T.C.
POLİS AKADEMİSİ
GÜVENLİK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
ULUSLARARASI GÜVENLİK ANABİLİM DALI
IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİNDE
DIŞ POLİTİKA ve GÜVENLİK EKSENİNDE
TÜRKİYE ALGISI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Evren BARUT
Danışman
Doç. Dr. İ. Dinçer GÜNEŞ
ANKARA – 2013
T.C.
POLİS AKADEMİSİ
GÜVENLİK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
ULUSLARARASI GÜVENLİK ANABİLİM DALI
IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİNDE
DIŞ POLİTİKA ve GÜVENLİK EKSENİNDE
TÜRKİYE ALGISI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Evren BARUT
Danışman
Doç. Dr. İ. Dinçer GÜNEŞ
ANKARA – 2013
ONAY
Evren BARUT tarafından hazırlanan “Irak Kürt Bölgesel Yönetiminde Dış Politika ve
Güvenlik Ekseninde Türkiye Algısı” başlıklı bu çalışma, 25/07/2013 tarihinde yapılan
savunma sınavı sonucunda (oybirliği / oyçokluğu) ile başarılı bulunarak jürimiz
tarafından Uluslararası Güvenlik anabilim dalında Yüksek Lisans tezi olarak kabul
edilmiştir.
I
TELİF HAKLARI BEYANNAMESİ
GÜVENLİK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE
Yüksek lisans tezi olarak sunduğum bu çalışmayı bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı
düşecek bir yol ve yardıma başvurmaksızın yazdığımı, yararlandığım eserlerin
kaynakçada gösterilenlerden oluştuğunu, bunlardan her seferinde yollama yaparak
yararlandığımı belirtir; bunu şerefimle beyan ederim.
Enstitü veya başka herhangi bir mercii tarafından belli bir zamana bağlı kalmaksızın,
tezimle ilgili bu beyana aykırı bir durumun tespit edilmesi durumunda, ortaya çıkacak
tüm ahlaki ve hukuki sonuçlara katlanacağımı bildiririm.
II
ÖNSÖZ
Bu tezi, rahmetle andığım sevgili babam Necati BARUT’a ithaf ederken, tezin
hazırlanması ve yazımı aşamasında manen her türlü desteği gösteren ve yardımlarını
esirgemeyen sevgili annem Nimet BARUT, kıymetli ablalarım, yeğenlerim, dostlarım,
değerli abim Recep BARUT, tez danışmanım Doç. Dr. İ. Dinçer GÜNEŞ, Erbil Özel
Sema Hastanesi’nde görevli Dr. Sami SELBEST, Selahattin Üniversitesi Tarih
bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Aziz BARZANİ, Erbil Işık Üniversitesi İşletme
Fakültesi öğretim görevlisi Sn. Fatih CURA ve İçişleri Bakanlığı AB ve Dış İlişkiler
Dairesi Başkanlığı’nda birlikte görev yaptığım değerli çalışma arkadaşlarıma en derin
teşekkürlerimi sunarım.
III
ÖZET
T.C.
Polis Akademisi
Güvenlik Bilimleri Enstitüsü
Uluslararası Güvenlik Anabilim Dalı
Irak Kürt Bölgesel Yönetiminde Dış Politika ve Güvenlik Ekseninde
Türkiye Algısı
Hazırlayan: Evren BARUT
Yüksek Lisans Tezi
Tez Danışmanı: Doç. Dr. İ. Dinçer GÜNEŞ
2013, 161 sayfa (Ekler Hariç)
Liberal değerlere ve yapısalcı/inşacı normlara dayalı dış politika yapım süreçlerinde
kamuoyu ve ülke algısı ölçümü giderek önemli hale gelmektedir. Kuzey Irak’ta özerk
halde bulunan Kürt Bölgesel Yönetimi’nin varlığı Türkiye – Irak arasındaki komşuluk
ilişkilerini farklı bir boyuta taşımıştır ve hatta bu özerk yönetimin ilerleyen
dönemlerde tam bağımsız olması dahi kimi zaman gündeme gelmektedir. Kürt
Bölgesel Yönetimi ile Türkiye arasında son dönemde siyasi ekonomik ve kültürel
ilişkiler ise giderek artmaktadır. Bu çalışmanın amacı, giderek artan bu ilişkiler
vesilesiyle burada yaşayan halkın Türkiye'ye yönelik dış politika ve güvenlik
eksenindeki algılarını bilimsel yöntemler ışığında ölçmek ve dış politika üretim
süreçlerinde ülke algısı ölçümüne bir örnek olarak sunmaktır. Bu bağlamda yapılan
araştırmada, Kürt Bölgesel Yönetimini de içine alan coğrafyanın demografik bir profili
ve siyasi tarihine ilişkin önemli aktörler ve olaylarla ilgili bilgiler verilerek burada
yaşayan halkın toplumsal hafızasına dair bir perspektif yakalamak gaye edinilmiştir.
Böylece son yıllarda liberal ve inşacı normlara dayalı bir dış politika üretim sürecinde
bulunan Türkiye’ye, Kürt Bölgesel Yönetimi ile ilişkilerde farklı bir parametre olarak
burada yaşayan etnik ve dini grupların bakış açıları sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Kuzey Irak, Türk Dış Politikası, Türkiye ve Kürt Bölgesel
Yönetimi İlişkileri, Algı Ölçümü
IV
ABSTRACT
Turkish Republic
Police Academy
Institute of Security Sciences
Department of International Security
The Perception of Turkey in the Northern Iraq Kurdish Regional Government in
the Axis of Foreign Policy and Security,
Prepared by: Evren BARUT
Master’s Thesis
Supervisor: Assoc. Prof. Dr. İ. Dinçer GÜNEŞ
2013, 163 pages (Excluding Appendices)
Measuring public opinion and country perception is getting more and more important
in
foreign
policy
making
process
based
upon
liberal
values
and
structuralist/constructivist norms. Existence of Kurdish Regional Government in
Northern Iraq as an autonomous governance has transformed the neighborhood
between Turkey and Iraq into another dimension. Moreover, it is also brought to the
agenda that this autonomous region may turn out to be a fully independent state in the
future. Recently, political, economic and cultural relations between Kurdish Regional
Government and Turkey have been improving day by day. The main aim of this study
is to measure the perception of people, living in this region, in the axis of foreign
policy and security towards Turkey, thorough scientific methods and to present a
sample of country perception measurement for foreign policy making processes.
Within the context of this research, it is intended to reveal the social memory of people
living in the region by drawing a perspective of demographic profile, significant actors
and developments in the political history of the geography that includes the Kurdish
Regional Government. So, social and political perspectives of ethnic and religious
groups living in the region were represented as another parameter in the relations with
Kurdish Regional Government towards Turkey in its foreign policy making process
based upon liberal values and structuralist/constructivist norms.
Keywords: Northern Iraq, Turkish Foreign Policy, Turkey and Kurdish Regional
Government Relations, Measurement of Perception
V
IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİNDE
DIŞ POLİTİKA VE GÜVENLİK EKSENİNDE
TÜRKİYE ALGISI
İÇİNDEKİLER
TEZ ONAY SAYFASI………………………………………………
I
TELİF HAKLARI BEYANNAMESİ……………………………… II
TEŞEKKÜR…………………………………………………………. III
ÖZET………………………………………………………………… IV
ABSTRACT…………………………………………………………. V
İÇİNDEKİLER……………………………………………………... VI
KISALTMALAR LİSTESİ………………………………………… X
TABLOLAR LİSTESİ……………………………………………… XI
ŞEKİLLER LİSTESİ………………………..……………………… XII
EKLER LİSTESİ…………………………...………………………. XIII
GİRİŞ……………………………………….…….………………….
1
BİRİNCİ BÖLÜM
IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİNİN JEOPOLİTİK VE
DEMOGRAFİK YÖNDEN İNCELEMESİ VE YAKIN DÖNEM
SİYASİ TARİHİ
1.1. IRAK’IN JEOPOLİTİK VE JEOSTRATEJİK İNCELEMESİ ....................... 5
1.2. IRAK’TA DEMOGRAFİK YAPI ........................................................................ 9
1.3. KUZEY IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ’NİN DEMOGRAFİK
YAPISI ............................................................................................................................ 11
1.3.1. Dil ................................................................................................................. 12
1.3.2. Din................................................................................................................ 13
1.3.3. Nüfus............................................................................................................ 15
1.4. KUZEY IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİNDE YAŞAYAN HALK
UNSURLARI ........................................................................................................ 17
VI
1.4.1. Kürtler ......................................................................................................... 18
1.4.1.1. Soraniler .......................................................................................... 19
1.4.1.2. Behdinaniler (Badiniler) ................................................................ 19
1.4.1.3. Hewramiler ..................................................................................... 20
1.4.1.4. Kurmanciler .................................................................................... 21
1.4.2. Türkmenler ................................................................................................. 21
1.4.3. Araplar ........................................................................................................ 23
1.4.4. Yezidiler (Ezîdîler) ..................................................................................... 23
1.4.5. Hristiyanlar ................................................................................................ 24
1.4.5.1. Süryaniler ........................................................................................ 25
1.4.5.2. Nesturîler ........................................................................................ 25
1.4.5.3. Keldaniler ........................................................................................ 26
1.4.6. Kakaîler (Ehl-i Haklar) ............................................................................. 27
1.4.7. Şebekler ...................................................................................................... 27
1.5. KUZEY IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİNİN YAKIN DÖNEM
SİYASİ TARİHİ
28
1.5.1. Kürt Bölgesel Yönetiminde Siyasi Partiler .............................................. 30
1.5.1.1 Kürdistan Demokrat Partisi (IKDP, KDP) ..................................... 32
1.5.1.2. Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ............................................ 34
1.5.1.3. Diğer Kürt Partileri ........................................................................ 36
1.5.1.4. Türkmen Siyasi Partileri ve Oluşumları ........................................ 37
1.5.2. 1958 Devrimi Öncesi Dönem ve Mahabad Cumhuriyeti ........................ 39
1.5.3. 1958 Devrimi Sonrası Dönem ve Molla Mustafa Barzani ...................... 43
1.5.4. Saddam Hüseyin Dönemi .......................................................................... 48
1.5.4.1. İran-Irak Savaşı Sırasında Bölgenin Durumu.............................. 49
1.5.4.2. Enfal Harekâtları Halepçe Katliamı .............................................. 51
1.5.4.3. Körfez Savaşları Sırasında Bölgenin Durumu .............................. 53
VII
İKİNCİ BÖLÜM
DIŞ POLİTİKA ve GÜVENLİK EKSENİNDE KUZEY IRAK
KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ – TÜRKİYE İLİŞKİLERİ
2.1. KUZEY IRAK SORUNU ve TÜRKİYE-KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ
ARASINDAKİ İLİŞKİLERE ETKİSİ .............................................................. 57
2.1.1. Önemli Raporlarla Türkiye’nin Kürt Sorunu Hafızası ......................... 58
2.1.1.1. İlk Dönem Raporları ....................................................................... 59
2.1.1.2. İkinci Dönem Raporları.................................................................. 63
2.1.2. Türkiye’nin Kürt Sorununun Kürt Bölgesel Yönetimi İle İlişkilere
Yansıması ....................................................................................................................... 64
2.2. TÜRKİYE ve IRAK KÜRT BÖLGESİ ARASINDAKİ ERKEN DÖNEM
TEMASLARI ....................................................................................................... 66
2.2.1. Molla Mustafa Barzani ve Türkiye İlişkileri ........................................... 67
2.2.2. Süleyman Demirel ve Cevdet Sunay’a Mektuplar .................................. 69
2.3. TÜRKİYE-KUZEY
IRAK
KÜRT
BÖLGESEL
YÖNETİMİ
İLİŞKİLERİNDE DÖNÜM NOKTALARI ...................................................... 70
2.3.1. PKK ve Kürt Sorunu Ekseninde Türkiye İlişkileri ................................ 70
2.4. TÜRK
SİLAHLI
KUVVETLERİNİN
KUZEY
IRAK
OPERASYONLARI ............................................................................................ 71
2.4.1. TSK’nın Askeri Operasyonlarının Bölgeye ve Sivil Yaşama Etkisi ...... 72
2.5. ÇEKİÇ
GÜÇ
GÖLGESİNDE
TÜRKİYE
ve
KUZEY
IRAK
POLİTİKALARI .................................................................................................. 74
2.6. 2003 IRAK’IN İŞGALİNDEN GÜNÜMÜZE KADAR OLAN DÖNEM ....... 75
2.6.1. “1 Mart Tezkeresi”nin Önemi ve İkili İlişkilere Etkisi .......................... 79
VIII
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ARAŞTIRMA YÖNTEMİ VE ANALİZ
3.1. NİCEL ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİYLE KAMUOYU VE ÜLKE
ALGISININ ÖLÇÜLMESİ ................................................................................. 82
3.2. NİCEL ARAŞTIRMA YÖNTEMİLERİNDEN ANKET ................................ 86
3.3. KUZEY
IRAK
KÜRT
BÖLGESEL
YÖNETİMİNDE
YAPILAN
ANKETE İLİŞKİN BİLGİLER ......................................................................... 87
3.3.1. Anketlerin Hazırlanması ve Soruların Belirlenmesi ............................... 88
3.3.2. Anket Formu Ölçek ve Sorular ................................................................ 90
3.3.3. Anket Örnekleminin Seçilmesi.................................................................. 91
3.3.4. Anket Uygulanmadan Önce Yapılan İşlemler ......................................... 92
3.3.5. Anket Nerede, Kime, Nasıl Uygulanmıştır .............................................. 93
3.3.6. Anketlerin Uygulanması Sırasında karşılaşılan Zorluklar .................... 94
3.4. VERİLERİN ANALİZİ ....................................................................................... 96
3.5. DEMOGRAFİK VERİLER ................................................................................ 99
3.6. FARK TESTLERİ ............................................................................................. 104
3.7. ÇOKTAN SEÇMELİ SORULAR .................................................................... 134
SONUÇ VE TARTIŞMA.......................................................................................... 141
KAYNAKÇA ............................................................................................................. 151
EKLER .................................................................................................................... 161
ÖZGEÇMİŞ ............................................................................................................... 170
IX
KISALTMALAR LİSTESİ
ABD
: Amerika Birleşik Devletleri
CIA
: Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı
ITC
: Irak Türkmen Cephesi
IKDP
: Irak Kürdistan Demokratik Partisi
KBY
: Kürt Bölgesel Yönetimi
KDP
: Kürdistan Demokratik Partisi
KİB
: Kürdistan İslami Birliği
KİC
: Kürdistan İslami Cemiyeti
KYB
: Kürdistan Yurtseverler Birliği
M.S.
: Milattan Sonra
NATO
: Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı
PKK
: Kürdistan İşçi Partisi
SSCB
: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
UNFPA
: Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu
TBMM
: Türkiye Büyük Millet Meclisi
TİP
: Türkiye İşçi Partisi
TRT
: Türkiye Radyo Televizyon Kurumu
TSK
: Türk Silahlı Kuvvetleri
vb.
: ve benzeri
X
TABLOLAR LİSTESİ
Sayfa
Tablo 5.1: Kimlik .................................................................................................... 100
Tablo 5.2: Aile Arasında Kullanılan Diller ............................................................. 102
Tablo 5.3: Bağlı Olduğunuz Aşiret ......................................................................... 104
XI
ŞEKİLLER LİSTESİ
Sayfa
Şekil 1: Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgeleri gösteren harita………………...16
Şekil 2: Mahabad Cumhuriyeti Haritası…………………………………………….43
XII
EKLER LİSTESİ
EK 1: Molla Mustafa Barzani’nin Süleyman Demirel ve Cevdet Sunay’a gönderdiği
Mektupların Türkçe Çevirileri
EK 2: Anket Formu
EK 3: Anketin uygulanması için KBY Ulusal Eğitim Bakanlığı tarafından verilen
resmi izin yazısı
XIII
GİRİŞ
Irak’ta Saddam rejiminin sona ermesi Ortadoğu bölgesinde dengeleri değiştirmiştir.
Bu vesileyle neredeyse yarım yüzyıldan fazla zamandır Ortadoğu’da bağımsız bir
devlet kurma hayaliyle yaşayan Kürtler, hedeflerine ilk defa bu kadar çok
yaklaşmışlardır. Aslında Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtler açısından, bölgesel yönetim
kurulmasına giden bu süreç pek de bir sürpriz olmamıştır. 1940’lı yıllardan bu yana
Molla Mustafa Barzani’nin çabaları ve kurnaz politikaları, Kürtleri uluslaşma
sürecine sokarken bu topraklarda etkin bir rol kazanmalarına da yol açmıştır.
Ortadoğu’da devleti olmayan bir topluluk oldukları tezinden yola çıkarak, Kürt
coğrafyasında bir Kürdistan devleti kurma gayretindeki Kürtlere en büyük destek,
bölgenin yeraltı zenginliklerine gözünü diken Küresel sermaye ve diğer Küresel
güçler olarak nitelendirilebilir. Erbil, Kerkük, Musul ve Süleymaniye’yi de içine alan
bölgenin petrol bakımından zengin kaynaklarının olması sebebiyle bu bölgede
Irak’ın dışında müstakil bir devlet kurulması bölge kaynaklarının tüm dünya
kullanımına açılması için makul bir fikir olarak öne çıkmıştır. Bölgedeki gelişmelerin
Kürtler bakımından önemi olduğu kadar Türkiye açısından da kritik bir önemi vardır.
Anadolu’nun güneydoğu uzantısı niteliğindeki bu bölge aslında hem coğrafi hem de
demografik olarak Türkiye’nin doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesi ile birçok
benzerliğe sahip bu bölgeyle Türkiye arasındaki ilişkiler birçok açıdan giderek daha
büyük bir önem arz etmektedir.
Türkiye’nin Kürt Bölgesel Yönetimi ile giderek artan ilişkilerinin temel
sebeplerinden birisi bölgenin coğrafi konumu itibariyle öncül sınır komşusu haline
gelerek Türkiye-Irak ilişkilerinin merkezine oturmasıyken diğeri bu bölgenin
Türkiye’deki Kürt meselesi ve PKK terörü ile bağlantısıdır. Önceden Türkiye-Irak
ilişkilerinin Bağdat merkezli bir yol izlemesine rağmen 2003’ten beri bu ilişkiler
Erbil’deki Kürt Bölgesel Yönetimi odaklı izlenmeye başlamıştır. Aslında günümüzde
Erbil’deki Kürt Bölgesel Hükümeti bakımından Kürtlerin bölgede özerk yönetim
sahibi olmaları hiçte sürpriz bir gelişme değildir. Bağdat’taki Merkezi Hükümet ve
Kürt Bölgesel Yönetimi arasında bir takım politik çatışmalar da bulunmaktadır.
1
Bağdat ve Erbil arasındaki göze çarpan en önemli politik ayrılıkların başında etnik ve
dini farklılıklar başı çekmektedir. Kuzey Irak’ta yıllardır süren mücadele sonunda
özerkte olsa bir yönetim hakkını elde etmeleri ve bu bölgedeki Kürtlerin Sünni
çoğunluğa sahip olmaları bu farklılıkların başlıcalarındandır. Türkiye ile Kürt
Bölgesel Yönetimi arasındaki ilişkilerin yeni bir boyut kazanması ve önemli hale
gelmesi Irak merkezi hükümeti tarafından pek hoş karşılanmamakta ve hatta Türkiye
kimi zaman Irak’ın içişlerine karışmakla suçlanmaktadır.
Kuzey Irak bölgesinde etnik bir çeşitlilik söz konusudur. Bu bölgede
çoğunluğu Kürt, Türkmen ve Araplar olmak üzere irili ufaklı etnik, dini ve etno-dini
gruplar yaşamaktadırlar. Fakat bölgede söz sahibi olan Kürtlerin ardından Osmanlı
imparatorluğunun mirası olan bu topraklarda yaşayan Türkmenlerin büyük
çoğunluğu oluşturması nedeniyle, Türkiye’nin Kuzey Irak politikaları, bölgedeki bu
iki hâkim unsur yörüngesinde olmuştur. Kürt meselesi, Kuzey Irak bölgesindeki
PKK Kampları, Kuzey Irak’tan gelen enerji hatları (Kerkük-Yumurtalık boru hattı),
Musul sorunu, Kuzey Irak’ta yaşayan Türkmenlerin hak ve özgürlükleri gibi konular
Türkiye’nin bu bölgeye yönelik politikalarında temel sorunlardan bazılarıdır. Bu
konulara ilişkin politikaların üretilmesi mevcut yönetimleri arasındaki ilişkiler ve
uluslararası
ve
bölgesel
çaptaki
diğer
faktörlerin
bu
ilişkilere
etkisiyle
şekillenmektedir.
Günümüzde
kitle
iletişim
araçlarının
yaygınlaşmasının
da
etkisiyle
uluslararası ilişkilerin bir diğer unsuru olarak halk unsuru ön plana çıkmaktadır.
Artık demokrasilerde siyasi iktidarlar politik, ekonomik istikrarın sağlanması için
vatandaşların beklentilerini günümüzde her zamandan daha çok karşılama ihtiyacı
içerisindedirler. Vatandaşların, halkın beklentilerinin karşılanması iç ve dış politika
yapım süreçlerinde kamuoyu fikir ve görüşlerini dikkate alarak gerçekleştirilebilir.
Özellikle Batı dünyasından birçok stratejik araştırma vakıf, dernek, kurum veya
kuruluşları bu yönde çok çeşitli ulusal ve uluslararası çapta çalışmalara imza atmakta
ve kamuoyu görüş ve algılarını ölçmek için farklı yöntemler kullanmaktadır.
Uluslararası anlamda bir ülkeye yönelik algı ölçümü çok çeşitli boyutları
kapsayabilir. Bu çalışmada; kamuoyu görüş ve algılarının çok çeşitli boyutları
arasından, bir bölge veya ülkedeki vatandaşların farklı bir ülkeye yönelik algılarının
2
ölçülmesi amaçlanmıştır. Dolayısıyla Türkiye’nin dış politika üretme ve geliştirme
süreçleri sırasında komşu ülkeleri başta olmak üzere buralarda yaşayan halkın
düşünceleri ve algılarının ölçülmesinin öneminden yola çıkarak Türkiye ve Kürt
Bölgesel Yönetimi arasındaki ilişkilerin bu bağlamda incelenmesi hedeflenmiştir.
Bu çalışmada nitel ve nicel yöntemlere başvurularak Irak Kürt Bölgesel
Yönetiminde dış politika ve güvenlik ekseninde Türkiye algısının ölçülmesiyle
birlikte burada yaşayanların Türkiye ile ilgili algısının Türk dış politika süreçlerinde
ne gibi etkileri olduğu ve Türkiye’ye yönelik güvenlik tehditlerinin bu bölgede nasıl
algılandığı ortaya konulacaktır. Bu bağlamda hem literatür taraması yapılmış hem de
bölgeye iki çalışma ziyareti gerçekleştirilerek buradaki üniversiteler öncelikli olmak
üzere anketler uygulanmıştır. Anketlerin analizi SPSS programıyla yapılarak
sonuçlar beşinci bölümde paylaşılacaktır. Bu araştırma Türk dış politikası yapım
süreçlerinde Türkiye’ye yönelik algılarının bütünleştirilmesinin önemine ithafen
yapılmıştır. Teknolojinin ilerlediği, kitle iletişim araçlarının neredeyse dünyanın her
yerinde bu denli yaygınlaştığı bir dönemde dış politika yapım süreçlerinde ülkeler
uluslararası ilişkilerin yeni parametresi olarak ülke algısı ölçümünü de dikkate
almalıdırlar.
Kürt Bölgesel Yönetiminde Türkiye algısı ölçebilmek için literatür taraması
yapılarak öncelikle ikili ilişkilere dair kavramsal bir çerçevenin çizilmesi
hedeflenmiştir. Bunun için öncelikle Irak’ın jeopolitik, jeostratejik ve demografik bir
incelemesi yapılarak Irak-Türkiye komşuluğunun bir portresi çizilmiştir. Çalışmanın
konusu itibariyle Kürt Bölgesel Yönetimi ve Türkiye arasındaki ilişkilerin boyutunu
ortaya koyabilmek için bir önce bölgenin demografik yapısı ardından ise Türkiye
perspektifinden bölgenin yakın dönem siyasi tarihi incelenmiş ve Türkiye-Kürt
Bölgesel Yönetimi ilişkileri dış politika ve güvenlik ekseninden ele alınarak
kavramsal bir çerçeveye oturtulmuştur. Araştırma yönetiminin ifade edildiği
dördüncü bölümde kamuoyunun önemi ve ülke algısı kavramları açıklanarak Kürt
bölgesel yönetiminde yapılan ankete ilişkin temel bilgiler verilmiştir. Ankette elde
edilen verilerin analizi sonucunda ulaşılan ankete özgü demografik veriler ve fark
testleri sonucunda varılan sonuçlar çoktan seçmeli soruların değerlendirilmesiyle
birlikte sunulmuştur.
3
Anket uygulanması sırasında araştırmanın sınırlılıkları arasında bulunan
faktörler aşağıdaki gibidir;
Araştırma için bölgede toplanan bilgiler Nisan ve Haziran 2012
tarihlerinde yapılan iki ziyaret sırasında yapılan anketler olduğundan
anket sonuçlarındaki bilgiler bu döneme ışık tutmaktadır.
Kürt Bölgesel Yönetimi’nin Erbil, Süleymaniye ve Duhok kentlerini
kapsayan bir bölge olmasına rağmen zaman kısıtlaması, maddi
kısıtlamalar, Erbil dışındaki bölgelerde güvenlik sorunlarının olması
nedeniyle araştırma Erbil’den yürütülmüş ve Duhok kentiyle kurye
vesilesiyle irtibat kurulmuştur. Süleymaniye kenti örneklemde
bulunmamaktadır.
Anket araştırmasının evreni öğrenciler olarak seçilmiştir. Örneklem;
Selahaddin Üniversitesi, Işık Üniversitesi, Koya Üniversitesi ve
Duhok Üniversitesi ile sınırlıdır. Bu üniversitelerde toplam 700 anket
dağıtılmış fakat 361 anket geri toplanabilmiştir.
Toplanan anket sayısının hedeflenenden az olması nedeniyle araştırma
evreni genişletilerek Erbil merkezinde bulunan Kayseri Pazarında
yapılmak üzere 500 anket İhsan Doğramacı Erbil Vakfı Mütevelli
Heyeti Üyesi Mahmut Çelebi’nin teklifiyle buraya dağıtılmıştır. Fakat
geriye 500 adet anketin tam doldurulmuş gelmesi ve hepsinin
neredeyse benzeri profil, karakter ve yazı tipleriyle doldurulmuş
olması üzerine söz konusu vakfın Türkmenler üzerindeki siyasi etkisi
de dikkate alınarak bu anketlerin durumu değerlendirildikten sonra
içlerinden 100 tanesinin rastgele seçilmesi anketin uygulandığı diğer
kimselere ulaşmakta güçlük çekilmesine sebep olmuştur.
Anket araştırmasının Erbil’de yapıldığına ilişkin bilgi sahibi
olduklarına dair Türkiye Cumhuriyeti Erbil Konsolosluğundan resmi
bir yazı talep edilmesine rağmen bu talebin karşılanmaması Bölgesel
yönetim resmi organlarının anket örneklemini sınırlı tutmasına neden
olmuştur.
4
BİRİNCİ BÖLÜM
IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİNİN JEOPOLİTİK VE
DEMOGRAFİK YÖNDEN İNCELEMESİ VE YAKIN DÖNEM
SİYASİ TARİHİ
1.1. IRAK’IN JEOPOLİTİK VE JEOSTRATEJİK İNCELEMESİ
Uluslararası ilişkiler literatüründe jeopolitik ve jeostratejik yaklaşımlar uluslararası
aktörlerin içinde bulundukları duruma göre değişiklik gösterebilmektedir. Nitekim
1980’lerin sonunda SSCB’nin dağılmasıyla birlikte Doğu Bloku’nun çözülmesine ve
bilindik Soğuk Savaş senaryolarının yerini bir anda yeni arayışlara bırakmasına
sebep olmuştur. Bununla birlikte Küreselleşme kavramının uluslararası politikada
belirleyici rol oynaması özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin mevcut
jeopolitik ve jeostratejik anlayışlarını gözden geçirme ihtiyacı duymalarına yol
açmıştır.
İlhan, jeopolitiği, insanlığı mekân faktörüyle karşılıklı ilişkisi içerisinde
inceleyen, politik düzeyde ise bugün ve gelecekteki güç – amaç ilişkisini fiziki ve
siyasi coğrafyayı esas alarak analiz eden disiplin olarak ifade etmektedir (İlhan,
1971: 61). Sandıklı ise jeopolitik kavramını; coğrafya, tarih, teknoloji ve siyaset
unsurlarının etkin bir şekilde geliştirilmesini ve kullanılmasını sağlayacak milli
politikaların belirlenmesi ve uluslararası siyasi faaliyetlerin yürütülmesi sanatı ve
bilimi olarak tanımlamaktadır (Sandıklı, 2011: 2).
Batılı bilim adamları jeostratejiyi uluslararası ilişkilerin aktörler tarafından
coğrafi ve stratejik boyutlarıyla uzun bir zaman dilimi göz önünde bulundurularak
entelektüel bir yörüngede yorumlanması olarak açıklamaktadırlar (Gray, 2007: 7374). Her stratejinin kendine özgü bir coğrafyada olduğu sürece jeostratejik bir anlam
taşır. Günümüzde jeostrateji askeri anlamda beş coğrafi çevrenin etkisinde kalarak
şekillenmektedir bunlar; kara, deniz, hava, uzay ve hatta siber uzaydır (Gray, 2007:
78-79).
1990’lı yıllardan itibaren Jeopolitik ve Jeostratejik kavramlarının uluslararası
aktörlerce en yoğun biçimde çalışıldığı alan şüphesiz Ortadoğu bölgesidir.
5
Küreselleşme sürecinde Ortadoğu’nun önem kazanmasında bölgenin petrol
zenginliklerinin büyük rolü vardır. Bölgenin geçmişine bakılacak olursa Osmanlı
devletinden alınan ilk izinler doğrultusunda petrol aramak için bölgede yapılan
araştırmalar sonucu güneyde Basra körfezi ile kuzeyde Musul ve Kerkük’e varan
alan arasında zengin petrol kaynakları bulunmuştur. 1927 yılına kadar ise bu petrol
yataklarına dokunulmamış ilk üretim 1927’de Kerkük’te yapılmaya başlanmıştır
(Yeşilbursa, 2009: 1339-1340). Tarif edilen bölge birebir Irak coğrafyasına işaret
etmektedir.
Irak Arap Yarımadasının kuzeydoğusunda yer almaktadır. Irak kuzeyden
komşusu Türkiye, doğudan İran, güneydoğudan Kuveyt ve Basra Körfezi, güneyden
Suudi Arabistan ve batıdan ise Suriye ile çevrili olmakla birlikte 438.446 km² yüz
ölçümüyle Türkiye’nin yarısından biraz büyük bir toprak parçası üzerinde yer
almaktadır (Silleli, 2005: 28-29). Irak’ın toplam kara sınırları 3,631 km’dir. Bunlar
1,458 km’si İran, 181 km’si Ürdün, 242 km’si Kuveyt, 814 km’si Suudi Arabistan,
605 km’si Suriye ve 331 km’si Türkiye ile olan sınırlardır. Irak yer aldığı coğrafyası
itibariyle çok büyük petrol rezervlerine sahip olmakla birlikte önemli miktarda su ve
tarım kaynaklarına sahip olan nadir Arap ülkelerinden birisidir (Özcan, 2003: 7).
Batılı bir araştırmacı-gazeteci olan William Harris Irak için “Şehir Medeniyetine
sahip tek Arap ülkesi, sahip olduğu petrol zenginliklerinin dışındaki zenginliklere,
yani fiziki ve insani zenginliklere hiçbir Ortadoğu ülkesi sahip değildir” tespitini
yapmıştır (Harris, 2000: 58).
Bu faktörler doğrultusunda Irak geçmişten günümüze daima zengin bir ülke
konumunda olmuş ve böylece kendini Sömürgeci ve daha sonradan Küresel güçlerin
etkisi altına girmekten alıkoyamamıştır. Irak petrol yataklarıyla Ortadoğu ülkeleri
arasında en zengin ülkelerden biri olarak yerini alır. Ortadoğu’daki Petrol
rezervlerinin yaklaşık 138,3 milyar ton (1 trilyon, 16 milyar varil) olduğu
hesaplanmakla birlikte, Irak topraklarında bu rezervlerin 13,4 milyar tona (99,84
milyar varil) yakının bulunduğu hesap edilmektedir (Doğanay ve Hayli, 2010: 7-8).
Bu hesap doğrultusunda ise Irak topraklarında Ortadoğu petrol rezervlerinin
neredeyse % 9,7’lik kısmı bulunmaktadır. Bu tabloya göre Irak Ortadoğu’da Suudi
Arabistan’dan (Suudi Arabistan’ın Dünya petrol rezervine oranla payı %25,8’dir)
6
sonra en büyük petrol rezervine sahip olan ikinci ülke konumundadır (Karabulut,
1999: 64-68).
Irak’ın mevcut petrol yatakları en fazla Kuzey ve Güney Irak bölgelerinde
olmak üzere toplam üç grupta incelenebilir. Bunlar: Kerkük, Musul, Erbil, Duhok,
Süleymaniye’yi de içine alan Kuzey Irak Petrol Yatakları; Divale ırmağı
güneydoğusundan başlayıp Hanekin ile Nefthane çevresini kapsayan Orta Irak Petrol
Yatakları; Basra Kenti güneybatısında yer alan ve Havza, Rumeyle bölgesine1
rastlayan ve 1953-58 yılları arasında keşfedilen Güney Irak Petrol Yataklarıdır
(Doğanay, 1998: 86). Bu özellikleriyle Irak’ın, Mezopotamya ve Ortadoğu
bölgesinde kaim uluslararası erklerin ele geçirebilmek için imrenerek baktığı bir ülke
halini aldığını anlamak güç değildir.
Irak’ın mevcut sınırları ne doğal şekillere ne de etnik ve kültürel farklılıklara
uyum göstermemektedir. Bu uyumsuzluk durumu ise komşularıyla aralarında bir
takım uyuşmazlıkların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Özellikle komşularla
ilişkiler açısından hem güney hem de kuzey de sınırlara çok yakın petrol rezervleri
bir takım sorunların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Kuzeyde Musul ve Kerkük
bölgesi, Güneyde ise Kuveyt ile sınır sorunlarının temelinde yatan meseleler bu
denklemle açıklanabilir. Irak aynı zamanda bir kara devletidir. Coğrafi olarak
incelenecek olursa sınırlı bir stratejik derinliğe sahip olduğu gözlemlenmektedir.
Kuzey Irak bölgesindeki dağlık alanlar haricinde dört bir yandan savunmasız sınırları
vardır (Kayar, 2003: 90-93). Bölgenin Körfezle tek bağlantısı olan Şatt-ül Arap ve
Zübeyr kanalı Irak’ın su yolları üzerinde önemli bir noktada bulunmasını sağlamakta
olup Ortadoğu’nun en büyük sorunu olan su kaynaklarına yakınlık açısından Irak’a
stratejik bir konum üstünlüğü sunmaktadır. Basra körfezinden denize olan çıkış
uzunluğu sadece 58 km’lik bir alanı kapsamaktadır (CIA, World Fact Book, 2012).
Irak Petrol kaynakları ve bu petrolleri ihraç etmesiyle ilgili olarak ta çarpıcı
veriler bulunmaktadır. İran-Irak savaşı sırasında Irak’ta bulunan petrol boru
hatlarının batı dünyasına ihraç edilmesini sağlayan neredeyse hepsi İran tarafından
yok edilmiştir. Bu yüzden Irak petrol ihracatı yalnızca Türkiye, Suriye ve Suudi
Arabistan üzerinden geçen boru hatlarından yapılabilmektedir (İzzeti, 2005: 252).
1
Bu ölge Ar-Rü aylah adıyla da ili ir.
7
Mevcut petrol boru hatları Suriye’den geçerek Akdeniz üzerinden Banyas ve Trablus
limanlarına dek ulaşmaktadır. Diğer boru hatları ise Basra körfezi yakınlarındaki
Rumeyla ve Zübeyir petrol bölgelerini Fav limanına bağlamaktadır. Diğer en önemli
boru hattıysa Kerkük petrol kaynaklarını taşıyan ve Kerkük-Yumurtalık olarak
bilinen boru hattıdır (Deliceoğlu, 2006: 4-5).
