Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
Hakan Bozdemir
  • Kastamonu

Hakan Bozdemir

Türkiye, History, Graduate Student
Türkmen adı, İslâmiyet'e giriş yapmış olan Oğuzları diğerlerinden ayırmak için kullanılsa da çalışmamız kapsamında Oğuzlar ile Türkmenler bağdaşık olarak ele alınacaktır. Esas itibariyle Oğuzların Kınık boyuna mensup olduğunu bildiğimiz... more
Türkmen adı, İslâmiyet'e giriş yapmış olan Oğuzları diğerlerinden ayırmak için kullanılsa da çalışmamız kapsamında Oğuzlar ile Türkmenler bağdaşık olarak ele alınacaktır. Esas itibariyle Oğuzların Kınık boyuna mensup olduğunu bildiğimiz Selçukluların 1040 yılında Dandanakan Savaşı neticesinde devletleşmesi, Oğuzlar adına önemli bir dönüm noktasıdır. Büyük Selçuklu Devleti'nin kuruluşuyla beraber İslâm dünyasının siyasî hakimiyeti de Oğuzların eline geçmiş oldu. Devlet olma süreci tamamlanmış olsa da, halk nezdinde oturmuş bir yapı ortaya çıkmamıştır. Selçuklu topraklarına büyük kitleler halinde gelmeye devam eden Türkmenler, devlet için önemli ölçüde sorun teşkil etmiştir. Bu sorunla baş edebilmek adına, Türkmenlerin özellikle fethedilen yeni bölgelere yerleştirildiklerini görüyoruz. Yoğun Türkmen akınlarının yaşandığı süreçte, ülke topraklarında kendilerine yer olmadığı ileri sürülerek yeni fetihlere dahi teşvik edilmişlerdir. Büyük Selçuklu Devleti'nin yıkılışına giden süreçte Sultan Sancar'ın esir edilmesinde dahi Türkmenler birincil rol üstlenmişlerdir. Çalışmamız kapsamında, Büyük Selçuklu Devleti hakimiyetinde bulunan Türkmenlerin konumlarının ne olduğu ve ne tür faaliyetlerde bulundukları konusu incelenmiştir.
Research Interests:
Hindistan, Türk tarihi açısından önem arz eden ancak tarihi anlamda yeteri kadar üzerinde durulmayan bir bölgedir. Bu bölgede kurulmuş olan Delhi Türk Sultanlığı hakkındaki bilgilerimiz; Selçuklular, Osmanlılar ve sair Türk devlet, beylik... more
Hindistan, Türk tarihi açısından önem arz eden ancak tarihi anlamda yeteri kadar üzerinde durulmayan bir bölgedir. Bu bölgede kurulmuş olan Delhi Türk Sultanlığı hakkındaki bilgilerimiz; Selçuklular, Osmanlılar ve sair Türk devlet, beylik ve topluluklarına nispeten daha kısıtlıdır. Delhi Sultanlığı, 1206 yılında bir Türk komutanı olan Kutbeddin Aybeg tarafından, Hindistan’da bulunan Delhi merkez olmak üzere bağımsız bir devlet haline getirilmiş,  1526 yılında Babür’ün buraya gelmesine kadar da farklı hanedanlıklar altında bağımsızlıklarını sürdürmüşlerdir. Bu hanedanlıklar; Kutbîler (1206–1266), Balabanlar (1266-1290), Halacîler (1290–1321), Tuğluklar (1321–1413), Seyyidler (1414–1451) ve Lûdîler (1451–1526) olarak karşımıza çıkmaktadır. Çalışmamızda Kutbîleri, Balabanları ve Halacîleri ele alacağız.
Research Interests:
1071 yılından sonra Anadolu’nun Türkleşmesi için uzun mücadeleler verilmiştir. Bizans’a karşı girişilen mücadeleler ve akabinde Haçlı Seferleri, Türklerin Anadolu’daki mücadelesinin temel noktasını teşkil etmiştir. 1176 yılında... more
1071 yılından sonra Anadolu’nun Türkleşmesi için uzun mücadeleler verilmiştir. Bizans’a karşı girişilen mücadeleler ve akabinde Haçlı Seferleri, Türklerin Anadolu’daki mücadelesinin temel noktasını teşkil etmiştir. 1176 yılında gerçekleşen Miryokefalon Savaşı neticesinde Bizans’ın beli bükülmüş ve Diyâr-ı Rum olarak adlandırılan Anadolu toprakları için ‘’Türkiye’’ (Turkhia, Turquia) kavramının kullanılması sürekli hale gelmiştir.  