1
Aile Hekimliği Akademisi yayınıdır.
Nisan 2024
Aile Hekimliği Akademisi © 2024 Her hakkı saklıdır
2
DERNEK YÖNETİM KURULU
Prof.Dr. Okay Başak
Prof.Dr. Nafiz Bozdemir
Prof.Dr. Serap Çifçili
Prof.Dr. Bektaş Murat Yalçın
Prof. Dr. Emine Neşe Yeniçeri
Doç. Dr. Özden Gökdemir
Doç. Dr. Sabah Tüzün
Doç. Dr. Olgu Yıldırım
Uzm. Dr. Gizem Limnili
3
KURULLAR
Onursal Başkan:
Prof.Dr. Okay Başak
Düzenleme Kurulu
Kongre Başkanı:
Prof.Dr Nilgün Özçakar
Kongre Başkan Yardımcısı: Doç.Dr. Özden Gökdemir
Üyeler:
Prof.Dr. Tamer Edirne
Prof.Dr. Ayfer Gemalmaz
Prof.Dr. Haluk Mergen
Prof.Dr. Kurtuluş Öngel
Prof.Dr. Neşe Yeniçeri
Doç.Dr. Hakan Gülmez
Doç.Dr. Fatih Özcan
Doç.Dr. Funda Yıldırım
Yürütme Kurulu
Başkan:
Üyeler:
Doç.Dr. Özden Gökdemir
Prof.Dr. Hülya Parıldar
Doç.Dr. Hüseyin Elbi
Doç.Dr. Aslı Bayındır
Doç.Dr. Esra Meltem Koç
Doç.Dr. Yasemin Kılıç Öztürk
Doç.Dr. Gülseren Pamuk
Doç.Dr. Neslişah Tan
Doç.Dr. Nil Tekin
Doç.Dr. Nurdan Tekgül
Doç.Dr. Olgu Aygün
Uzm.Dr. Gizem Limnili
4
Bilimsel
Kurul
Başkan: Prof.Dr. Dilek Güldal
Üyeler:
Prof. Dr. Okay Başak
Prof.Dr. Nafiz Bozdemir
Prof.Dr. Erol Aktunç
Prof.Dr. Saliha Serap Çifçili
Prof.Dr. Çiğdem Apaydın Kaya
Prof.Dr. Erkan Melih Şahin
Prof.Dr. Arzu Uzuner
Prof.Dr. Emine Neşe Yeniçeri
Doç.Dr. Olgu Aygün
Doç.Dr. Aslı Bayındır
Doç.Dr. Hüseyin Elbi
Doç.Dr. Özden Gökdemir
Doç.Dr. Esra Meltem Koç
Doç.Dr. Yasemin Kılıç Öztürk
Doç.Dr. Gülseren Pamuk
Doç.Dr. Neslişah Tan
Doç.Dr. Nurdan Tekgül
Doç.Dr. Nil Tekin
Doç.Dr. Sabah Tüzün
Öğr.Gör.Uzm.Dr. Zeliha Yelda Özer
Öğr.Gör.Uzm.Dr. Ediz Yıldırım
Öğr.Gör.Uzm.Dr. Canan Tuz Yılmaz
Dr.Öğr.Üyesi Arzu Ayraler
Dr.Öğr.Üyesi Esat Veli Karakoç
Dr.Öğr.Üyesi Buğu Usanma Koban
Dr.Öğr.Üyesi Vasfiye Demir Pervane
Dr.Öğr.Üyesi Yılmaz Sezgin
Dr.Öğr.Üyesi Ülkü Sur Ünal
Uzm.Dr. Gizem Limnili
Uzm.Dr. Özge Tuncer Uçman
Bilimsel kurul önce unvan daha sonra soyadı sırasına göre listelenmiştir.
5
Değerli Meslektaşlarımız,
Prof.Dr. Okay Başak 23. Aile Hekimliği Araştırma Günleri’ni İzmir’de 19-20 Nisan 2024 tarihleri
arasında Dokuz Eylül Üniversitesi ve İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştireceğiz.
Aile Hekimliği alanında araştırmayı geliştirmek, ulusal veriler sağlamak ve araştırma etkinliğini birinci
basamağa yaymak amacı ile yılda iki kez gerçekleştirdiğimiz Araştırma Günleri'ne sizleri de bekliyoruz.
Araştırma Günleri programı iki güne yayılmış olarak; tamamlanmış çalışmaların yanı sıra proje, araştırma
ve tez önerilerinin tartışılarak geliştirildiği bildiri oturumlarından oluşmaktadır. Bu oturumların aralarında
yerli ve yabancı konuşmacılarımız konferanslar verecektir.
Öncesinde ise yine araştırma alanındaki kurslarımız yer alacaktır.
Bu özlem ve heyecanla katılımınızı ve katkılarınızı bekliyoruz. İzmir'de buluşmak üzere…
Saygılarımla,
Prof. Dr Nilgün Özçakar
AHAG23 Başkanı
6
19 Nisan 2024, Cuma
Konferans Salonu
09:00 - 09:30
Açılış Konuşmaları ve Prof.Dr. Okay Başak Emeklilik Töreni
09:30 - 10:15
Konferans
Oturum Başkanı: Prof.Dr. Nilgün Özçakar
Social Prescribing
Jo Robbins
Ulusal Sağlık Hizmetleri (NHS), İngiltere
10:15 - 10:30
Ara
10:30 - 12:10
Devam Eden Araştırmalar Sözlü Bildiri Oturumu
Oturum Başkanları: Prof.Dr. Neşe Yeniçeri, Doç.Dr. Özden Gökdemir
DEA01
Türkiye’de Aile Hekimlerinin Kullandıkları Kanıta Dayalı Tıp (KDT) Kaynakları ve
Bunların Birinci Basamağa Uygunluğu Hakkındaki Görüşleri: Bir Vinyet Çalışması
Saliha Serap Çifçili, Basel Elmasrı
DEA02
AİLE SAĞLIĞI MERKEZİNE BAŞVURAN YETİŞKİNLERİN HİPERTANSİYON GELİŞİMİNİN
ÖNLENMESİYLE İLGİLİ TUTUM VE DAVRANIŞLARI
Sedanur Hıraözlü Önal, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
DEA03
SOSYAL REÇETE YAZMA OLGUSUNU ANLAMAK: SOSYAL REÇETE YAZMA ÖLÇEĞİ
GELİŞTİRİLMESİ
Hüseyin Elbi, Özgecan Elçi, Aynur Çetinkaya, Hüseyin Can, Fatih Özcan, Pemra
Cöbek Ünalan
DEA04
AİLE SAĞLIĞI MERKEZİNE BAŞVURAN KADINLARIN OSTEOPOROZ FARKINDALIĞININ
DEĞERLENDİRİLMESİ
Büşra Eşmeli, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
DEA05
Üçüncü Basamak Aile Hekimliği Polikliniğine Başvuruların Değerlendirilmesi, ilk
sonuçlar
Zeynep Aslan Hişmioğulları
12:10 - 12:30
Ara
7
12:30 - 13:30
Bir Fikrim Var Sözlü Bildiri Oturumu
Oturum Başkanları: Prof.Dr. Nafiz Bozdemir, Prof.Dr. Serap Çifçili
Ülkemizde doktor olmak yaşam süresini nasıl etkiler?
BFV01
Doğukan Pira, Sarp Tatlıcıoğlu, Nedret Tuğba Kıreker, Özden Gökdemir
Tıp fakültesi 6. Sınıf öğrencilerinin beyin göçüne yönelik görüşleri ve ilişkili
BFV02
faktörler
Süleyman Çakır, Serpil Demirağ
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
BFV03
Birimlerine Başvuran 18 Yaş Üzeri Hastalarda Aşı Karşıtlığı Ve Etkileyen Faktörler
Hüseyin Aldemir, Serpil Demirağ
Sağlıklı yaşama, iyilik hali ve dönüşüme giden bir yol: Sanat terapisi
BFV04
uygulamaları
Sema Nur Şahin Arslan
13:30 - 14:30
Öğle Yemeği
14:30 - 14:45
AHAD Proje Sunumu
Prof.Dr. Dilek Güldal
Oturum Başkanı: Prof.Dr. Arzu Uzuner
14:45 - 15:30
Konferans
Oturum Başkanı: Prof.Dr. Okay Başak
Why is research with-in general practice important for patients
and society?
Prof. Niels Kristian Kjaer
University of Southern Denmark, The Faculty of Health Sciences,
Research Unit of General Practice, Danimarka
15:30 - 15:45
Ara
15:45 - 17:30
Poster Oturumu - 1. Grup
Oturum Başkanları: Doç.Dr. Gökçe İşcan, Dr.Öğr.Üyesi Arzu Ayraler
P21
TÜRKİYE GENELİ AİLE HEKİMLİĞİ ASİSTANLARININ GİRİŞİMSEL RADYOLOJİ HAKKINDAKİ
BİLGİ DÜZEYİ
Süveybe Peker, Mustafa Gök, Serpil Demirağ
P73
Kilolu ya da Obez Psoriasisli Olguların Sağlıklı Kilo Vermeleri ve Yaşam Niteliğine
Etkisi
Yankı Göksoy, Efe Gürbüz, Özden Gökdemir
P20
Birinci Basamak Sağlık Çalışanlarının Dayanıklılığı Üzerindeki Üzerine Proje
Önerisi
Özden Gökdemir, Oğulcan Çöme, Gülçin Çelik, Merthan Tunay, Vasfiye Demir
Pervane
8
P13
Üniversite Öğrencilerinde Tırnak Yeme Hastalığı (Onikofaji) Sıklığı Nedir?
Nedenleri ve Çözümleri?
Berk Yılmaz, Cansu Yanık, Mert Yalçın, Burak Şafak, Aslı Karakılıç, Olgu Aygün,
Özden Gökdemir, Nilgün Özçakar
P32
TIP FAKÜLTESİ BİRİNCİ VE SON SINIF ÖĞRENCİLERİNİN MESLEK AŞKI İLE YURT DIŞINDA
ÇALIŞMA İSTEKLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Gizem Limnili, Ekin Gedikoğlu, Elif Azra Öztürk, Elif Ezgi Göymen, Eylül Esensu
Karadeniz, Ezgi Karagöz, Hasan Eren Çakır, İsmail Başar Varol, Melek Nur Orhan,
Nilgün Özçakar
P22
Üniversite Öğrencilerinde İnternet Bağımlılığının Depresyon ve Yalnızlık ile
İlişkisinin Değerlendirilmesi
Burcu Sarıkulak, Gülseren Pamuk, Esra Meltem Koç, Serap Öksüz
P35
Genç Erişkinlerin Birinci Basamağa Başvuru Nedenleri
Y. Duygu Altıparmak, Tümay Sadıkoğlu, Ülkü Sur Ünal
P10
Diyabetes Mellitus Tanılı Hastalarda Diyabetik Ayak Bilgi Düzeyinin
Değerlendirilmesi
Ceren Gülmez, Gülseren Pamuk, Esra Meltem Koç, Serap Öksüz
15:45 - 17:30
Poster Oturumu - 2. Grup
Oturum Başkanları: Prof.Dr. Pemra Cöbek Ünalan, Dr.Öğr.Üyesi Didem
Aytimur
P11
Palyatif bakım merkezinde bakım verenlerde duygusal zeka ile yaşam tatmini
arasındaki ilişki
Fatma Altun, Yasemin Kılıç Öztürk
P83
Aile Sağlığı Merkezi’ne Başvuran ve 24-60 Ay Aralığında Çocuğu Olan Annelerin
Anne Sütü ve Bebek Beslenmesi Hakkındaki Bilgi ve Uygulamalarının
Değerlendirilmesi
Emel Sert, Nilüfer Emre, Tamer Edirne
P34
Menstrüasyon-alerjik rinit ilişkisi: Menstrüasyon döneminde alerjik rinit atağı
gelişme ihtimali artıyor mu?
Ülkü Sur Ünal, Yüksel Duygu Altıparmak, Yasemin Doğan Kaya, Nazire Öncül
Börekçi
P43
Aile Hekimliği Asistanlarının Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerinde Karşılaştıkları
Dermatolojik Lezyonların Yönetimi Konusundaki Bilgi Ve Tutumları
Kaan Yurtcanlı, Pemra Cöbek Unalan, Pınar Kocabaş
P14
Akne Vulgarisli Hastaların e-Sağlıklı Beslenme Okuryazarlığı ile Beslenme
Tutumlarının İncelenmesi
Tuğba Şen, Hüseyin Elbi, Fatih Özcan
P24
Aydın İli Efeler İlçesi Aile Sağlığı Merkezlerine Başvuran 18-65 Yaş Arası Bireylerin
Human Papilloma Virüs (HPV) Bilgi Düzeyi, Tutum Ve Davranışlarının
Değerlendirilmesi
Beyza Kurt Öztürk, Ayfer Gemalmaz
P36
Pamukkale Üniversitesi Aile Hekimliği Polikliniğine Başvuran Hastaların Akılcı
Antibiyotik Kullanımı Hakkında Bilgi Düzeyleri
Emine Gül Yaman, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
9
P15
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıpta Uzmanlık Öğrencilerinin
Sağlıkta Şiddet Deneyimleri
Başak Sezgi Bezginsoy, Serpil Demirağ
15:45 - 17:30
Poster Oturumu - 3. Grup
Oturum Başkanları: Doç.Dr. Hakan Gülmez, Dr.Öğr.Üyesi Canan Tuz
Yılmaz
P01
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Birimlerine Başvuran Bireylerde Siberkondri Ciddiyet Düzeyi ve Etkileyen
Faktörler
Bilge Sena İçöz, Serpil Demirağ
P02
Adnan Menderes Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı Birimlerine Başvuran
Bireylerde Sağlık Okuryazarlığı Düzeyi ve Etkileyen Faktörler
Şeyda Bilican, Serpil Demirağ
P37
PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ JİNEKOLOJİ POLİKLİNİĞİNDEKİ 18-49 YAŞ GEBE KALMAMIŞ
KADINLARIN FOLİK ASİT BİLGİSİ VE FARKINDALIĞI
Orçun Ayaz, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
P38
Aile Hekimliği Polikliniğine Başvuran Hastalarda Aile fonksiyonelliğinin Aile
APGAR Skoru ile Değerlendirilmesi
Mehmet Emin Layık, Mehmet Tahir Dündar
P23
Aydın İli Efeler İlçesi Aile Sağlığı Merkezlerine Başvuran Bireylerde Uyku
Bozukluğu Prevalansı Ve Depresyon Riskiyle İlişkisi
Gizem Kahraman Ak, Melda Dibek Büyükdinç
P33
AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE ÇALIŞAN HEKİMLERİN
SİGARA İÇME DURUMU VE SİGARA BIRAKMA DANIŞMANLIĞI KONUSUNDAKİ TUTUM
VE DAVRANIŞLARINA ETKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Candan Çalış Bozdağ, Melda Dibek Büyükdinç
P03
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Birimlerine Başvuran Bireylerde Akıllı Telefon Bağımlılığı Düzeyi Ve Yaşam
Doyumu Arasındaki İlişki
Burcu Erdoğdu, Serpil Demirağ
P44
Yaklaşan Fırtına: Tirotoksikoz
Büşra Bilik Sezer, Mehmet Demir, Selim Sezer, Gizem Limnili, Nilgün Özçakar
15:45 - 17:30
Poster Oturumu - 4. Grup
Oturum Başkanları: Doç.Dr. Neslişah Tan, Dr.Öğr.Üyesi Ayşen Mert
P25
Bir Eğitim ve Araştırma Hastanesine Başvuran 65 Yaş ve Üzeri Bireylerde Ağrı
Varlığı ve İlişkili Faktörlerin Değerlendirilmesi
Alper Kalender, Gülseren Pamuk
P42
Delüzyonel Parazitoz Hastası: Olgu Sunumu
Tuğçe Seven Aydın
P26
Denizli İl Merkezindeki Birinci Basamak Sağlık Çalışanlarında Sağlıkta Şiddete
Maruziyet Düzeyi ile Tükenmişlik Arasındaki İlişki
Halim Bayrakcı, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
10
P85
20-69 Yaş Arası Kadınların Meme Kanserinin Erken Tanısına Yönelik Bilgi Ve
Davranışlarının Değerlendirilmesi
Lütfiye Burçe Bayrakcı, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
P04
Bir ASM’deki Tüm Diyabet Hastalarının Pnömokok ve İnfluenza Aşısı Aşılanma
Düzeyleri
Ali Hüseyin Doğan, Hüseyin Elbi, Fatih Özcan
P05
Medikal Tedavisiz Takip Edilen Prediyabetik Hastaların Yaşam Tarzı Değişikliğine
Uyumları ile HbA1C Değişimi Korelasyonu
Kübra Erkek, Hakan Gülmez
P12
Erişkin Bireylerde Kardiyovasküler Hastalık Riskinin Belirlenmesi
Ayşen Mert, Cem Yıldız, Zeynep Orhan, Mohammad Reza Najafi, Alper Sarı
15:45 - 17:30
Poster Oturumu - 5. Grup
Oturum Başkanları: Doç.Dr. Nurdan Tekgül, Dr.Öğr.Üyesi Mehmet
Göktuğ Kılınçarslan
P27
SBÜ İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki Uzmanlık Öğrencilerinin
Bilinçli Farkındalık ile Algılanan Stres Düzeyleri Arasındaki İlişkinin
Değerlendirilmesi
Duygu Daldal, Yusuf Adnan Güçlü
P45
Aile Hekimliğinde Nadir Görülen Hastalıklar: GAMT Eksikliği Olgusu
Pelin Arslan, Merve İmançer, Gizem Limnili
P46
Birinci Basamağa Başvuran 65 Yaş ve Üzeri Bireylerde Kronik Hastalıkların
Yaşam Doyumu ile İlişkisi
Merve Meydan, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
P28
Sağlıkta Şiddetin Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Mesleğe Bakış Açısına ve
Bölüm Seçimine Etkisi
Seray Özkunt Kaplan, Tamer Edirne, Aysun Özşahin, Nilüfer Emre
P06
Aile Hekimliği Asistanlarının Yaşam Boyu Öğrenme Eğilimleri İle Mesleki
Doyumlarının İlişkisi
Muhittin Cihan, Hüseyin Elbi, Fatih Özcan
P29
Denizli İl Merkezindeki Aile Sağlığı Merkezlerine Başvuran 18-49 Yaş Arası
Kadınlarda Üriner İnkontinans Bilgi Düzeyi Ve Sıklığının Belirlenmesi
Büşra Tatar, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
P47
Birinci Basamakta Takip Edilen Gebelerin Gebelik Dönemindeki Egzersizler
Hakkında Bilgileri Ve Davranışları
Hanife İnal, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
P07
Dahili ve Cerrahi Bilimlerdeki Araştırma Görevlilerinin Etkili İletişim Becerileri
Açısından Karşılaştırılması
Fazilet Yorgancıoğlu, Hüseyin Can
11
15:45 - 17:30
Poster Oturumu - 6. Grup
Oturum Başkanları: Doç.Dr. Olgu Aygün, Dr.Öğr.Üyesi Melda Dibek
Büyükdinç
P08
Aydın İli Efeler İlçesinde Aile Sağlığı Merkezlerine Başvuran Çocuklarda Maruz
Kalınan Pasif İçicilik Durumu İle Akut Solunum Yolu Enfeksiyonu Arasındaki
İlişkinin İncelenmesi
Canan Yıldız, Melda Dibek Büyükdinç
P31
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi 25 Nolu Eğitim Aile Sağlığı Merkezi’ne
Başvuran Erişkinlerin Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ve İlişkili Faktörler
Merve Itır Yağmuroğulları, Ayfer Gemalmaz
P41
Sağlık Alanında Eğitim Alan Üniversite Öğrencilerinde Ortoreksiya Nervoza ile
Depresyon Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
Rukiye Şahin Çelikyürek, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
P40
Denizli İl Merkezinde Yaşayan 9-18 Yaş Çocuğu Olan Ebeveynlerin HPV ve HPV
Aşısı Bilgi Düzeyleri ve Yaklaşımlarının Araştırılması
Şeyma Kartal, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
P60
Boş Zaman Aktivitelerinin Kadınlarda Yaşlanma Anksiyetesi Üzerine Etkisi
Buğu Usanma Koban
P09
Sosyal medya bağımlılığı
Nilay Sahra, Özden Gökdemir
P64
Yenidoğan döneminde görülen konak ve ilerleyen aylarda gelişen çevresel ve
besin alerjileri ilişkisi
M Buğrahan Acar, Gökçe Lara Bodur, Özden Gökdemir
P17
Aydın İli Efeler İlçesi Birinci Basamak Sağlık Kuruluşlarına Başvuran Bireylerin
Kanser Tarama Testlerini Yaptırma Oranları ve Etkileyen Faktörler
Nurselin Karabulut, Melda Dibek Büyükdinç
15:45 - 17:30
Poster Oturumu - 7. Grup
Oturum Başkanları: Doç.Dr. Aslı Bayındır, Dr.Öğr.Üyesi Ediz Yıldırım
P67
Anksiyete ile Somatik Semptom ve İlişkili Bozukluklar Arasındaki Neden-Sonuç
İlişkisi: UK Biobank Mendelian Randomizasyon Çalışması
Mehmet Göktuğ Kılınçarslan, Erkan Melih Şahin
P18
Birinci Basamakta Takipli 1-5 Yaş Arası Çocuklarda Baldır Çapı Ölçümü İle
Beslenme Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi
Zehra Bilbay, Hüseyin Can
P30
Bir Aile Sağlığı Merkezine Başvuran 45 Yaş ve Üzeri Bireylerde Osteoporoz Bilgi
Düzeyinin Değerlendirilmesi
İrem Ertuğrul, Gülseren Pamuk, Esra Meltem Koç
P19
İzmir Şehir Hastanesi Aile Hekimliği Poliklinikleri ’ne Başvuran Hastaların Kronik
Hastalık Varlığı ve Maddi Kaygı Ölçeği İlişkisinin Saptanması
Berkan Sarı, Nurdan Tekgül
P77
Birinci Basamakta Defansif Tıp Uygulamaları Ölçek Geliştirme Çalışması
Mehmet Demir, İrfan Yurdabakan, Tolga Günvar
12
P62
Yaşlı Bireylerde Diyabet Yükü İle Psikolojik İyi Oluş Hali Arasındaki İlişkinin
İncelenmesi
Emre Vural, Şeyma Ünüvar, Hüseyin Elbi, Fatih Özcan
P70
Aydın İli Efeler İlçesi Birinci Basamak Sağlık Kuruluşlarında Görev Yapan Aile
Hekimlerinin Akılcı Antibiyotik Kullanımı Ve Hastalara Yaklaşıma Etkisi
Müzeyyen Akın, Melda Dibek Büyükdinç
15:45 - 17:30
Poster Oturumu - 8. Grup
Oturum Başkanları: Doç.Dr. Sabah Tüzün, Dr.Öğr.Üyesi Gizem Limnili
P66
PERKÜTAN ENDOSKOPİK GASTROSTOMİ SONRASI MORTALİTE, KOMPLİKASYONLAR VE
YAŞAM KALİTESİNİN ARAŞTIRILMASI
Aslı Bayındır, Özge Tuncer, İbrahim Eryılmaz
P61
EVDE SAĞLIĞA KAYITLI 65 YAŞ ÜZERİ HASTALARDA ANEMİ SIKLIĞI VE İLİŞKİLİ
DURUMLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Emre Köktaş, Özge Tuncer
P88
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde
Çalışan Asistan Hekimlerde İş Stresi
Merve Alban, Kurtuluş Öngel
P58
Kuzguna Yavrusu Şahin Mi Gözükür? Ebeveylerin Çocuklarının Vücut Ağırlığı ve
İştahı Hakkındaki Algılarının Ölçümü
Yeşim Uncu, Ayşe Nesibe Köroğlu
P63
Motivasyonel Görüşme Tekniği Ve Sms Uygulamasının Mamografi Çektirmeye
Etkisinin Karşılaştırılması: Kontrollü Müdahale Çalışması
Gamze Bastem, Arzu Uzuner
P75
Bursa Uludağ Üniversitesi Hastanesi Sağlık Çalışanlarında Post-Covid
Sendromu Semptom ve Bulgularının Görülme Sıklığı
Alis Özçakır, Canan Tuz Yılmaz, Elzem Nur Gül
15:45 - 17:30
Poster Oturumu - 9. Grup
Oturum Başkanları: Doç.Dr. Elif Ateş, Dr.Öğr.Üyesi Serap Öksüz
P71
Sigarayı Bırakmış Kişilerin Sigaraya Maruziyet Yükünün ve Sigarayı Bıraktıktan
Sonra Geçen Sürenin Solunum Fonksiyon Kapasiteleri Üzerine Etkisi
Seda Nur Korkmaz Özyılmaz, Ülkü Sur Ünal
P65
On Sekiz Yaş Altı Çocuğu Olan Annelerin, Çocuklarına Human Papillomavirus
Aşısını Yaptırma Kararını Etkileyen Faktörler Kız ve Erkek Çocuklar İçin Birbirinden
Farklı Mıdır?
Gözde Akdeniz, Tolga Günvar
P57
Bir Palyatif Bakım Merkezinde Verilen Hizmetlerin Aile Hekimliği Bakış Açısıyla
Değerlendirilmesi
Aylin Demirci, Nil Tekin
P76
Annenin Eğitim Durumuna Göre 6-18 Aylık Bebeklerde Ekran Süresinin
Değerlendirilmesi: Randomize Kontrollü Bir Çalışma
Feride Akşehir Taşdemir, Gizem Limnili, Azize Dilek Güldal
13
P50
Tip 2 Diabetes Mellitusu Olan ve Olmayan Bireylerde Uyku Kalitesinin
Değerlendirilmesi
Merve Alban, Gülseren Pamuk, Esra Meltem Koç, Serap Öksüz
P53
Covid-19 Fırtınası: Bir Üniversite Hastanesinin Sağlık Çalışanlarının Bu Fırtınadan
Etkilenme Durumlarının Retrospektrif Analizi
Canan Tuz Yılmaz, Alis Özçakır
P68
Bir Üçüncü Basamak Hastaneye Başvuran Hastalarda Ortoreksiya Nervosa
Sıklığı ve Cinsiyet ile İlişkisi
Melike Hazal Yıldız, Serap Akyüz Öksüz, Gülseren Pamuk
15:45 - 17:30
Poster Oturumu - 10. Grup
Oturum Başkanları: Doç.Dr. Fatih Özcan, Dr.Öğr.Üyesi Zeliha Yelda
Özer
P79
Bir Eğitim ve Araştırma Hastanesine Başvuran Sigara İçen Bireylerin Sağlık Okur
Yazarlığı Düzeylerinin Sigara Bırakma Niyeti Üzerine Etkisi
Serap Öksüz, Batuhan Boz, Gülseren Pamuk
P84
Bir Eğitim Araştırma Hastanesi Pediatri Polikliniğine Başvuran 0-6 Yaş
Çocukların Ebeveynlerinin Özel Aşılar İle İlgili Bilgi ve Sağlık Okuryazarlık
Düzeylerinin Değerlendirilmesi
Feyza Nur Özkan, Esra Meltem Koç, Gülseren Pamuk
P69
Birinci Basamakta Kolon Kanseri Taramasına Yönelik Düşünceler: Bir Nitel
Araştırma
Oğulcan Çöme, Merve Saniye İmançer, Gizem Limnili, Nilgün Özçakar
P80
Bir Aile Sağlığı Merkezindeki Gaitada Gizli Kan Tetkiki Pozitif Olan Kişilerde
Kolorektal Kanser İnsidansı
Ümran Demir, Canan Tuz Yılmaz, Alis Özçakırlar
P52
İlkokul Çağındaki Çocuklarda Göz Kırma Kusurları ve Ambliyopi: Retrospektif Göz
Sağlığı Analizi
Yasemin Özkaya, Buket Aras Cırık, Emre Özkaya
P59
Sağlıklı Yetişkinlerde Sigara Kullanımı ve Egzersiz Şiddetinin İnflamatuar
Belirteçler Üzerine Etkileri
Berk Can Kızılyaka, Gökçe İşcan, Funda Yıldırım Baş
P78
45 Yaş ve Üzerindeki Kadınlarda Üriner İnkontinans Sıklığı ve Yaşam Kalitesi
Üzerine Etkisinin Değerlendirilmesi
Selin Karpuz, Esra Meltem Koç, Gülseren Pamuk
P72
Gelecek Yakın, Peki Aile Hekimleri Hazır mı?
Serap Nabhan, Züleyha Alper
15:45 - 17:30
Poster Oturumu - 11. Grup
Oturum Başkanları: Doç.Dr. Hüseyin Elbi, Dr.Öğr.Üyesi Ülkü Sur Ünal
14
P54
Adölesan Skolyoz Hastalarının Tanı Alma Sürecinde Birinci Basamak
Hekimlerinin Rolü
Filiz Yıldız, Gizem Limnili, Nilgün Özçakar
P89
Bağırsak mikrobiyotasının immün yanıtlar ve immünoterapi üzerindeki etkisi
Nuseybe Akbal, Sevgi Kalkanlı Taş
P51
Eğitim Aile Sağlığı Merkezlerinde Kayıtlı Okul Öncesi Çocuklarda Obezite Sıklığı
ve Etkileyen Faktörlerin Kesitsel Olarak İncelenmesi
Saadet Şeyma Kaya, Serkan Şen, Gizem Limnili
P55
Erişkinlerin E-Sağlık Okuryazarlığı Durumu ile Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları
Arasındaki İlişki
Tuğçe Yüksel, Gizem Limnili, Nilgün Özçakar
P48
Kronik Omuz Ağrısında ve subaktomial sıkışma sendımunda Ev Egzersizleri ve
Postür Düzeltici Kullanımının Skapula Yüksekliğine ve fonksiyonel sonuçlara
Etkisinin Değerlendirilmesi: Aile Sağlığı Merkezinde Bir Çalışma
Başar Başcı, Mustafa Alkan, Şahin Meşin, Nilgün Özçakar
P74
“KAÇ YAŞINDA HISSEDIYORSUNUZ?” SORUSUNUN ETKI VE YARARLARI KONUSUNDA
HEKIMLERIN DEĞERLENDIRMELERI
Tevfik Tanju Yılmazer
P87
TOPLUMDA FONKSİYONEL KAPASİTENİN DEPRESYON – MORTALİTE İLİŞKİSİ ÜZERİNDEKİ
ETKİSİ: ARACILIK ANALİZİ ÇALIŞMASINDA ÖN BULGULAR
Mehmet Göktuğ Kılınçarslan, Birol Çıbık, Erkan Melih Şahin, Büşra Nur Kırıkçıoğlu
P16
Palyatif Bakım Merkezi Enfeksiyon Odağı Değil, Enfeksiyon İle Mücadele
Merkezidir
Aslı Bayındır, Nuray Gök
17:30 - 18:00
Kapanış
15
20 Nisan 2024, Cumartesi
Konferans Salonu
09:30 - 11:00
Bir Fikrim Var Sözlü Bildiri Oturumu
Oturum Başkanları: Prof.Dr. Güzin Zeren Öztürk, Doç.Dr. Tolga Günvar
BFV05
Türkiye’de Aile Hekimliği Uzmanlık Tezlerinin Eğitim Müfredatı Ve Çekirdek
Yeterlilikler Açısından Değerlendirilmesi
Harun Aydın, Hande İleri, Yasemin Kılıç Öztürk
BFV06
Fibromiyaljide Yoga Ve Non Steroid Antiinflamatuar İlaç Tedavisinin
Üstünlüğünün Karşılaştırılması
Peyruze Sincar, İlayda Ceylan Emre, Leyla Nazlı, Dilek Güldal
BFV07
Aydın İli Efeler İlçesinde Görev Yapan Aile Hekimlerinin Tüberküloz Hastalığı ve
Doğrudan Gözetimli Tedavi Uygulamaları Hakkında Bilgi Düzeylerinin
Değerlendirilmesi
Seda Nur Yavuz, Melda Dibek Büyükdinç
BFV08
Evde Sağlığa Kayıtlı 65 Yaş Üzeri Hastalarda Disfaji Sıklığı Ve Depresyon
İlişkisinin Araştırılması
Özge Tuncer, Efecan Tufan
BFV10
Birinci Basamakta Akılcı Laboratuvar Kullanımına Yönelik Bir Araç Geliştirmek ve
Uygulanabilirliğini Değerlendirmek Amaçlı bir Vinyet Çalışması
Özge Acar, Mehmet Akman, Saliha Serap Çifçili
BVF09
Birinci Basamakta Subklinik Hipotiroidinin ve L-Tiroksin Kullanımının Gebelik
Sürecine, Doğuma ve Bebeğin İki Yaşına Kadar Olan Gelişimine Etkisinin
Değerlendirilmesi
Yasemin Doğan Kaya, Nazire Öncül Börekci, Ülkü Sur Ünal, Yüksel Duygu
Altıparmak
11:00 - 11:20
Ara
11:20 - 13:00
Tamamlanmış Araştırmalar Sözlü Bildiri Oturumu
Oturum Başkanları: Prof.Dr. Kurtuluş Öngel, Doç.Dr. Gökçe İşcan
TA01
Covid-19 Pandemisi Öncesi Ve Sonrası Ebeveynlerin Çocukluk Çağı Aşı
Tutumları
Vasfiye Demir Pervane, Pakize Gamze Erten Bucaktepe, İsmail Yıldız, Serdar
Kardaş, Semih Erdal Tekay, Yıldız Atik, Emel Baran, Mahmut Baran, Tahsin
Çelepkolu
TA02
Aşı Karşıtlığında Sağlık Sistemine Güvensizlik ve Kadercilik Eğiliminin
Değerlendirilmesi
Ziya Ağır, Melike Mercan Başpınar, Okcan Basat
TA03
Bireylerin E-Sağlık Okuryazarlık Düzeyleri ve E-Nabız Kullanım Durumları
Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
Veli Alperen Yılmaz, Azize Dilek Güldal, Mehtap Kartal, Gizem Limnili
TA04
Hekim Önsezisi Anketi’nin Türkçe’ye Uyarlanması
16
Hüseyin Elbi, Neslişah Tan, Sıdıka Ece Yokuş, Fatih Özcan, Vildan Mevsim, Erik
Stolper
TA05
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Dönem 1 Öğrencilerinin Tıp Fakültesini
Tercih Etme Sebepleri ve Hekimlik Mesleği ile İlgili Görüşleri
Melike Tüner, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
13:00 - 14:00
Öğle Yemeği
14:00 - 14:45
Konferans
Oturum Başkanı: Prof.Dr. Nafiz Bozdemir
Geçiş Dönemindeki Sağlık Sistemlerinde Birinci Basamağın
Organizasyonu: Teorik Çerçeve ve Pratik Odaklı Bilimsel Kanıtların
Yeterliliği
Prof.Dr. Mehmet Akman
Marmara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği AD., İstanbul
14:45 - 15:00 Ara
15:00 - 16:00
Tamamlanmış Araştırmalar Sözlü Bildiri Oturumu
Oturum Başkanları: Prof.Dr. Vildan Mevsim, Doç.Dr. Elif Ateş
TA06
Kır-Kent Özellikteki Bir İlçede Yaşayan 80 Yaş Üstü Bireylerin Yaş Algısı ve
İşlevsellik Durumları
Pınar Kocabaş, Pemra Cöbek Ünalan
TA07
DOKTOR GİYİM TARZI HAKKINDA HASTALARIN GÖRÜŞLERİ
Muhammet Emin Aydın, Tolga Günvar
TA08
Araştırma Görevlisi Hekimlerin, Aile Sağlığı Merkezlerinde Verilen Koruyucu
Hekimlik Hizmetlerinden Bir Kısmı İle İlgili Tutum Ve Davranışlarının
Değerlendirilmesi İçin Ölçek Geliştirilmesi
Muhittin Akdemir, Erol Aktunç
16:00 - 16:15
Ara
16:15 - 17:15
Bir Fikrim Var Sözlü Bildiri Oturumu
Oturum Başkanları: Doç.Dr. Neslişah Tan
BFV17
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Eğitim Aile Sağlığı Merkezi’ne Başvuran
Erişkinlerin Akdeniz Diyetine Uyum Düzeyi İle Depresif Semptomlar Arasındaki
İlişki
İmge Reyhanoğlu, Ayfer Gemalmaz
BFV18
BİR AİLE SAĞLIĞI MERKEZİNE KAYITLI BİREYLERDE HAYATIN TEMELLERİ 8 YAKLAŞIMI İLE
YAPILAN EĞİTİMİN KARDİYOVASKÜLER RİSK BİLGİ DÜZEYİ ÜZERİNE ETKİSİ
Bünyamin Furkan Pala, Ülkü Sur Ünal, Saliha Serap Çifçili
17
BFV1
AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ AİLE HEKİMLİĞİ ANABİLİM DALI
BİRİMLERİNE BAŞVURAN HASTALARDA GETAT KULLANIMI VE YAŞAM KALİTESİ
ARASINDAKİ İLİŞKİ DÜZEYİ
Şahika Peçen, Serpil Demirağ
BFV20
AİLE HEKİMLİĞİ POLİKLİNİĞİNDE REÇETE EDİLEN PROTON POMPA İNHİBİTÖRLERİNİN
RETROSPEKTİF OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ
Zeynep Nur Bozer, Hakan Gülmez
17:15 - 17:30
Kapanış Oturumu
20 Nisan 2024, Cumartesi
E1 Salonu
09:30 - 11:00
Bir Fikrim Var Sözlü Bildiri Oturumu
Oturum Başkanları: Prof.Dr. Erkan Melih Şahin, Doç.Dr. Fatih Özcan
BFV11
Primer Dismenoresi Olan 18-25 Yaş Arasındaki Kadınlarda Düzenli Su Alımının
Dismenore Şiddeti Üzerine Etkisi
Gizem Atik, Tolga Günvar
BFV12
Ergenlerde Yeme Bozukluğu ve Beden Dismorfik Bozukluğu Arasındaki İlişki
Cansu Özhan, Nurdan Tekgül
BFV13
Madde Bağımlılığını Önlemek İçin Ne yapılabilir?
Buse Zengin, Yaşar Tanker, Özden Gökdemir
BFV14
Ailevi Akdeniz Ateşi: Kolşisin ve Kardiyovasküler Sistem Üzerine Uzun Dönem
Etkileri
Yunus Emre Okudan, Özgenur Sabancı, Özden Gökdemir
BFV15
Eş Sosyotelizminin (Phubbing) Depresyon ve Aile İşlevselliğiyle İlişkisi
Dilan Onur, Z. Yelda Özer
BFV16
İzmir Şehir Hastanesi Acil Servisi Yeşil Alana Başvuran Hastaların Aile Sağlığı
Merkezlerini Atlama Sebepleri, Bunu Etkileyen Faktörler ve Bu Durumun Acil
Servise Yükü
Aleyna Uçar, Olgu Aygün
11:00 - 11:20
Ara
11:20 - 13:00
Devam Eden Araştırmalar Sözlü Bildiri Oturumu
Oturum Başkanları: Prof.Dr. Erol Aktunç, Doç.Dr. Nil Tekin
DEA06
Serebrovasküler Olay Sonrası İmmobil Olan Hastalarda Malnütrisyon
Değerlendirilmesi: Evde Sağlık Hizmetleri Örneği
Gizem Çetinyol, Özge Tuncer
DEA07
HSP 202 (İnsan Toplum Gezegen IV) Eğitim Programı içinde Sağlık Hukuku
Eğitimi
18
Özden Gökdemir, Zeynep Şişli
DEA08
Bir Eğitim ve Araştırma Hastanesine Başvuran 65 Yaş ve Üzeri Bireylerde Düşme
Korkusu ve Günlük Yaşam Aktiviteleri Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi
Hatice Nur Çapraz, Gülseren Pamuk, Esra Meltem Koç, Serap Öksüz
DEA09
Denizli İl Merkezinde Birinci Basamağa Başvuran Birinci Trimester Gebelerde
Folik Asit Takviyesi Kullanımı Hakkında Bilgi Ve Davranışlarının Belirlenmesi
Gülsüm Akkeçeli, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
13:00 - 14:00
Öğle Yemeği
15:00 - 16:00
Tamamlanmış Araştırmalar Sözlü Bildiri Oturumu
Oturum Başkanları: Prof.Dr. Çiğdem Apaydın Kaya, Doç.Dr. Gülseren
Pamuk
TA12
ÇOK KISA BİR SİGARA BIRAKMA GİRİŞİMİNİN AİLE SAĞLIĞI MERKEZLERİNDE
ETKİNLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: PRAGMATİK RANDOMİZE KONTROLLÜ BİR ÇALIŞMA
Yiğit Yağcı, Melda Dibek Büyükdinç, Okay Başak
TA09
Sosyal Kırılganlık Ölçeği 8-Maddeli Formu’nun Türkçe Dil Uyarlaması
Merve Vatansever Balcan, Yusuf Görgülü, Hüseyin Can, Fatih Özcan, Aynur
Çetinkaya, Hüseyin Elbi
TA10
Alternatif Burun Deliği Solunum Tekniğinin Migren Benzeri Baş Ağrılarının Sıklığı
ve Şiddeti Üzerine Etkisi
Oğulcan Çöme, Gizem Limnili, Azize Dilek Güldal
16:00 - 16:15
Ara
16:15 - 17:15
Tamamlanmış Araştırmalar Sözlü Bildiri Oturumu
Oturum Başkanları: Doç.Dr. Tolga Günvar, Doç.Dr. Özden Gökdemir
TA11
Evde sağlık hizmeti alan yaşlılarda kısa dönem mortalite ve mortalite ile ilişkili
faktörler: Retrospektif bir kohort çalışması
Meltem Aydın Taban, Çiğdem Apaydın Kaya
TA13
DEPRESYON VE ANKİSYETİNİN HUZURSUZ BACAK SENDROMU ŞİDDETİ İLE İLİŞKİSİNDE
SOMATİZASYONUN MEDİATÖR ETKİSİ
Mehmet Göktuğ Kılınçarslan, Özgül Ocak, Erkan Melih Şahin
TA14
Makine Öğrenmesi İle Hipertansiyon Olma Riskinin Öngörülmesi
Gamze Keser Ünsal, Gökçe İşcan, Funda Yıldırım Baş
17:15 - 17:30
Kapanış Oturumu
19
SÖZLÜ SUNUM
ÖZETLERİ
(Sunum tipine göre listelenmiştir)
20
BFV01
Ülkemizde doktor olmak yaşam süresini nasıl etkiler?
Doğukan Pira1, Sarp Tatlıcıoğlu2, Nedret Tuğba Kıreker3, Özden Gökdemir2
1
Hatay Reyhanlı Devlet Hastanesi
2
İzmir Ekonomi Üniversitesi / Tıp Fakültesi
3
Akdeniz Üniversitesi / Tıp Fakültesi
Giriş: Türkiye İstatistik Kurumu, 2020-2022 verilerine göre ülkemizde doğuşta beklenen yaşam süresi
77,5 yıl olarak belirtilmiştir. Doğuşta beklenen yaşam süresi, yeni doğmuş bir bireyin mevcut ölümlülük
risklerine maruz kaldığında yaşaması beklenen ortalama yıl sayısı olarak tanımlanır. Türkiye'de, 20192021 döneminde bu süre 77,7 yılken, 2020-2022 döneminde ise 77,5 yıla gerilediği gözlenmiştir.
https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Hayat-Tablolari-2020-2022-49726
Sağlığın korunması ve geliştirilmesi konusunda etkin donanımlı olarak yetiştirilen ve etkin biçimde görev
olan doktorların, ülkemizde yaşam süreleri ve yaşam niteliklerinin nasıl olduğunu belirlemek bu
çalışmanın amacıdır. Olumlu yönlerin belirlenmesi yanı sıra geliştirilmesi gereken koşulların belirlenip
çözüm önerileri sunulması hem doktorların hem da toplumun sağlığının iyileştirilmesini sağlayacaktır.
Yöntem: 2019-2021 ile 2020-2022 verileri karşılaştırılması planlanmaktadır. Hem niteliksel hem de
niceliksel araştırma planı uygulanması öngörülmektedir. Araştırmacıların bilimsel kaynaklardan
yaralanarak hazırlayacakları sormacaların yanı sıra ölçek kullanılması da düşünülmektedir.
Çalışma planlama aşamasındadır.
Sorular:
1) Kayıtlı verilerin kullanılması ne kadar sağlıklı sonuç edinilmesini sağlayabilir?
2) Basına yansıyan sağlık çalışanı intihar haberleri yanı sıra hasta ve/ya hasta yakınları tarafından tehdit /
dayak / saldırı gibi olumsuz durumlar, çalışmaya alınmalı mı-alınmalı ise adli kayıtlardan yararlanılması
uygulanabilir bir yöntem olabilir mi?
3) Kişisel ve kurumsal dayanıklılık açısından hangi ölçekler kullanılmalı?
Anahtar Kelimeler: yaşam niteliği, direnç, mortalite, morbidite, doktor olmak
21
BFV02
Tıp fakültesi 6. Sınıf öğrencilerinin beyin göçüne yönelik görüşleri ve ilişkili faktörler
Süleyman Çakır, Serpil Demirağ
Adnan Menderes Üniversitesi
Giriş: Gelişme aşamasında olan bir ülkenin gelişmiş bir ülkeye göç olması, uzun yıllardır var olan bir
durumdur ve bu süreç 1960'larda "beyin göçü" terimiyle anılmaya başlanmıştır. Eğitim ve yetenek düzeyi
açısından gelişmiş olan ülkeler, dünyanın ekonomik, siyasi ve sosyal-kültürel gelişiminde önemli bir rol
oynamaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerden transfer olan kalifiye iş gücü, bilgi ve teknoloji
üretiminin transferinde etkili olmaktadır. Bu çalışmada 6. sınıf tıp fakültesi öğrencilerinin beyin göçüne
yönelik görüşleri ve ilişkili faktörleri belirlemek ve incelemek amaçlanmıştır. Yanı sıra, beyin göçünün
nedenlerini belirlemek ve bununla ilgili alınabilecek önlemlere dair öneriler hakkında bilgi edinmek hedef
alınmıştır.
Gereç Ve Yöntem: Bu çalışma Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, 01.02.2024 ve
30.04.2024 tarihleri arasında yüz yüze görüşme yöntemiyle yapılması planlanmıştır. Altıncı sınıf tıp
fakültesi öğrencilerinin beyin göçü konusundaki görüşlerini incelemek ve bu görüşleri etkileyen faktörleri
belirlemek amacıyla gerçekleştirilen kesitsel ve tanımlayıcı tipte bir çalışmadır. Bu çalışmada katılmaya
gönüllü olan tüm altıncı sınıf tıp fakültesi öğrencileri hedeflenmektedir.
Anket üç bölümden oluşmaktadır. Anketin ilk bölümü, beş adet sosyodemografik sorudan, ikinci bölümü
literatür taraması yapılarak hazırlanan, göç etmeye yönelik sebepler ve engeller hakkındaki 21 adet
sorudan oluşmaktadır. Üçüncü bölüm, toplam 16 maddeden oluşan “Beyin Göçüne İlişkin Tutum Ölçeği”
sorularını içermektedir. Ölçeğin Cronbach Alfa güvenirliliği, bütüne ilişkin 0,91 ve alt bileşenlerine ilişkin
0,88 ve 0,86'dır.
Bulgular ve Sonuç: Araştırma devam etmektedir.
Tartışma soruları:
1. Çalışmanın kalitesini artıracak önerileriniz nelerdir?
2. Araştırmaya eklenmesi gereken ek soru önerileriniz nelerdir?
3. Beyin göç politikasında neler yapılabilir?
Anahtar Kelimeler: Beyin göçü, Tıp öğrenci, görüşleri
22
BFV03
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı Birimlerine
Başvuran 18 Yaş Üzeri Hastalarda Aşı Karşıtlığı Ve Etkileyen Faktörler
Hüseyin Aldemir, Serpil Demirağ
Adnan Menderes Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Kişilerin sağlığını korumak ve hastalık durumlarının oluşumuna engel olmak, sağlık hizmetlerinin
ve sağlık çalışanlarının asıl amacı ve öncelikli sorumluluğudur. Özellikle dünya nüfusunun giderek
yaşlanmasıyla birlikte, sağlığı yaşam boyu koruma alanındaki gelişmelerin hayati önemi artmaktadır. Aşı,
bireylerin sağlığının korunup, mevcut sağlığın sürdürülebilir olması açısından en etkili halk sağlığını
koruma yöntemlerindendir. Dünya çapında tüm ülkeler için tehdit teşkil eden hastalıkların birçoğundan
korunma aşı ile sağlanabilir. Yurdumuzda Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün önerisi ile 1981 yılında
“Genişletilmiş Bağışıklama Programı” çerçevesinde aşı programı hazırlanmış olup hayata geçirilmiştir.
Bu programın uygulanma amacı; aşıyla önlenebilecek hastalıklara karşı koruyuculuk sağlamak, oluşması
muhtemel komplikasyonları ve kayıpları engellemektir. Aşı yaptırmayan birey sayısında artış olması
durumunda hasta bireylerin sayısında artış görülmesi nedeniyle “sürü bağışıklığı” tanımı oluşmayacak ve
salgınların görülme sıklığı artacaktır.
Bu çalışmada, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Birimlerine başvuran 18 yaş üzeri hastaların aşı karşıtlığı ve bunu etkileyen faktörlerin belirlenmesi ile
birlikte hastaların aşı karşıtlığı nedenlerini belirleyerek konuyla ilgili bilgilendirme ve önlem alma
çalışmalarına katkı sağlamak amaçlanmıştır.
Yöntem: Bu tanımlayıcı kesitsel çalışmanın, etik kurul onayı alınmasını takiben 1 Mart 2024-31
Ağustos 2024 tarihleri arasında Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği
Anabilim Dalı Birimlerine başvuran 18 yaş üzeri gönüllü katılımcılar ile yapılması planlanmaktadır.
Çalışmanın anket formu ve ölçek, Aile Hekimliği Birimlerine başvuran 18 yaş üzeri gönüllü ardışık gelen
katılımcılar tarafından, katılımcılar ile yüzyüze görüşülüp öncesinde sözlü ve yazılı onam alınarak
doldurulacaktır. Çalışma gönüllülük esasına dayalı olup çalışmaya katılmayı kabul eden tüm kişilerin
dahil edilmesi hedeflendiğinden örneklem sayısı belirlenmemiştir. Çalışmada kullanılması planlanan Aşı
Karşıtlığı Ölçeği, 5'li Likert tipinde toplam 21 sorudan oluşmaktadır. Verilerin istatistiki analizleri IBM
SPSS Statistics 22 paket programı aracılığıyla değerlendirilecektir.
Bulgular ve sonuç: Araştırma veri toplama aşamasındadır.
Tartışma soruları:
1. Hastalardaki aşı karşıtlığının nedenleri sizce neler olabilir? Aşı karşıtlığının nasıl önlenebileceğini
düşünüyorsunuz?
2. Çalışmanın kalitesini artıracak önerileriniz nedir?
Anahtar Kelimeler : Aşı karşıtlığı, Aşı, Aile hekimliği
23
BFV04
Sağlıklı yaşama, iyilik hali ve dönüşüme giden bir yol: Sanat terapisi uygulamaları
Sema Nur Şahin Arslan
Üsküdar Bahçelievler Aile Sağlığı Merkezi
AMAÇ:Sanatın pek çok tanımı ve uygulamaları vardır. “Neredeyse insanla yaşıttır sanat” der Fischer.
Kant ise; sanat, içten ve dıştan gelen her baskının ruhsal ve toplumsal etkisinin en iyi yöntemle ortaya
çıkmasıdır. Sanat terapisi; pek çok sanat yöntemi (resim, müzik, dans, şiir, hikaye ve drama vs)
aracılığıyla bireylerin problemlerini dışavurmak, duygularını çözümlemek, yaşam kalitesini arttırmak,
bilinçdışıyla iletişim kurdurmak amacıyla kullanılan bir iyilik halini sağlama yöntemidir. Bireyin
yaratıcılığı ve duygu dışavurumunu geliştirmesinin yanında hızlıca farkındalık oluşturmasına yardım
edebilir. Aile hekimliği disiplininde biyopsikososyal yaklaşım ile bireyler tüm yaşam boyunca
izlenmektedir. Sanat terapisi uygulamalarının aile hekimliği araştırmalarında yer verilmesinin ve
yaygınlaştırılmasının bireylerin iyilik haline fayda sağlayacağı öngörülmektedir. Bu bağlamda online
sanat terapisi uygulanan katılımcıların bu süreci SWOT analiz yöntemi ile aktarmaları ve analiz edilmesi
amaçlanmıştır.
YÖNTEM: İstanbul Üniversitesi Sürekli Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi Uzaktan Eğitim
programında Sanat terapisi uygulanan-eğitim alan kişilerin yaşadıkları deneyimleri ve görüşlerini ortaya
çıkarmak hedeflenmiştir. Bu programda 6 hafta boyunca 23 şubat ile 30 mart 2022 tarihleri arasında, her
çarşamba 18:00-21:00 saatleri arasında haftada 3'er saat uzaktan eğitim düzenlenmiştir. Swot analiz
yöntemi ile bu sürecin Güçlü (S), Zayıf (W), Fırsat (O) ve Tehditler (T) olarak tanımlamaları ve analiz
etmeleri istenmiştir. Genel olarak üç aşamada sanat terapi seansları düzenlenmiştir. İlk olarak
meditasyon, nefes egzersizi, yürüyüş, dans, müzik gibi araçlarla kişinin içe dönüşü istenmiştir. İkinci
olarak seçilen bir sanatsal aktivite yönergeler ile basamaklar halinde uygulanmıştır. Son olarak da
katılımcılar çember oluşturarak ortaya çıkan eser yönergelerle (Bu çalışma size ne ifade etti? Size neyi
anımsatıyor?vs) sözel olarak ifade edilmiştir.
BULGULAR: Yaş, cinsiyet, meslek, eğitim, sanat terapisi eğitimi almak bağımsız değişken olarak
değerlendirilecektir. Bağımlı değişken olarak söz konusu eğitim-uygulama ve SWOT analiz edilecektir.
SONUÇ-TARTIŞMA: Sanat terapisi uygulamaları hangi yöntem ile analiz edilmelidir? Sanat terapisi ile
iyilik halinin sağlanması arasında ilişki var mıdır? Aile hekimliği disiplininde biyopsikososyal yaklaşım
perspektifinden sanat terapisi uygulamada yer alabilir mi?
Anahtar Kelimeler: sanat terapisi, biyopsikososyal yaklaşım, aile hekimliği, iyilik hali, swot analizi
24
BFV05
Türkiye’de Aile Hekimliği Uzmanlık Tezlerinin Eğitim Müfredatı Ve Çekirdek Yeterlilikler
Açısından Değerlendirilmesi
Harun Aydın1, Hande İleri1, 2, Yasemin Kılıç Öztürk1, 2
1
Sağlık Bilimleri Üniversitesi İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Kliniği, İzmir
2
Sağlık Bilimleri Üniversitesi İzmir Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Ülkemizde, aile hekimliği uzmanlık eğitimi ilk olarak 1985 yılında üç büyük ildeki (İstanbul,
Ankara, İzmir) Sağlık Bakanlığı Eğitim Hastanelerinde başlamıştır. 16 Temmuz 1993 tarih ve 12547
sayılı YÖK kararı ile de tıp fakültelerinde aile hekimliği anabilim dallarının kurulması uygun
görülmüştür.1983 yılındaki Tababet Uzmanlık Tüzüğü' nde uzmanlık süresi 36 ay olarak belirlenmiş ve
hastane rotasyonlarından oluşturulmuş iken 2010 yılında Tıpta Uzmanlık Kurulu (TUK) mevzuatında süre
yine 36 ay olarak benimsenmiş, hastane rotasyonları 18 aya indirilmiş ve geriye kalan 18 ayın aile
hekimliği disiplinin ilke ve esaslarına uygun özgün öğretisine ayrılmasına karar verilmiştir. Görüldüğü
üzere aile hekimliği uzmanlık eğitimi zamanla değişmiş, farklı uzmanlık dallarına mensup öğretim
üyelerinin destekleriyle kurulmuş bir anabilim dalından çoğunluğunu aile hekimliği uzmanı öğretim
üyelerinin oluşturduğu bir alana evrilmiştir. Haliyle bu durum aile hekimliği uzmanlık tezleri konularında
farklılıklara sebep olmuştur. Bu çalışmada aile hekimliği uzmanlık tezlerinin eğitim müfredatı ve çekirdek
yeterlilikler açısından dekatlar içindeki değişimi hakkında çıkarımlarda bulunmak amaçlanmıştır.
Yöntem: Araştırma evrenini YÖK Ulusal Tez Merkezi’ndeki 1988-2018 yılları arasında aile hekimliği
tıpta uzmanlık tezi olarak yayımlanan 1362 tez oluşturmaktadır. Retrospektif kesitsel nitelikte tasarlanan
çalışmada tez danışmanlarının uzmanlık alanları belirlenecek olup çalışma evrenimizi oluşturan tezlerin
konularının TUKMOS’ a (Tıpta Uzmanlık Kurulu Müfredat Oluşturma ve Standart Belirleme Sistemi)
uygunluğu, tez konularının sağlık hizmeti basamaklarına göre sınıflandırılması, WONCA çekirdek
yeterlilikleri ve özellikleri kriterlerine uygunluğu, tez konularının tez danışmanlarının uzmanlık alanı ile
ilişkisi üç dekada ayrılarak karşılaştırmalı analiz edilecektir.