Irak’ın başkent Bağdat (5,751 milyon nüfuslu) haricindeki en önemli şehirleri
Musul (1,447 milyon nüfuslu), Erbil (1,009 milyon nüfuslu), Basra (923.000
nüfuslu), Süleymaniye’dir (836.000 nüfuslu) (CIA, World Fact Book, 2012).2
Yukarıda ifade edildiği üzere Irak’ın en yoğun nüfusa sahip, ekonomik, siyasi ve
stratejik bakımdan en önemli üç şehri olan Musul, Erbil ve Süleymaniye şehirleri
Kuzey Irak’ta bulunmaktadır. Bu bölge nispeten sulak alanların olması sayesinde
tarıma elverişli, petrol rezervlerinin birçoğunun bölgede olması itibariyle zengin
yeraltı kaynaklarına sahip ve yer şekillerinin, Irak’ın genelinde görülen çöl
coğrafyasına kıyasla kimi yerlerde dağlık ve ormanlık olması itibariyle konum olarak
Irak’ın en önemli bölgelerinden birini teşkil etmektedir.
Saddam rejiminin 1990’lı yıllarda bazı Ortadoğu ülkelerinin (Suudi Arabistan
ve Kuveyt gibi) petrol fiyatlarını düşürerek Irak’ı zarara uğrattığı ve bunda ABD’nin
parmağı olduğunu iddia etmesi sonucu giriştiği Körfez Savaşları ve Kuveyt’e yönelik
başarısızlıkla sonuçlanan askeri girişimler Saddam Hüseyin’i zor durumda
bırakmıştır (Yavuz K. , 2003: 403). Nitekim Saddam rejiminin karşı karşıya kaldığı
bu zor durum Irak içindeki dinamikleri hareketlendirmiştir. Özellikle yarım yüzyıldır
Baas rejimi tarafından Kuzey Irak bölgesinde Kürtlere ve Türkmenlere karşı girişilen
sistematik asimilasyon ve yerinden etme politikaları Körfez Savaşları sonucunda elde
edilen başarısız neticelere istinaden Uluslararası camianın tepkisine maruz kalmıştır.
Bu bağlamda ABD önderliğindeki Koalisyon Kuvvetleri tarafından yapılan ABD
Başkanı Bush’un 10 Nisan 1991 tarihli bildirge ile “Irak’ın 36. Paralelinin
kuzeyindeki bütün Askeri operasyonların yasaklandığını ilan etmiştir”. Aslında bu
karar Irak’ın geleceği açısından jeopolitik ve stratejik anlamda bir dönüm noktası
oluşturmaktadır. Çünkü bu bildirgeden sonra Birleşmiş Milletler 688 sayılı kararını
yayınlanmış ve bu kararda, Milletler Cemiyetinin 1925 yılındaki 26 sayılı kararından
2
’da elde edile Nüfus erileri e göre su ula
erilerdir.
8
sonra ilk defa “Kürt” sözcüğü geçmiştir (Öztürk M. , 2010: 9-10). Günümüzde
Irak’ın Kuzeyinde bulunan ve temelleri bu dönemde atılmış olan özerk Kuzey Irak
Kürt Bölgesel Yönetiminin siyasi ve stratejik derinliğini anlamak ve Irak’ın bugün
içinde bulunduğu durumu kavramak açısından bu bildirge ve kararlar büyük önem
arz etmektedir.
1.2. IRAK’TA DEMOGRAFİK YAPI
Birçok Ortadoğu ülkesi gibi Irak’ta da kozmopolit bir etnik çeşitliliğe rastlamak
mümkündür. Buna rağmen bölgede yaşayan en büyük etnik unsur Araplardır.
UNFPA verilerine göre Irak nüfusu 32,7 Milyon kişiden oluşmakta ve 2010-2015
yılları arasında %3,1 büyümesi öngörülmektedir (UNFPA, 2011: 117-118). Irak’ta
yaşayanların dağılımını sadece etnik çeşitlilik üzerinden yapılacak olursa halkın
yaşam biçimi göz önünde bulundurulursa gerçekçi bir tablo ortaya konulmasına
engel olabilir. Bu yüzden Irak’ta yaşayan vatandaşların çeşitliliğini hem dini hem de
etnik unsurlar göz önünde bulundurarak yapmakta fayda vardır (Dursun, 2006: 2324). Nüfusun büyük bölümünü Araplar (yaklaşık %70’i) oluşturmaktadır. Araplardan
sonra gelen en büyük etnik unsur ise Kürtlerdir (yaklaşık %15’i) ardından
Türkmenler (%8-10 arası) olmakla birlikte geri kalan %5 ila %7 arasında değişen
kesim ise Asuriler, Yezidiler, Keldaniler, Şebekler, Ermeniler, Yahudiler,
Hristiyanlar ve diğer gruplar olarak Irak’ta yaşayan halk unsurlarını oluşturmaktadır
(Deliceoğlu, 2006: 5).
Ulus-Devlet anlayışının hâkim olmadığı Ortadoğu bölgesi gibi yapısı gereği
Irak’ta bu anlayıştan nasibini almıştır. Nitekim ülkede yaşayan halkaların çeşitliliğini
daha iyi ifade etmek için Güneyde nüfusun çoğunluğunu Şii Arapların, Kuzeyde
çoğunluğu teşkil eden Kürtler ve Türkmenlerin ve ikisinin arasında 2003’e kadar
yönetimi de elinde bulunduran Sünni Arapların bulunduğunu ifade etmek yanlış
olmayacaktır (Kayar, 2003: 93).
Irak’ta yaşayan Araplar kendi aralarında Sünni ve Şii olarak ikiye
ayrılmışlardır. Araplar arasındaki bu ayrım keskin şekilde gözlemlenmektedir. Bu
ayrım Şii Arapların daha muhafazakâr bir İslami anlayışla birlikte daha kapalı bir
yaşam tarzını benimsemeleriyle birlikte keskinleşmektedir. Yapılan araştırmalara
9
göre Sünni Araplar ise bu mezhepsel bölünmeye daha ılımlı yaklaşmakta ve İslami
yaşam tarzı içinde Şii Arapların rolünü görmezden gelmemektedirler (Harp
Akademileri Komutanlığı, 2000: 12-13).
Genellikle Irak’ın orta ve güney
bölgelerinde yaşayan Araplar arasında göçebelik yaygın olmakla birlikte kırsal
kesimde
yerleşik
düzende
yaşamayı
benimsemiş
olanlarda
bulunmaktadır
(Deliceoğlu, 2006: 74). Ulusçuluk anlayışından ziyade Araplar arasında daha çok
görülmekte olan Kabilecilik ve toplum içindeki aşiret hayatı Irak’ın sosyal yapısı
içerisinde ayırt edici unsur olarak yerini almıştır (Marufoğlu, 1998: 77-78).
Araplardan sonra Irak’ta bulunan en büyük unsur Kürtler olarak
görülmektedir. CIA’nın verilerine göre Irak’ta yaşayan Kürtlerin nüfusu %15-20
arasındadır (CIA, World Fact Book, 2012). Iraklı Kürtler çoğunlukla Kuzey Irak
bölgesinde yaşamaktadırlar. Osmanlı İmparatorluğundan günümüze Kuzey Irak
bölgesinde yaşayan Kürtlerin kökeni, nüfusu, hakları ve tam anlamıyla varlığıyla
ilgili çok çeşitli savlar ortaya konmuş ve bu mesele çoğu kez uluslararası
anlaşmazlıklara dahi konu olmuştur (Kaymaz, 2003: 29). Kürtlerin benimsediği
yaşam tarzı aşiretler üzerine kuruludur. Kuzey Irak bölgesinde küçüklü büyüklü
100’den fazla aşiretler olduğuna dair söylentiler vardır (Barzani, 2012). Irak’ta
yaşayan Kürtlerin neredeyse tamamı Kuzey Irak bölgesinde yaşamaktadır. Buna
rağmen çok çeşitli aşiretlerin olması ve aşiret hayatının muhafazakâr yapısından
dolayı buradaki Kürtler arasında ortak bir dil birliği bulunmamaktadır (Kayar, 2003:
100). Eldeki verilerin çok çeşitli olmasından dolayı Kürtlerin net sayısı tam olarak
bilinmemekle birlikte ortalama rakamların hesaplanmasıyla Kuzey Irak bölgesinde
yaşayan Kürt nüfusun 6 ila 8 milyon arasında değiştiği tahmin edilmektedir. Kimileri
bu rakamı daha az göstermekte kimileri ise daha fazla olduğunu ifade etmektedir.
Irak’ın diğer önemli etnik unsuru ise Türkmenlerdir. Irak’ta Türkmenlerin
varlığı neredeyse Araplar kadar eskidir. Türklerin oğuz boyuna mensup olan Irak
Türkmenlerinin bölgeye 9. ve 11. yüzyıllarda Orta Asya’dan gelen kavimler göçü
sırasında bölgeye geldiği belirtilmektedir (Sirkeci ve Demirci, 2005: 1). Irak’ta Arap
ve Kürtlerden sonra en yoğun nüfusa sahip unsur Türkmenlerdir. Bölgedeki Türkmen
varlığının yaklaşık 3 milyona yakın olduğu yani %8 ila %10 arasında yer aldığı ifade
10
edilmektedir (Vatansever, 2010: 46-47). Türkmenlerin yaşadığı bölgeler Türkmeneli
olarak nitelendirilmektedir (Kayar, 2003: 98).
Irak’ta bu etnik grupların dışında farklı din, mezhep grupları ve halk unsurları
da yaşamaktadır. Bu gruplardan Irak’ın farklı şehirlerinde dağınık vaziyette
hayatlarını sürdürmektedirler. Bu gruplar arasında Hristiyan ve Müslümanlar
olmakla birlikte Yezidiler, Şebekler ve Bahailer gibi farklı dini inanışları benimseyen
gruplar da yaşamaktadırlar (Vatansever, 2010). Ancak İşgalden sonra yaşanan göçler
ve şiddet olayları nedeniyle Irak’ın demografik yapısında bir takım değişiklikler
olmuş örneğin Hristiyanların nüfusu azalmıştır (Erkmen, 2010: 112). 2003 işgali
sonrasından
yaşanan
gelişmeler
doğrultusunda
Kuzey
Irak
bölgesindeki
Türkmenlerin bir kısmı da yurtdışına göç etmek zorunda kalmışlardır (Nakanishi,
Sirkeci, ve Cabbarli, 2008).
Irak’ın demografik yapısı etnik, dini, mezhep ve diğer grupları içerisinde
barındırması açısından çok zengin bir çeşitliliğe sahiptir. Bu grupların yaşam tarzları
birbirinden çok farklı olmakla birlikte kimileri dış dünyaya o kadar kapalıdır ki, dini
inanışlarının yanı sıra sadece kendi aralarında kullandıkları dillerini bile bu kapalı
toplum anlayışı sayesinde korumayı başarmışlardır. Bu durum Irak coğrafyasında
küçük yerleşim birimlerinde de olsa ülkenin resmi dili olan Arapça bilmeyen ufak
çaplı halk unsurlarının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Yapılan araştırmalara göre
Irak’ta halen canlı olan 31 dil, lehçe veya ağızla iletişim kurulabilmektedir (Erkmen,
2010).
1.3. KUZEY IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ’NİN DEMOGRAFİK
YAPISI
Irak’ın kurulmasından bu yana Kuzey Irak bölgesinde yaşayan Kürt halkının durumu
hep tartışmalı bir konu olarak süregelmiştir. Söz konusu tartışmalı durum bölgede
yaşayan Kürt halkının özerk veya bağımsız bir devlet kurma isteğinin sürekli canlı
kalması ve Kuzey Irak bölgesinde yaşayanların bu kutsal amaç doğrultusunda oluşan
toplumsal Kürt hafızasını nesilden nesile başarılı bir şekilde aktarmasıyla
gerçekleşmiştir.
11
1970 yılı Mart ayında Irak hükümeti ve Kürdistan Demokrat Partisi arasında
yapılan anlaşma ile Molla Mustafa Barzani önderliğindeki Peşmerge güçlerinin
mücadeleleri sonucunda Irak’ın Kuzeyi olarak tabir edilen bölgede özerk yapıya
sahip bir Kürt bölgesi oluşturulmasına karar verilmiştir (Qadir, 2006). Şu anda Kürt
Bölgesel yönetimi olarak tabir edilen bölge Erbil, Süleymaniye ve Duhok kentlerini
kapsayan bir alandan oluşmaktadır. Bu bölgede yoğun bir Kürt nüfusu yaşamaktadır.
Fakat mevcut Kürt nüfusuna bakılarak Kuzey Irak bölgesinde yaşayan diğer etnik ve
halk unsurları yok sayılmamalıdır (Dursun, 2006: 4-6).
Kürt Bölgesel Yönetiminin bölgesinde uzun zamandır nüfus sayımı
yapılmamakla birlikte 2010 yılı verilerine göre KBY sınırlarında kayıtlı resmi nüfus
4,7 milyon kişidir. Bunlar Erbil 1,713.461, Süleymaniye 1,800.769 ve Duhok
1,176.709 olmak üzere üç kenti kapsamaktadır (ORSAM, 2011: 7). KBY’de yaşayan
halkın demografik özellikleri de Irak’ın zengin çeşitli halk unsurlarını yansıtmakla
birlikte buradaki tek fark Arap nüfusunun az Kürt Nüfusunun fazla olmasıdır.
Bölgede Kürtlerin dışındaki en önemli etnik unsurlar Araplar ve Türkmenlerdir.
Ancak etnik unsurların dışında daha önce de Irak’ın demografik yapısından
bahsederken söz konusu olan din, dil ve mezhep ayrılıklarına dayanan irili ufaklı
toplumsal grupların varlığını da belirtmek gerekir (Deliceoğlu, 2006: 4-6).
Bölgenin toplumsal yapısının oluşumundaki temel unsur aşiretler ve
aşiretçiliktir. Aşiretler KBY’de yaşayan halk unsurların sadece Kürtlere mahsus bir
durum değildir. Türkmen, Ezîdî ve Hatta Hristiyanlar arasında bile aşiretlere
rastlamak mümkündür (Barzani, 2012). Aşiretlerin toplumsal olaylara müdahil
olması sıradan bir olay görülmektedir. Özellikle Duhok gibi bazı daha muhafazakâr
bölgelerde ise Aşiretçilik toplumsal olaylarla birlikte daha çok siyasi bir role de
bürünmektedir (ORSAM, 2011). KBY’de yaşayan diğer halk unsurları arasında
Ezîdîler (Yezidiler), Asuriler (Süryaniler), Hristiyanlar, Keldaniler, Kakaîler,
Şebekler, Bahaîler gibi gruplar bulunmaktadır (Deliceoğlu, 2006).
1.3.1. Dil
Yukarıda yapılan araştırmalara göre var olan 31 dil, lehçe ve ağızdan söz etmiştik
(ERKMEN, 2010). Dil açısından Irak genelinde hâkim olan bu toplumsal yapı
12
KBY’de de etkinliğini sürdürmektedir. KBY’de yaşayan Kürtler arasında 4 farklı
lehçeyle Kürtçe konuşulmakta ve halk yaşadığı kırsal ve kentsel yerleşim bölgelerine
göre değişmek suretiyle birbirlerini anlamakta güçlük çekmektedirler (ORSAM,
2011). KBY’de konuşulan ve bilinen bu lehçeler aşağı Kurmanci dil grubun alt
lehçesi olan Sorani ve Behdinani (Badini) olmakla birlikte, Türkiye Kürtlerinin
konuştuğu Kurmanci ve KBY’de yaşayan bir grubun konuştuğu Hewrami
lehçeleridir. Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi eski Genel Sekreteri Dr. Şıvan da;
Kurmanci, Sorani, Zaza, Gorani, Hevrami lehçelerini saydıktan sonra, bunların
yanında, büyük aşiretlerin ve vadilerin de kendilerine özgü birtakım şivelerinin de
olduğunu belirtmektedir (Şıvan ve Bedirxan, 1976: 28 - 29).
Konuşulan bu dillerin dışında Arapça, Türkmence dilleri de yaygın bir şekilde
kullanılmaktadır. Aynı zamanda bazı aşiretlerin kendi lehçeleri bulunmakta ve halk
arasında
konuşulduğunda
bu
lehçe,
ağız
sayesinde
kişinin
aşireti
dahi
bilinebilmektedir. Örneğin Selahattin Üniversitesi Tarih bölümünde öğretim
görevlisi olan Doç. Dr. Aziz Barzani, yapılan röportaj sırasında, Barzani aşireti
arasında kullanılan Kürtçe lehçesinin diğer lehçelerden yani Sorani ve Kurmanci
Kürtçesinden farklı olduğunu ifade etmiştir (Barzani D. D., 2012). Bununla birlikte
diğer irili ufaklı topluma kapalı bir sosyal yapıya sahip diğer etno-dini gruplar
arasında da dil, lehçe ve ağız farklılıkları bulunabilmektedir (Selbes, 2012).
1.3.2. Din
Kürt halkı arasında toplumun benimsediği tek bir din bulunmamakla birlikte,
Kürtlerin İslamiyet’le tarihin erken dönemine tanışmaları hasebiyle 12. yüzyıldan
sonra Müslümanlığı kabul ettikleri ön görülmektedir. Buna rağmen Kürtlerin hepsi
Müslüman değildir (Yıldız, 2005: 23-24). Fakat Müslümanlığı kabul etmiş Kürtler
arasında çoğunlukla Sünni mezhebi kabul görmüştür. Farklı mezhepleri ve fıkıh
ilmine göre farklı uygulamaları takip ettikleri bilinmektedir. Kürtler arasında Sünni
mezhebinin Şafiilik geleneği yaygındır. Kürtler arasında mistik sufî tarikatlara
bağlılıkta gözlemlenmektedir. Örneğin Kürtlerin en yaygın şekilde bağlı olduğu
tarikatlar Kadiri ve Nakşibendi tarikatlarıdır. Bu bağlılık sayesinde Kürtler üzerinde
dini liderler ve şeyhlerin kaydadeğer etkileri olduğu söylenebilir (Deliceoğlu, 2006).
13
KBY’de yaşayan Kürtler söz konusu olduğunda en öne çıkan dini unsurlar
arasında belli başlı tarikat ekolleri bulunmaktadır. Bunların başında Kadiri şeyhleri 3,
Nakşibendi tarikatı4 önemli yer almaktadır(Van Bruinessen, 2003:318:336).
Behdinani Kürtleri arasında Nakşibendi tarikatı yaygınken Sorani Kürtleri arasında
ise Abdülkadir Geylani ekolü5öne çıkmaktadır (Özmen , 1996: 56). Kuzey Irak’ta
söz konusu dini unsurlara hâkim olan Şeyhlerin toplum içinde öne çıkan dini rolleri
dışında toplumsal arabuluculuk faaliyetleri üstlenmelerine rastlanmaktadır. Ayrıca bu
şeyhlerin önemli bir siyasi güçleri olduğu da yadsınamaz. KBY’de yaşayan Kürt
toplumu arasında aşiretler ne kadar önemliyse buradaki tarikatlar ve şeyhlerin de
toplum hayatına etkileri o kadar önemlidir. Kuzey Irak’ta bir nevi denge unsuru
olarak önemli yer alan tarikat lideri Şeyhler arasında kimi zaman arabuluculuk
faaliyetleri öne çıksa da dini lider rolü üstlenen Şeyhlerin arasında kendi aralarındaki
rekabet durumundan ötürü anlaşmazlıklar da çıkabilmektedir (Deliceoğlu, 2006).
Yine de Kürtlerin arasında farklı dinlere mensup gruplarda bulunmaktadır.
Bunlar; Museviler, Hristiyanlar, Şiiliğin Ortodoks olmayan kesimi Aleviler, İran’ın
yerleşik dini olan “İsna-aşeri” Şii İslam’ı izleyenler, küçük grupta olsa Ehl-i Hak
(Doğrunun halkı) inancına sahip olanlar, Yezidilerdir (Ezîdî) (YILDIZ, 2005).
Bunlarla birlikte daha ufak etno-dini unsurlar olarak Kakaîler ve Şebekler de bölgede
yaşamaktadırlar (Selbes, 2012).
3
Kadirî tarikatının halifeleri ne kendileri bağımsız şeyhler haline gelebilirler ne de oğulları
kendiliğinden halife olabilirlerdi. Şeyhlik, Berzenci ailesinin tekelindedir. Talabani ailesinin kurucusu
Sadate Nehri bir şeyhten icazet alarak şeyh olan tek Kürt Kadirî şeyhidir.
4
Mevlana Halid ya da Şeyh Halid olarak bilinen Ziyaeddin Halid, Caf aşiretinden sıradan bir Kürt’tü.
Sanansaj, Süleymaniye ve Bağdat’taki medreselerde geleneksel dini eğitimi yaptıktan sonra
Süleymaniye’de molla oldu. Önceleri Nakşibendilerle bir bağlantısı yoktu, fakat ya Hindistan’a
giderken ya da bu seyahatten önce Kadiri tarikatına girmesine ön ayak olan Sadate Nehri ailesinin
reisi şeyh Abdullah’ın yanında belli bir süre kalmıştı. Halid Delhi’de bir yıl şeyh Abdullah’la birlikte
eğitim gördü. Nakşibendiliği yayabilmek için icazet aldıktan sonra Irak’a geri döndü ve yaşamını,
1820’de Süleymaniye’den kaçmak zorunda kalarak Şam’a yerleşinceye kadar Bağdat ve
Süleymaniye’de sürdürdü.
5
Soran Kürtleri arasında şeyh Abdülkadir Geylani’nin özel bir yeri vardır. Soranların dini yaşantıları
diğer ehl-i sünnetten farklıdır. Behdinani Kürtleri de inandıkları Nakşibendî tarikatını, dahası İslam’ı
bile çok farklı icra ederler. Hiçbir Barzani köyünde cami ya da mescit bulunmaması ve namaz kılana
ender rastlanması ile ilgili söylentiler bu yüzden oldukça dikkat çekicidir.
14
1.3.3. Nüfus
Irak Kürtlerinin 1922, 1924 ve 1935 yıllarında yapılan nüfus sayımlarında Irak
nüfusuna oranı yaklaşık %23 olarak belirlenmiştir. 1975 yılında Irak’ta yapılan nüfus
sayımına göre ise toplam 11 milyona yakın kişinin yaşadığı tespit edilmiş ve buna
istinaden Kürtlerin nüfusunun ise yaklaşık 2 milyon ila 2,5 milyon arasında değiştiği
varsayılmıştır. 1991 yılındaki nüfus tahminlerine göre ise Irak nüfusu 18 milyon,
Kürtlerin nüfusa oranı ise %23 olarak belirlenmiş ve yaklaşık 4,1 milyon Kürt
vatandaşın yaşadığı tahmin edilmiştir (Van Bruinessen, Ağa, Şeyh, Devlet, 2003).
CIA 2010 verilerine göre Irak genel nüfusu göz önünde bulundurulduğu takdirde bu
oran %18- %20 arasındadır (CIA, World Fact Book, 2012). Ancak 1957 yılından beri
Irak genelinde siyasi kaygılar güdülerek güvenilir bir nüfus sayımı yapılmadığını da
göz önünde bulundurmak gerekir (ORSAM, 2011).
Yönetim de ve sosyal yaşamda etkinlikleri de göz önünde bulundurulduğunda
KBY’de yaşayan Kürt halkının en önemli unsurları olarak kabul edilen Sorani ve
Behdinanilerin yaşadıkları bölge Zap suyu ile birbirinden ayrılmaktadır. Zap
suyunun batısında Behdinani doğusunda Soraniler bulunmaktadır (Özmen , 1996).
Sorani ve Behdinaniler arasındaki bir diğer fark ise çoğunlukla Süleymaniye ve
Duhok’ta yaşayan Behdinanilerin daha muhafazakâr bir yaşam benimseyip daha çok
aşiretçiliğin etkisinde kalmalarından dolayı ekonomik anlamda da geri kaldıkları
söylenebilir. Amerikan işgalinin ardından sadece KBY’de değil özellikle Kerkük,
Musul gibi petrol kaynakları açısından zengin olan diğer Kuzey Irak kentlerinin
demografik
özelliklerinin
yerleştirilmiştir.
Bu
değiştirilmesi
durum
KBY
amacıyla
haricindeki
birçok
Kürt
bölgelerde
vatandaş
belirsizliğin
tetiklenmesindeki önemli unsurlardan biridir (Deliceoğlu, 2006).
15
Şekil 1: Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgeleri gösteren harita
Kaynak: The Kurds: A Problem Within A Problem6
KBY’de yaşayan Türkmenlerin büyük çoğunluğu Erbil’de bulunmaktadır.
Buna rağmen Kuzey Irak’taki en büyük Türkmen yerleşiminin olduğu yerler Telafer,
Musul, Yunus Peygamber, Kuştepe, Altunköprü, Kerkük, Tazehurmatu, Dakuk,
Kifri, Karatepe, Hanekin, Karahan, Kızlarbat, Şahraban, Mendeli ve Bedre olarak
ifade edilebilir (Harp Akademileri Komutanlığı, 2000). 1957 yazdığı kitabında
Edmonds Kuzey Irak’ta yaşayan Türkmenlerle ilgili bilgilere yer vermektedir. Buna
göre o dönemde Kerkük’ün nüfusunun yaklaşık 25.000 olduğunu, nüfusun büyük
çoğunluğunun Türkmenlerden, dörtte birinin Kürtlerden ve diğerlerinin Arap,
Hristiyan ve Yahudilerden oluştuğunu ifade etmiştir. Bu durum Musul ve Erbil’de
yaşayan Türkmenler açısından da aynıdır (Edmonds, 2003: 349-350). 1923 yılı Erbil
nüfusu yaklaşık 180.000’ken Erbil’de yaklaşık 32.000 Türkmen’in yaşadığına dair
bilgilerde bulunmaktadır.
KBY’deki Yezidilerin çoğu Duhok kentinde yaşamaktadır. Irak’ta yaşayan
Yezidilere oranla burada %10 civarında Yezidi nüfusu olduğu tahmin edilmektedir.
Hristiyanların yoğun olarak yaşadığı bölgeler yine Erbil ve Duhok kentleridir.
Erbil’deki Ainkawa semtinde Hristiyan nüfusunun yoğunluğu dikkati çekmektedir.
6
http://www.invisible-dog.com/kurd_eng.html (E.T: 26 Nisan 2013)
16
Yine Duhok’ta ve Erbil’de Hristiyan dinine mensup olan Keldanilerin yaşadığı
bilinmektedir.
Fakat
Keldanilerin
nüfus
yoğunluğuna
dair
net
bilgiler
bulunmamaktadır (Selbes, 2012).
1.4. KUZEY IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİNDE YAŞAYAN HALK
UNSURLARI
KBY’de yaşayan halk unsurlarının etnik, dini, dil ve lehçe ve benzeri etkenler
yoluyla birbirinden farklılık gösterdiği bilinmektedir. Etnik Kimlik olarak tabir
edilenler Kürt, Arap ve Türkmenler olarak sayılabilir. Dil ve lehçe bakımından
yapılan ayrım aslında günlük yaşamda konuşulan dilin, kullanıcı grupları arasında
ortak bir dil olmayışı ve şive farklılığı olmasından ziyade, dili kullanan grupların
arasında farklı kelimelerle ifade edilen tanımlamaların görülmesinden dolayı böyle
bir ayrıma oluşmasından kaynaklanmaktadır (Barzani, 2012).
Örneğin KBY’de yaşayan Kürt olarak tanımlanan Soraniler, Behdinaniler,
Hewramiler ve Kurmanciler’in kullandıkları dil ve lehçe aslında birbirinden farklı
olup burada yaşayanların günlük kullanılan dilde gerçekleşen etkileşim dolayısıyla
ortaya çıkan çok lehçeli bir dille karşılaşılmaktadır (Selbes, 2012). Yine aşiretler
arasında kullanılan farklı lehçe ve şiveler de bulunmakta ve bu lehçe, şive
kullanımları farklı bir dil gibi algılanabilmektedir. Barzani aşireti arasında kullanılan
Barzanca olarak ifade edilen dil buna örnek gösterilebilir (Barzani, 2012). KBY’de
diğer irili ufaklı gruplar arasında konuşulan kozmopolit bir kültürün sonucu ortaya
çıkan Arapça, Kürtçe ve Türkmence karışımı diller de halk arasında tek başına kabul
edilen ortak bir dil olmadığının göstergesi olup KBY’deki halk unsurları arasındaki
çeşitliliğin en önemli etmenlerinden biridir.
KBY’deki halk unsurlarını birbirinden ayıran diğer en önemli farklardan
biride dini etmenlerdir. Hristiyanlar, Yahudiler, Yezidiler, Asuriler, Keldaniler,
Şebekler, Kakaîler, Bahailer bu unsurlara örnek olarak gösterilebilir (Deliceoğlu,
2006).
17
1.4.1. Kürtler
2005 sonrası dönemde 1991’de elde ettikleri kazanımları somut gelişmelerle bölgesel
yönetim anlayışını Irak anayasasına dâhil ederek önceki dönemlerde hep arayışı
içinde oldukları etnik veya mezhebe dayalı federatif bir yapı kurulması arzularını
gerçeğe dönüştürmeyi başarmışlardır (Erkmen, 2010: 127). Kuzey Irak’taki Kürt
toplumunun tamamen homojen bir yapıda olduğunu tahayyül etmek pek doğru
olmaz. Kürt toplumunun sosyal yapısı, bu sosyal yapının içinde barındırdığı dil, din
ve kültürel farklılıklar ve aşiretler aslında Kuzey Irak bölgesindeki Kürt toplumunun
tam anlamıyla etnik ve milli bir kimlik altında şekillendirilmesine engel teşkil
edebilecek hususlardan sayılabilir (Dursun, 2006: 48). Burada yaşayan toplumun tek
başına bir millet oluşturduğuyla ilgili olumlu olumsuz tezler öne sürülmektedir fakat
Richard Anderson’un bu konudaki görüşü çarpıcıdır, Anderson 2005’te kaleme
aldığı ve Amerikalı politika uzmanı Jess Jackson’a da atıfta bulunduğu bir
makalesinde bu konuyu şöyle dile getirmektedir;
“Jackson devlet meselesinde “organize bir azınlık politik bir çoğunluktur”
derken, maalesef Orta doğudaki Kürtleri kastetmemektedir. Stratejik ve
jeopolitik bir öneme sahip sınırlar üzerinde yaşayan,kendi içlerinde bölgesel
farklılıklara sahip olan ve dilsel ve kültürel asimilasyona maruz kalan(!)
Kürtlerin, modern ulus-devlet anlamında tanımlanmaları çeşitli zorluklar arz
etmektedir. Nihayet Kürtlerin sosyolojik olarak kategorize edilmeleri ve
üzerlerinde çalışılmaları da oldukça zordur.” (Anderson, 2005)
Kürtlerin sosyolojik kategorize edilmelerinde karşılaşılan zorlukların
sebeplerine bakmak gerekirse bunlar temel olarak; ortak yazılı bir tarihin olmayışı,
Kürtler arasında konuşulan lehçelerin birbirinden tamamen farklı olması, siyasi ve
kültürel anlamda merkezi bir anlayışının gelişmemiş olması, Kürt toplumu içinde yer
alan dinsel kabullenmeler ve inanışların çok çeşitli olması ve ortak bir inanışın genel
olarak benimsenmemiş olması, toplumsal hayatın belirleyici unsurunun etnisite
algısından çok daha küçük ve merkezi anlayış çerçevesine oturmayan aşiretler
doğrultusunda şekillenmiş olması olarak sayılabilir (Dursun, 2006: 33 - 34). KBY’de
yaşayan Kürtlerin kendi içlerinde birkaç farklı unsurda incelenebilirler. Bunlar
Soraniler, Behdinaniler, Hewramiler, Kurmanciler’dir.
18
1.4.1.1. Soraniler
Sorani Kürtler Kuzey Irak coğrafyasının büyük bölümünde yaşamaktadırlar. 1834
yılında Rewanduz bölgesinde Soran Emirliği olduğu ve bu emirliğin Osmanlıya karşı
bir takım isyan ve ayaklanmalar gerçekleştirdiği bilinmektedir (Dursun, 2006: 55).
Soraniler Soran bölgesinde yaşayan Kürt toplum yapısı içerisinde dil, aşiret ve
kimlik ögelerinin kapsayıcı üst şemsiyesi olarak nitelendirilebilir. Bunun en temel
sebebi Soraniler’in kendi aralarında konuştukları ortak dildir. Aynı zamanda Kürtler
arasındaki toplumsal yapının en temel yapı taşlarından olan irili ufaklı aşiretlerden
birçoğu Sorani dilini konuşmakta ve bu aşiretler toplum yapısı içerisinde geniş bir
kitleye hitap etmektedir. Soranilerin yoğun olarak yaşadığı yerler Erbil,
Süleymaniye, Rewanduz olarak tabir edilebilir (Vatansever, 2010: 44 - 45). Soran
aynı zamanda Kuzey Irak’ta bir yerleşim birimidir ve Soraniler çoğunlukla burada da
yaşamaktadırlar (Jenkins D. B., 2011).
Soranilerin ayrı bir kimliğe sahip olmasının temel nedenlerinden olan dil
unsuruna dair Strasburg Üniversitesinden Prof. Dr. Goichi Kojima, Kurmançi ve
Sorani de dâhil olmak üzere lehçe olarak nitelendirilen Kürtçenin alt dallarının
aslında birbirinden ayrı iki dil olduğunu ifade etmiştir (Önder, 2002: 129). Ayrıca
Soranice KBY’nin kabul edilen resmi dili olup eğitim kurumlarında öğretilen ve
devlet dairelerindeki yazışmalarda kullanılan tek Kürt diyalektiğidir (McDowall,
2004: 13).Soraniler daha çok güney bölgelerinde yaşarlar ve siyasi olarak Kürdistan
Yurtseverler birliği partisinin Soraniler arasında hâkim olduğu söylenebilir. Soran
bölgesinde yaşayan Kürtler arasında Kadiri tarikatı ve Kadiri geleneğinin önemli bir
yeri vardır. Sorani Kürtleri Nakşibendi ekolüne karşı yerel bir güç tesis etmek
amacıyla Kadiri tarikatının hâkimiyetini topluca benimsemişlerdir (Natali, 2005: 39).
1.4.1.2. Behdinaniler (Badiniler)
Behdin aniler ile Soranilerle birlikte KBY’de yaşayan halk unsurları arasında büyük
bir kitleyi oluşturmaktadırlar. Behadinanlar arasında aşiretçilik egemendir ve daha
çok kuzey bölgelerde yaşamaktadırlar. Soraniler ve Behdinanileri coğrafi olarak Zap
suyu ayırmaktadır. Behdinaniler arasında yaygın şekilde Nakşibendi tarikatının etkisi
görülmektedir (Deliceoğlu, 2006: 23). Siyasi olarak Behdinanilerin üzerinde Mesut
19
Barzani’nin
lideri
olduğu
Kürdistan
Demokrat
Partisinin
gözlemlenebilir (Van Bruinessen, Ağa, Şeyh, Devlet, 2003: 303).
benimsendiği
Soranilerde
olduğu gibi yine 1839’larda da bölgede bir Behdinani Emirliği bulunduğu
bilinmektedir (Dursun, 2006: 55). Kürtler kimi zaman kendilerini farklı dini
kimliklerle ya da özellikle Batı Dünyası tarafından yinelenen Kürt Ulusal kimliğiyle
ifade etseler de aslında Kürtler arasındaki baskın kimlik anlayışı Behdinani ve Sorani
gibi sosyal ve toplumsal farklılıkları daha net bir şekilde ortaya koyan unsurlardır.
Behdinani ve Sorani arasındaki sosyal ve toplumsal farklardan kasıt politik,
lingüistik ve dini inanışlardaki ayrılıklardır (Natali, 2005: 39).
