Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
T.C. POLİS AKADEMİSİ GÜVENLİK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI GÜVENLİK ANABİLİM DALI IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİNDE DIŞ POLİTİKA ve GÜVENLİK EKSENİNDE TÜRKİYE ALGISI YÜKSEK LİSANS TEZİ Evren BARUT Danışman Doç. Dr. İ. Dinçer GÜNEŞ ANKARA – 2013 T.C. POLİS AKADEMİSİ GÜVENLİK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI GÜVENLİK ANABİLİM DALI IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİNDE DIŞ POLİTİKA ve GÜVENLİK EKSENİNDE TÜRKİYE ALGISI YÜKSEK LİSANS TEZİ Evren BARUT Danışman Doç. Dr. İ. Dinçer GÜNEŞ ANKARA – 2013 ONAY Evren BARUT tarafından hazırlanan “Irak Kürt Bölgesel Yönetiminde Dış Politika ve Güvenlik Ekseninde Türkiye Algısı” başlıklı bu çalışma, 25/07/2013 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda (oybirliği / oyçokluğu) ile başarılı bulunarak jürimiz tarafından Uluslararası Güvenlik anabilim dalında Yüksek Lisans tezi olarak kabul edilmiştir. I TELİF HAKLARI BEYANNAMESİ GÜVENLİK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE Yüksek lisans tezi olarak sunduğum bu çalışmayı bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı düşecek bir yol ve yardıma başvurmaksızın yazdığımı, yararlandığım eserlerin kaynakçada gösterilenlerden oluştuğunu, bunlardan her seferinde yollama yaparak yararlandığımı belirtir; bunu şerefimle beyan ederim. Enstitü veya başka herhangi bir mercii tarafından belli bir zamana bağlı kalmaksızın, tezimle ilgili bu beyana aykırı bir durumun tespit edilmesi durumunda, ortaya çıkacak tüm ahlaki ve hukuki sonuçlara katlanacağımı bildiririm. II ÖNSÖZ Bu tezi, rahmetle andığım sevgili babam Necati BARUT’a ithaf ederken, tezin hazırlanması ve yazımı aşamasında manen her türlü desteği gösteren ve yardımlarını esirgemeyen sevgili annem Nimet BARUT, kıymetli ablalarım, yeğenlerim, dostlarım, değerli abim Recep BARUT, tez danışmanım Doç. Dr. İ. Dinçer GÜNEŞ, Erbil Özel Sema Hastanesi’nde görevli Dr. Sami SELBEST, Selahattin Üniversitesi Tarih bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Aziz BARZANİ, Erbil Işık Üniversitesi İşletme Fakültesi öğretim görevlisi Sn. Fatih CURA ve İçişleri Bakanlığı AB ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı’nda birlikte görev yaptığım değerli çalışma arkadaşlarıma en derin teşekkürlerimi sunarım. III ÖZET T.C. Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü Uluslararası Güvenlik Anabilim Dalı Irak Kürt Bölgesel Yönetiminde Dış Politika ve Güvenlik Ekseninde Türkiye Algısı Hazırlayan: Evren BARUT Yüksek Lisans Tezi Tez Danışmanı: Doç. Dr. İ. Dinçer GÜNEŞ 2013, 161 sayfa (Ekler Hariç) Liberal değerlere ve yapısalcı/inşacı normlara dayalı dış politika yapım süreçlerinde kamuoyu ve ülke algısı ölçümü giderek önemli hale gelmektedir. Kuzey Irak’ta özerk halde bulunan Kürt Bölgesel Yönetimi’nin varlığı Türkiye – Irak arasındaki komşuluk ilişkilerini farklı bir boyuta taşımıştır ve hatta bu özerk yönetimin ilerleyen dönemlerde tam bağımsız olması dahi kimi zaman gündeme gelmektedir. Kürt Bölgesel Yönetimi ile Türkiye arasında son dönemde siyasi ekonomik ve kültürel ilişkiler ise giderek artmaktadır. Bu çalışmanın amacı, giderek artan bu ilişkiler vesilesiyle burada yaşayan halkın Türkiye'ye yönelik dış politika ve güvenlik eksenindeki algılarını bilimsel yöntemler ışığında ölçmek ve dış politika üretim süreçlerinde ülke algısı ölçümüne bir örnek olarak sunmaktır. Bu bağlamda yapılan araştırmada, Kürt Bölgesel Yönetimini de içine alan coğrafyanın demografik bir profili ve siyasi tarihine ilişkin önemli aktörler ve olaylarla ilgili bilgiler verilerek burada yaşayan halkın toplumsal hafızasına dair bir perspektif yakalamak gaye edinilmiştir. Böylece son yıllarda liberal ve inşacı normlara dayalı bir dış politika üretim sürecinde bulunan Türkiye’ye, Kürt Bölgesel Yönetimi ile ilişkilerde farklı bir parametre olarak burada yaşayan etnik ve dini grupların bakış açıları sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Kuzey Irak, Türk Dış Politikası, Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetimi İlişkileri, Algı Ölçümü IV ABSTRACT Turkish Republic Police Academy Institute of Security Sciences Department of International Security The Perception of Turkey in the Northern Iraq Kurdish Regional Government in the Axis of Foreign Policy and Security, Prepared by: Evren BARUT Master’s Thesis Supervisor: Assoc. Prof. Dr. İ. Dinçer GÜNEŞ 2013, 163 pages (Excluding Appendices) Measuring public opinion and country perception is getting more and more important in foreign policy making process based upon liberal values and structuralist/constructivist norms. Existence of Kurdish Regional Government in Northern Iraq as an autonomous governance has transformed the neighborhood between Turkey and Iraq into another dimension. Moreover, it is also brought to the agenda that this autonomous region may turn out to be a fully independent state in the future. Recently, political, economic and cultural relations between Kurdish Regional Government and Turkey have been improving day by day. The main aim of this study is to measure the perception of people, living in this region, in the axis of foreign policy and security towards Turkey, thorough scientific methods and to present a sample of country perception measurement for foreign policy making processes. Within the context of this research, it is intended to reveal the social memory of people living in the region by drawing a perspective of demographic profile, significant actors and developments in the political history of the geography that includes the Kurdish Regional Government. So, social and political perspectives of ethnic and religious groups living in the region were represented as another parameter in the relations with Kurdish Regional Government towards Turkey in its foreign policy making process based upon liberal values and structuralist/constructivist norms. Keywords: Northern Iraq, Turkish Foreign Policy, Turkey and Kurdish Regional Government Relations, Measurement of Perception V IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİNDE DIŞ POLİTİKA VE GÜVENLİK EKSENİNDE TÜRKİYE ALGISI İÇİNDEKİLER TEZ ONAY SAYFASI……………………………………………… I TELİF HAKLARI BEYANNAMESİ……………………………… II TEŞEKKÜR…………………………………………………………. III ÖZET………………………………………………………………… IV ABSTRACT…………………………………………………………. V İÇİNDEKİLER……………………………………………………... VI KISALTMALAR LİSTESİ………………………………………… X TABLOLAR LİSTESİ……………………………………………… XI ŞEKİLLER LİSTESİ………………………..……………………… XII EKLER LİSTESİ…………………………...………………………. XIII GİRİŞ……………………………………….…….…………………. 1 BİRİNCİ BÖLÜM IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİNİN JEOPOLİTİK VE DEMOGRAFİK YÖNDEN İNCELEMESİ VE YAKIN DÖNEM SİYASİ TARİHİ 1.1. IRAK’IN JEOPOLİTİK VE JEOSTRATEJİK İNCELEMESİ ....................... 5 1.2. IRAK’TA DEMOGRAFİK YAPI ........................................................................ 9 1.3. KUZEY IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ’NİN DEMOGRAFİK YAPISI ............................................................................................................................ 11 1.3.1. Dil ................................................................................................................. 12 1.3.2. Din................................................................................................................ 13 1.3.3. Nüfus............................................................................................................ 15 1.4. KUZEY IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİNDE YAŞAYAN HALK UNSURLARI ........................................................................................................ 17 VI 1.4.1. Kürtler ......................................................................................................... 18 1.4.1.1. Soraniler .......................................................................................... 19 1.4.1.2. Behdinaniler (Badiniler) ................................................................ 19 1.4.1.3. Hewramiler ..................................................................................... 20 1.4.1.4. Kurmanciler .................................................................................... 21 1.4.2. Türkmenler ................................................................................................. 21 1.4.3. Araplar ........................................................................................................ 23 1.4.4. Yezidiler (Ezîdîler) ..................................................................................... 23 1.4.5. Hristiyanlar ................................................................................................ 24 1.4.5.1. Süryaniler ........................................................................................ 25 1.4.5.2. Nesturîler ........................................................................................ 25 1.4.5.3. Keldaniler ........................................................................................ 26 1.4.6. Kakaîler (Ehl-i Haklar) ............................................................................. 27 1.4.7. Şebekler ...................................................................................................... 27 1.5. KUZEY IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİNİN YAKIN DÖNEM SİYASİ TARİHİ 28 1.5.1. Kürt Bölgesel Yönetiminde Siyasi Partiler .............................................. 30 1.5.1.1 Kürdistan Demokrat Partisi (IKDP, KDP) ..................................... 32 1.5.1.2. Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ............................................ 34 1.5.1.3. Diğer Kürt Partileri ........................................................................ 36 1.5.1.4. Türkmen Siyasi Partileri ve Oluşumları ........................................ 37 1.5.2. 1958 Devrimi Öncesi Dönem ve Mahabad Cumhuriyeti ........................ 39 1.5.3. 1958 Devrimi Sonrası Dönem ve Molla Mustafa Barzani ...................... 43 1.5.4. Saddam Hüseyin Dönemi .......................................................................... 48 1.5.4.1. İran-Irak Savaşı Sırasında Bölgenin Durumu.............................. 49 1.5.4.2. Enfal Harekâtları Halepçe Katliamı .............................................. 51 1.5.4.3. Körfez Savaşları Sırasında Bölgenin Durumu .............................. 53 VII İKİNCİ BÖLÜM DIŞ POLİTİKA ve GÜVENLİK EKSENİNDE KUZEY IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ – TÜRKİYE İLİŞKİLERİ 2.1. KUZEY IRAK SORUNU ve TÜRKİYE-KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ ARASINDAKİ İLİŞKİLERE ETKİSİ .............................................................. 57 2.1.1. Önemli Raporlarla Türkiye’nin Kürt Sorunu Hafızası ......................... 58 2.1.1.1. İlk Dönem Raporları ....................................................................... 59 2.1.1.2. İkinci Dönem Raporları.................................................................. 63 2.1.2. Türkiye’nin Kürt Sorununun Kürt Bölgesel Yönetimi İle İlişkilere Yansıması ....................................................................................................................... 64 2.2. TÜRKİYE ve IRAK KÜRT BÖLGESİ ARASINDAKİ ERKEN DÖNEM TEMASLARI ....................................................................................................... 66 2.2.1. Molla Mustafa Barzani ve Türkiye İlişkileri ........................................... 67 2.2.2. Süleyman Demirel ve Cevdet Sunay’a Mektuplar .................................. 69 2.3. TÜRKİYE-KUZEY IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ İLİŞKİLERİNDE DÖNÜM NOKTALARI ...................................................... 70 2.3.1. PKK ve Kürt Sorunu Ekseninde Türkiye İlişkileri ................................ 70 2.4. TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN KUZEY IRAK OPERASYONLARI ............................................................................................ 71 2.4.1. TSK’nın Askeri Operasyonlarının Bölgeye ve Sivil Yaşama Etkisi ...... 72 2.5. ÇEKİÇ GÜÇ GÖLGESİNDE TÜRKİYE ve KUZEY IRAK POLİTİKALARI .................................................................................................. 74 2.6. 2003 IRAK’IN İŞGALİNDEN GÜNÜMÜZE KADAR OLAN DÖNEM ....... 75 2.6.1. “1 Mart Tezkeresi”nin Önemi ve İkili İlişkilere Etkisi .......................... 79 VIII ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ARAŞTIRMA YÖNTEMİ VE ANALİZ 3.1. NİCEL ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİYLE KAMUOYU VE ÜLKE ALGISININ ÖLÇÜLMESİ ................................................................................. 82 3.2. NİCEL ARAŞTIRMA YÖNTEMİLERİNDEN ANKET ................................ 86 3.3. KUZEY IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİNDE YAPILAN ANKETE İLİŞKİN BİLGİLER ......................................................................... 87 3.3.1. Anketlerin Hazırlanması ve Soruların Belirlenmesi ............................... 88 3.3.2. Anket Formu Ölçek ve Sorular ................................................................ 90 3.3.3. Anket Örnekleminin Seçilmesi.................................................................. 91 3.3.4. Anket Uygulanmadan Önce Yapılan İşlemler ......................................... 92 3.3.5. Anket Nerede, Kime, Nasıl Uygulanmıştır .............................................. 93 3.3.6. Anketlerin Uygulanması Sırasında karşılaşılan Zorluklar .................... 94 3.4. VERİLERİN ANALİZİ ....................................................................................... 96 3.5. DEMOGRAFİK VERİLER ................................................................................ 99 3.6. FARK TESTLERİ ............................................................................................. 104 3.7. ÇOKTAN SEÇMELİ SORULAR .................................................................... 134 SONUÇ VE TARTIŞMA.......................................................................................... 141 KAYNAKÇA ............................................................................................................. 151 EKLER .................................................................................................................... 161 ÖZGEÇMİŞ ............................................................................................................... 170 IX KISALTMALAR LİSTESİ ABD : Amerika Birleşik Devletleri CIA : Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı ITC : Irak Türkmen Cephesi IKDP : Irak Kürdistan Demokratik Partisi KBY : Kürt Bölgesel Yönetimi KDP : Kürdistan Demokratik Partisi KİB : Kürdistan İslami Birliği KİC : Kürdistan İslami Cemiyeti KYB : Kürdistan Yurtseverler Birliği M.S. : Milattan Sonra NATO : Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı PKK : Kürdistan İşçi Partisi SSCB : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği UNFPA : Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi TİP : Türkiye İşçi Partisi TRT : Türkiye Radyo Televizyon Kurumu TSK : Türk Silahlı Kuvvetleri vb. : ve benzeri X TABLOLAR LİSTESİ Sayfa Tablo 5.1: Kimlik .................................................................................................... 100 Tablo 5.2: Aile Arasında Kullanılan Diller ............................................................. 102 Tablo 5.3: Bağlı Olduğunuz Aşiret ......................................................................... 104 XI ŞEKİLLER LİSTESİ Sayfa Şekil 1: Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgeleri gösteren harita………………...16 Şekil 2: Mahabad Cumhuriyeti Haritası…………………………………………….43 XII EKLER LİSTESİ EK 1: Molla Mustafa Barzani’nin Süleyman Demirel ve Cevdet Sunay’a gönderdiği Mektupların Türkçe Çevirileri EK 2: Anket Formu EK 3: Anketin uygulanması için KBY Ulusal Eğitim Bakanlığı tarafından verilen resmi izin yazısı XIII GİRİŞ Irak’ta Saddam rejiminin sona ermesi Ortadoğu bölgesinde dengeleri değiştirmiştir. Bu vesileyle neredeyse yarım yüzyıldan fazla zamandır Ortadoğu’da bağımsız bir devlet kurma hayaliyle yaşayan Kürtler, hedeflerine ilk defa bu kadar çok yaklaşmışlardır. Aslında Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtler açısından, bölgesel yönetim kurulmasına giden bu süreç pek de bir sürpriz olmamıştır. 1940’lı yıllardan bu yana Molla Mustafa Barzani’nin çabaları ve kurnaz politikaları, Kürtleri uluslaşma sürecine sokarken bu topraklarda etkin bir rol kazanmalarına da yol açmıştır. Ortadoğu’da devleti olmayan bir topluluk oldukları tezinden yola çıkarak, Kürt coğrafyasında bir Kürdistan devleti kurma gayretindeki Kürtlere en büyük destek, bölgenin yeraltı zenginliklerine gözünü diken Küresel sermaye ve diğer Küresel güçler olarak nitelendirilebilir. Erbil, Kerkük, Musul ve Süleymaniye’yi de içine alan bölgenin petrol bakımından zengin kaynaklarının olması sebebiyle bu bölgede Irak’ın dışında müstakil bir devlet kurulması bölge kaynaklarının tüm dünya kullanımına açılması için makul bir fikir olarak öne çıkmıştır. Bölgedeki gelişmelerin Kürtler bakımından önemi olduğu kadar Türkiye açısından da kritik bir önemi vardır. Anadolu’nun güneydoğu uzantısı niteliğindeki bu bölge aslında hem coğrafi hem de demografik olarak Türkiye’nin doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesi ile birçok benzerliğe sahip bu bölgeyle Türkiye arasındaki ilişkiler birçok açıdan giderek daha büyük bir önem arz etmektedir. Türkiye’nin Kürt Bölgesel Yönetimi ile giderek artan ilişkilerinin temel sebeplerinden birisi bölgenin coğrafi konumu itibariyle öncül sınır komşusu haline gelerek Türkiye-Irak ilişkilerinin merkezine oturmasıyken diğeri bu bölgenin Türkiye’deki Kürt meselesi ve PKK terörü ile bağlantısıdır. Önceden Türkiye-Irak ilişkilerinin Bağdat merkezli bir yol izlemesine rağmen 2003’ten beri bu ilişkiler Erbil’deki Kürt Bölgesel Yönetimi odaklı izlenmeye başlamıştır. Aslında günümüzde Erbil’deki Kürt Bölgesel Hükümeti bakımından Kürtlerin bölgede özerk yönetim sahibi olmaları hiçte sürpriz bir gelişme değildir. Bağdat’taki Merkezi Hükümet ve Kürt Bölgesel Yönetimi arasında bir takım politik çatışmalar da bulunmaktadır. 1 Bağdat ve Erbil arasındaki göze çarpan en önemli politik ayrılıkların başında etnik ve dini farklılıklar başı çekmektedir. Kuzey Irak’ta yıllardır süren mücadele sonunda özerkte olsa bir yönetim hakkını elde etmeleri ve bu bölgedeki Kürtlerin Sünni çoğunluğa sahip olmaları bu farklılıkların başlıcalarındandır. Türkiye ile Kürt Bölgesel Yönetimi arasındaki ilişkilerin yeni bir boyut kazanması ve önemli hale gelmesi Irak merkezi hükümeti tarafından pek hoş karşılanmamakta ve hatta Türkiye kimi zaman Irak’ın içişlerine karışmakla suçlanmaktadır. Kuzey Irak bölgesinde etnik bir çeşitlilik söz konusudur. Bu bölgede çoğunluğu Kürt, Türkmen ve Araplar olmak üzere irili ufaklı etnik, dini ve etno-dini gruplar yaşamaktadırlar. Fakat bölgede söz sahibi olan Kürtlerin ardından Osmanlı imparatorluğunun mirası olan bu topraklarda yaşayan Türkmenlerin büyük çoğunluğu oluşturması nedeniyle, Türkiye’nin Kuzey Irak politikaları, bölgedeki bu iki hâkim unsur yörüngesinde olmuştur. Kürt meselesi, Kuzey Irak bölgesindeki PKK Kampları, Kuzey Irak’tan gelen enerji hatları (Kerkük-Yumurtalık boru hattı), Musul sorunu, Kuzey Irak’ta yaşayan Türkmenlerin hak ve özgürlükleri gibi konular Türkiye’nin bu bölgeye yönelik politikalarında temel sorunlardan bazılarıdır. Bu konulara ilişkin politikaların üretilmesi mevcut yönetimleri arasındaki ilişkiler ve uluslararası ve bölgesel çaptaki diğer faktörlerin bu ilişkilere etkisiyle şekillenmektedir. Günümüzde kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasının da etkisiyle uluslararası ilişkilerin bir diğer unsuru olarak halk unsuru ön plana çıkmaktadır. Artık demokrasilerde siyasi iktidarlar politik, ekonomik istikrarın sağlanması için vatandaşların beklentilerini günümüzde her zamandan daha çok karşılama ihtiyacı içerisindedirler. Vatandaşların, halkın beklentilerinin karşılanması iç ve dış politika yapım süreçlerinde kamuoyu fikir ve görüşlerini dikkate alarak gerçekleştirilebilir. Özellikle Batı dünyasından birçok stratejik araştırma vakıf, dernek, kurum veya kuruluşları bu yönde çok çeşitli ulusal ve uluslararası çapta çalışmalara imza atmakta ve kamuoyu görüş ve algılarını ölçmek için farklı yöntemler kullanmaktadır. Uluslararası anlamda bir ülkeye yönelik algı ölçümü çok çeşitli boyutları kapsayabilir. Bu çalışmada; kamuoyu görüş ve algılarının çok çeşitli boyutları arasından, bir bölge veya ülkedeki vatandaşların farklı bir ülkeye yönelik algılarının 2 ölçülmesi amaçlanmıştır. Dolayısıyla Türkiye’nin dış politika üretme ve geliştirme süreçleri sırasında komşu ülkeleri başta olmak üzere buralarda yaşayan halkın düşünceleri ve algılarının ölçülmesinin öneminden yola çıkarak Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetimi arasındaki ilişkilerin bu bağlamda incelenmesi hedeflenmiştir. Bu çalışmada nitel ve nicel yöntemlere başvurularak Irak Kürt Bölgesel Yönetiminde dış politika ve güvenlik ekseninde Türkiye algısının ölçülmesiyle birlikte burada yaşayanların Türkiye ile ilgili algısının Türk dış politika süreçlerinde ne gibi etkileri olduğu ve Türkiye’ye yönelik güvenlik tehditlerinin bu bölgede nasıl algılandığı ortaya konulacaktır. Bu bağlamda hem literatür taraması yapılmış hem de bölgeye iki çalışma ziyareti gerçekleştirilerek buradaki üniversiteler öncelikli olmak üzere anketler uygulanmıştır. Anketlerin analizi SPSS programıyla yapılarak sonuçlar beşinci bölümde paylaşılacaktır. Bu araştırma Türk dış politikası yapım süreçlerinde Türkiye’ye yönelik algılarının bütünleştirilmesinin önemine ithafen yapılmıştır. Teknolojinin ilerlediği, kitle iletişim araçlarının neredeyse dünyanın her yerinde bu denli yaygınlaştığı bir dönemde dış politika yapım süreçlerinde ülkeler uluslararası ilişkilerin yeni parametresi olarak ülke algısı ölçümünü de dikkate almalıdırlar. Kürt Bölgesel Yönetiminde Türkiye algısı ölçebilmek için literatür taraması yapılarak öncelikle ikili ilişkilere dair kavramsal bir çerçevenin çizilmesi hedeflenmiştir. Bunun için öncelikle Irak’ın jeopolitik, jeostratejik ve demografik bir incelemesi yapılarak Irak-Türkiye komşuluğunun bir portresi çizilmiştir. Çalışmanın konusu itibariyle Kürt Bölgesel Yönetimi ve Türkiye arasındaki ilişkilerin boyutunu ortaya koyabilmek için bir önce bölgenin demografik yapısı ardından ise Türkiye perspektifinden bölgenin yakın dönem siyasi tarihi incelenmiş ve Türkiye-Kürt Bölgesel Yönetimi ilişkileri dış politika ve güvenlik ekseninden ele alınarak kavramsal bir çerçeveye oturtulmuştur. Araştırma yönetiminin ifade edildiği dördüncü bölümde kamuoyunun önemi ve ülke algısı kavramları açıklanarak Kürt bölgesel yönetiminde yapılan ankete ilişkin temel bilgiler verilmiştir. Ankette elde edilen verilerin analizi sonucunda ulaşılan ankete özgü demografik veriler ve fark testleri sonucunda varılan sonuçlar çoktan seçmeli soruların değerlendirilmesiyle birlikte sunulmuştur. 3 Anket uygulanması sırasında araştırmanın sınırlılıkları arasında bulunan faktörler aşağıdaki gibidir;  Araştırma için bölgede toplanan bilgiler Nisan ve Haziran 2012 tarihlerinde yapılan iki ziyaret sırasında yapılan anketler olduğundan  anket sonuçlarındaki bilgiler bu döneme ışık tutmaktadır. Kürt Bölgesel Yönetimi’nin Erbil, Süleymaniye ve Duhok kentlerini kapsayan bir bölge olmasına rağmen zaman kısıtlaması, maddi kısıtlamalar, Erbil dışındaki bölgelerde güvenlik sorunlarının olması nedeniyle araştırma Erbil’den yürütülmüş ve Duhok kentiyle kurye vesilesiyle irtibat kurulmuştur. Süleymaniye kenti örneklemde  bulunmamaktadır. Anket araştırmasının evreni öğrenciler olarak seçilmiştir. Örneklem; Selahaddin Üniversitesi, Işık Üniversitesi, Koya Üniversitesi ve Duhok Üniversitesi ile sınırlıdır. Bu üniversitelerde toplam 700 anket  dağıtılmış fakat 361 anket geri toplanabilmiştir. Toplanan anket sayısının hedeflenenden az olması nedeniyle araştırma evreni genişletilerek Erbil merkezinde bulunan Kayseri Pazarında yapılmak üzere 500 anket İhsan Doğramacı Erbil Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi Mahmut Çelebi’nin teklifiyle buraya dağıtılmıştır. Fakat geriye 500 adet anketin tam doldurulmuş gelmesi ve hepsinin neredeyse benzeri profil, karakter ve yazı tipleriyle doldurulmuş olması üzerine söz konusu vakfın Türkmenler üzerindeki siyasi etkisi de dikkate alınarak bu anketlerin durumu değerlendirildikten sonra içlerinden 100 tanesinin rastgele seçilmesi anketin uygulandığı diğer  kimselere ulaşmakta güçlük çekilmesine sebep olmuştur. Anket araştırmasının Erbil’de yapıldığına ilişkin bilgi sahibi olduklarına dair Türkiye Cumhuriyeti Erbil Konsolosluğundan resmi bir yazı talep edilmesine rağmen bu talebin karşılanmaması Bölgesel yönetim resmi organlarının anket örneklemini sınırlı tutmasına neden olmuştur. 4 BİRİNCİ BÖLÜM IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİNİN JEOPOLİTİK VE DEMOGRAFİK YÖNDEN İNCELEMESİ VE YAKIN DÖNEM SİYASİ TARİHİ 1.1. IRAK’IN JEOPOLİTİK VE JEOSTRATEJİK İNCELEMESİ Uluslararası ilişkiler literatüründe jeopolitik ve jeostratejik yaklaşımlar uluslararası aktörlerin içinde bulundukları duruma göre değişiklik gösterebilmektedir. Nitekim 1980’lerin sonunda SSCB’nin dağılmasıyla birlikte Doğu Bloku’nun çözülmesine ve bilindik Soğuk Savaş senaryolarının yerini bir anda yeni arayışlara bırakmasına sebep olmuştur. Bununla birlikte Küreselleşme kavramının uluslararası politikada belirleyici rol oynaması özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin mevcut jeopolitik ve jeostratejik anlayışlarını gözden geçirme ihtiyacı duymalarına yol açmıştır. İlhan, jeopolitiği, insanlığı mekân faktörüyle karşılıklı ilişkisi içerisinde inceleyen, politik düzeyde ise bugün ve gelecekteki güç – amaç ilişkisini fiziki ve siyasi coğrafyayı esas alarak analiz eden disiplin olarak ifade etmektedir (İlhan, 1971: 61). Sandıklı ise jeopolitik kavramını; coğrafya, tarih, teknoloji ve siyaset unsurlarının etkin bir şekilde geliştirilmesini ve kullanılmasını sağlayacak milli politikaların belirlenmesi ve uluslararası siyasi faaliyetlerin yürütülmesi sanatı ve bilimi olarak tanımlamaktadır (Sandıklı, 2011: 2). Batılı bilim adamları jeostratejiyi uluslararası ilişkilerin aktörler tarafından coğrafi ve stratejik boyutlarıyla uzun bir zaman dilimi göz önünde bulundurularak entelektüel bir yörüngede yorumlanması olarak açıklamaktadırlar (Gray, 2007: 7374). Her stratejinin kendine özgü bir coğrafyada olduğu sürece jeostratejik bir anlam taşır. Günümüzde jeostrateji askeri anlamda beş coğrafi çevrenin etkisinde kalarak şekillenmektedir bunlar; kara, deniz, hava, uzay ve hatta siber uzaydır (Gray, 2007: 78-79). 1990’lı yıllardan itibaren Jeopolitik ve Jeostratejik kavramlarının uluslararası aktörlerce en yoğun biçimde çalışıldığı alan şüphesiz Ortadoğu bölgesidir. 5 Küreselleşme sürecinde Ortadoğu’nun önem kazanmasında bölgenin petrol zenginliklerinin büyük rolü vardır. Bölgenin geçmişine bakılacak olursa Osmanlı devletinden alınan ilk izinler doğrultusunda petrol aramak için bölgede yapılan araştırmalar sonucu güneyde Basra körfezi ile kuzeyde Musul ve Kerkük’e varan alan arasında zengin petrol kaynakları bulunmuştur. 1927 yılına kadar ise bu petrol yataklarına dokunulmamış ilk üretim 1927’de Kerkük’te yapılmaya başlanmıştır (Yeşilbursa, 2009: 1339-1340). Tarif edilen bölge birebir Irak coğrafyasına işaret etmektedir. Irak Arap Yarımadasının kuzeydoğusunda yer almaktadır. Irak kuzeyden komşusu Türkiye, doğudan İran, güneydoğudan Kuveyt ve Basra Körfezi, güneyden Suudi Arabistan ve batıdan ise Suriye ile çevrili olmakla birlikte 438.446 km² yüz ölçümüyle Türkiye’nin yarısından biraz büyük bir toprak parçası üzerinde yer almaktadır (Silleli, 2005: 28-29). Irak’ın toplam kara sınırları 3,631 km’dir. Bunlar 1,458 km’si İran, 181 km’si Ürdün, 242 km’si Kuveyt, 814 km’si Suudi Arabistan, 605 km’si Suriye ve 331 km’si Türkiye ile olan sınırlardır. Irak yer aldığı coğrafyası itibariyle çok büyük petrol rezervlerine sahip olmakla birlikte önemli miktarda su ve tarım kaynaklarına sahip olan nadir Arap ülkelerinden birisidir (Özcan, 2003: 7). Batılı bir araştırmacı-gazeteci olan William Harris Irak için “Şehir Medeniyetine sahip tek Arap ülkesi, sahip olduğu petrol zenginliklerinin dışındaki zenginliklere, yani fiziki ve insani zenginliklere hiçbir Ortadoğu ülkesi sahip değildir” tespitini yapmıştır (Harris, 2000: 58). Bu faktörler doğrultusunda Irak geçmişten günümüze daima zengin bir ülke konumunda olmuş ve böylece kendini Sömürgeci ve daha sonradan Küresel güçlerin etkisi altına girmekten alıkoyamamıştır. Irak petrol yataklarıyla Ortadoğu ülkeleri arasında en zengin ülkelerden biri olarak yerini alır. Ortadoğu’daki Petrol rezervlerinin yaklaşık 138,3 milyar ton (1 trilyon, 16 milyar varil) olduğu hesaplanmakla birlikte, Irak topraklarında bu rezervlerin 13,4 milyar tona (99,84 milyar varil) yakının bulunduğu hesap edilmektedir (Doğanay ve Hayli, 2010: 7-8). Bu hesap doğrultusunda ise Irak topraklarında Ortadoğu petrol rezervlerinin neredeyse % 9,7’lik kısmı bulunmaktadır. Bu tabloya göre Irak Ortadoğu’da Suudi Arabistan’dan (Suudi Arabistan’ın Dünya petrol rezervine oranla payı %25,8’dir) 6 sonra en büyük petrol rezervine sahip olan ikinci ülke konumundadır (Karabulut, 1999: 64-68). Irak’ın mevcut petrol yatakları en fazla Kuzey ve Güney Irak bölgelerinde olmak üzere toplam üç grupta incelenebilir. Bunlar: Kerkük, Musul, Erbil, Duhok, Süleymaniye’yi de içine alan Kuzey Irak Petrol Yatakları; Divale ırmağı güneydoğusundan başlayıp Hanekin ile Nefthane çevresini kapsayan Orta Irak Petrol Yatakları; Basra Kenti güneybatısında yer alan ve Havza, Rumeyle bölgesine1 rastlayan ve 1953-58 yılları arasında keşfedilen Güney Irak Petrol Yataklarıdır (Doğanay, 1998: 86). Bu özellikleriyle Irak’ın, Mezopotamya ve Ortadoğu bölgesinde kaim uluslararası erklerin ele geçirebilmek için imrenerek baktığı bir ülke halini aldığını anlamak güç değildir. Irak’ın mevcut sınırları ne doğal şekillere ne de etnik ve kültürel farklılıklara uyum göstermemektedir. Bu uyumsuzluk durumu ise komşularıyla aralarında bir takım uyuşmazlıkların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Özellikle komşularla ilişkiler açısından hem güney hem de kuzey de sınırlara çok yakın petrol rezervleri bir takım sorunların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Kuzeyde Musul ve Kerkük bölgesi, Güneyde ise Kuveyt ile sınır sorunlarının temelinde yatan meseleler bu denklemle açıklanabilir. Irak aynı zamanda bir kara devletidir. Coğrafi olarak incelenecek olursa sınırlı bir stratejik derinliğe sahip olduğu gözlemlenmektedir. Kuzey Irak bölgesindeki dağlık alanlar haricinde dört bir yandan savunmasız sınırları vardır (Kayar, 2003: 90-93). Bölgenin Körfezle tek bağlantısı olan Şatt-ül Arap ve Zübeyr kanalı Irak’ın su yolları üzerinde önemli bir noktada bulunmasını sağlamakta olup Ortadoğu’nun en büyük sorunu olan su kaynaklarına yakınlık açısından Irak’a stratejik bir konum üstünlüğü sunmaktadır. Basra körfezinden denize olan çıkış uzunluğu sadece 58 km’lik bir alanı kapsamaktadır (CIA, World Fact Book, 2012). Irak Petrol kaynakları ve bu petrolleri ihraç etmesiyle ilgili olarak ta çarpıcı veriler bulunmaktadır. İran-Irak savaşı sırasında Irak’ta bulunan petrol boru hatlarının batı dünyasına ihraç edilmesini sağlayan neredeyse hepsi İran tarafından yok edilmiştir. Bu yüzden Irak petrol ihracatı yalnızca Türkiye, Suriye ve Suudi Arabistan üzerinden geçen boru hatlarından yapılabilmektedir (İzzeti, 2005: 252). 1 Bu ölge Ar-Rü aylah adıyla da ili ir. 7 Mevcut petrol boru hatları Suriye’den geçerek Akdeniz üzerinden Banyas ve Trablus limanlarına dek ulaşmaktadır. Diğer boru hatları ise Basra körfezi yakınlarındaki Rumeyla ve Zübeyir petrol bölgelerini Fav limanına bağlamaktadır. Diğer en önemli boru hattıysa Kerkük petrol kaynaklarını taşıyan ve Kerkük-Yumurtalık olarak bilinen boru hattıdır (Deliceoğlu, 2006: 4-5). Irak’ın başkent Bağdat (5,751 milyon nüfuslu) haricindeki en önemli şehirleri Musul (1,447 milyon nüfuslu), Erbil (1,009 milyon nüfuslu), Basra (923.000 nüfuslu), Süleymaniye’dir (836.000 nüfuslu) (CIA, World Fact Book, 2012).2 Yukarıda ifade edildiği üzere Irak’ın en yoğun nüfusa sahip, ekonomik, siyasi ve stratejik bakımdan en önemli üç şehri olan Musul, Erbil ve Süleymaniye şehirleri Kuzey Irak’ta bulunmaktadır. Bu bölge nispeten sulak alanların olması sayesinde tarıma elverişli, petrol rezervlerinin birçoğunun bölgede olması itibariyle zengin yeraltı kaynaklarına sahip ve yer şekillerinin, Irak’ın genelinde görülen çöl coğrafyasına kıyasla kimi yerlerde dağlık ve ormanlık olması itibariyle konum olarak Irak’ın en önemli bölgelerinden birini teşkil etmektedir. Saddam rejiminin 1990’lı yıllarda bazı Ortadoğu ülkelerinin (Suudi Arabistan ve Kuveyt gibi) petrol fiyatlarını düşürerek Irak’ı zarara uğrattığı ve bunda ABD’nin parmağı olduğunu iddia etmesi sonucu giriştiği Körfez Savaşları ve Kuveyt’e yönelik başarısızlıkla sonuçlanan askeri girişimler Saddam Hüseyin’i zor durumda bırakmıştır (Yavuz K. , 2003: 403). Nitekim Saddam rejiminin karşı karşıya kaldığı bu zor durum Irak içindeki dinamikleri hareketlendirmiştir. Özellikle yarım yüzyıldır Baas rejimi tarafından Kuzey Irak bölgesinde Kürtlere ve Türkmenlere karşı girişilen sistematik asimilasyon ve yerinden etme politikaları Körfez Savaşları sonucunda elde edilen başarısız neticelere istinaden Uluslararası camianın tepkisine maruz kalmıştır. Bu bağlamda ABD önderliğindeki Koalisyon Kuvvetleri tarafından yapılan ABD Başkanı Bush’un 10 Nisan 1991 tarihli bildirge ile “Irak’ın 36. Paralelinin kuzeyindeki bütün Askeri operasyonların yasaklandığını ilan etmiştir”. Aslında bu karar Irak’ın geleceği açısından jeopolitik ve stratejik anlamda bir dönüm noktası oluşturmaktadır. Çünkü bu bildirgeden sonra Birleşmiş Milletler 688 sayılı kararını yayınlanmış ve bu kararda, Milletler Cemiyetinin 1925 yılındaki 26 sayılı kararından 2 ’da elde edile Nüfus erileri e göre su ula erilerdir. 8 sonra ilk defa “Kürt” sözcüğü geçmiştir (Öztürk M. , 2010: 9-10). Günümüzde Irak’ın Kuzeyinde bulunan ve temelleri bu dönemde atılmış olan özerk Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin siyasi ve stratejik derinliğini anlamak ve Irak’ın bugün içinde bulunduğu durumu kavramak açısından bu bildirge ve kararlar büyük önem arz etmektedir. 1.2. IRAK’TA DEMOGRAFİK YAPI Birçok Ortadoğu ülkesi gibi Irak’ta da kozmopolit bir etnik çeşitliliğe rastlamak mümkündür. Buna rağmen bölgede yaşayan en büyük etnik unsur Araplardır. UNFPA verilerine göre Irak nüfusu 32,7 Milyon kişiden oluşmakta ve 2010-2015 yılları arasında %3,1 büyümesi öngörülmektedir (UNFPA, 2011: 117-118). Irak’ta yaşayanların dağılımını sadece etnik çeşitlilik üzerinden yapılacak olursa halkın yaşam biçimi göz önünde bulundurulursa gerçekçi bir tablo ortaya konulmasına engel olabilir. Bu yüzden Irak’ta yaşayan vatandaşların çeşitliliğini hem dini hem de etnik unsurlar göz önünde bulundurarak yapmakta fayda vardır (Dursun, 2006: 2324). Nüfusun büyük bölümünü Araplar (yaklaşık %70’i) oluşturmaktadır. Araplardan sonra gelen en büyük etnik unsur ise Kürtlerdir (yaklaşık %15’i) ardından Türkmenler (%8-10 arası) olmakla birlikte geri kalan %5 ila %7 arasında değişen kesim ise Asuriler, Yezidiler, Keldaniler, Şebekler, Ermeniler, Yahudiler, Hristiyanlar ve diğer gruplar olarak Irak’ta yaşayan halk unsurlarını oluşturmaktadır (Deliceoğlu, 2006: 5). Ulus-Devlet anlayışının hâkim olmadığı Ortadoğu bölgesi gibi yapısı gereği Irak’ta bu anlayıştan nasibini almıştır. Nitekim ülkede yaşayan halkaların çeşitliliğini daha iyi ifade etmek için Güneyde nüfusun çoğunluğunu Şii Arapların, Kuzeyde çoğunluğu teşkil eden Kürtler ve Türkmenlerin ve ikisinin arasında 2003’e kadar yönetimi de elinde bulunduran Sünni Arapların bulunduğunu ifade etmek yanlış olmayacaktır (Kayar, 2003: 93). Irak’ta yaşayan Araplar kendi aralarında Sünni ve Şii olarak ikiye ayrılmışlardır. Araplar arasındaki bu ayrım keskin şekilde gözlemlenmektedir. Bu ayrım Şii Arapların daha muhafazakâr bir İslami anlayışla birlikte daha kapalı bir yaşam tarzını benimsemeleriyle birlikte keskinleşmektedir. Yapılan araştırmalara 9 göre Sünni Araplar ise bu mezhepsel bölünmeye daha ılımlı yaklaşmakta ve İslami yaşam tarzı içinde Şii Arapların rolünü görmezden gelmemektedirler (Harp Akademileri Komutanlığı, 2000: 12-13). Genellikle Irak’ın orta ve güney bölgelerinde yaşayan Araplar arasında göçebelik yaygın olmakla birlikte kırsal kesimde yerleşik düzende yaşamayı benimsemiş olanlarda bulunmaktadır (Deliceoğlu, 2006: 74). Ulusçuluk anlayışından ziyade Araplar arasında daha çok görülmekte olan Kabilecilik ve toplum içindeki aşiret hayatı Irak’ın sosyal yapısı içerisinde ayırt edici unsur olarak yerini almıştır (Marufoğlu, 1998: 77-78). Araplardan sonra Irak’ta bulunan en büyük unsur Kürtler olarak görülmektedir. CIA’nın verilerine göre Irak’ta yaşayan Kürtlerin nüfusu %15-20 arasındadır (CIA, World Fact Book, 2012). Iraklı Kürtler çoğunlukla Kuzey Irak bölgesinde yaşamaktadırlar. Osmanlı İmparatorluğundan günümüze Kuzey Irak bölgesinde yaşayan Kürtlerin kökeni, nüfusu, hakları ve tam anlamıyla varlığıyla ilgili çok çeşitli savlar ortaya konmuş ve bu mesele çoğu kez uluslararası anlaşmazlıklara dahi konu olmuştur (Kaymaz, 2003: 29). Kürtlerin benimsediği yaşam tarzı aşiretler üzerine kuruludur. Kuzey Irak bölgesinde küçüklü büyüklü 100’den fazla aşiretler olduğuna dair söylentiler vardır (Barzani, 2012). Irak’ta yaşayan Kürtlerin neredeyse tamamı Kuzey Irak bölgesinde yaşamaktadır. Buna rağmen çok çeşitli aşiretlerin olması ve aşiret hayatının muhafazakâr yapısından dolayı buradaki Kürtler arasında ortak bir dil birliği bulunmamaktadır (Kayar, 2003: 100). Eldeki verilerin çok çeşitli olmasından dolayı Kürtlerin net sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte ortalama rakamların hesaplanmasıyla Kuzey Irak bölgesinde yaşayan Kürt nüfusun 6 ila 8 milyon arasında değiştiği tahmin edilmektedir. Kimileri bu rakamı daha az göstermekte kimileri ise daha fazla olduğunu ifade etmektedir. Irak’ın diğer önemli etnik unsuru ise Türkmenlerdir. Irak’ta Türkmenlerin varlığı neredeyse Araplar kadar eskidir. Türklerin oğuz boyuna mensup olan Irak Türkmenlerinin bölgeye 9. ve 11. yüzyıllarda Orta Asya’dan gelen kavimler göçü sırasında bölgeye geldiği belirtilmektedir (Sirkeci ve Demirci, 2005: 1). Irak’ta Arap ve Kürtlerden sonra en yoğun nüfusa sahip unsur Türkmenlerdir. Bölgedeki Türkmen varlığının yaklaşık 3 milyona yakın olduğu yani %8 ila %10 arasında yer aldığı ifade 10 edilmektedir (Vatansever, 2010: 46-47). Türkmenlerin yaşadığı bölgeler Türkmeneli olarak nitelendirilmektedir (Kayar, 2003: 98). Irak’ta bu etnik grupların dışında farklı din, mezhep grupları ve halk unsurları da yaşamaktadır. Bu gruplardan Irak’ın farklı şehirlerinde dağınık vaziyette hayatlarını sürdürmektedirler. Bu gruplar arasında Hristiyan ve Müslümanlar olmakla birlikte Yezidiler, Şebekler ve Bahailer gibi farklı dini inanışları benimseyen gruplar da yaşamaktadırlar (Vatansever, 2010). Ancak İşgalden sonra yaşanan göçler ve şiddet olayları nedeniyle Irak’ın demografik yapısında bir takım değişiklikler olmuş örneğin Hristiyanların nüfusu azalmıştır (Erkmen, 2010: 112). 2003 işgali sonrasından yaşanan gelişmeler doğrultusunda Kuzey Irak bölgesindeki Türkmenlerin bir kısmı da yurtdışına göç etmek zorunda kalmışlardır (Nakanishi, Sirkeci, ve Cabbarli, 2008). Irak’ın demografik yapısı etnik, dini, mezhep ve diğer grupları içerisinde barındırması açısından çok zengin bir çeşitliliğe sahiptir. Bu grupların yaşam tarzları birbirinden çok farklı olmakla birlikte kimileri dış dünyaya o kadar kapalıdır ki, dini inanışlarının yanı sıra sadece kendi aralarında kullandıkları dillerini bile bu kapalı toplum anlayışı sayesinde korumayı başarmışlardır. Bu durum Irak coğrafyasında küçük yerleşim birimlerinde de olsa ülkenin resmi dili olan Arapça bilmeyen ufak çaplı halk unsurlarının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Yapılan araştırmalara göre Irak’ta halen canlı olan 31 dil, lehçe veya ağızla iletişim kurulabilmektedir (Erkmen, 2010). 1.3. KUZEY IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ’NİN DEMOGRAFİK YAPISI Irak’ın kurulmasından bu yana Kuzey Irak bölgesinde yaşayan Kürt halkının durumu hep tartışmalı bir konu olarak süregelmiştir. Söz konusu tartışmalı durum bölgede yaşayan Kürt halkının özerk veya bağımsız bir devlet kurma isteğinin sürekli canlı kalması ve Kuzey Irak bölgesinde yaşayanların bu kutsal amaç doğrultusunda oluşan toplumsal Kürt hafızasını nesilden nesile başarılı bir şekilde aktarmasıyla gerçekleşmiştir. 11 1970 yılı Mart ayında Irak hükümeti ve Kürdistan Demokrat Partisi arasında yapılan anlaşma ile Molla Mustafa Barzani önderliğindeki Peşmerge güçlerinin mücadeleleri sonucunda Irak’ın Kuzeyi olarak tabir edilen bölgede özerk yapıya sahip bir Kürt bölgesi oluşturulmasına karar verilmiştir (Qadir, 2006). Şu anda Kürt Bölgesel yönetimi olarak tabir edilen bölge Erbil, Süleymaniye ve Duhok kentlerini kapsayan bir alandan oluşmaktadır. Bu bölgede yoğun bir Kürt nüfusu yaşamaktadır. Fakat mevcut Kürt nüfusuna bakılarak Kuzey Irak bölgesinde yaşayan diğer etnik ve halk unsurları yok sayılmamalıdır (Dursun, 2006: 4-6). Kürt Bölgesel Yönetiminin bölgesinde uzun zamandır nüfus sayımı yapılmamakla birlikte 2010 yılı verilerine göre KBY sınırlarında kayıtlı resmi nüfus 4,7 milyon kişidir. Bunlar Erbil 1,713.461, Süleymaniye 1,800.769 ve Duhok 1,176.709 olmak üzere üç kenti kapsamaktadır (ORSAM, 2011: 7). KBY’de yaşayan halkın demografik özellikleri de Irak’ın zengin çeşitli halk unsurlarını yansıtmakla birlikte buradaki tek fark Arap nüfusunun az Kürt Nüfusunun fazla olmasıdır. Bölgede Kürtlerin dışındaki en önemli etnik unsurlar Araplar ve Türkmenlerdir. Ancak etnik unsurların dışında daha önce de Irak’ın demografik yapısından bahsederken söz konusu olan din, dil ve mezhep ayrılıklarına dayanan irili ufaklı toplumsal grupların varlığını da belirtmek gerekir (Deliceoğlu, 2006: 4-6). Bölgenin toplumsal yapısının oluşumundaki temel unsur aşiretler ve aşiretçiliktir. Aşiretler KBY’de yaşayan halk unsurların sadece Kürtlere mahsus bir durum değildir. Türkmen, Ezîdî ve Hatta Hristiyanlar arasında bile aşiretlere rastlamak mümkündür (Barzani, 2012). Aşiretlerin toplumsal olaylara müdahil olması sıradan bir olay görülmektedir. Özellikle Duhok gibi bazı daha muhafazakâr bölgelerde ise Aşiretçilik toplumsal olaylarla birlikte daha çok siyasi bir role de bürünmektedir (ORSAM, 2011). KBY’de yaşayan diğer halk unsurları arasında Ezîdîler (Yezidiler), Asuriler (Süryaniler), Hristiyanlar, Keldaniler, Kakaîler, Şebekler, Bahaîler gibi gruplar bulunmaktadır (Deliceoğlu, 2006). 1.3.1. Dil Yukarıda yapılan araştırmalara göre var olan 31 dil, lehçe ve ağızdan söz etmiştik (ERKMEN, 2010). Dil açısından Irak genelinde hâkim olan bu toplumsal yapı 12 KBY’de de etkinliğini sürdürmektedir. KBY’de yaşayan Kürtler arasında 4 farklı lehçeyle Kürtçe konuşulmakta ve halk yaşadığı kırsal ve kentsel yerleşim bölgelerine göre değişmek suretiyle birbirlerini anlamakta güçlük çekmektedirler (ORSAM, 2011). KBY’de konuşulan ve bilinen bu lehçeler aşağı Kurmanci dil grubun alt lehçesi olan Sorani ve Behdinani (Badini) olmakla birlikte, Türkiye Kürtlerinin konuştuğu Kurmanci ve KBY’de yaşayan bir grubun konuştuğu Hewrami lehçeleridir. Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi eski Genel Sekreteri Dr. Şıvan da; Kurmanci, Sorani, Zaza, Gorani, Hevrami lehçelerini saydıktan sonra, bunların yanında, büyük aşiretlerin ve vadilerin de kendilerine özgü birtakım şivelerinin de olduğunu belirtmektedir (Şıvan ve Bedirxan, 1976: 28 - 29). Konuşulan bu dillerin dışında Arapça, Türkmence dilleri de yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Aynı zamanda bazı aşiretlerin kendi lehçeleri bulunmakta ve halk arasında konuşulduğunda bu lehçe, ağız sayesinde kişinin aşireti dahi bilinebilmektedir. Örneğin Selahattin Üniversitesi Tarih bölümünde öğretim görevlisi olan Doç. Dr. Aziz Barzani, yapılan röportaj sırasında, Barzani aşireti arasında kullanılan Kürtçe lehçesinin diğer lehçelerden yani Sorani ve Kurmanci Kürtçesinden farklı olduğunu ifade etmiştir (Barzani D. D., 2012). Bununla birlikte diğer irili ufaklı topluma kapalı bir sosyal yapıya sahip diğer etno-dini gruplar arasında da dil, lehçe ve ağız farklılıkları bulunabilmektedir (Selbes, 2012). 1.3.2. Din Kürt halkı arasında toplumun benimsediği tek bir din bulunmamakla birlikte, Kürtlerin İslamiyet’le tarihin erken dönemine tanışmaları hasebiyle 12. yüzyıldan sonra Müslümanlığı kabul ettikleri ön görülmektedir. Buna rağmen Kürtlerin hepsi Müslüman değildir (Yıldız, 2005: 23-24). Fakat Müslümanlığı kabul etmiş Kürtler arasında çoğunlukla Sünni mezhebi kabul görmüştür. Farklı mezhepleri ve fıkıh ilmine göre farklı uygulamaları takip ettikleri bilinmektedir. Kürtler arasında Sünni mezhebinin Şafiilik geleneği yaygındır. Kürtler arasında mistik sufî tarikatlara bağlılıkta gözlemlenmektedir. Örneğin Kürtlerin en yaygın şekilde bağlı olduğu tarikatlar Kadiri ve Nakşibendi tarikatlarıdır. Bu bağlılık sayesinde Kürtler üzerinde dini liderler ve şeyhlerin kaydadeğer etkileri olduğu söylenebilir (Deliceoğlu, 2006). 