Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
ULUSLARARASI İSLAM VE MODEL İNSAN SEMPOZYUMU 26-27 NİSAN 2018 Düzenleme Kurulu Başkanı Cevdet KABAKCI (Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanı) Editör Prof. Dr. M.Akif ÖZDOĞAN Doç. Dr. Faruk ÇİFTÇİ Dr. Ögr. Üyesi Fatih TİYEK Dr. Ögr. Üyesi Veli ABA Arş. Gör. Sezai KORKMAZ Arş. Gör. İrfan KARA Dizgi&Mizanpaj ve Tasarım Arş. Gör. Sezai KORKMAZ Arş. Gör. İrfan KARA ŞÜKRAN İŞÇİ ISBN 978-605-4996-62-9 (Tk.) 978-605-4996-63-6 Basım Tarihi EKİM 2018 Yapım &Baskı Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Kültür ve Turizm Şube Müdürlüğü Yönetim Yeri Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı Kültür ve Turizm Şube Müdürlüğü 0 (344) 225 24 15 - 16 www.kahramanmaras.bel.tr Bu eserin bütün hakları saklıdır. Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesinden yazılı izin alınmadan kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz, yayımlanamaz. ULUSLARARASI İSLAM VE MODEL İNSAN SEMPOZYUMU 26-27 NİSAN 2018 KAHRAMANMARAŞ İSLAM SİYASET ANLAYIŞININ TECRÜBÎ MODELİ OLARAK HZ. ÖMER Omar As The Experiential Model Of Islamic Politics Halit ÇİL* ÖZET İki güçlü imparatorluk –Sâsânî ve Bizans- topraklarının kesişme noktasında bulunan coğrafyada ortaya çıkan İslam dininin, asli unsurlarıyla beraber kurumsallaşmasında en büyük pay ikinci halife Hz. Ömer’indir. Kurucu bir lider olarak Halife Ömer, dini kurumsal devlet gücüne kavuşturmuş, medeniyetin temelini oluşturan etmenlerin ortaya çıkmasını sağlayan kurumlaşma için önemli icraatlarda bulunmuş ve bu inkılâplar, sonraki zamanlar için de yol gösterici ve kalıcı olmuştur. Siyasi ve sosyal alanda, kısa zaman diliminde önemli işler başaran Halife Ömer’in siyaset anlayışı Hakk ve halk merkezlidir. Halkı bürokrasiye kurban etmemiş ve anti-bürokratik anlayışını temellendirme adına her türlü devlet görevlilerini sıkı denetim altında tutmuştur. Bu tebliğde; Halife Ömer’in siyaset anlayışı, İslam’ın siyasi prensipleri ışığında ele alınmaya çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Hilafet, Ömer b. Hattab, Liderlik, Yönetim, Siyaset. Abstract: The most important role in the assumption of a crucial place through conquests in the world geography by Islam, emerged in the point of intersection between two powerful empires, Sasanid and Byzantine, and its institutionalisation together with all its components is played by the Caliph Omar. As a founding leader, the Caliph Omar ensured for the Muslims to assume a state position, and made important contributions in the process of institutionalisation that secured the development of the basic elements of civilisation. In the political and social arena, the management mentality of Caliph Omar, who achieved important works in a short period of time, is centered in Haq and people. He did not sacrifice the people to bureaucracy and kept all state officials strictly under control because of his antibureaucratic mentality. In this paper; Caliph Omar's understanding of politics will be tried to be handled in light of Islam's political principles. Key Words: Caliphate, Omar b. el-Khattab, Leadership, Management, Politics. İSLAM’DA SİYASET İslam, devletin dayandığı ve İslam siyasî düşüncesinin çevresinde geliştiği pek çok ilke ve temel getirmiştir. Dinî ve dünyevî otorite ikilemine dayanan Hristiyan düşüncesinin aksine, İslam iki otoritenin ayrılmazlığını savunmuş, ikilem değil, ayrılmazlık ilkesini benimsemiştir. İslam, din ve devlettir. İslam, öteki semavî dinlerin aksine, sadece ruhanî işleri ele almamış, dinî ve dünyevî yönler arasındaki dengeyi sağlam kurmuştur, o ortayolcu bir dindir.1 Hıristiyan âleminde iyice kökleşmiş bulunan Kilise ve Devlet arasındaki ayırım, İslam'da mevcut değildi; Klasik Arapça’da ve hatta entelektüel ve siyasi kelime haznelerini Arapça’dan alan diğer dillerde manevi (spiritual) ve dünyevi (temporal), halka özgü (lay) ve papazlara özgü (ecclesiastical), dini (religion) ve laik (secular) gibi kelime çiftlerine karşılık gelecek sözcükler yoktu. 19. ve 20. yüzyıla kadar bu böyle sürdü.2 Tanım: SVS kökünden türeyen, sözlükte “bir nesneyi düzgün ve iyi durumda bulunması için özenle gözetip korumak; hayvanı ehlileştirmek, atı terbiye etmek” 3 gibi anlamlara gelen siyâset, “toplumun işlerini üzerine alma, yürütme, yönetme işi, insan topluluklarını yönetme sanatı” şeklinde tanımlanır. Siyaset kelimesi ve türevleri Kur’an’da geçmez; hadislerde ise hem “at terbiye etme” hem de “halkın işlerini yönetme” manalarında kullanılır. Hadis metninde zikredilen "Tesûsuhum" lâfzının kökü olan siyaset, esas itibariyle bir şeye mukayyed olmak ve onun iyiliği hususunda ihtimamla onu görüp gözetmek manasınadır. At kısmının gemine ve tımarına bakan kişiye "Seyis" denilmesi de bu manadandır. Sonra bu kelime İslâm hukukunda âmme işlerini görüp gözetmek gayesiyle devlet başkanı, emir ve nehiy salahiyetini haiz kumandan olmak manasında kullanılmıştır.4 Fıkıh literatüründe, kamu Dr. Öğr. Üyesi, Kahramanmaraş Sütçü İmam Ü. İlahiyat Fak., halitcil@gmail.com Mücahid, Fârâbî’den Abduh’a Siyasî Düşünce, 35. 2 Lewis, İslam'ın Siyasal Dili, 10. 3 Kâmusu'l-Muhit Tercümesi, Mütercim Asım Efendi, III, 2637-2638. 4 Buhârî, “Enbiyâ”, 52/122 hadis dipnotu. * 1 625 ULUSLARARASI İSLAM VE MODEL İNSAN SEMPOZYUMU 26-27 NİSAN 2018 KAHRAMANMARAŞ otoritesinin dinin genel ilkelerine ters düşmeyecek düzenlemeler ve uygulamalar yapması da çoğu zaman siyaset kelimesiyle ifade edilir.5 Siyaset, en geniş anlamda, insanların hayatlarını düzenleyen genel kuralları yapmak, korumak ve değiştirmek için gerçekleştirdikleri faaliyetlerdir. Bu çerçevede, siyaset, çatışma ve işbirliği olgularıyla karmaşık bir bağlantı içindedir. Bir yandan, rakip fikirlerin, farklı isteklerin, rekabet eden ihtiyaçların ve çatışan çıkarların varlığı, insanların beraberce tâbi oldukları kurallar hakkında hemfikir olmamalarını beraberinde getirir; diğer yandan, insanlar bilirler ki, bu kurallar üzerinde etkili olmak veya onların yürürlükte kalmasını sağlamak için birlikte çalışmak, elbirliği etmek zorundadırlar. İşte bu nedenle, siyasetin temel özelliği, genellikle rakip görüşlerin ve birbiriyle rekabet hâlindeki çıkarların uzlaştırıldığı bir çatışmayı çözme süreci olarak tasvir edilir.6 Siyaset, "toplayıcı, birleştirici ve birliği devam ettirici" nitelikleriyle, toplumun dokusunda vardır. Siyasal yapıları doğurucu nedenler, burada kendiliklerinden ortaya çıkıyor. Siyaset bir kişinin, bir zümrenin ya da bir partinin icraatı demek değildir. Asıl ve soylu anlamında, siyaset toplumca varolmanın felsefesidir, idealleştirilmesidir.7 Siyasî Kavramlar: İslâmî literatürde yöneten, yönetilen ve yönetimle ilgili çok sayıda kavram bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır: İmâm (çoğulu eimme) bazı ayetlerde “toplumsal ve siyasi lider” anlamında8 kullanılmaktadır. Hadislerde "adil imam"9 "zalim imam"10 şeklinde izahatlar vardır. Müslümanlar, hayatın çoğu durumlarında bir imam tespit etmek ve onu takip etmek durumundadırlar. Yolculukta11, cemaatle namaz kılmada12 ve diğer grup faaliyetlerinde bir imam belirlemeleri istenmiştir. “Devlet başkanı, siyasî lider” manasında kullanılan diğer bir terim halifedir (çoğulu halâif, hulefâ). Kelime Kur’an’da (A‘râf 69, 74; Yûnus 14), genellikle “bir kimsenin, bir topluluğun ardından gelip onun yerine geçen kişi” anlamında yer almaktadır.13 “Ey Dâvûd! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver. Nefis arzusuna uyma, yoksa seni Allah’ın yolundan saptırır. Allah’ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli bir azap vardır.” (Sâd 26) mealindeki ayette “siyasî lider” manasında kullanıldığı anlaşılmaktadır. Emîrü’l-mü’minîn (emir) unvanı “bir üst makam ve otoritenin buyruğu” anlamındaki emr kelimesinden türetilmiş olup hadislerde “yönetici” manasında geçmektedir. Bu hadislerden birinde, “İnsanlar üzerinde emir olan kimse onlardan sorumludur”14 buyurulmuştur.15 Ülü’l-emr tabiri Kur’an’da iki yerde geçmektedir. Bir ayette Müslümanların Allah’a, Peygamber’e ve ülü’l-emre itaat etmesi emredilmekte (Nisâ 59), diğer ayette ise Müslümanların toplumun güvenliğiyle ilgili bir sorunla karşılaştıklarında onu yaymak yerine kendilerinden olan ülü’l-emre götürmelerinin daha uygun olacağı, onlardan hüküm ve sonuç çıkarma (istinbat) hususunda yeterliliği bulunanların nasıl davranılması gerektiğini bilecekleri ifade edilmektedir (Nisâ 83).16 Genel soyut manada otorite için kullanılan diğer bir kelime de sultan idi. Bu kelime Kur'an'da (Nisâ 91; Nahl 100; İsrâ 33) bazı yerlerde geçmektedir ve "güç-iktidar", bazan da "delil" ve özellikle de "muteber güç" anlamlarında sıkça da mübin sıfatıyla birlikte sultan mübin olarak "apaçık deliltartışmasız güç" anlamındadır. Kur'an'da, aynı zamanda bir kişinin diğer bir kişiyi emri altına alması anlamında da kullanılmıştır ve bu anlamını eski İslami kullanımda koruduğu görülür.17 Köse, "Siyaset", DİA, XXXVII, 294. Heywood, Siyaset, 22. 7 Tunaya, Siyasal Kurumlar ve Anayasa Hukuku, 55, 56. 8 Bakara 124; İsrâ 71; Enbiyâ 73. 9 Buhârî, “Zekât”, 17. 10 Tirmizî, “Aḥkâm”, 4. 11 “Üç kişi yolculuğa çıktığı zaman içlerinden birini imam seçsinler.” (Ebu Davud, “Cihad”, 80) 12 Bir köy veya kırda üç kişi birlikte bulunur da namazı aralarında cemaatle kılmazlarsa, şeytan onları kuşatıp yener. Şu halde cemaate devam ediniz. Muhakkak ki sürüden ayrılan koyunu kurt yer.” (Ebu Davud, “Namaz”, 46; Nesâi, “İmâmet”, 48) 13 Köse, "Siyaset", DİA, XXXVII, 294. 14 Buhârî, “ʿItḳ”, 17, 19. 15 Köse, "Siyaset", DİA, XXXVII, 294. 16 Türcan, "Ülü’l-emr", DİA, XLII, 295. 17 Lewis, İslam'ın Siyasal Dili, 57; Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, 138. 5 6 626 ULUSLARARASI İSLAM VE MODEL İNSAN SEMPOZYUMU 26-27 NİSAN 2018 KAHRAMANMARAŞ Kur’an’da ve hadislerde çoğunlukla Allah’ın kudret ve hâkimiyetini belirten mülk ve melik kavramları -tamamı eski milletlerle ilgili olmak üzere- yirmi kadar ayette ve pek çok hadiste siyasî iktidarı ve ona sahip olan kişileri belirtmek için de kullanılmıştır.18 Yönetimle ilgili kavramların başında yer alan devlet kelimesi Kur’an’da ve hadislerde geçmez. “Dönmek, değişmek, halden hale geçmek” anlamındaki devl kökünden isim olan dûle “elden ele dolaşan şey” manasına gelmekte olup bir ayette ve bazı hadislerde yer almaktadır (Haşr 7; Buhârî, “Cihâd”, 12; Müslim, “Cihâd”, 74). Devletin, “bir insan topluluğuna ait siyasî hâkimiyetin teşkilatlanmış şekli” anlamında siyasal içerikli bir terim olarak kullanılması Abbasîler’in iktidarı ele geçirdiği dönemlere rastlar.19 Ehlü’l-hal ve’l-akd: Arapça’da hall “düğümü çözmek”, akd “bağlamak, düğümlemek” anlamına gelir. Teriminin ne zaman ortaya çıktığı kesin olarak bilinmemektedir. Hulefâ-yi Râşidîn döneminden itibaren şekillendiği kabul edilir. Şîa nassa dayalı bir imamet görüşü ileri sürmüştür. Buna göre Hz. Peygamber kendisinden sonra devlet başkanı olarak Hz. Ali’yi açıkça belirlemiş, ondan sonraki dönemlerde de her devlet başkanı bir önceki tarafından tayin edilmiştir. Ehl-i sünnet ise halifenin ümmetin hâkimiyetini temsil ettiğini ve ümmetin seçimiyle iş başına gelmesi gerektiğini kabul etmiş, bu arada ilk dört halifenin meşruiyetini de koruyan bir esneklikle devlet başkanını ehlü’l-hal ve’l-akd denilen grubun belirlemesi gerektiğini ağırlıklı olarak işlemeye başlamıştır. İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğu halifenin ehlü’l-hal ve’l-akdin biatı ile seçilebileceği kanaatindedir. Ancak bu seçici heyetin ülkenin tamamında veya sadece hilâfet merkezindeki ehlü’l-hal ve’l-akdden oluşacağı tarzında iki ayrı görüş mevcuttur. Ehlü’l-hal ve’l-akd grubuna giren kimselerde ne gibi özelliklerin aranacağı hususunda Mâverdî ile çağdaşı Ebû Ya‘lâ el-Ferrâ ilim, adalet, re’y ve tedbir olmak üzere üç niteliğin aranmasını gerekli görürler. Onlara göre buradaki ilimden maksat ictihad derecesindeki bir fıkıh ilmi değil devlet başkanlığına lâyık olanı tespite yarayan bilgidir.20 Hilafet: İbn Haldun ideal yönetim biçimini devlet, siyaset ve hilafet kavramlarıyla okumaya çalışmış, İslam’ın ortaya koyduğu yönetim biçimini devlet ve siyasetin din ile bir araya gelmesiyle oluşan hilafet olarak ifade etmiştir. Fakat bunun dönemsel bir çözüm olduğu ve yöneticiyi ifade ettiği unutulmamalıdır: İnsanların koydukları siyasi hükümler ile sadece dünyevi fayda ve çıkarlar gözetilir. "Onlar (sadece) dünya hayatını görünen yüzünü bilirler." (Rum 7). Şeriat koyucunun insanlar için gözettiği esas amaç ise onların ahiret mutluluğudur ve bundan dolayı herkesin, dünya ve ahiret işleri için, şeriat hükümlerine göre hareket etmeye yönlendirilmesi gerekir. İşte bu tür yönetim, kendilerine şeriat indirilmiş olan peygamberlerin ve onlardan sonra onların yerine bu görevi icra eden halifelerin işidir. Devlet, toplumsal hayat için tabii bir durumdur ve insanları (dünyevi) amaçlarını ve arzularını gerçekleştirmeye yöneltir. Siyaset ise, akılcı bir yaklaşımla insanların dünyevi menfaatlerini gerçekleştirmek ve zararları onlardan uzaklaştırmaktır. Buna karşılık halifelik, şer'i bir yaklaşımla insanları ahiret maslahatlarını