Sonuç: Araştırmamız ‘bir fikrim var’ aşamasında olup sonuçlarının aile hekimliği tez konularının eğitim
müfredatı ile uygunluğu açısından gözden geçirilmesi yönünde farkındalık sağlamak amacıyla ulusal
literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Tartışma Konuları:
1- Bu konuda başka hangi parametreler araştırılabilir?
2- Wonca çekirdek yeterlilikler açısından tezler nasıl irdelenebilir?
3- Tezlerin bilimsel kalitesini değerlendirebilmek ve disipline katkısını araştırmak amacıyla kullanılacak
parametreler neler olabilir?
Anahtar Kelimeler: Aile hekimliği, Uzmanlık eğitimi, Türkiye
25
BFV06
Fibromiyaljide Yoga Ve Non Steroid
Karşılaştırılması
Antiinflamatuar İlaç Tedavisinin Üstünlüğünün
Peyruze Sincar, İlayda Ceylan Emre, Leyla Nazlı, Dilek Güldal
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Fibromiyalji, kronik yaygın kas-iskelet ağrısı ve sıklıkla ilişkili semptomlarla karakterize bir
durumdur.Genellikle ağrıya eşlik eden diğer semptomlar arasında uyku bozukluğu, yorgunluk, sabah
tutukluğu, baş ağrısı, bilişsel bozukluklar (hafıza ve konsantrasyon zorlukları), duygusal ve ruhsal durum
değişiklikleri (anksiyete, depresyon) yer alır.
Fibromiyalji yönetimi, semptomların hafifletilmesi, yaşam kalitesinin artırılması ve günlük
fonksiyonların desteklenmesini içerir. Bunlar arasında ilaç tedavisi, fizik tedavi, egzersiz, stres yönetimi
ve alternatif terapiler yer almaktadır.
Bu çalışmada, fibromiyalji semptomlarını yönetmek için non steroid antiinflamatuar ilaçlar (NSAII'ler)
ile yoga'nın etkinliği ve güvenilirliğinin karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Yöntem: Randomize kontrollü açık erişimli bir çalışma olarak tasarlanmıştır. Dokuz Eylül Üniversitesi
Eğitim Aile Sağlığı Merkezleri bünyesinde bulunan, en az 3 aydır yaygın kas ağrısı semptomları olan 2545
yaş
arasındaki
kadınlara
yaygın
ağrı
skalası(YAS)
ve
semptom
şiddet
skalasından(SSK) uygulanacaktır. Bunların sonucu; YAS Puanı > 7 ve SSK > 5 olan veya YAS > 7 ve
SSK > 5 olan hastalar çalışmaya dahil edilecektir. Epi infoda yapılan hesaplamalara göre %95 güvenilirlik
ve %80 güç ile iki grup arasında 10 puanlık bir farkı ölçmek üzere en az 90 hasta dahil edilecektir.
Çalışma, Katılımcılar rastgele ve gizli olarak yoga (Grup A) veya NSAII ilaç tedavisi (Grup B) almak
üzere atanacaktır. Yoga grubu haftada üç kez 20 dakika süren online yoga seanslarına katılacakken, NSAII
ilaç grubu günde iki kez 400 mg ibuprofen alacaktır. Tedavi süresi 12 hafta olarak belirlenmiştir.
Araştırma süresince katılımcıların ağrı sıklığı, şiddeti, yaşam kalitesi ve yan etkileri kendilerine verilen
YAS ve SSK sorularını içeren anketlerin doldurulması ile haftalık olarak düzenli kaydedilecektir. Yaygın
ağrı skalası ve semptom şiddet skalası, ağrı seviyelerini nesnel olarak ölçmek için kullanılacaktır.
Bulgular ve Sonuç: Araştırmamız “bir fikrim var” aşamasındadır.
Tartışma Soruları:
1) Araştırmanın tasarımında veya yöntemlerinde yapılabilecek iyileştirmeler neler olabilir?
2) Çalışmanın kısıtlılıkları neler olabilir?
Anahtar Kelimeler: fibromiyalji, yoga, non steroid antiinflamatuar
26
BFV07
Aydın İli Efeler İlçesinde Görev Yapan Aile Hekimlerinin Tüberküloz Hastalığı ve Doğrudan
Gözetimli Tedavi Uygulamaları Hakkında Bilgi Düzeylerinin Değerlendirilmesi
Seda Nur Yavuz, Melda Dibek Büyükdinç
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Tüberküloz, küresel çapta önemli bir halk sağlığı sorunudur. 2021 yılı Dünya Sağlık Örgütü
(DSÖ) raporunda Türkiye için tüberküloz insidansının yüz binde 16, mortalite hızının ise yüz binde 0.51
olarak tahmin edildiği bildirilmiştir. Tüberküloz, A grubu bildirimi zorunlu olan bir hastalıktır.
Tüberküloz hastalığının tedavisinde, diğer sağlık sorunlarından farklı olarak doğrudan gözetimli tedavi
(DGT) uygulanmaktadır. DGT, hastanın ilaçlarını tedavi sürecinin tamamında görevli personel veya
sorumlu kişi tarafından gözetim altında alınması ve bu sürecin kaydedilmesi prensibine dayanmaktadır.
Türkiye'de DGT uygulamasına ilk kez 2006 yılında geçilmiştir. Aile Hekimliği Ödeme ve Sözleşme
Yönetmeliği'ne göre, tüberküloz hastalarının doğrudan gözetimli tedavisini yapmak veya bu tedavinin
sağlanmasını sağlamak, aile hekimlerinin görevleri arasında tanımlanmıştır. Literatürde yapılan
çalışmalara bakıldığında sahadaki aile hekimlerine yönelik yeterince çalışma yapılmadığı görülmektedir.
Bu çalışmada Aydın ili Efeler ilçesinde görev alan aile hekimlerinin tüberküloz hastalığı hakkındaki ve
tüberküloz hastalığının doğrudan gözetimli tedavi uygulamaları hakkındaki bilgi düzeylerin
değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Yöntem: Tanımlayıcı kesitsel desendeki çalışmanın 01.06.2024 – 30.09.2024 tarihleri arasında Aydın
Efeler ilçesinde görev alan aile hekimlerine yapılması planlanmaktadır. Çalışmaya, Aydın Efeler ilçesinde
görevli olan aile hekimleri dahil edilecektir. Çalışma için örneklem seçilmeyip ilçede görevli olan 91
hekimin tamamına ulaşılacaktır. Katılımcılara çalışmanın amacı çerçevesinde, taranan literatüre uyumlu
şekilde geliştirilmiş bir veri toplama formu uygulanacaktır. Veri toplama formu çalışma dönemi içinde
belirli zaman dilimlerinde yapılacak ziyaretler ile çalışmaya katılmayı kabul eden kişilere bilgilendirme
yapılarak yüz yüze uygulanacaktır. Elde edilen verilerin analizi SPSS paket programı ile yapılacaktır.
Toplanan verilerin analizinde tanımlayıcı verilerin yanı sıra kategorik değişkenlerin karşılaştırılmasında
ki-kare testi kullanılacaktır.
Bulgular ve Sonuç: Araştırma planlama aşamasındadır.
Tartışma:
1.Araştırmaya eklenmesi gereken ek soru önerileriniz nelerdir?
2.Çalışmanın kalitesini artıracak önerileriniz nelerdir?
Anahtar Kelimeler: tüberküloz, doğrudan gözetimli tedavi, aile hekimliği
27
BFV08
Evde Sağlığa Kayıtlı 65 Yaş Üzeri Hastalarda Disfaji Sıklığı Ve Depresyon İlişkisinin Araştırılması
Özge Tuncer, Efecan Tufan
SBÜ İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi
GİRİŞ: Disfaji geriatrik dönemde oldukça sık görülen ve malnütrisyon, dehidratasyon, aspirasyon
pnömonisi gibi önemli komplikasyonlara sebep olabilen bir sorundur. Geriatrik popülasyonda disfajinin
birçok etyolojisi vardır. En sık görülenler gastroözofagial reflü hastalığı, nörolojik ve nöromüsküler
hastalıklar, maligniteler ,psikiyatrik hastalıklardır. Birçok klinik çalışma ile psikojenik faktörlerin yaşlı
popülasyonunda disfajiye sebep olduğu ortaya konmuştur. Depresyon ve yutkunma güçlüğü arasında da
yakın bir ilişki olduğu rapor edilmiştir. Ancak literatürde genç popülasyonlarda depresyon ve disfaji ile
arasındaki ilişkiyi gösteren klinik çalışmalar olmasına rağmen, geriatrik popülasyondaki sıklık ile ilgili
istatistiksel veriler sınırlıdır. Yapmayı amaçladığımız çalışma bu bakımdan önem teşkil etmektedir.
YÖNTEM:
ARAŞTIRMA YÖNTEMİ: Prospektif Kesitsel Analitik
EVREN: Evde Sağlık Birimi kapsamında takip edilen 65 yaş üstü hastalar
ÖRNEKLEM: Evde Sağlık Birimi kapsamında takip edilen 65 yaş üstü disfajisi olan hastalar
VERİ TOPLAMA YÖNTEMİ: Evde Sağlık Birimi kapsamında takip Edilen 65 yaş üstü Yutkunma
sorunu Türkiye Yeme Değerlendirme Aracı ile disfajisi saptanan, Barthell Bağımlılık İndeksine göre
düşük ya da bağımlı olmayan, Geriatrik Depresyon Ölçeğine göre depresif duygudurumu olan hasta
popülasyonu ile depresyon tanısı olmayan hasta popülasyonun Mann-Whitney U testi ile karşılaştırmalı
istatistiksel analizi
VERİ TOPLAMADA DIŞLAMA KRİTERLERİ:
o Hastanın enteral beslenmesi
o Baş-Boyun kanserleri ve tümörleri
o Özefagial obstüriktif hastalık
o Yutkunma fonksiyonunu ileri derecede engelleyecek nöroloji ya da nöromüsküler hastalık
tanısı
o Barthell Bağımlılık İndeskine göre ileri derecede bağımlılık
BULGULAR
Bağımlı Değişkenler: Kullanılan İlaç, Madde Bağımlılıkları, Barthell bağımlılık indeksi, Türkiye Yeme
Değerlendirme Aracı, Geriatrik Depresyon Ölçeği
Bağımsız Değişkenler: Yaş, cinsiyet, Komorbid Hastalıklar.
SONUÇ:
Araştırmamız yaşlı hastalarda disfaji etyolojileri ve tedavisi ile ilgili klinik çalışmalar için referans
olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Disfaji, Depresyon, Geriatrik Popülasyon
28
BFV09
Birinci Basamakta Subklinik Hipotiroidinin ve L-Tiroksin Kullanımının Gebelik Sürecine,
Doğuma ve Bebeğin İki Yaşına Kadar Olan Gelişimine Etkisinin Değerlendirilmesi
Yasemin Doğan Kaya1, Nazire Öncül Börekci2, Ülkü Sur Ünal3, Yüksel Duygu Altıparmak4
1
Sultanbeyli J.üst. Rahim Çelik Aile Sağlığı Merkezi, İstanbul
2
Kartal Soğanlık Aile Sağlığı Merkezi, İstanbul
3
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
4
Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Hipotiroidizm, gebelikte yaygın bir endokrin bozukluk olup, aşikar hipotiroidizm için prevalans
%0,3-0,5 ve subklinik hipotiroidizm için %2-3’tür. Çok sayıda retrospektif çalışmada, subklinik
hipotiroidi ile maternal ve fetal komplikasyonlar tanımlanmaktadır. Türkiye Endokrin ve Metabolizma
Derneği (TEMD) ve Amerikan Tiroid Birliği (ATA) gebe bir kadında aşikar hipotiroidinin en erken ve
etkili bir şekilde tedavi edilmesi gerektiğini, ancak subklinik hipotiroidizm ile ilgili risklerin aşikar
hipotiroidi kadar net bilinmediğini ve mevcut klinik uygulamada yeterli kanıt olmaması nedeniyle tedavi
endikasyonunun da henüz net olmadığını bildirmektedir. Bu çalışmanın amacı, gebelikte subklinik
hipotiroidi saptanan ve/veya L-tiroksin tedavisi alan hastaların antenatal dönem, doğum, postnatal dönem
ve doğan bebeğin iki yaşına kadar olan gelişimine etkisinin değerlendirilmesidir.
Yöntem: Araştırma retrospektif kohort çalışma olarak dizayn edilecektir. Örneklem hesabı yapılmayacak
olup İstanbul Sultanbeyli ve Kartal ilçelerinde iki aile hekimliği birimine kayıtlı son beş yılda takip edilen,
öncesinde aşikar hipotiroidi tanısı ve iletişim engeli olmayan, çalışmaya katılmayı kabul eden tüm gebeler
ve bebekleri dahil edilecektir. Veriler, araştırmacılar tarafından oluşturulan sosyodemografik ve sağlık
bilgilerinin olduğu anket formunun yüz yüze ve/veya telefon ile doldurulmasından sonra aile hekimliği
bilişim sisteminde ve eğer gerekli ise e-Nabız uygulamasında yer alan tetkik sonuçları elde edilerek
toplanacaktır. Analizlerde normal dağılım Kolmogrow-Smirnow, Kurtosis ve Skewnes ve Shapiro-Wilk
ile değerlendirecektir. Diğer istatistiksel analizler, çalışma esnasında belirlenecektir.
Bulgular: Bağımlı değişkenler gebelik komplikasyonları ve bebeğin gelişimi, bağımsız değişkenler
subklinik hipotiroidi, L-tiroksin kullanımıdır.
Sonuç: Çalışmamızın sonuçları henüz net olmadığı bildirilen, özelikle TSH değeri 2,5-4 mU/L olan
gebelerin tedavi kararında literatüre katkı sağlayacaktır.
Tartışma Soruları:
1)Çalışma deseni uygun mudur?
2)Bebeklerin gelişimin değerlendirilmesinde kullanılacak Türkçe geçerlik-güvenirliği alınmış, uygulayıcı
sertifikası gerektirmeyen bir anket var mı?
3) Ek öneriniz var mı?
Anahtar Kelimeler: birinci basamak, gebelik, subklinik hipotiroidi, bebeklerde nörogelişim
29
BFV10
Birinci Basamakta Akılcı Laboratuvar Kullanımına Yönelik Bir Araç Geliştirmek ve
Uygulanabilirliğini Değerlendirmek Amaçlı bir Vinyet Çalışması
Özge Acar, Mehmet Akman, Saliha Serap Çifçili
Marmara Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Nüfusun yaşlanması ve kronik hastalıkların sıklığının artışı, teknolojik gelişmeler doğrultusunda
yeni tanı testlerin ortaya çıkması, tanı testlerinin daha pratik ve kolay istenmesinin yanı sıra laboratuvar
kullanımı konusundaki bilgi yetersizliği gibi bir dizi nedene bağlı olarak tetkik istem sayıları artmıştır.
Aile hekimliğinin uygulama alanı olan birinci Hastalıkların düşük prevalansta görüldüğü bu klinik
ortamda tanı testlerinin yanlış pozitif olasılığı artar. Bu nedenle birinci basamakta çalışan hekimlerin tanı
testi seçimi sırasında, hastalıkların yüksek prevalansta görüldüğü hastanelerdeki hekimlere oranla çok
daha seçici ve dikkatli olması gerekir. Sağlık Bakanlığı’nın uygunsuz laboratuvar testi kullanımına
yönelik uyguladığı bazı kısıtlayıcı önlemlere rağmen uygunsuz tetkik istemi bir sorun oluşturmaya devam
etmektedir.
Bu çalışmada amaç, birinci basamakta akılcı laboratuvar kullanımını desteklemek ve geliştirmek için bir
soru seti tasarlamak ve bunun etkinliğini ve kullanılabilirliğini değerlendirmektir.
Yöntem: Aile Sağlığı Merkezlerinde çalışan hekimlere biri sık rastlanan bir yakınma ile başvuran ve
tanısal laboratuvar tetkik istemi gerektiren, diğeri ise kronik hastalığı bulunan ve takip amaçlı başvuran
iki olgu örneği verilerek, laboratuvar istemi için kullanacakları, ilgili literatüre dayanarak oluşturulan kısa
bir soru seti verilecektir. Bu ilk değerlendirmenin ardından hekimlere geliştirmiş olduğumuz soru seti
verilerek aynı olgular için yeniden tetkik istemeleri istenecektir. Uygulamanın sonunda hekimden bu soru
setinin uygulanabilirliğine yönelik geri bildirim alınacaktır.
Bulgular: Birincil çıktımız, bu soru setinin hekimin yaklaşımını, istenen tetkik içeriğini ne ölçüde
değiştirdiğinin istenen tetkik sayısı üzerinden hesaplanacaktır. İkincil çıktımız ise hekimin bu yöntemin
kullanılabilirliği hakkındaki geri bildiriminin alınması planlanmaktadır.
Sonuç: Günlük pratikte laboratuvar istemleri sırasında bu soru setinden faydalanılması ve akılcı
laboratuvar kullanımıyla ilgili farkındalığın artırılarak yaygınlaştırılması hedeflenmektedir.
Tartışma soruları:
1- Bu çalışmada soru kullanılacak soru setinin oluşturulmasında Delphi yöntemi kullanılmalı mıdır?
2- Çalışmanın örneklemi ne şekilde hesaplanmalıdır?
Anahtar Kelimeler: akılcı, laboratuvar, birinci, basamak
30
BFV11
Primer Dismenoresi Olan 18-25 Yaş Arasındaki Kadınlarda Düzenli Su Alımının Dismenore
Şiddeti Üzerine Etkisi
Gizem Atik, Tolga Günvar
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Primer dismenore, pelvik patoloji saptanmayan hastalarda, menstrüasyonla birlikte ya da
menstrüasyondan hemen önce başlayan, 12–72 saat devam eden, tekrarlayan kramp tarzı suprapubik
pelvik ağrı olarak tanımlanmaktadır. Farklı popülasyonlarda yapılan çalışmalarda dismenore
prevelansının %20 ile %94 arasında olduğu bildirilmiştir. Günlük aktiviteyi kısıtlayıcı önemli sağlık
sorunlarından biri olup tedavisinde en yaygın olarak farmakolojik ajanlar kullanılmaktadır.
Çalışmalar, uterus miyometriyum hiperaktivitesinin başlamasında ve uterus kan akışındaki azalmada
AVP'nin önemli rolünü göstermiştir ve AVP hafif bir su defisiti ile artış göstermekte olan bir hormondur.
Dismenoreli kadınlarda hipertonik salin infüzyonunun etkisi üzerine yapılan bir çalışma, AVP
hormonundaki hafif bir artışın uterus kasılmalarında ve ağrıda artışa yol açtığını göstermiştir.
Bizim çalışmamız ise randomize kontrollü bir deney olarak bu ilişkinin araştırılmasını sağlayacak ve
primer dismenorede düzenli su tüketiminin alternatif bir tedavi yöntemi olarak kullanılıp
kullanılamayacağını göstermiş olacak.
Yöntem: Araştırma paralel kollu randomize kontrollü deney olarak tasarlanmıştır. Araştırma evrenini
Dokuz Eylül Üniversitesinde eğitim gören 18-25 arası yaş grubu, primer dismenoresi olan öğrenciler
oluşturmaktadır.
Örneklem büyüklüğü 3 aylık müdahale grubunda WaLIDD skorunda en az 2 puan düşüş anlamlı kabul
edilerek hesaplanmıştır. Her iki grupta %20 kayıp olasılığı da göz önüne alındığında 75’er kişi olması
gerektiği bulunmuştur.
Araştırmanın başlangıcında iki grubun da başlangıç verileri toplanacaktır. Bu verileri katılımcıların
dismenore tanılama formu, WaLIDD skoru, menstruasyon semptom ölçeği skoru ve su dengesi ölçeği sıvı
alımı alt boyutu oluşturmaktadır.
Müdahale grubuna dahil olan katılımcıların telefonlarına su alımını hatırlatmak ve kaydetmek amacıyla
istedikleri bir telefon uygulaması yüklenecektir. İçtikleri su miktarını uygulamaya günlük olarak
kaydetmeleri sağlanarak her haftanın sonunda bu veriler mail ya da telefon aracılığı ile toplanacaktır.
Katılımcıların 1600-2000 ml su almaları hedeflenmektedir. Her menstruel siklus 2-4.günleri arasında da
başlangıç ölçekleri tekrarlanacaktır.
Kontrol grubuna dahil olan katılımcıların ise her zamanki su alımlarına devam etmeleri söylenerek sadece
belirlenen ölçekler uygulanacaktır.
Bulgular ve Sonuç: Çalışma henüz planlanma aşamasındadır. 23.Aile Hekimliği Araştırma Günleri’nde
çalışmanın tanıtımı yapılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Primer dismenore, Su alımı, Menstrüasyon
31
BFV12
Ergenlerde Yeme Bozukluğu ve Beden Dismorfik Bozukluğu Arasındaki İlişki
Cansu Özhan1, Nurdan Tekgül2
1
İzmir S.b.ü Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Aile Hekimliği Kliniği
2
İzmir Şehir Hastanesi, Aile Hekimliği kliniği
Giriş: Beslenme ve yeme bozuklukları, sürekli olarak yeme veya yemeyle ilgili davranışlarda bir
bozukluğun varlığıyla belirlenir. Bu bozukluk, yiyeceklerin tüketimini veya emilimini değiştirerek
fiziksel sağlık ile psikososyal işlevleri önemli ölçüde etkiler. Beden dismorfik bozukluğu ise bir kişinin
gerçekte var olmayan bir kusuru olduğuna inanarak aşırı derecede meşgul olması veya var olan bir kusuru
aşırı derecede abartması durumunu ifade eder. Ergenlik dönemindeki bireyler, yeme bozukluğu geliştirme
açısından en yüksek risk altındaki grup olarak kabul edilir ve bu durum çeşitli çevresel, sosyal, psikolojik
ve biyolojik etmenlere bağlıdır. Bu çalışma, ergenlik dönemindeki yeme bozukluğu ile beden dismorfik
bozukluğu arasındaki ilişkiyi ortaya koymayı amaçlanmaktadır.
Yöntem: Bu çalışma, tanımlayıcı ve kesitsel türde bir araştırma olarak planlanmaktadır. Araştırma, İzmir
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne bağlı e-asmlerde, 11-24 yaş arası gençler ile
gerçekleştirilecektir. Hovardaoğlu S. Vücut algısı ölçeği ve yeme tutumu testi uygulanacaktır. Verilerin
analizinde SPSS paket programı kullanılacak olup tanımlayıcı istatistikler sayı, yüzde, ortalama, standart
sapma ile belirtilecektir.
Bulgular: Bu çalışmada bağımlı değişkenlerimiz arasında ergenlik dönemindeki yeme bozukluğu ve
beden dismorfik bozukluğu yer almaktadır. Bağımsız değişkenler ise cinsiyet, yaş, eğitim durumu,
sosyoekonomik durum, hobi varlığı, sosyal medyada vakit geçirme süresi, anne-baba birlikteliği, evde
kaç kişi yaşıyor, arkadaşlarıyla dışarıda vakit geçirme süreleri... gibi faktörlerdir.
Sonuç: Ergenlerde yeme bozukluğu ve beden dismorfik bozukluk arasındaki ilişkiyi anlamaya yönelik
önemli verilere ulaşmak, ülkemiz literatürüne bu konuda katkı sağlaması beklenmektedir.
Tartışma:
Ergenlik dönemindeki yeme bozukluğu ve beden dismorfik bozukluğunun oluşumunda hangi faktörler
daha etkilidir?
Anahtar Kelimeler: ergen, yeme bozuklukları, beden dismorfik bozukluğu
32
BFV13
Madde Bağımlılığını Önlemek İçin Ne yapılabilir?
Buse Zengin, Yaşar Tanker, Özden Gökdemir
İzmir Ekonomi Üniversitesi
Giriş: Madde bağımlılığı, toplumda ciddi bir sağlık sorunu olarak kabul edilen ve her yaştan bireyi
etkileyebilen bir durumdur. Özellikle genç yetişkinler arasında yaygın olan bu bağımlılık türü, bireyin
yaşam kalitesini düşürmenin yanı sıra aile ve toplum düzenine de olumsuz etkiler yapabilmektedir. Madde
bağımlılığıyla mücadele, toplum sağlığını korumak ve bireylerin yaşamlarını iyileştirmek adına önemli
bir halk sağlığı önceliğidir.
Amaç: Bu araştırmanın temel amacı, madde bağımlılığıyla mücadelede etkili yöntemlerin ve çözümlerin
belirlenmesine katkı sağlamaktır. Özellikle madde bağımlılarının rehabilitasyon sürecinde
kullanılabilecek farklı yaklaşımların incelenmesi ve bu yaklaşımların etkinliğinin değerlendirilmesi
hedeflenmektedir.
Yöntem: Araştırmanın yöntemi, nitel ve nicel veri toplama tekniklerinin bir arada kullanıldığı karma bir
araştırma tasarımını içerecektir. İlk aşamada, literatür taraması yapılarak madde bağımlılığıyla
mücadelede etkili olduğu düşünülen çeşitli yöntemler ve tedavi yaklaşımları belirlenecektir. Ardından, bu
yöntemlerin pratikteki uygulanabilirliği ve etkinliği üzerine odaklanacak olan bir saha araştırması
gerçekleştirilecektir. Araştırma kapsamında, madde bağımlısı bireylerle yapılan görüşmeler, aile ve yakın
çevre ile yapılan mülakatlar, rehabilitasyon merkezlerinin ve kliniklerin ziyaret edilmesi gibi yöntemler
kullanılacaktır. Elde edilen veriler, nitel ve nicel analiz teknikleriyle değerlendirilerek sonuçlar elde
edilecektir. Bu sonuçlar, madde bağımlılığı tedavisi alanında çalışan sağlık profesyonellerine, toplum
kuruluşlarına ve karar alıcılara yol gösterici olacaktır.
Sonuç: Planlama aşamasındadır.
Sorular:
1) Çalışma grubu için üniversite öğrencileri hedef olarak düşünülmektedir. Odak grup çalışması sonrası
anket çalışması planlanmaktadır. Ölçek olarak hangi ölçek/ler uygun olur?
2) Madde bağımlılığı toplumsal bir sorun olduğu için aileler ve bakım verenler de araştırma grubu içinde
yer almalı mı? Başka bir çalışma olarak mı düşünülmeli?
3) Yasal sorunlar da çalışma alnına girmeli mi?
Anahtar Kelimeler: madde bağımlılığı, genç erişkin, nicel çalışma, nitel çalışma
33
BFV14
Ailevi Akdeniz Ateşi: Kolşisin ve Kardiyovasküler Sistem Üzerine Uzun Dönem Etkileri
Yunus Emre Okudan2, Özgenur Sabancı1, Özden Gökdemir1
1
İzmir Ekonomi Üniversitesi / Tıp Fakültesi
2
Anatolia Hospital Kardiyoloji Bölümü / Isparta
Giriş: Ailevi Akdeniz ateşi (FMF), otoinflamatuvar periyodik bir bozukluk olan otozomal resesif bir
hastalıktır. FMF, özellikle periton, plevra ve eklemler olmak üzere poliserözite bağlı tekrarlayan ateş ve
ağrı atakları ile karakterizedir. Semptomlar aniden ortaya çıkar, genellikle 20 yaşından önce meydana
gelir ve genellikle 1-4 gün içinde spontan olarak azalır. Ülkemizde oldukça sık karşılaşılan bu hastalığın
tedavisinde "COLCHICUM": kolşisin kullanılmaktadır. Akut ve kronik gut (damla) hastalığı ile FMF
profilaksisi
ve
tedavisi
yanısıra
Behçet
Hastalığı
sendromunun
tedavisinde
de
kullanılmaktadır.Çalışmanın amacı,kolşisinin uzun dönem kullanımını kardiyak hastalıkların
görülmesinde etkisinin araştırılmasıdır. Bu nedenle edinilen veriler arasında DM/HT tanısı, KVS
hstalıkları açısından aile öyküsü, tütün ürünleri kullanımı gibi risk etmenlerinin de değerlendirilmesi
gerekmektedir.
Ho: FMF hastalarında kolşisin kullanımı ve KVS hastalıkları tanısı-mortalitesi arasında fark yoktur.
H1: FMF hastalarında kolşisin kullanımı ve KVS hastalıkları tanısı-mortalitesi arasında fark vardır.
Yöntem: Tanımlayıcı kesitsel desende planlanan çalışmada retrospektif olarak edinilen verilerin
değerlendirilmesi öngörülmektedir. Araştırmanın evrenini İzmir il merkezinde yaşayan 18 yaş üstü
bireyler oluşturmaktadır. İzmir İl Halk Sağlığı müdürlüğü kayıtlarından edinilen verilere göre bu
kapsamda 2.149.941 kişi mevcuttur. İzmir ili 11 merkez ilçesinin her birinden rastgele örneklem
yöntemiyle belirlenen 11 Aile Sağlığı Merkezi (ASM)’nde, KASIM 2017-Nisan 2024 tarihleri arasında
herhangi bir nedenle ASM’ye başvuran 18 yaş ve üzere bireylerin başvuruları çalışmaya alınacaktır.
Araştırmanın yapılabilmesi için İzmir Ekonomi Üniversitesi Etik Kurulu’ndan yazılı izin alınacaktır. Etik
kurul izni sonrası İzmir İl Sağlık müdürlüğünden çalışma izni alınacak ve daha sonrasında bakanlık onayı
için başvuru yapılacaktır.
Veri tabanları, sosyodemografik bilgileri, tanıları, ölçümleri, reçeteleri ve ikincil sağlık bakımı
yönlendirmelerini ve tüm aşıların kayıtlarını içeren aşı kayıtları ile ilişkilendirilmesi öngörülmüştür.
Çalışma hazırlık aşamasındadır.
Sorular:
1) Çalışmada COVID-19 tanısı, COVID-19 aşı tipi ve kaç doz aşılanmış olma durumu da eklenmeli mi?
2) ASM dışında sağlık merkezlerine başvurular, örneklem grubuna alınmalı mı?
3) EKG, EKO,kardiyak panel gibi tetkikler eklenmeli mi?
Anahtar Kelimeler: FMF, KVS, retrospektif, komplikasyon, mortalite, morbidite
34
BFV15
Eş Sosyotelizminin (Phubbing) Depresyon ve Aile İşlevselliğiyle İlişkisi
Dilan Onur, Z. Yelda Özer
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Modern yaşamla paralel olarak gelişen teknoloji hayatımızın önemli bir parçasına dönüşmektedir.
Teknolojinin sağladığı pek çok kolaylıktan biri de iletişimi hızlandırmasıdır. İletişim için kullandığımız
en önemli teknolojik keşif de telefonlarımızdır. Sosyotelizm (phubbing), “bireyin diğer insanlarla
konuşurken cep telefonuna bakması, cep telefonuyla ilgilenmesi ve kişilerarası iletişimden uzaklaşması”
olarak tanımlanmıştır. Sosyotelizm davranışı, çiftler arasında gerçekleştiğinde buna "partner phubbing"
denilmektedir. Evli çiftlerde sosyotelizm durumuna bağlı kişilerin benlik saygıları azalmakta, aile içi
iletişim zayıflamakta ve bu durum uzun vadede bireyi duygusal açıdan yormaktadır.
Amaç: Çalışmamızın amacı Çukurova Üniversitesi Aile Sağlığı Merkezine(EASM) bağlı dört Aile
Hekimliği Birimine(AHB) kayıtlı 18 yaş ve üzeri evli bireylerde eş sosyotelizminin depresyon sıklığına
ve aile işlevselliğine etkisini incelemektir.
Materyal ve Metod: Çalışmanın tipi, kesitsel tanımlayıcı bir çalışmadır. Çalışmanın evreni, Çukurova
Üniversitesi EASM’ye kayıtlı 18 yaş ve üstü evli bireylerdir. Çalışmanın örneklemini dört AHB’ye kayıtlı
3458 evli bireyden araştırmanın yapılacağı süreçte herhangi bir nedenle EASM’ye başvuranlar
oluşturacaktır.
Dışlama kriterleri: Onam alınamayanlar, evli olmayanlar, akıllı telefon kullanmayanlar ve iletişim
problemi olup Türkçe bilmeyenler dışlanacaktır.
Veri toplama araçları: Sosyodemografik bilgi formu ile birlikte Aile Apgar Ölçeği, Phubbinge Maruz
Kalma Ölçeği ve hasta sağlık anketi-2(PHQ- 2) uygulanacaktır. PHQ-2’ye göre taraması pozitif çıkan
hastaların, depresif bozukluk kriterlerini karşılayıp karşılamadıklarını belirlemek için bu hastalara PHQ9 da uygulanacaktır. Depresyon tespit edilen katılımcıların psikiyatriye sevki/kolsültasyonu sağlanacaktır.
Araştırma Soruları
Bu çalışmamızda şu soruların cevapları araştırılacaktır:
1. Çalışmamızın yapıldığı bölgede sosyotelizm(phubbing) oranı ne düzeydedir?
2. Sosyotelizm(phubbing) aile işlevselliğini nasıl etkilemektedir?
3. Sosyotelizmin (phubbing) yol açtığı depresif bozukluk oranı nedir?
4. Sosyotelizmin(phubbing) eşlik ettiği biyolojik veya ruhsal bir hastalık mevcut mu?
Beklenen Yararlar
Çalışmamıza katılan nüfusta sosyotelizm davranışına maruziyet olup olmadığı belirlenecektir.
Sosyotelizmin bireylerde ciddi biyolojik, psikolojik ve sosyal sorunlara yol açtığına vurgu yapılarak aile
içi iletişimin önemi tekrar hatırlatılacak, bağımlılık kapsamında değerlendirilen bu eylem konusunda hasta
eğitimi verilecektir.
Anahtar Kelimeler: Sosyotelizm Phubbing, Aile APGARı, Depresyon
35
BFV16
İzmir Şehir Hastanesi Acil Servisi Yeşil Alana Başvuran Hastaların Aile Sağlığı Merkezlerini
Atlama Sebepleri, Bunu Etkileyen Faktörler ve Bu Durumun Acil Servise Yükü
Aleyna Uçar, Olgu Aygün
İzmir Şehir Hastanesi
Amaç: Aile hekimliği sisteminin ülke genelinde oturtulmasına rağmen hastaların ilk başvuruda Aile
Sağlığı Merkezleri’ni (ASM) tercih etme oranları düşüktür. Bu çalışmada amaç, İzmir Şehir Hastanesi
acil servisi yeşil alana başvuran hastaların ASM’leri neden atladıklarını, sevk sisteminin neden
uygulanamadığını, buna etki eden faktörleri ve bu durumun 3. Basamak hastanelerin acil servislerine olan
yükünü belirlemektir.
Gereç ve yöntem: Bu çalışma tanımlayıcı, kesitsel tipte bir çalışma olarak planlandı. Anketler, İzmir
Şehir Hastanesi acil servisi yeşil alana başvuran hastalara yüz yüze görüşme yöntemiyle uygulanacaktır.
Aynı şikâyetle daha önce ASM dışında başka bir sağlık kurumuna başvurmamış ve çalışmaya katılmayı
kabul eden hastalarla görüşülerek belirlenen örneklem sayısına ulaşana kadar yapılması planlanmıştır.
Sonuçlar sayı (n), yüzde (%), ortalama ve standart sapma kullanılarak değerlendirilecektir.
Bulgular: Bağımsız değişken olarak hastaların yaşı, cinsiyeti, mesleği, eğitim durumu, genel sağlık
durumu, aktif şikâyetlerinin ne olduğu, ASM’ye kayıtlarının olup olmadığı, ASM’ye ulaşabilirlikleri,
daha önce ASM başvurusunda bulunup bulunmadıkları gibi faktörler değerlendirilecektir. Bağımlı
değişken olarak hastaların şikayetleri için ASM’ye başvurmadan, 3. Basamak hastane acil servisine
başvurma nedenleri ve bunun acil servisler üzerindeki yükü değerlendirilecektir.
Sonuç: Çalışma sonuçlarının; sevk sisteminin yürümesinin önündeki engelleri tespit ederek, bu konuda
geliştirilecek politikalara destek olması, ASM’ye başvurmadan acil servise başvuran hastaların özellikle
3. Basamak hastanelerin yeşil alanları üzerinde oluşturduğu yükün tespit edilerek, yapılabilecek
düzenlemelerle hekimler ve sağlık çalışanları üzerindeki yükün nasıl azaltılabileceği üzerine çalışılmasına
ön ayak olması planlanmaktadır.
Tartışma Soruları: Daha önce literatürde benzer çalışmalar yapılmış olmasına rağmen acil servis yeşil
alanı örneklem alınarak bir çalışma yürütülmemiştir. Benzer çalışma sonuçlarından yola çıkarak örneklem
büyüklüğü nasıl hesaplanmalıdır?
· Hastaların ivedilikle tedavi olup acil servisi terk etme arzuları da değerlendirilerek yüz yüze ankete
uyumun ve katılımın arttırılması adına anket sorularında ne derece özet bir yaklaşım sergilenmelidir?
·
Hastaların başvuru şikayet ve semptomları, ne kadar süre önce başladığı, hastaların kronik
hastalıkları vb. değerlendirilerek nasıl dışlama ve çalışmaya dahil etme kriterleri oluşturulmalı?
Anahtar Kelimeler: yeşil alan, aile sağlığı merkezi, başvuru
36
BFV17
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Eğitim Aile Sağlığı Merkezi’ne Başvuran Erişkinlerin Akdeniz
Diyetine Uyum Düzeyi İle Depresif Semptomlar Arasındaki İlişki
İmge Reyhanoğlu, Ayfer Gemalmaz
Adnan Menderes Üniversitesi
Amaç: Sağlıklı yaşam biçimi, bireyin sağlığını etkileyebilen tüm davranışlarını kontrol etmesi ve günlük
aktivitelerini düzenlerken sağlığa uygun davranışları seçmesi olarak tanımlanmaktadır. Sağlıklı yaşam
biçimi davranışları; yeterli ve dengeli beslenme, düzenli egzersiz yapma, kendi sağlık sorumluluğunu
üstlenme gibi sağlığı koruyan ve geliştiren davranışları içerir.
Sağlıklı yaşam biçimi davranışlarından birisi olan yeterli ve dengeli beslenmenin örnek modeli Akdeniz
Diyeti'dir. Bu tarz beslenme alışkanlıklarının sağlıklı yaşlanmaya katkıda bulunduğu yapılan çalışmalarda
belirtilmektedir.
Yetersiz ve dengesiz beslenmenin sağlığa etkileri araştırılmış, tüm yaş gruplarında depresyon gibi duygu
durum bozuklukları ve diğer nöropsikiyatrik durumlar için önemli bir risk faktörü olduğu bildirilmiştir.
Duygu durum bozuklukları beslenme tarzını etkilediği gibi beslenme tarzı da bireyin duygu durumunu
etkilemektedir.
Çalışmamızda Aydın Adnan Menderes Üniversitesi 25 Nolu Eğitim Aile Sağlığı Merkezi’ne başvuran
erişkinlerin Akdeniz Diyetine uyum düzeyi ile depresif semptomlar arasındaki ilişkinin tespit edilmesi
amaçlanmıştır.
Yöntem: Kesitsel tipteki bu çalışma Aydın Adnan Menderes Üniversitesi 25 Nolu Eğitim Aile Sağlığı
Merkezi’ne poliklinik muayenesi, danışmanlık, izlem ya da diğer sebeplerle başvuran ve çalışmaya
katılmaya gönüllü olan 18-65 yaş arası bireylere araştırmacı tarafından literatür taranarak oluşturulan
anket formu, Akdeniz Diyeti Bağlılık Ölçeği ve Birinci Basamak için Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) yüz
yüze uygulanarak yapılacaktır.
OpenEpi ile örneklem büyüklüğü %42 prevelans ile hesaplandı, çalışmaya alınacak kişi sayısı %95 güven
aralığı ve %5 Tip1 hata payı ile 343 olarak hesaplandı. Hedeflenen katılımcı sayısına ulaşıldığı zaman
çalışma tamamlanmış olacaktır. . Çalışmamızın dışlama kriterleri; depresyon tanısı almış olmak,
antidepresan ilaç kullanıyor olmak, Son 6 ay içerisinde şehir değiştirmiş olmak,postpartum dönemde
olmaktır.
Elde edilen veriler SPSS paket programı ile analiz edilecektir.
Bulgular, Sonuç: Araştırma henüz veri toplama aşamasındadır.
Tartışma Soruları:
1.Çalışmanın kısıtlılıkları nelerdir?
2.Dışlama kriterleri ile ilgili ek önerileriniz nelerdir?
Anahtar Kelimeler: Akdeniz Diyeti, Depresif semptomlar, Beslenme, Depresyon
37
BFV18
BİR AİLE SAĞLIĞI MERKEZİNE KAYITLI BİREYLERDE HAYATIN TEMELLERİ 8
YAKLAŞIMI İLE YAPILAN EĞİTİMİN KARDİYOVASKÜLER RİSK BİLGİ DÜZEYİ
ÜZERİNE ETKİSİ
Bünyamin Furkan Pala, Ülkü Sur Ünal, Saliha Serap Çifçili
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Amaç: Dünya çapında en sık ölüm nedeni kardiyovasküler hastalıklardır. Bireylerin kardiyovasküler risk
skorlamaları genellikle 40 yaşından sonra hesaplanmaktadır. Bununla birlikte Amerikan Kalp Cemiyeti
(AHA) yalnızca hastalık tedavisine odaklanmak yerine, yaşam boyunca pozitif sağlığın teşviki ve
korunmasını kapsayan bir paradigma değişimini teşvik etmek için yeni bir kardiyovasküler sağlık ölçütü
tanımlamıştır (Life’s Essential 8). Bu çalışmada Framingham risk skoru ile Hayatın Temelleri 8 skorunun
(Life’s Essential 8) korelasyonu ve bu skorlamanın bireyler ile birlikte yapılmasının kardiyovasküler
hastalık risk faktörleri bilgi düzeyleri üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.
Yöntem: Tek kollu randomize olmayan bir müdahale araştırması planlanmıştır. Marmara Üniversitesi
Tuzla Eğitim ASM’ye kayıtlı 30-50 yaş arası 5034 kişi araştırma evrenini oluşturmaktadır.
Kardiyovasküler hastalık bilgi düzeyi %50 olarak kabul edildiğinde, araştırma evrenini %95 güven
düzeyi, %5 örneklem hata payı ile temsil edebilmek için ulaşılması gereken sayı 357 olarak
hesaplanmıştır.
Tüm bireylere ilk görüşmede yaş, cinsiyet, medeni durum, sosyoekonomik düzey gibi sosyodemografik
özellikleri içeren bir anket formu ile birlikte KARRİF-BD, Framingham risk ölçeği, kardiyovasküler iyilik
halini değerlendirmek için Hayatın Temelleri 8 (HT 8) skorlaması uygulanacaktır. Ardından HT 8
uyarınca önerilen sağlıklı yaşam alışkanlıkları hakkında kişiye özgü riskler üzerinden bilgi ve
araştırmacılar tarafından hazırlanan bilgilendirici broşürler verilecektir. Bu ilk görüşmeden 3 ay sonra
bireylerin KARRİF-BD düzeyleri yeniden hesaplanacaktır.
Bulgular: İlk görüşmede Framingham risk skoru ve HT 8 korelasyonu hesaplanacaktır. Ayrıca çalışma
bitiminde HT 8 uyarınca yapılan eğitimin KARRİF-BD skoru üzerindeki değişim etkisi hesaplanacaktır.
KARRİF-BD skoru bağımlı değişken, katılımcıların sosyodemografik özellikleri bağımsız değişkenleri
oluşturacaktır.
Sonuç: Yaşam tarzı müdahalelerinin genç yaşta yapılmasına temel oluşturacak bir yaklaşımın birinci
basamakta denenmesinin daha sonra yaygınlaştırılabilmesi için öncü bir çalışma olacağı görüşündeyiz.
Tartışma Soruları:
• KARRİF-BD dışında başka bir ölçek kullanabilir miyiz?
• Yüz yüze verilecek eğitim için standart bir materyal önerisi var mı?
Anahtar Kelimeler: kardiyovasküler risk skoru, Lifes Essential 8, KARRİF-BD
38
BFV19
AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ AİLE HEKİMLİĞİ
ANABİLİM DALI BİRİMLERİNE BAŞVURAN HASTALARDA GETAT KULLANIMI VE
YAŞAM KALİTESİ ARASINDAKİ İLİŞKİ DÜZEYİ
Şahika Peçen, Serpil Demirağ
Adnan Menderes Üniversitesi
Giriş: Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) geleneksel ve tamamlayıcı tıbbı (GETAT) ruhsal ve fiziksel
hastalıklardan korunma, teşhis veya tedavi etme, sağlığın sürdürülmesi için kullanılan farklı kültürlere
özgü uygulamalar olarak tanımlar. İnsan ömrünün uzamasıyla kronik ve malign hastalıkların görülme
sıklığı da artmaktadır. Hastalıkların kesin tedavi yöntemlerinin bulunamaması, tedavilerin yan etkileriyle
ilgili endişeler GETAT yöntemlerine başvurma sıklığını arttırmıştır. Yaşam kalitesinin de değişmesine
bağlı olarak birçok kültürde bireyler şikayetlerini gidermek için çeşitli yöntem arayışlarına girmektedir.
Hekime başvurmak, kendi kendine ilaç kullanmak, çeşitli GETAT yöntemlerine başvurmak bu
yöntemlerdendir.
Bu çalışmamızda hastalarımızın GETAT kullanım durumları, buna etki eden faktörler ile GETAT
kullanan ve kullanmayan hastaların yaşam kalitesi düzeylerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Ayrıca
hastalarımızın kendi sağlıklarına bakış açılarını değerlendirip farkındalık oluşturulması açısından önem
taşımaktadır.
Yöntem: Bu tanımlayıcı kesitsel çalışmanın, etik kurul onayı alınmasını takiben 01.05.2024 - 01.11.2024
tarihleri arasında Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim
Dalı Poliklinik Birimlerine başvuran 18 yaş üzeri gönüllü katılımcılar ile yapılması planlanmaktadır.
Çalışmanın anket formu ve ölçek, Aile Hekimliği Birimlerine başvuran 18 yaş üzeri ardışık gelen
gönüllü katılımcılar ile yüz yüze görüşülüp yapılacaktır. Anket formu iki bölümden oluşmaktadır.
Anketin ilk bölümü, sosyo-demografik sorular ve literatür taraması yapılarak hazırlanan, GETAT
kullanımı ve ilişkili faktörleri kapsayan toplam 42adet sorudan oluşmaktadır. İkinci bölüm, toplam
27 sorudan oluşan “WHOQOL-BREF-TR” sorularını içermektedir.
Çalışmada kullanılacak olan “WHOQOL-BREF-TR” ölçeği 5 alt parametreden oluşmaktadır. Bu alt
parametreler genel sağlık durumu, bedensel sağlık, ruhsal sağlık, sosyal ilişkiler, çevre sağlığı ve
ulusaldır. Düşük skorlar, kötü yaşam kalitesini, yüksek skorlar yaşam kalitesinin iyileştiğini
göstermektedir.
Verilerin istatistik analizleri SPSS paket programı aracılığıyla değerlendirilecektir.
Gerekli izinler, Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı ve Girişimsel Olmayan
Araştırmalar Etik Kurulu’ndan alınmaktadır.
Tartışma soruları:
1. Çalışmanın kalitesini attıracak önerileriniz nelerdir?
2. Bu konuda başka ne tür çalışmalar yapılabilir?
Anahtar Kelimeler: getat, yaşam kalitesi, tamamlayıcı tıp
39
BFV20
AİLE
HEKİMLİĞİ
POLİKLİNİĞİNDE
REÇETE
EDİLEN
PROTON
İNHİBİTÖRLERİNİN RETROSPEKTİF OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ
POMPA
Zeynep Nur Bozer, Hakan Gülmez
İzmir Demokrasi Üniversitesi Aile Hekimliği Abd
Giriş: Proton pompa inhibitörleri (PPİ), mide asit salgısını en güçlü şekilde bloke eden benzimidazol
türevi olan ilaç grubunu kapsar. PPİ’leri son 30 yıldır tüm dünyada yaygın şekilde kullanılmaktadır ve
dünyada en çok kullanılan ilaçlar listesinde ilk üç arasındadır. Asit ilişkili hastalıkların tedavisinde
güvenilir ve etkin olan PPİ’lerinin çeşitli araştırmalarda %46 ile %61 oranında tedavi için kanıta dayalı
olmayan endikasyonla reçete edildiği ortaya konmuştur. Proton pompa inhibitörleri birinci basamakta en
yaygın reçete edilen ilaç gruplarından birisidir. Uzun süreli kullanımı oldukça yaygındır. PPİ’lerin her
geçen gün reçetelenme ve uygunsuz kullanım oranının arttığı belirtilmektedir. Akılcı ilaç kullanımı;
hastaların klinik bulgularına ve bireysel özelliklerine göre ilacı, yeterli süre ve dozda, en düşük fiyata ve
kolayca sağlayabilecekleri tedavinin verilmesidir.
Bu araştırmada bir Aile Hekimliği Polikliniği'nde yazılan reçetelerde PPİ yazılma sıklığı ve birlikte
kullanılan ilaç ve eşlik eden tanıların "ortaya konması" veya "değerlendirilmesi " amaçlanmıştır.
Yöntem: Bu çalışma retrospektif ve tanımlayıcı tipte bir araştırmadır. Mart 2023- Şubat 2024 tarihleri
arasında İzmir Buca Seyfi Demirsoy EAH Aile Hekimliği Polikliniği’nde yazılan reçeteler retrospektif
olarak analiz edilecektir. Bu reçetelerin arasında içerisinde PPI bulunan reçeteler çalışmaya dahil
edilecektir. Reçete sahibi hastaların yaş ortalaması ve cinsiyet dağılımları saptanacaktır. Ayrıca
reçetelerdeki tanı dağılımı, toplam ilaç sayısı ve bu ilaçların ayrıntıları incelenecektir.
Bulgular: Çalışmamız planlama aşamasındadır.
Sonuç: En sık kullanılan üç ilaç grubundan biri olan PPİ’nin araştırmamızda uygunsuz kullanımını
yüksek saptamayı bekliyoruz. Uygunsuz PPİ kullanımı ile ilişkili olabilecek bazı değişkenleri
değerlendirdiğimiz çalışmamızda bulacağımız bu önemli bulgular, ileride yapılabilecek müdahale
çalışmalarına ve geliştirilebilecek PPİ kullanım kriterlerine kılavuzluk edecektir.
Tartışma Soruları:
1- Çalışmamıza NSAİDs grubu da dahil etmelimiyiz?
2- Çalışmanın kısıtlılıkları nelerdir?
3- Çalışmanın kalitesini artıracak önerileriniz nedir?
Anahtar Kelimeler: uygunsuz kullanım, ppı, akılcı ilaç kullanımı
40
DEA01
Türkiye’de Aile Hekimlerinin Kullandıkları Kanıta Dayalı Tıp (KDT) Kaynakları ve Bunların
Birinci Basamağa Uygunluğu Hakkındaki Görüşleri: Bir Vinyet Çalışması
Saliha Serap Çifçili, Basel Elmasrı
Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Giriş: Aile hekimliği mümkün olduğunca tıbbi literatürde ve kılavuzlarda yayınlanan ve toplanan bilimsel
kanıtlara dayanmalıdır. Kanıta Dayalı Tıp (KDT) uygulaması, bireysel klinik deneyimi sistematik
araştırmalardan elde edilen en iyi klinik kanıtlarla bütünleştirmek anlamına gelir. Türkiye'de Aile
hekimlerinin kullandıkları KDT kaynakları ve bu kaynaklardaki kanıtların gücüne ilişkin görüşleri
hakkında güncel veri bulunmamaktadır. Bu çalışmamızda, Türkiye’de Aile Hekimlerinin kullandıkları
KDT kaynakları ve bu kaynakların birinci basamağa uygunluğu; ne ölçüde hasta odaklı, genellenebilir ve
Aile hekimliği yaklaşımını dikkate alan kanıtlara dayandığına ilişkin görüşlerinin değerlendirilmesi
amaçlanmıştır.
Yöntem: Tanımlayıcı bir çalışma planlanmıştır. Klinik vinyetlerin (olgu örnekleri) içeren soru formu
oluşturmuştur. Demografik veriler ile ilişkili soruların yanı sıra beş vinyetin (olgu örnekleri) her biri için,
öykünün sonunda yöneltilen klinik soruyu yanıtlamak amacı ile aile hekimlerinin kullanabilecekleri
kanıta dayalı bir kaynak sağlamaları ve bu kaynakların birinci basamak sağlık hizmetine uygunluğuna
ilişkin üç soruya cevap vermleri istenmiştir. Sonuçlar tanımlayıcı istatistikler kullanılarak analiz
edilecektir. Araştırmanın evrenini Aile Hekimliği uzmanları ve üç aydan fazla çalışmış Aile Sağlık
Merkezlerinde aile hekimliği asistanları oluşturmaktadır.
Sonuçlar:
Primer sonuçlar:
1. Türkiye'deki aile hekimlerinin kullandıkları KDT spesifik kaynaklarını sınıflandırarak karakterize
etmek.
2. Bu kaynakların birinci basamağa uygunluğu; ne ölçüde hasta odaklı genellenebilir ve aile hekimliği
yaklaşımını dikkate alan kanıtlara dayandığına ilişkin görüşleri.
Sekonder sonuçlar:
Aile hekimlerinin demografik özellikleri ile kanıta dayalı kaynaklara erişilebilirlikleri arasındaki ilişkiyi
araştırmaya yönelik açıklayıcı bir analiz
Tartışma Soruları:
“Aile Hekimliği”, ayrı bir tıp disiplini olup, Aile hekimliğine uygun klınık rehberler yeterli mi? KDT
kaynaklara ulaşma konusunda herhangi bir engel yaşadınız mı? Daha fazla iyi kanıta dayalı kaynaklara
erişilebilmek için ne yapılabılır?
Anahtar Kelimeler: Birinci basamak, Kanıta Dayalı Tıp, Hasta odaklı kanıt, genellenebirlik, kanıta erişim,
aile hekimliği yaklaşımı, Türkiye
41
DEA02
AİLE SAĞLIĞI MERKEZİNE BAŞVURAN YETİŞKİNLERİN
GELİŞİMİNİN ÖNLENMESİYLE İLGİLİ TUTUM VE DAVRANIŞLARI
HİPERTANSİYON
Sedanur Hıraözlü Önal, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Hipertansiyon en sık görülen kronik hastalıklardan biri, küresel halk sağlığı sorunudur. Dünya’da
genel popülasyonda hipertansiyon prevalansı %30-45 arasında olup, 2025 yılında %60’lara ulaşacağı
tahmin edilmektedir. Türkiye’deki hipertansiyon prevalansı ise, çalışmalarda %30-35 arasında
bulunmuştur. Hipertansiyon, kardiyovasküler hastalıkların ve mortalite nedenlerinin en önemlilerinden
biri olup halk sağlığı açısından önceliklidir. Önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır. Bu çalışmayla
popülasyonun hipertansiyondan korunma tutum ve davranışlarını sorgulayarak bilgi eksiklerinin tespit
edilmesi amaçlanmıştır.
Yöntem: Araştırma tanımlayıcı olup iki aylık süreçte Denizli il merkezinde bulunan Karaman Aile Sağlığı
Merkezine başvuran 18 yaş üstü, hipertansiyon tanılı olmayan ve çalışmaya katılmayı kabul eden
yetişkinlere yapılmaktadır. Anket formunda 11 soru katılımcıların sosyodemografik özelliklerini, 10 soru
hipertansiyondan korunma davranışlarını, 2 soru da eğitim alma durumu ve kaynağını belirlemektedir.
HT’den korunma tutumlarını belirlemek için 26 sorudan oluşan Hipertansiyondan Korunma Tutumları
Ölçeği(HKTÖ) anketi yüz yüze uygulanarak veriler toplanmaktadır. Araştırmada örneklem seçilmemiş
olup evrenin tümüne ulaşılması hedeflenmiştir. HKTÖ puanları bu araştırmanın bağımlı değişkenidir.
Bağımsız değişkenleri ise yaş, cinsiyet, medeni durum, eğitim durumu, meslek, boy, kilo, gelir durumu,
ailede hipertansiyon tanısı olan birey varlığı ve bu bireyle akrabalık derecesi, hipertansiyonlu biriyle aynı
evde yaşama durumu ve akrabalık derecesi, sigara kullanım durumu ve miktarı, alkol kullanım durumu
ve sıklığı, günlük sebze ve meyve tüketim miktarı, günlük en çok kullandığı yağ, günlük tuz tüketimi,
tükettiği gıdalar, fiziksel aktivite durumu, hipertansiyondan korunma hakkında bilgi alma durumu ve
bilgileri aldığı kaynaktır.
Bulgular: Çalışmamız veri toplama aşamasındadır.
Sonuç: Çalışmamız veri toplama aşamasındadır.
Tartışma Soruları:
1. Örneklem seçimimiz konusunda önerileriniz var mıdır?
2. Araştırmaya eklenmesini önerdiğiniz sorular nelerdir?
3. Araştırma için önerebileceğiniz farklı bir ölçek var mıdır?
Anahtar Kelimeler: hipertansiyon, korunma, tutum, davranış
42
DEA03
SOSYAL REÇETE YAZMA OLGUSUNU ANLAMAK: SOSYAL REÇETE YAZMA ÖLÇEĞİ
GELİŞTİRİLMESİ
Hüseyin Elbi1, Özgecan Elçi1, Aynur Çetinkaya2, Hüseyin Can3, Fatih Özcan1, Pemra Cöbek Ünalan4
1
Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Aile Hekimliği Ad
2
Mcbü Sağlık Bilimleri Fakültesi, Halk Sağlığı Hemşireliği
3
İzmir Katip Çelebi Üniversitesit Ip Fakültesi, Aile Hekimliği Ad
4
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Ad
GİRİŞ: Sosyal reçeteleme; sağlık profesyonellerinin, hastaların sağlıklarını ve refahlarını iyileştirmek için
onları çeşitli toplumsal faaliyet ve düzenlemelere yönlendirmesidir.