13 KBY’de yaşayan Kürtler söz konusu olduğunda en öne çıkan dini unsurlar arasında belli başlı tarikat ekolleri bulunmaktadır. Bunların başında Kadiri şeyhleri 3, Nakşibendi tarikatı4 önemli yer almaktadır(Van Bruinessen, 2003:318:336). Behdinani Kürtleri arasında Nakşibendi tarikatı yaygınken Sorani Kürtleri arasında ise Abdülkadir Geylani ekolü5öne çıkmaktadır (Özmen , 1996: 56). Kuzey Irak’ta söz konusu dini unsurlara hâkim olan Şeyhlerin toplum içinde öne çıkan dini rolleri dışında toplumsal arabuluculuk faaliyetleri üstlenmelerine rastlanmaktadır. Ayrıca bu şeyhlerin önemli bir siyasi güçleri olduğu da yadsınamaz. KBY’de yaşayan Kürt toplumu arasında aşiretler ne kadar önemliyse buradaki tarikatlar ve şeyhlerin de toplum hayatına etkileri o kadar önemlidir. Kuzey Irak’ta bir nevi denge unsuru olarak önemli yer alan tarikat lideri Şeyhler arasında kimi zaman arabuluculuk faaliyetleri öne çıksa da dini lider rolü üstlenen Şeyhlerin arasında kendi aralarındaki rekabet durumundan ötürü anlaşmazlıklar da çıkabilmektedir (Deliceoğlu, 2006). Yine de Kürtlerin arasında farklı dinlere mensup gruplarda bulunmaktadır. Bunlar; Museviler, Hristiyanlar, Şiiliğin Ortodoks olmayan kesimi Aleviler, İran’ın yerleşik dini olan “İsna-aşeri” Şii İslam’ı izleyenler, küçük grupta olsa Ehl-i Hak (Doğrunun halkı) inancına sahip olanlar, Yezidilerdir (Ezîdî) (YILDIZ, 2005). Bunlarla birlikte daha ufak etno-dini unsurlar olarak Kakaîler ve Şebekler de bölgede yaşamaktadırlar (Selbes, 2012). 3 Kadirî tarikatının halifeleri ne kendileri bağımsız şeyhler haline gelebilirler ne de oğulları kendiliğinden halife olabilirlerdi. Şeyhlik, Berzenci ailesinin tekelindedir. Talabani ailesinin kurucusu Sadate Nehri bir şeyhten icazet alarak şeyh olan tek Kürt Kadirî şeyhidir. 4 Mevlana Halid ya da Şeyh Halid olarak bilinen Ziyaeddin Halid, Caf aşiretinden sıradan bir Kürt’tü. Sanansaj, Süleymaniye ve Bağdat’taki medreselerde geleneksel dini eğitimi yaptıktan sonra Süleymaniye’de molla oldu. Önceleri Nakşibendilerle bir bağlantısı yoktu, fakat ya Hindistan’a giderken ya da bu seyahatten önce Kadiri tarikatına girmesine ön ayak olan Sadate Nehri ailesinin reisi şeyh Abdullah’ın yanında belli bir süre kalmıştı. Halid Delhi’de bir yıl şeyh Abdullah’la birlikte eğitim gördü. Nakşibendiliği yayabilmek için icazet aldıktan sonra Irak’a geri döndü ve yaşamını, 1820’de Süleymaniye’den kaçmak zorunda kalarak Şam’a yerleşinceye kadar Bağdat ve Süleymaniye’de sürdürdü. 5 Soran Kürtleri arasında şeyh Abdülkadir Geylani’nin özel bir yeri vardır. Soranların dini yaşantıları diğer ehl-i sünnetten farklıdır. Behdinani Kürtleri de inandıkları Nakşibendî tarikatını, dahası İslam’ı bile çok farklı icra ederler. Hiçbir Barzani köyünde cami ya da mescit bulunmaması ve namaz kılana ender rastlanması ile ilgili söylentiler bu yüzden oldukça dikkat çekicidir. 14 1.3.3. Nüfus Irak Kürtlerinin 1922, 1924 ve 1935 yıllarında yapılan nüfus sayımlarında Irak nüfusuna oranı yaklaşık %23 olarak belirlenmiştir. 1975 yılında Irak’ta yapılan nüfus sayımına göre ise toplam 11 milyona yakın kişinin yaşadığı tespit edilmiş ve buna istinaden Kürtlerin nüfusunun ise yaklaşık 2 milyon ila 2,5 milyon arasında değiştiği varsayılmıştır. 1991 yılındaki nüfus tahminlerine göre ise Irak nüfusu 18 milyon, Kürtlerin nüfusa oranı ise %23 olarak belirlenmiş ve yaklaşık 4,1 milyon Kürt vatandaşın yaşadığı tahmin edilmiştir (Van Bruinessen, Ağa, Şeyh, Devlet, 2003). CIA 2010 verilerine göre Irak genel nüfusu göz önünde bulundurulduğu takdirde bu oran %18- %20 arasındadır (CIA, World Fact Book, 2012). Ancak 1957 yılından beri Irak genelinde siyasi kaygılar güdülerek güvenilir bir nüfus sayımı yapılmadığını da göz önünde bulundurmak gerekir (ORSAM, 2011). Yönetim de ve sosyal yaşamda etkinlikleri de göz önünde bulundurulduğunda KBY’de yaşayan Kürt halkının en önemli unsurları olarak kabul edilen Sorani ve Behdinanilerin yaşadıkları bölge Zap suyu ile birbirinden ayrılmaktadır. Zap suyunun batısında Behdinani doğusunda Soraniler bulunmaktadır (Özmen , 1996). Sorani ve Behdinaniler arasındaki bir diğer fark ise çoğunlukla Süleymaniye ve Duhok’ta yaşayan Behdinanilerin daha muhafazakâr bir yaşam benimseyip daha çok aşiretçiliğin etkisinde kalmalarından dolayı ekonomik anlamda da geri kaldıkları söylenebilir. Amerikan işgalinin ardından sadece KBY’de değil özellikle Kerkük, Musul gibi petrol kaynakları açısından zengin olan diğer Kuzey Irak kentlerinin demografik özelliklerinin yerleştirilmiştir. Bu değiştirilmesi durum KBY amacıyla haricindeki birçok Kürt bölgelerde vatandaş belirsizliğin tetiklenmesindeki önemli unsurlardan biridir (Deliceoğlu, 2006). 15 Şekil 1: Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgeleri gösteren harita Kaynak: The Kurds: A Problem Within A Problem6 KBY’de yaşayan Türkmenlerin büyük çoğunluğu Erbil’de bulunmaktadır. Buna rağmen Kuzey Irak’taki en büyük Türkmen yerleşiminin olduğu yerler Telafer, Musul, Yunus Peygamber, Kuştepe, Altunköprü, Kerkük, Tazehurmatu, Dakuk, Kifri, Karatepe, Hanekin, Karahan, Kızlarbat, Şahraban, Mendeli ve Bedre olarak ifade edilebilir (Harp Akademileri Komutanlığı, 2000). 1957 yazdığı kitabında Edmonds Kuzey Irak’ta yaşayan Türkmenlerle ilgili bilgilere yer vermektedir. Buna göre o dönemde Kerkük’ün nüfusunun yaklaşık 25.000 olduğunu, nüfusun büyük çoğunluğunun Türkmenlerden, dörtte birinin Kürtlerden ve diğerlerinin Arap, Hristiyan ve Yahudilerden oluştuğunu ifade etmiştir. Bu durum Musul ve Erbil’de yaşayan Türkmenler açısından da aynıdır (Edmonds, 2003: 349-350). 1923 yılı Erbil nüfusu yaklaşık 180.000’ken Erbil’de yaklaşık 32.000 Türkmen’in yaşadığına dair bilgilerde bulunmaktadır. KBY’deki Yezidilerin çoğu Duhok kentinde yaşamaktadır. Irak’ta yaşayan Yezidilere oranla burada %10 civarında Yezidi nüfusu olduğu tahmin edilmektedir. Hristiyanların yoğun olarak yaşadığı bölgeler yine Erbil ve Duhok kentleridir. Erbil’deki Ainkawa semtinde Hristiyan nüfusunun yoğunluğu dikkati çekmektedir. 6 http://www.invisible-dog.com/kurd_eng.html (E.T: 26 Nisan 2013) 16 Yine Duhok’ta ve Erbil’de Hristiyan dinine mensup olan Keldanilerin yaşadığı bilinmektedir. Fakat Keldanilerin nüfus yoğunluğuna dair net bilgiler bulunmamaktadır (Selbes, 2012). 1.4. KUZEY IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİNDE YAŞAYAN HALK UNSURLARI KBY’de yaşayan halk unsurlarının etnik, dini, dil ve lehçe ve benzeri etkenler yoluyla birbirinden farklılık gösterdiği bilinmektedir. Etnik Kimlik olarak tabir edilenler Kürt, Arap ve Türkmenler olarak sayılabilir. Dil ve lehçe bakımından yapılan ayrım aslında günlük yaşamda konuşulan dilin, kullanıcı grupları arasında ortak bir dil olmayışı ve şive farklılığı olmasından ziyade, dili kullanan grupların arasında farklı kelimelerle ifade edilen tanımlamaların görülmesinden dolayı böyle bir ayrıma oluşmasından kaynaklanmaktadır (Barzani, 2012). Örneğin KBY’de yaşayan Kürt olarak tanımlanan Soraniler, Behdinaniler, Hewramiler ve Kurmanciler’in kullandıkları dil ve lehçe aslında birbirinden farklı olup burada yaşayanların günlük kullanılan dilde gerçekleşen etkileşim dolayısıyla ortaya çıkan çok lehçeli bir dille karşılaşılmaktadır (Selbes, 2012). Yine aşiretler arasında kullanılan farklı lehçe ve şiveler de bulunmakta ve bu lehçe, şive kullanımları farklı bir dil gibi algılanabilmektedir. Barzani aşireti arasında kullanılan Barzanca olarak ifade edilen dil buna örnek gösterilebilir (Barzani, 2012). KBY’de diğer irili ufaklı gruplar arasında konuşulan kozmopolit bir kültürün sonucu ortaya çıkan Arapça, Kürtçe ve Türkmence karışımı diller de halk arasında tek başına kabul edilen ortak bir dil olmadığının göstergesi olup KBY’deki halk unsurları arasındaki çeşitliliğin en önemli etmenlerinden biridir. KBY’deki halk unsurlarını birbirinden ayıran diğer en önemli farklardan biride dini etmenlerdir. Hristiyanlar, Yahudiler, Yezidiler, Asuriler, Keldaniler, Şebekler, Kakaîler, Bahailer bu unsurlara örnek olarak gösterilebilir (Deliceoğlu, 2006). 17 1.4.1. Kürtler 2005 sonrası dönemde 1991’de elde ettikleri kazanımları somut gelişmelerle bölgesel yönetim anlayışını Irak anayasasına dâhil ederek önceki dönemlerde hep arayışı içinde oldukları etnik veya mezhebe dayalı federatif bir yapı kurulması arzularını gerçeğe dönüştürmeyi başarmışlardır (Erkmen, 2010: 127). Kuzey Irak’taki Kürt toplumunun tamamen homojen bir yapıda olduğunu tahayyül etmek pek doğru olmaz. Kürt toplumunun sosyal yapısı, bu sosyal yapının içinde barındırdığı dil, din ve kültürel farklılıklar ve aşiretler aslında Kuzey Irak bölgesindeki Kürt toplumunun tam anlamıyla etnik ve milli bir kimlik altında şekillendirilmesine engel teşkil edebilecek hususlardan sayılabilir (Dursun, 2006: 48). Burada yaşayan toplumun tek başına bir millet oluşturduğuyla ilgili olumlu olumsuz tezler öne sürülmektedir fakat Richard Anderson’un bu konudaki görüşü çarpıcıdır, Anderson 2005’te kaleme aldığı ve Amerikalı politika uzmanı Jess Jackson’a da atıfta bulunduğu bir makalesinde bu konuyu şöyle dile getirmektedir; “Jackson devlet meselesinde “organize bir azınlık politik bir çoğunluktur” derken, maalesef Orta doğudaki Kürtleri kastetmemektedir. Stratejik ve jeopolitik bir öneme sahip sınırlar üzerinde yaşayan,kendi içlerinde bölgesel farklılıklara sahip olan ve dilsel ve kültürel asimilasyona maruz kalan(!) Kürtlerin, modern ulus-devlet anlamında tanımlanmaları çeşitli zorluklar arz etmektedir. Nihayet Kürtlerin sosyolojik olarak kategorize edilmeleri ve üzerlerinde çalışılmaları da oldukça zordur.” (Anderson, 2005) Kürtlerin sosyolojik kategorize edilmelerinde karşılaşılan zorlukların sebeplerine bakmak gerekirse bunlar temel olarak; ortak yazılı bir tarihin olmayışı, Kürtler arasında konuşulan lehçelerin birbirinden tamamen farklı olması, siyasi ve kültürel anlamda merkezi bir anlayışının gelişmemiş olması, Kürt toplumu içinde yer alan dinsel kabullenmeler ve inanışların çok çeşitli olması ve ortak bir inanışın genel olarak benimsenmemiş olması, toplumsal hayatın belirleyici unsurunun etnisite algısından çok daha küçük ve merkezi anlayış çerçevesine oturmayan aşiretler doğrultusunda şekillenmiş olması olarak sayılabilir (Dursun, 2006: 33 - 34). KBY’de yaşayan Kürtlerin kendi içlerinde birkaç farklı unsurda incelenebilirler. Bunlar Soraniler, Behdinaniler, Hewramiler, Kurmanciler’dir. 18 1.4.1.1. Soraniler Sorani Kürtler Kuzey Irak coğrafyasının büyük bölümünde yaşamaktadırlar. 1834 yılında Rewanduz bölgesinde Soran Emirliği olduğu ve bu emirliğin Osmanlıya karşı bir takım isyan ve ayaklanmalar gerçekleştirdiği bilinmektedir (Dursun, 2006: 55). Soraniler Soran bölgesinde yaşayan Kürt toplum yapısı içerisinde dil, aşiret ve kimlik ögelerinin kapsayıcı üst şemsiyesi olarak nitelendirilebilir. Bunun en temel sebebi Soraniler’in kendi aralarında konuştukları ortak dildir. Aynı zamanda Kürtler arasındaki toplumsal yapının en temel yapı taşlarından olan irili ufaklı aşiretlerden birçoğu Sorani dilini konuşmakta ve bu aşiretler toplum yapısı içerisinde geniş bir kitleye hitap etmektedir. Soranilerin yoğun olarak yaşadığı yerler Erbil, Süleymaniye, Rewanduz olarak tabir edilebilir (Vatansever, 2010: 44 - 45). Soran aynı zamanda Kuzey Irak’ta bir yerleşim birimidir ve Soraniler çoğunlukla burada da yaşamaktadırlar (Jenkins D. B., 2011). Soranilerin ayrı bir kimliğe sahip olmasının temel nedenlerinden olan dil unsuruna dair Strasburg Üniversitesinden Prof. Dr. Goichi Kojima, Kurmançi ve Sorani de dâhil olmak üzere lehçe olarak nitelendirilen Kürtçenin alt dallarının aslında birbirinden ayrı iki dil olduğunu ifade etmiştir (Önder, 2002: 129). Ayrıca Soranice KBY’nin kabul edilen resmi dili olup eğitim kurumlarında öğretilen ve devlet dairelerindeki yazışmalarda kullanılan tek Kürt diyalektiğidir (McDowall, 2004: 13).Soraniler daha çok güney bölgelerinde yaşarlar ve siyasi olarak Kürdistan Yurtseverler birliği partisinin Soraniler arasında hâkim olduğu söylenebilir. Soran bölgesinde yaşayan Kürtler arasında Kadiri tarikatı ve Kadiri geleneğinin önemli bir yeri vardır. Sorani Kürtleri Nakşibendi ekolüne karşı yerel bir güç tesis etmek amacıyla Kadiri tarikatının hâkimiyetini topluca benimsemişlerdir (Natali, 2005: 39). 1.4.1.2. Behdinaniler (Badiniler) Behdin aniler ile Soranilerle birlikte KBY’de yaşayan halk unsurları arasında büyük bir kitleyi oluşturmaktadırlar. Behadinanlar arasında aşiretçilik egemendir ve daha çok kuzey bölgelerde yaşamaktadırlar. Soraniler ve Behdinanileri coğrafi olarak Zap suyu ayırmaktadır. Behdinaniler arasında yaygın şekilde Nakşibendi tarikatının etkisi görülmektedir (Deliceoğlu, 2006: 23). Siyasi olarak Behdinanilerin üzerinde Mesut 19 Barzani’nin lideri olduğu Kürdistan Demokrat Partisinin gözlemlenebilir (Van Bruinessen, Ağa, Şeyh, Devlet, 2003: 303). benimsendiği Soranilerde olduğu gibi yine 1839’larda da bölgede bir Behdinani Emirliği bulunduğu bilinmektedir (Dursun, 2006: 55). Kürtler kimi zaman kendilerini farklı dini kimliklerle ya da özellikle Batı Dünyası tarafından yinelenen Kürt Ulusal kimliğiyle ifade etseler de aslında Kürtler arasındaki baskın kimlik anlayışı Behdinani ve Sorani gibi sosyal ve toplumsal farklılıkları daha net bir şekilde ortaya koyan unsurlardır. Behdinani ve Sorani arasındaki sosyal ve toplumsal farklardan kasıt politik, lingüistik ve dini inanışlardaki ayrılıklardır (Natali, 2005: 39). Behdinaniler toplumsal hayatta diğer Kürdi unsurlara göre daha muhafazakâr bir yapıya sahiptirler. Bölgede halk arasında yaygın şekilde Badini olarak ta bilinmektedirler. Badini aşiretlerin muhafazakâr dünya görüşü onların Soranilere göre ekonomik anlamda da daha tutucu olmalarına ve geride kalmalarına sebep olmuştur (Selbes, 2012). Badinilerin KBY’de yaşadıkları yerler çeşitlilik göstermekler birlikte Duhok kentinde yaşayan halkın çoğunluğu, Erbil’de yaşayan halkın bir kısmı ve yine Süleymaniye’de yaşayanların bir kısmı Badinilerden oluştuğu söylenebilir (Barzani, 2012). Türkiye’de ve Kuzey Irak’ta Badinilerin yaşadığı Badinan adında yerleşim yerleri de bulunmaktadır (Jenkins D. B., 2011). KBY’de yapılan nüfus sayımları sırasında bu tip unsurlara dair özel sayımlar yapılmamasından ötürü bölgede yaşayan kürdi halk unsurlarına değin kesin sayısal nüfus verilerine ulaşmak güçtür (Selbes, 2012). 1.4.1.3. Hewramiler Hewramiler, Sorani ve Behdinaniler kadar büyük çoğunluğa erişmemiş olsa da KBY denince akla gelmesi gereken önemli halk unsurlarından birisidir (SELBES, 2012). Dr. Orville Boyd Jenkins’in Kürt halkının etnolojisi üzerine yazdığı bir makalesinde, Jenkins, Hewramileri hem bir halk unsuru hem de Irak ve İran’da konuşulan bir dil olarak tanımlamıştır. Ayrıca Jenkins, Hewrami olarak nitelendirilen unsurları Ehl-i Hak (Kakaîler) ve Şebekler diye tabir edilen dini gruplarla özdeşleştirmiş ve Müslüman Hewramilerin de Sünni olduklarını ifade etmiştir (Jenkins D. B., 2011: 2). 20 1.4.1.4. Kurmanciler Kurmanciler daha çok Türkiye Kürtleri olarak bilinmektedir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Kürtlerin çoğu Kurmanci Kürtleridir. Kurmancilerin büyük bölümünün Müslüman ve Sünni olduğu bilinmektedir fakat bununla birlikte farklı din ve mezhepleri tercih edenler de bulunmaktadır (Van Bruinessen, 2010: 16-18). Kurmanci Kürtleri arasındaki ilişkiler Behdinanilerinkiyle benzerlik göstermektedir. Muhafazakâr toplum yapısı ve Aşiretçilik Kurmanciler arasındaki sosyal yaşamı oluşturan önemli ögelerdendir. Behdinanilerin konuştuğu dil aynı zamanda kuzey Kurmanci’si olarak ta nitelendirilmektedir. Kurmanciler Kuzey kesimdeki dağlık bölgelerde yaşamayı tercih etmişlerdir. Ekonomik ve kültürel açıdan Kurmancilerin yaşam tarzı Soranilerinkiyle büyük farklılıklar arz etmektedir. Örneğin Sorani Kurmanciyi din meselelerinde muhafazakâr, ilkel ve fanatik bulur, Kurmanci ise Soraniyi güvenilmez, kibirli, insanlıktan yoksun olarak niteler. Buna rağmen Sorani Kurmancinin doğal hayata uyumunu ve savaş yeteneklerini de kabul etmektedir (Deliceoğlu, 2006: 18). , KBY’de yaşayan Kurmancilerin çoğu bölgeye ekonomik, ailevi-akrabalık veya eğitim sebebiyle ağırlıklı olarak Türkiye ve Suriye’den gelmektedirler. Özellikle 1990’lardan bu yana Kuzey Irak’ta Kürt bölgesel yönetiminin kurulması Türkiye’de yaşayan ve Kurmanci tanımlamasına sahip Kürtleri için buranın bir cazibe merkezine dönüşmesine yol açmıştır. Eğitim dilinin Kürtçe olması da Kurmancilerin burayı tercih etmesindeki önemli sebeplerden birisidir (Selbes, 2012). 1.4.2. Türkmenler Kuzey Irak bölgesinde Türkmenlerin yaşadığı bölgeler ülkenin kuzeydoğusundan güneydoğusuna kadar uzanan geniş bir bölgeyi kapsamaktadır (Harp Akademileri Komutanlığı, 2000: 14). KBY’de yaşayan Türkmenlerin neredeyse hepsi Erbil’de yaşamaktadır. Fakat 1950’lerden itibaren Irak yönetiminin yaptığı sistematik toprak reformları ve göç ettirme politikaları sonrası Erbil’de yaşayan Türkmenlerin sayısı azalmakla birlikte kente yoğun biçimde bir Kürt göçü olduğu da gözlemlenmektedir (Çelebi, 2012). Kuzey Irak’ta Türkmen nüfusu yoğun olarak KBY bölgesinde yaşamaktadır fakat Irak hükümetlerinin baskıcı tutumları ve yukarıda bahsi geçen 21 sistematik reform ve politikalar doğrultusunda Türkmenler yaşadıkları yerlerden Irak’ın çeşitli yerlerine dağıtılmış ve Türkmen nüfusu olan yerlere ise Kürtler ve Araplar yerleştirilmiştir. Baskıcı Baas rejimi ve Irak Hükümetlerinin bu gelişmelerde büyük payı vardır. Yapılan tüm baskı ve yıldırma politikalarına rağmen bölgede kalmayı başaran Türkmenlere ise 1987 Irak nüfus sayımında açık açık “kendinizi Kürt ya da Arap olarak yazdırın” tehditleri savrulmuştur. Askerde olan Türkmenler dâhil olmak üzere Türkmen kütüğünde bulunan çoğu kişi Arap olarak değiştirilmiştir (Deliceoğlu, 2006: 9 - 10). KBY’de bulunan Koya Üniversitesi, Dil fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü hocalarından Haşim Mehmet Tütüncü bu döneme dair açıklamalarda bulunurken; kendi akrabaları olan Türkmenlerin dahi nüfus kayıtlarının Arap olarak değiştirildiğini ve Askere alındığını ve Türkmenlere karşı girişilen bu baskı ve yıldırma politikaları sonucunda kimi Türkmenlerin kendiliğinden Kürt ve Arap olarak nüfusa geçmeyi kabul ettiğini aktarmıştır (Tütüncü, 2012). Eskiden tamamen Türkmenlerin yerleşimi olan Erbil Kalesi kamulaştırma politikalarıyla şu anda tamamen boşaltılmış ve Turizme açılmak için yenileme çalışmaları yürütülmektedir. Bilkent Üniversitesi kurucularından Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın doğduğu evin de bulunduğu Erbil Kalesinde yapılan yenileme çalışmalarında Eski Türkmen evlerinin ve Türkmen varlığının izlerine yönelik tahrifatlar yapıldığına dair söylentiler de bulunmaktadır (Çelebi, 2012). KBY’de yaşayan Türkmenler arasında siyasi bir birlik bulunmamakla birlikte Irak Türkmen Cephesi’nin etkin bir rolü vardır. Behram Salihi’nin KBY hükümeti kabinesinde, ITC siyasi hareketinde eskiden Genel Başkanlıkta yapmış olan Sinan Çelebi, Sanayi ve Ticaret Bakanı olarak görev almıştır. ITC Yürütme Kurulu üyesi Aydın Maaruf’a göre, 1990’lardan itibaren Türkmenler arasında yeni siyasi oluşumlar başlamış ve günümüzde yaklaşık 8 ayrı Türkmen siyasi hareketi bulunmaktadır. Fakat bu sayının ufak boyutta olan ve Kürt grupların yönlendirmeleriyle kurulan diğer Türkmen siyasi hareketleri de sayıldığı takdirde 15’e kadar çıktığı gözlenmektedir. Arasındaki bu siyasi ayrılıklar KBY’de yaşayan Türkmenlerin durumunu zorlaştırmaktadır (Maaruf, 2012). 22 1.4.3. Araplar Irak’ın orta ve güney bölgeleri Arap hâkimiyetinde olsa da Kuzey Irak bölgesinde bir Arap hâkimiyetinden söz etmek oldukça güçtür. Kuzey Irak’ta Arap nüfusu oranın artmasında 1950’lerden beri yapılagelen toprak reformlarının etkisinden söz etmek gerekir. Irak’ta yaşayan Araplar arasındaki Sünni – Şii mezhep ayrılığı bilinmektedir. Buna rağmen KBY’de yaşayan Arapların çoğu Sünni Araplardır. Geçmişte Irak’ın kurulmasının ardından güçlü bir ideoloji olarak Irak yönetiminde etkinliğini gösteren ve temel prensiplerini Arap milliyetçiliğinden alan Baas rejimi bölgede merkezden yönlendirilen Arap yöneticiler aracılığıyla, Araplaştırma politikası izlemişlerdir. Bunun içinde kimi siyasi reformlar, toprak reformları ve Arapça eğitim gibi bazı politik hamlelerle bölgeyi Araplaştırmaya çalışmışlardır. Ancak bu anlayış bölgeyi Araplaştırmaktan ziyade Arap ekolü içerisinde yetişen nesillerin oluşmasına yol açmıştır (Aqrawi, 2012). KBY tarafından sunulan resmi verilerde de bölgedeki Arap nüfusuna değinilmemiş sadece bölgede Arapların bulunduğuna dair bilgi verilmiştir (KRG, 2010). 1.4.4. Yezidiler (Ezîdîler) Yezidiler KBY’de yaşayan diğer bir azınlık unsurdur. Öte yandan Yezidilerin etnik kimlikleriyle ilgili bir takım tartışmalar da mevcuttur. Yezidiler geçmişten günümüze dini inançlarıyla özdeşleştirildiğinden bu grubu etno-dini bir kimlikle özdeşleştirmek yerinde olacaktır. Günümüzde Yezidilerin dini kimliği dışında etnik kökeninin Kürt olduğu kabul edilmektedir (Blaga, 1997: 63). Yezidiliğin kökeni XII. yüzyılda Laleş’e yerleşen Şeyh Adı b. Müsafir’in kurduğu “Adevviye” tarikatına kadar dayanmaktadır. Bu yüzden Yezidiliğin kutsal yeri Musul yakınlarındaki Laleş’tir (Deliceoğlu, 2006: 6). Tarikatın Laleş’te kurulmuş olması Yezidilerin Kuzey Irak’ta ve KBY bölgesinde yaşıyor olmalarında önemli bir faktördür. KBY’de Yezidilerin yaşadığı bölgeler Duhok ve Süleymaniye kentleridir. Yezidiler kendi içlerinde kapalı bir toplum yapısına sahiptirler. İnançlarına göre bir Yezidi ancak başka bir Yezidi ile evlenmelidir. Dolayısıyla her Kürt Yezidi olmadığından her Yezidi de bir Kürt ile evlenemez. Yezidiler böylece kendilerini Kürt toplumundan izole etmişlerdir. Bu izolasyon Yezidi nüfusunun giderek 23 azalmasına yol açmıştır. 20. Yüzyılın başlarında 60.000 ila 70.000 arasında olan Yezidi nüfusu Osmanlılar zamanında yapılan sayımlara göre 1912’de 37.000 civarına 1922-1924 yılları arasındaki Irak’ın nüfus sayımlarına göre ise 26.257 kişi civarına düşmüştür. Şu anda bölgedeki Yezidi nüfusunun 15.000-20.000 civarı olduğu tahmin edilmektedir (Deliceoğlu, 2006: 76-78). 1.4.5. Hristiyanlar Kuzey Irak’ta yaşayan Hristiyanlar, Doğu Hristiyanlığı içerisinde yer almaktadır. Bölgede yaşayan Hristiyanlar kendi içlerinde farklı mezheplere ayrılmaktadır. Bunlar Süryani, Nesturi ve Keldaniler olarak tabir edilebilir. Bu mezheplerin farklılıkları Hz. İsa’ya ve Meryem’e bakış açılarından ötürü meydana gelmektedir. Bu mezhepler Papalığın otoritesini kabul etmektedir. Ancak Batılılar bu alt mezheplerin üstünde bir kimlik yaratmak için Doğu Hristiyanlığı içerisinde yer alan bu grupların hepsini Asuri olarak nitelendirmektedir. Bu nitelendirmenin altında yatan asıl kaygı Doğu Hristiyanlığı içerisinde yaşanan bu ayrılıkları bir üst kimlikte toplanmasıdır (Albayrak, 1997: 6-8). KBY’de sürdürmektedir. yaşayan Erbil’deki Hristiyanların Ainkawa çoğu semti Erbil tamamen kentinde Hristiyan yaşamlarını nüfusunu barındırmakta ve bu bölgede birçok Kilise bulunmaktadır (Selbes, 2012). KBY hükümeti 1991’den bu yana 20’den fazla kiliseyi onarıp yenilemiş ve 105’ten fazla yok olan Hristiyan köyünü yeniden inşa etmiştir (KRG UK Representation, 2009: 7). KBY’de yaşayan Hristiyanlar ve diğer dinler ve mezheplerden yaşayan halk arasında herhangi bir etkileşim olmadığı fakat burada yaşayanların kendi bölgelerinde uyum içinde yaşadığı gözlemlenmektedir (Barzani, 2012). Irak’ın işgali sonrası Amerikan Askerlerinin de Irak’tan çekilmesiyle Musul ve Bağdat gibi kentlerde çıkan iç karışıklıklar ve çatışmalar bölgedeki Hristiyan nüfusunun yaşamını etkilemiştir. Sünni-Şii Araplar arasında çıkan bu çatışmalar sonucu meydana gelen kitlesel ölümler buralarda yaşayan diğer halk unsurlarıyla birlikte Hristiyanları da etkilemiş ve Iraklı Hristiyanlar daha güvenli olan bölgelere kaçmayı tercih etmişlerdir (ORSAM, 2011: 7). Bu kaçış Hristiyanların nispeten güvenli bölge olan KBY’ye gelmelerine yol açmıştır. Hristiyanların tam sayıları 24 konusunda belirsizlik söz konusu olmasına rağmen KBY’nin 2009 resmi rakamlarına göre Bağdat, Musul ve Basra şehirleri de dahi olmak üzere toplam 20.000 aile mevcuttur ve KBY Erbil, Duhok ve Süleymaniye’de toplam 11.000 ailenin yaşadığı belirtilmektedir. KBY kaynaklarına göre parlamentodaki 111 sandalyeden 5 tanesine Hristiyan partilerinden milletvekilleri seçilmiştir (KRG UK Representation, 2009: 3). 1.4.5.1. Süryaniler Süryaniler Kuzey Irak Hristiyanları içerisinde yaşayan bir topluluktur. Doğu Hristiyanları içerisinde mezhepsel bir ayrımı oldukları varsayılmaktadır. Süryanilerin kökeniyle ilgili farklı tezler öne sürülmektedir. Kimilerine göre Süryanilerin Asurluların devamı olan bir grup oldukları fikri öne çıkmaktayken kimileri ise Süryanilerin Lübnan’ın Sur kenti civarından geldiklerini temel alan coğrafi bir yaklaşımla Süryani kimliğini açıklamaya çalışmaktadır. Bazılarına göre ise Süryaniler Aramilerle aynı toplumda yaşarken Hristiyanlığı seçerek putperest Aramilerden farklılıklarını ortaya çıkarmak için bu ismi almışlardır. Bunun sebebi Süryanilerin konuştuğu dilin bir Arami lehçesi olduğundan kaynaklanmaktadır. (Deliceoğlu, 2006: 92-93). Sonuç olarak Süryaniler Ortadoğu halkları arasında önemli bir yere sahiptirler ve Hristiyan dini inanışını benimsemişlerdir. Kuzey Irak dışında Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde de Süryaniler yaşamaktadırlar. Özellikle Mardin Süryanilerin yoğun olarak yaşadığı kentlerden birisidir. KBY bölgesinde ise Süryaniler Erbil, Duhok ve Süleymaniye olmak üzere farklı kentlerde yaşamaktadırlar. Süryani kimliği sadece dini değil etnodini bir tabirdir. Süryanilerin kullandıkları dil Süryanicedir. KBY Eğitim Bakanlığında Süryanice Arapça, Türkmence gibi dillerin yanında Süryanice eğitimle ilgili bir bölümde bulunmaktadır. Bakanlıktaki bu birim Süryanice’nin okullarda seçmeli ders olarak verilmesinde etkili olmuştur (KRG UK Representation, 2009: 9). 1.4.5.2. Nesturîler Nesturîler Kuzey Irak’ta yaşayan Süryanilere göre daha küçük bir tebaası olan halk unsurudur. Asuri terimi Batılı misyonerlerin Nesturî inancını değiştirmeye yönelik 25 tüm girişimlerine rağmen inançlarında ısrar eden Nesturîlere verdikleri isim olarak ta karşımıza çıkmaktadır. Nesturîlerin de Asurilerden gelmesi hasebiyle bu isim Nasturiler arasında da kabul görmüştür. Nesturîlerin kökeni M.S. 431 yılında Hz. İsa’nın kişiliğine ilişkin görüşlerinin din dışı bulunmasının ardından aforoz edilen İstanbul Patriği Nestorius’a dayanmaktadır (Erol, 2011: 129-130). Nestoruis Monofizit düşünce olarak ta bilinen Hz. İsa’nın sadece tanrısal kişiliği olduğunu ileri sürmüştür. Hristiyan otoritelerince kabul görmeyen bu düşünce, halk arasında oldukça yayılmış, Asya ve Çin’e kadar uzanmıştır (Anzerlioğlu, 2000: 5). M.S. 782’de Bağdat ve M.S. 831 yılında Musul’a taşınan Nesturî Patrikliği 1779’da Hakkâri civarındaki Kudsaniş bölgesine taşınmış ve burada faaliyetlerine devam etmiştir. 1918 yılında Nesturî Patriği Kürtler tarafından öldürülmüş ve Patriklik yeniden Musul’a taşınmıştır. Irak bağımsızlığını kazandıktan sonra ise Patriklik ABD’ye taşınmıştır. Şu anda KBY’de az sayıda Nesturî mensubu bulunmaktadır. Bunlar genellikle Süleymaniye bölgesinde bulunmakla birlikte Erbil’de de yaşamaktadırlar (Selbes, 2012).Nesturîlerin kökeniyle ilgili Arap ve Kürt etnik kimliklerinden olduklarına dair görüşler olmakla birlikte aslında Nesturîlerin Asuri oldukları ve dini temelleri esas alan bir halk unsuru olduğu söylenebilir (Erol, 2011: 131). 1.4.5.3. Keldaniler Keldaniler Nasturi kilisesinden daha sonradan ayrılmış ve Patrikliğini kurmuşlardır. 16. yüzyılda Nesturîlerin bir kısmı Katolik inancını benimsemiş ve kendilerini Keldani olarak tanımlamışlardır. Bu grubun Nasturiler ’den ayrılmasıyla Keldaniler Batılı misyonerlerinde etkisiyle Keldani Patrikliğini kurmuşlardır (Erol, 2011: 130). Keldaniler Roma’ya bağlılıklarını Katolik inancıyla olan etkileşimleri sayesinde gerçekleştirmişlerdir. Keldanilerin etnik kökeniyle ilgili kesin bilgilere ulaşmak oldukça zordur, zira Keldanilerin Arami, Asuri ve Babillilerden kalma bir geçmişin içerisinde hangi tarihi geçmiş içerisinde sınıflandırılması gerektiği konusunda çeşitli tartışmalar vardır (Albayrak, 1997: 33).KBY’de yaşayan Keldanilerin birçoğu Erbil’in Ainkawa bölgesinde yer almaktadır (Selbes, 2012). 26 1.4.6. Kakaîler (Ehl-i Haklar) Ehl-i Haklar Kuzey Irak’ta Kakaîler olarak bilinmektedirler. Kakaîler muhafazakâr bir yapıya sahiptirler ve etnik olarak Kürt oldukları ileri sürülmektedir. Fakat inanç sistemleri Kürtlerinkinden farklılık göstermekte ve Kakaîler’i Kürt halkından ayırmaktadır. Kakaîler ’in inanç sistemleri Şii İslam ve Alevilikle benzerlik göstermekle birlikte heterodoks bir inanç yapısına sahiptir. Örneğin Kakaîler ’in din büyükleri de Alevilikte olduğu gibi “Dede” diye nitelendirilir. Fakat Ehl-i hak inancında “Seyyid”ler de bulunmaktadır. Kakaîler’in inanç sisteminin İran Kürdistan’ında ortaya çıktığına dair görüşler vardır. Kakaîler2e göre iki tür dünya vardır, bunlar; “Alem-i Batini” ve “Alem-i Zahir-i”dir. Ehl-i Haklar bu iki dünyanın da kendisine göre kuralları olduğuna inanırlar (Mir-Hosseini, 1994: 267). Ehl-i Haklar uzak bölgelerde yerleşim yeri edinerek kendilerini toplumdan izole etmişlerdir. Ehl-i Haklar dini inançlarını kendi içlerinde yaşarlar ve bunu bir sır olarak saklarlar Kakailiğin gizemli bir unsur olarak kalmasında önemli bir faktör Ehl-i hakların gizemli yaşam biçimidir (Mir-Hosseini, 1994: 268). Ehl-i Haklara dair bilgilerin olduğu az sayıdaki kaynağa dayanarak Ehli Hakları etno-dini bir grup olarak sınıflandırılmak yerinde olacaktır. KBY’de Ehli-Haklar Süleymaniye civarında yaşamaktadırlar. Bunun dışında Kuzey Irak bölgesinde Kerkük, Musul ve Hanekin bölgeleri de Kakai unsurunun yaşadığı yerlerdendir (Deliceoğlu, 2006: 90). Kuzey Irak ve İran’ın bir kısmını içine alan bölgede 500.000’e yakın Ehl-i Hak olduğu varsayılmaktadır (Mir-Hosseini, 1994: 276). 1.4.7. Şebekler Kuzey Irak bölgesinde yer alan ve Kakaîler sonra gelen önemli bir diğer etno dini unsur Şebeklerdir. Şebeklerin kendilerine özgü dini inanışı Hristiyanlık ve İslami motifleri içinde barındırmaktadır. Özellikle Anadolu’da yaygın olan Alevilik inancı Şebeklerinkiyle benzerlik gösterir. Şebeklerin Etnik olarak Kürt mü yoksa Türkmen mi olduklarına dair tartışmalarda söz konusudur. Çünkü Şebekliği benimsemiş olan hem Kürt hem de Türkmen Aşiretler bulunmaktadır (Van Bruinessen, 2009: 131- 27 133). Şebekler dini törenlerini Türkçe yapmaktadırlar ve inanışlarında Şah İsmail ve Alevi büyüğü Pir Sultan Abdal’a atıflarda bulunmaktadırlar. Yaşam tarzları Anadolu’da yaşayan Alevilerle benzerlik göstermektedirler. Kuzey Irak’ta yaşayan Şebekler genellikle Musul dolaylarında ve Alireş, Yengice, Hezne ve Tellare köylerinde ikamet etmektedirler (Deliceoğlu, 2006: 91). Buna rağmen KBY’de Süleymaniye ve Duhok civarlarında Şebek aşiretleri bulunduğu da bilinmektedir (Selbes, 2012). 1.5. KUZEY IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİNİN YAKIN DÖNEM SİYASİ TARİHİ Kuzey Irak’taki Kürt hareketinin geçmişine bakıldığında Osmanlı İmparatorluğu döneminde 18. yüzyıldan beri bölgede farklı zaman aralıklarında isyanlar olduğu göze çarpmaktadır. 19. ve 20. yüzyıllarda Kürtler sıkı bir merkeziyetçi politikayla dizginlenmişlerdir. hem Fransız Devriminin Kürtler üzerindeki etkisi hem de aşiretlerden oluşan Kürt Feodal beyliklerin dış mihraplar tarafından desteklenmesi sonucu ortaya çıkan Kürt hareketinin bağımsızlık isteğinin açığa çıkması sonucu Kürtler bir takım isyanlara başvurmuşlardır (Akçakaya, 2009: 11-12). Osmanlı döneminde Kürtler tarafından çıkarılan ilk siyasi isyan 1716 yılında Bağdat yönetimine karşı Süleyman Baban oğlu Bekir Bey’in giriştiği isyandır. Baban İsyanı ilk isyan olması ve diğer Kürt isyanlarını tetiklemesi yönünden Kürt siyasi tarihinde önemli bir yere sahiptir. Ayrıca yine Baban Aşiretinden Abdurrahman Paşa 18. yüzyılın sonunda Bağdat Valisine karşı İsyana kalkışmış ancak kardeşinin valiyle işbirliği yapması sonucu bu isyan bastırılmıştır (Attar, 2004: 75). Yine 19. yüzyılda Sorani Aşireti Lideri olan Mir Muhammed Paşa 2 yıl başarılı süren bir Kürt isyanı gerçekleştirmiştir fakat 1836 yılına kadar bölgeyi kontrol altında tutmayı başarabilmiştir (Izady, 2004: 124). 1843 yılındaki Bedirhan Bey’in liderliğindeki Kürt İsyanı ’da Kürt siyasi tarihinde önemli bir yer tutmaktadır. Nitekim Girit Valiliğine atanan Bedirhan Bey Tanzimat Fermanının yayınlanmasına tepki olarak isyan hareketini başlatmış hatta kendi adına para bastırıp hutbe okutarak başlattığı isyanı daha ileri bir seviyeye taşımıştır. Bedirhan Bey’in isyanı ilk ulusal nitelik taşıyan Kürt İsyanı özelliği 28 taşımasıyla bilinir (Kayar, 2003: 25). 1853 yılında ise Osmanlı-Rus savaşının etkileri bölgedeki Kürt isyanlarının yeniden alevlenmesine yol açmış ve eski Hakkâri Emiri olan ve Osmanlı İmparatorluğu tarafından görevinden azledilen Yezdan Şir’in İngiltere ve Rusya tarafından desteklenmesiyle çıkardığı bir Kürt isyanı söz konusudur. Kuzey Irak bölgesinde yaşayan Kürtlerin isyan hareketleri sadece Osmanlı İmparatorluğuna karşı olmakla sınırlı kalmamıştır. Örneğin1880 yılında ise Nakşibendi tarikatının önde gelen ailelerinden birisine mensup olan Şeyh Ubeydullah isyanı Şeyh’in İran’a karşı başlattığı bir Kürt İsyan Hareketidir. Şeyh Ubeydullah’ın İran’a karşı giriştiği bu silahlı isyan hareketinde İngiltere’nin Şeyh’e verdiği silah ve maddi desteğinden de bahsetmek gerekir (Öke, 1995: 42). Kuzey Irak bölgesinde çıkan Kürt İsyanlarında Sanayi devrimi sonucunda gözünü Ortadoğu’daki petrollere diken İngiltere’nin bölgeye yönelik politikalarında Kürtlerin önemli bir rol oynamaları çok etkili olmuştur. Özellikle Musul ve Kerkük gibi bölgelerin petrol zenginlikleri İngiltere’nin buradaki Osmanlı hâkimiyetini kırmak için Kürtleri kullanmasına yol açmış ve bu durum bir yandan da Kimi Kürt aşiretlerinin işine gelmiştir (Akçakaya, 2009: 13-14). 20. yüzyılın başında Birinci dünya savaşının başlamasıyla birlikte Kürtler açısından işler yolunda gitmemeye başlamıştır. İngiltere, Fransa ve Rusya arasında gizlice imzalanan, fakat sonradan aleniyete dökülen Sykes-Picot anlaşması Kürtlere vaat edilen toprakların bu ülkeler arasında paylaşılmasını ön görmektedir. Bu anlaşmanın ortaya çıkması Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtlerin siyasi hareketlerine destek veren büyük ülkelerin asıl niyetlerinin meydana çıkmasına ve Kürtlerin kendilerini Ortadoğu’daki oyunun neresinde olduklarını görmelerine bir nevi fırsat vermiştir. Nitekim bu anlaşmanın ardından 1917 yılında Irak yönetimi İngiliz Askeri güçlerinin eline geçmiş ve üç yıl boyunca İngilizler burada kalmışlardır. 1918’de Osmanlılar Kerkük’e tekrar hâkim olsalar da bu hâkimiyet uzun soluklu olmamıştır. Bu süreçte Kürtler üzerinden politikasını sürdüren İngiltere bölgeye yönelik politikasıyla ilgili bir takım değişiklikler yapmıştır. İngilizler burada çıkan büyük Şii ayaklanmasının da etkisiyle KürtçeArapça dillerini konuşan ve Ari-Sami kavimlerinden oluşan bir Sünni-Şii Irak devleti kurulmasına öncülük etmiştir (Attar, 2004: 105-107). Bu suni devletin kurulmasıyla 29 birlikte sömürgeci devletlerin desteklediği Kürtlerin Kuzey Irak’ta bağımsız devlet hayali yine sömürgeci devletlerin Ortadoğu politikalarında bir takım değişiklikler yapmaları sonucu ötelenmek zorunda kalmıştır. Osmanlı İmparatorluğunun parçalanması sonucunda Ortadoğu’da kurulan devletler arasında Kürtlerin en yoğun yaşadığı yerde Irak kurulmuştur. Irak’ın Kuzeyinde yaşayan Kürtleri etkileyen belli başlı dönemler vardır. Bunlar 1958 yılında II. Faysal’ın devrilmesi ve Hâşîmî hanedanlığının sona ermesi, Baas Rejimiyle birlikte Arap milliyetçiliğinin bölgeye etkileri, Saddam Hüseyin’in 1979’da iktidarı ele alması ve Kürtlere yönelik sert politikaları, 1989-1991Körfez savaşlarından 2003 yılında Irak’ın İşgaline giden süreç ve 2003’ten günümüze değin Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtlerin durumudur. 1.5.1. Kürt Bölgesel Yönetiminde Siyasi Partiler Irak’ta Kürt siyasal hareketinin başlangıcı ilk defa Molla Mustafa Barzani dönemine dayanmaktadır. 16 Ağustos 1946’da Molla Mustafa Barzani İran Kürdistan Demokratik Partisini örnek alarak Irak Kürdistan Demokratik Partisini kurmuş ve ilk başkanı olmuştur. IKDP’nin kuruluşunda İran’da yerleşik bulunan Kürtler, Sovyetler ’in desteği, Kazi Muhammed ve Mahabad Cumhuriyeti’nin kurulmasında yer alan diğer önemli Kürt liderleri önemli rol oynamıştır (Attar, 2004: 131-132). Molla Mustafa Barzani ölene kadar IKDP’nin başında kalmıştır. IKDP Kürt hareketini en köklü siyasi partilerindendir. Olan Öldükten sonra ise KDP Molla Mustafa’nın oğulları İdris ve Mesud Barzani tarafından yönetilmiştir. İdris Barzani 1987 yılında hayatını kaybedince Mesud Barzani KDP’nin yönetimini eline almıştır. KDP milliyetçi ve muhafazakâr eğilimleri olan bir partidir. KDP’nin Kürt bölgesindeki güçlü olduğu kentler Duhok ve Erbil, Kürt bölgesi dışında ise Musul’dur (ORSAM, 2011: 11). Kürt hareketindeki diğer önemli bir Kürt partisi Celal Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği’dir. Celal Talabani 1975’ten önce KDP’nin diğer Kürt şehirlerinde temsilciliğini yapmıştır. Celal Talabani’nin Kürdistan Yurtseverler Birliği’ni kurması IKDP ile Talabani’nin arasındaki anlaşmazlıklardan ötürü çıkmıştır. Talabani’nin IKDP’den ayrılmasındaki kırılma noktası 1975’te Cezayir 30 Anlaşmasının imzalanması ve Talabani’nin bu anlaşmaya sıcak bakmamasıdır. Bir diğer sebep ise 1975’te Molla Mustafa Barzani’nin İran2 sürgüne gönderilmesinin ardından ortaya çıkan siyasi boşluğun yarattığı fırsatı Talabani’nin siyasi liderliğe çevirme fırsatıdır. Irak Kürt hareketi isyanının Baas rejimi tarafından bastırılmasından bir iki ay sonra 01.06.1975 tarihinde KYB kuruluşunu isyan etmiştir. KYB’nin içinde bulunun siyasi eğilimler içerisinde belli ideolojisi olmayan Kürdistan Devrimciler Birliği, Maocu düşünceye sahip Nuşirevan liderliğindeki Kürdistan Ezilenler Cemiyeti ve sosyal demokrat bir çizgiye sahip olan Kürdistan Sosyalist Cephesi bulunmaktadır (Attar, 2004: 168-169). Bunların dışında 1990’lardan sonra ortaya çıkan yeni partiler de bulunmaktadır. Bunlardan biri 1990’ların başında ortaya çıkan fakat ilk kez 2009’da KBY parlamentosuna girmeyi başaran Gorran (Değişim) Hareketi, diğerleri ise 1994 yılında Selahattin Bahattin tarafından kurulan ve bölgede siyasi faaliyetler yürüten Kürdistan İslami Birliği ve Kürdistan İslami Birliğinden 2001 yılından ayrılan ve Ali Bapir tarafından başkanlığı üstlenilen Kürdistan İslami Cemaati’dir. Kürt Bölgesel Yönetiminde Kürtlerin dışında yaşayan diğer halk unsurları arasında siyasi bir varlık gösteren en önemli grup Türkmenlerdir. Her ne kadar Türkmenlerin 1970 yılında yapılan anlaşma neticesinde Kürtlere tanınan siyasi, kültürel ve sosyal haklar bölgede yaşayan Türkmenlerin yaşam haklarının giderek ortadan kaybolmasına ve siyasi olarak bir etkinlik gösterememelerine yol açmıştır (Dursun, 2006: 22-23). Kuzey Irak’taki Türkmen siyasi örgütlerinden ilki 1979 yılında kurulan Milliyetçi Demokrat Örgütüdür fakat bu Türkmen hareketi etkin bir varlık gösterememiştir. Bunun dışında 1991 yılında; “Irak Türkmen Milli Partisi”, “Irak Türkmen İslam Birliği”, 1992’de “Birleşik Kardeşli Partisi”, 1993’te “Demokratik-Milliyetçi Türkmen Hareketi”, “Türkmen Birlik Partisi”, 1994’te “Türkmeneli Partisi”, 1995’te “Türkmen Bağımsızlar Hareketi”, 1997’de “Türkmen Halk Partisi”, “Irak Türkmen İslami Hareketi”, 2001’de “Türkmen Vefa Hareketi” gibi Türkmen siyasi parti ve hareketleri KBY bölgesinde de faaliyet göstermişler (Mazin, 2004). 1995’te Türkmenlerin güvenlik kaygılarından yola çıkarak Ankara merkezli Irak Türkmen Cephesi kurulmuştur. ITC’nin kurulmasındaki en önemli etken bu yapının çok başlı Türkmen Siyasi hareketini tek bir şemsiye altına almaktır. 31 ITC’nin kuruluşunda ve mali olarak desteklenmesinde Türkiye’nin önemli bir yeri vardır (Jenkins G. , 2008: 14). Irak Türkmen Cephesi kurulmasının ardından Türkmenlere ait birçok parti ve hareketi kendi bünyesinde birleştirmiş ve bütün Irak’taki Türkmenlerin haklarını savunan en geniş ve kapsamlı Türkmen hareketi olarak Irak siyasetinde yerini almıştır (Mazin, 2004). 1.5.1.1. Kürdistan Demokrat Partisi (IKDP, KDP) 1946’nın ikinci yarısında Kürdistan Demokrat Partisinin kurulmasıyla birlikte sol eğilimli komünist Rezgari Kürt Partisi bünyesindeki Rezgari grubu KDP’ye dâhil olmuş ve Rezgari Kürt Partisi ismini değiştirmiştir. Bu birleşmeyle KDP, Kürt hareketinde ulusal bir cephe olmaya devam etmiştir. Komünist eğilimli Kürt hareketi Rezgari’nin Bağdat Komünistleriyle ilişkilerinden ötürü KDP’ye katılıp katılmadığına dair net bilgiler yoktur. Fakat Amerikan tarihçi ve siyasetçi Walter Laqueur’e göre Rezgari grubunun KDP’ye katılması Bağdat’ın baskıları sonucu olmamıştır bunun yerine Kürt hareketinin içerisinde otorite olarak görülen KDP’ye katılarak Kürt hareketi içerisinde güvenilir komünist bir cephe oluşturmak için verilen bir karar olduğunu ifade etmiştir (Jwaideh, 2006: 242). Irak Kürdistan Demokratik Partisinin kurulmasında Sovyetler Birliğinin Ortadoğu bölgesi politikalarının önemli etkileri vardır. Örneğin; 1945 yılında Sovyetlerin İran’ın bütünlüğünü tehdit eden Azerbaycan Demokrat Partisine verdiği desteğin aynısını KDP’ye de verdiği gözlemlenmektedir (Jwaideh, 2006: 250). Molla Mustafa Barzani’nin IKDP’nin kurulmasına öncülük etmesindeki temel amacı Kürt hareketini temsil eden mevcut siyasal hareketlerin özellikle de Irak Komünist Partisinin Irak’ta yaşayan Sünni Kürtler tarafından kabul görmemesinden ötürü Sünni Kürtlere hitap eden bir siyasal yapının oluşturulmasıydı (Dursun, 2006: 90). Molla Mustafa Barzani’nin başarısız Mahabad Cumhuriyeti denemesi sırasında giriştiği faaliyetlerinin ardından Sovyetlere sığınması ve 1958’de General Kasım’ın Barzani’yi geri çağırmasına kadar geçen sürede IKDP’nin Irak’taki diğer komünist hareketlerle yakınlaşma içerisine girdiği görülmektedir. 1960’ta General Kasım döneminde düzenlediği ilk kongresinde IKDP, Marksist – Leninist bir çizgide belirlediği parti programında yer alan toprak reformlarıyla ilgili konular bölgede 32 yaşayan ve hem dini hem de kişisel çıkarlarını düşünen nüfuz sahibi Kürt aşiret reisleri ve şeyhlerinin IKDP’ye karşı temkinli yaklaşmasına yol açtı. Fakat Barzani’nin IKDP yoluyla Abdülkerim Kasım Hükümetinden aldığı Kürtlere özerklik sözü ve toprak reformunun Kürt aşiret reisleri ve şeyhlerinin çıkarlarının dikkate alınarak gerçekleştirileceğine dair Kasım hükümetinin verdiği demeçler Kürt aşiretlerinin IKDP’ye karşı olan olumsuz tavrını değiştirdi (Attar, 2004: 136-137). 1961’de Irak hükümeti tarafından Kuzey Irak’taki petrol yataklarının bulunduğu yerlerden ve Kerkük’ten Kürtlerin çıkartılması ve buralara Arapların yerleştirilmesinin sonucunda IKDP’nin hükümete sunduğu “Kürt Ulusal Talepleri” General Kasım hükümeti tarafından reddedilmiştir. Bununla birlikte Irak Devleti IKDP’nin siyasi faaliyetlerine resmen son vermiştir (Attar, 2004: 138). IKDP’nin siyasi faaliyetlerine son verilmesi sonucunda parti lideri Molla Mustafa Barzani önderliğindeki Peşmerge kuvvetleri Barzan bölgesine giderek burayı kontrol altına alıp silahlı mücadelenin ilk adımını atmışlardır (Attar, 2004: 141). 1963’te General Abdülselam Arif’in Kasım’dan iktidarı alması sonucunda Barzani liderliğindeki KDP General Arif’le bir ateşkes imzaladı. Bu dönemden sonra KDP’nin Baas rejimiyle ilişkilerinden Kürtler için olumlu gelişmeler kaydettiğini belirtmek gerekir. Bunlardan en önemlileri 1966’da Irak’ın Arap ve Kürt unsurlardan oluştuğunun anayasal garanti altına alınması ve 1970’te Kürtlere özerklik maddelerini de içeren Mart Manifestosunun ilan edilmesidir (Yıldız, 2005: 44-45). Baas rejiminin Kürtlere yönelik anlaşmaya yönelik politikalar izlediği bu süreçte KDP’nin hem kabineye hem de Kürt bölgelerinin yönetimine ilişkin katkıları söz konusudur. Örneğin 1970 manifestosunun ardından KDP’nin belirlediği 5 Kürt Bakan kabineye girmiştir. Kürt bölgeleri için Kürt valiler ve yöneticiler atanmıştır. Kürt otonom bölgesinin oluşturulması için 4 yıllık bir Yüksek Komite kurulmuştur (Dursun, 2006: 106).1961’den sonra Kürt hareketi içerisinde çatlaklar oluşmuş ve Celal Talabani Kürdistan Yurtseverler Birliğini kurmuştur. Kürt siyasi hareketindeki dönüm noktalarından biri olarak tarihe geçen bu noktadan sonra KDP ve KYB Kürt hareketine ayrı kulvarlarda katkı sağlamaya devam etmiştir. 1986’ya kadar araları pek te iyi olmayan bu iki parti İran’ın aracılığıyla ateşkes imzalayarak paralel politikalar izlemeye başlamışlardır (Yıldız, 2005: 60-61). 33 Irak Kürdistan Demokratik Partisi Kuzey Irak’ın en köklü partisidir. Molla Mustafa Barzani’den sonra KDP’nin yönetimi oğulları İdris Barzani ve Mesut Barzani’ye geçmiştir. 1987’de İdris Barzani’nin ölümünden sonra ise Mesut Barzani partinin başkanı olarak görevine devam etmiştir. 2005’ten sonra Mesut Barzani’yle birlikte yeğeni Neçirvan Barzani’nin de parti içerisinde önemli bir görevi bulunmaktadır. Bu sayede Kürt bölgesi siyasetinde etkin bir isim olmayı başaran Neçirvan Barzani Kürt Bölgesel Yönetimi Başbakanlığı görevini de üstlenmiştir. KDP milliyetçi ve muhafazakâr bir parti olarak tanımlandığından Kuzey Irak’taki Sünni Kürtlerin siyasi tercihleri olarak tarihe geçmektedir (ORSAM, 2011: 11). 1.5.1.2. Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin kurucuları Celal Talabani ve kayınpederi İbrahim Ahmed’dir. Celal Talabani KYB ile özdeşleşmiş bir isimdir. KYB Süleymaniye merkezli bir partidir. KYB’nin kurulmasına ön ayak olan bu iki ismin daha önce IKDP çatısı altında siyaset yapmaktadırlar (ORSAM, 2011: 11-12). Talabani’nin IKDP’den kopmasına neden birkaç kırılma noktası vardır. Bunlardan birisi General Abdülselam Arif’in iktidarı ele geçirmesiyle birlikte Molla Mustafa Barzani ile anlaşmaya varmasıdır. General Arif ile imzalanan ateşkes konusunda Talabani Barzani’den farklı düşünmektedir fakat buna rağmen Barzani bu anlaşmayı sadece kendisi imzalamıştır. Diğer önemli bir kırılma noktası ise1961’de Talabani ve İbrahim Ahmed’in Mısır lideri General Nasır ile iyi ilişkiler kurmasından kaynaklanmaktadır. Abdülkerim Kasım IKDP’nin bu ilişkilerinden rahatsız olmuş ve Molla Mustafa Barzani’ye destek vererek İbrahim Ahmed’in parti başkanlığından uzaklaştırılması için baskılar yapmıştır (Attar, 2004: 137-138). Kürt hareketinin içinde kutuplaşmalara yol açan bu gelişmeler KDP’nin içerisindeki sosyalist kanadı temsil eden Talabani ve İbrahim Ahmed’in Partiden ayrılmasına ve 1975’te resmen KYB’yi kurmalarına neden olmuştur (ORSAM, 2011: 11). Celal Talabani ve İbrahim Ahmed, Molla Mustafa Barzani’yi ABD ve İran’ın maşası, feodalite destekçisi olarak nitelendirmiş ve yeni parti kurma serüvenine girişmişlerdir. Fakat enteresan olan ise Barzani’yi İran’a yakın olmakla suçlayan Talabani’nin kendisi KDP’den ihraç edilince çareyi İran’a sığınmakta bulmuş olmasıdır (Kurubaş, 2003: 26). 