ve dünya menfaatlerinin gereklerine göre hareket etmeye yönlendirir. Çünkü dünyaya ait bütün durumlar, şeriat koyucunun yanında, ahiret maslahatlarıyla olan ilişkileri açısından değerlendirilir. Sonuçta halifelik, dini korumak ve dinin gereklerine göre dünyayı yönetmek konusunda Hz. Peygamber'e vekâlet (halifelik) etmektir.21 İbn-i Haldun’a göre; hilafet makamının farz oluşu icma ile sabit olmuştur. Ancak bu iş, farz-ı kifaye olup, imamın seçilmesi ehlü'l-akd ve'l-hal'in görevidir. Diğer insanlara da, Allah'ın şu sözünün gereği olarak, onların seçtiği imama itaat etmek düşer: "Allah'a itaat edin, peygambere itaat edin, sizden olan emir sahiplerine (idarecilere) de" (Nisa 59). Halifelik makamına gelecek kişide aranan şartlar ise dörttür: İlim, adalet, kifayet (ehliyet, yeterlilik) ve duyu ve organlarının sağlam olması. Çünkü bunlar görüş ve işleri etkilemektedir. Beşinci şartta anlaşmazlığa düşülmüştür. Bu şart halife olacak kişinin Kureyş kabilesinden olmasıdır.22 Bunlardan birincisi olan ilim şartının gerekliliği açıktır. Çünkü Allah'ın hükümlerin tatbik etmek ancak onları bilmekle olur. İnsanın bilmediği bir şey için öne atılması doğru olmaz. Yine bu makam için Köse, "Siyaset", DİA, XXXVII, 294. Köse, "Siyaset", DİA, XXXVII, 294; Lewis, İslam'ın Siyasal Dili, 58; Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, 18-19. 20 el-Ensarî, "Ehlü’l-Hal ve’l-Akd", DİA, X, 539. 21 İbn Haldun, Mukaddime, I, 269-270; Rayyıs, 162-165. 22 İbn Haldun, Mukaddime I, 273. 18 19 627 ULUSLARARASI İSLAM VE MODEL İNSAN SEMPOZYUMU 26-27 NİSAN 2018 KAHRAMANMARAŞ müçtehid derecesinde ilme sahip olması gerekir. Çünkü başkalarını taklit etmek eksikliğin ifadesidir. İmamet ise sıfatlarında ve hallerinde kemali (eksiksizliği) gerektirir. Adalet şartına gelince; diğer makamlar için de aranan adil olma şartının, dini bir makam olan halifelik için aranması öncelikli olarak gerekir. Yasak (haram) olan şeyleri işlemek gibi kötülüklerin adalet sıfatını ortadan kaldıracağı hususunda bir anlaşmazlık yoktur. Ancak bidat olan inanışların adalet sıfatını ortadan kaldırıp kaldırmayacağında anlaşmazlığa düşülmüştür. Kifayete gelince; bu şart halife olacak kişinin korkmadan ve çekinmeden cezaları tatbik edebilmesini ve savaşlara girebilmesini; bütün bunların neler getirip götüreceğini öngörebilmesini ve insanları buna göre yönlendirmesini; toplumsal gücü ve hangi durumların kötü sonuçlara sebep olabileceğini bilmesini ve devlet idare etmenin getireceği zorluklara katlanabilecek güçte olmasını ifade eder. Duyu ve organların sağlam olmasına gelince; delilik, körlük, sağırlık ve dilsizlik gibi eksiklikler ve işlevsizlikler, yine iki elin veya iki ayağın yokluğu gibi eksiklikler, kendisine tevdi edilecek görevlerin yerine getirilmesinde büyük önem taşıdığından bunların tam olması şartı aranır. Eğer bu organlardan birinin yokluğu gibi sadece görünüm bozukluğuna sebep olan eksikliklerde ise, bu organların varlığının şart koşulması kemal açısından aranır. Devlet başkanının tasarrufta bulunmasına ve görevlerini yerine getirmesine engel olan diğer durumlar da, organların eksikliği gibi değerlendirilir. Bu durumlar iki çeşittir: Birincisi, esirlik gibi, kişinin tasarrufta bulunmasına tamamen engel teşkil eden baskı ve boyunduruk altında bulunmasıdır ki, organların eksik olmasında olduğu gibi, bu makama gelecek kişinin böyle durumlardan uzak olması şarttır. İkincisi, devlet başkanının bir isyan veya zorlama olmadan, yardımcılarından bazılarının nüfuzuna girip kendisinin etkisiz hale gelmesidir ki, bu durum organ eksikliğinden farklı olarak değerlendirilir.23 Kureyşî olması şartının konulmasından beklenen bir amaç ve menfaat olmalıdır. Bütün incelikleriyle ve derinlemesine araştırdığımızda bu şartın konulmasındaki hikmetin, asabiyet (toplumsal güç ve taban) amacından başka bir şey olmadığını görüyoruz. Çünkü savunma ve hakları elde etme asabiyet sayesinde olduğu gibi, ortaya çıkabilecek anlaşmazlıklar ve gruplaşmalar da, bu makama gelenin sahip olduğu asabiyet sayesinde ortadan kalkar ve insanlar ondan razı olup sükûnet ve istikrar hâkim olur.24 İslâm hukukunda halifenin (devlet başkanı) görev süresi belli bir zamanla sınırlandırılmamış, hayatta kaldığı müddetçe görevine devam etme imkânı verilmiştir. İslâm hukukçuları, iş başındaki devlet başkanının görevden alınmasını gerektiren sebepleri genel olarak şunlardır: Halifenin irtidad etmesi, düşmanın veya isyancıların eline düşüp esir olması, ölümü, delirmesi, istifası, seçilmek için gerekli olan niteliklerden birini yitirmesi. Bunların içinde en çok tartışılan ve uygulamada hiç değilse görünüşteki bir sebep olarak ön plana çıkan, halifenin bu makama geçmek için sahip olması gerekli niteliklerden birini kaybetmesi hususudur. İslâm hukukçuları, adâlet vasfını kaybeden veya vücudunda görevini sürdürmeye mâni noksanlıklar meydana gelen devlet başkanının ehlü’l-hal ve’l-akd tarafından azledileceğini kabul etmişlerdir. Halifenin adâlet vasfını kaybetmesine yol açan ve dolayısıyla azlini gerektiren fısk hali, bazı âlimlere göre, küfrü gerektiren söz ve davranışlarda bulunmasıdır. Diğer bazı âlimlerse bu dereceye varmasa bile dinen haram ve yasak sayılan davranışlarda bulunmanın da halifenin azlini gerektirdiği görüşündedirler.25 Seçmenler grubu için aranılan şartları Maverdi şöylece özetlemiştir: 1- Her yönü ile doğru bilinen, adil bir şahıs olmak. 2- Halifeliğe aday olan kimsedeki aranılan şartları bilmeye yeterli ilim sahibi olmak. 3- Birden fazla Halife adaylarından hangisinin amme işlerini idareye en muktedir, bu nevi işleri en iyi bileni seçmeye götürücü bilgi ve görüş sahibi olmak.26 İSLAMÎ SİYASETİN PRENSİPLERİ Kur’an ve hadislerde belirli bir İslamî yönetim sisteminden ziyade, yönetimin üzerinde İbn Haldun, Mukaddime I, 273-274. İbn Haldun, Mukaddime I, 275. Hadis olarak zikredilen hilafetin Kureyşiliği vurgusu, Hatipoğlu’na göre hadis değildir. Ayrıntılı bilgi için bkz.: Mehmed Said Hatipoğlu, “İslam’da İlk Siyasi Kavmiyetçilik Hilafetin Kureyşliliği”, Ankara Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 23 Sayı: 1, Yıl: 1979. Bu hadisin uydurma olduğuna dair diğer bir değerlendirme için bkz.: Muhammed Âbid Câbirî, İslam’da Siyasal Akıl, çev. Vecdi Akyüz, Kitabevi Yay., İstanbul 1997, 270-272. 25 Atar, "Azil", DİA, IV, 326; Aydın, "Hal", DİA, XV, 218. 26 Maverdi, Ahkâmus-Sultaniyye, 31. 