâ meydân-ı vu latda resen-tâb-ı ma abbetdür
Kesilmez ayd u bend-i itti âdı yâ Resûlallâh
33
Şeh-i kişver-sitân-ı Ḫân Ma mûd-ı keremkâruñ
Ziyâd olsun hemîşe ‛adl u dâdı yâ Resûlallâh
34
Civâr-ı urbetüñ težkîr ider peyk-i abâ her dem
Derûnumda mu arrerdür vidâdı yâ Resûlallâh
35
Neler îrâd ider gehvâre-i inkârdan mül id
Görür rûz-ı cezâ biĶseĶl-mihâdı yâ Resûlallâh
36
Kelâmın bilmeyüp beytüĶl-ḫalâ᾿i vâ‛i -i mükśir
Olur küstâḫi-i a bâba bâdî yâ Resûlallâh
***
35 biĶseĶl-mihâd: (Cehennem) ne fenâ döşek! mânâsına gelen bu ibâre Kur’an’da el-Bakara
2/206, Âl-i İmrân 3/12, 197, er-Ra‛d 13/18, Sâd 38/56. âyetlerde geçmektedir.
212
Ahmet Karataş
Mef‛ûlü Mefâ‛îlü Mefâ‛îlü Że‛ûlün
1
Ser- al a-i ‛uşşâ da bîgâne ya ışmaz
Cânâ arem-i Ka‛beĶde büt-ḫâne ya ışmaz
2
Ol cevz ki bî-ma z ola ma bûle ṣayılmaz
Ḫâyîde süḫan merd-i süḫandâne ya ışmaz
3
Zâhid-peçeyi ḫır a-i sâlûs-ıla gördüm
Şeyḫâne edâ semt-i civânâne ya ışmaz
4
Dervîş-i ‛abâ-pûş-ı alender-revişâne
Devlet ya ışur ḫil‛at-i şâhâne ya ışmaz
5
İ lîm-i i â‛atde re‛âyâya efendim
Âyîn-i sitem meşreb-i sul âne ya ışmaz
6
Şûrîde görüp ‛âşı -ı şeydâya te āfül
Zencîr-i ser-i zülf-i perîşâne ya ışmaz
7
Ser-rişte-i iḫlâ şehâ var iken elde
Zünnâr-ı riyâ süb a-i mercâne ya ışmaz
8
Yolunda fedâ eyler iken cân u cihânı
Cevr eylemek ‛uşşâ ına cânâne ya ışmaz
9
ŝ ūşa alup ol mehi döndükce döner şeyḫ
Böyle areket şîve-i pîrâne ya ışmaz
10
Bîdâr-ı şeker-ḫâb-ı abû itmede yâri
Bî-va t adâ bülbül-i nâlâna ya ışmaz
Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si
11
Hengâm-ı ‛arûs-ı gül-i ad-berg ‛acebdür
Destâr-ı perîşân-ı şebistâna ya ışmaz
12
Dem-sâz-ı na ar-bâz ile ar -ı tekellüf
Evżâ‛-ı pesendîde-i ḫûbâna ya ışmaz
13
żülşende se er pertevüñ aldıysa o mâhuñ
Pejmürdelik ol onca-i ḫandâna ya ışmaz
14
Delv-i dil-i a bâbı fedâ çâh-ı urûra
Ülfetgede-i meclis-i yârâna ya ışmaz
15
Nâm alur olup eşheb-i ‛irfâna süvâr ol
Meydân-ı hüner her ḫar-ı nâdâna ya ışmaz
16
Bezm içre döner kâse tehî câm amerveş
Bu urfe reviş sâ į-i devrâna ya ışmaz
17
Hem-vâre sefer der-va an itdikçe şebân-rûz
Mihmân-ı ama vaż‛-ı fużûlâne ya ışmaz
18
Bezm-i edeb ârâyiş-i merdân-ı ḪudâĶdur
Bir dâ᾿irede ‛â il u dîvâne ya ışmaz
19
Hem- o bet olur ‛âşı u ma‛şû velîkin
Cem‛iyyet-i hüşyârda mestâne ya ışmaz
20
Gehvâre-i ‛işretde birâder geçinürken
İcrâ-yı ased meşreb-i iḫvâne ya ışmaz
213
214
Ahmet Karataş
21
Düzdîde nigeh zîrek-ile mu beçegâna
Ber-vech-ile hiç mežheb-i rindâne ya ışmaz
22
Maḫfîce telâmiž-i seba -ḫˇâne ta‛allu
Bir žâ᾿i adur ḫˇâce-i ‛irfâne ya ışmaz
s. 202
23
Ḫâ ır-şiken-i bî-sebeb câr-ı mülâ ı
ŝmîziş-i e vâr-ı müselmâne ya ışmaz
24
Şîrâne edâ ḫûy-ı pelengâne ‛abeśdür
Bu ḫa let-i bed a budur insâne ya ışmaz
25