Çalışmanın amacı, aile hekimlerinin sosyal reçeteleme hakkında tutumlarını ölçmek için bir sosyal
reçeteleme ölçeği geliştirmektir.
YÖNTEM: Araştırma aşamalı olarak metodolojik tipte planlanmıştır. Üç aşamalı olarak tasarlanmıştır.
İlk aşamada baseline tanımlayıcı bir çalışmayla elde edilen madde listesi ikinci aşamada açıklayıcı faktör
analizi ile indirgenip ölçeğin boyutlarını destekleyip desteklemediği belirlenecek; eş zamanlı benzer ölçek
olarak
“Öz-etkililik-yeterlilik
ölçeğinin
Türkçe
formu”
kullanarak
ölçek
geçerliliği
desteklenecektir. Üçüncü aşamada maddelerin faktör yapılarına uygunluğunu test etmek için doğrulayıcı
faktör analizi uygulanacaktır. Rasgele seçilen illerin Halk Sağlığı Müdürlüğü internet sitesindeki listeden
rastgele örnekleme yöntemi ile aile hekimleri tespit edilerek üç aşama için bağımsız katılımcı grupları
elde edilecektir. Katılımcılara e-posta yoluyla gönderilen form çevrimiçi olarak doldurulacaktır.
Oluşturulan maddeler beşli Likert tipindedir. Verilerin analizinde SPSS 20.0 for Windows programı
kullanılacaktır. Minimum örneklem büyüklüğü için birinci aşamada 241, ikinci aşamada 300 kişiye
ulaşılması hedeflenilmiştir.
BULGULAR: Araştırmaya %62,7 si erkek olmak üzere 135 aile hekimi katılmıştır. Ortalama yaş 39; aile
hekimliğinde çalışma süresi 7, hekimlik deneyim,14 yıldı. Kayıtlı nüfus ortalama 2805`ken günlük hasta
sayısı 63`tü. %54`ü şehir merkezinde çalışmaktaydı. %63,4`ü evli %58,2 çocuk sahibiydi. %66,4 eş/
çocuklarıyla, % 23,1 yalnız, % 10,4 ebeveyn ile yaşamaktaydı. %88,8 çekirdek aile yapısında
büyümüşken, %11,2`si geniş aile yapısında büyümüştü. % 17,9`sinin ailesinde demans hastası
bulunmaktaydı. % 65,7`ü şehir merkezinde oturuyordu. %57,5`i sivil toplum kuruluşuna üyeydi. %47,8`si
sağlıkta şiddete maruz kalmış ve %35,8`i beyaz kod vermişti.
SONUÇ: Araştırma veri toplama aşamasındadır.
Anahtar Kelimeler: Sosyal Reçeteleme, Sosyal Reçete Yazma, Ölçek Geliştirme, Aile Hekimliği, Sosyal
Tıp, Biyopsikososyal yaklaşım, Sağlığın sosyal belirleyicileri
43
DEA04
AİLE
SAĞLIĞI
MERKEZİNE
BAŞVURAN
FARKINDALIĞININ DEĞERLENDİRİLMESİ
KADINLARIN
OSTEOPOROZ
Büşra Eşmeli, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Osteoporoz (OP), düşük kemik kütlesi ve kemik dokusunun mikromimari yapısının bozulması ile
karakterize, kemik frajilitesinde ve kırık riskinde artışa neden olan ve en sık görülen sistemik bir iskelet
hastalığıdır. Dünya üzerinde tahminen 300 milyon kişiyi etkilediği düşünülmektedir. Osteoporoz
hastalarının %80’ini kadınlar oluşturmakta olup toplumlarda daha çok kadın sağlığı sorunu olarak
görülmektedir. Son yıllarda toplumda OP konusunda farkındalık ve bilgi düzeyini artırmanın, OP’nin
önlenmesi için önemli bir adım olduğu üzerinde durulmaktadır. Bu çalışmanın amacı kadınların
osteoporoz farkındalığının değerlendirilmesidir.
Yöntem: Çalışmamız tanımlayıcı bir araştırmadır. Araştırmanın evrenini Denizli il merkezinde bulunan
ve üç aile sağlığı merkezine (Deliktaş Aile Sağlığı Merkezi, Şifabul Aile Sağlığı Merkezi, 1200 Evler
Aile Sağlığı Merkezine) üç aylık süre içinde başvuran 18 yaş ve üzeri çalışmaya katılmayı kabul eden
kadınlar oluşturmaktadır. Sosyodemografik verilerin de değerlendirildiği 21 soruluk anket formu ve 27
sorudan oluşan Osteoporoz Farkındalık Ölçeği (Osteoporosis Awareness Scale-OAS) yüz yüze
uygulanarak veriler toplanmaktadır. Araştırmaya evren sayısı bilinmeyen örnek genişliği formülüne göre,
Osteoporoz farkındalık düzeyinin %25 olabileceği düşünülerek ve (%5 sapma payı ve %95 güven
düzeyinde) yapılan hesaplama sonucunda çalışmaya en az 289 kişi alınması planlanmıştır. Osteoporoz
farkındalığı bu araştırmanın bağımlı değişkenidir. Bağımsız değişkenler ise yaş, kilo, boy, medeni durum,
öğrenim durumu, meslek, aylık gelir durumu, şimdiye kadar en uzun süre yaşanılan yer, kronik hastalık,
düzenli olarak kullanılan ilaç, kortizol kullanımı, sigara, alkol, egzersiz, osteoporoz hastalığını
duyup/duymama, osteoporoz hakkında bilgili olup/olmama, DEXA (kemik ölçümü) yaptırıp/yaptırmama,
daha önce osteoporoz tanısı alıp/almama, ailede osteoporoz varlığı ve menopoza girme durumudur.
Bulgular: Çalışmamız veri toplama aşamasındadır.
Sonuç: Çalışmamız veri toplama aşamasındadır.
Tartışma Soruları
1. Çalışmada kullanılabilecek farklı bir ölçek öneriniz var mıdır?
2. Bağımsız değişkenler açısından önerileriniz nelerdir?
Anahtar Kelimeler: osteoporoz, farkındalık, kadın
44
DEA05
Üçüncü Basamak Aile Hekimliği Polikliniğine Başvuruların Değerlendirilmesi, ilk sonuçlar
Zeynep Aslan Hişmioğulları
İzmir Şehir Hastanesi
Giriş: Birinci basamak sağlık hizmetleri, bireylerin çeşitli sebeplerle başvurduğu ve %95’inin tanı
tedavisinin gerçekleştirildiği, gerekli durumlarda ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarına sevk
edildiği ve koruyucu sağlık hizmetlerinin sunulduğu sağlık hizmeti olarak tanımlanmaktadır. Birinci
Basamak Aile Hekimliği yerine Üçüncü Basamak Aile Hekimliği Polikliniğine başvuru nedenlerini ve
Üçüncü Basamak Aile Hekimliğine başvuran hastaların profilini değerlendirmeyi amaçladık.
Yöntem: Çalışma prospektif kesitsel araştırmadır. Çalışmanın örneklemini 6 ay boyunca İzmir Şehir
Hastanesi Aile Hekimliği Polikliniği’ne başvuran ve çalışmaya katılmayı kabul eden tüm hastalar
oluşturacaktır. Çalışmanın ilk sonucu olarak 125 hasta ile yüz yüze görüşülmüştür. Veri toplama formu
ile katılımcıların sosyodemografik verileri, kayıtlı olduğu ve 3. Basamak Aile hekimliği polikliniği
muayenelerine ait bilgiler sorgulanmaktadır.
Bulgular: Katılımcıların 81 (%64,8) ‘i kadındır. Yaşları 2 ile 86 arasında değişmekte olup ortalaması
35,4’ tür. Katılımcıların 43 (%34,4) ‘ü hastane personelidir. 85 kişi (%68,0)’i yaşadığı ildeki aile
hekiminde takipli iken 40 kişi (%32)’sinin yaşadığı ildeki aile hekimine kaydının olmadığı görülmektedir.
89 kişi (%71,2)’inin son 6 ay içerisinde takipli olduğu aile hekimine gitmediği görülmektedir.
Katılımcıların 74 (%59,2)’inin tanılı kronik hastalığı bulunmamaktadır. Kronik hastalığı olanlarda ise en
sık Tiroid, Diyabet ve Hipertansiyon hastalık tanılarının olduğu görülmektedir. Katılımcıların başvuru
nedenlerine bakıldığında en sık 44 (%35,2)’i tetkik, 40 (%32,0)’ı sağlık muayenesi, 17 (%13,6)’ı reçete
istemidir. Hastaların ön tanıları 40 (%32,0)’inin normal fizik muayene, 28 (%22,4)’ünün üst solunum yolu
enfeksiyonu, 15 (%12)’i anemidir. Katılımcıların 65’inden tetkik istenmiş, 63’üne reçete yazılmış, 9 kişi
diğer branşlara sevk edilmiş, 7’ine istirahat raporu verilmiştir.
Sonuç: Hastane personelinin ulaşımının daha rahat oluşu ve kayıtlı aile hekimi ile aynı ilde yaşanmıyor
oluşu başvuruları arttırmış olabilir.
Aile hekimliği uzmanlık eğitimi ve uygulamasında kronik hastalık yönetimi ve danışmanlığı, aşılar, çocuk
ve gebe takibi, düzenli kayıt tutma, periyodik muayene konularına daha fazla yer verilmelidir.
Tartışma soruları:
• İller arası taşınmalarda Aile Hekimi değişimi unutuluyor mu?
• Hastane personeli bütüncül yaklaşımı nedeniyle mi aile hekimliği polikliniğine başvuruyor?
Anahtar Kelimeler: üçüncü basamak aile hekimliği polikliniği, aile hekimliğine başvuru nedeni,
Hastaların tanıları ve yönetimi
45
DEA06
Serebrovasküler Olay Sonrası İmmobil Olan Hastalarda Malnütrisyon Değerlendirilmesi: Evde
Sağlık Hizmetleri Örneği
Gizem Çetinyol, Özge Tuncer
Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Giriş: Serebrovasküler hastalıklar yaşamı tehdit eden en sık nörolojik hastalıktır. Serebrovasküler hastalık
sonucu bakıma muhtaç durumdaki hastalarda malnütrisyon gelişme ihtimali yüksektir. Amacımız İzmir
Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Evde Sağlık Hizmetleri(ESH) kapsamındaki serebrovasküler
hastalık tanılı hastalarda malnütrisyon riskini araştırmaktır.
Yöntem: Örneklem grubumuzda Bozyaka EAH ESH'ye kayıtlı 200 hastada serebrovasküler hastalık
tanısı saptandı. Uygulanan ankette sosyodemografik form, Barthel Ölçeği ve Mini Nütrisyonel
Değerlendirme Ölçeği(MNA) bulunmaktadır. Dahil edilme kriterlerimizde evde bakım hizmetleri
kapsamında, 18 yaş ve üzeri, serebrovasküler hastalık tanılı olmak, anket sorularına cevaplamayı kabul
etmek varken; dışlama kriterlerinde bu şartlardan en az birinin bulunmaması yer almaktadır. Ön sonuçlar
104 hastaya ait verilerle sunulmuştur.
Bulgular: Katılımcıların %52,9’u kadın(n=55), %47,1’i erkekti(n=49). %48,1’i evli(n=50), %48,1’i
dul(n=50), %3,8’i bekardı(n=4). %91,3’ü ilkokul mezunuydu(n=95). Komorbid hastalıklardan
serebrovasküler hastalık geçirmeden önce %75’inde hipertansiyon(n=78), %40,3’ünde diyabetes
mellitus(n=42), %31,7’sinde hiperlipidemi, %21,1’inde koroner arter hastalığı, %12,5’inde atriyal
fibrilasyon tanısı konmuştu. %41,3’ü sedanter yaşam tarzına sahipti(n=43). Komorbid hastalıkları için
ilaç başlanan 93 kişiden %66,7’si ilaçlarını düzenli bir şekilde kullandığını belirtti(n=62). %45,6’sında
serebrovasküler hastalık öncesinde sigara kullanım öyküsü mevcuttu(n=47). %93,3’ü beslenmesini oral
yolla(n=97), %3,8’i nazogastrik sonda(n=4), %2,9’u PEG-PEJ ile sağlamaktaydı(n=3). %70,1’inin
bakımını birinci derece akrabaları sağlamakta, %80,8’inde bası yarası bulunmamakta(n=84), %7,7’sinde
evre 1(n=8), %5,8’inde evre 2(n=6), %4,8’inde evre 3(n=5) derecesinde bası yarası bulunmaktaydı.
Barthel Ölçeği sonucunda %32,7’si tam bağımlı(n=34), %45,2’si ileri derece bağımlı(n=47), %19,2’si
orta derece bağımlı(n=20), %1’i hafif derece bağımlı(n=1) ve %1,9’u tam bağımsızdı(n=2). MNA
sonucunda ise %16,3’ü “malnütrisyonlu”(n=17), %52,9’u “malnütrisyon riski altında”(n=55), %30,8’i
“normal nütrisyonel durum”(n=32) saptandı.
Sonuç: Serebrovasküler hastalık sonrası immobil olan hastalarda malnütrisyon riski yüksek saptandı.
Barthel indeksi “90 ve altı” saptanan hastalarda(n=101), %16,8 “malnütrisyonlu”(n=17) ve %54,4
“malnütrisyon riski altında”(n=55) olarak ölçüldü. Barthel indeksi “91 ve üstü” olan 3 kişinin MNA
sonucu ise “normal nütrisyonel durum” olarak saptandı.
Tartışma Soruları:
1. Bilinç düzeyi sorgulanmamış olup bilinç düzeyi malnütrisyonu etkiler mi?
2. Gelir düzeyi sorgulanmamış olup bu, malnütrisyonu etkiler mi?
Anahtar Kelimeler: Evde Sağlık Hizmeti, Serebrovasküler Olay, İmmobilite, Malnütrisyon
46
DEA07
HSP 202 (İnsan Toplum Gezegen IV) Eğitim Programı içinde Sağlık Hukuku Eğitimi
Özden Gökdemir1, Zeynep Şişli2
1
İzmir Ekonomi Üniversitesi / Tıp Fakültesi
2
İzmir Ekonomi Üniversitesi / Hukuk Fakültesi
Giriş: Yaşam hakkı” ve “sağlık hakkı” temelinde sağlık hukuku ile ilgili genel bir anlayış kazandırılması,
uluslararası ve ulusal mevzuat ve uygulama çerçevesinde hasta haklarının ihlaline bağlı mesleki kötü
uygulama halinde hukuksal sorumluluğun irdelenmesi sağlık hukukunun temelini oluşturmaktadır. Bu
kapsamda geleceğin doktorlarının donanımlı olabilmesi için tıp fakültesi 2. Sınıf öğrencilerimize HSP
202 (İnsan Toplum Gezegen IV) dersi kapsamında sağlık hukuku eğitimi planlanmıştır. Öğrenim çıktıları
arasında konuya ilişkin olarak bulunanlar; Bu dersin sonunda öğrenciler;
• Sağlığı etkileyen çevresel ve sosyal riskleri değerlendirebilecek, kurumun organizasyonel
yapısını, sağlık çalışanlarının görev yetki ve sorumluluklarını, bağlı oldukları yasal düzenlemeleri
tanımlayabilecektir.
• Sağlık hukukunun temel kavramlarını tanımlayabilecektir.
Bu bağlamda anket ve “case study” raporları aracılığıyla, öğrencilerin eğitim gereksinimlerinin
karşılanmasında görüş ve önerilerinin belirlenmesi ile çözüm önerileri oluşturulması
amaçlanmaktadır. Bu amaçlara yönelik sağlık hukuku dersini alan 2020 Bahar dönemi öğrencilerinin
pandemide sağlık çalışanlarının hak ve sorumlulukları ile ilgili ödevleri üzerinden görüşlerinin
irdelenmesidir.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışma, araştırmacılar tarafından oluşturulan anket aracılığıyla niceliksel ve
ödevler üzerinden niteliksel karma desende planlanmıştır. Araştırma verileri, e-posta aracılığıyla
çalışmaya katılmaya, anketi yapma ve ödevlerinin nitelik araştırmasında veri olarak kullanılmasına onay
verdikleri takdirde aynı epostada linki gönderilen anketi de cevaplamaları istenecektir. Bu yolla
cevaplanan anket ve ders aşamasında kaydedilmiş ödevler çalışmanın verisini oluşturacaktır. Çalışmanın
evrenini, HSP 202 dersine katılan ve 3. Sınıfa geçmiş olan 2019 dönem öğrencileri oluşturmaktadır.
Örneklem hesaplanmayıp tüm bireylerin katılımının sağlanması planlanmaktadır. Uluslararası katılım
olması nedeniyle anket İngilizce olarak uygulanacaktır. Araştırmanın yapılabilmesi için İzmir Ekonomi
Üniversitesi Etik Kurulu’ndan yazılı izin alındı. Elekronik ortamda anket gönderilen öğrencilerden,
çalışmaya katılmayı kabul edenler anketi dolduracaktır.
Sonuçlar: Çalışma onayı ve anketlerin doldurulmak üzere öğrencilere e-posta gönderilmesi, bu yolla veri
toplanması aşamasındadır.
Sorular:
1) Ödevlerin niteliksel değerlendirmesi için hangi yöntem kullanılmalı?
2) Anket verilerinin edinilmesinde ad/ kimlik no/ kaydedilmeyeceğine göre niteliksel veri ile nsıl
ilşkilendirilmeli?
3) Anket sorularına eklenmesini önerebileceğiniz sorular nelerdir?
Anahtar Kelimeler: sağlık hukuku, tıp eğitimi, taşam hakkı, sağlık hakkı
47
DEA08
Bir Eğitim ve Araştırma Hastanesine Başvuran 65 Yaş ve Üzeri Bireylerde Düşme Korkusu ve
Günlük Yaşam Aktiviteleri Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi
Hatice Nur Çapraz, Gülseren Pamuk, Esra Meltem Koç, Serap Öksüz
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Giriş: Bu çalışmanın amacı 65 yaş ve üzeri bireylerde günlük yaşam aktiviteleri açısından bağımlılık
düzeyi ile düşme korkusu arasındaki ilişkinin değerlendirilmesidir. Ayrıca düşme korkusunu etkileyen
faktörler incelenecektir.
Yöntem: Tanımlayıcı nitelikteki bu çalışmaya, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve
Araştırma Hastanesi’ ne başvuran 65 yaş ve üzeri bireyler alınmıştır. Çalışma öncesinde katılımcılara
çalışma hakkında bilgi verilerek, sözlü ve yazılı onamları alınmaktadır.
Çalışmada veri toplama araçları olarak 20 soruluk sosyodemografik veri anketi, 10 soruluk Barthel
Günlük Yaşam Aktiviteleri İndeksi ve 16 soruluk Uluslararası Düşme Etkinlik Ölçeği (FES-I)
kullanılmaktadır. Çalışmaya etik kurul ve hastane izinleri alındıktan sonra başlanmıştır.
Literatürde düşme korkusu ile ilgili yapılan çalışmalarda düşme korkusu %21-61 olarak bildirilmiştir.
Evreni bilinmeyen formülünden sıklık %41 olarak alındığında örneklem büyüklüğü Open epi sample size
hesaplama aracı kullanılarak %95 güven aralığı ve %5 hata payı ile en az 372 kişi olarak hesaplanmıştır.
Bulgular: Çalışmanın ilk 80 kişilik verisi sunulmuştur. Yaş ortalaması 73.52±6.74 idi. %76.3’ ü kadındı.
%23.8’ i okur yazar değildi ve %73.8’ i de ilkokul mezunuydu. Katılımcıların günlük yaşam aktiviteleri
açısından bağımlılık düzeyi değerlendirildiğinde %16.3’ ü ileri derece bağımlı, %58.8' i ise orta derecede
bağımlı, %5’ i hafif derecede bağımlı ve %20’ si tam bağımsız idi. %88.8’ inin düşme korkusu vardı.
Günlük yaşam aktiviteleri açısından bağımlılık düzeyi ile düşme korkusu arasında istatistiksel anlamlı
ilişki bulundu (p<0.05). Cinsiyet ile düşme korkusu arasında kadınlarda daha fazla olmak üzere anlamlı
ilişki vardı (p<0.05). Yaş arttıkça düşme korkusunun arttığı tespit edildi (p<0.05).
Sonuç: 80 kişinin verisinin değerlendirildiği bu çalışmada günlük yaşam aktiviteleri açısından bağımlılık
düzeyi ile düşme korkusu arasında ilişki bulundu. Cinsiyet ve yaş ile düşme korkusu arasında anlamlı
ilişki vardı.
Tartışma soruları
İstatistik analizlerinde değerlendirilen faktörler açısından ek önerileriniz olur mu?
Anahtar Kelimeler: Düşme Korkusu, Günlük Yaşam Aktiviteleri, Yaşlı Bireyler
48
DEA09
Denizli İl Merkezinde Birinci Basamağa Başvuran Birinci Trimester Gebelerde Folik Asit
Takviyesi Kullanımı Hakkında Bilgi Ve Davranışlarının Belirlenmesi
Gülsüm Akkeçeli, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Folik asit, komplex bir B vitaminidir. Nöral tüpün kapanmasında kritik olan hücre döngüsünü
sağlamaktadır. Gebelerde folik asitin besinlerle alımı ve takviyesi büyük önem arz etmektedir. Bu
çalışmada birinci trimester gebelerin folik asit takviyesi kullanımı konusundaki bilgi ve davranışlarının
belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Bu araştırma tanımlayıcı kesitsel tipte yapılmış olup hala devam etmektedir. Denizli
il merkezinde çalışmaya uygun olarak seçilen bir aile sağlığı merkezine başvuran 85 gebeye yüzyüze
anket uygulanarak veriler toplanmıştır. Katılımcılara literatür taranarak oluşturulmuş, folik asit takviyesi
kullanımı hakkındaki bilgi ve davranışlarının sorgulandığı 31 sorudan oluşan bir anket formu
uygulanmıştır. Elde edilen verilerin istatistiksel analizi yapılmıştır.
Bulgular: 85 kişinin katıldığı bu araştırmada katılımcıların yaş ortalaması 30,39±6,92’dir. Gebelerin
%44,7(n=38)’si folik asitin vitamin olduğunu bilmektedir. Folik asitin bulunduğu besinlerle ilgili çoktan
seçmeli soruda %60(n=51) oranında yumurta, %48,2(n=41) oranında mercimek, %43,5(n=37) oranında
yeşil yapraklı sebzeler tercih edilmiştir. Gebelerin %47,1(n=40)’i folik asitin bebeğine faydalı olduğunu
düşünmektedir. Folik asidin bebeğin sinir sisteminin gelişiminde gerekli olduğunu düşünenlerin oranı
%60(n=51), bağışıklık sisteminin gelişiminde gerekli olduğunu düşünenlerin oranı %60(n=51), kas
iskelet sisteminin gelişiminde gerekli olduğunu düşünenlerin oranı ise %54(n=46)’tür. Mevcut
gebeliğinde folik asit takviyesi alanların oranı %68,2(n=58)’dir. Folik asit takviyesi alan gebelerin
%72,4(n=42)’ü kadın hastalıkları ve doğum uzmanının, %34,5(n=20)’i aile hekiminin önerisiyle
takviyeye başlamıştır.
Sonuç: Her on gebeden yaklaşık yedisi folik asit takviyesi almaktadır. Folik asit kullanımında oranlar
yüksek olsa da neden kullanılması gerektiği ve hangi besinlerde bulunduğu konusunda bilgi eksikliği
mevcuttur. Gebeler folik asit takviyesi kullanımı hakkında bilgiyi en fazla kadın hastalıkları ve doğum
uzmanından ve aile hekiminden almıştır. Sonuç olarak birinci basamakta yapılan izlemlerde folik asitin
önemi hakkında bilgilendirme yapılması kullanım oranlarını daha da arttırabilir.
Anahtar Kelimeler: gebelik, folik asit, birinci basamak
49
TA01
Covid-19 Pandemisi Öncesi Ve Sonrası Ebeveynlerin Çocukluk Çağı Aşı Tutumları
Vasfiye Demir Pervane1, Pakize Gamze Erten Bucaktepe1, İsmail Yıldız2, Serdar Kardaş1, Semih Erdal
Tekay3, Yıldız Atik1, Emel Baran1, Mahmut Baran1, Tahsin Çelepkolu1
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Ad
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyoistatistik Ad
3
Yenişehir İlçe Sağlık Müdürlüğü, Diyarbakır
1
2
COVID-19 pandemisi dünya genelinde çocukluk çağı aşılamalarını olumsuz etkilemiştir. Biz bu çalışma
ile beş yaş altı çocuğu olan ebeveynlerin çocukluk çağı aşılarına yönelik tutumlarını COVID-19 pandemisi
öncesi(PÖ) ve sonrası(PS) için ayrı ayrı sorgulayarak ortaya koymayı, karşılaştırmayı ve sosyodemografik
özellikleri ile de arasındaki ilişkiyi ortaya koymayı amaçladık.
Çalışma kesitsel bir çalışma olarak dizayn edilmiştir. Çalışmanın Dicle Üniversitesi Etik Kurul’dan
14.04.20227/96 tarih ve sayılı etik kurul onayı ve gerekli kurum izinleri alınmıştır. Çalışma kapsamında
Diyarbakır ilinde birinci basamak sağlık kuruluşlarına(ASM) herhangi bir nedenle başvuran 18-49 yaş
arasındaki beş yaş altı çocuk sahibi olan ebeveynler çalışmaya alınmıştır. Veri toplamada
sosyodemografik özelliklerin sorgulandığı veri formu ve ebeveynlerin çocukluk çağı aşı tutum
ölçeği(PACV) kullanılmış olup ölçeğe ait her soru için PÖ ve PS ayrı ayrı dikkate alınarak yanıtlanmak
üzere 2 kere sorulmuştur. Veriler 06.07.2022-01.09.2022 tarihleri arasında toplanmıştır.
İstatistiksel değerlendirmede IBM SPSS 26.0 for windows istatistik paket programı ile KolmogorovSmirnov testi, eşleştirilmiş t testi, McNemar testi, Pearson korelasyon analizi, Independent Samples t
Testi, Pearson Chi-kare(χ2), OneWay ANOVA, Welch ANOVA testi, Tekrarlı Ölçümler Varyans Analizi,
General Linear Model ile analizler yapılmış, p≤0.05 ise istatistiksel olarak anlamlı sonuç kabul edilmiştir.
Çalışmaya toplamda 1038 ebeveyn katılmıştır. Katılımcıların %77.2’si kadın, %98.8’i evli, %89.3’ü şehir
merkezinde yaşamakta olup yaş ortalaması 32.2'ydi. PACV ölçek puanlarındaki artış olumsuz yönde
değişikliği göstermekte olup PS ebeveynlerinin tüm ölçek puanlarında artış olduğu görülmüş(toplam
puan, davranış, tutum, güvenlik etkililik), güvenlik etkililik ve toplam puan artışlarının ise istatistiki olarak
anlamlı olduğu görülmüştür(p<0.001 iki değer için).
PÖ ve PS kadınların güvenlik etkililik puanlarının; PÖ kırsalda yaşayanların tüm ölçek puanlarının PS
tutum, güvenlik etkililik ve toplam puanlarının;PÖ ilkokul mezunu ve altındaki eğitim seviyesindeki
ebeveynlerin davranış ve tutum puanlarının PS ise güvenlik etkililik puanlarının daha yüksek tespit
edilmiştir(p<0.05 tüm kategoriler için). PÖ tereddüt varlığı %17.2’den PS %17.9’a
yükselmiştir(p=0.457).
Sonuç olarak pandemi ebeveynlerin çocukluk çağı aşılarına dönük tutumunu olumsuz yönde etkilemiştir.
Anahtar Kelimeler: pandemi, ebeveyn, aşı tutum, tereddüt
50
TA02
Aşı Karşıtlığında Sağlık Sistemine Güvensizlik ve Kadercilik Eğiliminin Değerlendirilmesi
Ziya Ağır, Melike Mercan Başpınar, Okcan Basat
Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gaziosmanpaşa Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi, Aile Hekimliği
Kliniği
Amaç: Bu çalışmada erişkin çağ aşılama karşıtlığı düzeyinin kişilerin kadercilik eğilimleri ve sağlık
sistemine güvensizlik düzeylerine göre değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Yöntem: Araştırmanın modeli kesitsel analitik olup, 5 Ocak- 5 Nisan 2021 tarihleri arasında
Gaziosmanpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği polikliniklerine başvuran 18 yaş ve üzeri
bireylerle yapılmıştır. Sosyodemografik veriler, Aşı karşıtlığı ölçeği (AKÖ), Sağlık Sistemine
Güvensizlik ölçeği (SSGÖ) ve Kadercilik Eğilimi Ölçekleri’ni (KEÖ) içeren anket uygulanmıştır. Bağımlı
değişkenler aşıya karşıtlık düzeyi, aşı reddini destekleme ve aşı yaptırma davranışıdır. Alt gruplar arası
anlamlılık posthoc analizlerle değerlendirilmiş, aşı reddini savunma ve aşı yaptırmamaya etkili faktörler
lojistik regresyonla belirlenmiştir. İstatiksel anlamlılık sınırı p<0,05 alınmıştır.
Bulgular: Çalışmaya katılan 443 gönüllünün yaş ortalaması 40,09±12,16 yıl olup, az bir erişkin çağ aşısı
yaptırma oranı %61,40 saptanmıştır. En sık uygulanan aşılar Tetanoz-difteri aşısı (%69,98), Hepatit B
aşısı (%39,50), KKK aşısı (%36,34) ve Pnömokok aşısı (%23,25) iken en az uygulananlar Zoster (%1,11)
ve HPV (%4,06) aşıları olarak izlenmiştir. Katılımcıların aşı reddini savunma oranı %29,80 (n=132)
bulunmuştur. Erişkin çağ aşısı yaptırmayanların sağlık sistemine güvensizlik puanı yaptıranlardan daha
yüksek saptanırken (p<0,001), kadercilik eğilimleri benzer gözlenmiştir (p:0,056). Aşı karşıtlığı puanında
artış, sağlık sistemlerine artan güvensizlik puanı (p<0,001; r=0,660) ve artan kadercilik eğilimi ile
(p<0,001; r=0,166) ilişkili bulunmuştur. Yüksek geliri olanların düşük geliri olanlara göre 1,2 kat
(p=0,028; OR:1,230 (1,060-1,430) sağlıklı bireylerin kronik rahatsızlığı olanlara göre 2 kat (p<0,001;
OR:2,012 (1,781-2,272)) ve aşının gönüllülük esasına göre olması gerektiğini düşünenlerin zorunlu olarak
yapılması gerektiğini düşünenlere göre 4,3 kat daha fazla (p=0,004; OR:4,286 (3,574-5,14) aşı reddine
karşı çıktıkları gözlenmiştir.
Sonuç: Çalışmamızda,kadercilik eğilimi ve sağlık sistemine güvensizlik düzeyinin aşı karşıtlığı ile ilişkili
olabileceği ancak bu durumun aşı reddi anlamına gelmeyeceği bulunmuştur.
Tartışma Soruları:
1- Aşı karşıtlığının sağlık sistemine olan güvensizlik ve kadercilik eğilimi ile ilişkisi yetişkin aşı
bilgilendirme ve teşvik programlarının tasarımında nasıl bir yol çizebilir?
2- Aşı zorunlu mu gönüllü mü olmalıdır?
Anahtar Kelimeler: Aşılama, Aşı karşıtı hareket, Güven
51
TA03
Bireylerin E-Sağlık Okuryazarlık Düzeyleri ve E-Nabız Kullanım Durumları Arasındaki İlişkinin
İncelenmesi
Veli Alperen Yılmaz, Azize Dilek Güldal, Mehtap Kartal, Gizem Limnili
Dokuz Eylül Üniversitesi
Amaç: Hayatın her alanının internet üzerine evrildiği günümüzde internet; herhangi bir konuda bilgi
edinmek için en yaygın başvurulan ve bireylerin sağlık bilgisi arama davranışlarında sıkça kullandıkları
bir kaynak olarak karşımıza çıkmaktadır. Kullanıcılar internet üzerinden hastalık bilgisi arama, ilaç veya
tedavi incelemelerini okuma, sağlıkla ilgili bloglara veya haber gruplarına erişme, sağlıkla ilgili video
izleme, doktor araştırması yapma, sağlık hizmetlerine erişim sağlama gibi birçok imkândan
yararlanabilmektedirler. Bu gerekçeler de bizi e-sağlık okuryazarlığı kavramına getirmektedir.
Araştırmanın amacı bireylerin e-sağlık okuryazarlık düzeyleri ve e-Nabız kullanım durumları arasındaki
ilişkinin incelenmesidir.
Yöntem: Kesitsel analitik tipte olan araştırmamız, Dokuz Eylül Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim
Dalı’na bağlı Eğitim Aile Sağlığı Merkezleri’ne başvuran kişiler arasında gerçekleştirilmiştir.
Araştırmada kullanılan anket formları literatür taranarak elde edilmiş, katılımcıların sosyodemografik
özelliklerini de içeren ve bireylerin e-Nabız kullanım durumlarını sorgulayan 29 soruluk veri kayıt formu
ve E-Sağlık Okuryazarlığı Ölçeği’dir.
Bulgular: Araştırmaya katılan 400 katılımcının %70,2’i (s=281) kadın, %29,8’i (s=119) erkektir.
Katılımcıların yaş ortalamaları 32,67±7,26 olarak bulunmuştur. Katılımcıların e-sağlık okuryazarlığı
ölçeği ortalama skoru 29,82±5,37 olarak hesaplanmıştır. E-Nabız sistemini kendi başına kullandığını ifade
eden katılımcıların e-sağlık okuryazarlığı düzeyleri diğer gruplara göre daha yüksek saptanmıştır ve
gruplar arasındaki bu fark yapılan Anova analizi sonucu istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,01).
Levene testi sonucu varyanslar eşit bulunmuştur (p=0,461) ve Post hoc analiz için yapılan LSD testine
göre gruplar arasındaki bu farkın e-Nabız sistemini ‘’Kendi başıma kullanıyorum’’ cevabını veren
katılımcılardan kaynaklandığı bulunmuştur (sırasıyla p<0,01 ve p<0,001).
Sonuç: Araştırmamız sonucunda bireylerin e-sağlık okuryazarlık düzeyleri ve e-Nabız kullanım
durumları arasında anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Buna göre e-sağlık okuryazarlığı yüksek olan bireylerin
e-Nabız sistemini ve sistemin fonksiyonlarını daha çok kullandığı görülmüştür. Vatandaşların e-Nabız
sisteminden daha etkin bir şekilde yararlanmaları için e-sağlık okuryazarlık düzeylerinin arttırılması
gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: E-Nabız, E-Sağlık Okuryazarlığı, Aile Hekimliği
52
TA04
Hekim Önsezisi Anketi’nin Türkçe’ye Uyarlanması
Hüseyin Elbi1, Neslişah Tan2, Sıdıka Ece Yokuş1, Fatih Özcan1, Vildan Mevsim2, Erik Stolper3
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
3
Maastricht Üniversitesi Caphri Halk Sağlığı ve Birinci Basamak Okulu
1
2
Giriş: Tanısal akıl yürütme süreçlerinde bilişsel düzeyde analitik ve analitik olmayan bileşenler devamlı
etkileşim halindedir. Bu bilişsel süreçte, tıbbi karar verme ve problem çözme ile birlikte üçüncü bir yol
olarak hekim önsezisi karşımıza çıkar. Hekimlerin, özellikle tanısal şüphe ve belirsizlik durumlarında bu
önsezileri uygun ve sıklıkla güvenilir bir araç olarak gördükleri gösterilmiştir.
Alarm hissi ve güvence hissi olarak iki tür hekim önsezisi tanımlanmıştır. Alarm hissi spesifik belirtiler
olmamasına rağmen, hekimin olası olumsuz bir sonuçtan endişe duyması nedeniyle oluşan huzursuzluk
hissi olarak tanımlanır. Güven hissi, hekimin tanıdan emin olmasa bile hastalığın yönetimi ve seyri
konusunda kendini güvende hissetmesi anlamına gelir. Hekim Önsezisi Anketi (Gut Feelings
Questionarre-GFQ), hasta görüşmesinin bitiminde uygulanan klinik akıl yürütmede önsezilerin varlığını
belirlemeye yardımcı bir araçtır. İlk olarak Hollanda'da geliştirilmiş olup birçok Avrupa diline
uyarlanmıştır. Bu çalışmada Hekim Önsezisi Anketi’nin Türkçe’ye uyarlanması amaçlanmıştır.
Yöntem: Ölçeğin dil uyarlama süreci 6 aşamada gerçekleştirilmiştir: ileri çeviri (1. adım), geriye doğru
çeviri (2. adım), ilk fikir birliği (3. adım), kültürel doğrulama (4. adım), ikinci fikir birliği (5. adım) ve
son versiyon (adım 6).
Çalışma Eylül 2020 ile Temmuz 2021 arasında gerçekleştirilmiştir. İleri çeviri aşamasında 2 aile hekimi,
geriye doğru çeviri aşamasında 2 çevirmen, kültürel doğrulama aşamasında 32 aile hekimi katılım
sağlamıştır. Katılımcılara e-posta yoluyla ulaşılmıştır.
Bulgular: Araştırma ekibi tarafından hekim önsezisi olarak çevrilen “gut feelings” kavramının tam olarak
Türkçe karşılığı bulunmamaktadır. Aile hekimlerinden ve çevirmenlerden gelen geri bildirimler
doğrultusunda anketteki maddeler dilimizde yaygın kullanılan şekilde düzenlenmiştir. İfade edilmek
istenen anlama ilişkin belirsizlikler fikir birliği sağlanarak ortadan kaldırılmıştır.
Sonuç: Hekim Önsezisi Anketi’nin Türkçe versiyonu oluşturulmuştur. Bu araç, hekimlerin klinik akıl
yürütmede hekim önsezisinin rolüne ilişkin yapılacak olan ulusal ve uluslararası çalışmaların önünü
açacaktır.
Bu çalışma 28. WONCA Avrupa Konferansı’nda “1 Slayt 5 Dakika” formatında sunulmuştur. Bu
oturumda konunun daha detaylı şekilde sunularak ülkemizdeki meslektaşlarımız ile paylaşılması
amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: klinik karar verme, dil bilim, hissiyat, sörveyler ve anketler, doktorlar
53
TA05
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Dönem 1 Öğrencilerinin Tıp Fakültesini Tercih Etme
Sebepleri ve Hekimlik Mesleği ile İlgili Görüşleri
Melike Tüner, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
Pamukkale Üniversitesi Aile Hekimliği Ana Bilim Dalı
Giriş: Meslek seçimi, öğrencilerin hayatındaki en önemli kararlardan birisidir ve yaşamları boyunca
birçok faktörden etkilenir. Literatüre baktığımızda tıp eğitimini seçmenin öğrencilere hekimliğin
kazandırdığı sosyal statü, mesleki itibar, iş garantisi ve iyi kazanç beklentisi olmasının önemi büyüktür.
Bu çalışmada Pamukkale Üniversitesi Tıp fakültesi 2022-2023 eğitim öğretim yılı 1. sınıf öğrencilerinin
tıp fakültesini tercih etme sebeplerini ve hekimlik mesleği ile ilgili görüşlerini araştırmak amaçlanmıştır.
Yöntem: Tanımlayıcı tipteki bu çalışmanın evrenini Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi 2022–2023
eğitim öğretim yılında tercih eden 329 öğrenci oluşturmaktadır. Öğrencilere yaş, cinsiyet, uyruk,
bitirdikleri lise türü, yaşadıkları yer, anne-baba eğitim durumu ve meslekleri gibi sosyo-demografik
özellikleri ile tıp tercihleri ve bu tercihteki önemli olan etkenleri içeren 17 soruluk bir anket uygulanmıştır.
Anket ile aynı zamanda öğrencilere 9 maddeden oluşan Hekimlik mesleğine adanmışlık Ölçeği
uygulanmıştır. Ölçekte alınabilecek maksimum puan 45 ve minimum puan 9’dur ve yüksek puan almak
hekimlik mesleğine yüksek düzeyde adanmışlığı gösterir. Analizde IBM SPSS 27 istatistik paket
programı kullanılmıştır.
Bulgular: Araştırmada 261 öğrenciye ulaşılabilmiştir. Öğrencilerin yaş ortalaması 19(±1,24) idir ve
%55,9’u (n=146) kız öğrencidir. Tıbbı tercih etmede öğrencileri etkileyen en önemli 3 faktörün sırasıyla,
“İş garantisi olduğu için ve maddi açıdan rahat edeceğim için” , “Gelecekte toplumumuza yararlı bir insan
olmak istediğim ve manevi haz duyacağım için ” , “İdealimdeki meslek olduğu için ” seçenekleri olduğu
görülmüştür. Erkek ve kadın öğrencilerin hekimlik mesleğine adanmışlık puan ortalaması sırasıyla
35,68(±7.25) ve 36,39(±7.56) olarak bulunmuştur. Cinsiyete göre adanmışlık karşılaştırmasında elde
edilen p değeri >0.05 olup kadın ve erkek öğrencilerin hekimlik mesleğine adanmışlığı arasında anlamlı
fark bulunmamıştır.
Sonuç: Öğrencilerin tıp fakültesini tercih sebepleri ve hekimlik mesleğine adanmışlık ortalamalarının
maksimum puana yakın olması ileride öğrencilerin bu mesleği severek ve özveriyle yapacaklarını
düşündürmektedir. Gelecekte üst sınıfları da içine alacak şekilde çalışma genişletilerek öğrencilerin tıp
eğitimindeki beklentilerinin nasıl karşılanabileceği ve hekimlik mesleğine adanmışlık seviyelerinin nasıl
artırılabileceği ile ilgili konuları ele almaları önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: tıp öğrencisi, hekimlik, meslek, tıp eğitimi
54
TA06
Kır-Kent Özellikteki Bir İlçede Yaşayan 80 Yaş Üstü Bireylerin Yaş Algısı ve İşlevsellik Durumları
Pınar Kocabaş, Pemra Cöbek Ünalan
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Amaç: İstanbul’un Tuzla ilçesinde yaşayan 80 yaş üstü bireylerin yaş algısı ve fonksiyonel durumlarının
belirlenmesi aralarındaki ilişkinin tartışılması amaçlanmıştır.
Yöntem: İstanbul’un Tuzla ilçesinde yaşayan 80 yaş ve üzerindeki 25 birey araştırmaya dahil edilmiştir.
Katılımcıların sosyodemografik ve sağlıkla ilgili özellikleri, kendilerini kaç yaşında hissettiği,‘Yaş almak
sizin için ne ifade ediyor?’ ve ‘Kendinizi dinç hissettirecek şeyler nelerdir?’ şeklindeki 2 açık uçlu soruyu
içeren 20 sorudan oluşan soru formu ile işlevsel durumu ölçmek için 8 alt kategoriden oluşan COOPWONCA İşlevsel Durum Ölçeği kullanılmıştır.Her kategori kendi içerisinde 1-5 arasında puanlanır. Puan
yükseldikçe fonksiyonellik azalmaktadır. SPSS paket programında tanımlayıcı istatistikler, MannWhitney U Testi ve açık uçlu sorular için tematik analiz yöntemi kullanılmıştır.Öncelikle kod listesi
belirlenerek bu kodlardan kategorilere ulaşılmış ve her iki soru için 3’er tema ortaya koyulmuştur.
Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 82,8±3,94(min:80 maks:93), hissettikleri ortalama yaş
59,88±24,75(min:15 maks:85) olup 18’i olduğundan genç 7'si olduğu yaşta veya daha yaşlı
hissetmektedir. 18’i kadın 7’si erkektir. 7’si okuryazar değilken 3’ü lise ve üzerinde eğitim
almıştır. Hiçbiri çalışmamaktadır. 10 kişi yalnız yaşamaktadır.17’si hobilerinin olduğunu bildirmiştir. 5'i
evcil hayvan beslemektedir.24’ü haftada en az 1 gün, 21'i daha sık sosyalleşmektedir. 23’ünün kronik
hastalığı bulunmakta, 11’i düzenli egzersiz yapmakta, 11'i periyodik taramalarını yaptırmakta ve 11 kişi
özel bir diyet yapmaktadır. Niteliksel analizde yaşlanmanın olumlu, olumsuz ve doğal bir süreç olarak
algılanması şeklinde 3 tema ortaya çıkarken kendilerini dinç hissetirecek durumları ifade edişleri;“Dışsal,
Kişinin kendisinden kaynaklanan ve Sağlıkla ilişki faktörler” şeklinde temalandırılmıştır.Katılımcıların
işlevsel durum puanlarına bakıldığında olduğundan genç hissedenler tüm kategorilerde daha yüksek
işlevsellikle ilişkili puanlar almışlardır.
Sonuç: Kişinin kendini daha genç hissetmesi ve yaşlanmasından memnuniyeti, yaşlanmaya ilişkin olumlu
benlik algısının ifadesidir. Daha olumlu yaşlanma algısı içinde olanlar; olumsuz olanlarla kıyaslandığında
daha işlevseldir.
Araştırma soruları:
Kişinin kaç yaşında hissettiğini sormak önemli midir?
80 yaş üzerindeki yaşlı bireylerin biyolojik yaşları ve hissettikleri yaş farklı mıdır?
Kişinin hissettiği yaş ve işlevselliği birbirini etkiler mi?
Anahtar Kelimeler: yaş algısı, işlevsellik, yaşlılık
55
TA07
DOKTOR GİYİM TARZI HAKKINDA HASTALARIN GÖRÜŞLERİ
Muhammet Emin Aydın, Tolga Günvar
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Amaç: Aile hekimi hastalarının doktor kıyafetleri hakkındaki düşüncelerini anlamak ve bu tercihlerini
etkileyen parametreleri değerlendirmektir. Ayrıca branşlara özel yeni bir üniforma gereksinimi
sorgulamak amaçlanmıştır.
Yöntem: Dokuz Eylül Üniversitesi Aile Sağlığı Merkezlerine başvuran 400 hastaya doktor giyim
tarzlarına dayalı 6 görsel sunulmuş, doktor kıyafetleri hakkındaki görüşlerini değerlendirmek için anket
uygulanmıştır.
Bulgular: Katılımcıların %45’i “Aile hekimini seçme kararımda hekimimin dış görünüşünün etkisi oldu”
derken, %70’i “Aile hekimlerinin önlük giymeleri gerekir” demiştir. Beyaz önlük, en çok tercih edilen
kıyafet olarak öne çıkmaktadır. Yeni bir üniforma ve günlük kıyafet de tercih edilirken, cerrahi forma,
ciddi kıyafet ve takım elbise daha düşük sıralamalara sahiptir. Teşhis ve tedavide hekime duyulan güven,
hekim bilgi, yetkinlik ve temizlik algısı, hekimle iletişim ve aile hekimi tercihinde beyaz önlük giyen
hekimler tercih edilmiştir. Rahat konuşma konusunda da hastalar beyaz önlük ve günlük kıyafet giyen
hekimleri tercih etmişlerdir.
Katılımcıların %71’i “Hekimlerin branşına özel üniforma olması beni olumlu etkiler” demişlerdir. Takım
elbise ve yeni bir üniforma şiddeti azaltabileceği düşünülen kıyafetlerdir. Katılımcıların %44’ü “Hekimin
önlük giymesi şiddeti azaltabilir” demiştir. Erkek hastalar günlük kıyafetli hekimleri, kadın hastalar ise
beyaz önlüklü hekimleri daha yüksek oranda seçmektedir. 45 yaş üzeri katılımcılar, günlük kıyafetli
hekimleri daha düşük oranlarda tercih etmektedir. İlkokul mezunları diğer gruplara oranla daha yüksek
oranda forma veya önlüklü hekimleri tercih etmektedir. Memurların teşhis, tedavi ve temizlik konularında
yeni bir üniforma giyen hekimlere en fazla güven duyacağı görülmüştür.
Sonuç: Beyaz önlük, en çok tercih edilen aile hekimi kıyafeti olarak öne çıkmaktadır. Yeni bir üniforma
ve günlük kıyafet de tercih edilirken, cerrahi forma, ciddi kıyafet ve takım elbise daha düşük oranda tercih
edilmiştir. Doktor kıyafet tercihlerinde hastaların cinsiyeti, yaşı, eğitim düzeyi ve meslekle ilişkili de
anlamlı sonuçlar bulunmuştur. İlk izlenimin hasta-hekim ilişkisi üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu
göz önüne alındığında, hekimlerin kıyafet seçimlerini hastaların tercihlerini de göz önünde bulundurarak
yapmaları gerektiği söylenebilir.
Anahtar Kelimeler: Doktor Kıyafetleri, Hasta-Hekim İlişkisi, Üniforma
56
TA08
Araştırma Görevlisi Hekimlerin, Aile Sağlığı Merkezlerinde Verilen Koruyucu Hekimlik
Hizmetlerinden Bir Kısmı İle İlgili Tutum Ve Davranışlarının Değerlendirilmesi İçin Ölçek
Geliştirilmesi
Muhittin Akdemir, Erol Aktunç
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi
Giriş: Ülkemizde uygulanan basamaklandırılmış sağlık hizmeti sunumunda tüm hekimlerin, koruyucu,
tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerinin yürütülmesi aşamalarında birbirleri ile uyum içerisinde
çalışmaları istenmektedir. Bu nedenle aile hekimliği dışındaki bölümlerde görev yapan araştırma görevlisi
doktorların koruyucu sağlık hizmetleri konusundaki tutum ve davranışlarını değerlendiren bir ölçek
geliştirilmesi planlanmıştır.
Gereç ve yöntem: Çalışma tek merkezli ve bir ölçek geliştirmek amacıyla düzenlenmiş metodolojik bir
çalışmadır. Çalışmanın istatistiksel analizleri paket istatistik programıyla yapılmıştır. İlk aşamada ölçek
madde havuzu geliştirilmiştir. Daha sonra yüzey ve kapsam geçerliği yapılmıştır. Test-Tekrar test
puanlarının karşılaştırılmasında eşleştirilmiş gruplarda bağımlı örneklem t testi kullanılmıştır. Ölçeğin iç
tutarlılığının değerlendirilmesi için Cronbach alpha katsayısı hesaplanmıştır. Koruyucu sağlık hizmetleri
bilgi anketi aracılığı ile katılımcıların bilgi düzeyleri belirlenmiştir. Geliştirilmiş olan ölçek puanları ile
bilgi düzeyleri karşılaştırılmıştır.
Bulgular: Koruyucu sağlık hizmetleri tutum ve davranış ölçeği geçerli ve güvenilir bir ölçektir.
Katılımcılarımız arasında en az bir çocuk sahibi olan veya toplum sağlığı merkezi veya aile hekimliği
merkezi iş tecrübesi olan bireylerin bilgi puanları, daha yüksektir. Katılımcılarımızdan evli olanların ölçek
puanları bekar olanlara göre daha yüksek bulunmuştur. Ölçek puanları ile bilgi skoru puanları arasında
negatif yönlü ve orta güçte bir bağıntı olduğu görülmüştür.
Sonuç: “Koruyucu sağlık hizmetleri tutum ve davranış ölçeği” 26-37 yaş aralığındaki araştırma
görevlilerinin koruyucu sağlık hizmetleri konusundaki tutum ve davranışlarını değerlendirmek için
kullanılabilir. Araştırma görevlilerinin birinci basamak koruyucu sağlık hizmetleri konusundaki bilgi
düzeyleri geliştirilmelidir. Bu yolla basamaklar arası işbirliği güçlendirilebilir.
Anahtar Kelimeler: Ölçek Geliştirme, Koruyucu Sağlık Hizmetleri, Aile Hekimliği
57
TA09
Sosyal Kırılganlık Ölçeği 8-Maddeli Formu’nun Türkçe Dil Uyarlaması
Merve Vatansever Balcan1, Yusuf Görgülü2, Hüseyin Can3, Fatih Özcan2, Aynur Çetinkaya4, Hüseyin
Elbi2
1
İzmir Kemalpaşa İlçe Sağlık Müdürlüğü
2
Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği Anabilim Dalı
3
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
4
Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Halk Sağlığı Hemşireliği
Giriş: Sosyal kırılganlık, yaşam boyu bir veya daha fazla temel sosyal ihtiyacın karşılanması için önemli
olan sosyal ve genel kaynakları, yetenekleri kaybetme veya kaybetme riski olarak tanımlanabilir. Tilburg,
Frail gibi Türkçe geçerlilik ve güvenirlilik çalışması yapılmış kırılganlık ölçekleri vardır. Kalene Pek ve
arkadaşlarının geliştirdiği Sosyal Kırlganlık Ölçeği 8- Maddeli Formu fiziksel kırılganlıktan bağımsız
olarak sosyal kırılganlığı değerlendiren bir ölçektir. Bu çalışmanın amacı Kalene Pek ve arkadaşlarının
(2020) geliştirdiği 8 maddeli sosyal kırılganlık ölçeğinin Türkçe Dil Uyarlamasını yapmaktır.
Yöntem: Araştırma metodolojik tipte tasarlanmıştır. Çalışma grubu 65 yaş ve üzeri bireylerden
oluşmaktadır. Veriler anket formları aracılığıyla, MCBÜ Hastanesi’nde ve İzmir’de beş özel huzurevinde
kalan 65 yaş üzeri bireylerde uygulanmıştır. Katılımcılara Mini Mental Test, Katz Günlük Yaşam
Aktiviteleri Ölçeği, Tanıtıcı Bilgi Formu, Sosyal Kırlganlık Ölçeği 8-Maddeli Formu ve Tilburg
Kırılganlık testi uygulandı.
Bulgular: Yaşları ortalaması 72,5 olan 251 kişi çalışmaya dahil edilmiştir. Açıklayıcı faktör analizi
sonucunda 8 madde için öz değeri 1’in üzerinde üç bileşen ve toplam varyansın %27,15’ini birinci,
%17,35’sini ikinci, %13,30’unu ise üçüncü bileşenin açıkladığı, toplam varyansa ise %57,80 oranında
katkı yaptığı tespit edilmiştir. Ancak özgün ölçekte olduğu gibi tek boyutlu yapıda toplam açıklayıcı
varyans %27,15’tir. 8. Maddenin madde-toplam korelasyon değeri 0,079 olarak saptanmıştır. Üç faktör
ya da tek faktör ölçeğin K-20 değerleri çok düşük saptanmıştır. Barlett küresellik testi p<0,001 ve KMO
testi 0,56 olarak sonuçlanmıştır.
Sonuç:
Bu çalışma ile Sosyal Kırılgan Ölçeği-8 Madde’nin 65 yaş üzeri Türk popülasyondaki uygulanabilirliğini
ortaya konularak literatüre kazandırılması hedeflenmektedir.
Tartışma Soruları:
• Sekizinci maddenin madde-toplam korelasyon değeri 0,079 olup üç faktör ya da tek faktör ölçeğin
K-20 değerleri çok düşüktür. Bu sonuçlar çalışmanın farklı bir örneklemde tekrar gözden
geçirilmesini mi gerektirmektedir?
• Ya da K-20 düşüklüğüne rağmen AFA değerleri iyi olduğu için ölçek geçerliliği değerleri Türk
örneklemine uygun olduğu için kabul edilebilir mi?
• Güvenirlilik değerlerinin düşük olmasıyla ilgili neler yapılabilir?
Anahtar Kelimeler: Sosyal kırılganlık, Geçerlik, Güvenirlik
58
TA10
Alternatif Burun Deliği Solunum Tekniğinin Migren Benzeri Baş Ağrılarının Sıklığı ve Şiddeti
Üzerine Etkisi
Oğulcan Çöme, Gizem Limnili, Azize Dilek Güldal
Dokuz Eylül Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği Ana Bilim Dalı, İzmir, Türkiye
Giriş: Migren, ekonomik ve toplumsal açıdan büyük bir yük oluşturur ve tedavi maliyeti yüksektir.
Alternatif tedavi yöntemleri, migren hastaları için bir seçenek olabilir. Bunlar arasında nefes teknikleri
gibi non-invaziv, non-farmakolojik yöntemler de yer alır. Alternatif Burun Deliği Solunum Tekniği
(ABDS) , burun deliklerini dönüşümlü olarak nefes alıp verme prensibine dayanır. Bu çalışma, migren
hastalarında ABDS tekniğinin etkisini değerlendirmeyi amaçlamaktadır.
Yöntem: Tek merkezli, açık etiketli, paralel gruplu randomize kontrollü bir çalışma olarak planlanmıştır.
Çalışmanın evreni, Migren tanısı almış ve migren atağı sıklığı üç aydan az olan hastalardan oluşmuştur.
Örneklem büyüklüğü 86 olarak belirlenmiştir. Küme randomizasyon yöntemi kullanılmıştır. Müdahale
grubunda, ABDS tekniği öğretilmiş ve uygulanmıştır. Veri toplama araçları arasında kişisel veri formu ve
Migren Özürlülük Değerlendirme Ölçeği (MIDAS) yer almaktadır.