23 24 628 ULUSLARARASI İSLAM VE MODEL İNSAN SEMPOZYUMU 26-27 NİSAN 2018 KAHRAMANMARAŞ yükseleceği vazgeçilmez prensiplerden bahsedildiğini söylemek mümkündür. Bu prensipleri şöylece somutlaştırıp, Hz. Peygamber ve Hz. Ömer yönetimlerindeki tezahürleri üzerinde durabiliriz: Meşruiyet: Yönetimin referansını nereden alacağını ifade eder. Yöneticinin temel referans kaynağı Kur’an ve Sünnet olmalıdır. Siyasetle dini birbirinden ayrı görmeyen Hz. Peygamber, Mekke’de baskı ve işkencelerle tebliğ tıkanınca siyasi çözüm olarak bazı tâbilerini önce Habeşistan’a göndermiş, sonra da hep birlikte Medine’ye hicret etmişlerdir. Bireysel boyuttan devlet yönetimine kadar geniş çaplı bir sorumluluğu ortaya koyan meşruiyet boyutu, bazı ayetlerde şöylece ifadesini bulmuştur: Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır. (Âl-i İmran 104) Onlar, Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emrederler. Kötülükten men ederler, hayır işlerinde birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar salihlerdendir. Onların yaptıkları hiçbir hayır karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah, takva sahiplerini çok iyi bilir. (Âl-i İmran 114-115) Eğer onlara yeryüzünde imkân ve güç verirsek, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, marufu emrederler, münkeri yasaklarlar. İşlerin sonu Allah'a aittir. (Hac 41) Kur’an- Kerim insanın halifeliğini vurgulayarak ona bu misyonunu yerine getirmede ufuk açmak üzere birçok yerde ma’ruf ve münker kavramlarını kullanmaktadır. “Emr-i bi’l-ma’ruf ve nehyi ani’l-münker” şeklinde her insana bu görevi tevdi etmiştir. Ma'ruf, akıl ve şeriatla güzel olduğu bilinen; münker ise, akıl ve şeriatla kötü olduğu bilinen her fiile denir.27 Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin (/zalimlerin) tâ kendileridir. (Maide 44-45) Aralarında, Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma ve Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni şaşırtmalarından sakın. (Maide 49) Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin. (Şuara 151152) O şehirde dokuz kişi vardı, bozgunculuk eder, huzurlu bir ortam istemezlerdi. (Neml 48) Onlara “Yeryüzünde bozgunculuk etmeyin” dendiğinde, “Biz ancak düzeltiyoruz” derler… Hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Onlar savaşmaya son verecek olurlarsa, artık düşmanlık yalnız zalimlere karşıdır… Onları Allah'ın izniyle bozguna uğrattılar; Davud Calut'u öldürdü, Allah Davud'a hükümranlık ve hikmet verdi ve ona 27 İsfahani, Müfredat, 693-694. 629 ULUSLARARASI İSLAM VE MODEL İNSAN SEMPOZYUMU 26-27 NİSAN 2018 KAHRAMANMARAŞ dilediğinden öğretti. Allah'ın insanları birbiriyle savması olmasaydı yeryüzünün düzeni bozulurdu. Fakat Allah âlemlere lütufkârdır. (Bakara 11, 193, 251) İlahi vahyin uygulanabilirliğini ortaya koyucu bir yol (sünnet) açan Hz. Peygamber, birey ve toplumun yücelmesi adına sistemli yönetilmeyi (siyaset) geliştirici adımlar da atmıştır. Her yönde her türlü kılavuzluk eden bir Peygamber olarak, medeni mürşitlik misyonunu siyaset alanında Medine Vesikası ile somutlaştırmıştır. Hamidullah’a göre, Medine Vesikası, “ilk İslam Devletinin Anayasası olmasından başka, aynı zamanda yeryüzünde bir devletin vazettiği ilk yazılı anayasa olma”28 özellik ve ayrıcalığına da sahiptir. Medine Vesikasında otorite olarak Allah ve Hz. Peygamber’in kabulü, Medine’de kurulmakta olan İslam Devletinin meşruiyet temeli hususunda belirleyici bir fonksiyona sahiptir. Yesrib’de yaşayan farklı gruplar arasında uzun yıllar boyu devam eden mücadele ve savaşlar neticesinde siyasi birliğin sağlanamamış olması, şehre dışarıdan gelen Hz. Peygamber’in aynı zamanda siyasi lider olarak kabul edilmesini kolaylaştırmıştır. Adaletin herkes için vazgeçilmezliğini temin edebilecek konumda görülen ve şehir nüfusunun en fazla % 15’ini oluşturan Müslüman grubun liderinin hakemlik misyonunu ifade eden madde29 bu açıdan oldukça önemlidir.30 Yönetici-yönetilen ilişkisini meşru zemine oturtan kavramlardan biri bey’attir. BYA kökünden gelen bey’at, otorite sahibine itaat etmek üzere yapılan bir antlaşmadır. Aslında alım satım akdine kıyasla bağlılık andına da bu isim verilmiştir. Akabe Bey’atini sözkonusu edinen ayet, bey’atin içeriğine de değinmektedir:31 “Ey Peygamber! Mümin kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmamak, hırsızlık etmemek, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir yalan uydurarak gelmemek ve iyi ve doğru işlerde sana isyan etmemek üzere sana bey’at etmek için geldiklerinde onların bey’atını al ve onlar için Allah'tan bağışlanma dile. Şüphesiz Allah, bağışlayıcı ve çok merhametlidir.” (Mümtehine 12) Halife Ömer, otoritesinin referansını şöyle ifade etmiştir: “Allah ve Peygamberine uyduğum sürece bana itaat edin, eğer uymazsam bana itaate mecbur değilsiniz.”32 Ebu Musa’ya yazdığı mektupta, “Ben, Kur’an’ın size emrettiğini emrediyorum. Muhammed’in size yasakladığını yasaklıyorum. Fıkha ve Sünnete tâbi olmanızı emrediyorum”33 diyerek, otoritesinin kaynağını ortaya koymuştur. Hz. Ömer, Sa’d b. Ebi Vakkas’ı Irak ordularının başına komutan yaptığında ona söyledikleri, yönetim erkini elinde bulunduran kişinin durumunu ifade etmektedir: “Ey Sa’d! Sakın, Resulullah’ın dayısı ve sahabisi diye söylenen sözler Allah hakkında seni aldatıp gururlandırmasın. Çünkü Allah ile hiçbir kimse arasında, ona itaat etmenin dışında bir bağlantı yoktur. İnsanların tamamı Allah’ın huzurunda eşittirler. Allah, onların Rabbidir, onlar da onun kullarıdırlar. Fakat afiyette olmak hususunda birbirinden üstündürler. O’nun yanındakini ise ancak itaatle elde edebilirler. Sen, Resulullah’ı bi’setinden vefatına kadar ne yapar gördünse, onu yap. Emir budur. Sana öğüdüm budur. Eğer bu öğüdümü tutmaz, başka yöne saparsan, amelin boşa çıkar ve kayba uğrayanlardan olursun.”34 Hz. Ömer, ümmetin ileri gelenleriyle istişare yapıp ahit almadan kimsenin kimseye biat edemeyeceğini, aksi halde devlete savaş açmış kabul edileceğini, dolayısıyla da öldürüleceğini belirtmiştir.35 Adalet: Kelime olarak adl, “adele” fiilinden türeyen soyut isimdir. Adele'nin anlamlarına gelince; (a) düzeltmek, düz oturmak, tadil/tashih etmek; (b) eğri bir yoldan doğru bir yola kaymak, sapmak, geçmek ; (c) eş, eşit, muadil olmak; (d) dengede tutmak, dengelemek, tartmak, dengede olmak. Kavramsal olarak; doğruluğu zihinde kesinlikle yer etmiş, sabitleşmiş şeydir. Hak yememek, dengeyi gözetmek, 28 Hamidullah I, 189. “Madde 42: Bu sahifede (yazıda) gösterilen kimseler arasında zuhurundan korkulan bütün öldürme yahut münazaa vakalarının Allah'a ve Resûlullah Muhammed'e götürülmeleri gerekir. Allah bu sahifeye (yazıya) kuvvetli ve en iyi riayet edenlerle beraberdir.” 