Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
KÖRFEZ KRİZİ VE ÇÖL FIRTINASI HAREKATI (I. KÖRFEZ SAVAŞI) II. Dünya Savaşından sonra ülkeler doğu ve batı olmak üzere iki bloğa ayrıldı. Bu blok arasında sıcak çatışmadan ziyade soğuk şavaş durumu göz önündedir. Bu Soğuk Savaş boyunca Doğu ve Batı bloğu arasındaki rekabetten dolayı sınır sorunları, azınlık hakları, çevre ve göç sorunları, etnik sorunlar gibi birçok sorun sürekli ertelenmiştir. Soğuk Savaş’ın 3 Aralık 1989 tarihinde sona ermesiyle birlikte bloklar ortadan kalkmış ve ertelenen sorunlar krizlere yol açmıştır. Ülkeler sahip oldukları jeopolitik konumları, kültürel bağları ve tarihi misyonları nedeniyle bazı krizlere doğrudan ya da dolaylı müdahil olmaktadır. Türkiye de jeopolitik konumundan dolayı bulunduğu coğrafyada ortaya çıkan krizlerden etkilenmektedir. 1980-1988 tarihleri arasında meydana gelen İran- Irak Savaşı’nda Türkiye tarafsız kalmış ve savaş boyunca her iki ülke ile ilişkilerine önem vermiştir. Fakat daha sonra 2 Ağustos 1990 tarihinde Körfez Krizi başlamış ve Türkiye Irak ile sınır olması sebebiyle bu krizden doğrudan etkilenmiştir. Çünkü Irak’ın işgal ettiği Kuveyt’ten çıkarılması için oluşturulan Körfez Koalisyonu’na katılmıştır. 1990 Körfez Krizi’nin Türkiye için önemli sonuçları da olmuştur. Türkiye, bu krizde Irak ile ticari ilişkilerini kesmiş, Kerkük-Yumurtalık petrol boru hatlarını kapatmış ve Irak’a ambargo uygulamıştır. Bunların yanı sıra hem ekonomik hem de siyasal sonuçları olan göç krizine de yol açmıştır. Bu krizden sonra Türkiye, Iraklı Kürt sığınmacılara tereddüt ederek sınırlarını açmak zorunda kalmıştır. 3 Aralık 1989 tarihinde Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra meydana gelen krizlerin temelinde terörizm, insan hakları, azınlık hakları, etnik sorunlar, sınır sorunları ve göç sorunları gibi birçok sorun bulunmaktadır. Gerekli önlemler alınmadığı durumlarda bu sorunlardan kaynaklanan ulusal krizler diğer ülkelere de yayılmakta, böylece krizler bölgesel veya uluslararası nitelik kazanmaktadır. 1980-1988 tarihleri arasında meydana gelen İran-Irak Savaşı Ortadoğu bölgesini etkileyen bir kriz olmuştur. Hemen akabinde meydana gelen I. Körfez Krizi ise başta Türkiye olmak üzere bölgedeki diğer ülkeleri de etkileyerek bölgesel krize yol açmıştır. Irak’ın işgalci tutumu sonrasında düzenlenen Çöl Fırtınası harekatında (1. Körfez Savaşı) Irak’ın yenilmesiyle birlikte ülkedeki Şiiler ve Kürtler ayaklanmıştır. Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin, Irak’ın güneyinde meydana gelen Şii ayaklanmasını bastırdıktan sonra Irak’ın kuzeyine yönelmiştir. Kimyasal silahların kullanılmasından endişelenen yaklaşık 2 milyon Iraklı Kürt, Türkiye ve İran sınırına yönelmiştir. Türkiye sınırına yaklaşık 500 bin Iraklı Kürt yığılmış ve Türkiye sığınmacılara sınırlarını açmak zorunda kalmıştır. Ani bir krizle karşı karşıya kalan Türkiye, krizin çözümü için Birleşmiş Milletler gözetiminde girişimlerde bulunmuştur. Kuzey Irak’ta uçuşa yasak bölgenin oluşturulmasıyla Iraklı Kürtler birkaç gün içerisinde o bölgeye geçmiş ve böylece Türkiye sığınmacı krizini bir nebze atlatmıştır. Bu makale ile amacım, Türkiye’nin Körfez krizinden nasıl etkilendiğini, kriz boyunca nasıl bir yol izlediğini ve uluslararası politikadaki hamlelerini ortaya koymaktır. Körfez Savaşının Sebepleri ve Savaşın Başlaması 1.Körfez Savaşı’nın başlamasına Irak devlet başkanın Saddam Hüseyin’in çıkardığı Körfez Krizi neden oldu.1980-1988 yılları arasında İran ile savaşan Irak, ekonomik yönden ağır zarara uğradı ve bu savaş sonrası kolay kolay ödeyemeyeceği bir dış borç