Muharem Ćufta, Kişilik ve Din, Editör, Halil Apaydın, Din Psikolojsi,
Lisans Yayınları, İstanbul 2017. ss. 309 - 320.
Bölüm 12
Muharem Ćufta *
KİŞİLİK VE DİN
12.1.Kişilik
12.2.Dini Kişilik
12.3.Dindarlık ve Dindarlık Tipleri
12.3.1.İç Güdümlü Dindarlık
12.3.2.Dış Güdümlü Dindarlık
12.4.Din ve Kişilik
*
Yrd. Doç. Dr., Pamukkale Üniversitesi
309
KİŞİLİK VE DİN
12.1. Kişilik
Kişilik Latince “persona” kökünden gelmektedir ki, bu da eski
Yunan ve Roma tiyatrolarında bütün oyun boyunca aktörlerin
yüzlerine taktıkları “maske” anlamına gelmektedir. (Hökelekli, Çocuk,
Genç, Aile Psikolojisi ve Din, 2016, s. 62)
Genel olarak her insan, kendi kültür grubunun diğer fertlerine
benzemekte, fakat yaşanmış tecrübelerinin biricik karakteri ile
onlardan ayrılmaktadır. Kişinin bu özgünlüğü, benliğinin en asıl
bölümü, onun kişiliğinin esasını teşkil etmektedir. (Hökelekli, Çocuk,
Genç, Aile Psikolojisi ve Din, 2016, s. 62)
Buna göre kişilik, bireyin iç ve dış çevresi ile kurduğu, diğer
bireylerden ayırt edici, tutarlı ve yapılaşmış bir ilişki biçimidir. Bu
tanım genel olarak psikologlar arasında, kabul edilen ve yaygın olarak
kullanılan bir tanımdır. Fakat psikologların üzerinde aynı fikirde
olduğu tek bir kişilik tanımı yoktur. (Cüceloğlu, 2004, s. 404)
Tanımda kullanılan terimleri biraz açarak gözden geçirelim.
Bireyin kendini diğer bireylerden ayırt edici terimden kasıt bireyi
başkalarından farklı kılan özelliklerdir. Başka bir değişle başkalarında
pek görülmeyen, onu diğer bireylerden ayırt edici özelliklerden
bahsedecek olursak birey hakkında daha çok bilgi verilmiş olur. Örnek
olarak, “Hasan günde beş saat uyur, sabah kahvaltısı yapmaz, sadece
öğle yemeği ve akşam yemeği yer ve hayvanları beslemeyi çok sever,
insanlara karşı da son derece saygılı olup tanıştığı herkesin elini
öper”. Böyle bir tanımlamada kullanılan özellikler Hasan’ın kişiliğinin
bir parçasıdır.
Tanımda geçen diğer bir kavram da tutarlılık kavramıdır.
Tutarlılık kavramı zaman boyutu içinde bireyin davranışının pek
değişmediğini anlaşılmış olur. Bireyin tipik ve belirli durumlarda sık
sık gösterdiği davranışlarını kişiliğin bir parçasıdır.
310
Yapılaşmış kavramı ile kişinin çok sayıda biçimlerden oluşan bir
sistem olduğunu, sistemin her birbiriyle bağlantılı olarak bir örüntü
geliştirdiğini anlaşılır. Bireyin davranışlarında herhangi bir çelişki
görmemek. Kişilik özelliklerinin bir uyum içinde tutarlı bir örüntü
geliştirmesidir.
Tanımda kullanılan bir diğer özellik de ilişki kuruş biçimidir.
Birey iç ve dış çevresi ile sürekli ilişki halindedir. Hem kendi duygu
ve düşünceleri ile hem de kendi dışında yer alan insanları, olay ve
nesneleri algılar.
Kişilik, (personality), doğuştan getirilen sonradan kazanılan
özellikler ve kültürel faktörlerin etkileşimiyle küçük yaşlardan itibaren
şekillenen, değişmeye oldukça dirençli, o kişiye has kavrayış, düşünüş,
karar veriş ve davranış özelliklerinin toplamı olarak tanımlanabilir.