34 Talabani’nin sahip olduğu sosyalist çizgisi ve sol söylemleri onu bölgede İngiltere ve ABD gibi ülkelerin çıkarlarına yönelik siyaset izlemekten de geri bırakmamıştır. Talabani ve İbrahim Ahmed 1975’te KYB’yi resmen kurana kadar 1965 yılında Barzani tarafından ihraç edildikleri KDP’ye yine Barzani tarafından af çıkarılarak tekrar geri dönmüşlerdir (Dursun, 2006: 99-100). Talabani’nin KYB’yi kurmasında aslında görünürde ideolojik farklar bulunduğu varsayılsa da Kürt hareketindeki bu kutuplaşmalar bireysel anlaşmazlıklardan kaynaklanmaktadır. Talabani bu kutuplaşmalar sırasında KYB siyasi hareketinin Kürt halkının tabanında yayılmasını sağlamak için Barzani’yi gerici, emperyalizm işbirlikçisi ve Irak Devleti casusu olarak nitelendirilen propagandalara imza atmıştır. Kürt hareketinin kutuplaşması sürecinde ortaya çıkan gergin ortamın silahlı çatışmalara dönüştüğü ve çıkan bu ilk çatışmalar sırasında İbrahim Ahmed ve Celal Talabani’nin silahlı kuvvetlerinin Barzani komutasındaki Peşmergelere yenilip silahlarıyla birlikte İran’a kaçtıkları da bilinmektedir (Attar, 2004: 148-149). 1975’te İran Şahı ve Saddam Hüseyin’in Cezayir Anlaşmasını imzalamalarının ardından arada kalan Kürt hareketi ve KDP’ye karşı Irak devletinin Kürt İsyanını bastırmak için giriştiği operasyonlar sonunda Molla Mustafa Barzaniİran’a sığınınca Kürt hareketinde ortaya çıkan liderlik boşluğu en çok Talabani’nin işine yaradı ve 1 Haziran 1976’da Kürdistan Yurtseverler Birliği resmen kuruluşunu ilan etti.KYB kurulduktan sonra Sol eğilimli Kürdistan Sosyalist Hareketi’yle birleşti fakat bu birliktelik 1978’de Talabani ile aralarındaki uyuşmazlıktan dolayı KYB’den ayrıldığını ilan etti (Attar, 2004: 168-169). KYB’nin İran’daki Şahlık rejimini açıkça tehdit olarak görmesine rağmen KYB peşmergeleri ve İran istihbarat teşkilatı SAVAK arasında yakın ilişkiler olduğu bilinmektedir. Talabani’nin İran’la, İbrahim Ahmed’in ise İngiliz istihbarat teşkilatı Intelligence Service ile olan yakın ilişkileri KYB’den diğer Kürt sosyalist hareketlerinin ayrılmasında önemli rol oynamıştır (Attar, 2004: 170-171). Buradan Talabani’nin her ne kadar Sosyalist eğilimli olduğu bilinse de bölgede İngiliz ve ABD çıkarlarını da gözeten ve bu ülkelerle yakın ilişkiler kuran bir siyaset izlediği gözden kaçmamaktadır. Aslında Kürt siyasi hareketi içerisindeki bu kutuplaşmaların 35 ideolojilerden ziyade kişisel egoların ve liderlik hırslarının ön plana çıkmasından kaynaklandığını ifade etmek yerinde olacaktır. Günümüzde Kürt siyasi hareketi içerisinde yer aldığı pozisyon göz önünde bulundurulursa KYB’nin hem entelektüel birikimi hem de Kürt siyasi hareketine yaptığı düşünsel katkıları bu hareketi yakın dönem Kürt siyasi tarihinde Barzani ekolünden sonraki en önemli siyasi hareketlerden biri yapmaktadır (ORSAM, 2011: 12). KYB, Kürt siyasi hareketi içerisinde kaydadeğer bir parti olarak yer almasını Süleymaniye’nin Sosyal Demokrat çizgiye sahip entelektüel yapısına borçludur (Barzani, 2012). 1.5.1.3. Diğer Kürt Partileri Kürt Bölgesel Yönetiminde siyasi faaliyetlerine devam eden ve öne çıkan diğer partiler arasında Gorran(Değişim) Hareketi, Kürdistan İslami Birliği (KİB) ve Kürdistan İslami Cemaati (KİC) bulunmaktadır. Bunlardan Gorran Hareketi’nin doğduğu yer Süleymaniye’dir. KYB’nin içerisindeki kimi uyuşmazlıklardan dolayı ortaya çıkan bu siyasi hareketin lideri daha önceden KYB’de önemli görevlerde yer almış olan Noşirvan Mustafa’dır. Gorran Hareketi ilk defa 2009 parlamento seçimlerine katılmıştır. Gorran Hareketinin ortaya çıkışı KYB’yle düşülen uyuşmazlıklar sonucu Noşirvan Mustafa, Muhammet Tevfik ve Ömer Seyit Ali gibi isimlerin Kürt Bölgesel Yönetiminde ve özellikle de Süleymaniye’de yaşayan entelektüel kesimin bir kısmıyla birlikte KBY’ye yönelik eleştirilerini medya aracılığıyla dillendirmelerinin sonucudur. Bu hareket medyatik olmayı başarınca her kesimden halkın ilgisini çekmeyi başarmışlardır. Kadrosunda eskiden beri Kürt hareketinde siyaset yapanlar olmasının yanında yeni yüzleri de bulundurmaktadır. Gorran Hareketi’nin söylemleri genellikle demokratikleşme, yeni tip siyaset, diğer partilerin otoriter eğilimleri, yolsuzluklar, şeffaflık yönünde yapılan açıklamaları içermektedir. Hem Irak parlamentosuna hem de Kürt Bölgesel Yönetimi parlamentosuna girmeyi başarmış bir harekettir (ORSAM, 2011: 12). Kürdistan İslami Birliği Gorran Hareketi ortaya çıkıp güçlü bir muhalefet sergilemeden önce uzun bir süre Kürt bölgesinde KDP ve KYB’den sonra gelen 36 önemli siyasi hareketlerden birisi olarak yer aldı. KİB kuruluş ideolojisine bakıldığında Ortadoğu’da birçok ülkede faaliyet göstermekte olan Müslüman Kardeşler Hareketinden etkilenmiş olduğunu ifade etmek gerekir. Süleymaniye ve Duhok kentlerinde 1994 yılında Selahattin Bahattin tarafından kurulan partinin silahlı mücadeleden uzak, ılımlı bir siyaset izlemeyi tercih ettiği gözlemlenmektedir. Gorran Hareketi gibi KİB’de hem Irak parlamentosunda hem de KBY Parlamentosunda temsil gücüne sahip olmuştur. KİB’i diğer partilerden farklı kılan silahlı mücadeleden uzak duruşu ve Müslümanlığa yaptığı vurgudur (ORSAM, 2011: 13). Kürdistan İslami Cemaati 2001 yılında kurulduktan sonra Irak’ın ABD tarafından işgal edilmesine muhalefet etmesiyle diğer partilerden ayrılır. KİC siyasi kimliğinin yanında silahlı mücadeleye de kurucu Ali Bapir’in tecrübelerinden yola çıkarak sıcak bakmasıyla bilinmektedir. Fakat ABD işgaline karşı çıkmasında dini faktörleri öne sürmesi, ABD’nin Ali Bapir’i El Kaide ile işbirliği yaptığı kanısına varmasına ve Ali Bapir’in tutuklanmasına yol açmıştır. Bir süre tutuklu kaldıktan serbest bırakılan Bapir serbest kaldıktan sonra silahlı güçlerini lağvetmemiş fakat herhangi silahlı bir eylemde de bulunmamıştır. KBY’nin şeriat hükümleriyle yönetilmesini savunan KİC hem KBY hem de Irak Parlamentosunda temsilci bulundurmaktadır (ORSAM, 2011: 13). 1.5.1.4. Türkmen Siyasi Partileri ve Oluşumları Kuzey Irak Türkmenlerinin içerisinde bulunduğu siyasi hareketinin genel yapısına bakıldığında Irak siyasi yapısının genel muhalefet yapısından farklı olduğu göze çarpmaktadır. Bunun en çarpıcı göstergesi Irak’ın orta ve güney bölgelerinde yaşayan Şiiler veya Kuzey’indeki Kürtlerin izlediği Bağdat’a karşı muhalefet etme politikasından farklı olarak, Irak Türkmenlerinin aynı yönde Bağdat muhalifi bir çizgiye sahip olmadıkları görülmektedir. Türkmenlerin sosyal ve kültürel faaliyetler aracılığıyla sessiz bir muhalefet yaptıkları gözlenmiştir (Mazin, 2004). Türkmenlerin aktif siyasi hareketlerinin kurumsallaşması 1970’lerin sonuna doğru tecelli olmuştur. İlk Türkmen partisi olarak sayılan Milliyetçi Demokratik Örgütü İzzetin Kucave başkanlığında kurulmuştur. Bu parti daha sonradan 37 Demokratik Milliyetçi Ulusal Cephe’ye katılmıştır fakat Irak’taki mevcut siyasi muhalefetten farklı bir çizgiye sahip olduğundan siyasi etkinliğini dondurma kararı almıştır. Bu hareketten sonra 1990lı yıllara kadar etkin bir Türkmen siyasi varlığı olmamasına rağmen 1991’de merkezi ve ilk başkanı Türkiye’de olan Dr. Muzaffer Aslan tarafından kurulup Türkiye tarafından desteklenen Irak Türkmen Milli Partisi Kurulmuştur. ITC üyesi olan bu parti Kuzey Irak’ta basın ve yayın faaliyetleriyle Türkmen varlığını dünyaya duyuran önemli siyasi hareketlerdendir. 2 Mart 1991’de kurulan Irak Türkmen İslami Birliği’nin merkezi Şam’da olup İran’da da şubeleri bulunmaktadır. Birlik 1994’e kadar Irak Ulusal Konseyi üyesi olarak kalmış daha sonra buradan ayrılmıştır. Birliğin ilk başlarda Erbil’de Şubesi olmasına rağmen şu anda burada şubesi bulunmamaktadır. ITC üyesi olmayan Birliğin Şiilerce desteklendiği bilinmektedir. Irak Milli Türkmen Partisinden kopan Türkmenler 1922’de Süleymaniye’de Rıyaz Sarıkahye başkanlığında Birlik ve Kardeşlik Partisini kurmuşlardır fakat aslında ideolojik açıdan Irak Milli Türkmen Partisinden çok farkları yoktur. 20 Kasım 1993’te merkezi Londra’da olan ve Aziz Kadir Samancı’nın başkanlığını üstlendiği Demokratik-Milliyetçi Türkmen Hareketi kurulmuştur. Daha sonra bu siyasi cephenin ismi Türkmen Milli Hareketi olarak değişmiştir. Hareketin yurtdışında ABD, Kanada, Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye’de İstanbul, Ankara ve Antalya gibi kentlerdeki ofislerinde Irak muhalefetiyle paralel çalışmalar yürütmüştür. Türkmen Birlik Partisi Ahmet Kunş tarafından Kıbrıs’ta kurulan parti bir süre sonra Birlik ve Kardeşlik Partisi ile birleşmiştir. Rıyaz Sarıkahye’nin başkan olmasından sonra Seyfettin Demirci Irak Türkmen birliği Partisi kurmuştur. Yine Velit Şerike liderliğinde Birlik ve Kardeşlik Partisinden ayrılan bir grup Türkmen Kardeşlik Partisini kurmuştur. 1994’te Erbil’de Rıyaz Sarıkahye’nin ön ayak olmasıyla Türkmeneli Partisi yeniden siyasi faaliyetlerine başlamıştır. 1996’ya kadar merkezi Erbil ve Duhok’ta olan Parti 31 Ağustos 1996’da “Türkmeneli” adı altında faaliyetlerine devam etmiştir. ITC üyesi olan Türkmeneli’ne, Duhok’a taşındıktan sonra Mesut Barzani’nin talimatıyla KDP cephesinden partiye karşı yoğun baskılar gelmiştir. ITC’ne üye olan bir diğer parti ise 1995’te Erbil’de Kenan Şakir Uzeyrağalı başkanlığındaki Türkmen Bağımsızlar 38 Hareketidir. 1997’de Ankara merkezli kurulan Türkmen Halk Partisinin başkanlığını Turhan Ketene yapmıştır. Merkezi Şam’da olan ve başkanlığını Dr. Sami Muhammet’in yaptığı ve Şii nitelikli olan diğer Türkmen hareketi Irak Türkmen İslami Hareketidir. Yine Şii nitelikli olan bir diğer Türkmen siyasi hareketi de Türkmen Vefa Hareketi’dir. 2001’de Tahran’da kurulan siyasi hareketin öncü isimlerinden bazıları Arslan Tütüncü, Salih Beyatlı ve Fuat Tuzlu’dur (Mazin, 2004). Irak Türkmen hareketi için geniş çaplı bir siyasi yelpazeye hitap eden Irak Türkmen Cephesi 24 Nisan 1995’te Irak Türkmen Cephesi, Irak Milli Türkmen Partisi, Türkmen Partisinin bir araya gelmesiyle kurulmuştur. Erbil’de kurulan cephenin ilk kurultayı Ekim 1997’ ikinci kurultayı ise Kasım 2002’de toplanmıştır. Günümüzde başkanı Erşat Salihi olan ITC’nin bünyesine Türkmen Birlik Hareketi, Türkmen Bağımsızlar Hareketi, Türkmen Kardeşlik Hareketi, Irak Türklerinin Kültürel ve Yardım Derneği, Türkmen İşbirliği ve Kültürel Müessesi de katılmıştır. ITC’nin organizasyon şeması Türkmen Şurası, Yürütme Konseyi ve ITC dairelerinden oluşur (Mazin, 2004). 1.5.2. 1958 Devrimi Öncesi Dönem ve Mahabad Cumhuriyeti Birinci Dünya savaşından sonra Osmanlı Ortadoğu’da etkisini yitirdiği gibi Anadolu’nun uzantısı mahiyetinde olan Kuzey Irak bölgesinde de güç kaybetmiş ve Bölgede uluslararası kaynaklardan desteklenen yeni yerel güç odakları oluşmuştur. Bunlardan en önemlisi Savaş sonrası Osmanlıların Süleymaniye’den çekilmesiyle birlikte kentte ve daha sonra bölgede etkisini arttıran Şeyh Said’in oğlu ve Berzenci Aşiretinin Lideri olan Şeyh Mahmud Berzenci’dir (Akçakaya, 2009: 15). Şeyh Mahmud Berzenciyle birlikte Kuzey Irak’taki Kürt Hareketinin Kurumsallaşması söz konusu olmuştur. Zira bu dönemde Berzenci Kürdistan’ın Bağımsızlığa kavuşturulması için İngiliz yetkililerden yardım istemiş ve Kürt halkının bağımsız yaşayan uluslar arasında sayılması için İngilizlere sürekli mektuplar göndermiştir. Berzenci’nin Kürt hareketinde kurumsal bir yapı oluşturmasında bölgede Askeri güç, denetim ve yürüttüğü diplomatik çabalar etkili olmuştur (Akçakaya, 2009: 15-16). Berzenci’nin Kuzey Irak’ta Kürt varlığına liderlik ettiği dönemde en büyük hayali İngilizlerin de desteğini alarak bir Kürt devleti kurabilmekti. Nitekim dönemin 39 Bağdat’taki Londra temsilcisi Arnold Wilson İngiltere’ye gönderdiği raporlarında, Berzenci’nin denetimi altında bulunan bölgeye Güney Kürdistan olarak tabir etmekte ve buranın kontrolünün Türkler ve Bolşeviklere karşı elde bulundurulması gerektiğini ifade etmektedir. Ancak İngilizler Güney Kürdistan’da kurulacak bir Kürt devletinin eninde sonunda Britanya nüfuzu ve denetiminde çıkacağı ihtimalini de göz önünde bulundurarak böylesi bir yönetimin kurulmasından yana tavır almamıştır (Attar, 2004: 107-108). Bu durumun farkına varan Berzenci 1923 yılı Ocak ayında Lenin’e Kürdistan Kralı Mahmud imzalı bir mektup göndermiş ve Sovyetleri mazlum milletlerin koruyucusu olarak gördüklerini ve Sovyetlerden Kürtler için destek talep ettiklerini belirterek mektubunda İngilizleri şikâyet etmiştir (Mıhoyan, 1998: 57-59). 1930’lu yıllarda Irak’ın Sünni-Şii ve Arap-Kürt olarak tasarlanması ve Irak’ta bir Krallığın kurulmasıyla Kürtlerin arzuları boşa çıkmış ve Şeyh Mahmud Berzenci’nin önderliğinde İngilizlere karşı bir takım ayaklanmalar ve İsyanlar çıkmıştır. Fransız tarihçi B. Vernier Kürtlerin uğradığı bu hayal kırıklığını, Hâşîmî Monarşisinin PanArabist planlarının başarıya ulaşarak, Irak’ta yer alan Kürt azınlığı içerisinde derin bir hoşnutsuzluk yarattığı şeklinde yorumlamıştır (Mıhoyan, 1998: 41). Berzenci önderliğinde çıkan bu ayaklanmalar çok kanlı şekilde bastırılmış ve Şeyh Mahmud Berzenci Irak’ın güney bölgesine sürülmüştür (Akçakaya, 2009: 17). Bu olaylarla eş zamanlı olarak Kuzey Irak’taki Barzani bölgesinde de Kürt hareketinin etkileri gözlemlenmekteydi. Osmanlılar döneminde de çeşitli ayaklanmalara sahne olan Barzani bölgesinde bu sefer Ahmed Barzani’nin önderliğini üstlendiği bir Kürt hareketi söz konusu olmuştur hatta İngiliz Yüksek komiserliğinden yetkililer bölgeye gelerek incelemelerde bulunmuştur (Mıhoyan, 1998: 95-97). Barzani bölgesinde başlayan bu hareket çok kısa bir süre içerisinde Molla Mustafa Barzani liderliğinde devam eden bir hareket haline gelerek Molla Mustafa önderliğinde 1979 yılına kadar devam eden bir Kürt Hareketi olarak devam edecektir (Öznur, 2003: 24-25). Molla Mustafa 1932 yılında etkili bir silahlı isyan hareketi başlatarak Irak ordusuna büyük kayıplar verdirmiştir. İngiliz Hava Kuvvetlerinin desteğiyle Irak ordusu isyanları bastırmayı başarmış ve Irak’tan kaçmayı başaran Barzani ve Aşiret 40 üyeleri Türkiye’ye sığınmışlardır (Silleli, 2005: 74). Türkiye’ye sığınan Barzani aşireti üyeleri Muş’a yerleştirilmiştir ancak 1934’te Irak’ta genel af çıkmasıyla birlikte Türkiye’ye sığınan Molla Mustafa Barzani geri dönmüş ve 1943 yılına kadar Süleymaniye’de gözetim altında tutulmuştur (Ballı, 1993: 432).1943 yılında sürgünde bulunan Molla Mustafa Barzani kaçarak yeniden bir Kürt hareketi başlatmıştır. Irak hükümetine karşı başarılı askeri manevralar yapan Barzani’nin petrol rezervlerinin bulunduğu bölgelerde hâkimiyet sağlamasından çekinen İngiliz Hükümeti Irak Kraliyet rejiminin Kürtlerle anlaşmasını sağlayarak kendi çıkarlarını garantiye almıştır. Irak hükümetiyle yapılan anlaşmaya rağmen 1944 yılında Barzani önderliğinde yine alevlenen Kürt hareketi bu kez İngilizlerin de desteğiyle bastırılmış, Kürt liderleri hakkında idam cezası verilmiş hakkında idam cezası verilen Molla Mustafa Barzani ise İran’a kaçarak buraya sığınmıştır (Silleli, 2005: 74). İngiltere’nin Ortadoğu politikasında Bağımsız Kürdistan devletinin olmaması ve Irak’ta Krallık rejiminin kurulmasıyla umutlarını yitiren Kürtler farklı arayışlar ve çözümler içerisine girmişlerdir. Çünkü Irak’ta 1932 yılında kurulan ve 26 yıl boyunca İngiliz himayesinde kalacak olan bir rejim söz konusudur (UNHCR, 2004). Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtlerin kaderi Batı’nın çıkarları doğrultusunda şekillendirdiği dönemin Ortadoğu politikaları çerçevesinde Kürtlerin istemediği bir yönde ilerlemiştir. Molla Mustafa Barzani’nin Kuzey Irak’ta çıkardığı isyanın İngilizlerin Irak Hükümetine yardımıyla bastırılmasının ardından İran’a Kaçan Barzani burada Kadı Muhammed’le birlikte Sovyetlerin de desteğini alarak kurumsallaşan siyasi hareketini ete kemiğe büründürmeye ve burada Kürt ulusal hareketinden yola çıkarak bir devlet kurmaya karar vermişlerdir (Jwaideh, 2006: 268). Irak’taki isyandan İran kaçarak Mahabad kentinde bir devleti kurulması için Kürtleri cesaretlendiren başka faktörler de vardır. Bunlardan en önemlisi Ortadoğu’ya yüzünü çeviren ve burada İran’ın etkisini kırmak isteyen SSCB’dir. Sovyetler Tahran’ın bölge de otoritesini azaltarak Moskova’nın bölge politikasındaki etkinliğini artırmak için daha önce Simko isyanında İranlı Azerilere verdiği destek gibi Kürtlere için de Mahabad Cumhuriyetinin kurulmasında desteğini esirgememiştir. Sovyetler Kürt Hareketinin Mahabad şehrinde temel bulabilmesi ve 41 Barzani’nin bu bölgede zorluk çekmemesi için İran ordusunun bölgeye girmesini önlemiştir (Farrokh, 2011). Şekil 2: Mahabad Cumhuriyeti Haritası Kaynak: Encyclopedia of Orient7 1946 yılında Molla Mustafa Barzani önderliğindeki Kürt liderleri bölgede hâkimiyeti sağlamıştır. Ancak Mahabad Cumhuriyeti uzun ömürlü olmamış ve 1947 yılında Sovyetlerin İran topraklarından çekilmesiyle birlikte Cumhurbaşkanı Kadı Muhammed, Başbakan Hacı Baba Şeyh ve Savunma Bakanı Muhammed Hüseyin Han Seyfi Kadı’yla birlikte Mahabad cumhuriyetinin kurulduğu Çarçıra Meydanında asılarak idam edilmeleri sonucu nihayete ermiştir. Kürt hareketinin kurumsallaşması ve siyasallaşması sonucu yaşanan bu kısa devlet tecrübesi, Anglo-Amerikan ve diğer Batı dünyasının Kürt ulusal hareketini ne kadar desteklediklerinin(!) göstergesi olarak tarih sayfasında yerini almıştır (Jwaideh, 2006: 268-269). Mahabad Cumhuriyetinin yıkılmasının ardından İran ve Irak toprakları arasında dolaşan Molla Mustafa Barzani 16 Haziran 1947’de SSCB’ye sığınmıştır (Dursun, 2006: 90). Fakat Molla Mustafa SSCB’de aradığını bulamamıştır. Stalin döneminde, Barzani’nin geçmişindeki İngilizlerle olan iyi ilişkileri Sovyetlerin Barzani’ye karşı temkinli yaklaşmalarına yol açmıştır. Kruschev’le birlikte ise Sovyetlerin Barzani’ye karşı yaklaşımı değişmiş ve SSCB’ye bağlılığını bildiren 7 http://i-cias.com/e.o/ill/kurd_rep_map.gif (E.T.: 25.07.2013) 42 Barzani ve Peşmerge kuvvetleri Sovyet Askeri akademisinde eğitim almıştır. Nihayetinde 1958 yılında Irak Krallık rejiminde Sovyet destekli olan General Abdülkerim Kasım’ın darbeyle yönetimi ele almasının ardından Barzani ve adamları General Kasım’ın daveti üzerine Irak’a geri dönmüşlerdir (Yavuz T. , 2003: 31). 1.5.3. 1958 Devrimi Sonrası Dönem ve Molla Mustafa Barzani 1958 yılı sonrasında Ortadoğu’da SSCB’nin izlediği politikaların etkileri gözlemlenmektedir. Bu dönemde Irak, İran ve Mısır gibi ülkelerde Soğuk savaşın yarattığı gerilimli politikaların izlerini görmek mümkündür. Haşimi monarşisinin Irak Kürtlerine yönelik izlediği Kürt isyanlarını bastırmaya yönelik sert politikalar Kürtlerin özerklik ve bağımsızlık gibi arzularının gerçekleşmesini önlemiştir. Batı’da Amerikan siyasi ve ekonomik ekolünün yükselmesi ve ABD ile SSCB arasında yine politik, ekonomik, askeri ve teknoloji anlamında bir soğuk savaş sürecinin başlaması ve İngiltere’nin küresel siyasa üzerindeki etkisini yitirmesinden Ortadoğu dinamikleri de nasibini almıştır. Kürtler de bu etkilenimle birlikte kendilerini Irak’taki varlıkları, hak ve özgürlük arayışları ve uluslararası siyasetteki tanımlamalarında yeni bir süreç içerisinde bulmuşlardır. Irak’ta 1958 yılında General Abdulkerim Kasım’ın bir darbeyle iktidarı ele almasının ardından Kürtlere bir takım haklar tanınmış ve Kürtler ile Merkez hükümeti arasında bir barış havası esmiştir (Akçakaya, 2009: 19). Fakat Daha sonra Kuzey’deki Kürt ayrılıkçıların elinin güçlenmesinin ardından milliyetçi kesim ve Komünistler arasında çatışmalar çıkmıştır. Mısırlı lider Cemal Abdülnasır’ın Arap milliyetçisi politikaları, devrimle birlikte yeni bir rejimin oluştuğu Irak’ta General Kasım’ın elini zayıflatan faktörlerden birisi olmuştur (Saatçi, 2003: 214-216).Molla Mustafa Barzani’nin KDP’sinin güçlenmesindeki en önemli parametleri Arap siyasi iktidarı arasındaki Komünist, Irak yurtseverleri, Nasırcı ve liderini arayan Baasçı fraksiyonların kendi iç çatışmaları neticesindeki siyasi bölünmeleridir.1958-1961 ve 1965-1966 yıllarındaki Baas rejimleri sırasında Kürtlerin kendi dillerini kullanma, özerklik, kurucu millet ve yerelleşmenin sağlanması gibi konularda birçok ayrıcalığa sahip olduğu bilinmektedir (Gerard, 1980: 150). 43 Soğuk Savaş döneminde Kürt hareketinin hamisi niteliğinde olan en büyük ve tartışmasız güç Sovyetler Birliğidir. SSCB’yle birlikte bu süreçte Kürt hareketinden maddi manevi yardımlarını esirgemeyen diğer ülke ise İsrail’dir. Hatta Molla Mustafa Barzani, Nisan 1965 tarihinde İsrail’e bir teşekkür mektubu yazmıştır. Bu mektupta birçok ülkenin sözler verdiğini fakat sadece İsrail’in sözlerinin arkasında durduğunu belirterek İsrail’e olan minnettarlığını ifade etmiştir (Dursun, 2006: 9899). Kürtlerin SSCB’yi hami ülke olarak kabul etmelerinin ardından 1966’dan sonraki süreçte İngiltere ve ABD’nin Irak politikasında Baasçılar ön plana çıkmıştır. Saddam Hüseyin yönetimi eline geçirene kadar CIA’nın Baas rejimiyle olan sıkı ilişkileri devam etmiştir. Batı’nın Baas rejimiyle devam eden sıcak ilişkileri sayesinde Baasçılar ve Batı işbirliği Irak politik iktidarında etkin olmayı sürdürmüştür (Dursun, 2006: 101). 1963’te General Abdülselim Arif Kasım hükümetini devirip yönetimi ele almış ve ülkede komünist avı başlatmıştır. Ancak 1966 yılında General Arif’in uçak kazasında hayatını kaybetmesinin ardından yerine ağabeyi General Abdürrahman Muhammed Arif gelmiştir. Fakat 1968 yılında Baas partisi bir darbe düzenleyerek Muhammet Arif’i devirmiş ve yerine General El Bekr gelmiştir. Saddam Hüseyin ise El Bekr ile birlikte Irak’ iktidarına gelerek başkan yardımcısı olmuş ve Irak siyasi tarihine giriş yapmıştır (Aydın, Özcan, ve Kaptanoğlu, 2007: 17). 1968-1978 yılları arasında General El Bekr liderliğindeki Irak hükümetinin Kürtlere yönelik tavrı sertleşmiştir. El Bekr hükümeti söylemlerinde daha da ileri giderek, Arap karşıtı herhangi bir topluluğun veya bu topluluğa üye olanların Irak’tan sürgün edileceğini beyan etmişler ve Kürtlere yönelik ağır cezalara başvurmuşlardır (Attar, 2004: 152). 1979’da ise Irak hükümeti Saddam Hüseyin’in yönetimine geçmiştir. Saddam dönemi boyunca Kürtlere karşı sert askeri hamleler yapılarak kanlı operasyonlar düzenlenmiştir. Irak-İran savaşı da Irak Kürtlerinin kaderinin belirlenmesinde önemlidir. Zira Saddam’ın Kürtlere yönelik kanlı operasyonları Irak-İran savaşıyla birlikte azalmıştır bunun sebebi şüphesiz Saddam’ın İran karşı zayıf düşmesidir. Saddam bütün askeri gücü ve kabiliyetini İran savaşına harcarken Kuzey Irak bölgesinde oluşan otorite boşluğu Kürtlerin bundan yararlanarak bölgede bu boşluğu doldurmalarıyla sonuçlanmıştır. Bu dönemde Kürt 44 aşiretlerinin İran’a destek verdiği de bilinmektedir (Kaştan, 2008: 315-316). 1988’de İran – Irak savaşının sona ermesiyle birlikte Saddam İran’a destek veren Kürtleri şiddetli biçimde cezalandırmıştır. Halepçe Katliamı ve Enfal operasyonu gibi tarihe geçen katliamlar Saddam rejimi tarafından Kuzey Irak bölgesindeki Kürtlere yapılmıştır. Özellikle kimyasal silahların kullanıldığı Enfal operasyonu sonrası Türkiye Kürtlere sınır kapılarını açmış ve yaklaşık 60.000 Kürt sınırdan içeri alınmıştır. 1990’lı yıllarda Körfez savaşından da mağlup ayrılan Saddam Hüseyin ABD’nin de baskıları sonucu Kuveyt’ten çekilmek zorunda olduğu gibi, Birleşmiş Milletlerin de Kuzey Irak’ta Kürtlere karşı yapılan şiddetli katliamlara el atmasıyla iyice köşeye sıkışmıştır. 1991 yılından itibaren Kuzey Irak Kürt bölgesinde devrim niteliğinde gelişmeler olmuştur. Özellikle 1991 yılında Irak’ın Kuveyt’ten çekilmesi için ABD’nin Irak’a karşı havadan ve karadan askeri operasyonlara başlaması üzerine Saddam Rejimi Kuzey Irak’taki Kürt hareketine karşı askeri operasyonları durdurmak zorunda kaldırmıştır. Aynı zamanda Birleşmiş Milletler’in 688 sayılı kararıyla Huzur sağlama Operasyonları çerçevesinde, 36. Paralelin Kuzeyi ve 32. Paralelin Güneyinde kalan kısım uçuş yasağı olan bölge ilan edilmiştir. Böylece Kürtlerin yaşadığı yerler de rahat hareket edebilmeleri için bir alan yaratılmıştır (Kurtuluş, 1999: 168).Ayrıca bu kararla Kürt Bölgesel Yönetiminin ilk adımı atılmış ve özerk bir yönetim alanı oluşturulmuştur. Molla Mustafa Barzani Irak’taki Kürt hareketini 1946 yılında Kürdistan Demokratik Partisini kurarak eylemlere başlamıştır (Gunter, 1998: 33). Irak’ta General Abdülkerim Kasım’ın iktidarı ele geçirmesinin ardından yeni bir geçici anayasa yapılmıştır. Bu anayasanın üçüncü maddesi Kürtlerle ilgili dönüm noktası niteliği taşımaktadır. Geçici Anayasanın 3. Maddesine göre; “Araplar ve Kürtler birlik halindedir ve onların ülke çerçevesindeki ulusal hakları anayasa ile güvence altına alınacaktır” ifadesi yer almaktadır (Attar, 2004: 135). Irak’ın geçmişindeki süregelen Kürt isyanları göz önünde bulundurulduğunda bu gelişme Kürt hareketi ve dönemin Kürt hareketinin lideri Molla Mustafa Barzani için önemli bir başarıydı. Irak’ta hem rejimin değişmesi hem de Kürtlere yönelik anayasal düzeydeki barışçıl 45 yaklaşımlar ve hatta General Kasım’ın Barzani liderliğindeki Kürtlere Özerklik sözü vermesi Irak Kürtlerini merkezi hükümete yaklaştırmıştır (Akçakaya, 2009: 19). General Kasım döneminde Baas rejimi ve IKDP arasındaki bu yakınlaşma Arap dünyasındaki diğer Baas rejimlerinin tepkisini çekmiştir. Mısırlı lider Abdülnasır Barzani liderliğindeki Kürt hareketine yönelik verilen sözler Arap Birliğine ihanet olarak yorumlanmıştır. Buna karşılık General Kasım Arap dünyasında kendisi affettirmek için IKDP’in önde gelen isimlerine karşı bir takım yaptırımlar uygulamış ve İbrahim Ahmed ve Celal Talabani gibi Kürt hareketi liderlerinin siyasi faaliyetlerine takip altında tutarak bu isimlerin halka siyasi görüşlerini dayattığı gazeteleri kapattırma yoluna gitmiştir (Attar, 2004: 137). Fakat Barzani’nin Sovyetlere yakın duruşu sayesinde Baas rejiminin Kürtlere yönelik uyguladığı yaptırımlar belli düzeyin üstüne çıkamamıştır. Örneğin General Muhammed Arif döneminde Kürtlerin arkasındaki bu güç sayesinde Irak hükümetinden ciddi talepleri olmuştur, bunlar arasında; Kürt Cumhurbaşkanı yardımcısından, Kürtlerin kabinede, bürokraside ve orduda nüfuslarına oranla temsil edilmelerine yönelik istekleri göze çarpmaktadır. Bu talepler sonucu Baas rejimi ve Kürtler arasında yine çatışmalara gerçekleşmiştir. Nitekim bu çatışmaların ardından Sovyetlerin de baskısıyla General Arif Kürtlerle ateşkes ilan ederek bu durumdan sıyrılmaya çalışmıştır (Attar, 2004: 146). 1970’te İran’ın bölgede güçlü bir ülke haline gelmesi Irak Kürtlerinin elini güçlendirmiştir. İran Kürtlere verdiği destekle Irak’ın içinde bir Kürt cephesi oluşmasına destek olmuştur. Molla Mustafa Barzani’nin Baas rejimiyle olan çekişmesinde Sovyetlerin ardından Irak Kürtlerinin özerklik arayışında İran etkili bir güç olmuştur. Rusya ve İran tarafından desteklenen Kürt hareketi, Baas rejimine yapılan baskılar sonucu Molla Mustafa Barzani ile bir anlaşma sağlanmıştır. Mart 1970 Manifestosu olarak bilinen bu anlaşma ile birlikte Kürtler büyük bir siyasi kazanım elde etmiştir (Yavuz T. , 2003: 52). 1970 Manifestosu imzalanırken Baas rejimini temsil yetkisi Saddam Hüseyin’e verilmiştir. Bu Manifestoyla birlikte Kürt otonomisi resmileşmiş, Erbil’in Kürtleşmesi süreci başlamış ve Kerkük statüsüyle ilgili uzlaşma sağlanması için ilk defa Kürtlere fikir beyan etme hakkı tanınmıştır (Dursun, 2006: 105-106). 46 1970 Manifestosun yer alan başlıca hususlar aşağıdaki gibidir (Gerard, 1980: 155);        Irak’taki Kürt ulusunun kurucu varlığının tanınması Kürt halkının dil ve kültürel haklarının tanınması, Kürtçenin Arapça ile beraber resmi dil olarak kabul edilmesi Kürtçenin okullarda, enstitülerde, askeri okullarda, polis ve öğretmen okullarında bir öğretim dili olarak kabul edilmesi Kerkük’te bir Kürt televizyon kanalı kurulması, Kürt yazar ve şairlerinin dernek kurup yayın yapabilmesi Kürt bölgelerinde idarenin tamamen Kürtlere bırakılmasını öngören yönetimde yerelleşme sürecinin yürürlüğe konulması Merkezi hükümette Kürtlerin eşit oranda temsil edilmesi Genel bir çıkarılması ve çatışmalar sırasında göç eden veya görevinden uzaklaştırılan tüm Kürtlerin eski yerlerine geri  dönmesi Anlaşmanın uygulanmasını ve özellikle ekonomik boyutunun takibini sağlayacak, özel bir bütçeye sahip olan özel bir komisyon kurulması Sonuç olarak yukarıdaki ifadeler de göz önünde bulundururlarsa Baas rejiminin“1970 Otonomi görüşmeleriyle birlikte IKDP önderliğindeki Kürt hareketine özerklik vermeyi kabul ettiği söylenebilir (Öznur, 2003: 163-164). 1970’lerin başında Irak Kürtlerinin Baas rejimine karşı ayaklanmalarının genellikle ABD tarafından desteklendiği gözlemlenmektedir. Molla Mustafa Barzani Sovyetlerin dışında ABD’nin bu desteğiyle iyice cesaretlenmiştir. 1975 yılında ise Şah’ın Saddam’la sağladığı uzlaşı sonrası Kürtlerin üstü çizilmiştir. ABD’de dönemin önemli dış politika mimarlarından Henry Kissinger’ın ABD çıkarlarının rasyonalizasyonu fikrinden yola çıkarak, müttefikinin bu kararı doğrultusunda politikalar izlemiştir (Gunter, 1998: 36). Molla Mustafa Barzani ve Baas rejimi arasındaki bir iyi bir kötü süregelen ilişkiler Saddam Hüseyin’in iktidarı ele geçirmesiyle bir çıkmazın içine girmiştir. Desteğini yitiren Kürt hareketi kısa sürede Bağdat hükümetince bastırılarak Kürtler 47 bölgede mülteci konumuna düşmüşlerdir. Molla Mustafa Barzani ise bu yenilginin ardından önce İran’a sığınmış daha sonra ise hastalığından ötürü ABD’ye gitmiştir. Nitekim Molla Mustafa Barzani’nin 1979 yılında tedavi görmek için gittiği ABD’de hayatını kaybetmiştir (Kurubaş, 2003: 36). 1.5.4. Saddam Hüseyin Dönemi Saddam Hüseyin Irak’ta ilk defa El Bekri iktidarında henüz 31 yaşındayken başkan yardımcılığına getirilmiştir. Fakat Saddam Hüseyin’in 2003 yılında ABD işgaline kadar süren asıl serüveni,1979 yılında iktidarı tamamen eline geçirmesi ve Irak politiğini 24 yıl boyunca etkilemesiyle başlamaktadır. Saddam Hüseyin iktidarında isyancı Kürtlere karşı çok sert ve radikal politikalar karşılık verilmiştir (Akçakaya, 2009: 21-22). Irak’taki Kürt hareketi sürecinde Saddam Hüseyin’in kritik bir yeri vardır. Saddam Hüseyin’e yönelik bu çarpıcı yerin ortaya çıkmasında iki dönüm noktası bulunmaktadır. Bunlardan ilki 11 Mart 1970 tarihinde Molla Mustafa Barzani ile Baas Hükümetini temsilen Saddam Hüseyin’in imzaladığı anlaşma, ikincisi ise 1979 yılında iktidara gelir gelmez Kürtlere yönelik izlediği sert ve kanlı bir şekilde izlediği isyan bastırma politikalarıdır. Bu iki durum arasında gözlerden kaçmayan bir ironi söz konusudur(Duru, 2008: 147). Molla Mustafa Barzani’nin ölümüyle birlikte Irak Kürtlerinin iki farklı görüş çerçevesinde siyaset yaptığı ve haklarını aradığı söylenebilir. 1974’te Bağdat petrol zengini olan Kerkük, Hanekin ve Cabal Sincar bölgelerini Kürt Otonom bölgesinden ayırmış ve Kürtlerin otonom bölgesinde sadece Erbil, Süleymaniye ve Duhok kentleri kalmıştır. Hatta Araplaştırma politikaları çerçevesinde 16 valiliğin ismi değiştirilmiş örneğin Kerkük’ün ismi Al-Tamim olarak değiştirilmiştir (Rabil, 2003). Bunlar Celal Talabani önderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği ve Mesut Barzani önderliğindeki Kürdistan Demokratik Partisidir. Saddam rejimi boyunca Irak hem içerde Kürtlerle hem de dışarda nerdeyse bütün komşularıyla sorunlu ilişkilerle karşılaşmıştır. Irak-İran savaşı, Kuveyt’in ilhakı ve Körfez savaşları ve Suriye’nin Baas rejimine karşı Kuzey Irak’taki KYB ve KDP hareketlerini desteklediğinden ve Suriye’nin Irak’ta darbe planladığından yola çıkarak tasnif edilebilecek bir dizi göstergeler Saddam rejiminin sorunlu politikaları gözler önüne serilebilir. 48 1979’da Saddam yönetimindeki Devrim Komuta Konseyi Kürt özerk bölgesindeki meclisin haklarını kısıtlama yoluna gitmiştir. Fakat Saddam döneminde en önemli gelişmelerden iki büyük Kürt siyasi hareketi olan KDP ve KYB’nin 1979 yılı itibariyle Yine Konsey kararıyla yasadışı ilan edilmesidir. Bununla birlikte Saddam Hüseyin Kuzey Irak’ta Kürt otonom bölgesini kapsayan alanlarda güvenlik bölgeleri ilan etmiş ve Kürt ve Türkmenlere yönelik zorunlu göç politikaları uygulayarak bölge halkını güneye göndermiş ve burada yaşayan vatandaşları yerinden etmiştir (Öztürk O. , 2010: 85-86). KDP ve KYB’nin Saddam rejimiyle birlikte illegal duruma düşmesinin ardından Kürt siyasi hareketi bir takım arayışlar içine girmiştir. Bu arayışların içerisinde Saddam’a karşı olan Arap muhalifler Kürtlerle birlikte bir parti kurmak isteseler Arap muhalefetinde yer alan milliyetçi kanat (Arap Sosyalist Hareketi, Sosyalist Parti ve Suriye Baas Partisi) KDP ve KYB ile birleşmeyi reddederek bu arayışların gerçekleşmesini önlemiştir (Rabil, 2003). 1982 yılında Saddam rejimine karşı muhalifler bir araya gelmeyi başarmışlardır. Arap Sosyalist Partisi, Irak Komünist Partisi, Kürdistan Sosyalist Partisi, Irak Sosyalist Hareketi, Arap Sosyalist Baas Partisi, Bağımsızlıkçı Irak Demokrat Partisi, Türkmen Demokratlar Birliği ve KYB bir araya gelip Cevkad Cephesini kurmuşlar ve KDP bu harekete dâhil edilmemiştir (Attar, 2004: 184). Fakat bu heterojen yapı siyasi ideolojilerin farklılıkları ve bireysel çekişmelerden ötürü siyasi başarısızlıkla sonuçlanmıştır (Dursun, 2006: 116). Saddam rejimi sırasında Kürt hareketi İran-Irak savaşından etkilenmiş ve İran’ın Kürtlere verdiği destekten önemli derecede nemalanmıştır. İran Irak’la olan çekişmeleri sırasında özellik KYB ve KDP’yi Kürt otonomi bölgesinde hâkimiyet sağlamaları ve İran-Irak savaşında Irak’ın elini zayıflatmak için kullanmasını bilmiştir. 1.5.4.1. İran-Irak Savaşı Sırasında Bölgenin Durumu 1980’de patlak veren İran – Irak Savaşıyla birlikte Kuzeydeki Kürt hareketini bastırmaya çalışan Bağdat buradaki birliklerini ön cephelere kaydırmak zorunda kalmıştır. Bunun neticesinde oluşan otorite boşluğu ise bölgedeki Peşmerge güçlerinin işine gelmiş ve bölgenin hâkimiyeti yeniden Peşmergelere geçerek Kürt otonom bölgesinde Kürt hâkimiyeti kurulmaya başlanmıştır (Rabil, 2003). Yine 49 1980’lerin başında Bağdat’ta meydana gelen patlamalarda birçok kişinin hayatını kaybetmesinden İran İslami rejiminden desteklendiği öne sürülen Dava Partisi sorumlu tutulmuş ve Dava Partisine mensup olduğu öne sürülen 10.000 kişi İran asıllı oldukları gerekçesiyle İran’a sürülmüştür. Irak’ın Kuzeyindeki Kürt siyasi hareketinden kendine fayda çıkarmak isteyen İran bu bağlamda Kürt siyasi partileriyle bir takım temaslarda bulunmuştur. 1980li yıllarda KDP ve KYB arasındaki siyasi anlaşmazlıklar bu partilerin kimi zaman Bağdat’a kimi zaman ise İran’a yakınlaşmalarına sebep olmuştur. Hatta bu dönemde Saddam Hüseyin KDP ve KYB’ye karşı bu hareketlerle anlaşamayan Zibari, Herki ve Surçi gibi önemli aşiretleri destekleyip KDP ve KYB’ye karşı Ulusal Muhafız Taburu yapılanmasının oluşturulmasını desteklemiştir (Dursun, 2006: 116). 1983 yılına gelindiğinde ise İran’da bulunan KYB partisi aracılığıyla Talabani’nin KYB’si ve Irak hükümeti arasında anlaşma görüşmeleri başlamıştır. Fakat Kürt tarafının taleplerinin ağır olması ve İran faktörünün bu siyasi anlaşma da etkin olması, ABD’nin Kürtlere karşı Bağdat’ı desteklemesi ve Türkiye’nin Kürtlerle ilgili hassasiyetini Bağdat’a bildirmesi sonucunda bu müzakereler askıya alınmıştır. Bu dönemde Bağdat, Türkiye’deki terör olaylarında sınır ötesi sıcak takip yapılabilmesi için operasyon yapma izni vermiştir (Izady, 2004: 146). Bu gelişmeler KYB’yi İran’a yakınlaşmaya itmiştir ve 1986’da İran ve KYB arasında stratejik işbirliği yapılarak askeri, ekonomik ve politik anlamda destek anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmayla birlikte Kürt gruplar İran’a yardım etmiş ve böylece Bağdat Kuzey Irak Kürt bölgesi kırsallarında kontrolünü kaybetmeye başlamıştır. Irak resmi belgelerine göre bu tarihten sonra Kürt ayaklanmalarına karşı radikal önlemler alma kararı vermiş ve Kürtlerin, siyasi, ekonomik, sosyal ve askeri altyapılarını sistematik biçimde yok etme politikası uygulamaya başlamıştır. Sonuç olarak Bağdat hükümeti kod adı “Hainlerin Yok Edilmesi” olan planı devreye sokarak Kürtlerin bulunduğu bölgelere şiddetli askeri operasyonlar düzenleyerek hem Kürt köylerini ve kasabalarını yok etmeyi hem de burada bulunan Kürtleri gözetim altında tutmak için belirli kamplara göndermeyi hedeflemiştir (Rabil, 2003). Saddam’ın askeri kuvvetlerinin Kürtlerin yaşadığı Köy ve kasabaları hedef alan şiddetli operasyonlar 1987-88 yılları arasında 3 aşamada gerçekleştirilmiştir. 50 Bunlardan ilki 20 Nisan-20 Mayıs 1987, ikincisi 21 Mayıs-20 Haziran 1987 ve sonuncusu ise kimyasal silahların kullanıldığı ve Kürtler arasında toplu ölümlere ve sakat kalmalara sebep olan ve Şubat ile Eylül 1988 arasında devam eden Enfal Harekâtıdır. Saddam rejimi sırasında yapılan Enfal Harekâtı Kürt tarihinde büyük bir iz bırakmıştır ve bugün bile Kürt bölgesel yönetiminde mevcut bir “Şehitler ve Enfal Meselesi Bakanlığı”nın bulunması Saddam’ın Kürtlerin hafızasında bıraktığı derin izlere işaret etmektedir. 1.5.4.2. Enfal Harekâtları Halepçe Katliamı 1986 yılına gelindiğinde birbiriyle geçinemeyen iki Kürt partisi olan Mesut Barzani’nin KDP’si ve Celal Talabani’nin KYB’sinin, İran’ın arabuluculuğu sayesinde aralarında ateşkes imzalayarak ortak bir güç oluşturmaları Enfâl harekâtlarının gerçekleştirilmesinin altında yatan en temel kaygıdır. Saddam Hüseyin İran’ın arabuluculuğu ile gerçekleşen bu Kürt siyasi birliğinden dolayı derin kaygılar duymuştur (Yıldız, 2005: 60). Bu kaygılardan dolayı Saddam Hüseyin Kürtlerin çoğunlukla yaşadığı bölgelere Enfal Harekâtı adı altındaki askeri operasyonları başlatmıştır. Şubat ile Eylül 1988 arasında devam eden Enfal harekâtlarının en ölümcül operasyonu 13 Mart 1988’de Halepçe kentine kimyasal gaz ve silahlarla düzenlenen ve Kürt hafızasında derin izler bırakan bir operasyondur (Steven, 2006). Enfal Harekâtının başında ABD’nin 2003 Irak işgalinin ardından Saddam Hüseyin ile birlikte yargılanıp ölüm cezasına mahkûm olup ve idam edilen, Halepçe katliamında kimyasal silahların kullanılmasına izin vermesinden dolayı Kimyasal Ali diye anılan, Iraklı General ve devlet adamı Ali Hasan El Mecid bulunmuştur. Ali Hasan El Mecid 29Mayıs 1987’de Devrimci Komuta Konseyi’nin 160 sayılı kararnamesiyle Baas rejiminin Kuzey bölgesi Komutanlığına atanmıştır. Enfal Kuran’ı kerimde geçen bir suredir ve İslam’ın yayılması için yapılan Kutsal savaşlar sırasında elde edilen ganimetlere verilen addır (Yıldız, 2005: 59). Sekiz yıl süren İran – Irak savaşının sonuna doğru Irak’ın Halepçe kasabasında yaşayan Kürtleri hedef alan ve kimyasal hardal gazı kullanılarak dönemin en ölümcül operasyonlardan birini teşkil eden bu katliam uluslararası camiadan tepki çekmiştir. Hatta Saddam Hüseyin’in gerçekleştirdiği bu 51 operasyondan dolayı Baba Bush, Saddam Hüseyin’i kendi vatandaşlarını kimyasal silahla öldürmekten ötürü kınamıştır (Pelletiere, 2003). Operasyon sırasında 8000’e yakın insan aniden öldü ve kimyasal gazlardan dolayı yaralananların kimileri uzuvlarını kaybederken birçoğu birkaç hafta içerisinde hayatını kaybetti (Steven, 2006). 1988 yılında başlayan Enfal harekâtı süresince Irak’ta toplam 150.000 ila 200.000 arasında Kürt’ün öldürüldüğü tahmin edilmektedir (Jenkins G. , 2008: 10). Halepçe Katliamından sonra bölgeyi ziyarete gelen Süleymaniye Valisi; “Halepçe tarih boyunca Irak’ta yaşayanlar için birçok fedakârlığa imza atan bir kenttir. Halepçe’nin Başkan Hüseyin için özel bir yeri vardır ve Halepçe’nin katledildiği dedikodularını yayanların sizlerin ve devletin düşmanıdır” demiştir (akt. Steven, 2006). Saddam rejiminin Halepçe katliamıyla ilgili resmi görüşünü dile getiren Valinin ifadeleri Baas rejiminin Kürtleri en basit anlamıyla vatan haini ilan ettiğinin bir kanıtı olarak anlaşılabilir. Bir diğer deyişle Enfal harekâtı Irak Kürdistan’ındaki İsyancı Kürtlerin süpürülmesi ve bölgenin kimyasal silahlar kullanılarak Kürtlerden temizlenmesi için girişilen operasyondur. Saddam rejiminin Kürt hareketine karşı giriştiği en büyük askeri operasyondur. Saddam Hüseyin, KDP ve KYB’nin İran’la anlaşarak Kürt partilerinin Kürdistan cephesi olarak birleşmesi ve Halepçe’nin İran ordusu destekli Peşmergelerin kontrolüne geçmesiyle birlikte kimyasal taarruza başvurmuştur. İran ve Irak arasında ateşkes imzalanması Saddam’ın Kürt hareketine karşı giriştiği temizlik operasyonunu durdurmamıştır. Irak Kürdistan’ında Kürtlerin düştüğü bu zor durumda ise Türkiye Irak Kürtlerine kucak açmış ve 500.000’ yakın Irak Kürdü Saddam rejiminden kaçarak Türkiye’ye sığınmıştır (Dursun, 2006: 117). Görgü tanıklarından aktarıldığına göre operasyon Saddam’ın hava kuvvetleri aracılığıyla gerçekleştirilmiş ve yaklaşık yarım saat sürmüştür. Neredeyse 20 dakika içinde Halepçe viraneye çevrilmiş ve kısa bir süre içerisinde sarımsak kokusuna benzer bir gaz kokusu hissedilmiş, bu gazdan kurtulmak için kimileri ıslak havluları yüzüne sarmış kimileri ise suyla yüzünü yıkamaya çalışmış (STEVEN, 2006). Bu operasyonda üç çeşit kimyasal gazın kullanıldığı öne sürülmektedir. Bunlar Hardal gazı ile aralarında Sârin, Tabun ve VX adlı sinir gazı maddelerinin bulunduğu kimyasal maddelerdir (Yıldız, 2005: 71).Yine görgü tanıkları bu kimyasalların 52 etkisiyle bu kimyasal gazlara direk maruz kalan insanların gülmekten delirdiği ve üstünü başını yırttıklarını ifade etmişlerdir (Steven, 2006). Bu harekâtın ardından gerçekleşen toplu ölümler neticesinde harekâtın Kurbanları Irak Kürdistan’ında birçok yerlerde toplu mezarlara gömülmüşlerdir. Enfal Harekâtı Irak Kürtlerinin Baas rejimi altında yaşadıkları ve gördükleri en şiddetli operasyondur, bu harekât Irak Kürtlerinin hafızasında derin izler bırakmıştır (Barzani, 2012). Enfal Harekâtı boyunca Saddam’ın Irak Kürt Bölgesinde yaptığı katliamlar Uluslararası toplumunda tepkisini çekmiştir. 8 Eylül 1988’de dönemin ABD Dışişleri Bakanı George Schultz Saddam rejiminin Kürtlere karşı giriştiği Enfâl Harekâtının ve Kimyasal silah kullanımının dünya tarafından kabul edilemeyeceğini, bu harekâtın haksız ve nefret uyandırıcı olduğunu ifade etmiştir. Birleşmiş Milletler üyesi on üç devlet ise Kimyasal silahların kullanımının araştırılması için girişimde bulunmuştur (Yıldız, 2005: 70). 1.5.4.3. Körfez Savaşları Sırasında Bölgenin Durumu 1988 yılında Kürt partileri Kürdistan Ulusal Cephesi’ni kurup Saddam rejimine karşı birleşmişlerdir. İran – Irak Savaşının sekiz yıl sürmesinin ardından ateşkes imzalanması ve Irak Kürt Bölgesindeki ayaklanmaların kanlı biçimde bastırılması dahi Saddam rejiminin bölgedeki saldırgan politikalardan vazgeçmesini sağlayamamıştır (Yıldız, 2005: 77). İsrailli Modern Irak Uzmanı Ofra Benigo, Körfez Krizlerinin ortaya çıkmasında 1979’dan 1990’a kadar geçen süreçte Saddam Hüseyin’in iç politikada izlediği saldırgan üslubunun bölgeye yönelik dış politikadaki megaloman yansımasının sonucu olduğunu ifade etmektedir (Salih, 1995: 2).Körfez Krizinin ortaya çıkmasında Saddam Hüseyin’in Ortadoğu’da izlediği bu saldırgan politikaların etkisi vardır. Saddam Hüseyin Körfez Krizinde Suudi Arabistan ve Kuveyt gibi ülkelerin petrol fiyatlarını düşürerek Irak’ı Ekonomik darboğaza soktuklarını iddia etmiştir. Bağdat bu ülkelerin petrol politikaları doğrultusunda zarara uğradığını iddia etmiştir. Saddam Hüseyin diğer Arap ülkelerinin izlediği petrol politikalarında ABD’nin etkisi olduğunu iddia etmiş ve Körfez Krizi sonucunda Kuveyt’i işgal etmiştir (Yavuz K. , 2003: 403). Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgal etmesinin ardından, ABD Körfez bölgesinde çıkarlarını 53 korumak ve güvenliği sağlamak için bölgeye 500.000 asker göndermiştir. Avrupa ülkelerinden de bölgeye donanma gönderilmiş ve Irak’a Kuveyt’i boşaltması için verilen süre 16 Ocak 1991’de bitince Müttefiklerin Askeri Harekâtı başlamış ve bir ay içerisinde Irak Mağlup edilmiştir (Kevser, 2008: 12). Bağdat’ın Körfez savaşı sırasında içine düştüğü güç durum Kuzeydeki Kürt hareketine yönelik şiddetli askeri operasyonlar yapmasına engel olmadı. Bunun sebebi Batılı güçlerin ve ABD’nin Irak’ın toprak bütünlüğünü bozmak istememesiydi. Belki de Batı’nın Irak üzerine yürüttüğü politikalar da bağımsız bir Kürt devleti ortaya çıkmamasının en temel sebeplerinden biri Irak’ın toprak bütünlüğünün bozulmasını istememeleridir. Bundan ötürüdür ki Kuzey Irak’ta ortaya çıkan Kürt isyanlarının bastırılmasında Saddam Hüseyin zorluk çekmemiştir (Representative Press, 2012). Körfez Savaşı sırasında Cumhuriyet Muhafızları bir yandan da Kuzey Irak’ta Kürtlere karşı operasyonlara devam etmiştir. 28 Mart 1991’de Kerkük günlerce bombalandıktan sonra Peşmergelerden Bağdat’ın kontrolüne geçti. İzleyen birkaç gün içerisinde Duhok, Erbil Süleymaniye şehirlerinde de Saddam kontrolü sağladı (Yıldız, 2005: 81). Saddam Hüseyin Körfez savaşlarında Müttefiklere karşı aldığı yenilginin ardından Kürt bölgesinde operasyonların yoğunlaştırdı. Turgut Özal Hükümeti Birleşmiş Milletler ile yapılan görüşmeler sonucu 16 Nisan 1991’de Irak Kürtlerine sınır kapılarının açılmasına izin verdi ve İran – Irak savaşında olduğu gibi yine yarım milyona yakın Kürt Türkiye’ye sığındı (McDowall, 2004: 376). Fakat Körfez savaşında aldığı yenilgiden sonra Kürtlere karşı yeniden taarruza geçen Saddam Hüseyin’e karşı Uluslararası Toplumun baskısı gecikmedi. Fransa ve İran’ın Irak’taki gelişmelere karşı Birleşmiş Milletlere başvurmasının ardından, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 15 Nisan 1991’de şimdiki Kürt Bölgesel Yönetiminin temellerini atan 688 sayılı Birleşmiş Milletler kararı yayınlanarak Irak kınadı. Aynı zamanda yine ABD, İngiltere, Fransa ve Türkiye ortaklığında Saddam Hüseyin’in Kuzey Irak’taki Kürtlere karşı olası saldırılarını önlemek için bugünkü resmi adı “Birleşik Görev Gücü” kurulmuştur. Söz konusu görev gücünün sorumluluğu bölgede Bağdat’ın Kürtlere karşı giriştiği süpürme operasyonunu önlemek için bir çeşit askeri savunma hattı oluşturmaktır. “Huzur 54 Operasyonu – 2” diye bilinen bu kuvvet birliği o dönem kamuoyunda “Çekiç Güç” olarak tabir edilmiştir (Oran, 1996: 258). Çekiç Gücün sorumluluklarından birisi de Saddam rejiminden kaçan sığınmacıların acil ihtiyaçlarına cevap vermek ve sığınmacıları mümkün olduğu takdirde yurtlarına geri dönmeye ikna etmekti. 