Behdinaniler toplumsal hayatta diğer Kürdi unsurlara göre daha muhafazakâr
bir yapıya sahiptirler. Bölgede halk arasında yaygın şekilde Badini olarak ta
bilinmektedirler. Badini aşiretlerin muhafazakâr dünya görüşü onların Soranilere
göre ekonomik anlamda da daha tutucu olmalarına ve geride kalmalarına sebep
olmuştur (Selbes, 2012). Badinilerin KBY’de yaşadıkları yerler çeşitlilik
göstermekler birlikte Duhok kentinde yaşayan halkın çoğunluğu, Erbil’de yaşayan
halkın bir kısmı ve yine Süleymaniye’de yaşayanların bir kısmı Badinilerden
oluştuğu söylenebilir (Barzani, 2012). Türkiye’de ve Kuzey Irak’ta Badinilerin
yaşadığı Badinan adında yerleşim yerleri de bulunmaktadır (Jenkins D. B., 2011).
KBY’de yapılan nüfus sayımları sırasında bu tip unsurlara dair özel sayımlar
yapılmamasından ötürü bölgede yaşayan kürdi halk unsurlarına değin kesin sayısal
nüfus verilerine ulaşmak güçtür (Selbes, 2012).
1.4.1.3. Hewramiler
Hewramiler, Sorani ve Behdinaniler kadar büyük çoğunluğa erişmemiş olsa da KBY
denince akla gelmesi gereken önemli halk unsurlarından birisidir (SELBES, 2012).
Dr. Orville Boyd Jenkins’in Kürt halkının etnolojisi üzerine yazdığı bir makalesinde,
Jenkins, Hewramileri hem bir halk unsuru hem de Irak ve İran’da konuşulan bir dil
olarak tanımlamıştır. Ayrıca Jenkins, Hewrami olarak nitelendirilen unsurları Ehl-i
Hak (Kakaîler) ve Şebekler diye tabir edilen dini gruplarla özdeşleştirmiş ve
Müslüman Hewramilerin de Sünni olduklarını ifade etmiştir (Jenkins D. B., 2011: 2).
20
1.4.1.4. Kurmanciler
Kurmanciler daha çok Türkiye Kürtleri olarak bilinmektedir. Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’da yaşayan Kürtlerin çoğu Kurmanci Kürtleridir. Kurmancilerin büyük
bölümünün Müslüman ve Sünni olduğu bilinmektedir fakat bununla birlikte farklı
din ve mezhepleri tercih edenler de bulunmaktadır (Van Bruinessen, 2010: 16-18).
Kurmanci Kürtleri arasındaki ilişkiler Behdinanilerinkiyle benzerlik göstermektedir.
Muhafazakâr toplum yapısı ve Aşiretçilik Kurmanciler arasındaki sosyal yaşamı
oluşturan önemli ögelerdendir. Behdinanilerin konuştuğu dil aynı zamanda kuzey
Kurmanci’si olarak ta nitelendirilmektedir. Kurmanciler Kuzey kesimdeki dağlık
bölgelerde yaşamayı tercih etmişlerdir. Ekonomik ve kültürel açıdan Kurmancilerin
yaşam tarzı Soranilerinkiyle büyük farklılıklar arz etmektedir. Örneğin Sorani
Kurmanciyi din meselelerinde muhafazakâr, ilkel ve fanatik bulur, Kurmanci ise
Soraniyi güvenilmez, kibirli, insanlıktan yoksun olarak niteler. Buna rağmen Sorani
Kurmancinin doğal hayata uyumunu ve savaş yeteneklerini de kabul etmektedir
(Deliceoğlu, 2006: 18). ,
KBY’de yaşayan Kurmancilerin çoğu bölgeye ekonomik, ailevi-akrabalık
veya eğitim sebebiyle ağırlıklı olarak Türkiye ve Suriye’den gelmektedirler.
Özellikle 1990’lardan bu yana Kuzey Irak’ta Kürt bölgesel yönetiminin kurulması
Türkiye’de yaşayan ve Kurmanci tanımlamasına sahip Kürtleri için buranın bir
cazibe merkezine dönüşmesine yol açmıştır. Eğitim dilinin Kürtçe olması da
Kurmancilerin burayı tercih etmesindeki önemli sebeplerden birisidir (Selbes, 2012).
1.4.2. Türkmenler
Kuzey Irak bölgesinde Türkmenlerin yaşadığı bölgeler ülkenin kuzeydoğusundan
güneydoğusuna kadar uzanan geniş bir bölgeyi kapsamaktadır (Harp Akademileri
Komutanlığı, 2000: 14). KBY’de yaşayan Türkmenlerin neredeyse hepsi Erbil’de
yaşamaktadır. Fakat 1950’lerden itibaren Irak yönetiminin yaptığı sistematik toprak
reformları ve göç ettirme politikaları sonrası Erbil’de yaşayan Türkmenlerin sayısı
azalmakla birlikte kente yoğun biçimde bir Kürt göçü olduğu da gözlemlenmektedir
(Çelebi, 2012). Kuzey Irak’ta Türkmen nüfusu yoğun olarak KBY bölgesinde
yaşamaktadır fakat Irak hükümetlerinin baskıcı tutumları ve yukarıda bahsi geçen
21
sistematik reform ve politikalar doğrultusunda Türkmenler yaşadıkları yerlerden
Irak’ın çeşitli yerlerine dağıtılmış ve Türkmen nüfusu olan yerlere ise Kürtler ve
Araplar yerleştirilmiştir. Baskıcı Baas rejimi ve Irak Hükümetlerinin bu gelişmelerde
büyük payı vardır.
Yapılan tüm baskı ve yıldırma politikalarına rağmen bölgede kalmayı başaran
Türkmenlere ise 1987 Irak nüfus sayımında açık açık “kendinizi Kürt ya da Arap
olarak yazdırın” tehditleri savrulmuştur. Askerde olan Türkmenler dâhil olmak üzere
Türkmen kütüğünde bulunan çoğu kişi Arap olarak değiştirilmiştir (Deliceoğlu,
2006: 9 - 10). KBY’de bulunan Koya Üniversitesi, Dil fakültesi, Türk Dili ve
Edebiyatı Bölümü hocalarından Haşim Mehmet Tütüncü bu döneme dair
açıklamalarda bulunurken; kendi akrabaları olan Türkmenlerin dahi nüfus
kayıtlarının Arap olarak değiştirildiğini ve Askere alındığını ve Türkmenlere karşı
girişilen bu baskı ve yıldırma politikaları sonucunda kimi Türkmenlerin
kendiliğinden Kürt ve Arap olarak nüfusa geçmeyi kabul ettiğini aktarmıştır
(Tütüncü, 2012). Eskiden tamamen Türkmenlerin yerleşimi olan Erbil Kalesi
kamulaştırma politikalarıyla şu anda tamamen boşaltılmış ve Turizme açılmak için
yenileme çalışmaları yürütülmektedir. Bilkent Üniversitesi kurucularından Prof. Dr.
İhsan Doğramacı’nın doğduğu evin de bulunduğu Erbil Kalesinde yapılan yenileme
çalışmalarında Eski Türkmen evlerinin ve Türkmen varlığının izlerine yönelik
tahrifatlar yapıldığına dair söylentiler de bulunmaktadır (Çelebi, 2012).
KBY’de yaşayan Türkmenler arasında siyasi bir birlik bulunmamakla birlikte
Irak Türkmen Cephesi’nin etkin bir rolü vardır. Behram Salihi’nin KBY hükümeti
kabinesinde, ITC siyasi hareketinde eskiden Genel Başkanlıkta yapmış olan Sinan
Çelebi, Sanayi ve Ticaret Bakanı olarak görev almıştır. ITC Yürütme Kurulu üyesi
Aydın Maaruf’a göre, 1990’lardan itibaren Türkmenler arasında yeni siyasi
oluşumlar başlamış ve günümüzde yaklaşık 8 ayrı Türkmen siyasi hareketi
bulunmaktadır.
Fakat
bu
sayının
ufak
boyutta
olan
ve
Kürt
grupların
yönlendirmeleriyle kurulan diğer Türkmen siyasi hareketleri de sayıldığı takdirde
15’e kadar çıktığı gözlenmektedir. Arasındaki bu siyasi ayrılıklar KBY’de yaşayan
Türkmenlerin durumunu zorlaştırmaktadır (Maaruf, 2012).
22
1.4.3. Araplar
Irak’ın orta ve güney bölgeleri Arap hâkimiyetinde olsa da Kuzey Irak bölgesinde bir
Arap hâkimiyetinden söz etmek oldukça güçtür. Kuzey Irak’ta Arap nüfusu oranın
artmasında 1950’lerden beri yapılagelen toprak reformlarının etkisinden söz etmek
gerekir. Irak’ta yaşayan Araplar arasındaki Sünni – Şii mezhep ayrılığı bilinmektedir.
Buna rağmen KBY’de yaşayan Arapların çoğu Sünni Araplardır.
Geçmişte Irak’ın kurulmasının ardından güçlü bir ideoloji olarak Irak
yönetiminde etkinliğini gösteren ve temel prensiplerini Arap milliyetçiliğinden alan
Baas rejimi bölgede merkezden yönlendirilen Arap yöneticiler aracılığıyla,
Araplaştırma politikası izlemişlerdir. Bunun içinde kimi siyasi reformlar, toprak
reformları ve Arapça eğitim gibi bazı politik hamlelerle bölgeyi Araplaştırmaya
çalışmışlardır. Ancak bu anlayış bölgeyi Araplaştırmaktan ziyade Arap ekolü
içerisinde yetişen nesillerin oluşmasına yol açmıştır (Aqrawi, 2012). KBY tarafından
sunulan resmi verilerde de bölgedeki Arap nüfusuna değinilmemiş sadece bölgede
Arapların bulunduğuna dair bilgi verilmiştir (KRG, 2010).
1.4.4. Yezidiler (Ezîdîler)
Yezidiler KBY’de yaşayan diğer bir azınlık unsurdur. Öte yandan Yezidilerin etnik
kimlikleriyle ilgili bir takım tartışmalar da mevcuttur. Yezidiler geçmişten günümüze
dini inançlarıyla özdeşleştirildiğinden bu grubu etno-dini bir kimlikle özdeşleştirmek
yerinde olacaktır. Günümüzde Yezidilerin dini kimliği dışında etnik kökeninin Kürt
olduğu kabul edilmektedir (Blaga, 1997: 63). Yezidiliğin kökeni XII. yüzyılda
Laleş’e yerleşen Şeyh Adı b. Müsafir’in kurduğu “Adevviye” tarikatına kadar
dayanmaktadır. Bu yüzden Yezidiliğin kutsal yeri Musul yakınlarındaki Laleş’tir
(Deliceoğlu, 2006: 6). Tarikatın Laleş’te kurulmuş olması Yezidilerin Kuzey Irak’ta
ve KBY bölgesinde yaşıyor olmalarında önemli bir faktördür. KBY’de Yezidilerin
yaşadığı bölgeler Duhok ve Süleymaniye kentleridir.
Yezidiler kendi içlerinde kapalı bir toplum yapısına sahiptirler. İnançlarına
göre bir Yezidi ancak başka bir Yezidi ile evlenmelidir. Dolayısıyla her Kürt Yezidi
olmadığından her Yezidi de bir Kürt ile evlenemez. Yezidiler böylece kendilerini
Kürt toplumundan izole etmişlerdir. Bu izolasyon Yezidi nüfusunun giderek
23
azalmasına yol açmıştır. 20. Yüzyılın başlarında 60.000 ila 70.000 arasında olan
Yezidi nüfusu Osmanlılar zamanında yapılan sayımlara göre 1912’de 37.000
civarına 1922-1924 yılları arasındaki Irak’ın nüfus sayımlarına göre ise 26.257 kişi
civarına düşmüştür. Şu anda bölgedeki Yezidi nüfusunun 15.000-20.000 civarı
olduğu tahmin edilmektedir (Deliceoğlu, 2006: 76-78).
1.4.5. Hristiyanlar
Kuzey Irak’ta yaşayan Hristiyanlar, Doğu Hristiyanlığı içerisinde yer almaktadır.
Bölgede yaşayan Hristiyanlar kendi içlerinde farklı mezheplere ayrılmaktadır. Bunlar
Süryani, Nesturi ve Keldaniler olarak tabir edilebilir. Bu mezheplerin farklılıkları Hz.
İsa’ya ve Meryem’e bakış açılarından ötürü meydana gelmektedir. Bu mezhepler
Papalığın otoritesini kabul etmektedir. Ancak Batılılar bu alt mezheplerin üstünde bir
kimlik yaratmak için Doğu Hristiyanlığı içerisinde yer alan bu grupların hepsini
Asuri olarak nitelendirmektedir. Bu nitelendirmenin altında yatan asıl kaygı Doğu
Hristiyanlığı içerisinde yaşanan bu ayrılıkları bir üst kimlikte toplanmasıdır
(Albayrak, 1997: 6-8).
KBY’de
sürdürmektedir.
yaşayan
Erbil’deki
Hristiyanların
Ainkawa
çoğu
semti
Erbil
tamamen
kentinde
Hristiyan
yaşamlarını
nüfusunu
barındırmakta ve bu bölgede birçok Kilise bulunmaktadır (Selbes, 2012). KBY
hükümeti 1991’den bu yana 20’den fazla kiliseyi onarıp yenilemiş ve 105’ten fazla
yok olan Hristiyan köyünü yeniden inşa etmiştir (KRG UK Representation, 2009: 7).
KBY’de yaşayan Hristiyanlar ve diğer dinler ve mezheplerden yaşayan halk arasında
herhangi bir etkileşim olmadığı fakat burada yaşayanların kendi bölgelerinde uyum
içinde yaşadığı gözlemlenmektedir (Barzani, 2012).
Irak’ın işgali sonrası Amerikan Askerlerinin de Irak’tan çekilmesiyle Musul
ve Bağdat gibi kentlerde çıkan iç karışıklıklar ve çatışmalar bölgedeki Hristiyan
nüfusunun yaşamını etkilemiştir. Sünni-Şii Araplar arasında çıkan bu çatışmalar
sonucu meydana gelen kitlesel ölümler buralarda yaşayan diğer halk unsurlarıyla
birlikte Hristiyanları da etkilemiş ve Iraklı Hristiyanlar daha güvenli olan bölgelere
kaçmayı tercih etmişlerdir (ORSAM, 2011: 7). Bu kaçış Hristiyanların nispeten
güvenli bölge olan KBY’ye gelmelerine yol açmıştır. Hristiyanların tam sayıları
24
konusunda belirsizlik söz konusu olmasına rağmen KBY’nin 2009 resmi rakamlarına
göre Bağdat, Musul ve Basra şehirleri de dahi olmak üzere toplam 20.000 aile
mevcuttur ve KBY Erbil, Duhok ve Süleymaniye’de toplam 11.000 ailenin yaşadığı
belirtilmektedir. KBY kaynaklarına göre parlamentodaki 111 sandalyeden 5 tanesine
Hristiyan partilerinden milletvekilleri seçilmiştir (KRG UK Representation, 2009: 3).
1.4.5.1. Süryaniler
Süryaniler Kuzey Irak Hristiyanları içerisinde yaşayan bir topluluktur. Doğu
Hristiyanları içerisinde mezhepsel bir ayrımı oldukları varsayılmaktadır. Süryanilerin
kökeniyle ilgili farklı tezler öne sürülmektedir. Kimilerine göre Süryanilerin
Asurluların devamı olan bir grup oldukları fikri öne çıkmaktayken kimileri ise
Süryanilerin Lübnan’ın Sur kenti civarından geldiklerini temel alan coğrafi bir
yaklaşımla Süryani kimliğini açıklamaya çalışmaktadır. Bazılarına göre ise
Süryaniler Aramilerle aynı toplumda yaşarken Hristiyanlığı seçerek putperest
Aramilerden farklılıklarını ortaya çıkarmak için bu ismi almışlardır. Bunun sebebi
Süryanilerin konuştuğu dilin bir Arami lehçesi olduğundan kaynaklanmaktadır.
(Deliceoğlu, 2006: 92-93). Sonuç olarak Süryaniler Ortadoğu halkları arasında
önemli bir yere sahiptirler ve Hristiyan dini inanışını benimsemişlerdir.
Kuzey Irak dışında Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde de
Süryaniler yaşamaktadırlar. Özellikle Mardin Süryanilerin yoğun olarak yaşadığı
kentlerden birisidir. KBY bölgesinde ise Süryaniler Erbil, Duhok ve Süleymaniye
olmak üzere farklı kentlerde yaşamaktadırlar. Süryani kimliği sadece dini değil etnodini bir tabirdir. Süryanilerin kullandıkları dil Süryanicedir. KBY Eğitim
Bakanlığında Süryanice Arapça, Türkmence gibi dillerin yanında Süryanice eğitimle
ilgili bir bölümde bulunmaktadır. Bakanlıktaki bu birim Süryanice’nin okullarda
seçmeli ders olarak verilmesinde etkili olmuştur (KRG UK Representation, 2009: 9).
1.4.5.2. Nesturîler
Nesturîler Kuzey Irak’ta yaşayan Süryanilere göre daha küçük bir tebaası olan halk
unsurudur. Asuri terimi Batılı misyonerlerin Nesturî inancını değiştirmeye yönelik
25
tüm girişimlerine rağmen inançlarında ısrar eden Nesturîlere verdikleri isim olarak ta
karşımıza çıkmaktadır. Nesturîlerin de Asurilerden gelmesi hasebiyle bu isim
Nasturiler arasında da kabul görmüştür. Nesturîlerin kökeni M.S. 431 yılında Hz.
İsa’nın kişiliğine ilişkin görüşlerinin din dışı bulunmasının ardından aforoz edilen
İstanbul Patriği Nestorius’a dayanmaktadır (Erol, 2011: 129-130). Nestoruis
Monofizit düşünce olarak ta bilinen Hz. İsa’nın sadece tanrısal kişiliği olduğunu ileri
sürmüştür. Hristiyan otoritelerince kabul görmeyen bu düşünce, halk arasında
oldukça yayılmış, Asya ve Çin’e kadar uzanmıştır (Anzerlioğlu, 2000: 5).
M.S. 782’de Bağdat ve M.S. 831 yılında Musul’a taşınan Nesturî Patrikliği
1779’da Hakkâri civarındaki Kudsaniş bölgesine taşınmış ve burada faaliyetlerine
devam etmiştir. 1918 yılında Nesturî Patriği Kürtler tarafından öldürülmüş ve
Patriklik yeniden Musul’a taşınmıştır. Irak bağımsızlığını kazandıktan sonra ise
Patriklik ABD’ye taşınmıştır. Şu anda KBY’de az sayıda Nesturî mensubu
bulunmaktadır. Bunlar genellikle Süleymaniye bölgesinde bulunmakla birlikte
Erbil’de de yaşamaktadırlar (Selbes, 2012).Nesturîlerin kökeniyle ilgili Arap ve Kürt
etnik kimliklerinden olduklarına dair görüşler olmakla birlikte aslında Nesturîlerin
Asuri oldukları ve dini temelleri esas alan bir halk unsuru olduğu söylenebilir (Erol,
2011: 131).
1.4.5.3. Keldaniler
Keldaniler Nasturi kilisesinden daha sonradan ayrılmış ve Patrikliğini kurmuşlardır.
16. yüzyılda Nesturîlerin bir kısmı Katolik inancını benimsemiş ve kendilerini
Keldani olarak tanımlamışlardır. Bu grubun Nasturiler ’den ayrılmasıyla Keldaniler
Batılı misyonerlerinde etkisiyle Keldani Patrikliğini kurmuşlardır (Erol, 2011: 130).
Keldaniler Roma’ya bağlılıklarını Katolik inancıyla olan etkileşimleri sayesinde
gerçekleştirmişlerdir. Keldanilerin etnik kökeniyle ilgili kesin bilgilere ulaşmak
oldukça zordur, zira Keldanilerin Arami, Asuri ve Babillilerden kalma bir geçmişin
içerisinde hangi tarihi geçmiş içerisinde sınıflandırılması gerektiği konusunda çeşitli
tartışmalar vardır (Albayrak, 1997: 33).KBY’de yaşayan Keldanilerin birçoğu
Erbil’in Ainkawa bölgesinde yer almaktadır (Selbes, 2012).
26
1.4.6. Kakaîler (Ehl-i Haklar)
Ehl-i Haklar Kuzey Irak’ta Kakaîler olarak bilinmektedirler. Kakaîler muhafazakâr
bir yapıya sahiptirler ve etnik olarak Kürt oldukları ileri sürülmektedir. Fakat inanç
sistemleri Kürtlerinkinden farklılık göstermekte ve Kakaîler’i Kürt halkından
ayırmaktadır. Kakaîler ’in inanç sistemleri Şii İslam ve Alevilikle benzerlik
göstermekle birlikte heterodoks bir inanç yapısına sahiptir. Örneğin Kakaîler ’in din
büyükleri de Alevilikte olduğu gibi “Dede” diye nitelendirilir. Fakat Ehl-i hak
inancında “Seyyid”ler de bulunmaktadır. Kakaîler’in inanç sisteminin İran
Kürdistan’ında ortaya çıktığına dair görüşler vardır. Kakaîler2e göre iki tür dünya
vardır, bunlar; “Alem-i Batini” ve “Alem-i Zahir-i”dir. Ehl-i Haklar bu iki dünyanın
da kendisine göre kuralları olduğuna inanırlar (Mir-Hosseini, 1994: 267).
Ehl-i Haklar uzak bölgelerde yerleşim yeri edinerek kendilerini toplumdan
izole etmişlerdir. Ehl-i Haklar dini inançlarını kendi içlerinde yaşarlar ve bunu bir sır
olarak saklarlar Kakailiğin gizemli bir unsur olarak kalmasında önemli bir faktör
Ehl-i hakların gizemli yaşam biçimidir (Mir-Hosseini, 1994: 268). Ehl-i Haklara dair
bilgilerin olduğu az sayıdaki kaynağa dayanarak Ehli Hakları etno-dini bir grup
olarak sınıflandırılmak yerinde olacaktır. KBY’de Ehli-Haklar Süleymaniye
civarında yaşamaktadırlar. Bunun dışında Kuzey Irak bölgesinde Kerkük, Musul ve
Hanekin bölgeleri de Kakai unsurunun yaşadığı yerlerdendir (Deliceoğlu, 2006: 90).
Kuzey Irak ve İran’ın bir kısmını içine alan bölgede 500.000’e yakın Ehl-i Hak
olduğu varsayılmaktadır (Mir-Hosseini, 1994: 276).
1.4.7. Şebekler
Kuzey Irak bölgesinde yer alan ve Kakaîler sonra gelen önemli bir diğer etno dini
unsur Şebeklerdir. Şebeklerin kendilerine özgü dini inanışı Hristiyanlık ve İslami
motifleri içinde barındırmaktadır. Özellikle Anadolu’da yaygın olan Alevilik inancı
Şebeklerinkiyle benzerlik gösterir. Şebeklerin Etnik olarak Kürt mü yoksa Türkmen
mi olduklarına dair tartışmalarda söz konusudur. Çünkü Şebekliği benimsemiş olan
hem Kürt hem de Türkmen Aşiretler bulunmaktadır (Van Bruinessen, 2009: 131-
27
133). Şebekler dini törenlerini Türkçe yapmaktadırlar ve inanışlarında Şah İsmail ve
Alevi büyüğü Pir Sultan Abdal’a atıflarda bulunmaktadırlar. Yaşam tarzları
Anadolu’da yaşayan Alevilerle benzerlik göstermektedirler. Kuzey Irak’ta yaşayan
Şebekler genellikle Musul dolaylarında ve Alireş, Yengice, Hezne ve Tellare
köylerinde ikamet etmektedirler (Deliceoğlu, 2006: 91). Buna rağmen KBY’de
Süleymaniye ve Duhok civarlarında Şebek aşiretleri bulunduğu da bilinmektedir
(Selbes, 2012).
1.5. KUZEY IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİNİN YAKIN DÖNEM
SİYASİ TARİHİ
Kuzey Irak’taki Kürt hareketinin geçmişine bakıldığında Osmanlı İmparatorluğu
döneminde 18. yüzyıldan beri bölgede farklı zaman aralıklarında isyanlar olduğu
göze çarpmaktadır. 19. ve 20. yüzyıllarda Kürtler sıkı bir merkeziyetçi politikayla
dizginlenmişlerdir. hem Fransız Devriminin Kürtler üzerindeki etkisi hem de
aşiretlerden oluşan Kürt Feodal beyliklerin dış mihraplar tarafından desteklenmesi
sonucu ortaya çıkan Kürt hareketinin bağımsızlık isteğinin açığa çıkması sonucu
Kürtler bir takım isyanlara başvurmuşlardır (Akçakaya, 2009: 11-12). Osmanlı
döneminde Kürtler tarafından çıkarılan ilk siyasi isyan 1716 yılında Bağdat
yönetimine karşı Süleyman Baban oğlu Bekir Bey’in giriştiği isyandır. Baban İsyanı
ilk isyan olması ve diğer Kürt isyanlarını tetiklemesi yönünden Kürt siyasi tarihinde
önemli bir yere sahiptir. Ayrıca yine Baban Aşiretinden Abdurrahman Paşa 18.
yüzyılın sonunda Bağdat Valisine karşı İsyana kalkışmış ancak kardeşinin valiyle
işbirliği yapması sonucu bu isyan bastırılmıştır (Attar, 2004: 75). Yine 19. yüzyılda
Sorani Aşireti Lideri olan Mir Muhammed Paşa 2 yıl başarılı süren bir Kürt isyanı
gerçekleştirmiştir fakat 1836 yılına kadar bölgeyi kontrol altında tutmayı
başarabilmiştir (Izady, 2004: 124).
1843 yılındaki Bedirhan Bey’in liderliğindeki Kürt İsyanı ’da Kürt siyasi
tarihinde önemli bir yer tutmaktadır. Nitekim Girit Valiliğine atanan Bedirhan Bey
Tanzimat Fermanının yayınlanmasına tepki olarak isyan hareketini başlatmış hatta
kendi adına para bastırıp hutbe okutarak başlattığı isyanı daha ileri bir seviyeye
taşımıştır. Bedirhan Bey’in isyanı ilk ulusal nitelik taşıyan Kürt İsyanı özelliği
28
taşımasıyla bilinir (Kayar, 2003: 25). 1853 yılında ise Osmanlı-Rus savaşının etkileri
bölgedeki Kürt isyanlarının yeniden alevlenmesine yol açmış ve eski Hakkâri Emiri
olan ve Osmanlı İmparatorluğu tarafından görevinden azledilen Yezdan Şir’in
İngiltere ve Rusya tarafından desteklenmesiyle çıkardığı bir Kürt isyanı söz
konusudur. Kuzey Irak bölgesinde yaşayan Kürtlerin isyan hareketleri sadece
Osmanlı İmparatorluğuna karşı olmakla sınırlı kalmamıştır. Örneğin1880 yılında ise
Nakşibendi tarikatının önde gelen ailelerinden birisine mensup olan Şeyh Ubeydullah
isyanı Şeyh’in İran’a karşı başlattığı bir Kürt İsyan Hareketidir. Şeyh Ubeydullah’ın
İran’a karşı giriştiği bu silahlı isyan hareketinde İngiltere’nin Şeyh’e verdiği silah ve
maddi desteğinden de bahsetmek gerekir (Öke, 1995: 42).
Kuzey Irak bölgesinde çıkan Kürt İsyanlarında Sanayi devrimi sonucunda
gözünü Ortadoğu’daki petrollere diken İngiltere’nin bölgeye yönelik politikalarında
Kürtlerin önemli bir rol oynamaları çok etkili olmuştur. Özellikle Musul ve Kerkük
gibi bölgelerin petrol zenginlikleri İngiltere’nin buradaki Osmanlı hâkimiyetini
kırmak için Kürtleri kullanmasına yol açmış ve bu durum bir yandan da Kimi Kürt
aşiretlerinin işine gelmiştir (Akçakaya, 2009: 13-14). 20. yüzyılın başında Birinci
dünya savaşının başlamasıyla birlikte Kürtler açısından işler yolunda gitmemeye
başlamıştır.
İngiltere, Fransa ve Rusya arasında gizlice imzalanan, fakat sonradan
aleniyete dökülen Sykes-Picot anlaşması Kürtlere vaat edilen toprakların bu ülkeler
arasında paylaşılmasını ön görmektedir. Bu anlaşmanın ortaya çıkması Kuzey Irak’ta
yaşayan Kürtlerin siyasi hareketlerine destek veren büyük ülkelerin asıl niyetlerinin
meydana çıkmasına ve Kürtlerin kendilerini Ortadoğu’daki oyunun neresinde
olduklarını görmelerine bir nevi fırsat vermiştir. Nitekim bu anlaşmanın ardından
1917 yılında Irak yönetimi İngiliz Askeri güçlerinin eline geçmiş ve üç yıl boyunca
İngilizler burada kalmışlardır. 1918’de Osmanlılar Kerkük’e tekrar hâkim olsalar da
bu hâkimiyet uzun soluklu olmamıştır. Bu süreçte Kürtler üzerinden politikasını
sürdüren İngiltere bölgeye yönelik politikasıyla ilgili bir takım değişiklikler
yapmıştır. İngilizler burada çıkan büyük Şii ayaklanmasının da etkisiyle KürtçeArapça dillerini konuşan ve Ari-Sami kavimlerinden oluşan bir Sünni-Şii Irak devleti
kurulmasına öncülük etmiştir (Attar, 2004: 105-107). Bu suni devletin kurulmasıyla
29
birlikte sömürgeci devletlerin desteklediği Kürtlerin Kuzey Irak’ta bağımsız devlet
hayali yine sömürgeci devletlerin Ortadoğu politikalarında bir takım değişiklikler
yapmaları sonucu ötelenmek zorunda kalmıştır.
Osmanlı İmparatorluğunun parçalanması sonucunda Ortadoğu’da kurulan
devletler arasında Kürtlerin en yoğun yaşadığı yerde Irak kurulmuştur. Irak’ın
Kuzeyinde yaşayan Kürtleri etkileyen belli başlı dönemler vardır. Bunlar 1958
yılında II. Faysal’ın devrilmesi ve Hâşîmî hanedanlığının sona ermesi, Baas
Rejimiyle birlikte Arap milliyetçiliğinin bölgeye etkileri, Saddam Hüseyin’in
1979’da iktidarı ele alması ve Kürtlere yönelik sert politikaları, 1989-1991Körfez
savaşlarından 2003 yılında Irak’ın İşgaline giden süreç ve 2003’ten günümüze değin
Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtlerin durumudur.
1.5.1. Kürt Bölgesel Yönetiminde Siyasi Partiler
Irak’ta Kürt siyasal hareketinin başlangıcı ilk defa Molla Mustafa Barzani dönemine
dayanmaktadır. 16 Ağustos 1946’da Molla Mustafa Barzani İran Kürdistan
Demokratik Partisini örnek alarak Irak Kürdistan Demokratik Partisini kurmuş ve ilk
başkanı olmuştur. IKDP’nin kuruluşunda İran’da yerleşik bulunan Kürtler, Sovyetler
’in desteği, Kazi Muhammed ve Mahabad Cumhuriyeti’nin kurulmasında yer alan
diğer önemli Kürt liderleri önemli rol oynamıştır (Attar, 2004: 131-132). Molla
Mustafa Barzani ölene kadar IKDP’nin başında kalmıştır. IKDP Kürt hareketini en
köklü siyasi partilerindendir. Olan Öldükten sonra ise KDP Molla Mustafa’nın
oğulları İdris ve Mesud Barzani tarafından yönetilmiştir. İdris Barzani 1987 yılında
hayatını kaybedince Mesud Barzani KDP’nin yönetimini eline almıştır. KDP
milliyetçi ve muhafazakâr eğilimleri olan bir partidir. KDP’nin Kürt bölgesindeki
güçlü olduğu kentler Duhok ve Erbil, Kürt bölgesi dışında ise Musul’dur (ORSAM,
2011: 11).
Kürt hareketindeki diğer önemli bir Kürt partisi Celal Talabani liderliğindeki
Kürdistan Yurtseverler Birliği’dir. Celal Talabani 1975’ten önce KDP’nin diğer Kürt
şehirlerinde temsilciliğini yapmıştır. Celal Talabani’nin Kürdistan Yurtseverler
Birliği’ni kurması IKDP ile Talabani’nin arasındaki anlaşmazlıklardan ötürü
çıkmıştır. Talabani’nin IKDP’den ayrılmasındaki kırılma noktası 1975’te Cezayir
30
Anlaşmasının imzalanması ve Talabani’nin bu anlaşmaya sıcak bakmamasıdır. Bir
diğer sebep ise 1975’te Molla Mustafa Barzani’nin İran2 sürgüne gönderilmesinin
ardından ortaya çıkan siyasi boşluğun yarattığı fırsatı Talabani’nin siyasi liderliğe
çevirme
fırsatıdır.
Irak
Kürt
hareketi
isyanının
Baas
rejimi
tarafından
bastırılmasından bir iki ay sonra 01.06.1975 tarihinde KYB kuruluşunu isyan
etmiştir. KYB’nin içinde bulunun siyasi eğilimler içerisinde belli ideolojisi olmayan
Kürdistan Devrimciler Birliği, Maocu düşünceye sahip Nuşirevan liderliğindeki
Kürdistan Ezilenler Cemiyeti ve sosyal demokrat bir çizgiye sahip olan Kürdistan
Sosyalist Cephesi bulunmaktadır (Attar, 2004: 168-169).
Bunların dışında 1990’lardan sonra ortaya çıkan yeni partiler de
bulunmaktadır. Bunlardan biri 1990’ların başında ortaya çıkan fakat ilk kez 2009’da
KBY parlamentosuna girmeyi başaran Gorran (Değişim) Hareketi, diğerleri ise 1994
yılında Selahattin Bahattin tarafından kurulan ve bölgede siyasi faaliyetler yürüten
Kürdistan İslami Birliği ve Kürdistan İslami Birliğinden 2001 yılından ayrılan ve Ali
Bapir tarafından başkanlığı üstlenilen Kürdistan İslami Cemaati’dir.
Kürt Bölgesel Yönetiminde Kürtlerin dışında yaşayan diğer halk unsurları
arasında siyasi bir varlık gösteren en önemli grup Türkmenlerdir. Her ne kadar
Türkmenlerin 1970 yılında yapılan anlaşma neticesinde Kürtlere tanınan siyasi,
kültürel ve sosyal haklar bölgede yaşayan Türkmenlerin yaşam haklarının giderek
ortadan kaybolmasına ve siyasi olarak bir etkinlik gösterememelerine yol açmıştır
(Dursun, 2006: 22-23). Kuzey Irak’taki Türkmen siyasi örgütlerinden ilki 1979
yılında kurulan Milliyetçi Demokrat Örgütüdür fakat bu Türkmen hareketi etkin bir
varlık gösterememiştir. Bunun dışında 1991 yılında; “Irak Türkmen Milli Partisi”,
“Irak Türkmen İslam Birliği”, 1992’de “Birleşik Kardeşli Partisi”, 1993’te
“Demokratik-Milliyetçi Türkmen Hareketi”, “Türkmen Birlik Partisi”, 1994’te
“Türkmeneli Partisi”, 1995’te “Türkmen Bağımsızlar Hareketi”, 1997’de “Türkmen
Halk Partisi”, “Irak Türkmen İslami Hareketi”, 2001’de “Türkmen Vefa Hareketi”
gibi Türkmen siyasi parti ve hareketleri KBY bölgesinde de faaliyet göstermişler
(Mazin, 2004). 1995’te Türkmenlerin güvenlik kaygılarından yola çıkarak Ankara
merkezli Irak Türkmen Cephesi kurulmuştur. ITC’nin kurulmasındaki en önemli
etken bu yapının çok başlı Türkmen Siyasi hareketini tek bir şemsiye altına almaktır.
31
ITC’nin kuruluşunda ve mali olarak desteklenmesinde Türkiye’nin önemli bir yeri
vardır (Jenkins G. , 2008: 14). Irak Türkmen Cephesi kurulmasının ardından
Türkmenlere ait birçok parti ve hareketi kendi bünyesinde birleştirmiş ve bütün
Irak’taki Türkmenlerin haklarını savunan en geniş ve kapsamlı Türkmen hareketi
olarak Irak siyasetinde yerini almıştır (Mazin, 2004).