Görüldüğü üzere kişilik kavramının sınırları ve kapsamı ilk bakışta
zannedildiğinden çok daha geniştir. Kişinin hem doğuştan getirilen yani
kalıtsal yanını ve mizacını(natural), hem de terbiyeyle, eğitimle,
yetiştirilmeyle vs. kazanılan (nurtural) tarafını ve toplumsal çevrenin
etkisiyle kazanılan (cultural) yönlerini yani karkarakterini ve görgüsünü
kapsamaktadır. Bu manada insan biyo-psiko-sosyal bir bütündür ve
bütünün, kendisini meydana getiren parçaların toplamından her zaman
daha büyük ve farklı bir şey olması esprisi içerisinde, kişilik de bütün
bunların toplamından daha büyük, daha öte, farklı ve o kişiye has bir
olgudur.” (Gürses, Dindarlık ve Kişilik, 2010, s. 22-23)
İnsan biyo-psiko-sosyal bir varlık olması açısından, çeşitli
duygu düşünce ve davranışları olan evrenin en karmaşık yaratığıdır.
Psikologlar insan davranışını incelerken, bir fizikçinin doğa olayını
inceleyişinden çok farklı ve geniş çaplı araştırmalara ihtiyaçları vardır.
Bu yüzden insanı inceleyen psikologlar, doğal olarak birbirinden farklı
kişilik kuramları geliştirirler.
Kişilik kuramları konusunda kayda değer ilk teorilerden birisi
şüphesiz ki Freud’un kişilik teorisidir. Ona göre insan kişiliğinin üç
temel birimi bulunmaktadır. İd, ego ve süper ego. İd;
davranışlarımızın altında yatan psikolojik enerjinin kaynağıdır. İd;
zevk ilkesine göre çalışır ve hiç geciktirmeden isteğinin yerine
getirilmesini ister. Ego ise id’i denetim altında tutmaya çalışan kişilik
birimidir. Ego gerçek ilkesine göre çalışır. Süper ego ise toplumun
311
inandığı, doğru ve yanlış kararlarının kaynağını teşkil eden kısma
verilen isimdir. (Cüceloğlu, 2004, s. 407-408)
Psikoloji bize sosyal dünyada yaşayan birey konusunda çeşitli
anlayışlar vermektedir. Bunun sebebi insan davranışların çok
boyutluluğu ve bu alandaki çalışmaların henüz kesin sonuçlara
ulaşamaması, birbirinden farklı psikolojik görüşlerin ortaya çıkmasına
yol açmıştır. Bunlar arasında çok farklı görüşler olduğu gibi aynı
zamanda birbiri ile kesişen ortak noktaları da vardır. Bu her farklı
yaklaşımlardan biri insan davranışın belli bir yönü ile ilgilenmektedir.
(Hökelekli, Din Psikolojisi, 1998, s. 4) Psikolojinin yaklaşımlarını,
biyolojik, kognitif-sosyal, yaşantısal ve psikodinamik yaklaşımlar
olarak gruplamak mümkündür (Arkonç, 1999, s. 25).
İnsan hayatını aşamalar halinde sınıflandırdığımızda her gelişim
aşamasının karakteristiğine göre değerlerin kişilik üzerinde önemli bir
etkisi olduğunu görüyoruz. Din ile insan arasında karşılıklı bir
ilişkiden söz edilebilir. İnsan doğuştan potansiyel bir ihtiyaç olarak
ruhun derinliklerinde barındırdığı ve sürekli geliştirdiği bir dini
yapılandırmadan söz edilebilir. Aynı zamanda tutarlı bir değerler
sistemi olarak din, insana yönelik mesajları da beraberinde
barındırmaktadır. (Bahadır, 2002, s. 112)
Muhammed İkbal’e göre, dinin asıl hedefi ve fonksiyonu, insan
kişiliğini kuvvetlendirmek ve ona sağlam bir yapı kazandırmaktadır.
Çünkü insanın kendiliğindenlik halindeki benliği, çökme ve dağılma
ihtimali olan zayıf bir kişilik özelliği taşımaktadır. İşte din, benlik
güçlerini bir merkezde toplama kabiliyeti verir ve bu şekilde insanı
yeni bir kişilikle donatır. (Hökelekli, Din Psikolojisi, 1998, s. 47-48)
Deneysel Psikoloji’nin önemli temsilcilerinden biri olan Werner
Gruehen’e göre, tutarlı bir kişiliğin oluşturulmasında ve güçlü bir ben
paylaşımında etkin motivasyon faktörleri, ancak dini bir muhteva
kazandıkları zaman en güçlü konumlarına ulaşabilmektedirler. (Bahadır,
2002, s. 113)
12.2.Dini Kişilik
Dini kişiliğin gelişimi: Gelişim süreci döllenmeden ölümüne kadar
devam eden bir süreçtir. Gelişim düzneli ve aşama aşama gerçekleşen bir
süreçtir.