yükünün altında kaldı. Bu durumdan kurtulmak isteyen Saddam Hüseyin, çareler aranmaya başladı ve 1991 yılının ilk yarısında Ortadoğu’da huzursuzluk yaratacak bazı iddialar ortaya koydu. Bu iddialar Körfez Krizi’nin ilk filizleri oldu. İddiaların başlıcaları şunlardır Çağdaş Duman, “1.Körfez Savaşı”, TASAM (Türk Asya Stratejik Araştırmaları Merkezi): Körfez ülkelerinin 1981-1990 yılları arasında petrol fiyatlarını sürekli düşürerek Irak’ı zarara sokmaları, Kuveyt’in Rumeyla bölgesindeki Irak’a ait petrollerden faydalanmış olması, Kuveyt toprakları üzerinde tarihi hakkı olduğunda ısrar etmesi, Irak-İran Savaşı sırasında Kuveyt’in Irak’a yaptığı para yardımını silmesini istemesi Kuveyt ile ilgili iddiaların Kuveyt tarafından kabul edilmemesi üzerine Saddam Hüseyin meseleyi bir oldu bitti ile çözümlemek istedi ve 2 ağustos 1990 tarihinde Kuveyt’i işgal etmek ve 1 hafta sonra da ilhak etmek suretiyle Körfez Krizi’nin çıkmasına sebep oldu. Irak bu hareketi ile Dünya petrol rezervlerinin %20’sini elde etti. Milliyet gazetesi bu olayı 3 Ağustos 1990 sabahı “Irak, Kuveyt’i yuttu” diye 1. Sayada manşet olarak yayınladı. Gazetede yer alan Irak’ın Kuveyt’i işgalinin detayları; Baskın harekatı sonucu 18 bin km2’lik ülke 4 saatte haritadan silindi. Kuveyt Emiri Şeyh Cabir el-Ahmet el-Sabah, ailesiyle Suudi Arabistan’a sığındı. Veliaht radyodan direniş çağrısı yaptı. Irak, küçük komşunun işgali için 100 bin asker sevk etti. Kuveyt ABD’den askeri yardım istedi. ABD gemileri körfezde. ABD’nin Körfez’de 6 gemiden oluşan bir filosu bulunuyor. Bu arada Independence uçak gemisi de Körfez’e hareket etti. Seferberlik ilan eden Bağdat, hava sahasını kapattı. Kuveyt’e ise Türkler de dahil tüm yabancılara giriş çıkışlar yasaklandı. Dünya ayağa kalktı. İşgalci Irak’a her yönden kınama yağıyor. Bugün ABD ile Sovyetler’in açıklama yapması bekleniyor. Kuveyt’in bol petrol üretip dünya piyasalarında fiyatları düşürmesi, Irak’ın gelirini geriletti. Bağdat bunu saldırı nedeni olarak kullandı. Saddam ABD’yi uyardı. Sovyetler silah satışını durdurdu. Kuveyt’te kukla hükümeti kuruldu. 03.08.1990 Milleyet Gazetesi, sayfa:1, Milliyet Gazete Arşivi Irak’ın Kuveyt’i işgalinin bir başka nedeni ise Basra Körfezi’ne açılan yolunun İran-Irak savaşı ile kapanması sonucu alternatif çıkış arayışıdır. Irak’ın Basra Körfezi’ne açılan kapısı Şattü’l Arap suyoludur. Bu yol üzerindeki limanı İran savaşı sırasında batık gemi enkazlarıyla tıkanmış ve kullanılamaz duruma gelmiştir. Irak’ın körfezde işleyen ve denize açılmasını sağlayan UmmrKasr Limanının giriş ve çıkışını kontrol eden Bubiyan ve Warba adaları Kuveyt’e aitti. Irak Kuveyt’ten bu adaları kendisine kiralamasını istemiş fakat Kuveyt hep olumsuz cevap vermiştir. Kuveyt’in işgali, Irak’ın Basra Körfezi’ne çıkışını engelleyen Bubiyan ve Warba adaları sorununa da radikal çözüm getirmeyi amaçlamıştır. Erol Özdemir, “Türk Dış Politikası açışından Bir Kriz Örneği: 1. Körfez Savaşı Türkiye’ye Gelen Iraklı Kürt Sığınmacılar (1991)”, 2016, Bölgesel Çalışmalar, Cilt 1, Sayı 1, Sayfa 230 Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesinin hemen ardından toplantıya çağırılan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, bu toplantının sonucunda 660 sayılı kararı almıştır. 2 Ağustos 1990 tarihinde alınan bu kararda Irak’ın Kuveyt’i işgali kınanmış, Irak’ın askerlerini koşulsuz olarak geri çekmesi talep edilmiş, iki taraf arasındaki sorunların çözülmesi için müzakerelerin başlatılması öngörülmüştür. Ancak Irak, bu kararları uymamış, bunun üzerine BMGK 6 Ağustos 1990 tarihinde tekrar toplanmış ve 661 sayılı kararı kabul etmiştir. 