Bulgular: Araştırmaya 18-50 yaş aralığında 86 migren hastası katıldı. Çalışmanın katılımcı grubunun yaş
ortalaması 39.11±7.21 olarak belirlenmiş olup, cinsiyet dağılımında %75.58'i kadın ve %24.42'si erkek
olarak tespit edilmiştir. Atak sıklığı ve Midas Skoru müdahale grubunda istatistiksel olarak anlamlı bir
şekilde azaldı. Atak sıklığı, müdahale öncesi ve sonrası arasında müdahale grubunda anlamlı bir şekilde
azalırken, kontrol grubunda bu fark gözlenmedi. Atak şiddetinde ise her iki grubun ilk ve son
değerlendirmeleri arasında anlamlı bir azalma saptanırken, iki grubun kendi aralarındaki
karşılaştırılmasında anlamlı bir fark saptanmadı.
Tartışma: Bu çalışma, ABDS’nin migren hastalarında atak sıklığı ve MIDAS skoru üzerinde etkili
olduğunu. Her iki grupta da başlangıca göre atak şiddetinde gözlenen azalma, migren hastalarının düzenli
olarak güncel bilgilerle ve etkin bir şekilde takip edilmesinin önemini vurgulamaktadır.
Sonuç: ABDS gibi yöntemler, farmakoterapiye ek olarak kullanılabilir ve semptomların yönetiminde
katkı sağlayabilir. Hastaların etkin birinci basamak takibi semptomların daha etkili bir şekilde
yönetilmesine ve hastaların yaşam kalitesinin artırılmasına yardımcı olabilir.
Tartışma Soruları:
1. ABDS gibi tekniklerin migren tedavisindeki potansiyel rolünü daha iyi anlamak için hangi hangi
faktörlerin incelenmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?
Anahtar Kelimeler: migren, alternatif burun deliği solunumu tekniği, ABDS, MIDAS, engelilik,
özürlülük, non-farmakolojik
59
TA11
Evde sağlık hizmeti alan yaşlılarda kısa dönem mortalite ve mortalite ile
Retrospektif bir kohort çalışması
ilişkili faktörler:
Meltem Aydın Taban, Çiğdem Apaydın Kaya
Marmara Üniversitesi
Giriş: Evde sağlık hizmeti sunumunda hastaların sağlığı, işlevselliği geliştirilmeye çalışılırken yaşlılığa
ve hastalıklara bağlı ölümler de yaşanabilmektedir. Bu araştırmanın amacı evde sağlık hizmeti almak için
başvuran yaşlılarda kısa dönem mortaliteyi ve mortalite ile ilişkili faktörleri araştırmaktır.
Yöntem: Araştırma Haziran-Ağustos 2023 tarihlerinde İstanbul’da yürütülmüştür. Retrospektif kohort
tipte bir araştırmadır. Araştırmaya evde sağlık hizmeti almak için başvuran 65 yaş üzeri kişiler dahil
edilmiştir. Aynı araştırıcı tarafından yüz yüze tüm hastaların sosyodemografik özellikleri ile birlikte
hastalıkları, kullandıkları ilaçların sayısı, beslenme şekli, bağımlılık düzeyi, son 6 ayda düşme ve
hastaneye başvuru durumları ile kimin tarafından bakım verildikleri değerlendirilmiş, beslenme MNA,
bilişsel fonksiyonlar SIS, genel sağlık algısı da VAS ile değerlendirilmiştir. İlk görüşmeden 3 ay sonra
hastalar telefon ile aranmış ve sağlık durumları hakkında bilgi alınmıştır. Mortalite ile ilişkili faktörleri
araştırmak için stepwise değişken seçim prosedürüyle lojistik regresyon modelleri kullanılarak çok
değişkenli analiz gerçekleştirilmiştir. P<0,05 anlamlı kabul edilmiştir.
Bulgular:Araştırmaya yaş ortalaması 82±8 olan (min65; max 105) 150 kişi katılmıştır (%64 K; %36 E).
Katılımcıların %56,7'si tam bağımlıydı. Evde sağlık hizmeti almak için başvuran yaşlılarda mortalite hızı
%22 bulunmuştur. Çoklu lojistik regresyon analizi ile MNA ve VAS skorlarının yüksek olması ile [OR:
0,773; GA: 0,577-0,930; OR: 0,924; GA: 0,885-0,964) hipertansiyon varlığı (OR: 0,274; GA: 0,0900,832), ve hastaya ilaçları veren bakım verenin eğitim durumunun yüksek olmasının (OR: 3,973; GA:
1,27-12,556) mortaliteyi azaltmada önemli faktörler olduğu; DM varlığının da mortaliteyi yordayan
önemli bir faktör olduğu saptanmıştır (OR: 3,593; GA: 1,144-11,282) (Tümü için p<0,05).
Sonuç: Bu araştırmanın en çarpıcı bulgusu evde sağlık hizmeti alan yaşlılarda kısa dönem mortalite
hızının yüksek olduğudur. Ayrıca bulgular, DM olan hastaların daha yakın takip edilmesi gerektiğini,
hastaların beslenmelerinin ve genel sağlık algılarının değerlendirilmesinin önemli olduğunu, hastalara ilaç
veren bakım verenlerin eğitimliler arasından seçilmesi gerektiğini düşündürmektedir. Hipertansiyonlu
hastalarda mortalitenin düşük olması antihipertansif kullanımı ile ilişkili olabilir ancak bu konuda ileri
analizler yapılması gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Evde sağlık hizmetleri, yaşlı, evde bakım, mortalite, kronik hastalık
60
TA12
ÇOK KISA BİR SİGARA BIRAKMA GİRİŞİMİNİN AİLE SAĞLIĞI MERKEZLERİNDE
ETKİNLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: PRAGMATİK RANDOMİZE KONTROLLÜ BİR
ÇALIŞMA
Yiğit Yağcı, Melda Dibek Büyükdinç, Okay Başak
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Aille Hekimliği Ad, Aydın
Giriş: Tütün kullanımının önlenmesinde bir yöntem olarak çok kısa girişimlerin ülkemiz sağlık sisteminin
birinci basamağında etkili olup olmadığı bilinmemektedir. Çalışmamızda sigara bırakma desteği amacıyla
kullanılan 3Ö-TK (Öğren-Ölç-Öner-Yardım teklif et-Kaydet) çok kısa klinik girişiminin aile sağlığı
merkezlerinde etkili olma durumunu değerlendirmeyi amaçladık.
Yöntem: Pragmatik randomize kontrollü deney deseninde tasarlanan çalışmanın evrenini Aydın ilinde
seçilen 20 farklı aile sağlığı merkezine kayıtlı 18 yaş üzerindeki sigara içen bireyler oluşturmuştur.
Çalışmanın örneklemi 292 katılımcı olarak hesaplanmıştır. Haziran-Ekim 2023 tarihleri arasında her
merkezden 10 içicinin girişim, 10 içicinin kontrol grubuna alınması hedeflenmiştir. Girişim uygulayan 20
aile hekimine bir saatlik çevrimiçi eğitim verilmiştir. Görüşme sonrasında katılımcılara sosyodemografik
veriler, genel sağlık bilgileri ve sigara içme tutumu ve davranışına yönelik sorular içeren anket formu yüz
yüze yöntemle uygulanmıştır. Katılımcılara üç ay sonra telefonla ulaşılarak sigara içme durumları ve
bırakma motivasyonları öğrenilmiştir.
SPSS 22.0 istatistik programı kullanılarak yapılan analizlerde tanımlayıcı istatistiklerin yanı sıra ki-kare
testi, student t testi, Mann Whitney-U testi ve Wilcoxon testi kullanılmıştır.
Bulgular: Çalışmamıza katılan 330 içicinin 170’i girişim 160’ı kontrol grubunda olup %58,8’i erkek ve
yaş ortalaması 42,3±14,4 idi. Girişim ve kontrol grubunun başlangıçta sosyodemografik veriler, genel
sağlık bilgileri, sigara içimi ile ilgili verileri benzerdi (p>0,05). İrişim öncesinde ve üç ay sonraki izlemde
sigara bırakma motivasyonu bakımından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu
(p>0,05). İzlemde ulaşılan 311 içiciden 18’i (%5,8) sigara kullanmayı bırakmıştı. İzlemde sigara
kullanmayı bırakma bakımından kontrol grubu (150 içiciden 6’sı; %4,0) ile girişim grubu (161 kişiden
12’si; %7,5) arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p>0,05).
Sonuç: Çalışma sonuçlarımız iki şekilde yorumlanabilir. Birincisi, ideal koşullarda etkin bulunan çok kısa
sigara bırakma girişimleri gerçek klinik uygulama ortamlarında etkili olmayabilir. İkincisi, ülkemiz
birinci basamak sağlık sistemi koşullarında aile hekimlerinin bu tür girişimleri etkili uygulamasının
önünde sistemden veya bireysel uygulamadan kaynaklı sorunlar olabilir.
61
TA13
DEPRESYON VE ANKİSYETİNİN HUZURSUZ BACAK SENDROMU ŞİDDETİ İLE
İLİŞKİSİNDE SOMATİZASYONUN MEDİATÖR ETKİSİ
Mehmet Göktuğ Kılınçarslan1, Özgül Ocak2, Erkan Melih Şahin1
1
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği Anabilim Dalı
2
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı
Giriş: Huzursuz bacaklar sendromu (HBS) uyku bozukluğuna sebep olan önemli bir hareket bozukluğu
hastalığıdır ve birçok psikiyatrik hastalıkla ilişkilidir. Somatizasyon, anksiyete ve depresyon HBS
hastalarında yaygın görülen semptomlardır. Bu çalışmanın amacı, HBS tanısı alan hastalarda
somatizasyon, depresyon ve anksiyete düzeylerinin, HBS hastalık şiddetine etkisini araştırmaktır.
Yöntem: Kesitsel desende araştırma 15 Mayıs 2022 – 1 Eylül 2022 tarihleri arasında Çanakkale Onsekiz
Mart Üniversitesi hastanesi kayıtlarında yer alan kesin HBS tanılı yetişkin hastalar üzerinde
yürütülmüştür. Eksojen değişkenler olarak yaş, cinsiyet, Beck anksiyete ölçeği puanı ve Beck depresyon
ölçeği puanı; endojen değişkenler olarak ise Somatizasyon ölçeği puanı kullanılmıştır. Bağımlı değişken
olarak ise HBS hastalarında hastalık şiddetini ölçen ve 2003 yılında International RLS Study Group
tarafından geliştirilen HBS hastalık şiddeti ölçeği puanı kullanılmıştır. Veriler path analizi ile
değerlendirilmiştir.
Bulgular: Toplam 87 katılımcının 61'i (%70,1) kadındı ve ortalama yaşları 52,5±13,2 yıldı. Katılımcıların
HBS tanısı aldıktan sonra geçen süre ortalama 4,9±4,4 (min:1, maks:18) yıldı. Katılımcıların HBS şiddeti
puanının ortalaması 23,7±7,8 olarak hesaplandı. Bu puanlara göre hastalık şiddeti 5 (%5,7) katılımcıda
hafif, 22 (%25,3) katılımcıda orta, 42 (%48,3) katılımcıda şiddetli ve 18 (%20,7) katılımcıda çok şiddetli
olarak belirlendi. Katılımcıların Beck depresyon ölçeği, Beck anksiyete ölçeği ve somatizasyon ölçeği
ortalama puanları sırasıyla 14,6±10,5, 29,9±14,7 ve 17,5±6,4 olarak hesaplandı. Anksiyete ve
depresyonun hastalık şiddeti üzerine doğrudan bir etkisi yokken (sırasıyla p=0,698, p=0,302);
somatizasyonun vardır (p=0,036). Dolaylı etkiler incelendiğinde anksiyetenin somatizasyon üzerinden
hastalık şiddetine etkisi istatistiki olarak anlamlıyken(p=0,043) depresyonda bu dolaylı etki
saptanamamıştır (p=0,628).
Sonuç: Çalışmamızda anksiyete ve depresyonun doğrudan hastalık şiddeti üzerine bir etkisi olmadığı
fakat anksiyetenin hastalık şiddetine olan etkisini somatizasyon düzeyi üzerinden gösterdiği saptanmıştır.
Depresyonun ise hastalık şiddeti üzerine ne doğrudan etkisi ne de dolaylı etkisi yoktur. Tedaviye dirençli
ve şiddetli HBS hastalarında, eşlik eden psikiyatrik hastalıklardan öncelikle somatizasyon ve anksiyete
yönelik müdahaleler düşünülmesi faydalı olabilir.
Anahtar Kelimeler: Huzursuz bacak sendromu, anksiyete, depresyon, somatizasyon
62
TA14
Makine Öğrenmesi İle Hipertansiyon Olma Riskinin Öngörülmesi
Gamze Keser Ünsal, Gökçe İşcan, Funda Yıldırım Baş
Süleyman Demirel Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilimdalı
Giriş: Hipertansiyon önlenebilir ölüm sebepleri içerisinde en başta gelmekte, 40 yaş üstü her üç bireyden
birinde hipertansiyon bulunmaktadır. Fakat bireylerin yaklaşık yarısı hipertansiyon hastası olduğunu
bilmemekte ve tanı anında eşlik eden komplikasyonlarla başvurabilmektedir. Bu nedenle hipertansiyon
tanısını erken dönemde koymak önemlidir. Hastalığın teşhisinde laboratuvar tetkikleri, fizik muayene
bulguları kullanılmaktadır. Bu tanı yöntemlerinin dışında, birçok alanda olduğu gibi, hipertansiyon tanısı
için de makine öğrenmesi gibi bilgisayar destekli programlar kullanılmaktadır. Makine öğrenmesi; örnek
verileri kullanarak veya deneyime dayalı olarak bir performans ölçütünü optimize edecek şekilde bir
bilgisayarı programlama yöntemidir.
Bu tez çalışmasının amacı, hipertansiyonun erken aşamada tanınabilmesi amacıyla makine öğrenmesi
algoritmalarını kullanmak ve hastalığın erken dönemde teşhis edilebilme durumunu ortaya koymaktır.
Yöntem: Çalışmamızda Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Aile Hekimliği
Polikliniğine 01.01.2019 ile 01.01.2023 tarihleri arasında başvuran hipertansiyonu olan ve olmayan
kişilerin tetkikleri, muayeneleri, sosyodemografik verileri kullanılarak makine öğrenmesi yöntemleriyle
verilerin analizi yapıldı. Veri seti 34 parametreden oluşmaktaydı ve 399 kişinin veri seti kullanıldı.
Çalışmada Destek Vektör Makineleri, k-en yakın komşu, Naive Bayes ve Random Forest olmak üzere 4
farklı makine öğrenmesi algoritması kullanıldı. Bu algoritmaların performansları WEKA paket programı
ile değerlendirildi. Veriler %66 eğitim seti, %34 test seti şeklinde ayrılarak analiz edildi.
Bulgular: Bulgular doğruluk oranı, TP oranı, FP oranı ve ROC alanı olmak üzere 4 kriter ile
değerlendirildi. Analizler sonucundan HT hastalığı riskini erken aşamada %80,147 doğruluk oranıyla
SVM (Destek Vektör Makineleri) algoritması verdi.
Sonuç: HT’nin erken aşamada teşhisi için bilgisayar destekli programlarla hastalık riski tahmin edilebilir.
Özellikle birinci basamakta bu metodlar aracılığıyla risk hesaplama programları oluşturularak
hipertansiyon taramalarının kolay ve etkin bir şekilde yapılması sağlanmalıdır.
Tartışma Soruları
1.Başka hangi hastalıklar için makine öğrenmesi yöntemi kullanılabilir?
Anahtar Kelimeler: hipertansiyon, makine öğrenmesi, erken teşhis
63
POSTER SUNUM
ÖZETLERİ
(Sunum numarasına göre listelenmiştir)
64
P01
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı Birimlerine
Başvuran Bireylerde Siberkondri Ciddiyet Düzeyi ve Etkileyen Faktörler
Bilge Sena İçöz, Serpil Demirağ
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: İnternet, geleneksel kaynakları, sosyal çevreleri, kitle iletişim araçlarını ve sağlık çalışanlarından
bilgi almayı geride bırakarak sağlık bilgisi için önemli bir kaynak haline gelmiştir. İnternet aracılığıyla
ulaşılan bilgilerin eksik, yanlış veya günümüzde geçerli olmayan bilgi olma riski bulunmaktadır. Bu tür
bilgilere doktor rehberliği olmadan güvenmek, bireylerin yanlış sağlık kararları almalarına ve hasta-hekim
ilişkisinin zarar görmesine neden olabilmektedir.
Son dönemde, internet üzerinde sağlık bilgisi aramanın neden olduğu olumsuz etkileri tanımlamak
amacıyla kullanılan "siberkondriyazis" terimi, "siber" (cyber) ve "hipokondriyazis" (hypochondriasis)
kelimelerinden türetilmiştir. İnternette tekrarlayan tıbbi bilgi arama sonucunda, sağlık anksiyetesinin
artması durumu "siberkondri" olarak adlandırılmaktadır. Siberkondri düzeyini etkileyen faktörlerin
belirlenmesi, sağlık sistemine olan olumsuz etkilerin düzeltilmesine ve bireylerde oluşan sağlık kaygısının
azaltılması için alınabilecek önlemlerin belirlenmesine yardımcı olabilir. Aydın Adnan Menderes
Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı birimlerine başvuran bireylerde siberkondri
ciddiyetinin ortaya konması ve etkileyen faktörleri belirlemek, hastalarda konuyla ilgili farkındalık
oluşturmak ve bu konuda yapılacak çalışmalar için ön bilgiler oluşturmak amacıyla bu çalışma
planlanmıştır.
Yöntem: Bu kesitsel çalışmanın, etik kurul onayı alınmasını takiben 6 aylık bir sürede Aydın Adnan
Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı birimlerine ardışık olarak başvuran
18 yaş üzeri internet kullanabilen gönüllü katılımcılar ile yapılması planlanmaktadır. Anket formu iki
bölümden oluşmaktadır. Bölümlerde, katılımcıların sosyodemografik özellikleri, hastalık geçmişi,
hastaneye başvuru sayısı, internet kullanımı, internet ve sosyal medyaya güven ile ilgili düzeylerini
anlamaya yönelik açık ve kapalı uçlu toplam 44 soru ile Siberkondri Ciddiyet Ölçeği Kısa Formu (CSS12) bulunmaktadır. CSS-12, 12 maddeden ve 4 alt faktörden oluşan 5'li Likert ölçeği yapısına sahiptir.
Açık uçlu sorulara verilen yanıtlar, verilerin işlenmesi sırasında kategorize edilerek değerlendirilecektir.
Verilerin istatistiki analizleri SPSS programı aracılığıyla değerlendirilecektir.
Bulgular ve Sonuç: Araştırma veri toplama aşamasındadır.
Tartışma:
• Çalışmanın kalitesini artıracak önerileriniz nelerdir?
Anahtar Kelimeler: Siberkondri, İnternet kullanımı, sağlık anksiyetesi
65
P02
Adnan Menderes Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı Birimlerine Başvuran Bireylerde
Sağlık Okuryazarlığı Düzeyi ve Etkileyen Faktörler
Şeyda Bilican, Serpil Demirağ
Adnan Menderes Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Sağlık okuryazarlığı kavramı, kişiye tıbbi bir bilgi verildiğinde, kişinin bu bilgiyi kavrayıp
değerlendirebilmesi ve buna uygun davranabilmesi olarak açıklanabilir. Bununla birlikte, varsa
hastalığıyla ilgili bilgi sahibi olmasını, sağlığıyla ilgili doğru adımlar atabilmesini ve sağlık sisteminden
nasıl ve ne şekilde yararlanacağını bilmesini gerektiren bütüncül bir kavramdır. Sağlık okuryazarlığı
düzeyinin düşük olması, daha kötü sağlık sonuçları, koruyucu sağlık hizmetlerinin kullanımının azalması,
hastaneye yatma oranlarının artması, aynı sağlık sorunu için farklı sağlık kurumlarına çok sayıda başvuru
ve yüksek maliyetlerle ilişkilidir. Toplumun sağlık okuryazarlığı seviyesini etkileyen başlıca unsurlar
arasında sosyokültürel özellikler, eğitim ve sağlık sistemi bulunur. Bunlar sağlık okuryazarlığı ile
birbirlerini etkileyen önemli unsurlar olup sağlık sonuçlarını ve maliyetlerini etkilemektedir. Toplum
genelinde kronik hastalık sayısında artış, sağlık maliyetlerinde kontrol dışı artış, olumsuz sağlık sonuçları
nedeniyle sağlık okuryazarlığı becerileri geliştirilmeli ve sağlığı geliştirme politikalarının arasında
mutlaka yer almalıdır. Bu çalışmada Adnan Menderes Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
polikliniklerine başvuran hastalarda sağlık okuryazarlığı düzeyini ve bunu etkileyen faktörlerle ilişkisini
belirlemek, toplumun sağlık okuryazarlığı konusundaki farkındalığını artırmak amaçlanmıştır.
Yöntem: Kesitsel tanımlayıcı desendeki bu çalışma, 4 ay içerisinde Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
Aile Hekimliği Anabilim dalına bağlı birimlere ardışık olarak başvuran gönüllü bireylerde yapılacaktır.
Birimlere çeşitli nedenlerle başvuran 18-65 yaş arası bireylere araştırmacı tarafından literatür taraması
yapılarak oluşturulan 42 soruluk anket formu ve dörtlü likert tipi 12 önermeden oluşan Sağlık
Okuryazarlığı Ölçeği-Kısa Form uygulanacaktır. Ölçeğin geçerlik ve güvenirlik çalışması 2021 yılında
yapılmış olup Cronbach alfa değeri 0,856 olarak saptanmıştır. Ölçek maddeleri 1 ile 4 puan arasında
olacak şekilde skorlanmıştır. Ölçeğin değerlendirilmesinde formül (İndeks=(Ortalama-1)x50/3)
kullanılmaktadır. Daha yüksek puan daha iyi sağlık okuryazarlığını ifade etmektedir. Verilerin istatistiksel
analizleri SPSS paket programı aracılığıyla değerlendirilecektir.
Bulgular ve Sonuç: Araştırma tasarım aşamasındadır.
Tartışma soruları:
1. Çalışmanın kalitesini artıracak önerileriniz nelerdir?
2. Araştırmaya eklenmesi gereken ek soru önerileriniz nelerdir?
Anahtar Kelimeler: sağlık okuryazarlığı, sağlığı geliştirme, halk sağlığı
66
P03
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı Birimlerine
Başvuran Bireylerde Akıllı Telefon Bağımlılığı Düzeyi Ve Yaşam Doyumu Arasındaki İlişki
Burcu Erdoğdu, Serpil Demirağ
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
GİRİŞ: İletişim araçları, insan yaşamında eski çağlardan beri önemli bir role sahiptir. Daha önce sadece
haberleşme amacıyla kullanılan telefonlar, günümüzde kişisel, sosyal ve hatta iş amaçlı olarak günlük
hayatı kolaylaştırıcı uygulamalar için tercih edilmektedir. Akıllı telefon uygulamalarının sürekli
kullanılması; uyku düzensizlikleri, stres, kaygı, sosyal geri çekilme, refahın bozulması, akademik
performansın azalması ve fiziksel aktivitenin azalması gibi sorunlarla ilişkilendirilmiştir. Akıllı telefon
kullanımının artmasıyla birlikte, sosyal ilişkilerde yüz yüze iletişimin yerini sanal ilişkilerin aldığı
düşünülmektedir. Bu iletişimdeki dönüşüm sürecinin bireylerin yaşam doyumu üzerindeki etkisi merak
uyandırmaktadır. Literatürde rastlanan çalışmalar genellikle öğrenciler üzerinde yapılmış olup toplumu
tam anlamıyla yansıtmamaktadır. Çalışma sonuçlarının toplumu yansıtması adına birinci basamak ya da
toplum tabanlı çalışmalara ihtiyaç vardır.
Bu çalışmada, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Birimlerine başvuran bireylerde akıllı telefon bağımlılığının ortaya konması ve yaşam doyumunu
etkileyen faktörleri belirlemeyi amaçladık.
YÖNTEM: Çalışma tanımlayıcı ve kesitsel desende planlanmıştır. Çalışma etik kurul onayı alındıktan
sonra 6 ay içinde Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği birimlerine başvuran
18 yaş üzeri ardışık gelen gönüllü tüm bireylere uygulanacaktır. Çalışma verileri, 1 Mayıs 2024 - 1 Kasım
2024 tarihleri arasında araştırmacı tarafından yüz yüze anket formu ile toplanacaktır. Anket formu üç
bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, katılımcıların sosyodemografik özellikleri ile akıllı telefon ve
internet kullanımı, yaşam doyumunu etkileyen faktörlere yönelik toplam 36 soru, ikinci bölümde 10 soru
içeren Akıllı Telefon Bağımlılığı-Kısa Form ve üçüncü bölümde 5 soru içeren Yaşam Doyumu Ölçeği
bulunmaktadır. Açık uçlu sorulara verilen yanıtlar, verilerin işlenmesi sırasında kategorize edilerek
değerlendirilecektir. Verilerin istatistiki analizleri IBM SPSS Statistics Version 22 paket programı
aracılığıyla değerlendirilecektir.
BULGULAR VE SONUÇ: Araştırma etik kurul onay aşamasındadır.
TARTIŞMA:
1.Çalışmanın kalitesini artıracak önerileriniz nelerdir?
2.Akıllı telefon bağımlılığını azaltmak için neler yapılabilir?
Anahtar Kelimeler: Akıllı telefon, Yaşam doyumu, Akıllı telefon bağımlılığı
67
P04
Bir ASM’deki Tüm Diyabet Hastalarının Pnömokok ve İnfluenza Aşısı Aşılanma Düzeyleri
Ali Hüseyin Doğan, Hüseyin Elbi, Fatih Özcan
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Hafsa Sultan Hastanesi Aile Hekimliği Ad
Giriş: Ülkemizdeki diyabet hastası sayısı 10 milyonun üzerindedir. Diyabet tedavisi maliyetli iken
komplikasyonlarının tedavisi daha da maliyetlidir. Diyabet hastalarının vasküler yetersizliği, otonom ve
periferal nöropati gelişmesi, hiperglisemiyle birlikte immun cevabın bozulması, ciltte ve mukozada
patojen mikroorganizma birikimi olur. Dolayısıyla enfeksiyon sıklığı artar ve hasta komplikasyonlara
daha açık hale gelir. Birinci basamakta diyabet hastalarının enfeksiyondan korunması açısından
pnömokok ve influenza aşılarının sık sık hatırlatılması, uygulanması ve takibi gereklidir.
Yöntem: Araştırmamız tanımlayıcı bir araştırma olup, Manisa merkez ilçelerindeki ASM’lere başvuruda
bulunan Tip 2 Diyabet hastalarında yürütülmesi planlanmaktadır. Araştırmaya katılım için bir örneklem
hesaplanmayacak olup maksimum katılım sağlanması düşünülmüştür. Katılımcıların sosyodemografik
verileri kaydedildikten sonra, veri toplama araçları olarak kişinin pnömokok ve influenza aşısı bilgisini
ölçmeye yönelik anket formu ve bilgi ölçeği kullanılacaktır. Elde edilen veriler SPSS istatistik paket
programları ile analiz edilecektir.
Bulgular: Çalışma fikir aşamasındadır.
Sonuç: Bu çalışmamız sonucunda ülkemizde diyabet enfeksiyonları ve komplikasyonları göz önünde
bulundurulduğunda pnömokok ve influenza aşıları hakkında yeterli bilgiye sahip olunmadığı
öngörülmektedir. Bu çalışmamızda bir prevalans hesabı yapılacak olup hasta ve hekim farkındalığını
artırmak amaçlanmıştır.
Tartışma soruları:
1. Veri toplam yönteminin kısıtlılıkları neler olabilir? Bu kısıtlılıklar nasıl aşılabilir?
2. Ankette çalışma dışında tutulacak kişiler var mı?
3. Bu araştırma için örneklem hesaplama metodu önerir misiniz?
Anahtar Kelimeler: pnömokok, influenza, tip 2 diyabet
68
P05
Medikal Tedavisiz Takip Edilen Prediyabetik Hastaların Yaşam Tarzı Değişikliğine Uyumları ile
HbA1C Değişimi Korelasyonu
Kübra Erkek, Hakan Gülmez
İzmir Demokrasi Üniversitesi Buca Seyfi Demirsoy Eğitim Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Anabilim
Dalı
Giriş: Plazma glukoz düzeyleri normalden yüksek olan fakat diyabet tanı kriterlerini karşılamayan
değerler ‘prediyabet’ olarak adlandırılır ve prediyabetik hastalar diyabete dolayısıyla da kardiyovasküler
hastalıklara daha yatkın bireylerdir. Bu nedenle bu hastaların daha yakın izlenmeleri ve diyabet koruma
programlarına daha öncelikli alınmaları gerekmektedir. Diğer kronik hastalıklarda da olduğu gibi en etkin
tedavinin esasında yaşam tarzını değiştirmek olduğu bilinmektedir. Bu çalışmada hastalarımıza
önerdiğimiz yaşam tarzı değişikliğinin, en az 3 ay arayla ölçülen HbA1C düzeyine etkisini saptamayı
amaçladık.
Yöntem: Retrospektif kesitsel tipteki bu çalışmada geriye dönük 1 yıl süre ile İzmir’de bulunan aile
hekimliği polikliniğimize başvuran, TEMD - Diabetes Mellitus ve Komplikasyonlarının Tanı, Tedavi ve
İzlem Kılavuzu’nda (2022) kabul edilen değerlere göre prediyabetik kriterleri karşılayan hastalar dahil
edilecektir. Diyet ve egzersiz önerilen ve takibe alınan bu hastaların en az 3 ay arayla ölçülmüş HbA1C
düzeylerindeki değişim incelenecektir. Bu süreçte diyabete yönelik ilaç kullanmayan yeni tanı
prediyabetik hastalar çalışmaya dahil edilecektir. HbA1C değeri ile ilişkili olabileceğini
düşündüğümüz hemoglobin düzeyi, lipid profili gibi ek parametreler de çalışmaya eklenecektir.
Bulgular: Çalışmamız henüz tasarım aşamasındadır.
Sonuç: Henüz diyabet kriterlerini karşılamayan fakat prediyabetik olup DM ve KVH açısından yüksek
risk altında bulunan bireylerin hayat tarzlarına entegre edilecek beslenme değişikliği, dengeli ve düzenli
beslenmeye yönlendirme, egzersizi hayatlarına dahil etme gibi önerilerin, bir sonraki kontrolde hastaların
HbA1C düzeylerinde de anlamlı değişikliğe neden olup daha sağlıklı bireylere ve beklenen yaşam
süresinin daha uzun olmasına neden olabileceğini düşünüyoruz.
Tartışma:
• Yaşam tarzı değişikliği önerisinin hastalar tarafından yeterince anlaşılıp uygulanması için ek neler
yapılabilir?
• Yaşam tarzı değişikliği önerisinin etkinliğini değerlendirmek için Hba1C düzeyi dışında hangi
parametreler kullanılabilir?
Anahtar Kelimeler: diyet, egzersiz, HbA1C, açlık kan şekeri, yaşam tarzı değişikliği
69
P06
Aile Hekimliği Asistanlarının Yaşam Boyu Öğrenme Eğilimleri İle Mesleki Doyumlarının İlişkisi
Muhittin Cihan, Hüseyin Elbi, Fatih Özcan
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Yaşam boyu öğrenme, sürekli devam eden gönüllü bir uğraştır. Bu uğraş kişisel veya profesyonel
nedenlerle yapılabilir. Yaşam boyu öğrenme, ortamdan ve zamandan bağımsız sürekli öğrenme olarak
tanımlanabilir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün geliştirdiği öğrenme stratejisine göre toplum sağlığı hedeflerine başarıyla
ulaşmak için yaşam boyu öğrenmenin sağlıkta bir norm olması hedeflenmektedir. Yaşam boyu öğrenme,
aile hekimliği asistanlarının kaliteli ve güncel sağlık hizmeti sunmalarını geliştiren ana bileşenlerden
biridir.
Amaç: Bu araştırmada aile hekimliği asistanlarının yaşam boyu öğrenmede tercih ettikleri yolların
mesleki doyumları ile olan ilişkileri incelenecektir.
Yöntem: Araştırma evrenini Türkiye genelindeki aile hekimliği asistanları oluşturacaktır. Onamları
alınan tüm asistanlar çalışmaya dahil edilecektir. Araştırma verileri 34 soruluk çevrimiçi anket formu ile
toplanacaktır. Mesleki doyum düzeylerini ölçmek için 20 soruluk mesleki doyum ölçeği kullanılacaktır.
Araştırmadan elde edilen veriler SPSS programı kullanılarak analiz edilecektir. G. power-3.1.9.2
programı kullanılarak, %95 güven düzeyinde çalışmanın örneklem hacmi veri toplama aşamasından önce
hesaplanmıştır. Araştırmada yaşam boyu öğrenme eğilimlerinin mesleki doyum ile ilişkisini
belirleyebilmek için bağımsız örneklem t testi yapılması öngörülmüştür. Buna göre çalışmanın etki
büyüklüğü 0.50; alfa değeri 0.05 ve güç 0.95 alınarak minimum örnek sayısı 204 olarak hesaplanmıştır.
Bağımsız değişkenler; aile hekimliği asistanlarının sosyodemografik özellikleri, başka bir uzmanlık
alanında eğitim almaları, asistanlık yılları, sözleşmeli aile hekimliği uzmanlık öğrencisi olmaları,
konferans ve seminerlere katılımları, diğer asistan doktorlar ile bilgi alışverişinde bulunmaları,
mentorlarıyla yakın ilişkide olmaları, tıbbi dergi, makale ve kitapları takip etmeleri, çevrimiçi eğitimlere
katılmaları, tıp ile ilgili mobil uygulama kullanmaları, kendini değerlendirme araçlarını kullanmalarıdır.
Bağımlı değişkenler; aile hekimliği asistanlarının mesleki doyum ölçeğine göre hesaplanan mesleki
doyum düzeyleridir.
Bulgular: Araştırma öneri aşamasındadır.
Sonuç: Araştırma öneri aşamasındadır.
Tartışma soruları:
1-Bağımsız değişkenlere eklemek istediğiniz madde olur mu?
2-Çalışmanın kısıtlılıkları neler olabilir?
Anahtar Kelimeler: Yaşam boyu öğrenme, Mesleki doyum, Aile hekimliği asistanları
70
P07
Dahili ve Cerrahi Bilimlerdeki Araştırma Görevlilerinin Etkili İletişim Becerileri Açısından
Karşılaştırılması
Fazilet Yorgancıoğlu1, Hüseyin Can2
1
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi
2
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Giriş: İletişim, kişilerarası iyi bir ilişki kurma, karşılıklı bilgi aktarımı yapma ve tedaviyle ilgili kararlar
alma temel hedefleriyle tüm tıbbi ortamlarda hasta hekim ilişkisinin temelidir. Aslında iletişim, iyi tıp
uygulamalarının ve hasta merkezli bakımın en önemli bileşenidir ve 'hastaların ihtiyaçlarını dikkate
almaya değer veren bir ahlak felsefesi' olarak tanımlanmıştır. Hekim ve hasta arasındaki etkileşimin temel
amaçları şunlardır: tanı ve tedaviyi desteklemek için bilgi paylaşımı, ilişki kurma ve hastalığa özel eğitim.
Bu süreçte, doktorların iletişim tarzı, tutumları, inançları ve algıları, ilişki dinamiğini etkileyebilir ve
hastaların bakımlarına aktif katılımını artırabilir, bu da daha iyi sonuçlar doğurabilir.
Bu çalışmada araştırma görevlisi hekimlerin iletişim becerilerini değerlendirmek, etkileyen faktörleri
ortaya koymak ve gereksinimlerin neler olduğunu tespit etmeyi amaçladık.
Yöntem: Araştırmamız tanımlayıcı ve kesitsel tipte bir çalışma olarak planlanmıştır. MCBÜ Hafsa Sultan
Hastanesi’nde görev yapmakta olan 492 araştırma görevlisi hekim çalışmanın evrenini oluşturacaktır.
517 asistan içerisinden 341’i dahili bilimlerde, 151’i cerrahi bilimlerde çalışmaktaydı. Dışlama kriterimiz
çalışmaya katılmayı kabul etmemektir.
Çalışmada sosyodemografik veri formu, Sağlık Profesyonelleri İletişim Becerileri Ölçeği (Health
Professionals Communication Skills Scale, HP-CSS) uygulanacaktır.
Dahili ve cerrahi bilimlerdeki araştırma görevlilerinin arasında HP-CSS-TR ölçek puanları bakımından
farklılık olup olmadığının değerlendirilmesinde, 0,40 etki büyüklüğü ile 0,80 güç ve 0,05 hata payı göz
önünde bulundurularak yapılan örneklem büyüklüğü hesabında çalışmaya her iki grupta en az 104’er kişi
olmak üzere toplam 208 kişinin alınması gerektiği belirlenmiştir. Örneklem büyüklüğü hesabı, G*Power
3.1.9.7 programı ile yapılmıştır.
Bulgular: Çalışmamız veri toplama aşamasındadır.
Sonuç: Araştırma görevlisi hekimlerin etkili iletişim becerileri açısından değerlendirilmesi, dahili ve
cerrahi branşların karşılaştırılarak aradaki ilişkinin incelenmesi hedeflenmiştir.
Tartışma Soruları
-Çalışma için ek önerileriniz nelerdir?
Anahtar Kelimeler: etkili iletişim, iletişim, hasta hekim
71
P08
Aydın İli Efeler İlçesinde Aile Sağlığı Merkezlerine Başvuran Çocuklarda Maruz Kalınan Pasif
İçicilik Durumu İle Akut Solunum Yolu Enfeksiyonu Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
Canan Yıldız, Melda Dibek Büyükdinç
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Akut solunum yolu enfeksiyonları, dünya genelinde yüksek morbidite ve mortaliteyle seyreden
ciddi bir sorundur. Okul öncesi dönemde her çocuk bir sene içerisinde ortalama 5-8 defa akut solunum
yolu enfeksiyonu geçirmektedir.Çocuklarda akut solunum yolu enfeksiyonu için risk faktörleri, yüksek
ve düşük gelirli ülkelerde sosyodemografik, yaşam ve çevresel koşulların etkisi ile değişiklik
göstermektedir.Pasif sigara duman maruziyeti, sigara içmeyen kişilerin başkasının sigara içmesinden
kaynaklanan tütün dumanına istem dışı maruz kalması durumu olarak tanımlanmaktadır.Türkiye’de
çocuklarda sigara maruziyetini ve solunum yolu enfeksiyonu ile ilişkisini gösteren geniş kapsamlı ve
güncel bir çalışma bulunmamaktır. Literatürde rastlanan çalışmalar kısıtlı bir popülasyonda yapılmış olup
toplumu tam anlamıyla yansıtmamaktadır. Çalışma sonuçlarının toplumu yansıtması adına birinci
basamak ya da toplum tabanlı çalışmalara ihtiyaç vardır.Bu çalışmada, Aydın İli Efeler İlçesinde aile
sağlığı merkezine başvuran çocuk yaş grubunun maruz kaldıkları pasif içicilik durumunun
değerlendirilmesi ve akut solunum yolu enfeksiyonu ile ilişkisinin incelenmesi amaçladık.
Yöntem: Vaka kontrol desendeki çalışmada etik kurul ve il sağlık müdürlüğü onaylarının alınmasını
takiben belirlenen aile sağlığı merkezlerine çalışmaya katılmayı kabul eden 5-18 yaş çocukların alınması
planlandı. Literatürde akut solunum yolu enfeksiyonu geçirenlerde ve sağlıklı çocuklarda pasif içiciliğe
maruz kalma oranlarına ilişkin yeterli veri olmadığı için önce bir pilot çalışma yapılması planlanmıştır. 6
aylık planlanan veri toplama sürecinin ilk ayında toplanan verilerle yapılan güç analizi sonrasında elde
edilen verilere göre örneklem büyüklüğü hesaplanması planlanmıştır. Çalışmada kullanılacak veri
toplama formunda ebeveynlere, literatürdeki çalışmalar dikkate alınarak tarafımızca hazırlanmış 10
soruluk bir anket formu oluşturuldu. Gönüllü olan kişilerden pasif sigara maruziyet durumunu belirlemek
için CO ölçümü yapılması planlandı.
Bulgular ve sonuç: Araştırma henüz veri toplama aşamasındadır.
Tartışma soruları:
1. Anket içeriği ve uygulama yöntemi açısından önerileriniz nelerdir?
2. Çalışmanın kısıtlılıkları nelerdir?
Anahtar Kelimeler: aile hekimliği, pasif sigara maruziyeti, akut solunum yolu enfeksiyonu
72
P09
Sosyal medya bağımlılığı
Nilay Sahra, Özden Gökdemir
İzmir Ekonomi Üniversitesi
Giriş. Sosyal medya bağımlılığı, bir kişinin sosyal medyada çok fazla zaman geçirmesi ve bunu kontrol
edememesi durumudur. Bu durum aynı zamanda kişinin günlük yaşamını olumsuz etkiler. Bir sosyal
medya bağımlısı, sanal dünyada o kadar çok zaman geçirir ki kendi günlük yaşamındaki olayları kaçırır.
Sosyal medya bağımlılığı genellikle 18 ile 25 yaş arasında tanımlansa da, bazı araştırmalar bu sürenin üst
sınırının 28-29 olabileceğini öne sürmektedir. Sosyal medya, insanlara duygusal, zihinsel ve fiziksel
zararlar verebilir.
Yöntem: Anahtar sözcük olarak "sosyal medya", sosyal medya bağımlılığı" sözcükleri kullanılarak
metaanaliz çalışmaları incelenmesi planlanmaktadır. Ön çalışma sonuçları, sosyal medya bağımlılığından
kurtulmak isteyen kişilerin, telefonlarından sosyal medya uygulamalarını geçici olarak sildiklerini ya da
belli saat aralarında kısıtlayabildiklerini göstermektedir. Bu nedenle kullanım süresi, kullanım nedenleri
ve günlük işlevlerini etkileyip etkilemediği, farkındalıklarını içeren bir anket uygulanması
düşünülmektedir. Olumlu etkinliklerin uygulanması, sosyal medyada var olmadıklarında boşlukta
duyumsamaları engellenebilir.
Sonuç: Çalışma planlanma aşamasındadır.
Sorular:
1) Bağımlılık açısından hangi yaş grubu odak alınmalı?
2) Seçilen gruba göre nasıl bir girişim yapılabilir?
3) Bu kişiler ayrıca bu bağımlılıktan uzak durmalarına yardımcı olacak diğer kişilerden de yardım
alabilirler. Kendisine yardım ve destek olacak kişilerden yardım alarak, bu durumu aşabilir. Hangi
kurumlar önerilebilir?
Anahtar Kelimeler: sosyal medya, sosyal medya bağımlılığı, çözüm
73
P10
Diyabetes Mellitus Tanılı Hastalarda Diyabetik Ayak Bilgi Düzeyinin Değerlendirilmesi
Ceren Gülmez, Gülseren Pamuk, Esra Meltem Koç, Serap Öksüz
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi
Giriş: Bu çalışmanın amacı diyabetes mellitus tanılı hastalarda diyabetik ayak bilgi düzeyinin
değerlendirilmesidir.
Yöntem: Tanımlayıcı nitelikteki bu çalışmanın, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Atatürk Eğitim
ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği polikliniklerinde yapılması planlanmaktadır. Çalışmaya İzmir
Katip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği polikliniklerine
herhangi bir nedenle başvuran diyabet tanılı hastalar alınacaktır. Çalışmanın 01.02.2024-31.05.2024
tarihleri arasında yapılması planlanmaktadır. İlk olarak katılımcılara çalışma hakkında bilgi verilecek ve
gönüllü olan bireylerin sözlü ve yazılı onamı alınacaktır. Katılımcılara araştırmacılar tarafından geliştiren
22 soruluk sosyo-demografik veri anketi, 5 soruluk ‘Diyabetli Ayak Bilgi Ölçeği’ (DABÖ) ve 15 soruluk
‘Ayak Bakım Davranış Ölçeği’ (ABDÖ) uygulanacaktır.
Örneklem büyüklüğü open epi sample size hesaplama aracı ile hesaplanmıştır. Türkiye Endokrinoloji ve
Metabolizma Derneği ‘Diabetes Mellitus ve Komplikasyonlarının Tanı, Tedavi ve İzlem’ Kılavuzuna
göre herhangi bir diyabet hastasının yaşamı boyunca diyabetik ayak ülseri gelişme riski %12-25 olarak
bildirilmiştir. Buna göre örneklem hesabi evreni bilinmeyen formülünden sıklık %18.5 olarak alındığında
%95 güven aralığı, %5 hata payı ile en az katılımcı sayısı 232 olarak belirlenmiştir.
Bulgular: Bağımlı Değişken: Diyabetik ayak bilgi düzeyi
Bağımsız Değişken: Sosyo-demografik veriler
Sonuç: Bu çalışma ile diyabet tanılı hastalarda diyabetik ayak bakımı konusunda farkındalık oluşturulmak
istenmektedir. Ayrıca araştırma sonuçlarına göre aile hekimliğinde diyabetik ayak bakım eğitimlerinin
önemine vurgu yapılacaktır.
Tartışma Soruları
Başka anket öneriniz olur mu ?
Anahtar Kelimeler: diabetes mellitus, diabetik ayak, ayak bakım davranış ölçeği, diabetli ayak bilgi ölçeği
74
P11
Palyatif bakım merkezinde bakım verenlerde duygusal zeka ile yaşam tatmini arasındaki ilişki
Fatma Altun, Yasemin Kılıç Öztürk
Aile Hekimi Akademisi
Giriş: Duygusal zeka , duyguları doğru bir şekilde algılamayı ve ifade etmeyi, duyguları bilişsel süreçlerle
bütünleştirmeyi, duyguları ve bunların çeşitli durumlara etkilerini anlamayı ve duyguları yönetmeyi içeren
duygusal becerileri ifade eder.Palyatif bakım merkezlerinde çalışan bakım verenlerin duygusal zekası ile
yaşam tatmini arasındaki ilişki, hem sağlık hizmeti sunanların hem de hastaların ve ailelerinin yaşam
kalitesini doğrudan etkileyen önemli bir konudur.Bakım verenlerin duygusal zeka seviyeleri, hem kendi
kişisel tatminleri hem de hastalarla ve aileleriyle kurdukları ilişkilerin kalitesi üzerinde etkili olabilir. Bu
doğrultuda bu çalışmada palyatif bakım merkezinde bakım verenlerde duygusal zeka ile yaşam tatmini
arasındaki ilişkinin belirlenmesi planlanmıştır.
Yöntem: Tanımlayıcı ,kesitsel türde bir çalışmadır.
Araştırma İzmir Tepecik EAH ‘de palyatif bakım merkezinde bakım verenlere yapılacaktır.
Abdurrahman Tanriöğen ve Yusuf Türker tarafından Türkçeye uyarlanan 28 soruluk Rotterdam duygusal
zeka ölçeği soruları sorulması ve yaşam tatminini ölçmeye yönelik Mustafa Bekmezci ve İbrahim Sani
Mert tarafından Türkçeye uyarlanan 5 soruluk yaşam tatmin ölçeği soruları sorulacaktır.
Bulgular: Birincil:Palyatif bakım merkezlerinde bakım verenlerin duygusal zeka ve yaşam tatmini
arasındaki ilişkiyi tespit etmek
İkincil: Palyatif bakım merkezlerinde bakım verenlerin ve hastaların sosyodemografik bilgilerini tespit
etmek .Duygusal zeka seviyesini değerlendirmek
Sonuç: Çalışmamızın orjinalliği mevcut durumun tespitini yapıp, anket çalışması sonucuna göre palyatif
bakım verenlerin duygusal zekalarının ve yaşam tatminlerinin artırılmasına yönelik stratejiler geliştirmek
için bir temel oluşturabilir.Ülkemizde bu konuda yapılan çalışmaların az olması ile yapılan yeni bilimsel
çalışmalara yol gösterici olması amaçlanmıştır.
Tartısma:
Duygusal zekanın yaşam tatmini üzerinde etkisi olabilecek karıştırıcı faktörler neler olabilir?
Dışlama kriterlerine önerileriniz nelerdir?
Anahtar Kelimeler: palyatif bakım, bakım veren, duygusal zeka, yaşam tatmini
75
P12
Erişkin Bireylerde Kardiyovasküler Hastalık Riskinin Belirlenmesi
Ayşen Mert1, Cem Yıldız2, Zeynep Orhan2, Mohammad Reza Najafi2, Alper Sarı3
Afyon Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Afyon Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrencisi
3
Afyon Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı
1
2
Giriş: Kardiyovasküler hastalıklar (KVH), kalp
veya kan damarlarının hastalıklarını içeren
hastalıklardır. KVH gelişiminde; tütün kullanımı, fiziksel inaktivite, obezite, sağlıksız beslenme gibi
olumsuz davranış tarzları gibi modifiye edilebilir risk faktörlerinin yanında diyabet, hipertansiyon,
dislipidemi gibi modifiye edilemez risk faktörleri de bulunmaktadır. KVH’ların bireysel olarak
azaltılmasını sağlamak amacıyla riskleri belirlemek için çeşitli risk skorlamaları geliştirilmiştir ve
bunlardan biri de SCORE sistemidir (Systematic Coronary Risk Evaluation). SCORE bireylerin on yıl
içerisinde koroner kalp hastalığı ve inmeye bağlı gelişebilecek ölüm riskini yüzde cinsinden tahmin eder.
Risk tahmini 40-70 yaş aralığındaki hastaların yaş, cinsiyet, sistolik kan basıncı, total kolesterol değeri ve
sigara içme durumu bilgileriyle yapılmaktadır.
Bu çalışma ile TÜBİTAK 2209-A Üniversite Öğrencileri Araştırma Projeleri Destekleme Programına
başvuru yapılması planlanmıştır. Bir adet manşonlu tansiyon aleti ve üç adet steteskop alımı talep
edilecektir. Çalışmada, erişkin bireylerde SCORE risk tahmini sistemine göre kardiyovasküler risk
değerlendirmesi yapılarak sonuçları incelenecektir.
Yöntem: Çalışmamıza Afyon Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Polikliniği’ne
başvuran 40-70 yaşında dahil edilme kriterlerini karşılayan, çalışmaya katılmaya gönüllü olan hastalar
dahil edilecektir. Çalışmada hastaların yaş, cinsiyet, çalışma durumu, yaşadığı yer, eğitim durumu, kronik
hastalık varlığı, ailesinde erken yaşta (erkekte<55 yaş, kadında<65 yaş) kalp krizi veya inme öyküsü
varlığı, sigara-alkol kullanma durumu, fiziksel aktivite durumunu sorgulayan veri toplama formu
araştırmacılar tarafından yüz yüze görüşme tekniği ile doldurulacaktır. Hastaların sistolik ve diyastolik
kan basıncı ölçülecek, kardiyak muayeneleri yapılacakatır. Boy, kilo, bel-kalça-boyun çevresi
ölçülecektir. Son altı ay içinde yapılmış olan açlık kan şekeri, total kolesterol, HDL, LDL, TG, kreatinin,
GFR değerleri kaydedilecek, SCORE risk tahmini sistemine risk skorları hesaplanacaktır. Evreni
bilinmeyen örneklem seçimi formülü ile en az örneklem sayısı 162 olarak belirlenmiştir. Verilerin
istatistiksel değerlendirmesinde “SPSS for Windows 20.0 paket programı” kullanılacaktır. Verilerin
değerlendirilmesinde ortalama, tek yönlü varyans analizi, bağımsız iki grup arası farkların t testi
kullanılacaktır.
Bulgular/Sonuç: Çalışma henüz plan aşamasındadır.
Tartışma Soruları:
Çalışmanın tasarımıyla ilgili önerileriniz nelerdir?
Anahtar Kelimeler: Kalp ve damar hastalıkları, risk faktörleri, risk azaltma davranışı
76
P13
Üniversite Öğrencilerinde Tırnak Yeme Hastalığı (Onikofaji) Sıklığı Nedir? Nedenleri ve
Çözümleri?
Berk Yılmaz1, Cansu Yanık1, Mert Yalçın1, Burak Şafak3, Aslı Karakılıç3, Olgu Aygün4, Özden
Gökdemir1, Nilgün Özçakar2
İzmir Ekonomi Üniversitesi / Tıp Fakültesi
Dokuz Eylül Üniversitesi / Tıp Fakültesi
3
Balıkesir Üniversitesi / Tıp Fakültesi
4
İzmir Şehir Hastanesi
1
2
Giriş ve Amaç:Onikofaji çocukluk döneminde yaygın olmasına rağmen, sıklığı 4-6 yaş grubunda daha
yüksektir. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (%74,6), ayrılma anksiyetesi (%20,6), enürezis
(%15,6), tik bozukluğu (%12,7) ve obsesif kompulsif bozukluk (%11,1) gibi tanılarla ilişkilendirilmiştir.
Davranış terapisi ile sağaltımı planlanan tırnak yeme davranışı, aynı zamanda diş kökü hasarı,
maloklüzyon, çene bozuklukları ve parazitotoz gibi hastalıklara da zemin hazırlayabilmektedir. Bu
durumun üniversite öğrencilerindeki sıklığı ise %15,78 olarak 2018 yılında Zeynep Senem Söyleyici'nin
tezinde vurgulanmıştır. Yaşam biçimi tıbbı açısından üniversite öğrencilerinde bu durumun sıklığının ve
kök nedenlerin bulgulanması bu araştırmanın amacıdır.
Yöntem: Bu araştırma İzmir Ekonomi Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir Şehir Hastanesi ve
Balıkesir Üniversitesi’nde sağlıkla ilgili alanlarda (Tıp, hemşirelik, ebelik, sağlık teknikerliği) öğrenim
gören öğrencilerde yapılacaktır. Etik kurul onayından sonra çalışma başlayacak ve yaklaşık altı aylık
zaman dilimde veri toplama sürecinin tamamlanması planlanmaktadır (Eylül 2024). Anket Google
Drive’nin online hizmet sistemi ile elektronik ortamda paylaşılacaktır. İnternet araştırması yaparken
İnternet Araştımaları Birliği (AoIR) etik çalışma komitesi tavsiyelerinden yararlanılacaktır. Anketin ilk
sayfasında onam formu yer alacak; araştırma ile ilgili bilgiler, araştırmaya katılmayı reddetme hakkına
sahip olduğu, verdiği tüm bilgilerin gizli tutulacağına dair güvenceyi içerecektir. Ayrıca anket formunun
üstüne “Eğer 18 yaşını doldurmadıysanız anketi doldurmayınız” ifadesi eklenecektir. Çalışmanın verileri
toplandığında veri analizleri yapılarak değerlendirme ve raporlama süreci tamamladığında çalışma
sonlandırılacaktır. Araştırmada örnek seçimi yapılmayıp, evrenin tamamına ulaşmak hedeflenmiştir.
Sorular:
1) Örneklem seçimi için önerileriniz nelerdir?
2) Verilerin sonucunda edinilen nedenler arasında ruhsal sorunlar bulunursa sağaltımı açısından nasıl bir
yol izlemek uygun olur?
3) Araştırma görevlisi ve/ya asistanlar da çalışmaya eklenmeli mi?
Anahtar Kelimeler: onikofaji, anket çalışması, üniversite öğrencileri
77
P14
Akne Vulgarisli Hastaların e-Sağlıklı Beslenme Okuryazarlığı ile Beslenme Tutumlarının
İncelenmesi
Tuğba Şen, Hüseyin Elbi, Fatih Özcan
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi
Giriş: Akne, kıl ve yağ bezlerinde meydana gelen kronik inflamatuar bir deri hastalığıdır. Etiyolojisinde
hormonal ve genetik yapının yanısıra beslenmenin de önemli olduğu düşünülmektedir. Günümüzde
hastalar beslenmeyle ilgili kaynaklara dijital ortamlardan kolaylıkla ulaşabilmektedir. Sağlıklı Beslenme
Okuryazarlığı, beslenme alışkanlıklarını geliştirmek için çeşitli kaynaklardan bilgileri arama, anlama,
değerlendirme ve uygulama yeteneği olarak tanımlanmaktadır.
Bu çalışmada akne vulgaris tanılı hastaların elektronik/dijital kaynaklardan sağlıklı beslenme üzerine
araştırmaları ve beslenme tutumları arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.
Yöntem: Bu çalışmadaki akne vulgaris tanılı hastalarda e-Sağlıklı Beslenme Okuryazarlık Ölçeği (eSBO) ile Sağlıklı Beslenmeye İlişkin Tutum Ölçeği (SBİTÖ) puanları arasında orta düzeyde pozitif yönde
doğrusal bir ilişki (H0:r=0.30, H1:r=0.50) olup olmadığının değerlendirilmesinde, 0.80 güç ve 0.05 hata
payı göz önünde bulundurularak yapılan örneklem büyüklüğü hesabında çalışmaya minimum 139 hasta
alınması gerektiği belirlenmiştir. Örneklem büyüklüğü hesabı, G*Power 3.1.9.7 programı ile yapılmıştır.
Bulgular: Katılımcılara e-Sağlıklı Beslenme Okuryazarlık Ölçeği (e-SBO) ve Sağlıklı Beslenmeye İlişkin
Tutum Ölçeği (SBİTÖ) uygulanacaktır.
Sonuç: Bu çalışmayla akne vulgaris tanılı hastaların beslenmeyle ilgili bilgi arama davranışını ölçerek
sağlıklı beslenme ile ilgili farkındalık oluşturmayı hedeflemekteyiz.
Tartışma soruları:
• Çalışmayı belirli bir yaş aralığında sınırlandırmalı mıyız?
• Kullanılması planlanan değerlendirme araçları yönünden eklenmesi ve/veya çıkarılmasını
önereceğiniz bir ölçek olur mu?