312
Dünyaya gelen her çocukta, gelişip olgunlaşma ve yetişkin bir
insan haline gelme gücü ve kapasitesi vardır. Çocuğun içinde yetiştiği
çevre ve aldığı eğitim, onun kişiliğinde belirli özelliklerin meydana
gelmesini sağlayacak şekilde etkilediği de bir gerçektir. (Hökelekli, Din
Psikolojisi, 1998, s. 251)
Doğumdan ölümüne kadar süren insan hayatı bir bütün olmakla
birlikte gelişim özellikleri bakımından çocukluk, gençlik, yetişkinlik, orta
yaş ve yaşlılık gibi bir birinden farklı evreleri vardır. Bu çeşitli evrelerde
dini hayatın çeşitli boyutlarında değişimler ve gelişimler yaşanmaktadır.
(Hökelekli, Din Psikolojisi, 1998, s. 251)
Bir gelişim alanı diğer alanlardaki gelişimi hızlandırır ya da
sınırlar. Örneğin bir bebeğin yürümeye ya da emeklemeye başlaması,
onun yeni keşifler yapabileceği alanların genişlemesi ve çoğalmasına
sebep olurken bir yandan da zihin gelişimine de katkıda bulunacaktır.
Beden gelişimi zihin gelişimini, zihin gelişimi dil gelişimini, dil gelişimi
ise soyal gelişimi etkileyecektir. (Erkan, 2009)
Çocuk dindar olarak dünyaya gelmez, fakat aynı zamanda dini
bakımdan tamamen boş da değildir. Eskiden beri çocukta dini bir
kabiliyet ve eğilimin varlığı olduğu bilinmektedir küçük çocuk güçsüz ve
muhtaç durumdadır. Kendine yetecek ve kendisini yönlendirecek güç ve
imkânlardan yoksundur. Bu da onu bir nevi yetişkinlere bağımlı
kılmaktadır. Çocuğun yetişkinlere karşı geliştirdiği itaat, baş eğme,
hürmet, uyum gibi davranış özelliklerini onun dini verasete katılımını
kolaylaştırır. Bu bakımdan onun biyolojik psikolojik ve sosyal
gelişmeleri dindar bir kişilik sahibi olmasına elverişlidir. Ve (Hökelekli,
Din Psikolojisi, 1998, s. 252)
Çocuktaki dini eğilimin ortaya çıkmasında ve dini inancın
gelişmesinde bir başlangıç noktası olarak “himaye altında bulunma”
şuurun gelişmesinin büyük bir etkisi vardır. (Clark, 1981) Bu duygu az ya
da çok insanın hayatı boyunca devam eder. Himaye altında bulunma,
başkalardan sevgi, şefkat, yardım ve ilgi görme, kendini rahat ve güven
içinde hissetme ihtiyacı insanın en temel güdülerindendir. Bu anlamda
ana babanın varlığı çocukta bir güven duygusu oluşturur. Bu duruma
alışan çocuk ilerdeki yaşlarda ana babanın zayıf olduğunu ve her şeye
gücü yetmediğini görünce bu ihtiyacı dolduracak olan Yüce yaratıcının
himayesinde sığınma ve Ona bağlanmaya başlar.
313
Başlangıçta ana baba tarafından sağlanan temel güven duygusu,
çocukta Allah ile ilgili bilgi ve inancın gelişmesine bağlı olarak güç ve
süreklilik kazanır.
Öte yandan çocuklarda bitmek tükenmek bilmeyen bir anlam isteği
merak duygusu vardır. Çevredeki bütün olayları, nesneleri, anlamak ister.