661 sayılı karara göre kendi Kuveyt’in kendi başına veya ortaklaşa meşru müdafaa halkının 51. Maddeye göre doğduğu belirtilmiş ve bu çerçevede Irak ve Kuveyt’e (işgal altında olması nedeniyle) ekonomik ve siyasi ambargo uygulanması kararlaştırılmış ve bunun tüm devletler tarafından uygulanması istenmiştir. Serhat Erkmen, “ABD ve İngiltere’nin Irak Karşısındaki Kuvvet Kullanımlarının Değerlendirilmesi”, sayfa:5, ASAM Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 661 sayılı kararı ile Irak’a ambargo uygulanmaya başlandı. Irak’ın ithalat ve ihracat yapması yasaklandı, yabancı yatırımlar durduruldu ve Irak’ın dış yatırımları büyük ölçüde donduruldu. BM’nin bu kararlarına kulak tıkayan Irak yönetimi, 8 Ağustos 1990 tarihinde Irak ile Kuveyt’in birleştirildiğini açıkladı. Batılı devletlerin baskıları ve ambargoları karşısında yalnız kalmak istemeyen Irak lideri Saddam Hüseyin, bölgede dengeleri değiştirebilecek sürpriz bir açıklama yaptı ve İran topraklarındaki tüm askerlerini geri çekeceğini, İranlı tüm savaş esirlerini serbest bırakacığını ve 1975 tarihli Cezayir Anlaşmasını tanıdığını ilan etti. Bu açıklama İran kamuoyunda büyük ilgi toplayarak memnuniyetle karşılandı. 19 Ağustos 1990 tarihli Milliyet gazetesinin bu konuyla ilgili haberinde; İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Murtaza Sarmadi’nin Tahran radyosundan yaptığı konuşmaya yer verildi. “Irak’ın nihayet İran İslam Cumhuriyeti’nin ilkelerini, 1975 sınır ve iyi komşuluk ilişkileri anlaşmasını kabul etmesinden memnunuz. Bununla, iki ülke arasında ve bölgede kalıcı ve adil bir barış kurulacaktır.” Murtaza Sarmadi (Ağustos 1990) Irak’ın İran ve Suriye ile iyi ilişkiler kurarak taraftar toplamaya çalışması ve BMGK kararlarının tersi doğrultuda adımlar atması üzerine 29 Kasım 1990 tarihinde BMGK Irak’a karşı kuvvet kullanımını düzenleyen 678 nolu kararı aldı. Bu karar özetle şunları söylemektedir: BM’nin tüm çabalarına rağmen üzerine düşeni yerine getirmeyen Irak’ın eylemlerine karşı barış ve güvenliğin yeniden sağlanması için BM gerekeni yapacaktır. Bu çerçevede BM Anlaşması’nın VII. Bölümünde açıklanan kolektif güvenlik sistemi devreye sokulacaktır. Bu nedenle 15 Ocak 1991 tarihine kadar Irak’ın Kuveyt’ten çekilmemesi durumunda üye devletlerce Kuveyt hükümeti ile işbirliği yapılarak barış ve güvenliğin sağlanması ve 660 ve ona bağlı kararlardaki koşulların yerine getirilmesi için tüm gerekli araçların kullanılması yetkisinin verildiği açıklanmıştır. 1. Körfez Savaşı Güvenlik Konseyi’nin 678 sayılı kararında öngörüldüğü gibi, 15 Ocak 1991 gece yarısına kadar Irak’ın Kuveyt’ten çekilmemesi nedeniyle, 17 Ocak 1991 sabahı (Bağdat saatiyle 02.30) Suudi Arabistan’dan kalkan yüzlerce Amerikan ve İngiliz uçaklarının Irak’taki askeri hedefleri bombalamaya başlamışlardır. Başlıca hedefler olarak ise; radar tesisleri ve erken uyarı sistemleri, hava alanları, füze üsleri ve Kuveyt’te toplanmış bulunan 42 tümenlik Irak kuvvetlerinin ikmal (lojistik) yollarının kesilmesi olarak belirlenmiştir. Güvenlik Konseyi 29 Kasım 1990’da 678 sayılı kararı kabul edildikten sonra aynı gün Amerika Birleşik Devletleri Başkanı George H. W. Bush, düzenlediği basın toplantısında Irak Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz’in Washington’a gelmesini ve Beyaz Saray’da görüşmeler yapmasını, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı James Baker’ın Saddam Hüseyin ile görüşmek üzere Bağdat’a gitmesini önermiştir. Görüşme tarihi olarak da James Baker, 15 Aralık ile 15 Ocak tarihleri arasında herhangi bir gün Bağdat’a gitmeye hazır olduğunu bildirmişti. 