Reftâr-ı zamâne meśel-i mekr-i zenândur
Bu câme-i nev-dûḫte merdâne ya ışmaz
26
Vâ‛i ya ışur ‛âşı u ma‛şû ise na lüñ
Ḫˇâb-âver olan bî-hüde efsâne ya ışmaz
27
Âyîn-i sitem āide-i resm-i me âlim
E vâr-ı şehinşâh-ı cihân-bâne ya ışmaz
28
MirĶât-ı kesâfet-zede-i mihre mu ābil
I hâr-ı keder ol meh-i tâbâne ya ışmaz
29
Žev alduñ ise ḫˇân-ı nemek-dân-ı ınâdan
Bî- and u ‛asel u‛me-i heft-dâne ya ışmaz
30
Ma cûb-ı serâ-perde-i deycûr alursa
Ber-vech-ile ḫurşid-i dıraḫşâne ya ışmaz
Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si
31
â ib ser olur o bet-i pîrâne efendi
â ibsiz olan efsere dürdâne ya ışmaz
32
Şeh-râh-ı tevekkülde Rıżâ lo ması besdür
Dervîşlere ab‛-ı mülûkâne ya ışmaz
***
Mefâ‛îlün Mefâ‛îlün Mefâ‛îlün Mefâ‛îlün
1
İşim no ândur her müdde‛âda yâ Resûlallâh
u ûrum ço ta iyyât u du‛âda yâ Resûlallâh
2
Murâdım rûz u şeb âyât-ı ev âfuñ tekellümdür
Saña mev ūfdur üsn ü irâde yâ Resûlallâh
3
ulû‛-ı âfitâb-ı al‛atuñdur ma labum zîrâ
urûb olmaz semâvât-ı ‛a âda yâ Resûlallâh
4
İrâdet tekyesinde ilye-i na‛tüñle meş ūlüm
Ne addüm var benüm üsn-i edâda yâ Resûlallâh
5
Kemâle arf ider no ânumı irâd-ı i sânuñ
Kemâl-i reĶfetüñ olsun ziyâde yâ Resûlallâh
6
Metâ‛-ı köhnedür almış aya da sû -ı mi netde
Düşen dîvâr-ı dükkân-ı kesâde yâ Resûlallâh
7
Müdâmî sûd u ḫüsrân ‛âlemin geşt u güžâr eyler
Düşenler dûş-ı dellâl-ı mezâde yâ Resûlallâh
8
alur ḫâ᾿ib muḫâlif mežhebân-ı mescid-i â‛at
Düşer ser-tâ- adem çirk-i ‛inâde yâ Resûlallâh
215
216
Ahmet Karataş
9
Varur ser-menzil-i ma lûba lâbüd cümleden evvel
Olan seb at-nümâ esb-i murâde yâ Resûlallâh
10
İrer ḫâ -ı arîm-i mescid-i iḫlâ -ı ‛irfâna
ıyâm üzre olan aff-ı afâda yâ Resûlallâh
11
uhûr itmek mu avverdür ruḫuñ mirĶât-ı ḫâ ırda
Olursa dîde-i baḫtum küşâde yâ Resûlallâh
12
İrişür gûş-ı hûşa her nefes mizmâr-ı Dâvûdî
Żi ān itdükçe dil ub u mesâda yâ Resûlallâh
13
RıżâĶdur gerçi nâmum MuŝţafâĶyum mehd-i ülfetde
Mu‛arrefdür anı Neccârzâde yâ Resûlallâh
14
Nihâl-i Na şbendĶüñ onçe-i ra‛nâsı her sâlik
Bülendî intihâsı ibtidâda yâ Resûlallâh
15
‛İnâyet ıl baña ‛a l-ı ma‛âşuñ var agâhuñdan
İrişdür mebdeĶüm semt-i me‛âda yâ Resûlallâh
16
Saña ḫâ᾿in olan fiĶd-derk-i esfel ḫâ᾿ib u ḫâsir
Görüldü rütbesi ta teĶś-śerâda yâ Resûlallâh
17
Vücûd-ı fâ᾿iżüĶl-cûduñ görenlerden ḫaber aldum
‛Uluvv-i şânuñı fev aĶl-‛alâda yâ Resûlallâh
12 Dâvûdî kelimesi nüshada devâdî okunacak şekilde dizilmiştir. Ancak mânâ ve vezin icâbı
Dâvûdî şeklinde okuduk.
16 fiĶd-derk-i esfel: Cehennemin en alt tabakasında… mânâsına gelen bu ibâre Kur’ân-ı
Kerîm’de fiĶd-derkiĶl-esfel” şeklindedir (en-Nisâ 4/145).
ta teĶś-śerâ: Toprağın altında demektir. Bu ibâre de Tâ Hâ Sûresi’nin (20“ 6. âyetinden
iktibas edilmiştir.
Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si
18
Bilür ıymet-şinâs-ı gevher-i dürc-i afâ adrüñ
‛Adîl olmaz saña kân-ı vefâda yâ Resûlallâh
19
‛Aceb âlet-nümâdur dâne-i ḫâl-i fera -fâlüñ
Hemânâ ḥabb-i ‛anberdür ıdâda yâ Resûlallâh
20
Be ā cisrinden âḫir ber -ı ḫâ ifveş ‛ubûr eyler
Geçenler kibrden dâr-ı fenâda yâ Resûlallâh
s. 203
21
żüzel ma‛cûndur âl-i derûn-ı evliyâullâh
Bulunmaz neşvesi her bir devâda yâ Resûlallâh
22
Mu a a ‛illet-i ‛aş uñ devâsın isteyen bîmâr
Muḫâlif oldı ānûn-ı şifâda yâ Resûlallâh
23
Müdâmî ar -ı deryâ-yı nevâlüñdür dil-i şeydâ
żelür mi reĶfet ü cûdıñ ‛adâda yâ Resûlallâh
24
arârım yo dur ev âf-ı şerîfüñ şer ine lâkin
Sebebdür ubb-ı žâtı iştidâda yâ Resûlallâh
25
Şükûh-i ‛izz u câh-ı sal anatla iftiḫârum yo
Olaldan a r-ı şev e pâ-nihâde yâ Resûlallâh
26
Göñül bâb-ı irâdetde devâm üzre mülâzımdur
Bilür bu remzi a âb-ı irâde yâ Resûlallâh
20 ‛ubûr kelimesi nüshada ‛ubûz şeklinde kayıtlıdır.
217
218
Ahmet Karataş
27
Beni âvâre itdi Bû ubeysĶüñ bûy-ı rey ânı
żözüm aldı ruḫ-ı ÜmmüĶl- urâĶda yâ Resûlallâh
28
Ḫudâ sîrâb ide ‛a şânını mîzâb-ı ra metden
İde sa ḳā-yı udret âb-dâde yâ Resûlallâh
29
Ne ḫoşdur avt-ı lebbeyk ehl-i vecdüñ pîç-tâbından
Bilür âżır olan semt-i MinâĶda yâ Resûlallâh
30
Dil-i nâ-şâd[a] ı hâr-ı sürûr itmek ne âletdür
alur mı žev u şâdî mâsivâda yâ Resûlallâh
31
Cemî‛-i enbiyâ-yı mürselînüñ ‛izzet-i câhı
Bürûz itdi şükûh-ı Mu afâĶda yâ Resûlallâh
32
Cemâlüñ ıblegâhı mehbı -ı âyât-ı urĶânĶdur
Enîsüñ Ḥażret-i a
33
Ķdur irâĶda yâ Resûlallâh
Mübârek-bâd mescidden serây-ı SidreĶye ‛azmüñ
‛Urûc itdüñ semâya ḫar -ı ‛âde yâ Resûlallâh
34
İşâret itmeden ḫâlî degildür ābe avseyni
Kemân ebrûlaruñ evc-i ‛alâda yâ Resûlallâh
35
Cebînüñ âfitâbı meşrı -ı žâtüĶl-burûc oldı
żüvâhımdur dü ebrû-yı küşâde yâ Resûlallâh
36
Ebû Bekr u ‛Ömer ‛Ośmân ‛AlîĶdür çâr am-ḫˇâruñ
Kerâmetde ‛adâletde seḫâda yâ Resûlallâh
27 ÜmmüĶl-kurâ: Şehirlerin anası. Kur’an’da ümme’l-kurâ şeklinde geçen bu ibâre ile Mekke
kastedilmektedir (bk. el-En‛âm 6/92; eş-Şûrâ 42/7).
34 ābe avseyn: İki yay arası kadar… (en-Necm 53/9)
Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si
37
Da į a fevt olunmaz ıl adar va f-ı cemîlüñde
İcâbetdür araż aff-ı recâda yâ Resûlallâh
38
ureyşî menzilet Hâşim abî‛at Cürhümî ḫa let
Şeh-i ‛âlemsin i lîm-i RıżâĶda yâ Resûlallâh
39
Kitâb-ı mevhibetden âlib-i tedrîs-i ‛irfânum
abûlüñdür ifâde istifâde yâ Resûlallâh
40
Ḫi âl-i dil-pesendüñ ûret-i mirĶât-ı va detdür
Hüveydâ çehre-i Âl-i ‛AbâĶda yâ Resûlallâh
41
‛A â-yı ābiliyyet feyż-i isti‛dâd żımnında
u ûr itmem seni med u śenâda yâ Resûlallâh
42
İderken mid at-ı ev âf-ı üsnüñ ażret-i Yezdân
Ne addüm var benüm üsn-i edâda yâ Resûlallâh
***
Mefâ‛îlün Mefâ‛îlün Mefâ‛îlün Mefâ‛îlün
1
Bu devr-i bezm-i ḫâ üĶl-ḫâ da cânâ devâm olmaz
Mu arrerdür ki bu büt-ḫâne-i amda ni âm olmaz
2
Beşâretdür dilâ muḫtel-dimâ -ı ‛ış -ı dildâra
Bu gülzâr-ı fera zânuñ hevâsında zükâm olmaz
3
Semâvât-ı ‛a ânuñ mihr u mâhı ad-hezârândur
Zemîninde ruḫâm olmaz zamânında alâm olmaz