1.5.1.1. Kürdistan Demokrat Partisi (IKDP, KDP)
1946’nın ikinci yarısında Kürdistan Demokrat Partisinin kurulmasıyla birlikte sol
eğilimli komünist Rezgari Kürt Partisi bünyesindeki Rezgari grubu KDP’ye dâhil
olmuş ve Rezgari Kürt Partisi ismini değiştirmiştir. Bu birleşmeyle KDP, Kürt
hareketinde ulusal bir cephe olmaya devam etmiştir. Komünist eğilimli Kürt hareketi
Rezgari’nin
Bağdat
Komünistleriyle
ilişkilerinden
ötürü
KDP’ye
katılıp
katılmadığına dair net bilgiler yoktur. Fakat Amerikan tarihçi ve siyasetçi Walter
Laqueur’e göre Rezgari grubunun KDP’ye katılması Bağdat’ın baskıları sonucu
olmamıştır bunun yerine Kürt hareketinin içerisinde otorite olarak görülen KDP’ye
katılarak Kürt hareketi içerisinde güvenilir komünist bir cephe oluşturmak için
verilen bir karar olduğunu ifade etmiştir (Jwaideh, 2006: 242).
Irak Kürdistan Demokratik Partisinin kurulmasında Sovyetler Birliğinin
Ortadoğu bölgesi politikalarının önemli etkileri vardır. Örneğin; 1945 yılında
Sovyetlerin İran’ın bütünlüğünü tehdit eden Azerbaycan Demokrat Partisine verdiği
desteğin aynısını KDP’ye de verdiği gözlemlenmektedir (Jwaideh, 2006: 250). Molla
Mustafa Barzani’nin IKDP’nin kurulmasına öncülük etmesindeki temel amacı Kürt
hareketini temsil eden mevcut siyasal hareketlerin özellikle de Irak Komünist
Partisinin Irak’ta yaşayan Sünni Kürtler tarafından kabul görmemesinden ötürü
Sünni Kürtlere hitap eden bir siyasal yapının oluşturulmasıydı (Dursun, 2006: 90).
Molla Mustafa Barzani’nin başarısız Mahabad Cumhuriyeti denemesi
sırasında giriştiği faaliyetlerinin ardından Sovyetlere sığınması ve 1958’de General
Kasım’ın Barzani’yi geri çağırmasına kadar geçen sürede IKDP’nin Irak’taki diğer
komünist hareketlerle yakınlaşma içerisine girdiği görülmektedir. 1960’ta General
Kasım döneminde düzenlediği ilk kongresinde IKDP, Marksist – Leninist bir çizgide
belirlediği parti programında yer alan toprak reformlarıyla ilgili konular bölgede
32
yaşayan ve hem dini hem de kişisel çıkarlarını düşünen nüfuz sahibi Kürt aşiret
reisleri ve şeyhlerinin IKDP’ye karşı temkinli yaklaşmasına yol açtı. Fakat
Barzani’nin IKDP yoluyla Abdülkerim Kasım Hükümetinden aldığı Kürtlere
özerklik sözü ve toprak reformunun Kürt aşiret reisleri ve şeyhlerinin çıkarlarının
dikkate alınarak gerçekleştirileceğine dair Kasım hükümetinin verdiği demeçler Kürt
aşiretlerinin IKDP’ye karşı olan olumsuz tavrını değiştirdi (Attar, 2004: 136-137).
1961’de Irak hükümeti tarafından Kuzey Irak’taki petrol yataklarının
bulunduğu yerlerden ve Kerkük’ten Kürtlerin çıkartılması ve buralara Arapların
yerleştirilmesinin sonucunda IKDP’nin hükümete sunduğu “Kürt Ulusal Talepleri”
General Kasım hükümeti tarafından reddedilmiştir. Bununla birlikte Irak Devleti
IKDP’nin siyasi faaliyetlerine resmen son vermiştir (Attar, 2004: 138). IKDP’nin
siyasi faaliyetlerine son verilmesi sonucunda parti lideri Molla Mustafa Barzani
önderliğindeki Peşmerge kuvvetleri Barzan bölgesine giderek burayı kontrol altına
alıp silahlı mücadelenin ilk adımını atmışlardır (Attar, 2004: 141).
1963’te General Abdülselam Arif’in Kasım’dan iktidarı alması sonucunda
Barzani liderliğindeki KDP General Arif’le bir ateşkes imzaladı. Bu dönemden sonra
KDP’nin Baas rejimiyle ilişkilerinden Kürtler için olumlu gelişmeler kaydettiğini
belirtmek gerekir. Bunlardan en önemlileri 1966’da Irak’ın Arap ve Kürt unsurlardan
oluştuğunun anayasal garanti altına alınması ve 1970’te Kürtlere özerklik
maddelerini de içeren Mart Manifestosunun ilan edilmesidir (Yıldız, 2005: 44-45).
Baas rejiminin Kürtlere yönelik anlaşmaya yönelik politikalar izlediği bu süreçte
KDP’nin hem kabineye hem de Kürt bölgelerinin yönetimine ilişkin katkıları söz
konusudur. Örneğin 1970 manifestosunun ardından KDP’nin belirlediği 5 Kürt
Bakan kabineye girmiştir. Kürt bölgeleri için Kürt valiler ve yöneticiler atanmıştır.
Kürt otonom bölgesinin oluşturulması için 4 yıllık bir Yüksek Komite kurulmuştur
(Dursun, 2006: 106).1961’den sonra Kürt hareketi içerisinde çatlaklar oluşmuş ve
Celal Talabani Kürdistan Yurtseverler Birliğini kurmuştur. Kürt siyasi hareketindeki
dönüm noktalarından biri olarak tarihe geçen bu noktadan sonra KDP ve KYB Kürt
hareketine ayrı kulvarlarda katkı sağlamaya devam etmiştir. 1986’ya kadar araları
pek te iyi olmayan bu iki parti İran’ın aracılığıyla ateşkes imzalayarak paralel
politikalar izlemeye başlamışlardır (Yıldız, 2005: 60-61).
33
Irak Kürdistan Demokratik Partisi Kuzey Irak’ın en köklü partisidir. Molla
Mustafa Barzani’den sonra KDP’nin yönetimi oğulları İdris Barzani ve Mesut
Barzani’ye geçmiştir. 1987’de İdris Barzani’nin ölümünden sonra ise Mesut Barzani
partinin başkanı olarak görevine devam etmiştir. 2005’ten sonra Mesut Barzani’yle
birlikte yeğeni Neçirvan Barzani’nin de parti içerisinde önemli bir görevi
bulunmaktadır. Bu sayede Kürt bölgesi siyasetinde etkin bir isim olmayı başaran
Neçirvan Barzani Kürt Bölgesel Yönetimi Başbakanlığı görevini de üstlenmiştir.
KDP milliyetçi ve muhafazakâr bir parti olarak tanımlandığından Kuzey Irak’taki
Sünni Kürtlerin siyasi tercihleri olarak tarihe geçmektedir (ORSAM, 2011: 11).
1.5.1.2. Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB)
Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin kurucuları Celal Talabani ve kayınpederi İbrahim
Ahmed’dir. Celal Talabani KYB ile özdeşleşmiş bir isimdir. KYB Süleymaniye
merkezli bir partidir. KYB’nin kurulmasına ön ayak olan bu iki ismin daha önce
IKDP çatısı altında siyaset yapmaktadırlar (ORSAM, 2011: 11-12). Talabani’nin
IKDP’den kopmasına neden birkaç kırılma noktası vardır. Bunlardan birisi General
Abdülselam Arif’in iktidarı ele geçirmesiyle birlikte Molla Mustafa Barzani ile
anlaşmaya varmasıdır. General Arif ile imzalanan ateşkes konusunda Talabani
Barzani’den farklı düşünmektedir fakat buna rağmen Barzani bu anlaşmayı sadece
kendisi imzalamıştır. Diğer önemli bir kırılma noktası ise1961’de Talabani ve
İbrahim Ahmed’in Mısır lideri General Nasır ile iyi ilişkiler kurmasından
kaynaklanmaktadır. Abdülkerim Kasım IKDP’nin bu ilişkilerinden rahatsız olmuş ve
Molla Mustafa Barzani’ye destek vererek İbrahim Ahmed’in parti başkanlığından
uzaklaştırılması için baskılar yapmıştır (Attar, 2004: 137-138). Kürt hareketinin
içinde kutuplaşmalara yol açan bu gelişmeler KDP’nin içerisindeki sosyalist kanadı
temsil eden Talabani ve İbrahim Ahmed’in Partiden ayrılmasına ve 1975’te resmen
KYB’yi kurmalarına neden olmuştur (ORSAM, 2011: 11). Celal Talabani ve İbrahim
Ahmed, Molla Mustafa Barzani’yi ABD ve İran’ın maşası, feodalite destekçisi
olarak nitelendirmiş ve yeni parti kurma serüvenine girişmişlerdir. Fakat enteresan
olan ise Barzani’yi İran’a yakın olmakla suçlayan Talabani’nin kendisi KDP’den
ihraç edilince çareyi İran’a sığınmakta bulmuş olmasıdır (Kurubaş, 2003: 26).
34
Talabani’nin sahip olduğu sosyalist çizgisi ve sol söylemleri onu bölgede
İngiltere ve ABD gibi ülkelerin çıkarlarına yönelik siyaset izlemekten de geri
bırakmamıştır. Talabani ve İbrahim Ahmed 1975’te KYB’yi resmen kurana kadar
1965 yılında Barzani tarafından ihraç edildikleri KDP’ye yine Barzani tarafından af
çıkarılarak tekrar geri dönmüşlerdir (Dursun, 2006: 99-100). Talabani’nin KYB’yi
kurmasında aslında görünürde ideolojik farklar bulunduğu varsayılsa da Kürt
hareketindeki bu kutuplaşmalar bireysel anlaşmazlıklardan kaynaklanmaktadır.
Talabani bu kutuplaşmalar sırasında KYB siyasi hareketinin Kürt halkının tabanında
yayılmasını sağlamak için Barzani’yi gerici, emperyalizm işbirlikçisi ve Irak Devleti
casusu olarak nitelendirilen propagandalara imza atmıştır. Kürt hareketinin
kutuplaşması sürecinde ortaya çıkan gergin ortamın silahlı çatışmalara dönüştüğü ve
çıkan bu ilk çatışmalar sırasında İbrahim Ahmed ve Celal Talabani’nin silahlı
kuvvetlerinin Barzani komutasındaki Peşmergelere yenilip silahlarıyla birlikte İran’a
kaçtıkları da bilinmektedir (Attar, 2004: 148-149).
1975’te
İran
Şahı
ve
Saddam
Hüseyin’in
Cezayir
Anlaşmasını
imzalamalarının ardından arada kalan Kürt hareketi ve KDP’ye karşı Irak devletinin
Kürt İsyanını bastırmak için giriştiği operasyonlar sonunda Molla Mustafa
Barzaniİran’a sığınınca Kürt hareketinde ortaya çıkan liderlik boşluğu en çok
Talabani’nin işine yaradı ve 1 Haziran 1976’da Kürdistan Yurtseverler Birliği
resmen kuruluşunu ilan etti.KYB kurulduktan sonra Sol eğilimli Kürdistan Sosyalist
Hareketi’yle birleşti fakat bu birliktelik 1978’de Talabani ile aralarındaki
uyuşmazlıktan dolayı KYB’den ayrıldığını ilan etti (Attar, 2004: 168-169).
KYB’nin İran’daki Şahlık rejimini açıkça tehdit olarak görmesine rağmen
KYB peşmergeleri ve İran istihbarat teşkilatı SAVAK arasında yakın ilişkiler olduğu
bilinmektedir. Talabani’nin İran’la, İbrahim Ahmed’in ise İngiliz istihbarat teşkilatı
Intelligence Service ile olan yakın ilişkileri KYB’den diğer Kürt sosyalist
hareketlerinin ayrılmasında önemli rol oynamıştır (Attar, 2004: 170-171). Buradan
Talabani’nin her ne kadar Sosyalist eğilimli olduğu bilinse de bölgede İngiliz ve
ABD çıkarlarını da gözeten ve bu ülkelerle yakın ilişkiler kuran bir siyaset izlediği
gözden kaçmamaktadır. Aslında Kürt siyasi hareketi içerisindeki bu kutuplaşmaların
35
ideolojilerden ziyade kişisel egoların ve liderlik hırslarının ön plana çıkmasından
kaynaklandığını ifade etmek yerinde olacaktır.
Günümüzde Kürt siyasi hareketi içerisinde yer aldığı pozisyon göz önünde
bulundurulursa KYB’nin hem entelektüel birikimi hem de Kürt siyasi hareketine
yaptığı düşünsel katkıları bu hareketi yakın dönem Kürt siyasi tarihinde Barzani
ekolünden sonraki en önemli siyasi hareketlerden biri yapmaktadır (ORSAM, 2011:
12). KYB, Kürt siyasi hareketi içerisinde kaydadeğer bir parti olarak yer almasını
Süleymaniye’nin Sosyal Demokrat çizgiye sahip entelektüel yapısına borçludur
(Barzani, 2012).
1.5.1.3. Diğer Kürt Partileri
Kürt Bölgesel Yönetiminde siyasi faaliyetlerine devam eden ve öne çıkan diğer
partiler arasında Gorran(Değişim) Hareketi, Kürdistan İslami Birliği (KİB) ve
Kürdistan İslami Cemaati (KİC) bulunmaktadır.
Bunlardan Gorran Hareketi’nin doğduğu yer Süleymaniye’dir. KYB’nin
içerisindeki kimi uyuşmazlıklardan dolayı ortaya çıkan bu siyasi hareketin lideri
daha önceden KYB’de önemli görevlerde yer almış olan Noşirvan Mustafa’dır.
Gorran Hareketi ilk defa 2009 parlamento seçimlerine katılmıştır. Gorran
Hareketinin ortaya çıkışı KYB’yle düşülen uyuşmazlıklar sonucu Noşirvan Mustafa,
Muhammet Tevfik ve Ömer Seyit Ali gibi isimlerin Kürt Bölgesel Yönetiminde ve
özellikle de Süleymaniye’de yaşayan entelektüel kesimin bir kısmıyla birlikte
KBY’ye yönelik eleştirilerini medya aracılığıyla dillendirmelerinin sonucudur. Bu
hareket medyatik olmayı başarınca her kesimden halkın ilgisini çekmeyi
başarmışlardır. Kadrosunda eskiden beri Kürt hareketinde siyaset yapanlar olmasının
yanında yeni yüzleri de bulundurmaktadır. Gorran Hareketi’nin söylemleri genellikle
demokratikleşme, yeni tip siyaset, diğer partilerin otoriter eğilimleri, yolsuzluklar,
şeffaflık yönünde yapılan açıklamaları içermektedir. Hem Irak parlamentosuna hem
de Kürt Bölgesel Yönetimi parlamentosuna girmeyi başarmış bir harekettir
(ORSAM, 2011: 12).
Kürdistan İslami Birliği Gorran Hareketi ortaya çıkıp güçlü bir muhalefet
sergilemeden önce uzun bir süre Kürt bölgesinde KDP ve KYB’den sonra gelen
36
önemli siyasi hareketlerden birisi olarak yer aldı. KİB kuruluş ideolojisine
bakıldığında Ortadoğu’da birçok ülkede faaliyet göstermekte olan Müslüman
Kardeşler Hareketinden etkilenmiş olduğunu ifade etmek gerekir. Süleymaniye ve
Duhok kentlerinde 1994 yılında Selahattin Bahattin tarafından kurulan partinin
silahlı mücadeleden uzak, ılımlı bir siyaset izlemeyi tercih ettiği gözlemlenmektedir.
Gorran Hareketi gibi KİB’de hem Irak parlamentosunda hem de KBY
Parlamentosunda temsil gücüne sahip olmuştur. KİB’i diğer partilerden farklı kılan
silahlı mücadeleden uzak duruşu ve Müslümanlığa yaptığı vurgudur (ORSAM, 2011:
13).
Kürdistan İslami Cemaati 2001 yılında kurulduktan sonra Irak’ın ABD
tarafından işgal edilmesine muhalefet etmesiyle diğer partilerden ayrılır. KİC siyasi
kimliğinin yanında silahlı mücadeleye de kurucu Ali Bapir’in tecrübelerinden yola
çıkarak sıcak bakmasıyla bilinmektedir. Fakat ABD işgaline karşı çıkmasında dini
faktörleri öne sürmesi, ABD’nin Ali Bapir’i El Kaide ile işbirliği yaptığı kanısına
varmasına ve Ali Bapir’in tutuklanmasına yol açmıştır. Bir süre tutuklu kaldıktan
serbest bırakılan Bapir serbest kaldıktan sonra silahlı güçlerini lağvetmemiş fakat
herhangi silahlı bir eylemde de bulunmamıştır. KBY’nin şeriat hükümleriyle
yönetilmesini savunan KİC hem KBY hem de Irak Parlamentosunda temsilci
bulundurmaktadır (ORSAM, 2011: 13).
1.5.1.4. Türkmen Siyasi Partileri ve Oluşumları
Kuzey Irak Türkmenlerinin içerisinde bulunduğu siyasi hareketinin genel yapısına
bakıldığında Irak siyasi yapısının genel muhalefet yapısından farklı olduğu göze
çarpmaktadır. Bunun en çarpıcı göstergesi Irak’ın orta ve güney bölgelerinde
yaşayan Şiiler veya Kuzey’indeki Kürtlerin izlediği Bağdat’a karşı muhalefet etme
politikasından farklı olarak, Irak Türkmenlerinin aynı yönde Bağdat muhalifi bir
çizgiye sahip olmadıkları görülmektedir. Türkmenlerin sosyal ve kültürel faaliyetler
aracılığıyla sessiz bir muhalefet yaptıkları gözlenmiştir (Mazin, 2004).
Türkmenlerin aktif siyasi hareketlerinin kurumsallaşması 1970’lerin sonuna
doğru tecelli olmuştur. İlk Türkmen partisi olarak sayılan Milliyetçi Demokratik
Örgütü İzzetin Kucave başkanlığında kurulmuştur. Bu parti daha sonradan
37
Demokratik Milliyetçi Ulusal Cephe’ye katılmıştır fakat Irak’taki mevcut siyasi
muhalefetten farklı bir çizgiye sahip olduğundan siyasi etkinliğini dondurma kararı
almıştır. Bu hareketten sonra 1990lı yıllara kadar etkin bir Türkmen siyasi varlığı
olmamasına rağmen 1991’de merkezi ve ilk başkanı Türkiye’de olan Dr. Muzaffer
Aslan tarafından kurulup Türkiye tarafından desteklenen Irak Türkmen Milli Partisi
Kurulmuştur. ITC üyesi olan bu parti Kuzey Irak’ta basın ve yayın faaliyetleriyle
Türkmen varlığını dünyaya duyuran önemli siyasi hareketlerdendir. 2 Mart 1991’de
kurulan Irak Türkmen İslami Birliği’nin merkezi Şam’da olup İran’da da şubeleri
bulunmaktadır. Birlik 1994’e kadar Irak Ulusal Konseyi üyesi olarak kalmış daha
sonra buradan ayrılmıştır. Birliğin ilk başlarda Erbil’de Şubesi olmasına rağmen şu
anda burada şubesi bulunmamaktadır. ITC üyesi olmayan Birliğin Şiilerce
desteklendiği bilinmektedir.
Irak Milli Türkmen Partisinden kopan Türkmenler 1922’de Süleymaniye’de
Rıyaz Sarıkahye başkanlığında Birlik ve Kardeşlik Partisini kurmuşlardır fakat
aslında ideolojik açıdan Irak Milli Türkmen Partisinden çok farkları yoktur. 20
Kasım 1993’te merkezi Londra’da olan ve Aziz Kadir Samancı’nın başkanlığını
üstlendiği Demokratik-Milliyetçi Türkmen Hareketi kurulmuştur. Daha sonra bu
siyasi cephenin ismi Türkmen Milli Hareketi olarak değişmiştir. Hareketin
yurtdışında ABD, Kanada, Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye’de İstanbul, Ankara ve
Antalya gibi kentlerdeki ofislerinde Irak muhalefetiyle paralel çalışmalar
yürütmüştür. Türkmen Birlik Partisi Ahmet Kunş tarafından Kıbrıs’ta kurulan parti
bir süre sonra Birlik ve Kardeşlik Partisi ile birleşmiştir. Rıyaz Sarıkahye’nin başkan
olmasından sonra Seyfettin Demirci Irak Türkmen birliği Partisi kurmuştur. Yine
Velit Şerike liderliğinde Birlik ve Kardeşlik Partisinden ayrılan bir grup Türkmen
Kardeşlik Partisini kurmuştur. 1994’te Erbil’de Rıyaz Sarıkahye’nin ön ayak
olmasıyla Türkmeneli Partisi yeniden siyasi faaliyetlerine başlamıştır.
1996’ya kadar merkezi Erbil ve Duhok’ta olan Parti 31 Ağustos 1996’da
“Türkmeneli”
adı
altında
faaliyetlerine
devam
etmiştir.
ITC
üyesi
olan
Türkmeneli’ne, Duhok’a taşındıktan sonra Mesut Barzani’nin talimatıyla KDP
cephesinden partiye karşı yoğun baskılar gelmiştir. ITC’ne üye olan bir diğer parti
ise 1995’te Erbil’de Kenan Şakir Uzeyrağalı başkanlığındaki Türkmen Bağımsızlar
38
Hareketidir. 1997’de Ankara merkezli kurulan Türkmen Halk Partisinin başkanlığını
Turhan Ketene yapmıştır. Merkezi Şam’da olan ve başkanlığını Dr. Sami
Muhammet’in yaptığı ve Şii nitelikli olan diğer Türkmen hareketi Irak Türkmen
İslami Hareketidir. Yine Şii nitelikli olan bir diğer Türkmen siyasi hareketi de
Türkmen Vefa Hareketi’dir. 2001’de Tahran’da kurulan siyasi hareketin öncü
isimlerinden bazıları Arslan Tütüncü, Salih Beyatlı ve Fuat Tuzlu’dur (Mazin, 2004).
Irak Türkmen hareketi için geniş çaplı bir siyasi yelpazeye hitap eden Irak
Türkmen Cephesi 24 Nisan 1995’te Irak Türkmen Cephesi, Irak Milli Türkmen
Partisi, Türkmen Partisinin bir araya gelmesiyle kurulmuştur. Erbil’de kurulan
cephenin ilk kurultayı Ekim 1997’ ikinci kurultayı ise Kasım 2002’de toplanmıştır.
Günümüzde başkanı Erşat Salihi olan ITC’nin bünyesine Türkmen Birlik Hareketi,
Türkmen Bağımsızlar Hareketi, Türkmen Kardeşlik Hareketi, Irak Türklerinin
Kültürel ve Yardım Derneği, Türkmen İşbirliği ve Kültürel Müessesi de katılmıştır.
ITC’nin organizasyon şeması Türkmen Şurası, Yürütme Konseyi ve ITC
dairelerinden oluşur (Mazin, 2004).
1.5.2. 1958 Devrimi Öncesi Dönem ve Mahabad Cumhuriyeti
Birinci Dünya savaşından sonra Osmanlı Ortadoğu’da etkisini yitirdiği gibi
Anadolu’nun uzantısı mahiyetinde olan Kuzey Irak bölgesinde de güç kaybetmiş ve
Bölgede uluslararası kaynaklardan desteklenen yeni yerel güç odakları oluşmuştur.
Bunlardan en önemlisi Savaş sonrası Osmanlıların Süleymaniye’den çekilmesiyle
birlikte kentte ve daha sonra bölgede etkisini arttıran Şeyh Said’in oğlu ve Berzenci
Aşiretinin Lideri olan Şeyh Mahmud Berzenci’dir (Akçakaya, 2009: 15). Şeyh
Mahmud Berzenciyle birlikte Kuzey Irak’taki Kürt Hareketinin Kurumsallaşması söz
konusu
olmuştur.
Zira
bu
dönemde
Berzenci
Kürdistan’ın
Bağımsızlığa
kavuşturulması için İngiliz yetkililerden yardım istemiş ve Kürt halkının bağımsız
yaşayan uluslar arasında sayılması için İngilizlere sürekli mektuplar göndermiştir.
Berzenci’nin Kürt hareketinde kurumsal bir yapı oluşturmasında bölgede Askeri güç,
denetim ve yürüttüğü diplomatik çabalar etkili olmuştur (Akçakaya, 2009: 15-16).
Berzenci’nin Kuzey Irak’ta Kürt varlığına liderlik ettiği dönemde en büyük
hayali İngilizlerin de desteğini alarak bir Kürt devleti kurabilmekti. Nitekim dönemin
39
Bağdat’taki Londra temsilcisi Arnold Wilson İngiltere’ye gönderdiği raporlarında,
Berzenci’nin denetimi altında bulunan bölgeye Güney Kürdistan olarak tabir etmekte
ve buranın kontrolünün Türkler ve Bolşeviklere karşı elde bulundurulması
gerektiğini ifade etmektedir. Ancak İngilizler Güney Kürdistan’da kurulacak bir Kürt
devletinin eninde sonunda Britanya nüfuzu ve denetiminde çıkacağı ihtimalini de göz
önünde bulundurarak böylesi bir yönetimin kurulmasından yana tavır almamıştır
(Attar, 2004: 107-108).
Bu durumun farkına varan Berzenci 1923 yılı Ocak ayında Lenin’e Kürdistan
Kralı Mahmud imzalı bir mektup göndermiş ve Sovyetleri mazlum milletlerin
koruyucusu olarak gördüklerini ve Sovyetlerden Kürtler için destek talep ettiklerini
belirterek mektubunda İngilizleri şikâyet etmiştir (Mıhoyan, 1998: 57-59). 1930’lu
yıllarda Irak’ın Sünni-Şii ve Arap-Kürt olarak tasarlanması ve Irak’ta bir Krallığın
kurulmasıyla Kürtlerin arzuları boşa çıkmış ve Şeyh Mahmud Berzenci’nin
önderliğinde İngilizlere karşı bir takım ayaklanmalar ve İsyanlar çıkmıştır. Fransız
tarihçi B. Vernier Kürtlerin uğradığı bu hayal kırıklığını, Hâşîmî Monarşisinin PanArabist planlarının başarıya ulaşarak, Irak’ta yer alan Kürt azınlığı içerisinde derin
bir hoşnutsuzluk yarattığı şeklinde yorumlamıştır (Mıhoyan, 1998: 41).
Berzenci önderliğinde çıkan bu ayaklanmalar çok kanlı şekilde bastırılmış ve
Şeyh Mahmud Berzenci Irak’ın güney bölgesine sürülmüştür (Akçakaya, 2009: 17).
Bu olaylarla eş zamanlı olarak Kuzey Irak’taki Barzani bölgesinde de Kürt
hareketinin
etkileri
gözlemlenmekteydi.
Osmanlılar
döneminde
de
çeşitli
ayaklanmalara sahne olan Barzani bölgesinde bu sefer Ahmed Barzani’nin
önderliğini üstlendiği bir Kürt hareketi söz konusu olmuştur hatta İngiliz Yüksek
komiserliğinden yetkililer bölgeye gelerek incelemelerde bulunmuştur (Mıhoyan,
1998: 95-97). Barzani bölgesinde başlayan bu hareket çok kısa bir süre içerisinde
Molla Mustafa Barzani liderliğinde devam eden bir hareket haline gelerek Molla
Mustafa önderliğinde 1979 yılına kadar devam eden bir Kürt Hareketi olarak devam
edecektir (Öznur, 2003: 24-25).
Molla Mustafa 1932 yılında etkili bir silahlı isyan hareketi başlatarak Irak
ordusuna büyük kayıplar verdirmiştir. İngiliz Hava Kuvvetlerinin desteğiyle Irak
ordusu isyanları bastırmayı başarmış ve Irak’tan kaçmayı başaran Barzani ve Aşiret
40
üyeleri Türkiye’ye sığınmışlardır (Silleli, 2005: 74). Türkiye’ye sığınan Barzani
aşireti üyeleri Muş’a yerleştirilmiştir ancak 1934’te Irak’ta genel af çıkmasıyla
birlikte Türkiye’ye sığınan Molla Mustafa Barzani geri dönmüş ve 1943 yılına kadar
Süleymaniye’de gözetim altında tutulmuştur (Ballı, 1993: 432).1943 yılında
sürgünde bulunan Molla Mustafa Barzani kaçarak yeniden bir Kürt hareketi
başlatmıştır. Irak hükümetine karşı başarılı askeri manevralar yapan Barzani’nin
petrol rezervlerinin bulunduğu bölgelerde hâkimiyet sağlamasından çekinen İngiliz
Hükümeti Irak Kraliyet rejiminin Kürtlerle anlaşmasını sağlayarak kendi çıkarlarını
garantiye almıştır. Irak hükümetiyle yapılan anlaşmaya rağmen 1944 yılında Barzani
önderliğinde yine alevlenen Kürt hareketi bu kez İngilizlerin de desteğiyle
bastırılmış, Kürt liderleri hakkında idam cezası verilmiş hakkında idam cezası verilen
Molla Mustafa Barzani ise İran’a kaçarak buraya sığınmıştır (Silleli, 2005: 74).
İngiltere’nin Ortadoğu politikasında Bağımsız Kürdistan devletinin olmaması
ve Irak’ta Krallık rejiminin kurulmasıyla umutlarını yitiren Kürtler farklı arayışlar ve
çözümler içerisine girmişlerdir. Çünkü Irak’ta 1932 yılında kurulan ve 26 yıl
boyunca İngiliz himayesinde kalacak olan bir rejim söz konusudur (UNHCR, 2004).
Kuzey
Irak’ta
yaşayan
Kürtlerin
kaderi
Batı’nın
çıkarları
doğrultusunda
şekillendirdiği dönemin Ortadoğu politikaları çerçevesinde Kürtlerin istemediği bir
yönde ilerlemiştir. Molla Mustafa Barzani’nin Kuzey Irak’ta çıkardığı isyanın
İngilizlerin Irak Hükümetine yardımıyla bastırılmasının ardından İran’a Kaçan
Barzani burada Kadı Muhammed’le birlikte Sovyetlerin de desteğini alarak
kurumsallaşan siyasi hareketini ete kemiğe büründürmeye ve burada Kürt ulusal
hareketinden yola çıkarak bir devlet kurmaya karar vermişlerdir (Jwaideh, 2006:
268).
Irak’taki isyandan İran kaçarak Mahabad kentinde bir devleti kurulması için
Kürtleri cesaretlendiren başka faktörler de vardır. Bunlardan en önemlisi
Ortadoğu’ya yüzünü çeviren ve burada İran’ın etkisini kırmak isteyen SSCB’dir.
Sovyetler Tahran’ın bölge de otoritesini azaltarak Moskova’nın bölge politikasındaki
etkinliğini artırmak için daha önce Simko isyanında İranlı Azerilere verdiği destek
gibi
Kürtlere
için
de
Mahabad
Cumhuriyetinin
kurulmasında
desteğini
esirgememiştir. Sovyetler Kürt Hareketinin Mahabad şehrinde temel bulabilmesi ve
41
Barzani’nin bu bölgede zorluk çekmemesi için İran ordusunun bölgeye girmesini
önlemiştir (Farrokh, 2011).
Şekil 2: Mahabad Cumhuriyeti Haritası
Kaynak: Encyclopedia of Orient7
1946 yılında Molla Mustafa Barzani önderliğindeki Kürt liderleri bölgede
hâkimiyeti sağlamıştır. Ancak Mahabad Cumhuriyeti uzun ömürlü olmamış ve 1947
yılında Sovyetlerin İran topraklarından çekilmesiyle birlikte Cumhurbaşkanı Kadı
Muhammed, Başbakan Hacı Baba Şeyh ve Savunma Bakanı Muhammed Hüseyin
Han Seyfi Kadı’yla birlikte Mahabad cumhuriyetinin kurulduğu Çarçıra Meydanında
asılarak idam edilmeleri sonucu nihayete ermiştir. Kürt hareketinin kurumsallaşması
ve siyasallaşması sonucu yaşanan bu kısa devlet tecrübesi, Anglo-Amerikan ve diğer
Batı dünyasının Kürt ulusal hareketini ne kadar desteklediklerinin(!) göstergesi
olarak tarih sayfasında yerini almıştır (Jwaideh, 2006: 268-269).
Mahabad Cumhuriyetinin yıkılmasının ardından İran ve Irak toprakları
arasında dolaşan Molla Mustafa Barzani 16 Haziran 1947’de SSCB’ye sığınmıştır
(Dursun, 2006: 90). Fakat Molla Mustafa SSCB’de aradığını bulamamıştır. Stalin
döneminde, Barzani’nin geçmişindeki İngilizlerle olan iyi ilişkileri Sovyetlerin
Barzani’ye karşı temkinli yaklaşmalarına yol açmıştır. Kruschev’le birlikte ise
Sovyetlerin Barzani’ye karşı yaklaşımı değişmiş ve SSCB’ye bağlılığını bildiren
7
http://i-cias.com/e.o/ill/kurd_rep_map.gif (E.T.: 25.07.2013)
42
Barzani ve Peşmerge kuvvetleri Sovyet Askeri akademisinde eğitim almıştır.
Nihayetinde 1958 yılında Irak Krallık rejiminde Sovyet destekli olan General
Abdülkerim Kasım’ın darbeyle yönetimi ele almasının ardından Barzani ve adamları
General Kasım’ın daveti üzerine Irak’a geri dönmüşlerdir (Yavuz T. , 2003: 31).
1.5.3. 1958 Devrimi Sonrası Dönem ve Molla Mustafa Barzani
1958 yılı sonrasında Ortadoğu’da SSCB’nin izlediği politikaların etkileri
gözlemlenmektedir. Bu dönemde Irak, İran ve Mısır gibi ülkelerde Soğuk savaşın
yarattığı gerilimli politikaların izlerini görmek mümkündür. Haşimi monarşisinin
Irak Kürtlerine yönelik izlediği Kürt isyanlarını bastırmaya yönelik sert politikalar
Kürtlerin özerklik ve bağımsızlık gibi arzularının gerçekleşmesini önlemiştir. Batı’da
Amerikan siyasi ve ekonomik ekolünün yükselmesi ve ABD ile SSCB arasında yine
politik, ekonomik, askeri ve teknoloji anlamında bir soğuk savaş sürecinin başlaması
ve İngiltere’nin küresel siyasa üzerindeki etkisini yitirmesinden Ortadoğu
dinamikleri de nasibini almıştır.
Kürtler de bu etkilenimle birlikte kendilerini
Irak’taki varlıkları, hak ve özgürlük arayışları ve uluslararası siyasetteki
tanımlamalarında yeni bir süreç içerisinde bulmuşlardır.
Irak’ta 1958 yılında General Abdulkerim Kasım’ın bir darbeyle iktidarı ele
almasının ardından Kürtlere bir takım haklar tanınmış ve Kürtler ile Merkez
hükümeti arasında bir barış havası esmiştir (Akçakaya, 2009: 19). Fakat Daha sonra
Kuzey’deki Kürt ayrılıkçıların elinin güçlenmesinin ardından milliyetçi kesim ve
Komünistler arasında çatışmalar çıkmıştır. Mısırlı lider Cemal Abdülnasır’ın Arap
milliyetçisi politikaları, devrimle birlikte yeni bir rejimin oluştuğu Irak’ta General
Kasım’ın elini zayıflatan faktörlerden birisi olmuştur (Saatçi, 2003: 214-216).Molla
Mustafa Barzani’nin KDP’sinin güçlenmesindeki en önemli parametleri Arap siyasi
iktidarı arasındaki Komünist, Irak yurtseverleri, Nasırcı ve liderini arayan Baasçı
fraksiyonların kendi iç çatışmaları neticesindeki siyasi bölünmeleridir.1958-1961 ve
1965-1966 yıllarındaki Baas rejimleri sırasında Kürtlerin kendi dillerini kullanma,
özerklik, kurucu millet ve yerelleşmenin sağlanması gibi konularda birçok ayrıcalığa
sahip olduğu bilinmektedir (Gerard, 1980: 150).
43
Soğuk Savaş döneminde Kürt hareketinin hamisi niteliğinde olan en büyük ve
tartışmasız güç Sovyetler Birliğidir. SSCB’yle birlikte bu süreçte Kürt hareketinden
maddi manevi yardımlarını esirgemeyen diğer ülke ise İsrail’dir. Hatta Molla
Mustafa Barzani, Nisan 1965 tarihinde İsrail’e bir teşekkür mektubu yazmıştır. Bu
mektupta birçok ülkenin sözler verdiğini fakat sadece İsrail’in sözlerinin arkasında
durduğunu belirterek İsrail’e olan minnettarlığını ifade etmiştir (Dursun, 2006: 9899). Kürtlerin SSCB’yi hami ülke olarak kabul etmelerinin ardından 1966’dan
sonraki süreçte İngiltere ve ABD’nin Irak politikasında Baasçılar ön plana çıkmıştır.