688 sayılı karar kapsamında dönemin İngiliz Başbakanı John Major Kürt bölgelerinde Güvenli bölge oluşturulması teklifini gündeme getirerek Türkiye ve İran sınırlarında Birleşmiş Milletler gözetimi altında bulunan kapalı egemenlik alanlarını gündeme getirmiştir (Attar, 2004: 208). Çünkü Kuzey Irak’tan kaçan Kürtler Türkiye ve İran’a Sığınmacı olarak kaçmaya başlamışlardı. Sığınmacı Kürtlerin yurtlarına geri dönmeleri için Kuzey Irak’ta güvenli bir bölge oluşturulması gerekiyordu. Bunun için ise 688 sayılı karar dayanak gösterilerek 36. Paralelin Kuzeyi ve 32. Paralelin Güneyinde kalan kısım “Huzur sağlama Operasyonları” çerçevesinde uçuş yasağı olan bölge olarak ilan edilmiştir (Kurtuluş, 1999). Bu gelişmeler doğrultusunda bölgede Kürt halkının güvenliğinin sağlanması uluslararası toplumda olumlu karşılanmış, örneğin dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı Dougles Heart “Hedefimiz Mültecilerin güvende olduklarını hissedecekleri zemini yaratmaktır. Bizim Irak’ın toprak bütünlüğüne yönelik herhangi bir kastımız yok ve biz Irak topraklarında sürekli olarak da kalmak istemiyoruz” diyerek oluşturulan güvenli bölgenin Kürt yönetimine bırakılacağı sinyallerini vermiştir. Yine dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Javier Perez De Cuellar “Ahlak adına mazlumları savunmak, bugün sınırların ve önceki hukuki belgelerin önüne geçmiştir” diyerek uluslararası toplumun Kuzey Irak bölgesindeki Kürtleri Saddam rejiminin baskı şiddetinden korumak için yeni içtihatlar yarattığını ifade etmiştir (akt. Attar, 2004: 209). Başta Güvenli bölge içerisinde yer alan Kerkük, 2 Eylül 1991’de uçuş yasağı olan bölgenin 36. paralelden 34. paralele çekilmesiyle birlikte güvenli bölge dışında kalmıştır. Aslında Kerkük gibi bölgenin en zengin petrol yataklarının bulunduğu bir şehrin güvenli bölge dışında tutulması Ankara için stratejik bir adımdı çünkü böylece otonomi kazanan Kürt bölgesi için ileride kendi petrol kaynakları sahip olması sonucu girişebileceği bağımsızlık arayışının önüne geçilmiştir (Yılmaz, 2006: 138). Nitekim Mesud Barzani Nisan ayında yaptığı bir konuşmada, Kuzey Irak Kürtlerinin 55 bağımsız bir devlet arayışında olmadıklarını Irak’ta bir federasyon sistemi oluşturulup bu federasyon oluşumu içerisinde Kürtlere ait bir özerk bölge istediklerini ifade etmiştir (Attar, 2004: 207). Bu bağlamda 1991’deki gelişmeler doğrultusunda Kürtlerin uluslararası toplumunda desteğiyle hem özerk bölge kurulması ve hem de Irak’ta pozitif ayrımcılığa tabi olmaları için büyük kazanımlar elde ettiğini söylemek yerinde olacaktır. 56 İKİNCİ BÖLÜM DIŞ POLİTİKA ve GÜVENLİK EKSENİNDE KUZEY IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ – TÜRKİYE İLİŞKİLERİ 2.1. KUZEY IRAK SORUNU ve TÜRKİYE-KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ ARASINDAKİ İLİŞKİLERE ETKİSİ Türkiye’nin Kuzey Irak bölgesinde yaşanan gelişmelere yönelik politikasının belirlenmesinde etkili olan bazı faktörler ve kırmızıçizgileri vardır. Bunların bazıları geçmişten bazıları ise günümüzde yaşanan tecrübelerden kaynaklanan hassasiyetlerden dolayı ortaya çıkmaktadır. Kerkük’ün Statüsü, Musul sorunu, Irak’tan gelen Kürt sığınmacılar, Bölgedeki Kamplarda varlığını sürdüren PKK terör örgütünün faaliyetleri ve sınır ihlalleri, Kuzey Irak’taki PKK Kampları ve Türkiye’nin Kürt sorunu Kuzey Irak’la olan ilişkilerdeki belirleyici ve yönlendirici faktörlerden bazılarıdır. Daha önceden Osmanlı toprakları içerisinde olan Irak’ın yüzyıllarca Osmanlı egemenliğinde kaldıktan sonra Misak-Milli sınırları dışında kalması ve en önemlisi hem beşeri özellikleri hem de coğrafyası itibariyle Anadolu’nun doğal bir uzantısı halindeki Musul’un 16 Aralık 1925 yılında Milletler Cemiyeti’nin verdiği karar sonucu Türkiye’den ayrı düşmesidir (İkbal, 2006: 78). Türkiye – Irak sınırının Beşeri ve coğrafi niteliklerine göre değil de yapılan anlaşmalar sonucu doğal olmayan bir şekilde çizilmesi, Kuzey Irak’ta bulunan Sünni Kürtlerin ve Türkmenlerin Türkiye-Anadolu’su dışında kalmasına yol açmıştır. Misak-ı Milli sınırları içerisinde kalan Doğu Anadolu’daki Kürt coğrafyasında Sevr anlaşmasında planlanan Kürdistan devleti ile ilgili yer alan maddelerden ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana küçüklü büyüklü çıkan Kürt İsyanlarından dolayı, Kuzey Irak’ta kurulması muhtemel bir Kürt devleti Türkiye’nin hiçbir zaman çıkarlarıyla denk düşmemiştir. 1991’de Birleşmiş Milletler’in 688 sayılı kararının ardından Kuzey Irak’ta oluşturulan Güvenli bölgede Kürtlerin asli güç unsuru haline gelmesi, Irak toprak bütünlüğünün bozulacağına yönelik en önemli işretlerden birisi olmuştur. Irak’ın Kuzeyindeki bu gelişmeler Türkiye’nin bölgeye yönelik yarım asırdan uzun süren politikasında ezberlerini 57 bozmasına neden olmuştur. PKK terör örgütünün Kuzey Irak’a yerleşerek buradaki kamplarından Türkiye’ye yönelik tacizlerde bulunması, Türkiye’nin bölgeye yönelik askeri operasyonlarını arttırmasına yol açmıştır. Kuzey Irak’taki bu gelişmeler Türkiye’nin bölgeyle ilgili güvenlik algılarını ve önlemlerini gözden geçirmesine neden olmuştur (Altunışık, 1999: 196-198). Dolayısıyla Kürt Bölgesel Yönetimi ve Türkiye arasındaki en büyük sorunlardan birisini Türkiye’nin Kürt Sorunu eksenindeki PKK’nın Kuzey Irak’ta yuvalanarak yürüttüğü faaliyetler teşkil etmektedir. Türkiye’nin bölgeye yönelik izlediği politikalar çerçevesinde, dış politika ve güvenlik ekseninde Kuzey Irak’ta değişen koşullarda, kesin ve net kırmızıçizgilerinden öne çıkanlar;   Bölgede kampları bulunan PKK terör örgütünün yok edilmesi için terörle sınır ötesi mücadele operasyonlarına devam edilmesi ve Kürt Bölgesel Yönetimiyle ilişkilerin normalleşmesi için KBY sınırlarında yer alan PKK kamplarının kapatılmasına yönelik KBY yönetiminde farkındalık yaratılmasıdır (İzzeti, 2005: 48-59). 2.1.1. Önemli Raporlarla Türkiye’nin Kürt Sorunu Hafızası Türkiye’de hâlihazırda bulunan terörizmin temelini teşkil ettiği öne sürülen Kürt Sorununun geçmişi Osmanlı İmparatorluğuna kadar uzanmaktadır. İmparatorluk döneminde Kürtlerin çoğunlukla yaşadığı yerler, yani Kürt coğrafyasının, Kürdistan olarak adlandırıldığı bilinmektedir (Van Bruinessen, 2000). Geçmişten günümüze Kürt coğrafyası üzerinde kimi zaman isyanlar kimi zaman başkaldırıların olduğu gözlemlenmektedir. Bu isyan ve başkaldırılar Osmanlı’nın merkezden yönetim anlayışının bölgede yaşayan Kürt yöneticilerin özerklik veya bağımsızlık taleplerinden ortaya çıkmıştır. Kürt coğrafyası üzerinde süregelen bu mesele ise Şark Meselesi, Doğu Sorunu, Güneydoğu Sorunu, PKK Sorunu, Kürt sorunu, Beşeri ve İktisadi yönden geri kalmışlıktan kaynaklanan sorunlar veya insan hakları sorunları gibi nitelendirilmiştir. Günümüzde Kürt Sorunu olarak tabir edilen fakat terör boyutu ele alınacak olursa aslında PKK Sorunu olarak nitelendirilmesi gereken bu meselenin siyasi, iktisadi, etnik, sosyolojik ve psikolojik yönleri olan karmaşık bir mesele olduğu açıkça ortadadır (Yayman, 2011: 11-20). 58 Türkiye’deki Kürt Sorununun, Türkiye’yi uluslararası düzeyde etkileyen bir takım parametreler doğrultusunda belli başlı dönemlere göre değerlendirilmesi gerekmektedir. Bunlar Milli Mücadeleden Sevr’e, Lozan’dan Cumhuriyet tarihinin ilk dönemlerine, neredeyse yarım yüzyıl süren soğuk savaş dönemine ve özellikle 1980-1990’lı yıllardaki Kuzey Irak’taki gelişmelere göre ayrı ayrı dönemler olarak incelenebilir. Çünkü her dönemde Kürt Sorununu içerden – dışardan etkileyen ve tetikleyen faktörler değişmekte ve bu değişkenlik Türkiye’nin Kürt meselesinden ileri gelen sorununu iç mesele olmanın yanında dış faktörlerden de etkilenen bir durum olduğunu ortaya koymaktadır (Öztürk O. , 2010: 3-7). Kürt sorunu genel itibariyle bakıldığında sosyolojik unsurlara dayalı toplum temelli bir sorun olmaktan çok Kürtlerin asli istekleri itibariyle devletin karşı karşıya kaldığı bir sorun olmuştur. Kürt Sorununun tarihsel arka planı çerçevesinde bu soruna çözümler üretebilmek için çeşitli dönemlerde devlet erkânının görevlendirdiği kimseler ve yetkililer tarafından birçok defa raporlar hazırlanmıştır. Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Hüseyin Yayman Kürt Sorununa ilişkin şimdiye kadar hazırlanan raporları derleyerek analiz etmiştir8. Yayman’a hazırladığı bu derlemede Türkiye’nin Kürt sorununa yaklaşımına yönelik hazırlanan raporlardan yola çıkarak tek partili dönem ve çok partili dönem olarak ikiye ayırmış ve bu dönemleri incelemiştir. Bu bölümde Yayman’ın derlemesinde bulunan raporlardan alıntılara yer verilecektir. 2.1.1.1. İlk Dönem Raporları Tek Parti Döneminde çıkan Kürt isyanları ve Kürt sorununun çözümüne ilişkin hazırlanan raporlar incelenecek olursa bu dönemde hazırlanan raporların birçoğunun Tunceli’de yaşanan Dersim olaylarını ele aldığı görülmektedir. Fakat Kürt Sorunuyla ilgili Devletin rapor yazma geleneğinin Osmanlı İmparatorluğu dönemine uzandığını da belirtmekte fayda vardır. Şeyh Sait İsyanından sonra Tek Parti döneminde hazırlanan raporlar sırasıyla Abdülhalik Renda Bey (1925), İçişleri Bakanı Cemil Uybadın (1925), bu raporlar doğrultusunda yine 1925 yılında yayınlanan Şark Islahat Planı, Ali Cemal Bardakçı (1926), İbrahim Tali Öngören 8 YAYMAN, Hüseyi , Türkiye’ i Kürt “oru u Hafızası, İstanbul, 2011 59 (1930), Fevzi Çakmak (1931), Ömer Halis Bıyıktay (1931), Şükrü Kaya (1932), Hüseyin Alpdoğan (1936), İsmet İnönü (1935), Abidin Özmen (1935), Celal Bayar (1936), Cumhuriyet Halk Partisi (1940), Umum Müfettişi Avni Doğan (1943), Burhan Ulutan (1947) tarafından hazırlanan diğer raporlar da ilk dönem raporları arasındadır (Yayman, 2011: 7). Bu dönemde Kürt meselesinin çözümüne ilişkin doğru adımların atılması için bölgede incelemeler yapmak üzere Umum Müfettişleri görevlendirilmiştir. Umum Müfettişleri olarak görevlendirilenlerin çoğunluğunun asker kökenli olduğu ve bölgede merkeziyetçi ve sıkıyönetim, denetim tedbirleri aldıkları göze çarpmaktadır. 1927 ve 1947 yılları arasında yapılan uygulamada toplam 11 Umum müfettişi beş ayrı bölgede kurulan Umum Müfettişliklerinde görev almışlardır. Bunlar birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci Umum Müfettişliği olarak adlandırılmıştır. İlki; Şeyh Sait İsyanından sonra 1927 yılında Diyarbakır merkezde kurulmuş ve Elazığ, Urfa, Hakkâri, Bitlis, Siirt, Mardin, Van ve Diyarbakır illerini denetim altına almıştır. İkincisi; 1934’de Trakya bölgesinde kurulmuş Edirne, Kırklareli, Tekirdağ ve Çanakkale’yi kapsayan bir denetim bölgesini kapsamıştır. Burada Umum Müfettişliği kurulmasındaki amaç bölgede yaşayan gayrimüslim nüfusun seyreltilmesiyle ilgili çalışmalar yapılmasıdır. Üçüncü Umum Müfettişlik; Ağrı ve Zilan İsyanlarından sonra 1935 yılında Erzurum’da kurulmuş ve Erzurum, Kars, Gümüşhane, Çoruh, Erzincan, Trabzon ve Ağrı illerini kapsamıştır. Dördüncüsü; Tunceli’de Dersim İsyanı öncesinde kurulmuş ve Tunceli merkez olmak üzere, Bingöl, Elazığ, Erzincan illerini kapsamıştır. Beşinci ve son Umum Müfettişlik ise 1945yılında Adana’da kurulup Mersin, Hatay, Adana, Gaziantep ve Maraş illerini kapsamıştır.Umum Müfettişlikleri olağanüstü yönetim, iskân düzenlemeleri, günlük işlerde güvenlik tedbirlerden tarım ve hayvancılıkla ilgili ıslah ve düzenlemelere kadar çok geniş bir görev ve yetkiye sahip olmuşlar ve görevlerini icra ederken olaylara karşı güvenlik perspektifinden yaklaşmışlardır. Tek partili dönemin sona ermesiyle Umum Müfettişlikleri de kaldırılmıştır (Yayman, 2011: 86-90). 60 Tek partili dönemde Türkiye’nin Kürt meselesine karşı yaklaşımını belirlemesinde etkili olan bu raporlarda yer alan görüş ve ifadeler ise aşağıdaki gibidir9: “Doğu’daki asıl sorun, Kürtlerde milliyetçilik fikrinin gelişmesidir. Arz ettiğim bu notlar içinde en çok önem verdiğim husus, Kürtlerde fikr-i milliyenin günden güne çoğalması ve gelecekte tamamen milli bir isyanın ortaya çıkması meselesidir.” Abdülhalik RENDA Raporu, 14.09.1925 “Şark’ta vasi salahiyet ve bütçeye malik idari bir Müfettiş-i Umumilik teşkili, ‘Vali-i Umumilik tesisi ile müstemleke tarzı-ı idaresinin’ uygulanması lazımdır.” İçişleri Bakanı UYBADIN Raporu,1925 “Hükümeti senelerden beri işgal etmekte bulunan Dersim meselesi, eski yönetimin kötü mirasından başka bir şey değildir.” Hamdi BEY Raporu, 1926 “Baskı sona erer ve şuurlu hareket edilirse Dersimliler, Cumhuriyet’in sadık ve vefakâr dostları olacaktır.” Ali Cemal BARDAKÇI Raporu, 1926 “Dağ başlarında ve hâkim noktalardaki münferit evler ve köyler yakılmalı ve ahalisi Batı’ya nakledilmeli veya dağlık olmayan yerlere yerleştirilmelidir.” İbrahim Tali ÖNGÖREN Raporu, 1930 “Dersimli okşanmakla kazanılmaz. Silahlı kuvvetlerin müdahalesi Dersimliye daha çok tesir yapar ve iyileştirmenin esasını oluşturur.” Fevzi ÇAKMAK Raporu, 1931 “Dersim’de halkın yüzde doksanı zor şartlar altında didinerek geçimini temin etmeye çalışmakta ve zararlı işlerden uzak durmaktadır. Seyit ve ağaların çok zalimane olan tasallut ve tecavüzünden kurtarılabilse, boyun eğen ve çalışkan bir halk kazanılmış olacaktır.” Korgeneral Ömer Halis BIYIKTAY Raporu, 1931 “Dersim’de hükümet ve teşkilatı, zabıtası, mahkemesi ile bir hayalden ibarettir. Bu mekanizma hükmünü, ancak silahsız ve devlete sadık bir halk üzerinde tesis edebilmektedir.” Şükrü KAYA Raporu, 1932 “Tunceli içerisinde bulunan Türk soyundan ve Türkçe konuşan, dağ Türkçesi bilmeyen yersiz ve yurtsuz şunun bunun yanında marabalık eden insanları yeni kurulan kaza merkezlerinde ve civarındaki araziye iskân ederek toplamak istiyoruz.” Korgeneral Abdullah ALPDOĞAN, 1936 “İhmal ve kötü yönetim Doğu illerini bitirmiştir. Ehil olmayan devlet memurları ve idareciler keyfi kararlar aldıkları için sorunlara çözüm üretememiştir.” İsmet İNÖNÜ Raporu, 1935 9 Yapıla alı tılar Hüseyi raporlarda topla ıştır. Yay a ’ı Türkiye’ i Kürt “oru u Hafızası adlı eseri de derle e 61 “Kürtlük hakkında ne şekilde hareket edersek edelim idaresi başında bulunduğum bölgenin, memleketin diğer tarafına hiçbir yönden benzeyişi olmadığını, aynı kanunlarla idaresine devam etmenin bu bölgede arzu edilen huzur ve sükûnu ve temsil işini halledemeyeceğini kabul etmek zarureti vardır.” Abidin ÖZMEN, 1935 “Bugün Kürt oldukları için bir kısım vatandaşlar okutturulmuyorlar ve devlet işlerine karıştırılmak istenmiyorlar. Henüz bu vatandaşları anavatana bağlamak için nasıl bir sistem takip edileceği bölgede görevli memurlarca bilinmiyor, bu sistemi takip edebilecek idari yapılanma, memurlarca açık bilinmiyor. Bölgede yaşayan vatandaşları sisteme bağlamanın yollarını bulmalıyız.” Celal BAYAR Raporu, 1936 “Irkları, milliyetleri ne olursa olsun bunlarla aramızda milli birliğin en esaslı amili olan dil birliği yoktur. Dağ Türkü, yayla Türkü gibi tabirlerle hakikati kendi gözlerimizden saklamak zarardan başka bir şey getirmeyeceği gibi, bunların Türk olduğuna da mazileri ne olursa olsun bugün ne kendilerini ne de başka bir kimseyi inandıramayız.” CHP Azınlıklar Raporu, 1940 “Doğu’da boş memuriyet kadrosu bırakılmamalı, tecrübeli ve muktedir memurlar tercihan Doğu’ya gönderilmelidir.” Avni DOĞAN Raporu, 1943 “Hakikatleri açıkça görmek ve ifade etmek en önemli vazifemiz. Kendi vatanımızda kendi kardeşlerimiz arasında adeta bir müstemleke devleti gibi yaşamımızın, silahlı kuvetiyle halka hakim olmaya çalışmamızın sebepleri üzerinde ısrarla durmak, bunları bertaraf etmeye çalışarak vazifeye başlamak hedefimiz olmalıdır. Şiddet siyasetine artık son verilmesi kati bir zarurettir.” Burhan ULUTAN Raporu, 1947 Görüldüğü üzere Tek partili dönemde Doğu’daki Kürt meselesi günümüzde olduğu gibi Türkiye’nin önemli güvenlik sorunlarından birini teşkil etmektedir. İlk dönem raporlarında yer alan ifadeler arasında kimileri soruna karşı sert önlemler alınmasını savunurken kimilerinin bölge halkının kazanılmasına yönelik politikalar izlenmesi gerektiği hakkında görüş ve ifadeler yer almıştır. Fakat genel olarak görülen o ki, Tek partili dönemde Kürt sorunu görmezden gelinerek soruna çözüm üretmekten çok toplumun sosyal yaşamına yönelik bir takım baskı politikaları izlenmesi tercih edilmiştir (Yayman, 2011: 191). 62 2.1.1.2. İkinci Dönem Raporları Türkiye’nin 1945 yılında Birleşmiş Milletler’e katılmasıyla birlikte ülkenin demokratikleşmesi için çok partili hayata geçilmesi kararı alındı ve 1946 yılında çok partili dönemin ilk seçimi yapıldı. İkinci Dünya Savaşının ardından ülkelerin baskıcı ve diktatör rejimler yerine daha demokratik arayışlarına girmesiyle birlikte Türkiye’de de demokrasi anlayışının gelişmesi gereği ortaya çıkmıştır. Fakat bu dönemde yaşanan geçiş çok kolay olmamakla birlikte birtakım sıkıntıları da beraberinde getirmiştir (Şahin, 2008). Kürt meselesi çok partili hayata geçişin ardından sadece devlet eliyle değil sivil toplum ve siyasi örgütlenmeler tarafından da analiz edilmeye başlanmıştır. Türkiye’de demokratikleşmenin gereği olarak siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları ve çeşitli kurum ve kuruluşlar da sorunun çözümüne yönelik raporlar hazırlayarak konuyu incelemişlerdir. Çok partili hayata geçişle birlikte İkinci Dönem Raporları Türkiye’de sağ ve sol partiler tarafından hazırlanmıştır. Özellikle PKK’nın 1984 Şemdinli ve Eruh baskınlarından sonra Türkiye’deki siyasi partilerin konuyla ilgili yoğun biçimde çalışmalar yaptıkları göze çarpmaktadır (Yayman, 2011: 193-219). Bu dönemde sol partilerin hazırladığı raporlar; DSP (1987), SHP (1990, 1992), CHP’ye (1996, 1999 yılında iki kere, 2000, 2001) aittir. Sağ partilerden ise ANAP (Kaya Toperi Raporu 1992, Adnan Kahveci Raporu 1992, ANAP Güneydoğu Raporu 1993, Kemal Yamak Raporu 1993, Hikmet Özdemir Raporu1993), MHP (1991) ve Milli Görüş geleneğinden Refah Partisi (1991, 1994, 1996), Saadet partisi (2009) raporlar hazırlamışlardır. AK Parti döneminde ise Kürt sorunuyla ilgili yeni bir döneme girilerek 2009 yılında Demokratik Açılım süreci başlatılmıştır. İkinci dönem raporlarında Türkiye’deki demokratikleşme hareketinin etkileriyle farklı mercilerinde Kürt meselesiyle ilgili fikir beyan etmeye başlaması ve soruna dair raporlar hazırlamasının ardından Kürt sorununa dair hem devlet açısından hem de toplumsal manada oluşan bir ifade ve görüş zenginliğinden bahsetmek gerekir. Özellikle konuya sivil toplum kuruluşlarının el atması Kürt sorununa yönelik yapılan analizleri ve çözüm önerilerinin artmasına önemli katkıda bulunmuştur. 1990’lardan günümüze Sivil Toplum tarafından hazırlanan ve kamuoyuna açıklanan yaklaşık 34 rapor bulunmaktadır (Yayman, 2011: 457). Bu 63 dönemdeki raporlarda Kürt sorunuyla ilgili çözüm önerilerinde demokrasi vurgusu ve sivil yaklaşımların giderek arttığı Demokratik ve Siyasal öneriler, Ekonomik ve Toplumsal öneriler ile birlikte Güvenlik ve Asayiş tedbirlerine yönelik önerilerin bulunduğu göze çarpmaktadır (Yayman, 2011: 466-470). 2.1.2. Türkiye’nin Kürt Sorununun Kürt Bölgesel Yönetimi İle İlişkilere Yansıması Ekim 1958’de General Kasım ve Molla Mustafa Barzani bir araya gelmişlerdir ve bu görüşme Kürtler ve Bağdat yönetimi arasındaki ilişkileri yeni bir dönüm noktasına getirmiştir. General Kasım’ın Barzani’yi sürgünden ülkesine geri çağırmasıyla yeniden filizlenen Kürt hareketi çevre ülkelerdeki Kürtleri de etkilemeye başlamıştır. Molla Mustafa General Kasım ile gerçekleştirdiği buluşmadan aldığı destek ve cesaretle birlikte İran, Suriye ve Türkiye hükümetlerine seslenmiş ve Kürtlere ulusal haklar tanınmasını istemiştir (Turgut, 2008: 379-386).1960 ve 1970’li yıllarda Irak’ta Kürt hareketinin kazandığı ivme Türkiye tarafında tedirginlik yaratmıştır. Nitekim Yaşar Kaya ve Musa Anter gibi Kürt yazarların Diyarbakır’da “İleri Yurt” adlı dergiyi çıkarmaya başlamaları Türkiye’nin kaygılarını haklı çıkarmıştır (Öztürk O. , 2010: 59-60). 27 Mayıs darbesinden sonra Türkiye’de Kürt sorunuyla ilgili gelişmelere cevap olarak Kürtlere yönelik tamamen bir ret ve inkâr politikasının oluştuğu görülmektedir. Dönemin Devlet Başkanı Cemal Gürsel Türkiye’nin doğu ve güneydoğusuna yaptığı ziyaretlerde Kürt kavramının olmadığını ifade ederek bu kavramı kullananları ve Kürt ulusal haklarını savunanları vatana ihanetle suçluyordu. Millî birlik Komitesi döneminde izlenen ret ve inkâr politikalarının yanında güneydoğu bölgesinde halk arasında ileri gelenlerden 485 kişinin gözaltına alınması ve Sivas’taki bir kampta toplanması Türkiye tarihine geçen Kürtlere yönelik en önemli dönüm noktalarından birisidir. Sivas Kampında toplanan bu kimselerden 55’i ülkenin çeşitli yerlerine sürgün edilmiştir (Çiçek, 2007). Irak’ta yaşanan Kürtlerle ilgili gelişmelerden sonra 18 Nisan 1961’de alınan Bakanlar Kurulu toplantısına sunulan bir raporda Türkiye’de yaşayan Kürtlerin Irak Kürtlerinden ayırılması için alınması gereken önlemlere ilişkin ifadeler yer almıştır. 64 Bu önlemler arasındaki en göze çarpanı “Türkiye’de kendini Kürt sananlarla, İran ve Irak’taki Kürtlerin irtibatını kesme bakımından bölgeyi, kendini Kürt sananların çoğunu dağıtmak üzere, sistemli bir şekilde bölecek olan iskân sahalarına ayırmak” ifadesidir (Öztürk O. , 2010: 72). Türkiye’nin 1960’lı yıllarda Kürt sorununa bakışı ve Irak’ta süregelen Kürt hareketinden algıladığı tehditten ötürü kendi iç meselesinde aldığı önlemlere bu algının yansıması yukarıdaki ifade de net bir şekilde dile getirilmektedir. General Kasım döneminden sonra Irak’ın Kuzeyinde Kürtlerin giderek güç kazanması ve yavaş yavaş bölgede otonom bir haline gelmesi Türkiye’yi iki açıdan ilgilendirmektedir. Birincisi Kuzey Irak bölgesinde yaşayan Türkmenlerin durumu ikincisi ise bölgede yaşanan gelişmelerden Türkiye Kürtlerinin etkilenmesi ve benzer taleplerde bulunmalarına yol açacak gelişmelerin yaşanması hakkındaki duyulan tedirginliktir. 1960-1970’li yıllarda Türkiye’deki Kürt meselesinin bir tehdit hale gelmesinde iç faktörlerin yanında etkili dış faktörler de bulunmaktadır bunlardan en önemlileri Soğuk Savaş sırasında Afrika ve Asya’da ortaya çıkan bağımsızlık hareketleri ve bu hareketlerden başarıya ulaşanların Birleşmiş Milletler tarafından bağımsızlıklarının tanınmasıdır. Aslında bir bakıma Irak’taki Kürt hareketi de bu durumdan etkilenmiş ve giderek güç kazanmaya başlamıştır. Irak Kürtlerinin çevre ülkelerde yaşayan Kürtlere yönelik çağrıda bulunması tekrarlanmış ve mesele Türkiye Kürtlerini direk ilgilendirir hale gelmiştir (Kurubaş, 2004: 9-11). Türkiye’de özellikle aşırı sol eğilimli olarak tabir edilen partiler (Türkiye İşçi Partisi vb.) Kürt meselesini sahiplenmeye ve yüksek sesle tartışır hale gelmişlerdir. Kürt meselesi, bölgeler arası gelişmişlik farkı, bölgenin Sosyal ve Ekonomik geri kalmışlığından feodal ve pre-kapitalist sistemin bölgeyi içine sürüklediği çıkmazlar çerçevesinde tartışılmıştır. TİP içerisinde yer alan ve Doğulular olarak adlandırılan bir grup Türkiye’deki Kürt sorununa yönelik tartışmalarla gündeme gelmişlerdir (Öztürk O. , 2010: 87-88). Aynı dönemde Irak’taki Barzani Hareketinin Türkiye Kürtleri üzerindeki etkisinin çıktıları olarak değerlendirilebilecek nitelikteki bu hareket, Türkiye’de Kürt kimliğinin tartışılmasına, Ankara’da ve Doğudaki 65 bölgelerde yapılan mitinglerle Kürtlere yönelik izlenen politikaların protesto edilmesine yol açmıştır. Yani Irak Kürtleri arasında ortaya çıkan Barzani ekolünün etkileri Türkiye’de sol partilerin mitingleriyle Türkiye Kürtlerinin durumunun kamuoyuna duyurulmasına, Türkiye halkının bölge insanını tanımasına ve etnisite, kimlik, kültür gibi Kürtlerin farklılıklarını dile getirdikleri veçheleri toplum önünde tartışmalarına yardımcı olmuştur (Öztürk O. , 2010: 89). Türkiye’nin Kürt Irak Kürt bölgesindeki gelişmelere kayıtsız kalabilmek gibi bir lüksü hiçbir zaman olmamıştır. Bunun en kuvvetli sebebi Milli Birlik Komitesi iktidarında Irak’ın Kuzeyinde Molla Mustafa Barzani liderliğinde yürütülegelen Kürt hareketinin Türkiye’yi özellikle Hakkâri, Van, Siirt Mardin, Diyarbakır gibi sınır şehirlerinde etkiliyor ve buralarda Barzani’ye fiilen destek veriliyor olmasıdır (Çiçek, 2007). Irak Kürt bölgesi ve Türkiye arasında iplerin gerilmesine neden olan bu ilişki ilerde kurulacak olan Kürt Bölgesel Yönetimi ile Türkiye arasındaki ilişkilerde yine başı çeken gerginlik sebebi olacaktır. PKK’nın bu konuyu istismar etmesi ve 1990’lardan sonra bölgedeki KYB ve KDP hegemonyasındaki özerk yönetimin Türkiye’deki Kürt sorunu ve PKK terörü noktasındaki hassasiyetlerine yeterince özen göstermemesi Türkiye ile Irak Kürt Bölgesel Yönetimi arasındaki en büyük sorunlardan biri olarak görülmektedir. 2.2. TÜRKİYE VE IRAK KÜRT BÖLGESİ ARASINDAKİ ERKEN DÖNEM TEMASLARI Türkiye, Irak topraklarında yaşayan Kürtlerin sosyal ve toplumsal açıdan farkları ve benzerlikleri bulunmaktadır. Örneğin dil, din ve Kürtler arasındaki önemli toplumsal yapı birimlerinden olan aşiretler Kürtler arasındaki fark ve benzerliklerin oluşmasında temel faktörlerdir. Irak’ın kuzeyinde yaşayan ve çoğunluğun dil ve din unsuruna göre sınıflandırılabildiği bölgede Müslüman Sünni Kürtler, Sorani ve Badini Kürt lehçesini konuşanlar birbirinden ayırt edilebilmektedir (Barzani, 2012). Türkiye’de yaşayan Kürtlerin ise çoğunluğu Kurmanci dilinde konuşmakta olup Sünni ve Alevi Kürtlerin çoğunluğu arz ettiği bilinmektedir. Bu benzerlikler ve farklara rağmen bu bölgelerde yaşayan Kürtler arasında tarihten bu yana bir etkileşim 66 olduğu ve ortak tarih, kültür ve kader birliği yaratılmaya çalışıldığı gözlemlenmektedir. Bu bağlamda Türkiye Kürtleri ve Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtlerin birbiriyle olan etkileşimi Irak ve Türkiye arasında Kürtlerle ilgili bir meselenin ortaya çıkmasına yol açmıştır (Selbes, 2012). Dolayısıyla geçmişten günümüze Türkiye’de Milli Mücadele döneminden Cumhuriyetin kurulmasına ve hatta ileriki dönemlere kadar geçen süreçte Türkiye’deki Kürt isyanları Irak’ın Kuzeyini etkilediği gibi Kuzey Irak’ta ortaya çıkan kimi zaman aynı dönemlere rast gelen Kürt isyanları da Türkiye’deki Kürt dinamiklerini etkilemiştir. Bunlardan birisi de Kuzey Irak’taki Barzani hareketidir. Bu tezde söz konusu başlıkta Türkiye ve Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ilişkilerinin Barzani hareketi odaklı incelenmesinin en temel sebebi Barzani ailesinin Kürt siyasetinde derin bir izinin olmasından ileri gelmektedir. Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin Kurulmasına giden yolda IKDP, KDP ve Barzani hareketi içerisinden ayrılan fakat halen Barzani ailesiyle sıcak ilişkiler yürüterek bölgede siyaset yapan bölgesel hükümetin iktidar ortağı Celal Talabani’nin başından beri Molla Mustafa Barzani ekolünden geliyor olması Barzani ailesinin Kürt siyasi tarihindeki yerinin en önemli göstergesidir. 2.2.1. Molla Mustafa Barzani ve Türkiye İlişkileri Kuzey Irak’taki Kürt hareketini etkileyen liderlerden Molla Mustafa Barzani’nin dönem dönem Türkiye ile diplomatik ilişkiler geliştirmek çabasında olduğu gözlemlenmektedir. Fakat Türkiye’deki Kürt meselesinin siyasi istismarı söz konusu olabileceğinden Molla Mustafa hayattayken siyasi iktidarlar Barzani liderliğindeki Kürt hareketiyle arasında bir mesafe bulunmasına özen göstermiştir. Siyasi iktidarları Barzani ile ilişkilerde izledikleri yola ilişkin bir takım örnekler mevcuttur bunlardan birisi Milli Birlik Komitesinin Molla Mustafa ve önderliğinde gelişen Kürt hareketine yönelik tutumudur. MBK o dönemde Irak’taki Kürt hareketinin Türkiye etkilediğini söylemlerinde vurgulamış ve Türkiye’nin güneydoğusunda yer alan bazı illerde Kuzey Irak’taki Kürt hareketine destek verildiğini ifade etmiştir. Bu gelişmeler yola çıkarak dönemin MBK yetkilisinin Cumhuriyet gazetesine verdiği bir 67 demeçte “Türkiye’nin yalnız Türklerin vatanı olduğu, başka gayeler taşıyan birkaç kişiye de benimsetilecektir” ifadelerini kullanarak, Molla Mustafa hareketini ima etmiştir (Çiçek, 2007). Bir başka örnek ise, Haziran 1967’de kamuoyunda Elbistan Olayları bilinen kentte özel bir gazete tarafından organize edilen gecede Doğan Kılıç’ın yaptığı konuşmadan10sonra olaylar çıkmasının ardından tutuklanmasıdır. Tutuklanmaya giden süreçte, Kılıç’ın daha önce bölücülük faaliyetlerinden dolayı mahkûm edildiği ve Irak’a giderek Molla Mustafa Barzani ile röportaj yaptığı ve bu röportajın Hürriyet gazetesinde yayınlandığı, Cumhuriyet Senatosu Üyesi Sadi Koçaş’ın verdiği soru önergesine cevaben Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından belirtilmiştir (Cumhuriyet Senatosu Tutanak Dergisi, 1967: 20). Kılıç’ın tutuklanması sürecinde Barzani ile yaptığı röportajın iddianamede yer alması Türkiye’nin Molla Mustafa yönelik tavrını gösteren emarelerden biridir. Ancak bu konuyu değerlendirirken Kılıç’ın daha önceden bölücülük faaliyetlerinden mahkûm edilmiş olması da manidardır. Çünkü 1968 yılında araştırmacı gazeteci Hulusi Turgut da Molla Mustafa Barzani’yle görüşmüş ve bir röportaj gerçekleştirmiş ve yayınlamıştır (Saray Gazetesi, 2011: 8-11). Selahattin Üniversitesi, Tarih Bölümünde halen ders vermekte olan Kürt siyasi tarihi bilimcisi Doç. Dr. Aziz Barzani Hulusi Turgut ve Molla Mustafa Barzani arasındaki görüşmenin Kürt Siyasi Tarihi bakımından oldukça önemli olduğunu belirtmektedir. Molla Mustafa’nın Hulusi Turgut aracılığıyla dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ve Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a ithafen gönderdiği mektuplardan yola çıkarak Türkiye Cumhuriyeti ile diyaloğa geçmek bakımından bu görüşmenin Kürtler açısından bir dönüm noktası olduğunu ifade etmektedir (Barzani, 2012). Mektupların Cumhurbaşkanı ve Başbakana tevdi edilmesiyle birlikte Başbakan Süleyman Demirel 12 Eylül 1968 tarihli Akşam gazetesine yaptığı açıklamasında; “Irak, bizim dostumuz bir memlekettir. İçişlerine karışmayız. Irak’ı rencide etmeyiz. Bizim, 10 İsta ul’da yayı la a Ehli eyt Gazetesi i sahi i Doğa Kılıç’ı Hazira ’de El ista ’da Ehli eyt ge esi adı altı da düze le e ge ede yaptığı ko uş adır. Açık Ha a si e ası da gerçekleştirile topla tıya Ale ileri teşkil ettiği halk topluluğu katıl ıştır. Doğa Kılıç uradaki ko uş ası da Ale i ata daşlara eşit ua ele yapıl adığı ı, Ale ileri E e i, A asi e Os a lı İ paratorluğu dö e i de de ri de ezildiği i e da a ı Türkiye Cu huriyeti dö e i de çözül esi içi esaretli ol ak gerektiği yö ü de eya atlar er iştir. Topla tı da ulu a u huriyet sa ısı ı Kılıç’ı ko uş ası a üdahale et esiyle topla tıdakiler aleyhte tezahüratlara aşla ış e olaylar çık ıştır. Çıka ar ede e ka ga ir Ale i – “ü i çatış ası a dö üştürül eye uğraşıl ıştır. 68 devlet olarak, kimi muhatap alacağımız bellidir. Türkiye Cumhuriyeti, devlet olarak tanıdığı memleketlerle münasebet kurar. Mektup geldiği zaman almayız da demeyiz” demiştir (Barzani, 2011). Ayrıca, Demirel 14 Eylül 1968 tarihinde gazetecilerin “Mektuba cevap verilecek mi?” sorusuna ise Türkiye ile Irak’ın dostluğuna vurgu yaparak; “Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak, tanıdığı memleketlere münasebet kurar” diye yanıtlamıştır. Molla Mustafa’nın bu mektubuna istinaden dönemin Başbakanı Demirel’in 2008 yılında yaptığı yeniden değerlendirmede tarihin şartları değiştirdiğini Barzani’nin o dönemde asi bir aşiret reisi olmasına rağmen günümüzde Irak ve Ortadoğu’daki gelişmeler bağlamında bölgenin konjonktürünün değiştiğini vurgulamıştır. O dönem yazdığı mektupta, Molla Mustafa Barzani’nin Türklerle olan ortak kültür ve tarihe vurgu yaparak Türkiye devletinden “Müslüman Kürt Kardeşlerine” yardım etmeleri talebinde bulunmasına rağmen Irak’ın işgalinden sonra ABD ile işbirliği yapmalarının Kürtlere federal devletin kapısını açtığını ifade etmiş. Kuzey Irak’ta Kürtlerin çok önemli bir pozisyon yakaladıklarını sözlerine eklemiştir (Barzani, 2011). 2.2.2. Süleyman Demirel ve Cevdet Sunay’a Mektuplar11 Bağdat hükümeti ve Kürtler arasında 29 Haziran 1966 tarihinde yapılan ateşkes anlaşmasının Bağdat hükümeti tarafından tek taraflı olarak göz ardı edilmesi Kuzey Irak’taki Kürt hareketini zor duruma düşürmüştür. Molla Mustafa’nın 1961’den beri Bağdat’a karşı verdiği mücadele sırasında SSCB’den aldığı destek, Soğuk Savaş’ta yumuşama dönemine girilmesiyle birlikte dengelerin değişmesine yol açmış ve Molla oğlu Mesut Barzani aracılığıyla bu sefer ABD’den destek arayışlarına girişmiştir. 1966’da Mesut Barzani’nin ABD’nin Tahran Büyükelçiliğindeki görüşmeleri sonrası Amerikalıların Kürtlerin savaşının Irak’ın iç meselesi olduğundan müdahale edemeyeceklerini açıklaması sonucunda Farklı arayışlara girilmesi Molla Mustafa’nın Türkiye’den de destek istemesine yol açmıştır (Duru, 11 Molla Mustafa Barza i’ i Baş aka “üley a De irel gö derdiği ektupları irer üshası Ekler kıs ı dadır. e Cu hur aşka ı Ce det “u ay’a 69 2010: 95-97). Bu bağlamda Molla Mustafa, dönemin Türkiye Başbakanı Süleyman Demirel ve Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a gönderdiği Mektuplarda Osmanlı dönemindeki Türk-Kürt dostluğu, İslam dininin birleştiriciliği ve ortak kültür ve tarih birliğine atıflarda bulunarak Türkiye’den maddi manevi yardım istemiştir. 2.3. TÜRKİYE-KUZEY IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ İLİŞKİLERİNDE DÖNÜM NOKTALARI Türkiye ile Irak arasında Kürt meselesine dair ilişkiler; İran-Irak Savaşının yarattığı güç boşluğunda Kuzey Irak Kürtlerinin faydalanması suretiyle Kürtlerin federal bölge oluşumuna giden yol, PKK terör örgütünün Kuzey Irak’a yerleşme çabaları ve Saddam Hüseyin’in Kuzey Irak’a gerçekleştirdiği ölümcül operasyonlar sırasında Iraklı Kürt Mültecilerin Türkiye’ye akın etmeleri ekseninde incelenebilir. 2.3.1. PKK ve Kürt Sorunu Ekseninde Türkiye İlişkileri Türkiye’nin uluslararası anlamda Kürt sorunuyla karşılaştığı en önemli dönemlerden birisi İran – Irak Savaşı sürecinde gerçekleşmiştir. İran gerçekleşen İslam devriminden sonra Irak Kürtleri İran sınırının bulunduğu bölgeleri rahatlıkla kullanabilmekteydi. Bu durumdan rahatsız olan Bağdat, Kürt ayaklanmasının bastırılması için İran’ın Kürtlere verdiği desteğin önlenmesi gerektiğine inandığı için Irak İran’ın Irak Kürtleriyle olan ilişkilerini bozmak için 4 Haziran 1979’da İran’ın Sumandaj bölgesindeki Kürt köylerini uçaklarla bombalamıştır (Öztürk O. , 2010: 112-114). 17 Eylül 1980’de Ortadoğu’da Irak’ın petrol ekonomisinin de güçlenmesiyle savunma sanayiine yatırım yapması Irak’ın İran’a saldırmak için şartların hazır olduğuna ikna olmasını sağlar ve Saddam Hüseyin İran’a savaş açar. Fakat bu savaşla birlikte Irak’ın Kuzeydeki Kürt isyanı güç kazanmıştır. Bunun sebebi İran Savaşında Saddam Hüseyin’in ordularını güneye doğru kaydırmak zorunda olmasıdır. Ayrıca bu savaş neticesinde Iraklı Kürt gruplar ve İran arasında bir ittifak oluşmuştur. Bu ittifakında sağladığı avantajla KDP ve İran askeri birlikleri1983’te Hac Ümran bölgesi eline geçirmiştir (McDowall, 2004: 482). 1980 – 1988 arasında devam eden İran – Irak Savaşında İran’ı destekleyen Kürtleri 70 affetmeyen Saddam Kuzey’deki Kürt aşiretlerini cezalandırma operasyonuna girişmiş ve burada Halepçe ve Enfal gibi kimyasal silahların kullanıldığı askeri harekâtlar düzenlemiştir. Bu operasyonlardan kaçan Iraklı Kürtler ise Suriye ve Türkiye’ye mülteci olarak iltica etmişler ve Türkiye’de Kürt sorunun yanında bir de mülteci krizi patlak vermiştir (Kaştan, 2008: 316). Kuzey Iraklı Kürtlerin bölgede elinin güçlenmesi en çok Türkiye’yi rahatsız eden konulardan birisi olmuştur. Bağımsız bir Kürt devletinin ortaya çıkması ve Irak’taki Kürt hareketinin Türkiye’deki Kürtleri etkilemesi gibi olasılıklar Türkiye’nin bölgedeki Kürt politikasını yönlendiren parametreler olarak ortaya çıkmaktadır (Öztürk O. , 2010: 115). 1980’lerden sonra Türkiye’deki Kürt hareketinin boyut değiştirdiği göze çarpmaktadır. Türkiye’deki Kürt sorununun terör olaylarına dönüşmesi PKK’nın ortaya çıkmasıyla gerçekleşmiştir. 27 Kasım 1978’de Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Fis köyünde Türkiye’deki sol örgütler arasındaki Kürt grupların içerisinde giderek yükselen ve Abdullah Öcalan’ın önderliğini yaptığı “Apocular Grubu” Türkçe ismi Kürdistan İşçi Partisi olan PKK’yı kurma kararı almışlardır (Öztürk O. , 2010: 95-96). Yaşanan gelişmelerin ardından Kuzey Irak’ta Kürt otoritesinin giderek güç kazanması Türkiye topraklarında faaliyet gösteren PKK’nın Kuzey Irak’a yerleşme çabalarına yol açmıştır. Hatta 1983 yılında PKK ve KDP arasında yapılan ve Dayanışma İlkeleri olarak bilinen Protokol ve yine KYB lideri Celal Talabani ile yapılan anlaşma, Türkiye’nin Kuzey Irak Kürtleri ve PKK arasındaki bağ konusundaki endişelerini de haklı çıkarmaktadır (Kaştan, 2008: 316). İleriki dönemlerde Kuzey Irak Kürt Bölgesiyle Türkiye arasındaki ilişkilerde karşılaşılan en büyük çıkmazın PKK sorunu olmasının temellerinde bu sorun yatmaktadır. 2.4. TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN KUZEY IRAK OPERASYONLARI KDP ve PKK arasında dayanışma ilkelerinin imzalanması ve PKK’nın Kuzey Irak’a yerleşme çabalarının ardından Türkiye bölgedeki gelişmeler doğrultusunda Türk Silahlı Kuvvetleri Irak’ın kuzeyinde PKK terör örgütünün yerleşmesini önlemek amacıyla 1990’lı yıllardan başlayarak bir dizi hava ve kara operasyonları 71 düzenlemiştir. Bunlar; Kuzey Irak Harekâtı (1992), Çelik-1 Harekâtı (1994), Çekiç Harekâtı (1997), Şafak Harekâtı (1997) olarak sıralanabilir (Öztürk S. , 2007).  5 Ekim – 15 Ekim 1992’de gerçekleştirilen Kuzey Irak Harekâtında 2783 PKK’lı etkisiz hale getirildi. TSK ise bu operasyon sonucunda içlerinde subay, astsubay, erbaş ve erler olmak üzere 28 şehit ve 125  yaralı vermiştir. 20 Mart – 2 Mayıs 1994 tarihleri arasında düzenlenen Çelik-1 Harekâtında toplam 568 PKK’lı etkisiz hale getirilirken bu operasyon  TSK’nın 64 şehit ve 185 yaralı vermesiyle sonuçlanmıştır. 12 Mayıs – 7 Temmuz 1997 tarihlerinde yapılan Çekiç Harekâtın toplam 3145 PKK’lı etkisiz hale getirilirken TSK 114 şehit vermiş ve  338 TSK mensubu yaralanmıştır. 25 Eylül – 15 Ekim 1997 tarihlerinde gerçekleştirilen Şafak Harekâtında ise 902 PKK’lı terörist etkisiz hale getirildi. Bu operasyonda 31 TSK mensubu şehit verilirken 91 TSK mensubu da yaralandı (Hürriyet, 2008). 2.4.1. TSK’nın Askeri Operasyonlarının Bölgeye ve Sivil Yaşama Etkisi 1980 darbesinin ardından Abdullah Öcalan ve arkadaşlarının Suriye ve Lübnan’a kaçmasıyla birlikte PKK Türkiye’de yürüttüğü faaliyetleri açısından kısa bir süre bocalama içerisine girmiştir. Buna rağmen PKK kurulmasından itibaren geçen 6 yıl boyunca Türkiye Cumhuriyeti terör örgütüne karşı askeri operasyonlarda başarısızlığa uğramıştır (Radu, 2001: 7). 1984 yılına gelindiğinde Türk Silahlı Kuvvetleri PKK’ya karşı etkili askeri operasyonlara başladığı görülmektedir. Askeri darbenin henüz ardından, operasyonların başlaması ve darbeye bağlı hissedilen askeri vesayetinde etkileriyle Türkiye’de yaşayan Kürtlerin PKK’ya yönelik başlatılan askeri operasyonlardan, gerek etnik kimlikleri gerekse yaşam alanlarında başlatılmasından dolayı etkilenmişlerdir (Cornell, 2001: 39). Bu dönemde özellikle PKK’nın bölgede yaşayan Kürtleri şiddete başvurarak ya da kandırarak kendi saflarına çekme çabaları göze çarpmakta ve PKK’nın bu çabaları sonucunda, Türkiye Kürtlerinin PKK ve Devlet arasında kaldıkları gözlemlenmektedir. TSK tarafından 72 yürütülmekte olan askeri harekâtların hem yurtiçi hem de yurtdışında PKK’nın kamplarını hedef aldığı bilinmektedir. Ayrıca bu harekâtların neticesinde Kürtlerin yaşadığı yerleşim yerleri boşaltılmıştır. Özellikle Hava harekâtlarında sivillerin zarar görmemesi için Kürt köyleri başka bölgelere taşınmış ya da vatandaşların göç etmesi için yeni yerler belirlenmiştir. Kürt Köylerinin boşaltılması iki anlamda PKK’yı olumsuz etkilemiştir, bunlardan birincisi terör örgütünün gıda ve giyim gibi hayati ihtiyaçlar açısından ikmal alanları daralmış ikincisi de terör örgütünün köylüleri ya da buralarda yaşayan gençleri zorlayarak örgüt için terörist temini zorlaşmıştır (Radu, 2001: 7-8). PKK’ya yönelik TSK’nın operasyonları sadece yurtiçiyle sınırlı kalmamaktadır. Irak’ın Kuzey bölgelerinde yer alan terör örgütü PKK’nın kamplarına birçok Askeri Hava ve Kara harekâtları düzenlenmiştir (DAWN NEWS, 2011). 1990’lı yıllardan bu yana Türk Hava Kuvvetlerine bağlı savaş uçakları Kuzey Irak’ta yer alan Hakurk, Avaşin –Basyan, Zap ve Metina bölgelerine çoğu operasyonları gerçekleştirmiştir. TSK tarafından yapılan açıklamaların çoğunda bu hava harekâtlarının sivil halka zarar vermemesi için gerekli hassasiyetler gösterilerek yapıldığına yönelik açıklamalar yapılmaktadır (France 24 News, 2011). Türkiye’nin Kuzey Irak’ta PKK yapılanmasına karşı giriştiği sınır ötesi operasyonlara NATO tarafından haklı bulunmakla birlikte son dönemde gelişen teknolojiyle birlikte yeni Türkiye’nin de kullanmaya başladığı İnsansız Hava araçları aracılığıyla gerekli istihbarat desteği de sağlanmaktadır. Başbakan Erdoğan 2011 yılında verdiği bir röportaj sırasında yaptığı bir açıklamada NATO’nun sınır ötesi operasyonlara verdiği desteğe vurgu yaparak ordunun PKK’ya karşı Askeri Harekâtlarının kararlılıkla sürdürüleceğini belirtmiştir (BBC News, 2011). TSK’nın bölgede ve Kuzey Irak’ta yürüttüğü operasyonlarda özen gösterdiğini açıklamasına rağmen bu tür operasyonların sivil yaşamı tehdit ettiğine ve sivillere zarar verdiğine dair bir takım iddialar da bulunmaktadır. İnsan Hakları İzleme Örgütü, İran ve Türkiye tarafından Irak’ın Kuzeyine yapılan sınır ötesi askeri operasyonların sivillere zarar verdiğine yönelik raporlar yayınlamaktadır. Bu raporlarda sınır ötesi operasyonlar sırasında PKK’lı teröristler etkisiz hale getirilirken sivillerinde öldürüldüğüne dikkati çekerken birçok sivilinde bu operasyonlardan 73 ötürü bölgeden uzaklaştırıldıklarını ve yerlerinden edildiklerini ifade etmektedir (Human Rights Watch, 2011). 2.5. ÇEKİÇ GÜÇ GÖLGESİNDE TÜRKİYE ve KUZEY IRAK POLİTİKALARI Türkçe ‘de bilinen ismiyle “Çekiç Güç”, 1991 yılı Nisan ayında Kuzey Irak Kürtlerine güvence sağlamak ve Saddam Hüseyin’in olası saldırılarından bölgeyi korumak amacıyla “Huzur Operasyonları” bünyesinde oluşturulan uygulama birliği Birleşik Görev Gücü12’ne verilen hava Kuvvetinin adıdır. Çekiç Güç içerisinde Amerikan, İngiliz, Fransız ve Türk ordusundan 1862 kişilik personel yer aldığı gibi, İncirlik, Pirinçlik gibi üslerde konuşlanmış 77 uçak, helikopter, destek ve tanker uçakları bulunmaktadır. Baskın Oran’ın 18 Temmuz 1991 tarihli Milliyet Gazetesi haberinden aktardığına göre Çekiç Güç’te görev alan personelin dağılımı; 1416 Amerikan, 183 İngiliz, 139 Fransız ve 74 Türk askerinden oluşmaktadır (Oran, 1996: 258). Birleşmiş Milletler’in 5 Nisan 1991 tarihinde alınan 688 sayılı kararıyla Irak’ta Kürtlerin baskı altında yaşamaları kınanmıştır. 16 Nisan 1991’de ABD Başkanı Bush Birleşmiş Milletler’in 688 Sayılı kararından yola çıkarak Huzur Operasyonlarının kapsamını genişletmiştir. Bu kararla birlikte Kuzey Irak bölgesinde yaşayan Kürtler ve diğer Mültecilerin üzerinde baskının kaldırılması ve güvenceye alınmaları için üye devletlerden yardım istenmiştir. Bu kapsamda, Birleşmiş Milletler’in 688 sayılı kararına da dayanarak, İncirlik Hava üssünde Koalisyon birliklerinin kontrolü altında Hava Kuvveti oluşturulması için adımlar atılmıştır. Böylece 36. Paralelin kuzeyindeki uçuşa yasak bölgede güvenlik önlemleri alınmış olacaktır. Çekiç güç kuvveti “Alfa” ve “Bravo” olarak ikiye ayrılmıştır. Alfa timi için Türkiye’nin güneydoğusunda yer alan Silopi’de Amerikalı Tuğgeneral Richard Potter komutanlığında bir karargâh kurulurken Bravo timi Amerikan 24. Yurtdışı Deniz Görevi gücünde Tümgeneral Jar Garner komutanlığında kurulmuştur (Global Security, 2011). 12 Joi t Task For e daha so ra Co i ed Task For e olarak değiştiril iştir , http://www.globalsecurity.org/military/ops/provide_comfort.htm k z 74 Temmuz’un ortasında Operasyonel süreç bittiğinde Türkiye’nin güneydoğusunda Iraklıları kontrol altında tutmak için Çekiç Güç’e ait bakiye kuvvetler karargâhı bırakılmıştır. Böylece Irak’ta yer alan silahlı kuvvetler ve sivil işbirlikçiler arasında Türkiye sayesinde bir koordinasyon sağlanması için bir temas noktası kalmıştır (Global Security, 2011). Huzur Sağlama Operasyonlarının başlamasında önemli bir faktör olan yarım milyon Kuzey Iraklı sığınmacının durumu dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın Türkiye’yi Çekiç Güç’e katılmaya iten önemli unsurlardan birisidir. Sığınmacıların Türk-Irak sınırına yığılmasından ötürü kaynaklanan insanlık dramına Huzur Operasyonları sonucunda bir son verilmiştir. Kuzey Irak’ta gerçekleştirilen ve Huzur Sağlama (I ve II) operasyonları boyunca, Çekiç Güç’e ev sahipliği yapması açısından Türkiye’nin, sığınmacılara acil yardım sağlanması ve onların yurtlarına dönmek üzere ikna edilmesi için katkıları şüphesiz göz ardı edilemez. Nitekim Harekâtın Temmuz 1991’de sona ermesiyle amacına ulaşması Kürtlerin yurtlarına dönmelerini sağlamıştır (Oran, 1996: 259). 2.6. 2003 IRAK’IN İŞGALİNDEN GÜNÜMÜZE KADAR OLAN DÖNEM ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal ederek Saddam Hüseyin rejimine son vermesi durumuna en büyük destek Kuzey Irak bölgesinde yaşayan Kürtlerden gelmiştir. Kürtler ABD’nin Irak İşgalini hem memnuniyetle karşılamış hem de ABD ile siyasi ve askeri düzeyde işbirliği yapmışlardır. ABD bu işbirliği karşılığında 2011’de planlanan ABD’den askerlerin çekilmesine kadar geçen süre ve daha sonrasındaki dönem için yaptığı planlarında Irak Kürtlerini kendi kaderine terk etmeyi hiç düşünmemiştir. Mart – Nisan 2003’te arasında Saddam’ın devrilmesine kadar süren Irak’ın Özgürleştirilmesi Operasyonu boyunca Kürtlerin yaşadığı Irak’ın Kuzey bölgesinde hiçbir askeri operasyon yapılmamıştır (Katzman, 2010: 2).ABD Irak operasyonunu gerçekleştirmeden önce Kuzey Irak’taki Kürtlerle bir takım pazarlıklar yapmış ve Kürtlere federal yapı sağlanacağına dair sözler verilmiştir. ABD’nin Kürtlerle olan söz konusu işbirliğinde Kürtlerin federatif yapının sağlanmasına yönelik açık ve net taleplerinin Saddam devrilmesi için ABD tarafından mubah olarak değerlendirilmesi sonucu kabul edilmesi etkili olmuştur. 