5 Aralık’ta Bağdat’tan yapılan açıklamada; Irak’ın Başkan Bush’un görüşme önerisini kabul ettiği ve tüm rehineleri, Noel’den önce evlerine dönecek biçimde serbest bırakmaya karar verdiği açıklanmıştır. 678 sayılı kararın amacı uluslararası barış ve güvenliğin yeniden tesis etmektir. Bu amaçla Konseyin Körfez bölgesinde barış ve güvendiğin devamını güvence altına almak için her tedbire başvurabileceği kabul edildi. Kararda kuvvet kullanma yetkisi, VII. Bölüme uygun şekilde yapılacak zorlayıcı hareketlerin 2/7. maddesinin değindiği bir devletin milli yetkisiyle çatışmaya konu olmayacağına ilişkindir. Enver Bozkurt, Uluslararası Sisteminde Hukukta Kuvvet Kullanımı, Körfez Krizi Örneği Ve Irak’ın Durumu ABD’ye 11 Eylül 2001 Terörist Saldırı, 1 Baskı Nobel Yayın, Ankara 2003, sayfa:152 Savaş boyunca kesilmeden süren hava bombardımanında, 100 bin sorti gerçekleştirilirken, 88.500 ton bomba atıldı. Koalisyon güçlerinin öncelikli hedefi Irak'ın hava gücü ve hava savunma sisteminin yok edilmesiydi. Sortiler büyük ölçüde Suudi Arabistan'daki üsler ile Basra Körfezi ve Kızıl Deniz’de konuşlanmış olan uçak gemilerinden gerçekleştirildi. Hava saldırılarının başlamasından itibaren birkaç hafta içinde Irak'ın komuta ve iletişim altyapısı, elektrik üretim kapasitesi, havaalanları ve hava savunma sistemi, kimyasal silah ve nükleer araştırma tesisleri büyük ölçüde yok edildi. Şubat ortalarına gelindiğinde müttefik hava saldırılarının ağırlığı Kuveyt'te ve Irak'ın güneyinde bulunan ileri kara kuvvetlerine kaymış bulunuyordu. Bu saldırılar tahkimatların, yeraltı sığınaklarının, silah depolarının, tankların ve öteki zırhlı araçların yok edilmesini getirdi. Koalisyonun hava saldırılarına karşı Irak'ın uçaksavar savunması şaşırtıcı biçimde oldukça yetersiz kaldı. Savaş sırasında Koalisyon güçleri 75 hava taşıtı kaybederken, bunlardan yalnızca 44'ü Iraklılar tarafından düşürüldü. Bunlardan ikisi, Iraklıların yerden açtıkları ateşten kaçan iki koalisyon uçağının havada birbirleriyle çarpışmasıyla gerçekleşti. Hava saldırısının başlamasının ertesi günü Irak tarafından sekiz füze ateşlendi. Sekiz hafta süren savaş boyunca Irak tarafından 88 Scud Füzesi ateşlendi. Irak, bu füze saldırılarına İsrail’in karşılık vermesini sağlayarak savaşın içine çekmeyi, böylece İsrail'le birlikte aynı safta görünmek istemeyen pek çok Arap ülkesinin koalisyondan çekilmesini sağlamayı hedeflemişti. İlk saldırılardan sonra İsrail Hava Kuvvetleri’ne ait jetler askeri bir misillemeye hazırlık olarak Irak'ın hava sahasının kuzeyinde devriye uçuşlarına başlamışlardı. Ancak Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bush olası bir İsrail saldırısının koalisyondaki Arap ülkelerinin Irak tarafına çekeceğinden endişelenerek İsrail başbakanı İzak Şamir’e karşılık verilmemesi ve İsrail'in Irak üzerindeki uçuşlarına son verilmesi için baskı yaptı. Irak'ın İsrail'e yaptığı füze saldırısı menzilin uzaklığı nedeniyle fazla etkili olamadı. Füze saldırılarında çoğu panik nedeniyle 74 İsrailli yaşamın kaybederken, 230 İsrail vatandaşı yaralandı. Ayrıca Irak füzelerine sarin gibi sinir gazları yerleştirilebileceği korkusuyla, İsrail hükümeti vatandaşlarına gaz maskesi dağıttı. Scud füzelerine karşı ABD yönetimi İsrail'e Patriot füzelerinden gönderdi. Hollanda Kraliyet Hava Kuvvetleri de Türkiye ve İsrail'e Patriot füzelerinden yerleştirdi. İsrail'e düzenlenenler dışında, Suudi Arabistan’a 50'ye yakın, Bahreyn ve Katar’a birer füze saldırısı gerçekleştirildi. Suudi yönetimi Irak'ın kullanabiliceği kimyasal veya biyolojik savaş başlıkları nedeniyle ülkesinde bulunanlara gaz maskeleri dağıttı. 