4
Bu ra‛nâ tekyenüñ mihmânına cû‛ u ‛a aş gelmez
Żiyâfet-ḫâne-i va detde bir dürlü a‛âm olmaz
219
220
Ahmet Karataş
5
Nice ser-mest olur câm-ı şarâbı görmeyen ‛âşı
Dilâ ehl-i şuhûda ḫˇâbdan evvel menâm olmaz
6
Erenler tekyesinde ûfiyâ nâ-puḫte almazsın
Kerem bâ ında zîrâ mîve-i ma ûd ḫâm olmaz
7
‛Alef-zâr-ı ma‛ârif büĶl-‛aceb a râ-yı vâsi‛dür
Ser-i ḫar-bend-i ı abl-ı cehâletde zimâm olmaz
8
Şehâ ḫalvet-serâ-yı encümende ‛â ıl u bâ ıl
Sefer ender-va an seyrinde nâ ı dur tamâm olmaz
s. 204
9
Sülûk erbâbına keśretde va detdür araż cânâ
Gürûh-ı pür şükûh-ı inzivâda ihtimâm olmaz
10
Hemân iy âlib-i sâlik yapış dâmân-ı irşâda
Delâletsiz kişi râh-ı alebde müstedâm olmaz
11
Merâtib muḫtelifdür â ib-i âl ol ma āmuñda
Mu a al â ib-i âl olmayan ehl-i ma ām olmaz
12
anatsız uş nice pervâz ider şâḫ-ı merâm üzre
uyûr-ı lâne-gîr ayd-âver-i dâm-ı merâm olmaz
13
Temâşâ ıl cemâl-i mu la ı mürşid cemâlinde
Tehâvün eyleyen râh-ı arî atde be-kâm olmaz
14
Civân-ı pîr-perver feyż alur câm-ı na î atle
Żerâmûş eyleyenler pend-i pîrânı tamâm olmaz
Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si
15
aviyyüĶl-bâl olur ḫıdmet-nişîn-i evliyâullâh
Binâ-yı kâr-kerde ekśeriyyâ inhidâm olmaz
16
Lisân-ı sâ iyân-ı ehl-i va detden rivâyetdür
Ledün mey-ḫânesinde bâde-i gül-fâm u câm olmaz
17
Geçen vâdi-i tengi vâ ıl-ı ser add-i ‛ış oldı
i âr-ı iştihâr-ı ‛ış da nâmûs u nâm olmaz
18
Civân-ı sifle-meşreb şâhid-i bâzârdur lâkin
Semâvât-ı hünerde mâh olur bedr tamâm olmaz
19
Sitemkâr-ı seḫâ- ıynet nevâl-ârâ-yı şöhretdür
Fütüvvet mesnedinde nâm alur ammâ be-nâm olmaz
20
ulâm-ı bâb-ı mürşid Mı r-ı himmetde ‛azîzimdür
Sefâhetkâr olan dergâh-ı ḫıdmetde ulâm olmaz
21
Ḫavâ -ıla ‛avâmuñ iḫti â ı i‛tibârîdür
Tevâ ıf-ḫâne-i va detde zîrâ ḫâ u ‛âm olmaz
22
Telâfî-i mükâfâtuñ verâsı fażl-ı MevlâĶdur
Mühimmât-ı irâdetde bedîhî ihtimâm olmaz
23
Degildür nâfe-i semmûr yâḫûd urra-i gîsû
O bir âhû-yı müşgîn-bûydur ayyâda râm olmaz
221
222
Ahmet Karataş
24
Bilür ṭûbâ lehû üsnü me᾿âb ehli bu ma‛nâyı
Hidâyet meclisinde ‛â ıbet sû-i ḫitâm olmaz
25
Denî-meşreb civân-ı şîvekâruñ evvel ü âḫir
Celîsi am çeker bezminde üsn-i iḫtitâm olmaz
26
Murâdum ıblesi ḫâlüñdür el- a
ayra meyl itmem
Mu ammemdür ki her seng-i siyâha istilâm olmaz
27
araż BâbüĶs-selâm-ı ıblegâh-ı Ka‛be-i dildür
Müsellemdür ki her bâb-ı ‛a â BâbüĶs-selâm olmaz
28
Lisân-ı âl-i ehlullâh en a dur ma ālinden
Ki mi râb-ı cemâle arşu bî-hûde kelâm olmaz
29
Göñül mescid-nişîn-i ıblegâh-ı ebruvânuñdur
Ḫayâlim gibi mi râb-ı cemâlüñde imâm olmaz
30
Güẕergâh-ı fenâ bârîk-ter bir cisr-i vâsi‛dür
Bu va şet-ḫâne-i amda devâm üzre ıyâm olmaz
31
ažer ad el- ažer her la a câh-ı iştibâh üzre
Zihî aflet dilâ ablüĶl-metîne i‛ti âm olmaz
32
Nice ürmet bulur ‛âlemde ḫûbân-ı civân-baḫtân
Yanında zümre-i pîrâne çendân i tirâm olmaz
24 ṭûbâ lehû üsnü me᾿âb ibâresi Kurân-ı Kerîm’de ṭûbâ lehüm ve üsnü me᾿âb şeklinde
olup Onlar için hoş bir hayat ve dönülecek güzel bir yer vardır. mânâsına gelmektedir (bk. erRa‛d 13/29).