75 Nitekim Irak’ın işgalinden önce ABD’li yetkililer ve Kürtler13 arasındaki yapılan görüşmeler de Kürt tarafı “Bir diktatörün başka bir diktatörle değişimine ilgi duymuyoruz” diyerek kendilerini ifade etmişlerdir. KDP’li yetkililer ise bu görüşmeler doğrultusunda Irak’ta federal bir yapının taslağını oluşturmuşlardır (Zanger, 2002). Kuzey Irak Bölgesinde yaşayan diğer büyük bir unsur olan Türkmenler ise 2003 sonrasındaki yapı kurulurken ABD ile Kürtler arasındaki flörtleşme esnasında süreçten dışlanmışlardır. Londra toplantısı sonucunda çıkan 23 başlıklı karar da federalizm ve Kürt sorunlarının çözümüne ilişkin ifadeler yer alırken burada yaşayan Türkmen nüfusu es geçilmiş ve Kuzey Irak’taki asli halk unsuru olmak yerine kararlar da yer alan muğlak Türkmen ifadeleri sonucunda azınlık statüsüne düşmüşlerdir. Toplantı sonucunda kurulması ön görülen ve Saddam sonrası iki yıllık geçiş döneminde kurulacak yönetim sisteminin ortaya konmasına yardımcı olacak 65 kişilik “İzleme ve Eşgüdüm Komitesine” 2 ITC temsilcisi ve 1 Türkmen İslami Hareketi temsilcisinin çağrılması bunun açık bir ispatıdır (Dursun, 2006: 143). ABD’nin Irak İşgali bölgede en çok Irak Kürtlerinin işine yaramıştır. İşgalle birlikte Kürtler neredeyse bir asırlık Kürdistan projesinin ilk somut adımları olan, petrol, federalizm, Kürt kimliğinin anayasal düzeyde tanımlanan asli bir halk unsuru olması gibi kazanımları ABD işbirliği sonucunda kalıcı olarak elde etmiş gibi görünmektedir. Bu kazanımların elde edilmesinde KDP ve KYB’nin Kuzey Irak Kürtlerinin çıkarları için ortak hareket etmesi sonucu Bağdat’a karşı ABD ile stratejik işbirliği kurmasının büyük bir önemi vardır (ORSAM, 2011: 14). Aslında ABD işgali sayesinde Kürt hareketinin içindeki kutuplaşmaların yerini Kürt partileri arasında ortak çalışmaya bıraktığı görülmektedir. 1996-1998 yılları arasında KDP ile KYB arasındaki silahlı çatışmalarda neredeyse 15.000 Kürt yaşamını yitirmiştir. Özellikle 2000 yılı sonrasındaki Amerikan işgalini de kapsayan dönem değerlendirilmeden önce, 1990’lı yıllarda Erbil, Duhok, Süleymaniye gibi kentlerde Peşmergeler ve KYB Milisleri arasında çıkan çatışmalarda Kürtlerin birbirini öldürdükleri göz önünde bulundurulmalıdır. Daha önceden meydana gelen ve Kürtler arasında yoğun çatışmalara varan bu kutuplaşmaların, yerini iki parti arasında 13 Buradaki Kürtlerde kasıt edile kesi KDP e KYB’li yetkililerdir. (DURSUN, 2006, s. 142) 76 işbirliğine ve barışa bırakmasının Kürtler için ne kadar önemli tarihi bir an olduğu işte o zaman anlaşılabilir (Barzani, 2012). ABD işgali sonrasında aralarında işbirliğini pekiştiren KYB ve KDP, (daha önceden başarısız oldukları) ortak bir parlamento oluşturulması konusunda hem fikir olmuş ve ortak parlamento kurulacağını ilan etmişlerdir. Bu sayede ABD’nin El Kaide’yle birlikte çalıştığını ilan ettiği Kuzey Irak bölgesinde etkin bir aşırı İslam hareketi olan Ensar El-İslam hareketine KDP ve KYB ortaklığında mücadele edilerek bitirilmesi için girişimlere başlanmıştır (Zanger, 2002). 2003’te Irak’ın İşgalinden sonra Kuzey Irak’taki Kürtler Saddam rejiminin yıkılmasında oynadıkları önemli rolünde katkıları ve bu katkılardan dolayı elde ettikleri kazanımları sayesinde bölgedeki etkinliklerini arttırmış ve özgüven kazanmışlardır. Bölgedeki faaliyetlerinin artması ve özgüvenli hareket etmelerinin en önemli göstergesi 2003 yılında Çuval Krizi olarak kayıtlara geçen ABD Askerleri ve onlara eşlik eden Peşmergelerin Türk Askerilerinin başlarına çuval geçirip gözaltına alma cüretinin gösterilmesidir (ORSAM, 2011: 14). ABD’nin bölge politikasında Türkiye’nin sahip olduğu kırmızıçizgilerine karşı pervasızca davranmasına ve Peşmergelerin Irak’ın Kuzeyinde özgüvenli ve rahat bir şekilde hareket kabiliyetine sahip olmalarına yol açan faktörlerden en belirgini Türkiye’nin 2003’te ABD’nin Irak işgali sırasında Türkiye topraklarını kullanmasına izin verecek olan Tezkere’nin mecliste reddedilmesidir. Bu gelişmelerin ardından Irak’a Kuveyt üzerinden operasyon yapma kararı alan ABD’nin işgal planı başarıyla gerçekleşmiş ve işgalde ABD’nin ortağı olarak desteklerini esirgemeyen KDP ve KYB Kuzey Irak’ta Kerkük ve Musul’u işgal sonrası oluşturulacak federatif yapının bünyesine dâhil etmek için 9 Nisan 2003’ten itibaren Peşmerge kuvvetleriyle işgal etmiştir. Bununla birlikte ABD‘li General Jay Garner’ın Kerkük’ün bir Kürt şehri olduğuna dair açıklamalar yapması Türk-ABD ilişkilerinde gerginliğe yol açmıştır (Dursun, 2006: 145-146). İşgal sonrasında Saddam’ın düşmesiyle Irak’la ilgili yeni gündem maddesi yeniden yapılandırılacak Irak’taki federatif yapının hangi temeller üzerine kurulacağı olmuştur. KDP ve KYB’nin önderlik ettiği Kürtlerin ilk etapta 2-3 birimli federatif bir yapı peşinde olması Batı’nın önde gelen Kürdologlarından Brendan O’leary ve 77 John McGarry’nin de yönlendirmesiyle Kuzey Irak’ta Kürtler için bir federal bölge oluşturulması fikri kabul görmeye başlamıştır. Böylece başta ulusal etmenler üzerine kurulması düşünülen federal yapı daha sonradan Kürtleri tek çatı altında toplayacak bir federatif yapı anlayışına dönüştürülmüştür. Söz konusu tek çatılı yapının uzun vadede Kürtler için daha faydalı olacağına karar verilmiştir (Kalaycı, 2004: 37-41). Federatif yapının nasıl olacağına karar verildikten sonra Irak’ta 2005 yılında kalıcı anayasanın oluşturulması için Kurucu Meclisin seçilebilmesi adına ilk demokratik seçimler gerçekleştirilmiş. Irak’ta yaşayan Sünnilerin ve Türkmenlerin boykot ettiği bu seçimlere katılım %58’lerde kalmasına rağmen Irak’ın geleceğini tayin edecek meclis kurulmaktan alıkonulamamıştır. Mecliste Kürtler, Şiilerin çoğunluğu arz etmesi göze çarpmaktadır. Diğer bir deyişle Irak’ın yeniden yapılandırılma süreci neredeyse yarıdan biraz fazla katılımla Kürtler ve Şiilerden oluşan ve arka planda ABD’nin etkilerinin gözlemlendiği bir kurucu meclise bırakılmıştır (Dursun, 2006: 158). Kürt Parlamentosunun da yeniden oluşturulduğu bu süreçte Irak seçimlerine birlikte giren KDP ve KYB ittifakı Ocak 2006’da Kürt Bölgesel Hükümetinin 27 sandalyeden oluşan kabinesinin kurulmasında anlaşmaya varmışlardır ve 8 Mayıs 2006’da Kürt Bölgesel yönetiminin ilk hükümeti kurulmuştur. Kürt Bölgesel Yönetiminde yapılan ilk seçimlerden itibaren demokratik seçimler gerçekleştirilmekte ve bu seçimlerde KDP ve KYB üstünlüğünü korumaktadır (Barzani, 2012). Görünürde demokratik olsa da Erbil sokaklarında ve Mahallelerinde her 50-100 metrede bir bulunan KDP bürolarında kaleşnikoflarla bekleyen Peşmergeler bölgenin demokrasiyle olan sınavında ne kadar başarılı olduğuyla ilgili soru işaretlerini akıllara getirmektedir. Ancak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin içinde barındırdığı etnik unsurların çeşitliliği, bölgede yaşayan unsurların geçmişten günümüze otoriter rejimlerle yönetildiği göz önünde bulundurulursa KBY’deki siyasal yapının güvenlik-özgürlük dengesinde daha çok güvenlik unsurunu dikkate aldığını göz önünde bulundurarak söz konusu durumu da yadırgamamak gerekmektedir. 2005’ten sonra KBY’nin Türkiye ile ilişkileri mercek altına alındığında ikili arasındaki en büyük sorunu şüphesiz PKK’nın teşkil ettiği göze çarpmaktadır. 78 2003’ten sonra PKK’nın eylemlerini yeniden hız kazandırması ve bu eylemlere Kuzey Irak Bölgesinde bulunan kamplardan gerçekleştirmesi Türkiye – KBY arasında gerilimlere yol açmıştır. Aynı zamanda Kerkük’ün statüsüyle ilgili sorunlar Türkiye – KBY arasındaki ilişkilerin zaman zaman sekteye uğratmıştır. 2004 ve 2008 yıllarında PKK eylemlerinin giderek artması ve Kuzey Irak’a yönelik TSK operasyonlarından dolayı gerilen ilişkiler Kürt liderlerden Celal Talabani ve Mesut Barzani’nin Türkiye ziyaretleriyle yerini geçici normalleşme süreçlerine bırakmıştır. Bölgeye giden ilk Türk Başbakanı olması nedeniyle Başbakan Erdoğan’ın Erbil ziyareti Uluslararası kamuoyuna Türkiye’nin bölgede istikrar ve güven isteyen tavrını göstermesini sağlamıştır (ORSAM, 2011: 16). Ancak KBY’nin PKK’ya yönelik daha somut adımlarla mücadele etmesine yönelik Türkiye’nin tavrını bilen Barzani ve Talabani bölgede 1990’lı yıllarda yaşanan Kürtler arasındaki çatışmanın aynısının yaşanmasından korkmaktadır. Bu yüzden de Barzani 2010’daki bir açıklamasında “Kürt’ü Kürt’e karşı savaştırmam” diyerek PKK’ya yönelik silahlı mücadeleden farklı bir yöntem izlenmesini arzuladığını vurgulamıştır (Barzani, 2012) 2.6.1. “1 Mart Tezkeresi”nin Önemi ve İkili İlişkilere Etkisi 2003 yılı Mart ayında ABD’nin Irak’ı işgale hazırlandığı sırada yanında stratejik bir müttefik ararken TBMM’de, Türkiye – ABD mutabakatının da yer aldığı 1 Mart tezkeresinin reddedilmesi Türk – Amerikan ilişkilerinin kötü bir döneme girmesine yol açmıştır. ABD’nin Irak işgali öncesi aradığı stratejik müttefikliği Türkiye’den bulamaması en çok Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtlerin işine yaramıştır. 1 Mart tezkeresi birçok açıdan Türk – Amerikan ilişkilerinde dönüm noktası olarak tarihe geçmiştir. Tezkerenin TBMM’den geçmemesi ABD’yi büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştır (Nasi, 2006: 110-111). 1 Mart tezkeresinin reddedilmesi bir bakıma Türkiye’nin Irak İşgali sırası ve sonrasında bölgedeki gelişmelerin yönetiminde karar alma sürecine etkisini de derinden etkilemiştir. Zira Irak’a Amerikan müdahalesi başlamadan önce Türkiye bölgeye ilişkin öncelikleri bakımından bir takım kırmızıçizgilerinin olduğunu belirterek komşuda olacak gelişmelere sessiz kalmak istemediğini ifade etmiştir. 79 Türkiye ABD müdahalesi öncesinde, Kuzey Irak’ta kurulması muhtemel bir Kürt devletine ve İşgal sonrası PKK’nın Kuzey Irak’taki kampları aracılığıyla faaliyetlerine arttırmasına, Irak’ta yaşayan Türkmen vatandaşların haklarının korunması hususlarındaki hassasiyetinin altını çizerek kırmızıçizgilerini ortaya koymuştu (Bila, 2012). Türkiye’nin Irak sınırında güvenli bir ortam tesis etmek üzere yaptığı planları TBMM’de yapılan oylamada tezkerenin reddedilmesiyle tehlikeye girdi. Böylece ABD’nin Irak müdahalesi için yeni müttefiki olarak Kuzey Irak Kürtlerini tercih etmiştir. 1 Mart Tezkeresinin geçmemesi sonucunda Irak’ın yeniden yapılandırılma sürecinde Türkiye’nin eli zayıflamış, Irak’taki yeni süreçte diplomasinin kullanılması sırasında Türkiye açısından bir takım zorluklarla karşılaşılmıştır. 2003 sonrası dönemde Türkiye’nin PKK’ya yönelik yaptığı sınır ötesi operasyonların yapılması için askeri istihbarat paylaşımı konusunda bir takım sıkıntılar olmuştur. 4 Temmuz 2003 tarihinde Süleymaniye’deki Türk askerlerinin başına çuval geçirilmesi gibi Türk – Amerikan ilişkilerinde tarihe geçen olaylar yaşanmasına sebep olmuştur. 2003 sonrasında Kuzey Irak’ta yaşanan ve Türkiye’yi yakından ilgilendiren gelişmelerden en önemlilerinden biri bu dönemden sonra bölgede PKK’nın yeniden faaliyetlerine hız vermesi ve Bölge ülkelerinde yaşayan Kürtleri bir araya getirme planı olarak ortaya çıkan yeni Kürt ideali “Demokratik Konfederalizm” fikrinin palazlanmasına yol açmıştır. Bu bağlamda ortaya çıkan Demokratik Konfederalizm fikrinin PKK ve KCK yapılanmalarıyla desteklenmesine ve ortaya çıkan bu meselenin Kuzey Irak’ta gelişen kısmına Türkiye tarafından yeterli müdahalede bulunulamamasına sebep olmuştur (Akyol, 2012). Türkiye’nin Kuzey Irak bölgesindeki en büyük kaygılarından biri olan ve Bölgesel Yönetimle arasındaki temel sorunlardan birini teşkil eden PKK terör örgütü 2003 sonrasındaki gelişmelerde giderek daha büyük bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Fakat Barzani yönetimi ve PKK arasındaki ilişkiler bir takım çapraz ilişkileri de barındırmaktadır. 1990’lı yıllarda PKK ile silahlı çatışmalar yaşamış olan KDP için PKK Türkiye ile ilişkiler de önemli bir siyasi malzeme olarak yer almaktadır. Dolayısıyla 1 Mart sonrasında yaşanan gelişmeler sonucunda ortaya çıkan KCK yapılanması, PKK ile olan ilişkileri bakımından, Kuzey Irak’ta Barzani yönetimini 80 uzun vadede tehdit eder olarak algılanmaktadır (Akyol, 2012). Bu bakımdan Türkiye ve Kuzey Irak Bölgesel yönetimi arasındaki PKK eksenindeki ilişkilerin değişkenliğini anlamak zor olmasa gerek. 1 Mart Tezkeresinin reddedilmesiyle yıpranan ABD – Türkiye İlişkileri ve Kuzey Irak Bölgesel Kürt yönetiminin bölgede yeni bir aktör olarak ortaya çıkması Türkiye’nin bölge politikalarında yeni aktör olan Bölgesel yönetimle ilişkiler kurmasına yol açmıştır (Akyol, 2012). 81 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ARAŞTIRMA YÖNTEMİ VE ANALİZ Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ve Türkiye arasındaki ilişkilerin, dış politika ve güvenlik ekseninde incelendiği bu tez çalışmasında nicel ve nitel araştırma yöntemlerine başvurulmuştur. Nitel yöntemlerden literatür taraması ışığında araştırmanın temel konusunu oluşturan kavramsal çerçeve ortaya konarak ikili ilişkilere dair bir portre ortaya konmuştur. Ortaya konulan bu portre ışığında Kürt Bölgesel Yönetiminde Türkiye algısının ölçülmesi için bölgede yapılan anketin sonuçlarının yorumlanması daha anlaşılır olacaktır. Literatür taramasının yanı sıra nicel araştırma yöntemlerinden “Anket” araştırma yöntemi seçilerek Kuzey Irak Kürt Bölgesinde yaşayan vatandaşlar üzerinde bir ölçeğin uygulanması hedeflenmiştir. Ankette yer alan sorular, örneklemde yer alan deneklerin Türkiye hakkındaki görüşlerini dış politika ve güvenlik algıları ekseninde açıkça ortaya koyabilmeleri için özenle seçilerek hazırlanmıştır. 3.1. NİCEL ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİYLE KAMUOYU VE ÜLKE ALGISININ ÖLÇÜLMESİ Günümüzde sosyal araştırmalarla kamuoyunun görüşlerinin ortaya koyulması büyük bir önem arz etmektedir. 21. yüzyılda teknolojinin hızla gelişmesinin sonucu olarak toplumların birbirine yaklaşmasının da etkisiyle sürekli gelişen ekonomik, politik, sosyal ve kültürel ilişkiler ağının, ülke politikalarına çeşitli yansımaları olduğu gözlemlenmektedir. Uluslararası ilişkiler çerçevesinde söz konusu ulusal etkileşim, kamuoyu davranış ve görüşleri, ülkeler arasındaki ilişkilerin gidişatını da yakından ilgilendirmekte ve hatta etkileyebilmektedir. Bu bağlamda ulusların sosyal, kültürel, ekonomik ve politik davranışlarının ülke politikasını etkilediğini söylemek yanlış olmayacaktır. Toplumun tutum ve davranışları politika oluşturma sürecinde çok önemli bir rol oynamaktadır. Sosyal psikologlar kamu kanaatlerini “kişisel”, 82 sosyologlar “grup olayı” olarak nitelendirirlerken, siyaset bilimcilere göre kamu kanaatleri “bir kitle olayı” olarak algılanmaktadır (TASAM, 2012). Bir kitle olayı olarak bakıldığında, toplumların ülke politikalarını etkileyen dinamik görüşlerini tarif etmek için Kamuoyu ifadesini tanımlamak yerinde olacaktır. Hançerlioğlu’na göre Kamuoyu; ulusların ve halkların herhangi bir konuya dair genel olarak aynı kanaatte olmaları şeklinde ifade edildiği gibi, toplumsal yaşamın olay ve olguları konusunda toplumsal kümelerin ya da toplumun ortaklaşa yargısını yansıtan düşünce ve kavramlar toplamıdır (HANÇERLİOĞLU, 1996: 225). Diğer yandan bir ülke, bölge ya da herhangi başka bir nitel kavrama ilişkin halkın kanaati de Kamuoyu kavramı ve Kamuoyu algısı çerçevesinde açıklanabilir. Kamuoyu algısı, toplum içerisinde bir meseleye dair, halkın çoğunluğu tarafından benimsenmiş fikirler, kanaatler ve düşüncelerin çeşitli araştırma yöntemleriyle toplanarak değerlendirilmesi sonucu ortaya çıkan genel toplumsal yargıların bütünüdür (Pira, 2004: 226-229). Bir toplumun bir ülke hakkında kanaatlerini ölçmek için kullanılabilecek en önemli parametrelerden birisi, o toplumun sahip olduğu “stereotip”tir. Toplumlara ait klişe yargıları temsil eden ve stereotip olarak bilinen kavramını ilk defa Amerikalı gazeteci Walter Lipman ortaya atmıştır. Lipman’a göre stereotip; bir grup kişiye (etnik, cinsiyet, mesleki gruplar) atfedilen özellikler bütünüdür (Toğa, 2012: 1). Bir toplumun bir diğer ülkeye ilişkin algısının ölçülmesi için o toplumun stereotipinin bilinmesi gerekir. Bir topluma atfedilen özellikler o toplumun bir konuya dair fikir, görüş ve yaklaşımlarını etkileyecektir. Stereotipin ortaya konulması için ise en başta o toplumun demografik özelliklerinin ortaya çıkarılması ve haritalanması önem arz etmektedir. Bu noktada topluma ait demografik verilerin toplanması faydalı olacaktır. Günümüzde kamuoyu görüşü ve kamuoyu algısı, özellikle nicel araştırma yöntemleri sayesinde değerlendirilerek, çıktıları doğrultusunda toplum profillerini ortaya koyması açısından araştırmacılara belli bir çerçeve sunmaktadır (BİLGESAM, 2011: 1). Toplumların ortaya belli başlı araştırmalar sonucunda ortaya konan profilleri, topluma ait algıların resimlendirilmesini sağlayacaktır. Sigmund Freud’a göre, algı bireyin ihtiyaçları ve maddi, manevi değerlerinin bir bütünüdür. Dolayısıyla birey- 83 toplum ilişkisindeki tüme varım metodolojisinden yola çıkılırsa, bir yandan bireylerin etnik, dini veya diğer şahsi ihtiyaçları onları toplumun bir parçası yaparken, diğer yandan da bu ortak değerlerin yoksunluğu bireyler ve toplumları ötekileştirmektedir. Örneğin, İslami bir sembol Müslüman toplumlar için bir anlam ifade ederek onları bir kitle haline dönüştürürken, Müslüman olmayan toplumların İslami simgelere karşı olan duyarsızlığı onları ötekileştirebilmektedir (Toğa, 2012: 2). Uluslararası ilişkilerde ülkelerin sahip olduğu politik, askeri ve iktisadi güç, ülke pozisyonlarının belirlenmesinde kayda değer bir yere sahiptir. Fakat içinde bulunduğumuz yüzyılda bir ülkenin siyasi, askeri ve ekonomik gücünü kendi içinde ne kadar yönettiğinden ziyade, sahip olduğu bu güçleri uluslararası anlamda ne kadar yönetebildiği ve bu güçleriyle farklı toplumları ne kadar etkileyebildiği önemlidir (Gökırmak, 2011: 3-4). Farklı ülkelerin kamuoylarını etkileyebilme kabiliyetine sahip devletler küresel hale gelen dünyada siyasi bir bölgesel veya küresel güç olmayı başarabileceklerdir. Algı yönetimini kendi lehine başaran ülkeler, dış ticarette Pazar geliştirme ve siyasi, askeri bir güç konumuna gelme anlamında rakiplerine fark atmayı başarabilecektir (BİLGESAM, 2011: 1). Bu bağlamda kamuoyu algısı ve ülke algısı yönetiminin paralel bir şekilde başarılı yönetilmesi yenidünya düzenindeki uluslararası ilişkiler parametrelerinden biri haline gelmiştir. Kamuoyunun uluslararası siyaseti etkilediği günümüzde bir ülkenin kendi algısını ve itibarını yönetmesi elzem bir durum olarak ortaya çıkmaktadır, aksi taktirde kamunun, ulusal ve uluslararası medya ve diğer aktörler aracılığıyla algısının yönlendirilmesi ve tahmin edilemez bir ülke algısı oluşturulması ihtimali ortaya çıkmaktadır ki bu ülkeler için riskli bir durum teşkil etmektedir (Sanberk ve Altınay, 2008). Uluslararası ilişkiler çalışmalarında kimi zaman algılar göz ardı edilebilmektedir. Bunun sebeplerinden birisi çoğunlukla uluslararası ilişkiler teorilerinin yaklaşımları olarak ortaya çıkmaktadır. Örneğin; realist yaklaşımın, “güç temelli objektif çevresel koşullar ve tercihler, önemli aktörleri bir takım girişimlere sevk eder” varsayımından yola çıktığı ve algıların çoğunlukla doğru olduğunu kabul ettiği düşünülürse, bunun algıların betimlenmesine yol açacağı ve sonuç olarak 84 devlet davranışının mantık dışına çıkacağı öngörülmektedir (Gartzke, 2002: 3). Diğer bir sebep psiko-patolojik sebeplerdendir. Burada algıların devlet liderlerini yanlış yönlendirme ihtimalinden yola çıkılarak göz ardı edilmesi söz konusudur. Başka bir sebep ise yine uluslararası ilişkiler kuramların oyun teorisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada ise algıların bilgi kirliliği ile farklı şekilde yansıtılmasından dolayı önemsenmemesi gerektiği öne sürülmektedir (Gartzke, 2002: 3). Fakat yukarıda belirtilen sebeplerden anlaşılacağı üzere, bu öngörüler algıların önemsizliğinden değil algı yönetimi hususundaki yetersizliklerden ve algı yönetimine hâkim olamama korkusundan kaynaklanmaktadır. Toplumların bir ülkeyi nasıl algıladıklarına ilişkin tutarlı ölçümler yapabilmek için bir takım yöntemler kullanılmakla birlikte, günümüzde birçok stratejik araştırma vakfı veya özel şirketlerin en çok tercih ettiği yöntemlerden birisi anketlerdir. Şimdiye kadar birçok bölge ve ülkede bu yöntemle Türkiye algısı ölçülmüştür. Söz konusu anket çalışmalarıyla genel siyasal, kültürel ve dinsel algılamalar araştırılabilmekte ve toplumların profilleri ortaya konulabilmektedir (Bülbül ve Özipek, 2006: 174). Ülke algısı ölçülmesinin başarılı kamu yönetimi politikaları içinde büyük bir gereksinim olarak ortaya çıktığından, bu alanda hükümetlerin dahi istatistiki verilere ihtiyaç duyduğu bilinmektedir. Bu yüzden uluslararası politikada bilimsel yollarla algı ölçümünün gerçekleştirilmesi için veri ve bilgi temelli yöntemlerin izlenmesi önem arz etmektedir. Bu bağlamda etkin ölçüm sistemi geliştirilmesi için yerel temelli göstergelere uzanan bir bütünlük ve uyumu dikkate alan bir yöntemler izlenmeli ve algı ölçümü için başvurulacak araçlar geliştirilirken tutarlı bir sonuç elde edilmesi için özenli bir araştırma yapılması gerekmektedir (Dinçer, 2006: 2). Ülke algısının ölçülmesi için kullanılan bir diğer geçerli araştırma yöntemi mülakatlardır. Nitel araştırma yöntemlerinden olan mülakatlar bir ülkeye ilişkin algının ölçülmesi sürecinde bir hipotezin test edilmesinden daha farklı bir duruma imkân vermektedir. Bu noktada algıyı ölçmek için kullanılan veriler ve bilgiler aslında yeni teori geliştirmeyi de mümkün kılabilmektedir (Cherry, 2000: 49). Mülakat yönetimine araştırmalarda genellikle ölçülebilir istatistiksel bilgilerin olmadığı zamanlarda başvurulduğu bilinmektedir. Mülakat ile yapılacak algı 85 araştırmalarında araştırmanın hedefine göre örneklemi önceden belirlenmelidir. Böylece araştırmanın hedeflenen sonuca ulaşması için net veriler elde edilmesi daha kolaylaşacaktır (Bülbül ve Özipek, 2006: 174). 3.2. NİCEL ARAŞTIRMA YÖNTEMİLERİNDEN ANKET 20. Yüzyılın başlarında ortaya çıkan modern Anket araştırma yöntemi 1920’lerin başında psikolog ve sosyologlar tarafından kullanılmıştır. Özellikle sosyologlar bu dönemden itibaren Anket yöntemiyle genel nüfusun davranışlarını ölçmeye çalışmışlardır. Anket araştırma yöntemini çekici kılan unsurlar arasında; anketlerin çok yönlülük, etkinlik ve genellenebilirlik gibi faktörlere haiz olmasıdır (Sevinç, 2009: 245-247). Nicel bir araştırma yöntemi olarak bilinen Anketler için her sorunun özgün biçimde geliştirilmesi gerekir. Ayrıca hazırlanan anket formunda yer alan soruları her birinin, araştırma sorusuna uygun biçimde örnekleme uyarlanması gerekmektedir (Bilgiç ve Akyürek, 2011: 3). Anketler oluşturulurken içeriği bakımından soruların türü, sayısı ve yapısı anket forumunun hedeflenen sonuçlarına erişmeyi kolaylaştıracaktır. Soruların türü bakımından açık uçlu veya kapalı uçlu tercih edilebilir. Fakat açık uçlu sorularla ilgili bilinmesi gereken bir önemli nokta bu türdeki sorulara hedef kitlenin vereceği cevapların çok yönlü olması bakımından sonuçların değerlendirilmesinin karmaşık bir hal alabileceğidir. Kapalı uçlu, yani çoktan seçmeli Anket soruları ise özenli seçilmediği taktirde örneklemdeki hedef kitlenin sorulara cevap verirken yönlendirilmesine sebep olabilmektedir (Sevinç, 2009: 248249). Bu gibi sorunlara mahal vermemek için önlemek için anket formu oluşturulurken Anket soruları özenli seçilmelidir. Anket soruları hazırlanırken; açıklık ve anlaşılırlık, soruların dizilişi ve numaralandırılması, referans noktaları bulunması, negatif, ön yargılı veya küçük düşürücü ifadeler kullanılmaması, yanıtlanamayacak, bilinmeyen kavram veya ifadelere yer verilmemesi ve soruların objektif olmaları gibi hususlar dikkate alınmalıdır (Sevinç, 2009: 255). Anketin uygulanması için çeşitli yöntemler arasında; posta yoluyla, grup anketi, telefon veya mülakat anketi, yüz yüze görüşme ve elektronik yolla uygulama bulunmaktadır. Her 86 bir Anket uygulama türünün kendine göre avantaj ve dezavantajları da bulunmaktadır (Sevinç, 2009: 271). Soruların anket formunda uygulanması için sahip olması gereken temel nitelikleri olmalıdır. Bunlar söz konusu araştırmanın içinde barındırdığı araştırma sorusu, ölçeklerin içeriğinde hipotez(ler)i ve belli bir araştırma yöntemi ve örneklemidir. Anket formundaki ölçek ve soruların uygulanması için bilimsel çalışma evrenini temsil eden en uygun örneklem seçilmelidir. Böylece seçilen örneklemden elde edilen bulgularla çalışma evrenine genelleme yapılabilmelidir (Böke, 2009: 107). Örneklemin seçilmesi için bir takım yöntemler vardır. Bunlar arasında olasılık örneklemesi altında; basit rastgele örnekleme, katmanlı rastgele örnekleme, küme örnekleme, sistemli rastgele örnekleme, çok aşamalı örnekleme anket formundaki ölçek ve soruların uygulanması açısından başvurulabilecek ideal yöntemlerden bazılarıdır (Böke, 2009: 110-120). 3.3. KUZEY IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİNDE YAPILAN ANKETE İLİŞKİN BİLGİLER Türkiye’nin Bölge ülkelerinde demokrasi süreçlerinin işletilmesiyle birlikte bu ülkelerle ilişkileri yeniden şekillenmeye başlanmıştır. Demokratik seçimlerle önem kazanan halkın seçimi ve halkın düşüncesi bu ülke(ler)in dış politika yapım süreçlerini de kuşkusuz etkisi altına almaktadır. Bu bağlamda tezin amacı Kuzey Irakta yaşayan halkın Türkiye algısını ölçmek ve bu bölgede halkın Türkiye’ye yönelik düşüncelerini bilimsel metotlar ışığında ortaya çıkararak literatüre katkı sağlamak ve özgün bir eser ortaya koymak hedeflenmektedir. Bu çalışmada, Irak’ın işgalinden sonraki süreçte özellikle Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi bağlamındaki Türk-Kürt ilişkilerini mercek altına alınmasından yola çıkılarak bölgede Türkiye algısını ölçülmesi hedeflenmiştir. “Kürt Bölgesel Yönetiminde Dış Politika ve Güvenlik Ekseninde Türkiye Algısı” isimli çalışmanın araştırma yöntemi için soru ve ölçeklerin anket formunda uygulaması tercih edilmiştir. Türkiye’nin Bölgeye yönelik politikalarının bölge insanları tarafından nasıl karşılandığının bilimsel temellerle gün ışığına çıkarılarak katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bölge halkı üzerinde yapılacak kamuoyu çalışmasıyla burada 87 yaşayan insanların Türkiye’ye yönelik görüşlerini ortaya koyacağı ve bölgeye yönelik Türk dış politikasının yapım süreçlerine de katkısı olacağı kuşkusuz düşünülmektedir. Kuzey Irak’ta, özellikle bölgesel Kürt yönetimi sınırları içerisinde olan Erbil, Duhok ve Süleymaniye’de yaşayan halkın Türkiye’ye yönelik görüş ve tutumları bilimsel yöntemler ışığında toplanmıştır. Toplanan bu verilerin “SPSS” programı kullanılarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu çalışma için hazırlanan ankette; bölgenin demografik özellikleri, Türkiye ekseninde bölgeye mahsus tehdit algılamaları dış politika ve güvenlik parametrelerin ölçülmesini sağlayan toplam 95 soru bulunmaktadır. Örneklem için bölgedeki üniversite öğrencileri ve bölgede yaşayan halk seçilmiştir. Anketin örnekleminden yola çıkılarak bölgeye iki ziyaret yapılmış ve bu ziyaretler 14 sırasında anket hedeflenen örneklem için belirlenen sayıdaki denek grubuna anket soruları yöneltilmiştir. Basit rastgele örnekleme yöntemi ile deneklere ulaşılarak anketlerin uygulanması sağlanmıştır. Böylece çalışma evrenini en iyi şekilde temsil etmesi için gruptan verilerin toplanması öngörülmüştür. 3.3.1. Anketlerin Hazırlanması ve Soruların Belirlenmesi Anketin hazırlık aşaması iki ayaktan oluşmuştur. Bunlardan birincisi Türkiye’deki hazırlık süreci ikincisi ise Kuzey Irak Kürt Bölgesel yönetimine yapılan ziyaretler sırasında yapılan görüş alışverişleri sırasındaki hazırlık sürecidir. Bu iki sürecin amacı Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan nüfusun demografik yapısı, yaşam şartları, fikri, sosyal ve siyasi öncelikleri hakkında görüş sahibi olmaktır. Nitekim ankette yer alan soruların hazırlanma sürecinde örneklemin seçilme aşaması ve çalışma evrenini en iyi düzeyde temsil edebilmesi için özgün bir yöntemle azami dikkat gösterilerek uzman görüşleri alınarak sorular hazırlanmıştır. Buna bağlı olarak çalışmanın hazırlık aşamasında; Türkiye’deki uluslararası stratejik araştırma merkezlerinden kimi uzmanlar15, Türkiye’deki çeşitli üniversitelerde çalışan ve 14 İlk Çalış a )iyareti – Nisa tarihleri arası da, İki i Çalış a )iyareti ise Nisa – Mayıs tarihleri arası da gerçekleştiril iştir. 15 ORSAM (Ortadoğu “tratejik Araştır alar Merkezi Irak Masası, Ortadoğu Uz a ı Bilgay DUMAN ile görüş e yapılarak sorular değerle diril iştir. 88 bölgeyle ilgilenen akademisyenler16, Türkiye’den bölgeye giderek orada mesleğini icra eden veya hâlihazırda icra etmekte olan araştırmacı gazeteciler17, Kuzey Irak’taki çeşitli üniversitelerde görev yapan akademisyenler18, Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi resmi yetkilileri19, KDP Türkiye temsilciliği20, Türkiye’den bölgeye giderek yerleşmiş olan Türk işadamları21, Erbil’de yaşayan Türkmen kanaat önderleri ve işadamları22, Türkmeneli Derneği Ankara Ofisi23 ve Türkiye Cumhuriyeti Erbil 16 Polis Akade isi Başka lığı Gü e lik Bili leri E stitüsü de Öğreti Göre lisi e UT“AM Uluslararası Teröriz “tratejik Araştır alar Merkezi üdürü Doç. Dr. “üley a Ö)EREN ile ir görüş e yapılarak A ket hakkı daki değerle dir eleri alı ıştır. Ayrı a, Gazi Ü i ersitesi, Uluslararası İlişkiler Bölü ü de Araştır a Göre lisi olarak göre li Kuzey Irak e Teröriz ko uları ile ilgilenen Dr. Giray SADIK ile e-posta ara ılığıyla sorular üzeri de görüş alış erişi yapıl ıştır. 17 OR“AM Kuzey Irak Muha iri “ele TONKUŞ ile e-posta ara ılığıyla sorular üzeri de görüş alış erişi yapıl ıştır. Ayrı a ölgede yayı yapa RUDAW gazetesi uha iri ola araştır a ı gazete i yazar Re ar Keri WALİ ile e-posta ara ılığıyla sorular üzeri de görüş alış erişi yapılarak, Er il’de Türk – Kürt ilişkileri hakkı da ülakat yapıl ıştır. 18 “elâhaddi Ü i ersitesi Tarih ölü ü de öğreti göre lisi Doç. Dr. Aziz Hassa BAR)ANİ ile sorular değerle diril iş e ülakat yapıl ıştır. Duhok Ü i ersitesi, Uluslararası ilişkiler ölü ü de öğreti göre lisi Dr. Bayar Mustafa AL-DEEN ile e-posta ara ılığıyla sorular üzeri de görüş alış erişi yapıl ıştır. Koya Ü i ersitesi Türk Dili Ede iyatı ölü ü öğreti göre lisi Uz . Hasi Jasi MOHAMMED ile sorular değerle diril iş e ülakat yapıl ıştır. Işık Ü i ersitesi Er il Ka püsü, Hukuk fakültesi Deka ı Dr. Hüseyi ÇALLIKOYAK e İktisadi e İdari Bili ler Fakültesi de Öğreti Göre lisi Fatih CURA ile sorular değerle diril iş e ülakat yapıl ıştır. 19 Kürt Bölgesel Yö eti i Dışişleri Baka lığı, Türkiye Masası Şefi A düssela Reşit’e a ket soruları hakkı da ilgi erilerek Türkiye Masası da göre li Eski Peş erge Ko uta ı “ulhi Abdulmanaf Abdulhady ile sorular değerle diril iş e ülakat yapıl ıştır. KBY Ulusal Eğiti Baka lığı da göre li eski “a u a Baka lığı Da ış a ı e Gü e lik Uz a ı e “elahaddi Ü i ersitesi “iyasal Bilgiler Fakültesi de hale Öğreti göre lisi olarak göre i i i ra ede Dr. Ne det AQRAWI ile sorular değerle diril iş e ülakat yapıl ıştır. Ulaştır a Baka lığı eski Ulaştır a Ge el Müdürü Ka ura İ“MAİL ile sorular değerle diril iştir. 20 A kara’daki KDP Türkiye Te sil iliği de göre li “alar ABDULKAREM ile sorular değerle diril iştir. 21 “e a Hasta esi Er il şu esi de Dr. “a i “ELBE“T ile görüşülerek sorular değerle diril iş e ülakat yapıl ıştır. Işık Koleji Er il Şu esi Ge el Müdürü Fatih CİNGÖ) e Halkla İlişkiler Müdürü Ali AYDIN ile görüşülerek sorular hakkı da değerle dir eler yapıl ıştır. İşada ı Mustafa KILINÇAR“LAN ile sorular değerle diril iştir. “i e a ı, Oyu u e İşada ı Ga i R. ŞAWATA ile sorular değerle diril iş e ülakat yapıl ıştır. 22 Er il Türk e Listesi Me lisi Başka ı, İhsa Doğra a ı Er il Vakfı, Er il Müte elli Heyeti Üyesi e Başka Yardı ısı Mah ut ÇELEBİ ile sorular değerle dirilerek ülakat yapıl ıştır. ITC Yürüt e Üyesi e Er il Bürosu “oru lusu A ukat Aydı Maaruf “ELİM ile sorular değerle dirilerek ülakat yapıl ıştır. Türk e İşada ı A dülsettar ALBANNE ile sorular değerle dirilerek ülakat yapıl ıştır. 23 Türk e eli Der eği de göre li e ay ı za a da işada ı İ dat TER)İ ile sorular hakkı da görüş alış erişi yapıl ıştır. 89 Başkonsolosluğu24 ile anket soruları hakkında değerlendirmeler yapılarak hedeflenen çerçevede algı ölçülmesine ilişkin soruların uygunluğuna dair görüş alışverişinde bulunulmuştur. Tüm bu yapılan görüşmeler sonucunda anket formunda yer alan sorularda kimi ekleme ve çıkarmalar yapılarak ankete son hali verilmiştir. 3.3.2. Anket Formu25 Ölçek ve Sorular Anket formunda yer alan ölçek ve soruları için yapılan hazırlık aşamasından sonra toplam 11 bölüm oluşturulmuştur. Anket formundaki bölümler; “Demografik özellikler” (D)26, “Türkiye’ye genel bakış” (G), “PKK ve Kürt Halkı ile ilişkileri” (I), “Türkiye’nin bölgesel rolü” (B), “Ortadoğu’da Model ülke arayışı ve Türkiye” (M), “2003 sonrasında KBY bölgesinde demokrasi ve insan hakları” (H), “Kürdistan Bölgesel Yönetimine genel bakış ve güvenlik” (K), “Kimlik ve aidiyet algısı” (T), “KBY’de iç politika ve güvenlik” (Y), “KBY bölgesel ilişkiler, dış politika ve güvenlik” (U), “KBY’de basın ve medya” (P) başlıklarından oluşmaktadır. Bu bölümlerde dış politika ve güvenlik ekseninde Türkiye algısını ölçmek üzere hedef kitleye çeşitli sorular yöneltilmiştir. Anket formunda deneklere yöneltilen ölçek, soru ve ifadeler bulunmaktadır. Ankette yer alan çoktan seçmeli soru ve açık uçlu ve “Kesinlikle katılıyorum” ile “Kesinlikle katılmıyorum” seçenekleri arasından katılımcıların kendilerine uygun düşen şıkkı işaretleyebilecekleri likert tipi ölçek kullanılmıştır. Ölçeklerin ifadeleri hedef kitlenin kolayca anlayacağı açık bir dille yazılmıştır. Kaynak dil olarak Türkçe yazılan anket formundaki ölçekler ve soruları önce İngilizceye ardından bölgeye yapılan çalışma ziyareti sırasında KBY’de en çok konuşulan ve bölgenin resmi dili 24 Türkiye Cu huriyeti Er il Başko solosluğu da göre li ko solos ua i i Cafer AŞIK’a çalış a hakkı da Er il Başko solosu a ilgi er esi içi a ket soruları tesli edil iştir. 23 Irak Kürt Bölgesel Yö eti i de Dış Politika ve Güve lik Ekse i de Türkiye Algısı ölçül ek üzere hazırla a a ket for u u EK- ’de görebilirsiniz. 26 Para tez içi de erile D , G , I , B , M , H , K , T , Y , U e P harfleri a ket for u da yer ala ölü aşlıkları altı daki her soru u aşı a getiril ek üzere elirle e e a ket soruları ı ha gi ölü e ait olduğu u kodla ak üzere rastgele seçile harflerdir. 90 niteliğinde olan Sorani Kürtçe diline tercüme ettirilmiştir27. Böylece ölçekler ve soruların Türkçe, İngilizce ve Kürtçe dillerinde yapılması hedeflenmiştir. 3.3.3. Anket Örnekleminin Seçilmesi Araştırma evreninin örneklem seçimi için tercih edilen yöntemin belirlenmesi hususunda bir takım faktörler etkili olmuştur. Bu faktörlerden en önemlisi KBY’nin yapısı itibariyle en önemli merkezlerinin Erbil, Duhok ve Süleymaniye olmasıdır. Örneklem seçimini etkileyen diğer bir faktör bölgeler arası mesafeler ve araştırma için belirlenen zamanın kısıtlılığıdır. Örneklemin tespit edilmesinde rol alan bir diğer en önemli faktör ise KBY’nin 2003’ten bu yana halen süregelen kimi belirsizliklerden kaynaklanan muhafazakâr, güvenlik zafiyeti olan, çatışmaya açık bir yapıya sahip olmasıdır. Diğer bir faktör ise, bu çalışmanın sonuçlarının KBY halkının geleceğe dönük eğilimlerini ölçebilmesidir. Tüm bu faktörlerin değerlendirilmesinin ardından, çalışma evreninin temsil kabiliyetinin en iyi düzeyde olması için, örneklemin hedef kitlesi olarak yakın geleceğin politikacısı, işadamı ve yöneticileri olabilmeleri açısından burada yaşayan gençler ve aynı zamanda sokaktaki vatandaşın görüşlerinin de alınması amaçlanmıştır. Çalışma evreninde hedeflenen genç kitlelere ulaşılması için örneklem olarak bölgedeki üniversiteler anketin uygulanması için seçilmiştir. Ayrıca sokaktaki insana ulaşmak için ise Erbil’in merkezinde yer alan “Kayseri Pazarı” olarak bilinen kapalı çarşı merkezi örneklem olarak seçilmiştir. Duhok kenti Erbil’den sonra önemli bir merkezdir fakat uzak mesafe, zaman kısıtlılığı ve Duhok Üniversitesinde iletişim noktası olarak tespit edilen akademisyenin tavsiyesi üzerine yapılacak anketlerin uzaktan yaptırılması kararlaştırılmıştır. Süleymaniye kentinde ise iletişim noktası bulunamaması ve bağlantı kurulamaması sonucunda anketin yapılmaması yönünde karar verilmiştir. Anketin örnekleme yöntemi olarak temsil kabiliyeti ve şartlar göz önünde bulundurulduğunda, birimlerin evrenden her seferinde eşit olasılıkla seçilmesi hedeflenmesinden ötürü deneklerin evrenden rastgele seçilmesine karar 27 “ora i Kürtçesi e yapıla çe iri, Er il’de ulu a Mazi Ter ü e tarafı da Türkçe dili kay ak dil olarak alı ıp çe ril iştir. ürosu u sahi i Hasa MA)İN 91 verilmiştir. Bu yüzden anket formunun denek grubuna ulaştırılmasında basit rastgele örnekleme yöntemi tercih edilmiştir. 3.3.4. Anket Uygulanmadan Önce Yapılan İşlemler Anket formunun çalışma evreninde hedeflenen denek grubu üzerinde uygulanmasından önce birtakım süreçler izlenmiştir. Söz konusu süreçler bölgeye yönelik yapılan çalışma ziyaretleri sırasında anketin uygulanmasına yönelik ortaya çıkan gereksinimlerden yola çıkılarak yönetilmiştir. Öncelikle anket formunda yer alan ölçek ve sorulara son hali verildikten sonra bölgede anketlerin uygulanmasıyla ilgili bir yol haritası belirlenmiştir. Buna göre Selahaddin Üniversitesi (Erbil), Duhok Üniversitesi (Duhok), Koya Üniversitesi (Koya/Erbil) ve Işık Üniversitesinde (Erbil) görev yapan akademisyenlerle irtibata geçilmiş ve anketin uygulama yöntemiyle ilgili nasıl bir yol izlenmesi gerektiği konusunda görüş alışverişinde bulunulmuştur. Yapılan değerlendirmeler sonucunda KBY Ulusal Eğitim Bakanlığı diye anılan ve üniversitelerden de sorumlu olan kurumdan anketin söz konusu üniversitelerde yapılması için resmi bir izin alınması görüşü ağırlık kazanmıştır. Fakat ziyaretler sırasında yapılan ikili görüşmeler sonucunda Selahaddin Üniversitesinde resmi izne gerek kalmadan anketin uygulanması için; Sosyal Bilimler Fakültesi, İletişim Fakültesi ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi dekanlıkları izin vermişlerdir. Duhok Üniversitesi, Işık Üniversitesi ve Koya Üniversitesinin talepleri doğrultusunda anketin bu üniversitelerde yapılabilmesi için KBY Ulusal Eğitim Bakanlığına anket uygulama izni için başvurulmuştur. Yapılan başvuru sonucunda KBY Işık Üniversitesinde anket yapılması için izin vermiştir. Ayrıca Ulusal Eğitim Bakanlığının talebi doğrultusunda, KBY Dışişleri Bakanlığı bilgilendirilmiş ve Türkiye Cumhuriyeti Erbil Başkonsolosluğundan anketin söz konusu üniversitelerde uygulanması hususunda Türkiye Cumhuriyeti Başkonsolosluğunun bilgi sahibi olduğuna dair bir resmi yazı talep edilmiştir. 92 3.3.5. Anket Nerede, Kime, Nasıl Uygulanmıştır Anket formu Erbil’de, Selahaddin Üniversitesinin Sosyal Bilimler Fakültesi, İletişim Fakültesi ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde, Duhok Üniversitesinde İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde, Işık Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ve Hukuk Fakültesinde, Koya Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde öğrenim görmekte olan öğrencilere uygulanmıştır. Aynı zamanda Erbil şehir merkezinde bulunan “Kayseri Pazarı” diye bilinen kapalı çarşıdaki esnaf ve vatandaşlara uygulanmak üzere İhsan Doğramacı Erbil Vakfı Mütevelli heyeti üyesi ve başkan yardımcısı Mahmut ÇELEBİ ile yapılan ikili görüşmeler sonucunda anketin uygulanması hususunda yardımcı olma isteğini dile getirmiştir. Selahaddin Üniversitesi bünyesinde yapılan anket formlarının öğrencilere uygulanması ilgili dekanlıklardan alınan izinler doğrultusunda gerçekleştirildiğinden genel itibariyle bir zorlukla karşılaşılmamıştır. Anket formları dersler yapılırken ilgili hocaların izni alınarak son 30 – 40 dakika aralığında uygulanmıştır. Bazı sınıflarda uygulama sırasında gözetmen olarak bulunulmuştur. Bu sırada öğrencilerin anket formunu doldurmaları izlenmiş ve öğrencilerin anketleri doldururken verdikleri tepkileri gözlemlenmiştir. Selahaddin Üniversitesinde 400 anket dağıtılmış ve 242 anket formu geri toplanılmıştır. Duhok Üniversitesinde bulunan iletişim noktası akademisyenin anketi uzaktan yapma tavsiyesi ve KBY Ulusal Eğitim Bakanlığının verdiği izinde bu üniversitenin ismi bulunmaması göz önünde bulundurularak, yalnızca 50 adet anket formu kurye aracılığıyla gönderilmiş fakat geriye 10 adet anket alınmıştır. Anketin uygulanabilmesi için KBY Ulusal Eğitim Bakanlığından ısrarlı resmi yazı talebinin uygulanmak gerçekleştirilmesine üzere 250 anket istinaden hazırlanarak Işık Üniversitesi yetkililere teslim bünyesinde edilmiştir. Akademisyenler gözetiminde dağıtılan anket formları öğrenciler tarafından doldurulmuş ancak geriye 109 adet anket formu alınabilmiştir. Koya Üniversitesi yetkilileri KBY Ulusal Eğitim Bakanlığından çıkan izinde Koya Üniversitesi ismi yazmadığından anket formunun bu üniversitede uygulanmasını kabul etmemiştir. Fakat Koya Üniversitesindeki iletişim noktası Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde öğretim görevlisi Haşim MOHAMMED ile mülakat yapılmıştır. Erbil şehir 93 merkezinde bulunan “Kayseri Pazarı” diye bilinen kapalı çarşıdaki esnaf ve vatandaşlarda uygulanmak üzere Mahmut ÇELEBİ, 500 adet anket istemiş ve geriye 200 adet doldurulmuş anket teslim etmiştir. 3.3.6. Anketlerin Uygulanması Sırasında Karşılaşılan Zorluklar Anket uygulanmadan önce ve uygulanması sırasında KBY Ulusal Eğitim Bakanlığından alınacak resmi izinler için sancılı bir başvuru süreci gerçekleşmiştir. Resmi izin için başvuru süreci iki aşamadan oluşmuştur. Bunlardan ilkinde KBY Ulusal Eğitim Bakanlığı, Kültürel İşler Dairesine yönlendirilen izin başvurusu başta sıcak karşılanmamış ve böylesi bir anketin üniversitelerde yapılması için yazıl izin verilmesinin söz konusu olmadığı ifade edilmiştir. Fakat Duhok Üniversitesi, Koya Üniversitesi ve Işık Üniversitesinin ısrarlı resmi yazılı izin talebi doğrultusunda KBY Ulusal Eğitim Bakanlığına tekrar başvuru yapmak icap etmiştir. İkinci başvuru yapılmadan hemen önce KBY Ulusal Eğitim Bakanlığında resmi görevini icra eden ve aynı zamanda Selahaddin Üniversitesinde Öğretim Görevlisi olan Dr. Necdet AQRAWI ile mülakat yapılmıştır. Mülakat sırasında, anketin uygulanması için gereken resmi izinler ile ilgili durum kendisine arz edilmiş ve böylece Işık Üniversitesinde anket yapılması için talep edilen resmi yazılı izin (EK-2) alınmıştır28. KBY Ulusal Eğitim Bakanlığından alınan ve Işık Üniversitesinde anket uygulanması için gereken resmi izin yazısı Işık Üniversitesine teslim edilmiştir. Üniversitesi yönetiminin görüşü doğrultusunda her anket formu için birer resmi izin yazısı örneği çoğaltılarak anket formlarının giriş sayfasına eklenmiştir. Anketin uygulamaya geçilmesinden önce karşılaşılan bir diğer güçlük ile Türkiye Cumhuriyeti Erbil Başkonsolosluğunda karşılaşılmıştır. KBY Ulusal Eğitim Dairesi v KBY Dışişleri Bakanlığı, anketin uygulanması için, ilk başta Türkiye Cumhuriyeti Erbil Başkonsolosluğundan bu araştırma ve anket çalışmasıyla ilgili bilgi sahibi olduklarına dair bir resmi yazı istemiştir. Başkonsolosluğa yapılan başvuru sonucunda Başkonsolosluktan böyle bir resmi yazı formatı olmadığından buna benzer bir yazı veremeyecekleri sözlü olarak ifade edilmiştir. Ayrıca görüşülen 28 EK- : Işık Ü i ersitesi de a keti uygula re i yazılı izi . ası içi KBY Ulusal Eğiti Baka lığı tarafı da erile 94 konsolos muavini bu bölgede benzer akademik ve araştırma çalışmaların Türkiye’den gelen akademisyen ve gazeteciler tarafından yapıldığını ve kendilerine gelen bu ve benzeri taleplere cevap vermelerinin söz konusu olmadığını dile getirmiştir. Başkonsolosluğa tez çalışmasıyla ilgili evraklar gösterilmiş ve izin talebi ısrarla dile getirilmiş fakat sonuçsuz kalmıştır. Hâlbuki anlaşılan o dur ki KBY yetkililerine iletilen ilk resmi izin talebinden sonra, Kürt yetkililerinin Erbil Başkonsolosluğundan istedikleri gayr-ı resmi formatlı bilgi yazısı Türkiye Cumhuriyeti Başkonsolosluğu tarafından verilseydi Duhok Üniversitesi ve Koya Üniversitesi için izinlerin çıkması beklenmekteydi. Çünkü KBY Ulusal Eğitim Bakanlığındaki yetkililerin ilk başta anketin uygulanması hususunda verdikleri tepki gayet olumlu olup, iletişim noktası olmayan Süleymaniye Üniversitesi gibi diğer üniversitelere kendileri anket formunu ulaştırmayı teklif etmişlerdir. Ancak Erbil Başkonsolosluğundan ankete ve araştırma konusuna dair bilgi sahibi olduklarını belirten resmi yazı verilmediğinden KBY yetkililerinin araştırma konusu ve ankete yönelik tutumu da bir anda değişmiştir. Anketin uygulanması planlanan Selahaddin Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Hukuk Fakültesi Dekanı ile yapılan görüşmenin olumsuz sonuçlanması karşılaşılan diğer sorunlardan biri olmuştur. Hukuk dekanı ile yapılan ikili görüşmede anket formunun içerdiği ölçek ve soruların hassas konulara ele aldığı, Siyaset Bilimi ve Hukuk Fakültesi öğrencilerinin politik görüşlere karşı alıngan ve aşırı duyarlı davranabilecekleri belirtilmiştir. Anket formunun özellikle, PKK ve Kürt halkını ilgilendiren kısımlarının hassas konuların en başında geldiğini belirterek, sadece Siyaset Bilimi ve Hukuk Fakültesinde bölgedeki PKK Kamplarından (özellikle Zaho Kampı) gelerek çalışmakta olan 6 – 7 kişi olduğunu ifade etmiştir. Bu yüzden anketin formunun resmi izin olsa dahi kendi fakültesinde uygulatamayacağını belirtmiş bunun yerine kendisiyle bir mülakat yapılmasını önermiştir (Feyzullah, 2012). KBY Ulusal Eğitim Bakanlığının resmi yazılı izin vermemesinin ardından Duhok ve Koya Üniversitelerinde de uygulanması planlanan anketler hususunda üniversite yetkilileri olumsuz tavır takınmış ve Koya Üniversitesinde anket uygulanamamış ve Duhok’ta kurye aracılığıyla uygulanan anket formunun uygulama 95 yöntemi konusunda bir takım soru işaretleri de bulunmaktadır. Sonuç olarak toplamda 561 adet anketin değerlendirmeye alınmasına karar verilmiştir ve istatistiki analizler yapılmak üzere veriler SPSS programına girilmiştir. 