Bu süreçten sonra Türkiye Selçuklu Devleti hızla ivme kazanmış, 1220-1237 yılları arasında hüküm sürmüş olan I. Alâeddin Keykubat devrinde en parlak yıllarını yaşamıştır. Bu parlak devir uzun sürmemiş,  I. Alâeddin Keykubat’ın ölümünden sonra tahta geçen II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in başarısız siyaseti, devletin her kademesine işlemiştir. 1243 yılında Moğollar ile gerçekleşen Kösedağ Savaşı neticesinde Türkiye Selçuklu Devleti için yıkılış süreci de başlamış oldu. Bu çalışmada, Anadolu halkının Moğol tahakkümüne nasıl karşı koymaya çalıştığını, yıkılmaya yüz tutmuş bir devletten sıyrılıp, yaşamış oldukları bölgeleri korumak için beylik düzeyine nasıl eriştiklerine ve Moğol hâkimiyetinin Anadolu'da nasıl sona erdiğini sizlerle paylaşmayı amaç edindik.
Research Interests:
Moğolların tarihe isimlerini kalın harflerle yazdırmaları, Temucin’in Cengiz Han ünvanı alarak Moğolların başına geçmesi ile olmuştur. Moğollar; Çin’den Orta Asya’nın derinliklerine, buradan Hindistan’a, Karadeniz’in kuzeyine, Anadolu ve... more
Moğolların tarihe isimlerini kalın harflerle yazdırmaları, Temucin’in Cengiz Han ünvanı alarak Moğolların başına geçmesi ile olmuştur. Moğollar; Çin’den Orta Asya’nın derinliklerine, buradan Hindistan’a, Karadeniz’in kuzeyine, Anadolu ve Avrupa’ya kadar çok geniş bir sahada büyük etkiler bırakmışlardır. Tarihin seyrini çok defa değiştiren Moğolların 1243 yılından sonra Anadolu’da göstermiş oldukları faaliyetler, bu çalışmamızın temelini oluşturmuştur.
Research Interests:
12. ve 13. yüzyıllar, dünya tarihinin en hareketli dönemlerindendir. Çok büyük coğrafyalara etki eden savaşlar gerçekleşmiş, devletler yıkılmış ve yenileri kurulmuştur. Aynı zamanda bu dönem, büyük savaşların gerçekleşmesi hasebiyle çok... more
12. ve 13. yüzyıllar, dünya tarihinin en hareketli dönemlerindendir. Çok büyük coğrafyalara etki eden savaşlar gerçekleşmiş, devletler yıkılmış ve yenileri kurulmuştur. Aynı zamanda bu dönem, büyük savaşların gerçekleşmesi hasebiyle çok fazla insan kanının aktığı bir dönemdir. Moğolların gücünün arttığı, Haçlıların sefer planlarına son sürat devam ettiği ve İslam Medeniyetinin savunuculuğunu yapan Türkiye Selçuklu Devletinin, 1243 yılında Moğollar’a boyun eğip, yıkılış sürecine girdiği bir dönemdir. Türkiye Selçuklu Devleti’nin, Moğol hâkimiyetine girmesi ile İslam coğrafyasının başsız kaldığı nidalarının dolaştığı zamanlarda Haçlılar, Türk hudutlarına ve daha güney kesimlere karşı yeni hazırlıklar yapmaya başladılar. İşte böyle bir ortamda, 1250 yılında Mısır, Suriye ve bir kısım Arabistan toprağı üzerinde Memlûk devleti ortaya çıktı.
Emir Timur’un Anadolu üzerine yapmış olduğu sefer, Türk ve Dünya tarihi açısından oldukça büyük bir öneme sahiptir. Gerçekleşen bu seferin, yalnızca Osmanlı Devleti’ne değil başta Bizans ve Memlûk olmak üzere sair devletlere de çeşitli... more
Emir Timur’un Anadolu üzerine yapmış olduğu sefer, Türk ve Dünya tarihi açısından
oldukça büyük bir öneme sahiptir. Gerçekleşen bu seferin, yalnızca Osmanlı Devleti’ne
değil başta Bizans ve Memlûk olmak üzere sair devletlere de çeşitli etkileri
bulunmaktadır. Etki alanı böylesine büyük bir seferin, tüm yönleri ile araştırılması mutlak
surette önem arz etmektedir. Bu çalışmada, Emir Timur’un Anadolu Seferi sırasında
görevlendirdiği komutanları ve devlet adamları tespit edilerek, bunların sefer sürecinde
ne gibi roller üstlendikleri konusu ele alınmıştır. Çalışmanın, Anadolu Tarihine ışık
tutacağı ve bahsi geçen devir üzerinde araştırmalarda bulunan tarihçilere kolaylıklar
sağlayacağı düşünülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Emir Timur, Anadolu Seferi.