Saddam Hüseyin yönetimi eline geçirene kadar CIA’nın Baas rejimiyle olan sıkı
ilişkileri devam etmiştir. Batı’nın Baas rejimiyle devam eden sıcak ilişkileri
sayesinde Baasçılar ve Batı işbirliği Irak politik iktidarında etkin olmayı
sürdürmüştür (Dursun, 2006: 101). 1963’te General Abdülselim Arif Kasım
hükümetini devirip yönetimi ele almış ve ülkede komünist avı başlatmıştır. Ancak
1966 yılında General Arif’in uçak kazasında hayatını kaybetmesinin ardından yerine
ağabeyi General Abdürrahman Muhammed Arif gelmiştir. Fakat 1968 yılında Baas
partisi bir darbe düzenleyerek Muhammet Arif’i devirmiş ve yerine General El Bekr
gelmiştir. Saddam Hüseyin ise El Bekr ile birlikte Irak’ iktidarına gelerek başkan
yardımcısı olmuş ve Irak siyasi tarihine giriş yapmıştır (Aydın, Özcan, ve
Kaptanoğlu, 2007: 17).
1968-1978 yılları arasında General El Bekr liderliğindeki Irak hükümetinin
Kürtlere yönelik tavrı sertleşmiştir. El Bekr hükümeti söylemlerinde daha da ileri
giderek, Arap karşıtı herhangi bir topluluğun veya bu topluluğa üye olanların
Irak’tan sürgün edileceğini beyan etmişler ve Kürtlere yönelik ağır cezalara
başvurmuşlardır (Attar, 2004: 152). 1979’da ise Irak hükümeti Saddam Hüseyin’in
yönetimine geçmiştir. Saddam dönemi boyunca Kürtlere karşı sert askeri hamleler
yapılarak kanlı operasyonlar düzenlenmiştir. Irak-İran savaşı da Irak Kürtlerinin
kaderinin belirlenmesinde önemlidir. Zira Saddam’ın Kürtlere yönelik kanlı
operasyonları Irak-İran savaşıyla birlikte azalmıştır bunun sebebi şüphesiz
Saddam’ın İran karşı zayıf düşmesidir. Saddam bütün askeri gücü ve kabiliyetini İran
savaşına harcarken Kuzey Irak bölgesinde oluşan otorite boşluğu Kürtlerin bundan
yararlanarak bölgede bu boşluğu doldurmalarıyla sonuçlanmıştır. Bu dönemde Kürt
44
aşiretlerinin İran’a destek verdiği de bilinmektedir (Kaştan, 2008: 315-316). 1988’de
İran – Irak savaşının sona ermesiyle birlikte Saddam İran’a destek veren Kürtleri
şiddetli biçimde cezalandırmıştır. Halepçe Katliamı ve Enfal operasyonu gibi tarihe
geçen katliamlar Saddam rejimi tarafından Kuzey Irak bölgesindeki Kürtlere
yapılmıştır. Özellikle kimyasal silahların kullanıldığı Enfal operasyonu sonrası
Türkiye Kürtlere sınır kapılarını açmış ve yaklaşık 60.000 Kürt sınırdan içeri
alınmıştır.
1990’lı yıllarda Körfez savaşından da mağlup ayrılan Saddam Hüseyin
ABD’nin de baskıları sonucu Kuveyt’ten çekilmek zorunda olduğu gibi, Birleşmiş
Milletlerin de Kuzey Irak’ta Kürtlere karşı yapılan şiddetli katliamlara el atmasıyla
iyice köşeye sıkışmıştır. 1991 yılından itibaren Kuzey Irak Kürt bölgesinde devrim
niteliğinde gelişmeler olmuştur. Özellikle 1991 yılında Irak’ın Kuveyt’ten çekilmesi
için ABD’nin Irak’a karşı havadan ve karadan askeri operasyonlara başlaması
üzerine Saddam Rejimi Kuzey Irak’taki Kürt hareketine karşı askeri operasyonları
durdurmak zorunda kaldırmıştır. Aynı zamanda Birleşmiş Milletler’in 688 sayılı
kararıyla Huzur sağlama Operasyonları çerçevesinde, 36. Paralelin Kuzeyi ve 32.
Paralelin Güneyinde kalan kısım uçuş yasağı olan bölge ilan edilmiştir. Böylece
Kürtlerin yaşadığı yerler de rahat hareket edebilmeleri için bir alan yaratılmıştır
(Kurtuluş, 1999: 168).Ayrıca bu kararla Kürt Bölgesel Yönetiminin ilk adımı atılmış
ve özerk bir yönetim alanı oluşturulmuştur.
Molla Mustafa Barzani Irak’taki Kürt hareketini 1946 yılında Kürdistan
Demokratik Partisini kurarak eylemlere başlamıştır (Gunter, 1998: 33). Irak’ta
General Abdülkerim Kasım’ın iktidarı ele geçirmesinin ardından yeni bir geçici
anayasa yapılmıştır. Bu anayasanın üçüncü maddesi Kürtlerle ilgili dönüm noktası
niteliği taşımaktadır. Geçici Anayasanın 3. Maddesine göre; “Araplar ve Kürtler
birlik halindedir ve onların ülke çerçevesindeki ulusal hakları anayasa ile güvence
altına alınacaktır” ifadesi yer almaktadır (Attar, 2004: 135). Irak’ın geçmişindeki
süregelen Kürt isyanları göz önünde bulundurulduğunda bu gelişme Kürt hareketi ve
dönemin Kürt hareketinin lideri Molla Mustafa Barzani için önemli bir başarıydı.
Irak’ta hem rejimin değişmesi hem de Kürtlere yönelik anayasal düzeydeki barışçıl
45
yaklaşımlar ve hatta General Kasım’ın Barzani liderliğindeki Kürtlere Özerklik sözü
vermesi Irak Kürtlerini merkezi hükümete yaklaştırmıştır (Akçakaya, 2009: 19).
General Kasım döneminde Baas rejimi ve IKDP arasındaki bu yakınlaşma
Arap dünyasındaki diğer Baas rejimlerinin tepkisini çekmiştir. Mısırlı lider
Abdülnasır Barzani liderliğindeki Kürt hareketine yönelik verilen sözler Arap
Birliğine ihanet olarak yorumlanmıştır. Buna karşılık General Kasım Arap
dünyasında kendisi affettirmek için IKDP’in önde gelen isimlerine karşı bir takım
yaptırımlar uygulamış ve İbrahim Ahmed ve Celal Talabani gibi Kürt hareketi
liderlerinin siyasi faaliyetlerine takip altında tutarak bu isimlerin halka siyasi
görüşlerini dayattığı gazeteleri kapattırma yoluna gitmiştir (Attar, 2004: 137). Fakat
Barzani’nin Sovyetlere yakın duruşu sayesinde Baas rejiminin Kürtlere yönelik
uyguladığı yaptırımlar belli düzeyin üstüne çıkamamıştır. Örneğin General
Muhammed Arif döneminde Kürtlerin arkasındaki bu güç sayesinde Irak
hükümetinden ciddi talepleri olmuştur, bunlar arasında; Kürt Cumhurbaşkanı
yardımcısından, Kürtlerin kabinede, bürokraside ve orduda nüfuslarına oranla temsil
edilmelerine yönelik istekleri göze çarpmaktadır. Bu talepler sonucu Baas rejimi ve
Kürtler arasında yine çatışmalara gerçekleşmiştir. Nitekim bu çatışmaların ardından
Sovyetlerin de baskısıyla General Arif Kürtlerle ateşkes ilan ederek bu durumdan
sıyrılmaya çalışmıştır (Attar, 2004: 146).
1970’te İran’ın bölgede güçlü bir ülke haline gelmesi Irak Kürtlerinin elini
güçlendirmiştir. İran Kürtlere verdiği destekle Irak’ın içinde bir Kürt cephesi
oluşmasına destek olmuştur. Molla Mustafa Barzani’nin Baas rejimiyle olan
çekişmesinde Sovyetlerin ardından Irak Kürtlerinin özerklik arayışında İran etkili bir
güç olmuştur. Rusya ve İran tarafından desteklenen Kürt hareketi, Baas rejimine
yapılan baskılar sonucu Molla Mustafa Barzani ile bir anlaşma sağlanmıştır. Mart
1970 Manifestosu olarak bilinen bu anlaşma ile birlikte Kürtler büyük bir siyasi
kazanım elde etmiştir (Yavuz T. , 2003: 52). 1970 Manifestosu imzalanırken Baas
rejimini temsil yetkisi Saddam Hüseyin’e verilmiştir. Bu Manifestoyla birlikte Kürt
otonomisi resmileşmiş, Erbil’in Kürtleşmesi süreci başlamış ve Kerkük statüsüyle
ilgili uzlaşma sağlanması için ilk defa Kürtlere fikir beyan etme hakkı tanınmıştır
(Dursun, 2006: 105-106).
46
1970 Manifestosun yer alan başlıca hususlar aşağıdaki gibidir (Gerard, 1980:
155);
Irak’taki Kürt ulusunun kurucu varlığının tanınması
Kürt halkının dil ve kültürel haklarının tanınması, Kürtçenin
Arapça ile beraber resmi dil olarak kabul edilmesi
Kürtçenin okullarda, enstitülerde, askeri okullarda, polis ve
öğretmen okullarında bir öğretim dili olarak kabul edilmesi
Kerkük’te bir Kürt televizyon kanalı kurulması, Kürt yazar ve
şairlerinin dernek kurup yayın yapabilmesi
Kürt bölgelerinde idarenin tamamen Kürtlere bırakılmasını
öngören yönetimde yerelleşme sürecinin yürürlüğe konulması
Merkezi hükümette Kürtlerin eşit oranda temsil edilmesi
Genel bir çıkarılması ve çatışmalar sırasında göç eden veya
görevinden uzaklaştırılan tüm Kürtlerin eski yerlerine geri
dönmesi
Anlaşmanın uygulanmasını ve özellikle ekonomik boyutunun
takibini sağlayacak, özel bir bütçeye sahip olan özel bir
komisyon kurulması
Sonuç olarak yukarıdaki ifadeler de göz önünde bulundururlarsa Baas
rejiminin“1970 Otonomi görüşmeleriyle birlikte IKDP önderliğindeki Kürt
hareketine özerklik vermeyi kabul ettiği söylenebilir (Öznur, 2003: 163-164).
1970’lerin başında Irak Kürtlerinin Baas rejimine karşı ayaklanmalarının genellikle
ABD tarafından desteklendiği
gözlemlenmektedir. Molla Mustafa
Barzani
Sovyetlerin dışında ABD’nin bu desteğiyle iyice cesaretlenmiştir. 1975 yılında ise
Şah’ın Saddam’la sağladığı uzlaşı sonrası Kürtlerin üstü çizilmiştir. ABD’de
dönemin önemli dış politika mimarlarından Henry Kissinger’ın ABD çıkarlarının
rasyonalizasyonu fikrinden yola çıkarak, müttefikinin bu kararı doğrultusunda
politikalar izlemiştir (Gunter, 1998: 36).
Molla Mustafa Barzani ve Baas rejimi arasındaki bir iyi bir kötü süregelen
ilişkiler Saddam Hüseyin’in iktidarı ele geçirmesiyle bir çıkmazın içine girmiştir.
Desteğini yitiren Kürt hareketi kısa sürede Bağdat hükümetince bastırılarak Kürtler
47
bölgede mülteci konumuna düşmüşlerdir. Molla Mustafa Barzani ise bu yenilginin
ardından önce İran’a sığınmış daha sonra ise hastalığından ötürü ABD’ye gitmiştir.
Nitekim Molla Mustafa Barzani’nin 1979 yılında tedavi görmek için gittiği ABD’de
hayatını kaybetmiştir (Kurubaş, 2003: 36).
1.5.4. Saddam Hüseyin Dönemi
Saddam Hüseyin Irak’ta ilk defa El Bekri iktidarında henüz 31 yaşındayken başkan
yardımcılığına getirilmiştir. Fakat Saddam Hüseyin’in 2003 yılında ABD işgaline
kadar süren asıl serüveni,1979 yılında iktidarı tamamen eline geçirmesi ve Irak
politiğini 24 yıl boyunca etkilemesiyle başlamaktadır. Saddam Hüseyin iktidarında
isyancı Kürtlere karşı çok sert ve radikal politikalar karşılık verilmiştir (Akçakaya,
2009: 21-22). Irak’taki Kürt hareketi sürecinde Saddam Hüseyin’in kritik bir yeri
vardır. Saddam Hüseyin’e yönelik bu çarpıcı yerin ortaya çıkmasında iki dönüm
noktası bulunmaktadır. Bunlardan ilki 11 Mart 1970 tarihinde Molla Mustafa Barzani
ile Baas Hükümetini temsilen Saddam Hüseyin’in imzaladığı anlaşma, ikincisi ise
1979 yılında iktidara gelir gelmez Kürtlere yönelik izlediği sert ve kanlı bir şekilde
izlediği isyan bastırma politikalarıdır. Bu iki durum arasında gözlerden kaçmayan bir
ironi söz konusudur(Duru, 2008: 147).
Molla Mustafa Barzani’nin ölümüyle birlikte Irak Kürtlerinin iki farklı görüş
çerçevesinde siyaset yaptığı ve haklarını aradığı söylenebilir. 1974’te Bağdat petrol
zengini olan Kerkük, Hanekin ve Cabal Sincar bölgelerini Kürt Otonom bölgesinden
ayırmış ve Kürtlerin otonom bölgesinde sadece Erbil, Süleymaniye ve Duhok
kentleri kalmıştır. Hatta Araplaştırma politikaları çerçevesinde 16 valiliğin ismi
değiştirilmiş örneğin Kerkük’ün ismi Al-Tamim olarak değiştirilmiştir (Rabil, 2003).
Bunlar Celal Talabani önderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği ve Mesut
Barzani önderliğindeki Kürdistan Demokratik Partisidir. Saddam rejimi boyunca Irak
hem içerde Kürtlerle hem de dışarda nerdeyse bütün komşularıyla sorunlu ilişkilerle
karşılaşmıştır. Irak-İran savaşı, Kuveyt’in ilhakı ve Körfez savaşları ve Suriye’nin
Baas rejimine karşı Kuzey Irak’taki KYB ve KDP hareketlerini desteklediğinden ve
Suriye’nin Irak’ta darbe planladığından yola çıkarak tasnif edilebilecek bir dizi
göstergeler Saddam rejiminin sorunlu politikaları gözler önüne serilebilir.
48
1979’da Saddam yönetimindeki Devrim Komuta Konseyi Kürt özerk
bölgesindeki meclisin haklarını kısıtlama yoluna gitmiştir. Fakat Saddam döneminde
en önemli gelişmelerden iki büyük Kürt siyasi hareketi olan KDP ve KYB’nin 1979
yılı itibariyle Yine Konsey kararıyla yasadışı ilan edilmesidir. Bununla birlikte
Saddam Hüseyin Kuzey Irak’ta Kürt otonom bölgesini kapsayan alanlarda güvenlik
bölgeleri ilan etmiş ve Kürt ve Türkmenlere yönelik zorunlu göç politikaları
uygulayarak bölge halkını güneye göndermiş ve burada yaşayan vatandaşları
yerinden etmiştir (Öztürk O. , 2010: 85-86). KDP ve KYB’nin Saddam rejimiyle
birlikte illegal duruma düşmesinin ardından Kürt siyasi hareketi bir takım arayışlar
içine girmiştir. Bu arayışların içerisinde Saddam’a karşı olan Arap muhalifler
Kürtlerle birlikte bir parti kurmak isteseler Arap muhalefetinde yer alan milliyetçi
kanat (Arap Sosyalist Hareketi, Sosyalist Parti ve Suriye Baas Partisi) KDP ve KYB
ile birleşmeyi reddederek bu arayışların gerçekleşmesini önlemiştir (Rabil, 2003).
1982 yılında Saddam rejimine karşı muhalifler bir araya gelmeyi
başarmışlardır. Arap Sosyalist Partisi, Irak Komünist Partisi, Kürdistan Sosyalist
Partisi, Irak Sosyalist Hareketi, Arap Sosyalist Baas Partisi, Bağımsızlıkçı Irak
Demokrat Partisi, Türkmen Demokratlar Birliği ve KYB bir araya gelip Cevkad
Cephesini kurmuşlar ve KDP bu harekete dâhil edilmemiştir (Attar, 2004: 184).
Fakat bu heterojen yapı siyasi ideolojilerin farklılıkları ve bireysel çekişmelerden
ötürü siyasi başarısızlıkla sonuçlanmıştır (Dursun, 2006: 116). Saddam rejimi
sırasında Kürt hareketi İran-Irak savaşından etkilenmiş ve İran’ın Kürtlere verdiği
destekten önemli derecede nemalanmıştır. İran Irak’la olan çekişmeleri sırasında
özellik KYB ve KDP’yi Kürt otonomi bölgesinde hâkimiyet sağlamaları ve İran-Irak
savaşında Irak’ın elini zayıflatmak için kullanmasını bilmiştir.
1.5.4.1. İran-Irak Savaşı Sırasında Bölgenin Durumu
1980’de patlak veren İran – Irak Savaşıyla birlikte Kuzeydeki Kürt hareketini
bastırmaya çalışan Bağdat buradaki birliklerini ön cephelere kaydırmak zorunda
kalmıştır. Bunun neticesinde oluşan otorite boşluğu ise bölgedeki Peşmerge
güçlerinin işine gelmiş ve bölgenin hâkimiyeti yeniden Peşmergelere geçerek Kürt
otonom bölgesinde Kürt hâkimiyeti kurulmaya başlanmıştır (Rabil, 2003). Yine
49
1980’lerin başında Bağdat’ta meydana gelen patlamalarda birçok kişinin hayatını
kaybetmesinden İran İslami rejiminden desteklendiği öne sürülen Dava Partisi
sorumlu tutulmuş ve Dava Partisine mensup olduğu öne sürülen 10.000 kişi İran
asıllı oldukları gerekçesiyle İran’a sürülmüştür.
Irak’ın Kuzeyindeki Kürt siyasi hareketinden kendine fayda çıkarmak isteyen
İran bu bağlamda Kürt siyasi partileriyle bir takım temaslarda bulunmuştur. 1980li
yıllarda KDP ve KYB arasındaki siyasi anlaşmazlıklar bu partilerin kimi zaman
Bağdat’a kimi zaman ise İran’a yakınlaşmalarına sebep olmuştur. Hatta bu dönemde
Saddam Hüseyin KDP ve KYB’ye karşı bu hareketlerle anlaşamayan Zibari, Herki
ve Surçi gibi önemli aşiretleri destekleyip KDP ve KYB’ye karşı Ulusal Muhafız
Taburu yapılanmasının oluşturulmasını desteklemiştir (Dursun, 2006: 116). 1983
yılına gelindiğinde ise İran’da bulunan KYB partisi aracılığıyla Talabani’nin KYB’si
ve Irak hükümeti arasında anlaşma görüşmeleri başlamıştır. Fakat Kürt tarafının
taleplerinin ağır olması ve İran faktörünün bu siyasi anlaşma da etkin olması,
ABD’nin Kürtlere karşı Bağdat’ı desteklemesi ve Türkiye’nin Kürtlerle ilgili
hassasiyetini Bağdat’a bildirmesi sonucunda bu müzakereler askıya alınmıştır. Bu
dönemde Bağdat, Türkiye’deki terör olaylarında sınır ötesi sıcak takip yapılabilmesi
için operasyon yapma izni vermiştir (Izady, 2004: 146).
Bu gelişmeler KYB’yi İran’a yakınlaşmaya itmiştir ve 1986’da İran ve KYB
arasında stratejik işbirliği yapılarak askeri, ekonomik ve politik anlamda destek
anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmayla birlikte Kürt gruplar İran’a yardım etmiş ve
böylece Bağdat Kuzey Irak Kürt bölgesi kırsallarında kontrolünü kaybetmeye
başlamıştır. Irak resmi belgelerine göre bu tarihten sonra Kürt ayaklanmalarına karşı
radikal önlemler alma kararı vermiş ve Kürtlerin, siyasi, ekonomik, sosyal ve askeri
altyapılarını sistematik biçimde yok etme politikası uygulamaya başlamıştır. Sonuç
olarak Bağdat hükümeti kod adı “Hainlerin Yok Edilmesi” olan planı devreye
sokarak Kürtlerin bulunduğu bölgelere şiddetli askeri operasyonlar düzenleyerek
hem Kürt köylerini ve kasabalarını yok etmeyi hem de burada bulunan Kürtleri
gözetim altında tutmak için belirli kamplara göndermeyi hedeflemiştir (Rabil, 2003).
Saddam’ın askeri kuvvetlerinin Kürtlerin yaşadığı Köy ve kasabaları hedef
alan şiddetli operasyonlar 1987-88 yılları arasında 3 aşamada gerçekleştirilmiştir.
50
Bunlardan ilki 20 Nisan-20 Mayıs 1987, ikincisi 21 Mayıs-20 Haziran 1987 ve
sonuncusu ise kimyasal silahların kullanıldığı ve Kürtler arasında toplu ölümlere ve
sakat kalmalara sebep olan ve Şubat ile Eylül 1988 arasında devam eden Enfal
Harekâtıdır. Saddam rejimi sırasında yapılan Enfal Harekâtı Kürt tarihinde büyük bir
iz bırakmıştır ve bugün bile Kürt bölgesel yönetiminde mevcut bir “Şehitler ve Enfal
Meselesi Bakanlığı”nın bulunması Saddam’ın Kürtlerin hafızasında bıraktığı derin
izlere işaret etmektedir.
1.5.4.2. Enfal Harekâtları Halepçe Katliamı
1986 yılına gelindiğinde birbiriyle geçinemeyen iki Kürt partisi olan Mesut
Barzani’nin KDP’si ve Celal Talabani’nin KYB’sinin, İran’ın arabuluculuğu
sayesinde aralarında ateşkes imzalayarak ortak bir güç oluşturmaları Enfâl
harekâtlarının gerçekleştirilmesinin altında yatan en temel kaygıdır. Saddam Hüseyin
İran’ın arabuluculuğu ile gerçekleşen bu Kürt siyasi birliğinden dolayı derin kaygılar
duymuştur (Yıldız, 2005: 60). Bu kaygılardan dolayı Saddam Hüseyin Kürtlerin
çoğunlukla yaşadığı bölgelere Enfal Harekâtı adı altındaki askeri operasyonları
başlatmıştır. Şubat ile Eylül 1988 arasında devam eden Enfal harekâtlarının en
ölümcül operasyonu 13 Mart 1988’de Halepçe kentine kimyasal gaz ve silahlarla
düzenlenen ve Kürt hafızasında derin izler bırakan bir operasyondur (Steven, 2006).
Enfal Harekâtının başında ABD’nin 2003 Irak işgalinin ardından Saddam Hüseyin
ile birlikte yargılanıp ölüm cezasına mahkûm olup ve idam edilen, Halepçe
katliamında kimyasal silahların kullanılmasına izin vermesinden dolayı Kimyasal Ali
diye anılan, Iraklı General ve devlet adamı Ali Hasan El Mecid bulunmuştur. Ali
Hasan El Mecid 29Mayıs 1987’de Devrimci Komuta Konseyi’nin 160 sayılı
kararnamesiyle Baas rejiminin Kuzey bölgesi Komutanlığına atanmıştır. Enfal
Kuran’ı kerimde geçen bir suredir ve İslam’ın yayılması için yapılan Kutsal savaşlar
sırasında elde edilen ganimetlere verilen addır (Yıldız, 2005: 59).
Sekiz yıl süren İran – Irak savaşının sonuna doğru Irak’ın Halepçe
kasabasında yaşayan Kürtleri hedef alan ve kimyasal hardal gazı kullanılarak
dönemin en ölümcül operasyonlardan birini teşkil eden bu katliam uluslararası
camiadan
tepki
çekmiştir.
Hatta
Saddam
Hüseyin’in
gerçekleştirdiği
bu
51
operasyondan dolayı Baba Bush, Saddam Hüseyin’i kendi vatandaşlarını kimyasal
silahla öldürmekten ötürü kınamıştır (Pelletiere, 2003). Operasyon sırasında 8000’e
yakın insan aniden öldü ve kimyasal gazlardan dolayı yaralananların kimileri
uzuvlarını kaybederken birçoğu birkaç hafta içerisinde hayatını kaybetti (Steven,
2006). 1988 yılında başlayan Enfal harekâtı süresince Irak’ta toplam 150.000 ila
200.000 arasında Kürt’ün öldürüldüğü tahmin edilmektedir (Jenkins G. , 2008: 10).
Halepçe Katliamından sonra bölgeyi ziyarete gelen Süleymaniye Valisi; “Halepçe
tarih boyunca Irak’ta yaşayanlar için birçok fedakârlığa imza atan bir kenttir.
Halepçe’nin Başkan Hüseyin için özel bir yeri vardır ve Halepçe’nin katledildiği
dedikodularını yayanların sizlerin ve devletin düşmanıdır” demiştir (akt. Steven,
2006). Saddam rejiminin Halepçe katliamıyla ilgili resmi görüşünü dile getiren
Valinin ifadeleri Baas rejiminin Kürtleri en basit anlamıyla vatan haini ilan ettiğinin
bir kanıtı olarak anlaşılabilir.
Bir diğer deyişle Enfal harekâtı Irak Kürdistan’ındaki İsyancı Kürtlerin
süpürülmesi ve bölgenin kimyasal silahlar kullanılarak Kürtlerden temizlenmesi için
girişilen operasyondur. Saddam rejiminin Kürt hareketine karşı giriştiği en büyük
askeri operasyondur. Saddam Hüseyin, KDP ve KYB’nin İran’la anlaşarak Kürt
partilerinin Kürdistan cephesi olarak birleşmesi ve Halepçe’nin İran ordusu destekli
Peşmergelerin kontrolüne geçmesiyle birlikte kimyasal taarruza başvurmuştur. İran
ve Irak arasında ateşkes imzalanması Saddam’ın Kürt hareketine karşı giriştiği
temizlik operasyonunu durdurmamıştır. Irak Kürdistan’ında Kürtlerin düştüğü bu zor
durumda ise Türkiye Irak Kürtlerine kucak açmış ve 500.000’ yakın Irak Kürdü
Saddam rejiminden kaçarak Türkiye’ye sığınmıştır (Dursun, 2006: 117).
Görgü tanıklarından aktarıldığına göre operasyon Saddam’ın hava kuvvetleri
aracılığıyla gerçekleştirilmiş ve yaklaşık yarım saat sürmüştür. Neredeyse 20 dakika
içinde Halepçe viraneye çevrilmiş ve kısa bir süre içerisinde sarımsak kokusuna
benzer bir gaz kokusu hissedilmiş, bu gazdan kurtulmak için kimileri ıslak havluları
yüzüne sarmış kimileri ise suyla yüzünü yıkamaya çalışmış (STEVEN, 2006). Bu
operasyonda üç çeşit kimyasal gazın kullanıldığı öne sürülmektedir. Bunlar Hardal
gazı ile aralarında Sârin, Tabun ve VX adlı sinir gazı maddelerinin bulunduğu
kimyasal maddelerdir (Yıldız, 2005: 71).Yine görgü tanıkları bu kimyasalların
52
etkisiyle bu kimyasal gazlara direk maruz kalan insanların gülmekten delirdiği ve
üstünü başını yırttıklarını ifade etmişlerdir (Steven, 2006). Bu harekâtın ardından
gerçekleşen toplu ölümler neticesinde harekâtın Kurbanları Irak Kürdistan’ında
birçok yerlerde toplu mezarlara gömülmüşlerdir. Enfal Harekâtı Irak Kürtlerinin
Baas rejimi altında yaşadıkları ve gördükleri en şiddetli operasyondur, bu harekât
Irak Kürtlerinin hafızasında derin izler bırakmıştır (Barzani, 2012).
Enfal Harekâtı boyunca Saddam’ın Irak Kürt Bölgesinde yaptığı katliamlar
Uluslararası toplumunda tepkisini çekmiştir. 8 Eylül 1988’de dönemin ABD Dışişleri
Bakanı George Schultz Saddam rejiminin Kürtlere karşı giriştiği Enfâl Harekâtının
ve Kimyasal silah kullanımının dünya tarafından kabul edilemeyeceğini, bu
harekâtın haksız ve nefret uyandırıcı olduğunu ifade etmiştir. Birleşmiş Milletler
üyesi on üç devlet ise Kimyasal silahların kullanımının araştırılması için girişimde
bulunmuştur (Yıldız, 2005: 70).
1.5.4.3. Körfez Savaşları Sırasında Bölgenin Durumu
1988 yılında Kürt partileri Kürdistan Ulusal Cephesi’ni kurup Saddam rejimine karşı
birleşmişlerdir. İran – Irak Savaşının sekiz yıl sürmesinin ardından ateşkes
imzalanması ve Irak Kürt Bölgesindeki ayaklanmaların kanlı biçimde bastırılması
dahi
Saddam
rejiminin
bölgedeki
saldırgan
politikalardan
vazgeçmesini
sağlayamamıştır (Yıldız, 2005: 77). İsrailli Modern Irak Uzmanı Ofra Benigo,
Körfez Krizlerinin ortaya çıkmasında 1979’dan 1990’a kadar geçen süreçte Saddam
Hüseyin’in iç politikada izlediği saldırgan üslubunun bölgeye yönelik dış
politikadaki megaloman yansımasının sonucu olduğunu ifade etmektedir (Salih,
1995: 2).Körfez Krizinin ortaya çıkmasında Saddam Hüseyin’in Ortadoğu’da izlediği
bu saldırgan politikaların etkisi vardır. Saddam Hüseyin Körfez Krizinde Suudi
Arabistan ve Kuveyt gibi ülkelerin petrol fiyatlarını düşürerek Irak’ı Ekonomik
darboğaza soktuklarını iddia etmiştir. Bağdat bu ülkelerin petrol politikaları
doğrultusunda zarara uğradığını iddia etmiştir. Saddam Hüseyin diğer Arap
ülkelerinin izlediği petrol politikalarında ABD’nin etkisi olduğunu iddia etmiş ve
Körfez Krizi sonucunda Kuveyt’i işgal etmiştir (Yavuz K. , 2003: 403). Saddam
Hüseyin’in Kuveyt’i işgal etmesinin ardından, ABD Körfez bölgesinde çıkarlarını
53
korumak ve güvenliği sağlamak için bölgeye 500.000 asker göndermiştir. Avrupa
ülkelerinden de bölgeye donanma gönderilmiş ve Irak’a Kuveyt’i boşaltması için
verilen süre 16 Ocak 1991’de bitince Müttefiklerin Askeri Harekâtı başlamış ve bir
ay içerisinde Irak Mağlup edilmiştir (Kevser, 2008: 12).
Bağdat’ın Körfez savaşı sırasında içine düştüğü güç durum Kuzeydeki Kürt
hareketine yönelik şiddetli askeri operasyonlar yapmasına engel olmadı. Bunun
sebebi
Batılı
güçlerin
ve
ABD’nin
Irak’ın
toprak
bütünlüğünü
bozmak
istememesiydi. Belki de Batı’nın Irak üzerine yürüttüğü politikalar da bağımsız bir
Kürt devleti ortaya çıkmamasının en temel sebeplerinden biri Irak’ın toprak
bütünlüğünün bozulmasını istememeleridir. Bundan ötürüdür ki Kuzey Irak’ta ortaya
çıkan Kürt isyanlarının bastırılmasında Saddam Hüseyin zorluk çekmemiştir
(Representative Press, 2012). Körfez Savaşı sırasında Cumhuriyet Muhafızları bir
yandan da Kuzey Irak’ta Kürtlere karşı operasyonlara devam etmiştir. 28 Mart
1991’de Kerkük günlerce bombalandıktan sonra Peşmergelerden Bağdat’ın
kontrolüne geçti. İzleyen birkaç gün içerisinde Duhok, Erbil Süleymaniye
şehirlerinde de Saddam kontrolü sağladı (Yıldız, 2005: 81). Saddam Hüseyin Körfez
savaşlarında Müttefiklere karşı aldığı yenilginin ardından Kürt bölgesinde
operasyonların yoğunlaştırdı. Turgut Özal Hükümeti Birleşmiş Milletler ile yapılan
görüşmeler sonucu 16 Nisan 1991’de Irak Kürtlerine sınır kapılarının açılmasına izin
verdi ve İran – Irak savaşında olduğu gibi yine yarım milyona yakın Kürt Türkiye’ye
sığındı (McDowall, 2004: 376).
Fakat Körfez savaşında aldığı yenilgiden sonra Kürtlere karşı yeniden
taarruza geçen Saddam Hüseyin’e karşı Uluslararası Toplumun baskısı gecikmedi.
Fransa ve İran’ın Irak’taki gelişmelere karşı Birleşmiş Milletlere başvurmasının
ardından, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 15 Nisan 1991’de şimdiki Kürt
Bölgesel Yönetiminin temellerini atan 688 sayılı Birleşmiş Milletler kararı
yayınlanarak Irak kınadı. Aynı zamanda yine ABD, İngiltere, Fransa ve Türkiye
ortaklığında Saddam Hüseyin’in Kuzey Irak’taki Kürtlere karşı olası saldırılarını
önlemek için bugünkü resmi adı “Birleşik Görev Gücü” kurulmuştur. Söz konusu
görev gücünün sorumluluğu bölgede Bağdat’ın Kürtlere karşı giriştiği süpürme
operasyonunu önlemek için bir çeşit askeri savunma hattı oluşturmaktır. “Huzur
54
Operasyonu – 2” diye bilinen bu kuvvet birliği o dönem kamuoyunda “Çekiç Güç”
olarak tabir edilmiştir (Oran, 1996: 258). Çekiç Gücün sorumluluklarından birisi de
Saddam rejiminden kaçan sığınmacıların acil ihtiyaçlarına cevap vermek ve
sığınmacıları mümkün olduğu takdirde yurtlarına geri dönmeye ikna etmekti.
688 sayılı karar kapsamında dönemin İngiliz Başbakanı John Major Kürt
bölgelerinde Güvenli bölge oluşturulması teklifini gündeme getirerek Türkiye ve İran
sınırlarında Birleşmiş Milletler gözetimi altında bulunan kapalı egemenlik alanlarını
gündeme getirmiştir (Attar, 2004: 208). Çünkü Kuzey Irak’tan kaçan Kürtler Türkiye
ve İran’a Sığınmacı olarak kaçmaya başlamışlardı. Sığınmacı Kürtlerin yurtlarına
geri dönmeleri için Kuzey Irak’ta güvenli bir bölge oluşturulması gerekiyordu.
Bunun için ise 688 sayılı karar dayanak gösterilerek 36. Paralelin Kuzeyi ve 32.
Paralelin Güneyinde kalan kısım “Huzur sağlama Operasyonları” çerçevesinde uçuş
yasağı olan bölge olarak ilan edilmiştir (Kurtuluş, 1999).
Bu gelişmeler doğrultusunda bölgede Kürt halkının güvenliğinin sağlanması
uluslararası toplumda olumlu karşılanmış, örneğin dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı
Dougles Heart “Hedefimiz Mültecilerin güvende olduklarını hissedecekleri zemini
yaratmaktır. Bizim Irak’ın toprak bütünlüğüne yönelik herhangi bir kastımız yok ve
biz Irak topraklarında sürekli olarak da kalmak istemiyoruz” diyerek oluşturulan
güvenli bölgenin Kürt yönetimine bırakılacağı sinyallerini vermiştir. Yine dönemin
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Javier Perez De Cuellar “Ahlak adına
mazlumları savunmak, bugün sınırların ve önceki hukuki belgelerin önüne
geçmiştir” diyerek uluslararası toplumun Kuzey Irak bölgesindeki Kürtleri Saddam
rejiminin baskı şiddetinden korumak için yeni içtihatlar yarattığını ifade etmiştir (akt.
Attar, 2004: 209).