31 ablüĶl-metîn: Sağlam ip anlamına gelen bu ibâre ile Kur’an kastedilmektedir. Âl-i İmrân
3/103. âyete telmih vardır.
Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si
33
anîmetdür ayât-ı ‛âriyet tüccâr-ı ‛irfâna
Bu fır at var iken elde nedendür i tinâm olmaz
34
a‛amkârân-ı ‛a ra mun a amdur ‛âlem-i ûret
Ḫarâb-âbâd-ı dünyâda ni âm inti âm olmaz
35
Medâr-ı ḫal -ı pâk-i Mu afâĶdur add-i žâtında
Müdârâ itmeyen ma bûl-ı dergâh-ı kirâm olmaz
36
Hemân iy ‛â ıl-ı dîvâne-meşreb va‛de śâbit ol
Olan ‛ahdinde kâžib ma rem-i râz-ı enâm olmaz
37
Gider meclâ-yı žikrullâh-ile dilden küdûrâtı
żüneş o du da zîrâ çerḫ-i himmetde alâm olmaz
38
Elem çekme ḫavâ ırdan emîn olmazsa dil lev i
Derûn-ı sîne-i ‛âşı da nâ-ma rem arâm olmaz
39
Sirişküm mâye-baḫş-ı ebr-i nîsân olsa am çekmem
Mu arrerdür nüzûl-ı ayś-ı ra met bî- amâm olmaz
s. 205
40
Bir adı Münte imĶdür lîk er amdür günehkâre
Rıżâyâ çâresiz ‛âcizden aḫž-ı inti ām olmaz
***
223
224
Ahmet Karataş
Żâ‛ilâtün Żâ‛ilâtün Żâ‛ilâtün Żâ‛ilün
1
Merkez-i u b-ı zamândur sâ iyâ kâşânemüz
Reşk-baḫşâ-yı ‛ibâdet-ḫânedür büt-ḫânemüz
2
Bezm-i va l-ı yârda elden aya alma dadur
Derd-i ser çekmez ḫumâr-ı hicr ile mestânemüz
3
Ḫır a-berdûş-ı elestüz ḫân āh-ı ‛ış da
MelceĶ ü meĶvâ-yı şâhândur alender-ḫânemüz
4
Bî-der u dîvârdur gerçi ḫarâb-âbâdda
Maḫzen-i sırr-ı ḪudâĶdur ḫâne-i vîrânemüz
5
Sâ i-i bezmüñ nezâketle aya ın almada
ıb a-fermâ-yı kiyândur meşreb-i şâhânemüz
6
Pend-i pîrâne ula
ut iy civân-ı şîve-ger
żûşvâr-ı ‛ârifândur güfte-i pîrânemüz
7
Tâb-ı meyden ruḫlarında der midür ya dür midür
Dürc-i la‛leyn ḫayâlimde odur dürdânemüz
8
Sâ i-i bezm-âşinâ-yı şev dendür na limüz
Bâdkâr-ı bezm-i CemĶdür sâ ar u peymânemüz
9
Nâle-pîrâ-yı eneĶl- a Ķdur ebed Man ûr-ı ‛ış
Dem-be-dem âlet-fezâdur na‛re-i mestânemüz
10
ûfiyâ ul ân-ı ‛ış uñ sâyesin eyle melâž
Ḫâ iyet-baḫş-ı hümâdür sâyebân-ı lânemüz
Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si
11
225
‛ŝşı u ma‛şû hem-meşreb gerekdür dilberâ
Şâhid-i şâhâne-meşrebdür şehâ cânânemüz
12
abbetüĶs-sevdâ mıdur ya ‛anber-i sârâ mıdur
Minnet AllâhĶa ıdâ-yı rû dur her dânemüz
13
‛İbret al sırr-ı selef ḫayr-ı ḫalefden ûfiyâ
Ser-güžeşt-i evliyâullâhdur efsânemüz
14
ālini âl eyledi ḫıdmet-nişîn-i evliyâ
ŝşinâ-yı o bet-i dîdârdur bîgânemüz
15
Cežbe-i feyż-i melâmetdür iden rüsvâ-yı ‛ış
‛ŝşı -ı şeydâ-menişdür şîve-i dîvânemüz
16
Dâne-i eşkim virür mâh-ı Mu arremĶden nişân
Kerbelâ mâtemlerin işrâb ider heft-dânemüz
17
Nev-‛arûs-ı üsnüne yârüñ ‛aceb meşşâ adur
Zîver-i zülf-i şebistân-ı hünerdür şânemüz
12 ġıdâ-yı rû terkibi nüshada ‛aẕâ-yı rûḥ şeklinde dizilmişse de غnın noktasının sehven
دın üstüne kaydığı kanaatindeyiz. Zirâ başka türlü mânâ çıkmamaktadır.
