TÜRK HARP DİLİ VE EDEBİYATI
SEMPOZYUMU
BİLDİRİ KİTABI
21-22 HAZİRAN 2022
EDİTÖRLER
Doç. Dr. Emrah BOZOK
Öğr. Gör. Dr. Ahmet Metehan ŞAHİN
Öğr. Gör. Dr. Utku IŞIK
Öğ. Ütğm. Murat YILDIZ
Öğ. Tğm. Hüseyin KÖRPE
MİLLÎ SAVUNMA ÜNİVERSİTESİ
KARA HARP OKULU
ANKARA
Millî Savunma Üniversitesi Yayınları
TÜRK HARP DİLİ VE EDEBİYATI SEMPOZYUMU
BİLDİRİ KİTABI
21-22 Haziran 2022
Yayına Hazırlayan:
Doç. Dr. Emrah BOZOK
Öğr. Gör. Dr. Ahmet Metehan ŞAHİN
Öğr. Gör. Dr. Utku IŞIK
Öğ. Ütğm. Murat YILDIZ
Öğ. Tğm. Hüseyin KÖRPE
Grafik Tasarım
Nihat TUZCU
Baskı ve Cilt
Millî Savunma Üniversitesi Yayınları
Sertifika Numarası: 52940
ISBN: 978-625-7791-49-6
e-ISBN: 978-625-7791-51-9
Her hakkı mahfuzdur. Bu kitapta yayımlanan yazıların etik, bilimsel ve hukukî sorumluluğu
yazarlara aittir. Kitap, yayıncının izni olmaksızın çoğaltılamaz.
Ankara, 2023
"Türk milletinin dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay
olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yükseltmek için
çalışır… Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti
geçirdiği sayısız felaketler içinde ahlakının, geleneklerinin, hatıralarının,
çıkarlarının, kısaca bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde
korunduğunu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir."
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
İÇİNDEKİLER
SUNUŞ ..................................................................................................................................................... 1
I. BÖLÜM: ESKİ TÜRK DİLİ ....................................................................................................................... 3
KUTADGU BİLİG'DE HARP ALGORİTMASI ................................................................................................ 5
ESKİ TÜRKÇE METİNLERDE İSTİHBARATLA İLGİLİ MESLEKLER ............................................................... 11
XI. YÜZYILDA TÜRK KOMUTAN TİPOLOJİSİ VE FİGÜRATİF DİL SÖYLEMLERİ ......................................... 19
ESKİ UYGURCADA SAVAŞ VE BARIŞ FİİLLERİ ÜZERİNE NOTLAR: U- ....................................................... 27
ALTAY TÜRKÇESİNDEKİ SAVAŞ ARAÇ GEREÇLERİ ÜZERİNE KÖKEN BİLİMSEL BİR İNCELEME ................ 33
ORHUN YAZITLARI’NDAKİ ASKERÎ VE SİYASİ TERİMLERİN TÜRKİYE TÜRKÇESİNDEKİ İZLERİ ................. 47
ESKİ UYGUR MEKTUPLARINDA İDARİ - ASKERÎ BİR UNVAN: ‘IMGA’ ..................................................... 71
KARAHANLI TÜRKÇESİ METİNLERİNDE SAVAŞ HAMLELERİYLE İLGİLİ BAZI METAFORİK SÖZCÜKLER ... 81
II. BÖLÜM: YENİ TÜRK DİLİ ................................................................................................................... 91
SAHA (YAKUT) VE ALTAY DESTANLARINDA GEÇEN SAVAŞ ALETLERİ .................................................... 93
MANAS DESTANINDA SİLAH KÜLTÜRÜYLE İLGİLİ SÖZ VARLIĞI ........................................................... 101
TÜRKİSTAN İSTİKLALCİLİK (BASMACILIK) HAREKETİ SÜRECİNDE
SÖYLENEN BİR HALK TÜRKÜSÜ: ASKERLER ......................................................................................... 115
YABANCI UYRUKLU ASKERLERE TÜRKÇE ÖĞRETİMİ:
ÜÇDİLLİ ASKERÎ TERİMLER SÖZLÜĞÜ (TÜRKÇE - ARAPÇA - İNGİLİZCE) VE DERS MATERYALİ ............. 125
ORTA ÇAĞ HRİSTİYAN KAYNAKLARINDA TÜRK ASKERLER:
MAKHAİRAS KRONİĞİ ÖRNEĞİ ............................................................................................................ 145
ESKİ ANADOLU TÜRKÇESİ METİNLERİ BAĞLAMINDA BİR SAVAŞ UNSURU OLARAK
ATIN GÖRÜNÜMÜ ............................................................................................................................... 151
TÜRKÇE SÖZLÜKLERDE ASKERÎ TERİMLER ........................................................................................... 165
KISSA-İ TEMURNAMEDE GEÇEN HARPLE İLGİLİ ALINTI VE TÜRKÇE KELİMELER .................................. 205
TÜRKÜLERİN SÖZ VARLIĞINA YANSIYAN SAVAŞ ARAÇ GEREÇLERİ ..................................................... 217
İBN-İ ÂDİL MELHAMESİNDE TAKVİM, TABİAT VE MEKÂN BAĞLAMINDA
SAVAŞ KAVRAMI ÜZERİNE ................................................................................................................... 225
SAHA (YAKUT) TÜRKÇESİNDE ASKERLİKLE İLGİLİ TERİMLER VE İFADE ÇEŞİTLERİ ................................ 249
TÜRK SÖZLÜKÇÜLÜK GELENEĞİNDE DERLEME SÖZLÜĞÜ’NÜN YERİ VE DERLEME SÖZLÜĞÜ’NDE
“ASKERLİK, SAVAŞ VE ORDU” İLE İLGİLİ SÖZ VARLIĞI .......................................................................... 261
GÜVENLİK KAVRAM ALANI VE GÜVENLİK SÖZCÜĞÜNÜN EŞ DİZİMLİLİĞİ........................................... 269
OSMANLI TÜRKÇESİ İLE ÇAĞATAY TÜRKÇESİNİN ASKERÎ KELİMELER
BAKIMINDAN KARŞILAŞTIRILMASI....................................................................................................... 291
KADI BURHANEDDİN’İN ASKERLİĞİNİN DİVANINA YANSIMALARI ...................................................... 307
DOĞU TÜRKÇESİNDE KAVRAM ALANI OLARAK ‘ASKERLİK’:
ZAFER-NÂME-İ EMİR TEMÜR ÖRNEĞİ ................................................................................................. 325
KAVRAM ÖĞRETİM ARACI OLARAK ASKERÎ İÇERİKLİ BİLMECELER ...................................................... 347
MİSAFİR ASKERÎ PERSONEL (MAP)’A YÖNELİK ÖZEL AMAÇLI TÜRKÇE ÖĞRETİMİ BAĞLAMINDA
‘YABANCILAR İÇİN TÜRKÇE ÖĞRETİMİ: ASKERÎ METİNLER’ ADLI KİTABIN İNCELEMESİ ...................... 375
KÜLTÜR AKTARIM UNSURU OLARAK HARP EDEBİYATI METİNLERİNİN KULLANILMASI:
MANZUME-İ SİVASTOPOL ÖRNEĞİ ...................................................................................................... 401
ABDULAH ŠKALJİĆ’İN “TURCIZMI U SRPSKOHRVATSKOM JEZİKU” ADLI SÖZLÜĞÜNDEKİ
ASKERÎ SÖZ VARLIĞI ÜZERİNE BİR İNCELEME ...................................................................................... 415
III. BÖLÜM: ESKİ TÜRK EDEBİYATI ...................................................................................................... 431
HÂKÎ SÜLEYMAN-NÂMESİ’NDEN HAREKETLE
OSMANLI ASKERÎ TEŞKİLATINDAKİ SOLAKLARIN TASVİRLERİ .............................................................. 433
BÂKÎ’NİN GAZELLERİNDE SAVAŞ UNSURLARINDAN HAREKETLE SEVGİLİNİN GÜZELLİĞİ .................... 439
GÜZELLEME VE SOMUTLAMA BAĞLAMINDA
KLASİK TÜRK ŞİİRİNİN SAVAŞ FELSEFESİNİ OKUMAK........................................................................... 447
SULTAN ŞAİR I. AHMET’İN (BAHTÎ) DİVAN’INDA SAVAŞ VE SAVAŞ UNSURLARI.................................. 459
IV. BÖLÜM: TÜRK HALK EDEBİYATI .................................................................................................... 473
BAYBURTLU ZİHNÎ’NİN ŞİİRLERİNDE SAVAŞIN İZLERİ .......................................................................... 475
ÂŞIK EDEBİYATI VE SÖZLÜ TARİH İLİŞKİLERİ BAĞLAMINDA
ŞİFAÎ’NİN ÇANAKKALE DESTANI ÜZERİNE BİR ÇÖZÜMLEME ............................................................... 483
KÜLTÜREL DİLBİLİM AÇISINDAN TÜRKÇEDE ALP İMAJININ TASVİRİ ................................................... 495
DEDE KORKUT HİKÂYELERİ’NDE SAVAŞ HİLELERİ ................................................................................ 505
HARP TÜRKÜLERİNİN YİVLİ TURNASI MAVZER:
TÜRK HALK ŞİİRİNDE ATEŞLİ SİLAHLARIN GELİŞİMİ ............................................................................. 517
ANADOLU’DA ASKER UĞURLAMA - KARŞILAMA FOLKLORU ............................................................... 537
V. BÖLÜM: YENİ TÜRK EDEBİYATI ...................................................................................................... 551
ÖMER SEYFETTİN’İN HİKÂYELERİ’NDE HARP EDEBİYATININ İZLERİ ..................................................... 553
EDEBÎ ÜRÜNLERLE BİR HARP TARİHİ YAZMA YÖNTEMİ VE BİR ÖRNEĞİ;
1897 OSMANLI - YUNAN HARBİ .......................................................................................................... 565
TÜRK HİKÂYESİNDE MİLLÎ MÜCADELE ................................................................................................. 603
AŞK VE SAVAŞ İÇ VE DIŞ DÜŞMANIN DİYALEKTİĞİ .............................................................................. 621
DÜNYADA (H)/(D)ARP VARDI, SAYFALARDA DA:
1940-1960 ARASI CEZAEVİ HİKÂYELERİNDE II. DÜNYA SAVAŞI ETKİSİ ................................................ 627
BUHÂRA EMÎRLİĞİ’NİN BOLŞEVİK RUSLAR TARAFINDAN İŞGAL EDİLİŞİNE BUHÂRA AHBARI
GAZETESİ’NİN BAKIŞI ........................................................................................................................... 637
II. DÜNYA SAVAŞI’NIN TÜRKMEN EDEBİYATI’NA YANSIMALARI:
GOPUZLICA GIZ (KOPUZLU KIZ) ADLI HİKÂYE ÖRNEĞİNDE.................................................................. 645
“DİSPOSİTİF” AÇIDAN SAVAŞ ve AÇLAR ROMANINA BAKIŞ ................................................................. 655
BİR İSTANBUL AYDINI VE SAVAŞIN ANADOLU’DAKİ GÖRÜNÜMLERİ .................................................. 661
PİYADE MÜLAZIMI SÜLEYMAN SÜHEYL’İN RESİMLİ ESARET HATIRASI ............................................... 669
ULUSUN BEDENİNİ İNŞA ETMEK: MİLLÎ EDEBİYAT DÖNEMİ TÜRK ROMANINDA
ASKER MİLLET TAHAYYÜLÜ ................................................................................................................. 689
BİR MÜTEFEKKİR OLARAK ATSIZ’A GÖRE ASKERLİK VE ORDU............................................................. 695
BUZ İLE ATEŞ ARASINDA: SARI SESSİZLİK SARIKAMIŞ 1914 ................................................................. 705
BALKAN HARBİ’NDEN ÇANAKKALE’YE: EVİNE DÖNEMEYEN MEHMETÇİĞİN ROMANI
“ÇANAKKALE YANARKEN” ................................................................................................................... 721
CENGİZ DAĞCI’NIN ESİR KAMPI HATIRALARI....................................................................................... 731
YENİ TÜRK ŞİİRİNDE MİLLÎ ÖZGÜVEN İNŞASINDA İSTANBUL’UN FETHİ ARKETİPİ............................... 737
KRİPTOGRAFİNİN KÖKLERİNİ EDGAR ALLAN POE’DA ARAMAK:
ALTIN BÖCEK ÖYKÜSÜ’NDEN PEARL HARBOR BASKINI’NA ................................................................. 755
HARP VE EDEBİYATIN KESİŞİM NOKTASI:
TÜRK EDEBİYATINDA ASKER YAZARLAR VE ÖMER SEYFETTİN ............................................................ 765
REŞAT NURİ GÜNTEKİN’İN ESKİ HASTALIK VE MÜNEVVER AYAŞLI’NIN PERTEV BEY’İN ÜÇ KIZI
ROMANLARINDAKİ KADIN KARAKTERLER ........................................................................................... 779
ŞEHBENDERZÂDE FİLİBELİ AHMET HİLMİ’NİN ÖKSÜZ TURGUT ROMANINDA
TÜRK ORDU GELENEĞİ, ZİHNİYET, SİLAH VE TEÇHİZATA DAİR BULGULAR ......................................... 789
TARİHE ŞAİR GÖZÜYLE BAKMAK: MOTON DENİZ MUHAREBESİ ......................................................... 797
YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU’NUN YABAN ADLI ESERİNDE TOPYEKÛN HARP UNSURLARI ......... 811
BAHRİYE MATBAASI’NDA BASILAN BİR MECMUA: UMMAN .............................................................. 817
TEORİDEN EYLEME: “DAĞA ÇIKAN KURT” HİKÂYESİNDE
MİLLİYETÇİ SÖYLEM VE SAVAŞ EDEBİYATI........................................................................................... 843
VI. BÖLÜM: TARİH............................................................................................................................... 849
ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ’NDE ASKERÎ BİR ISTILAH: EMİR-İ LEŞKER .......................................... 851
KAZAK KOMUTAN BAVURCAN MOMIŞOĞLU’NUN
“SAVAŞ PSİKOLOJİSİ”NDE SAVAŞ SANATI ............................................................................................ 861
TÜRKMEN HARP DİLİ VE EDEBİYATI AÇISINDAN
“ZAKASPİYSKAYA TUZEMNAYA GAZETA” GAZETESİNİN DEĞERİ ......................................................... 871
HERODOTOS VE THUKYDİDES’İN ESERLERİNDE SAVAŞ SÖYLEMİ........................................................ 877
SUNUŞ
Cumhuriyetimizin bânisi Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, “Türk çocuğu, atalarını
tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” sözünden ilhamla, onun
yolundan yürüyen bir nesil olarak Kara Harp Okulunda askerî temalı bir akademik çalışmayı
gerçekleştirmeyi ve Büyük Taarruz’un yüzüncü seneidevriyesini layıkıyla ihya etmeyi
kendimize şiar edindik. Millî Savunma Üniversitesi Kara Harp Okulu, Türk Dil Kurumu ve
Etimesgut Belediyesi iş birliğiyle 21-22 Haziran 2022 tarihlerinde gerçekleştirilen Türk Harp
Dili ve Edebiyatı Sempozyumu; ilk gün Kara Harp Okulunda, ikinci gün ise Etimesgut
Belediyesi Türk Tarih Müzesi ve Parkında gerçekleştirilmiştir. Sempozyumun ana amacı; Türk
harp dili ve edebiyatı alanına dikkat çekmek, alan yazınımızdaki mevcudiyetin ve sınırların
görülmesidir.