Bu gösterilen çabalar ve şuur dışı arayışlar, çocuğun sonsuzluğa yönelik
boyutunu ortaya koyar. Sonsuzluğa karşı duyulan bu özlem, çocuktaki
dini inancın ve Allah’ı arayışının bir hareket noktası olarak
görülmektedir. Böylece sevgi ve şefkat, korunma ve güvenlik, merak,
arayış ve benzeri bir çok duygu ve tecrübeler, esasen gelişmeye hazır
olan dini duygu ve inancın uyanmasında ve dini şuurun oluşmasında
büyük etkileri vardır. (Hökelekli, Din Psikolojisi, 1998, s. 254)
Çocukta dini inancın oluşması uzun bir gelişim dönemi içerisinde
çeşitli faktörlerin karşılıklı etkileşimi içerisinde gerçekleşir.
İnanmak çocuklar için tabii bir iştir. Çocuklar kolay inanılırlık
özelliğine sahiptir. Çocukların zihni henüz soyut şeyleri kavrayabilecek
derecede gelişmediği için inancın sebebini araştırmaya güç yetiremez. Ve
dolayısı ile her şeyi sorgulamadan olduğu gibi kabul eder ve inanır.
Küçük yaşlardan beri çocuklarda dine karşı ilgi ve istek vardır. Çocuğun
dini gelişiminde başta ana baba ve yetiştiği çevrenin büyük bir etkisi
vardır.
12.3. Dindarlık ve Dindarlık Tipleri
Kişinin inancı ister istemez onun duygu, düşünce ve mantığını
etkiler ve bu inanç ilkeleri etrafında bir kişiliği oluşturur. Bu açıdan
bakıldığı zaman din ile kişilik arasında karşılıklı bir ilişkinin varlığı
müşahede edilmektedir. Dini inancın kişi tarafından benimsenmesindeki
kuvvet derecesi ile o ferdin kişiliğinin genel yapısı üzerindeki etkisi
dikkate değer bir olgudur.
“Yeryüzünde olumlu veya olumsuz, doğrudan veya dolaylı olarak
din ile bir şekilde teması olmayan bir insan bulmak neredeyse imkânsız
gibidir. Dinî yaşantının hiçbir baskı görmediği özgür ülkeler bir kenara,
dinsizliğin devlet politikası haline geldiği eski Sovyet Cumhuriyetlerinde
bile böyle insanlara ulaşmak oldukça zordur. Dinî inanç ve ibadetin her
çağda, her yerde görüldüğü tartışılmaz bir gerçektir. Hiçbir dinî geleneği
314
bulunmayan bir kültür bu zamana kadar keşfedilmemiştir.” (Gürses,
2010, s. 23)
Şimdiye kadar kullanılan dindarlıkla ilgili ölçeklerden hiç biri
bireyin dindarlığını, imanını ölçüyor tam anlamı ile ölçemiyor. Dindarlığı
ölçmekle yapılmak istenen şey, dindarlıkla farklı kişilik türleri arasında
her hangi bir ilişkinin olup olmadığını görmektir.
İlkçağ insanından günümüz insanına baktığımız zaman din kadar
insanın kişiliğine etki eden başka bir unsur gözükmemektedir. Çoğu
davranışın kökenine inildiği zaman bir şekilde din ile bağlantılı olduğu
görülecektir. Bir toplum için anlamsız gelen bir davranış, diğer toplum
için onun kültürü, kültürü de etkileyen dini sebebiyle gayet mantıklı ve
olağan kabul edilmektedir.
Din insan şahsiyetini etkilediği gibi, insanın şahsiyeti de dini
etkilemektedir. Her insanın dine bakışının farklı oluşu ve dinin
yaşanmasına imkân verişi farklı dindarlık tiplerini ortaya çıkarır.
İnsanın dini inançları, duyguları, düşünceleri ve şüpheleri, dini
tutum ve davranışları, dine yaklaşımı ve dini esasları değerlendiriş
tarzı birbirinden farklıdır. Bu nedenle aynı dine mensup insanlar dinlerini
aynı kalitede ve aynı seviyede yaşamazlar; kişiden kişiye değişen farklı
derecelenmeler vardır. (Hökelekli, Din Psikolojisi, 1998, s. 76) Allport
tarafından teklif edilen ve dindar psikologlarının çoğunluğu kabul
görmüş olan iki farklı dindarlık modeli vardır. Bunlar “Dış güdümlü
dindarlık” (extrinsic religiousness) ve “iç güdümlü dindarlık” (intrinsic
religious)tır.