30 Çil, Halit, “Yesrib'in Medine'ye Dönüşümünde Hz. Peygamber'in Siyasi Rolü”, Nübüvvet ve Medeniyet, 479. 31 Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, 203. 32 Âlu İsâ, II, 570. 33 Abdurrezzâk, Musannef, XI, 213. 34 Taberî, II, 382; İbn Kesir, VII, 61-62. 35 İbn Sa’d, III, 319. 29 630 ULUSLARARASI İSLAM VE MODEL İNSAN SEMPOZYUMU 26-27 NİSAN 2018 KAHRAMANMARAŞ itidalden ayrılmamak ve doğru yoldan sapmamak gibi insani ve sosyal değerlerin bir bileşkesidir. İlahi adalet bütün bu değer ve faziletlerin bir sentezi olarak anlaşılsa gerektir. Düzgün veya usulüne uygun olmayan şey ise "cevr" (haksızlık, eza) adını alır.36 Adalet, kişinin vermesi gerekeni vermesi ve alması gerekenin en azını almasıdır. İhsan ise, vermesi gerekenden fazlasını vermesi, alması gerekenden daha az almasıdır. Buna göre, ihsan, adaletin üstündedir.37 Said b. Cübeyr adl kelimesinin manasını soran Halife Abdülmelik’e şöyle yazmıştır: 38 Adl dört kısımdır: (1) hüküm vermede adalet39 (2) kelamda adalet40 (3) kurtuluş ve arınmanın sebeplerine tevessül olunmasında adalet (doğru davranışa yöneliş)41 (4) Allah’a eş koşmaktan kaçınmak.42 Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (Maide 8) Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür. (Nisâ 58) Medeniyetin temeli ve devlet yönetiminde en başta gelen umde adalettir. İlahi vahiy insanlara adaleti emretmiş,43 Hz. Peygamber adaletin boyutlarını açıklamış,44 adaletin ferdi ve toplumsal hayatta nasıl gerçekleşeceğini fiilen göstermiştir. Adalet temelinde yükselen bir devlet ve toplum medeniyet ufuklarında yol alacaktır. Vesika'da sıkça yer alan yaralama, öldürme, fidye-i necat, kan diyetleri gibi ifadeler, Yesrib toplumunun uzun yıllar bu hastalıklarla cebelleştiğini göstermektedir. Halife Ömer adaleti icra etmede kendisine bile ayrıcalık tanımamış, yeri geldiğinde tebaasından herhangi biriyle yan yana yargılanmaktan çekinmemiştir. Übeyy b. Ka’b ile arasında bir anlaşmazlık çıkmıştı. Ona, “Aramızda birisini hakem yapalım” dedi ve Zeyd b. Sâbit üzerinde karar kıldılar. Sonra kalkıp onun yanına gittiler. Hz. Ömer, Zeyd’e, “Biz bir konuda anlaşmazlığa düştük ve aramızda hükmetmen için de sana geldik. Seni çağırtmadım çünkü davacılar hakemin ayağına gider” dedi. Zeyd b. Sâbit, odanın üst tarafını göstererek, “Ey Müminlerin Emiri! Şöyle buyur!” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer ona, “Bu yaptığın bir adaletsizliktir. Çünkü benim de hasmımla yan yana oturmam gerekiyor” dedi. Sonra ikisi birlikte Zeyd’in önünde diz çökerek oturdular. Übeyy, iddiasını söyledi. Hz. Ömer de bunu inkâr etti. Zeyd, Übeyy’e dönerek, “Müminlerin Emirini yeminden affet. Zaten bunu ondan başkası için de istemem” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer yemin ederek şunları söyledi: “Zeyd, Ömer’le sıradan bir Müslümanı bir tutmadıkça kadılık yapamaz.”45 “Haksızlığa uğrayan kimsenin hakkını, zorla da olsa haksızdan alırız.”46 diyerek Hz. Ömer adalet anlayışını ortaya koymuştur. Hz. Ömer, devlet başkanları ve yönetim kadrosundakileri bir lider olarak görmüş, “İmam ve önderleri sapmadıkça insanlar istikametten ayrılmaz”47 diyerek, onların her hal ve hareketlerinde Hadduri, İslam'da Adalet Kavramı, 22, 24. Isfahani, Müfredat, 285. 38 İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, XXXI, 2839. 39 Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. (Nisa 58) 40 Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adaletli olun, Allah'a verdiğiniz sözü tutun. (En’âm 152) 41 Öyle bir günden korkun ki, ne kimse bir başkasının cezasını öder, ne kimseden fidye kabul edilir, ne kimseye bir şefaat fayda verir, ne de onlar bir yardım görürler. (Bakara 123) 42 İnkâr edenler başka şeyleri Rablerine denk tutuyorlar. (En’âm 1) 43 Allah şüphesiz adaleti, ihsanı, yakınlara bakmayı emreder; hayâsızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasak eder. Tutasınız diye size öğüt verir. (Nahl, 90) Ayrıca bkz: Nisa, 58, 135; Maide, 8. 44 Hz. Peygamber, zalim idareciye adaleti hatırlatmanın büyük bir cihad olduğunu ifade etmiştir (Tirmizi, “Fiten”, 13; Nesâi, “Biat”, 37). 45 Hindî, Kenzu’l-Ummâl, 14445; Kandehlevi, II, 137-38. 46 Taberî, II, 383-84; İbn Kesir, VII, 62-63. 47 Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, X, 343. 36 37 631 ULUSLARARASI İSLAM VE MODEL İNSAN SEMPOZYUMU 26-27 NİSAN 2018 KAHRAMANMARAŞ dikkatli olmaları gerektiğine vurgu yapmıştır. Liderlerin yaşantı ve davranışlarına göre yönettiklerinin şekilleneceğinden hareketle, onları dört gruba ayırmıştır:48 a) Hem kendini hem de valilerini devlet malını yemekten engeller ki bu, Allah yolunda cihat eden kimse gibidir. Allah’ın eli ona rahmetle açılır. b) Zaaf sahibidir, kendisini engeller ama valileri onun zaafından dolayı oburca yerler. Bu, uçurumun kenarındadır, kurtuluşu Allah’ın rahmetine kalmıştır. c) Valilerini engeller, fakat kendisi oburca yer. Bu, Resûlullah’ın, “Güdücülerin en kötüsü, acımasız olandır (doymak bilmeyenidir)” dediği yöneticidir. Yalnız kendisi helak olur. d) Hem kendisi hem de valileri yemeye doymaz. Bunlar hep birlikte helak olurlar. İnsanların adaletli davranmasını engelleyen sebepler kısaca şöyledir: Yakınlarını kayırma, hevese uyma, kin ve öfke, din ve inanç farkı.49 Şûra / İstişare: Müslümanların işlerini kendi aralarında meşveret/danışma yoluyla çözmeleri bir vecibedir. Böylece ortak akıl meydana gelir ve yanılma şansı en aza indirgenmiş olur. Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, şüphesiz Allah tevekkül edenleri sever. (Âl-i İmrân,159) Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar. (Şûrâ, 38) Ebu Hureyre, “Hz. Peygamber’den daha çok, arkadaşlarıyla istişare eden kimse görmedim!”50 demiştir. Hz. Ömer de bu konuda şöyle demiştir: “Resulullah, yanlarında Ebu Bekir ve ben de bulunduğum halde Müslümanların meselelerini konuşmak için gece geç vakte kadar uyanık kalırlardı.”51 Rivayetlerden Hz. Ömer’in, ehil kişilerle istişare etmeyi zorunlu gördüğü anlaşılmaktadır. “Bir iş yaparken, Allah’tan korkan kimseye danış,”52 “Ferdî görüş zayıf bir ip, iki görüş zayıf iki ip, üç ve daha çok görüş ise kopmaz bir ip gibidir”53 gibi sözlerle istişarenin gücüne ve önemine vurgu yapmıştır. Zor bir mesele ile karşılaştığında gençleri çağırır, onlarla istişare eder, onların akıllarının keskinliğini kontrol ederdi.54 Hz. Ömer herkese danışırdı. Hatta o zaman şartlarında hakir görülen kadınlarla da istişare ederdi. Çoğu kez de kadınların görüşlerini uygun bulur ve onunla hükmederdi.55 Kendisi her zaman sahabenin ileri gelenleriyle istişarede bulunmuş ve