25 Şubat 1991'de, Suudi Arabistan'ın Zahran kentindeki Amerikan askerlerinin bulunduğu bir binaya isabet eden Scud füzesi, 28 askerin ölümüne, 100'den fazlasının yaralanmasına neden oldu. El Hafci Muharebesi 29 Ocak 1991 tarihinde Irak birlikleri, Kuveyt sınırında yoğun füze saldırısından sonra, üç koldan taarruza geçerek, 100 tank eşliğinde Suudi Arabistan topraklarında 20 km ilerledi ve Suudi Arabistan’ın kuzeydoğusundaki küçük liman kenti El Hafci’ye girdi. El Hafci’yi ele geçiren Irak birlikleriyle Amerikan Deniz Piyadeleri arasında şiddetli çatışma oldu. Bu arada Londra’daki İngiliz askeri kaynakları, Irak’ın Körfez’in kuzey sularına yeniden petrol pompalamaya başladığını öne sürdüler. ABD önderliğindeki müttefik güçlere bağlı savaş uçaklarının 30 Ocak 1991 tarihinde Irak’a 127 dalış gerçekleştirdikleri bildirildi. Sivil yerleşim yerlerinin bombalandığını bildiren Bağdat radyosu, müttefiklere ait 3 savaş uçağının düşürüldüğünü de açıkladı. 31.01.1991 tarihli Milliyet Gazetesi, Sayfa 4 Kara Harekatı Körfezde haftalardır beklenen kara savaşı, Sovyet lideri M. Gorbaçov’un başlattığı barış girişimine rağmen 24 Şubat 1991 tarihinde saat 03.00’te müttefik güçlerinin Kuveyt’e girmeleriyle başladı. ABD ve müttefik birlikler, Irak savunma hatlarını birçok noktadan yararak, Irak ve Kuveyt topraklarına girerlerken, müttefik paraşütçü birliklerinin de Kuveyt kentine indikleri bildirildi. Sürgündeki Kuveyt hükümetinin Haberleşme Bakanı Hasan El Sanada, Reuter’e yaptığı açıklamada gizli iletişim hatlarıyla Kuveyt’te bağlantı kurdukları vatandaşlarının, kara saldırısı başladıktan kısa bir süre sonra, Kuveyt kenti semalarının paraşütçülerle dolduğunu söylediklerini kaydetti. Suudi Arabistan kaynakları, müttefik kuvvetlerin Kuveyt’e üç koldan girdiklerini, dördüncü bir kolun ise Irak-Suudi Arabistan sınırından Irak’ın 20km kadar içine girdiğini doğruladılar. Bu arada ABD istihkam birlikleri Irak savunmaları içinde kanallar açtılar. Kara savaşının başlamasının ardından saatler sonra ilk resmi açıklamalar Körfezdeki müttefik Kuvvetlerin Komutanı General Norman Schwarzkopf tarafından yapıldı. Schwarzkopf, Riyad’da düzenlediği brifingte müttefik kuvvetlerin, kara harekatının ilk gününde planlanan tüm hedefleri gerçekleştirdiklerini söyledi ve operasyonun ikinci aşaması olarak İngiliz, Mısır ve Suriye’ye ait mekanize birliklerle müttefiklerin kuzeye doğru büyük bir hızla ilerlediklerini bildirdi. Kara saldırısının yerel saatle 04.00’te başladığını kaydeden general, Suudi Arabistan, İngiliz, Fransa, BAE, Bahreyn, Katar, Umman, Suriye ve Kuveyt birliklerinin de harekata katıldığını belirtti, saldırının mükemmel düzenlenmesi nedeniyle Irak’ın karşılık veremediğini, 5500’den fazla Irak askerinin esir alındığını öne sürdü, savaşın gidişatından memnun olduğunu belirtti. 25.02.1991 tarihli Milliyet Gazetesi, Sayfa 4 Müttefikler üç gün içinde Irak direnişini çökerterek Kuveyt kentini geri aldı. Bu arada Kuveyt’in batı kesiminde zırhlı birliklerle bir yarma hareketine girişen asıl kuvvetler hızla Irak içlerine yöneldi ve Basra’nın güneyinde tutunmaya çalışan Cumhuriyet Muhafızları adlı seçkin Irak birliklerinin çoğunu 27 Şubat’ta saf dışı bıraktı. ABD başkanı George Bush 28 Şubat’ta ateşkes ilan ettiğinde, Irak direnişi bütünüyle kırılmış bulunuyordu. Ateşkes, Bağdat saatiyle 28 Şubat 1991 saat 08.00’de uygulamaya konuldu. Müttefik ve Iraklı komutanlar arasındaki ateşkes görüşmeleri 03.03.1991 tarihinde Güney Irak’ta Kuveyt sınırına yakın müttefik kontrolündeki Safwan Hava Üssü’nde kurulmuş bir çadırda başladı. Yaklaşık iki saat süren görüşmeler sonucunda müttefiklerle Irak’ın ateşkes koşullarına ilişkin tam bir mutabakata vardıkları açıklandı. Schwarzkopf, yaptığı açıklamada ateşkes imzalandıktan sonra müttefik kuvvetlerinin işgal ettikleri Irak topraklarından çekileceğini belirtti. 