Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
I. ULUSLARARASI BATMAN VE ÇEVRESİ TARİHİ VE KÜLTÜRÜ SEMPOZYUMU
TAHRİR DEFTERLERİNDEKİ KAYITLARA GÖRE HASANKEYF SANCAĞI'NDA İSKÂN VE NÜFUS2009 •
Mağara resimlerinin, fresklerin, fotoğrafların bize geçmiş hakkında verdiği görsel bilgileri çağımızda sinema sunmaktadır. Belgesel filmler tarihsel inceleme ve araştırmalara görsel malzeme oluştururken kurgu filmler toplumların yaşam biçimlerini, değer yargılarını, yaşadıkları mekanları, döneme ait tüm görsel öğeleri, zaman ve mekanın ruhunu o toplumun içinden çıkanların gözünden saptayarak bir çeşit tarih yazıcılığı yapmaktadır. Belgesel filmler kültürel mirasımızın “logos”u iken kurgusal filmler “mitos”unu temsil eder. Zaman içinde sahip olduğumuz kültürel mirasın özellikle arkeolojik değer taşıyan kısmının yakın zaman içinde hızla yok oluşundan hareketle bunun gelecek nesillere aktarımı daha da önem kazanmıştır. Türkiye özelinde GAP kapsamında bilhassa 80’li ve 90’lı yıllarda hayata geçirilen baraj projelerinin suları altında kalan ve öncesindeki kazılar ile kısa zamanda küçük bir kısmı kurtarılan alanlar çalışmanın odağını oluşturmaktadır. İlgili dönemde toplumu bilgilendirici yeterince belgesel çalışması yapılmadığından hem kaybolan köyler hem de kültürel mirasın gelecek kuşaklar için mekan/kent hafızası oluşturmasını sağlayacak görsel arşiv eksikliği yapılan araştırma kapsamında tespit edilmiştir. Bu bağlamda belgesel ve kurgusal sinemanın kitlelere ulaşma gücünü de göz önünde bulundurarak, çekildiği dönemde bu belgesel ve kurgusal filmlerin doğal dekoru olan ancak günümüzde kaybettiğimiz kültürel mirasımız arkeolojik alanların bu filmler aracılığı ile topluma aktarımının sağlanması önemlidir. Konu ile ilgili yapılan çalışmada hem belgesel hem de kurgusal filmlerin doğru bir kategorizasyon yapılarak saklanması, topluma ve araştırmacıların erişimine sunulmasının önemine dikkat çekmek istenmektedir. Çalışma kapsamında konu ile ilgili ele alınacak filmler aşağıda listelenmiştir: Berdana, 1974 Yönetmen: Süreyya Duru Kara Çarşaflı Gelin, 1975 Yönetmen: Süreyya Duru Fırat’ın Cinleri, 1977 Yönetmen: Korhan Yurtsever Kan, 1985 Yönetmen: Şerif Gören Fırat Göl Olurken, 1986 Yönetmen: Süha Arın - Hasan Özgen Mem û Zin, 1991 Yönetmen: Ümit Elçi Eşkiya, 1996 Yönetmen: Yavuz Turgul Güneşe Yolculuk, 1999 Yönetmen: Yeşim Ustaoğlu Halfeti-Suya Dönüşen Topraklar, 1999 Yönetmen: Kerime Senyücel Zeugma.. Dün, Bugün, 2002 Yönetmen: Kerime Senyücel Halfeti’den Hasankeyf’e Sudaki Umut, 2007 Yönetmen: Kerime Senyücel Üç Yol, 2013 Yönetmen: Faysal Soysal
*** Osmanlıda buz çok önemli bir üründü. Sarayın buz ihtiyacı klasik dönem boyunca Uludağ’daki (kesiş daği) 7 ayrı gölden temin ediliyordu. Saman ve kalın keçelere sarılarak izole edilen buzlar katırlarla Mudanya’ya oradandı kayıklarla İstanbul’a mahzenlere taşınıyordu. Hatta eşkıyalar saray nüfusu için buzcuları çok önemli gördüklerinden dolayı fidye almak amacıyla kaçırmışlar ve saray görevlileri buzcular için fidye ödemek zorunda kalmışlardı. *** Osmanlıda ilk zamanlarda mısır Mısır’dan girdiği için mısır buğdayı olarak anılmaya başlanıyor ve daha sonra mısır diye adlandırılıyor. Daha sonra İtalyanların grano turco-Türk tohumu’ Fransızlar ise ‘blé turc ,Türk buğdayı’ demişlerdir..! *** Hindi Amerika’dan gelen bir kanatlıdır. Osmanlıda ilk rastlandığı kayıtlar 1739-1744 yılları arasında Muhsin zade Mehmet paşanın ilk valilik yılları arasında mutfak defterlerinde tavuk-i hindi olarak geçmiştir. Hindistan üzerinden geldiği içinde ismi de yine tavuk-i hindi olarak Osmanlı tarafından konularak Avrupa’ya da Türkiye vasıtasıyla yayılmıştır..! *** 16. yy. sonlarında Karadeniz’de “ÇAY” bitkisi tutmasına rağmen geçmişimizde inatla Adana da, Mersinde, Urfa da ve güney ve ege illerinde yetiştirilmesi denenmiştir. Ama en sonunda Karadeniz’de çoğaltılıp yetiştirilmesine devam etmekte karar verilmiştir..! *** Günümüzde yapılan şerbetlerden en çok bilinen “DEMİR HİNDİ” şerbetinin gerçek ismi “TEMR-İ HİN-Dİ” dir. Bu isim ise mısırda yetişen ve halen buradan getirilen temr-i hindi bitkisinden gelir. Dile kolay geldiği için zamanla demir hindi olarak anılmaya başlanmıştır..!