12.3.1. Dış Güdümlü Dindarlık
Dış güdümlü yönelime sahip olan dindarlar için din, statü
kazanmada, kendini haklı gösterme durumlarında, toplumsallaşmada,
avuntu, teselli ve güvenlik sağlama gibi durumlarda çok iyi bir araçtır.
Dış güdümlü dinî eğilime sahip olan bir kişi, dinî görüşlerini, güvenlik,
rahatlık, statü veya kendisine toplumsal destek sağlamak için kullanır.
Din onun şahsi doğruları arasında bir değer değildir. Din, diğer
ihtiyaçlara hizmet eder ve din tamamen yararcı bir unsurdur. (Gorden
Allport, 1977)
Genellikle bu tipler, başları sıkıştığında dine ve Tanrı'ya müracaat
ederler. Fakat başvurulan kaynak fonksiyon icra ettiği, işe yaradığı sürece
315
bir anlam ifade eder. Aynı zamanda bu tipler yardımsever de değillerdir.
Yardım davranışı, kişisel tatmin veya statü kazanma olarak kendilerine
geri dönecekse yardım davranışında bulunurlar. Yapılan araştırmalara
göre dindarlık tipi ile yardım davranışı arasında bir ilişki söz konusudur.
Dış güdümlü dindarların, iç güdümlü dindarlara oranla çok daha az
yardım davranışı gösterdikleri tespit edilmiştir. (Gürses, Dindarlık ve
Kişilik, 2010, s. 28)
Esasen dış güdümlü tutuma yol açan şey, dinin, onların kendi
insani arzu ve ihtiyaçlarına hizmet etme görevi yapmış olmasındandır.
Dini kendi kişisel gayeler için kullanma eğilimindedirler. (Hökelekli, Din
Psikolojisi, 1998, s. 76)
12.3.2. İç Güdümlü Dindarlık
İç güdümlü insanlar için en hâkim güdü dindir. Bu tip dindarlar
için diğer bütün ihtiyaçlar, arzular, güdüler ne kadar güçlü olursa olsun
olabildiğince az ehemmiyetli olarak kabul edilir ve mümkün olduğu
kadar bunlar dinî inanç ve hükümlerin güdümüne bırakılır. İç güdümlü
eğilim çıkarcı bir araç değildir. (Gürses, Dindarlık ve Kişilik, 2010, s. 25)
İç güdümlü dindarlar için din, benliğin hizmetinde olması
sebebiyle dıştan gelen bir değer olmayıp, daha çok kişiyi bütünüyle aşan,
İlahî Varlığın iradesine uygun olarak insanı değişime zorlayan, benlikte
daha geniş bir alana yayılan, içten doğma bir değerdir. Müsamaha, saygı,
başkalarına karşı iyi niyet, dinî emir ve yasaklara riayet, ibadetlerde
devamlılık... gibi pratik ve müşahede edilebilir etki ve özellikleriyle
karakterize olunan bu dindarlık, "içten doğma", "derunîleşmiş" veya
"şahsîleşmiş" dindarlık gibi vasıflarla da nitelendirilir. (Hökelekli, Din
Psikolojisi, 1998, s. 77)
İç güdümlü dindarlara göre din, hayatın anlamıdır. Ve dış güdümlü
dindarlar dinlerinden faydalanırken, iç güdümlü dindarlar dinlerini
yaşarlar. İç güdümlü dindar, din ile hayatına emredilen ne varsa, onları
bütün samimiyetiyle yaşamaktadır ve inancı onun kişiliğinin bir parçası
haline gelmiştir. Onun her zaman dinî emirlere sadık kalacağı ve çok
daha mistik bir eğilime sahip olacağı muhakkaktır. (Gürses, Dindarlık ve
Kişilik, 2010, s. 29)
12.4.Din ve Kişilik
316
Son zamanlarda dinin kişilik yapısındaki rolünü anlama hususunda
önemli ilerlemeler gerçekleşmiştir. Kişilik psikolojisi insanın köklü
problemleri ile ilgilenmektedir. Aynı zamanda ilahiyat da insanın özüyle
ilgilenmektedir.