Başta Güvenli bölge içerisinde yer alan Kerkük, 2 Eylül 1991’de uçuş yasağı
olan bölgenin 36. paralelden 34. paralele çekilmesiyle birlikte güvenli bölge dışında
kalmıştır. Aslında Kerkük gibi bölgenin en zengin petrol yataklarının bulunduğu bir
şehrin güvenli bölge dışında tutulması Ankara için stratejik bir adımdı çünkü böylece
otonomi kazanan Kürt bölgesi için ileride kendi petrol kaynakları sahip olması
sonucu girişebileceği bağımsızlık arayışının önüne geçilmiştir (Yılmaz, 2006: 138).
Nitekim Mesud Barzani Nisan ayında yaptığı bir konuşmada, Kuzey Irak Kürtlerinin
55
bağımsız bir devlet arayışında olmadıklarını Irak’ta bir federasyon sistemi
oluşturulup bu federasyon oluşumu içerisinde Kürtlere ait bir özerk bölge
istediklerini ifade etmiştir (Attar, 2004: 207). Bu bağlamda 1991’deki gelişmeler
doğrultusunda Kürtlerin uluslararası toplumunda desteğiyle hem özerk bölge
kurulması ve hem de Irak’ta pozitif ayrımcılığa tabi olmaları için büyük kazanımlar
elde ettiğini söylemek yerinde olacaktır.
56
İKİNCİ BÖLÜM
DIŞ POLİTİKA ve GÜVENLİK EKSENİNDE KUZEY IRAK
KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ – TÜRKİYE İLİŞKİLERİ
2.1. KUZEY IRAK SORUNU ve TÜRKİYE-KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ
ARASINDAKİ İLİŞKİLERE ETKİSİ
Türkiye’nin Kuzey Irak bölgesinde yaşanan gelişmelere yönelik politikasının
belirlenmesinde etkili olan bazı faktörler ve kırmızıçizgileri vardır. Bunların bazıları
geçmişten
bazıları
ise
günümüzde
yaşanan
tecrübelerden
kaynaklanan
hassasiyetlerden dolayı ortaya çıkmaktadır. Kerkük’ün Statüsü, Musul sorunu,
Irak’tan gelen Kürt sığınmacılar, Bölgedeki Kamplarda varlığını sürdüren PKK terör
örgütünün faaliyetleri ve sınır ihlalleri, Kuzey Irak’taki PKK Kampları ve
Türkiye’nin Kürt sorunu Kuzey Irak’la olan ilişkilerdeki belirleyici ve yönlendirici
faktörlerden bazılarıdır. Daha önceden Osmanlı toprakları içerisinde olan Irak’ın
yüzyıllarca Osmanlı egemenliğinde kaldıktan sonra Misak-Milli sınırları dışında
kalması ve en önemlisi hem beşeri özellikleri hem de coğrafyası itibariyle
Anadolu’nun doğal bir uzantısı halindeki Musul’un 16 Aralık 1925 yılında Milletler
Cemiyeti’nin verdiği karar sonucu Türkiye’den ayrı düşmesidir (İkbal, 2006: 78).
Türkiye – Irak sınırının Beşeri ve coğrafi niteliklerine göre değil de yapılan
anlaşmalar sonucu doğal olmayan bir şekilde çizilmesi, Kuzey Irak’ta bulunan Sünni
Kürtlerin ve Türkmenlerin Türkiye-Anadolu’su dışında kalmasına yol açmıştır.
Misak-ı
Milli
sınırları
içerisinde
kalan
Doğu
Anadolu’daki
Kürt
coğrafyasında Sevr anlaşmasında planlanan Kürdistan devleti ile ilgili yer alan
maddelerden ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana küçüklü büyüklü
çıkan Kürt İsyanlarından dolayı, Kuzey Irak’ta kurulması muhtemel bir Kürt devleti
Türkiye’nin hiçbir zaman çıkarlarıyla denk düşmemiştir. 1991’de Birleşmiş
Milletler’in 688 sayılı kararının ardından Kuzey Irak’ta oluşturulan Güvenli bölgede
Kürtlerin asli güç unsuru haline gelmesi, Irak toprak bütünlüğünün bozulacağına
yönelik en önemli işretlerden birisi olmuştur. Irak’ın Kuzeyindeki bu gelişmeler
Türkiye’nin bölgeye yönelik yarım asırdan uzun süren politikasında ezberlerini
57
bozmasına neden olmuştur. PKK terör örgütünün Kuzey Irak’a yerleşerek buradaki
kamplarından Türkiye’ye yönelik tacizlerde bulunması, Türkiye’nin bölgeye yönelik
askeri operasyonlarını arttırmasına yol açmıştır. Kuzey Irak’taki bu gelişmeler
Türkiye’nin bölgeyle ilgili güvenlik algılarını ve önlemlerini gözden geçirmesine
neden olmuştur (Altunışık, 1999: 196-198). Dolayısıyla Kürt Bölgesel Yönetimi ve
Türkiye arasındaki en büyük sorunlardan birisini Türkiye’nin Kürt Sorunu
eksenindeki PKK’nın Kuzey Irak’ta yuvalanarak yürüttüğü faaliyetler teşkil
etmektedir. Türkiye’nin bölgeye yönelik izlediği politikalar çerçevesinde, dış politika
ve güvenlik ekseninde Kuzey Irak’ta değişen koşullarda, kesin ve net
kırmızıçizgilerinden öne çıkanlar;
Bölgede kampları bulunan PKK terör örgütünün yok edilmesi için
terörle sınır ötesi mücadele operasyonlarına devam edilmesi ve
Kürt Bölgesel Yönetimiyle ilişkilerin normalleşmesi için KBY
sınırlarında yer alan PKK kamplarının kapatılmasına yönelik KBY
yönetiminde farkındalık yaratılmasıdır (İzzeti, 2005: 48-59).
2.1.1. Önemli Raporlarla Türkiye’nin Kürt Sorunu Hafızası
Türkiye’de hâlihazırda bulunan terörizmin temelini teşkil ettiği öne sürülen Kürt
Sorununun geçmişi Osmanlı İmparatorluğuna kadar uzanmaktadır. İmparatorluk
döneminde Kürtlerin çoğunlukla yaşadığı yerler, yani Kürt coğrafyasının, Kürdistan
olarak adlandırıldığı bilinmektedir (Van Bruinessen, 2000). Geçmişten günümüze
Kürt coğrafyası üzerinde kimi zaman isyanlar kimi zaman başkaldırıların olduğu
gözlemlenmektedir. Bu isyan ve başkaldırılar Osmanlı’nın merkezden yönetim
anlayışının bölgede yaşayan Kürt yöneticilerin özerklik veya bağımsızlık
taleplerinden ortaya çıkmıştır. Kürt coğrafyası üzerinde süregelen bu mesele ise Şark
Meselesi, Doğu Sorunu, Güneydoğu Sorunu, PKK Sorunu, Kürt sorunu, Beşeri ve
İktisadi yönden geri kalmışlıktan kaynaklanan sorunlar veya insan hakları sorunları
gibi nitelendirilmiştir. Günümüzde Kürt Sorunu olarak tabir edilen fakat terör boyutu
ele alınacak olursa aslında PKK Sorunu olarak nitelendirilmesi gereken bu meselenin
siyasi, iktisadi, etnik, sosyolojik ve psikolojik yönleri olan karmaşık bir mesele
olduğu açıkça ortadadır (Yayman, 2011: 11-20).
58
Türkiye’deki Kürt Sorununun, Türkiye’yi uluslararası düzeyde etkileyen bir
takım parametreler doğrultusunda belli başlı dönemlere göre değerlendirilmesi
gerekmektedir. Bunlar Milli Mücadeleden Sevr’e, Lozan’dan Cumhuriyet tarihinin
ilk dönemlerine, neredeyse yarım yüzyıl süren soğuk savaş dönemine ve özellikle
1980-1990’lı yıllardaki Kuzey Irak’taki gelişmelere göre ayrı ayrı dönemler olarak
incelenebilir. Çünkü her dönemde Kürt Sorununu içerden – dışardan etkileyen ve
tetikleyen faktörler değişmekte ve bu değişkenlik Türkiye’nin Kürt meselesinden
ileri gelen sorununu iç mesele olmanın yanında dış faktörlerden de etkilenen bir
durum olduğunu ortaya koymaktadır (Öztürk O. , 2010: 3-7).
Kürt sorunu genel itibariyle bakıldığında sosyolojik unsurlara dayalı toplum
temelli bir sorun olmaktan çok Kürtlerin asli istekleri itibariyle devletin karşı karşıya
kaldığı bir sorun olmuştur. Kürt Sorununun tarihsel arka planı çerçevesinde bu
soruna çözümler üretebilmek için çeşitli dönemlerde devlet erkânının görevlendirdiği
kimseler ve yetkililer tarafından birçok defa raporlar hazırlanmıştır. Gazi
Üniversitesi Öğretim Üyesi Hüseyin Yayman Kürt Sorununa ilişkin şimdiye kadar
hazırlanan raporları derleyerek analiz etmiştir8. Yayman’a hazırladığı bu derlemede
Türkiye’nin Kürt sorununa yaklaşımına yönelik hazırlanan raporlardan yola çıkarak
tek partili dönem ve çok partili dönem olarak ikiye ayırmış ve bu dönemleri
incelemiştir. Bu bölümde Yayman’ın derlemesinde bulunan raporlardan alıntılara yer
verilecektir.
2.1.1.1. İlk Dönem Raporları
Tek Parti Döneminde çıkan Kürt isyanları ve Kürt sorununun çözümüne
ilişkin hazırlanan raporlar incelenecek olursa bu dönemde hazırlanan raporların
birçoğunun Tunceli’de yaşanan Dersim olaylarını ele aldığı görülmektedir. Fakat
Kürt Sorunuyla ilgili Devletin rapor yazma geleneğinin Osmanlı İmparatorluğu
dönemine uzandığını da belirtmekte fayda vardır. Şeyh Sait İsyanından sonra Tek
Parti döneminde hazırlanan raporlar sırasıyla Abdülhalik Renda Bey (1925), İçişleri
Bakanı Cemil Uybadın (1925), bu raporlar doğrultusunda yine 1925 yılında
yayınlanan Şark Islahat Planı, Ali Cemal Bardakçı (1926), İbrahim Tali Öngören
8
YAYMAN, Hüseyi , Türkiye’ i Kürt “oru u Hafızası, İstanbul, 2011
59
(1930), Fevzi Çakmak (1931), Ömer Halis Bıyıktay (1931), Şükrü Kaya (1932),
Hüseyin Alpdoğan (1936), İsmet İnönü (1935), Abidin Özmen (1935), Celal Bayar
(1936), Cumhuriyet Halk Partisi (1940), Umum Müfettişi Avni Doğan (1943),
Burhan Ulutan (1947) tarafından hazırlanan diğer raporlar da ilk dönem raporları
arasındadır (Yayman, 2011: 7).
Bu dönemde Kürt meselesinin çözümüne ilişkin doğru adımların atılması için
bölgede incelemeler yapmak üzere Umum Müfettişleri görevlendirilmiştir. Umum
Müfettişleri olarak görevlendirilenlerin çoğunluğunun asker kökenli olduğu ve
bölgede merkeziyetçi ve sıkıyönetim, denetim tedbirleri aldıkları göze çarpmaktadır.
1927 ve 1947 yılları arasında yapılan uygulamada toplam 11 Umum müfettişi beş
ayrı bölgede kurulan Umum Müfettişliklerinde görev almışlardır. Bunlar birinci,
ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci Umum Müfettişliği olarak adlandırılmıştır.
İlki; Şeyh Sait İsyanından sonra 1927 yılında Diyarbakır merkezde kurulmuş
ve Elazığ, Urfa, Hakkâri, Bitlis, Siirt, Mardin, Van ve Diyarbakır illerini denetim
altına almıştır. İkincisi; 1934’de Trakya bölgesinde kurulmuş Edirne, Kırklareli,
Tekirdağ ve Çanakkale’yi kapsayan bir denetim bölgesini kapsamıştır. Burada
Umum Müfettişliği kurulmasındaki amaç bölgede yaşayan gayrimüslim nüfusun
seyreltilmesiyle ilgili çalışmalar yapılmasıdır. Üçüncü Umum Müfettişlik; Ağrı ve
Zilan İsyanlarından sonra 1935 yılında Erzurum’da kurulmuş ve Erzurum, Kars,
Gümüşhane, Çoruh, Erzincan, Trabzon ve Ağrı illerini kapsamıştır. Dördüncüsü;
Tunceli’de Dersim İsyanı öncesinde kurulmuş ve Tunceli merkez olmak üzere,
Bingöl, Elazığ, Erzincan illerini kapsamıştır. Beşinci ve son Umum Müfettişlik ise
1945yılında Adana’da kurulup Mersin, Hatay, Adana, Gaziantep ve Maraş illerini
kapsamıştır.Umum Müfettişlikleri olağanüstü yönetim, iskân düzenlemeleri, günlük
işlerde güvenlik tedbirlerden tarım ve hayvancılıkla ilgili ıslah ve düzenlemelere
kadar çok geniş bir görev ve yetkiye sahip olmuşlar ve görevlerini icra ederken
olaylara karşı güvenlik perspektifinden yaklaşmışlardır. Tek partili dönemin sona
ermesiyle Umum Müfettişlikleri de kaldırılmıştır (Yayman, 2011: 86-90).
60
Tek partili dönemde Türkiye’nin Kürt meselesine karşı yaklaşımını
belirlemesinde etkili olan bu raporlarda yer alan görüş ve ifadeler ise aşağıdaki
gibidir9:
“Doğu’daki asıl sorun, Kürtlerde milliyetçilik fikrinin gelişmesidir. Arz ettiğim
bu notlar içinde en çok önem verdiğim husus, Kürtlerde fikr-i milliyenin günden
güne çoğalması ve gelecekte tamamen milli bir isyanın ortaya çıkması
meselesidir.” Abdülhalik RENDA Raporu, 14.09.1925
“Şark’ta vasi salahiyet ve bütçeye malik idari bir Müfettiş-i Umumilik teşkili,
‘Vali-i Umumilik tesisi ile müstemleke tarzı-ı idaresinin’ uygulanması
lazımdır.” İçişleri Bakanı UYBADIN Raporu,1925
“Hükümeti senelerden beri işgal etmekte bulunan Dersim meselesi, eski
yönetimin kötü mirasından başka bir şey değildir.” Hamdi BEY Raporu, 1926
“Baskı sona erer ve şuurlu hareket edilirse Dersimliler, Cumhuriyet’in sadık ve
vefakâr dostları olacaktır.” Ali Cemal BARDAKÇI Raporu, 1926
“Dağ başlarında ve hâkim noktalardaki münferit evler ve köyler yakılmalı ve
ahalisi Batı’ya nakledilmeli veya dağlık olmayan yerlere yerleştirilmelidir.”
İbrahim Tali ÖNGÖREN Raporu, 1930
“Dersimli okşanmakla kazanılmaz. Silahlı kuvvetlerin müdahalesi Dersimliye
daha çok tesir yapar ve iyileştirmenin esasını oluşturur.” Fevzi ÇAKMAK
Raporu, 1931
“Dersim’de halkın yüzde doksanı zor şartlar altında didinerek geçimini temin
etmeye çalışmakta ve zararlı işlerden uzak durmaktadır. Seyit ve ağaların çok
zalimane olan tasallut ve tecavüzünden kurtarılabilse, boyun eğen ve çalışkan
bir halk kazanılmış olacaktır.” Korgeneral Ömer Halis BIYIKTAY Raporu,
1931
“Dersim’de hükümet ve teşkilatı, zabıtası, mahkemesi ile bir hayalden ibarettir.
Bu mekanizma hükmünü, ancak silahsız ve devlete sadık bir halk üzerinde tesis
edebilmektedir.” Şükrü KAYA Raporu, 1932
“Tunceli içerisinde bulunan Türk soyundan ve Türkçe konuşan, dağ Türkçesi
bilmeyen yersiz ve yurtsuz şunun bunun yanında marabalık eden insanları yeni
kurulan kaza merkezlerinde ve civarındaki araziye iskân ederek toplamak
istiyoruz.” Korgeneral Abdullah ALPDOĞAN, 1936
“İhmal ve kötü yönetim Doğu illerini bitirmiştir. Ehil olmayan devlet memurları
ve idareciler keyfi kararlar aldıkları için sorunlara çözüm üretememiştir.”
İsmet İNÖNÜ Raporu, 1935
9
Yapıla alı tılar Hüseyi
raporlarda topla ıştır.
Yay a ’ı
Türkiye’ i
Kürt “oru u Hafızası adlı eseri de derle e
61
“Kürtlük hakkında ne şekilde hareket edersek edelim idaresi başında
bulunduğum bölgenin, memleketin diğer tarafına hiçbir yönden benzeyişi
olmadığını, aynı kanunlarla idaresine devam etmenin bu bölgede arzu edilen
huzur ve sükûnu ve temsil işini halledemeyeceğini kabul etmek zarureti vardır.”
Abidin ÖZMEN, 1935
“Bugün Kürt oldukları için bir kısım vatandaşlar okutturulmuyorlar ve devlet
işlerine karıştırılmak istenmiyorlar. Henüz bu vatandaşları anavatana
bağlamak için nasıl bir sistem takip edileceği bölgede görevli memurlarca
bilinmiyor, bu sistemi takip edebilecek idari yapılanma, memurlarca açık
bilinmiyor. Bölgede yaşayan vatandaşları sisteme bağlamanın yollarını
bulmalıyız.” Celal BAYAR Raporu, 1936
“Irkları, milliyetleri ne olursa olsun bunlarla aramızda milli birliğin en esaslı
amili olan dil birliği yoktur. Dağ Türkü, yayla Türkü gibi tabirlerle hakikati
kendi gözlerimizden saklamak zarardan başka bir şey getirmeyeceği gibi,
bunların Türk olduğuna da mazileri ne olursa olsun bugün ne kendilerini ne de
başka bir kimseyi inandıramayız.” CHP Azınlıklar Raporu, 1940
“Doğu’da boş memuriyet kadrosu bırakılmamalı, tecrübeli ve muktedir
memurlar tercihan Doğu’ya gönderilmelidir.” Avni DOĞAN Raporu, 1943
“Hakikatleri açıkça görmek ve ifade etmek en önemli vazifemiz. Kendi
vatanımızda kendi kardeşlerimiz arasında adeta bir müstemleke devleti gibi
yaşamımızın, silahlı kuvetiyle halka hakim olmaya çalışmamızın sebepleri
üzerinde ısrarla durmak, bunları bertaraf etmeye çalışarak vazifeye başlamak
hedefimiz olmalıdır. Şiddet siyasetine artık son verilmesi kati bir zarurettir.”
Burhan ULUTAN Raporu, 1947
Görüldüğü üzere Tek partili dönemde Doğu’daki Kürt meselesi günümüzde olduğu
gibi Türkiye’nin önemli güvenlik sorunlarından birini teşkil etmektedir. İlk dönem
raporlarında yer alan ifadeler arasında kimileri soruna karşı sert önlemler alınmasını
savunurken kimilerinin bölge halkının kazanılmasına yönelik politikalar izlenmesi
gerektiği hakkında görüş ve ifadeler yer almıştır. Fakat genel olarak görülen o ki,
Tek partili dönemde Kürt sorunu görmezden gelinerek soruna çözüm üretmekten çok
toplumun sosyal yaşamına yönelik bir takım baskı politikaları izlenmesi tercih
edilmiştir (Yayman, 2011: 191).
62
2.1.1.2. İkinci Dönem Raporları
Türkiye’nin 1945 yılında Birleşmiş Milletler’e katılmasıyla birlikte ülkenin
demokratikleşmesi için çok partili hayata geçilmesi kararı alındı ve 1946 yılında çok
partili dönemin ilk seçimi yapıldı. İkinci Dünya Savaşının ardından ülkelerin baskıcı
ve diktatör rejimler yerine daha demokratik arayışlarına girmesiyle birlikte
Türkiye’de de demokrasi anlayışının gelişmesi gereği ortaya çıkmıştır. Fakat bu
dönemde yaşanan geçiş çok kolay olmamakla birlikte birtakım sıkıntıları da
beraberinde getirmiştir (Şahin, 2008). Kürt meselesi çok partili hayata geçişin
ardından sadece devlet eliyle değil sivil toplum ve siyasi örgütlenmeler tarafından da
analiz edilmeye başlanmıştır. Türkiye’de demokratikleşmenin gereği olarak siyasi
partiler, sivil toplum kuruluşları ve çeşitli kurum ve kuruluşlar da sorunun çözümüne
yönelik raporlar hazırlayarak konuyu incelemişlerdir.
Çok partili hayata geçişle birlikte İkinci Dönem Raporları Türkiye’de sağ ve
sol partiler tarafından hazırlanmıştır. Özellikle PKK’nın 1984 Şemdinli ve Eruh
baskınlarından sonra Türkiye’deki siyasi partilerin konuyla ilgili yoğun biçimde
çalışmalar yaptıkları göze çarpmaktadır (Yayman, 2011: 193-219). Bu dönemde sol
partilerin hazırladığı raporlar; DSP (1987), SHP (1990, 1992), CHP’ye (1996, 1999
yılında iki kere, 2000, 2001) aittir. Sağ partilerden ise ANAP (Kaya Toperi Raporu
1992, Adnan Kahveci Raporu 1992, ANAP Güneydoğu Raporu 1993, Kemal Yamak
Raporu 1993, Hikmet Özdemir Raporu1993), MHP (1991) ve Milli Görüş
geleneğinden Refah Partisi (1991, 1994, 1996), Saadet partisi (2009)
raporlar
hazırlamışlardır. AK Parti döneminde ise Kürt sorunuyla ilgili yeni bir döneme
girilerek 2009 yılında Demokratik Açılım süreci başlatılmıştır.
İkinci dönem raporlarında Türkiye’deki demokratikleşme hareketinin
etkileriyle farklı mercilerinde Kürt meselesiyle ilgili fikir beyan etmeye başlaması ve
soruna dair raporlar hazırlamasının ardından Kürt sorununa dair hem devlet
açısından hem de toplumsal manada oluşan bir ifade ve görüş zenginliğinden
bahsetmek gerekir. Özellikle konuya sivil toplum kuruluşlarının el atması Kürt
sorununa yönelik yapılan analizleri ve çözüm önerilerinin artmasına önemli katkıda
bulunmuştur. 1990’lardan günümüze Sivil Toplum tarafından hazırlanan ve
kamuoyuna açıklanan yaklaşık 34 rapor bulunmaktadır (Yayman, 2011: 457). Bu
63
dönemdeki raporlarda Kürt sorunuyla ilgili çözüm önerilerinde demokrasi vurgusu
ve sivil yaklaşımların giderek arttığı Demokratik ve Siyasal öneriler, Ekonomik ve
Toplumsal öneriler ile birlikte Güvenlik ve Asayiş tedbirlerine yönelik önerilerin
bulunduğu göze çarpmaktadır (Yayman, 2011: 466-470).
2.1.2. Türkiye’nin Kürt Sorununun Kürt Bölgesel Yönetimi İle İlişkilere
Yansıması
Ekim 1958’de General Kasım ve Molla Mustafa Barzani bir araya gelmişlerdir ve bu
görüşme Kürtler ve Bağdat yönetimi arasındaki ilişkileri yeni bir dönüm noktasına
getirmiştir. General Kasım’ın Barzani’yi sürgünden ülkesine geri çağırmasıyla
yeniden filizlenen Kürt hareketi çevre ülkelerdeki Kürtleri de etkilemeye başlamıştır.
Molla Mustafa General Kasım ile gerçekleştirdiği buluşmadan aldığı destek ve
cesaretle birlikte İran, Suriye ve Türkiye hükümetlerine seslenmiş ve Kürtlere ulusal
haklar tanınmasını istemiştir (Turgut, 2008: 379-386).1960 ve 1970’li yıllarda Irak’ta
Kürt hareketinin kazandığı ivme Türkiye tarafında tedirginlik yaratmıştır. Nitekim
Yaşar Kaya ve Musa Anter gibi Kürt yazarların Diyarbakır’da “İleri Yurt” adlı
dergiyi çıkarmaya başlamaları Türkiye’nin kaygılarını haklı çıkarmıştır (Öztürk O. ,
2010: 59-60).
27 Mayıs darbesinden sonra Türkiye’de Kürt sorunuyla ilgili gelişmelere
cevap olarak Kürtlere yönelik tamamen bir ret ve inkâr politikasının oluştuğu
görülmektedir. Dönemin Devlet Başkanı Cemal Gürsel Türkiye’nin doğu ve
güneydoğusuna yaptığı ziyaretlerde Kürt kavramının olmadığını ifade ederek bu
kavramı kullananları ve Kürt ulusal haklarını savunanları vatana ihanetle suçluyordu.
Millî birlik Komitesi döneminde izlenen ret ve inkâr politikalarının yanında
güneydoğu bölgesinde halk arasında ileri gelenlerden 485 kişinin gözaltına alınması
ve Sivas’taki bir kampta toplanması Türkiye tarihine geçen Kürtlere yönelik en
önemli dönüm noktalarından birisidir. Sivas Kampında toplanan bu kimselerden 55’i
ülkenin çeşitli yerlerine sürgün edilmiştir (Çiçek, 2007).
Irak’ta yaşanan Kürtlerle ilgili gelişmelerden sonra 18 Nisan 1961’de alınan
Bakanlar Kurulu toplantısına sunulan bir raporda Türkiye’de yaşayan Kürtlerin Irak
Kürtlerinden ayırılması için alınması gereken önlemlere ilişkin ifadeler yer almıştır.
64
Bu önlemler arasındaki en göze çarpanı “Türkiye’de kendini Kürt sananlarla, İran ve
Irak’taki Kürtlerin irtibatını kesme bakımından bölgeyi, kendini Kürt sananların
çoğunu dağıtmak üzere, sistemli bir şekilde bölecek olan iskân sahalarına ayırmak”
ifadesidir (Öztürk O. , 2010: 72). Türkiye’nin 1960’lı yıllarda Kürt sorununa bakışı
ve Irak’ta süregelen Kürt hareketinden algıladığı tehditten ötürü kendi iç meselesinde
aldığı önlemlere bu algının yansıması yukarıdaki ifade de net bir şekilde dile
getirilmektedir.
General Kasım döneminden sonra Irak’ın Kuzeyinde Kürtlerin giderek güç
kazanması ve yavaş yavaş bölgede otonom bir haline gelmesi Türkiye’yi iki açıdan
ilgilendirmektedir. Birincisi Kuzey Irak bölgesinde yaşayan Türkmenlerin durumu
ikincisi ise bölgede yaşanan gelişmelerden Türkiye Kürtlerinin etkilenmesi ve benzer
taleplerde bulunmalarına yol açacak gelişmelerin yaşanması hakkındaki duyulan
tedirginliktir.
1960-1970’li yıllarda Türkiye’deki Kürt meselesinin bir tehdit hale
gelmesinde iç faktörlerin yanında etkili dış faktörler de bulunmaktadır bunlardan en
önemlileri Soğuk Savaş sırasında Afrika ve Asya’da ortaya çıkan bağımsızlık
hareketleri ve bu hareketlerden başarıya ulaşanların Birleşmiş Milletler tarafından
bağımsızlıklarının tanınmasıdır. Aslında bir bakıma Irak’taki Kürt hareketi de bu
durumdan etkilenmiş ve giderek güç kazanmaya başlamıştır. Irak Kürtlerinin çevre
ülkelerde yaşayan Kürtlere yönelik çağrıda bulunması tekrarlanmış ve mesele
Türkiye Kürtlerini direk ilgilendirir hale gelmiştir (Kurubaş, 2004: 9-11). Türkiye’de
özellikle aşırı sol eğilimli olarak tabir edilen partiler (Türkiye İşçi Partisi vb.) Kürt
meselesini sahiplenmeye ve yüksek sesle tartışır hale gelmişlerdir.
Kürt meselesi, bölgeler arası gelişmişlik farkı, bölgenin Sosyal ve Ekonomik
geri kalmışlığından feodal ve pre-kapitalist sistemin bölgeyi içine sürüklediği
çıkmazlar çerçevesinde tartışılmıştır. TİP içerisinde yer alan ve Doğulular olarak
adlandırılan bir grup Türkiye’deki Kürt sorununa yönelik tartışmalarla gündeme
gelmişlerdir (Öztürk O. , 2010: 87-88). Aynı dönemde Irak’taki Barzani Hareketinin
Türkiye Kürtleri üzerindeki etkisinin çıktıları olarak değerlendirilebilecek nitelikteki
bu hareket, Türkiye’de Kürt kimliğinin tartışılmasına, Ankara’da ve Doğudaki
65
bölgelerde yapılan mitinglerle Kürtlere yönelik izlenen politikaların protesto
edilmesine yol açmıştır.
Yani Irak Kürtleri arasında ortaya çıkan Barzani ekolünün etkileri Türkiye’de
sol
partilerin
mitingleriyle
Türkiye
Kürtlerinin
durumunun
kamuoyuna
duyurulmasına, Türkiye halkının bölge insanını tanımasına ve etnisite, kimlik, kültür
gibi Kürtlerin farklılıklarını dile getirdikleri veçheleri toplum önünde tartışmalarına
yardımcı olmuştur (Öztürk O. , 2010: 89). Türkiye’nin Kürt Irak Kürt bölgesindeki
gelişmelere kayıtsız kalabilmek gibi bir lüksü hiçbir zaman olmamıştır. Bunun en
kuvvetli sebebi Milli Birlik Komitesi iktidarında Irak’ın Kuzeyinde Molla Mustafa
Barzani liderliğinde yürütülegelen Kürt hareketinin Türkiye’yi özellikle Hakkâri,
Van, Siirt Mardin, Diyarbakır gibi sınır şehirlerinde etkiliyor ve buralarda Barzani’ye
fiilen destek veriliyor olmasıdır (Çiçek, 2007).
Irak Kürt bölgesi ve Türkiye arasında iplerin gerilmesine neden olan bu ilişki
ilerde kurulacak olan Kürt Bölgesel Yönetimi ile Türkiye arasındaki ilişkilerde yine
başı çeken gerginlik sebebi olacaktır. PKK’nın bu konuyu istismar etmesi ve
1990’lardan sonra bölgedeki KYB ve KDP hegemonyasındaki özerk yönetimin
Türkiye’deki Kürt sorunu ve PKK terörü noktasındaki hassasiyetlerine yeterince
özen göstermemesi Türkiye ile Irak Kürt Bölgesel Yönetimi arasındaki en büyük
sorunlardan biri olarak görülmektedir.
2.2. TÜRKİYE VE IRAK KÜRT BÖLGESİ ARASINDAKİ ERKEN DÖNEM
TEMASLARI
Türkiye, Irak topraklarında yaşayan Kürtlerin sosyal ve toplumsal açıdan farkları ve
benzerlikleri bulunmaktadır. Örneğin dil, din ve Kürtler arasındaki önemli toplumsal
yapı birimlerinden olan aşiretler Kürtler arasındaki fark ve benzerliklerin
oluşmasında temel faktörlerdir. Irak’ın kuzeyinde yaşayan ve çoğunluğun dil ve din
unsuruna göre sınıflandırılabildiği bölgede Müslüman Sünni Kürtler, Sorani ve
Badini Kürt lehçesini konuşanlar birbirinden ayırt edilebilmektedir (Barzani, 2012).
Türkiye’de yaşayan Kürtlerin ise çoğunluğu Kurmanci dilinde konuşmakta olup
Sünni ve Alevi Kürtlerin çoğunluğu arz ettiği bilinmektedir. Bu benzerlikler ve
farklara rağmen bu bölgelerde yaşayan Kürtler arasında tarihten bu yana bir etkileşim
66
olduğu
ve
ortak
tarih,
kültür
ve
kader
birliği
yaratılmaya
çalışıldığı
gözlemlenmektedir.
Bu bağlamda Türkiye Kürtleri ve Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtlerin birbiriyle
olan etkileşimi Irak ve Türkiye arasında Kürtlerle ilgili bir meselenin ortaya
çıkmasına yol açmıştır (Selbes, 2012). Dolayısıyla geçmişten günümüze Türkiye’de
Milli Mücadele döneminden Cumhuriyetin kurulmasına ve hatta ileriki dönemlere
kadar geçen süreçte Türkiye’deki Kürt isyanları Irak’ın Kuzeyini etkilediği gibi
Kuzey Irak’ta ortaya çıkan kimi zaman aynı dönemlere rast gelen Kürt isyanları da
Türkiye’deki Kürt dinamiklerini etkilemiştir. Bunlardan birisi de Kuzey Irak’taki
Barzani hareketidir.
Bu tezde söz konusu başlıkta Türkiye ve Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi
ilişkilerinin Barzani hareketi odaklı incelenmesinin en temel sebebi Barzani ailesinin
Kürt siyasetinde derin bir izinin olmasından ileri gelmektedir. Kuzey Irak Kürt
Bölgesel Yönetiminin Kurulmasına giden yolda IKDP, KDP ve Barzani hareketi
içerisinden ayrılan fakat halen Barzani ailesiyle sıcak ilişkiler yürüterek bölgede
siyaset yapan bölgesel hükümetin iktidar ortağı Celal Talabani’nin başından beri
Molla Mustafa Barzani ekolünden geliyor olması Barzani ailesinin Kürt siyasi
tarihindeki yerinin en önemli göstergesidir.
2.2.1. Molla Mustafa Barzani ve Türkiye İlişkileri
Kuzey Irak’taki Kürt hareketini etkileyen liderlerden Molla Mustafa Barzani’nin
dönem dönem Türkiye ile diplomatik ilişkiler geliştirmek çabasında olduğu
gözlemlenmektedir. Fakat Türkiye’deki Kürt meselesinin siyasi istismarı söz konusu
olabileceğinden Molla Mustafa hayattayken siyasi iktidarlar Barzani liderliğindeki
Kürt hareketiyle arasında bir mesafe bulunmasına özen göstermiştir. Siyasi iktidarları
Barzani ile ilişkilerde izledikleri yola ilişkin bir takım örnekler mevcuttur bunlardan
birisi Milli Birlik Komitesinin Molla Mustafa ve önderliğinde gelişen Kürt
hareketine yönelik tutumudur. MBK o dönemde Irak’taki Kürt hareketinin Türkiye
etkilediğini söylemlerinde vurgulamış ve Türkiye’nin güneydoğusunda yer alan bazı
illerde Kuzey Irak’taki Kürt hareketine destek verildiğini ifade etmiştir. Bu
gelişmeler yola çıkarak dönemin MBK yetkilisinin Cumhuriyet gazetesine verdiği bir
67
demeçte “Türkiye’nin yalnız Türklerin vatanı olduğu, başka gayeler taşıyan birkaç
kişiye de benimsetilecektir” ifadelerini kullanarak, Molla Mustafa hareketini ima
etmiştir (Çiçek, 2007). Bir başka örnek ise, Haziran 1967’de kamuoyunda Elbistan
Olayları bilinen kentte özel bir gazete tarafından organize edilen gecede Doğan
Kılıç’ın yaptığı konuşmadan10sonra olaylar çıkmasının ardından tutuklanmasıdır.
Tutuklanmaya giden süreçte, Kılıç’ın daha önce bölücülük faaliyetlerinden dolayı
mahkûm edildiği ve Irak’a giderek Molla Mustafa Barzani ile röportaj yaptığı ve bu
röportajın Hürriyet gazetesinde yayınlandığı, Cumhuriyet Senatosu Üyesi Sadi
Koçaş’ın verdiği soru önergesine cevaben Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından
belirtilmiştir (Cumhuriyet Senatosu Tutanak Dergisi, 1967: 20).
Kılıç’ın tutuklanması sürecinde Barzani ile yaptığı röportajın iddianamede
yer alması Türkiye’nin Molla Mustafa yönelik tavrını gösteren emarelerden biridir.
Ancak bu konuyu değerlendirirken Kılıç’ın daha önceden bölücülük faaliyetlerinden
mahkûm edilmiş olması da manidardır. Çünkü 1968 yılında araştırmacı gazeteci
Hulusi Turgut da Molla Mustafa Barzani’yle görüşmüş ve bir röportaj
gerçekleştirmiş ve yayınlamıştır (Saray Gazetesi, 2011: 8-11). Selahattin
Üniversitesi, Tarih Bölümünde halen ders vermekte olan Kürt siyasi tarihi bilimcisi
Doç. Dr. Aziz Barzani Hulusi Turgut ve Molla Mustafa Barzani arasındaki
görüşmenin Kürt Siyasi Tarihi bakımından oldukça önemli olduğunu belirtmektedir.