3.4. VERİLERİN ANALİZİ Anketler tamamen uygulandıktan sonra, her formda yer alan ölçek ve soruların SPSS programına girilmesi için her anket formuna 1’den 561’e kadar birer sayı verilmiştir. Böylece doldurulan her anketin bir kimliği oluşturulmuştur. Her ankette yer alan veriler SPSS programında değerlendirilmek üzere, programa tek tek girilmiştir. Anketin analizi yapılırken araştırmanın bağımsız değişkeni olarak demografik özellikler kısmında yer alan etnisite ve dine göre kimlik ve aidiyet duygusunu ifade eden D5-D6 numaralı sorular tercih edilmiştir. Veriler analiz edilirken bağımlı değişken olarak belirlenen sorular aşağıda bulunmaktadır;            G.1. Türkiye İslam ve Demokrasi anlayışının birlikte uyum içinde olduğu başarılı bir örnektir G.3. Türkiye'nin Güneydoğu bölgesinde süregelen bir Kürt Sorunu vardır I.1. Abdullah Öcalan Kürt Hakları savunucusu/temsilcisidir I.3. PKK Kürt Haklarının savunucusu/temsilcisidir I.4. PKK Kürdistan Bölgesel Yönetimindeki Kürt vatandaşların haklarının savunucusu/temsilcisidir I.5. PKK bir terör örgütü müdür? B.1. Türkiye ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi stratejik partnerdir B.2. Türkiye ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi askeri müttefiktir B.3. Türkiye ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi dosttur B.4. Türkiye Kürdistan Bölgesel Yönetimi ilişkileri güvenilmez komşuluk ilişkisi vardır B.6. Türkiye son yıllarda Ortadoğu siyasetinde etkin bir rol oynamaktadır 96                   B.8. Ortadoğu bölgesindeki ülkeler arasında Avrupa Birliğine benzer bir uluslararası yapılanma oluşturulabilir B.9. Arap baharıyla birlikte Libya'da ortaya çıkan karışıklıklarda Türkiye'nin başarılı tutumu göze çarpmaktadır B.10. Türkiye'nin Filistin meselesine karşı tavrını başarılı buluyorum B.11. Türkiye'de ideal Laik-İslami yaşam modeli vardır B.12. Kürdistan Bölgesel Yönetimindeki Türk Şirketlerinin faaliyetlerini olumludur B.13. Türkiye'de yaşamak isterim B.14. Türkiye Ortadoğu için model ülke olabilir M.6. Müslüman ve İslami geçmişi (Türkiye’nin Model Ülke olabilmesi için sebepler) M.7. Sahip olduğu serbest piyasa ekonomisi (Türkiye’nin Model Ülke olabilmesi için sebepler) M.8. Sahip olduğu Demokratik-Laik rejimi (Türkiye’nin Model Ülke olabilmesi için sebepler) M.9. Güçlü ticari ve ekonomik altyapısı (Türkiye’nin Model Ülke olabilmesi için sebepler) M.10. Dış politika vizyonu (Komşularla Sıfır Sorun) (Türkiye’nin Model Ülke olabilmesi için sebepler) M.11. Filistin meselesi ve Müslümanlara karşı olumlu tavrı (Türkiye’nin Model Ülke olabilmesi için sebepler) M.12. Türkiye bölgedeki bu gibi faaliyetlere devam etmelidir M.13. Demokratik çözüm yolları Türkiye'de Kürt sorununa son vermekte başarılı bir yöntem olacaktır M.14. Türkiye ve PKK açısından Kürt sorununun çözümünde silahlı mücadele kaçınılmazdır M.15. Türkiye'nin Kürdistan Bölgesel Yönetiminin kuzeyine yönelik bu gibi askeri harekâtları meşrudur M.16. Türkiye'nin bölgeye yönelik bu gibi askeri harekâtları bölgede yaşayan sivil halka zarar vermektedir 97              K.1. Kürdistan Bölgesel Yönetiminin de içinde bulunduğu bağımsız bir Kürdistan devleti kurulmalıdır K.5. Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Türkiye arasındaki ilişkiler yakın gelecekte olumlu etkilenecektir T.13. Aşağıdakilerden hangisi size göre potansiyel düşman veya rakip olarak tanımlanabilir Y.1. Lütfen bölgenizde dost olarak tabir ettiğiniz iki ülkeyi seçiniz Y.2. Lütfen bölgenizde düşman olarak tabir ettiğiniz iki ülkeyi seçiniz Y.4. Siyasi, ekonomik ve güvenlik açısından en çok güvendiğiniz komşu ülkeniz hangisidir U.1. Dünyada sadece bir tane süper güç olsaydı, aşağıdaki ülkelerden hangisinin süper güç olmasını isterdiniz? U.2. En çok hangi dünya liderini kendinize yakın buluyorsunuz (Ülkeniz liderleri haricinde)? U.3. Eğer aşağıdaki ülkelerden sadece birinde yaşamanız gerekse hangisinde yaşamayı tercih ederdiniz? U.4. Eğer aşağıdaki Ortadoğu ülkelerinden sadece birinde yaşamanız gerekse hangisinde yaşamayı tercih ederdiniz? U.5. Yurtdışında tatil yapmak isteseniz hangi ülkeyi tercih ederdiniz? U.6. Türkiye'ye seyahat etmek istediğinizde karşınıza çıkan sorunlar nelerdir? P.3. Türk TV programlarını ve TV kanallarını izliyor musunuz? Yapılan analizler sonucunda katılımcıların etnik ve dini kimliklerine göre yukarıdaki bağımsız değişkenler olarak belirlenen sorulara verdikleri yanıtlar arasında farklılık olup olmadığı ortaya konulmuştur. Böylece bölgede yaşayan Sünni Müslümanların, Kürtlerin ve Türkmenlerin görüşleri yapılan anket sonucunda meydana çıkarılmıştır. SPSS programı aracılığıyla öncelikle anketlerin sahip olduğu demografik portreyi ortaya çıkarmak için “frekans testi” yapılmıştır. Ardından katılımcıların etnik ve dini kimliğine göre bağımsız değişkenlere verdikleri yanıtlar arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ortaya koyan H1 ve H0 hipotezleri kurulmuştur. SPSS analizi olarak “Ki-kare testi” yapılmış 98 hipotezlerin geçerliliğini test etmek için α=0,05 istatistiki anlamlılık düzeyine göre H1 ve H0 hipotezleri kabul veya reddedilmiştir. Aynı zamanda bağımsız değişkenin farklılık göstermesi halinde bu farklılığın yönünü anlamak üzere ki-kare testi sonucunda elde edilen “pearson ki-kare” χ değeri hesaplanmıştır. Anketin ilk 2 bölümünde yer alan demografi kısmındaki sorular ankete katılan deneklere ilişkin bir portrenin ortaya konulmasını sağlamıştır. Demografi soruları değerlendirirlerken frekans testi sonuçları göz önünde bulundurulmuştur. 3.5. DEMOGRAFİK VERİLER Anket Formunda araştırma evreninin profilini ortaya çıkarmak için demografik özellikler bölümünde yer alan D1, D2, D3, D4, D5, D5, D7, D8, D9, D10, D11, D12, D13, D14 soruları denek grubuna yöneltilmiştir. 561 anket değerlendirmeye alınmıştır. Demografi kısmındaki sorulara frekans testi yapılmıştır. Yapılan değerlendirmeler sonucunda ankete katılanların 318’i (%67,4) erkek ve 179’u (%31,9) kadın olduğu tespit edilmiştir, katılımcılar arasından 4 kişi bu soruya herhangi bir yanıt vermemiştir. Anket uygulanırken 15-25 yaş ile 56 ve üzeri yaş grubu arasındakiler hedef alınmıştır. Anketlerin büyük bir kısmı üniversitelerde yapıldığından 15-25 yaş grubu arasındaki gençler 362 kişiyle (%64,5) en büyük kitleyi oluşturmaktadır. 26-35 yaş gurubu arasında 130 kişi(%23,2), 36-45 yaş grubu arasında 23 kişi (%4,1), 46-55 yaş grubu arasında 11 kişi (%2) ve 56 yaş ve üzerinde 7 kişi (%1,2) bulunmaktadır. 28 kişi (%5) ise bu yaş gruplarını belirten bu soruya yanıt vermemeyi tercih etmişlerdir. İnsanların sosyo-kültürel yaşam düzeylerinin bir göstergesi niteliğinde olan aylık gelir düzeyi de demografi kısmında katılımcılara soru olarak yöneltilmiştir. Katılımcıların verdiği cevaplara göre elde edilen verilerde ortalama aylık gelir düzeyinin genel olarak 0 $ ila 1000 $ arasında değiştiği gözlemlenmektedir (katılımcıların yaklaşık %45,6’sı). Fakat bununla birlikte, katılımcılardan 263 kişinin (%46,9’u) bu soruya yanıt vermemeyi tercih ettiğini de göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Nitekim katılımcıların yüksek oranda bu soruyu es geçmelerinin neden kaynaklandığı bilinmemektedir. Fakat bölgede yapılan gözlemler sırasında halk arasındaki ekonomik farklılığın değişkenlik gösterdiği göze çarpmaktadır. 99 Yönetim, devlette geniş iş imkânları, çocuk yardımı, araçlar için yakıt yardımı vb. gibi kimi sosyal politikalarla bu ekonomik farkı tazmin etmektedir. Anketin uygulandığı örneklemdeki katılımcılara etnik ve dini anlamda kendilerini nasıl ifade ettiklerini öğrenmek üzere soru yöneltilmiştir. Kimlik algısına yönelik sorulan bu soru etnisite eksenli olarak bölgede yaşayan bir portresini çıkartmak faydalı olmuştur. Buna göre, KBY’de yaşayıp ankete katılanlar arasından; 266 kişi (%47,4) kendini Türkmen olarak tanımlarken 223 kişi (%39,8) ise Kürt olarak ifade etmiştir. Aynı zamanda 52 kişi (%9,3) ise Güney Kürdistan coğrafyasında yaşayan Kürtler arasında bir alt kimlik olan Soraniliği kullanmayı kendilerini tanımlamak için tercih etmişlerdir. Yukarıdaki tanımlamaların dışında katılımcılar tarafından tercih edilen kimlik tanımlamaları tablo 5.1’de gösterilmiştir. Tablo 5.1: Kimlik Frekans % D.5. Kimlik 1. Arap 2 0,4 2. Badini 4 0,7 3. Dini Kimlik 6 1,1 4. Keldani 2 0,4 5. Kürt 223 39,8 6. Sorani 52 9,3 7. Türkmen 266 47,4 8. Diğer 3 0,5 Geçerli Yanıt 558 99,5 Geçersiz Yanıt 3 0,5 Genel Toplam 561 100 Kaynak: Yazar tarafından oluşturulmuştur. Katılımcılara dini kimliklerinin ne olduğu yönünde bir soru yöneltilmiştir. Bu soruya verilen cevaplara göre katılımcılardan 544 kişi (%99,8) Müslüman ve 15 kişi (%2,7) ise Hristiyanlardan oluşurken 1 kişi (%0,2) Ateist yanıtını vermiş 1 kişi ise bu soruya cevap vermemiştir. Hristiyan katılımcıların Erbil kentinin Ainkawa olarak anılan Hristiyanların yaşadığı bölgesinde yaşadığı bilinmekle birlikte, Hristiyanlar ve Müslümanların Üniversite yaşamında ortak bir sosyal yaşam alanı paylaştıklarını gösterir bir resim meydana çıkmıştır. 100 Özellikle Türkiye ile ilişkiler bakımından KBY bölgesindeki Müslümanların hangi mezhebe mensup oldukları önem arz etmektedir. Bu yüzden bu bölgedeki Müslümanların daha çok hangi mezhebe mensup olduklarını tespit etmek amacıyla yalnızca Müslüman katılımcıların cevap vermesi için demografi bölümünde katılımcılara mezhepleri sorulmuştur. Katılımcılardan 523 kişi (%93,2) Sünni olduğunu belirtirken 4 kişi (%0,7) Şii mezhebine mensup olduklarını ifade etmiştir. Diğer mezheplere mensup olduğunu beyan eden 6 kişilik (%1,1) bir dilim bulunmaktayken, 28 kişilik (%5) bir grup ise bu soruya cevap vermemeyi tercih etmiştir. Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayanların din ve mezheplerine ilişkin yapılan analizler bu bölgede yaşayan Kürt ve Türkmenlerin %95,4’lük kısmının yani ankete katılanlar arasından 535 kişinin Müslüman ve Sünni oldukları ortaya çıkmaktadır. KBY’yi de içine alan bu coğrafyada yaşayan Kürtlerin özellikle dil-lehçe bakımından birbirinden farklılıkları olduğu ve hatta bu farklılıkların da Kürtler arasında birer alt kimlik unsuru olduğu bilinmektedir. Bu bölgede yaşayan Kürtlerin kendi aralarında konuştukları dil ve lehçelerin bu denli küçük bir coğrafyada yaşayan Kürtler arasında bu kadar farklı Kürdi lisana ayrılması Kürt unsurlarının Kürtlük çatısı altında bir ulus oluşturması bakımından kimi eleştirileri de beraberinde getirmektedir. Bu bağlamda, bölgede konuşulan farklı Kürdi lisanları ortaya koymak için katılımcılara aileleri arasında konuştukları birincil dil-lehçe sorulmuştur. Nitekim özellikle Kürt menşeli katılımcılar kullandıkları dil-lehçe bakımından29 bu soruya çeşitli yanıtlar vererek bölgedeki Kürdi lisanın çeşitliliğini gözler önüne sermişlerdir. Aşağıda yer alan tablo 5.2, KBY’de yaşayan katılımcıların aileleri arasında en çok konuştukları dilleri göstermektedir. 29 Kürdi lisa ı altı da ölgede ko uşula dil-lehçeleri Badi i, He ra i, Kur a i e “ora i olarak tespit edil iş e de ografi kıs ı da katılı ılara soru u altı daki seçe eklerde yö eltil iştir. 101 Tablo 5.2: Aile Arasında Kullanılan Diller Frekans % D.8. Aile arasında kullanılan dil 1. Arapça 5 0,9 2. Badini 16 2,9 3. Hewrami 1 0,2 4. Kurmanci 16 2,9 5. Sorani 275 49,0 6. Türkmence 242 43,1 7. Diğer 3 0,5 Geçerli Yanıt 558 99,5 Geçersiz Yanıt 3 0,5 Genel Toplam 561 100 Kaynak: Yazar tarafından oluşturulmuştur. Anketlerin büyük bir bölümü üniversitelerde yapıldığından toplam 415 kişinin (%74) lisans ve lisansüstü eğitim aldığı görülmektedir. 73 kişi (%13) Ortaöğretim mezunu iken 69 kişi (%12,3) ise okuma yazma bilip ilköğretim düzeyinde eğitim aldıklarını ifade etmişlerdir. 4 kişi (%0,7) bu soruya herhangi bir yanıt vermemiştir. Ayrıca katılımcıların lisans veya lisansüstü eğitim için tercih ve devam ettikleri alanlar arasında 267 kişi (%47,6) sosyal bilimler, 128 kişi (%22,8) fen bilimleri, 35 kişi (%6,2) güzel sanatlar, 70 kişi (%12,5) ise siyasal bilimler bulunmaktadır. KBY’de yaşayanların sosyal ve ekonomik yaşamlarına ilişkin bilgi vermesi açısından işsizlik ve eğitime verilen öneme dair bazı bilgiler elde edilmesi hedeflenmiştir. Bu bakımdan Katılımcıların sektörel iş durumu hakkında bilgi almak üzere işsizlik ve sektörel iş durumlarına dair soru yöneltilmiştir. Katılımcılara çalıştıkları sektörü ya da öğrenci ise söz konusu durumlarını ifade etme olanağı sağlanmıştır. Buna göre katılımcılardan 349 kişi (62,2) kendisini öğrenci olarak belirtmiştir. Bu yanıtın alınmasında anketin büyük kısmının Üniversiteler de yapılmasının doğrudan etkisi bulunmaktadır. 111 kişi (%19,8) özel sektörde çalışırken, 81 kişi (%14,4) kamu sektöründe çalıştığını ifade etmiştir. Yalnızca 15 kişilik (%2) bir dilim kendisini işsiz olarak tanımlamıştır. KBY’de uygulanan anketin yapıldığı örneklemde bulunanların nerelerden katıldığına dair bir resim ortaya koyabilmek için Anket katılımcılarına Irak’ın hangi 102 bölgesinden geldikleri sorusu yöneltilmiştir. 500 kişi (%89,1) Erbil’den ankete katıldığını beyan etmiştir. 20 kişi (%3,6) Süleymaniye bölgesinden katılmıştır. 13 kişi (%2,3) Kerkük bölgesinden katıldığını belirtmiştir. 10 kişi (%1,8) Duhok kentinden katıldığını ifade ederken, 4 kişi (%0,7) Bağdat ve 3 kişi (%0,5) Musul’dan ankete katılmıştır. Diğer bölgelerden yalnızca 3 kişi (%0,5) ankette yer almıştır. Irak’ın komşusu ülkelerden ve özellikle de Türkiye’den Irak Kürt Bölgesel Yönetimine giderek yaşamına geçici veya sürekli biçimde devam eden kimselerin bulunduğu bilinmektedir. Türkiye’de yaşayan Kürt menşeli genç nüfusun bir kısmı yasal veya yasal olmayan yollarla bu bölgeye geçişler yapmaktadır. KBY’de yaşamına devam eden fakat orijinde buralı olmayan vatandaşların neden bu bölgede yaşamayı tercih ettiklerini ortaya çıkarmaya yönelik anket katılımcılarına soru yöneltilmiştir. Bu vesileyle özellikle KBY’de eğitim dilinin Kürtçe (Sorani) olmasının dışardan bölgeye yapılan göçe ne denli bir etkisinin olduğu gözlemlenmek istenmiştir. Katılımcılardan Iraklı olmayanlara neden bu bölgede bulundukları sorulmuştur. Bu soruya yalnızca 64 kişi (%11,4) yanıt vermiştir. 497 kişi (%88,6) bu soruya herhangi bir yanıt vermemiştir. Geçerli yanıt veren katılımcılar arasından 18 kişi (%3,2) akrabalık ilişkilerini tercih ettiğinden dolayı Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunduğunu belirtmiştir. 12 kişi (%2,1) Kürtçe eğitim dilinin KBY’de bulunma sebebi olduğunu ifade etmiştir. 5 kişi (%0,9) ekonomik nedenlerden dolayı KBY’de bulunduğunu belirtirken 29 kişi (%5,2) ise diğer nedenler seçeneğini işaretlemiştir. KBY’deki yaşamın birçok alanında bölgede yüksek nüfuza sahip olan çok çeşitli aşiretlerin büyük bir etkisi olduğu bilinmektedir. Etnik veya dini kimliğe bakılmaksızın her camia veya grubun kendine özgü yapısı olan bir aşireti bulunabilmektedir. Bu aşiretler sosyal, siyasi, ekonomik veya diğer birçok alanda hayatı etkileyebilmekte ve insanların yaşam biçimini oluşturabilmektedir. Hatta devlet yönetimi, eğitim ve bürokrasi de dahi aşiretlerin etkisi gözlemlenebilmektedir. Barzani ve Talabani aileleri bölgedeki muhafazakâr aşiret yapılanmasına gösterebilecek örneklerden sadece öne çıkanlarıdır. KBY’de yaşayan halkın mensubu olduğu aşiretlerden en güçlüleri veya en zenginleri de bunlar olmadığı gibi en bilinenlerinden ve etkililerinden bazıları Doski, Berwari, Sindi, Rikani, Zebari, Goran, Herki, Surçi, Caf, Hamavand, Dizayi, Barzani, Hoşnav’dır (ORSAM, 2011: 103 8). Fakat yine de bu abartılı gibi gözüken aşiret merkezli yapı dışardan tamamen kapalı bir topluma yol açıyormuşçasına yorumlanmamalıdır. KBY’deki toplumunun önemli bir faktörü olan aşiret merkezli bu yapı liberal bir bakış açısına da kapalı değildir. Aşağıda görülen tablo 5.3’te anket katılımcıları mensup oldukları aşiretler ayrıntılı biçimde belirtmişlerdir. Yalnızca 99 kişilik (%17,6) bir dilim hiçbir aşirete mensup olmadığı beyan etmiştir. Bunun dışındakiler etnik veya dini unsurlar çerçevesinde bağlı oldukları aşireti beyan etmekte beis görmemişlerdir. Tablo 5.3: Bağlı Olduğunuz Aşiret Frekans % D.14. Herhangi bir aşirete bağlı mısınız? 1. Arap 4 0,7 2. Ezidi 1 0,2 3. Hristiyan 3 0,5 4. Kürt 269 48,0 5. Türkmen 161 28,7 6. Hiçbiri 99 17,6 Geçerli Yanıt 537 95,7 Geçersiz Yanıt 24 4,3 Genel Toplam 561 100 Kaynak: Yazar tarafından oluşturulmuştur. 3.6. FARK TESTLERİ Anket sonuçlarını değerlendirmek üzere iki ilişki arasında anlamlı bir fark olup olmadığı göstermek üzere yapılan testlerdir. Bu çalışmada Türkiye ve KBY arasındaki ilişkiler etnik ve dini unsurlar göz önünde bulundurularak değerlendirilmiştir. Fark testleri yapılmadan önce veri setinde bir takım düzenlemeler yapılmıştır. Ankette bulunan ölçeklerin yanıt kısmında yer alan ve beş ayrı ifadeyi betimleyen “fikrim yok”, “katılmıyorum”, “kesinlikle katılmıyorum”, ibareleri kendi aralarında birleştirilmiştir ve düzenlenmiştir. Anket analiz edilirken sonuçlarda katılımcıların ankette bulunan Türkiye ile ilgili dış politika ve güvenlik konularını ilgilendiren konulara katılıp katılmadıklarını tespit etmek hedeflenmiştir. Buradan yola çıkılarak, “tamamen katılıyorum” ve “katılıyorum” ifadeleri “katılıyorum” olarak ele alınmıştır. “Fikrim yok” yanıtı kayıp veri olarak değerlendirilmiştir. “Katılmıyorum” ve “kesinlikle katılmıyorum” ifadeleri “katılmıyorum” olarak ele 104 alınmıştır. Böylece verilerin analizinde ortaya çıkacak karmaşa giderilmiş ve etnik ve dini kimliğe göre algı ölçümü sonuçlarının “katılıyorum” ve “katılmıyorum” minvalinde elde edilmesi mümkün olmuştur. Ankette bulunan kayıp veriler değerlendirmeye alınmamıştır. Analizler katılımcıların verdiği geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Katılımcıların ankette yer alan soru ve ölçeklere verdikleri yanıtlar analiz edilirken etnik ve dini kimliklerine göre “H0” ve “H1” hipotezleri kurulmuştur. Bu hipotezler KBY’de bulunan Kürt, Türkmen, Arap, Sorani, Badini, Hewrami gibi etnik unsurların ölçeklere yanıt verirken ne kadar farklı görüşlere sahip olduklarını ifade etmektedir. Hipotezlerin kabul edilmesi şartı α=0,05 anlamlılık düzeyine bağlanmıştır. Buna göre; α <0,05 olduğunda H0 hipotezi reddedilir α ≥0,05 olduğunda H0 hipotezi kabul edilir Etnik ve dini kimliklere göre veriler analiz edilmeden önce veri setinde bir takım düzenlemeler yapılmıştır. Öncelikle bu çalışmada etnik kimlik olarak belirlenen hedef kitle KBY’de yaşayan Kürtler ve Türkmenlerdir. Hedef kitlenin kimlik algısı D5 sorusunda ifade edilmektedir. Kürt Bölgesel Yönetiminde Kürt kimliği Sorani, Badini, Hewrami, Kurmanci, Zazaki gibi birçok alt kimliği kapsayan bir üst kimliktir. Bu yüzden katılımcıların kendini nasıl tanımladıklarını belirttikleri D5 sorusu altındaki yanıtlardan Sorani, Badini, Hewrami, Kurmanci, Zazaki seçenekleri Kürt üst kimliği altında birleştirilmiştir. Dini kimlik algısı ise D6 sorusunda katılımcılara yöneltilmiştir. Yapılan frekans testi sonucunda demografik verilerde de açıkça görüldüğü üzere Kürt Bölgesel Yönetimi’nde yaşayanların %95,4’ünün Müslüman ve Sünni oldukları ortaya çıkmıştır. B verilere göre frekans testi sonuçları KBY’de yaşayanların dini kimliklerine Türkiye algısının da portresini çizmektedir. Fark testlerinden Ki-kare testi uygulanmıştır. Ki-kare testi anket formundaki ölçeklerde yer alan ifadelerin beklenen frekanslar ile arasındaki farkın istatistik olarak anlamlı olup olmadığını anlamak için yapılan bir testtir (Güngör ve Bulut, 2008: 84). Buna göre test sonucunda ortaya çıkan “α” frekans değerinin “0,05” 105 sayısından büyük ya da küçük olması, “H0” ve “H1” hipotezlerinin kabul edilip edilmediğini göstereceği fark testleri altında daha öncede belirtilmiştir. İfadeler ve frekanslar arasındaki ilişkilerin ölçümünde istatistiki olarak ortaya çıkan farkın yönünü ortaya koymak için ise ki-kare testi sonucunda elde edilen “pearson ki-kare” (χ ) değeri ise ilişkinin yönünü belirlemeyi sağlayacaktır. Buna göre istatistiki 2 analizler yapılıp sonuçlar değerlendirilirken aşağıdaki yöntem izlenecektir; Etnik kimliğe göre katılımcıların algılarını ifade eden hipotezlerin kabul edilip reddedilmesi bakımından; α <0,05 olduğunda H0 hipotezi reddedilir α ≥0,05 olduğunda H0 hipotezi kabul edilir Hipotezin kabul veya ret edilmesi halinde ilişkinin farklılık yönünü yani etnik unsurların hipotezde belirtilen ifadeye katılıp katılmadıklarını açıklamak üzere ise χ 2 değerinden faydalanılacaktır. Ki-kare testiyle dış politika ve güvenlik ekseninde Türkiye algısını ölçmek için analiz edilenler arasında G1-G3, I1-I3-I4-I5, B1-B2-B3-B4-B6-B8-B9-B10B11-B12-B13-B14, M6-M7-M8-M9-M10-M11-M12-M13-M14-M15-M16, K1-K5 ölçekleri bulunmaktadır. Test yapılırken demografi kısmında yer alan etnik ve dini unsurlar bağımsız değişkenler olarak belirlenmiştir. Yukarıdaki ölçekler Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurlara göre değerlendirilmiştir. Analizler sonucunda etnik kimliğe göre ilişkilerinde anlamlı bir farkı olup olmadığını ortaya çıkarmak hedeflenmiştir. İki değişken arasındaki ilişkinin anlamlı olup olmadığı bağımlı değişkenin bağımsız değişken üzerindeki etkisine göre ölçülür. Yapılan ölçek değerlendirmelerinden elde edilen sonuçlar ve ölçeklere ait “H0” ve “H1” hipotezlerinin akıbetleri aşağıdaki gibidir. 106 G.1. Türkiye İslam ve Demokrasi anlayışının birlikte uyum içinde olduğu başarılı bir örnektir Yukarıdaki ifade, katılımcıların etnik ve dini unsurlara göre Türkiye’de uyum içinde bulunan İslam ve demokrasi anlayışına yönelik bakış açılarını ortaya çıkarmak hedeflenmiştir. Dini unsurlar göz önünde bulundurularak yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 407 kişinin verdiği geçerli yanıtlar esas alınmıştır ve kayıp değerler göz ardı edilmiştir. Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır. Buna göre yapılan analizler KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlardan 329 kişinin (%80,8) Türkiye’nin İslam ve demokrasi anlayışının uyum içinde olduğu başarılı bir ülke olduğunu ifade etmişlerdir. G.1. sorusuna yanıt veren Sünni Müslümanlardan 78 kişi (%19,2) bu görüşe katılmadığını beyan etmiştir. Etnik unsurlara göre yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 400 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlara göre G.1. ölçeği değerlendirilirken H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur. Etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir; H0: Türkiye İslam ve Demokrasi anlayışının birlikte uyum içinde olduğu başarılı bir örnektir görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermemektedir. H1: Türkiye İslam ve Demokrasi anlayışının birlikte uyum içinde olduğu başarılı bir örnektir görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermektedir. Yapılan ki-kare testine göre α=0,000 sonucu elde edilmiştir. Buna göre α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1 hipotezi kabul edilmiştir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucu elde edilen pearson ki-kare değeri olarak χ2 =156,379a sonucu elde edilmiştir. G.1. ifadesine etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu tespit edilmiştir. Mevcut veriler Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurların Türkiye’deki İslam ve demokrasi arasında uyumun başarılı olduğu ile ilgili olarak birbirinden farklı düşünmektedirler. Analizlere göre Türkmenlerin hepsi G.1. ifadesi katılmaktayken, Kürtler bu ifadeye %49,3 oranında katılıp %50,7 oranında katılmamaktadırlar. 107 Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan Sünni Müslümanlar G.1. ifadesine %80 oranında katıldıklarını beyan etseler de, etnik açıdan yapılan değerlendirmede Türkmenlerin ve Kürtlerin konuya ilişkin fikirleri arasında bir takım farklılıklar bulunduğu ortaya çıkmaktadır. G.3. Türkiye’nin Güneydoğusunda Kürt Sorunu var mıdır? G.3. ölçeğinde katılımcılara Türkiye’deki Kürt sorunu ile ilgili görüşleri sorulmuştur. Frekans testi ile dini unsurların Kürt sorununa ilişkin görüşü alınmıştır. Ki-kare testiyle ise etnik unsurların Türkiye’de Kürt sorunu olup olmadığına ilişkin görüşleri alınmış ve Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan Türkmenlerin ve Kürtlerin konuya yaklaşımları ortaya konmuştur. Dini unsurlar göz önünde bulundurularak yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 465 kişi geçerli yanıt vermiştir. Değerlendirme yapılırken geçersiz yanıtlar göz önünde bulundurulmuştur. Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır. Yapılan frekans testine göre KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlardan 240 kişi (%51,6) Türkiye’de Kürt sorunu olduğu görüşüne katılmaktadırlar. G.3. sorusuna yanıt veren Sünni Müslümanlardan 225 kişi (%48,4) ise Türkiye’de Kürt sorunu olduğu görüşüne katılmamaktadırlar. Türkiye’deki Kürt sorununa ilişkin Etnik unsurların görüşleri de analiz edilmiştir. Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan Kürtler ve Türkmenlerin konuya yaklaşımları ki-kare testi sonuçlarıyla değerlendirilmiştir. Yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 457 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlara göre G.1. ölçeği değerlendirilirken H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir; H0: Türkiye’de Kürt sorunu vardır görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermemektedir. H1: Türkiye’de Kürt sorunu vardır görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermektedir. 108 Ki-kare testi sonucuna göre α=0,000 olarak bulunmuştur. Buna göre α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1 hipotezi kabul edilmiştir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucu elde edilen pearson ki-kare değeri χ2 =308,797a olarak tespit edilmiştir. Türkiye’de Kürt sorunu olup olmadığını ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu tespit edilmiştir. Etnik unsurlara göre yapılan değerlendirmelerden elde edilen sonuçlar, Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurların Türkiye’deki Kürt sorunu ile ilgili olarak birbirinden farklı düşündüklerini göstermektedirler. Analizlere göre Türkmenlerin %11,3’lük kesimi Türkiye’de Kürt olduğu görüşüne katılırken, geri kalan %88,7’lik kesim ise Türkiye’de Kürt sorunu olduğu görüşüne katılmamaktadır. Aynı durum Kürtler bakımından değerlendirildiğinde, KBY’de yaşayan Kürtlerin %93,6’sı Türkiye’de Kürt sorunu olduğu görüşüne katılmakta olup, %6,4’lük bir kesim Türkiye’de Kürt sorunu olduğu görüşüne katılmamaktadırlar. Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan Sünni Müslümanların yarısı Türkiye’de bir Kürt sorunu olduğu görüşüne katılırken diğer yarısı ise bu görüşe katılmamaktadır. Ölçek etnik bakımdan değerlendirildiğinde ise yine Kürt sorunu olduğu görüşünü onaylayanlar (%50,8) ve onaylamayanlar (%49,2) arasında yarı yarıya bir oran olduğu göze çarpmaktadır. Türkmenlerin ve Kürtlerin konuya ilişkin görüşleri göz önünde bulundurulursa bu etnik ve dini unsurlar arasındaki oranlar birbirini doğrulamaktadır. Özetle, Türkmenlerin çoğunluğu (%88,7) Türkiye’de Kürt sorunu olmadığını söylerken, Kürtlerin büyük çoğunluğu (%93,6) ise Türkiye’de Kürt sorunu olduğu görüşünü iddia etmektedir. I.1.Abdullah Öcalan Kürt Haklarının savunucusu/temsilcisidir Bu ölçekte katılımcıların Abdullah Öcalan ile ilgili algılarının ölçülmesi hedeflenmiştir. KBY’de yaşayan dini unsurların Abdullah Öcalan’ı Kürt haklarının savunucusu temsilcisi olarak görüp görmediği ile ilgili görüşleri yapılan frekans testi ile ölçülmüştür. Dini unsurlar göz önünde bulundurularak yapılan frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan 433 kişi geçerli yanıt vermiştir. Analizler yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminde 109 bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır. Buna göre elde edilen sonuçlar, KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlardan 176 kişi (%40,6) Abdullah Öcalan’ı Kürt haklarının savunucusu ve temsilcisi olarak görmektedir. Sünni Müslümanlardan 257 kişi (%59,4) ise Abdullah Öcalan’ı Kürt haklarının savunucusu ve temsilcisi olarak görmediklerini belirtmişlerdir. Abdullah Öcalan’ın Kürt haklarının savunucusu ve temsilcisi olması hakkında etnik unsurların görüşleri de analiz edilmiştir. Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan Kürtler ve Türkmenlerin Abdullah Öcalan’ı Kürtlerin lideri olarak görmeleri konusundaki yaklaşımları ki-kare testi sonuçlarıyla değerlendirilmiştir. Yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 424 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlar ve I.1. ölçeği arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir; H0: Abdullah Öcalan Kürt haklarının savunucusu / temsilcisidir görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermemektedir. H1: Abdullah Öcalan Kürt haklarının savunucusu / temsilcisidir görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermektedir. Etnik unsurların I.1. ölçeği ile arasındaki farklılığı tespit etmek için yapılan kikare testi sonucuna göre α=0,000 olarak bulunmuştur. Buna göre α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1 hipotezi kabul edilmiştir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucu χ2 =218,694a değeri elde edilmiştir. Abdullah Öcalan’ın Kürt haklarının savunucusu ve temsilcisi olup olmadığına ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu tespit edilmiştir. Etnik unsurlara göre yapılan değerlendirmelerden elde edilen sonuçlar, Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurların Abdullah Öcalan ile ilgili farklı görüşleri olduğunu göstermektedir. Analizlere göre Türkmenlerin %10,6’sı Abdullah Öcalan’ı Kürt haklarının savunucusu ve temsilcisi olarak görmekteyken, geri kalan %89,4’lük çoğunluk Abdullah Öcalan’ı Kürtleri temsil eden bir lider olarak görmemektedir. KBY’de 110 yaşayan Kürtler ise %82 oranında Abdullah Öcalan’ın Kürt hakları savunucusu ve temsilcisi olarak görürken %18’lik bir kesim bu görüşe katılmamaktadır. Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan Sünni Müslümanların %40,6’sı Abdullah Öcalan’ı Kürt hakları konusunda bir lider olarak görürken %59,4’lük bir kesim bu görüşe katılmamaktadır. Ölçek etnik bakımdan değerlendirildiğinde ise katılanlar ve katılmayanlar arasındaki oranlar birbirini doğrulamaktadır. Yani Abdullah Öcalan’ın Kürt hakları savunucusu ve temsilcisi olarak görülmesi meselesi etnisite odaklı olarak farklılık göstermektedir. Sünni Türkmenlerin büyük çoğunluğu Öcalan’ı lider olarak görmezken Sünni Kürtlerin büyük çoğunluğu Öcalan’ı Kürt hakları temsilcisi olarak görmektedir. I.3. PKK Kürt haklarının temsilcisidir Kürt Bölgesel Yönetiminde PKK’nın birçok kampı ve diğer faaliyetleri bulunmaktadır. I.3. ölçeği ile katılımcıların PKK ile ilgili algılarının ölçülmesi hedeflenmiştir. KBY’de yaşayan dini unsurların PKK’yı Kürt haklarının savunucusu temsilcisi olarak görüp görmediği ile ilgili görüşleri yapılan frekans testi aracılığıyla ölçülmüştür. Dini unsurların konuya ilişkin görüş ve algılarını ortay koymak için yapılan frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan 397 kişi geçerli yanıt vermiştir. Analizler yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır. Frekans testi sonuçlarına göre, KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlardan 148 kişi (%37,3) PKK’yı Kürt haklarının temsilcisi olarak görmektedir. Sünni Müslümanlardan 249 kişi (%62,3) ise bu görüşe katılmamaktadır. PKK’nın Kürt haklarının temsilcisi olması görüşü ile etnik unsurların bu konudaki algıları ki-kare testiyle analiz edilmiştir. Etnik unsurlar odaklı yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 390 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlar ve PKK’nın Kürt haklarını temsil etmesi görüşü arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir; 111 H0: PKK Kürt haklarının savunucusu / temsilcisidir görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermemektedir. H1: PKK Kürt haklarının savunucusu / temsilcisidir görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermektedir. Etnik unsurlar ve bunların I.3. ölçeğine ilişkin görüşleri arasındaki farklılığı tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,000 olarak tespit edilmiştir. Buna göre α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1 hipotezi kabul edilmiştir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2 =203,038a değeri elde edilmiştir. Buna göre, PKK’nın Kürt haklarının savunucusu ve temsilcisi olup olmadığına ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu tespit edilmiştir. Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurlar PKK’nın Kürt haklarını temsil etmesi ile ilgili farklı görüşlere sahiplerdir. Analizlere göre Türkmenlerin %9,5’lik küçük bir kesimi PKK’nın Kürt haklarını temsil ettiği görüşüne katılırken, %90,5’lik büyük bir Türkmen kesimi bu görüşe katılmadıklarını beyan etmektedirler. Kürtler ise %81,2 oranında PKK’nın Kürt haklarının temsilcisi olduğu görüşüne katılmaktadırlar fakat %18,8’lik bir kesim ise bu görüşü desteklememektedir. Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurların PKK’nın Kürt haklarını temsil etmesiyle ilgili görüşleri irdelendiğinde ortaya çıkan tablo Abdullah Öcalan ile ilgili algının neredeyse aynısı olarak gözükmektedir. Sünni Türkmenlerin çoğu PKK’yı Kürt Haklarının temsilcisi olarak görmezken Sünni Kürtlerin çoğunluğu ise PKK’yı Kürt haklarının temsilcisi olarak görmektedirler. Fakat Sünni Kürtler arasında PKK’nın Kürt haklarını temsil etmediğine kanaat eden %18’lik rakamda küçümsenemeyecek bir değer olarak karşımıza çıkmaktadır. 112 I.4. PKK Kürt Bölgesel Yönetimindeki Kürt vatandaşların haklarının savunucusu/temsilcisidir Türkiye’deki PKK sorunun Kürt Bölgesel Yönetiminde nasıl algılandığına ilişkin bilgi sahibi olmak üzere katılımcılara PKK’nın Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan halkı ne kadar temsil ettiğini değerlendirmeleri istenmiştir. Bu ölçeğin katılımcılara yöneltilmesindeki hedef, PKK’nın özellikle Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan Kürt vatandaşların haklarını temsil edip etmediğine ilişkin algının bu bölgede yaşayan farklı etnik gruplar tarafından nasıl yorumlandığını ortaya koymaktır. Dini unsurların konuya ilişkin görüş ve algılarını ortay koymak için yapılan frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan 382 kişi geçerli yanıt vermiştir. Analizler yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır. Frekans testi sonuçlarına göre, KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlardan 91 kişi (%23,8) PKK’yı Kürt Bölgesel yönetiminde yaşayan vatandaşların haklarının temsilcisi olarak görmektedir. Sünni Müslümanlardan 291 kişi (%76,2) ise PKK’yı KBY’de yaşayan Kürtlerin temsilcisi ve savunucusu olarak görmemektedirler. PKK’nın KBY’de yaşayan Kürtlerin haklarının temsilcisi olması görüşü ile etnik unsurların bu konudaki algıları ki-kare testiyle analiz edilmiştir. Etnisiteye dayalı yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 373 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlar ve PKK’nın Kürt Bölgesel Yönetimindeki Kürtlerin haklarını temsil etmesi görüşü arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir; H0: PKK Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan Kürtlerin haklarının savunucusu / temsilcisidir görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermemektedir. H1: PKK Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan Kürtlerin haklarının savunucusu / temsilcisidir görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermektedir. 113 Etnik unsurlar ve bunların I.4. ölçeğine ilişkin görüşleri arasındaki farklılığı tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,000 olarak tespit edilmiştir. Buna göre α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1 hipotezi kabul edilir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2 =67,229a değeri elde edilmiştir. Buna göre, PKK’nın Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan Kürtlerin haklarının savunucusu ve temsilcisi olup olmadığına ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde, etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu tespit edilmiştir. Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurlar PKK’nın kendi bölgelerinde yaşayan Kürtlerin haklarını temsil etmesi ile ilgili farklı görüşlere sahiplerdir. Analizlere göre Türkmenlerin %10,3’ü bu görüşe katılırken, %89,7’si bu görüşe katılmamaktadır. Kürtler ise %48,1 oranında bu görüşe destek verirken, %51,9 oranında yarıdan fazla bir kesim bu görüşe katılmadıklarını beyan etmişlerdir. Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurların PKK’nın bu bölgede yaşayan Kürtlerin haklarını temsil etmesiyle ilgili görüşleri değerlendirildiğinde toplumun etnik ve dini kökene bakılmaksızın neredeyse yarısından fazlası PKK’yı kendi bölgelerindeki Kürtlerin temsilcisi olarak görmemektedirler. I.5. PKK bir terör örgütü müdür? Kuzey Irak bölgesinde birçok kampı bulunan PKK terör örgütünün Kürt Bölgesel yönetiminde de bir takım faaliyetleri olduğu bilinmektedir. KBY’de yaşayan halkın PKK’ya yönelik bakış açısını bilmek üzere katılımcılara PKK’nın bir terör örgütü olup olmadığı sorusu yöneltilmiştir. Dini unsurların konuya ilişkin görüş ve algılarını ortaya koymak için yapılan frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan 518 kişi geçerli yanıt vermiştir. Analizler yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır. Frekans testi sonuçlarına göre, KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlardan 245 kişi (%47,8) PKK’yı bir terör örgütü olarak 114 kabul ederken, geri kalan 268 kişi (%52,2) ise PKK’yı terör örgütü olarak görmemektedirler. PKK’nın terör örgütü olup olmadığı görüşü ile etnik unsurların bu konudaki algıları ki-kare testiyle analiz edilmiştir. Etnisiteye dayalı yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 502 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlar ve PKK’nın bir terör örgütü olup olmadığı görüşü arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir; H0: PKK’nın bir terör örgütü olduğu görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermemektedir. H1: PKK’nın bir terör örgütü olduğu görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermektedir. Etnik unsurların PKK’nın terör örgütü olup olmadığına ilişkin görüşleri arasındaki farklılığı tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,000 olarak tespit edilmiştir. Buna göre α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1 hipotezi kabul edilir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2 =325,570a değeri elde edilmiştir. Buna göre, PKK’nın bir terör örgütü olduğuna ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde, etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu tespit edilmiştir. Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurlar PKK’nın terör örgütü olması ile ilgili farklı görüşlere sahiplerdir. Analizlere göre Türkmenlerin %88,5’i PKK’yı bir terör örgütü olarak tanımlarken, %11,5’lik bir kesim bu görüşe katılmamaktadır. Kürtler ise %92,0 oranında PKK’yı terör örgütü olarak görmediklerini beyan etmektedirler, fakat %8,0’lik bir kesim ise PKK’nın bir terör örgütü olduğunu beyan etmişlerdir. Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurların PKK’nın bir terör örgütü olduğu ile ilgili yarı yarıya bölünmüş durumdadır. Sünni Türkmenlerin büyük çoğunluğu PKK’yı bir terör örgütü olarak kabul ederken Sünni Kürtlerin büyük çoğunluğu ise tam tersini düşünmekte ve PKK’nın terör örgütü olmadığı kanısında olduklarını ifade etmektedirler. 115 B.3. Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetimi dosttur Kürt Bölgesel Yönetimi’nde Türkiye algısını anlamak için katılımcılara yöneltilen diğer bir ölçek Türkiye’yi dost olarak görüp görmediklerine ilişkin bu ifadeye ne katıldıklarını belirterek katılımcıların görüşlerini almak hedeflenmiştir. Dini unsurların konuya ilişkin görüş ve algılarını ortaya koymak için yapılan frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan 457 kişi geçerli yanıt vermiştir. Analizler yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır. Frekans testi sonuçlarına göre, KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlardan 254 kişi (%55,6) Türkiye’yi dost olarak kabul ederken, geri kalan 203 kişi (%44,4) ise Türkiye’yi dost ülke olarak görmemektedirler. Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetimi’nin dost olduğu görüşü ile etnik unsurların bu konudaki algıları ki-kare testiyle analiz edilmiştir. Etnisiteye dayalı yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 450 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlar ve Türkiye’nin dost olup olmadığı görüşü arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir; H0: Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetimi dosttur görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermemektedir. H1: Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetimi dosttur görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermektedir. Etnik unsurlar ve Türkiye’nin dost ülke olarak algılanıp algılanmadığına ilişkin görüşleri arasındaki farklılığı tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,000 olarak tespit edilmiştir. Buna göre α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1 hipotezi kabul edilir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2 =75,722a değeri elde edilmiştir. Buna göre, Türkiye’nin dost ülke olup olmadığına ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde, etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu tespit 116 edilmiştir. Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurlar Türkiye’nin dost olarak kabul edilmesi ile ilgili farklı görüşlere sahiplerdir. Analizlere göre Türkmenlerin %73,7’si Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetiminin dost olduğunu ifade ederken, %26,3’lük bir kesim bu görüşe katılmamaktadır. Kürtlerin ise %32,7’si Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetiminin dost olduğu görüşünü desteklemektedir, buna rağmen kalan %67,3’lük geniş bir kitle Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetimi arasındaki dostluğa inanmamaktadırlar. Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurların Türkiye ile Kürt Bölgesel Yönetimi arasındaki dostluk anlamında etnisite odaklı olarak ikiye bölünmüş durumdadır. Sünni Türkmenlerin büyük çoğunluğu Türkiye’yi dost bir ülke olarak görürken Sünni Kürtlerin büyük çoğunluğu ise bu görüşe katılmamaktadır. B.4. Türkiye Kürdistan Bölgesel Yönetimi ilişkileri güvenilmez komşuluk ilişkisi vardır Kürt Bölgesel Yönetimi ile Türkiye arasındaki ilişkiler hakkında KBY’de yaşayanların görüşlerini almak üzere komşuluk ilişkilerinin ne kadar güvenilir olduğunu anlamak üzere katılımcılara "B.4." ifadesi yöneltilmiştir. Bu ölçeğin amacı farklı etnik ve dini kökenlerden gelen kimseler tarafından KBY ile Türkiye arasındaki komşuluk ilişkilerinin nasıl algılandığı ve kimlik algısının bu ölçekte ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktır. Dini unsurların konuya ilişkin görüş ve algılarını ortaya koymak için yapılan frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan 442 kişi geçerli yanıt vermiştir. Analizler yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır. Frekans testi sonuçlarına göre, KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlardan 273 kişi (%61,8) Türkiye ile güvenilmez komşuluk ilişkileri olduğuna inandığını söylerken, 169 kişi (%38,2) ise bu görüşe katılmamakta ve Türkiye’yi düşman olarak görmemektedir. Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetimi arasında güvenilmez ilişkiler olduğu görüşü ile etnik unsurların bu konudaki algıları ki-kare testiyle analiz edilmiştir. Etnisiteye dayalı yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 436 kişinin 117 geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlar ve Türkiye ile ilişkilerin güvenilmezliği konusunda olup olmadığı görüşü arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir; H0: Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetimi arasında güvenilmez komşuluk ilişkileri vardır görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermemektedir. H1: Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetimi arasında güvenilmez komşuluk ilişkileri vardır görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermektedir. Etnik unsurlar ve Türkiye’nin dost ülke olarak algılanıp algılanmadığına ilişkin görüşleri arasındaki farklılığı tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,000 olarak tespit edilmiştir. Buna göre α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1 hipotezi kabul edilir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2 =58,257a değeri elde edilmiştir. Buna göre, Türkiye ile olan ilişkilerin güvenilmezliğine ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde, etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu tespit edilmiştir. Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurlar Türkiye ile ilişkilerin güvenilmez olduğu hakkında farklı görüşlere sahiplerdir. Analizlere göre Türkmenlerin %45,3 Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetimi arasındaki ilişkilerin güvenilmezlik ilkesine dayandığına katılırken, %54,7’lik yarıdan fazla bir kesim bu görüşe katılmamaktadır. Kürtlerin ise %81,0 Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetimi ilişkilerinin güvenilmez komşuluk ilişkileri olduğuna kanaat getirmişlerdir, geri kalan %9,0 oranındaki Kürtler ise böyle düşünmemektedirler. Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurların Türkiye ile Kürt Bölgesel Yönetimi arasında güvenilmez komşuluk ilişkileri anlamında ikiye bölünmüş durumdadır. Türkmenler Türkiye ile ilişkilerin güvenilmez olduğu hususunda yarı yarıya birbirinden farklı düşünseler de, Kürtlerin büyük çoğunluğu Türkiye’yi güvenilmez komşu olarak tanımlamaktadırlar. 