• E-sağlıklı beslenme okuryazarlık ölçeği geçerlik ve güvenilirliği 18 yaş üstü olduğu için 18 yaş
altı kullanımında önerir misiniz?
Anahtar Kelimeler: akne vulgaris, sağlık okuryazarlığı, adölesan
78
P15
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıpta Uzmanlık Öğrencilerinin Sağlıkta Şiddet
Deneyimleri
Başak Sezgi Bezginsoy, Serpil Demirağ
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
GİRİŞ: Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından şiddet, “Bir kişinin, yaralanma, psikolojik zarar, ölüm,
gelişim bozukluğu ya da sosyal açıdan mahrum kalma ile sonuçlanan ya da sonuçlanma ihtimali yüksek
olan fiziksel kuvveti, tehdit şeklinde veya fiilen kendisine, başka birine veya bir grup ya da topluluğa karşı
kasıtlı olarak kullanması” olarak tanımlanmıştır. Sağlık alanında şiddet, bir sağlık çalışanına hasta veya
toplumdan herhangi bir kişi tarafından uygulanan tehditkar davranış, sözlü taciz veya fiziksel bir saldırı
da dahil olmak üzere sağlık çalışanının riske atıldığı herhangi bir olay olarak tanımlanmıştır.
Bu çalışmada, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde tıpta uzmanlık eğitimi alan
hekimlerin yaşadığı şiddete maruz kalma durumları ve bunu etkileyen faktörlerin belirlenmesi, hekimlik
sürecinde yaşanan şiddet deneyimlerinin uzmanlık tercihlerine etkisinin araştırılması ve şiddetin
önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması hususunda neler yapılabileceği hakkındaki önerilerinin
tespitini amaçladık.
YÖNTEM: Tanımlayıcı kesitsel tipteki çalışma, etik kurul onayı alınmasını takiben 4 aylık sürede Aydın
Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesinde görev yapmakta olan gönüllü uzmanlık öğrencileri
arasında yapılması planlanmaktadır. Aralık 2023 itibariyle Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp
Fakültesinde uzmanlık eğitimi alan 483 hekim görev yapmaktadır. Bu evrenden örneklem büyüklüğü %5
hata, %95 güven aralığı ile 215 kişinin katılımcı olarak çalışmaya alınması planlanmıştır. Katılamama
durumları ve çalışmadan çıkabilecek katılımcıların varlığı dikkate alınarak bu sayıya %20 ekleme
yapılmış, hedeflenen en az katılımcı sayısı 267 olarak belirlenmiştir. Anket formu 3 bölümden
oluşmaktadır. Birinci bölümde, katılımcıların sosyodemografik özelliklerini, ikinci bölümde sağlık
alanında yaşadığı şiddet deneyimlerini öğrenmeyi, üçüncü bölüm ise sağlıkta şiddete yönelik neler
yapılabileceğine dair önerilerini içeren açık ve kapalı uçlu toplam 50 soru bulunmaktadır. Verilerin
istatistiki analizleri SPSS paket programı aracılığıyla değerlendirilecektir. Açık uçlu sorular kategorize
edilerek değerlendirilecektir.
BULGULAR VE SONUÇ: Araştırma veri toplama aşamasındadır.
TARTIŞMA:
1. Ankete eklenmesi gereken ek soru önerileriniz nelerdir?
2.Çalışmanın kısıtlılıkları nelerdir?
3.Çalışmanın kalitesini artıracak önerileriniz nelerdir?
Anahtar Kelimeler: sağlıkta şiddet, şiddet, tıpta uzmanlık tercihi, sağlık
79
P16
Palyatif Bakım Merkezi Enfeksiyon Odağı Değil, Enfeksiyon İle Mücadele Merkezidir
Aslı Bayındır, Nuray Gök
S.B.Ü İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Giriş: Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 2012 yılında: “Yaşamı tehdit edici hastalıklara eşlik eden sorunlar
yaşayan hasta ve ailelerin, fiziksel, psikososyal ve manevi (spiritüel) problemlerini erken tanımlama,
değerlendirme, tedavi ederek acı çekmelerini azaltma ya da önleme ve böylece yaşam kalitelerini artırma
amacı olan bir yaklaşım” olarak tanımlamıştır.
DSÖ’nün 2022 yılında yayınlamış olduğu küresel raporda ise sağlık hizmeti ile ilişkili olarak gelişmiş
ülkelerde her 100 hastadan 7’sinde, az gelişmiş ülkelerde ise her 100 hastadan 15’inde en az bir sağlık
hizmeti ilişkili enfeksiyon (SHİE) geliştiği ve 10 hastanın 1’inde de bu enfeksiyona bağlı ölüm
gelişebileceği belirtilmiş, kritik alanlarda tedavi gören hastaların SHİE açısından yüksek risk altında
olduğu ifade edilmiştir. Hastanelerde SHİE açısından başta yoğun bakım üniteleri (YBÜ’ler) olmak üzere,
onkoloji servisleri, yenidoğan üniteleri ve cerrahi servisler yüksek riskli başlıca alanlardır.
Amaç: Palyatif bakım merkezine kabulü yapılan hastaların genellikle ileri yaş oluşu ve mevcut çoklu
komorbiditeleri nedeniyle enfeksiyona yatkın olduğu bir gerçektir. Bu bağlamda hastaların yatışının
yapıldığında mı yoksa yattığı süre boyunca mı enfekte olduğu ve antibiyoterapi başlama durumlarının
değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Yöntem: Kasım 2023- Şubat 2024 tarihleri arasında Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi palyatif
bakım merkezine yatışı yapılan hastaların yatış esnasında mevcut olan enfeksiyon ve antibiyoterapilerinin,
yatışında enfekte değilken yatış süresince enfekte olup antibiyoterapi başlama durumlarının retrospektif
olarak analiz edilmesi.
Antibiyoterapinin sıklıkla hangi birimlerde, hangi sebebe yönelik başlandığı ayrıntılı olarak
araştırılacaktır.
Bulgular: Çalışma planlama aşamasındadır.
Sonuç: Palyatif bakım merkezlerinde enfekte hasta sayısının fazla olmasının hastaların sıklıkla ileri
yaşta, çoklu komorbiditelere sahip olması ve enfekte olarak diğer birimlerden gelmesi sebebiyle olduğunu
düşünmekteyiz ve servisimizde ise enfekte olma oranlarının daha düşük olmasını bekliyoruz. Bu
bulgularla sanılanın aksine palyatif bakım merkezlerinin enfeksiyon odağı değil enfeksiyon ile mücadele
merkezleri olduğu vurgulanmak istenmektedir.
Tartışma Soruları:
1- Çalışmamıza hasta yaşları, komorbid durumları dahil edilmeli mi?
2-Çalışmamıza hastanın alındığı birimi ve yatış sebebini dahil etmeli miyiz?
3-Çalışmanın kalitesini artıracak önerileriniz nelerdir?
Anahtar Kelimeler: palyatif bakım merkezinde enfeksiyon, palyatif bakım, SHİE, Enfeksiyon kaynağı
80
P17
Aydın İli Efeler İlçesi Birinci Basamak Sağlık Kuruluşlarına Başvuran Bireylerin Kanser Tarama
Testlerini Yaptırma Oranları ve Etkileyen Faktörler
Nurselin Karabulut, Melda Dibek Büyükdinç
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
GİRİŞ: Kanser, dünya genelinde olduğu gibi Türkiye için de büyük bir sağlık sorunu teşkil etmektedir.
Küresel istatistiklere göre kanser insidansında artış yaşanmaktadır. Kanserle mücadelede erken teşhisin
kilit rol oynadığı kabul edilmektedir. Etkili bir kanser kontrol programının geliştirilmesi için
multidisipliner, bilimsel ve maliyet etkin bir planlama şarttır. Erken evrede tespit edilen kanser vakalarının
tedavisi, hem daha kolay hem de maliyet açısından daha avantajlıdır. Ülkemizde kolorektal, meme ve
serviks kanserleri için tarama yapılarak erken teşhisle hayat kurtarmak amaçlanmaktadır.
Kanser taramalarında aile hekimlerinin rolü büyük önem taşımaktadır. Risk grubu hastaların belirlenmesi,
bu hastaların taramaya yönlendirilmeleri ve tarama sonucu pozitif veya şüpheli olanların teşhis merkezine
yönlendirilmesi önemli görevlerindendir.
Kanser taramalarında kritik bir hedef, yürütülen programın hedef nüfusun en az %70’ine ulaşabilmesidir.
Ülkemiz henüz böyle bir hedefin gerisinde bulunmakla birlikte mevcut tarama programının kapsayıcılık
oranının artırılması için çaba harcanmaktadır.
Bu çalışmada Aydın ili Efeler ilçesi birinci basamak sağlık hizmetlerine başvuran bireylerde kanser
tarama testlerinin yaptırılma oranlarını ve bu oranları etkileyen faktörleri saptamayı amaçladık.
YÖNTEM: Kesitsel tanımlayıcı desendeki çalışmanın etik kurul ve il sağlık müdürlüğü onaylarının
alınmasını takiben belirlenen aile sağlığı merkezlerinde yapılması planlandı. Örneklem evreni, Aydın ili
Efeler ilçesinde yaşayan birinci basamak aile sağlığı merkezlerine kayıtlı 30-70 yaş arasındaki 156.000
kişi olup örneklem büyüklüğü Epi Info 7.2.5.0 programı kullanılarak %42,4 prevalans %95 güven aralığı
ile 374 kişi olarak hesaplandı. %10 kayıp veri hesaba katılarak 411 kişi olarak belirlendi. Çalışmada
kullanılacak veri toplama formunda 25 soruluk bir anket formu oluşturuldu. Anket formunda
sosyodemografik özellikler, kanser tarama testleri hakkında bilgi düzeyini ölçen sorular, kanser tarama
testlerinin yaptırılma oranlarını etkileyen faktörleri anlamaya yönelik sorular yer almaktadır. Verilerin
istatistiki analizleri IBM SPSS Statistics 22 paket programı aracılığıyla değerlendirilecektir.
BULGULAR VE SONUÇ: Araştırma planlama aşamasındadır.
TARTIŞMA:
1. Anket soruları çalışmanın amacı için uygun mudur?
2.Çalışmanın kısıtlılıkları nelerdir?
3.Çalışmanın kalitesini artıracak önerileriniz nelerdir?
Anahtar Kelimeler: Kanser, kanser tarama, tarama testleri
81
P18
Birinci Basamakta Takipli 1-5 Yaş Arası Çocuklarda Baldır Çapı Ölçümü İle Beslenme Arasındaki
İlişkinin Değerlendirilmesi
Zehra Bilbay1, Hüseyin Can2
1
2
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Beslenme durumunun değerlendirilmesi ve yeterli beslenmenin sağlanması, özellikle hastalık
sırasında çocukların genel yönetiminde çok önemlidir. Birçok uluslararası çalışmada, çocukluk çağında
mortalite riskinin, yetersiz beslenme durumlarında oldukça arttığı görülmektedir. Bu nedenle beslenme
eksikliği olan çocukların erken tanı alması önem arz etmektedir. Pediatrik malnütrisyon tanısında, boya
göre ağırlık, yaşa göre boy, vücut kitle indeksi, üst orta kol çevresi ölçümü gibi parametreler
kullanılabilmekte olup, bu çalışmada birinci basamakta takipli 1-5 yaş arası çocuklarda baldır çapı ölçümü
ile beslenme ilişkisi değerlendirilerek yetersiz beslenen çocukların saptanması amaçlanmaktadır.
Yöntem: Bu çalışmada Manisa ilinde kırsal ve kentsel bölgede yaşayan 1-5 yaş arası çocuklar arasında
baldır çapı ölçümü ile beslenmenin gelişim üzerine etkisi bakımından farklılık olup olmadığının
değerlendirilmesinde, 0,50 etki büyüklüğü ile 0,95 güç ve 0,05 hata payı göz önünde bulundurularak
yapılan örneklem büyüklüğü hesabında çalışmaya her grupta en az 105’er kişi olacak şekilde toplam 210
hastanın alınması gerektiği belirlenmiştir. Örneklem büyüklüğü hesabı, G*Power 3.1.9.7 programı ile
yapılmıştır. Dışlama kriterleri hastanın kronik hastalığının olması, yatağa bağımlı olması, ağızdan
beslenmeyi engelleyen sağlık probleminin olması, katılmayı reddetmesi
Bulgular: Katılımcılara, Tanıtıcı Bilgi Formu (katılımcıların sosyodemografik özelliklerini, anne sütü
alma zamanını, beslenme alışkanlıklarını vb. içeren sorular) uygulanacak, ayrıca boy-kilo ölçümü,
persentil değerlendirmesi, orta-üst kol çapı ölçümü ve baldır çevresi ölçümü yapılacaktır.
Sonuç: Araştırmada birinci basamakta takipli çocukların baldır çapı ölçümüyle beslenme eksikliğinin
değerlendirilmesi öngörülmektedir. Böylece birinci basamak hekimlerinin çocuklarda baldır çapı ölçüm
yöntemini kullanarak da beslenme eksikliğini saptama konusunda bilgilendirilmesi ve bu yöntemin
muayene pratiğine dahil edilmesi amaçlanmaktadır.
Tartışma soruları:
• Örneklem yönünden farklı önerileriniz olur mu?
• Ölçülmesi ve araştırılmasını önereceğiniz bağımsız değişkenler var mıdır?
Anahtar Kelimeler: malnutrisyon, beslenme, çocuk
82
P19
İzmir Şehir Hastanesi Aile Hekimliği Poliklinikleri ’ne Başvuran Hastaların Kronik Hastalık
Varlığı ve Maddi Kaygı Ölçeği İlişkisinin Saptanması
Berkan Sarı, Nurdan Tekgül
İzmir Şehir Hastanesi
Amaç: Birçok kronik hastalığın etiyolojisinde önemli bir oranda kronik stres yer almaktadır. Günümüzde
yaşanan maddi zorluklar insanların hayatında önemli bir stresör olarak yer almaktadır. Bu çalışma
kişilerin maddi kaygı nedeniyle yaşadığı yaşam stresi ile kronik hastalık varlığı arasındaki ilişkiyi
belirlemeyi amaçlamaktadır.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışma tanımlayıcı kesitsel bir çalışma olup, İzmir Şehir Hastanesi Aile Hekimliği
Polikliniklerine genel tıbbi muayene amacıyla başvuran 18-65 yaş aralığındaki hastalar dahil edilecektir.
Katılımcılara yüz yüze görüşme tekniğiyle Maddi Kaygı Ölçeği ve kronik hastalık insidansını ve
etiyolojisini sorgulayan araştırmacılar tarafından hazırlanmış bir anket uygulanacaktır.
Bulgular: Bağımsız değişken olarak hastaların yaşı, cinsiyeti, mesleği, eğitim durumu, ekonomik gelir
seviyesi değerlendirilecektir. Bağımlı değişken olarak Maddi Kaygı Ölçeği Puanı ve kronik hastalık tanısı
almış olmak değerlendirilecektir.
Sonuç: Çalışmamızda maddi kaygı durumu ve kronik hastalığa sahip olmak arasındaki korelasyon tespit
edilerek, hastaların maddi kaygılarını azaltacak finansal okuryazarlık eğitimlerinin arttırılması ve bütçe
dengesi konusunda bilinçlendirecek eğitimler verilmesine yönelik önerilerde bulunmak
amaçlanmaktadır.
Tartışma Soruları:
-Kişilerin maddi kaygısı süreç içerisinde değişebilmekte ve kronik hastalıklar genellikle uzun yıllar süren
süreçlerin sonunda ortaya çıkmaktadır. Bu hususta maddi kaygı ölçeğini kronik hastalık tanısı öncesindesonrasında veya başka periyotlarla tekrar değerlendirmek gerekmekte midir?
-Kişilerin hem maddi kaygı ölçeğini hem de kronik hastalık etiyolojisine yönelik sorular barındıracak bu
anketleri hastaların katılımını arttıracak doğrultuda nasıl öz tutulmalıdır?
Anahtar Kelimeler: Yaşam Stresi, Anksiyete, Kronik hastalıklar
83
P20
Birinci Basamak Sağlık Çalışanlarının Dayanıklılığı Üzerindeki Üzerine Proje Önerisi
Özden Gökdemir1, Oğulcan Çöme2, Gülçin Çelik1, Merthan Tunay3, Vasfiye Demir Pervane4
1
İzmir Ekonomi Üniversitesi / Tıp Fakültesi
2
Dokuz Eylül Üniversitesi / Tıp Fakültesi
3
Adana Şehir Hastanesi
4
Dicle Üniversitesi / Tıp Fakültesi
Amaç:
COVID-19
pandemisi,
birinci
basamak
sağlık
profesyonellerinin
çalışma
biçimlerinde değişikliklere neden oldu. Kronik hastalar pandemi sürecinde aynı düzeyde bakıma
gereksinim duyarken, bu hastalar için birinci basamak sağlık hizmetlerinde çalışan insan kaynakları
azaldı. Birinci basamak sağlık çalışanları artan iş yükü ile karşı karşıya kaldı ve COVID-19
pandemisi, kendileri içinde büyük bir risk oluşturmaktayken sağlık çalışanlarının dayanıklılığı güçlü bir
şekilde sınanmaktadır. Bu durum yalnızca hekimleri değil hekim adaylarını da olumsuz
etkileyebilmektedir.Yeni zorlukları aşabilmek için "dayanıklılık" açısından değerlendirme yapabilmek
önem taşımaktadır.Bu proje taslağı, ülkemizde, birinci basamak sağlık hizmetlerinde karşılaşılan
güçlükler bağlamında dayanıklılığı araştırmayı ve edinilen verilere göre öneriler sunulması
amaçlanmaktadır.
Kuram: Dayanıklılık, kişinin çeşitli stresli durumlara başarılı bir şekilde uyum sağlamasının bir
sonucudur. Dayanıklılık, durumu değerlendirme, karar alma ve davranışı olumlu bir şekilde uyum
gösterebilme yeteneği anlamına gelir. 'Dayanıklı olmak', bir zorlukla başa çıkma ve bir zorlukla
karşılaşıldığında iyileşme anlamına da gelmektedir. Dayanıklılık aynı zamanda bir zorluk sona erdikten
sonra zihinsel dengeyi yeniden kazanma ve bu deneyimi kişisel büyüme için kullanabilme potansiyeli
olarak da anlaşılabilir.
Yöntem: Konunun uzmanlarıyla yapılacak olan görüşmeler sonrasında odak grup çalışması
planlandı.Nitel araştırma sonucu edinilen veriler göre oluşturulan sormaca ile CD-RISC kullanılarak
çevrimiçi araştırma soruları, projeye katılmayı kabul eden katılımcılara ulaştırılacaktır.
Sorular:
1) CD-RISC ölçeğinin Türkçe çevirisi de bulunmaktadır. Ulusal bir ölçek geliştirme çalışması projeye
eklemek konusunda görüşleriniz nelerdir?
2) COVID-19 Pandemisi yerine hangi zorlayıcı koşul / koşullar eklenmeli?
3) Proje kapsamında hedef grup / gruplar hangileri olmalı?
Anahtar Kelimeler: dayanıklılık, aile hekimi, tıp fakültesi öğrencisi, araştırma görevlisi, risk yönetimi,
ölçek çalışması
84
P21
TÜRKİYE GENELİ AİLE HEKİMLİĞİ ASİSTANLARININ GİRİŞİMSEL RADYOLOJİ
HAKKINDAKİ BİLGİ DÜZEYİ
Süveybe Peker1, Mustafa Gök2, Serpil Demirağ1
1
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
2
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Radyoloji Anabilim Dalı
GİRİŞ: Girişimsel radyolojinin ilk temelleri 1960larda atılmıştır. 2012 yılında Amerikan Tıpta Uzmanlık
Derneği tarafından bir uzmanlık dalı olarak tanımlanıp uzmanlık müfredatına dahil edilmiştir. Girişimsel
radyoloji, tıbbın hemen hemen her alanında geniş bir kullanım alanına sahip olup ameliyat gerektirecek
birçok hastalık, büyük cerrahi işlemlere gerek kalmadan tedavi edilebilmektedir.
Aile hekimleri, birinci basamakta hastaların genellikle ilk başvurduğu ve bilgi aldığı hekimlerdir.
Hastaların hastanelere, ilgili branşlara sevk edilmesinde kilit göreve sahiptir. Aile hekimlerinin hasta
yönetimini en iyi şekilde yapmak için girişimsel radyoloji bilgisine sahip olması önemlidir . Ancak,
yapılan çalışmalarda aile hekimlerinin girişimsel radyoloji konusunda belirgin bir bilgi eksikliği olduğu
görülmektedir. Hızla genişleyen bu alanın daha iyi tanınması ve kullanımının yaygınlaşmasında aile
hekimlerinin gelen hastalara gerekli bilgilendirmeleri yapıp ilgili alana yönlendirme yapması önemli rol
oynamaktadır.
YÖNTEM: Kesitsel, tanımlayıcı olarak planlanan bu çalışmanın 01.08.2023-31.10.2023 tarihleri
arasında Türkiye genelinde ulaşılabilen ve çalışmaya katılmayı kabul eden tüm asistan hekimlere
yapılması hedeflenmektedir.Haziran 2023 itibari ile Türkiye genelinde 3395 aile hekimi asistanı
mevcuttur. Örneklem büyüklüğü 346 bulunmuştur. Katılamama durumları ve çalışmadan çıkabilecek
katılımcıların dikkate alınarak %10 ekleme yapılmış, yeni hedef sayı en az 381 olarak belirlenmiştir.
Çalışmanın planlandığı Haziran 2023 itibari ile Türkiye genelinde 3395 aile hekimi asistanı mevcuttur.
Örneklem büyüklüğü %5 hata, %95 güven aralığı ile 346 bulunmuştur. Katılamama durumları ve
çalışmadan çıkabilecek katılımcıların varlığı dikkate alınarak bu sayıya %10 ekleme yapılmış, yeni hedef
sayı en az 381 olarak belirlenmiştir. Anket formu, Google Forms üzerinden online olarak oluşturulmuştur.
Ankette katılımcıların sosyodemografik özelliklerini, girişimsel radyoloji hakkındaki bilgi düzeylerini
anlamaya yönelik sorular bulunmaktadır.Verilerin istatistiki analizleri SPSS 22.0 kullanılacaktır.
BULGULAR VESONUÇ: Tez yazım aşamasındadır.
TARTIŞMA SORULARI:
1-Girişimsel radyoloji hakında sizin yeterli bilginiz olduğunu düşünüyor musunuz?Ve bu konuda ekstra
bilgilendirici eğitimler yapılmalı mı?
2-Çalışmanın kalitesini artıracak önerileriniz nedir?
Anahtar Kelimeler: aile hekimliği, girişimsel radyoloji, bilgi düzeyi
85
P22
Üniversite Öğrencilerinde İnternet Bağımlılığının Depresyon ve Yalnızlık ile İlişkisinin
Değerlendirilmesi
Burcu Sarıkulak, Gülseren Pamuk, Esra Meltem Koç, Serap Öksüz
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakultesi
Giriş: Bu çalışmada internet kullanan bireylerde, internet bağımlılığının depresyon ve yalnızlık üzerine
etkilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Yöntem: Tanımlayıcı nitelikteki bu çalışmanın, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi’ nde yapılmaktadır.
Çalışmanın evrenini İzmir Katip Çelebi Üniversitesi’nde eğitim görmekte olan üniversite öğrencileri
oluşturmaktadır
İlk olarak katılımcılara çalışma hakkında bilgi verilecek ve gönüllü olan bireylerin sözlü ve yazılı onamı
alınmaktadır. Katılımcılara araştırmacılar tarafından geliştiren sosyo-demografik verilere yönelik 25
soruluk anket, internet bağımlılığı durumunu ölçen 20 sorudan oluşan Young tarafından geliştirilen
İnternet Bağımlılığı Testi (Internet Addiction Test-IAT), 21 sorulu Beck Depresyon Ölçeği ve 20 soruluk
Ucla Yalnızlık Ölçeği uygulanmaktadır.
Örneklem büyüklüğü NCSS/PASS programı ile hesaplanmıştır. Daha önce yapılan benzer bir çalışmanın
bulguları kullanılarak %90 güven aralığında depresyon varlığında internet bağımlılığı olasılığı OR:2.56
ve depresyon varlığında internet bağımlılık riski %13.8 ve depresyon yokluğunda % 5.8 olduğundan en
az örneklem sayısı 278 kişi olarak hesaplanmıştır.
Bulgular: Toplam 137 katılımcıların yaş ortalaması 20.68±2.16 olarak bulunmuştur. %66.4’ ü kadın idi.
İnternet ile tanışma yaşı 11.01±3.14 idi. En çok tercih edilen sosyal medya programı %72.3 instagram,
%21.9 ile Twitter idi. %58.4 ile en çok akşam saatlerinde internet kullanımı bildirildi. %48.9’ u günlük
3-6 saat internet kullanıyordu. %47.4 ‘ ü ortalama iki saat aralıksız internet kullandığını ifade etti. İnternet
bağımlılık durumu %86.9 ‘u ortalama internet kullanıcısı, %12.4’ü riskli internet kullanıcısı, %0.7’si
internet bağımlısı olarak bulundu. Katılımcıların %26.3’ü minimal, %28.5’i hafif, %33.6’sı orta, %11.7’si
şiddetli depresyon olarak tespit edildi. İnternet bağımlılık durumu, depresyon varlığı ve yalnızlık
duurmları arasında yapılan analizlerde istatistiksel anlamlılık bulundu (p<0.05)
Sonuç: Bu çalışma 137 kişinin verisini içermekte olup internet bağımlılığı ile depresyon durumu ve
yalnızlık durumu arasında istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: İnternet Bağımlılığı, Depresyon, Yalnızlık, Üniversite Öğrencileri
86
P23
AYDIN İLİ EFELER İLÇESİ AİLE SAĞLIĞI MERKEZLERİNE BAŞVURAN BİREYLERDE
UYKU BOZUKLUĞU PREVALANSI VE DEPRESYON RİSKİYLE İLİŞKİSİ
Gizem Kahraman Ak, Melda Dibek Büyükdinç
Adnan Menderes Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Kronik uyku bozuklukları; depresif duygu durum, yaşam kalitesinde azalma ve sağlık hizmetlerine
başvuru sayısında artış ile ilişkilidir. Buradan hareketle, çalışmamızda Aydın ili Efeler İlçesi Aile Sağlığı
Merkezlerine başvuran bireylerde görülen uyku bozukluğu oranını tanımlamayı ve olası depresyon
riskiyle ilişkisini saptamayı amaçladık.
Yöntem: Kesitsel-analitik tipteki bu çalışmanın evrenini Aydın ili Efeler ilçesinde yaşayan 18-65 yaş
arasında birinci basamak aile sağlığı merkezine başvuran bireyler oluşturmaktadır. Örneklem büyüklüğü
Epi Info 7.2.5.0 programı kullanılarak 262 kişi olarak hesaplandı. Çalışma 01.09.2023 – 01.11.2023
tarihleri arasında Aydın ili Efeler İlçesi Aile Sağlığı Merkezlerine başvuran ve çalışmaya katılmayı kabul
eden 280 kişiyle yüz yüze görüşülerek yapıldı. Psikiyatrik hastalık tanısı olanlar çalışma dışı bırakıldı.
Katılımcılara sosyodemografik veri toplama formu, Beck Depresyon ölçeği ve Pittsburgh Uyku Kalite
İndeksi uygulandı. Çalışmanın istatistiki değerlendirilmesi, SPSS 18.0 programı grupların
karşılaştırılmasında; kategorik değişkenler için Ki-kare testi, sayısal değişkenler için Student t testi ve
One Way ANOVA analizi kullanıldı.
Bulgular: Çalışmaya 280 hasta dahil edilmiştir. Hastaların yaş ortalaması 38,52±13,81 yıl olup %50,7’si
erkek, %49,3’ü kadındı. Katılımcıları Beck Depresyon Ölçeği’ne göre gruplandırdığımızda %65,4’ünde
minimal düzeyde, %32,1’inde ise hafif düzeyde depresyon tespit edildi. Katılımcıların %49,6’sı uyku
kalitelerini oldukça iyi olarak değerlendirdi. Katılımcıların uyku sürelerini sorduğumuzda sadece %8,9’u
7 saat ve üzeri uyuyordu. Alkol kullanımı, düzenli spor yapma durumu, sigara kullanımı ve kronik hastalık
varlığı ile uyku kalitesi arasında da anlamlı bir ilişki bulundu(p<0,001). Katılımcıların yaşları ile BDE
puan ortalaması ve PUKİ puan ortalaması arasındaki ilişkinin değerlendirilmesinde; yaş ile depresyon
arasında ilişki saptanmazken, PUKİ toplam puanı ile arasında anlamlı düzeyde pozitif korelasyon tespit
edildi (p<0,001). BDE puanları ile PUKİ toplam puanları arasında anlamlı düzeyde pozitif bir korelasyon
saptandı (p<0,001).
Tartışma Soruları:
• Çalışmanın kalitesini artıracak önerileriniz nedir?
• Psikiyatrik hastalık tanısı olanların çalışma dışı bırakılması bu çalışma için bir kısıtlılık mıdır?
• Farklı analizler yapılabilir mi?
Anahtar Kelimeler: uyku bozukluğu, depresyon, uyku kalitesi
87
P24
Aydın İli Efeler İlçesi Aile Sağlığı Merkezlerine Başvuran 18-65 Yaş Arası Bireylerin Human
Papilloma Virüs (HPV) Bilgi Düzeyi, Tutum Ve Davranışlarının Değerlendirilmesi
Beyza Kurt Öztürk, Ayfer Gemalmaz
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
Giriş: HPV, alt tipine göre epitelyal lezyonlara ve kanserlere neden olabilir. Servikal HPV
enfeksiyonlarının invaziv serviks kanserine ilerlemesi yıllar sürmekte, bu durum kanser taraması
yapılmasına fırsat vermektedir. Ayrıca enfeksiyondan korunmada rekombinant DNA aşıları da mevcuttur.
Aşı ile korunabilen ve tarama programı ile erken saptanabilen HPV’ye karşı toplumda farkındalık ve
olumlu tutum oluşması önemlidir. Bu çalışma ile Aydın ili Efeler ilçesine bağlı Aile Sağlığı
Merkezleri’nde (ASM) 18-65 yaş arası bireylerin HPV bilgi düzeyini, tutumlarını, davranışlarını ve
bunları etkileyen faktörleri belirlemeyi amaçladık. Çalışmamızın bu konudaki farkındalığı arttıracağını
düşünmekteyiz.
Yöntem: Kesitsel tipteki çalışmamız, Ağustos – Kasım 2023 tarihleri arasında Aydın ili Efeler ilçesinde
bulunan 9’u kırsal, 25’i kentsel ASM arasından rastgele sayılar tablosuna uygun şekilde seçilen 3’ü kırsal,
9’u kentsel toplam 12 ASM’de yapıldı. Örneklem büyüklüğü %10 yedek ile birlikte 276 olarak belirlendi.
Katılımcı sayısı seçilen merkezlerin aile hekimliği birimi ve toplam kayıtlı nüfusu dikkate alınarak
tabakalandırıldı. Katılımcılara literatür taranarak oluşturulan sosyodemografik veri formu ve Human
Papilloma Virüsü Bilgi Ölçeği (HPV-BÖ) yüz yüze görüşme yöntemiyle uygulandı. Çalışmanın
istatistiksel değerlendirmesinde SPSS 22 paket programı kullanıldı.
Bulgular: Çalışmamızda 301 kişiye ulaşılmış, yaş ortalaması 36,8±12,9 bulunmuştur. Katılımcıların
%65,4’ü (s=197) kadın, %60,8’i (s=183) evli, %31,6’sı (s=95) memur idi. Katılımcıların %71,1’i (s=214)
HPV’yi duyduğunu, %56,5’i (s=170) HPV tarama testlerini duyduğunu, %45,5’i (s=137) HPV aşısını
duyduğunu söyledi. Katılımcıların %41,2’si (s=124) HPV’yi, %38,5’inin (s=116) HPV tarama testlerini,
%30,2’si (s=91) HPV aşısını sağlık personeli aracılığıyla duyduğunu ifade etti. Katılımcıların %6’sının
(s=18) HPV aşısı yaptırdığı öğrenildi. Katılımcıların %84,7’sinin (s=255) HPV hakkında sağlık personeli
tarafından bilgilendirilmek istediği söyledi. Katılımcıların en düşük 0 puan, en yüksek 33 puan
alabildikleri HPV-BÖ’ne verdikleri cevaplara göre ölçek puanı hesaplandığında HPV-BÖ’den 15,4±7,5
puan aldıkları görüldü.
Sonuç: Çalışma sonuçlarımızın analizi devam etmektedir.
Tartışma Sorusu: Bireylerin bilgi düzeyini arttırmak aşılama oranını arttırır mı?
Anahtar Kelimeler: Human Papilloma Virüs, Bilgi düzeyi, Aile sağlığı merkezi
88
P25
Bir Eğitim ve Araştırma Hastanesine Başvuran 65 Yaş ve Üzeri Bireylerde Ağrı Varlığı ve İlişkili
Faktörlerin Değerlendirilmesi
Alper Kalender, Gülseren Pamuk
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Giriş: Bu çalışmanın amacı bir eğitim ve araştırma hastanesine herhangi bir nedenle başvuran 65 yaş ve
üzeri bireylerde ağrı varlığı ve ilişkili faktörlerin değerlendirilmesidir
Yöntem: Tanımlayıcı nitelikteki bu çalışmanın, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Atatürk Eğitim
ve Araştırma Hastanesi’nde 01.02.2024-30.06.2024 tarihleri arasında yapılması planlanmıştır. Çalışmaya
İKÇÜ Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ ne herhangi bir nedenle başvuran 65 yaş ve üzeri bireyler
alınmaktadır.
İlk olarak katılımcılara çalışma hakkında bilgi verilecek ve gönüllü olan bireylerin sözlü ve yazılı onamı
alınmaktadır. Katılımcılara araştırmacılar tarafından geliştiren sosyo-demografik verilere yönelik 20
soruluk anket ve 24 sorudan oluşan ‘Geriatrik Ağrı Ölçeği’ uygulanmaktadır.
Örneklem büyüklüğü open epi sample size programı ile hesaplanmıştır. Farklı çalışmalara göre
ülkemizde ağrı prevalansı, % 25-50 arasında değişmekte ve tedavi edilemeyen ağrıya rastlanma yüzdesi
ise 45-80 olarak bildirilmiştir (9). Buna göre bu çalışmada sıklık % 62.5 olarak alındığında ve evren de
bilinmeyen evren olarak alındığında %95 güven aralığı %80 güç ve %5 hata payı ile çalışmaya alınacak
en az katılımcı sayısı 361 olarak belirlenmiştir
Bulgular: Devam eden bu çalışmaya henüz 46 katılımcı alınmış olup, yaş ortalaması 71.76±6.13 idi.
Katılımcıların %56.5’ i kadındı. %76.1’ i ortaokul ve eğitim düzeyinde idi. %56.5’ i evli idi. %43.5’ i
fazla kilolu, %37’ si obezdi. %17.4’ ü sigara kullandığını, %2.2’ si de düzenli egzersiz yaptığını bildirdi.
%23.9’ u evde tek başına yaşıyordu. Tüm katılımcıların herhangi bir kronik hastalığı vardı. Geriatrik ağrı
ölçeğine göre katılımcıların ağrı ortalaması 38.08±23.00 idi. Cinsiyetlere göre ağrı durumu
değerlendirildiğinde kadınlarda istatistiksel olarak ağrı daha fazla idi (p<0.05). Medeni durum, eğitim
düzeyi, BMI ve egzersiz ile arasında anlamlı ilişki bulunamadı
Sonuç: Bu çalışmanın elde edilen ilk verilerine göre 65 yaş ve üzeri bireylerin kronik ağrısı
olduğu, geriatrik ağrı ölçeğine göre %34.8’ inin hafif, %47.8’ inin orta, %17.4’ ünün şiddetli ağrısı
olduğu ve kadınların erkeklere göre daha fazla ağrısı olduğu tespit edildi.
Anahtar Kelimeler: Ağrı, Yaşlı, İlişkili Faktörler
89
P26
Denizli İl Merkezindeki Birinci Basamak Sağlık Çalışanlarında Sağlıkta Şiddete Maruziyet Düzeyi
ile Tükenmişlik Arasındaki İlişki
Halim Bayrakcı, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Ana Bilim Dalı
Giriş: İşyerinde görülen şiddet, toplum içi şiddetin bir alt tipidir ve sağlık kuruluşlarında görülen şiddet
‘’hasta, hasta yakını ya da sağlık kurumunda çalışan kişiler tarafından, sağlık çalışanı için risk oluşturan
sözel ya da fiziksel davranışların tamamı’’ olarak tanımlanabilir.
Tükenmişlik kavramı ise ilk kez 1974 yılında Freudenberger tarafından sağlık çalışanlarına yönelik
tanımlanmış olup “uzun dönemde iş ile ilgili gelişen stresin ardından, zihinsel ve fiziksel enerji
tükenmesi” ile karakterize bir terimdir.Yapılan bazı çalışmalarda sağlık kurumlarında çalışmanın, diğer
iş yerlerine göre şiddete uğrama yönünden 16 kat daha riskli olduğu belirtilmiştir. Bu çalışmada birinci
basamak sağlık çalışanlarında sağlıkta şiddete maruz kalmanın tükenmişlik ile ilişkisini belirlemek
amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Çalışma tanımlayıcı ve analitik tiptedir. Araştırmanın evreni, Denizli il merkezinde
aile sağlığı merkezinde görev yapan aile hekimleri,aile sağlığı çalışanları ve yardımcı sağlık personelleri
olarak evrenin tamamına erişilmesi planlanmaktadır.
Araştırmanın bağımlı değişkenleri sağlıkta şiddete uğrama öyküsü ve Maslach tükenmişlik
ölçeğidir.Araştırmanın bağımsız değişkenleri, sosyodemografik özellikler: yaş, cinsiyet, görev , ünvan,
eğitim durumu, medeni durum, meslekte geçirdiği süredir.Araştırmanın veri kaynakları, literatür
taramalarıyla oluşturulmuş anket formu olup sosyo-demografik özelliklere yönelik 7 soru ve şiddete
maruziyete yönelik 12 soru ve Maslach’ın Tükenmişlik Ölçeği'ne ilişkin 22 soru olmak üzere toplam 41
sorudan oluşmaktadır.Veriler aile sağlığı merkezlerinde aile hekimi, aile sağlığı çalışanı ya da yardımcı
sağlık personeli olan kişilerden çalışmaya katılmayı kabul edenlere yüz yüze anket uygulamasıyla
toplanmaktadır.
Bulgular: Veriler toplanma aşamasında olup tüm veriler toplandıktan sonra analiz edilecektir.
Sonuç: Sağlıkta şiddete maruz kalanlarda tükenmişliğin daha çok görülmesi öngörülmektedir.
Tartışma Soruları:
• Birinci basamak sağlık hizmetlerinde görülen şiddeti azaltmak için ne gibi önlemler alınabilir?
Anahtar Kelimeler: sağlıktaşiddet, tükenmişlik, şiddet
90
P27
SBÜ İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki Uzmanlık Öğrencilerinin Bilinçli
Farkındalık ile Algılanan Stres Düzeyleri Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi
Duygu Daldal, Yusuf Adnan Güçlü
Sbü İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Kliniği
Giriş: Kökeni Budist öğretilere dayanan bilinçli farkındalık en yaygın olarak kişinin dikkatini şu anda
olanlara yönlendirerek farkında olma durumu olarak tanımlanmaktadır. İngilizceye ‘mindfulness’ olarak
çevrilen bu kavram Türkçede bilinçli farkındalık olarak kullanılmaktadır. Son yıllarda yapılan
araştırmalar bilinçli farkındalık temelli stres azaltma yöntemlerinin kişinin stres düzeylerini etkili bir
şekilde azalttığını göstermektedir. Literatüre bakıldığında bilinçli farkındalık kavramı ile ilgili
araştırmalar giderek artsa da doğrudan hekimler ya da uzmanlık öğrencilerinde bilinçli farkındalık düzeyi
ile ilgili çalışmalar sınırlıdır. Ülkemizde, birçok stresli durumla karşılaşan hekimlerde bilinçli farkındalık
ve algılanan stres düzeyleri arasındaki ilişkiyi saptamaya yönelik bir çalışma bulunmamaktadır. Bu
araştırmada uzmanlık öğrencilerinde bilinçli farkındalık ve algılanan stres düzeyleri arasındaki ilişkinin
değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Yöntem: Çalışmanın evrenini SBÜ İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde eğitim alan
uzmanlık öğrencileri oluşturmaktadır. Tanımlayıcı, kesitsel nitelikte tasarlanan çalışmaya katılmayı kabul
eden 252 katılımcıya; sosyodemografik veri formu, “Bilinçli Farkındalık Ölçeği” ve “Algılanan Stres
Ölçeği” içeren anket yüz yüze görüşme tekniği ile uygulanmıştır.
Bulgular: Bilinçli Farkındalık Ölçeği’nden alınabilecek en düşük puanın 15, en yüksek puanın ise 90
olduğu göz önünde bulundurularak uzmanlık öğrencilerinin bilinçli farkındalık düzeylerinin (54,83 ±
11,33) orta seviyede olduğu düşünülebilir. Elde ettiğimiz verilere göre uzmanlık öğrencilerinin bilinçli
farkındalık düzeyleri klinikteki çalışma koşullarına göre ve iş dışında kendine yeterli zaman ayırma
durumlarına göre anlamlı bir farklılık göstermektedir (p<0,05). Algılanan stres düzeyleri cinsiyete,
klinikteki çalışma koşullarına göre ve iş dışında kendine yeterli zaman ayırma durumlarına göre anlamlı
bir farklılık göstermektedir (p<0,05).
Sonuç: Araştırmamız ‘devam eden araştırma’ aşamasında olup tıpta uzmanlık öğrencilerinde, bilinçli
farkındalık ve algılanan stres düzeyleri arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi hedeflenmektedir. Ayrıca
bilinçli farkındalık konusunda farkındalığın arttırılması ve bu alandaki yeni bilimsel çalışmalara yol
gösterici olarak da literatüre katkı sağlayacaktır.
Tartışma konuları:
1- Bilinçli farkındalık ve algılanan stres düzeyleri arasındaki ilişkiye göre; bilinçli farkındalık düzeyini
arttırarak algılanan stres düzeylerini değiştirme hususunda önerilerde bulunulabilir mi?
2- Çalışmanın kalitesini artıracak önerileriniz nedir?
Anahtar Kelimeler: farkındalık, yaşam stresi, tıp asistanlığı
91
P28
Sağlıkta Şiddetin Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Mesleğe Bakış Açısına ve Bölüm Seçimine
Etkisi
Seray Özkunt Kaplan, Tamer Edirne, Aysun Özşahin, Nilüfer Emre
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Sağlık kurumlarında görülen şiddet hasta, hasta yakınları ya da diğer bireylerden gelen tehdit edici
söz veya davranış, fiziksel veya cinsel saldırıdan oluşan durum olarak ele alınmaktadır. Mesleğe
hazırlanmakta olan tıp fakültesi öğrencilerinin tanık oldukları şiddet olaylarının gelecek kaygılarına
yansıyıp mesleki kariyer süreçlerinde olumsuz etkilere neden olabileceği düşünülmektedir. Çalışmada
sağlıkta şiddetin Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi son sınıf öğrencilerinin bölüm seçimi ve mesleğe
bakış açısına etkisini belirlemek amaçlanmıştır.
Yöntem: Tanımlayıcı tipte olan çalışma 1 Haziran 2023 - 1 Ağustos 2023 tarihleri arasında Pamukkale
Üniversitesi Tıp Fakültesi son sınıf öğrencileri ile yapıldı. Örneklem seçilmemiş olup çalışmaya katılmaya
gönüllü olan son sınıf tıp fakültesi öğrencilerinin tamamına ulaşılması hedeflenmiştir. Çalışmada 26
soruluk yüz yüze anket uygulanmıştır.
Bulgular: Araştırmaya toplamda 150 kişi katılmıştır ve katılımcıların %52’si (n=79) kadındır.
Katılımcılara sözel ve fiziksel şiddete tanık olma veya maruz kalma durumları sorulmuştur. Fiziksel
şiddete tanık olanların oranı %2,7 (n=4), sözel şiddete tanık olanların oranı ise %90 (n=135) bulunmuştur.
Sözel şiddete maruz kalma oranı ise %29,3 (n=44) bulunmuştur. Katılımcıların %59,3’ü (n=89) şiddetin
daha çok cerrahi bölümlerde olduğunu belirtmiştir. Sağlıkta şiddet prosedürlerini biliyor musunuz
sorusuna katılımcıların %79,3’ü (n=119) hayır cevabını vermiştir.
Sonuç: Çalışmamızda sözel şiddete tanık olma ve maruz kalma oranları yüksek bulunmuştur. Mesleğine
yeni başlayan hekimler için bu oranları görmek şiddet konusunda alınması gereken önlemlerin aciliyetini
ve önemini bizlere vurgulamaktadır. Öğrencilerin cerrahi bölümlerde şiddetin daha sık görüldüğünü
belirtmesi cerrahi bölümlerin geleceği açısından önem arz etmektedir.
Tartışma Sorusu:
Sağlıkta şiddet sık görülürken çalışma sonucunda bulduğumuz sağlıkta şiddet ile ilgili prosedürleri bilme
oranının düşük olmasının nedeni ne olabilir?
Anahtar Kelimeler: sağlıkta şiddet, tıp fakültesi, bölüm seçimi
92
P29
Denizli İl Merkezindeki Aile Sağlığı Merkezlerine Başvuran 18-49 Yaş Arası Kadınlarda Üriner
İnkontinans Bilgi Düzeyi Ve Sıklığının Belirlenmesi
Büşra Tatar, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Üriner inkontinans kadınlar arasında yaygın olarak görülen ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyen
medikal, sosyal ve hijyenik bir problemdir. Üriner inkontinans sık karşılaşılan ve sıkıntı yaratan bir
problem olmasına rağmen birçok insan bu konuda bilgi ve farkındalığa sahip değildir. Bu çalışmadaki
amaç 18-49 yaş arası kadınlarda üriner inkontinans bilgi düzeyi ve sıklığının belirlenmesidir.
Yöntem: Tanımlayıcı kesitsel tipte olan çalışmaya, 01.08.2023-01.08.2024 tarihleri arasında Denizli il
merkezinde bulunan çalışmaya uygun olarak belirlenen 3 farklı aile sağlığı merkezine başvuran 18-49 yaş
arası gönüllü kadınlarda yapılması planlandı. Evren sayısı bilinmeyen örnek genişliği formülüne göre
yapılan hesaplama sonucunda çalışmaya en az 427 kişi alınması planlanmıştır. Çalışmaya katılan
katılımcılara literatür taraması sonucu oluşturulan sosyodemografik özellikleri, obstetrik-jinekolojik
öyküyü sorgulayan 27 soruluk anket formu, üriner inkontinans semptomlarını ve şiddetini sorgulayan
International Consultation on Incontinence Modular Questionnaire - Urinary Incontinence Short Form
(ICIQ-SF) ve üriner inkontinans bilgi düzeyini sorgulayan İnkontinans Kısa Testi (IKT) olmak üzere
toplamda 45 soru sorulması planlandı.
Bulgular: Çalışmanın veri toplama aşaması devam etmektedir. Çalışmamızda 150 katılımcıya
ulaşılmıştır. Katılımcıların %23,3’ünün idrar kaçırdığı belirlenmiştir.
Toplanan verilerin yapılan analizinde IKT puanlarında üniversite mezunu olmayanların puanlarının,
üniversite mezunlarına göre anlamlı şekilde düşük olduğu görülmüştür. (p=0,0001)
Eğitim düzeyi arttıkça ve çalışanların çalışmayanlara göre ICIQ-SF puanlarının anlamlı şekilde düşük
olduğu görülmüştür. (p=0,018; p=0,001)
Epizyotomisi ve uzun doğum eylemi olan kişilerin ICIQ-SF puanlarının, olmayanlara göre anlamlı şekilde
yüksek olduğu görülmüştür. (p=0,0001; p=0,0001)
IKT ve ICIQ-SF toplam puanlarının birbirleri ile istatistiksel olarak anlamlı bir ilişkisi mevcut olmadığı
görülmüştür.
Sonuç: Çalışmaya katılan kadınlarda idrar kaçırma sıklığı %23,3 olarak bulunmuştur. Yüksek eğitim
düzeyi olan katılımcılarda üriner inkontinans bilgi düzeyi daha yüksek bulunmuştur.
Tartışma sorusu: Çalışma sonucunda bulduğumuz üriner inkontinans sıklığı beklenene göre daha yüksek
olmasının nedeni ne olabilir?
Anahtar Kelimeler: üriner inkontinans, kadın, sıklık
93
P30
Bir Aile Sağlığı Merkezine Başvuran 45 Yaş ve Üzeri Bireylerde Osteoporoz Bilgi Düzeyinin
Değerlendirilmesi
İrem Ertuğrul, Gülseren Pamuk, Esra Meltem Koç
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Bu çalışmanın amacı 45 yaş ve üzeri bireylerde ostoeoporoz bilgi düzeyinin değerlendirilmesidir
Yöntem: Tanımlayıcı kesitsel planlanan bu çalışmanın evrenini 17 No’lu Karşıyaka EASM (Eğitim Aile
Sağlığı Merkezi)'ye kayıtlı 45 yaş ve üzeri bireyler oluşturacaktır. Çalışmanın 15.01.2024-15.04.2024
tarihleri arasında yapılması planlanmaktadır. Çalışmaya herhangi bir sebeple 17 No’lu Karşıyaka EASM
‘ ye başvuran bireyler alınacaktır. Çalışmaya başlamadan önce katılımcılara bilgi verilecek, sözlü ve yazılı
onamları alınacaktır. Katılımcılara ilgili literatür doğrutusunda araştırmacılar tarafından hazırlanmış
sosyodemografik veri anketi ve osteoporoz bilgi testi uygulanacaktır .
Örneklem büyüklüğü ‘Openepi sample size' hesaplama aracıyla hesaplanmıştır. Karşıyaka 17 No’lu
EASM’de 45 yaş ve üzeri kayıtlı birey sayısı 2457 olduğunda sıklık bilinmeyen sıklık olarak %50
alındığında %95 güven aralığı, %80 güç , %5 hata payı ile minimum katılımcı sayısı 333 olarak
belirlenmiştir
Bulgular: Devam eden bu çalışmaya 75 kişi alınmıştır. Yaş ortalaması 57.50±7.94 (Median: 58.00, min:
45.00, max: 85.00). %58.7’ si kadındı. %76.0’ sı evli idi. %56.6’ sı üniversite mezunuydu. %73.3’ ünün
kronik hastalığı vardı. Kadınların %84.4’ ü doğum yapmıştı ve %79.1’ i menapoza girmişti. %41.3’ ü bir
kez düşmüştü. % 30.7’ sinin kırık olmuştu ve %12’ sinin osteoporoz tanısı vardı. Katılımcılara yöneltilen
bilgi sorularından alınan doğru puan ortalaması 10.89±4.00 idi. Devam eden bu çalışmada yaş, cinsiyet
ve osteoporoz varlığı ile ankette verilen doğru cevap ortalaması arasında anlamlı ilişki bulunamamıştır.
Sonuç: Bu çalışma 45 yaş üzeri bireylerin osteoporoz konusunda bilgi eksikliği olduğu görülmüştür.
Hasta eğitimleri kronik hastalık izlemlerinin bir parçasıdır. Devam eden bu çalışmanın verilerine göre
osteoporoz konusunda eğitimlerin yapılması gerektiği düşünülmektedir
Anahtar Kelimeler: Osteoporoz, Osteoporoz Bilgi düzeyi, Osteoporoz Eğitimi
94
P31
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi 25 Nolu Eğitim Aile Sağlığı Merkezi’ne Başvuran Erişkinlerin
Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ve İlişkili Faktörler
Merve Itır Yağmuroğulları, Ayfer Gemalmaz
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
Giriş: Sağlık yalnızca hastalık halinin olmayışı değil, bedensel, zihinsel ve sosyal açıdan tam bir iyilik
halidir. Sağlıklı yaşam biçimi, bireyin sağlığını etkileyebilen tüm davranışlarını kontrol etmesi ve günlük
aktivitelerini düzenlerken sağlığa uygun davranışları seçmesidir. Aile hekimlerinin sürekli ve kapsamlı
bakım hizmeti vermesi, hastalarını biyopsikososyal yaklaşımla değerlendirmesiyle sağlığın korunması ve
geliştirmesinde en uygun hekim grubu olduğu söylenebilir. Bu çalışma ile Aydın Adnan Menderes
Üniversitesi 25 Nolu Eğitim Aile Sağlığı Merkezi’ne başvuran erişkinlerin sağlıklı yaşam biçimi
davranışlarını değerlendirmeyi ve ilişkili olabilecek başlıca faktörleri belirlemeyi amaçladık.
Çalışmamızın sağlığın korunması ve geliştirilmesi için yapılacak müdahaleler konusunda yol gösterici
olacağını düşünmekteyiz.
Yöntem: Kesitsel tipteki çalışmamızda, Ekim-Aralık 2023 tarihleri arasında Aydın Adnan Menderes
Üniversitesi 25 Nolu Eğitim Aile Sağlığı Merkezine başvuran 18-65 yaş arası bireyler araştırmanın
evrenini oluşturmaktadır. Örneklem seçilmemiş olup çalışmaya uygun olan tüm bireylere ulaşılması
hedeflenmiştir. Katılımcılara literatür taranarak oluşturulan sosyodemografik veri formu ve Sağlıklı
Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği-2 (SYBDÖ-2) yüz yüze görüşme yöntemiyle uygulandı. Çalışmanın
istatiksel değerlendirmesinde SPSS 22 paket programı kullanıldı.
Bulgular: Çalışmamızda 353 kişiye ulaşılmış, yaş ortalaması 29,4±12,3 bulunmuştur. Katılımcıların
%63,7’si (n=225) kadın, %72,5’i (n=256) bekar, %58,9’u (n=208) öğrencidir. Katılımcıların %77,1’ inin
(n=272) kronik hastalığı olmadığı belirlenmiştir. Katılımcıların %59,8’i (n=211) son 1 yıl içinde
rahatsızlık olmadan doktor kontrolüne gitmişti. Katılımcıların %44,7’si (n=294) sağlık bilgisi edinmede
kaynak olarak doktoruna başvurmaktaydı. Katılımcıların en düşük 52 puan, en yüksek 208 puan
alabildikleri SYBDÖ-2’ye verdikleri cevaplara göre ölçek toplam puan ortalaması 129,2±21 olarak
hesaplanmıştır. Alt boyutların puan ortalamasına bakıldığında, fiziksel aktivite (17,7±5,2) en düşük,
kişilerarası ilişkiler (25,4±4,4) ise en yüksek puana sahip alt boyut olmuştur.
Sonuç: Çalışma sonuçlarımızın analizi devam etmektedir.
Tartışma Sorusu: Sağlıklı yaşam biçimi davranışlarıyla ilişkili olabilecek faktörler nelerdir? Sağlıklı
yaşam biçimi davranışları geliştirmek için ne gibi müdahaleler yapılabilir?
Anahtar Kelimeler: sağlıklı yaşam biçimi davranışları, aile sağlığı merkezi, aile hekimliği, sağlığı
geliştirme
95
P32
TIP FAKÜLTESİ BİRİNCİ VE SON SINIF ÖĞRENCİLERİNİN MESLEK AŞKI İLE YURT
DIŞINDA ÇALIŞMA İSTEKLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Gizem Limnili1, Ekin Gedikoğlu3, Elif Azra Öztürk3, Elif Ezgi Göymen3, Eylül Esensu Karadeniz3, Ezgi
Karagöz3, Hasan Eren Çakır3, İsmail Başar Varol3, Melek Nur Orhan3, Nilgün Özçakar2
1
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Ad, Uzm. Dr.
2
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Ad, Prof. Dr.
3
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Dönem 3 Öğrencisi
Giriş: Meslek aşkı kavramı, kişisel olarak kendilerini gerçekleştirme ya da sosyal olarak topluma faydalı
işler yaparak toplumun bir parçası olabilme duygusudur. Meslek aşkı, yaşam tatmini, kariyer tatmini,
örgütsel kimlik, örgütsel bağlılık gibi olumlu tutumlarıyla da yakından ilişkilidir. Öğrencilerin çoğunluğu
tıp fakültesini isteyerek seçmelerine rağmen eğitim sürecinde farkına vardıkları sosyoekonomik, siyasal,
mesleki sebeplerle yurtdışına göç etmeyi düşünmektedirler.
Bu araştırmada amaç, öğrencilerin meslek aşkı ile yurt dışında çalışma istekleri arasındaki ilişkinin tıp
fakültesinin ilk ve son senesindeki durumunu incelemektir.
Yöntem: Bu kesitsel çalışmada katılımcılara çevrimiçi Whatsapp grupları üzerinden Google Forms ile
hazırlanan anket uygulanacaktır. Çalışmada; Dokuz Eylül Üniversitesi birinci ve son sınıf tıp fakültesi
öğrencilerinin tümüne ulaşılması planlanmıştır. Anket formu ile katılımcıların sosyodemografik bilgileri
toplanacaktır. Anket formu katılımcıların sosyodemografik verileri, Meslek Aşkı Ölçeği (Calling and
Vocation Questionnaire-CVQ) ve yurt dışında hekim olarak çalışmak hakkında hazırlanmış sorulardan
oluşmaktadır. Dik ve arkadaşları tarafından geliştirilen CVQ ölçeği, toplamda 24 maddeden oluşmaktadır.