Öz: Bu çalışma Dicle ve Fırat nehirlerinde geleneksel usullerle yapılan taşımacılığı inceleyerek, bu taşımacılığın modern dönemde de önemini koruduğunu ve 1. Dünya Savaşı'nda Irak cephesindeki Osmanlı kuvvetlerinin asker, erzak, silah ve mühimmat sevkiyatında önemli bir rol üstlendiğini tespit etmektedir. Abstract: This article examines traditional river transportation on Tigris and Euphrates Rivers and presents that even in modern times this transportation proved sufficient during WWI when the Ottoman armies used this transportation to transfer soldiers, food, and weapons to the Iraq front.
2007 •
5-7 Mart 2004 tarihinde Goksu Nehri’nin tasmasiyla Silifke ve cevresinde buyuk bir sel felaketi yasanmistir. Sele sebep olan akim yukselmesinin yagistan ziyade kar erimelerine bagli oldugu anlasilmaktadir. Goksu’yu olusturan iki onemli koldan biri olan Ermenek Cayi Havzasi’ndaki mevcut karin, sicaklik ortalamalarinin yukselmesi ve siddetli ruzgârla birlikte hizli erimeye baslamasiboyle bir felaketin yasanmasina yol acmistir. Havzadaki tek baraj olan Gezende Baraji’nin su tutma kapasitesinin yetersiz olmasibu felaketi onleyememis, yeni barajlarla birlikte insaat halindeki Ermenek Baraji’nin bir an once bitirilip, hizmete acilmasinin gerekliligi ortaya cikmistir. Taskin sonucunda, Silifke’nin bir kisim mahalleleri basta olmak uzere bazibelde ve koy gibi yerlesim birimleri ile 4887,3 dekarlik tarim arazisi zarar gormustur. Tarim arazilerindeki narenciye, hububat, cilek gibi tarim urunleri buyuk olcude ziyana ugramis, ulasimda aksamalar yasanmistir.
ÖZET 1822-1830'da Afyon'da kadı, naib, müftü ve nakibü'l-eşraf kaim-i makamları, Afyon'un idari yapısı içerisinde önemli rol oynayan ilmiye mensubu görevlilerdi. Bu dönemde bir çok müessesede olduğu gibi bu müesseselerde de bozulmalar başlamış, suistimal ve yolsuzluklar ortaya çıkmıştır. Buna karşı devlet, pek çok tedbir almışsa da tam anlamıyla başarılı olamamıştır. Anahtar Kelimeler: Karahisar-ı Sahib, kadı, naib, müftü, nakibü'l-eşraf kaim-i makamı ABSTRACT Between 1822-1830 in Afyon those status like kadı, naib, müftü and nakibü'l-eşraf kaim-i makamı were officals of the group ilmiye and played important roles in the administrative structure of Afyon. In this era, like many other institutions, this status faced to the process of consuption, abuse, bribery. Although many measurements were taken against this distortions by the central goverment, they were not succesful.
30. Kazı Sonuçları Toplantısı
2006–2007 Yıllarında Sirkeli Höyük'te (Adana-Ceyhan) Yapılan Türk-Alman Kazıları2009 •
Ghana Journal of Religion and Theology
Indigenous Knowledge and Africa’s Quest for Sustainable DevelopmentHistòria local: estudis multidiscipliaris de la Ribera del Xúquer
Les lluites de bandos a la Ribera a la tardor de l'edat mitjana (1375-1425)2022 •
Endangered Species Research
Robust abundance estimate for endangered river dolphin subspecies in South Asia2012 •
Journal of Theoretical Biology
A Markovian decision model of adaptive cancer treatment and quality of lifeThe Journal of organic chemistry
t-Butyl biphenylation of o-dibromoarenes: a route to soluble polycyclic aromatic hydrocarbons2012 •