Türk savaş dili ve edebiyatı etrafında şekillenen bilgi şölenimizin ilk gün Kara Harp
Okulu Dekanlığı yerleşkesi içerisinde icra edilmesiyle etkinlik teması ve mekân arasında sıkı
bir bağın bulunmasından katılımcıların alanla ilgili daha etkili bir tecrübe edinmeleri
sağlanmıştır. Birinci gün Kara Harp Okulu Dekanlığı bünyesinde Mete Han, İlteriş, Bilge
Kağan ve Köl Tigin salonlarında icra edilen oturumlarda; Eski Türk Dili, Yeni Türk Dili, Eski
Türk Edebiyatı, Yeni Türk Edebiyatı, Dil Bilimi, Tarih ve Eğitim Bilimleri alanlarından birçok
akademisyenin, Türk harp olgusunu çeşitli açılardan ele alan tebliğleri sunulmuştur. İkinci gün
Etimesgut Belediyesi Türk Tarih Müzesi ve Parkında ise iki bilimsel oturum ve bir de kapanış
oturumu akabinde müze gezisi gerçekleştirilmiştir. Kapanış oturumunda alanımızın emektar
hocaları düzenlenen sempozyuma dair değerlendirmelerde bulunmuşlardır. Sempozyuma;
Türkiye geneli 50 üniversiteden 20 profesör, 20 doçent, 27 doktor, 22 öğretim elemanı olmak
üzere toplam 89 akademisyen ve alan ilgililerinden çok sayıda dinleyici katılım sağlamıştır.
Türk Harp Dili ve Edebiyatı Sempozyumu Bildiri Kitabı; sözlü sunum gerçekleştiren
alan araştırmacılarımızın gönderdiği tebliğlerin, bilim kurulumuzun ciddi ve titiz okumalarıyla
vücuda getirilmiştir. Bilim Kurulumuzun inceleme ve değerlendirmeleri neticesinde bildiri
kitabımız, 66 tebliğ ile son hâlini almıştır. Bildiri kitabının oluşmasında; Bilim ve Danışma
Kurulu üyelerimize ve gerekli düzenlenmelerle eserin tekâmüle erdirilmesinde katkıları olan
Kara Harp Okulu Dekanlığı Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden Doç. Dr. Emrah BOZOK, Öğr.
Gör. Dr. Ahmet Metehan ŞAHİN, Öğr. Gör. Dr. Utku IŞIK, Öğ. Ütğm. Murat YILDIZ ve Öğ.
Tğm. Hüseyin KÖRPE’ye ayrıca teşekkür ederiz.
1
Ulusal çapta düzenlenen sempozyum sonunda, Türk harp dili ve edebiyatı temasıyla,
çalışmanın alana yeni bir soluk getireceği kanısı tüm katılımcılarda oluşmuştur. Bu konu
başlığıyla sempozyumun devamının uluslararası bir yapıda organize edilmesi beklentisiyle
değerlendirme oturumu sonlandırılmıştır. Kara Harp Okulu Dekanlığı bünyesinde yeni kurulan
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünün kısa bir zaman diliminde böylesine büyük çapta ilk
akademik sempozyumu başarıyla düzenlemiş olmasının vermiş olduğu gurur ve azimle,
sempozyum sayesinde alanımızdaki eksiklikleri görüp bölüm personelimizle birlikte askerî
temalı yeni çalışmalara atılma cesaretini edindik.
Sempozyumun düzenlenmesinde iş birliği içinde olduğumuz paydaşlarımız Türk Dil
Kurumu Başkanı Prof. Dr. Gürer GÜLSEVİN’e ve onun nezdinde Kurum çalışanlarına;
Etimesgut Belediye Başkanı Enver DEMİREL’e ve Belediye çalışanlarına şahısları nezdinde
ayrı ayrı teşekkür ederiz.
Bizlere çalışmalarımız sırasında her zaman destek olan Millî Savunma Üniversitesi
Rektörü Prof. Dr. Erhan AFYONCU’ya, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Serdar SALMAN ve
Prof. Dr. Talat CANPOLAT’a ve görüşleriyle ufkumuzu açan yol başçımız Kara Harp Okulu
Dekanı Prof. Dr. Gültekin YILDIZ’a ve Kara Harp Okulu Komutanı Tümg. Gültekin
YARALI’ya şükranlarımızı sunar, sempozyumda emeği geçen tüm ekip ve mesai
arkadaşlarımıza teşekkür ederiz.
Türk Harp Dili ve Edebiyatı Sempozyumu Düzenleme Kurulu adına,
Doç. Dr. Emrah BOZOK
Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı
Ocak 2023, ANKARA
2
DOĞU TÜRKÇESİNDE KAVRAM ALANI OLARAK ‘ASKERLİK’:
ZAFER-NÂME-İ EMİR TEMÜR ÖRNEĞİ
Emine TEMEL ALEMDAR*
Giriş
Türklerde askerî teşkilat ile geleneğin köklü devlet yapılanmasının askerî temeller
üzerine kurulmuş olması; Türk dilinin tarihî ve çağdaş lehçelerinin söz varlığında, askerlik ile
ilgili terimlerin mevcudiyetini de arttırmıştır. İlk örneklerini Köktürkçe Dönemi’nde (6-9.
yüzyıl) tespit ettiğimiz (Orkun: 1994) bu askerî kavramların Türk dilinin söz varlığına katkısı
oldukça geniştir. Eski Türkler, konargöçer yaşam tarzını benimsedikleri dönemde, bozkır
kültürünün bir sonucu olarak çetin kış şartlarında ve doğayla iç içe yaşamışlardır. Bu yüzden
doğada karşılaşılacak her türlü olumsuz duruma karşı kendilerini savunacak şekilde bir askerî
teşkilat düzeni oluşturmak zorunda kalmışlardır. Böylesi bir coğrafyada hayatta kalabilmek için
sürekli toplu bir şekilde hareket etmek ve sistemli bir idari ve sosyal düzene sahip olmak
gerekiyordu. İşte Türklerde yer alan ordu - millet anlayışının neticesi olarak Türk dilinin söz
varlığında da asker, ordu, rütbe, savaş vb. ile ilgili pek çok kavram türemiştir.
Bu çalışmada Emir Timür’ün siyasi hayatı ile seferlerini anlatan ve klasik dönem Doğu
Türkçesinde (16. yüzyılın ilk çeyreği) kaleme alınmış olan Zafer-nâme-i Emir Temür adlı eser,
kullanılan askerlik terimleri bağlamında tematik sınıflandırmaya tabi tutulmak suretiyle
incelenmeye çalışılacaktır. Öncelikle konargöçer Türklerde ordu teşkilatının sahip olduğu
temel özelliklerden genel hatlarıyla bahsedilecek ardından Emir Timür’ün askerî vasfı üzerinde
durulacaktır. Daha sonra ise tespit edilen askerî terimlerin kelime anlamı ve kapsadığı kavram
alanı çizilerek Timürlü Devleti’nin askerî teşkilat düzeni ortaya konulmaya çalışılacaktır.
Konargöçer Türklerde Ordu - Millet Anlayışı
Türk ordusunun temeli onlu sisteme dayanmaktadır. İlk onlu sistem MÖ 209 yılında,
fetihleri ve teşkilatçılığıyla Çin kaynaklarında da nam salan Asya Hun hükümdarı Mete Han
zamanında getirilmiştir (Kafesoğlu, 1987: 71). Bu onlu sistem sayesinde devletin sevk ve
idaresi en üst seviyede sağlanmış ve ordu-millet birlikteliği de aynı düzen içerisinde sürüp
gitmiştir. Öyle ki konargöçer toplumlar ihtiyaçlarını karşılamak üzere sürekli yer
değiştirmişlerdir. Fakat bu değişimler gelişigüzel şekilde yapılmamıştır. Yaylak ve kışlak adı
verilen mekânlar arasında, oldukça sağlıklı ve güvenli bir şekilde gerçekleştirilen bu göç
faaliyetleri, askerî düzeni de beraberinde getirmiştir.
Her toplumun üyesi aynı zamanda bir askerdi. Ordu, bir halk ve halk da bir ordu düzeni
ve disiplininde yaşardı (Ögel, 1971: 109). Yani Türk devletinde askerî - sivil teşkilat, birbirine
bağlı 10’lu, 100’lü, 1000’li gruplar hâlinde çalışan görevlilerin meydana getirdiği müstakil bir
yapı olarak görünüyordu. Bu durum da sivil halka “askerî disiplin” sağlıyordu (Baykara, 2001:
283).
Eski Türklerde ordu, süvarilerden oluşuyor ve devletin birincil savunma gücünü
meydana getiriyordu. Konargöçer kültürün en doğal hayat tarzını oluşturan bu askerî düzen,
Türklerin eğlence anlayışları ve spor faaliyetlerine kadar etki ediyordu (Kafesoğlu, 1987: 7071; Kafesoğlu, 1998: 281-287; Gömeç, 2006: 75).
Arş. Gör. Dr., İstanbul Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı,
emine.temel@istanbul.edu.tr, ORCID: 0000-0002-5575-8615.
*
325
Yaşayabilmenin sırrı savaşta, çaresi ise askerlikteydi (İlhan, 1990: 325). Savaş, Türk
milleti ve ordusu için adeta sanat hâlini almış ve hayatlarının her alanına sirayet etmişti.
Hayatlarını ordu kurallarına göre düzenlemek ve hayata bakış açılarını askerî yapıya göre
belirlemek mecburiyetinde olan Türkler, bu dünya görüşlerini edebî dillerine de yansıtmışlardı.
Bu bağlamda Türk dilinin bilinen en eski metni olan Köktürk Yazıtları’ndan (8. yüzyıl) itibaren
pek çok askerî terimle karşılaşmaktayız. Örneğin; “ordu ve ordu sevk et-” anlamlarını
karşılamak üzere ilk olarak sü ve süle- terimleri kullanılmıştır. Tonyukuk ve Kül Tigin
Yazıtları’ndan tespit ettiğimiz örnekler şunlardır:
Üçegün úabışıp sülelim (T I D/4) “Üçümüz buluşup ordu yürütelim.” (Ercilasun,
2016: 605).
Sü yorıtdım (T I K/1) “Ordu yürüttüm.” (Ercilasun, 2016: 609).
TeÆri küç birtük üçün úaÆım úaġan süsi böri teg ermiş; yaġısı úony teg ermiş. İlgerü,
úurıġaru sülep ti[r]miş úubratmış. (KT D/12)
“Tanrı güç verdiği için babam kağanın [ordusundaki] askerleri kurt gibi imiş, düşmanı
[ise] koyun gibi imiş. Doğuya batıya ordu yürütüp [Türkleri] derleyip toplamış.” (Ercilasun,
2016: 512-513)
Komutan Olarak Emir Timür
Çinggis Han (1206-1227) ölmeden önce Türk - Moğol Devleti’ni dört oğlu arasında
paylaştırmış ve Doğu Türkistan’dan Mâveraünnehir’e kadar olan bölgeyi ikinci oğlu Çağatay’a
(1227-1242) vermiştir. 1370-1506 yıllarında ise Mâveraünnehir, Çağatay hanlarının
idaresinden çıkarak Barlas emiri Timür Beg ve oğullarının idaresine geçmiştir (Togan, 1981:
63; Temir, 2002: 416-421). Emir Timür (1336-1405), 9 Nisan 1370 tarihinde miras aldığı ve
Çinggis Han tarafından 1206 yılında kurulan Türk - Moğol Devleti’nin dört aslî hanlarından
biri olan Çağatay Hanlığı’nın (Alışık, 2016: 281) hâkimiyet alanını, Semerkant merkezliğinde
kurmuş olduğu Timürlü Devleti olarak Kafkaslar, Doğu Anadolu, Fırat’ın doğusu, Hazar
Denizi’nin kuzeyinden günümüz Doğu Türkistan sınırları, Himalayalar, Delhi’den Moskova’ya
ve Orta Asya’nın Tiyen Şan dağlarından Anadolu’nun Toroslarına kadar genişletmiştir
(Roemer, 1986: 42-97; Manz, 2017: 15; Roux, 2008: 31-32; Aka, 2017: 11).
14. yüzyılın ikinci yarısının sonları ile 20. yüzyılda Avrasya coğrafyasının büyük bir
kısmına nam salan Emir Timür’ün siyasî başarısının temelinde, sadece güçlü bir hükümdar veya
devlet adamı olması değil aynı zamanda cesur ve savaşçı bir komutan olmasının da önemli bir
etkisi bulunmaktaydı (Yüksel, 2010: 359). Emir Timür savaşta kullandığı stratejilerle hem
taarruz hem de savunma taktiklerini başarıyla yönetmiş bir askerdi. O, kaç kişilik ordu ile
düşmana karşı nasıl savaşılacağını bildiği için her zaman gerektiği kadar güç ve savunma ile
saldırıya geçmek gerektiğini söyler ve ona göre hareket ederdi. Aksi hâlde fazla askerin ordu
için hem beslenme hem de barınma gibi ihtiyaçlarının karşılanması açısından yük teşkil
edeceğini düşünürdü (Lamb, 2009: 157). Ordunun hep bir adım önünden giden, hem savaştan
önce hem de savaş esnasında keşif yapılmasına önem veren ve en zor mücadeleleri bile
galibiyetle sonlandıran Emir Timür, ileri görüşlü ve tedbiri elden bırakmayan bir komutandı
(Şakirov ve Aslan, 2010: 23-25; Buryakov, 2002: 926).
Türk - Moğol devlet geleneğini ve askerî teşkilat yapısını devam ettiren Emir Timür
Dönemi’nde de askerî düzen Asya Hunları’ndan beri kullanılagelen onlu sisteme dayanıyordu.
Ordu tümen (on bin), hezare (binlik) ve koşunlardan (yüzlük) meydana gelen bir işleyişe sahipti.
Zafer-nâme-i Emir Temür’de Öne Çıkan Askerlik Terimleri
15. yüzyılın en güçlü siyasi ve askerî otoritesi olan hükümdar, hayatı boyunca başarılı
bir şekilde savaşmış olan güçlü bir komutan ve kurduğu Türk devleti ile Horasan’dan
326
Hindistan’a Bağdat’tan Kırım ve Moskova’ya kadar geniş bir coğrafyaya hükmetmiş olan Emir
Timür’ün askerî hayatı, idari faaliyetleri ve siyasi ilişkileri hakkında en muteber bilgilere sahip
olan kaynakları “zafer-nâmeler” oluşturmaktadır. Bu çalışmaya kaynak olarak seçilen eser de
Şerafe’d-dîn ‘Alî Yezdî’nin 1424 yılında Farsça olarak kaleme aldığı Zafer-nâme’nin
Muhammed Ali İbn Derviş Ali Buhâri tarafından 16. yüzyılın ilk çeyreğinde (1510-1531) Doğu
Türkçesine yapılan tercümesi ve bu tercümenin de Ayşe Kik tarafından doktora tezi olarak
ortaya konulmuş müstakil çalışmasıdır.