04.03.1991 tarihli Milliyet Gazetesi, Sayfa 4 BM Güvenlik Konseyi’nin 686 numaralı kararı, ateşkesin uygulanma şeklini kararlaştırıyordu. 678 sayılı kararda yer alan ve Irak’ın kabul edeceği şartlar üç kategoride toplanabilir. Biri, Irak’ın askeri kuvvetine ilişkindi; Irak’ın bütün kimyasal ve biyolojik silahları ile belli menzile kadar bütün balistik füzelerin imhasını gerektiriyordu. Bu şartlar aynı zamanda Irak’ın nükleer silah yapma ve geliştirmeye son vermesiyle nükleer silah yapımında kullanılabilecek maddelerin kontrolünün Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’na bırakılması öngörüyordu. Bunun yanında uluslararası bir komisyonun silah kapasitesini ve belirlenenlerin denetlenmesini, Irak’ın kabulünü şart koşmuştur. İkinci grup şartlar, Körfez Krizi ve işgal dolayısıyla meydana gelen kayıplar, yabancı devletlerin, milletlerin ve şirketlerin zararlarının Irak tarafından karşılanmasına yönelikti. Ekolojik dengenin zarar görmesine ve doğal kaynaklara ilişkin ayrıca atıfta bulunmaktadır. Irak’ın petrol ihracatı kapasitesi ekonomik ihtiyaçları tespit edilerek zararların ödenmesi için bir fon oluşturması öngörüldü. Üçüncü kısım şartlar ise, Irak ve Kuveyt sınırının belirlenmesi ile birleşik kuvvetlerin Irak topraklarından çekilmesini sağlayacak Birleşmiş Milletler araştırma birimlerinin kurulmasıyla ilgiliydi. Aram Wrya NURLADIN, ABD’nin Irak Savaşı ve Birleşmiş Milletlerin Rolü, Sayfa:27, Konya 2015 Irak’ın Güvenlik Konseyi’nin 678 sayılı kararını kabul etmesini BM Genel Sekreterine ve Güvenlik Konseyine 6 Nisan 1991 tarihinde resmen bildirmesiyle ateşkes resmen iki taraflı olarak gerçekleştirilmiş ve böylece Körfez Savaşı sona ermiştir. Körfez Savaşı’nda Türkiye’nin İzlediği Politika ve Savaşın Kürt Terörüne Katkısı Soğuk savaşın sona ermesinden sonra Batı açısından stratejik önemini kaybedeceğini düşünen Türkiye’nin endişeleri Irak’ın Kuveyt’i işgali ile birlikte ortadan kalktı. Özellikle Cumhurbaşkanı Turgut Özal, doğan fırsatı kullanarak Türkiye’nin stratejik öneminin azalmadığını göstermek istiyordu. Körfez krizinde aktif politika izlemek isteyen Özal, temkinli bir siyasetten yana olan Başbakan Yıldırım Akbulut, Dışişleri Bakanı Ali Bozer ve Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay ile karşı karşıya kaldı. Özal’ın tutumuna tepki gösteren Dışişleri Bakanı Ali Bozer (11 Ekim 1990), Milli Savunma Bakanı Safa Giray ve Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay (3 Aralık 1990) görevlerinden istifa ettiler. Ayrıca Özal’ın uygulamak istediği aktif siyaset, muhalefet tarafından sert biçimde eleştirildi. Özal’ın “Bir koyup yirmi alacağız.” politikası, Türk milleti tarafından karşılık bulmamıştır. Özal’ın, Türkiye’yi savaşa sokmak için gösterdiği çabalara karşı çıkanları Özal, “şer cephesi” olarak nitelendirmiş, kamuoyu yoklamalarıyla belirlenen, %70-80 oranındaki savaş istemeyen halkı da bu cephe içinde dahil etmiştir. Körfez savaşı süresince her gün saaatlerce TV programlarına katılan Cumhurbaşkanı Turgut Özal, halkı Irak politikasına ısındırmaya ve taraftar toplamaya çalışırken muhalefetin sesini de iyice kısarak kaparı rejim uygulamıştır. Suudi Arabistandan önce Irak petrol boru hattını kapatırken, “Bizim uyguladığımız ambargo değil ablukadır.” Sözüyle Irak politikasını ortaya koymaktadır. ANAP milletvekillerinin oyları ile, TBMM’nin yetkileri Turgut Özal’a devredilerek TBMM devreden çıkarılmıştır. Böylece