13 Sırr-ı selef ḫayr-ı ḫalef tabiri eskilerin sırrı (rikkati) sonra gelenlerin hayırlı olmasında
ortaya çıkar anlamına gelmekte olup kaynaklarda hayrü’l-halef ni’me’s-selef , mahsûdü’sselef hayrü’l-halef , bakiyyetü’s-selef hediyyetü’l-halef gibi varyantları da mevcuttur. (bk. Halil b. İsmâîl b. Şeyh Bedrüddîn Mahmûd, Sımavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin Menâkıbı [haz. Abdülbaki Gölpınarlı-İsmet Sungurbey], İstanbul 1967, s. 81; Fatîn Dâvûd, Hâtimetü’l-eş‛âr [haz.
Ömer Çiftçi], Ankara ty., s. 82; Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ [haz. Mehmet Akkuş-Ali Yılmaz], II, 45). Neccârzâde Dîvânı’nı neşredilmeden önce okuyup tashihini yaparak eserin nâşiri
Said Efendi’ye yardımcı olan XIX. asrın mutasavvıf şâirlerinden Bursalı Şeyh Mehmed Emîn
Zâik Efendi bir beytinde söz konusu ibâreyi Neccârzâde’nin kullandığı şekliyle beytine almıştır:
Merhûn ammâ pür şeref sırr-ı selef ḫayr-ı ḫalef
Ma‛nîsi dür lafẓı ṣadef her mısra‛ı müşkil-küşâ (bk. Engin Karakoyun, Zâik Divanı [1b-65a],
[yüksek lisans tezi, 2007], Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 99“.
226
Ahmet Karataş
18
Nâlemüz ta‛rîf u tav îf-i cemâl itmektedür
Na‛t-ḫˇân-ı Mu afâĶdur mür -i bâm-ı ḫânemüz
19
Mescid-i A âĶya mânend oldı alb-i ehl-i âl
Na ş-ı ûretden münezzehdür ‛ibâdet-ḫânemüz
20
Cur‛a-rîz-i câm-ı irşâduz bu ‛işretgâhda
Râm ider ‛uşşâ ı her dem ‛âdet-i şâhânemüz
21
Tu fe-i ‛âlem-behâ-yı es-seḫiyyü mâ-melek
Cân u dilden ażret-i cânâneye şükrânemüz
22
Nârı gülzâr eylemek deĶb-i ḪalîlullâhĶdur
Cân atar şem‛-i cemâle yanma a pervânemüz
23
Merd-i meydândur at atma da piyâde sürmede
Rüstemâne şâh içün merdânedür ferzânemüz
24
Çün fenâ-fillâhdan seyr-i be ā-billâhda
alvet ender-encümendür meşreb-i şeyḫânemüz
25
Genc-i esrâr-ı ezeldür sînemiz vîrânesi
Cûd-ı âlimdür Rıżâyâ beẕl-i dervîşânemüz
***
21 es-seḫiyyü mâ-melek: İbârenin tamâmı es-Seḫiyyü men yu‛ṭî bi-mâ-melek şeklinde olup
Cömert, elinde olanı veren kimseye denir anlamına gelmektedir. Türkçemizde varını veren
utanmamış atasözüyle yer bulan bu kelâm-ı kibâra Evliyâ Çelebî’nin Seyâhatnâme’sinde de
rastladık (bk. Seyâhatnâme, İstanbul 1314, IV, 125).
24 ender-encümen ibâresi nüshada endârencümen şeklinde dizilmiştir.
Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si
Mef‛ûlü Żâ‛ilâtü Mefâ‛îlü Żâ‛ilün
1
İy nûr-ı žât ‛ayn-ı ıfât-ı Ḫudâ mısın
MirĶât-ı baḫt-ı âyîne-i Kibriyâ mısın
2
ıldı İlâh mebde-i fı rat vücûduñı
Âḫir cenâb-ı ŝdemĶe seb at-nümâ mısın
3
Pey âmber-i mu᾿aḫḫar-i âḫir-i zamânsın
Lev -i aderde ḫâtime-i enbiyâ mısın
s. 206
4
Ez-Mekke tâ be-Mescid-i A â be-yek nefes
Sür‛at-fezâ-yı püşt-i Burâ -ı vefâ mısın
5
Ümmî la ab müderris-i ‛ilmüĶl- uyûbsın
Ma bûb-ı ŽiĶl-celâl abîbüĶl-verâ mısın
6
Kehf-i melâž ü melce-i i sânsın ebed
BeytüĶl-cemâl Ka‛be-i ehl-i recâ mısın
7
Âsûde zîr-i sâye-i cûduñda ins u cân
Naḫl-i riyâż-ı serv-i zemîn-i recâ mısın
8
Miftâ -ı cûd ‛afvuña maḫ û dur senüñ
DârüĶl-cihâd-ı ‛ış da müşkil-küşâ mısın
9
Yüz dört kitâb va f-ı cemîlüñ güvâhıdur
İśbât-ı müdde‛âya kitâb-ı ażâ mısın
227
228
Ahmet Karataş
10
Yektâ-süvâr-ı mülk-i afâsın ‛aleĶd-devâm
Meydân-ı ı ıfâda şehâ Mu afâ mısın
11
Ehl-i alât-ı vu lata mi râbdur aşuñ
Erbâb-ı ‛ış mescidine mu tedâ mısın
12
Âmirziş-i ḪudâĶya sebebdür şefâ‛atüñ
Derd-i ‛u ât-ı ümmete ma ż-ı devâ mısın
13
MirĶât-ı şems u meh yüzüñüñ müşterîsidür
ûretde mâh ma‛nîde bedrüĶd-dücâ mısın
14
Burc-ı ḫafâda şems-i cemâlüñ nihân iken
al‛at-nümûn-ı ma la‛-ı ÜmmüĶl- urâ mısın
15
İy nûr-ı žât ma har-ı levlâke sen misin
Her dem enîs-i avma‛a-i a fiyâ mısın
16
u b-ı zemîn avś-ı zamânsın ileĶl-ebed
Revna -fezâ-yı tâc-ı ser-i enbiyâ mısın
17
Bûyuñ meşâm-ı cânı mu‛a ar ider şehâ
ad-berk-i al-i gülbün-i Âl-i ‛Abâ mısın
18
Feryâd-ı ‛andelîbe ne âcet Ḫudâ bilür
a n-ı edebde bülbül-i rûşen-edâ mısın
19
Dîvân-ı lâ-ilâhe şeref virdi bi‛śetüñ
İy nûr-ı ‛ayn ûret-i illâda lâ mısın
Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si
20
ŞeyḫüĶl-‛Atî hem-reh-i ni‛meĶr-refî dür
Râh-ı ḪudâĶda ‛âzim-i hicret-serâ mısın
21
Çekdüñ kenâr-ı ‛afvuña Fārû -ı EkberĶi
Tekmîl-i erba‛îne cesâret-nümâ mısın
22
Virdi emân Câmi‛-i
urĶânĶa fażl-ı a
Ol žât-ı ilme ḫˇâce-i ilm u ayâ mısın
23
İrdi arâbetüñle ma āmât-ı urbete
ıhr-ı necîb Şâh-ı Necef Murtażâ mısın
24
Bint-i Ḫadîce
ażret-i ZehrâĶya her nefes
‛İffet-fezâ-yı gülşen-i ‛i met-serâ mısın
25
Bitmez nihâl-i add-i
asan āmet-i
üseyn
Di at-nümâ-yı ‛âlem-i üsn-i bahâ mısın
26
Şem‛-i cemâl-i rûyıña pervânedür cihân
Rûşen-çerâ -ı ḫâne-i Âl-i ‛Abâ mısın
27
Şehler apuñda bende-i dirhem-ḫarîdedür
Sul ân-ı Cem-nişân u Sikender ‛a â mısın
28
Cânâ ḫa îb-i minber-i ‛irfâna müjde kim
Gerden-fürûz-ı mescid-i ‛ış a ridâ mısın
29
Dest-i KelîmĶe sen yed-i beyżâ-yı nûrsın
Żir‛avnĶi nefs-i şûma abîbâ ‛a â mısın
229
230
Ahmet Karataş
30
Nîmîn-nigâh-ı mer ametüñ ḫâki zer ider
Âhen-mizâc-ı kûh-ı ama kîmyâ mısın
Cûduñ yanında Ḥâtem-i ayy bî-vücûddur
31
Nâmuñ keremde Ḥâtem-i şehr-i ‛a â mısın
Rûyuñ sirâc-ı mescid-i gerdûna fer virür
32
Güm-kerdegân-ı aflete pertev-nümâ mısın
Sen mâye-i ayât-ı Mesî âĶsın el-kerem
33
Cân-ı cihân rû -ı fütû -ı rıżâ mısın
Biz ḫâr-ı amda ḫâr u ḫas-ı seyl-i maḫtız
34
Dil-mürdegân-ı ayrete sen reh-nümâ mısın
s. 207
35
Meş‛al-nümâ-yı āfile-i gümrehânsın
a râ-neverd-i kûh-ı ama güherbâ mısın
36
Cevr eyledikce saña anâdîd-i tîre-dil
Sen Ka‛be-i afâda şehâ dil-küşâ mısın
37
Rûz-ı elest mey-gede-i ŽiĶl-celâlĶde
Bezm-âşinâ-yı mecma‛-ı ālû belâ mısın
38
Cânâ ra î -i feyż-i kirâmîden el-‛a aş
Efsürde-i ḫumâr-ı sivâya şifâ mısın
***
37
***
***
ālû belâ: Evet dediler anlamındaki bu ibâre A‛râf Sûresi (7“ 172. âyette yer almaktadır.
Âyetin tamamının meâli şöyledir: Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye
Rabbin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit
tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da“, Evet (buna“ şâhit olduk, dediler.