İncelenen Zafer-nâme tercümesi, Nuruosmaniye Kütüphanesinde 2797 numarasıyla
kayıtlı olup 319 varak ve 19 satırdan oluşmaktadır (Kik, 2014: 13). Bu çalışmada, Zafer-nâmei Emir Temür’de yer alan askerlik terimleri hem kökenleri hem de anlamları itibariyle
incelenecek ardından kullanım sıklığı bakımından öne çıkan kelimelerden dikkat çekici
örnekler sunulacaktır. Askerlik teriminin kavram alanını oluşturan diğer kelimelerden ise
sadece isim olarak bahsedilecektir.
Kavram Alanı Olarak “Ordu, Asker”
Eski Türkçede “kağan otağının bulunduğu yer”, “saray”, “hükümdar çadırı” (a royal
residence that is “palace” or “royal camp”) anlamlarında kullanılan ordu kelimesi 15. yüzyıl
itibariyle zamanla “askerî kamp”, “askerî güç”, “askerî teşkilat” anlamlarını kazanmış ve askerî
terim olarak kullanılmaya başlamıştır (Clauson, 1972: 203). Timürlü ordusu, askerî sistem
bakımından esas itibariyle Çingiz Han ordusunun daha gelişmiş ve olgunlaşmış bir şeklinden
ibarettir (Yakubovskiy, 1976: 233). Deneyimli ve yetenekli bir komutan olan Emir Timür,
güçlü ve farklı birimlerden oluşan bir ordu kurabilmek için dönemin teknolojik ve askerî
buluşlarından da yararlanmayı bilmiştir (Buryakov, 2002: 928).
Zafer-nâme-i Emir Temür’de “ordu” anlamında beş kelime kullanılmaktadır. Arapça
kökenli òeyl (Kanar, 2009: 853) ile Farsça kökenli sipÀh ve leşker (Kanar, 2016: 782, 1200)
kelimelerinin yanında esas olarak “ordu” kelimesi çoğunlukla çérig akabinde ordu terimleriyle
karşılanmıştır. İncelenen metinde sıklıkla “ordu” anlamında kullanılan çérig kelimesi Eski
Türkçede öncelikli olarak ordudan daha kısıtlı ve dar bir kavramı; “bölük, takım” kelimesini
karşılamak için kullanılmıştır (Clauson, 1972: 428b-429a). Bu metinde ise terim, hem “ordu”
hem de “asker” anlamını içerecek bir kavram dairesinde yer almaktadır:
äÀóib-ÚırÀn’nıÆ çérigi manãÿr bolup kÀfirlerdin köp kişi öldürdiler. (188a/18)
Yukarıdaki cümlede “ordu” anlamıyla yer alan çérig kelimesi, aşağıdaki cümlede
“ordudaki askerler” anlamına karşılık gelecek şekilde kullanılmaktadır:
äÀóib-ÚırÀn, ÓÀcı-Taròan şehridin kéltür mÀlnı çérigge üleştürdi. (191b/4)
Basa fermÀn étti kim: “Ordu Aúşehir’àa baràay.” (275a/8)
İncelenen metinde ayrıca “asker” kelimesinin çoğul biçimini karşılamak üzere Arapça
kökenli èasÀkir terimi yer almaktadır (Kanar, 2009: 1256).
Eski Türklerde ordu atlı birliklerden (atlıà / atlıú) oluşmaktaydı. Yaya olarak görev alan
piyadelerin (yayaú, piyÀde) sayısı ise daha azdı (Kafesoğlu, 1987: 70). Emir Timür’ün
ordusunda ise süvari birliklerin yanında piyade kuvvetlerin rolü oldukça büyüktü. Piyade
askerler genel olarak köylü ve esnaf arasından seçilirdi (Yakubovskiy, 1976: 234-235).
Piyadeler, süvarilerin önüne yerleştirilerek uzaktan atılan oklar karşısında siper olur ve düşman
saldırılarının yavaşlamasını sağlardı (Buryakov, 2002: 928). Eski Türkçede yadaà şeklinde
karşımıza çıkan bu kelime (Clauson, 1972: 887a) incelenen metinde, söz içinde d>Ģ>y ses
değişimine uğrayarak yayaú / yayaà olarak yer almaktadır:
327
Andın soÆ, bégleri bile kiÆeşti érse alar dédiler kim: “Turan vilÀyetiniÆ çérigi asru
köp-turur ve bizniÆ çérigimiz tört miÆ atlıú ve on béş miÆ yayaú turur.” (7b/1)
Askerlikte “düzenlemek, sıraya koymak, düzeltmeler yapmak” anlamlarına gelen ve
Clauson’un 13-14. yüzyıldan sonra Türk lehçelerine girmiş ve aslen Moğolca olduğunu
belirttiği casa- (засах) fiil kökünden, (Lessing, 1960: 1039a, 1040b; Clauson, 1972: 974a)
fiilden isim yapan -l eki ile türetilmiş olan “sıra; bölük” (Courteille, 1870: 525), “saf, alay”
(Barutcu Özönder, 1996: 47), “askerî dizi, sıra” (Thackston, III, 1993: 857), “saf, dizi” (Kúnos,
1902: 101), “savaş düzeni” (Doerfer, IV, 1975: 82-92; (Hiyavi, 1995: 340; Ármin, 1862: 102,
Vámbéry, 1867: 347) anlamlarındaki yasal / yesel (засал) terimi yer almaktadır.
İncelenen metinde yasal / yesel olarak karşımıza çıkan bu kelimenin aşağıdaki örnekte,
cümledeki anlamı kuvvetlendirmek ve vurgulamak amacıyla yakın anlama gelen Arapça
kökenli ãaf kelimesi ile (Kanar, 2019: 1146) birlikte kullanıldığını görüyoruz:
Basa ékki çérig yasallar ve ãaflar tartıp uruştılar. (223a/12)
Metinde yasal kelimesinin baàla- ve tart- fiilleriyle birlikte birleşik fiil grubu şeklindeki
ve “düşmana karşı savaş düzeni oluşturmak, savaş düzeni kurmak” anlamlarındaki kullanımları
da yer almaktadır:
ÖÆ úol ve sol úoldaki şehzÀdeler ve bégler barça atlanıp yasal tartıp yéryüzini çérip
tutup düşmanàa teveccüh úılıp yorıdılar. (204b/15)
Kavram Alanı Olarak “Askerî Görevliler”
Askerî Memurlar: Muhafız / Nöbetçi
Kafesoğlu’nun Thomsen’den beri “düzene koymak, tanzim etmek, icra etmek” şeklinde
anlamlandırıldığını belirttiği Moğolca yasa- fiil kökünden, (Kafesoğlu, 1998: 247; Thomsen,
1896: 113, 164) yine Moğolca kökenli fiilden isim yapan -àul ekinin Doğu Türkçesindeki -avul
allamorfuyla türetilen yasavul kelimesi; çeşitli kaynaklarda “muhafız, yasak vergisi alan yasak
memuru, emir subayı, hanın hassa alayı” (Barutcu Özönder, 1996: 40, 43), “muhafaza memuru”
(Kúnos, 1902: 102); “icra memuru, kâhya” (Courteille, 1870: 526); “yolun muhafazasına
memur alay çavuşu” (Sami, II, 1317: 1548c); “yaver, hükümdarlık fermanlarının takipçisi, emir
subayı” (Doerfer, IV, 1975: 166-172) gibi anlamlarda yer alan bir diğer askerî terimdir.
Emir Timür’ün, “Saltanat Sarayında Oturma ve Yer Alma” başlıklı tüzüğünde
yasavulbaşısının taht ayağı önünde, özel yasavulun ise büyük çadır kapısının yanında, taht
payesinin önünde dik durmasını emretmesi yasavullara ayrıca bir önem verdiğini
göstermektedir. Emir Timür döneminde nadir bahsedilen, Düsturü’l-Kâtib’te ise dikkat çekilen
yasavulların görevlerinden biri asker kafilelerinin kaydını tutmak, emir ve askerleri rütbelerine
göre yerleştirmektir. Kurultaylarda iaşe işlerinden de sorumlu olan yasavullar, aynı zamanda
Gürcü kalesinin fethinde saldırı emri için davullara vurma işini de üstlenmişlerdir (Manz, 2017:
316-317). Timürlü Devleti’nin hem idari hem de askerî hizmetinde görev alan yasavullar, emri
altında olduğu hükümdarın daima yanında yer alır ve herhangi bir saldırı karşısında hükümdarı
sürekli korur ve kollardı (Aka, 2017: 162). Hükümdarın can güvenliğinden birinci derecede
sorumlu olan memurlar, yasavullardı. Timürlü Devleti’nde muhafaza hizmetinden sorumlu olan
yasavulluk makamı Zafer-nâme-i Emir Temür’de “yol muhafızlığı; yol muhafızı” anlamlarıyla
yer almaktadır:
Ve yasavullar éger yügeni altun atlaràa minip éliglerige altundın gürzler alıp
yasavulluú úılur érdiler. (167a/18-19)
Timürlü ordusunda muhafızlık görevinde bulunan bir diğer makamın adı kütval’liktir.
“Kale” anlamındaki Hintçe kökenli kōt ile “kumandan, muhafız, bekçi” anlamındaki vÀlÀ
328
kelimesinin birleşmesi suretiyle meydana gelen kütval, “muhafız, kale dizdarı” anlamlarına
karşılık gelmektedir (Doerfer, III, 1967: 618-621). Kalede bulunan kadı, müezzin, hatip, naip
gibi kişilerin amiri olan kütval’ler, “kalede yaşayanların güvenliğini ve huzurunu sağlamak,
nöbet tutan muhafızların nöbetlerini kontrol etmek, gerekli savunma önlemlerini almak, kaleye
yapılan giriş - çıkışları kontrol etmek”ten sorumlu memurlardı (Kesik, 2011: 50-51). Bunun
yanı sıra “ev ve çarşıların kaydını tutmak, şehirde istihbarat sistemi oluşturmak, basılan sahte
paraları tespit edip toplamak” gibi görevlere de sahip olan kütval’ler (İzgi, 2002: 503-504),
incelenen bu metinde “kale muhafızı, nöbetçi” anlamıyla yer almaktadır:
Ve ol úalèada SulùÀn-Ebÿ-İsóÀú’úa taèalluú Kÿderz atlıú bir kişi kütvÀl érdi, bu úıããanı
éşitip úalèanıÆ berkligige úalèanı berkittiler. (151a/15)
BizdÀr kütval kim úalèanıÆ uluàı érdi øarÿretdin dervÀzeni açıp çıútı. (245b/7)
Zafer-nâme-i Emir Temür’de kavram alanı “muhafız, nöbetçi” olarak
tanımlayabileceğimiz diğer askerî terimler ise şunlardır: “Kapıcı, muhafız” anlamlarında Farsça
kökenli der-bÀn (Kanar, 2016: 638), “hazine muhafızı, hazinedar” anlamında Arapça kökenli
òÀzin ve “muhafız alayı” anlamında Arapça kökenli mevkib (Kanar, 2009: 792, 1696).
Askerî Memurlar: Haberci, Kılavuz
Emir Timür, asker toplamak için hususi olarak bazı askerî memurları görevlendirir
onlara geniş yetkiler verirdi. TavÀcı denilen bu görevliler, savaş zamanında, birliklerin durumu
hakkında Emir Timür’e rapor verir aynı şekilde Emir Timür’ün emirlerini de tümen, hezare ve
koşun emirlerine iletirlerdi (Yakubovskiy, 1975: 235). “Sayı, adet, rakam” anlamlarındaki
Moğolca kökenli toġa(n) (тоо) kelimesinden (Lessing, 1960: 813a) isimden isim yapan -çı eki
ile türetilmiş olan bu askerî terim, “tellal, muhbir, čarči” (Kúnos, 1902: 184), “asker toplama
müfettişi, deveye binmiş ulak, haberci” (Courteille, 1870: 219), “asker müfettişi” (Thackston,
III, 1993: 863) anlamlarında kullanılmaktadır.
Emir Timür, ordu teşkilatında askerî birliğin verilen süre içerisinde toplanması
görevinden tavacıları sorumlu tutmuştur. Asker devşirmekten sorumlu bir askerî müfettiş olan
tavacıların bu makamı, genellikle Emir Timür’ün maiyetinde olanlara verilirdi (Manz, 2017:
219, 307). Tavacılar yanlarına askerlerin sayısını gösteren “san” adlı bir cetvel alarak Türk ve
Tacik vilayet ve kabilelerinden piyade ve süvari asker toplamaya çıkarlardı. Bunun yanı sıra
tavacılar sefer zamanlarında sürek avları da düzenler, ordudaki emirler arasında görev dağılımı
yapar, şölen hazırlıklarına yardım eder ve başarılı savaşlardan sonra askerlere ganimet
dağıtılmasında bizzat görev alırlardı (Yakubovskiy, 1975: 235-237).
Zafer-nâme-i Emir Temür’de tavacı terimi “asker müfettişi” anlamının yanında, özel
isimlerden sonra gelerek unvan bildirme göreviyle de yer almaktadır:
Bu fikrde érdi kim èAlì-SulùÀn-TavÀcı ve Cüneyd-Buraldı kim ékelesi úaravuluúúa
barıp érdiler. (203a/18)
TavÀcı yorup tümenler bile hezÀrele<r>ni ve vilayetlerdeki çérigni taóúìú úılıp sanlarını
artuú étsünler. (284a/4)
Emir Timür’ün ordusunda görev alan bir diğer askerî memur kadrosunu da yurtçılar
oluşturmaktadır. “Yurt, çadır” anlamındaki yurt isim kökünden türeyen bu askerî terim;
“kılavuz gibi, yol bakıcı ordu, kervanın mahal-ı nüzulünü tayin eden memur” (Kúnos, 1902:
110), “ordunun kamp yerini belirleyen kimse” (Courteille, 1870: 545), “yÿrtči; kamp yeri
arayan, yerleşim yöneticisi” (Doerfer, IV, 1915: 216) gibi anlamlarda yer almaktadır.