Türkiye’nin Irak politikası, ABS’den esen rüzgarlara göre yönetilmiştir. ABD Körfez Krizi sırasında Ankara’dan üç konuda yardım istemiştir; Türkiye’deki üslerin Irak’a yönelik hava harekatlarında kullandırılması Saddam’ın Kuveyt cephesindeki asker sayısını azaltması için Türkiye’nin Irak sınırına asker kaydırması Türkiye bu iki talebe olumlu cevap vermiştir. Suudi Arabistan’da toplanan koalisyon kuvvetlerine birlik gönderilmesi isteği Bu konu, Turgut Özal’ın bütün ısrarlarına rağmen TSK’nın karşı çıkması sonucu gerçekleşmedi. Türkiye bu istekler doğrultusunda 180.000 civarı askerini Irak sınırına kaydırarak, Irak’ın kuzeyde 8 tümen tutmasını sağladı ve böylece kara savaşında koalisyon güçleri üzerindeki yükü hafifletmiş oldu. 8 Ağustos 1990 tarihinde Birleşmiş Milletlerin Irak’a ambargo kararına uyarak Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattını kapattı. Irak’a yönelik ambargoya katılmasına ve İncirlik Hava Üssü’nün Amerikan savaş uçakları tarafından kullanılmasına izin vermesine rağmen Türkiye, Körfez savaşına fiili olarak katılmadı. Sadece sınırına asker yığmakla yetindi. Körfez Savaşı ile düşürülemeyen Saddam’ın işini bitirmek için Bush-Özal ikilisi, Kuzey Irak’taki kürtleri Saddam’a karşı ayaklandırmaya çalışıyor, böylece ayaklanan Kürtlerin Irak Ordusu tarafından ezilmesi bahane edilerek onları korumak için Çekiç Güç’ün Türkiye’ye yerleştirilmesi ve ABD’nin doğrudan, Özal’ın dolaylı koruması altında Kuzey Irak’ta bölgesel bir Kürt yönetimi oluşturulmaya çalışılıyordu. Saddam ayaklanan bu Kürtleri önüne katıp Türkiye ve İran’a kadar sürmüştür. Bunun sonucunda Türkiye mülteci kriziyle baş başa kalmıştır. Türkiye sınırına yığılan 1.500.000 mülteciyi kasteden Saddam: “Ben Türkiye’ye bir Kürdistan hediye edeceğim ki Musul-Kerkük’e göz koymak nedir anlasın” sözünü yerine getirmiş ve bu büyük göç ile beraber Türkiye’nin Kürt sorunu çok daha kötü bir hal almıştır. Turgut Özal’ın Türkiye’nin başına sardığı bu yeni sorun üzerine, Irak lideri Saddam’dan sığınmacıların topraklarına geri dönmesi hususunda hiçbir girişimde bulunmayan Özal, Kürtlerin, sığındıkları dağlardan indirilip, Irak tarafındaki düzlüklere yerleştirilmesi için tampon bölge oluşturulması fikrini ABD’ye iletti. Bundan sonra Irak’ın kuzeyinde kürtler için oluşturulan Güvenlik Bölgesi’nin korunması için aralarında Türkiye, ABD, İngiltere ve Fransa askeri kuvvetlerinin bulunduğu Çekiç Güç’ün Türkiye sınırları içerisinde konuşlanmasına izin verildi. (Temmuz 1991) Özal, Çekiç Güç denilen yabancı kuvvetlerin Türkiye’ye gelmesini kamuoyuna bir başarı gibi göstermeye çalışarak ve “Çekiç Güç Türkiye’nin sınırlarını koruyacaktır.” şeklinde konuşarak, Türkiye’yi kendi sınırlarını korumaktan aciz bir duruma sokuyordu. Türk sınır topraklarında yabancı bayrakların dalgalandığı ve Türk topraklarına ilk kez yerleşen yabancı askerlerin kendilerini “işgal gücü” gibi algıladığı, sınırlarımızdan denetimsiz giriş-çıkışların vb. olayların yaşandığı o günler, vatandaşlara sık sık “mütareke ve manda” yıllarını anımsatıyordu. 2003’teki Irak Savaşı’na kadar görev yapan Çekiç Güç’ün varlığı Türkiye’de büyük tartışmalara ve Kürt peşmergelerin yapılanmasına ve Türkiye sınırına yerleşmesine yol açmıştır. Çekiç Güç, Kuzey Irak Kürtlerine yalnız askeri koruma değil politik bir destek de sağlıyor. Ekim 1992’de, Özal’ın “Türkiye istemezse kürt devleti olmaz” diye konuşmasından iki gün sonra “kürt federe devleti” ilan ediliyor ve Türk sınırına Türkçe yazılmış “kürdistana hoşgeldiniz” levhası asılıyordu. Körfez Savaşı’ndan sonra, ABD’nin uydusu bir politika sonucu Özal’ın Kuzey Irak kürtlerine birden