118 B.13. Türkiye’de yaşamak isterim Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayanların Türkiye’ye yönelik ilgilerini ortaya çıkarmak ve Türkiye’nin KBY’de yaşayanlar için ideal bir yaşam alanı sunup sunmadığı ölçülmesi hedeflenmiştir. Bu bağlamda ankete katılanlara Türkiye’de yaşamak isteyip istemeyeceklerini belirten bir ifade sunulmuş ve yanıt vermeleri istenmiştir. Bu ölçek ile Türkiye’nin Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayanlar için bir cazibe merkezi olup olmadığına ilişkin katılımcıların görüşlerini belirtmeleri sağlanmıştır. Bu ölçeğin katılımcılara yöneltilmesindeki amaç KBY’de yaşayan farklı dini ve etnik kökenlerden insanlar için Türkiye’de yaşama isteğinin nasıl algılandığını ortaya koymaktır. Dini unsurların konuya ilişkin görüş ve algılarını ortaya koymak için yapılan frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan 418 kişi geçerli yanıt vermiştir. Analizler yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır. Frekans testi sonuçlarına göre, KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlardan 241 kişi (%57,7) Türkiye’de yaşamak istediğini söylerken, 177 kişi (%42,3) ise bu görüşe katılmamaktadır. Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetimi arasında güvenilmez ilişkiler olduğu görüşü ile etnik unsurların bu konudaki algıları ki-kare testiyle analiz edilmiştir. Etnisiteye dayalı yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 410 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlar ve Türkiye ile ilişkilerin güvenilmezliği konusunda olup olmadığı görüşü arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir; H0: Türkiye’de yaşamak isterim görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermemektedir. H1: Türkiye’de yaşamak isterim görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermektedir. Etnik unsurlar ve Türkiye’de yaşama isteği arasındaki farklılığı tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,000 olarak tespit edilmiştir. Buna göre 119 α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1 hipotezi kabul edilir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2 =186,145a değeri elde edilmiştir. Buna göre, Türkiye’de yaşama isteğine ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde, etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu tespit edilmiştir. Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurlar Türkiye’de yaşama isteği hakkında farklı görüşlere sahiplerdir. Analizlere göre Türkmenlerin %91,6’sı Türkiye’de yaşamak istediğini belirtirken, %8,4’lük bir kesim bu görüşe katılmamaktadır. Kürtlerin ise %25,1’i Türkiye’de yaşama isteği görüşüne katılmakta ve geri kalan %74,9 oranında ankete katılan Kürtlerin yarıdan fazlası Türkiye’de yaşamak istemediklerini belirtmişlerdir. Sonuç olarak, Türkiye’de yaşama isteği dini kimliğe göre yarı yarıya fark ederken etnik kimlik söz konusu olduğunda Türkmenlerin neredeyse tamamı Türkiye’de yaşamak istemekte fakat Kürtlerin yarıdan fazlası yaşamak için Türkiye’yi tercih etmemektedir. B.14. Türkiye Ortadoğu için model ülke olabilir Kürt Bölgesel Yönetiminde Türkiye algısını ölçmek ve Türkiye’nin bölgesel çapta nasıl bir rol oynadığı KBY halkının perspektifinden anlamak amaçlanmıştır. Bu bağlamda özellikle Arap baharıyla birlikte, Ortadoğu bölgesinde demokrasi anlamında model ülke arayışı oldukça popüler bir eğilim haline gelmiştir. Bu arayışlara istinaden Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan vatandaşların model ülke tartışmaları noktasında Türkiye ile ilgili görüşleri alınmak istenmiştir. Bunun için Türkiye’nin Ortadoğu için model ülke olabilirliği anket katılımcılarına yöneltilmiştir. Bu ölçeğin amacı, Ortadoğu’ya model ülke olarak sunulan Türkiye’nin KBY’de yaşayan farklı dini ve etnik unsurlar tarafından nasıl algılandıklarını ortaya koymaktır. Dini unsurlar göz önünde bulundurularak yapılan frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan 423 kişi geçerli yanıt vermiştir. Analizler yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır. Buna göre elde edilen sonuçlar, KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlardan 281 kişi 120 (%66,4) Türkiye’yi model ülke olarak görmektedir. Sünni Müslümanlardan 142 kişi (%33,6) ise Türkiye’yi model ülke olarak görmediklerini belirtmişlerdir. Türkiye’nin Ortadoğu bölgesinde model ülke olması hakkında etnik unsurların görüşleri de analiz edilmiştir. Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan Kürtler ve Türkmenlerin Türkiye’nin model ülke olması konusundaki yaklaşımları ki-kare testi sonuçlarıyla değerlendirilmiştir. Yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 417 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlar ve B.14. ölçeği arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir; H0: Türkiye Ortadoğu Bölgesi için model ülke olabilir görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermemektedir. H1: Türkiye Ortadoğu Bölgesi için model ülke olabilir görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermektedir. Etnik unsurlar ve B.14. ölçeğine verilen yanıtlar ile arasındaki farklılığı tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,000 olarak bulunmuştur. Buna göre α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1 hipotezi kabul edilmiştir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucu χ2 =222,886a değeri elde edilmiştir. Türkiye’nin bölgede model ülke olabilirliğine ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu tespit edilmiştir. Etnik unsurlara göre yapılan değerlendirmelerden elde edilen sonuçlar, Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurların Türkiye’nin model olası ile ilgili farklı görüşleri olduğunu göstermektedir. Analizlere göre Türkmenlerin %97,0’si Türkiye’yi Ortadoğu’da model ülke olarak görmekteyken, geri kalan %3,0’lük küçük bir kesim Türkiye’yi model ülke olarak görmemektedir. KBY’de yaşayan Kürtlerden ise yalnızca %27,6’sı Türkiye’yi model olarak görürken %72,4’ü bu görüşe katılmamaktadır. Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan Sünni Müslümanların çoğunluk kesimi Türkiye’yi model ülke olarak görmektedir. Ölçek etnik bakımdan 121 değerlendirildiğinde ise katılanlar ve katılmayanlar arasındaki oranlar birbirini doğrulamaktadır. Yani Sünni Türkmenlerin nerdeyse tamamı Türkiye’yi model ülke olarak Sünni Kürtlerin yarısından fazlası bu görüşe katılmamaktadır. M.12. Türkiye bölgedeki arabuluculuk faaliyetlerine devam etmelidir İran’ın nükleer faaliyetleri, Suriye ve İsrail arasında Golan Tepelerinin işgal edilmesinden doğan gergin ilişkiler, Filistin meselesi gibi konular Ortadoğu bölgesinde öne çıkan sorunlardandır. Türkiye’nin Ortadoğu bölgesinde İran’ın Nükleer faaliyetleri, Suriye-İsrail arabuluculuk yapması ve Filistin meselesin de uluslararası arenada boy göstermesi bölgesel güç olma yolunda gibi bir takım faaliyetleri bulunmaktadır. Bu faaliyetler bölgesel güç olma bakımından Kürt Bölgesel Yönetiminde Türkiye algısını etkilemektedir. Bu çerçevede KBY’de yaşayan halkın Türkiye’nin buna benzer faaliyetleri ile ilgili ne düşündüğü ortaya konulmak istenmiştir. Dini unsurların konuya ilişkin görüş ve algılarını ölçmek için yapılan frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan 423 kişi geçerli yanıt vermiştir. Analizler yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır. Frekans testi sonuçlarına göre, KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlardan 349 kişi (%82,5) Türkiye’nin bölgedeki arabuluculuk faaliyetlerine devam etmesi gerektiğine inanmaktadır. Buna rağmen Sünni Müslümanlardan 74 kişi (%17,5) ise bu görüşe katılmamaktadır. KBY’de yaşayan etnik unsurların Türkiye’nin bölgedeki arabuluculuk faaliyetlerine bakış açısı ve algıları ki-kare testiyle analiz edilmiştir. Etnik unsurlar odaklı yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 414 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlar ve Türkiye’nin arabuluculuk faaliyetlerine devam etmesi görüşü arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir; H0: Türkiye Bölgedeki arabuluculuk faaliyetlerine devam etmelidir görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermemektedir. 122 H1: Türkiye Bölgedeki arabuluculuk faaliyetlerine devam etmelidir görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermektedir. Etnik unsurlar ve bunların M.12. ölçeğine ilişkin görüşleri arasındaki farklılığı tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,000 olarak tespit edilmiştir. Buna göre α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1 hipotezi kabul edilmiştir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2 =90,336a değeri elde edilmiştir. Buna göre, Türkiye’nin bölgedeki arabuluculuk faaliyetlerine devam edip etmemesine ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu tespit edilmiştir. Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurlar Türkiye’nin arabuluculuk faaliyetleri ile ilgili olarak farklı görüşlere sahiplerdir. Analizlere göre Türkmenlerin %97,6’sı yani neredeyse hepsi Türkiye’nin arabuluculuk faaliyetlerine devam etmesi gerektiğine katılırken, yalnızca %2,4’lük bir Türkmen kesimi bu görüşe katılmadıklarını ifade etmişlerdir. Kürtler ise %61,9 oranında Türkiye’nin arabuluculuk faaliyetlerine devam etmesi görüşüne katılmakta fakat Kürtlerin %38,1’lik bir kısmı bu görüşü desteklememektedir. Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurlar Türkiye’nin bölgedeki arabuluculuk faaliyetleri ile ilgili görüşleri irdelendiğinde Türkmenlerin tamamının, Kürtlerin ise yarısından fazla bir kesimin bu görüşü desteklediği göze çarpmaktadır. Bölgenin coğrafyası, siyasi ve ekonomik durumu bakımından Türkiye’ye bir bağımlılığı olduğu bilinmektedir. Bölgede anket yapılırken gerçekleştirilen görüşmeler ve röportajlar sırasında bu durum yetkili kimseler tarafından dile getirilmiştir. Türkiye Kürt Bölgesel Yönetimi bakımından Batı’ya açılan bir kapı olarak görülmekte ve bu yüzden Türkiye’nin bölgedeki siyasal faaliyetleri özel bir önem taşımaktadır. M.13. Demokratik çözüm yolları Türkiye’de Kürt sorununa son vermekte başarılı bir yöntem olacaktır Türkiye'deki Kürt meselesi KBY ile Türkiye arasındaki ilişkilerde birçok önemli bir yere sahiptir. Son yıllarda Türkiye'de Kürt açılımı olarak nitelendirilen ve Kürt 123 meselesine ilişkin demokratik çözüm yollarının daha ön plana çıktığı politikaları içeren bir dizi adımlar atılmaktadır. Bu bağlamda Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayanları temsilen ankete katılanlara Türkiye'de son dönemde izlenen demokratik açılıma bakış açılarını ifade etmelerine imkân veren "M.13." ölçeği yöneltilmiştir. Bu ölçeğin katılımcılara yöneltilmesindeki amaç Türkiye’deki Kürt sorunun demokratik yollarla çözülmesinin KBY’de yaşayan farklı dini ve etnik unsurlar tarafından nasıl algılandığını ortaya koymaktır. Dini unsurların konuya ilişkin görüş ve algılarını ölçmek için yapılan frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan 455 kişi geçerli yanıt vermiştir. Analizler yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır. Frekans testi sonuçlarına göre, KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlardan 354 kişi (%77,8) Türkiye’deki Kürt sorunun demokratik yollarla çözülmesinin başarılı olacağına inanmaktadır. Buna rağmen Sünni Müslümanlardan 101 kişi (%22,2) ise bu görüşe katılmamaktadır. KBY’de yaşayan etnik unsurların Türkiye’nin Kürt sorununa yönelik demokratik çözüm yolları kullanarak başarıya ulaşacağına ilişkin bakış açısı ve algıları ki-kare testiyle analiz edilmiştir. Etnik unsurlar odaklı yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 447 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlar ve Türkiye’nin arabuluculuk faaliyetlerine devam etmesi görüşü arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir; H0: Demokratik çözüm yolları Türkiye’deki Kürt sorununun çözümünde başarılı olacaktır görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermemektedir. H1: Demokratik çözüm yolları Türkiye’deki Kürt sorununun çözümünde başarılı olacaktır görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermektedir. Etnik unsurlar ve bunların M.13. ölçeğine ilişkin görüşleri arasındaki farklılığı tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,000 olarak tespit edilmiştir. Buna göre α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1 hipotezi kabul 124 edilmiştir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2 =40,966a değeri elde edilmiştir. Buna göre, Türkiye’deki demokratik açılım politikaları ve Kürt sorununun çözümüne ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu tespit edilmiştir. Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurlar Türkiye’nin demokratik açılım politikaları ile ilgili olarak farklı görüşlere sahiplerdir. Analizlere göre Türkmenlerin %89,1’i Türkiye’nin demokratik açılım faaliyetlerine devam etmesi gerektiğine katılırken, %10,9’luk bir Türkmen kesimi bu görüşe katılmamaktadır. Kürtler ise %63,8 oranında demokratik açılım faaliyetlerini desteklerken %36,2’lik bir kısmı bu görüşe karşı çıkmaktadır. Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurlar büyük bir çoğunluğu demokratik açılım faaliyetlerini desteklemektedirler. Hem dini unsurlara göre yapılan analiz hem de etnik unsurlara göre yapılan analiz anket sonucunu doğrular niteliktedir. M.14. Türkiye ve PKK açısından Kürt sorununun çözümünde silahlı mücadele kaçınılmazdır Türkiye'de 30 yıldan beridir devam eden PKK terörü ile Kürt meselesinin iç içe girmiş olması Kürt sorununu içinden çıkılmaz bir hale sokmaktadır. PKK terör örgütünün Kürt sorununun çözülmesi bakımından silah bırakması birçok siyasi lider tarafından dile getirilse de PKK cephesinde bulunan siyasi figürler bu konuya temkinli yaklaşmaktadır. Fakat nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti için Kürt meselesinin çözülmesinde PKK'nın koşulsuz silah bırakması terör faaliyetlerine son vermesi karşılıklı diyalog platformu oluşması bakımından büyük bir öncelik olarak ortaya çıkmakta ve sık sık dile getirilmektedir. Kürt Bölgesel Yönetimi'nin Kürt meselesinin çözülmesi için PKK'nın silah bırakmasına yönelik tavrı da bu süreçte önem arz etmektedir. Bu ölçeğin katılımcılara yöneltilmesindeki amaç, Türkiye’nin Kürt meselesinde karşısına çıkan PKK terörü ile silahlı mücadele ile ilgili KBY’deki farklı dini ve etnik kökenlerden gelen katılımcıların algılarını ortaya koymaktır. Dini unsurların konuya ilişkin görüş ve algılarını ölçmek için yapılan frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan 407 kişi geçerli yanıt vermiştir. Analizler yapılırken 125 yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır. Frekans testi sonuçlarına göre, KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlardan 164 kişi (%40,3) Türkiye’deki Kürt sorununun silahlı mücadele ile çözüleceğine inanmaktadır. Buna rağmen Sünni Müslümanlardan 243 kişi (%59,7) ise bu görüşe katılmamaktadır. KBY’de yaşayan etnik unsurların Türkiye’nin Kürt sorununun çözümünde silahlı mücadelenin başarıya ulaşacağına ilişkin bakış açısı ve algıları ki-kare testiyle analiz edilmiştir. Etnik unsurlar odaklı yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 399 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlar ve Türkiye’nin Kürt sorunu eksenin silahlı çözüm faaliyetlerine devam etmesi görüşü arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir; H0: Türkiye ve PKK açısından Kürt sorununun çözümünde silahlı mücadele kaçınılmazdır görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermemektedir. H1: Türkiye ve PKK açısından Kürt sorununun çözümünde silahlı mücadele kaçınılmazdır görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermektedir. Etnik unsurlar ve bunların M.14. ölçeğine ilişkin görüşleri arasındaki farklılığı tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,713 olarak tespit edilmiştir. Buna göre α>0,05 olduğundan; H1 hipotezi reddedilirken H0 hipotezi kabul edilmiştir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2 =0,136a değeri elde edilmiştir. Buna göre, Türkiye’deki Kürt sorununun çözümünde silahlı mücadeleye başvurulmasına ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma olmadığı yani Türkmenlerin ve Kürtlerin verdiği yanıtların paralellik gösterdiği tespit edilmiştir. Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurlar Türkiye’nin silahlı çözüm politikaları ile ilgili olarak paralel görüşlere sahiplerdir. Analizlere 126 göre Türkmenlerin %41,4’ü Türkiye’nin silahlı çözüm yollarına başvurması gerektiğine katılırken, %58,6’lık bir kesimi bu görüşe katılmamaktadır. Kürtler ise %39,5 oranında silahlı mücadele yöntemlerini desteklerken %60,5’lik bir kısmı bu görüşe karşı çıkmaktadır. Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurlar Türkiye ve PKK açısından Kürt sorunun çözümünde silahlı mücadelenin kaçınılmaz olduğu noktasında paralel görüşlere sahiptir. Etnik unsurlar bağlamında bu görüşlerin paralelliği hem Türkmenlerin hem de Kürtlerin silahlı çözüm yollarına başvurulmasına ağırlıklı olarak (≈%59,4) katılmadıkları yönündedir. Yapılan analiz sonucunda iki etnik unsurun da yarısından azını oluşturan kesimin silahlı çözüm yollarını aynı paralellikte (≈%40,6) destekledikleri görülmektedir. M.15. Türkiye’nin Kürt Bölgesel Yönetiminin kuzeyine yönelik PKK’yı hedef alan askeri harekâtları meşrudur Kürt Bölgesel Yönetimi’nde Türkiye algısını önemli derecede etkileyen diğer bir mesele ise Türkiye’nin PKK ile mücadele politikaları çerçevesinde Kuzey Irak bölgesinde yönelik gerçekleştirdiği askeri operasyonlardır. Anket katılımcılarına Türkiye’nin Kuzey Irak bölgesine yönelik askeri harekâtlarının bölgede yaşayanlar bakımından meşruluğu hakkındaki görüşleri sorulmuştur. Bu ölçeğin katılımcılara yöneltilmesindeki amaç, Kuzey Irak bölgesine PKK’yı hedef alan Türk Silahlı Kuvvetleri operasyonlarının meşruluğunu ve burada yaşayan farklı dini ve etnik kökenlerden gelen kimseler bakımından bu operasyonların nasıl algılandığını ortaya koymaktır. Dini unsurların konuya ilişkin görüş ve algılarını ölçmek için yapılan frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan 385 kişi geçerli yanıt vermiştir. Analizler yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır. Frekans testi sonuçlarına göre, KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlardan gerçekleştirdiği PKK’yı 247 hedef kişi (%64,2) alan Askeri Türkiye’nin KBY operasyonlarının sınırlarında meşruluğuna katılmaktadır. Buna rağmen Sünni Müslümanlardan 138 kişi (%35,8) ise bu görüşe katılmamaktadır. 127 KBY’de yaşayan etnik unsurların Türkiye’nin Kuzey Irak’ta yürüttüğü PKK’ya karşı olan operasyonlarına ilişkin bakış açısı ve algıları ki-kare testiyle analiz edilmiştir. Etnik unsurlar odaklı yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 379 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlar ve Türkiye’nin Kürt Bölgesel Yönetimini de kapsayan Askeri operasyon faaliyetlerine devam etmesi görüşü arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir; H0: Türkiye'nin Kürdistan Bölgesel Yönetiminin kuzeyine yönelik PKK'yı hedef alan askeri harekâtları meşrudur görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermemektedir. H1: Türkiye'nin Kürdistan Bölgesel Yönetiminin kuzeyine yönelik PKK'yı hedef alan askeri harekâtları meşrudur görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermektedir. Etnik unsurlar ve bunların M.15. ölçeğine ilişkin görüşleri arasındaki farklılığı tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,000 olarak tespit edilmiştir. Buna göre α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1 hipotezi kabul edilmiştir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2 =86,112a değeri elde edilmiştir. Buna göre, Türkiye’deki Kürt sorununun çözümünde silahlı mücadeleye başvurulmasına ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu tespit edilmiştir. Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurlar Türkiye’nin silahlı çözüm politikaları ile ilgili olarak farklı görüşlere sahiplerdir. Analizlere göre Türkmenlerin %83,9’u Türkiye’nin askeri operasyonlarının meşru olduğuna katılırken, %16,1’lik bir kesimi bu görüşe katılmamaktadır. Kürtler ise %37,7 oranında Türkiye’nin askeri operasyonlarını desteklerken %62,3’lük bir kısmı bu görüşe karşı çıkmaktadır. Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurlar Türkiye’nin KBY bölgesini de kapsayan Kuzey Irak coğrafyasında PKK’ya karşı yürütülen operasyonlara yönelik farklı görüşleri benimsemişlerdir. Türkmenler bu 128 operasyonları meşru bulup desteklerken Kürtler ise bu operasyonların meşruluğundan tam olarak emin değillerdir. Ankete katılan Kürtlerin yarıdan fazlası bu operasyonları desteklememektedir. M.16. Türkiye’nin bölgeye yönelik PKK’yı hedef alan askeri harekâtları bölgede yaşayan sivil halka zarar vermektedir “M.16.” ölçeğinde bulunan ifade yine Türkiye’nin Kuzey Irak’a gerçekleştirdiği askeri harekâtlarla ilgilidir. Kürt siyasi kaynakları kimi zaman bu askeri harekâtların bölgede yaşayan sivillere zarar verdiğini öne sürmektedir. Askeri operasyonların sivillere olan etkisine ilişkin görüşleri sorulmuştur. Bu ifadenin katılımcılara yöneltilmesindeki amaç, sivillere zarar verdiği varsayılan bölgeye yönelik TSK askeri operasyonlarının buradaki farklı dini ve etnik unsurlara mensup kimseler tarafından nasıl algılandığını ortaya koymaktır. Dini unsurların konuya ilişkin görüş ve algılarını ölçmek için yapılan frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan 437 kişi geçerli yanıt vermiştir. Analizler yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır. Frekans testi sonuçlarına göre, KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlardan 379 kişi (%86,7) Türkiye’nin KBY sınırlarında gerçekleştirdiği PKK’yı hedef alan Askeri operasyonların bölgedeki sivil halka zarar verdiğine katılmaktadır. Buna rağmen Sünni Müslümanlardan 58 kişi (%13,3) ise bu görüşe katılmamaktadır. KBY’de yaşayan etnik unsurların Türkiye’nin Kuzey Irak’ta yürüttüğü PKK’ya karşı olan operasyonların sivil halka zarar vermesine ilişkin bakış açısı ve algıları ki-kare testiyle analiz edilmiştir. Etnik unsurlar odaklı yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 429 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlar ve Türkiye’nin Kürt Bölgesel Yönetimini de kapsayan Askeri operasyonların sivil halka zarar vermesi görüşü arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir; 129 H0: Türkiye’nin bölgeye yönelik PKK’yı hedef alan askeri harekâtları bölgede yaşayan sivil halka zarar vermektedir görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermemektedir. H1: Türkiye’nin bölgeye yönelik PKK’yı hedef alan askeri harekâtları bölgede yaşayan sivil halka zarar vermektedir görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermektedir. Etnik unsurlar ve bunların M.16. ölçeğine ilişkin görüşleri arasındaki farklılığı tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,204 olarak tespit edilmiştir. Buna göre α>0,05 olduğundan; H1 hipotezi reddedilirken H0 hipotezi kabul edilmiştir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2 =1,613a değeri elde edilmiştir. Buna göre, Türkiye’deki Kürt sorununun çözümünde silahlı mücadeleye başvurulmasına ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma olmadığı yani Türkmenlerin ve Kürtlerin verdiği yanıtların paralellik gösterdiği tespit edilmiştir. Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurlar Türkiye’nin silahlı çözüm politikaları ile ilgili olarak paralel görüşlere sahiplerdir. Analizlere göre Türkmenlerin %88,8’i Türkiye’nin askeri operasyonlarının sivillere zarar verdiği görüşüne katılırken, %11,2’lik bir kesimi bu görüşe katılmamaktadır. Kürtler ise %84,7 oranında askeri operasyonlarının sivillere zarar verdiği görüşünü desteklerken %15,3’lük bir kısmı bu görüşe karşı çıkmaktadır. Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurlar Türkiye’nin KBY bölgesini de kapsayan Kuzey Irak’ta yürüttüğü askeri operasyonların sivillere zarar verdiği noktasında paralel görüşlere sahiptir. Etnik unsurlar bağlamında bu görüşlerin paralelliği hem Türkmenlerin hem de Kürtlerin Türkiye’nin askeri operasyonlarının sivil halka zarar verdiği görüşüne ağırlıklı olarak (≈%86,9) katıldıkları yönündedir. Yapılan analiz sonucunda iki etnik unsurun da yarısından azını oluşturan kesimin silahlı çözüm yollarını aynı paralellikte (≈%13,1) destekledikleri görülmektedir. Kısacası Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayanların M.16 ölçeğine ilişkin eğilimleri Türkiye’nin operasyonlarının sivil halka zarar verdiği yönündedir. 130 K.1. Kürt Bölgesel Yönetiminin de içinde bulunduğu bağımsız bir Kürdistan devleti kurulmalıdır Kürt Bölgesel Yönetiminin içinde bulunduğu ve Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini de içine alan Kürdistan coğrafyasını tarif eden haritalar zaman zaman Batılı devletlerde bulunan düşünce kuruluşları tarafından uluslararası camiaya servis edilmektedir. “K.1.” ölçeğiyle Kürtlerin bağımsız bir devlet kurmak için referans aldıkları bu coğrafyaya yönelik Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan başta Kürtler olmak üzere diğer vatandaşların görüşleri sorulmuştur. Bu ölçeğin katılımcılara yöneltilmesinin amacı KBY’deki farklı dini ve etnik kökenlerden gelen kimselerin bağımsız Kürdistan kurulmasıyla ilgili görüş ve algılarını ortaya koymaktır. Dini unsurların konuya ilişkin görüş ve algılarını ölçmek için yapılan frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan 431 kişi geçerli yanıt vermiştir. Analizler yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır. Frekans testi sonuçlarına göre, KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlardan 232 kişi (%53,8) KBY’nin de içinde bulunduğu bağımsız bir Kürdistan devleti kurulması gerektiği görüşünü desteklerken, 199 kişi (%46,2) ise bu görüşe katılmamaktadır. KBY’de yaşayan etnik unsurların KBY’nin de dahil olacağı bağımsız bir Kürdistan devletine ilişkin bakış açısı ve algıları ki-kare testiyle analiz edilmiştir. Etnik unsurlar odaklı yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 425 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlar ve bağımsız Kürdistan kurulması görüşü arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir; H0: Kürt Bölgesel Yönetiminin de içinde bulunduğu bağımsız bir Kürdistan devleti kurulmalıdır görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermemektedir. H1: Kürt Bölgesel Yönetiminin de içinde bulunduğu bağımsız bir Kürdistan devleti kurulmalıdır görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermektedir. 131 Etnik unsurlar ve bunların bağımsız Kürt devleti kurulmasına ilişkin görüşleri arasındaki farklılığı tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,000 olarak tespit edilmiştir. Buna göre α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1 hipotezi kabul edilmiştir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2 =262,471a değeri elde edilmiştir. Buna göre, Kürt Bölgesel Yönetiminin de içinde bulunacağı bağımsız bir Kürdistan devleti kurulmasına ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu tespit edilmiştir. Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurlar bağımsız bir Kürt devleti kurulması ile ilgili olarak farklı görüşlere sahiplerdir. Analizlere göre Türkmenlerin %14,5’i bağımsız bir Kürt devleti kurulabileceğine katılırken, %85,5’lik çok büyük bir kesim bu görüşe katılmamaktadır. Kürtler ise %92,9 oranında bağımsız Kürt devleti kurulması görüşünü desteklerken, %7,1’lik bir kısmı bu görüşe karşı çıkmaktadır. Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurlar bağımsız Kürt devleti kurulması hususunda farklı görüşlere sahiptir. Ortaya çıkan bu farklılık ise etnisite temellidir. Yani KBY’deki Kürtlerin neredeyse tamamı bağımsız Kürdistan’ı desteklerken, Türkmenlerin neredeyse tamamı bağımsız bir Kürdistan kurulması görüşüne karşı gelmektedir. K.5. Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Türkiye arasındaki ilişkiler yakın gelecekte olumlu etkilenecektir KBY ile Türkiye arasındaki ilişkilerin gelecekte olumlu yönde etkileneceğine dair katılımcıların görüşleri alınmıştır. Katılımcıların direk olarak Türkiye’ye yönelik algısını ölçmek için sorulan bu ifadeyle etnik ve dini unsurların Türkiye’ye yönelik yaklaşımları ortaya koyulmak istenmiştir. Bu ölçeğin katılımcılara yöneltilmesinin amacı farklı dini ve etnik kökenlerden gelen kimselerin Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetimi arasındaki ilişkilerin gelecekte olumlu etkileneceği varsayımı hakkındaki algılarını ortaya koymaktır. Dini unsurların konuya ilişkin görüş ve algılarını ölçmek için yapılan frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan 386 kişi geçerli yanıt vermiştir. Analizler yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. 132 Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır. Frekans testi sonuçlarına göre, KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlardan 250 kişi (%68,8) Türkiye ve KBY arasındaki ilişkilerin yakın gelecekte olumlu etkileneceğine inanmaktadır. Buna rağmen Sünni Müslümanlardan 136 kişi (%35,2) ise bu görüşe katılmamaktadır. KBY’de yaşayan etnik unsurların Türkiye ile Kürt Bölgesel Yönetimi arasındaki ilişkilere bakış açısı ve algıları ki-kare testiyle analiz edilmiştir. Etnik unsurlar odaklı yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 380 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlar ve Türkiye ile KBY arasındaki ilişkilerin yakın gelecekte olumlu etkileneceği görüşü arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir; H0: Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Türkiye arasındaki ilişkiler yakın gelecekte olumlu etkilenecektir görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermemektedir. H1: Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Türkiye arasındaki ilişkiler yakın gelecekte olumlu etkilenecektir görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermektedir. Etnik unsurlar ve bunların K.5. ölçeğine ilişkin görüşleri arasındaki farklılığı tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,259 olarak tespit edilmiştir. Buna göre α>0,05 olduğundan; H1 hipotezi reddedilirken H0 hipotezi kabul edilmiştir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2 =1,275 değeri elde edilmiştir. Buna göre, Türkiye ile KBY arasındaki ilişkilerin yakın gelecekteki akıbetine ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma olmadığı yani Türkmenlerin ve Kürtlerin verdiği yanıtların paralellik gösterdiği tespit edilmiştir. Analizlere göre Türkmenlerin %66,3’ü ilişkilerin olumlu etkileneceği görüşüne katılırken, %33,7’lik bir kesimi bu görüşe katılmamaktadır. Kürtler ise %60,4 oranında askeri 133 operasyonlarının sivillere zarar verdiği görüşünü desteklerken %39,6’lık bir kısmı bu görüşe karşı çıkmaktadır. Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurlar Türkiye ile KBY arasındaki ilişkilerin yakın gelecekte olumlu etkileneceği noktasında paralel görüşlere sahiptir. Etnik unsurlar bağlamında bu görüşlerin paralelliği hem Türkmenlerin hem de Kürtlerin ilişkilerin olumlu etkileneceğine yarıdan fazla oranda (≈%64,2) katıldıklarını göstermektedir. 3.7. ÇOKTAN SEÇMELİ SORULAR Kürt Bölgesel yönetiminde yaşayanların dış politika ve güvenlik ekseninde Türkiye algılarına ilişkin bir portre çizmek üzere ankette yöneltilen soruların bir kısmı özellikle seçilmiştir. Dini unsur olarak ise KBY’nin %95’ini Sünni Müslümanlar oluşturmaktadır ve etnik farklılıkları da içinde barındıran bu geniş kitleye ait görüşlerin değerlendirilmesi hedeflenmiştir. Bu bölümde Türkiye algısını dış politika ve güvenlik ekseninde ortaya koymak üzere belirlenen çoktan seçmeli anket soruları T13, Y1-Y2, U1-U2-U3-U4-U5-U6, P3 olarak belirlenmiştir. SPSS istatistik programı aracılığıyla değerlendirilen bu sorular katılımcıların verdiği yanıtlar esas alınarak frekans analizi yapılmıştır. Çoktan seçmeli sorular için veri analizi sırasında geçersiz yanıtlar değerlendirme dışı tutulmuş ve yalnızca geçerli yanıtlar dikkate alınarak analiz yapılmıştır. Sorulara ilişkin yapılan analizlerin sıralaması orijinal anket metninde hâlihazırda bulunan listelemeye göre düzenlenmiştir. Yapılan analiz sonucu elde edilen verilere ilişkin açıklayıcı bilgiler aşağıda yer almaktadır. T.13. Aşağıdakilerden hangisi size göre potansiyel düşman veya rakip olarak tanımlanabilir Katılımcıların rakip ve düşman algılarını ölçmek için, farklı aşiret, etnik, dini ve mezhep grupları ile komşu ülkelere yönelik yaklaşımları sorulmuştur. Ayrıca barışçıl tutuma sahip olanların yaklaşımları da düşünülerek rakip veya düşmana ihtiyacım yok ve hiçbiri seçenekleri de eklenmiştir. Saddam rejiminin tamamen yıkılması ve Irak’ta yeni bir yapının kurulmasından bu yana özellikle Sünni ve Şii mezhepleri 134 arasında ülkede şiddet olaylarına varan bir gerginlik bulunduğu bilinmektedir. Türkiye’nin Sünni ağırlıklı toplumsal yapısı ve ülkede 30 yıldır devam eden Kürt meselesi ekseninde Irak’taki Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan başta Sünni Müslümanlar olmak dini grupların rakip ve düşman algısı da önem arz etmektedir. Bu cihetle dini unsurların rakip ve düşman tanımlamalarına ilişkin bir değerlendirme de yapılmıştır. Ankete katılanlara yöneltilen “T.13.” sorusuna KBY’de ankete katılan Sünni Müslümanlar arasından toplam 561 kişinin yanıtları arasından 522 (%93,0) geçerli yanıt vermiştir. Analizler yalnızca geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Sünni Müslümanlardan 161 kişi (%30,8) farklı dini grubu, 108 kişi (%20,7) komşu ülkeyi, 27 kişi (%5,2) farklı mezhebi, 21 kişi (%4,0) farklı etnik grubu, 12 kişi (%2,3) farklı aşireti potansiyel düşman veya rakip olarak gördüğünü belirtirken 108 kişi (%19,5) bir rakip veya düşmana ihtiyacı olmadığı ifade etmiştir. 91 kişi (%17,4) ise seçeneklerden hiçbirini düşman veya rakip olarak görmediğini beyan etmiştir. Y.1. Lütfen bölgenizde dost olarak tabir ettiğiniz iki ülkeyi seçiniz Anket katılımcılarına rakip ve düşman algısı sorulduğu gibi bölge ülkeleri başta olmak üzere dost olarak addettikleri iki ülkeyi belirtmeleri de istenmiştir. Dost tabir ettikleri ülkeyi seçmeleri için katılımcılara sunulan seçenekler arasında ABD, IrakMerkez (Bağdat hükümeti), İran, İsrail, Kuveyt, Suudi Arabistan, Suriye, Türkiye, Ürdün seçenekleri bulunduğu gibi bu ülkeleri dost olarak görmeyenler için ise hiçbiri seçeneği eklenmiştir. Sünni Müslüman katılımcıları kapsayan toplam 561 kişinin yanıtları arasından 519 (%92,5) geçerli yanıt olduğu tespit edilmiştir. Katılımcıların ülkelere yönelik algıları tek tek analiz edilmiştir. Buna göre Türkiye, 275 kişi tarafından dost olarak görülmektedir. Ürdün, 157 kişi tarafından dost olarak görülmektedir. ABD, 77 kişi tarafından dost olarak görülmektedir. Suudi Arabistan, 55 kişi tarafından dost olarak görülmektedir. Irak-merkez (Bağdat hükümeti), 50 kişi tarafından dost olarak görülmektedir. Suriye, 42 kişi tarafından dost olarak görülmektedir. Kuveyt, 24 kişi tarafından dost olarak görülmektedir. İran, 23 kişi tarafından dost olarak görülmektedir. İsrail, 16 kişi tarafından dost olarak görülmektedir. Toplamdaki 519 katılımcıdan 149 kişi hiçbir ülkeyi dost olarak görmediğini ifade etmişlerdir. 135 Y.2. Lütfen bölgenizde düşman olarak tabir ettiğiniz iki ülkeyi seçiniz Dini unsurların bölgedeki aktif rol oynayanlara yönelik düşman algısını ortaya çıkarmak için yapılan değerlendirilmiştir. Dini unsurların bölgesel güçlere yönelik görüşlerini ortaya çıkarmak amaçlanmıştır. Müslümanların büyük çoğunluğu oluşturduğu Ortadoğu bölgesinde Model ülke ve demokrasi gibi arayışların sürdüğü ve Arap Baharının halen ülkeleri etkilemekte olduğu düşünülürse özellikle Türkiye'ye bakış bakımından bu analiz önem arz etmektedir. Sünni Müslüman katılımcıları kapsayan toplam 561 kişinin yanıtları arasından 519 (%92,5) geçerli yanıt olduğu tespit edilmiştir. Katılımcıların ülkelere yönelik algıları tek tek analiz edilmiştir. Buna göre ABD, 258 kişi tarafından düşman olarak görülmektedir. İsrail, 256 kişi tarafından düşman olarak görülmektedir. Türkiye, 137 kişi tarafından düşman olarak görülmektedir. İran, 101 kişi tarafından düşman olarak görülmektedir. Irak-merkez (Bağdat hükümeti), 56 kişi tarafından düşman olarak görülmektedir. Suriye, 56 kişi tarafından düşman olarak görülmektedir. Kuveyt, 54 kişi tarafından düşman olarak görülmektedir. Ürdün, 12 kişi tarafından düşman olarak görülmektedir. Suudi Arabistan, 6 kişi tarafından düşman olarak görülmektedir. Toplamdaki 519 katılımcıdan 57 kişi hiçbir ülkeyi düşman olarak görmediğini ifade etmişlerdir. U.1. Dünyada hangi ülkenin süper güç haline gelmesini isterdiniz Anket katılımcılarının küresel çapta siyasi, ekonomik ve askeri bir güç olarak hangi devleti süper güç olarak görmek istediklerine yönelik görüşlerini ortaya koymak üzere yukarıdaki ifade sorulmuştur. Seçenekler arasında İngiltere, Çin, Fransa, Almanya, İran, Norveç, İsrail, Kanada, Pakistan, Rusya, Türkiye, ABD sunulmuştur. Sünni Müslümanları da kapsayan toplamda 561 katılımcılar arasından 498 (%88,8) geçerli yanıt alınmıştır. Yalnızca geçerli yanıtlar üzerinden analiz yapılmıştır. Buna göre 282 kişi (%56,6) Türkiye’nin süper güç olmasını istediğini belirtmiştir. 63 kişi (%12,7) ABD’nin süper güç olarak görmek istediğini beyan etmiştir. 19 kişi (%3,8) Pakistan’ın süper güç olmasını istediğini belirtmiştir. 19 kişi (%3,8) Almanya’nın süper güç olmasını istemektedir. 19 kişi (%3,8) İran’ın süper güç olmasını istediğini belirtmiştir. 18 kişi (%3,6) Çin’in süper güç olmasını arzu etmektedir. 18 kişi (%3,6) 136 Norveç’i süper güç olarak görmek istediğini ifade etmiştir. 13 kişi (%2,6) Fransa’nın süper güç olmasını tercih etmektedir. 12 kişi (%2,4) Kanada’yı süper güç olarak görmek istediğini ifade etmiştir. 12 kişi (%2,4) Rusya seçeneğini süper güç olarak işaretlemiştir. 12 kişi (%2,4) İngiltere’nin süper güç olmasını istediğini belirtmiştir. 11 kişi (%2,2) İsrail seçeneğini işaretlemiştir. U.2. En çok hangi dünya liderini kendinize yakın buluyorsunuz Anket katılımcılarının küresel ve bölgesel düzeyde kendilerine yakın buldukları yabancı liderler hakkında görüşleri sorulmuştur. Liderler arasında geçmişte yaşamış ve siyasi tarihte iz bırakanların dışında günümüzde yaşamakta olan ve küresel ve bölgesel düzeyde dünya politiğine etki eden isimlerde seçenekler arasında sunulmuştur. U.2. sorusu altında katılımcılara sunulan seçenekler arasında; Ebu Nasr-Mısır, Barack Obama-ABD, Beşar Esad-Suriye, Fidel Castro-Küba, Hasan Nasrullah-Lübnan, Hu Jintao-Çin, Hugo Chavez-Venezuella, Jacques Chirac-Fransa, Kral Abdullah- Suudi Arabistan, Recep Tayyip Erdoğan-Türkiye, Mahmud Ahmedinejad-İran, Nicolas Sarkozy-Fransa, Şeyh M.Bin Zayed-Birleşik Arap Emirlikleri, Vladimir Putin-Rusya bulunmaktadır. Analizlerde frekans referans değeri olarak minimum 10 kişi (% 2) taban olarak alınmıştır. Sünni Müslümanları unsurlara göre yapılan analize göre toplamda 561 yanıt arasından 472 (%84,1) geçerli tespit edilmiştir. Analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Yapılan analizlere göre; 252 kişi (%53,4) Recep Tayyip Erdoğan’ı kendine en yakın gördüğü lider olarak seçmiştir. 99 kişi(%21,0) Barack Obama’yı kendine yakın bulduğunu ifade etmiştir. 39 kişi (%8,2) kendine yakın bulduğu lider olarak Şeyh M.Bin Zayed seçeneğini işaretlemiştir. 28 kişi(%6,0) Mahmud Ahmedinejad’ı yakın bulduğunu belirtmiştir. 16 kişi (%3,4) Nicolas Sarkozy seçeneğini işaretlemiştir. 14 kişi (%3,0) Kral Abdullah seçeneğini işaretlerken, 12 kişi (%2,5) Fidel Castro seçeneğini işaretlemiştir. 12 kişi (%2,5) ise Vladimir Putin’i kendine yakın gördüğünü belirtmiştir. 137 U.3. Aşağıdaki ülkelerden hangisinde yaşamayı tercih ederdiniz Anket katılımcılarına KBY dışında hangi ülkede yaşamak istedikleri sorusu yöneltilmiştir. Soruya verilecek yanıtlar arasında İngiltere, Çin, Danimarka, Fransa, Almanya, Kanada, Rusya, Türkiye ve ABD seçenekleri bulunmaktadır. Sünni Müslüman unsurlara göre yapılan analize göre toplamda 561 yanıt arasından 514 (%91,6) geçerli yanıt tespit edilmiştir. Analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Yapılan analizlere göre; 232 kişi (%45,1) Türkiye’yi yaşamak istediği ülke olarak tercih etmişlerdir. 56 kişi (%10,9) Almanya, 39 kişi (%7,6) ABD, 37 Kişi (%7,2) Fransa, 35 kişi (%6,8) Norveç, 33 kişi (%6,4) Kanada, 33 kişi (%6,4) İngiltere ülkelerini yaşamak için tercih etmişlerdir. Aynı zamanda 21 kişi (%4,1) Danimarka, 17 kişi (%3,3) Çin, 11 kişi (%2,1) ise Rusya’yı tercih etmişlerdir. U.4. Ortadoğu ülkelerinden hangisinde yaşamayı tercih ederdiniz? Özellikle Arap Baharı sürecinden sonra, Türkiye’nin ve Ortadoğu bölgesinde demokratik ve laik yapısıyla model bir ülke olmasıyla ilgili birçok tartışmalar yapılagelmiştir. Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayanlara Ortadoğu bölgesindeki ülkelerden hangisinde yaşamak istedikleri sorulmuştur. U.4. sorusuna verilecek yanıtlar arasında Umman, Ürdün, İran, Kuveyt, Lübnan, Katar, Suudi Arabistan, Suriye, Türkiye seçenekleri bulunmaktadır. Böylece Kürt bölgesel Yönetimindeki halkın Türkiye’nin yaşanabilirliği ile ilgili görüşleri de alınmak istenmiştir. Ankete katılanlara Ortadoğu ülkelerinden hangisinde yaşamayı tercih ettikleri sorulurken yine etnik ve dini unsurlara göre analiz yapılmıştır. KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlara göre yapılan değerlendirmede toplam 561 yanıt arasından 507 (%90,4) geçerli yanıt olduğu tespit edilmiştir. Analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Sonuçlara göre 296 kişi (%58,4) Türkiye, 71 kişi (%14,0) Suudi Arabistan, 67 kişi (%13,2) Lübnan, 44 kişi (%8,7) Katar, 12 kişi (%2,4) İran, 3 kişi (%0,6) Ürdün, 3 kişi (%0,6) Suriye, 2 kişi (%0,4) ise Umman seçeneğini işaretlemiştir. 138 U.5. Yurtdışında tatil yapmak isteseniz hangi ülkeyi tercih ederdiniz Yurtdışında tatil yapma imkânına sahip olanlara etnik ve dini unsurlar ekseninde hangi ülkeyi tercih edeceklerine ilişkin bir soru yöneltilmiştir. Tatil için tercih etmeleri amacıyla katılımcılara seçeneklerde sunulan ülkeler arasında Beyrut, Avrupa ülkeleri, İran, Ürdün, Mısır, Türkiye ve Amerika kıtasındaki ülkeler bulunmaktadır. Dini unsurların tatil tercihine ilişkin aynı değerlendirme yapılmıştır. Buna göre toplam 561 katılımcı arasından 493 kişinin (%87,9) geçerli yanıt verdiği tespit edilmiştir. Analiz yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. Dağılım ise şöyledir; 277 kişi (%56,2) Türkiye, 106 kişi (%21,5) Avrupa ülkeleri, 36 kişi (%7,3) Beyrut, 34 kişi (%6,9) Amerika ülkeleri, 29 kişi (%5,9) Mısır, 9 kişi (%1,8) İran, 2 kişi (%0,4) Ürdün’de tatil yapmak istediğini belirtmiştir. U.6. Türkiye'ye seyahat etmek istediğinizde karşınıza çıkan sorunlar Bu soru anketin hazırlanma sürecindeki ilk halinde bulunmamaktadır. Erbil’e gerçekleştirilen ilk ziyaretin ardından yapılan mülakatlar doğrultusunda Anketin son haline eklenmiştir. Erbil’de yapılan görüşmeler sırasında birçok kimse Kürt Bölgesel Yönetiminden Türkiye’ye gelip geçişlerde Habur Sınır kapısında büyük sorunlar yaşadıklarını ifade etmişler ve uygulanacak ankete bu yönde bir içeriğin eklenmesini talep etmişlerdir. Bu doğrultuda gelen taleplere istinaden katılımcılara Türkiye’ye seyahat ettikleri sırada en çok karşılaştıkları sorunları kapsayan bir soru yöneltilmesine karar verilmiştir. “U.6.” sorusu katılımcıların Türkiye’ye seyahat etmeleri sırasında karşılaşılabilecek çeşitli sorunlar seçeneklere eklenmiştir. Temel olarak tespit edilen sorunsallar arasında Habur Sınır kapısı, Vize alırken karşılaşılan sorunlar, Türkiye’deki etnik ayrımcılık ve özellikle muhafazakâr kesim için Türkiye’de tatil tesislerinin eksikliği gibi seçenekler bulunmaktadır. Sünni Müslümanları kapsayan değerlendirmede toplamda 561 yanıt arasından 477 (%85,0) geçerli olduğu belirlenmiştir. Analizler sırasında yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirilmiştir. Katılımcıların birden fazla seçeneği işaretleyebilecekleri soruda ifade edilmiştir. Buna göre 301 kişi (%63,1) Habur sınır kapısını büyük bir sorun olarak gördüklerini ifade etmişlerdir. 93 kişi (%19,5) Türkiye’deki etnik ayrımcılığı bir sorun olarak görmektedirler. 77 kişi (%16,1) Türkiye’ye seyahat etmeden önce 139 vize almakta çekilen güçlükleri sorun olarak belirtmişlerdir. 42 kişi ise (%8,8) Türkiye’deki tatil tesislerinin eksikliğini bir sorun olarak görmektedirler. P.3. Türk televizyonlarında yayınlanan TV programlarını ve TV dizilerini izler misiniz? “P.3.” sorusu ile Türk görsel medyası ekseninde Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayanların algısı ölçülmek istenmiştir. Bu bağlamda Türk görsel medyasını izleyip izlemedikleri sorulmuştur. Dini unsurlara göre Türk televizyon programları ve dizilerini takipleri değerlendirmiştir. Sünni Müslümanları kapsayan değerlendirmede toplam 561 yanıt arasından 500 (%89,1) geçerli yanıt olduğu belirlenmiştir. Geçerli yanıtlar üzerinden yapılan değerlendirmede 273 kişi (%54,6) Türk TV programlarını ve kanallarını izlediklerini belirtirken 227 kişi (%45,4) Türk TV kanal ve programlarını izlemediklerini ifade etmişlerdir. 140 SONUÇ VE TARTIŞMA Kürt Bölgesel Yönetimine ilişkin yapılan çalışmada uygulanan anketin sonuçlarının analiz edilmesi ve değerlendirilmesiyle birlikte bir takım bulgulara ulaşılmıştır. Bölge halkının Türkiye’ye karşı yaklaşımlarının ve dış politika ve güvenlik eksenindeki algılarının ortaya çıkarılmasında halkın kültürel, sosyal ve politik etkilenimleri oldukça önemlidir. Nitekim halkın stereotipinin oluşmasında da etkili olan kültürel sosyal ve politik unsurlar, halkın eylemlerinin kitle eylemlerine dönüşmesi sırasında etkili olmaktadır. Dolayısıyla bireyden topluma doğru yayılan kişilik özellikleri sonuç olarak toplumun yaklaşımını ve hatta bölgesel çaptaki siyasal süreci etkileyebilmektedir. Bu anlamda Ortadoğu gibi bir bölgede yaşayan halkın etnik ve dini özellikleri ve davranışları, geleneksel ve küresel bir siyasallaşmanın çarpıştığı ve uyum sürecinden halen çıkamamış olan bölgenin politikalarını şüphesiz etkileyebilmektedir. Söz konusu bulgular bölgede yaşayan halkın kültürel, sosyal ve politik tercihlerine ışık tutmaktadır. Özellikle bölge halkının etnisite ve dini unsurlara göre sahip olduğu kimlik algılaması ve toplumun sahip olduğu kültürel motiflerden etkilenmesine yönelik bulgular istatistiki analizler sonucunda elde edilmiştir. Kimlik algısıyla ilgili etnisiteyi ilgilendiren bulgulardan birisi bölgedeki Kürt Kimliği algısına yöneliktir. Bölgedeki mevcut Kürt kimliği haricinde bir takım alt kimliklerin bulunduğu bilinmekle birlikte bu alt kimliklerin örneklem içerisindeki denek grubunda Kürt kimliğinden daha önemli olduğu tespit edilmiştir. Bölgede anketin uygulandığı örneklem içerisinde çoğunlukla Kürt üst kimliğini seçenler olduğu gibi; Badini, Hewrami, Keldani ve Sorani alt kimliğini de seçenler bulunmaktadır. Özellikle Erbil ve çevresinde Sorani Kürtlerinin yoğunluk gösterdiği ortaya çıkmıştır. Kürt coğrafyasının güney kesiminde yaşayan Kürtlerin kimliğinin alt unsurları olarak bilinen halklar Kendi Kimliklerini Kürt kimliğinden önce görmekte ve kendi kimliklerini beyan edebilmektedirler. Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan Kürtlerin birçoğu halen kendi alt kimliklerini belirgin olarak kullanmaktadırlar. Kürt etnik kimliğinin alt kimlikleriyle ilgili özellikle Türkiye’yi ilgilendiren başka bir bulgu ise Türkiye’de yaşayan ve bölgede oldukları bilinen, hatta 141 örneklemde de bulunan, Kürtlerin anketteki kimlik algılamasına yönelik yaklaşımlarıdır. Kürt coğrafyasının Kuzey kesimi yani Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan Kürtlerin kimliğinin alt unsurları arasındaki en büyük kısmını Kurmanci Kürtleri oluşturmaktadır. Anketin uygulandığı örneklem grubunda Türkiye’den bölgeye eğitim veya iş amaçlı gelen Kurmanci Kürtleri bulunmaktadır. Bu gruptan belli bir kesimin anket yapılırken ankete katıldığı bilinmektedir. D8’de yer alan aile arasında kullanılan dil sorusuna verilen cevaplar arasında Kurmanci Kürtçesinin işaretlenmesi bu gruptan kimselerin ankete katıldığının birer göstergesidir. Fakat Kimlik ile ilgili sorularda hiç kimsenin Kurmanci seçeneğini işaretlememesi bu gruptakilerin kendilerini Kurmanci alt kimliğiyle değil Kürt üst kimliğiyle betimlediklerini göstermektedir. Bu durumla ilgili mevcut sonuç Türkiye Kürtlerinin kendi alt kimlikleri yerine daha kapsayıcı bir kimlik olan Kürt kimliğini tercih ettiklerini göstermektedir. Ortaya çıkan bu bulgu ise 1970’lerden beri Türkiye’de süregelen Kürt kimliği oluşturma çabalarının sonuç verdiğine işaret etmektedir. Kurmanci alt kimliği ve Kürtler ile ilgili olarak daha ileri analiz ve çalışmalar yapıldıkça somut verilerin ortaya çıkması olağan gözükmektedir. Kürt Bölgesel Yönetimi ve Türkiye’de yaşayan Kürtler açısından eldeki bulgu Kürt ulusu oluşturma çabaları için manidar olup derinlemesine araştırmaya değer niteliktedir. Elde edilen diğer bulgulardan bazıları bölgedeki halkın din ve mezhepleridir. Sünni Müslüman ağırlıklı bir toplum olduğu göze çarpmaktadır. Fakat bununla birlikte Şii mezhebine göre yaşayan belli bir kitle de göze çarpmaktadır. Harici (Vehhabilik) veya Caferilik gibi İslam Dünyası ve Ortadoğu yer alan mezhepleri, örneklem grubuna katılanlar arasında seçen olmamıştır. Irak Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan geçici olarak bulunan fakat aslında Irak’ın iç bölgelerinden veya dışardan olmak üzere farklı yerlerden gelenlerin bölgede bulunma sebepleri örneklem gurubundaki bu kapsama girenlere sorulmuştur. Buraya gelenlerin genellikle ekonomik nedenler ve eğitim dili hasebiyle geldiği fakat en çokta akrabalık ilişkileri olanların burayı tercih ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Ekonomik nedenler arasında istikrarlı sayılabilecek bir bölge olması ve eğitimin dilinin Kürtçe olmasının önemli bir faktör olduğu ortaya çıkmaktadır. 142 Kürt Bölgesel Yönetiminin toplumsal yapısıyla ilgili diğer bir bulgu ise toplumdaki muhafazakâr yapı ve bu yapıyı destekleyen aşiretlerdir. Bölgedeki halk unsurları Hristiyan gruplarda dâhil olmak üzere sosyal ve kültürel açıdan aşiret temelli bir toplum yapısında yaşamaktadırlar. Ankete katılanlar arasından yüzde seksen civarındaki bir dilim mensup oldukları alt kimlik göz önünde bulundurulmadan bir aşirete bağımlı olduklarını beyan etmişlerdir. Bölgedeki etnik ve dini unsurlar arasında iç ve dış tehdit algılamalarını ölçmek üzere sorulan T13 sorusuna cevaplar alınmıştır. Buna göre Türkmenler açısından en büyük tehdit farklı dini gruplar olarak görülmekle birlikte birçok Türkmen ise bir rakip veya düşmanın varlığına ihtiyaç duymadığını belirtmişlerdir. Kürtler için ise durum biraz farklıdır. Kürtlere göre en büyük tehdit komşu ülkeler olarak görülmektedir. Burada elde edilen sonucun Özerk Kürt Bölgesel Yönetiminin ileride bir ulus devlet olma yönünden duyduğu kaygının olarak ta yorumlanabilmesi mümkün gözükmektedir Fakat çoğu Kürt kökenliler ise yine bir rakip veya düşmanın varlığına ihtiyaç duymadıklarını ifade etmişlerdir. Dini unsurlara göre bir analiz yapıldığında ise başta farklı dini unsurlar tehdit olarak görülürken, komşu ülkeler ve farklı mezheplerde birer tehdit unsuru olarak tabir edilmiştir. Yine dini unsurların birçoğunun da herhangi bir rakip veya düşmana ihtiyacı olmadığını belirttiği de görülmektedir. Bölgede yaşayan halkın uzun süren çatışmalar ve belki de savaş durumundaki zor hayat koşullarından kaynaklı olarak barışa özlem duydukları da söylenebilir. Kürt Bölgesel Yönetimi’nde yaşayanlar en güvenilir ülke olarak Türkiye’yi gördükleri gibi aynı zamanda Suudi Arabistan ve Lübnan bölgedekilerin güvendiği diğer ülkeler arasında ön plana çıkmaktadır. Bölgede en çok sevilen lider ve ülkenin hangisinin olduğuna dair U.2. sorusu sayesinde bölge halkının algısı ortaya çıkarılmak istenmiştir. Buna göre Türkmenler açısından en çok sevilen siyasi lider ve ülke Recep Tayyip Erdoğan olarak gösterilirken Kürtler açısından bu isim Barack Obama’dır. Türkmenlerin bölgedeki ikinci favorisi ise Mahmud Ahmedinejad olarak ortaya çıkmaktadır. Obama’dan sonra Kürtler açısından bölgede en çok sevilen diğer siyasi figürler ve ülkeler ise Recep Tayyip Erdoğan, Birleşik Arap Emirlikleri’nden Şeyh M. Bin Zayed ve İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’tır. Tüm bu 143 eldeki bulgulara göre bölgede en çok sevilen siyasi lider ve ülkenin, Recep Tayyip Erdoğan ve Türkiye olduğu ortaya çıkmaktadır. Bunların dışında anketin uygulandığı örneklemde sorulara verilen cevaplar SPSS İstatistik programıyla analiz edilince ortaya çıkan sonuçlar etnisite ve dini unsurlara göre değerlendirilmiştir. Ankette bulunan diğer sorularda SPSS programında Ki-kare testi ile değerlendirilmiştir. Yapılan değerlendirmelere göre istisnai durumlar dışında genel olarak sonuçların etnisiteye göre farklılık gösterdiği fakat dini unsurlara göre göstermediği gözükmektedir. Bunun sebebinin ise bölgede yaşayan farklı etnik, etno-dini unsurların bulunması ancak etnik unsurların çoğunun Sünni Müslüman olmalarından kaynaklandığı düşünülmektedir. Bölgede yürütülen çalışma sırasında resmi yetkililer, akademisyenler, kanaat önderleri ve halkın Türkiye’ye yönelik ilgisi gözlerden kaçmamaktadır. Sempati duyanlar veya duymayanlar anketin uygulanmasına sıcak bakmakla birlikte, özellikle resmi yetkililer anket sonuçlarının kendileriyle paylaşılmasının faydalı olacağını belirtmişler ve bu gibi çalışmalara sıcak baktıklarını göstermişler anket uygulanırken işbirliği göstermişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti Erbil konsolosluğunun bu akademik çalışma için resmi izin vermemesi ilk başta Kürt Bölgesel Yönetimi yetkileri için sorun teşkil etse de bu sorun bölgedeki yetkililerin daha sonra kendiliğinden verdikleri izinle aşılmıştır. Kürt Bölgesel Yönetimi ve Türkiye arasındaki ilişkilerin alışılageldik yöntemler dışında ele alındığı bu çalışmada bölgenin Türkiye ile ilişkileri Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan halkın gözünden değerlendirilmiştir. Kürt Bölgesel Yönetimi sosyal ve siyasal coğrafya bakımından Anadolu’nun güneybatı uzantısı niteliğindedir. Bu bölgede yaşayan insanlar sosyo-kültürel bakımdan Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında, özellikle de doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşayanlardan çokta farklı değildirler. Türkiye güney doğusu ve Irak'ın kuzeyinde bu bölgenin arasındaki etnik ve dini temelli birçok benzerliklerin olması, ülkelerin ikili ilişkilerdeki tutumunu şüphesiz etkileyebilmektedir. Kuzey Irak'ta neredeyse yarım yüzyıldan fazla süre boyunca devam etmekte olan hareketli Kürt siyasal hayatı özellikle uluslaşma arzusu ekseninde temellenmiştir. Zengin yer altı kaynaklarından dolayı uluslararası güç odaklarının sürekli hedefinde olan bu bölgedeki Kürtlerin 144 uluslaşma arzusu dış güçler için daima bölgeye bir giriş kapısı olarak kalmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminin batıya açılan kapısı ve en önemli komşusu olarak Türkiye'nin, bu bölgede yaşayan Kürtleri ilgilendiren her türlü meseleye, özellikle de uluslaşmayla ilgili siyasal ve sosyal davranışlara karşı duyarlılığı kaçınılmazdır. Bu duyarlılığın olgunlaşması ve Türk dış politikası yapım süreçlerine komşu ülke vatandaşlarının algılarının da entegre edilmesi bakımından bu araştırma önem arz etmektedir. Bu tez çalışmasında Kürt Bölgesel Yönetimi ve Türkiye arasındaki ilişkilerin analiz edilmesi için nitel ve nicel yöntemlere başvurulmuştur. Bu bağlamda ikili ilişkileri etkileyen önemli parametreler literatür taraması yapılarak ve anket uygulanarak analiz edilmiştir. Kuzey Irak Kürt Bölgesinde yaşayan Türkmenler Türkiye ile ilişkilere etki eden faktörler arasındadır. Nitekim 2009 yılında hazırlıklarına başlanan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Anayasasında Türkmenlere de yer verilmiştir. Fakat Türkmence resmi dil olarak kabul edilmemiş bunun yerine KBY Anayasasının 14. Maddesinde Türkmencenin okullarda öğretilmesine izin verilmiştir. Özellikle Erbil Kerkük ve Musul başta olmak üzere bölgedeki Türkmen kimliği Türkiye’nin Bölgeye yönelik politikalarında önemli bir yere sahiptir. Kerkük’ün statüsüyle ilgili Irak Anayasasının 140. Maddesinde 2007’de yapılması beklenen, fakat 2008 yaz aylarına ertelenen fakat halen muallakta olan, referandum Kerkük’ün statüsünün halen belirlenememesine neden olmaktadır. Kerkük’ün statüsünün belirsizliği ve bu bölgede KBY ve Bağdat arasındaki çekişmeden kaynaklanan terör ortamı ve özellikle burada yaşayan Türkmenlerin mağduriyetine yol açmakta ve Kuzey Irak’ta yaşayan Türkmenlerin hepsini etkilemektedir. Ancak Türkmenler arasında son dönemlerde oluşan çok sesli siyasal yapı Türkmenlerin tek çatı altında birleşmesine mani olmakta ve Türkiye’nin Türkmenlerle tam bir uyum içinde politika üretmesini sekteye uğratmaktadır. Kuzey Irak’taki Türkmen siyasi grupları arasında en göze çarpanlardan birisi olan Irak Türkmen Cephesi Kürt Bölgesel Yönetiminde yüksek bir temsil düzeyine sahip olmakla birlikte eski ITC Başkanlarından Sinan Çelebi de Behram Salihi’nin Başbakanlığı döneminde Sanayi ve Ticaret Bakanı olarak kabinede görev almıştır. Bölgede yaşayan Türkmenler arasındaki kimi gruplar 145 Türkiye’ye yakınken diğerlerinin Bağdat Hükümetine, İran veya Ürdün gibi ülkelere yakınlığı göze çarpmaktadır. Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtlerin yakın dönem siyasi tarihleri incelendiğinde en önemli Kürt siyasi lideri olarak Molla Mustafa Barzani öne çıkmaktadır. Bölgede yaşayan Kürtler bakımından Molla Mustafa Barzani büyük bir önder olarak görülmektedir. Kürt siyasi hareketinde Molla Mustafa’dan bu yana Barzani aşiretinin ön planda olduğu gözlemlenmektedir. Türkiye ile Kuzey Irak Kürtlerinin ilişkilerinde Molla Mustafa Barzani’nin 1968 yılında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ve Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a yazdığı mektuplar bir dönüm noktası olarak yer etmiştir. Ekler kısmında da yer alan Molla Mustafa söz konusu mektuplarda Türkiye’ye yönelik iltifatlarda bulunmakta, Osmanlı İmparatorluğundan gelen ortak kültür, tarih ve kadere atıflarda bulunmakta, Türkiye’de Türklerin ve Kürtlerin kardeşçe yaşadığına vurgu yapmakta, Kürtlerin Kuzey Irak bölgesinde kalmasına yol açan anlaşmalardan dolayı Türkiye topraklarından ayrı kalındığından duyduğu hicabı paylaşmaktadır. Ayrıca Türkiye’den Kuzey Irak’taki Kürt hareketine yardım etmelerini talep etmekte ve Türkiye’nin yardımına ihtiyaç duyduklarını vurgulamaktadır. Barzani aşireti Kuzey Irak Kürt Bölgesi yakın siyasi tarihinde tartışmasız bir öneme sahiptir. Yakın geçmişte ortaya çıkan ve birçok otoriteye göre Kürt siyasi tarihinin en büyük lideri olarak tabir edilen Molla Mustafa Barzani’nin Türk devlet büyüklerine yazdığı mektubundaki iltifatları ve geçmişten gelen bağlardan dolayı Türkiye’ye karşı duyduğu sempatisini ortaya koymaktadır. Aşiretlerin bu denli önemli olduğu muhafazakâr bir toplumun önde gelen bir liderinin bu hareketi, kendi toplumunun Sünni Müslüman bağlarıyla ilişkilendirdiği Türkiye’ye karşı duyduğu sempatisinin bir göstergesi niteliğindedir. Yine de Molla Mustafa Barzani’nin bu mektubu kaleme aldığı dönemde içinde bulunduğu zor siyasi ve ekonomik koşullar da göz ardı edilmemelidir. Ülke algısının ölçülmesi için nicel yöntemlere dayalı yapılan araştırmada öncelikle Kürt Bölgesel Yönetiminin demografik yapısına dair bir portre çıkarılmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminin içinde bulunduğu Kuzey Irak coğrafyasına ait yakın dönem siyasi tarihinin önemli aktörleri ve olaylarına yer verilerek bu bölgede yaşayan halkın etkilendiği akımlar, olaylar, çatışma ve hatta savaşlara ait 146 bilgiler verilerek bölge toplumunun hafızasını ve toplumsal algısını etkileyen siyasal ve toplumsal vakalar gözler önüne serilmiştir. Araştırmanın amacı Kürt Bölgesel Yönetiminde dış politika ve güvenlik ekseninde Türkiye algısını ölçmek olduğundan, Türkiye ile Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtlerin etkileşime girdikleri olaylara vurgu yapılarak ilişkilere dair bir görüngü çizilmiş ve ikili ilişkilerde dönüm noktası niteliğindeki olaylar incelenmiştir. Böylelikle anketin uygulanacağı çalışma evrenine özgü kavramsal çerçeve oluşturulmuştur. Hali hazırda bu çalışma evreni için özel olarak hazırlanan ölçek ve sorulardan oluşan anket hazırlanarak çalışma evrenini temsil eden örneklemde uygulanmıştır. Örnekleme uygulanan anketlerin değerlendirilmesinden sonra buradaki veriler SPSS programı kullanılarak analiz edilmiştir. Öncelikle araştırma evrenini temsil eden örneklemin profilini belirleyen demografi kısmındaki çoktan seçmeli sorular sayesinde ankete katılanların etnik ve dini özellikleri ortaya çıkarılmıştır. Buna göre Kürt bölgesel yönetiminde ankete katılanlar arasından Kürtlerin ve Türkmenlerin başı çektiği göze çarpmaktadır. Özellikle Kürtler arasında Kuzey Irak bölgesinde yaşayan (Sorani ve Badini gibi) alt unsurların kendi kimliklerini alt kimlik olarak ön plana çıkarma eğilimleri göze çarpmaktadır. Belki de yine bu bölümde yer alan “D14- Herhangi bir aşirete bağlı mısınız” sorusuna %79 oranında olumlu yanıt verilmesi KBY toplumundaki alt kimlik unsurunun halen korunmakta olan bir unsur olduğunu açıklayabilir. Bu durum, Türkiye’de uzun zamandır devam eden Kürt meselesinin Türkiye sınırları dışındaki Kürt coğrafyasında ne anlama geldiğine dair yeni bir boyut açar niteliktedir. Kürtlerin uluslaşma arzusu bağlamında Kuzey Irak bölgesinde yaşamakta olan halkın kayda değer bir kısmının kendilerini ifade ederken halen alt kimliklerini kullandıkları gözlemlenmektedir. Hal böyle olunca, Türkiye’deki Kürt kimliği oluşturma sürecinin Kürt coğrafyasında yaşayan diğer halkların kimlik algılamalarıyla karşılaştırılma imkânı ortaya çıkmaktadır. Kısacası Kürt kimliğinin uluslaşma yolundaki portresini, Türkiye ve Kuzey Irak penceresinden görme fırsatı gün yüzüne çıkmıştır. Buna göre Türkiye’de uzun yıllardır devam eden Kürt sorununun bir sonucu olarak ortaya çıkan PKK terörünün de etkisiyle, Türkiye Kürtlerinin, Kuzey Irak’ta yaşayan Kürt topluluklarının aksine kendi alt kimliklerinden çok Kürt üst kimliğini kullanmayı tercih ettikleri 147 söylenebilir. Kürt Bölgesel yönetiminde yaşayan halkın Kürt meselesi yani Kürdistan coğrafyası olarak anılan bölgede bir Kürt devleti kurma eğilimlerinden etkilenmiş olmaları savından yola çıkarak bu bölgede önceden alt kimliklerine bağlı kalarak yaşamakta olan halkın, Kürt kimliğinden giderek daha çok etkilendikleri de söylenebilir. Bölgede yaşayan halkla ilgili ortaya çıkan diğer bir önemli unsur ise dini kimlik ile ilgilidir. KBY’de yaşayan Müslüman toplumun neredeyse tamamına yakının Sünni oldukları göze çarpmaktadır. Osmanlı’dan günümüze gelen Sünni Müslüman Türkiye geleneğinden yola çıkarak bu bölgede yaşayan Sünni Müslümanların ortak paydaları olabileceği yönünde yapılabilecek derin araştırmalar bölge toplumunun Türkiye’ye yönelik dost bir tutum geliştirmesine olanak sağlayabilir. Demografik analiz ve değerlendirmelerin dışında ankette bulunan ölçeklerin bazılarında etnisite veya dini unsurlara göre hipotezler kurulmuştur. Ankete katılanların verdikleri yanıtların, katılımcıların etnik ve dini kimliklerine göre anlamlı olup olmadığını belirlemek üzere “ki-kare test” ile analiz edilmiştir. Test sonucu elde edilen “p” sayısı için referans değer “0,05” olarak kabul edildikten sonra hipotezler kabul veya ret edilmiştir. “Ki-kare test” ile analiz edilen G3, I1-I2-I3-I4I5, B3-B4-B13-B14, M12-M13-M14-M15-M16, H1-H5 ölçeklerine verilen yanıtlar etnik unsurlara göre tamamen anlamlı bir fark bulunurken, dini unsurlara göre bu anlamlı fark sorunun içeriğine göre değişkenlik göstermektedir. Bu da demek oluyor ki, dış politika ve güvenlik ekseninde Türkiye’ye yönelik algılarında bölge halkı etnisite üzerinden farklı fikirleri keskin olarak benimsese de dini olarak halkın söz konusu alanlardaki Türkiye algısı etnisite gibi keskin ayırdımlar bulunmamaktadır. Kısacası, bir konu üzerinde farklı etnik unsurların farklı ve keskin görüşleri olsa da dini unsurlar üzerinden değerlendirildiğinde aynı konuya yaklaşımlar aynı şekilde kesin ayırdımlar göstermediği göze çarpmaktadır. Frekans testiyle K1-K2-K3-K5K6-K7, T11-T12, P3 ölçeklerinin dini unsurlara göre analiz edilmesinden yine benzeri bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Bu testte yapılan analizde etnisite ve dini unsurlara özgü analizlerin “ki-kare” testiyle tam olarak aynı çıkmaması yukarıdaki bazı ölçekler de yer alan ifadelerin taşıdığı anlamlara yüklenmektedir. 148 SPSS programıyla ankette bulunan çoktan seçmeli sorularda analiz edilmiştir. Özellikle Y1-Y2-Y3-Y5, P1-P4 sorularından oluşan çoktan seçmeliler değerlendirilmeye alınmıştır. İçeriği itibariyle, KBY’de yaşayanların küresel ve bölgesel dış politika ve güvenlik algılamaları için bir çerçeve oluşturan bu sorulara alınan cevaplar yine etnik ve dini unsurların bu sorulara yönelik tercihlerini gösterir şekilde sunulmuştur. Ankette KBY’de dost ülke algısı (Y1) ölçülmesi hedeflenmiştir. Buna göre etnik unsurlara göre30 Türkiye bölgede büyük oranda Türkmenler tarafından dost olarak görüldüğü gözlemlenmektedir. Türkmenlerin bölgede Türkiye’den sonra dost olarak gördüğü ülke ise Ürdün olarak göze çarpmaktadır. Kürtlerin büyük çoğunluğu hiçbir ülkeyi dost olarak görmezken geri kalanlar sırasıyla ABD seçeneği ön plana çıkmıştır. Dini unsurlar bakımından31 yapılan analizlerde Türkiye ve Ürdün dost ülke olarak ön plana çıkmaktadır. Bir başka soruda ise KBY’de Düşman algısı (Y2) ölçülmesi hedeflenmiştir. Yapılan analiz sonucunda Kürtlerin birçoğu Türkiye’yi düşman olarak görürken, sırasıyla İran ve ABD düşman olarak görülen diğer ülkelerdir. Eldeki bu veriler ışığında son yıllarda bölgesel bir güç olma hedefindeki Türkiye’nin Kürt Bölgesel Yönetimi ile ilişkilerinin analiz edilmesi hedeflenmiştir. KBY’de yaşamakta olan etnik ve dini unsurların dış politika ve güvenlik ekseninde Türkiye algılarını ölçen sorular sayesinde Türk dış politikasının bölgeye yönelik süreçlerde ne gibi önceliklere dikkat etmesi ve ne gibi hassasiyetlere özen göstermesi, bölgede yaşayan insanlara ulaşmak için hangi iletişim kanallarını kullanabileceğine yönelik bir takım sonuçlar elde edilmiştir. Tüm bu sonuçlar değerlendirilirken uluslararası siyasetin çok yönlü olduğu ve bu alandaki birçok aktörün olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır. Bu tezin amacı KBY bölgesinde öncelikle yakın dönem siyasi tarihindeki önemli aktörler ve olaylara dair bilgiler verip burada yaşayan toplumun hafızasına ilişkin bir fikir sahibi olmayı sağlamak ve 30 Çokta seç eli sorular et ik u surlara göre yoru la ırke , i i u katılı ı ı ir seçe eği işaretle iş ol ası refera s olarak ka ul edil iş e yapıla a alizlerde u a göre değerle dirilip so uç kıs ı da paylaşıl ıştır. ora ı ı refera s oktası olarak ka ul gör esi i se e i Et isite u surları akı ı da ayrı u suru ka ul edil esi e topla a keti değerle diril esi de, her et ik grupta kişilik ir gru u topla sayı ı % - ’u a göre iyi ir te sil düzeyi ol asıdır. 31 Çokta seç eli soruları yoru la ası da ise Di i u surlar kapsa ı da topla gru u değerle dir eye alı ası da ötürü i i u arası katılı ı ı ir seçe eği işaretle iş ol ası ı topla sayıya göre % - ’luk ir dili i ö e li ir te sil düzeyi ol asıdır 149 bu toplum hafızasının etkilerini yapılan anketlerin sonuçları analiz edilirken göz önünde bulundurmaktır. Bu bölgede yaşayan insanların geçmişte, özellikle de Türkiye ekseninde yaşadıkları iki taraf ilişkilerinde istikrarlı bir durumun sağlanabilmesi için anlamlıdır. Kimi çevrelerce yakın bir gelecekte Kürt Bölgesel Yönetiminin Irak’ın özerk sisteminden bağımsızlığa doğru gideceği de öngörülmektedir. Son tahlilde, uluslararası ilişkilerde politika üretim süreçlerine katkıda bulunması için bu gibi anket araştırmalarının önemi giderek arttığından Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerini düzenleyen politikalarının belirlenmesinde kamu kurumları dışında sivil ve akademik kurum ve kuruluşlarında öncelik alarak bu gibi çalışmalara yönelik girişimleri arttırmalarının faydalı olacağı düşünülmektedir. 150 KAYNAKÇA Akçakaya, Onur, (2009), Irak Bölgesel Kürt Yönetimine Küresel ve Bölgesel Bakış, Ankara: Polis Akademisi. Akyol, Taha, (2012), Barzani'den Ne Beklenebilir?, 22 Haziran 2012, Hürriyet Gazetesi: http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/printnews.aspx?DocID=20817017 (E.T: 17 Ekim 2012 Albayrak, Kadir, (1997), Keldaniler ve Nesturiler, Ankara: Vadi Yayınları. Altunışık, Meliha Benli, (1999), Türkiye ve Ortadoğu, Tarih Kimlik Güvenlik, İstanbul: Boyut Kitapları. Anderson, Ross, (2005), Between Communal Inertia and the Modern State: An Introduction to the Kurdish Question, Bliss Street Journal. Anzerlioğlu, Yonca, (2000), Nasturiler,Ankara: Tamga Yayınları. Aqrawi, Necdet (2012), KBY Yakın Tarihine kısa bakış ve Türkiye-KBY ilişkileri konulu görüşme, 30 Nisan 2012, Erbil, Irak. Attar, A. Rıza Şeyh, (2004), Kürtler: Bölgesel ve Bölge Dışı Güçler, İstanbul: Anka Yayınları. Aydın, Mustafa, Özcan, N. Ali, ve Kaptanoğlu, Nihat, (2007), Riskler ve Fırsatlar Kavşağında Irak'ın Geleceği ve Türkiye, Ankara: TEPAV. Ballı, Rafet, (1993), Kürt Dosyası, İstanbul: Cem Yayınevi. Barzani, Aziz, (2011), Kürt-Türk Dostluğunun inşasında ölümsüz lider Barzani'nin iki mektubu, Kürt-Türk Dostluk Derneği, 01 Mart 2011, http://kurdturk.org/tr/236.html (E.T:06 Eylül 2012) Barzani, Aziz, Selahattin Üniversitesi Dil Tarih Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi (2012), Kürt Bölgesel Yönetimi Yakın Tarihi ve KBY-Türkiye İlişkilerinin Kısa Analizi konulu görüşme, (E. BARUT, Röportaj Yapan), 19 Nisan 2012, Erbil, Irak. 151 BBC News, (2011), Turkey steps up offensive in Iraq after Kurdish raids, 20 Ekim 2011, www.bbc.co.uk: http://www.bbc.co.uk/news/world-europe-15390006 (E.T: 28 Eylül 2012) Bila, Fikret (2012). Kuzey Irak'ta Sütten Ağzı Yanan Türkiye, 29 Temmuz 2012, Milliyet Gazetesi: http://siyaset.milliyet.com.tr/kuzey-irak-ta-agzi-suttenyanan-turkiye/siyaset/siyasetyazardetay/29.07.2012/1573167/default.htm (E.T:17 Ekim 2012) Bilgesam, (2011), Afrika'da Türkiye Algısı (Mısır-Fas-Senegal-Tanzanya), Rapor No: 39, Ankara: Bilgesam. Bilgiç, M. Sadi, ve Akyürek, Salih, (2011), Mısır'da Türkiye ve Türk Algısı (Özet Rapor), Ankara: BİLGESAM. Blaga, Rafael, (1997), İran Halkları El Kitabı, İstanbul: Yeni Zamanlar Dağıtım. Böke, Kaan, (2009), Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri, İstanbul: Alfa Yayınları. Bülbül, Kudret, ve Özipek, B. Berat, (2006), Türkiye'de Batı Algısı: İlk Bulgular, Tezkire, Düşünce Siyaset, Sosyal Bilim Dergisi, 43-44, ss. 169-185. Cherry, Andrew L., (2000), A Research Primer for the Helping Professions Methods, Statistics, and Writing, Canada: Brooks/Cole Thamson Learning. CIA, World Fact Book, (2012) www.cia.gov.tr: https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/iz.html (E.T: 04 Temmuz 2012) Cornell, Svante E. (2001), The Land of Many Crossroads: The Kurdish Question in Turkish Politics, Foreign Policy Research Instute, ss. 31-46. Cumhuriyet Senatosu Tutanak Dergisi, (1967), 1. Birleşim, Cumhuriyet Senatosu Tutanak Dergisi, 11 Ocak, 1967, ss 44, Ankara. Çelebi, Mahmut, ITMC Eski Başkanı (2012), Türkiye-KBY İlişkilerinde Türkmenlerin Rolü konulu görüşme, (E. BARUT, Röportaj Yapan), 1 Mayıs 2012, Erbil, Irak. Çiçek, S. Evin, (2007), Kürt Sorununda Gizli Kalmıs Milat, 18-24 Ocak 2007, www.rizgari.com: http://www.rizgari.com/modules.php?name=News&file=print&sid=6621 (E.T: 31 Ağustos 2012) 152 Dawn News, (2011, Ekim 6), Turkish parliament approves military operations in northern Iraq, 6 Ekim 2011, Down.com World: http://dawn.com/2011/10/06/turkish-parliament-approves-militaryoperations-in-northern-iraq/ (E.T:28 Eylül 2012) Deliceoğlu, Serap, (2006), Kuzey Irak'taki Etnik ve Dini Gruplar ve Bölge Politikalarındaki Etkileri, İstanbul: Marmara Üniversitesi. Dinçer, Ömer, Başbakanlık Eski Müsteşarı (2006), Hükümetlerin Başarısının ölçülmesi ve İyileştirilmesi, Ankara:Türkiye. Doğanay, Hayati, (1998), Ekonomik Coğrafya 2, Enerji Kaynakları (Genişletilmiş 2.Baskı), Erzurum: Şafak Yayınevi. Doğanay, Hayati, ve Hayli, Selçuk, (2010), Irak’ın Başlıca Coğrafi Özellikleri ve Petrol Yatakları, Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, http://perweb.firat.edu.tr/personel/yayinlar/fua_299/299_19111.pdf (E.T: 26 Temmuz 2012) Dursun, İsmail, (2006), Kuzey Irak Kürtleri, Ayrılıkçı Kürt Hareketinin Devletleşme Süreci ve Türkiye'ye Etkileri, Gebze: Gebze Yüksek Teknoloji EnstitüsüSosyal bilimler Enstitüsü. Duru, Ogün, (2008), Irak Kürt Muhalefet Hareketinin Gelişiminde Bölge ve Bölgedışı Ülkelerin Etkisi, Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü. Duru, Ogün, (2010), Irak Kürt Muhalefet Hareketinde Uluslararası Boyut: 19181975 arası dönemin analizi, Alternatif Politika(Özel Sayı 1), 74-112. Edmonds, C. John, (2003), Kürtler, Türkler ve Araplar, Serdar Şengül ve Serap Ruken Şengül (çev.) İstanbul: Avesta Basın Yayın. Erkmen, Serhat (2010), Irak'ta İşgal Sonrası Siyasal Yaşam ve 2010 Parlamento Seçimleri, Ortadoğu Etütleri, 2(3). Erol, Su, (2011), Doğu Süryani kilisesi Tarihi Çerçevesinde İran Asuri-Keldanilerine Genel bir Bakış, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 4(16), ss. 129-138. Farrokh, Kaveh, (2011), Iran at War: 1500 – 1988, New York: Osprey Publishing. Feyzullah, Tarık, ITMC Erbil Bürosu Yürütme Kurulu Üyesi (2012). KBY'de Dış Politika ve Güvenlik Ekseninde Türkiye Algısı konulu görüşme, (E. BARUT, Röportaj Yapan), 4 Mayıs 2012, Erbil: Irak. 153 France 24 News, (2011), Turkish army hits Kurdish guerrilla sites in northern Iraq, 18 Ağustos 2011, www.france24.com: http://www.france24.com/en/20110818-pkk-iraq-turkey-hits-kurdish-targetsnorthern-iraq-kurdistan-workers-party (E.T: 28 Eylül 2012) Gartzke, Erik, (2002), Alliances, Perceptions, and International Politics, Columbia: Columbia University. Gerard, Chaliand. (1980). A People Without a Country: The Kurds and Kurdistan, Londra: Zed Press. Global Security, (2011, Temmuz 5), Operation Provide Comfort, 5 Temmuz 2011, www.globalsecurity.org:http://www.globalsecurity.org/military/ops/provide_ comfort.htm (E.T: 4 Ekim 2012) Gökırmak, Mert, (2011), Küreselleşen Dünyada Diplomasi: Kamu Diplomasisi, www.kamudiplomasisi.org:http://www.kamudiplomasisi.org/pdf/Kamu_Dipl omasisi-Mert_Gokirmak.pdf (E.T: 28 Kasım 2012) Gray, Colin S., (2007), Fighting Talk: Forty Maxims on War, Peace and Strategy, London: Preager Security International. Gunter, M. Michael, (1998, Mart), Turkey and Iran Face off in Kurdistan, The Middle East Quarterly, 5(1), ss. 33-40. Güngör, Mehmet, ve Bulut, Yunus, (2008), Ki-Kare Testi Üzerine, Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları, ss. 84-89. Hançerlioğlu, Orhan, (1996), Toplumbilim Sözlüğü, İstanbul: Remzi Kitabevi. Harp Akademileri Komutanlığı, (2000), Irak'ta Türkmen Varlığı, İstanbul: Harp Akademileri Komutanlığı. Harris, William, (2000), Modern Irak'ın Stratejik Konumu, Avrasya Dosyası: Irak Özel, 6(3). Human Rights Watch, (2011, Eylül 2), Irak Kürdistanı: Sınır Ötesi Operasyonlarda Siviller Zarar Görmemeli, 2 Eylül 2011, www.hrw.org: http://www.hrw.org/es/node/101464 (E.T: 28 Eylül 2012) 154 Hürriyet Gazetesi, (2008), İşte Sınır Ötesi Harekatların Sonuçları, http://fotoanaliz.hurriyet.com.tr/galeridetay.aspx?cid=6755&rid=4369&p=1 (E.T: 12 Eylül 2012) İkbal, M. Ali, (2006), Irak Kürt Bölgesinin Jeopolitiğine İlişkin Stratejik Öngörüler, Ankara: Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. İlhan, Suat, (1971), Jeopolitikten Taktiğe, İstanbul: Harp Akademileri Yayını. Izady, Mehrdad R., (2004), Bir El Kitabı: Kürtler, İstanbul: Doz Yayınları. İzzeti, İzzetullah, (2005), İran ve Bölge Jeopolitiği, İstanbul: Küre Yayınları. Jenkins, O. Boyd, (2011), Peoples and Cultures: The Kurdish People, 17 Temmuz 2011, orvillejenkins.com: http://orvillejenkins.com/peoples/kurds.html (E.T:08 Temmuz 2012) Jenkins, Gareth, (2008), Turkey and Northern Iraq: An Overview, Washington: JamesTown Foundation. Jwaideh, Wadie, (2006), Kurdish National Movement: Its Origins and Development, Indiana: Syracuse University Press. Kalaycı, Hüseyin, (2004), Irak'ta Federasyon Tartışmaları, Stratejik Analiz dergisi, 18, ss. 34-48. Karabulut, Yalçın, (1999), Enerji Kaynakları, Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi. Kaştan, Yüksel, (2008), II. Dünya Savaşı Sonrası Türkiye-Irak siyasi ilişkileri, www.researchgate.net: http://www.researchgate.net/publication/26517211_II._DNYA_SAVAI_SON RASI_TRKYE-_IRAK_SYAS_LKLER (E.T: 26 Temmuz 2012) Katzman, Kenneth, (2010), The Kurds in Post-Saddam Iraq, Washington: Congressional Research Service. Kayar, Mustafa, (2003), Türk-Amerikan İlişkilerinde Irak Sorunu, İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayınları. Kaymaz, İ. Şerif, (2003), Musul Sorunu: Petrol ve Kürt Sorunlarıyla Bağlantılı Tarihsel ve Siyasal Bir İnceleme, İstanbul: Otopsi Yayınları. 155 Kevser, Şanlı, (2008), ABD'nin Müdahalesi Sonrası Değişen Irak Yayıncılık Sistemi, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Kurdish Regional Government, (2010). People: The People of the Kurdistan Region, 20 Mayıs 2010, http://krg.org: http://krg.org/articles/detail.asp?rnr=141&lngnr=12&smap=03010400&anr=1 8657 (E.T: 18 Temmuz 2012) KRG UK Representation. (2009). The Status of Christians in the Kurdistan Region in Iraq, 9 Aralık 2009, www.krg.org: http://www.krg.org/uploads/documents/Status_Christians_Kurdistan_Region _Dec_09__2009_12_22_h16m26s16.pdf (E.T: 20 Temmuz 2012) Kurubaş, Erol, (1999), Kuzey Irak'ta Olası Bir Ayrılmanın Meşruluğu ve SelfDeterminasyon Sorunu, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 59(3), ss. 147-179. Kurubaş, Erol, (2003), "Irak Kürt Hareketi, İç Çekişme-Dış Destek-Ayaklanma" Irak Krizi (2002-2003), Ankara: ASAM Yayınları. Kurubaş, Erol, (2004, Mart), 1960lardan 2000lere Kürt Sorununun Uluslararası Boyutu ve Türkiye (Cilt 1), Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Maaruf, A. Selim, ITMC Erbil Bürosu Yürütme Kurulu Başkanı (2012), KBY'de Türkmen Siyasi Varlığı ve ITC Hareketi konulu görüşme, (E. BARUT, Röportaj Yapan), 3 Mayıs 2012, Erbil, Irak. Marufoğlu, Sinan, (1998), Osmanlı Döneminde Kuzey Irak, İstanbul: Eren Yayıncılık. Mazin, Hasan, (2004), Irak'ın Gizlenen Gerçeği Türkmenler, Irak Krizi (2002 – 2003), 29 Kasım 2004, www. turksam.org: http://www.turksam.org/tr/a113.html (E.T: 09 Ağustos 2012) McDowall, David, (2004), Modern Kürt Tarihi, (N. DOMANİÇ, Çev.) İstanbul: Doruk Yayınları. Mıhoyan, X. Şakire, (1998), İki Dünya Savaşı Arasında Irak'ta Kürt Sorunu, (J. SLAV, Çev.) İstanbul: Peri Yayınları. Mim, Kemal Öke, (1995), Musul Kürdistan Sorunu, İstanbul: İz Yayıncılık. Mir-Hosseini, Ziba, (1994), Inner Truth and Outer History: The Two Worlds of the Ahl-i Haqq of Kurdistan, International Journal of Middle East Studies, 26, ss. 267-285. 156 Nakanishi, Hisae, Sirkeci, İbrahim, ve Cabbarlı, Hatem, (2008), Sorunlu Bölgelerde Göç, Global Strateji Enstitüsü Dergisi, 9, ss. 13-62. Nasi, Erdem, (2006), Turkish-American Relations under the Shadow of March 1 Resolution, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi. Natali, Denise, (2005), The Kurds and the State Evolving National Identity in Iraq, Turkey, and Iran (Modern Intellectual and Political History of the Middle East), Newyork: Syracuse Uniersity Press. Onay, Yaşar, (2003), Neden Irak?, Ankara: Babil Yayıncılık. Oran, Baskın, (1996), Uluslararası ve İç Hukukta Çekiç Güç'ün yasal Dayanakları Sorunu, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler, 50(3), ss.257-270. Orsam, (2011), Kuzey Irak'ın Toplumsal ve Siyasal Yapısı ve Kürt Bölgesel Yönetiminin Türkiye ile İlişkileri, Ankara: ORSAM. Önder, A. Tayyip, (2002), Türkiye'nin Etnik Yapısı, İstanbul: Kitap Yayıncılık. Özcan, Mesut, (2003), Sorunlu Miras Irak, Ankara: Kalan Yayınları. Özmen , Hüseyin, (1996), Kuzey Irak'ta Kürt Partileri Arasındaki İhtilafların Nedeni, Avrasya Dosyası, 3(4). Öznur, Hakkı, (2003), Cahşların Savaşı, Ankara: Altınküre Yayınları. Öztürk, Mehmet, (2010), I. Körfez Savaşından (1990-91) - 11 Eylül Sürecine ABD'nin Irak Politikası ve Bunun Türk - Amerikan İlişkilerine Etkileri, OcakŞubat-Mart 2010, (T. D.-T. Enstitüsü, Dü.) Akademik Bakış Dergisi(19). Öztürk, Onur, (2010), Türkiye-Irak İlişkileri ve Kürt Sorunu (1926-1990), Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Öztürk, Saygı, (2007), Sınır Ötesi Savaşın Kurmay Günlüğü, İstanbul: Doğan Kitap. Pelletiere, Stephen C., (2003). A War Crime or an Act of War, 31 Ocak 2003, The New York Times: http://www.nytimes.com/2003/01/31/opinion/31PELL.html (E.T: 6 Ağustos 2012) Pira, Aylin, (2004), Bir Halkla İlişkiler Hedef Kitlesi; Halkın tamamı veya büyük bir kısmı olarak Kamu; Kavramsal Çerçeve, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 6(12), ss. 224 - 234. 157 Qadir, K. Said., (2006), The Kurds and the KGB; The Secret History of the Barzani Dynasty, 31 Ağustos 2006, www.antiwar.com: http://www.antiwar.com/orig/qadir.php?articleid=9629 (E.T: 04 Temmuz 2012) Rabil, Robert G., (2003), Iraqi opposition: From conflict to unity?, 18 Ocak 2003, Asia Times: http://atimes.com/atimes/Middle_East/EA18Ak04.html (E.T: 3 Ağustos 2012) Radu, Michael, (2001), The Rise and Fall of The PKK, Orbis, 45(1), ss. 47-64. Representative Press, (2012), Even After the Gulf War, the U.S. helped Saddam Hussein stay in power, 8 Ağustos 2012, The Representative Press: http://www.representativepress.org/evenafter.html (E.T: 8 Ağustos 2012) Saatçi, Suphi, (2003), Tarihten Günümüze Irak Türkmenleri, İstanbul: Ötüken Yayınları. Salih, Khaleed, (1995), Iraq and the Kurds: a bibliographic essay, Digest of Middle East Studies, 4(2), ss. 24-39. Sanberk, Özdem, ve Altınay, Hakan, (2008), “Kamu Diplomasisi ve Yumusak Güç”, 8 Ocak 2008, www.kamudiplomasisi.org: http://kamudiplomasisi.org/pdf/kdyumusakguc.pdf (E.T: 28 Kasım 2012) Sandıklı, Atilla, (2011), Jeopolitik ve Türkiye; Riskler ve Fırsatlar, İstanbul: Bilgesam. Saray Gazetesi, (2011), Molla Mustafa Barzani'nin Hayatı, 29 Aralık 2011, Saray Gazetesi, (61), Erbil, Irak. Selbes, Sami, (2012). KBY'nin Kısa Analizi ve KBY-Türkiye İlişkilerinin Değerlendirilmesi konulu görüşme, (E. BARUT, Röportaj Yapan), 23 Nisan 2012, Erbil, Irak. Sevinç, Bilal, (2009), "Survey Araştırması Yöntemi", Böke, Kaan (ed.), Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri (s. 245-284). İstanbul: Alfa Yayıncılık. Silleli, Turan, (2005), Büyük Oyunda Türkiye-Irak İlişkileri, İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık. Sirkeci, İbrahim, (2005), Irak Türkmenlerinin Yurtdışına Göçü, Global Strateji Dergisi, ss. 82-92. 158 Steven, Dennise, (2006), 1988: The Halabja Massacre, 11 Eylül 2006, www.libcom.org: http://www.libcom.org/history/articles/halabja-massacre1988/ (E.T: 6 Ağustos 2012) Şahin, Atacan, (2008), Türkiye’nin Çok Partili Hayata Geçiş Sürecinde Seçimler ve Seçmen Davranışları, 24 Ekim 2008, www.siyasaliletişim.org: http://www.siyasaliletisim.org/pdf/1946secimleri.pdf (E.T: 29 Ağustos 2012) Şıvan, D., ve Bedirxan, K., (1976), Zmane Kurd - Kürt Dili, İstanbul: Kava. TASAM, (2012), TASAM Siyasal İletişim Enstitüsü: http://www.siyasaliletisim.org/index.php/sie-modul/128-sie-modul/303kamuoyu.html (E.T: 27 Kasım 2012) Toğa, Hakan, (2012), Siyasi Çerçevede Algı Yönetimi ve Türevleri, AFASAM, ss. 111. Turgut, Hulusi, (2008), Barzani Olayı, İstanbul: Doğan Kitap. Tütüncü, H. Mahmut, ITMC Erbil Bürosu Yürütme Kurulu Üyesi (2012), KBY Yakın Tarihine Kısa Bakış ve Irak Türkmenleri konulu görüşme, (E. BARUT, Röportaj Yapan), 3 Mayıs 2012, Erbil, Irak. UNFPA, (2011), State of World Population 2011, Newyork: UNFPA. UNHCR, (2004), Minorities at Risk Project, Chronology of Kurds in Iraq, www.unhcr.org: http://www.unhcr.org/refworld/docid/469f38a6c.html (E.T: 25 Temmuz 2012) Van Bruinessen, Martin, (2000), Kürdistan in the 16th and 17th Centuries, as reflected in Evliya Çelebi's Seyahatname, The Journal of Kurdish Studies (3), ss. 1-11. Van Bruinessen, Martin, (2003), Ağa, Şeyh, Devlet, (YALKUT, B., Çev.) İstanbul: İletişim Yayınları. Van Bruinessen, Martin, (2009), Kürtlük, Türklük, Alevilik, İstanbul: İletişim yayınları. Van Bruinessen, Martin, (2010), Kürdistan Üzerine Yazılar, İstanbul: İletişim yayınları. Vatansever, Osman, (2010), Irak'ın Yeniden Yapılandırılması Sürecinde Şiilerin Rolü, Ankara: Polis Akademisi, Güvenlik Bilimleri Enstitüsü. 159 Yavuz , Korkut, (2003), “Irak'ın Kronolojisi ve Savaşın Güncesi”, Özdağ Ümit, Laçiner, Sedat, ve Erkmen Serhat (ed.), Irak Krizi: 2002-2003 Ankara: ASAM Yayınları, ss. 403-421. Yavuz, Turan, (2003), ABD'nin Kürt Kartı, İstanbul: Otopsi Yayınları. Yayman, Hüseyin, (2011), Türkiye'nin Kürt Sorunu Hafızası, İstanbul: Doğan Kitap. Yeşilbursa, B. Kemal, (2009), Geçmişten Günümüze Irak Meselesi, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, ss. 1315-1343, www.gefad.gazi.edu.tr: http://www.gefad.gazi.edu.tr/window/dosyapdf/2009/5/72.pdf (E.T. 24 Haziran 2012) Yıldız, Kerim, (2005), Irak Kürtleri Dün Bugün Yarın, (Çev. URCAN, E. A.,) İstanbul: Belge Yayınları. Yılmaz, İlhan, (2006), Geçmişten Günümüze Irak'ta Türkmen Politikası, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, 12, ss. 127-142. Zanger, Maggy, (2002), The US and The Kurds of Iraq: A Bitter History, 9 Ağustos 2002, Iraq Watch: http://www.iraqwatch.org/perspectives/merip-pin104080902.htm (E.T: 15 Ağustos 2012) 160 EKLER EK 1: Molla Mustafa Barzani’nin Süleyman Demirel ve Cevdet Sunay’a gönderdiği Mektupların Türkçe Çevirileri 20 Mayıs 1968 Ekselans Süleyman Demirel Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Bay, Kürtler olarak kalmak, hür hareket edebilmek ve ırk, din ve milliyet ayrılığına rağmen, Irak halkının da severek paylaşacağı eşit haklar istememiz sebebiyle Irak hükümetinin açtığı savaşın yedinci yılında, yaşadığımız feci hayatı siz ekselanslarına anlatabilmek, benim için çok kıymetli bir fırsattır. Savaş, halkımızı sağlıktan, tahsilden ve en ufak isteklerimizden mahrum bıraktığı gibi, arazimizin büyük bir kısmı tahrip etmiş, mahsulü ve birçok çiftlikleri, camileriyle birlikte yüzlerce köyü yakmış, böylece tam bir anlamıyla yoksulluk yaratmıştır. Bağdat hükümeti ile 29 Haziran 1966’da yapılan ‘’ateşkes’’ anlaşmasının üstünden bugün iki yıl geçmesine rağmen iyi bir istikbal şansı sebebiyle hükümet tarafından hiçbir pratik sonuç yaratılmamıştır. Sebep yalnız bu olmamakla beraber, tahrikler ve ufak çatışmalar artmaktadır. Bu anlaşmalar, halkımıza karşı savaşın yürütülmesi tehlikesini ve buna paralel olarak doğacak trajik olayları bünyesinde taşımaktadır. Sizin büyük milletiniz; sınırlar içinde Kürtler ile Türklerin tam beraberlik ve işbirliği içinde bir millet olarak yaşadığı, aynı tarihe ve emellere sahip olduğu, İslam dinini korumak için amacıyla yaygın düşmanlara karşı müşterek olarak çarpıştığı büyük İslam Osmanlı İmparatorluğu’nun devamıdır. Bütün bunların yanı sıra, sizin hükümetiniz ve halkınız, nüfusun büyük çoğunluğunun arzularına aykırı olarak Irak Kürtlerinin topraklarının nasıl Bağdat hükümetine bağlandığına en iyi tanıktır. Bizim halkımız, kendisini feci hayat şartları altında bulmakta ve en ufak varlığı dahi tehdit edilmektedir. Bu durumda, siz ekselanslarından ve vasıtanızla hükümet ile Türkiye Cumhuriyeti’nin halkından Müslüman Kürt kardeşlerine yardım etmelerini istemekten başka çare bulmadık. Bu yardımınız, bizi imha edecek savaşın durdurulması için Irak rejimine her ne şekilde olursa olsun baskı yapmayı denemeniz ve diğer taraftan hastalık, tahsil imkânsızlığı ve yoksulluk altındaki halkımıza her alanda moral ve malzeme yardımı yapmanız yoluyla olabilir. Şu durumu ekselanslarına açıkça anlatmak isterim ki; bizim katiyetle Irak sınırları içindeki, tabii savunma hareketimiz, eğer hükümetiniz anlaşma tesisi için bize izin verirse, memleketinizle paylaştığımız sınırlar ve civar arazide emniyet ve sulhun korunup kuvvetlenmesine en büyük destek olacaktır. Bu mektubun bizim davamız olan anlayışınızın artmasında tesiri bulunacağına ve kısaca anlattıklarımı detaylarıyla izah edecek bir temsilcimizin memleketinize gelme şerefine nail olacağına büyük ümidimiz vardır. Ekselans, benim hürmetlerimi ve takdirlerimi lütfen kabul buyurunuz. MUSTAFA BARZANİ Kürdistan Devrim Ordusu Başkomutanı Irak Kürdistan Demokratik Parti Genel Başkanı (Latin ve Arap harfleriyle imza) 161 20 Mayıs 1968 Ekselans Cevdet Sunay Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Başkan, Irak’ta yaşayan Araplarla eşit haklara sahip olmayı arzulayan ve sadece hak istedikleri için yedi yıldan beridir savaş halinde bulunan ve buna paralel olarak dış dünyaya müracaatları ilgisizlikle karşılanıp, anlaşılmak istenmeyen Irak’taki Kürt halkının isteklerini siz ekselanslarına iletebilmek bahtiyarlığını, bölgemizi ziyaret eden bir Türk gazetecini tanımak şerefine nail olduğumda bulabildim. Bu savaş, binlerce köyün, çiftliğin, camilerin ve diğer yerleşme yerlerinin tahrip edilmesine, halkımızın da soğuk ve eğitim hizmetlerinden mahrum kalmasına sebep olmuştur.29 Haziran 1966’da, Irak hükümetiyle aramızda bir anlaşma planı hazırlanıp, ‘’ateşkes’’ kararı alınmış, fakat bugüne kadar o dahi bir sonuç vermemiştir. Anlaşmanın ana noktaları, Irak hükümeti tarafından tanınmamakta, aksine, yıllardan beri mevcut olan gergin durum değişmediği gibi, Iraklılar zaman zaman bizimle çarpışma yoluna giderek, gerginliğin muhafazasına gayret etmektedirler. Ve bu şartlar altında Iraklıların, bizim meselemizi sulh Yaşamakta olduğumuz içinde feci hayatımızı çözeceklerine siz ekselanslarına inancımız ve vasıtanızla kalmamıştır. Müslüman Osmanlı İmparatorluğu’nun devamı olan Türk halkına ve Türk hükümetine anlatıp, Türklerle bağımızın kuvvetlenmesini istiyoruz. Türkler ile Kürtler, tarih boyu beraber yaşamışlar, İslam diniyle birbirlerine bağlanmışlar ve son olarak müşterek tarihiyle ve müşterek amaçlarıyla yaygın düşmanlarına karşı kanlarını birleştirmelerini, beraberliklerinin sembolü olmuştur. Bütün bunların yanı sıra, yaşadığımız toprakların, Birinci Dünya Savaşı’nda sonra Bağdat hükümeti tarafından elimizden alınışına Türkiye Cumhuriyeti en iyi tanıktır. Ümit ederiz ki, Müslüman ve sulhsever Türk kardeşlerimizin, Kürt kardeşlerinin zulüm altında tutulmasına ve imha edilmesine karşı olan İslam dini prensipleri, bizimle savaşan Irak’a karşı bir baskı olarak kullanılabilsin. Ayrıca, Irak’ın ablukası altında olan Kürt halkına her ne açıdan olursa olsun, yardımınızı diler, bu yardımla, sizinle paylaştığımız sınır boyundaki emniyetin ve tesis edilen sulhun bozulmayacağından emin olmanızı isterim. İki taraf için de verimli ve tabii olacak olan karşılıklı teması kurmasını yüce hükümetinizden sabırsızlıkla bekliyoruz. Bu mektubumda kısaca anlattıklarımı bütün detaylarıyla izah edecek olan bir temsilcimizi kabul etmek şerefini bize bahşederseniz, ben ve Kürt halkı ekselanslarına minnettar olacaktır. Sayın Başkan, benim şahsi hürmet ve takdirlerimi lütfen kabul buyurunuz. MUSTAFA BARZANİ Kürdistan Devrim Ordusu Başkomutanı Irak Kürdistan Demokratik Parti Genel Başkanı (Latin ve Arap harfleriyle imza) 162 EK 2: Anket Formu 163 164 165 166 167 168 EK 3: Anket Uygulanması için KBY Ulusal Eğitim Bakanlığı tarafından verilen Resmi İzin Yazısı 169 ÖZGEÇMİŞ Kişisel Bilgiler Adı Soyadı : Evren BARUT Doğum Yeri : Manavgat Antalya Mesleği : Mütercim Eğitim Durumu Lisans Öğrenimi :Atılım Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık (İngilizce) 2010 Atılım Üniversitesi Uluslararası İlişkiler (Çift Anadal) 2010 Yüksek Lisans Öğrenimi :Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü, Uluslararası Güvenlik Anabilim Dalı 2013 Bildiği Yabancı Diller : İngilizce (ileri düzey), Almanca (orta düzey) Yabancı Dil Puan ve Türü : İngilizce KPDS 2012 (90,00) İş Deneyimi Stajlar : Intermediaprint GmbH, Mörfelden Frankfurt am Main/Almanya Projeler : AB tarafından fonlanmakta olan çeşitli değişim projeleri Çalıştığı Kurumlar : İçişleri Bakanlığı, AB ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı İletişim E-Posta : e.barut@live.com Tel. : +90 533 772 9920 Tarih : 25.07.2013 170