Yurtçılar, ordunun konaklayacağı yaylak ve kışlakları, sulak ve otlak yerleri belirlemek
ve kamp hazırlıklarını yürütmekle görevlidirler (Manz, 2017: 316). Emir Timür Dönemi’nde
329
bu görevi üstlenen yurtçı olarak, karşımıza Şahruh’un yanına katılan emirlerden Temüge
Kuçin’in kardeşi Kepekçi çıkmaktadır:
Kebekçi Yurtçı kim Aú-Témür’nüÆ inişi érdi Kiçik Satúun’nı öltürdi. (72b/4)
Óükm úıldı kim “Yurtçılar yorup úışlaú üçün yurt òōşlasunlar.” Yurtçılar yorup
Maómūd-ÁbÀd otlaġını úışlaú üçün münÀsib kördiler. (181a/12-13)
Zafer-nâme-i Emir Temür’de askerî görevli olarak kullanılan diğer terimler ise
şunlardır: Rütbesi “teğmenden binbaşıya kadar olan subay” anlamında Arapça kökenli øÀbiù ile
bugün “teğmenlik rütbesine” karşılık gelen Arapça kökenli mülÀzım (Kanar, 2009: 1163, 1661).
Kavram Alanı Olarak “Askerî Birlikler, Kollar”
Eski Türk ordusundaki en büyük askerî birlik, on bin kişilik tümenlerden meydana
gelirdi. Ordu tümenlerini ise boylar oluştururdu. Her boy kendi büyüklüğüne göre binlik,
yüzlük ve onluklara ayrılır ve başlarına da binbaşı, yüzbaşı ve onbaşı gibi kumandanlar
getirilirdi (Ögel, 1971: 108-113; Gömeç, 2006: 77). Eski Türk devletlerinde ordu ve halk düzeni
bu şekilde oluşturulan küçük birliklerle sağlanırdı. Dolayısıyla Türk devlet teşkilatının
devamlılığı, boy ve bodunların onlu sisteme göre bölünüp bir kumandan önderliğinde asayişin
sağlanmasına bağlıydı. Onlu sisteme dayanan aynı askerî düzen Timürlü ordusunda da devam
ediyordu. Emir Timür zamanında toplanan en büyük ordu ise 200 bin kişiden oluşuyordu (Alan,
2015: 287). Emir Timür’ün ordu teşekkülünde en önemli birliği de koşunlar teşkil ediyordu.
Koşunlara yüzden fazla asker girmesine rağmen elli kişi girdiğini gösteren kayıtlar da vardı
(Yakubovskiy, 1975: 237).
Zafer-nâme-i Emir Temür’de “bin kişilik birlik, tabur” anlamında Farsça kökenli hezÀre
(Kanar, 2016:1572), “tümenden küçük elli ile yüz kişiye kadar askerden ibaret olan birlik”
anlamında (Doerfer, I, 1963: 406), Moğolca kökenli hosigu(n) [хошуу(н)] (Lessing, 1960:
970b) kelimesinden gelen úoşul / úoşun ve “kumandan” anlamında Farsça kökenli serdÀr
(Kanar, 2016: 806) kelimesi yer almaktadır:
äÀóib-ÚırÀn’dın óükm boldı kim tümen bégleri ve úoşun bégleri òaberdÀr bolup àÀfil
bolmasunlar. (92a/9)
Ve CihÀn-şÀh-Bahadır tümeni bile bir yandın kélip düşmanlaràa óamle úıldı ve asru
èaôìm úatuú uruş boldı. (186a/4)
Köken itibariyle “ağır, hafif olmayan” anlamındaki aàır kelimesinin üzerine isimden fiil
yapan -ı ekinin gelmesiyle “ağır olmak” anlamındaki aàrı- fiili ve bu fiilin de üzerine fiilden
isim yapan -ú ekinin eklenmesiyle “ağır ticarî eşya, yük, pılı pırtı” (Clauson, 1972: 90b, 91a),
“menkul eşya, göçebelerin götürdüğü ve bıraktığı eşya” (Doerfer, II, 1965: 496), “ağırlık, eşya,
ev eşyası” (TAS, I, 2019: 55), “yol eşyası” (Caferoğlu, 1931: 2) anlamlarını kazanan bir diğer
askerî terim olarak aàrık / aàruú kelimesi karşımıza çıkar. Timürlü ordusunda, savaşa katılan
askerlerin aileleri, çadırları, hayvanları ve diğer lazım olan eşyalarının yer aldığı bir birlik
bulunurdu. Bu birlikler genellikle mirza ve emirlerin yönetimi altında hareket ederdi. İşte
Timürlü ordusunu en geriden takip eden, onların hızını yavaşlatmamak için orduyu en arkadan
izleyen bu muharip birliklere aàruú / aàrıú adı verilirdi. Emir Timür, sefere çıkılacağı zaman
seferlerinin uzun yıllar süreceğini düşünerek savaşa katılacak askerlere ailelerini de yanlarında
getirmelerini emrederdi (Nicolle, 2000: 13). Savaşın en ağır eşyaları ile askerlerin geride
bıraktığı ailelerinden oluşan aàruk / aàrıú birimi, Timürlü ordusunun en önemli muharip
birliğini teşkil ediyordu:
Ve çérigidin on kişidin bir kişi alıp özgelerni aàrıúda úoyup Emìr-zÀde-MuóammedSulùÀn ve áıyÀåe’d-dìn Taròan ve Üç-Úara-Bahadır’nı ordu muóÀfaôatı üçün orduda koydurdı
kim aúrın kélgeyler. (160b/2)
330
Basa óükm bilen bir cemÀèat bahadırlar yorup Sulùan-Áómed aàruàı yetip uluà égeçisi
SulùÀn-Dil-şÀd’nı ve òatunını ve úızını esìr úıldılar. (235a/12)
“Dikkatle bakmak, gözetlemek” anlamındaki Moğolca úara- (харах) fiil kökünden,
fiilden isim yapan -àul ekinin -avul allomorfuyla türetilmiş olan úaravul (харуул) kelimesi
askerî terim olarak “bekçi, gözcü” (Lessing, 1960: 932a, 933b) “keşif kolu, atlı devriye”
(Doerfer, I, 1963: 399-403); “bekçi, müfreze; posta; keşif kolu” (Barutcu Özönder, 1996: 60);
“muhafız, gözcü” (Courteille, 1870: 398), “devriye, keşif kolu” (Thackston, III, 1993: 853)
anlamlarına gelmektedir.
Emir Timür, “Savaş ve Barış Zamanında Bekçilik ve Meclislere Hazırlanma” başlıklı
tüzüğünde karavullara karargâhın dört bir yanına dağılarak etrafı gözetlemelerini, her zaman
dikkatli ve uyanık olup karargâha haber göndermelerini emretmiştir (Şakirov ve Aslan, 2010:
105). Karavullar, bekçilik yaparak, yürüyüş hâlinde bulunan askerî kuvvetin önünden giderek,
olup bitenleri daima takip etmek ve her türlü olumsuz durumda orduyu bilgilendirmekle
görevlendirilmişlerdir (Yakubovskiy, 1975: 238).
Zafer-nâme-i Emir Temür’de de úaravulluú makamı, ileri kuvvetin önünden giderek
sefer sırasında düşman hakkında haber toplamak, düşmanı gözetlemek ve orduyu koruyup
uyarmak göreviyle yer almaktadır:
Ceyóÿn’àa tégende Tirmiz-Güzeri’din öttiler ve Úahl’ġa sarı úaravul yiberdiler kim
òaber bilip yanġay. (21b/16)
Basa Manãÿr çériginiÆ úaravulı alaràa uçrap uruşup düşmannıÆ úaravulıàa ôafer
taptılar ve alarnı tutup kéltürdiler. (54b/8-9)
Timür’ün ordu teşkilatında karavuldan sonra gelen ve savaşta ordunun önünde “öncü
kuvvet” olarak görev alan birliğe ise hiravul adı verilmektedir.
Moğolca kökenli olan hirevül (ируул), “yaklaşmak, gelmek, varmak” anlamındaki ire(ирзх) fiil kökünden türemiş olup (Lessing, 1960: 413b), “ileri öncü” (Doerfer, I, 1963: 532535), “hirevül; harpte ön safta savaşan kıta; öncü, öncü bölüğü, ileri kol” (Barutcu Özönder,
1996: 42), “yolu aydınlatmak amacıyla ordunun önünden yürüyen birlik” (Courteille, 1870:
515), “irävul; öncü, ileri müfreze” (Thackston, III, 1993: 850), “heraval; mukaddim, kılavuz”
(Kúnos, 1902: 77) anlamlarına gelmektedir.
Zafer-nâme-i Emir Temür’de de Emir Timür, öncü birlik olarak hiravul makamını tayin
ettikten sonra Semerkant’a doğru yola çıkmışlardır:
Ve ÒıtÀy-Bahadır ve Şeyò-èAlì-Bahadır ve Aú-Témür-Bahadır ve Taban-Bahadır ve
Dekine-Úavçin ve Baòtì-ŞÀh ve Úarahindÿ ve Tütek ve Ayaçı Kelte basa bularnıÆ hiravul úılıp
her biriàa bir manãıb bérdi. (49b/11) [Andın soÆ saèÀdet ve fìrūzluú bilen Semerúand sarı
müteveccih bolup…. (49b/13-14)]
Metinde hiravul ile aynı kavram dairesinde yer alan ve sadece bir örnekte fiil olarak
geçen manàlay (ét-) (157b/11) ibaresi de “liderlik etmek” anlamıyla kullanılmaktadır. Moğolca
kökenli olan manàlay (манлай) kelimesi (Lessing, 1960: 527a) “alın, ileriye giden asker,
mukaddeme” (Kúnos, 1902: 143) anlamına gelmekte ve hiravul gibi “ordunun öncü birliği”
anlamına karşılık gelecek şekilde yer almaktadır:
Ol mezÀrnı ùavÀf úılıp rÿó-ı pÀkìdin himmet tilep Emìr-zÀde-ŞÀhruó’nı manàlay étip
atlandurdı. (157b/10-11)
Emir Timür, Çinggis Han’ın ordu düzenine sadık kalmakla birlikte savaş usullerinde
yenilikler de getirmişti. Buna göre Emir Timür’ün yeni savaş düzeninde sağ ve sol kanatlar
oldukça güçlü tutulur, kanatlar yedek kuvvetlerle desteklenirdi. Merkezde yedek kuvvetler ile
331
kumandan karargâhı muhafaza edilir, yedek kuvvetler muharebede gereken her yere sevk
edilirdi (Yakubovskiy, 1975: 243). Babürnâme’de pek çok yerde geçen “sağ kuvvet” ibaresi
için Moğolca kökenli baranğar (baraġun / баруун) terimi kullanılırken (Lessing, 1960: 84a;
Thackston, III, 1993: 862) incelenen metinde, Emir Timür’ün ordu teşkilatında sağ kanadı
temsil eden “sağ kuvvet” makamı için Arapça kökenli meymene (Kanar, 2009: 1706), “sol
kuvvet” makamı için de Arapça kökenli meysere (Kanar, 2009: 1704) ile “sol, doğu” anlamında
Moğolca kökenli zegyn (зуун) ile “ordunun kolu, taraf” anlamında ġar (гар) kelimelerinin
birleşmesi suretiyle (Lessing, 1960: 1044a, 350a) oluşan cevÀnàÀr (Doerfer, I, 1963: 297-299)
kelimeleri yer almaktadır:
Ve basa ÓÀcı-Bég kim bu ùarafdaki meymeneni sürüp yorur érdiler, ol cÀnı körüp
mutaóayyir turdılar. (28a/10)
Ve yana bir yasal Emìr-ÓÀcı-Seyfe’d-dìn çérigi bile CevÀnàÀr’da turdı. (124a/14)
Basa Óaøret-i äÀóib-ÚırÀn ÒüdÀ’nıÆ èinÀyeti bilen meyseredin çapıp muòÀliflerni kim
alarnıÆ uluàı Şengüm-Noyan, Óamìd-Bég’niÆ inisi érdi úaçtı. (28a/5)
Eski Türklerde ordu; merkez, sağ ve sol kanatlardan müteşekkil bir savaş düzenine
sahipti. Bu savaş düzeninde merkez, kanatlara göre biraz daha zayıftı. Merkezin ne karavulu ne
de yedeği bulunuyordu. Emir Timür bu üçlü sisteme eklemeler yaparak savaş düzenini yedi
bölüme ayırdı. Emir Timür’ün yeni savaş düzeninde merkez ve kanatlara daha çok önem
verildi. Merkez kuvvette süvarilerin dışında piyadelere de yer verilmeye başlandı
(Yakubovskiy, 1975: 240-243). Ordunun asıl kısmını teşkil eden bu birlik incelenen metinde
úol ve Farsça kökenli ġūl (Kanar, 2016: 1011) terimleriyle ifade edilmektedir.
“Organ” adı anlamının dışında ilk defa Doğu Türkçesi ile birlikte askerî bir terim olarak
kullanılmaya başlanan úol kelimesi (Clauson, 1972: 614b), Moğolca kökenli olup “ġoul (гол);
ordu merkezi” (Lessing, 1960: 362a; Doerfer, I, 1963: 438-440), “savaş düzeninde ordunun
merkezini oluşturan birlik” (Courteille, 1870: 386) anlamlarında yer almaktadır:
Basa Óaøret-i äÀóib-ÚırÀn’nıÆ çérigi yıġılġandın soÆ MūsÀ-Bég’ni úol ġūl étip
mübÀrek nefsi bilen feròunde sÀèatda Keş’din çıúıp bahadırlar bilen ilgeri yorıdı. (60b/9-10)
İncelenen metinde tespit edilen bir diğer askerî terim de “hassa ordusu” anlamına gelen
úavçin kelimesidir. Esas itibariyle Çağatay Hanlığı zamanında etkin olan, Emir Timür
hâkimiyeti eline aldıktan sonra ise onun maiyeti olup zamanla ordunun bir parçası hâline gelen
bu askerî sınıf (Manz, 2017: 289-293), Doerfer tarafından “eskimiş” ve “tecrübeli muhafız
alayı” olarak tanımlanmıştır (I, 1963: 423). Emir Timür’e dönemi boyunca sadık kalan bu
kavçin bölüğü, bin kişiden oluşur ve esas ordunun merkez birliğini meydana getirir:
Ve Állah-dÀd úoşunı kim vefÀ bile meşhur érdiler ve Şeyò Nūre’d-dìn úoşunı ve úoşun
cūy hezÀre-yi óÀããa kim alarnı Úavçin dér édiler ve alar ġūl édiler yana cemè bolup ġūlnı yasap
turdılar. (149a/19)
Emir Timür, ordu düzeninde merkezin (úol) “sağ (meymene)” ve “sol kuvvetlerine
(meysere / cevÀnàÀr)” gereken durumlarda destek olmaları için ayrıca “sağ kol” (öÆ úol) ile
“sol kol (sol úol) birlikleri”ni tayin etmiştir (Yakubovskiy, 1975: 240):
Üçünçi kün äaóib-ÚırÀn fermÀnladı kim: “Çérig ve destÿrı bilen öÆ úol ve sol úolnı
tertìb bérip yasal bile atlasunlar.” (239b/11-12)
Emir Timür’ün ordu düzeninin son halkasını çiġdavul adı verilen “artçı birlikler”
oluşturur. “Bakmak, korumak, gözetlemek” anlamındaki Moğolca kökenli çaġda- (цагдах) fiil
kökünden türetilen bu askerî terim, “цагдуул; gözcü” (Lessing, 1960: 159b), “ordunun artçı
kolu” (Doerfer, 1963:306, Thackston, III, 1993: 862), “artçı, dümdar” (Barutcu Özönder, 1996:
332
41), “ordunun arkasında giden bölük asker ve salar ve sipah” (Kúnos, 1902: 37), “uyku hâlinde
ordunun art güvenliğini sağlayan birlik” (Thackston, III, 1993: 849) anlamlarında kullanılır.