artan ilgisine karşın, bölücü terör örgütü, Kuzey Irak’taki Barzani bölgesinde barınıyor, eylemlerini buradaki üslere dayanarak sürdürüyordu. Özal’ın bu politikası sonucunda Kuzey Irak kürtleri pkkya karşıt bir görüntü vermeye çalışırken, bu kez de bölücü örgüt Irak’ın desteğinde kamplarını ve saldırı üslerini yeniden düzenliyordu. Yani pkk için değişen ve kaybedilen hiçbir şey olmamış, aksine daha da güçlenmiştir.nitekim bundan sonra Özal’ın kürt seviciliği sonucu Güneydoğu’da kan oluk gibi akmıştır. Özal’ın “vatandaşlarımızın soydaşları dediği Kuzey Irak kürtleri, Fransa Cumhurbaşkanının eşi Madam Mitterrrand’ın kürt enstitüsünün Türkiye’nin Doğu, Güneydoğu ve Güney illerini kapsayan kürt devleti haritasını kapış kapış satın alıp evlerinin duvarlarına asıyor ve bu devletin düşünü kuruyorlardı. Zaten bu yolda, batıda yoğun bir kampanya ve çalışmalar da sürüyordu. Özellikle göç olayı ve Özal’ın Türkiye’de 12 milyon kürt yaşadığını ilanından sonra Batı, Türkiye’deki kürtleri yeni keşfetmiş gibi ele alıyor; “madem ki en çok kürt Türkiye’de, Federe kürt devleti neden Türkiye’de kurulmasın” tartışmaları başlıyor, Özal’ın düşlediği “Körfez Savaşı sonrası masaya oturmak” yerine “Sevr haritası masaya önümüze koyuluyor ve Türkiye’nin toprak bütünlüğü tartışılıyordu. Nevzat BÖLÜGİRAY, Özal Döneminde Bölücü Terör “Kürtçülük”, sayfa:86, 2. Baskı, İstanbul, 1993 Sonuç olarak; Körfez Savaşı’ndan kârlı çıkmak isteyen Türkiye, mülteci kriziyle karşılaşmış, Batı’nın baskısı sonucu 1 buçuk milyon mülteciye sınırlarını açmak zorunda kalmıştır. Gerek mülteciler gerekse savaş boyunca Irak’a uygulanan ambargo Türkiye ekonomisinde derin yaralar açmış, Türkiye’nin ambargodan dolayı ihracat kaybı onlarca milyar dolara ulaşmıştır. Körfez savaşlarında Türkiye, savaş bölgesi ilan edilmese de yüz binden fazla yabancı turist rezervasyonlarını iptal ettirerek Türkiye’ye gelmekten vazgeçmiştir. Irak’ın kuzeyinde güvenli bir tampon bölge oluşturulmak istenmiş fakat yaklaşık 10 yıl boyunca Çekiç Güç askerlerine kucak açılmıştır. Ayrıca gelen mülteciler Türkiye’nin kürt sorununu alevlendirmiş sonuçları ve zararları günümüze kadar ulaşmıştır. Yaklaşık 25 yıl önce Irak’ın başına gelenler bu kez Suriye’nin başına gelmiş, aynı senaryo uygulanarak Suriye parçalanmış, Türkiye’nin nasibine yine mülteciler düşmüştür. Bir milleti güçlü kılan en önemli faktörlerin başında güçlü eğitimi, zengin tarihi ve geçmişiyle geleceği arasında kurduğu bağ gelir. Yani geçmişten çıkardığımız dersler neticesinde geleceğimize yön veririz. “İnsanların tarihten alabilecekleri önemli dikkat ve uyanıklık dersleri, bence devletlerin umumiyetle siyasi kuruluşların oluşmalarında, bu kuruluşların niteliklerini değiştirmede ve bunların çözülme ve sonlanmalarında etkili olmuş olan sebepler ve etkenlerin incelenmesinden sonuçlar çıkmalıdır (1930)” M. K. ATATÜRK KAYNAKÇA DUMAN Çağdaş, 1.Körfez Savaşı, TASAM (Türk Asya Stratejik Araştırmaları Merkezi) Milliyet Gazete Arşivi ÖZDEMİR Erol, Türk Dış Politikası açışından Bir Kriz Örneği: 1. Körfez Savaşı Türkiye’ye Gelen Iraklı Kürt Sığınmacılar (1991), 2016, Bölgesel Çalışmalar, Cilt 1, Sayı 1 ERKMEN Serhat, ABD ve İngiltere’nin Irak Karşısındaki Kuvvet Kullanımlarının Değerlendirilmesi, ASAM BOZKURT Enver, Uluslararası Sisteminde Hukukta Kuvvet Kullanımı, Körfez Krizi Örneği Ve Irak’ın Durumu ABD’ye 11 Eylül 2001 Terörist Saldırı, 1 Baskı Nobel Yayın, Ankara 2003 Aram Wrya NURLADIN, ABD’nin Irak Savaşı ve Birleşmiş Milletlerin Rolü, Konya 2015 BÖLÜGİRAY Nevzat, Özal Döneminde Bölücü Terör “Kürtçülük”, 2. Baskı, İstanbul, 1993 Recep AYDOĞMUŞ 13.01.2019 İSTANBUL