Ölçek her boyutunda 4 madde olan 6 alt boyuttan meydana gelmektedir. Ölçek 4’lü Likert tipi bir
derecelendirmeye sahiptir. Erhan T ve ark. tarafından yapılan araştırmada ölçeğin Türkçe kullanılması
uygun bulunmuştur.
Veri analizinde tanımlayıcı istatistiksel analizler sayı, yüzde, ortalama, standart sapma olarak
gösterilecektir. Verilerin normal dağılıma uygunluğu Shapiro-Wilk ve Kolmogorov-Smirnov Testi ile
değerlendirilerek; normal dağılıyorsa bağımsız iki grup için independent sample t testi, ikiden fazla grup
için F testi (ANOVA) kullanılacak; veriler normal dağılım göstermediğinde bağımsız iki grup için Mann
Whitney U, ikiden fazla bağımsız grup için Kruskal Wallis testi kullanılacaktır. Sürekli değişkenler
arasındaki ilişkinin belirlenmesinde parametrik testler için Pearson korelasyon katsayısı, parametrik
olmayanlar için ise Spearman korelasyon katsayısı kullanılacaktır. Anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak
alınacaktır.
Bulgular: Araştırma devam etmektedir.
Sonuç: Araştırma devam etmektedir.
Tartışma Soruları:
1. Yurt dışında çalışma isteğini etkileyen diğer faktörler neler olabilir?
2. Meslek aşkının değişmesinde hangi sınıf daha etkilidir?
3. Diğer üniversitelerdeki tıp fakültesinde durum nasıldır?
Anahtar Kelimeler: Meslek Aşkı, Yurtdışına Göç, Tıp Fakültesi Öğrencileri
96
P33
AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE ÇALIŞAN HEKİMLERİN
SİGARA İÇME DURUMU VE SİGARA BIRAKMA DANIŞMANLIĞI KONUSUNDAKİ
TUTUM VE DAVRANIŞLARINA ETKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Candan Çalış Bozdağ, Melda Dibek Büyükdinç
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Ülkemizde hekimlere, tüm hekimlerin başvuran her hastasına uygulayabileceği nitelikte 3Ö-TK
(Öğren, Ölç, Öner, Teklif et ve Kaydet) çok kısa görüşme yaklaşımının uygulanması önerilmektedir. Bu
çalışmanın amacı, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Hastanesi’nde çalışan hekimlerin sigara içme
durumu ve bunun sigara bırakma danışmanlığı konusundaki tutum ve davranışlarına etkisini
değerlendirmektir.
Yöntem: Kesitsel-analitik tipteki çalışmada 01.08.2023-31.10.2023 tarihleri arasında, Aydın Adnan
Menderes Üniversitesi Hastanesi’nde çalışan 501 araştırma görevlisi ve 189 öğretim üyesinin oluşturduğu
690 hekimin tamamına ulaşılması hedeflenmiş, örneklem seçilmemiştir. Katılımcılara uygulanan veri
toplama formunda sosyodemografik veriler ve çok kısa klinik görüşme modeli zemininde hazırlanan
hekimlerin hastaların sigara içme durumlarına karşı tutum ve davranışlarına ilişkin sorular bulunmaktaydı.
Elde edilen verilerin istatistiksel analizi SPSS 22.0 paket programı ile yapılmıştır. Sayısal değişkenlere
ait verilerin normal dağılımı Kolmogorov-Smirnov ve Shapiro Wilk Testi ile değerlendirildi. Normal
dağılıma uymayan sayısal değişkenlerin karşılaştırmalarında Mann Whitney U Testi kategorik
değişkenlerin gruplar arası karşılaştırılmasında ise Ki-Kare Testi kullanıldı. Bağımsız değişkenlerin
bağımlı değişken üzerindeki karıştırıcı etkilerini ortadan kaldırmak için lojistik regresyon analizi
uygulandı.
Bulgular: Yaş ortalaması 31,40±6,83(25-63 yaş arası) olan 279 katılımcının 158’i kadındı(%56,6).
Katılımcıların 106’sı (%38) sigara içiyordu. Sigara bağımlılığı ile mücadele konusunda eğitim almış
olmak hekimlerin davranış ve tutumlarını etkiliyordu. Dahili bilimlerde çalışıyor olmak hastaların sigara
bırakma motivasyonlarını değiştirme girişiminde bulunmayı 4,319 kat artırıyordu (p=0,001). Araştırmaya
katılan hekimlerden sigara içmeyenler içenlere göre hastalarına sigarayı bırakmayı daha fazla öneriyor
(p=0,020), daha fazla yardım teklifinde bulunuyor (p=0,006) ve daha fazla danışmanlık hizmeti veriyordu
(p=0,009). Hekimlerin hastaların sigara içme durumlarına karşı davranışlarının tümü üzerinde
kendilerinde hissettikleri yeterlilik ve sorumluluk etkiliydi (p<0,05).
Tartışma Soruları:
• Hekimlerde sigara içiciliğini azaltmak için farkındalığı artırmaya yönelik nasıl çalışmalar
planlanabilir?
• Çalışmanın gücünü artırmak için neler yapılabilir?
• Farklı analizler yapılabilir mi?
Anahtar Kelimeler: Danışmanlık, hekimlerde sigara içiciliği, sigara bırakma, tutum
97
P34
Menstrüasyon-alerjik rinit ilişkisi: Menstrüasyon döneminde alerjik rinit atağı gelişme ihtimali
artıyor mu?
Ülkü Sur Ünal1, Yüksel Duygu Altıparmak2, Yasemin Doğan Kaya3, Nazire Öncül Börekçi4
1
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
2
Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
3
Sultanbeyli Jandarma Üsteğmen Rahim Çelik Aile Sağlığı Merkezi
4
Kartal Soğanlık Aile Sağlığı Merkezi
Giriş ve Amaç: Alerjik rinit (AR), nazal konjesyon, burun akıntısı, burun kaşıntısı ve hapşırma ile
karakterize olan bir hastalıktır. Tüm dünyada genel AR prevalansı %10-20, Türkiye’de %30 olarak
bildirilmektedir ve nazal konjesyonun en sık karşılaşılan nedenlerindendir. AR, son yıllarda sistemik
havayolu hastalığının bir manifestasyonu olarak görülmektedir ve bu görüşe paralel olarak astım ile
birlikteliği sıktır. Bu çalışmalarda menstrüasyon döneminde astım ataklarının sık görülüyor olduğuna dair
veriler de elde edilmiş ve bu manifestasyona perimenstrüel astım adı verilmiştir. Bu duruma neden olduğu
düşünülen östrojen dalgalanmalarının aynı şekilde nazal mukozada şişmeye neden olduğu
düşünülmektedir. Tüm bunların ışığında bu çalışmada menstrüasyon döneminde AR atağının gelişme
ihtimalinin
artıp
artmadığını
ortaya
koymayı
amaçladık.
Yöntem: Çalışma bir kohort araştırmadır. Çalışmanın evrenini İstanbul, Kartal’da ve Sultanbeyli’de
bulunan iki aile sağlığı merkezine kayıtlı 18-49 yaş arası 1670 kadın oluşturmaktadır. Bu sayı üzerinden
%95 güven aralığında hesaplanan örneklem boyutu 273’tür. Evreni oluşturan kadınlar basit
randomizasyon yapılarak oluşturulan listeye göre telefonla aranarak, kadınlara AR skoru (SFAR)
uygulanmaktadır. Skorlamaya göre AR tanısı alanlar ve menstrüasyon görenler çalışmaya dahil
edilmektedir. Demografik verileri, son adet tarihi, adet düzeni, doğum kontrol yöntemi, alerji tedavisi alıp
almadığı bilgileri toplanmaktadır. Hastalar altı ay boyunca ayda bir aranarak son menstrüasyon
dönemlerinde AR şikayetleri yaşayıp yaşamadıkları, üst solunum yolu enfeksiyonu tanısı alıp almadıkları
yönünde sorgulanmaktadır. İstatistiksel analiz Jamovi 2.3.28.0 paket programı aracılığyla yürütülecektir.
Tanımlayıcı istatistiklerin yanında rölatif risk ve atfedilen risk hesaplanacaktır. Menstrüasyon döneminde
AR şikayetlerinin olması “olay” olarak kabul edilecektir. Bağımsız değişkenlerin “olay” üzerine etkileri
lojistik
regresyon
ile
araştırılacaktır.
Bulgular: Veri toplama süreci devam ediyor olmakla birlikte 273 AR tanılı ve menstrüasyon gören
hastaya ulaşılması hedeflenmektedir. Çalışmanın veri toplama sürecinde ilk ay tamamlanmıştır.
Sonuç:
Menstrüasyon
döneminde
AR
atak
sıklığının
artıp
artmadığı
ortaya
konacaktır.
Tartışma soruları:
• Çalışmanın dizaynı kohort mudur?
• Kohort değilse; şu anki yöntemi itibariyle “prospektif” bir vaka-kontrol çalışması şeklinde mi
görünmektedir?
Anahtar Kelimeler: alerjik rinit, menstrüasyon, perimenstrüel astım
98
P35
Genç Erişkinlerin Birinci Basamağa Başvuru Nedenleri
Y. Duygu Altıparmak1, Tümay Sadıkoğlu1, Ülkü Sur Ünal2
1
Yeditepe Üniversitesi
2
Marmara Üniversitesi
GİRİŞ: Tüm dünyada genç erişkin olarak kabul edilen 18-25 yaş kişilerin birinci basamak sağlık hizmeti
başvurularının düşüklüğü dikkat çekmektedir.Hem randevu alarak başvuru yapmanın zorlu bulunması
hem de olumsuz deneyimler nedeniyle genç erişkinler aile sağlığı merkezlerine başvurmayı tercih
etmemektedirler. Öğrenci sağlığı merkezleri genç erişkin hastalara hizmet veren birinci basamak sağlık
kuruluşlarıdır ve poliklinik başvuru nedenleri incelenerek literatürdeki boşluğun doldurulması
hedeflenmiştir.
AMAÇ: Bu araştırma bir üniversite öğrenci sağlık merkezinde; genç erişkinlerin birinci basamak sağlık
hizmetlerinde en sık başvuru nedenlerini tespit etmek amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEM: Çalışmamız Yeditepe Üniversitesi öğrenci sağlığı merkezi başvuru nedenlerinin analiz
edildiği kesitsel tanımlayıcı bir araştırmadır. Araştırmanın örneklemini Yeditepe Üniversitesi öğrenci
sağlık merkezine 01.10.2023-01.11.2023 tarihleri arasında başvuran hastalar oluşturmaktadır. Verilerin
analizinde Jamovi Versiyon 2.3.28.0 istatistik paket programı kullanılarak, tanımlayıcı istatistikler
kullanılmıştır.
BULGULAR: Araştırma sonuçlarına göre, 1228 başvurunun yaş ortalaması 21±3.4 yıl olup, 738’u
kadındır (%60,1). Tüm başvurular içerisinde sağlık rapor onayı %17,8 ile en sık başvurudur. Bu üniversite
içi prosedür göz ardı edildiğinde, %11,1 ile her iki cinsiyette de en sık başvuru yaralanma olarak saptandı.
En sık ikinci başvuru nedeni ise %7,3 ile boğaz ağrısıydı. Cinsiyete göre ayrıldığında en sık üçüncü
başvuru kadınlarda %3,7 ile yanık, erkeklerde %5,7 ile spor yaralanmalarıydı.
SONUÇ ve TARTIŞMA: Genç erişkin hastalarda en sık tıbbi başvuru nedeni yaralanma olarak saptandı.
Boğaz ağrısı dışında yanık ve yaralanmaların en sık üç başvuru arasında yer alması birinci basamak sağlık
hizmetlerinin acil müdahaledeki önemini göstermektedir. Bu sonuçlar doğrultusunda öğrenci sağlık
merkezleri personelleri hizmet içi eğitim ve oryantasyon eğitiminde acil müdahale ve ilk yardıma önem
verilmesi, hizmetin kalitesi açısından önemlidir. Tüm başvurular içerisinde üst solunum yolu
şikayetlerinin %19,3 ile en yüksek oranda yer alması birinci basamakta kulak burun boğaz hastalıkları
yetkinliğinin önemini göstermektedir. Erkeklerde en sık üçüncü başvuru nedeni spor travmaları iken
kadınlarda yanıktır.Bu durum cinsiyetlerin tıbbi başvuru nedenlerine etkisi olarak, bir başka araştırma
konusu olabilir.
Anahtar Kelimeler: genç erişkin, birinci basamak sağlık hizmetleri, öğrenci sağlığı merkezi
99
P36
Pamukkale Üniversitesi Aile Hekimliği Polikliniğine Başvuran Hastaların Akılcı Antibiyotik
Kullanımı Hakkında Bilgi Düzeyleri
Emine Gül Yaman, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Antibiyotikler, mikroorganizmaları insanlara zarar vermeden öldüren veya mikroorganizmaların
çoğalmasını önleyen maddelerdir. Kullanılacak antibiyotiğin tedavi edici ve yan etkileri iyi bilinmelidir .
Antibiyotik kullanımı esasında zararlı olup, vücuda fazlaca olumsuz etkileri bulunmaktadır. Bu çalışmada
hastaların antibiyotik kullanımına yönelik bilgi ve tutumlarını ölçmek amaçlanmıştır.
Yöntem: Tanımlayıcı tipte bir çalışmanın evreni Denizli il merkezinde yer alan Pamukkale Üniveristesi
Aile Hekimliği polikliniğine 01.02.2023 ve 01.08.2023 aralığında başvuran gönüllü hastalardan
oluşmaktadır.Örneklem seçilmeyecek olup 01.04.2023 ve 30.04.2023 zaman diliminde çalışmaya
katılmaya gönüllü olan 18 yaş üstü hastaların tamamına ulaşılması hedeflenmiştir.Çalışmada hastalara
bir veri anketi ve antibiyotik kullanım ölçeği uygulanmıştır.Veriler mann whithney u testi, t testi,kruskal
wallis varyans analizi kullanılarak elde edilmiştir.
Bulgular: Çalışmamızda 98 katılımcıya ulaşılmıştır. Katılımcıların yaş ortalaması 34,13 ± 10,99 olup,
%55,1 kadın, %44,9 erkekti. Toplam ölçek puanında antibiyotik kullanan kişilerin puanlarının
kullanmayan kişilere göre istatistiksel olarak daha anlamlı olduğu görülmüştür (p<0.05).Antibiyotik
kullanım sayısı ile tüm ölçek puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı, pozitif yönde ilişki tespit
edilmiştir(p<0.05).Toplam puanda artan antibiyotikleri kullanan kişilerin puanlarının kullanmayan
kişilere göre istatistiksel olarak daha anlamlı bulunmuştur(p<0,05).Toplam ölçek puanında evde yedek
antibiyotik bulundurma sorusuna bazen yanıtı veren kişilerin puanlarının hayır yanıtı veren kişilere
göre istatistiksel olarak daha anlamlı olduğu görülmüştür(p<0,05).
Ölçek toplam puanında antibiyotik isteyen kişilerin puanlarının istemeyen kişilere göre anlamlı şekilde
yüksek olduğu tespit edilmiştir. Antibiyotikler mideye dokunabilir sorusuna katılan kişilerin niyet
puanlarının katılmayan kişilere göre anlamlı şekilde düşük olduğu tespit edilmiştir. İshal yapabilir
sorusuna katılan kişilerin ölçek toplam puanlarının katılmayan kişilere göre anlamlı şekilde düşük olduğu
tespit edilmiştir.
Sonuç: Bu çalışma ile evde yedek antibiyotik bulunduran, çok sayıda antibiyotik kullanan ve doktordan
antibiyotik isteyen hastaların antibiyotik kullanımı hakkında bilgi düzeylerinin düşük olduğu
bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: antibiyotik, bilgi, düzeyi
100
P37
PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ JİNEKOLOJİ POLİKLİNİĞİNDEKİ 18-49 YAŞ GEBE
KALMAMIŞ KADINLARIN FOLİK ASİT BİLGİSİ VE FARKINDALIĞI
Orçun Ayaz, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
Pamukkale Üniversitesi
Amaç: Folik asit, nükleik asit ve aminoasit gibi temel bileşenlerin metabolizmasında görevli insan vücudu
için önemli bir koenzimdir. Hücre döngüsü için de rolü oldukça büyüktür. Özellikle gebelik gibi hücresel
çoğalmanın ve büyümenin hızlı olduğu bir dönemde folik asitin yeterli düzeyde alınması ciddi öneme
sahiptir. Çalışmada Pamukkale Üniversitesi Hastanesi jinekoloji polikliniğine başvuran 18-49 yaş gebe
kalmamış kadınların folik asit bilgisini ve kullanım farkındalığını belirlemek amaçlanmıştır.
Yöntem: Tanımlayıcı kesitsel tipte olan çalışma 1 Aralık 2022 - 1 Mart 2023 tarihleri arasında Pamukkale
Üniversitesi Hastanesi jinekoloji polikliniğinde yapıldı. Çalışmaya 18-49 yaş gebe kalmamış kadınlar
dahil edildi. Çalışmada literatür taraması sonucunda folik asit bilgisini ve folik asit kullanma durumunu
etkileyebilecek faktörleri araştıran, araştırmacılar tarafından oluşturulmuş 21 soruluk anket kullanıldı.
Veriler IBM SPSS 26.0 kullanılarak analiz edildi ve p değeri <0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul
edildi.
Bulgular: Çalışmadaki 148 katılımcının yaş ortalaması 32,07±7,01 olarak bulundu. Katılımcıların
%69,6’sı (n=103) daha önce folik asit hakkında bilgi almıştı. Katılımcıların %56,8’i (n=84) en fazla
bilgiyi doktor/sağlık çalışanlarından aldığını belirtti. Katılımcılara yöneltilen folik asit hakkındaki ‘’Folik
asit organ sistemlerinin gelişimi için önemlidir.’’ önermesine katılımcıların %85,1’i (n=126) doğru yanıt
verdi. Katılımcıların %60,8’i (n=90) hangi sistemlere etki ettiği ile ilgili soruya sinir sistemi yanıtını verdi.
Katılımcıların %81’i (n=120) gebe kalması durumunda folik asit kullanacağını belirtirken %43,9’u (n=65)
periyot olarak gebelik öncesi dönem ve gebeliğin erken dönemi yanıtını verdi.
Sonuç: Çalışmada folik asit farkındalığı yüksek bulunmuştur. Bilgiye ulaşma yolu olarak en sık
doktor/sağlık çalışanları belirtilmiştir. Bu da folik asit konusunda farkındalık yaratmada temel rolün
doktor ve sağlık çalışanlarında olduğunu düşündürmektedir. Çalışmada folik asitin doğru kullanım
periyotlarının bilinme oranı düşüktür. Bu konuda yapılan çalışmalar gözden geçirilerek halk sağlığı ve
koruyucu hekimlik uygulamalarına daha çok önem verilmelidir.
Anahtar Kelimeler: folik asit, farkındalık, kadın
101
P38
Aile Hekimliği Polikliniğine Başvuran Hastalarda Aile fonksiyonelliğinin Aile APGAR Skoru ile
Değerlendirilmesi
Mehmet Emin Layık1, Mehmet Tahir Dündar2
1
Söke Fehime Faik Kocagöz Devlet Hastanesi
2
Çelikhan Toplum Sağlığı Merkezi
Giriş ve Amaç: Aile, sağlıkla ilgili inanışların davranışların, stres ve duygusal desteğin ilk kaynağıdır.
Aile sağlığının kişinin sağlığını etkilemesi gibi kişinin sağlığı da ailenin sağlığını etkilemektedir. Aile
işlevselliğini hem bireyin sağlığı hem de toplumun sağlığı üzerinde etkili olacağı tahmin edilebilir. Bu
çalışmada sağlıklı ailelerin yapısını anlamak ve işlevsellik derecesini belirleyebilmek
geliştirilmiş ölçeklerden olan Aile APGAR ölçeği ile polikliniğimize başvuran ailelerin
fonksiyonelliklerinin ölçülmesi ve bazı sosyodemografik özellikler ile kronik hastalıkların aile
fonksiyonelliği üzerine olan etkilerinin sorgulanması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Çalışmamız, Van YYÜ Tıp Fakültesi Aile Hekimliği polikliniklerine başvuran 18-90
yaş erişkin gönüllülerin dahil edildiği 297 kişilik gruba demografik veri formu ve Aile APGAR ölçeği
doldurtularak yapılmıştır. Toplanan veriler SPSS (ver. 20) paket programında incelenmiştir. Demografik
sorulara ait verilerden kategorik değişkenler için tanımlayıcı istatistikler sayı ve yüzde; sürekli değişkenler
için tanımlayıcı istatistikler minimum, maksimum, medyan, ortalama standart sapma olarak
hesaplanmıştır. Gruplar ve kategorik değişkenler arasındaki ilişkiyi belirlemek için Ki-kare Testi
yapılmıştır. İstatistiksel olarak anlamlılık sınırı p<0,05 kabul edilmiştir.
Bulgular: Çalışmaya 297 kişi katılmıştır. Katılımcıların yaş ortalaması 33.76 olup %57.2’si erkektir.
Katılımcıların ortalama ölçek puanı 7,79 olup istatistiksel olarak anlamlı olmasada erkeklerde ortalama
puan (7.87) kadınlardan (7.69) daha yüksek bulunmuştur. Köyde yaşayanların; il ve ilçede yaşayanlara
göre aile fonksiyonelliği anlamlı düşük bulunmuştur (p<0.05). Genel toplumda olduğu gibi yaş arttıkça
eğitim düzeyi anlamlı ölçüde düşmektedir (p<0.05). Fakat eğitim durumu ile aile fonksiyonelliği arasında
ilişki anlamlı bulunmamıştır. Yaşam ortamı, medeni durum ve kronik hastalık ile aile fonksiyonelliği
arasında anlamlı bir sonuç bulunmamıştır (p>0.05).
Sonuç: Çalışmamızda cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi gibi değişkenlerin; yaşlı ve kronik hastalığı olan
bireylerin aile fonksiyonelliğini anlamlı düzeyde etkilemediği ama yaşadığı yer (köy, ilçe, il) bakımdan
aile fonksiyonelliğini anlamlı düzeyde etkilediği bulundu. Hastaları daha yakından tanıma ve sürekli takip
altında tutabilme imkânı olan aile hekimleri sayesinde aile fonksiyonelliği için daha çok yol kat edilebilir.
Hekimler hastalarını değerlendirirken biyopsikososyal yaklaşım ile değerlendirmelidir.
Anahtar Kelimeler: Aile Apgar Ölçeği, Aile Fonksiyonelliği, Biyopsikososyal, Aile Hekimliği
102
P40
Denizli İl Merkezinde Yaşayan 9-18 Yaş Çocuğu Olan Ebeveynlerin HPV ve HPV Aşısı Bilgi
Düzeyleri ve Yaklaşımlarının Araştırılması
Şeyma Kartal, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Human Papilloma Virüsü (HPV) zarfsız bir DNA virüsüdür. Düşük riskli tipleri genital siğiller ve
benign lezyonlara sebep olurken yüksek riskli tipleri ise serviks kanseri başta olmak üzere birçok genital
kansere neden olur. HPV enfeksiyonundan primer korumada, HPV aşıları önemli yer tutmaktadır.
Çalışmanın amacı 9-18 yaş çocuğu olan ebeveynlerin HPV ve HPV aşısı hakkındaki bilgilerini,
çocuklarına HPV aşısı yaptırma oranı ve yaptırmayı istemeyenlerin istememe nedenlerini ortaya
koymaktır.
Yöntem: Tanımlayıcı kesitsel tipte olan çalışma Denizli il merkezinde bulunan çalışmaya uygun olduğu
düşünülen üç farklı aile sağlığı merkezinde 15.06.2023-15.02.2024 tarihleri arasında yapılmıştır.
Çalışmaya 9-18 yaşları arasında en az bir çocuğu olan ebeveynler dahil edilmiştir. Çalışmada iki bölümlü
anket formu kullanılmıştır. Birinci bölümü katılımcıların sosyodemografik özelliklerini, HPV aşısına
yönelik tutumlarını öğrenmeye yönelik literatür taranarak oluşturulan 18 soruluk kısımdan, ikinci bölümü
ise Human Papilloma Virüsü bilgi ölçeğinden oluşmuştur.
Araştırmanın örneklem büyüklüğü güç hesaplaması yapılarak ve %20 yanıtsızlık oranı eklenerek en az
176 katılımcı olarak belirlenmiştir. Verilerin analizinde Ki-kare testi, Mann Whitney U testi, bağımsız
gruplarda t testi ve varyans analizleri kullanılmıştır.
Bulgular: Katılımcıların %86,7’si (n=156) kadındı. Yaş ortalamaları 40,52 ± 6,28 olarak belirlendi.
Katılımcıların %3,7si(n=7) çocuğuna HPV aşısı yaptırmıştı.
Eğitim düzeyi yüksek olanların, gelir durumu fazla olanların ölçek puanları anlamlı olarak daha fazlaydı.
(p=0,0001;p=0,0001) Daha önce çocuklarına rotavirüs ya da menenjit aşısı yaptıranların ölçek puanları
anlamlı olarak daha yüksekti. (p=0,0001;p=0,0001 ) Ölçek puanı arttıkça HPV aşısı yaptırma düşüncesi
anlamlı olarak daha fazlaydı(p=0,0001).
HPV aşısı yaptırmayı düşünmeyenlerin en sık yaptırmama nedenleri aşı hakkında bilgilerinin olmaması(
%50,5) ve aşının zararlı olduğunu düşünmeleriydi. (%22)
Sonuçlar: Ebeveynlerin çoğu daha önceden HPV aşısını duymuş olmasına rağmen aşı yaptırma oranları
düşük seviyedeydi. Katılımcıların en sık aşı yaptırmama nedeni aşı hakkında bilgi sahibi olmamalarıydı.
Ebeveynlere HPV ve HPV aşısı ile ilgili daha çok bilgilendirme yapılırsa aşı yaptırma oranları artabilir.
Anahtar Kelimeler: HPV, HPV Aşısı, Ebeveyn
103
P41
Sağlık Alanında Eğitim Alan Üniversite Öğrencilerinde Ortoreksiya Nervoza ile Depresyon
Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
Rukiye Şahin Çelikyürek, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Ortoreksiya Nervoza (ON), sağlıklı beslenme takıntısı olarak tanımlanan bir yeme bozukluğudur.
Sağlık branşlarında eğitim alan bireylerin aldıkları eğitimlere dayalı olarak, sağlıklı beslenmeye önem
verebilecekleri ve bunun da sağlıklı beslenme takıntılarına yol açabileceği literatürde belirtilmiştir.
ON’nin depresyon ile ilişkisi sınırlı bir şekilde incelenmiştir. Araştırmanın amacı; sağlık ile ilgili eğitim
alan ve geleceğin sağlık hizmeti sunucusu olacak olan üniversite öğrencilerinde ON düzeyinin
belirlenmesi depresyon ve çeşitli faktörler arasındaki ilişkisinin incelenmesidir.
Gereç ve Yöntem: Kesitsel tipte olan araştırmanın evrenini Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Fakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi ve Sağlık Bilimleri Fakültesi öğrencileri
oluşturmaktadır. Örneklem büyüklüğü OpenEpi programı ile en az 196 kişi olarak hesaplanmıştır.
Araştırmanın bağımlı değişkenleri ON'ye eğilim düzeyidir. Bağımsız değişkenler ise sosyodemografik ve
sosyoekonomik özellikler, kişisel sağlık özellikleri, beslenme alışkanlıkları ve depresyon düzeyidir.
Katılımcılara 11 soruluk ORTO-11 ölçeği ve 21 soruluk Beck Depresyon Envanteri II’den oluşan 53
soruluk online (Çevrimiçi) anket formu uygulanmıştır. Verilerin toplanma tarihi Eylül 2023 – Şubat
2024’tür. Verilerin analizi SPSS 25.0 ile yapılmıştır. Sürekli değişkenlerin analizinde Mann Whitney U
ve Kruskal Wallis testleri kullanılmıştır. İstatistiksel anlamlılık düzeyi p<0,05 olarak kabul edilmiştir.
Bulgular: Araştırmada 220 kişiye ulaşılmıştır. Katılımcıların yaş ortalaması 20,77±2,77 olup, %78,2’si
kadındır. Öğrencilerin %26,4’ü kilo kontrolü amacıyla diyet yaptığını belirtirken, %70,5’i en az bir ana
öğünü atladığını ifade etmiştir. Depresyon düzeyi olarak 40 kişide hafif, 40 kişide orta ve 32 kişide şiddetli
düzeyde depresyon saptanmıştır. Kadınların ON düzeyi erkeklerden daha yüksek saptanmıştır (p=0,020).
Kilo vermek amacıyla diyet yapanların (p<0,001); minimal, orta ve ağır düzeyde depresyonu olanların
ON düzeyi daha yüksek saptanmıştır (p=0,002).
Sonuç: Araştırmada ortoreksi düzeyine etki eden faktörler kadın cinsiyet, düzenli diyet yapma ve
depresyon varlığı şeklinde saptanmıştır. Sağlık alanındaki öğrencilerin ruh sağlıklarının da yeme
bozuklukları ile ilişkili olabileceği dikkate alınmalıdır.
Tartışma Soruları:
• ON için depresyon tek başına etkili bir faktör müdür?
• ON öncelikli olarak başka hangi populasyonda çalışılabilir?
Anahtar Kelimeler: ortoreksiya nervoza, yeme davranış bozukluğu, beslenme takıntısı, depresyon
104
P42
Delüzyonel Parazitoz Hastası: Olgu Sunumu
Tuğçe Seven Aydın
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi
Delüzyonel parazitoz tıbbi bir kanıt olmamasına rağmen kişinin parazit ya da yaşayan küçük yaratıklar
tarafından enfekte olduğu yanlış ve ısrarlı inancı ile seyreden sanrısal bir bozukluktur. Bu sunumun amacı
ilaç yazdırmak için gelen hastanın anemnezinin detaylandırılması gerektiği gelen hastalara
biyopsikososyol yaklaşım yapmanın önemli olduğunu vurgulamaktır.
Olgu sunumu: 65 yaşında erkek hasta, vücudunda dolaşan böcekler, saçlı deri ve tüm vücudunda
kaşıntıların polikliniğimize başvurdu. Dermatolojiye daha önce başvurmuş, bazı kremler kullanmış
kremleri tekrar yazdırmak için başvurmuş. İlk kez 2022 Ekim ayında vücudunda böceklerin gezinmeye
başladığını, umursamadığını ancak iki–üç hafta sonra vücudunda böceklerin gezdiğini gördüğü öğrenildi.
Misafirleri mümkün olduğunca eve kabul etmemeye başlamışlar. Çocuklarının evine ayda bir kez
gidiyormuş, eve geldiklerinde kendi kıyafetlerini çıkartıp, böcekler çıkmasın diye bir poşete bağlayıp,
yeni kıyafetler giyerek mutfakta oturuyormuş. Günde 3-4 kez banyo yapıyor, birkaç saat boyunca saçlarını
tarayarak başındaki böcekleri temizlemeye çalışıyor, gece uyanıp elbiselerini değiştiriyormuş.
Polikliniğimize başvuruncaya kadar geçen süre içerisinde 2 kez tüm evi ilaçlatmış, iki ilaçlatma
sonrasında gözkapaklarında, dudaklarda şişme, yüzde kızarma, solunum güçlüğü nedenleriyle 2-3‟ er gün
hastanede yatırılarak tedavi altına alınmış.
Rutin biyokimya, kan sayımı, hormon incelemelerinde değerleri normaldi. Ruhsal durum muayenesinde;
yaşında gösteren, öz bakımı iyi, erkek, uyumlu, konuşma hızı doğal, hastalığını kendi tarifinin dışında
tarif edince öfkelendiği gözleniyordu. Özgeçmişinde 20 yıl önce stent takılmış olup 100 mg aspirin
kullanıyor. 30 paket yılı sigara içimi öyküsü olup 15 yıldır sigara içmiyor. Fiziki muayene vücudunun
çeşitli yerlerinde kaşınmaya bağlı oluşan dermatit vardı.
Delüzyonel parazitoz psikotik bir hastalık olmasına rağmen ilk başvuruları dermatoloji, dahiliye veya
plastik cerrahi bölümlerine olmaktadır. Psikiyatri dışı diğer branşlara başvuru çeşitliliği nedeni ile
prevalansını hesaplamak zordur; ancak prevalansının psikiyatri kliniğine başvuran her 1000 hastada 3‟
ten az olduğu tahmin edilmektedir. Olgumuzda ilaç yazdırmak için gelen hastanın anemnezinin
detaylandırılması gerektiği gelen hastalara biyopsikososyol yaklaşım yapmanın önemli olduğu
görülmüştür. Hastanın bu sorunluyla alakalı psikiyatriye gitmesi söylendi ve randevu alındı.
Anahtar Kelimeler: PRURİTUS, DERMATİT, DELÜZYONEL PARAZİTOZ
105
P43
Aile Hekimliği Asistanlarının Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerinde Karşılaştıkları Dermatolojik
Lezyonların Yönetimi Konusundaki Bilgi Ve Tutumları
Kaan Yurtcanlı, Pemra Cöbek Unalan, Pınar Kocabaş
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Dermatolojik sorunları olan hastaların birinci basamak sağlık kuruluşlarına başvurma oranı %615’dir. Aile hekimlerinin dermatolojik hastalıkların tanı ve tedavisinde yeterli olmaları beklenmektedir.
Bu çalışmanın amacı;birinci basamak sağlık hizmetlerinde (Eğitim-ASM) çalışmış olan aile hekimliği
asistanlarının dermatolojik hastalıkların tanı ve tedavisini konusundaki bilgi ve tutumlarını ortaya
koymaktır. Çalışmanın uzak erimli hedefi; ihtiyaçlara yönelik bir eğitim programı geliştirilmesi olacaktır.
Yöntem: Bu tanımlayıcı araştırmaya MÜTF Aile Hekimliği Kliniğinin Pendik, Başıbüyük ve Tuzla
polikliniklerinde çalışan birinci basamak hekimleri katılmıştır. Katılımcılara ilgili literatür derlenerek
hazırlanmış olan farklı soru tipleri ve görsel materyal ile zenginleştirilmiş olarak hazırlanmış sorular, 2
dermatolog tarafından gözden geçirildikten sonra düzenlenmiş ve soru değerleri saptanarak toplam 90
puanlık
Dermatolojik Lezyonlar Bilgi Düzeyi Testi ile Yeterlilik Anketi
oluşturulmuştur. Ayrıca yukarıda sayılan araştırma polikliniklerinde son üç ayda dermatolojik lezyonlarla
ilgili olarak ICD-10 kodları ile belirlenen tanılar ile konsültasyon sayıları kaydedilmiştir. SPSS 25.0
programı yardımıyla tanımlayıcı analizler yapılmıştır.
Bulgular: Çalışmaya toplam 56 kişi katılmıştır. Katılımcıların %60,7’si kadın, %53,6’sı bekar, ortalama
yaşı 30,60±7,12, meslekte geçirilen süre 5,20±6,94’dür (ortanca 3,00). Katılımcıların %55,4’ü muayene
ettikleri hastalarının %15-35’inin dermatolojik yakınmalar ile birlikte geldiğini belirtirken toplam bilgi
puan ortancası 53,00 (46,50-62,00)’dür ve %91,1’i dermatolojik hastalık tanısında zorluk yaşadığını,
%46,4’ü kendisini uygun yeterlilikte görmediği için dermatolojik lezyonlarla ilgili koruyucu hekimlik
hizmetini veremediklerini belirtmişti. Katılımcıların %42,9’unun dermatolojik yakınma ile başvuran
hastaları sevk oranı %25’in üzerindedir. Dermatolojik hastalık ve tedavi açısından özyeterlilik durumları
sorulduğunda %57,1’i tanıda bazen zorluk belirtmiştir. Mezuniyet sonrasında bu konudaki eğitim
programlarına katıldığını söyleyen sadece n=13 (%23,2) kişidir ve %65.7'si aile hekimliği uzmanlık
eğitimi sırasında cilt lezyonları hakkında daha fazla eğitim alabileceklerini, eğitimin mezuniyet
sonrasında da aralıklarla hatırlatılması gerektiğini düşünmektedirler.
Sonuç: Çalışmamız; dermatolojik yakınmaların yönetimi konusunda birinci basamakta sağlık hizmeti
veren doktorların bilgi ihtiyacı olduğunu, kendilerini yeterli hissetmediklerini, bu konudaki eğitim
programlarının daha sık tekrarlanarak, pratiğe yönelik hale getirilmesinini beklediklerini ortaya
koymuştur.
Tartışm: Kullanılan bilgi ve yeterlilik düzeyi anketi nasıl geliştirilebilir?
Anahtar Kelimeler: aile hekimliği, dermatolojik lezyonlar, birinci basamak, mezuniyet sonrası eğitim
106
P44
Yaklaşan Fırtına: Tirotoksikoz
Büşra Bilik Sezer, Mehmet Demir, Selim Sezer, Gizem Limnili, Nilgün Özçakar
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Tiroid fırtınası, hipertiroidi tablosunun ani ve hızlı bir şekilde kötüleşmesiyle yaşamı tehdit eden
endokrin bir acildir. Ateş, taşikardi ve aritmi, bilinç değişiklikleri ile kendisini gösterebilir. Bu sunumun
amacı birinci basamak sağlık hizmetlerinde nadir görülen ancak yüksek mortalite riski taşıyan bu durumun
önemini vurgulamaktır.
Olgu Sunumu: 46 yaşında erkek hasta çarpıntı şikayetiyle aile sağlığı merkezimize başvurdu. Bu
şikayetinin son 2 aydır ara ara olduğunu, arada sıcak basmalarının olduğu ve son bir ayda 15 kg verdiği
öğrenildi. Sürekli kullandığı ilaç ve ek hastalık mevcut değildi. Yapılan muayenede nabız: 137, Ateş: 37,5
ve diffüz ele gelen tiroid bezi mevcuttu. EKG’de atrial fibrilasyon mevcut olan hasta Burch Wartofsky
Skorlamasına göre yaklaşan tiroit fırtınası olarak değerlendirilerek ikinci basamak sağlık kuruluşuna sevk
edildi. Tetkik sonuçlarına göre TRab: 4,08 IU/L (0-1,5), TSH: 0,005 μIU/mL (0,27-4,2), sT3: 12,35
pg/mL (2-4,4), sT4: 3,97 ng/dL(0,93-1,7), AntiTPO: 272,1 IU/mL (0-34), CRP 4 mg/L (0-5) olarak tespit
edilmiştir. USG’si de tiroidit ile uyumlu olan hastaya diffüz toksik guatr (Graves Hastalığı) tanısı konarak
tedavisi düzenlenmiştir. Kontrollerinde hastanın şikayetleri ortadan kalkmıştır.
Tartışma:
• Tiroid fırtınası, hipertiroidi hastalarının %1-2'sinde görülür
• Tedavi edilmezse %20-50 mortalitesi bildirilen bir durumdur. Etyolojide en sık diffüz toksik guatr
(Graves hastalığı), toksik multinodüler guatr ve toksik adenom tespit edilmiştir. Ateş, taşikardi,
ajitasyon, deliryum, gastrointestinal semptomlar (kusma, ishal) gibi belirtilerle kendini gösterir.
Tetikleyici faktörler arasında enfeksiyonlar, travma, tiroid cerrahisi, radyoaktif iyot tedavisi gibi
durumlar bulunur. Ayrıca, radyokontrast ilaçlar, amiodaron, pseudoefedrin, salisilatlar gibi ilaçlar
da tiroid fırtınasına neden olabilir. Tiroid krizi şüphesi olan olgularda dikkatli bir tıbbi
değerlendirme yapılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Tiroit, Fırtına, Tirotoksikoz
107
P45
Aile Hekimliğinde Nadir Görülen Hastalıklar: GAMT Eksikliği Olgusu
Pelin Arslan, Merve İmançer, Gizem Limnili
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
GİRİŞ: Kreatin eksikliğine yol açan tanımlanmış üç konjenital metabolik bozukluktan biri
guanidinoasetat metiltransferaz (GAMT) eksikliğidir. Klinikte zihinsel gerilik, dirençli epilepsi nöbetleri,
otistik özellikler, hipotoni ve gelişme geriliği görülür. Otistik davranışlarla ilişkili zihinsel engelli hastalar,
kreatinin sentezi ve taşınmasıyla ilgili konjenital bozukluklar açısından taranmalıdır. Erken tanı, yerine
koyma tedavisinin erken başlanabilmesi nedeniyle önemlidir.
Bu olgu sunumunun amacı, aile hekimliği pratiğinde gelişme geriliği olan çocuklarda nadir hastalıkların
da akılda tutulması gerektiğini ve genetik geçişli hastalıklarda aileyi bilgilendirmenin önemine vurgu
yapmaktır.
YÖNTEM: Olgu sunumu
OLGU: 31 yaşında G3P2A1 kadın hasta yenidoğan erkek bebeğinin topuk kanını aldırmak ve lohusa
izlemi için aile hekimine başvurdu. Eşiyle ikinci derece akrabalığı olan ve ailede GAMT eksikliği tanılı
ve taşıyıcı bireyler olduğu bilinen hastanın ilk çocuğunda (kız) bir yaşında gelişme ve konuşma geriliği
fark edilince bu durumdan şüphelenilerek çocuk hastalıkları kliniğine başvurarak tanı almıştı. Aileye
genetik danışmanlık verilmiş, ikinci gebeliğinde tanı amacıyla yapılan amniyosentezde GAMT eksikliği
bu bebekte de saptanmıştı. Hastaya gebeliğin sonlandırılması önerilmiş ancak hasta kabul etmemişti.
Miadında, sorunsuz, 3530 gr olarak doğan bebek tetkik ve tedavi amacıyla hastanede yatırılarak çocuk
metabolizma hastalıkları tarafından ornitin, kreatinin, sodyum benzoat; diyetisyen tarafından anne sütü
kısıtlı beslenme önerileriyle taburcu edilmişti. Rutin izlemler için gelen hasta ve bebeğinin lohusa ve
bebek izlemleri gerçekleştirildi, anneye danışmanlık verilerek takipleri düzenlendi.
SONUÇ: Birinci basamak; gebelik öncesi danışmanlık, gebelik takibi ve doğumundan itibaren bebeğin
takibini kapsar. Nadir görülen hastalıklar da bu aşamaların her birinde birinci basamak hekiminin
karşısına çıkabilecek durumlardır. Gebelik öncesi danışmanlık verilmesi gerekmesinin yanı sıra tanı
alınmış durumlarda da bu hastaların hastalık seyrine yönelik özel şekilde bilgilendirilmesi ve takiplerinde
dikkatli olunması önem arz etmektedir. Çocukların büyüme ve gelişim takibinde gerilik saptanması
durumunda gerekli yönlendirmelerin yapılarak tanı alınması sağlanması birinci basamak takibinin
gerekliliklerindendir.
Anahtar Kelimeler: kreatin, gamteksikliği, ailehekimliği, nadirgörülenhastalıklar
108
P46
Birinci Basamağa Başvuran 65 Yaş ve Üzeri Bireylerde Kronik Hastalıkların Yaşam Doyumu ile
İlişkisi
Merve Meydan, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
Pamukkale Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Yaşam doyumu, bireyin beklentileri ile elinde olanların karşılaştırılması sonucu elde edilen durum
ya da sonuçtur. Dünyada ve ülkemizde yaşam standartlarının iyileştirilmesi, yaşlılık alanındaki ilerlemeler
ve bunlara bağlı ölüm oranlarının azalması ile yaşlı nüfus artmıştır. Bu çalışmada birinci basamakta takip
edilen 65 yaş ve üzeri bireylerin, kronik hastalıkları ile yaşam doyumları arasındaki ilişkiyi
değerlendirmeyi amaçlamaktadır.
Yöntem: Bu araştırma kesitsel analitik tipte bir araştırma olarak planlanmıştır. Araştırma Denizli il
merkezinde yapılmış olup evrenini uygun olarak seçilmiş 5 farklı ASM’ye kayıtlı 65 yaş üstü en az bir
kronik hastalığı olan bireyler oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklem sayısı güç hesaplaması ile en az
154 olarak belirlenmiştir. 01.08.2024-31.10.2024 tarihleri arasında yüz yüze anket uygulanarak veri
toplanmıştır. Anketin birinci bölümü katılımcıların sosyodemografik özellikleri, ikinci bölümü yetişkin
yaşam doyum ölçeğinin bulunduğu toplam 43 sorudan oluşturmaktadır. Ölçekten alınabilecek puan 21 ile
105 arasında değişmektedir. Veriler Mann Whitney U testi kullanılarak analiz edilmiştir.
Bulgular: Çalışmamızda 176 katılımcıya ulaşılmıştır. Katılımcıların %43,2’si kadın ve yaş
ortalaması 69,57 ± 4,3 idi. Katılımcıların %62,5’unda(n=110) hipertansiyon, %51,1’inde(n=90) diyabet,
%38,1’inde(n=67) kalp hastalığı olduğu görülmüştür. Ölçek toplam ortalama puanı 74,56 ± 8,75 idi.
Kronik hastalıklar açısından hipertansiyon, diyabet, tiroid, kalp hastalığı ve kronik akciğer hastalığı ile
ölçek toplam ve alt ölçek puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır.
Katılımcıların tanı aldıkları kronik hastalık sayısı ile ölçek ve alt ölçeklerden alınan puanlar arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. Genel yaşam doyumu alt faktöründe kanser olanların
puanlarının kanser olmayanlara göre anlamlı şekilde düşük olduğu görülmüştür. Kendi gözlerinden sağlık
durumunun iyi olduğunu düşünen katılımcıların, eşleriyle yaşayanların ve evlilerin genel yaşam doyumu
alt faktöründe anlamlı şekilde yüksek puan aldığı bulunmuştur.
Sonuç: Çalışmamızın sonucunda kronik hastalık ve yaşam doyumu arasında anlamlı bir ilişki
bulunmamıştır. Genel yaşam doyumu alt faktöründe kanser olanların puanlarının kanser olmayanlara göre
anlamlı şekilde düşük olduğu görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: kronik hastalıklar, yaşam doyumu, 65 yaş ve üzeri bireyler, birinci basamak
109
P47
Birinci Basamakta Takip Edilen Gebelerin Gebelik Dönemindeki Egzersizler Hakkında Bilgileri
Ve Davranışları
Hanife İnal, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Ana Bilim Dalı
Giriş: Yaşamın her döneminde önerilen egzersizin, gebelik sürecinde de uygun şekilde yapılmasının;
fiziksel zindeliği arttırdığı, aşırı kilo alımını önlediği, gestasyonel diyabet, preeklampsi ve sezaryen
doğum riskini azalttığı, doğum sonrası iyileşme sürecini hızlandırdığı, depresif bozukluklarının
önlenmesinde de önemli bir rol oynadığı gösterilmiştir. Bu çalışmada amacımız gebelerin gebelik
döneminde fiziksel egzersiz yapma konusundaki bilgilerini ve davranışlarını değerlendirmekti.
Yöntem: Tanımlayıcı, kesitsel tipte olan çalışma 11/01/2023-31/03/2023 tarihleri arasında Denizli il
merkezinde bulunan basit rastgele yöntemle seçilen üç farklı aile sağlığı merkezinde (ASM) yapılmıştır.
Üç ASM’nin toplam gebe sayısı 190 tespit edilmiş olup örneklem hacmi 128 olarak belirlenmiştir.
Araştırmada birinci bölümde sosyodemografik özellikler ve gebenin obstetrik özelliklerini sorgulayan 17
soru, ikinci bölümde literatür taraması sonucu oluşturulan gebelerin gebelik egzersizleri konusundaki
bilgilerini ve davranışlarını sorgulayan 23 soru olmak üzere toplamda 40 sorudan oluşan anket formu
kullanılmıştır. Elde edilen verilerin istatistiksel analizi yapılmıştır.
Bulgular: Çalışmaya katılan 128 gebenin %44,5’inin (n:57) gebelik döneminde egzersiz yaptığı ve
yapanların %84,2’sinin (n:48) yürüme egzersizi yaptığı bulundu. Gebelerin %50,8’i (n:65) gebelik
egzersizleri hakkında bilgilendirilmiş olup bu kişilerin %55,4’ü (n:36) bilgiyi doktordan, ebe/hemşireden
almışlardı. Eğitim düzeyi yüksek olanların ve gebelik öncesinde de egzersiz yapanların gebelik
döneminde egzersiz yapma oranı yüksek bulundu (p=0,002; p=0,001). Egzersiz yapmamanın nedenleri
ise yorgunluk (%81,7 n:58), zaman eksikliği (%47,9 n:34), yeterli bilgiye sahip olmama (%36,6 n:26) ve
zararlı olduğunu düşünme (%18,3 n:13) idi. Gebelerin %89,8’i (n:115) gebelikte egzersizin aşırı kilo
alımını önlediğini, %83,6’sı (n:107) doğum sonrası iyileşmeye katkı sağladığını biliyordu. Yine
katılımcıların çoğunluğu gebelikte egzersizin kontrendikasyonlarından vajinal kanama olmasını (%62,5
n:80) ve erken doğum riski olmasını (%71,9 n:92) biliyordu.
Sonuç: Çalışmaya katılan gebelerin gebelikte yeterli düzeyde egzersiz yapmadıkları ayrıca yeterli bilgi
almadıkları görüldü. Bu nedenle gebelikte egzersizin önemi hakkında gebeleri eğitici seminer ve egzersiz
programları düzenlenebilir. Bu da egzersiz yapmayı arttırabilir ve nihayetinde gebelikle ilgili önlenebilir
sağlık problemlerinin önüne geçmeye yardımcı olabilir.
Anahtar Kelimeler: gebelik, egzersiz, birinci basamak, bilgi, davranış
110
P48
Kronik Omuz Ağrısında ve subaktomial sıkışma sendımunda Ev Egzersizleri ve Postür Düzeltici
Kullanımının Skapula Yüksekliğine ve fonksiyonel sonuçlara Etkisinin Değerlendirilmesi: Aile
Sağlığı Merkezinde Bir Çalışma
Başar Başcı, Mustafa Alkan, Şahin Meşin, Nilgün Özçakar
Dokuz Eylül Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Omuz ağrısı, sıklıkla görülen bir şikayettir ve hastaların önemli bir kısmı omuz subakromial
sıkışma ve skapulotorasik disfonksiyon ile ilişkilendirilmiştir. Bu disfonksiyonlar, omuzun stabilitesini
etkileyerek ağrı ve fonksiyonel kısıtlamalara neden olabilir. Skapula yüksekliği, omuz mekanikleri ve
fonksiyonu için kritik bir faktördür ve omuz ağrısı olan hastalarda skapulotorasik hareketlerin
değerlendirilmesi önemlidir. Bu çalışmanın amacı, aile sağlığı merkezine başvuran kronik omuz ağrısı ve
omuz subakromial sıkışma tanısı almış hastalarda ev egzersizleri ve postür düzeltici kullanımının skapula
yüksekliklerine olan etkisini incelemektir.
Yöntem: Çalışmaya kronik omuz ağrısı ve omuz subakromial sıkışma tanısı konmuş 50 hasta dahil
edilecek. Hastalar, altı hafta boyunca bireysel olarak tasarlanmış ev egzersizleri programını uygulayacak
ve aynı zamanda postür düzeltici kullanımı da sağlanacaktır. Tedavi öncesi ve sonrası dönemlerde, her
hastanın sırt bölgesinden çekilen fotoğrafları alınacak ve skapula yükseklikleri ölçülecek. Skapula
yükseklikleri, görsel analiz ve ölçüm yöntemleriyle değerlendirilecek ve pre-post tedavi
karşılaştırılacaktır. Aynı zamanda fonksiyonel skorlama amacıyla ASES ve Constant skorları pre ve post
tedavi değerlendirilecektir.
Bulgular ve Sonuç: Araştırmamız bir fikrim var aşamasındadır.
Tartışma ve Soruları:
1)Araştırmanın tasarımında veya yöntemlerinde yapılabilecek iyileştirmeler neler olabilir?
2)Çalışmanın kısıtlılıkları neler olabilir?
Anahtar Kelimeler: Omuz Ağrısı, Ev Egzersizi ,Postür Düzeltme
111
P50
Tip 2 Diabetes Mellitusu Olan ve Olmayan Bireylerde Uyku Kalitesinin Değerlendirilmesi
Merve Alban1, Gülseren Pamuk2, Esra Meltem Koç2, Serap Öksüz2
1
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
2
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
AMAÇ: Çalışmanın amacı 18-65 yaş arası tip 2 diyabeti olan ve olmayan bireylerde uyku kalitesinin
değerlendirilmesidir.
YÖNTEM: Tanımlayıcı tipte planlanan çalışmaya 01.04.2024-30.09.2024 tarihleri arasında İzmir Katip
Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne müracaat eden 18-65 yaş arası tip 2 diyabeti
olan ve olmayan hastalar alınacaktır.Çalışmanın etik kurul izni alınmış olup katılımcılara 15 soruluk
sosyo-demografik veri anketi ile 19 soruluk Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi yüz yüze anket olarak
uygulanacaktır. Katılımcıların son 6 ay içinde istenilen HBA1c değerleri kaydedilecektir.
Örneklem büyüklüğü, ‘Openepi Sample Size Calculator’ ile %95 güven aralığı %90 güç %5 hata payı ile
alınması gereken en az örneklem sayısı % 20 fire de ekleyerek en az 156 kişi olarak belirlenmiştir.
Sosyodemografik Veri Formu: Bireylerin yaşı, cinsiyeti, medeni durumu, eğitim durumu, gelir düzeyi,
sigara ve alkol kullanma durumu, kronik hastalık varlığı ve daha önce uykusuzluk için tedavi alma
durumu sorulacaktır.
Veriler SPSS 24.0 istatistik programında değerlendirilecektir. Çalışmada toplanacak tanımlayıcı
analizler sayısal değişkenler için ortalama, ortanca, standart sapma, en küçük – en büyük değer; kategorik
değişkenler için sayı, oran, yüzde kullanılarak sunulacaktır. Gruplar arası karşılaştırmalarda, değişken
özelliğine uygun olarak, Ki-kare, Student t, Mann whitney U ve Wilcoxon testleri kullanılacaktır. p
değerinin 0,05 ‘in altında olduğu değerler istatistiksel olarak anlamlı kabul edilecektir.
BULGULAR:
Bağımlı Değişkenler: Uyku kalitesi ve bozukluğu
ağımsız Değişkenler: Yaş,cinsiyet, medeni durum,eğitim durumu, gelir durumu, sigara kullanımı, alkol
kullanımı, kronik hastalık varlığı, daha önce uykusuzlukla ilgili tedavi alma durumu, halen uykusuzlukla
ilgili tedavi alma durumu, boy-kilo, hba1c değeri, diyabete bağlı komplikasyon durumu ve mevcut
diyabetik tedavi içeriği
SONUÇ: Diyabeti olan bireylerde uyku kalitesiyle ilgili birçok çalışma yapılmış olup, çalışmamızda
diyabeti olmayan bireyler de dahil edilecektir.Diyabeti olan ve olmayan bireylerde uyku kalitesi açısından
bir fark olup olmadığı ve bunun HbA1c ile ilişkisi incelenerek literatüre katkısı olacağını
düşünmekteyiz.‘Pitssburg Uyku Kalitesi İndeksi’ kullanılarak, sosyodemografik verilerin uyku kalitesi
ile istatistiksel açıdan anlamlılık durumu değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: uyku kalitesi, diabetes mellitus, HbA1c, Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi
112
P51
Eğitim Aile Sağlığı Merkezlerinde Kayıtlı Okul Öncesi Çocuklarda Obezite Sıklığı ve Etkileyen
Faktörlerin Kesitsel Olarak İncelenmesi
Saadet Şeyma Kaya, Serkan Şen, Gizem Limnili
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı, İzmir
Giriş: Çocukluk çağı obezitesi dünya genelinde önemli bir sağlık sorunudur ve sosyoekonomik durum,
etnik/kültürel özellikler, beslenme alışkanlıkları, fiziksel aktivite, genetik özellikler gibi birçok faktörden
etkilenmektedir. Çocukların sadece bugününü değil ileriki yaşamlarının kalitesini ve sağlık harcamalarını
da etkilemektedir.
Bu çalışma ile İzmir ilinde gelir düzeyi birbirinden farklı mahalleleri içeren aile sağlığı
merkezlerinde çocukluk çağı obezitesinin sıklığı ve etkileyen faktörlerin ortaya çıkarılması
amaçlanmaktadır. Çocukluk çağı obezitesini anlamak ve önleme stratejilerini geliştirmek
hedeflenmektedir.
Yöntem: Dokuz
Eylül
Üniversitesi
Hastanesine
bağlı 6 eğitim
aile
sağlığı
merkezinde (EASM) gözlemsel popülasyona dayalı kesitsel bir çalışma yürütülecek. İlişkileri belirlemek
için standart hataların sağlam tahminine sahip çok değişkenli lojistik regresyon modelleri
kullanılacak. Veri toplama yöntemleri arasında antropometrik ölçümler, beslenme alışkanlıklarının
değerlendirilmesi, metabolik risk faktörleri ve aile öyküsü tespiti bulunacak. Bu çalışmada, incelenen
değişkenleri karakterize etmek için tanımlayıcı analizler kullanılacak.
Bulgular: Çalışmanın bağımlı değişkeni, eğitim aile sağlığı merkezine kayıtlı okul öncesi çocuklarda
obezite sıklığı olacak. Bağımsız değişkenler arasında sosyoekonomik durum, beslenme alışkanlıkları,
fiziksel aktivite düzeyi, sosyodemografik özellikler ve çevresel faktörler yer alacak.