“Dinî iman, bütün kişiliği kapsayıcı bir özelliğe sahiptir. Olgunluk
seviyesinde ve tam bir tutum halini almış olan iman, kişiliği meydana
getiren her şeyi kuşatabilen tek ruhî faktördür. Din, duygular, arzular,
inançlar, dünya ve toplumla ilişkiler ve davranışlarda kendisini gösteren
bütün psikolojik hayatı üzerine alır ve her bakımdan kişiliğe nüfuz eder.”
(Gürses, Dindarlık ve Kişilik, 2010, s. 34)
Dinî inancın kişi tarafından benimsenmesindeki kuvvet derecesi ile
o ferdin kişiliğinin genel yapısı üzerindeki etkisi dikkate değer bir
olgudur. Aynı şekilde, kuvvetli ve sağlam kişilik yapısına sahip
kimselerin de güçlü inançları olduğu müşahede edilmektedir. İnanma
hayatın dayandığı temel bir noktadır. İnsan, davranışlarındaki bütünlüğe
ancak inançları sayesinde ulaşır. İnanma hem insanın temel bir faaliyeti
hem de başta gelen bir ihtiyacıdır. (Hökelekli, Dini Kişiliğin Kuruluşunda
İradenin Rolü, 1985)
Dünyayı anlama, hayatta bir anlam arayışı bulma içerisinde olan
bireyler için din, zihinsel bir açıklık sağlamakta, bütüncü bir dünya
görüşü olarak bütün bir bilgi ve anlayışı kuşatarak, karşı karşıya gelinen
gerçeklikle ilgili bir yapı oluşturmaktadır. Böylece din bireyin kimlik
kazanmasında yardımcı olurken bireyin kendini gerçekleştirmesini de
beraberinde sağlamaktadır. (Hökelekli, Çocuk, Genç, Aile Psikolojisi ve
Din, 2016, s. 83)
Yapılan araştırmalar, dini inanç ve ibadetlerin bireylerin ruh sağlığı
üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu göstermiştir. Aynı zamanda bireye
günlük hayattaki kişisel, ruhsal ve toplumsal sorunlarla baş etmede dini
inanç ve değerlerin yardımcı olduğu da görülmüştür. Çağdaş tüketim
toplumu, narsist ve hazcı bir ahlak anlayışını ön plana çıkaran kültürel bir
dönüşüm içerisindedir. Bu dönüşüm sürecinde anlık tatmin arayışlarının
güdülenmesiyle davranan kimselerde toplumsal bağların ve sorumluluk
duygusunun zayıfladığı görülmektedir. Din ise bu anlamda bireyin
kişiliğini güçlendiren ve bireye belli bir takım özellikler kazandıran
sistemdir. Üniversite öğrencileri üzerine yapılan bir araştırmaya göre,
dindar gençlerin, dindar olmayan gençlere göre daha uyumlu ve
317
sorumluluk sahibi oldukları görülmüştür. (Hökelekli, Çocuk, Genç, Aile
Psikolojisi ve Din, 2016, s. 83-84)
Muhammed İkbal’e de göre, dinin asıl hedefi ve fonksiyonu, insan
kişiliğini kuvvetlendirmek ve ona sağlam bir yapı kazandırmaktadır.
Çünkü insanın kendiliğindenlik halindeki benliği, çökme ve dağılma
ihtimali olan zayıf bir kişilik özelliği taşımaktadır. İşte din, benlik
güçlerini bir merkezde toplama kabiliyeti verir ve bu şekilde insanı yeni
bir kişilikle donatır. (Hökelekli, Din Psikolojisi, 1998, s. 47-48) Burada
da önemli olan şey de bireyin dindarlık kalitesidir ve dinini ne kadar
kendi hayatında uyguladığıdır. Bilindiği gibi herkes dini aynı seviyede
yaşamaz. Aynı zamanda herkes dinden aynı şey anlamaz. Dolaysısı ile
dini anlama yorumla ve yaşama konusunda bireyden bireye farklılıkların
olabileceğini de vurgulamak gerekir.