Neccârzâde Şeyh Rızâ Efendi’nin Hacnâme’si
Kaynakça
231
Ak, Ahmet Şahin, Avrupa ve Türk İslâm Medeniyetinde Müzikle Tedavi Tarihi
Gelişim ve Uygulamaları, İstanbul 2006.
Aksüt, Sadun, Türk Musikîsinin 100 Bestekârı, İstanbul 1993.
Bozkur, Ömer, Neccârzâde Mustafa Rızâ’nın Hayatı, Eserleri ve Tasavvufî Görüşleri
(yüksek lisans tezi, 2006“, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, İstanbul 1333, II, 187-189.
Coşkun, Menderes, Manzum ve Mensur Osmanlı Hac Seyahatnameleri ve Nâbî’nin
Tuhfetü’l-Haremeyn’i, Ankara 2002.
Çantay, Gönül, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Darüşşifaları, Ankara 1992.
Çoban, Adnan, Müzikterapi, İstanbul 2005.
Danacı, Tülin, Neccârzâde Şeyh Rızâ Dîvânı (yüksek lisans tezi, 1988“, Gazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Demir, Aynur, XX. Yüzyılda Şeref bin Hasan Tarafından Düzenlenen Yazma Dinî
Güfteler Mecmuası (yüksek lisans tezi, 2007“, Marmara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü.
Evliyâ Çelebî, Seyâhatnâme, İstanbul 1314, IV, 125.
Fatîn Dâvûd, Hâtimetü’l-eş‛âr (haz. Ömer Çiftçi“, Ankara ty.
Giray, Hayriye Serenay, Çağlar Boyu Müzikle Tedavi ve Uygulandığı Hastalıklar
(yüksek lisans tezi, 2008“, Kocaeli Üniversitesi SBE
Güvenç, Rahmi Oruç, Türklerde ve Dünyada Müzikle Rûhî Tedâvinin Tarihçesi ve
Günümüzdeki Durumu (doktora tezi, 1985“, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı.
Halil b. İsmâîl b. Şeyh Bedrüddîn Mahmûd, Sımavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin
Menâkıbı (haz. Abdülbaki Gölpınarlı-İsmet Sungurbey“, İstanbul 1967.
Hüseyin Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‛, İstanbul 1281, II, 91-92.
Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ-yı Ebrâr Şerh-i Esmâr-ı Esrâr (haz. Mehmet
Akkuş-Ali Yılmaz“, İstanbul 2006, II163-174.
Karakoyun, Engin, Zâik Divanı (1b-65a) (yüksek lisans tezi, 2007“, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmânî, İstanbul 1890, IV, 429.
Muallim Nâcî, Osmanlı Şâirleri (haz. Cemal Kurnaz), Ankara 1995.
Muslu, Ramazan, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (18. Yüzyıl), İstanbul 2003.
Mustafa Safâyî, Tezkiretü’ş-şuarâ, İSAM Ktp. Yazma Ftv.OŞG Blm. 928.811, vr.
110a-111a.
Neccârzâde Mustafâ Rızâ, Dîvân, İstanbul 1262.
Ömer Nüzhet Efendi, Menkıbetü’l-evliyâiyye fî ahvâli’r-Rızâiyye, İstanbul 1272.
232
Ahmet Karataş
Özdemir, Mehmet, Neccârzâde Rızâ Dîvânı’nın Edisyon Kritiği (yüksek lisans tezi,
1999“, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Öztuna, Yılmaz, Türk Musikîsi: Akademik Klasik Türk San’at Musikîsi’nin Ansiklopedik Sözlüğü, Ankara 2006, II, 329.
Pala, İskender, Neccarzâde’nin Naatleri , Zaman, 08.09.2009.
Sâlim Efendi, Tezkiretü’ş-şuarâ, İstanbul 1315.
Somakcı, Pınar, Türklerde Müzikle Tedavi , Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, sy. 15 (Kayseri 2003), s. 131-141.
Şengül, Enver, Kültür Tarihi İçinde Müzikle Tedavi ve Edirne Sultan II. Bayezid
Darüşşifası (yüksek lisans tezi, 2008“, Trakya Üniversitesi SBE.
Şimşek, H. İbrahim, Mesnevîhân Bir Müceddidiyye Şeyhi: Neccârzâde Mustafa
Rıza’nın Hayatı ve Tasavvufî Görüşleri , Tasavvuf, sy. 14 (Ankara 2005),
s. 159-178.
a.mlf., Neccârzâde Rızâ Efendi , DİA, İstanbul 2006, XXXII, 483-484.
Terzioğlu, Arslan, Türk İslam Psikiyatrisinin ve Hastanelerinin Avrupa’ya Tesirleri,
İstanbul 1972.
Tuna, Süleyman, Hafız Sadettin Kaynak’ın Dünyasında Müzik ve Din (yüksek
lisans tezi, 2010“, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Üngör, Etem Ruhi, Türk Musikîsi Güfteler Antolojisi, İstanbul 1981, II, 895.
Yılmaz, Hasan Kâmil, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarîkatlar, İstanbul 2009.