Sonuç: Araştırmamız ‘bir fikrim var’ aşamasında olup araştırmanın sonuçları çeşitli alanlarda önemli
katkılar sağlayabilir. Obezite önleme ve tedavi programlarının geliştirilmesinde yol gösterici olabilir,
sağlık politikalarının oluşturulmasına ve obeziteyle mücadelede stratejilerin belirlenmesine katkı
sağlayabilir. Ayrıca, gelecekteki araştırmacılara temel oluşturarak ileri çalışmalara ilham verebilir.
Tartışma Soruları:
1. Sizce, gelecekteki araştırmalarda çocukluk çağı obezitesi ile ilgili risk faktörlerini belirlemede hangi
yöntemler veya yaklaşımlar kullanılmalıdır ki bu faktörlerin etkileşimini daha iyi anlayabilelim?
2. Obezite ile çevresel ve sosyal faktörler arasındaki ilişkileri anlamak için hangi araştırma yaklaşımları
veya metodolojiler kullanılabilir?
Anahtar Kelimeler: birinci basamak, obezite, çocukluk çağında obezite, obezite sıklığı, obezite risk
faktörleri
113
P52
İlkokul Çağındaki Çocuklarda Göz Kırma Kusurları ve Ambliyopi: Retrospektif Göz Sağlığı
Analizi
Yasemin Özkaya1, Buket Aras Cırık2, Emre Özkaya3
Sbü İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Aile Hekimliği Kliniği
İzmir Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göz Hastalıkları Kliniği
3
Sbü İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi
1
2
Giriş: Görme bozuklukları, okul çağındaki çocuklarda sık görülen önemli sağlık sorunları arasında yer
almaktadır. Bu bozuklukların başlıca nedenleri miyopi (uzak görme bozukluğu), hipermetropi (yakın
görme bozukluğu) ve astigmatizma gibi kırma kusurlarıdır. Dünya genelinde, kırma kusurlarına bağlı
görme bozuklukları, tedavi edilebilir körlük nedenleri arasında öncelikli sorunlardan biridir.
Düzeltilmemiş kırma kusurları olan pek çok çocuk semptom göstermeyebilir veya hafif belirtilerle,
örneğin sık göz kaşıntısı, konjonktival kızarıklık ve sulanma gibi yakınmalara yol açabilir. Tek gözde
görülen kırma kusurları, çocuklar tarafından fark edilmeyebilir ve bu durum, kalıcı görme kaybına neden
olabilen ambliyopiye (göz tembelliği) yol açabilir. Bu nedenle, aile hekimlerinin çocuklarda görülen gözle
ilgili şikayetlere dikkat etmesi ve gerektiğinde çocukları göz hekimine yönlendirmesi büyük önem taşır.
İlköğretim ve okul öncesi dönemlerde düzenli olarak yapılan göz taramaları, kırma kusurları ve
ambliyopinin erken teşhisini sağlayarak çocukların görme sağlığını korumakta ve yaşam kalitesini olumlu
yönde etkilemektedir. Aile hekimlerinin bu konudaki aktif rolü, çocukların göz sağlığını korumak ve
geliştirmek için çok önemlidir. Bu çalışmanın amacı, genel göz polikliniğine başvuran ilköğretim
çağındaki çocuklarda kırma kusurlarının ve ambliyopi sıklığının değerlendirilmesidir.
Yöntem: Retrospektif tanımlayıcı bir araştırmadır. 2023 yılı Ocak-Aralık ayları arasında İzmir Çiğli
Eğitim ve Araştırma Hastanesi genel göz polikliniğine başvuran 7-10 yaş arası hastanın kaydı geriye
dönük olarak incelenmesi planlanmaktadır. Görme bozukluğu şikayeti ile başvuran veya oftalmolojik
muayenesi sırasında kırma kusuru olduğu tespit edilen, verileri eksiksiz hastalar, çalışmaya dahil
edilecektir.
Bulgular: Araştırmamız fikir aşamasındadır. Araştırmamızın bağımsız değişkenleri sosyodemografik
veriler, bağımlı değişkenler göz kırma kusuru varlığı, ambliyopi varlığıdır.
Sonuç: Araştırmamız fikir aşamasındadır.
Tartışma Soruları:
• Çalışmada dışlama kriterlerine ek önerileriniz nelerdir?
• Araştırmaya eklenmesi gereken ek veri ve soru önerileriniz nelerdir?
Anahtar Kelimeler: Aile hekimliği, çocuk sağlığı, göz sağlığı
114
P53
Covid-19 Fırtınası: Bir Üniversite Hastanesinin Sağlık Çalışanlarının Bu Fırtınadan Etkilenme
Durumlarının Retrospektrif Analizi
Canan Tuz Yılmaz, Alis Özçakır
Bursa Uludağ University
GİRİŞ: COVID-19 (Coronovirüs Hastalığı 2019) pandemisi, 14 Ağustos 2022 tarihine kadar dünyada
yaklaşık 600 milyon vaka ve 6,5 milyon ölüme sebep olmuştur ve etkisini sürdürmektedir. Türkiye’de ilk
vakanın görüldüğü yaklaşık 16,3 milyon vaka ve 100.000’e yakın ölüm görülmüştür (2).Hastanemiz
2020'den itibaren COVID-19 pandemi hastanesi olarak çalışmaya başlamıştır. Sağlık çalışanlarının
COVID-19’a yakalanma riski oldukça yüksektir. Fiili 900 yatak kapasiteli bir araştırma hastanesi olan
Merkezimiz, 789 Akademik, 113 İdari ve 600 Sağlık Personeli olmak üzere 1519 personel ile hizmet
vermektedir (6). Dünya çapında çok sayıda sağlık çalışanının SARS-CoV-2 ile enfekte olduğu ve COVID19’dan öldüğü bilinmektedir. Bu nedenle çalışmamızda, bir pandemi hastanesinin COVID-19 geçirmiş
sağlık çalışanlarının sosyodemografik özelliklerini, çalışma birimi ve koşullarını, klinik özelliklerini,
aşılanma durumunu tanımlamayı ve diğer faktörlerin klinik özelliklere etkisini saptamayı amaçladık.
MATERYAL-METHOD: Tanımlayıcı tipte kesitsel analitik araştırmada, Ocak 2020 ile Aralık 2023
tarihleri arasında Bursa Uludağ Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi İş Sağlığı ve
Güvenliği Birimi’ne başvuran ve polimeraz zincir reaksiyonu (+) COVID-19 tanısı konulan sağlık
çalışanlarının kayıtları retrospektif olarak tarandı. Hastaların yaşlarına, cinsiyetlerine, meslek gruplarına,
çalışma birimlerine, komorbiditelerine ve aşılanma durumları değerlendirildi.
SONUÇ: Çalışmaya alınan 2385 kişinin %62,6’sı kadındır. Yaş ortalaması 35,9±9,7’dir (min:18,
max:67). Meslek bilgisi olan 2310 kişinin; %32,1’inin hemşire, %25,8’i hekim, %12,4’ü yardımcı sağlık
personeli iken; %27,6’sının diğer görevlerde çalışan personellerden oluştuğu görülmüştür. Çalışanların
%65,7’sinin klinik birimlerde çalışmaktadır. Reenfeksiyon insidansı %9,6’dır. Dört çalışanın üç kez
enfekte olduğu belirlenmiştir. İlk enfeksiyon ile reenfeksiyon arasındaki süre 391,7±160,0 gündür.
Reenfeksiyon kadınlarda (%10,6) erkeklerden (%8,0) 1,3 kat daha fazla saptanmıştır (%95 GA: 1,011,74; p=0.034). Reenfekte olmayanların yaş ortalaması (36,2±9,8), reenfekte olanlardan (34,5±8,5)
büyüktür (p=0,006). Hekimlerin %4,2’sinde, hemşirelerin %13,9’unda, diğer personelin %10,3’ünde
reenfeksiyon saptanmış olup, tüm gruplar istatistiksel olarak birbirinden farklıdır (p<0.001).
Sonuç: Hastane çalışanlarında reenfeksiyon süresi uyumlu olarak bir yıla yakın bulunmuştur. Aşıların
reenfeksiyonu önlemede de etkin olduğu belirlenmiştir ve aşısız kişilerin aşılanmaları için çalışmalar
yapılması gerekmektedir.
115
P54
Adölesan Skolyoz Hastalarının Tanı Alma Sürecinde Birinci Basamak Hekimlerinin Rolü
Filiz Yıldız, Gizem Limnili, Nilgün Özçakar
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Ana Bilim Dalı
Giriş ve Amaç: Skolyoz en sık görülen ve ileri evrelerinde ciddi postüral bozukluklara neden olan üç
boyutlu bir omurga deformitesidir. Skolyoz tiplerinden en sık görüleni ise yaşa göre sınıflandırıldığında
adölesan grupta(10-18 yaş) %80-90 oranında izlenmektedir. Adölesan İdiopatik Skolyoz (AİS) %0.475.2 prevelans ile görülen yaygın bir hastalıktır. Birinci basamakta ergen izlemlerinde postür muayenesi
yapılarak skolyoz hastalarının erken tanısı mümkün olabilir. Erken tanı ile skolyoz hastalığının cerrahi
müdahaleye kadar ilerlemesi önlenebilir. Uluslararası Skolyoz Ortopedik ve Rehabilitasyon Tedavisi
Bilim Topluluğu (SOSORT) idiyopatik skolyoz ve diğer yapısal omurga değişikliklerinin ameliyatsız
şekilde yönetilmesine adanmıştır. SOSORT verilerine göre iki basamaklı prosedürle (birinci basamakta
ilk muayene yapılıp belirsiz vakaların ortopediste yönlendirilmesi) Ulusal Sağlık Bakım Sistemi için 4935
Euro’luk bir tasarruf, toplu radyasyon dozunda 0,283 Sv’lik bir azalma ve radyojenik kötü huylu
tümörlerin prosedürlerinin sayısında tahmini %50 azalma ile sonuçlanmıştır. Birinci basamakta aile
hekimleri skolyoz hastalarının tarama, tanı, tedavi ve izleminde etkin olmalıdır. Kas ve iskelet
muayenesinde skolyoza yönelik muayeneler ihmal edilmeyip tanısı konulan hastalara gerekli
yönlendirmeler yapılmalıdır. Bu çalışmayla skolyoz hastalarının tarama, tanı, tedavi izlemi sırasında aile
hekimlerinin yer alıp almadığını saptamak amaçlanmıştır.
Yöntem: Kesitsel analitik tipte bir araştırmadır. Araştırmanın evrenini Dokuz Eylül Üniversitesi
Hastahanesi Ortopedi polikliniğinde takipli AİS tanılı hastalar oluşturmaktadır. Örneklem sayısı; güven
düzeyi % 99 hata payı % 1 prevelans % 6 alınıp Open Epi programı kullanılarak, 150 kişi olarak
hesaplanmıştır. Çalışmaya 150 kişinin katılması planlanmıştır. Katılımcılara telefonla ulaşılarak
sosyodemografik bilgilerin olduğu literatüre uygun olarak hazırlanmış anket ve birinci basamak sağlık
hizmetlerinin erişilebilirliği, sürekliliği, koordinasyonu, kapsamlılığı ve toplum odaklılığı gibi alanları
hastaların perspektifinden değerlendiren “Birinci Basamak Değerlendirme Ölçeği” (PCAS) uygulanarak
veriler toplanacaktır.
Bulgular: Çalışma veri toplama aşamasındadır.
Tartışma: Çalışma veri toplama aşamasındadır.
Tartışma Soruları:
• Skolyoz hastalarında PCAS ölçeğini etkileyebilecek özellikler nelerdir?
• Çalışmanın kalitesini arttıracak önerileriniz nelerdir?
Anahtar Kelimeler: skolyoz, adölesan, pcas
116
P55
Erişkinlerin E-Sağlık Okuryazarlığı Durumu ile Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Arasındaki
İlişki
Tuğçe Yüksel, Gizem Limnili, Nilgün Özçakar
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş ve Amaç: İnternetin yaygınlaşması ve internete erişimin artması ile beraber internet bireyler için
önemli bir bilgi kaynağı haline gelmiştir. Bireyler sağlıkla ilgili bilgiler edinmek için günden güne artarak
devam eden bir şekilde internete başvurmaktadırlar. İnternette sağlıkla ilgili bilgilere çok kolay
ulaşılabilmesi e-sağlık okuryazarlığını önemli hale getirmiştir. E-Sağlık okuryazarlığı; elektronik
kaynaklardan sağlık bilgisi arama, bulma, anlama, değerlendirme ve elde edilen bilgileri bir sağlık
sorununu ele alma veya çözme konusunda uygulama yeteneği olarak tanımlanmaktadır. Sağlıklı yaşam
biçimi davranışları, kendini gerçekleştirme, bireyin sağlığını koruma ve geliştirmesine ilişkin bireyin
sağlık sorumluluğu almasını, düzenli egzersiz yapmayı, yeterli ve dengeli beslenmeyi, kişilerarası
ilişkileri ve desteği ve stres yönetimini kapsamaktadır.
Bu çalışmayla erişkinlerde e-sağlık okuryazarlık durumu ve sağlıklı yaşam biçimi davranışları arasındaki
ilişkiyi araştırmak amaçlanmıştır.
Yöntem: Kesitsel analitik olarak planlanan araştırmanın evrenini Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi
EASM’lere kayıtlı on sekiz yaş üstü kişiler oluşturmaktadır. Örneklem sayısı %95 güven düzeyi, %5 hata
payı ve prevalans %50 olarak kabul edildiğinde toplam 378 kişi olarak hesaplanmıştır. Katılımcılara
DEÜTF Aile Hekimliği Anabilim Dalı Eğitim ASM’lerinden kayıtlı nüfus sayısına oranlı bir şekilde
rastgele olarak ulaşılacaktır. Veriler yüz yüze görüşme yöntemiyle toplanacaktır. EASM’lere başvuran
bireylere sosyodemografik bilgilerin olduğu kişisel bilgi formu, e-sağlık okuryazarlığı ölçeği ve sağlıklı
yaşam biçimi davranışları ölçeği II yapılarak veriler toplanacaktır. Kişisel bilgi formunda katılımcının
sosyodemografik bilgileri ve internet kullanma durumları ile ilgili sorular bulunmaktadır.
Verilerin istatiksel analizleri SPSS 24.0 programı kullanılarak analiz edilecektir. Tanımlayıcı analizler
(sayı, yüzde, ortalama, ortanca, tepe noktası) yanı sıra hipotez testleri uygulanacaktır. Normal dağılım için
kategorik değişkenlerde ki-kare, ölçülebilen değişkenler için ise t testi, normal olmayan dağılımlar için
ise bunların non-parametrik karşılıkları kullanılacaktır.
Bulgular: Çalışma veri toplama aşamasındadır.
Sonuç: Çalışma veri toplama aşamasındadır.
Tartışma Soruları:
• Çalışmanın kısıtlılıkları nelerdir?
• Araştırmada farklı yöntem önerileriniz nelerdir?
Anahtar Kelimeler: E-sağlık okuryazarlığı, İnternet, Sağlıklı yaşam biçimi davranışları
117
P57
Bir Palyatif Bakım
Değerlendirilmesi
Merkezinde
Verilen
Hizmetlerin
Aile
Hekimliği
Bakış
Açısıyla
Aylin Demirci, Nil Tekin
Sağlık Bakanlığı Üniversitesi Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Giriş: Palyatif Bakım; yaşamı tehdit eden hastalıklarla ilişkili sorunlarla karşı karşıya olan hastaların ve
ailelerinin yaşam kalitesini artıran bir yaklaşımdır. Palyatif bakımdaki amaç fiziksel, psikososyal veya
spiritüel olsun, ağrı ve diğer sorunların erken tespiti, doğru değerlendirilmesi ve tedavisi yoluyla acıyı
önlemek ya da hafifletmektir. Acıyı ele almak, fiziksel semptomların ötesindeki sorunlarla ilgilenmeyi
içerir. Yalnızca hasta ile değil, bakım verenlerin de desteklendiği bir ekip yaklaşımı gerektirir. Kişi
merkezli, bütüncül yaklaşım aile hekimliğinin palyatif bakım merkezindeki önemini artırmaktadır.
Aralık 2023 tarihinden itibaren SBÜ Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Kliniği olarak
2 adet palyatif bakım merkezinden biri olan 2. Palyatif Bakım Merkezimizde aile hekimliği uzmanları,
uzmanlık öğrencileri, psikolog, hemşireler, yara bakım birimi ve yaşlı bakım teknikeri ile hizmet sunumu
interdisipliner bir ekip ile yürütülmektedir.
Çalışmada amacımız ülkemizde son yıllarda aile hekimliği kliniklerince yürütülen palyatif bakım merkezi
örneklerinden biri olan merkezin hizmet sunumunu disiplinimizin temel ilkeleri çerçevesinde
değerlendirerek gelişiminin sağlanmasıdır.
Yöntem: Retrospektif bir çalışma olarak planlanmıştır. Aralık 2023- Mayıs 2024 tarihleri arasında
Palyatif-2 Bakım Merkezinde yatarak tedavi gören tüm hastalar çalışmaya dahil edilecektir. Hasta
kayıtları sistem üzerinden incelenerek elde edilen verilerin değerlendirmesinde gerekli istatistiksel
analizler yapılacaktır.
Bulgular:
-Hasta cinsiyeti -Yaşı - Geldiği yer (yoğun bakım, ev, servis) - Yatış nedeni
-Kullandığı ilaçlar -Bakım veren kişinin yakınlığı - Mobilite durumu -Beslenme özellikleri -Palyatif bakım risk skoru -Ana semptomu -Enfeksiyon durumu - Basınç yarası varlığı -Yatış
süresi -Taburculuk durumu (haliyle, vefat, sevk)
Sonuç: Bu araştırmada aile hekimliği disiplini özelinde izlemde sonuçlar elde edilmesi planlanmaktadır.
Çalışma, merkezde verilen hizmetleri objektif görmek açısından bilgi sağlayacaktır. Merkezde tedavi
gören hastaların kesitsel verileri, sonraki araştırmalar için yol gösterici olacaktır.
Araştırma Soruları:
• Çalışmayı öncelikle retrospektif planlıyoruz. Ek olarak hangi verilerin bakılması önerilir?
• Çalışma yönteminde prospektif bir çalışma planlarsak hangi verilerin kaydı bize aile hekimliği ve
palyatif hasta izlemi açısından ek sonuçlar sağlar?
Anahtar Kelimeler: palyatif bakım, aile hekimliği, bütüncül yaklaşım
118
P58
Kuzguna Yavrusu Şahin Mi Gözükür?; Ebeveylerin Çocuklarının Vücut Ağırlığı ve İştahı
Hakkındaki Algılarının Ölçümü
Yeşim Uncu, Ayşe Nesibe Köroğlu
Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi
Giriş ve Amaç: Obezite, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından tarihteki en kötü “bulaşıcı olmayan
salgın” olarak tanımlandı. Küresel olarak, son yıllarda çocuklar ve ergenler arasında obezite prevalansı
artmaktadır ve bu eğilim önümüzdeki yıllarda da artmaya devam etmektedir. Çocukluk ve ergenlik
döneminde aşırı vücut ağırlığı birçok hastalığın gelişmesine neden olur. Çocuk yetiştirme sürecinde en
büyük sorumluluğu almaları nedeniyle çocukluk çağı obezitesinin fark edilmesi ve önlenmesinde
ebeveynlere büyük görev düşmektedir. Çalışmamızda, ebeveynlerin çocuklarının vücut ağırlığı ve iştahı
hakkındaki sözel ve görsel algılarının nesnel ölçütlerle karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Uludağ Üniversitesi Aile Hekimliği Eğitim ASM (Aile Sağlığı Merkezi)’ye başvuran,
kronik hastalığı, ateş ve diyaresi olmayan 2-17 yaş arası çocukların çalışmayı kabul eden ebeveynlere
yapılacaktır. Katılımcıların sosyodemografik özelliklerini sorgulayan 7 ve çocuklarının vücut ağırlığı ve
iştahı konusundaki algı ve davranış biçimlerini sorgulayan 15 sorudan oluşan toplam 22 soruluk anket ve
beden algısını değerlendirmek üzere Stunkard Şekil Derecelendirme Ölçeği uygulanacaktır. Boy ve
kilosunu bilmeyen annelerin ve çocukların, boy ve kiloları ölçülecektir. Elde edilen değerlerle BKİ’leri
hesaplanacaktır. Verilerin analizi SPSS v11.5 paket programı kullanılarak değerlendirilecektir. Grup
sayısı iki olduğunda t testi ve Mann Whitney U testi ile değerlendirilecektir. Grup sayısı ikiden fazla
olduğunda ANOVA Varyans Analizi testi ve Kruskal Wallis testi ile araştırılacaktır. Nominal değişkenler
Pearson Ki-Kare veya Fisher Exact testi ile değerlendirilecektir.
Bulgular: Araştırmanın bağımlı değişkenleri Stunkard Şekil Derecelendirme Ölçeği ve yapılandırılmış
anket. Araştırmanın bağımsız değişkenleri yaş, cinsiyet, boy ve kilo.
Sonuç: Çocukluk çağı obezitesinin giderek halk sağlığını tehdit eden bir problem olarak karşımıza
çıkması, toplumu obeziteden korumaya yönelik müdahaleleri gündeme getirmektedir. Bu konuda
özellikle birinci basamakta görev alan sağlık çalışanlarına önemli rol ve sorumluluklar düşmektedir.
Tartışma Soruları:
Örneklem seçimindeki dışlama kriterleri neler olmalı?
Konu başlığımı dikkat çekmek için bu şekilde belirledim. Siz başlık hakkında ne düşünüyorsunuz?
Anahtar Kelimeler: aile hekimliği, obezite, çocuk, beden algısı
119
P59
Sağlıklı Yetişkinlerde Sigara Kullanımı ve Egzersiz Şiddetinin İnflamatuar Belirteçler Üzerine
Etkileri
Berk Can Kızılyaka, Gökçe İşcan, Funda Yıldırım Baş
Süleyman Demirel Üniversitesi
Amaç: Sigaranın insan vücuduna verdiği zararlar oldukça fazladır. Fiziksel aktivite ile sigaranın vücuda
verdiği zararları azaltmak, geriletmek mümkün müdür hipotezimize yanıt bulmak amacıyla 72 gönüllüyü
kapsayan randomize kontrollü bir çalışma planlandı. Bu zararların durumunu belirlemek için her
katılımcıya sigara içme öyküsü, önceden var olan komorbiditeler gibi sorular ile akciğer fonksiyonu
(spirometri), periferik kas gücü (dinamometri), vücut kompozisyonu (biyoelektrik empedans analizi), CO
ölçümü ve inflamatuar belirteçler bakılarak sigara içen ve içmeyenlerin yaşa, cinsiyete, vücut kitle
indeksine göre inflamatuar belirteçler, vücut kompozisyonu, kas gücü ve pulmoner kapasiteyle olan
ilişkilerinin değerlendirilmesi amaçlandı.
Yöntem: Çalışmamızda veri toplama aracı olarak; literatür taranarak tarafımızca oluşturulmuş
sosyodemografik bilgi formu, Fagerström Nikotin Bağımlılık Testi ve Uluslararası Fiziksel Aktivite
Anketinin kendi kendine uygulanabilen kısa formu uygulanacaktır. Aynı gün akciğer fonksiyonu,
taşınabilir bir spirometre ile değerlendirilerek, periferik kas kuvvetini tahmin etmek amacıyla bir
elektronik dinamometre aracılığı ile kas güçlerinin ölçülecek, Tanita ile ağırlık, BMI, vücut yağ yüzdesi,
kas kütlesi, yağ kütlesi, mezurayla bel çevresi ve bel-kalça oranı dahil olmak üzere vücut kompozisyonunu
değerlendirilecektir. Venöz kan tahlilinde trigliserit, total kolesterol, HDL, LDL, Glikoz, tam kan, IL-1,
IL-6, CRP, Fibrinojen, Albumin, İnsülin bakılacaktır.
Bulgular: Çalışma fikir aşamasındadır.
Sonuç: Birincil çıktı olarak kişilerin sigara içenlerde ve egzersiz yapanlardaki mevcut durumu
inflamatuar belirteçler ve akciğer ve kas gücü açısından ortaya koymak, ikincil çıktı olarak birinci
basamaktaki yaşam tarzı önerilerinin arka planını çalışmalarla güçlendirerek kişilerin ikna olmasına
yardımcı olması amaçlanmaktadır.
Tartışma:
• Fiziksel aktivite durumunu değerlendirmek için başka öneriniz olur mu?
• İnflamatuar belirteçler açısından eklemek istediğiniz başka belirteç var mıdır?
Anahtar Kelimeler: sigara, egzersiz, inflamasyon
120
P60
Boş Zaman Aktivitelerinin Kadınlarda Yaşlanma Anksiyetesi Üzerine Etkisi
Buğu Usanma Koban
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Abd
GİRİŞ: İnsanlarda yaşlanma; biyolojik değişimin yanı sıra süreçteki toplumsal, psikolojik ve ekonomik
faktörler ile değerlendirilmektedir. Kadınlar ve erkeklerde yaşlanma deneyimlerinin farklı olduğu
bilinmektedir. Sosyal gerontolojide kadınların yaşlanması genellikle acı verici bir deneyim olarak
tanımlanmaktadır. Yaşlanmaktan korkmak konusunda da kadın ve erkek arasında farklılık olduğu
bildirilmektedir.
Yaşlanma korkusunu gidermede en önemli etkenin başarılı bir yaşlanma süreci geçirmek olduğu
bilinmektedir. Başarılı yaşlanma için aktif yaşam biçiminin sürdürülmesinde boş zaman aktiviteleri rol
oynamaktadır. Türkiye’de değişik yaş gruplarındaki kadınların boş zaman aktivitelerine katılımlarının
kısıtlı bulunmuştur. Bununla birlikte, boş zaman engelleri ve cinsiyet arasındaki ilişkiyi irdeleyen
çalışmalarda dünya genelinde benzer sonuçlar elde edilmiş olması, kadınların boş zaman aktivitelerine
katılım konusunda yaşadığı sıkıntıların evrensel olduğunu göstermiştir.
Bu çalışmada, orta yaşlı kadınların boş zaman aktivitelerini incelemek ve bu aktivitelerin yaşlanma
anksiyetesi üzerine etkilerini araştırmak amaçlanmaktadır.
YÖNTEM: Kesitsel tipteki araştırmaya Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim Araştırma Hastanesi’ne
bağlı Eğitim Aile Sağlığı Merkezlerine (EASM) kayıtlı 40-59 yaş arasındaki kadınlar dahil edilecektir.
Katılımcılar telefonla aranarak EASM’ye davet edilecektir. Çalışmaya katılmayı kabul edenlerden
bilgilendirilmiş onam alınmasının ardından kişisel bilgileri yüz yüze görüşme ile kaydedilecektir.
Ardından, katılımcıların boş zaman aktivitelerinin çeşitlerinin ve sıklıklarının belirtildiği anketi
doldurmaları istenecek ve Orta Yaş Kadınlar için Yaşlanma Anksiyetesi Ölçeği uygulanacaktır. Veriler
SPSS v.25 programında uygun istatistiksel yöntemler ile analiz edilecektir.
BULGULAR: Araştırmanın bağımsız değişkenleri katılımcıların boş zaman aktivitelerinin yanı sıra
sosyodemografik özellikleri (medeni durum, çalışma durumu ve meslek, aylık kazanç) ve kronik hastalık
varlığıdır. Bağımlı değişken Orta Yaş Kadınlar İçin Yaşlanma Anksiyetesi Ölçeği skorudur.
SONUÇ: Literatürde kadınlarda yaşlanma anksiyetesi genellikle menopoz evresi ile ilişkilendirilmiş olup
40-59 yaş arasını kapsayan çalışmalara rastlanmamaktadır. Bu çalışmanın; birinci basamakta bu konuda
farkındalık oluşturması VE anksiyetenin yönetiminde boş zamanları değerlendirme tutumuna dikkat
çekerek kadınların efektif aktivitlere yönlendirilmesi için kanıta dayalı altyapı oluşturması
beklenmektedir.
TARTIŞMA SORULARI
• Genel anksiyete düzeyi değerlendirilmeli midir?
• Hariç tutulması gereken gruplar kimler olmalıdır? (örn: depresyon varlığı sorgulanarak dışlanmalı
mı?)
Anahtar Kelimeler: boş zaman aktiviteleri, yaşlanma, kadın sağlığı, sağlıklı yaşlanma
121
P61
EVDE SAĞLIĞA KAYITLI 65 YAŞ ÜZERİ HASTALARDA ANEMİ SIKLIĞI VE İLİŞKİLİ
DURUMLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Emre Köktaş, Özge Tuncer
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi
GİRİŞ: Anemi Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre hemoglobin değerinin erkeklerde 13 g/dl,
kadınlarda ise 12 g /dl altında olması olarak tanımlanır. Anemi, geriatrik popülasyonda (65 yaş ve üstü)
sık rastlanan bir problem olup, görülme oranı yaş ile birlikte artmaktadır. Yaşlılarda anemi sebepleri üç
ana gruba ayrılır; en sık demir eksikliği olmak üzere beslenme eksikliği, kronik inflamasyon anemisi ve
açıklanamayan
anemi. ABD’de
gerçekleştirilen
‘’National
Health
and Nutrition Examination Survey(NHANES) III’’ çalışmasında elde edilen verilere göre ABD’deki yaşlı
bireylerde anemilerin %34’ünden özellikle demir,vitaminB12 ve/veya folat olmak üzere gıda eksikliğinin
sorumlu olduğunu göstermektedir. Bu çalışmamızdaki amacımız; evde sağlık kapsamında takip ettiğimiz
65 yaş ve üzeri hasta popülasyonunda anemi sıklığını belirlemek, etyolojik açıdan hangi sebeplerin öne
çıktığını değerlendirmek ve bu sebeplerin hastaların beslenmeşekli ve günlük yaşamda yardıma
bağımlılık gibi parametrelerle ilişkisini araştırmaktır.
YÖNTEM: Araştırma Modeli: Retrospektif Kesitsel Analitik
Evren: Evde Sağlık Birimi kapsamında takip edilen 65 yaş üstü hastalar
Örneklem: Evde Sağlık Birimi kapsamında takip Edilen 65 yaş üstü anemisi olan hastalar
Veri toplama Yöntemler: Hemoglobin değeri, BARTHELL bağımlılık indeksine göre
skoru, komorbiditeleri, beslenme şekli, yaşı, cinsiyeti, bakımvereni gibi hastanın sosyodemografik
özellikleri ve hastalık durumu ile ilgili bilgileri içeren sorular
VERİ TOPLAMADA DIŞLAMA KRİTERLERİ:
• DSÖ tanımına göre anemi olmaması
• 65 yaşın altında olması
BULGULAR
Bağımlı Değişkenler: Hemogram değeri
Bağımsız Değişkenler: Yaş, cinsiyet, KomorbidHastalıklar, Kullanılan ilaçlar, beslenme şekli, Barthell
bağımlılık indeksi
SONUÇ: Araştırmamız geriatrik popülasyonda anemi etyolojileri açısından literatüre katkı sağlayacaktır.
TARTIŞMA SORULARI:
1) Yaşlı hastalarda gelişen aneminin etyolojisinde hangi sebepler yer almaktadır?
2) Yaşlı hastaların beslenme şekliyle anemi gelişmesi açısından bir ilişki var mıdır?
3) Anemi saptadığımız hastalarda önerdiğimiz tedavi yöntemleri fayda sağlamış mı?
Anahtar Kelimeler: evde sağlık hizmetleri, anemi, bağımlılık düzeyi
122
P62
Yaşlı Bireylerde Diyabet Yükü İle Psikolojik İyi Oluş Hali Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
Emre Vural, Şeyma Ünüvar, Hüseyin Elbi, Fatih Özcan
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Ad
Giriş: Diyabet insidansı yaşlanma ile giderek artış göstermektedir. İleri yaştaki diyabet hastaları sıklıkla
depresyon ve düşük iyi-olma hali gibi genel psikolojik problemlere eğilimlidirler. Aynı zamanda diyabetik
komplikasyonlar, diyabet tedavisi ve eşlik eden diğer kronik hastalıklar nedeni ile ileri yaştaki bireyler
diyabete özgü hastalık yükünü daha yoğum yaşamaktadırlar. Bireylerde yaşlılık fizyolojik olarak yük
oluştururken, bu dönemde sürece eklenen diyabet ve komplikasyonları bireye ikinci bir yük
oluşturmaktadır. Bu nedenle ileri yaşlı diyabet hastaları diğer diyabet hastalarından çok daha fazla bir
yükle karşı karşıya kalmaktadırlar. Psikolojik iyi oluş, yaşamdan memnuniyet, olumlu olumsuz
duygulanım gibi bilişsel ve duyusal bileşenlerden oluşan çok boyutlu bir olgudur. Bu çalışmada ileri
yaştaki diyabet hastalarında hastalık yükünün psikolojik iyi oluş ile ilişkisinin değerlendirilmesi
amaçlanmıştır.
Yöntem: Kesitsel desende planlanan bu çalışma Manisa ilinde belirlenene ASM polikliniklerine başvuru
yapacak olan yaşlı bireylerde DM hastalarından oluşacaktır. Araştırmaya katılmak için gönüllü olan
bireylerin onamları alındıktan sonra veriler araştırmacılar tarafından yüz yüze doldurulacaktır. Bu
çalışmada, katılımcılarda Yaşlılarda Diyabet Yükü Ölçeği ile Yaşlılarda Psikolojik İyi Oluş Hali
Ölçeğinin puanları arasında orta düzeyde negatif yönde doğrusal bir ilişki (H0:r=-0.30, H1:r=-0.50) olup
olmadığının değerlendirilmesinde 0.80 güç ve 0.05 hata payı göz önünde bulundurularak yapılan
örneklem büyüklüğü hesabında çalışmaya en az 139 alınması gerektiği belirlenmiştir. Örneklem
büyüklüğü hesabı, G*Power 3.1.9.7 programı ile yapılmıştır. Katılımcılara araştırmacı tarafından
hazırlanan sosyodemografik verileri ve hastalıklarına dair soruları içeren tanıtıcı bilgi formu ile Yaşlılarda
Diyabet Yükü Ölçeği ile Yaşlılarda Psikolojik İyi Oluş Hali Ölçeği (YPİOÖ) kullanılacaktır. Veriler anket
formları aracılığıyla toplanacaktır.
Bulgular: Araştırmamız henüz fikir aşamasındadır.
Sonuçlar: Yaşlı DM hasta popülasyonunda hastalığın yükü arttıkça psikolojik iyi oluş halinin azalacağını
öngörmekteyiz.
Tartışma Soruları:
• Katılımcılara genel duygudurum değerlendirilmesi yönünden geriatrik depresyon ölçeği benzeri
ek ölçek kullanılmasını önerir misiniz?
• Psikolojik iyi olma durumunu değerlendirme yönünde ek önerileriniz olur mu?
Anahtar Kelimeler: diyabet yükü, iyi olma hali, yaşlı birey
123
P63
Motivasyonel Görüşme Tekniği Ve Sms Uygulamasının Mamografi Çektirmeye Etkisinin
Karşılaştırılması: Kontrollü Müdahale Çalışması
Gamze Bastem, Arzu Uzuner
Marmara Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş:Meme kanseri dünyada kadınlarda en sık görülen kanser olup tüm kanserler içinde birinci sırada yer
almaktadır. Tarama yöntemi olarak; ayda bir kendi kendine meme muayenesi yapması için danışmanlığın
verilmesi, yılda bir klinik meme muayenesi, 40-69 yaş arasında 2 yılda bir mamografi çekimi
önerilmektedir.Ülkemizde hiç mamografi yaptırmayan kadınların oranı oldukça yüksektir.Yapılan
çalışmalar kadınlara yönelik toplu eğitimin bilgiyi, farkındalığı artırdığını, mamografi yaptırma oranlarını
yükselttiğini göstermiştir. Ülkemizde sms gibi bilgi iletişim teknolojileri kronik hastalık takibinde
kullanılsa da kanser taramalarında kullanımı oldukça sınırlıdır ve bu alanda kullanımlarını artırmaya
ihtiyaç vardır.Motivasyonel görüşme, kişilerin sorunlarını anlamalarını ve değişim amacıyla eyleme
geçmelerini sağlamak için yapılan yardımın özel bir yoludur. Yapılan meta analizlerde kısa görüşmelerde
bile (15 dakika) etkin olduğu belirtilmiştir.Birinci basamakta kısa görüşme tekniği kullanılarak yapılan
klinik çalışmalar olmakla birlikte bu tekniklerin kanser taramalarında kullanılmasının etkinliğini araştıran
çalışmalara rastlanmamıştır.Amacımız birinci basamağa kayıtlı mamografi yaptırmayan 40-69 yaş arası
kadınlarda kısa motivasyonel görüşme tekniği ve sms uygulamasının mamografi çektirmeye etkisinin
karşılaştırılmasıdır.Sonuçlarla beraber mamografi için etkin ve topluma özgü müdahale yöntemi bulmak
amaçlanmıştır.
Yöntem: E-asm de kullanılan hasta kayıt sistemi üzerinden hiç mamografi çektirmemiş kadınlar çalışmaya
davet edileceklerdir.Randomizasyon birimlere göre yapılacağından kura ile motivasyonel görüşme, sms
ile bilgilendirme, motivasyonel görüşme+sms ile bilgilendirme ve kontrol aile sağlığı birimi
belirlenecektir.Motivasyonel görüşme grubundaki kadınlar yüz yüze görüşme için randevu verilerek easm’ye davet edileceklerdir.Sms gruplarına belli aralıklarla hatırlatma mesajları gönderilecektir.Kontrol
grubuna ise bir müdahalede bulunulmayacaktır.Müdahalenin 3. ve 6. Ayında hastalara ulaşılarak
mamografi çektirip çektirmedikleri sorulacaktır.Motivasyonel görüşme grupları ve sms grupları
kıyaslanarak hangi müdahalenin daha etkili olduğuna bakılacaktır.
Bulgular:Çalışmamız planlama aşamasındadır.
Sonuç: Aile hekimlerinin günlük iş yükü arasında meme kanseri taraması için etkili ve kolaylaştırıcı bir
programa ihtiyacı vardır. Bu çalışmanın sonuçlarının mamografi için etkin ve topluma özgü müdahale
yöntemi bulmaya katkı sağlaması öngörülmektedir.
Tartışma Soruları
1)Bu tasarım içinde örneklem hesaplamaya gerek var mıdır?
2)Sms gönderim sıklığıyla ilgili önerileriniz nelerdir?
3)Çalışmanın kalitesini artıracak önerileriniz nelerdir?
Anahtar Kelimeler: meme kanseri, motivasyonel görüşme, sms
124
P64
Yenidoğan döneminde görülen konak ve ilerleyen aylarda gelişen çevresel ve besin alerjileri ilişkisi
M Buğrahan Acar, Gökçe Lara Bodur, Özden Gökdemir
İzmir Ekonomi Üniversitesi
Giriş: Araştırma; özellikle yenidoğan döneminde görülen konak ile ilerleyen aylarda ortaya çıkan çevresel
ve besin alerjileri arasındaki ilişkinin karşılaştırılmasını amaçlamıştır. Çalışmaya özel pediatri
muayenehanesine , aile sağlığı merkezine ve çocuk hastanelerine başvurmuş , çalışmayı gönüllü olarak
kabul etmiş, normal ve sağlıklı büyüme ve gelişme sürecinde olan bebekler dahil edilmesi planlanmıştır.
Yöntem: Bu çalışmada uygun örnekleme yöntemi kullanılarak katılımcılar belirlenmiştir. Veriler çocuk
sağlığı konusunda uzman bir ekibin gözetiminde toplanacak ve analiz edilecektir. Bu araştırma, Helsinki
Bildirgesi ve yerel etik kurul düzenlemelerine tam uyum sağlamayı taahhüt eder. Araştırmaya katılan tüm
bireylerden bilgilendirilmiş onam alınacak ve gizlilikleri korunacaktır. Katılımcılar çalışmanın amacı,
prosedürleri, olası riskleri ve yararları hakkında ayrıntılı bilgi alacaktır.
Çalışmaya aileleri katılmaya gönüllü olan, sağlıklı gelişimine devam eden bebekli aileler seçilmiştir.
Katılımcı seçimi rastgele olmayacak ve gönüllülüğe dayalı olacaktır.
Toplanan veriler, yalnızca araştırmaya katılan yetkili personelin erişebileceği güvenli bir veri tabanında
saklanacaktır. Analizler katılımcı gizliliğini koruyacak şekilde gerçekleştirilecektir.
Araştırmanın olası riskleri değerlendirilecek ve katılımcılar bu riskler konusunda bilgilendirilecektir.
Katılımcılar, araştırma bulgularından ortaya çıkan potansiyel faydaları anlamaları konusunda
bilgilendirilecektir. Katılımcılardan yazılı onam alınacak ve gizlilikleri korunacaktır. Onam formları
katılımcılara araştırmanın amacı, süreci, potansiyel riskleri ve faydaları hakkında detaylı bilgi
verecektir. Araştırmanın bulguları etik ilkelere uygun olarak analiz edilecek ve raporlanacaktır. Sonuçlar
bilimsel dergilerde yayınlanabilir ve konferanslarda sunulabilir.
Sorular:
1) Örneklem seçiminde küme örneklem yöntemi uygun olabilir mi?
2) Aile Sağlığı Merkezi ve 2.-3. basamak sağlık kuruluşları arasında tabakalandırma yapılmalı mı?
3) Rinokonjunktivit Yaşam Kalite Ölçeği” (RQLQ) ve “Astım Yaşam Kalite Ölçeği” (AQLQ)
uygulanmalı mı?
Anahtar Kelimeler: yenidoğan, allerji, ölçek
125
P65
On Sekiz Yaş Altı Çocuğu Olan Annelerin, Çocuklarına Human Papillomavirus Aşısını Yaptırma
Kararını Etkileyen Faktörler Kız ve Erkek Çocuklar İçin Birbirinden Farklı Mıdır?
Gözde Akdeniz, Tolga Günvar
Dokuz Eylül Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
GİRİŞ: İnsan papilloma virüsü, erkeklerde ve kadınlarda hastalığa neden olan cinsel yolla bulaşan bir
patojendir. Birçok tipi bulunmaktadır. Bunlardan tip 6 ve 11 anogenital siğillerin yaklaşık yüzde 90’ına,
tip 16 ve 18 rahim ağzı kanserlerinin yaklaşık yüzde 70’ine, anal kanserlerin yaklaşık yüzde 90’ına ve
orofaringeal, vulva ve penis kanserlerinin önemli bir oranına sebep olur. Ayrıca tip 31,33,45,52 ve 58
rahim ağzı kanserlerinin ek yüzde 20’sinin sebebidir.
HPV enfeksiyonunun edinilmesine ve hastalığa karşı korunmak için aşılar geliştirilmiştir. Bu aşılar, ilk
HPV enfeksiyonunu ve sonraki HPV ile ilişkili lezyonları önlemek için tasarlanmış profilaktik aşılardır.
Erkeklerde HPV ile ilişkili kanserlerin yükü, kadınlarda rahim ağzı kanseri yükünden azdır. Erkek
aşılanmasının yararı, sürü bağışıklığından gelir. Çeşitli modeller, hem erkeklerin hem de kadınların
aşılanmasının, HPV enfeksiyonunu azaltmada, sadece kadınları aşılamaktan daha faydalı olduğunu, ancak
erkek aşılamasının kadın aşılamasından daha az maliyet etkin olduğunu göstermiştir. Ülkemizde bu aşı
ile ilgili yeterli farkındalık yoktur. HPV aşısının toplumca kabul edilerek yaygın bir şekilde
kullanılmasında doktorların hastalara aşıyı önermesi önemli rol oynayacaktır.
Çalışmamızın amacı annelerin çocuklarına HPV aşısı yapma kararlarını etkileyen faktörlerin kız ve erkek
çocukları açısından değerlendirmektir.
YÖNTEM: Araştırma DEÜ Eğitim ASM’lerde 18 yaş altı çocuğu olan annelerle yürütülecektir.
Öncelikle literatür taranarak oluşturulan bir bilgi formu okutulacak, ardından çocuklarına HPV aşısı
yaptırmalarını etkileyen faktörlerin değerlendirileceği, literatür taranarak oluşturulan bir anket
uygulanacaktır. Araştırma tanımlayıcı kesitsel bir çalışma olarak tasarlanmıştır. 0,05 hata payı, %80 güç,
0,5 etki büyüklüğü ve %20 kayıp olasılığını da ekleyerek 400 kişi olarak belirlenmiştir. 400 çocuk rastgele
sayılar tablosu kullanılarak seçilecektir. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistikler
kullanılacaktır. Kategorik değikenler Ki-Kare testi ile sürekli değişkenler korelasyon testleri ile
karşılatırılacaktır. Sürekli değişkenler ile kategorik değişkenler için ise t-testi kullanılacaktır.
BULGULAR VE SONUÇ: Olgu veri formu, kişilerin sosyodemografik özelliklerini, aşı hakkında
fikirlerini ve çocuklarına HPV aşısını yaptırma kararını etkileyebilecek olası faktörleri
sorgulayan literatür taranarak oluşturulan soruları içermektedir. Araştırma veri toplama aşamasındadır.
Anahtar Kelimeler: human papillomavirus, bağışıklama, aşı kararı
126
P66
PERKÜTAN
ENDOSKOPİK
GASTROSTOMİ
SONRASI
KOMPLİKASYONLAR VE YAŞAM KALİTESİNİN ARAŞTIRILMASI
MORTALİTE,
Aslı Bayındır, Özge Tuncer, İbrahim Eryılmaz
Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesi
GİRİŞ: Perkütan endoskopik gastrostomi (PEG) ilk kez 1980'de tanıtıldı ve o zamandan beri uzun süreli
beslenme desteğine veya mide dekompresyonuna ihtiyaç duyan hastaların tercih ettiği yöntem haline
geldi. PEG yerleştirilmesinin ana endikasyonları, nörolojik hastalığı, obstrüktif kanseri, disfaji veya
obstrüksiyon nedeniyle yetersiz oral alıma neden olan, travması olan hastalarda enteral beslenme ihtiyacı
veya malign barsak tıkanıklığı olan hastalarda mide dekompresyonu ihtiyacıdır. Hastanın yaşam
beklentisi 30 günden azsa beslenme desteği için PEG genellikle önerilmez. Gastrostomi için açık
cerrahiye kıyasla PEG'in avantajlarından bazıları, genel anestezi gerektirmemesi ve önceki çalışmaların
daha düşük komplikasyon oranları göstermesidir. Yakın zamanda yapılan bir meta-analizde, PEG
uygulanan hastaların nazogastrik tüp uygulanan hastalara göre komplikasyon oranlarının daha düşük
olduğunu ve büyük olasılıkla daha yüksek bir yaşam kalitesine sahip olduğunu, ancak mortalite
oranlarında anlamlı bir fark olmadığını bulmuşlardır. Gastrostomi sonrası yara enfeksiyonu, kanama,
hematom oluşumu, aspirasyon pnömonisi, mide perforasyonu gibi çeşitli komplikasyonlar da
gelişebilmektedir. Pnömoperitonyum genellikle minör kabul edilen bir komplikasyon olmasına rağmen,
önceki bir çalışmada PEG yerleştirilmesinden sonra pnömoperitonyumla ilişkili mortalite rapor
edilmiştir. Kısa süreli tüple besleme için nazogastrik tüp yerleştirilmesi gibi daha az invaziv alternatiflerin
mevcut olduğu göz önüne alındığında, gastrostomi güvenliğinin değerlendirilmesi önemlidir. Otuz günlük
mortalite perkütan gastrostominin güvenliğini değerlendirmede en önemli göstergelerden biridir. Bu
çalışmanın amacı PEG sonrası 30 günlük ve 90 günlük mortalite oranlarını, komplikasyon sıklıkları ve
nedenlerini tespit etmek ve PEG sonrası yaşam kalitesi ile ilgili değişiklikler açısından dğerlendirme
yapmak amaçlanmıştır.
YÖNTEM:
Araştırma Modeli: RETROSPEKTİF KESİTSEL ANALİTİK
Evren: PERKÜTAN ENDOSKOPİK GASTROSTOMİLİ HASTALAR
Örneklem: Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesinde takip edilen PEG’li hastalar
Veri Toplama Yöntemleri: İzmir'in Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesi'nde 1 Ocak 2022 ile 1Nisan
2024 tarihleri arasında ilk PEG yerleştirmesi yapılan tüm yetişkin hastaların retrospektif analizini
gerçekleştirilecektir.
VERİ TOPLAMADA DIŞLAMA KRİTERLERİ:
• Hasta dosyalarından mortalite,komplikasyon ile ilgili bilgilere ulaşılamaması
BULGULAR:
Bağımlı Değişkenler: yaşam kalitesi, Komplikasyonlar, mortalite
Bağımsız Değişkenler: Yaş , Cinsiyet, Komorbid Hastalıklar
Anahtar Kelimeler: PEG, MORTALİTE, KOMPLİKASYON, YAŞAM KALİTESİ
127
P67
Anksiyete ile Somatik Semptom ve İlişkili Bozukluklar Arasındaki Neden-Sonuç İlişkisi: UK
Biobank Mendelian Randomizasyon Çalışması
Mehmet Göktuğ Kılınçarslan, Erkan Melih Şahin
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Birinci basamak sağlık hizmetlerindeki hastaların yaklaşık üçte birine en az bir somatoform
bozukluk teşhisi konulabilir. Somatizasyon aşırı sağlık hizmeti kullanımına yol açabilir ve 2002'de ABD
için yıllık yaklaşık 256 milyar dolarlık fazla sağlık harcamasına neden olmuştur. Somatik Semptom ve
İlişkili Bozukluk (SSİB) hastalarında anksiyete bozukluğu görülme prevalansı yaklaşık %55’tir.
Somatizasyon ile anksiyete arasındaki nedensellik ilişkisi literatürde sıkça çalışılmış ve somatizasyon
anksiyeteye neden oluyor, anksiyete somatizasyona neden oluyor veya aradaki ilişki çift yönlü gibi tüm
olasılıklara dair kanıtlar ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada somatizasyon ile anksiyete arasındaki nedensel
ilişkinin Mendelian randomizasyonu yöntemi ile incelenmesi amaçlanmıştır.
Yöntem:
Çalışma Dizaynı ve Örneklem: Mendelian Randomizasyon (MR) – tek örneklem dizaynındaki bu çalışma
UK Biobank verileri üzerinden yürütülecektir.
MR genetik bilgileri kullanarak nedensel çıkarımlar yapmak için kullanılan bir analiz yöntemidir. MR
özellikle randomize klinik çalışmaların mümkün olmadığı durumlarda kullanılabilmesi nedeniyle giderek
daha fazla popülerleşmektedir.
UK Biobank, 2006-2010 yılları arasında çalışmaya dahil edilen 40-69 yaş aralığında 500.000'den fazla
katılımcıyı içeren çok büyük ve detaylı bir prospektif kohort çalışmasıdır.
Sonuç değişkeni: Somatik Semptom ve İlişkili Bozukluklar teşhisi konmuş olması sonuç değişkeni olarak
kabul edilecektir. Toplamda 3016 katılımcı. (UK Biobank alanı 130914)
Genetik değişkenler: Genome-wide association study tarafından elde edilen anksiyete ile ilgili tek
nükleotit polimorfizmleri genetik değişkenler olarak kullanılacaktır.
İstatistiksel Analiz: Verilerin analizi için “two-stage least squares” (2SLS) yöntemi ile yapılacak MR-tek
örneklem analizi kullanılacaktır. Analizler R programında uygun paketler ile yapılacaktır.
Tartışma soruları
• MR analizi nasıl yapılır? (iş birlikleri)
• Tek örneklem MR yerine çok örneklemli MR mı tercih etmeliyim?
• Nedensellik bağı merak edilen başka hangi konular bu yöntem ile araştırılabilir?
Anahtar Kelimeler: Mendel randomizasyon analizi, Anksiyete, Somatoform bozukluk
128
P68
Bir Üçüncü Basamak Hastaneye Başvuran Hastalarda Ortoreksiya Nervosa Sıklığı ve Cinsiyet ile
İlişkisi
Melike Hazal Yıldız, Serap Akyüz Öksüz, Gülseren Pamuk
İkçü Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Kliniği
Giriş: Bu çalışmanın amacı bir eğitim araştırma hastanesine başvuran hastaların ortoreksiya nervosa (ON)
sıklığını ve cinsiyetin ON üzerine etkisini ortaya koymaktır.
Yöntem: Tanımlayıcı tipte planlanan bu çalışmanın 01.05.2024-30.10.2024 tarihleri arasında yapılması
planlanmaktadır. Çalışmanın evrenini İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim Araştırma
Hastanesi poliklinik herhangi bir nedenle başvuran 18 yaş ve üzeri hastalar oluşturacaktır. Çalışmaya
herhangi bir yeme bozukluğu olan hastalar alınmayacaktır.
Örneklem büyüklüğü, open epi istatistik programı ile hesaplanmıştır. Literatürde ON (ortoreksiya
nervosa) sıklığı %16.4 ile %45.3 arasında bildirildiğinden sıklık %30.85 olarak alınmıştır. Evreni
bilinmeyen formülünden sıklık %30.85 alındığında %95 güven aralığı % 80 güç % 5 hata payı ile en az
328 kişiye ulaşılması gerekmektedir.
İlk olarak katılımcılara çalışma hakkında bilgi verilecek ve gönüllü olan bireylerin sözlü ve yazılı onamı
alınacaktır. Katılımcılara araştırmacılar tarafından geliştiren sosyo-demografik verilere yönelik anket, ve
kişilerin ortoreksiya nervoza olup olmadıklarını belirleyen 16 soruluk Teruel Ortoreksiya Ölçeği (TOÖ)
uygulanacaktır. Sosyodemografik veri anketinde katılımcıların yaş, cinsiyet, medeni durum, eğitim
düzeyi, gelir düzeyi, kronik hastalık varlığı gibi kişisel verilerinin yanında beslenme şekli hakkında
soruları sorulması planlanmaktadır
Bulgular: Bağımsız değişken: Ortoreksiya nervosa olma durumu
Bağımsız değişken: Yaş, cinsiyet, medeni durumu gibi sosyo demografik veriler
Sonuç: Bu araştırma ile bir beslenme bozukluğu tipi olan ortoleksi sıklığı belirlenecek ve beslenme
eğitimleri bu açıdan da ele alınacaktır. Bilimsel açıdan diğer yeme bozukluklarına görece daha yeni bir
alt tipi olan ortoleksi ile yapılan bir araştırmanın literatüre katkı sağlayacağını düşünmekteyiz
Tartışma
• Başka bir anket önerir misiniz
• Sosyo demografik verilerde ek öneriniz olur mu
Anahtar Kelimeler: Ortoreksiya Nervoza, Cinsiyet, Üçüncü Basamak
129
P69
Birinci Basamakta Kolon Kanseri Taramasına Yönelik Düşünceler: Bir Nitel Araştırma
Oğulcan Çöme, Merve Saniye İmançer, Gizem Limnili, Nilgün Özçakar
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği Anabilim Dalı, İzmir
Giriş: Birinci basamakta kolon kanseri taraması sağlık bakanlığı tarafından 50 yaş üzerindeki tüm
bireylere önerilmektedir. Bu tarama programı içinde Gaitada Gizli Kan (GGK) testi ve kolonoskopi
bulunmaktadır. Erken tanı, hastalıkların tedavi edilme şansını artırırken, sağlık hizmetlerinin etkinliğini
ve hasta yaşam kalitesini önemli ölçüde iyileştirebilir. Özellikle birinci basamak sağlık hizmetlerinde,
tarama programlarının hastalar tarafından benimsenmesi ve etkin bir şekilde uygulanması, hastalıkların
erken teşhisine ve tedavisine yönelik önleyici yaklaşımların güçlendirilmesinde temel bir rol
oynamaktadır. Bu araştırma, bireylerin kolon kanseri taramasına ilişkin düşüncelerini ve deneyimlerini
anlamak üzere planlanmıştır.
Yöntem: Bu nitel araştırmada, 50-70 yaş arasında olan, kendisine kolon kanseri taraması önerilen ancak
kabul etmeyen bireylerin konuya ilişkin düşünceleri araştırılacaktır. Ölçüt örneklem yöntemiyle
katılımcılar seçilerek yarı yapılandırılmış bireysel görüşmelerle veri toplanacaktır. Görüşmeler,
katılımcıların rahat hissettikleri bir ortamda, önceden yeri ve zamanı belirlenerek gerçekleştirilecek ve
genellikle 45-60 dakika sürecektir. Görüşmeler, ses kaydedicilerle kaydedilecek ve daha sonra çözümleme
yapılacaktır. Toplanan veriler, tematik analiz yöntemi kullanılarak incelenecektir. İlk olarak,
çözümlemeler dikkatlice incelenecek ve önemli kavramlar ve desenler belirlenecektir. Daha sonra,
belirlenen temalar ve alt temalar kodlanacak ve kategorize edilecektir. Kodlama süreci, araştırmacılar
arasında anlaşmaya varılana kadar interaktif olarak gerçekleştirilecektir. Son olarak, temaların ve alt
temaların anlamı ve ilişkisi üzerine derinlemesine bir analiz yapılacak ve elde edilen bulgular, çalışmanın
sonuçlarıyla ilişkilendirilerek tartışılacaktır.
Bulgular: Araştırma tasarı aşamasındadır.
Tartışma: Araştırma tasarı aşamasındadır.