genellikle son olarak da Hz. Abbas’a danıştıktan sonra nihai kararını vermiştir.56 Onun istişare meclisinde seçkin insanlar vardı: Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Talha, Hz. Zübeyr, Hz. Abdurrahman b. Avf ve görüşüne önem verdiği diğer kişiler.57 Sevâd arazileri meselesi için şûra heyetini topladığında onlara şu giriş konuşmasını yaptı: “Şüphesiz ben sizi rahatsız etmek istemem, ancak size ait olan iş ve mesuliyetlerden yüklenmiş bulunduğum hususlarda ve üzerime aldığım emanette bana ortak olmanız için sizi rahatsız ettim. Muhakkak ki ben de sizin her biriniz gibi bir insanım. Siz ise bugün hak ve doğru olanı ikrar edersiniz. Bana muhalefet eden etti, muvafık düşünen de muvafakat etti. Ben sizin, benim nefsi arzularıma tâbi olmanızı istemiyorum. Sizin elinizde hakkı söyleyen bir Kitap var. Allah’a yemin ederim ki, arzu ettiğim bir şeyi eğer söylersem, ben onunla ancak hakkı murat ederim...” Hz. Ömer’in bu konuşmanın devamında söylediği şeyler onları ikna etti ve onlar da onun görüşünü benimsediler.58 Liyakat / Ehliyet: Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman Şeyzerî, 730-731. Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, 119-120. 50 Tirmizî, “Cihad”, 34. 51 İbn Hanbel, Müsned, I, s. 178 (311); Tirmizî, “Salât”, 126; Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, X, 356. 52 İbn Rıdvân, 160. 48 49 53 İbn Kuteybe, I, 31; Hindî, Kenzu’l-Ummâl, 8770. 54 Hindî, Kenzu’l-Ummâl, 8767. 55 Hindî, Kenzu’l-Ummâl, 8768. 56 İbn Kesir, VII, 179. 57 İbn Sa’d, III, 263. 58 Ebu Yusuf, 58-60; Temmavi, 109-110. 632 ULUSLARARASI İSLAM VE MODEL İNSAN SEMPOZYUMU 26-27 NİSAN 2018 KAHRAMANMARAŞ adaletle hükmetmenizi emreder. (Nisâ, 58) Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir. (Nisâ, 59) “İş, ehil olmayana verilince kıyameti bekle!”59 Halife Ömer’e göre; “Yönetim işi, ancak haksızlık ve zulümden uzak bir şiddet, zafiyetten öte bir yumuşaklık ile başarılı olur.”60 Yönetim işine talip olanlarda aradığı vasıflar İslam’ın siyaset mantığını gözler önüne sermektedir. “Öyle bir kişi istiyorum ki, emir seçildiğinde sanki onlardan birisi gibi olsun. Emir seçilmediği takdirde de sanki onların emiriymiş gibi davransın.61 Bu işi ancak, zafiyet olmaksızın yumuşak, şiddet olmaksızın sert, israf olmaksızın cömert, cimri olmaksızın tutumlu olan bir zat yüklenir. Bu vasıflara da ancak şu kimseler sahip olabilir ki, haksızlığa göz yummaz, Allah’tan başkasına boyun eğmez, menfaat peşinde koşmaz, davranışlarında gösteriş bulunmaz, ağzıyla tek bir kelime yalan söylemez, fakat azminde sebat eder, kendinin ve yakınlarının aleyhine dahi olsa hak ile hükmetmekten ayrılmaz, kişiliğini korur ve hiddetine rağmen hakkı gizlemez.”62 Hz. Ömer, devlet başkanının başarılı olabilmesi için yapması gerekenleri şöylece özetlemiştir: “Meşru yollarla vergi toplama gücü, bunu gerekli şekilde harcama, zulme varmayan ölçüde sertlik, gevşekliğe varmayan ölçüde yumuşaklık.”63 Bir gün Hz. Ömer, arkadaşlarına “haydi herkes bir şey dilesin” dedi. Mecliste bulunanlardan kimi “ben şu oda dolusu gümüşüm olsun da onu Allah yolunda harcayayım isterim”, kimi “şu oda dolusu altınım olsun da Allah yolunda harcayayım” şeklinde temennilerde bulundular. Hz. Ömer “başka ne istersiniz?” diye tekrar sorunca onlar, “biz başka bir şey istemeyiz, sen ne istersin?” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Hz. Ömer; "Ben, Ebu Ubeyde b. el-Cerrah, Muaz b. Cebel ve Huzeyfe b. el-Yeman gibi adamlardan oluşan şu oda dolusu insan isterim ki, onları Allah'a itaat yolunda görevlendireyim” dedi. Sonra üçüne de bir miktar mal gönderdi ve hepsi de o malları dağıttılar.64 Tam bir icraat ve hareket adamı olan Hz. Ömer, konuşmaktan çok yapmayı tercih etmiştir. “Ben size sözle akıl verecek değilim, ancak davranışlarımla size örnek olacağım”65 şeklindeki beyanıyla, çalışmanın beraberinde getirdiği dinamizmi insanlara göstermiştir. “Görüş çok, çözüm az” 66 diyerek, çözümcü bir yaklaşımla meselelere eğilip, söze amelle değer katmıştır. Hz. Ömer komutanlarından Kadisiye’de olduğu gibi, sefere çıktıkları yerlerin stratejik ve coğrafî özellikleri, düşmanın durumu hakkında devamlı ayrıntılı yazılı raporlar göndermelerini istemiştir. Kadisiye’de Sa’d b. Ebi Vakkas’a, “Nerelere uğradığınızı, düşmanın durumunu, Müslümanların karargâhını ve bölgeyi öyle tavsif et ki oraları gözümle görmüş gibi olayım” demişti.67 Yerine göre Hz. Ömer, idareciliği daha iyi bilen insanı bulduğunda, ondan daha az bileni görevden alıp yerine tayin etmiştir. Şurahbil’i azledip yerine Muaviye’yi atadığında şu açıklamayı yapmıştır: “Seni ondan daha çok seviyorum, bir kusurdan dolayı seni azletmedim. Sadece adamdan daha güçlü bir adam istedim.”68 Liyakati sadece yöneticide aramamak, bunun kadar yönetilenlerde de aramak zorundayız. “Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. (Ra’d 11) Bir millet kendilerinde bulunan güzel meziyetleri değiştirmedikçe Allah onlara verdiği nimeti değiştirmez. (Enfâl 53)” Bir adam Hz. Ali'ye şu soruyu sordu: Müslümanların neyi var ki Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in halifelikleri hususunda anlaşmazlığa düşmediler de senin halifeliğinde anlaşmazlığa düştüler. Hz. Ali şu cevabı verdi: “Çünkü Ebu Bekir ve Ömer benim gibilerin idarecisiydi; ben ise senin gibilerin Buhârî, “İlim”, 2. Ebu Yusuf, 195; İbn Kuteybe, I, 9; Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, X, 344. 61 Hindî, Kenzu’l-Ummâl, 14311; Kandehlevi, II, 99. 62 Ebu Yusuf, 43; Hindî, Kenzu’l-Ummâl, 14266; Kandehlevi, II, 82. 63 İbn Rıdvân, 427-28. 64 Buhari, Tarihu's-Sağir, I, 79. 65 Taberî, II, 435; İbn Kesir, VII, 79. 66 Belâzurî, X, 331. 67 Taberî, II, 387; İbn Kesir, VII, 64; Kureşî, Evveliyyâtu’l-Faruki’s-Siyasiyye, 296-98. 68 Taberî, II, 490. 