Aslında dindarlık gerçekten söylediğimiz gibi son derece geniş ve
karışık bir kavramdır. Çünkü dindarlık içerisinde aynı zamanda ideolojik
boyutu, tecrübe boyutu, etki boyut, ibadet boyutu ve zihinsel boyut de yer
almaktadır. Bütün bunlar dindarlık derecelendirmelerde önemli bir yeri
vardır. (Hökelekli, Din Psikolojisi, 1998, s. 74) Dolayısı ile buradan yola
çıkarak bireyin dinden ne anladığı, dini ne kadar doğru yaşadığı da çok
önemlidir. Eğer birey dinin özünü anlayıp kavramadan sadece dini ibadet
ve ritüellerini yerine getirmeye çalışırsa, büyük ölçüde o birey dinden
etkilenmeyecektir. Başka bir deyişle dinin kendi kişilik inşasında hiç
etkisi olmayacaktır.
Dinin gençlerin hayatında bazı değerlerin korunması ve
sürdürülmesinde etkili olduğu bir gerçektir. Aile değerlerine bağlılık, anababa ve büyüklere saygı, itaatkârlık, dürüstlük, cinsel kontrol ve
korunma, çalışkanlık ve yardımseverlik gibi değerlerle dindarlık arasında
doğrudan bir ilişki olduğu çeşitli araştırmalar göstermektedir. (Hökelekli,
Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi, 2002, s. 27)
İnsanların davranışlarını yöneten temel değerler dini değerlerdir. O
yüzden dinin bireyin gerek davranış kazanma gerekse de kişiliğin
inşasında büyük bir etkisi vardır.
Din ile kişilik arasındaki münasebet karşılıklı ilişkidir. Din kişiliğin
yapı kazanmasını, bu yapının tek bir merkez etrafında toplanmasını
sağlarken, kişilik de kendi kapasiteleri ölçüsünde dinin yaşanmasına
imkân verecektir. Başka bir ifadeyle din, kişiliğimizden aldığı güç ile
318
hayatiyet kazanmaktadır. (Hökelekli, Gençlik, Din ve Değerler
Psikolojisi, 2002, s. 90)
dolayısı ile kişilik dini algılayışı da
etkilemektedir.
Bireyin dini tutum ve davranışlarındaki tutarlılığı, onun şahsiyet
özeliklerini ya da benlik değerlerini etkilemektedir. Aynı zamanda,
insanın şahsiyet özellikleri onun dini tutum ve davranışlarını
etkilemektedir. Çünkü kişi ancak şahsiyet yapısının elverdiği ölçüde
dindar olabilir. Yani, kişilerin karakter ve şahsiyet yapılarındaki
farklılıklara göre dindarlıklarında, dini duygu ve düşüncelerinde, dini
tecrübelerinde farklılık olacaktır. (Uysal, Din Psikolojisi Açısından Dini
Tutum Davranış ve Şahsiyet Özellikleri, 1996, s. 85)
Yararlanılan Kaynaklar
Arkonç, S. A. (1999). Psikolojide İnsan Modelleri. İstanbul: Alfa
Yayınları.
Bahadır, A. (2002). Egen Kişiliği Bağlamında Dn Kişilik İlişkisi.
Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi , 111123.
Clark, W. H. (1981). Çocukluk Dönemi Dini. A.Ü.İ.F.D., 175-785.
Cüceloğlu, D. (2004). İnsan ve Davranışı. İstanbul: Remzi Kitabevi.
Erkan, S. (2009). Gelişim Psikolojisinde Temel Kavramlar . S. E. Yaşar
Özbay, Eğitim Psikolojisi (s. 27-49). Ankara : Pegem Akadami.
Gorden Allport, M. R. (1977). Personal Religious Orientation and
Prejudice. W. E. H. Newton Malony içinde, Curent Perspectives in
The Psychology of Religion (s. 121-133). Michigan.
Gürses, İ. (2010). Dindarlık ve Kişilik. Bursa: Emin Yayınları.
Hökelekli, H. (1985). Dini Kişiliğin Kuruluşunda İradenin Rolü. DİB
Dergsi, 16-28.
Hökelekli, H. (1998). Din Psikolojisi. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı.
Hökelekli, H. (1998). Din Psikolojisi. Ankara: Türkite Diyanet Vakfı.
Hökelekli, H. (2002). Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi. Ankara:
Ankara Okulu Yayınları.
319
Hökelekli, H. (2016). Çocuk, Genç, Aile Psikolojisi ve Din. İstanbul:
Değerler Yayınları.
Uysal, V. (1996). Din Psikolojisi Açısından Dini Tutum Davranış ve
Şahsiyet Özellikleri. İstanbul: MÜİFAV Yayınları
320