Sonuç: Bu araştırma, bireylerin kolon kanseri taramaları konusundaki düşünce ve deneyimlerini
derinlemesine incelemeyi amaçlamaktadır. Elde edilecek bulgular, bu taramaya katılımı artırmak için
gerekli stratejilerin belirlenmesine yardımcı olabilir.
Tartışma Soruları:
• Kolon kanseri taramasına ilişkin yapılan ön araştırmalar ışığında, katılımcıların bu testlere yönelik
tutumlarını etkileyebilecek faktörler neler olabilir?
• Kolon kanseri taramasına ilişkin toplumsal algılar ve bireylerin deneyimlerinden kaynaklanan
olası beklentiler nelerdir? Bu beklentiler, bireylerin testlere yaklaşımlarını nasıl etkileyebilir?
• Kolon kanseri taramasını kabul etme düzeyini artırmak ve katılım oranlarını yükseltmek için hangi
stratejiler önerilebilir?
Anahtar Kelimeler: erken teşhis, sağlık hizmetleri, kolon kanseri taraması
130
P70
Aydın İli Efeler İlçesi Birinci Basamak Sağlık Kuruluşlarında Görev Yapan Aile Hekimlerinin
Akılcı Antibiyotik Kullanımı Ve Hastalara Yaklaşıma Etkisi
Müzeyyen Akın, Melda Dibek Büyükdinç
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Antibiyotikler ülkemizde ve dünyada en sık reçete edilip kullanılan ilaç gruplarındandır. Akılcı
ilaç kullanımı ise; hastaların klinik ihtiyaçları doğrultusunda, yeterli sürede, uygun dozlarda en düşük
maliyetle ilaçlarını almaları demektir. Enfeksiyonlarla mücadelede çok sık kullanılan antibiyotiklerin
gereksiz reçete edilmesi, kişilerin reçetesiz antibiyotik alabilmeleri ve tıbbi gereksinimler dışında
kullanılmaları direnci arttırmaktadır. Direnç gelişmesi tedaviyi zorlaştırmakta ve ekonomik açıdan zarara
neden olmaktadır. Akılcı ilaç kullanımında farkındalık oluşturmak yasal düzenlemeler, doğru bilgiye
sahip olmak ve eğitim ile mümkündür. Akılcı antibiyotik kullanımı hastane yatış süresinin, hastalığın
şiddetinin ve ilaç yan etkilerinin azalmasında oldukça önem arz etmektedir. Hasta, bir birey olarak
değerlendirilmeli ve tedavi sürecinde tıbbi bilgilerin doğru bir şekilde uygulanması sağlanmalıdır. Ayrıca,
tedaviye ilişkin kararlar alınırken, bireyin zihinsel ve fiziksel durumu, cinsiyeti, yaşı ve sosyal çevresi
gibi faktörler göz önünde bulundurulmalıdır. Dolayısıyla, tedavi planlaması yapılırken tüm bu değişkenler
dikkate alınmalıdır. Biz bu çalışmada Aydın ili Efeler ilçesi birinci basamak sağlık kuruluşlarında görevli
aile hekimlerinin akılcı antibiyotik kullanımı ve hastalara yaklaşıma etkisini araştırmayı amaçladık.
Yöntem: Kesitsel tanımlayıcı tipteki bu çalışmayı Aydın Efeler ilçesinde görev yapan aile hekimleri
oluşturmaktadır. Çalışmaya katılmayı kabul eden tüm aile hekimleri çalışmaya dahil edilecektir.
Çalışmaya katılmaya gönüllü olmayanlar ve anket formunu eksik dolduranlar çalışma dışı bırakılacaktır.
Tüm katılımcılara literatür taranarak oluşturulan, sosyodemografik verilere ilişkin soruları ve Akılcı
Antibiyotik Kullanımı Bilgi-Tutum Ölçeği’ni içeren bir veri toplama formu yüz yüze anket yöntemi ile
uygulanacaktır. Ölçeğin cronbach alfa katsayısı 0,87 olarak bulunmuştur. Verilerin istatistiki analizleri
SPSS programı aracılığıyla yapılacaktır. Açık uçlu sorulara verilen yanıtlar, verilerin işlenmesi sırasında
kategorize edilerek değerlendirilecektir. Kategorik veriler için ise, ki-kare testi kullanılarak elde edilen
verilerde istatistiksel olarak p<0,05 değeri anlamlı kabul edilecektir.
Bulgular ve Sonuç: Araştırma tasarım aşamasındadır.
Tartışma soruları:
1.Araştırma yöntemi açısından önerileriniz neler olabilir?
2. Çalışmanın kalitesini artıracak önerileriniz nelerdir?
Anahtar Kelimeler: Akılcı antibiyotik, antibiyotik direnci, hasta yaklaşımı
131
P71
Sigarayı Bırakmış Kişilerin Sigaraya Maruziyet Yükünün ve Sigarayı Bıraktıktan Sonra Geçen
Sürenin Solunum Fonksiyon Kapasiteleri Üzerine Etkisi
Seda Nur Korkmaz Özyılmaz, Ülkü Sur Ünal
Marmara Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
GİRİŞ: Sigaranın akciğer kanseri ve astım/KOAH ile neden sonuç ilişkisi net bir şekilde bilinmektedir.
Ancak sigarayı bıraktıktan sonra akciğer kapasitesinin ve dokusunun sigara içmeden önceki haline dönüp
dönmediği ya da ne kadar sürede döndüğüne dair net bir bilgi bulunmamaktadır. Bu bağlamda bu
çalışmadaki amacımız sigaraya maruziyet yükünün ve sigara bırakıldıktan sonraki geçen sürenin akciğer
fonksiyonlarına olan etkisini, bu bağımsız değişkenlerin akciğer fonksiyon kapasitesi üzerine bir fark
yaratıp yaratmadığını araştırmaktır.
YÖNTEM: Çalışmamız kesitsel bir çalışmadır. Çalışmanın evrenini Tuzla Eğitim Aile Sağlığı Merkezine
kayıtlı 18 yaş ve üzeri hastalar oluşturmaktadır. Örneklem hesabı yapılacaktır. Çalışmaya 18 yaş ve üzeri
sigarayı bırakmış kişiler dahil edilecektir. Bu kişilerin sosyodemografik verileri, genel sağlık bilgileri
(kronik hastalık varlığı, kullanılan ilaçlar) ve paket/yıl hesabı yapılarak sigaraya maruziyetleri ve sigarayı
bırakmaları üzerinden geçen zaman yıl cinsinden not edilecektir. Çalışmaya dahil edilen her bir hastaya
ofis spirometrisi ile solunum fonksiyon testi uygulanacaktır. Çalışmanın istatistiksel analizi Jamovi
2.3.28.0 paket programı aracılığyla yürütülecektir. Tanımlayıcı istatistiklerin yanında karşılaştırmalı
analizler ve lojistik regresyon analizi uygulanacaktır.
BULGULAR: Bağımsız değişkenler hastaların yaşı, kronik hastalıkları, sigaraya maruziyet yükü,
sigarayı bıraktıktan sonra geçen süredir. Bağımlı değişkenler akciğer fonksiyon kapasiteleridir.
SONUÇ: Bu çalışma sonucunda sigaraya maruziyet yükünün ve sigara bırakmanın üzerinden geçen
sürenin akciğer fonksiyon kapasiteleri üzerine bir etkisinin olup olmadığı ortaya konacaktır.
TARTIŞMA SORULARI
1-Bu çalışmada bilinen akciğer hastalığı (astım, KOAH, vs.) olan hastalar dışlanmalı mıdır?
2-Çalışmaya dahil edilen kişilerin alt yaş sınırı kaç olmalıdır?
Anahtar Kelimeler: sigara, solunum fonksiyon kapasitesi, sigara bırakma
132
P72
Gelecek Yakın, Peki Aile Hekimleri Hazır mı?
Serap Nabhan, Züleyha Alper
Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği A.d.
Giriş: Günümüzde, tıp alanında olduğu gibi her alanda sürekli olarak değişen ve gelişen bir dünya ile
karşı karşıyayız. Bu değişim ve gelişim, aile hekimliği alanı da dahil olmak üzere sağlık hizmetlerinin
sunumunda önemli etkilere sahiptir. Bu nedenle aile hekimliği uzmanlık eğitimi, bu değişen ve gelişen
dünyaya uyum sağlamak için sürekli olarak revize edilmeli ve güncellenmelidir. Bugünlerde uzman olan
bir aile hekiminin 2060’lı yıllara kadar çalışacağı göz önünde bulundurulursa, bu adaptasyonu
kolaylaştırmak ve hızlandırmak için asistanlık eğitiminde yenilikler yapılması kaçınılmazdır. Bu
adaptasyon sürecinde aile hekimliği asistanlarının ve öğretim üyelerinin farkındalıkları, beklentileri ve
edinilmesi gereken beceriler hakkında kapsamlı bir anlayışa sahip olmak önemlidir.
Bu çalışma, aile hekimliği uzmanlık eğitiminin geleceğe adaptasyonuyla ilgili önemli bir araştırma açığını
doldurmayı amaçlamaktadır.
Yöntem: Bu araştırma, nitel ve nicel araştırma yöntemlerinin bir kombinasyonunu içerecek şekilde
tasarlanmıştır. Araştırmanın katılımcıları, farklı aile hekimliği eğitim programlarında yer alan aile
hekimliği asistanları ve öğretim üyeleri olacaktır.
Nicel araştırma kısmı, literatür taraması ile oluşturulan, çoktan seçmeli ve açık uçlu soruları içeren anket
formu kullanılarak yapılacaktır. Anket formu, katılımcıların adaptasyon süreciyle ilgili farkındalıklarını,
beklentilerini ve geleceğe yönelik becerileri değerlendirmek için tasarlanacaktır. Anket verileri,
istatistiksel analizlerle değerlendirilecek ve katılımcıların genel görüşlerini ve eğilimlerini ortaya
çıkaracaktır.
Nitel araştırma kısmı, odak grup görüşmeleri veya yarı yapılandırılmış mülakatlar gibi derinlemesine
görüşmelerle gerçekleştirilecektir. Bu görüşmeler, katılımcıların deneyimlerini ve perspektiflerini daha
detaylı bir şekilde anlamak için kullanılacaktır. Nitel veriler, tematik analiz yöntemi kullanılarak
değerlendirilecek ve derinlemesine bir anlayış sağlayacaktır.
Araştırmanın sonuçları, aile hekimliği eğitim programlarının adaptasyonu için stratejiler geliştirmek
amacıyla değerlendirilecek ve yorumlanacaktır.
Bulgular: Çalışma tasarım aşamasındadır.
Sonuç: Çalışmamızda aile hekimliğinin geleceğine asistanların hazır olup olmadığına dair durum tespiti
yapılması ve nasıl daha iyi hazırlanacaklarına dair öneriler ortaya koyulması amaçlanmaktadır.
Tartışma Soruları:
1. Çalışmamızı yalnızca aile hekimliği uzmanlık öğrencileri ile mi yürütmeliyiz?
2. Çok merkezli yapılmasını kolaylaştıracak önerileriniz var mı?
3. Anketimizde sormamızı önerdiğiniz soru var mı?
Anahtar Kelimeler: Gelecek, Aile hekimliği uzmanlık eğitimi, Geleceğe hazırlık
133
P73
Kilolu ya da Obez Psoriasisli Olguların Sağlıklı Kilo Vermeleri ve Yaşam Niteliğine Etkisi
Yankı Göksoy, Efe Gürbüz, Özden Gökdemir
İzmir Ekonomi Üniversitesi / Tıp Fakültesi
Giriş: Dünya Sağlık Örgütü'ne göre, Beden Kitle İndeksi (BKİ) 30 ve üzeri olan bireyler obez olarak
tanımlanmaktadır. Obezite, sadece kendisi değil, aynı zamanda neden olduğu insülin direnci ile Metabolik
Sendrom kriterlerine de dahil edilmektedir. Bu çalışma, aile hekimliği polikliniklerine başvuran yetişkin
bireylerde obezite ve Metabolik Sendrom sıklığı ile ilişkili faktörlerin değerlendirilmesinin yanı
sıra kilolu ya da obez olan Psoriasisli olguların sağlıklı kilo vermelerinin hastalık üzerine etkisinin
araştırılmasını amaçlamaktadır.
Yöntem: Bu çalışma planlama aşamasındadır. İki bölümden oluşması öngörülmektedir.
1) Kesitsel tanımlayıcı: Eylül 2024 – Eylül 2025 tarihleri arasında çalışmaya dahil etme kriterlerine sahip
hastalara yüz yüze görüşme tekniği ile anket uygulanıp ölçüm değerleri ve Psoriasis tanıları, kullanılan
ilaçlar, hastalığın şiddeti kaydedilecektir. Katılımcılara araştırma hakkında kısaca bilgi verilerek
çalışmaya katılmadan önce sözel ve yazılı izinleri alınacaktır.
2) Onay veren hastalar, 6 ay süre ile izlenecektir. İzlem sırasında, katılımcıların yaşları, cinsiyetleri,
meslekleri, öğrenim durumları, beslenme alışkanlıkları, boy, ağırlık, bel çevresi, arteriyel kan basınçları
ölçülecektir. Beden kitle indeksi (BKİ) = Ağırlık (kg)/Boy (m²) formülü ile hesaplanacaktır. Günümüzde
gittikçe artan "Obezite" sorunu yanı sıra farklı kronik hastalıkların yönetimini de güçleştirebilmektedir.
Koruyucu hekimlik açısından, kanıta dayalı veriler sunabilmek aile sağlığı merkezlerinde birey ve toplum
sağılığı için önem taşımaktadır. Yaşam biçimine ilişkin hastanın değerlendirilip öneriler
sunulabilmesi ortaya çıkabilecek diğer sorunları da önleyebilir.
Sorular:
1- Hastalık aktivitesi azalır- izlem aile hekimliği biriminde nasıl yapılabilir?
2- Kardiyovasküler komorbidite riski azalır- risk hesaplama açısından hangi yöntemler kullanılabilir?
3- Kiloya göre verilen ilaç dozu azalır ve ilaç yan etkilerinden de korunulmuş olur - çalışma sırasında
standartizasyon nasıl sağlanabilir?
4- Tanı kriteri olarak hangi rehber kullanılmalı (Türkiye Endokrinoloji Metabolizma Derneği’nin
önerdiği, Uluslararası Diyabet Federasyonu'nun önerdiği) ?
Anahtar Kelimeler: yaşam biçimi, obezite, psoriasis
134
P74
“KAÇ YAŞINDA HISSEDIYORSUNUZ?” SORUSUNUN ETKI VE YARARLARI KONUSUNDA
HEKIMLERIN DEĞERLENDIRMELERI
Tevfik Tanju Yılmazer
İzmir Gazi Hastanesi Evde Sağlık Birimi
Giriş: Bireyler olduklarından daha genç, daha yaşlı ya da tam oldukları yaşta hissedebilirler. Özellikle
ileri yaşlarda kronolojik yaşından daha genç hissedenlerin daha iyi işlevsel sağlık içinde
oldukları bilinmektedir.
Kişinin hissettiği yaşın belirlenmesi hekimler için anlamlı ve yararlı bir değerlendirme aracıdır ve
çalışmalarla “hissedilen yaşın” fizyolojik ve sağlık belirlenmesi açısından kronolojik yaştan üstün olduğu
belirlenmiştir. Kişilerin kaç yaşında hissettiklerini sorgulamanın etkinliği hakkında bilgimiz azdır. Bunun
ilk adımı olarak; hekimlerin rutin muayeneleri sırasında hastalarına “Kaç Yaşında Hissediyorsunuz?”
Sorusunu Sormaları kuvvetle önerilebilir.
Yöntem: Prospektif anket çalışması olarak yürütülecek çalışmada aktif olarak çalışmakta olan
hekimlerden belirli sayıda 50 yaş ve üzerindeki uygun görecekleri hastaları muayeneleri ya da
hastalarla görüşmeleri sırasında onlara "Kaç Yaşında Hissediyorsunuz?" sorusunu sormaları ve
sonrasında da değerlendirmede bulunmaları istenecektir. Bu amaçla kendilerine bir anket verilecektir.
Verilerin analizinde SSPS paket programı kullanılacak; tanımlayıcı istatistikler belirlenecek, kattegorik
değişkenler arasındaki ilişkiler ve numerik verilerin analizi yapılacak anlamlılığı belirlenen faktörler
arasındaki ilişki araştırılacaktır.
Bulgular:
Hastaya ait demografik değişkenler: Yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, çalışma, medeni, sağlık durumu.
Hekime ait değişkenler: Yaş, cinsiyet, hekim olarak çalışma yılı, iş yoğunluğu, çalışma bölgesi, hekimin
kaç yaşında hissettiği olarak kayıt edilerek istatistiksel değerlendirme yapılacaktır.
Sonuç: Hekimlerin hastalarına “Kaç yaşında hissediyorsunuz?” sorusunu sormalarının yararı konusunda
farkındalık oluşturmak.
Hekimlerin hastalarını değerlendirirken rutin sorgulama sırasında “Kaç yaşında hissediyorsunuz?”
sorusunu sormalarını sağlayarak hastanın hekim ile olan iyileştirici ilişkisini geliiştirmek.
Tartışma Soruları:
1.Hekimlerin özellikle 50 yaş üstü hastalarına “Kaç Yaşında Hissediyorsunuz?” sorusunu sormalarının
yararı olur mu?
2.Hekimlerin hastalarının bu sorudan yarar görme durumlarını değerlendirmeleri mümkün olur mu?
3.Hekimler arasında farklı görüş oluşmasına neden olabilecek faktörler neler olabilir?
Anahtar Kelimeler: Yaş, algı, hissedilen
135
P75
Bursa Uludağ Üniversitesi Hastanesi Sağlık Çalışanlarında Post-Covid Sendromu Semptom ve
Bulgularının Görülme Sıklığı
Alis Özçakır, Canan Tuz Yılmaz, Elzem Nur Gül
Bursa Uludağ Üniversitesi
GİRİŞ: Covid-19 enfeksiyonunu geçiren hastaların çoğu, %3 – 5 ölüm oranı ile iyileşmiştir. Ancak,
iyileşen bu hastaların bazılarının, PCS (Post-Covid Sendromu) veya Uzamış Covid sendromu olarak
tanımlanan semptomları yaşadığı gözlenmiştir (Batiha, 2022). PCS Covid-19 enfeksiyonu geçiren ve
iyileşen hastada, dalgalanmalarla seyreden semptom ve bulguların başka nedenlerinin dışlanması şartı ile
on iki haftadan uzun sürmesi ve en az iki ay devam etmesi olarak tanımlanmaktadır (NICE,2020).
Çalışmamızın amacı Covid-19 geçiren sağlık çalışanlarında PCS gelişme insidansı ve etkili faktörlerini
araştırmaktır.
YÖNTEM: Çalışmaya Bursa Uludağ Üniversitesi Hastanesi’nde çalışan 4224 personel dahil edilmiştir.
PCS semptom ve bulguları; personeller telefonla aranarak, literatür taranarak hazırlanan anket üzerinden
sorgulanarak veriler elde edilecektir. Sonrasında SPSS 22.0 versiyonu üzerinden analiz yapılacaktır.
BULGULAR: Sağlık çalışanlarından 1353 kişisi COVID 19 geçirmiş olup, devam eden araştırmamızda
30 kişiye ulaşılmıştır. Ulaşılan sağlık personelinden 13’ünde herhangi bir semptom bulunmazken, 15
kişide yaygın halsizlik yorgunluk uzun süre devam etmiş ve 2 kişi de ise karaciğer fonksiyon testlerinde
geçici bozulma meydana gelmiştir.
SONUÇ: Aile hekimliği polikliniğine başvuran sağlık personellerinde, olası Post-covid sendromuna karşı
dikkatli olunmalı ve semptom sorgulaması atlanmamalıdır.
Anahtar Kelimeler: Post-covid sendromu, Sağlık Çalışanları, Covid19
136
P76
Annenin Eğitim Durumuna Göre 6-18 Aylık Bebeklerde Ekran Süresinin Değerlendirilmesi:
Randomize Kontrollü Bir Çalışma
Feride Akşehir Taşdemir, Gizem Limnili, Azize Dilek Güldal
Dokuz Eylül Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Çocuğun biyopsikososyal gelişimi en hızlı ilk 2 yaş içerisinde olmaktadır. Özellikle de santral sinir
sisteminin gelişimi bu dönemde en hızlı şekilde ilerlemektedir. DSÖ 1 yaşın altındaki çocukların ekran
maruziyetinin hiç olmaması, 1-2 yaş grubundaki çocukların ise; hiç ekrana maruz kalmamalarını, 2
yaşında ise günlük ekran maruziyetinin 1 saati geçmemesi gerektiğini söylemektedir. Yapılan
çalışmalarda 2 yaşın altındaki çocuklarda mobil cihaz maruziyeti 2011‟de %10 iken 2013‟te %38 olarak
saptanmıştır. Anne-babanın çocukla birlikte televizyon izlemesinin çocuğun toplam ekran maruziyetini
artırdığı gösterilmiştir. Bu durum, anne ve babalara medya kullanımı konusunda eğitim verilmesinin
önemi her geçen gün arttığını düşündürmektedir. Bu çalışmada amacımız 6-18 aylık bebeklerde, ekran
(mobil telefon, tablet, televizyon ve bilgisayar) maruziyetini belirlemek, bu maruziyeti etkileyebilecek
ailesel bazı faktörlerin annenin eğitimi ile ilişkisini değerlendirmektir.
Yöntem: Çalışma Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Aile Sağlığı merkezlerine kayıtlı olan 6-18 aylık ekran
temaslı bebeği olan annelere yapılacaktır. Örneklem sayısı 122 katılımcı olarak tespit edilmiş olup
randomizasyon sonucunda 61 katılımcıya ekran süresine yönelik eğitim verilerek değerlendirilecektir.
Katılımcılara sosyodemografik veri anketi, araştırmacı tarafından literatür taranarak oluşturulan sorular,
persentil eğrileri ve Erken Gelişim Evreleri Envanteri uygulanacaktır. 0.ay, 3.ay ve 6. aylarda anneler ve
bebekler; araştırmacı tarafından hazırlanan sorular ve persentil eğrileri, Erken Gelişim Evreleri Envanteri
açısından değerlendirilecektir. Araştırmacı tarafından hazırlanan sorularda ekran süresi ve türü, ekran
maruziyetinin nedeni sorgulanacaktır.
Bulgular: Araştırmamız veri toplama aşamasındadır.
Sonuç: Araştırmamız veri toplama aşamasında olup birincil çıktısı müdahale grubunda ekran süresindeki
oranın azalması ve mümkünse sıfırlanmasıdır.
Tartışma soruları:
• Yöntem ve müdahale ile ilgili önerileriniz nelerdir?
• Anne bebeğin ekran süresi kaydını nasıl tutabilir?
• Başka hangi ölçek veya ölçekler uygulanabilir?
Anahtar Kelimeler: ekran süresi, bebek, anne eğitimi
137
P77
Birinci Basamakta Defansif Tıp Uygulamaları Ölçek Geliştirme Çalışması
Mehmet Demir1, İrfan Yurdabakan2, Tolga Günvar1
1
2
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme Anabilim Dalı
Giriş ve Amaç: Defansif tıp uygulamaları “Hekimin hastanın tanı ve tedavisinden ziyade öncelikle hasta
tarafından dava edilmekten korunmak için istediği tanısal testler, tedaviler ve prosedürlerdir” şeklinde
tanımlanabilir. Defansif tıp uygulama oranının Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) %79-93 arasında
olduğu, Türkiye’de yapılan bir çalışmada ise %78,38 oranında defansif tıp uygulaması yapıldığı
belirtilmiştir. ABD'de defansif tıp uygulamalarının sağlık hizmetleri maliyetleri içerisinde oluşturduğu
yükün yıllık 46 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir.
Uluslararası çalışmalar incelendiğinde birinci basamakta defansif tıp uygulamalarını değerlendiren bir
ölçek olmadığı görülmüştür. Ulusal çalışmalar incelendiğinde ise bu uygulamaları ölçen iki adet ölçek
mevcuttur fakat ikisi de hastane ortamına göre hazırlanmıştır. Ölçek soruları birinci basamağa uygun
olmayan sorular içermektedir. Literatürde birinci basamakta defansif tıp uygulamalarını ölçen
bir materyal eksikliği mevcuttur.
Yöntem: Öncelikle birinci basamakta çalışan uzman ve pratisyen aile hekimlerinden oluşan 9 ve 7 kişilik
iki hekim grubu ile iki adet odak grup görüşmesi yapıldı. Bu görüşmeler, mevcut literatür ve
araştırmacıların görüşleri doğrultusunda kapsam geçerliliğini değerlendirmek üzere 37 maddelik bir
havuz oluşturuldu. Daha sonra bu maddelerin anlaşılabilirliğinin değerlendirilmesi ve ek madde önerisi
olup olmadığının da sorulması amacı ile 19 birinci basamak hekimi ile ön çalışma yapıldı. Daha sonra
madde havuzuna son hali verildi. 252 birinci basamak hekiminden yüzyüze ve online form aracılığı ile
veriler toplandı.
Bulgular: Ölçek, çarpıklık ve basıklık indeksleri aracılığıyla incelendi. Verilerin normal dağılıma sahip
olduğu, indekslerin ±2'den düşük olduğu görülerek doğrulandı. Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) değeri 0.91,
Barlet testi anlamlı olduğundan veriler faktör analizine uygun olarak değerlendirildi. Veriler normal
dağıldığı ve ölçeğin boyutlar arasında ilişki olduğu için faktör analizi Genelleştirilmiş En Küçük Kareler,
döndürme ise Direkt Oblimin yöntemine göre yapıldı. 11 madde (2,5,37,1,22,35,36,11,3,6,14)
çıkartıldıktan sonra yapılan son analiz sonuçlarına göre özdeğeri 1’den büyük olan 5 boyut (faktör)
mevcut olarak görünüyor.
Sonuç: Geliştireceğimiz bu ölçek ile literatürdeki, birinci basamak hekimlerinin defansif tıp
uygulamalarını ölçen bir ölçek eksikliğini gidermiş olacağız.
Anahtar Kelimeler: Defansif, Tıp, Birinci, Basamak
138
P78
45 Yaş ve Üzerindeki Kadınlarda Üriner İnkontinans Sıklığı ve Yaşam Kalitesi Üzerine Etkisinin
Değerlendirilmesi
Selin Karpuz, Esra Meltem Koç, Gülseren Pamuk
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Bu araştırmanın amacı aile hekimliği polikliniğine başvuran kadınlarda idrar kaçırmanın sıklığını,
nedenlerini araştırmak ve yaşam kalitesi üzerine etkisini incelemektir.
Yöntem: Kesitsel tipte olan çalışmamız, 15.03.2024-15.04.2024 tarihleri arasında İzmir Katip Çelebi
Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Polikliniği'ne başvuran 45 yaş ve üzeri
kadınlar ile yürütüldü. Katılımcılara araştırmacılar tarafından hazırlanan 31 soruluk sosyodemografik veri
anketi, 4 soruluk Uluslararası İnkontinans Sorgulama Formu (ICIQ-SF), 22 soruluk İnkontinans Yaşam
Kalitesi Ölçeği (I-QOL) ve 10 soruluk Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği'nin kısa formu katılımcılara yüz
yüze olarak uygulandı.
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği polikliniğine
başvuran tüm hastalar göz önünde bulundurulduğunda 45 yaş ve üzeri günlük kadın hasta sayısının 45
olduğu kayıt sekreterliğinden öğrenilmiştir. Buna göre araştırmada veri toplanması planlanan 15.03.202415.04.2024 tarihleri arasında hastaneye 1000 hastanın başvurması öngörülmüştür. Bu nedenle evren
büyüklüğü 1000 kabul edilmiştir. Çalışmada ulaşılması planlanan hasta sayısı %95 güven aralığında, %5
hata payı (tip-I hata) ve %50 bilinmeyen sıklık ile 278 olarak hesaplanmıştır.
Bulgular: Devam eden bu çalışmaya 251 kişi alınmıştır. Katılımcıların yaşlarının medianı 59 (min:45max:89), beden kitle indeksi medianı:26,3 (min:16,53-max:46,39), kronik hastalık sıklığı %72,5, doğum
yapma sıklığı %94, menopoza girme sıklığı %87,6, idrar kaçırma sıklığı da %49,4 olarak bulunmuştur.
Katılımcılara yaptığımız I-QLL ölçeğinin ortalama değeri:90,85 ±11,73 olarak hesaplanmıştır İdrar
kaçırma ile yaşam kalitesi arasındaki fark anlamlı çıkmıştır(p<0,05). İdrar kaçıranlarda I-QLL ölçeği
ortanca değeri 86,36, kaçırmayan kişilerin ortanca değeri:99,09 olarak bulunmuştur.
Sonuç: Çalışmamızda üriner inkontinansın yaşam kalitesini olumsuz etkilediği görülmüştür. Bu nedenle
hastalar risk faktörleri konusunda bilgilendirilmeli, inkontinans sorunu yaşamamaları için yaşam tarzı
önerilerinde bulunulmalıdır.
Anahtar Kelimeler: yaşam kalitesi, üriner inkontinans, kadın hastalar
139
P79
Bir Eğitim ve Araştırma Hastanesine Başvuran Sigara İçen Bireylerin Sağlık Okur Yazarlığı
Düzeylerinin Sigara Bırakma Niyeti Üzerine Etkisi
Serap Öksüz, Batuhan Boz, Gülseren Pamuk
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Bu çalışmanın amacı, sigara kullanan bireylerde sağlık okuryazarlığının sigara bırakma niyeti
üzerine etkisinin incelenmesidir.
Materyal-metod: Tanımlayıcı nitelikteki bu çalışmaya, İKÇÜ İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’ ne başvuran 18 yaş ve üzeri sigara içen bireyler alınmıştır. Katılımcıların Dünya Sağlık Örgütü
ve ICD (International Statistical Classification of Diseases and Related Health Problems) sigara bağımlılık
kriteri gereğince son bir yıldır her gün en az bir sigara tüketiyor olması gerekmektedir. Çalışmaya
başlamadan önce katılımcılara çalışma hakkında bilgi verilerek, sözlü ve yazılı onamları alınmaktadır
Çalışmada 12 soruluk sosyodemografik veri anketi, 6 soruluk Fagerström Bağımlılık Ölçeği, 32 soruluk
Türkiye Sağlık Okuryazarlığı Ölçeği (TSOY-32) ve 8 soruluk Sigara Bırakma Niyet Ölçeği
kullanılmaktadır. Çalışmaya etik kurul izni ve hastane izni alındıktan sonra başlanmıştır.
Örneklem büyüklüğü NCSS/PASS programı ile hesaplanmıştır. Daha önce yapılan benzer bir çalışmanın
bulguları kullanılarak %90 güven düzeyi, sigara bırakma istekliliği sıklığı yüzde 38, yeterli bilgi düzeyine
sahip olanlar için bırakma istekliliği OR:1.25 ve yeterli bilgi düzeyi sıklığı %14 olarak kabul edildiğinde
toplamda en az 344 kişiye ulaşılması hedeflenmiştir
Bulgular: Devam eden çalışmanın ilk 80 katılımcı ile ilgili verileri yer almaktadır. Yaş ortalaması
41.04±11.64 idi. %45’ i kadındı. %18.8’ i üniversite mezunu idi. Katılımcıların %53.8’ i düşük, % 22.5’
i orta, %23.8’ i yüksek düzeyde bağımlı idi. %11.3’ü yetersiz, %32.5’ i sınırda, %21.3’ ü yeterli ve %35’
i mükemmel sağlık okuryazarlık düzeyinde idi. Sigara niyeti puan ortalaması 24.36±9.20 idi
Sonuç: Bu çalışmanın ilk verileri ile yapılan korelasyon analizinde sağlık okuryazarlık düzeyi ile
bağımlılık düzeyi arasında istatistiksel anlamlı ilişki bulundu (p=0.047, r=-0.223). Sigara bırakma niyeti
ile sağlık okuryazarlığı ve sigara bağımlılık düzeyi arasında anlamlı ilişki bulunmamıştır.
Tartışma soruları
Ek bir analiz öneriniz olur mu?
Anahtar Kelimeler: Bağımlılık, Okuryazarlık, Sigara
140
P80
Bir Aile Sağlığı Merkezindeki Gaitada Gizli Kan Tetkiki Pozitif Olan Kişilerde Kolorektal Kanser
İnsidansı
Ümran Demir, Canan Tuz Yılmaz, Alis Özçakırlar
Bursa Uludağ Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Dünya çapında bir yıl içerisinde 1.9 milyon yeni kolorektal kanser vakası ve 935 bin kolorektal
kanser kaynaklı ölüm vakası tespit edilmiştir. Türkiye Birleşik Veri Tabanına göre, ülkemizde bu kanser
türleri hem erkeklerde hem de kadınlarda 3. sırada yer almaktadır. Kolorektal kanser, taraması ve teşhisi
için endoskopi ve kolonoskopi, bilgisayarlı tomografi, SEPT9 metilasyon gibi bazı tetkikler
kullanılmaktadır. Gaitada gizli kan testi ise birinci basamakta ücretsiz yapılan, hastanın kendisinin
uygulayabileceği ve aile hekiminin değerlendirebileceği kolaylıkta olan ulusal kanser tarama programı
dahilindeki tarama testidir.
Yöntem: Bursa Nilüfer ilçesine bağlı Işıktepe Aile Sağlığı Merkezi’nde Ulusal Kanser Tarama Programı
kapsamındaki 50-70 yaş arasındaki bireylerde yapılan kolon kanseri taraması sonuçları ile kolonoskopi
sonuçları karşılaştırılması planlanmıştır. Toplam 4500 nüfuslu aile sağlığı merkezinin ulusal kolon kanseri
tarama programı kapsamında 950 bireyin tamamına ulaşılması hedeflenmiştir. 2022-2024 yılları
arasındaki GGK (+) bireylerdeki hemogram değerleri, ek hastalıkları, kolonoskopi sonuçları
değerlendirilecektir.
Bulgular: Tamamlanmış olan çalışmamızda 200 kişiye ulaşıldı gaitada gizli kan taraması yapıldı. Ancak
VKİ ulaşılamayan, son bir yılda hemogram değeri bulunmayan, çalışmaya katılmayı kabul etmeyen
hastalar çalışma dışı bırakıldı. Katılımcılar 50-70 yaş arasındaydı. Katılımcıların yaş ortalaması 59,90±6,7
olarak bulundu. Katılımcıların %59,8’i kadın iken %40,2’i erkekti. Katılımcıların %65,8 inin en az bir
kronik hastalığı mevcuttu. Katılımcıların Katılımcılardan 26 kişide hemoglobin düşüklüğü tespit edildi.
GGK test sonuçlarına bakıldığında, % 9 kişide GGK pozitif; % 30,2 sinde ise test belirsiz olarak
raporlandı. GGK pozitif çıkan iki kişide kolon kanseri teşhisi konuldu. Gaitada gizli kan pozitifliği
nedeniyle kolonoskopi yapılan olguların %11,1’inde kolon kanseri tespit edilmiştir.
Sonuç: Bu çalışmanın amacı, aile sağlığı merkezinde yapılan GGK testlerinin kolorektal kanser erken
teşhisindeki insidans değişimini vurgulamaktır. Çalışmanın istatistiksel sonuçlarına göre cinsiyet,obez
olma durumu kronik hastalık, anemik olmak ile gaitada gizli kan pozitifliği arasında anlamlı bir fark
bulunamadı.
Sorular :
1-) Çalışmamızda başka bakılması gereken kan parametreleri neler olabilir?
2-) Bağımsız değişkenler için ek önerileriniz nelerdir?
Anahtar Kelimeler: KOLOREKTAL KANSER, GAİTADA GİZLİ KAN, KANSER TARAMALARI
141
P83
Aile Sağlığı Merkezi’ne Başvuran ve 24-60 Ay Aralığında Çocuğu Olan Annelerin Anne Sütü ve
Bebek Beslenmesi Hakkındaki Bilgi ve Uygulamalarının Değerlendirilmesi
Emel Sert, Nilüfer Emre, Tamer Edirne
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Bebekler için en ideal beslenme biçimi ilk altı ay yalnızca anne sütü verilmesi, altı aydan sonra
uygun ek gıdalarla destekleyerek emzirmenin iki yaşa dek sürdürülmesidir. Bu çalışmamızın amacı
annelerin yaşamın ilk iki yılındaki bebeklerin anne sütü ve ek gıdalarla beslenme süreciyle ilgili bilgi ve
uygulamalarının değerlendirilmesidir.
Yöntem: Kesitsel tanımlayıcı tipte olan çalışmada, 1 Ocak 2024-31 Mart 2024 tarihleri arasında Denizli
İl Merkezi'nde üç farklı Aile Sağlığı Merkezi'ne başvuran ve 24-60 ay aralığında çocuğu olan 103 anneye
yüzyüze görüşme tekniği ile anket uygulandı. Ankette sosyodemografik özellikler, çocuğun ve annenin
sağlık durumu, bebeğin doğum şekli, annenin emzirme eğitimi alma durumu, annenin emzirme ve bebek
beslenmesi ile ilgili görüşleri ve uygulamalarını içeren 40 soru yer aldı. Verilerin analizinde SPSS 23
programı kullanıldı.
Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 34,55 ±5,63'tü. Katılımcıların % 48,5'i ilk 6 ay yalnızca anne
sütünün yeterli olduğunu, %40,8'i su da verilmesi gerektiğini, %10,7'si ise anne sütünün yeterli
olmadığını düşünüyordu. Katılımcıların tamamı anne sütünün mamadan daha sağlıklı olduğunu, % 66'sı
emzirmenin 2 yaşa kadar sürdürülmesi gerektiğini düşünüyordu. Katılımcıların %52,4'ü doğum öncesi
veya sonrası emzirme eğitimi almıştı. Ortalama emzirme süresi 18,91 ±9,79 aydı. Katılımcıların % 65'i
ek gıdaya 6 aydan sonra başlamıştı, %68,9'u su vermeye 6 aydan önce başlamıştı. Emzik kullanım oranı
% 40,8, biberon kullanım oranı ise % 62,1'di. Bebekleri için emzik ve biberon kullanan katılımcıların
emzirme süreleri anlamlı şekilde daha düşük bulundu. Emzik kullanan katılımcıların 6 aydan önce ek
gıdaya geçme oranı kullanmayanlara göre anlamlı olarak daha yüksek bulundu.
Sonuç: Çalışmamızda emzik kullanımının ek gıdaya erken geçiş ve emzirmenin erken bırakılması ile
ilişkili olduğu, biberon kullanımının emzirmenin erken bırakılması ile ilişkili olduğu saptanmıştır.
Annelerin, bebeklerin ilk 6 ay yalnızca anne sütü ile beslenmesi ve emzirmenin en az 2 yaşa kadar
sürdürülmesi gerekliliği konusunda bilgi eksiklikleri olduğu görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: anne sütü, ek gıda, emzirme
142
P84
Bir Eğitim Araştırma Hastanesi Pediatri Polikliniğine Başvuran 0-6 Yaş Çocukların
Ebeveynlerinin Özel Aşılar İle İlgili Bilgi ve Sağlık Okuryazarlık Düzeylerinin Değerlendirilmesi
Feyza Nur Özkan, Esra Meltem Koç, Gülseren Pamuk
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Giriş: Çalışmanın amacı çocuk sağlığı ve hastalıkları polikliniğine başvuran 0-6 yaş grubu çocukları olan
ebeveynlerinin aşı takviminde bulunmayan özel aşılar hakkındaki bilgi ve sağlık okuryazarlık
düzeylerinin belirlenmesi; aralarındaki ilişkinin değerlendirilmesidir.
Yöntem: Kesitsel tipte yapılan bu çalışmanın evrenini 15.10.2023-15.11.2023 tarihlerinde İzmir Katip
Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları polikliniğine
herhangi bir sebeple başvuran 0-6 yaş grubu çocukları olan ebeveynler oluşturmaktadır. Çalışmaya
katılmayı kabul eden kişilere gerekli literatür taraması yapılarak araştırmacılar tarafından hazırlanan
sosyodemografik veriler, özel aşılar hakkında bilgi soruları ve TSOY-32 sağlık okuryazarlığı ölçeği
kullanılarak hazırlanan anket yüz yüze görüşme yöntemiyle doldurulmuştur.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları polikliniğine 1 ayda 0-6 yaş arası ortalama 1000 hasta başvurduğu kabul
edilerek örneklem büyüklüğü ‘Openepi sample size’ hesaplama aracılığıyla %95 güven aralığında, %5
hata payı (tip-I hata) ve %50 bilinmeyen sıklık ile minimum 278 olarak hesaplanmıştır.
Bulgular: Çalışmaya katılan çocukların yaş medianı:48,00 (min:2,00, max:72,00) aydı. Çocukların
cinsiyeti açısından değerlendirildiğinde %41,2’si kız, %58,8’i erkekti. Annelerin %60,9’u, babaların
%66,3’ü 31-40 yaş grubu aralığındaydı. Annelerin eğitim durumunun %60,2’si, babaların eğitim
durumunun %52,7’si lisans ve üzeriydi. Geliri giderinden az %29,4, geliri giderine denk %52,0 ve geliri
giderinden fazla %18,6 ebeveyn vardı. Ebeveynlerin %95,3’ünün sosyal güvencesi vardı.
Çalışmaya katılan ebeveynler özel aşılarla ilgili bilgi düzeyi açısından değerlendirildiğinde
mean:15,84±2,26 (min:9,00, max:19,00) idi. Ebeveynlerin %64,9’unun özel aşıları yaptırdığı, %35,1’inin
yaptırmadığı görülmüştür.
Çalışmaya katlan ebeveynler sağlık okuryazarlığı açısından değerlendirildiğinde %4,7’sinin yetersiz SOY
(sağlık okuryazarlığı), %50,2’sinin sorunlu-sınırlı SOY, %30,1’inin yeterli SOY, %15,1’inin mükemmel
SOY’na sahipti.
Ebeveynlerin sağlık okuryazarlıkları ile bilgi düzeyleri arasında anlamlı ilişki bulunmuştur.(p<0,05)
Sonuç: Bu çalışmaya katılan ebeveynlerin sağlık okuryazarlıkları ile bilgi düzeyleri arasında sağlık
okuryazarlığı arttıkça bilgi düzeyinin de arttığı şeklinde anlamlı ilişki bulunmuştur. Çocuklarına aşı
yaptırmayan ebeveynlerin yetersiz sağlık okuryazarlığına sahip olduğu görülmüştür. Çocuklarda
bağışıklamanın artması için ebeveynlerin sağlık okuryazarlığının arttırılması gerektiği düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: özel aşılar, bilgi düzeyi, sağlık okuryazarlığı
143
P85
20-69 Yaş Arası Kadınların Meme Kanserinin Erken Tanısına Yönelik Bilgi Ve Davranışlarının
Değerlendirilmesi
Lütfiye Burçe Bayrakcı, Nilüfer Emre, Aysun Özşahin, Tamer Edirne
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Ana Bilim Dalı
Giriş: Meme kanseri kadın kanserleri içinde en fazla görülen ve ölüme neden olan kanser olarak
belirlenmiştir. Kanserin erken evrede yakalanması kansere bağlı ölümlerin azaltılmasında ve yaşam
kalitesinin artırılmasında çok önemli bir yere sahiptir. Ulusal kanser tarama programında yer alan meme
kanseri için 40-69 yaş arası kadınlara 2 yılda bir mamografi ve yılda bir klinik meme muayenesi (KMM)
yaptırması ve ayda bir kendi kendine meme muayenesi (KKMM) yapması önerilir. 20 yaşından itibaren
düzenli KKMM ve KMM önerilmektedir.Bu çalışmadaki amaç KKMM, KMM ve mamografi hakkındaki
bilgi düzeylerini ve davranışlarını değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem: Araştırma tanımlayıcı tipte bir çalışmadır.Çalışmamızın evreni Denizli il merkezinde
bulunan çalışmaya uygun olarak düşünülen bir aile sağlığı merkezine(ASM) kayıtlı 20-69 yaş arası
kadınlardan oluşmaktadır.Araştırmanın örneklem büyüklüğü ASM’ye kayıtlı 20-69 yaş arası 2500 kadın
evren olarak alınarak,%95 güven aralığında, örnek çalışmadaki düzenli KKMM yapma sıklığı %10,6
alınarak kişi sayısı 166 olarak hesaplanmıştır.
Çalışmada katılımcıların sosyodemografik özelliklerini, meme kanserinin erken tanısına yönelik bilgi ve
davranışlarını sorgulayan toplam 36 soruluk anket formu kullanılmıştır.Verilerin analizinde Ki kare testi
kullanılmıştır.
Bulgular: Çalışmamızda 170 katılımcıya ulaşılmıştır.Katılımcıların %92,9’u(n=158) meme kanserinin
erken tanısının mümkün olduğunu biliyordu.Meme kanseri tarama araçlarından en sık bilineni mamografi
idi(%65,3 n=111).Katılımcıların %68,2’si (n=116) ayda 1 kez KKMM yapılması gerektiğini biliyordu
ama %11,7’si(n=13) KKMM yapıyordu. Katılımcıların yaşı arttıkça KKMM sıklığını bilme durumu ve
KKMM yapma durumu anlamlı derecede azaldığı bulunmuştur.(p=0,003,p=0,007). Katılımcıların
%54,1’i(n=92) 40 yaşından sonra 2 yılda 1 mamografi çekilmesi gerektiğini biliyordu.40 yaş üzerindeki
katılımcıların %86’sı(n=49) mamografi çektirmiştir.Katılımcıların %52,4’ü(n=89) yılda 1 kez KMM
yapılması gerektiğini biliyordu ama % 26,5’i(n=45) KMM yaptırıyordu.
Sonuç: Katılımcıların çoğunun meme kanserinin erken tanısının mümkün olduğunu bilmesine karşın
erken tanı yöntemlerinin bilinirliği ve uygulanmasının daha az olduğu görüldü.20-69 yaş arası kadınlara
meme kanserinin erken tanısına yönelik bilgi düzeyleri ve davranışlarını iyileştirmek amacıyla eğitimler
verilmesi önerilebilir.
Anahtar Kelimeler: memekanseri, kansertaraması, mamografi, erkentanı
144
P87
TOPLUMDA FONKSİYONEL KAPASİTENİN DEPRESYON – MORTALİTE İLİŞKİSİ
ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: ARACILIK ANALİZİ ÇALIŞMASINDA ÖN BULGULAR
Mehmet Göktuğ Kılınçarslan1, Birol Çıbık2, Erkan Melih Şahin1, Büşra Nur Kırıkçıoğlu1
1
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği Anabilim Dalı, Çanakkale, Türkiye
2
Bandırma 1 Nolu Aile Sağlığı Merkezi, Balıkesir, Türkiye
Giriş: Toplumda ölümlerin %3,5’i depresyona atfedilmektedir. Fakat depresyon-mortalite arasındaki
ilişkinin mekanizması net olarak ortaya konulamamıştır. Fonksiyonel durumdaki düşüklükte mortalitenin
bağımsız bir risk faktörüdür. Bu çalışmanın amacı depresyon-mortalite ilişkisi üzerinde fonksiyonel
kapasitenin aracılık etkisini araştırmaktır.
Metot: Bu retrospektif kohort çalışması 2015-2023 yılları arasında Çanakkale ili Kepez bölgesinde
yaşayan 65 yaş üstü hastalar üzerinde yürütüldü. Kepez beldesinde yaşayan 65 yaş üstü 1161 kişiden
sistematik tabakalı örneklem 116 katılımcı seçildi. İlk olarak Haziran-Ekim 2015 tarihinde kişilere ait
veriler toplandı. Depresyon Geriatrik depresyon ölçeği, fonksiyonel durum ise Modifiye Barthel ölçeği
kullanılarak ölçüldü. Geritarik depresyon ölçeğinde 5 puan ve üzeri alanlar depresyon pozitif grubunu
oluşturdu. Ağustos 2023 tarihinde ise elektronik tıbbi kayıtlardan kişilerin ölüm durumları not edildi ve
bağımlı değişken olarak kullanıldı.
Cox regresyonları IBM SPSS v27 programında ve aracılık analizi R v.4.3.3 programında “mediation”
paketi kullanılarak yapılmıştır. İndirekt ve direkt etkinin %95 güven aralıklarını ve p-değerlerini tahmin
etmek için 1.000 iterasyonlu Quasi-Bayesian tahmini kullanılmıştır. Aracılık oranı indirekt/total olarak
hesaplanmıştır.
Bulgular: Katılımcıların çalışmaya alınmadaki ortalama yaşı 74.09±6.53’idi ve 60 (%51,72)’ı kadındı.
İzlem süresinin ortancası 2932(2227.25-2980.00) gündü. Katılımcıların 42 (%36,21)’si depresyon pozitif
gruptaydı. Katılımcıların Modifiye Barthel ölçeğinden aldığı aldıkları puanların ortancası 95,00 (90,00100,00)’dı. Katılımcılardan 37 (%31,90)’sinin 1 Ağustos 2023 tarihi ile ex olduğu saptandı. Univariate
Cox regresyonlarında depresyon grubunda olma (p<0,001) ve azalmış fonksiyonel kapasitenin (p<0,001)
ayrı ayrı artmış mortalite ile ilişkili olduğu saptandı. Aracılık analizi modelinde depresyonun fonksiyonel
durum üzerinden mortaliteye etkisi (indirekt) istatistiki olarak anlamlıyken (p<0,001) depresyonun
doğrudan (direkt) mortalite üzerine etkisi (p=0,900) saptanamamıştır. Depresyonun mortalite üzerindeki
etkisini fonksiyonel durum aracılığı ile göstermektedir.
Sonuç: Depresyonun mortalite üzerine etkisi neredeyse tamamen fonksiyonel durum üzerinden
işlemektedir. Depresyon varlığında fonksiyonel durumun korunması mortalitede azalmaya neden olabilir.
Anahtar Kelimeler: Depresyon, Mortalite, Kohort Çalışmaları
145
P88
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Çalışan Asistan
Hekimlerde İş Stresi
Merve Alban, Kurtuluş Öngel
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Kliniği
Amaç: İş stresi bireylerin çalışma ortamında yaşadıkları stres olup, iş stres düzeyi; iş koşulları ve
bireysel özelliklerden etkilenir. Bu çalışma ile hastanemizdeki asistan hekimlerde iş stresinin incelenmesi
amaçlanmaktadır.
Yöntem: Bu çalışma kesitsel tanımlayıcı karakterde olup İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’nde çalışan asistan hekimler üzerinde gerçekleştirilmiştir. Veriler 15.02.2022-15.04.2022
tarihleri arasında 11 soruluk sosyodemografik özellikler ve 20 soruluk A İş Stresi Ölçeği-20 ile hazırlanan
anketle yüzyüze toplanmıştır. Hastanede bulunan 430 asistan hekim çalışmanın evrenini oluşturmuş,
tamamına ulaşılması hedeflenmiş, erişim oranı %45,35’dir (n:195). Elde edilen veriler bilgisayar
ortamında SPSS (versiyon 22.0) istatistik paket programıyla değerlendirilmiş, p<0,05 değerleri
istatistiksel olarak anlamlı olarak kabul edilmiştir.
Bulgular: Ankete katılan 195 kişinin yaş ortalaması 28,21 olup %58,5’i kadın ve ortalama meslekteki
yılları 3,186’dır. Katılımcılar çalıştıkları birimlere göre değerlendirildiğinde %79,5’i dahili branşlarda
görev yapmaktaydı. Nöbet tutanların yüzdesi %77,9, ortalama nöbet sayısı 5,61’dir. Klinikte öğretim
üyesi sayısını yeterli bulanlar %59,5, asistan sayısını yeterli bulanlar %64,6’dır. %99’u maaşları yetersiz
bulmakta, covidle ilgi birimde çalışanlar %88,7’dir. Mesai usulü çalışanlar %81,5’dir.
Katılımcıların iş stres düzeyi %47,2 çoğunlukla orta düzeydir. Nöbet tutmayanlarda iş stresini
istatistiksel olarak anlamlı olarak düşük olduğu(p:0.000, d:-0.281), nöbet tutma sayısı arttıkça iş stresinin
arttığı(p:0.000, d:+0.227), hoca(p:0.001 d:+0.264) ve asistan(p:0.001 d:+0.263) sayısının yetersiz
bulunduğu kliniklerde iş stresinin yüksek olduğu, kişilerin maaşlarının yetersiz olduğunda streslerinin
arttığı(p:0.000 d:+0.055) ve covidle ilgili birimde çalışmayanlarda iş stresinin az(p: 0.031, d:-0.099)
olduğu saptanmıştır.
Sonuç: Katılımcıların iş stres düzeyi çoğunlukla orta düzeyde olup yukarıda istatistiksel açıdan anlamlı
saptanan faktörler kişilerin yeterli hissetme düzeyleriyle ilişkili olduğu düşünülmektedir. Gelir düzeyini
yetersiz bulan asistanların yoğun çalışma şartlarının karşılığını maddi olarak alamadıkları
düşünüldüğünden, iş stres düzeyi ile istatistiksel açıdan anlamlı bulunma nedeni olduğu düşünülmüştür.
Kişilerin çalışma ortamıyla ilgili faktörlerin, nöbet sayısının ve gelir düzeyinin iş stresini etkilediği
düşünülmektedir. Covid ile ilgi birimde çalışmanın hekimlerin üzerinde yarattığı anksiyete durumu ve
covid kliniklerinin fiziki şartlarının iş stresiyle ilişkili olduğu düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: stres, iş stresi, asistan hekimler
146
P89
Bağırsak mikrobiyotasının immün yanıtlar ve immünoterapi üzerindeki etkisi
Nuseybe Akbal1, Sevgi Kalkanlı Taş2
1
İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü
2
Sağlık Bilimleri Üniversitesi, İmmünoloji Ana Bilim Dalı
Özet: Mikrobiyotadaki değişiklikler birçok lokal ve sistemik hastalığın patogenezinde rol oynamaktadır.
Bağırsaklardaki mikrobiyotanın bileşimini ve işlevini değiştirmeyi amaçlayan mikrobiyota
manipülasyonu; immün sistem ilişkili hastalıkların tedavisinde ve immünoterapilerde yanıtın artırılması
ile toksisitenin önlenmesi için bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Bu makalede, mikrobiyomun bağışıklık
yanıtları ve immünoterapi etkinliği üzerine etkileri incelenmektedir.
Giriş: Bağırsak mikrobiyotası, bağışıklık sisteminin oluşumunda ve gelişiminde önemli bir rol oynar. Çok
sayıda konak sistemi ve hücresiyle etkileşime girerek onlarla arasında bir simbiyoz oluşturur. Bu ilişki
neticesinde; mikrobiyota vitamin sentezi, besin işleme ve bağışıklık sisteminin korunması gibi önemli
konak süreçlerine katkıda bulunur. Konak da mikrobiyatanın hayatta kalmasına ve çoğalmasına olanak
tanıyan bir ortam sağlar.
Mikrobiyomun bağışıklık tepkileri üzerindeki etkisi: Konakçı ve mikrobiyota sürekli iletişim
halindedir ve bu karşılıklı etkileşim hem konakçı bağışıklığını hem de mikrobiyal ekolojiyi şekillendirir.
Disbiyozis; enflamatuar bağırsak hastalıkları, astım/alerji ve obeziteyle ilişkili hastalıklar gibi bir dizi
hastalığa yatkınlığı artırabilir. Bağırsak mikrobiyotasının manipülasyonunun, otoimmün hastalıklarda
patojenik T hücrelerini yönlendiren doğal bağışıklık yanıtını engellemek için etkili bir yaklaşım olduğu
düşünülmektedir.
Mikrobiyomun İmmünoterapinin Etkinliği Üzerindeki Etkisi: Bağırsak mikrobiyotasının
bileşiminin immün sistem kontrol noktası inhibitörlerine karşı hasta yanıtlarını etkileyebileceği
bildirilmiştir. Bunun yanısıra, tümördeki lokal mikrobiyota da kanserin ilerlemesini ve hastanın tedavilere
verdiği yanıtları etkileyebilmektedir. FMT (fekal mikrobiyata transplantasyonu) ile immünoterapi
çevresinde yanıtı artırmayı veya toksisiteyi tedavi edebilmeyi araştırmak için klinik çalışmalar
sürdürülmektedir.
Sonuç: Literatür, bağırsaktaki kommensal ve patojenik bakterilerin bazı hastalıklara aracılık eden
sistemik enflamatuar yanıtların düzenlenmesinde rol oynadığını göstermiştir. Bağırsak mikrobiyotası,
kişiselleştirilmiş tıpta büyük bir rol oynama ve birçok hastalığın tespit, tedavi ve prognozunu iyileştirme
potansiyeline sahiptir. Başarılı bir şekilde manipüle edilerek bağışıklık sistemi aracılı hastalıkların
önlenmesi ve tedavisinde kullanılması için uygun yaklaşımların araştırılması güncelliğini korumaktadır.
Tartışma Soruları
• Geniş spektrumlu antibiyotiklerin kullanımının immün sistem üzerinde etkilerini azaltmak için
hangi yöntemler kullanılabilir?
• FMT'nin hangi hastalıklarda etkili olduğu bilinmektedir?
• Bağırsak mikrobiyotasının bağışıklık kontrol noktası inhibitörlerine karşı yanıtlarının
etkilemesi, immünoterapi tedavilerinin geliştirilmesinde nasıl kullanılabilir?
Anahtar
Kelimeler:
immünite,
FMT,
immünoterapi,
mikrobiyota,
bağırsak
mikrobiyomu
147
@ailehekimligiakademisidernegi
@ailehekimligiakademisi
@AkademisiAile
E-posta: info@tahad.org
148