Zafer-nâme-i Emir Temür’de ise bu kelime sadece bir örnekte ve isimden isim yapan -luú ekini
alarak unvan bildirme göreviyle yer almaktadır:
Ve VefÀdÀr Çiġdavulluú’úa çıúıp érdi alardın òaber tapıp şehzÀdeġa kişi yiberip vÀúıf
úıldurdı. (271a/14)
Timürlü ordusunda karavulların ardından giderek düşmana ansızın hücum eden, süratle
onların mallarını ele geçiren ve “akıncı kuvvet” olarak karşımıza çıkan yurtavulların da önemli
bir yeri vardır. “Akın etmek, hızlı koşmak, dörtnala gitmek” anlamlarındaki yort- fiil kökünden
türeyen ve daha sonra ünlü daralmasına uğrayan bu askerî terim (Clauson, 1972: 959a)
incelenen metinde, “ileri kol” (Doerfer, IV, 1975: 148), “akıncı kuvvet, baskın için gönderilen
askerî kuvvet” (Courteille, 1870: 544), “önde ilgar ile giden süvari” (Kúnos, 1902: 110)
kavramlarına karşılık gelecek şekilde yer almaktadır. Zafer-nâme-i Emir Temür’de sadece bir
yerde kullanılmaktadır:
Ve barça çérigni yurtavul yiberdi. (161a/7)
Eski Türklerde savaştan önce düşmanın ani baskınına karşı orduyu koruması için
ordudan önce devriye gezen birlikler bulunurdu. Bu askerî birlik ılàar olarak adlandırılırdı.
“Seçmek, ayırmak, en iyisini seçmek” anlamlarındaki Moğolca ilga- (ялах) fiil kökünün
üzerine gelen -r fiilden isim yapma eki ile türetilmiş olan bu terim (Lessing, 1960: 406a), çeşitli
kaynaklarda “seçkin atlı birlik” (Doerfer, I, 1963: 193-194), “muharebeden evvel bir tarafa
sevk olunan muhafaza ve ihtiyat askeri” (Kúnos, 1902: 85), “ani müdahale birliği” (Thackston,
III, 1993: 850, 862; Gül, 2014: 91) gibi anlamlarda yer almaktadır.
Zafer-nâme-i Emir Temür’de “hücum birliği” anlamında kullanılan bu askerî terimin
úıl-, ét-, yiber-, sal- yardımcı fiilleri ile birlikte geçtiği örneklere baktığımızda sırasıyla “hücum
etmek, baskın yapmak, at koşturmak, hızlı koşarak saldırmak” şeklinde bir anlam dairesi çizdiği
görülür:
Basa äaóib-ÚırÀn aàrıúnı yiberip özi düşenbe küni, aynıÆ yigirmi törtide, on miÆ kişi
bile ılàar étip Áçÿn sarı müteveccih boldı. (198a/6)
Haøret-i äÀóib-ÚırÀn GürcistÀn ve BaàdÀd sarı ılàar yibergeni. (249a/17)
Yukarıda bahsedilen askerî terimlerden yola çıkarak Zafer-nâme-i Emir Temür metnine
göre Emir Timür’ün ordu ve savaş düzenini şu şekilde ifade edebiliriz:
úaravul (muhafız, gözcü)
hiravul ~ manàlay (ileri kol, öncü)
meymene (sağ kanat)
úol (merkez kol)
öÆ úol (sağ kol)
meysere / cevÀnàÀr (sol kanat)
sol úol (sol kol)
çiġdavul (artçı)
Kavram Alanı Olarak “Savaş, Savaşçı, Savaş Alanı: Savaşmak”
Emir Timür, hükümdarlığı süresince güçlü liderliği ve askerî dehası sayesinde çıktığı
tüm seferlerde savaş strateji ve taktiklerini uygulamayı başarabilmiş bir komutandı. O, hiçbir
askerini gönül rızası olmadan savaşa sürüklememiş, eğer düşman üstüne askerle gidilecek
olursa emirlerinin isteğine her zaman öncelik vermiştir (Şakirov ve Aslan, 2010: 25-26). Emir
Timür “Cenk - Savaş, Muharebe Meydanına Girme ve Çıkma, Saf Düzenleme ve Leşker
Kırma” başlıklı tüzüğünde askerlere, savaştan bir gün önce tüm ordunun saf kurup topluluklara
bölünmesini ve ertesi günde de aynı nizamda düzenlenip düşman tarafına yürümesini
333
emretmiştir. Ayrıca düşmandan önce savaş kapısını açmasını, düşman savaşı ne zaman
başlatırsa komutanın da dokuz bölük askeri o zaman harekete geçirmesi gerektiğini söylemiştir
(Şakirov ve Aslan, 2010: 123-124).
Zafer-nâme-i Emir Temür’de “savaş” kelimesi 8 farklı kavram ile anlatılmıştır: Farsça
kökenli ceng ve rezm (Kanar, 2016: 535, 707) ile Arapça kökenli cihÀd, ġazÀ, óarb, vaúayiè
nadiren (Kanar, 2009: 705, 1313, 736, 1823), “kazanılan savaş, zafer” anlamında fetò (Kanar,
2009: 1339) ile “savaşmak, vurmak” anlamındaki ur- fiil kökünden -ş fiilden isim yapan ek ile
türetilmiş olan uruş ise sıklıkla kullanılmıştır:
Ve özge bahadırlarnı yigirmi miÆ kişi bilen Óaøret-i äÀóib-ÚırÀn sarı uruş üçün ilgeri
yiberdi. (44a/10)
İncelenen metinde “savaşmak” fiili ise 19 farklı kavram ile anlatılmıştır: uruş-, uruşla-,
vuruş-, uruş sal-, uruş bol-, uruş ét-, uruş kéltür-, uruş úıl-, at sal-, çérig yıġuştur-, çérig tart-,
ceng sal-, fetò úıl-, rezm úıl-; “savaşa niyetlenmek” anlamında uruşúa yüzlen-, ġazÀ niyetiġa
atlan-, ġazÀ niyeti úıl-; “savaşı emretmek” anlamında uruşúa fermÀnla-, “savaşı bırakmak”
anlamında da ġazÀ libÀsıdın çıú- fiil ve fiil öbeklerinden istifade edilmiştir:
Ve ikki ùarafdın anca uruştılar kim tükelniÆ miÆ kişisidin élig kişi úaldı. (17a/6)
Ve tavÀcılarnı bir sarı çapturup çérig yıġışturmekke meşàÿl boldı. (110b/1)
İncelenen metinde “savaşçı” kelimesi 5 farklı kavram ile anlatılmıştır. Farsça kökenli
dil-Àver (Kanar, 2016: 659) sıklıkla yer alırken ceng-cūy ve rezm-cūy (Kanar, 2016: 535, 707)
ile Arapça kökenli cerrÀr (Kanar, 2009: 672) ve Türkçe kökenli uruşçı nadiren kullanılmıştır:
Ve alarnıÆ bir yaòşı uruşçı yél yügürüp baràanda yıúılıp öldi. (203b/11)
Emir Timür’ün savaş stratejisinde, savaş zamanında ani bir baskın veya yolunda
gitmeyen durumlarda, belli bir yerde toplanıp bu bölgelerde bir araya gelme planı bulunurdu.
Zafer-nâme-i Emir Temür’de “askerin ve ordunun toplandığı yer, harpte işgal için ordulara
gösterilen yer” anlamı bolcar / bulcar / mulcar terimleri ile karşılanmıştır.
“Üzerinde anlaşmak, fikir birliğine varmak; önceden bilmek; önceden kararlaştırmak”
anlamlarındaki Moğolca kökenli bolca- / bolcu- (болзох) fiil kökünden fiilden isim yapan -r
eki ile türetilmiş olan bolcar (болзор) terimi, “sözleşme, tayin edilmiş zaman” (Lessing, 1960:
119b) “buluşma, randevu” (Thackston, III, 1993: 862), “bulčar / mulčar; askerin ve ordunun
içtima edecek mahal-i mevudu, mesadüf olunacak yer” (Kúnos, 1902: 34) anlamlarına
gelmektedir:
Bu Yulduz mevøièi sarı kim Óaøret-i äÀóib-ÚırÀn’nıÆ muúarrer úılàan bulcar yéri ol
érdi bardılar. (114b/11)
İncelenen metinde “savaş meydanı” anlamını karşılayan diğer askerî terimler olarak
karşımıza Farsça kökenli kÀr-zÀr (Kanar, 2016: 1097) ile Arapça kökenli maèreke (Kanar, 2009:
1632) kelimeleri çıkmaktadır.
Kavram Alanı Olarak “Saldırı, Hücum, Akın, Savaş Narası: Kuşatmak”
Eski Türkler, savaş anında doğru savunma önlemleri alıp stratejiler geliştirerek
topraklarını korumaya çalışmışlardır. Türklerin en çok kullandığı savaş taktiği ise şebiòūn
denilen gece ansızın yaptıkları baskınlar olmuştur. Türkler, savaş anında hızlı bir şekilde
yaptıkları baskın ve hücumlar sayesinde düşmanlarını rahatlıkla yanıltabilmişlerdir (Kafesoğlu,
2011: 275).
Ve ol keçe on miÆ kişi bile şehrdin çıúıp şebiòÿn saldılar. (88a/17)
334
İncelenen Zafer-nâme-i Emir Temür metninde “gece baskını” dışında “hücum, saldırı,
akın, baskın, yağma” anlamları için yorış, yoruş, yorur, aúun, çapúun ve Arapça kökenli ġÀret
(Kanar, 2009: 1302) kelimeleri kullanılmaktadır:
Ve her sarı çapúun yibergey biz tÀ Ildırım-BÀyezìd batraú kélgey. (263a/1)
“Yağma etmek, saldırmak, baskın düzenlemek, kuşatmak” anlamları ise bas-, al-, ur-,
çap-, çapış- ile başıàa tök-, kişi bas-, ortada al-, úılıç çıúar-, úılıç sal-, úılıç ur-, úılıç tart-,
úışlaú saldur- şeklinde 13 farklı fiil ve fiil öbeği ile karşılanmıştır:
Ve yasallar tartıp öÆ úol ve sol úol tüz bolġandın birbirige çapıştılar. (105a/4)
DüşmÀnlar başıàa töküp uruşup merdÀnelıúlar úıldı. (123a/11)
Askerler saldırı ve hücum anlarında yüksek sesle bağırarak cesaret toplar ve birbirlerini
yüreklendirerek savaş meydanlarına akın ederlerdi. Hem güç toplamak hem de Tanrı’dan
yardım dilemek için belli kelimeleri zikrederek nara atarlardı (Useev, 2018: 145-154).
Askerlerin savaş sırasında coşmak ve düşmanı korkutmak amacıyla attıkları bu naraya “savaş
narası” adı verilirdi. Şeyh Süleyman Efendi Lûgat’ında bu askerî terim sürmiši şeklinde yer
almış ve “muharebe esnasında çekilen feryat” olarak anlamlandırılmıştır (Kúnos, 1902: 175).
İncelenen metinde ise bu kelime süren, “savaş narası atmak” fiili de süren sal- birleşik fiiliyle
ifade edilmektedir:
Basa tört yanıdın kirip neúúÀre ve nefir çaldurup süren saldılar. (96a/4)
Kavram Alanı Olarak “Silah”
Emir Timür, komutanın görevinin askere buyruk verip askeri işe dâhil etmek olduğunu,
komutanın savaş zamanı kendisini kaybetmemesi gerektiğini ve asker bölüklerinin her birini
savaş silahlarından biri olarak saymasını emretmiştir. Nasıl ki ok, yay, ay balta, kılıç, gürz,
bıçak, hançer, mızrak gibi silahların her birini kendi yerinde kullanmak gerekiyorsa aynı şekilde
komutanın da dokuz bölük askerin her birini layık olduğu işte kullanmasının mecbur olduğunu
ifade etmiştir (Şakirov ve Aslan, 2010: 124).
İncelenen metinde, Doerfer’in “uygun olmak” anlamındaki yara- fiil kökünden getirdiği
öte yandan Clauson’un kökeni konusunda şüpheli baktığı (Clauson, 1972: 962) ve “tam
donanımlı, eğitimli, sefere hazır” (Doerfer, IV, 1975: 143), “yakışan, lazım gelen; silah”
(Caferoğlu, 1968: 285) “hazırlık, levazım” (Vambéry, 1867: 345), “esliha, alet-i harb, šemšir,
xančer, alat-i harb, tüfenk vs.” (Kúnos, 1902: 100) anlamlarına gelen yaraà / yaraú kelimesi,
“silahlı” anlamında yaraklıú ve “silahlandırmak” anlamında yaraàla- kelimesinin pek çok
yerde kullanıldığı tespit edilmiştir:
Basa ol óaøretúa úuvvet kirgendin soÆ óükm boldı kim çérigge azuú ve yaraú
bérsünler. (188a/10)
ÒvÀce-Yÿsuf ve Pìr-èAlì-Tazı yüz yaraúlıú kişi bilen sudın ötüp yettiler ve ittifaú bile
óamle étip yaòşı işler úıldılar. (109a/17)
Eski Türklerde ordunun silah ihtiyaçları ise kurulan cebehanelerden karşılanırdı. “Savaş
teçhizatı, mühimmat” (Doerfer, I, 1963: 284-286), “silah, donanım” anlamlarındaki Moğolca
kökenli cebe (zev / зэв) (Lessing, 1960: 1042a) kelimesinin metinde kullanıldığına dair şöyle
bir örnek yer almaktadır:
Ve andaàı élni talap óiãÀrdaki cìbe-òÀneni açıp yetim yeser ve bÀzÀr-ı óabbÀnìlaràa cìbe
üleştürdi. (108a/13-14)
Ve sansız mÀl, at ve yaraà cìbe ve cevşen ve raòt ve úumÀş élge tüşti. (244b/16)
335
Saldırı Silahları: Ok, Yay, Kılıç, Mızrak, Süngü
Türklerin en yaygın kullandıkları başlıca silah, ok ve yaydı. 16. yüzyıl itibariyle ateşli
silahların ön plana çıkmasıyla birlikte ok ve yay yerini bu tür silahlara bırakmıştır (Bir, Kaçar
ve Acar, 2006: 40). Emir Timür “Sipahilerin Silah ve Levazımat” başlıklı tüzüğünde
piyadelerin her birinin kılıç yanında birer ok ve yay edinmelerini ve götürebildikleri kadar ok
almalarını emretmiştir. Emir Timür her ne kadar yanına mızrak, kılıç, zırh, miğfer gibi saldırı
ve savunma silahlarını alsa da ok ve yayı öncelikli silahları olarak saymıştır (Şakirov ve Aslan,
2010: 104).