THE COMMANDERS AND STATESMEN APPOINTED BY AMIR TIMUR IN
THE EXPEDITION TO ANATOLIA

Abstract

The expedition of Amir Timur to Anatolia is very important in terms of the world and
Turkish history. This expedition had various effects not only on the Ottoman State but
also on the Byzantine and Mameluke States. It is important to investigate this expedition
which had such tremendous effects with all its aspects. In the present study, the
commanders and statesmen who were appointed by Amir Timur in the expedition to
Anatolia were determined, and their roles during the expedition were dealt with. It is
considered that the present study will cast light on the History of Anatolia and be useful
for historians who investigate the centuries in which this expedition took place.

Keywords: Amir Timur, the Expedition to Anatolia.
Özet Tarih, geçmişte yaşanılan, doğal veya beşeri faktörlerin etkisiyle meydana gelen sosyal, kültürel, ekonomik, askeri ve siyasi olayları, diğer bilim dallarıyla beraber inceleyen bir bilim dalıdır. Doğal veya beşeri faktörlerin... more
Özet Tarih, geçmişte yaşanılan, doğal veya beşeri faktörlerin etkisiyle meydana gelen sosyal, kültürel, ekonomik, askeri ve siyasi olayları, diğer bilim dallarıyla beraber inceleyen bir bilim dalıdır. Doğal veya beşeri faktörlerin etkisiyle gerçekleşmiş ve olumsuz bir sonuca sebebiyet vermiş olaylar, iyi bir şekilde incelenilerse bu tür olayların tekrar meydana gelme ihtimali azaltılmış olur. Bu olayların tekrarlanması halinde ise en azından daha yararlı çözümler üretilebilir. Yani tarihin olumsuzca tekerrür etmemesi, yine tarihin incelenip, ondan dersler çıkarılmasıyla mümkün olur. Bunun yapılabilmesi için de öncelikle tarihi sevmek ve sevdirmek gerekir. Bizler de bu çalışmamızda, ülkemizdeki gençlerin tarih algısını inceleyerek, onların tarihe olan bakışını, hikâye veya masaldan ziyade yaşanmış ve bugün hala bizleri etkileyen bir unsur olarak değiştirebilmek için öneriler getirmeye çalıştık. Çalışmamızı, Kastamonu ve Trabzon'da çeşitli kurumlarda öğrenim gören, 100 öğrenciye sorduğumuz sorularla desteklemeye çalıştık.
Abstract History is the science that investigates past happenings, and social, cultural, economic, military and political events that happen under the influence of natural or human factors together with other science branches. If the events that happened with the influence of natural and human factors and that gave negative results are investigated well, the possibility of such events to happen again will be reduced. In case such events reoccur, on the other hand, at least more beneficial solutions may be produced. In other words, it becomes possible that the negative events do not happen again by taking lessons from past events, i.e. the history. In order to do this, it is firstly necessary that history is loved and made loved. In this study of ours, we investigated the history perception of the youth living in our country, and tried to make recommendations to change their viewpoints on history as a factor still influencing us today. We tried to support our study with questions we asked to 100 students studying at various institutions in Kastamonu and Trabzon.
Bu çalışmamızda, Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda İtilâf Devletleri ile Çanakkale dışındaki cephelerde yaptığı savaşların, Çanakkale Cephesi’ne olan etkileri aktarılmaya çalışılmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti,... more
Bu çalışmamızda, Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda İtilâf Devletleri ile Çanakkale dışındaki cephelerde yaptığı savaşların, Çanakkale Cephesi’ne olan etkileri aktarılmaya çalışılmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti, Çanakkale Cephesi’nden başka Kafkas, Kanal, Suriye-Filistin ve Irak cephelerinde de savaşmıştır. Tüm bu cephelerin, doğrudan veya dolaylı olarak Çanakkale Cephesi’nin açılmasına, gidişatına veya sonuçlanmasına etkileri bulunmaktadır. Kafkas Cephesi’nde, Sarıkamış Harekâtı neticesinde Rusların, müttefiklerine Çanakkale’de bir cephe açma fikrini aşılaması, Çanakkale Cephesi’nin diğer cepheler ile bağlantılı olduğunu göstermektedir. Churchill’in, Mısır Cephesi için ayrılmış İngiliz donanmasını fazla bulması ve bir kısmının Çanakkale’ye sevk edilmesini istemesi fakat bu isteğinin kabul görmemesi de diğer cephelerle olan münasebete bir örnektir. Anlaşılacağı üzere, aynı dönem içerisinde gerçekleşen bu mücadelelerin, farklı cephelerde bulunmaları, birbirleriyle bağlantısız bir şekilde gerçekleştiği anlamına gelmemektedir. Bizler de bu yoldan hareketle Çanakkale Cephesi’nin, diğer cephelerle münasebetlerini ele alıp, gizli kalmış, neden gerçekleştiği henüz bilinmeyen olayların açıklanmasına katkı sağlamayı dilemekteyiz.