59 60 633 ULUSLARARASI İSLAM VE MODEL İNSAN SEMPOZYUMU 26-27 NİSAN 2018 KAHRAMANMARAŞ idarecisiyim.69 Ahlakilik ve insanilik:70 İslam’ın kalbinde insanın olduğu ve insanı terakki ettiren her şeyin ahlak kapsamında değerlendirilebileceği anlayışıyla siyaset yapılmalıdır. Çok geniş olan ahlakilik ve insanilik konusunu prensip haline getirmek müşkül görünmektedir. Kısaca bazı yönlerine değinmekle iktifa edeceğiz. Güven: Hz. Peygamber mümini tarif ederken, “Mümin, insanların malları ve canları konusunda kendisine güvendiği kişidir”71 diyerek mümin olan bir kişinin, başkalarının mallarına, canlarına, namuslarına zarar veremeyeceğini belirtmiştir. “Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların selâmette kaldığı kimsedir. Muhacir de Allah’ın nehyettiğini terk edendir”72 şeklinde Hz. Peygamber’in dilinde yer edinen güven unsuru, sıradan bir Müslüman için bile bu derecede hassas bir unsur iken, elbette yönetim için çok daha önemli bir kaide olacaktır. Hz. Ömer, güven zedelenmesinden dolayı, tövbe edip geri döndükleri bilinmesine rağmen Ridde olaylarına karışanlar arasından hiçbir zaman yönetici veya komutan seçmemiş, sadece asker olarak orduya almıştır.73 Bir gün Hz. Ömer, son derece şiddetli bir sıcağın olduğu günde, üzerinde birisi ile sarındığı, öbürüyle de başını örttüğü iki parça elbise ile güneşte durmuş, zekâttan toplanmış olan develeri sayıyor, renklerini ve yaşlarını tespit ediyordu. Hz. Osman bir gölgede oturmuş yazı yazıyor, Hz. Ali ise onun başucunda durmuş, Hz. Ömer’in kendisine söylediklerini kaydediyordu. Hz. Ali, Hz. Osman’a “Allah’ın kitabında Şuayb’ın kızının söylediği sözü duydun mu?” diyerek: “Babacığım, onu ücretle tut, çünkü ücretle istihdam edeceğin en iyi kimse, güçlü ve güvenilir olandır” (Kasas 26) ayetini okumuş ve Hz. Ömer’i eliyle göstererek, “İşte en güçlü ve güvenilir adam budur” demişti.74 Hz. Ömer, Medain’in fethinden sonra kendisine gönderilen Kisra’nın muhteşem hazinelerine baktığı zaman çok beğenmiş ve çok kıymetli nesneler olduklarını anlamış, “Bu nesneleri bize gönderen kimseler gerçekten güvenilir kimselerdir” demişti. Bunu duyan Hz. Ali de “Sen iffetli oldun, dolayısıyla halkın da iffetli oldu. Eğer sen bolca yiyip içseydin, halkın da yiyip içerlerdi”75 şeklinde karşılık vermişti. İnsan Merkezli Yönetim: Zarûriyyât, en üst düzeydeki yararları, yani toplumun varlığı ve dirlik düzenliği için vazgeçilmez temel hak ve değerleri ifade eder. Bunlar genel makâsıd kısmına dâhil olan hayat (can), nesil (nesep, ırz), akıl, mal ve dinin korunması şeklinde özetlenir ve literatürde “zarûriyyât-ı hamse, makâsıd-ı hamse, külliyyât-ı hams” gibi adlarla anılır.76 İnsanlar arasında üstünlüğün takva ile olduğu vurgulanmıştır. Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır. (Hucurât, 13) Hiç yeryüzünü dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz, lakin göğüsler içindeki kalpler kör olur” (Hac 46) İmran, halkı sıkıştırdığından bahsedince, Hz. Ömer kamçısını sıyırmış, baştan sona sıvazladıktan sonra şöyle demişti: “Ben, Muhammed’in arkadaşıyım. Vallahi yedirir doyururum, su verir suya kandırırım. Zorlukları göğüsler, engelleri aşar, ahlâksızlığa engel olurum. Şerefimi korur, adımımı sağlam atarım. İnatçıları ve tembelleri şiddetle yakalarım. Çok meneder, azarlarım; ancak az döverim. Sopayı gösterir, elle defederim. Böyle olmasaydı hatalı olduğumu kabul ederdim.” Onun bu sözlerini duyan Muâviye b. Ebi Süfyan, “Vallahi, Ömer halkını çok iyi tanıyordu” demiştir. Hz. Ömer İbn Haldun, Mukaddime, I, 297. Hz. Ömer’in yönetim anlayışı konusunda ayrıntılı bilgi için bkz.: Halit Çil, Ömer’ini Arayan Yüzyıl, Timaş Yay., İstanbul 2017; Çil, “Liderlik Teorilerine Göre Hz. Ömer’in Liderliği”, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi IV, (2012):234-251. 71 Buhârî, “İman”, 3; Tirmizî, “İman”, 12. 72 Buhârî, “İman”, 3-4. 73 Taberî, II, 385-468. 69 70 Taberî, II, 565; İbnu’l-Esir, III, 61. İbn Kuteybe, I, 52-53; Taberî, II, 466; İbn Kesir, VII, 113-14. 76 Boynukalın, “Makâsıdü’ş-Şeria”, DİA, XXVII, 424. 74 75 634 ULUSLARARASI İSLAM VE MODEL İNSAN SEMPOZYUMU 26-27 NİSAN 2018 KAHRAMANMARAŞ bu siyasetiyle, adalet ve hakları korumakla halkının rahatını tam manasıyla sağlamak istiyor, sonra da azgınları ve müfsitleri cezalandırıyordu.77 Fikir ve inanç hürriyeti: Allah'ın ayetlerinin inkâr edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar bundan başka bir söze dalıncaya (konuya geçinceye) kadar kâfirlerle beraber oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Elbette Allah, münafıkları ve kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir. (Nisa 140) Dinde zorlama yoktur; Artık hak ile batıl iyice ayrılmıştır. (Bakara, 256) Öğüt ver; çünkü sen öğüt vericisin. Yoksa onları zorlayacak değilsin. (Gaşiye, 88/21-22) İnanç özgürlüğü, bir toplum sözleşmesi ve ilk İslam Devletinin anayasası olan Medine Vesikasında vurgulanacak kadar önemli bir esastır. Bu esas, medeni alanda ilerlemenin de temel dinamiğidir. Çünkü özgürlük, toplumda fikri zenginliği ve bilgi üretmeyi besler. Madde 25'e göre; Benû Avf Yahudileri, Müminlerle birlikte bir ümmet teşkil ederler. Yahudilerin dinleri kendilerine, Müminlerin dinleri kendilerinedir. Buna gerek mevlaları ve gerekse bizzat kendileri dâhildirler.78 Devlet başkanı olarak insanlara hitap etmek üzere minbere çıkıp “Ey insanlar! Sözümü dinleyin!” dediğinde Selman, “Hayır, seni dinlemeyiz!” diye karşılık vermişti. Hz. Ömer bu duruma sinirlenmeden sebebini sorunca Selman, “Bize ganimetten parça kumaş verdin ki bundan elbise çıkmıyor. Ama görüyorum ki senin üzerinde tam bir elbise var” dedi. Hz. Ömer oğlu Abdullah’a seslenerek durumu açıklamasını istediğinde o, kendi payını babasına verdiğini söyledi. Selman, “Şimdi seni dinler ve itaat ederiz!” deyip yerine oturdu.79 Benzer bir fikir hürriyetini, o zamanki toplumda hakir görülen kadınlardan biri göstermiştir. Hz. Ömer’in mehiri kısıtlaması üzerine, ayetle kendisine itiraz eden kadının görüşünü benimsemiş ve yasağı derhal kaldırmıştır.80 Aidiyet: Hicret sonrası Medine’de kurulmaya çalışılan devletin nüvesini teşkil eden Medine Vesikası ile Müslüman, Yahudi, müşrik ve kısmen Hıristiyanlardan oluşan toplum, etnik ve dini temelde “ümmet”81 kavramıyla ortak/bir arada yaşama çatısı altına alındı. Hz. Muhammed, Medine'nin sosyal, dini ve demografik yapısını ortaya çıkarmak için ilk nüfus sayımını yaptırmış, Huzeyfe'ye; “Din olarak İslam’ı seçen ve Müslüman olan kimselerin isimlerini (tek tek) yazıp getiriniz.” demiştir.82 Nüfus sayımı sonucunda Medine'de 10.000 kişinin yaşadığı; bunlardan 1.500’ünün Müslüman, 4.000’inin Yahudi ve 4.500’ünün Müşrik Arap olduğu anlaşılmıştı.83 Hz. Peygamber, ikinci bir adım atarak, Medine'nin doğal şehir sınırlarını tayin etti ve dört bir köşeye birer işaret koyarak bir "Site Devleti”nin toprağını belirlemiş oldu ki, bu sınırlar içinde kalan bölge Vesika'nın 39. maddesinde "Yesrib vadisi içindeki alan (cevf), haram bir yerdir"84 şeklinde ifadesini bulmuştur. Hz. Ömer, “Küffarın elinde bulunan bir Müslümanı kurtarmam, bana Arap Yarımadası’ndan daha değerlidir. Müşriklerin elinde bulunan her Müslüman esirin esaretten kurtulması için verilecek para Beytülmalden ödenir” demişti.85 SONUÇ Kur’ân-ı Kerim siyaset ve devletin şekli konularını ele almamış, hadisler meydana gelen sorunları çözme adına kısmen tavzihatta bulunmuştur. Müslümanlar Hz. Peygamber’in vefatını müteakip meydana gelen Peygambersiz ortamda sivil siyasetle karşı karşıya geldiler ve yeni ortama uygun hilafet modelini geliştirdiler. Kur’an ve sünnet temel kaynaklarından elde ettikleri prensip verileri toplumsal kodlarla harmanlayarak, özellikle Hz. Ömer döneminde kurumsal devlet boyutuna taşımayı başardılar. Fetihlerle genişleyen coğrafi sınırlar, ekonomik katkıları yanında farklı kültür ve inançları da beraberinde getirdiler. Devletsiz dinin ayakta durması oldukça zor olmasına rağmen, doğru bir siyasetten yoksun devletin de zayıflayacağı aşikârdır. 