Timürlü ordusu ok ve yayı öyle hünerli bir şekilde kullanmış ki bu hüner Zafer-nâme’de
dikkat çekici bir şekilde tasvir edilerek ön plana çıkarılmıştır:
Ve nuãret éligni oú yay sarı éltip, sol úolunı elif tég ve öÆ úolunı dÀl tég úılıp, oú
atabaşladılar. (25b/2-3)
Zafer-nâme-i Emir Temür’de ok ve yay terimlerinin kavram alanı olarak “ok kılıfı,
okluk, ok çantası, ok koymaya mahsus mahfaza” (Doerfer, I, 1963: 336), “ok kuburu, tirkeş”
anlamlarında Moğolca kökenli ãadaú (саадаг) (Lessing, 1960: 656b) ve “yay” anlamında
Yunanca kökenli taòş (Kanar, 2016: 439) ile sırasıyla “ok atmak, oklanmak, oklattırmak, okla
yaralanmak ve yay çekmek” anlamlarında oú at-, oú yét-, oú tég-, oú ur-, oúla-, oúlat- ile sadece
bir yerde de çelle üz- birleşik fiilleri tespit edilmiştir:
BÀ-vücūd ol-kim şÀhzÀde on sékkiz yaşıda érdi oú yay éligige alıp bir oú Seyyid-èAlì’ġa
attı kim ol oú boynıġa tégip atdın yıúılıp yattı. (223a/13-15)
ÁmmÀ óaú nièmetni saúlamaàan üçün evvel oú atarda yaynıÆ çelle üzdi. (40a/16-17)
Emir Timür’ün askerlerine yanlarında getirmelerini emrettiği diğer silah, kılıçtı. Emir
Timür “Emirler, Vezirler, Sipahi ve Raiyeye Ödül ve Mertebe Verme” başlıklı tüzüğünde hangi
askerlerin kılıçla dövüşüp bahadırlık gösterirse onların bezetilmiş otağ, tuna belli kılıç ve bir at
ile ödüllendirip onbaşılığa yükseltilmelerini hatta ikinci, üçüncü defa kılıçla dövüşüp bahadırlık
gösterdiklerinde yüzbaşılık, binbaşılık mertebesini almalarını emretmiştir (Şakirov ve Aslan,
2010: 103).
Élçi-Buġa tamdın aÆa úılıç bile óamle úılıp, ol andın úaçıp, barurda bir ÒorÀsÀnì yigit
úılıç bile anı urup öltürdi. (37a/10-11)
Zafer-nâme-i Emir Temür’de úılıç kelimesinin isim ve fiil kategorilerindeki kavram
alanını oluşturan terimler şunlardır: úılıç, úılınç, Farsça kökenli tìġ, şimşìr, niyÀmì (Kanar,
2016: 491, 885, 1532) ve “kılıç takılan kayış” anlamında Arapça kökenli óamÀyil (Kanar, 2016:
584) ile “yaralanmak” anlamındaki úılıç tég-, úılıç tégür-.
Timürlü ordusunda kullanılan silahlardan bir diğeri de mızraktır. Ucunda sivri demir
bulunan, uzun saplı bir savaş aleti olan mızrak, Timürlü ordusunda daha çok hafif süvari
birliklerin kullandığı bir saldırı silahıydı (Alan, 2015: 288). Emir Timür “Kahraman
Askerlerimin Saf Tutma” başlıklı tüzüğünde kol karşısında kurulacak büyük hiravul bölüğünün
keskin nişancı, okçu, mızrakçı ve kılıççı bahadırlardan oluşturmak gerektiğini emretmiştir. Bu
bölük birinci çarpışmada büyük savaş çığlıkları atarak düşman askerlerinin hiravul topunu
kırmıştır (Şakirov ve Aslan, 2010: 127).
Zafer-nâme-i Emir Temür’de “mızrak; sivri demir uçlu silah” (TS, 2011: 1678)
anlamında Farsça kökenli neyze (nìze) ile zūbìn (Kanar, 2016: 1533, 757), Arapça kökenli sinÀn
(Kanar, 2009: 1080) ve Türkçe kökenli süÆü / süÆi kelimeleri kullanılmıştır. “Mızrak ve ok
atmak” anlamında zūbìn u tìr tök- ve “mızraklamak, sokmak” anlamında ise sanç- fiillerinden
de istifade edilmiştir:
336
BizniÆ úılıçlarımız Mıãrì turur ve yaylarımız Dımışúì ve neyzelerimiz èArÀbì,
úalúanlarımız Óalebì turur. (238b/9-10)
Ve òandaúúa tégende şişler kim ol tamda bérkitip érdiler úılıç ve süÆü bile bozup
buyurdı kişi kim şìbe töksünler. (92a/17-18)
Bir kişi hem alardın úılıç birle Şeyò-Óasan’nıÆ yanıda sançtı kim yana bir yandın çıúıp
uş-ol sÀèatda oldı. (6b/10)
İncelenen metinde saldırı silahı olarak tespit edilen diğer terimler ise şunlardır: úamçın
“kamçı”, Arapça kökenli òancer “iki ucu sivri, keskin bıçak” (Kanar, 2009: 845), Farsça
kökenli dō-şÀòe “işkence aleti” (Kanar, 2016: 672).
Savunma Silahları; Kalkan, Miğfer, Zırh
Eski Türkler kendilerini ateşli silahlara karşı korumak için bazı savunma silahları
geliştirmişlerdi. Emir Timür tüzükatında, askerlerin yanlarında bulundurmaları gereken
silahların içinde miğfer ve zırh da bulunuyordu (Şakirov ve Aslan 2010: 104).
Zafer-nâme-i Emir Temür’de de savunma silahı olarak “zırh” anlamında keçim ile
Arapça kökenli cevşen (Kanar, 2009: 703), “miğfer, demir başlık” anlamında birer defa Farsça
kökenli òūd-külÀh ile òūy (Kanar, 2016: 615, 623) ve “kalkan” anlamında úalġan / úalúan
terimleri yer almaktadır:
Su sarı úılıp ve úalúanlar başlarıġa tartıp uruştılar. (109a/12)
Savunma amaçlı zırhlar sadece askerler için değil hayvanlar için de kullanılırdı.
İncelenen metinde fillere zırh giydirildiğine dair şöyle bir örnek tespit edilmiştir:
Ve pençe-yi pìl kim orduda érdi barı ġÀh keçimler kéydürdiler. (264a/18)
Kuşatma Silahları: Mancınık, Arrade
Timürlü ordusunda özellikle kale ve şehir kuşatmalarında silah olarak mancınıú ve
èarrÀde kullanılmaktaydı. Mancınık ağır taşları atmaya yarayan bir silah, èarrÀde ise küçük
taşların atıldığı bir aletti (Bozkurt, 2003: 566; Kanar, 2016: 1421, 960). Timürlü Devleti’nde
mancınıklar sayesinde kale ve evler yıkılarak şehirler alınıyordu. Mancınıkların kurulduğu yer
ne kadar sağlam olursa düşmanlara karşı o kadar güçlü bir savunma hattına sahip olunuyordu:
Basa mancınıú taşı bile burç ve bÀreni yıútılar. (84a/5)
Bir mancınıúnı ol mancınıú kim úalèa içidin äÀóib-ÚırÀn’àa taş atıp édiler anıÆ
ötrüsiàa olturàuzup taş attılar. (237a/12)
Basa bahÀdırlar barıp mancınıúlar ve arÀdeler tertìb úıldılar. (317b/4)
Yardımcı Silah Olarak Yararlanılan Hayvanlar: At, Deve, Fil
Timürlü ordusunda savaş zamanlarında etkin olarak bazı hayvanlardan istifade edilirdi.
Zafer-nâme-i Emir Temür’de de tespit edilen bu hayvanların başlıcaları at, fil ve devedir.
Emir Timür “Sipahilerin Silah ve Levazımat” başlıklı tüzüğünde savaşa giderken
onbaşılardan beş, yüzbaşılardan ise on tane atı beraberlerinde getirmelerini emretmiştir
(Şakirov ve Aslan, 2010: 104). At, önemli bir silah aracı olduğu gibi aynı zamanda süvari
birliklerinin önemli bir posta teşkilatını da oluşturuyordu (Lamb, 2009: 205). Atlar sayesinde
bölükler arasındaki haberleşme hızlı bir şekilde gerçekleşirdi. Öte yandan develer de kışa
dayanıklı ve zorlu hava şartları için kullanılması tercih edilen hayvanlar olarak Emir Timür’ün
ordusunda yer alırdı:
337
Ve özi devlet bile úaytıp menzilide tüşüp fermÀnladı kim: “Her dervÀzede bir cemÀèat
kişini úoydursunlar ve şehr içide at ve téve ve eslióadın her ne bolsa kéltürüp dìvÀnàa
tapşursunlar.” (103a/1)
Timürlü ordusunda filler de en az at ve develer kadar hem savaşta düşman ordusunu
ürkütmek ve düşmanlara karşı savunma silahı olarak hem de savaştan önce ordunun yükünün
taşınmasında araç olarak kullanılırdı. Filler uzun seferlere de dayanıklı hayvanlardı. O yüzden
Timürlü ordusunda sıklıkla tercih edilirdi (Clavijo, 2008: 228).
Devlet-i Témür-Tavacı ve MeÆli-ÒvÀce ve úoşun bégleri özlerini pìlleràa urup
Hindÿ’lar kim pìller üstide turup érdiler barçanı oú øarbı bile tüşürdiler. (207a/6)
Kavram Alanı Olarak “Düşman, Düşmanlık, Savaş Esiri”
Emir Timür düşmanlarına karşı hoşgörülü davranır, kendisine düşmanlık edip sonradan
pişman olarak huzuruna gelenlerin düşmanlığını ise unutur ve onlara hâmilik yapardı. Öte
yandan komutanına yüz çevirip, devletinin hakkını vermeden beyine hıyanet edenlerden kendi
ordusuna katılmak isteyenleri ise düşman addedip bu kişilerden sadakatsizliklerinden dolayı
nefret ederdi. Emir Timür “Dost-Düşmana Muâmele” başlıklı tüzüğünde tecrübelerini
paylaşırken akıllı düşmanın ahmak dosttan daima iyi olduğunu ve dostunun düşmanını da kendi
düşmanı gibi saydığını ifade etmiştir (Şakirov ve Aslan, 2010: 74-75, 111-112).
İncelenen metinde de “düşman” anlamında yaàı / yaúı ile Farsça kökenli düşmÀn ve
èaduv (Kanar, 2016: 654, 959) kelimeleri yer almaktadır. “Düşman” ibaresinin kavram alanına
giren terimler olarak da “düşmanlık” anlamında Arapça kökenlièadÀvat, “düşmanın bulunduğu
yer” anlamında èaduv-gÀh (Kanar, 2009: 1239, 1241) ile “düşman olmak, düşman yollamak,
düşmanlık etmek, düşmanlık yapmak” anlamlarında sırasıyla yaàı bol- / ér-, yaàı sal-, yaàılık
ét-, yaàılık úıl- kelimelerini sıralayabiliriz:
(23b/1)
TaÆlası yaġınıÆ úaravulları at izidin maèlūm úıldılar kim çérig sudın ötüp-turur.
Kéçe bolġanda Buraldı ve inisi BÀyezìd, yaġı bolup CihÀn-şÀh başıġa şebiòūn
kéltürdiler. (109a/19)
Emir Timür “Hükümet Tutma” başlıklı tüzüğünde hırsız ve eşkıyaların yasaya göre
cezalandırılmasını, işsiz olan kişilerin şehirde başıboş bırakılmamasını ve nefsi bozulmuş
olanların da memleketten uzaklaştırılmasını emretmiştir (Şakirov ve Aslan, 2010: 117).
İncelenen metinde de kavram alanı itibariyle “yol kesen, eşkıya, yağmacı” için,
“yağma” anlamındaki úaraú isim kökünden, isimden isim yapan -çı ekinin gelmesiyle türetilen
úaraúçı (Clauson, 1972: 652a) ile yol uràuçı, “eşkıyalık” anlamında ise úaraúçılıú ve Arapça
kökenli àanìm kelimeleri (Kanar, 2016: 993) karşımıza çıkmaktadır:
Ve yoldaki èArab’lar kim yollarnı tutup úaraúçılıú érdiler barçanı tutup öldürüp
mÀllarını taladılar. (160a/1)
Emir Timür, düşman tarafından esir olarak düşürülen sipahileri öldürmemiş, kendi
ordularına asker olarak katılmak isteyenleri hoşgörüyle kabul etmiş diğer esirleri ise serbest
bırakmıştır:
Ve òatunlar kim ol úalèadın esìr étip édiler barçanı ÀzÀd éttiler. (148a/8)
İncelenen metinde sırasıyla “savaş esiri, köle, tutuklu ve deniz savaşı esiri” ibarelerinin
kavram alanı olarak tespit edilen terimler ise şunlardır: köle, Farsça kökenli bendi, dest-gìr,
giriftÀr (Kanar, 2016: 295, 652, 1159); Arapça kökenli maóbūs, esìr (Kanar, 2009: 1553, 204)
ve Batı kökenli forsa (ÖTS, 2007: 1609). Metinde “esir almak” eylemi ise kişi tüşür- fiil grubu
ile karşılanmıştır:
338
Manãūr çérigi alarnıÆ kinide tüşüp köp kişini tüşürdiler ve baèøını öldürdiler. (239b/1)
Kavram Alanı Olarak “Vergi, Ganimet”
Emir Timür zamanında düşman topraklarının yağma ve talan edilerek alınması sıklıkla
karşılaşılan bir durumdu. Timürlü ordusu kale ve şehir kuşatmalarından önce karşı tarafa
casuslar göndererek onlar aracılığıyla aman vergisi isterdi. Şehrin yağmalanmasını istemeyen
yöneticiler bu vergiyi vermeye ikna olurlarken vermemek için direnen şehirler yağmalanır ve
bazı yıkım ve ölümler meydana gelirdi:
Ve mÀl-ı ÀmÀn şehràa salıp tört künde aldılar. (80a/2)
Şeyò-Nūre’d-dìn-Bég ve ÁllahdÀd úalèaġa mÀl-ı ÀmÀn üçün kirdiler. (200a/5)
Kelime anlamı itibariyle “yardım vergisi” anlamına gelen mÀl-ı ÀmÀn vergisi şehrin
ulema ve şeyhlerinden alınmaz, genellikle ileri gelen tacir ve zenginler ile yerli halk bu vergiyi
karşılamakla yükümlü olurdu (Roux, 1994: 197-198). Bir çeşit “kurtulma parası” olarak da
tanımlayabileceğimiz bu vergiyi toplamakla yükümlü vergi memurlarına ise muóaããıl adı
verilirdi. Muhassıllar mâl-ı âmân vergisinin ne kadar olacağını da belirleyebiliyorlardı.