Molla Mustafa’nın Hulusi Turgut aracılığıyla dönemin Başbakanı Süleyman Demirel
ve Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a ithafen gönderdiği mektuplardan yola çıkarak
Türkiye Cumhuriyeti ile diyaloğa geçmek bakımından bu görüşmenin Kürtler
açısından bir dönüm noktası olduğunu ifade etmektedir (Barzani, 2012). Mektupların
Cumhurbaşkanı ve Başbakana tevdi edilmesiyle birlikte Başbakan Süleyman
Demirel 12 Eylül 1968 tarihli Akşam gazetesine yaptığı açıklamasında; “Irak, bizim
dostumuz bir memlekettir. İçişlerine karışmayız. Irak’ı rencide etmeyiz. Bizim,
10
İsta ul’da yayı la a Ehli eyt Gazetesi i sahi i Doğa Kılıç’ı
Hazira
’de El ista ’da
Ehli eyt ge esi adı altı da düze le e ge ede yaptığı ko uş adır. Açık Ha a si e ası da
gerçekleştirile topla tıya Ale ileri teşkil ettiği halk topluluğu katıl ıştır. Doğa Kılıç uradaki
ko uş ası da Ale i ata daşlara eşit ua ele yapıl adığı ı, Ale ileri E e i, A asi e Os a lı
İ paratorluğu dö e i de de ri de ezildiği i e da a ı Türkiye Cu huriyeti dö e i de çözül esi
içi
esaretli ol ak gerektiği yö ü de eya atlar er iştir. Topla tı da ulu a
u huriyet
sa ısı ı Kılıç’ı ko uş ası a üdahale et esiyle topla tıdakiler aleyhte tezahüratlara aşla ış e
olaylar çık ıştır. Çıka ar ede e ka ga ir Ale i – “ü i çatış ası a dö üştürül eye uğraşıl ıştır.
68
devlet olarak, kimi muhatap alacağımız bellidir. Türkiye Cumhuriyeti, devlet olarak
tanıdığı memleketlerle münasebet kurar. Mektup geldiği zaman almayız da demeyiz”
demiştir (Barzani, 2011).
Ayrıca, Demirel 14 Eylül 1968 tarihinde gazetecilerin “Mektuba cevap
verilecek mi?” sorusuna ise Türkiye ile Irak’ın dostluğuna vurgu yaparak; “Türkiye
Cumhuriyeti devleti olarak, tanıdığı memleketlere münasebet kurar” diye
yanıtlamıştır.
Molla Mustafa’nın bu mektubuna istinaden dönemin Başbakanı Demirel’in
2008 yılında yaptığı yeniden değerlendirmede tarihin şartları değiştirdiğini
Barzani’nin o dönemde asi bir aşiret reisi olmasına rağmen günümüzde Irak ve
Ortadoğu’daki
gelişmeler
bağlamında
bölgenin
konjonktürünün
değiştiğini
vurgulamıştır. O dönem yazdığı mektupta, Molla Mustafa Barzani’nin Türklerle olan
ortak kültür ve tarihe vurgu yaparak Türkiye devletinden “Müslüman Kürt
Kardeşlerine” yardım etmeleri talebinde bulunmasına rağmen Irak’ın işgalinden
sonra ABD ile işbirliği yapmalarının Kürtlere federal devletin kapısını açtığını ifade
etmiş. Kuzey Irak’ta Kürtlerin çok önemli bir pozisyon yakaladıklarını sözlerine
eklemiştir (Barzani, 2011).
2.2.2. Süleyman Demirel ve Cevdet Sunay’a Mektuplar11
Bağdat hükümeti ve Kürtler arasında 29 Haziran 1966 tarihinde yapılan ateşkes
anlaşmasının Bağdat hükümeti tarafından tek taraflı olarak göz ardı edilmesi Kuzey
Irak’taki Kürt hareketini zor duruma düşürmüştür. Molla Mustafa’nın 1961’den beri
Bağdat’a karşı verdiği mücadele sırasında SSCB’den aldığı destek, Soğuk Savaş’ta
yumuşama dönemine girilmesiyle birlikte dengelerin değişmesine yol açmış ve
Molla oğlu Mesut Barzani aracılığıyla bu sefer ABD’den destek arayışlarına
girişmiştir. 1966’da Mesut Barzani’nin ABD’nin Tahran Büyükelçiliğindeki
görüşmeleri sonrası Amerikalıların Kürtlerin savaşının Irak’ın iç meselesi
olduğundan müdahale edemeyeceklerini açıklaması sonucunda Farklı arayışlara
girilmesi Molla Mustafa’nın Türkiye’den de destek istemesine yol açmıştır (Duru,
11
Molla Mustafa Barza i’ i Baş aka “üley a De irel
gö derdiği ektupları irer üshası Ekler kıs ı dadır.
e Cu hur aşka ı Ce det “u ay’a
69
2010: 95-97). Bu bağlamda Molla Mustafa, dönemin Türkiye Başbakanı Süleyman
Demirel ve Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a gönderdiği Mektuplarda Osmanlı
dönemindeki Türk-Kürt dostluğu, İslam dininin birleştiriciliği ve ortak kültür ve tarih
birliğine atıflarda bulunarak Türkiye’den maddi manevi yardım istemiştir.
2.3. TÜRKİYE-KUZEY
IRAK
KÜRT
BÖLGESEL
YÖNETİMİ
İLİŞKİLERİNDE DÖNÜM NOKTALARI
Türkiye ile Irak arasında Kürt meselesine dair ilişkiler; İran-Irak Savaşının yarattığı
güç boşluğunda Kuzey Irak Kürtlerinin faydalanması suretiyle Kürtlerin federal
bölge oluşumuna giden yol, PKK terör örgütünün Kuzey Irak’a yerleşme çabaları ve
Saddam Hüseyin’in Kuzey Irak’a gerçekleştirdiği ölümcül operasyonlar sırasında
Iraklı Kürt Mültecilerin Türkiye’ye akın etmeleri ekseninde incelenebilir.
2.3.1. PKK ve Kürt Sorunu Ekseninde Türkiye İlişkileri
Türkiye’nin uluslararası anlamda Kürt sorunuyla karşılaştığı en önemli dönemlerden
birisi İran – Irak Savaşı sürecinde gerçekleşmiştir. İran gerçekleşen İslam
devriminden sonra Irak Kürtleri İran sınırının bulunduğu bölgeleri rahatlıkla
kullanabilmekteydi. Bu durumdan rahatsız olan Bağdat, Kürt ayaklanmasının
bastırılması için İran’ın Kürtlere verdiği desteğin önlenmesi gerektiğine inandığı için
Irak İran’ın Irak Kürtleriyle olan ilişkilerini bozmak için 4 Haziran 1979’da İran’ın
Sumandaj bölgesindeki Kürt köylerini uçaklarla bombalamıştır (Öztürk O. , 2010:
112-114). 17 Eylül 1980’de Ortadoğu’da Irak’ın petrol ekonomisinin de
güçlenmesiyle savunma sanayiine yatırım yapması Irak’ın İran’a saldırmak için
şartların hazır olduğuna ikna olmasını sağlar ve Saddam Hüseyin İran’a savaş açar.
Fakat bu savaşla birlikte Irak’ın Kuzeydeki Kürt isyanı güç kazanmıştır. Bunun
sebebi İran Savaşında Saddam Hüseyin’in ordularını güneye doğru kaydırmak
zorunda olmasıdır. Ayrıca bu savaş neticesinde Iraklı Kürt gruplar ve İran arasında
bir ittifak oluşmuştur. Bu ittifakında sağladığı avantajla KDP ve İran askeri
birlikleri1983’te Hac Ümran bölgesi eline geçirmiştir (McDowall, 2004: 482). 1980
– 1988 arasında devam eden İran – Irak Savaşında İran’ı destekleyen Kürtleri
70
affetmeyen Saddam Kuzey’deki Kürt aşiretlerini cezalandırma operasyonuna
girişmiş ve burada Halepçe ve Enfal gibi kimyasal silahların kullanıldığı askeri
harekâtlar düzenlemiştir. Bu operasyonlardan kaçan Iraklı Kürtler ise Suriye ve
Türkiye’ye mülteci olarak iltica etmişler ve Türkiye’de Kürt sorunun yanında bir de
mülteci krizi patlak vermiştir (Kaştan, 2008: 316).
Kuzey Iraklı Kürtlerin bölgede elinin güçlenmesi en çok Türkiye’yi rahatsız
eden konulardan birisi olmuştur. Bağımsız bir Kürt devletinin ortaya çıkması ve
Irak’taki Kürt hareketinin Türkiye’deki Kürtleri etkilemesi gibi olasılıklar
Türkiye’nin bölgedeki Kürt politikasını yönlendiren parametreler olarak ortaya
çıkmaktadır (Öztürk O. , 2010: 115). 1980’lerden sonra Türkiye’deki Kürt
hareketinin boyut değiştirdiği göze çarpmaktadır. Türkiye’deki Kürt sorununun terör
olaylarına dönüşmesi PKK’nın ortaya çıkmasıyla gerçekleşmiştir. 27 Kasım 1978’de
Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Fis köyünde Türkiye’deki sol örgütler arasındaki
Kürt grupların içerisinde giderek yükselen ve Abdullah Öcalan’ın önderliğini yaptığı
“Apocular Grubu” Türkçe ismi Kürdistan İşçi Partisi olan PKK’yı kurma kararı
almışlardır (Öztürk O. , 2010: 95-96).
Yaşanan gelişmelerin ardından Kuzey Irak’ta Kürt otoritesinin giderek güç
kazanması Türkiye topraklarında faaliyet gösteren PKK’nın Kuzey Irak’a yerleşme
çabalarına yol açmıştır. Hatta 1983 yılında PKK ve KDP arasında yapılan ve
Dayanışma İlkeleri olarak bilinen Protokol ve yine KYB lideri Celal Talabani ile
yapılan anlaşma, Türkiye’nin Kuzey Irak Kürtleri ve PKK arasındaki bağ
konusundaki endişelerini de haklı çıkarmaktadır (Kaştan, 2008: 316). İleriki
dönemlerde Kuzey Irak Kürt Bölgesiyle Türkiye arasındaki ilişkilerde karşılaşılan en
büyük çıkmazın PKK sorunu olmasının temellerinde bu sorun yatmaktadır.
2.4. TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN KUZEY IRAK OPERASYONLARI
KDP ve PKK arasında dayanışma ilkelerinin imzalanması ve PKK’nın Kuzey Irak’a
yerleşme çabalarının ardından Türkiye bölgedeki gelişmeler doğrultusunda Türk
Silahlı Kuvvetleri Irak’ın kuzeyinde PKK terör örgütünün yerleşmesini önlemek
amacıyla 1990’lı yıllardan başlayarak bir dizi hava ve kara operasyonları
71
düzenlemiştir. Bunlar; Kuzey Irak Harekâtı (1992), Çelik-1 Harekâtı (1994), Çekiç
Harekâtı (1997), Şafak Harekâtı (1997) olarak sıralanabilir (Öztürk S. , 2007).
5 Ekim – 15 Ekim 1992’de gerçekleştirilen Kuzey Irak Harekâtında
2783 PKK’lı etkisiz hale getirildi. TSK ise bu operasyon sonucunda
içlerinde subay, astsubay, erbaş ve erler olmak üzere 28 şehit ve 125
yaralı vermiştir.
20 Mart – 2 Mayıs 1994 tarihleri arasında düzenlenen Çelik-1
Harekâtında toplam 568 PKK’lı etkisiz hale getirilirken bu operasyon
TSK’nın 64 şehit ve 185 yaralı vermesiyle sonuçlanmıştır.
12 Mayıs – 7 Temmuz 1997 tarihlerinde yapılan Çekiç Harekâtın
toplam 3145 PKK’lı etkisiz hale getirilirken TSK 114 şehit vermiş ve
338 TSK mensubu yaralanmıştır.
25 Eylül – 15 Ekim 1997 tarihlerinde gerçekleştirilen Şafak
Harekâtında ise 902 PKK’lı terörist etkisiz hale getirildi. Bu
operasyonda 31 TSK mensubu şehit verilirken 91 TSK mensubu da
yaralandı (Hürriyet, 2008).
2.4.1. TSK’nın Askeri Operasyonlarının Bölgeye ve Sivil Yaşama Etkisi
1980 darbesinin ardından Abdullah Öcalan ve arkadaşlarının Suriye ve Lübnan’a
kaçmasıyla birlikte PKK Türkiye’de yürüttüğü faaliyetleri açısından kısa bir süre
bocalama içerisine girmiştir. Buna rağmen PKK kurulmasından itibaren geçen 6 yıl
boyunca Türkiye Cumhuriyeti terör örgütüne karşı askeri operasyonlarda
başarısızlığa uğramıştır (Radu, 2001: 7). 1984 yılına gelindiğinde Türk Silahlı
Kuvvetleri PKK’ya karşı etkili askeri operasyonlara başladığı görülmektedir. Askeri
darbenin henüz ardından, operasyonların başlaması ve darbeye bağlı hissedilen
askeri vesayetinde etkileriyle Türkiye’de yaşayan Kürtlerin PKK’ya yönelik
başlatılan askeri operasyonlardan, gerek etnik kimlikleri gerekse yaşam alanlarında
başlatılmasından dolayı etkilenmişlerdir (Cornell, 2001: 39). Bu dönemde özellikle
PKK’nın bölgede yaşayan Kürtleri şiddete başvurarak ya da kandırarak kendi
saflarına çekme çabaları göze çarpmakta ve PKK’nın bu çabaları sonucunda, Türkiye
Kürtlerinin PKK ve Devlet arasında kaldıkları gözlemlenmektedir. TSK tarafından
72
yürütülmekte olan askeri harekâtların hem yurtiçi hem de yurtdışında PKK’nın
kamplarını hedef aldığı bilinmektedir. Ayrıca bu harekâtların neticesinde Kürtlerin
yaşadığı yerleşim yerleri boşaltılmıştır. Özellikle Hava harekâtlarında sivillerin zarar
görmemesi için Kürt köyleri başka bölgelere taşınmış ya da vatandaşların göç etmesi
için yeni yerler belirlenmiştir. Kürt Köylerinin boşaltılması iki anlamda PKK’yı
olumsuz etkilemiştir, bunlardan birincisi terör örgütünün gıda ve giyim gibi hayati
ihtiyaçlar açısından ikmal alanları daralmış ikincisi de terör örgütünün köylüleri ya
da buralarda yaşayan gençleri zorlayarak örgüt için terörist temini zorlaşmıştır
(Radu, 2001: 7-8).
PKK’ya
yönelik
TSK’nın
operasyonları
sadece
yurtiçiyle
sınırlı
kalmamaktadır. Irak’ın Kuzey bölgelerinde yer alan terör örgütü PKK’nın
kamplarına birçok Askeri Hava ve Kara harekâtları düzenlenmiştir (DAWN NEWS,
2011). 1990’lı yıllardan bu yana Türk Hava Kuvvetlerine bağlı savaş uçakları Kuzey
Irak’ta yer alan Hakurk, Avaşin –Basyan, Zap ve Metina bölgelerine çoğu
operasyonları gerçekleştirmiştir. TSK tarafından yapılan açıklamaların çoğunda bu
hava harekâtlarının sivil halka zarar vermemesi için gerekli hassasiyetler gösterilerek
yapıldığına yönelik açıklamalar yapılmaktadır (France 24 News, 2011). Türkiye’nin
Kuzey Irak’ta PKK yapılanmasına karşı giriştiği sınır ötesi operasyonlara NATO
tarafından haklı bulunmakla birlikte son dönemde gelişen teknolojiyle birlikte yeni
Türkiye’nin de kullanmaya başladığı İnsansız Hava araçları aracılığıyla gerekli
istihbarat desteği de sağlanmaktadır. Başbakan Erdoğan 2011 yılında verdiği bir
röportaj sırasında yaptığı bir açıklamada NATO’nun sınır ötesi operasyonlara verdiği
desteğe vurgu yaparak ordunun PKK’ya karşı Askeri Harekâtlarının kararlılıkla
sürdürüleceğini belirtmiştir (BBC News, 2011).
TSK’nın bölgede ve Kuzey Irak’ta yürüttüğü operasyonlarda özen
gösterdiğini açıklamasına rağmen bu tür operasyonların sivil yaşamı tehdit ettiğine
ve sivillere zarar verdiğine dair bir takım iddialar da bulunmaktadır. İnsan Hakları
İzleme Örgütü, İran ve Türkiye tarafından Irak’ın Kuzeyine yapılan sınır ötesi askeri
operasyonların sivillere zarar verdiğine yönelik raporlar yayınlamaktadır. Bu
raporlarda sınır ötesi operasyonlar sırasında PKK’lı teröristler etkisiz hale getirilirken
sivillerinde öldürüldüğüne dikkati çekerken birçok sivilinde bu operasyonlardan
73
ötürü bölgeden uzaklaştırıldıklarını ve yerlerinden edildiklerini ifade etmektedir
(Human Rights Watch, 2011).
2.5. ÇEKİÇ
GÜÇ
GÖLGESİNDE
TÜRKİYE
ve
KUZEY
IRAK
POLİTİKALARI
Türkçe ‘de bilinen ismiyle “Çekiç Güç”, 1991 yılı Nisan ayında Kuzey Irak
Kürtlerine güvence sağlamak ve Saddam Hüseyin’in olası saldırılarından bölgeyi
korumak amacıyla “Huzur Operasyonları” bünyesinde oluşturulan uygulama birliği
Birleşik Görev Gücü12’ne verilen hava Kuvvetinin adıdır. Çekiç Güç içerisinde
Amerikan, İngiliz, Fransız ve Türk ordusundan 1862 kişilik personel yer aldığı gibi,
İncirlik, Pirinçlik gibi üslerde konuşlanmış 77 uçak, helikopter, destek ve tanker
uçakları bulunmaktadır. Baskın Oran’ın 18 Temmuz 1991 tarihli Milliyet Gazetesi
haberinden aktardığına göre Çekiç Güç’te görev alan personelin dağılımı; 1416
Amerikan, 183 İngiliz, 139 Fransız ve 74 Türk askerinden oluşmaktadır (Oran, 1996:
258).
Birleşmiş Milletler’in 5 Nisan 1991 tarihinde alınan 688 sayılı kararıyla
Irak’ta Kürtlerin baskı altında yaşamaları kınanmıştır. 16 Nisan 1991’de ABD
Başkanı Bush Birleşmiş Milletler’in 688 Sayılı kararından yola çıkarak Huzur
Operasyonlarının kapsamını genişletmiştir. Bu kararla birlikte Kuzey Irak bölgesinde
yaşayan Kürtler ve diğer Mültecilerin üzerinde baskının kaldırılması ve güvenceye
alınmaları için üye devletlerden yardım istenmiştir. Bu kapsamda, Birleşmiş
Milletler’in 688 sayılı kararına da dayanarak, İncirlik Hava üssünde Koalisyon
birliklerinin kontrolü altında Hava Kuvveti oluşturulması için adımlar atılmıştır.
Böylece 36. Paralelin kuzeyindeki uçuşa yasak bölgede güvenlik önlemleri alınmış
olacaktır. Çekiç güç kuvveti “Alfa” ve “Bravo” olarak ikiye ayrılmıştır. Alfa timi
için Türkiye’nin güneydoğusunda yer alan Silopi’de Amerikalı Tuğgeneral Richard
Potter komutanlığında bir karargâh kurulurken Bravo timi Amerikan 24. Yurtdışı
Deniz Görevi gücünde Tümgeneral Jar Garner komutanlığında kurulmuştur (Global
Security, 2011).
12
Joi t Task For e daha so ra Co i ed Task For e olarak değiştiril iştir ,
http://www.globalsecurity.org/military/ops/provide_comfort.htm
k z
74
Temmuz’un
ortasında
Operasyonel
süreç
bittiğinde
Türkiye’nin
güneydoğusunda Iraklıları kontrol altında tutmak için Çekiç Güç’e ait bakiye
kuvvetler karargâhı bırakılmıştır. Böylece Irak’ta yer alan silahlı kuvvetler ve sivil
işbirlikçiler arasında Türkiye sayesinde bir koordinasyon sağlanması için bir temas
noktası kalmıştır (Global Security, 2011). Huzur Sağlama Operasyonlarının
başlamasında önemli bir faktör olan yarım milyon Kuzey Iraklı sığınmacının durumu
dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın Türkiye’yi Çekiç Güç’e katılmaya iten önemli
unsurlardan birisidir. Sığınmacıların Türk-Irak sınırına yığılmasından ötürü
kaynaklanan insanlık dramına Huzur Operasyonları sonucunda bir son verilmiştir.
Kuzey Irak’ta gerçekleştirilen ve Huzur Sağlama (I ve II) operasyonları boyunca,
Çekiç Güç’e ev sahipliği yapması açısından Türkiye’nin, sığınmacılara acil yardım
sağlanması ve onların yurtlarına dönmek üzere ikna edilmesi için katkıları şüphesiz
göz ardı edilemez. Nitekim Harekâtın Temmuz 1991’de sona ermesiyle amacına
ulaşması Kürtlerin yurtlarına dönmelerini sağlamıştır (Oran, 1996: 259).
2.6. 2003 IRAK’IN İŞGALİNDEN GÜNÜMÜZE KADAR OLAN DÖNEM
ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal ederek Saddam Hüseyin rejimine son vermesi
durumuna en büyük destek Kuzey Irak bölgesinde yaşayan Kürtlerden gelmiştir.
Kürtler ABD’nin Irak İşgalini hem memnuniyetle karşılamış hem de ABD ile siyasi
ve askeri düzeyde işbirliği yapmışlardır. ABD bu işbirliği karşılığında 2011’de
planlanan ABD’den askerlerin çekilmesine kadar geçen süre ve daha sonrasındaki
dönem için yaptığı planlarında Irak Kürtlerini kendi kaderine terk etmeyi hiç
düşünmemiştir. Mart – Nisan 2003’te arasında Saddam’ın devrilmesine kadar süren
Irak’ın Özgürleştirilmesi Operasyonu boyunca Kürtlerin yaşadığı Irak’ın Kuzey
bölgesinde hiçbir askeri operasyon yapılmamıştır (Katzman, 2010: 2).ABD Irak
operasyonunu gerçekleştirmeden önce Kuzey Irak’taki Kürtlerle bir takım pazarlıklar
yapmış ve Kürtlere federal yapı sağlanacağına dair sözler verilmiştir.
ABD’nin Kürtlerle olan söz konusu işbirliğinde Kürtlerin federatif yapının
sağlanmasına yönelik açık ve net taleplerinin Saddam devrilmesi için ABD
tarafından mubah olarak değerlendirilmesi sonucu kabul edilmesi etkili olmuştur.
75
Nitekim Irak’ın işgalinden önce ABD’li yetkililer ve Kürtler13 arasındaki yapılan
görüşmeler de Kürt tarafı “Bir diktatörün başka bir diktatörle değişimine ilgi
duymuyoruz” diyerek kendilerini ifade etmişlerdir. KDP’li yetkililer ise bu
görüşmeler doğrultusunda Irak’ta federal bir yapının taslağını oluşturmuşlardır
(Zanger, 2002). Kuzey Irak Bölgesinde yaşayan diğer büyük bir unsur olan
Türkmenler ise 2003 sonrasındaki yapı kurulurken ABD ile Kürtler arasındaki
flörtleşme esnasında süreçten dışlanmışlardır.
Londra toplantısı sonucunda çıkan 23 başlıklı karar da federalizm ve Kürt
sorunlarının çözümüne ilişkin ifadeler yer alırken burada yaşayan Türkmen nüfusu es
geçilmiş ve Kuzey Irak’taki asli halk unsuru olmak yerine kararlar da yer alan
muğlak Türkmen ifadeleri sonucunda azınlık statüsüne düşmüşlerdir. Toplantı
sonucunda kurulması ön görülen ve Saddam sonrası iki yıllık geçiş döneminde
kurulacak yönetim sisteminin ortaya konmasına yardımcı olacak 65 kişilik “İzleme
ve Eşgüdüm Komitesine” 2 ITC temsilcisi ve 1 Türkmen İslami Hareketi
temsilcisinin çağrılması bunun açık bir ispatıdır (Dursun, 2006: 143).
ABD’nin Irak İşgali bölgede en çok Irak Kürtlerinin işine yaramıştır. İşgalle
birlikte Kürtler neredeyse bir asırlık Kürdistan projesinin ilk somut adımları olan,
petrol, federalizm, Kürt kimliğinin anayasal düzeyde tanımlanan asli bir halk unsuru
olması gibi kazanımları ABD işbirliği sonucunda kalıcı olarak elde etmiş gibi
görünmektedir. Bu kazanımların elde edilmesinde KDP ve KYB’nin Kuzey Irak
Kürtlerinin çıkarları için ortak hareket etmesi sonucu Bağdat’a karşı ABD ile
stratejik işbirliği kurmasının büyük bir önemi vardır (ORSAM, 2011: 14). Aslında
ABD işgali sayesinde Kürt hareketinin içindeki kutuplaşmaların yerini Kürt partileri
arasında ortak çalışmaya bıraktığı görülmektedir. 1996-1998 yılları arasında KDP ile
KYB arasındaki silahlı çatışmalarda neredeyse 15.000 Kürt yaşamını yitirmiştir.
Özellikle 2000 yılı sonrasındaki Amerikan işgalini de kapsayan dönem
değerlendirilmeden önce, 1990’lı yıllarda Erbil, Duhok, Süleymaniye gibi kentlerde
Peşmergeler ve KYB Milisleri arasında çıkan çatışmalarda Kürtlerin birbirini
öldürdükleri göz önünde bulundurulmalıdır. Daha önceden meydana gelen ve Kürtler
arasında yoğun çatışmalara varan bu kutuplaşmaların, yerini iki parti arasında
13
Buradaki Kürtlerde kasıt edile kesi
KDP e KYB’li yetkililerdir. (DURSUN, 2006, s. 142)
76
işbirliğine ve barışa bırakmasının Kürtler için ne kadar önemli tarihi bir an olduğu
işte o zaman anlaşılabilir (Barzani, 2012). ABD işgali sonrasında aralarında
işbirliğini pekiştiren KYB ve KDP, (daha önceden başarısız oldukları) ortak bir
parlamento oluşturulması konusunda hem fikir olmuş ve ortak parlamento
kurulacağını ilan etmişlerdir. Bu sayede ABD’nin El Kaide’yle birlikte çalıştığını
ilan ettiği Kuzey Irak bölgesinde etkin bir aşırı İslam hareketi olan Ensar El-İslam
hareketine KDP ve KYB ortaklığında mücadele edilerek bitirilmesi için girişimlere
başlanmıştır (Zanger, 2002).
2003’te Irak’ın İşgalinden sonra Kuzey Irak’taki Kürtler Saddam rejiminin
yıkılmasında oynadıkları önemli rolünde katkıları ve bu katkılardan dolayı elde
ettikleri kazanımları sayesinde bölgedeki etkinliklerini arttırmış ve özgüven
kazanmışlardır. Bölgedeki faaliyetlerinin artması ve özgüvenli hareket etmelerinin en
önemli göstergesi 2003 yılında Çuval Krizi olarak kayıtlara geçen ABD Askerleri ve
onlara eşlik eden Peşmergelerin Türk Askerilerinin başlarına çuval geçirip gözaltına
alma cüretinin gösterilmesidir (ORSAM, 2011: 14). ABD’nin bölge politikasında
Türkiye’nin sahip olduğu kırmızıçizgilerine karşı pervasızca davranmasına ve
Peşmergelerin Irak’ın Kuzeyinde özgüvenli ve rahat bir şekilde hareket kabiliyetine
sahip olmalarına yol açan faktörlerden en belirgini Türkiye’nin 2003’te ABD’nin
Irak işgali sırasında Türkiye topraklarını kullanmasına izin verecek olan Tezkere’nin
mecliste reddedilmesidir.
Bu gelişmelerin ardından Irak’a Kuveyt üzerinden operasyon yapma kararı
alan ABD’nin işgal planı başarıyla gerçekleşmiş ve işgalde ABD’nin ortağı olarak
desteklerini esirgemeyen KDP ve KYB Kuzey Irak’ta Kerkük ve Musul’u işgal
sonrası oluşturulacak federatif yapının bünyesine dâhil etmek için 9 Nisan 2003’ten
itibaren Peşmerge kuvvetleriyle işgal etmiştir. Bununla birlikte ABD‘li General Jay
Garner’ın Kerkük’ün bir Kürt şehri olduğuna dair açıklamalar yapması Türk-ABD
ilişkilerinde gerginliğe yol açmıştır (Dursun, 2006: 145-146).
İşgal sonrasında Saddam’ın düşmesiyle Irak’la ilgili yeni gündem maddesi
yeniden yapılandırılacak Irak’taki federatif yapının hangi temeller üzerine kurulacağı
olmuştur. KDP ve KYB’nin önderlik ettiği Kürtlerin ilk etapta 2-3 birimli federatif
bir yapı peşinde olması Batı’nın önde gelen Kürdologlarından Brendan O’leary ve
77
John McGarry’nin de yönlendirmesiyle Kuzey Irak’ta Kürtler için bir federal bölge
oluşturulması fikri kabul görmeye başlamıştır. Böylece başta ulusal etmenler üzerine
kurulması düşünülen federal yapı daha sonradan Kürtleri tek çatı altında toplayacak
bir federatif yapı anlayışına dönüştürülmüştür. Söz konusu tek çatılı yapının uzun
vadede Kürtler için daha faydalı olacağına karar verilmiştir (Kalaycı, 2004: 37-41).
Federatif yapının nasıl olacağına karar verildikten sonra Irak’ta 2005 yılında
kalıcı anayasanın oluşturulması için Kurucu Meclisin seçilebilmesi adına ilk
demokratik seçimler gerçekleştirilmiş. Irak’ta yaşayan Sünnilerin ve Türkmenlerin
boykot ettiği bu seçimlere katılım %58’lerde kalmasına rağmen Irak’ın geleceğini
tayin edecek meclis kurulmaktan alıkonulamamıştır. Mecliste Kürtler, Şiilerin
çoğunluğu arz etmesi göze çarpmaktadır. Diğer bir deyişle Irak’ın yeniden
yapılandırılma süreci neredeyse yarıdan biraz fazla katılımla Kürtler ve Şiilerden
oluşan ve arka planda ABD’nin etkilerinin gözlemlendiği bir kurucu meclise
bırakılmıştır (Dursun, 2006: 158).
Kürt Parlamentosunun da yeniden oluşturulduğu bu süreçte Irak seçimlerine
birlikte giren KDP ve KYB ittifakı Ocak 2006’da Kürt Bölgesel Hükümetinin 27
sandalyeden oluşan kabinesinin kurulmasında anlaşmaya varmışlardır ve 8 Mayıs
2006’da Kürt Bölgesel yönetiminin ilk hükümeti kurulmuştur. Kürt Bölgesel
Yönetiminde
yapılan
ilk
seçimlerden
itibaren
demokratik
seçimler
gerçekleştirilmekte ve bu seçimlerde KDP ve KYB üstünlüğünü korumaktadır
(Barzani, 2012). Görünürde demokratik olsa da Erbil sokaklarında ve Mahallelerinde
her 50-100 metrede bir bulunan KDP bürolarında kaleşnikoflarla bekleyen
Peşmergeler bölgenin demokrasiyle olan sınavında ne kadar başarılı olduğuyla ilgili
soru işaretlerini akıllara getirmektedir. Ancak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin içinde
barındırdığı etnik unsurların çeşitliliği, bölgede yaşayan unsurların geçmişten
günümüze otoriter rejimlerle yönetildiği göz önünde bulundurulursa KBY’deki
siyasal yapının güvenlik-özgürlük dengesinde daha çok güvenlik unsurunu dikkate
aldığını göz önünde bulundurarak söz konusu durumu da yadırgamamak
gerekmektedir.
2005’ten sonra KBY’nin Türkiye ile ilişkileri mercek altına alındığında ikili
arasındaki en büyük sorunu şüphesiz PKK’nın teşkil ettiği göze çarpmaktadır.
78
2003’ten sonra PKK’nın eylemlerini yeniden hız kazandırması ve bu eylemlere
Kuzey Irak Bölgesinde bulunan kamplardan gerçekleştirmesi Türkiye – KBY
arasında gerilimlere yol açmıştır. Aynı zamanda Kerkük’ün statüsüyle ilgili sorunlar
Türkiye – KBY arasındaki ilişkilerin zaman zaman sekteye uğratmıştır. 2004 ve
2008 yıllarında PKK eylemlerinin giderek artması ve Kuzey Irak’a yönelik TSK
operasyonlarından dolayı gerilen ilişkiler Kürt liderlerden Celal Talabani ve Mesut
Barzani’nin Türkiye ziyaretleriyle yerini geçici normalleşme süreçlerine bırakmıştır.
Bölgeye giden ilk Türk Başbakanı olması nedeniyle Başbakan Erdoğan’ın
Erbil ziyareti Uluslararası kamuoyuna Türkiye’nin bölgede istikrar ve güven isteyen
tavrını göstermesini sağlamıştır (ORSAM, 2011: 16). Ancak KBY’nin PKK’ya
yönelik daha somut adımlarla mücadele etmesine yönelik Türkiye’nin tavrını bilen
Barzani ve Talabani bölgede 1990’lı yıllarda yaşanan Kürtler arasındaki çatışmanın
aynısının yaşanmasından korkmaktadır. Bu yüzden de Barzani 2010’daki bir
açıklamasında “Kürt’ü Kürt’e karşı savaştırmam” diyerek PKK’ya yönelik silahlı
mücadeleden farklı bir yöntem izlenmesini arzuladığını vurgulamıştır (Barzani,
2012)
2.6.1. “1 Mart Tezkeresi”nin Önemi ve İkili İlişkilere Etkisi
2003 yılı Mart ayında ABD’nin Irak’ı işgale hazırlandığı sırada yanında stratejik bir
müttefik ararken TBMM’de, Türkiye – ABD mutabakatının da yer aldığı 1 Mart
tezkeresinin reddedilmesi Türk – Amerikan ilişkilerinin kötü bir döneme girmesine
yol açmıştır. ABD’nin Irak işgali öncesi aradığı stratejik müttefikliği Türkiye’den
bulamaması en çok Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtlerin işine yaramıştır. 1 Mart
tezkeresi birçok açıdan Türk – Amerikan ilişkilerinde dönüm noktası olarak tarihe
geçmiştir. Tezkerenin TBMM’den geçmemesi ABD’yi büyük bir hayal kırıklığına
uğratmıştır (Nasi, 2006: 110-111). 1 Mart tezkeresinin reddedilmesi bir bakıma
Türkiye’nin Irak İşgali sırası ve sonrasında bölgedeki gelişmelerin yönetiminde karar
alma sürecine etkisini de derinden etkilemiştir. Zira Irak’a Amerikan müdahalesi
başlamadan önce Türkiye bölgeye ilişkin öncelikleri bakımından bir takım
kırmızıçizgilerinin olduğunu belirterek komşuda olacak gelişmelere sessiz kalmak
istemediğini ifade etmiştir.
79
Türkiye ABD müdahalesi öncesinde, Kuzey Irak’ta kurulması muhtemel bir
Kürt devletine ve İşgal sonrası PKK’nın Kuzey Irak’taki kampları aracılığıyla
faaliyetlerine arttırmasına, Irak’ta yaşayan Türkmen vatandaşların haklarının
korunması hususlarındaki hassasiyetinin altını çizerek kırmızıçizgilerini ortaya
koymuştu (Bila, 2012). Türkiye’nin Irak sınırında güvenli bir ortam tesis etmek üzere
yaptığı planları TBMM’de yapılan oylamada tezkerenin reddedilmesiyle tehlikeye
girdi. Böylece ABD’nin Irak müdahalesi için yeni müttefiki olarak Kuzey Irak
Kürtlerini tercih etmiştir.