77 Taberî, II, 579; Hasan, I, 320-21. 78 İbn Hişam, II, 174; Hamidullah, I, 208. İbn Kuteybe, I, 55. 79 80 Hindî, Kenzu’l-Ummâl, 45798. İbn Hişam, II, 172; Hamidullah, I, 206. 82 Buharî, “Cihad”, 180. 81 83 Ayrıntılı bilgi için bakınız: M. Tayyib Okiç, “İslamiyette İlk Nüfus Sayımı”, Ankara Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, c.VII, sayı:1, Ankara 1958, 14-15. 84 İbn Hişam, II, 175; Hamidullah, I, 209. Ebu Yusuf, 297. 85 635 ULUSLARARASI İSLAM VE MODEL İNSAN SEMPOZYUMU 26-27 NİSAN 2018 KAHRAMANMARAŞ Peygamber sonrası dönemde İslam’ın siyasi prensipleri ışığında ortaya çıkan hilafet modeli mutlak ve dini olmayıp, dönemsel ve siyasi olarak okunmalıdır. Prensip bazlı İslamî siyaset mantalitesi, tüm zamanlar için canlı çözümler sunacaktır. Meşruiyet, adalet, şûra, liyakat/ehliyet, ahlakilik ve insanilik prensiplerini Kur’an ve hadisten mülhem, modern zaman anlayış ve ortamını gözeterek harmanlayabilen siyaset anlayışı tüm insanlara hak ettikleri yönetim ortamını sunacaktır. Bunun en güzide örneği olarak Hz. Ömer’in siyaset anlayışı etraflıca incelenmeli ve siyasi model olarak uygulanabilir hale getirilmelidir. KAYNAKÇA ABDURREZZÂK, İbn Hemmâm es-San’ânî, el-Musannef, thk. Habiburrahman el-A’zamî, Beyrut 1970. AKYÜZ, Vecdi, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yay., İstanbul 1998. ÂLU İSÂ, Abdusselam b. Muhsin, Dirâsetun Nakdiyyetun fi’l-Merviyyâti’l-Vârideti fi Şahsiyyeti Ömer b. Hattâb, el-Câmiatu’l-İslamiyye, Medine 2002. ATAR, Fahrettin, "Azil", DİA, IV, TDV Yay., İst. 1991. AYDIN, Mehmet Akif, "Hal", DİA, XV, TDV Yay., İst. 1997. BELAZÛRÎ, Ahmed b. Yahyâ b. Cabir, Ensâbu’l-Eşrâf, thk. Süheyl Zekkâr& Riyâd Zerkây, Dâru’l-Fikr, Beyrut 1996. BOYNUKALIN, Ertuğrul, “Makâsıdü’ş-Şeria”, DİA, XXVII, TDV Yay., İst. 2003. BUHÂRÎ, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, çev. Mehmed Sofuoğlu, Ötüken Yay., İstanbul 1987. BUHARİ, Tarihu's-Sağir, thk. Mahmud İbrahim Zeyd, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut 1986. CÂBİRÎ, Muhammed Âbid, İslam’da Siyasal Akıl, çev. Vecdi Akyüz, Kitabevi Yay., İstanbul 1997. ÇİL, Halit, “Yesrib'in Medine'ye Dönüşümünde Hz. Peygamber'in Siyasi Rolü”, Nübüvvet ve Medeniyet, Kitap Dünyası Yay., İstanbul 2017. -------------, Ömer’ini Arayan Yüzyıl, Timaş Yay., İstanbul 2017. -------------, “Liderlik Teorilerine Göre Hz. Ömer’in Liderliği”, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi IV, (2012):234-251. EBÛ YUSUF, Ya’kûb b. İbrahim, Kitâbu’l-Harac, çev. Ali Özek, Hisar Yay., İst. 1973. el-ENSARÎ, Abdülhamid İsmail, "Ehlü’l-Hal ve’l-Akd", DİA, X, TDV Yay., İst. 1994. HADDURİ, Macid, İslam'da Adalet Kavramı, çev. Selahattin Ayaz, Yöneliş Yay., İstanbul 1991. HAMİDULLAH, Muhammed, İslam Peygamberi, İrfan Yay., İstanbul 1995. HASAN, Hasan İbrahim, Siyasî-Dinî-Kültürel-Sosyal İslam Tarihi, çev. İsmail Yiğit, Sadrettin Gümüş, Kayıhan Yay., 2. bs., İstanbul 1987. HATİPOĞLU, Mehmed Said, “İslam’da İlk Siyasi Kavmiyetçilik Hilafetin Kureyşliliği”, Ankara Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 23 Sayı: 1, Yıl: 1979. HEYWOOD, Andrew, Siyaset, çev. Heyet, Adres Yay., Ankara 2014. HİNDÎ, Alaaddin Ali el-Muttakî b. Hüsameddin, Kenzu’l-Ummâl, thk. Bekrî Hayyânî, Saffet es-Sakâ, Müessesetu’r-Risâle, 5. bs., Beyrut 1985. İBN HALDUN, Mukaddime, çev. Halil Kendir, Yeni Şafak Yay., Ankara 2004. İBN HANBEL, Ahmed, Müsned, thk. Şuayb el-Erne’vut, Adil Mürşid, Müesesetu’l-Risâle, Beyrut 1995. İBN HİŞAM, Ebu Muhammed Abdulmelik, Siret-i İbn Hişam İslam Tarihi, çev. Hasan Ege, Kahraman Yay., İstanbul 2006. İBN KESİR, Ebû’l-Fidâ’ İmâduddin İsmail el-Hâfız b. Ömer, Büyük İslam Tarihi (el-Bidâye ve’n-Nihâye), çev. Mehmet Keskin, Çağrı Yay., İstanbul 1994. İBN KUTEYBE, Ebu Muhammed Abdullah b. Müslim ed-Dineverî, Uyûnu’l-Ahbâr, Dâru’lKütübi’l-Mısriye, Kahire 1996. İBN MANZUR, Lisanu’l-Arab, Cemaluddin Muhammed b. Mükerrem, Lisânu’l-Arab, Dâru’lMaârif, Kahire, Tarihsiz. İBN RIDVÂN, Ebu’l-Kâsım el-Mâlikî, eş-Şuhubu’l-Lâmia fî’s-Siyâseti’n-Nâfia, thk. Ali Sâmi en-Neşşâr, Dâru’s-Sekâfe, Mağrib 1984. İBN SA’D, Muhammed b. Sa’d b. Menî’ ez-Zührî, Kitâbu’t-Tabakâti’l-Kebîr, thk. Ali Muhammed Amr, Mektebetü’l-Hâncî, Kahire 2001. 636 ULUSLARARASI İSLAM VE MODEL İNSAN SEMPOZYUMU 26-27 NİSAN 2018 KAHRAMANMARAŞ İBNU’L-ESİR, İzzuddin Ebû’l-Hasen Ali b. Muhammed eş-Şeybânî, İslam Tarihi (el-Kâmil fî’t-Tarih), çev. M. Beşir Eryarsoy, Bahar Yay., İstanbul 1985. İSFAHANİ, Ragıb, Müfredat, çev. Abdülbaki Güneş-Mehmet Yolcu, Çıra Yay., İstanbul 2012. KANDEHLEVİ, M. Yusuf, Hayatu’s-Sahâbe, çev. Ali Arslan, Akçağ Yay., Ankara 2004. KÖSE, Hızır Murat, "Siyaset", DİA, XXXVII, TDV Yay., İst. 2009. KUREŞÎ, Galip b. Abdulkafi, Evveliyyâtu’l-Faruki’s-Siyasiyye, Daru’l-Vefa, Mansûre 1990. LEWIS, Bernard, İslam'ın Siyasal Dili, çev. Fatih Taşar, Rey Yay., İstanbul 1992. MAVERDİ, Ahkâmus-Sultaniyye, çev. Ali Şafak, Bedir Yay., İstanbul 1994. MÜCAHİD, Huriye Tevfik, Fârâbî’den Abduh’a Siyasî Düşünce, çev. Vecdi Akyüz, İz Yay., İst. 2012. Mütercim Asım Efendi, Kâmusu'l-Muhit Tercümesi, c.III, s. 2637-2638. RAYYIS, M. Ziyauddin, İslam’da Siyasi Düşünce Tarihi, çev. Ahmed Sarıkaya, Nehir Yay., İstanbul 1990. ŞEYZERÎ, Abdurrahman b. Abdillah b. Nasr b. Abdirrah-man, el-Menhecu’l-Meslûk fî Siyaseti’l-Mülûk, thk. A. Abdullah el-Musa, Mektebetu’l-Menâr, Ürdün 1987. TABERÎ, Ebu Ca’fer Muhammed b. Cerîr, Tarihu’l-Ümem ve’l-Mulûk, Dâru’l-Kütübi’lİlmiyye, Beyrut 1988. TEMMÂVÎ, Süleyman Muhammed, Hz. Ömer el-Faruk ve Modern Sistemler, çev. M. Vesim Taylan, İstanbul 2004. TİRMİZÎ, Ebu İsâ Muhammed b. İsâ b. Savra (279:892), el-Câmiu’s-Sahih, nşr. Bedrettin Çetiner, İstanbul 1992. (Sünen-i Tirmizî Tercümesi, çev. Abdullah Parlıyan, Konya Kitapçılık, Konya 2004.) TUNAYA, Tarık Zafer, Siyasal Kurumlar ve Anayasa Hukuku, Cumhuriyet Yay., 2000. TÜRCAN, Talip, "Ülü’l-emr", DİA, XLII, TDV Yay., İst. 2012. 637