Muhassıllar vergi toplarken bazen halka da zulmedebiliyordu:
CÀkü-Bég ve Seyfü’d-dìn ve Aú-Buàa ve Élçi-Bahadır ve Devlet-ŞÀh Baòşı’àa bulardın
her biriàa meblaàı raúam úıldı ve muóaããıl úoydı kim raúam bolàam mÀlnı tüşüràay. (30b/12)
Ol muóaããıl ġaøÀbıdın özige bıçaú urdı. (253b/15)
Emir Timür döneminde toplanan ve hazinesine aktarılan vergilerden ikisi de çiftçilik
mahsullerinden alınan mÀl-ı òarÀc ile bÀc olarak adlandırılan ticari vergilerdir:
èÁlemdeki pÀdşÀhlar aÆa bÀç u òarÀc bérgeyler. (73a/17)
Timürlü zamanında savaşlardan pek çok ganimet elde edilirdi. Emir Timür, tüzükatında
Sivas ve Gürcistan kalelerini kendisine tâbi ettikten sonra kale içinden çıkmayarak direnenleri
kökünden yok ettiğini ve onlardan alınan malları kahraman askerlerine paylaştırdığını söylerdi.
Emir Timür ödenecek mallarını gönüllü olarak vermeyen kişilere ilk aşamada zor
kullanılmamasını ve onlara yasa yollarının anlatılmasını emrederdi. Ayrıca Emir Timür alınan
tüm mal ve eşyaların da girdi defterine yazılmasına önem verirdi (Şakirov ve Aslan, 2010: 64,
90-91). İşte savaştan elde edilen tüm bu ganimetlere Moğolca kökenli olca (олз) adı
verilmektedir (Yakubovskiy, 1976: 181; Lessing, 1960: 610a; Doerfer, I, 1963: 143-145):
Ve köp úız ve òatun olca alıp úayttılar ve hümÀyÿn orduàa úoşuldılar. (99b/15)
Kavram Alanı Olarak “Ödül ve Ceza”
Emir Timür, askerlerine değer verir onları sıklıkla ödüllendirirdi (Aka, 2017: 164).
Timürlü Devleti’nde yer alan ödüllendirme şekillerinden biri suyurgal uygulamasıydı. Köken
itibariyle Çince olduğu düşünülen ve Eski Uygur Türkçesinde tsoyurúa- fiil kökünden -l fiilden
isim yapma eki ile türetilmiş olarak karşımıza çıkan bu kelime “merhamet etme, acıma”
anlamlarıyla kullanılıyordu. Moğolcada ise soyurgal kelimesinin “hediye, bağış” kavram
alanıyla yer aldığı görülür (Clauson, 1972: 558a; Caferoğlu, 1968: 251; Doerfer, I, 1963: 351353). Devlet hizmetinde bulunan askerlere büyük başarılar karşılığında mükâfat olarak emlak
ve arazi verilirdi. Selçuklularda ıkta terimine karşılık gelen ve savaşta herhangi bir hizmet
karşılığında verilen bağış veya ihsan anlamındaki bu uygulama, Türk-Moğol uluslarında
suyurgal terimi ile ifade edilmiştir (Togan, 1987: 287). Suyurgal sahibi kişi bir yandan
vergilerden muaf olurken öte yandan ordu için asker yetiştirmekten de sorumlu tutulurdu
(Paydaş, 2006: 201). Emir Timür zamanında suyurgaller genellikle düşmanlara karşı gösterilen
kahramanlık ve yiğitliklerden sonra askerlere verilen arazi, vilayet, kale gibi çeşitli mülklerden
339
oluşurdu. Buna örnek olarak Emir Timür’ün Emir Ali Musalla’ya Kerkük kalesini suyurgal
olarak vermesi gösterilebilir:
Basa äÀóib-ÚırÀn ol úalèanı Emìr-èAlì-MÿãallÀ’àa suyuràal bérdi. (160a/7)
Emir Timür’ün bir diğer ödüllendirme şekli, askerlerin vergi ve devlet hizmetinden
muaf tutulduğu ve kendilerine maddi olarak geniş imkânlar tanındığı tarhanlık uygulamasıdır
(Aka, 2017: 164-165). Timürlü Devleti’nde takip edilen ve hükümdarın isteği doğrultusunda
verilecek kişi ve kurumların belirlendiği bu tarhanlık uygulaması nesilden nesile geçerdi ve
verilen kişiye herhangi bir suçtan ceza görmeme ayrıcalığı tanırdı (Özyetgin, 2002: 823,
Kafesoğlu, 1998: 243). Osmanlı Devleti’nde “muafiyet” veya “musellemiyat” olarak tabir
edilen bu tarhanlık uygulaması, Türk-Moğol ulusları zamanında ise devlete hizmeti dokunan
yüksek rütbeli memur ve arazi sahiplerinin kendi topraklarının vergisinden muaf tutulması
hususunda verilen bir imtiyaz ve şeref rütbesi anlamını kazanmıştır (Togan, 1987: 293).
Barçanı seyl-Àb at ton bérdi ve taròanlıú nişÀnlar bérdi. (123b/3)
Metinde taròan úıl- ibaresinin imtiyaz anlamının dışında “serbest bırakıl-” kavramıyla
da yer aldığı görülmektedir:
Ser-Òocend vilÀyetidin tüşgen esìrlerni úutúarıp érdi bu cihetdin Óaøret-i äÀóib-ÚırÀn
anı yaòşı seylÀb-ı suyuràallar bérip taròan úıldı. (107a/6)
Emir Timür “Emirler, Vezirler, Sipahi ve Raieyeye Ödül ve Mertebe Verme” başlıklı
tüzüğünde hangi emir bir memleketi fetheder veya bir orduyu yenerse onun üç şeyle
ödüllendirilmesini emretmiştir. Bu üç şeyin ilki tuğ ve nakkarenin verilip bahadır unvanının
takdim edilmesidir. Emir Timür, memleketi düşmanların elinden kurtaran emirlerden ilkine bir
tuğ, ikincisine iki, üçüncüsüne üç, dördüncüsüne de dört tuğ ve nakkare vererek onları tümentuğ
ve çartuğ mertebesine yükseltmiştir (Şakirov ve Aslan, 2010: 101, 103):
äÀóib-ÚırÀn anı yaòşı körüp zer-beft ton ve altun kemer òançer ve tuà ve neúúÀre bérip
icÀzet bérdi. (230b/5)
Emirlik rütbesi gibi bahadırlık rütbesi de ırsiydi fakat bahadırlar emirlerden daha az
itibar görürdü (Manz, 2017: 319-320). Timürlü ordusunda belirli bir hizmetin karşılığı olarak
verilen bu rütbe ve unvan, kelime anlamı itibariyle “savaşlarda, çarpışmalarda gücü ve
yılmazlığıyla üstünlük kazanan veya yiğitlik gösteren (kimse)” demektir (TS, 1988:199):
Ve Òıtay bilen Şeyò-èAlì Bahadır’nı barça bahadırlarnıÆ uluàı úıldı. (49b/12)
CihÀn-ŞÀh-Bahadır bu óÀlnı körüp çérigi bilen alarnıÆ elini tutup úılıç øarbı bile alarnı
úaytardı ve Úulunçaú-Bahadır taúı óamle étip muòaliflerdin bir úoşun kişisini úaytardı.
(125a/9-10)
Emir Timür askerlerine verdiği ödüller kadar suç işleyenlere karşı uyguladığı cezalarla
da adından sıklıkla söz ettirmiştir. Cezalar, Cengiz Han yasasına göre verilirdi. “Dost-Düşmana
Muamele” başlıklı tüzüğünde bir sipahinin şehrin hâkimi olduktan sonra mülkünü korursa
yüksek rütbeye çıkarılıp kendisine hürmet edilmesini öte yandan vefa göstermeyip düşmanla
anlaşıp mülkünü düşmana verirse ölüm ile cezalandırılması gerektiğini emretmiştir (Şakirov ve
Aslan, 2011: 111). Zafer-nâme-i Emir Temür’de “ölüm cezası” yasaú kelimesi ile
karşılanmıştır:
Néçe kündin soÆ ŞÀhzÀde-ŞÀhruò günÀhını tilep yasaú tayaúı urup úoydılar. (243b/16)
Ayrıca “ceza” kelimesinin kavram alanını oluşturan “öldürmek, yaralamak, yıkmak,
yok etmek” anlamları metinde şu birleşik fiillerle ifade edilmiştir: òarÀb úıl-, ġavġa úop-, úan
aútur-, úanıġa kir-, úanını tile, tirig úoyma-, mecrūó kıl-, úatl úıl, sÀtūrlar úoy- .
340
Sonuç
Emir Timür’ün siyasi, sosyal ve idari hayatına dair bilgilerin yer aldığı Zafer-nâme-i
Emir Temür adlı eser, üst başlık “askerlik” olmak üzere bu terim etrafında kullanılan tüm
kelimeler bağlamında incelenmiş ve tespit edilen terimlerden yola çıkılarak aşağıdaki kavram
haritası oluşturulmuştur:
ASKERLİK
çérig, ordu, òeyl, sipÀh /
sipeh, sipÀhì, leşker,
èasÀkir;
Ordu / Asker
atlıġ / atlıú, yayaú,
piyÀde;
yasal baġla-, tart-;
çérig bol-, sal-, tart-
yasal / yesel, ãaf
Askerî Görevliler;
Muhafız / Nöbetçi
Haberci, Kılavuz
yasavul, kütval, der-bÀn,
òÀzin, mevkib;
tavÀcı, yurtçı, øÀbit,
mülÀzım
tümen, hezÀre, úoşun /
úoşul;
serdÀr, sipeh-dÀr;
Askerî Birlikler /
Kollar
aàruú / aàrıú, úaravul,
úaravulluú, hiravul,
meymene, meysere,
cevÀnàÀr, úol, àÿl, öÆ
úol, sol úol, çiàdavulluú,
yurtavul, ılàar
ceng, rezm, cihÀd, àazÀ,
óarb, vaúayiè, fetò, uruş;
Savaş, Savaşçı, Savaş
Alanı: Savaşmak
dil-Àver, ceng-cÿy, rezmcÿy, cerrÀr, uruşçı;
bulcar, kÀr-zÀr, maèreke
Saldırı, Hücum,
Akın, Savaş Narası:
Kuşatmak
Silah
(Saldırı, Savunma,
Kuşatma, Diğer)
şebiòÿn, yorış, yoruş,
yorır, aúun, çapúun,
àÀret,
süren
yaraà / yaraú, yaraàlig /
yaraúlıú, cìbe-òÀne, cìbe;
341
yasavulluú úıl-, kütval
úoydur-
manàlay ét-, ılàar úıl-,
ét-, sal-;
úaravul bol-, úıl-;
hiravul bol-, ét-, úıl-;
meymene bol-, àÿl ét-,
ılàar sal-, yiber-
uruş-, uruşla-, vuruş-,
uruş sal-, bol-, ét-,
kéltür-, úıl-; at sal-,
çérig yıġuştur-, tart-;
ceng sal-, fetò úıl-, rezm
úıl-, uruşúa yüzlen-,
fermÀnla-; ġazÀ niyetiġa
atlan-, ġazÀ niyeti úıl-,
ġazÀ libÀsıdın çıúsüren sal-;
bas-, al-, ur-, çap-,
çapış-, başıàa tök-, kişi
bas-, ortada al-, úışlaú
saldur-, úılıç çıúar-,
sal-, ur-, tartyaraàla-, oú at-, tég-,
yét-, ur-;
oú, yay; ãadaú, taòş;
úılıç, úılınç, tìġ, şimşìr,
niyÀmì, óamÀyil;
neyze, zūbìn, süÆü /
süÆi;
oúla-, oúlat-, çelle üz-,
úılıç tég-, tégür-;
zūbìn u tìr tök-, sanç-
úamçın, òancer, dō-şÀòe,
keçim, òūd-külÀh, òūy,
úalġan / úalúan;
mancınıú, èarrÀde;
at, téve, pìl
yaġı / yaúı, düşmÀn;
èaduv, èadÀvat;
Düşman, Düşmanlık,
Savaş Esiri
yol urġuçı, úaraúçı,
úaraúçılık, ġanìm;
yaġı bol- / ér-, sal-;
yaġılıú ét-, úıl-;
kişi tüşür-
bendì, dest-gìr, giriftÀr,
maóbūs, esìr
Vergi, Ganimet
mÀl-ı ÀmÀn, muóaããıl,
mÀl-ı òarÀc, bÀc;
olca
suyurġal, taròanlıú,
Ödül, Ceza
tuġ, nekkÀre, bahadır,
bahadırlıú / bahadırluġ /
bahadırluú;
yasaú
mÀl-ı ÀmÀnì sal-;
òarÀc bér-, al-, úıl-;
bÀc al-, bér-, yiber-;
olca úıl-, al-
suyurġal bér-, taròan
úıl-, òarÀb úıl-, ġavġa
úop-, úan aútur-, úanıġa
kir-, úanını tile, tirig
úoyma-, mecrūó kıl-,
úatl úıl, sÀtūrlar úoy-
Zafer-nâme-i Emir Temür adlı eserde, askerlik teriminin ordudan ödül ve cezaya kadar
9 farklı kavram alanı tespit edilmiştir. İsim türünde 118, fiil türünde ise 90 olmak üzere toplam
208 farklı terimin tasnif edildiği bu çalışmada, askerî söz varlığının geniş bir bölümünü,
kullanılan savunma ve saldırı silahları oluştururken ikinci sırada savaş, savaşçı, savaşmak
üçüncü sırada da askerî birlikler / kollar ile ilgili terimler yer almaktadır. Bu çalışmada,
kullanım sıklığı bakımından öne çıkan terimlerle ilgili tafsilatlı açıklamalarda bulunulmuş,
nadir olarak geçen terimlerden ise sadece isim olarak bahsedilmiştir. Bu terimlerin tamamı ise
sonuç bölümündeki kavram haritasından oluşan tabloda ortaya konulmuştur. Tespit edilen
terimlerin düzenlenip birbirleriyle ilişkilendirilmesi sonucunda ortaya çıkarılan bu kavram
haritası bize Emir Timür’ün yetenekli ve tecrübeli bir ordu komutanı olarak sahip olduğu planlı
ve stratejik askerî hayatının hususiyetlerine dair malzemeler sunmaktadır.
Erken dönem Osmanlı tarih yazıcılığında, 15. yüzyıl itibariyle devletin idari yapısındaki
değişikliklerle birlikte Arap ve Fars tarih yazıcılığının etkileri ve Doğu Türklük alanındaki Çin
342
kaynaklarının Batı dillerine aktarılması sonucunda Çinggis Han ve buna bağlı olarak Emir
Timür algısının olumsuz bir bakış açısına dönüştüğü görülmektedir (Alışık, 2014: 171). Öte
yandan 14. yüzyılın son çeyreği ile 15. yüzyılın başında Türk-Moğol Devleti’nin mirasına sahip
çıkan Emir Timür ve Timürlü sülalesinin, 19. yüzyılın son çeyreğine kadar Kuzey ve Doğu
Türklük alanında etkisini hissettirecek bir kültür dairesinin kurulmasında önemli katkıları
olmuştur. Özellikle Türk askerî teşkilatının ve ordu düzeninin geliştirilmesinde ve Türk’ün
millî ve kültürel kimliğinin oluşturulup devamlılığının sağlanmasında hususi derecede rol
oynadığı görülmektedir.
15. yüzyılda temelleri atılmaya başlanan, 16. yüzyıl itibariyle Timürlü sülalesinin siyasi
birliği zamanında Nevâyi ile birlikte ortak yazı dili seviyesine yükselen Klasik Doğu
Türkçesiyle pek çok manzum ve mensur eser ortaya konulmuştur. İşte bu yazı dilinin bir ürünü
olan ve bu çalışmaya da kaynaklık eden Zafer-nâme’de kullanılan çoğu askerî terimin Moğolca
kökenli, geri kalan örneklerin ise Arapça ve Farsça ile nadiren Batı kaynaklı olduğu dikkati
çekmektedir. Özellikle askerî birlik ve kolları karşılayan terimlerin neredeyse tamamı Moğolca
ödünçleme kelimelerden meydana gelmektedir. Ortaya çıkan bu tabloyu, Çinggis Han’ın
kurduğu Türk-Moğol Devleti’nin mirasına sahip çıkan Emir Timür’ün tek merkezli devlet
sistemini devam ettirmesinin bir sonucu olarak görmek mümkündür. Askerî söz varlığının fiil
kategorisini oluşturan basit ve birleşik fiil türündeki örneklerinde ise Doğu Türkçesinin gramer
hususiyetlerinden istifade edildiğini söyleyebiliriz.
Tespit edilen askerî terimler üzerinden yapılmış olan hem morfolojik hem de semantik
incelemelerden yola çıkılarak Emir Timür’ün askerî zekâsı ve liderliğinin Doğu Türkçesinin
söz varlığına da sirayet ettiğini rahatlıkla takip etmek mümkündür. Öyle ki Emir Timür, Çinggis
Han’ın savaş düzenini devam ettirmekle kalmamış, merkez, sağ ve sol kanattan oluşan orduyu
her birine ayrı görevler yüklemek suretiyle yedi kola ayırarak yeni bir askerî sistem de
geliştirmiştir. Bu kollar, sadece merkez kuvvete değil kumandana karşı da sorumluluk sahibi
olmuşlardır. Ayrıca Emir Timür’ün en belirgin askerî vasfı ise askerlerinin gönül rızalarını
alarak düşmana karşı stratejik bir şekilde savaşmalarını sağlaması, askerlerinin gösterdiği her
türlü faydalı hizmet için onları ödüllendirmesi ve onları daha gayretli savaşmaları için
hediyelerle teşvik etmesidir.
Bir milletin dili, o milletin kültürünü, sosyal, idari, siyasi vb. hayatını, değer yargılarını,
diğer milletlerle olan ilişkilerini ve hayata bakış açısını tanıklatılabilen söz varlığı ile dikkat
çekici bir şekilde gözler önüne sermektedir. Dolayısıyla Türk dilinin tarihî ve çağdaş söz varlığı
bu bağlamda incelendiğinde karşımıza Türk tarihine, coğrafyasına, kültürüne, askerî ve idari
yapısına malzeme teşkil edecek pek çok veri çıkacaktır. Bu verilerin, Türk dilinin
terminolojisini ortaya koyacak şekilde iyi değerlendirilip yorumlanması, Türklük bilincinin
doğru şekilde oluşturulması ve sürekliliği için büyük önem arz etmektedir.
Kısaltmalar
ÖTS
Ötüken Türkçe Sözlük
TAS
→ Tarama Sözlüğü
TS
→ Türkçe Sözlük
Kaynakça
Aka, İ. (2017). Timur ve Devleti, Ankara: TTK Yayınları.
Alan, H. (2007). Bozkırdan Cennet Bahçesine Timurlular (1360-1506), İstanbul: Ötüken
Yayınları.
Alışık, C. E. (2014). “Orta Asya Türk - Moğol Tarihçiliğinde Türk Soylu Toplulukların Ortak
Tarihî ve Edebî Anlayışı Üzerine Katkılar”. XI. Millî Türkoloji Kongresi Bildirileri”, I, (11-13 Kasım
343
2014), İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı Kültürel Etkinlikler Müdürlüğü,
İstanbul, ss. 171-185.
Alışık, C. E. (2016). “Timürlü Devlet Geleneğinde Hoca Ahmed Yesevî Mîrasının Yeri”,
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevi Uluslararası Sempozyumu, I, (26-28 Eylül), İstanbul, ss. 280294.
Ármin, V. (1862). Abuska Csagatajtörök Szógyújtemény, A Magyar Tudományos Akademia
Kıadása, Pest.
Barutcu Özönder, F. S. (1996). Alí Şír Nevāyí Muģākemetü’l-Luġateyn İki Dilin Muhakemesi,
Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Barutcu Özönder, F. S. (2000). “Doğu Türk Yazı Dili Edebî Çevresi ve Timür”, Türklük Bilgisi
Araştırmaları (Journal Of Turkish Studies), 24 (3), ss. 289-294.
Baykara, T. (2001). Türk Kültür Tarihine Bakışlar, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı
Yayınları.
Berber, O. (2010). “Muhâkemetü’l-Lügateyn’deki Türk Ordu Teşkilatına Ait Terimlerin
Karşılaştırmalı İncelemesi”, Turkish Studies, 5 (3), ss. 809-904.
Bir, A., Kaçar, M. ve Acar, Ş. (2006). “Türk Menzil Okçuluğu, Yay ve Okları”, Osmanlı Bilimi
Araştırmaları, 8 (1), ss. 39-67.
Buryakov, Y. F. (2002). “Timur, Timurlular ve Bozkırın Türk Göçebeleri”. Türkler
Ansiklopedisi, C: 8, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, ss. 923-932.
Caferoğlu, A. (1931). Abû Hayyân-Kitâb al-İdrâk li-lisân al-Atrâk, İstanbul: Evkaf Matbaası.
Caferoğlu, A. (1968). Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, İstanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi.
Clauson, G. (1972). An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth Century, Oxford: Clarendon
Press.
Clavijo, R.G. De (2008). Timur’un Hayatı-Kadiz’den Semerkant’a Seyahatler, (Çev. Z. Ertan),
İstanbul: Pozitif Yayınları.
Courteille, P. de Par M. (1870). Dictionnaire Turc-Oriental, Destiné Principalement á Faciliter
la Lecture des Ouvrages de Bâber, D’Aboul-Gâzi et de Mir Ali-Chir-Nevâi, L’Imprimerie Impériale,
Paris.
Doerfer, G. (1963). Türkische und Mongolische elemente im Neupersischen I, Wiesbaden: Franz
Steiner Verlag GMBH.
Doerfer, G. (1965). Türkische und Mongolische Elemente im Neupersischen II, Wiesbaden:
Franz Steiner Verlag GMBH.
Doerfer, G. (1967). Türkische und Mongolische elemente im Neupersischen III, Wiesbaden:
Franz Steiner Verlag GMBH.
Doerfer, G. (1975). Türkische und Mongolische elemente im Neupersischen IV, Wiesbaden:
Franz Steiner Verlag GMBH.
Ercilasun, A. B. (2016). Türk Kağanlığı ve Türk Bengü Taşları, İstanbul: Dergâh Yayınları.
Erdal, M. (1991). Old Turkic Word Formation, Wiesbaden: Otto Harrassowitz.
Ergin, M. (2011). Orhun Abideleri, İstanbul: Boğaziçi Yayınları.
Gömeç, S. (2006). Türk Kültürünün Ana Hatları, Ankara: Akçağ Yayınları.
Gül, E. (2014). “Babürname’de Geçen Askerî Terimler Üzerine”, Belleten, 62 (1), ss. 27-103.
Hıyavi, R. (1995). Sanglaò MìrzÀ Mahdì-i, AstarÀbÀdì, Kerec: Merkez Neşriyat.
344
İlhan, N. ve Şenel, M. (2008). Av Hayvanlarının Kişi Adlarındaki Yansıması. Av ve Avcılık
Kitabı, (Ed. Emine Gürsoy Naskali, Hilal Oytun Altun), İstanbul: Kitabevi Yayınları, ss. 321-336.
İlhan, S. (1990). Askerlik. Millî Kültür Unsurlarımız Üzerinde Genel Görüşler, Ankara: Atatürk
Kültür Merkezi Yayını.
İzgi, C. (2002). “Kûtvâl”, İslam Ansiklopedisi. C: 26, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
ss. 503-504.
Kafesoğlu, İ. (1987). Türk Bozkır Kültürü, Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü.
Kafesoğlu, İ. (1998). Türk Millî Kültürü, İstanbul: Ötüken Yayınları.
Kanar, M. (2009). Arapça - Türkçe Sözlük, İstanbul: Say Yayınları.
Kanar, M. (2016). Büyük Farsça - Türkçe Sözlük, İstanbul: Say Yayınları.
Kesik, M. (2011). At Üstünde Selçuklular-Türkiye Selçukluları’nda Ordu ve Savaş. İstanbul:
Timaş Yayınları.
Kik, A. (2014). “Zafer-nâme-i Emir Temür, Muhammed Ali Bin Derviş Ali-yi Buharî
(İnceleme-Metin-Dizin)”. (Yayımlanmamış Doktora Tezi). Marmara Üniversitesi, Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul.
Kúnos, D. I. (1902). Šejx Sulejman Efendi’s Čagataj-Osmanisches Wöterbuch, Budapest.
Lamb. H. (2009). Emir Timur, (Çev. A.G. Bozkurt), İstanbul: İlgi Kültür Sanat Yayınları.
Lessing, F. (1960). Mongolian English Dictionary, Los Angeles: University of California Press.
Macit, E. (2012). Timurlu Devleti’nin Askerî Teşkilâtı, (Yüksek Lisans Tezi), Atatürk
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum.
Manz, B. F. (2017). Timurlenk, Bozkırların Son Göçebe Fatihi, (Çev. Z. Bilgin), İstanbul:
Kronik Yayınları.
Nicolle, D. (2000). The Age of Tamerlane, Oxford: Osprey Publishing.
Orkun, H. N. (1994). Eski Türk Yazıtları, Ankara: TDK Yayınları.
Ögel, B. (1971). Türk Kültürünün Gelişme Çağları II, İstanbul: Millî Eğitim Basımevi.
Özyetgin, A. M. (1996). Altın Ordu, Kırım Ve Kazan Sahasına Ait Yarlık Ve Bitiklerin Dil Ve
Üslûp İncelemesi, Ankara: TDK Yayınları.
Özyetgin, A. M. (2002). Altınordu Hanlığı’nın Resmi Yazışma Geleneği. Türkler, 8, Ankara:
Yeni Türkiye Yayınları, ss. 819-830.
Paydaş, K. (2006). “Moğol ve Türk-İslâm Devletlerinde Suyurgal Uygulaması”, Bilig, 39, ss.
195-218.
Roemer, H. R. (1986). Tīmūr in Iran. The Cambridge History of Iran The Timurid and Safevid
Periods, 6, Cambridge University Press, ss. 42-97.
Roux, J. P. (2008). Büyük Moğolların Tarihi Babur. (Çev. L. Arslan Özcan), İstanbul: Kabalcı
Yayınevi.
Steingass, F. (2005). A Comprehensive Persian-English Dictionary, İstanbul: Çağrı Yayınları.
Şakirov, K. ve A. Aslan (2010). Timur’un Günlüğü - Tüzükât-ı Timur - Sahibkıran Emir Timur
Muhammed Tarağay Bahadıroğlu, İstanbul: İnsan Yayınları.
Şemseddin Sami (1317). Kâmûs-ı Türkî I, II, (Neşr. A. Cevad), Dersaadet: İkdam Matbaası.
Şeyh Süleyman Efendi (1298). Lûgat-i Çağatai ve Türkî-i Osmânî, İstanbul.
Tarama Sözlüğü I, A-B (2019). Ankara: TDK Yayınları.
345
Temir, A. (2002). Moğol (veya Türk - Moğol) Hanlığı. Türkler Ansiklopedisi, C: 8, Ankara:
Yeni Türkiye Yayınları, ss. 416-432.
Thackston, W. M. Jr. (1993). Zahiruddin Muhammad Babur Mirza Baburnama part three:
Hindustan, Chaghatay Turkish text with Abdul-Rahim Khankhanan's Persian Translation, (Yay.
Ş.Tekin, G. Alpay Tekin, Farsça Tercümesi ve İngilizcesi: A Hanhan), Cambridge: Harvard University,
Doğu Dilleri ve Edebiyatlarının Kaynakları.
Thackston, Wheeler M. Jr. (1993). Zahiruddin Muhammad Babur Mirza Baburnama Part One:
Fergana and Transoxiana, Chaghatay Turkish Text with Abdul-Rahim Khankhanan's Persian
Translation, (Yay. Şinasi Tekin ve Gönül Alpay Tekin, Farsça Tercümesi ve İngilizcesi: Abdurrahim
Hanhan), Doğu Dilleri ve Edebiyatlarının Kaynakları, Harvard University, Cambridge.
Thackston, Wheeler M. Jr. (1993). Zahiruddin Muhammad Babur Mirza Baburnama Part Two:
Kabul, Chaghatay Turkish Text with Abdul-Rahim Khankhanan's Persian Translation, (Yay. Şinasi
Tekin ve Gönül Alpay Tekin, Farsça Tercümesi ve İngilizcesi: Abdurrahim Hanhan), Doğu Dilleri ve
Edebiyatlarının Kaynakları, Harvard University, Cambridge.
Thomsen, V. (1896). Inscriptions de l’Orkhon déchiffrées, Helsingfors.
Togan, A. Z. V. (1981). Umumî Türk Tarihi’ne Giriş 1, İstanbul: Enderun Kitabevi.
Turan, F. (2018). “Eski Türkçeden Orta Türkçeye Askeri Rütbe ve Unvanlar”. Türk Dili ve
Edebiyatı Dergisi, 58 (1), ss. 155-173.
Useev, N. (2018). “Manas Destanı’nda İslamiyetle İlişkişi Uranlar / Savaş Naraları”, Türk
Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, Kış, 88, ss. 145-154.
Vámbéry, H. (1867). Ćagataische sprachstudien, Leipzig: F.A. Brockhaus
Yakubovskiy, A. Yu. (1976). Altın Ordu ve Çöküşü, (Çev. H. Eren), Ankara: Millî Eğitim
Basımevi.
Yüksel, M. Ş. (2010). “Dönemin Arap Kaynaklarına Göre Ankara Savaşı”. Tarih İncelemeleri
Dergisi, 25 (1), ss. 351-369.
346