1 Mart Tezkeresinin geçmemesi sonucunda Irak’ın yeniden yapılandırılma
sürecinde Türkiye’nin eli zayıflamış, Irak’taki yeni süreçte diplomasinin kullanılması
sırasında Türkiye açısından bir takım zorluklarla karşılaşılmıştır. 2003 sonrası
dönemde Türkiye’nin PKK’ya yönelik yaptığı sınır ötesi operasyonların yapılması
için askeri istihbarat paylaşımı konusunda bir takım sıkıntılar olmuştur. 4 Temmuz
2003 tarihinde Süleymaniye’deki Türk askerlerinin başına çuval geçirilmesi gibi
Türk – Amerikan ilişkilerinde tarihe geçen olaylar yaşanmasına sebep olmuştur.
2003 sonrasında Kuzey Irak’ta yaşanan ve Türkiye’yi yakından ilgilendiren
gelişmelerden en önemlilerinden biri bu dönemden sonra bölgede PKK’nın yeniden
faaliyetlerine hız vermesi ve Bölge ülkelerinde yaşayan Kürtleri bir araya getirme
planı olarak ortaya çıkan yeni Kürt ideali “Demokratik Konfederalizm” fikrinin
palazlanmasına yol açmıştır. Bu bağlamda ortaya çıkan Demokratik Konfederalizm
fikrinin PKK ve KCK yapılanmalarıyla desteklenmesine ve ortaya çıkan bu
meselenin Kuzey Irak’ta gelişen kısmına Türkiye tarafından yeterli müdahalede
bulunulamamasına sebep olmuştur (Akyol, 2012).
Türkiye’nin Kuzey Irak bölgesindeki en büyük kaygılarından biri olan ve
Bölgesel Yönetimle arasındaki temel sorunlardan birini teşkil eden PKK terör örgütü
2003 sonrasındaki gelişmelerde giderek daha büyük bir sorun olarak ortaya çıkmıştır.
Fakat Barzani yönetimi ve PKK arasındaki ilişkiler bir takım çapraz ilişkileri de
barındırmaktadır. 1990’lı yıllarda PKK ile silahlı çatışmalar yaşamış olan KDP için
PKK Türkiye ile ilişkiler de önemli bir siyasi malzeme olarak yer almaktadır.
Dolayısıyla 1 Mart sonrasında yaşanan gelişmeler sonucunda ortaya çıkan KCK
yapılanması, PKK ile olan ilişkileri bakımından, Kuzey Irak’ta Barzani yönetimini
80
uzun vadede tehdit eder olarak algılanmaktadır (Akyol, 2012). Bu bakımdan Türkiye
ve Kuzey Irak Bölgesel yönetimi arasındaki PKK eksenindeki ilişkilerin
değişkenliğini anlamak zor olmasa gerek. 1 Mart Tezkeresinin reddedilmesiyle
yıpranan ABD – Türkiye İlişkileri ve Kuzey Irak Bölgesel Kürt yönetiminin bölgede
yeni bir aktör olarak ortaya çıkması Türkiye’nin bölge politikalarında yeni aktör olan
Bölgesel yönetimle ilişkiler kurmasına yol açmıştır (Akyol, 2012).
81
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ARAŞTIRMA YÖNTEMİ VE ANALİZ
Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ve Türkiye arasındaki ilişkilerin, dış politika ve
güvenlik ekseninde incelendiği bu tez çalışmasında nicel ve nitel araştırma
yöntemlerine başvurulmuştur. Nitel yöntemlerden literatür taraması ışığında
araştırmanın temel konusunu oluşturan kavramsal çerçeve ortaya konarak ikili
ilişkilere dair bir portre ortaya konmuştur. Ortaya konulan bu portre ışığında Kürt
Bölgesel Yönetiminde Türkiye algısının ölçülmesi için bölgede yapılan anketin
sonuçlarının yorumlanması daha anlaşılır olacaktır.
Literatür taramasının yanı sıra nicel araştırma yöntemlerinden “Anket”
araştırma yöntemi seçilerek Kuzey Irak Kürt Bölgesinde yaşayan vatandaşlar
üzerinde bir ölçeğin uygulanması hedeflenmiştir. Ankette yer alan sorular,
örneklemde yer alan deneklerin Türkiye hakkındaki görüşlerini dış politika ve
güvenlik algıları ekseninde açıkça ortaya koyabilmeleri için özenle seçilerek
hazırlanmıştır.
3.1. NİCEL ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİYLE KAMUOYU VE ÜLKE
ALGISININ ÖLÇÜLMESİ
Günümüzde sosyal araştırmalarla kamuoyunun görüşlerinin ortaya koyulması büyük
bir önem arz etmektedir. 21. yüzyılda teknolojinin hızla gelişmesinin sonucu olarak
toplumların birbirine yaklaşmasının da etkisiyle sürekli gelişen ekonomik, politik,
sosyal ve kültürel ilişkiler ağının, ülke politikalarına çeşitli yansımaları olduğu
gözlemlenmektedir. Uluslararası ilişkiler çerçevesinde söz konusu ulusal etkileşim,
kamuoyu davranış ve görüşleri, ülkeler arasındaki ilişkilerin gidişatını da yakından
ilgilendirmekte ve hatta etkileyebilmektedir. Bu bağlamda ulusların sosyal, kültürel,
ekonomik ve politik davranışlarının ülke politikasını etkilediğini söylemek yanlış
olmayacaktır. Toplumun tutum ve davranışları politika oluşturma sürecinde çok
önemli bir rol oynamaktadır. Sosyal psikologlar kamu kanaatlerini “kişisel”,
82
sosyologlar “grup olayı” olarak nitelendirirlerken, siyaset bilimcilere göre kamu
kanaatleri “bir kitle olayı” olarak algılanmaktadır (TASAM, 2012).
Bir kitle olayı olarak bakıldığında, toplumların ülke politikalarını etkileyen
dinamik görüşlerini tarif etmek için Kamuoyu ifadesini tanımlamak yerinde
olacaktır. Hançerlioğlu’na göre Kamuoyu; ulusların ve halkların herhangi bir konuya
dair genel olarak aynı kanaatte olmaları şeklinde ifade edildiği gibi, toplumsal
yaşamın olay ve olguları konusunda toplumsal kümelerin ya da toplumun ortaklaşa
yargısını yansıtan düşünce ve kavramlar toplamıdır (HANÇERLİOĞLU, 1996: 225).
Diğer yandan bir ülke, bölge ya da herhangi başka bir nitel kavrama ilişkin halkın
kanaati de Kamuoyu kavramı ve Kamuoyu algısı çerçevesinde açıklanabilir.
Kamuoyu algısı, toplum içerisinde bir meseleye dair, halkın çoğunluğu tarafından
benimsenmiş fikirler, kanaatler ve düşüncelerin çeşitli araştırma yöntemleriyle
toplanarak değerlendirilmesi sonucu ortaya çıkan genel toplumsal yargıların
bütünüdür (Pira, 2004: 226-229).
Bir toplumun bir ülke hakkında kanaatlerini ölçmek için kullanılabilecek en
önemli parametrelerden birisi, o toplumun sahip olduğu “stereotip”tir. Toplumlara
ait klişe yargıları temsil eden ve stereotip olarak bilinen kavramını ilk defa Amerikalı
gazeteci Walter Lipman ortaya atmıştır. Lipman’a göre stereotip; bir grup kişiye
(etnik, cinsiyet, mesleki gruplar) atfedilen özellikler bütünüdür (Toğa, 2012: 1). Bir
toplumun bir diğer ülkeye ilişkin algısının ölçülmesi için o toplumun stereotipinin
bilinmesi gerekir. Bir topluma atfedilen özellikler o toplumun bir konuya dair fikir,
görüş ve yaklaşımlarını etkileyecektir. Stereotipin ortaya konulması için ise en başta
o toplumun demografik özelliklerinin ortaya çıkarılması ve haritalanması önem arz
etmektedir. Bu noktada topluma ait demografik verilerin toplanması faydalı
olacaktır. Günümüzde kamuoyu görüşü ve kamuoyu algısı, özellikle nicel araştırma
yöntemleri sayesinde değerlendirilerek, çıktıları doğrultusunda toplum profillerini
ortaya koyması açısından araştırmacılara belli bir çerçeve sunmaktadır (BİLGESAM,
2011: 1).
Toplumların ortaya belli başlı araştırmalar sonucunda ortaya konan profilleri,
topluma ait algıların resimlendirilmesini sağlayacaktır. Sigmund Freud’a göre, algı
bireyin ihtiyaçları ve maddi, manevi değerlerinin bir bütünüdür. Dolayısıyla birey-
83
toplum ilişkisindeki tüme varım metodolojisinden yola çıkılırsa, bir yandan
bireylerin etnik, dini veya diğer şahsi ihtiyaçları onları toplumun bir parçası
yaparken, diğer yandan da bu ortak değerlerin yoksunluğu bireyler ve toplumları
ötekileştirmektedir. Örneğin, İslami bir sembol Müslüman toplumlar için bir anlam
ifade ederek onları bir kitle haline dönüştürürken, Müslüman olmayan toplumların
İslami simgelere karşı olan duyarsızlığı onları ötekileştirebilmektedir (Toğa, 2012:
2).
Uluslararası ilişkilerde ülkelerin sahip olduğu politik, askeri ve iktisadi güç,
ülke pozisyonlarının belirlenmesinde kayda değer bir yere sahiptir. Fakat içinde
bulunduğumuz yüzyılda bir ülkenin siyasi, askeri ve ekonomik gücünü kendi içinde
ne kadar yönettiğinden ziyade, sahip olduğu bu güçleri uluslararası anlamda ne kadar
yönetebildiği ve bu güçleriyle farklı toplumları ne kadar etkileyebildiği önemlidir
(Gökırmak, 2011: 3-4). Farklı ülkelerin kamuoylarını etkileyebilme kabiliyetine
sahip devletler küresel hale gelen dünyada siyasi bir bölgesel veya küresel güç
olmayı başarabileceklerdir. Algı yönetimini kendi lehine başaran ülkeler, dış ticarette
Pazar geliştirme ve siyasi, askeri bir güç konumuna gelme anlamında rakiplerine fark
atmayı başarabilecektir (BİLGESAM, 2011: 1).
Bu bağlamda kamuoyu algısı ve ülke algısı yönetiminin paralel bir şekilde
başarılı yönetilmesi yenidünya düzenindeki uluslararası ilişkiler parametrelerinden
biri haline gelmiştir. Kamuoyunun uluslararası siyaseti etkilediği günümüzde bir
ülkenin kendi algısını ve itibarını yönetmesi elzem bir durum olarak ortaya
çıkmaktadır, aksi taktirde kamunun, ulusal ve uluslararası medya ve diğer aktörler
aracılığıyla algısının yönlendirilmesi ve tahmin edilemez bir ülke algısı oluşturulması
ihtimali ortaya çıkmaktadır ki bu ülkeler için riskli bir durum teşkil etmektedir
(Sanberk ve Altınay, 2008).
Uluslararası
ilişkiler
çalışmalarında
kimi
zaman
algılar
göz
ardı
edilebilmektedir. Bunun sebeplerinden birisi çoğunlukla uluslararası ilişkiler
teorilerinin yaklaşımları olarak ortaya çıkmaktadır. Örneğin; realist yaklaşımın, “güç
temelli objektif çevresel koşullar ve tercihler, önemli aktörleri bir takım girişimlere
sevk eder”
varsayımından yola çıktığı ve algıların çoğunlukla doğru olduğunu
kabul ettiği düşünülürse, bunun algıların betimlenmesine yol açacağı ve sonuç olarak
84
devlet davranışının mantık dışına çıkacağı öngörülmektedir (Gartzke, 2002: 3). Diğer
bir sebep psiko-patolojik sebeplerdendir. Burada algıların devlet liderlerini yanlış
yönlendirme ihtimalinden yola çıkılarak göz ardı edilmesi söz konusudur. Başka bir
sebep ise yine uluslararası ilişkiler kuramların oyun teorisi olarak karşımıza
çıkmaktadır. Burada ise algıların bilgi kirliliği ile farklı şekilde yansıtılmasından
dolayı önemsenmemesi gerektiği öne sürülmektedir (Gartzke, 2002: 3). Fakat
yukarıda belirtilen sebeplerden
anlaşılacağı
üzere, bu öngörüler algıların
önemsizliğinden değil algı yönetimi hususundaki yetersizliklerden ve algı
yönetimine hâkim olamama korkusundan kaynaklanmaktadır.
Toplumların bir ülkeyi nasıl algıladıklarına ilişkin tutarlı ölçümler
yapabilmek için bir takım yöntemler kullanılmakla birlikte, günümüzde birçok
stratejik araştırma vakfı veya özel şirketlerin en çok tercih ettiği yöntemlerden birisi
anketlerdir. Şimdiye kadar birçok bölge ve ülkede bu yöntemle Türkiye algısı
ölçülmüştür. Söz konusu anket çalışmalarıyla genel siyasal, kültürel ve dinsel
algılamalar araştırılabilmekte ve toplumların profilleri ortaya konulabilmektedir
(Bülbül ve Özipek, 2006: 174).
Ülke algısı ölçülmesinin başarılı kamu yönetimi politikaları içinde büyük bir
gereksinim olarak ortaya çıktığından, bu alanda hükümetlerin dahi istatistiki verilere
ihtiyaç duyduğu bilinmektedir. Bu yüzden uluslararası politikada bilimsel yollarla
algı ölçümünün gerçekleştirilmesi için veri ve bilgi temelli yöntemlerin izlenmesi
önem arz etmektedir. Bu bağlamda etkin ölçüm sistemi geliştirilmesi için yerel
temelli göstergelere uzanan bir bütünlük ve uyumu dikkate alan bir yöntemler
izlenmeli ve algı ölçümü için başvurulacak araçlar geliştirilirken tutarlı bir sonuç
elde edilmesi için özenli bir araştırma yapılması gerekmektedir (Dinçer, 2006: 2).
Ülke algısının ölçülmesi için kullanılan bir diğer geçerli araştırma yöntemi
mülakatlardır. Nitel araştırma yöntemlerinden olan mülakatlar bir ülkeye ilişkin
algının ölçülmesi sürecinde bir hipotezin test edilmesinden daha farklı bir duruma
imkân vermektedir. Bu noktada algıyı ölçmek için kullanılan veriler ve bilgiler
aslında yeni teori geliştirmeyi de mümkün kılabilmektedir (Cherry, 2000: 49).
Mülakat yönetimine araştırmalarda genellikle ölçülebilir istatistiksel bilgilerin
olmadığı zamanlarda başvurulduğu bilinmektedir. Mülakat ile yapılacak algı
85
araştırmalarında araştırmanın hedefine göre örneklemi önceden belirlenmelidir.
Böylece araştırmanın hedeflenen sonuca ulaşması için net veriler elde edilmesi daha
kolaylaşacaktır (Bülbül ve Özipek, 2006: 174).
3.2. NİCEL ARAŞTIRMA YÖNTEMİLERİNDEN ANKET
20. Yüzyılın başlarında ortaya çıkan modern Anket araştırma yöntemi 1920’lerin
başında psikolog ve sosyologlar tarafından kullanılmıştır. Özellikle sosyologlar bu
dönemden itibaren Anket yöntemiyle genel nüfusun davranışlarını ölçmeye
çalışmışlardır. Anket araştırma yöntemini çekici kılan unsurlar arasında; anketlerin
çok yönlülük, etkinlik ve genellenebilirlik gibi faktörlere haiz olmasıdır (Sevinç,
2009: 245-247). Nicel bir araştırma yöntemi olarak bilinen Anketler için her sorunun
özgün biçimde geliştirilmesi gerekir. Ayrıca hazırlanan anket formunda yer alan
soruları her birinin, araştırma sorusuna uygun biçimde örnekleme uyarlanması
gerekmektedir (Bilgiç ve Akyürek, 2011: 3).
Anketler oluşturulurken içeriği
bakımından soruların türü, sayısı ve yapısı anket forumunun hedeflenen sonuçlarına
erişmeyi kolaylaştıracaktır.
Soruların türü bakımından açık uçlu veya kapalı uçlu tercih edilebilir. Fakat
açık uçlu sorularla ilgili bilinmesi gereken bir önemli nokta bu türdeki sorulara hedef
kitlenin
vereceği
cevapların
çok
yönlü
olması
bakımından
sonuçların
değerlendirilmesinin karmaşık bir hal alabileceğidir. Kapalı uçlu, yani çoktan
seçmeli Anket soruları ise özenli seçilmediği taktirde örneklemdeki hedef kitlenin
sorulara cevap verirken yönlendirilmesine sebep olabilmektedir (Sevinç, 2009: 248249). Bu gibi sorunlara mahal vermemek için önlemek için anket formu
oluşturulurken Anket soruları özenli seçilmelidir. Anket soruları hazırlanırken;
açıklık ve anlaşılırlık, soruların dizilişi ve numaralandırılması, referans noktaları
bulunması, negatif, ön yargılı veya küçük düşürücü ifadeler kullanılmaması,
yanıtlanamayacak, bilinmeyen kavram veya ifadelere yer verilmemesi ve soruların
objektif olmaları gibi hususlar dikkate alınmalıdır (Sevinç, 2009: 255). Anketin
uygulanması için çeşitli yöntemler arasında; posta yoluyla, grup anketi, telefon veya
mülakat anketi, yüz yüze görüşme ve elektronik yolla uygulama bulunmaktadır. Her
86
bir Anket uygulama türünün kendine göre avantaj ve dezavantajları da
bulunmaktadır (Sevinç, 2009: 271).
Soruların anket formunda uygulanması için sahip olması gereken temel
nitelikleri olmalıdır. Bunlar söz konusu araştırmanın içinde barındırdığı araştırma
sorusu, ölçeklerin içeriğinde hipotez(ler)i ve belli bir araştırma yöntemi ve
örneklemidir. Anket formundaki ölçek ve soruların uygulanması için bilimsel
çalışma evrenini temsil eden en uygun örneklem seçilmelidir. Böylece seçilen
örneklemden elde edilen bulgularla çalışma evrenine genelleme yapılabilmelidir
(Böke, 2009: 107). Örneklemin seçilmesi için bir takım yöntemler vardır. Bunlar
arasında olasılık örneklemesi altında; basit rastgele örnekleme, katmanlı rastgele
örnekleme, küme örnekleme, sistemli rastgele örnekleme, çok aşamalı örnekleme
anket formundaki ölçek ve soruların uygulanması açısından başvurulabilecek ideal
yöntemlerden bazılarıdır (Böke, 2009: 110-120).
3.3. KUZEY IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİNDE YAPILAN ANKETE
İLİŞKİN BİLGİLER
Türkiye’nin Bölge ülkelerinde demokrasi süreçlerinin işletilmesiyle birlikte bu
ülkelerle ilişkileri yeniden şekillenmeye başlanmıştır. Demokratik seçimlerle önem
kazanan halkın seçimi ve halkın düşüncesi bu ülke(ler)in dış politika yapım
süreçlerini de kuşkusuz etkisi altına almaktadır. Bu bağlamda tezin amacı Kuzey
Irakta yaşayan halkın Türkiye algısını ölçmek ve bu bölgede halkın Türkiye’ye
yönelik düşüncelerini bilimsel metotlar ışığında ortaya çıkararak literatüre katkı
sağlamak ve özgün bir eser ortaya koymak hedeflenmektedir. Bu çalışmada, Irak’ın
işgalinden sonraki süreçte özellikle Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi
bağlamındaki Türk-Kürt ilişkilerini mercek altına alınmasından yola çıkılarak
bölgede Türkiye algısını ölçülmesi hedeflenmiştir. “Kürt Bölgesel Yönetiminde Dış
Politika ve Güvenlik Ekseninde Türkiye Algısı” isimli çalışmanın araştırma yöntemi
için soru ve ölçeklerin anket formunda uygulaması tercih edilmiştir.
Türkiye’nin Bölgeye yönelik politikalarının bölge insanları tarafından nasıl
karşılandığının bilimsel temellerle gün ışığına çıkarılarak katkı sağlayacağı
düşünülmektedir. Bölge halkı üzerinde yapılacak kamuoyu çalışmasıyla burada
87
yaşayan insanların Türkiye’ye yönelik görüşlerini ortaya koyacağı ve bölgeye
yönelik Türk dış politikasının yapım süreçlerine de katkısı olacağı kuşkusuz
düşünülmektedir. Kuzey Irak’ta, özellikle bölgesel Kürt yönetimi sınırları içerisinde
olan Erbil, Duhok ve Süleymaniye’de yaşayan halkın Türkiye’ye yönelik görüş ve
tutumları bilimsel yöntemler ışığında toplanmıştır. Toplanan bu verilerin “SPSS”
programı kullanılarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Bu çalışma için hazırlanan ankette; bölgenin demografik özellikleri, Türkiye
ekseninde bölgeye mahsus tehdit algılamaları dış politika ve güvenlik parametrelerin
ölçülmesini sağlayan toplam 95 soru bulunmaktadır. Örneklem için bölgedeki
üniversite öğrencileri ve bölgede yaşayan halk seçilmiştir. Anketin örnekleminden
yola çıkılarak bölgeye iki ziyaret yapılmış ve bu ziyaretler 14 sırasında anket
hedeflenen örneklem için belirlenen sayıdaki denek grubuna anket soruları
yöneltilmiştir. Basit rastgele örnekleme yöntemi ile deneklere ulaşılarak anketlerin
uygulanması sağlanmıştır. Böylece çalışma evrenini en iyi şekilde temsil etmesi için
gruptan verilerin toplanması öngörülmüştür.
3.3.1. Anketlerin Hazırlanması ve Soruların Belirlenmesi
Anketin hazırlık aşaması iki ayaktan oluşmuştur. Bunlardan birincisi Türkiye’deki
hazırlık süreci ikincisi ise Kuzey Irak Kürt Bölgesel yönetimine yapılan ziyaretler
sırasında yapılan görüş alışverişleri sırasındaki hazırlık sürecidir. Bu iki sürecin
amacı Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan nüfusun demografik yapısı,
yaşam
şartları, fikri, sosyal ve siyasi öncelikleri hakkında görüş sahibi olmaktır. Nitekim
ankette yer alan soruların hazırlanma sürecinde örneklemin seçilme aşaması ve
çalışma evrenini en iyi düzeyde temsil edebilmesi için özgün bir yöntemle azami
dikkat gösterilerek uzman görüşleri alınarak sorular hazırlanmıştır. Buna bağlı olarak
çalışmanın hazırlık aşamasında; Türkiye’deki uluslararası stratejik araştırma
merkezlerinden kimi uzmanlar15, Türkiye’deki çeşitli üniversitelerde çalışan ve
14
İlk Çalış a )iyareti – Nisa
tarihleri arası da,
İki i Çalış a )iyareti ise Nisa – Mayıs
tarihleri arası da gerçekleştiril iştir.
15
ORSAM (Ortadoğu “tratejik Araştır alar Merkezi Irak Masası, Ortadoğu Uz a ı Bilgay DUMAN ile
görüş e yapılarak sorular değerle diril iştir.
88
bölgeyle ilgilenen akademisyenler16, Türkiye’den bölgeye giderek orada mesleğini
icra eden veya hâlihazırda icra etmekte olan araştırmacı gazeteciler17, Kuzey
Irak’taki çeşitli üniversitelerde görev yapan akademisyenler18, Kuzey Irak Bölgesel
Kürt Yönetimi resmi yetkilileri19, KDP Türkiye temsilciliği20, Türkiye’den bölgeye
giderek yerleşmiş olan Türk işadamları21, Erbil’de yaşayan Türkmen kanaat önderleri
ve işadamları22, Türkmeneli Derneği Ankara Ofisi23 ve Türkiye Cumhuriyeti Erbil
16
Polis Akade isi Başka lığı Gü e lik Bili leri E stitüsü de Öğreti
Göre lisi e UT“AM
Uluslararası Teröriz “tratejik Araştır alar Merkezi
üdürü Doç. Dr. “üley a Ö)EREN ile ir
görüş e yapılarak A ket hakkı daki değerle dir eleri alı ıştır.
Ayrı a, Gazi Ü i ersitesi, Uluslararası İlişkiler Bölü ü de Araştır a Göre lisi olarak göre li Kuzey Irak
e Teröriz ko uları ile ilgilenen Dr. Giray SADIK ile e-posta ara ılığıyla sorular üzeri de görüş
alış erişi yapıl ıştır.
17
OR“AM Kuzey Irak Muha iri “ele TONKUŞ ile e-posta ara ılığıyla sorular üzeri de görüş alış erişi
yapıl ıştır.
Ayrı a ölgede yayı yapa RUDAW gazetesi uha iri ola araştır a ı gazete i yazar Re ar Keri
WALİ ile e-posta ara ılığıyla sorular üzeri de görüş alış erişi yapılarak, Er il’de Türk – Kürt ilişkileri
hakkı da ülakat yapıl ıştır.
18
“elâhaddi Ü i ersitesi Tarih ölü ü de öğreti göre lisi Doç. Dr. Aziz Hassa BAR)ANİ ile
sorular değerle diril iş e ülakat yapıl ıştır.
Duhok Ü i ersitesi, Uluslararası ilişkiler ölü ü de öğreti göre lisi Dr. Bayar Mustafa AL-DEEN ile
e-posta ara ılığıyla sorular üzeri de görüş alış erişi yapıl ıştır.
Koya Ü i ersitesi Türk Dili Ede iyatı ölü ü öğreti göre lisi Uz . Hasi Jasi MOHAMMED ile
sorular değerle diril iş e ülakat yapıl ıştır.
Işık Ü i ersitesi Er il Ka püsü, Hukuk fakültesi Deka ı Dr. Hüseyi ÇALLIKOYAK e İktisadi e İdari
Bili ler Fakültesi de Öğreti Göre lisi Fatih CURA ile sorular değerle diril iş e ülakat yapıl ıştır.
19
Kürt Bölgesel Yö eti i Dışişleri Baka lığı, Türkiye Masası Şefi A düssela Reşit’e a ket soruları
hakkı da ilgi erilerek Türkiye Masası da göre li Eski Peş erge Ko uta ı “ulhi Abdulmanaf
Abdulhady ile sorular değerle diril iş e ülakat yapıl ıştır.
KBY Ulusal Eğiti Baka lığı da göre li eski “a u a Baka lığı Da ış a ı e Gü e lik Uz a ı e
“elahaddi Ü i ersitesi “iyasal Bilgiler Fakültesi de hale Öğreti göre lisi olarak göre i i i ra ede
Dr. Ne det AQRAWI ile sorular değerle diril iş e ülakat yapıl ıştır.
Ulaştır a Baka lığı eski Ulaştır a Ge el Müdürü Ka ura İ“MAİL ile sorular değerle diril iştir.
20
A kara’daki KDP Türkiye Te sil iliği de göre li “alar ABDULKAREM ile sorular değerle diril iştir.
21
“e a Hasta esi Er il şu esi de Dr. “a i “ELBE“T ile görüşülerek sorular değerle diril iş e
ülakat yapıl ıştır.
Işık Koleji Er il Şu esi Ge el Müdürü Fatih CİNGÖ) e Halkla İlişkiler Müdürü Ali AYDIN ile
görüşülerek sorular hakkı da değerle dir eler yapıl ıştır.
İşada ı Mustafa KILINÇAR“LAN ile sorular değerle diril iştir.
“i e a ı, Oyu u e İşada ı Ga i R. ŞAWATA ile sorular değerle diril iş e ülakat yapıl ıştır.
22
Er il Türk e Listesi Me lisi Başka ı, İhsa Doğra a ı Er il Vakfı, Er il Müte elli Heyeti Üyesi e
Başka Yardı ısı Mah ut ÇELEBİ ile sorular değerle dirilerek ülakat yapıl ıştır.
ITC Yürüt e Üyesi e Er il Bürosu “oru lusu A ukat Aydı Maaruf “ELİM ile sorular
değerle dirilerek ülakat yapıl ıştır.
Türk e İşada ı A dülsettar ALBANNE ile sorular değerle dirilerek ülakat yapıl ıştır.
23
Türk e eli Der eği de göre li e ay ı za a da işada ı İ dat TER)İ ile sorular hakkı da görüş
alış erişi yapıl ıştır.
89
Başkonsolosluğu24 ile anket soruları hakkında değerlendirmeler yapılarak hedeflenen
çerçevede algı ölçülmesine ilişkin soruların uygunluğuna dair görüş alışverişinde
bulunulmuştur. Tüm bu yapılan görüşmeler sonucunda anket formunda yer alan
sorularda kimi ekleme ve çıkarmalar yapılarak ankete son hali verilmiştir.
3.3.2. Anket Formu25 Ölçek ve Sorular
Anket formunda yer alan ölçek ve soruları için yapılan hazırlık aşamasından sonra
toplam 11 bölüm oluşturulmuştur. Anket formundaki bölümler; “Demografik
özellikler” (D)26, “Türkiye’ye genel bakış” (G), “PKK ve Kürt Halkı ile ilişkileri” (I),
“Türkiye’nin bölgesel rolü” (B), “Ortadoğu’da Model ülke arayışı ve Türkiye” (M),
“2003 sonrasında KBY bölgesinde demokrasi ve insan hakları” (H), “Kürdistan
Bölgesel Yönetimine genel bakış ve güvenlik” (K), “Kimlik ve aidiyet algısı” (T),
“KBY’de iç politika ve güvenlik” (Y), “KBY bölgesel ilişkiler, dış politika ve
güvenlik” (U), “KBY’de basın ve medya” (P) başlıklarından oluşmaktadır. Bu
bölümlerde dış politika ve güvenlik ekseninde Türkiye algısını ölçmek üzere hedef
kitleye çeşitli sorular yöneltilmiştir.
Anket formunda deneklere yöneltilen ölçek, soru ve ifadeler bulunmaktadır.
Ankette yer alan çoktan seçmeli soru ve açık uçlu ve “Kesinlikle katılıyorum” ile
“Kesinlikle katılmıyorum” seçenekleri arasından katılımcıların kendilerine uygun
düşen şıkkı işaretleyebilecekleri likert tipi ölçek kullanılmıştır. Ölçeklerin ifadeleri
hedef kitlenin kolayca anlayacağı açık bir dille yazılmıştır. Kaynak dil olarak Türkçe
yazılan anket formundaki ölçekler ve soruları önce İngilizceye ardından bölgeye
yapılan çalışma ziyareti sırasında KBY’de en çok konuşulan ve bölgenin resmi dili
24
Türkiye Cu huriyeti Er il Başko solosluğu da göre li ko solos ua i i Cafer AŞIK’a çalış a
hakkı da Er il Başko solosu a ilgi er esi içi a ket soruları tesli edil iştir.
23
Irak Kürt Bölgesel Yö eti i de Dış Politika ve Güve lik Ekse i de Türkiye Algısı ölçül ek üzere
hazırla a a ket for u u EK- ’de görebilirsiniz.
26
Para tez içi de erile D , G , I , B , M , H , K , T , Y , U e P harfleri a ket for u da yer
ala ölü
aşlıkları altı daki her soru u aşı a getiril ek üzere elirle e e a ket soruları ı
ha gi ölü e ait olduğu u kodla ak üzere rastgele seçile harflerdir.
90
niteliğinde olan Sorani Kürtçe diline tercüme ettirilmiştir27. Böylece ölçekler ve
soruların Türkçe, İngilizce ve Kürtçe dillerinde yapılması hedeflenmiştir.
3.3.3. Anket Örnekleminin Seçilmesi
Araştırma evreninin örneklem seçimi için tercih edilen yöntemin belirlenmesi
hususunda bir takım faktörler etkili olmuştur. Bu faktörlerden en önemlisi KBY’nin
yapısı itibariyle en önemli merkezlerinin Erbil, Duhok ve Süleymaniye olmasıdır.
Örneklem seçimini etkileyen diğer bir faktör bölgeler arası mesafeler ve araştırma
için belirlenen zamanın kısıtlılığıdır. Örneklemin tespit edilmesinde rol alan bir diğer
en önemli faktör ise KBY’nin 2003’ten bu yana halen süregelen kimi
belirsizliklerden kaynaklanan muhafazakâr, güvenlik zafiyeti olan, çatışmaya açık bir
yapıya sahip olmasıdır. Diğer bir faktör ise, bu çalışmanın sonuçlarının KBY
halkının geleceğe dönük eğilimlerini ölçebilmesidir.
Tüm bu faktörlerin değerlendirilmesinin ardından, çalışma evreninin temsil
kabiliyetinin en iyi düzeyde olması için, örneklemin hedef kitlesi olarak yakın
geleceğin politikacısı, işadamı ve yöneticileri olabilmeleri açısından burada yaşayan
gençler ve aynı zamanda sokaktaki vatandaşın görüşlerinin de alınması
amaçlanmıştır. Çalışma evreninde hedeflenen genç kitlelere ulaşılması için örneklem
olarak bölgedeki üniversiteler anketin uygulanması için seçilmiştir. Ayrıca sokaktaki
insana ulaşmak için ise Erbil’in merkezinde yer alan “Kayseri Pazarı” olarak bilinen
kapalı çarşı merkezi örneklem olarak seçilmiştir. Duhok kenti Erbil’den sonra önemli
bir merkezdir fakat uzak mesafe, zaman kısıtlılığı ve Duhok Üniversitesinde iletişim
noktası olarak tespit edilen akademisyenin tavsiyesi üzerine yapılacak anketlerin
uzaktan yaptırılması kararlaştırılmıştır. Süleymaniye kentinde ise iletişim noktası
bulunamaması ve bağlantı kurulamaması sonucunda anketin yapılmaması yönünde
karar verilmiştir. Anketin örnekleme yöntemi olarak temsil kabiliyeti ve şartlar göz
önünde bulundurulduğunda, birimlerin evrenden her seferinde eşit olasılıkla
seçilmesi hedeflenmesinden ötürü deneklerin evrenden rastgele seçilmesine karar
27
“ora i Kürtçesi e yapıla çe iri, Er il’de ulu a Mazi Ter ü e
tarafı da Türkçe dili kay ak dil olarak alı ıp çe ril iştir.
ürosu u sahi i Hasa MA)İN
91
verilmiştir. Bu yüzden anket formunun denek grubuna ulaştırılmasında basit rastgele
örnekleme yöntemi tercih edilmiştir.
3.3.4. Anket Uygulanmadan Önce Yapılan İşlemler
Anket
formunun
çalışma
evreninde
hedeflenen
denek
grubu
üzerinde
uygulanmasından önce birtakım süreçler izlenmiştir. Söz konusu süreçler bölgeye
yönelik yapılan çalışma ziyaretleri sırasında anketin uygulanmasına yönelik ortaya
çıkan gereksinimlerden yola çıkılarak yönetilmiştir. Öncelikle anket formunda yer
alan ölçek ve sorulara son hali verildikten sonra bölgede anketlerin uygulanmasıyla
ilgili bir yol haritası belirlenmiştir. Buna göre Selahaddin Üniversitesi (Erbil), Duhok
Üniversitesi (Duhok), Koya Üniversitesi (Koya/Erbil) ve Işık Üniversitesinde (Erbil)
görev yapan akademisyenlerle irtibata geçilmiş ve anketin uygulama yöntemiyle
ilgili nasıl bir yol izlenmesi gerektiği konusunda görüş alışverişinde bulunulmuştur.
Yapılan değerlendirmeler sonucunda KBY Ulusal Eğitim Bakanlığı diye
anılan ve üniversitelerden de sorumlu olan kurumdan anketin söz konusu
üniversitelerde yapılması için resmi bir izin alınması görüşü ağırlık kazanmıştır.
Fakat ziyaretler sırasında yapılan ikili görüşmeler sonucunda Selahaddin
Üniversitesinde resmi izne gerek kalmadan anketin uygulanması için; Sosyal
Bilimler Fakültesi, İletişim Fakültesi ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
dekanlıkları izin vermişlerdir. Duhok Üniversitesi, Işık Üniversitesi ve Koya
Üniversitesinin talepleri doğrultusunda anketin bu üniversitelerde yapılabilmesi için
KBY Ulusal Eğitim Bakanlığına anket uygulama izni için başvurulmuştur. Yapılan
başvuru sonucunda KBY Işık Üniversitesinde anket yapılması için izin vermiştir.
Ayrıca Ulusal Eğitim Bakanlığının talebi doğrultusunda, KBY Dışişleri Bakanlığı
bilgilendirilmiş ve Türkiye Cumhuriyeti Erbil Başkonsolosluğundan anketin söz
konusu
üniversitelerde
uygulanması
hususunda
Türkiye
Cumhuriyeti
Başkonsolosluğunun bilgi sahibi olduğuna dair bir resmi yazı talep edilmiştir.
92
3.3.5. Anket Nerede, Kime, Nasıl Uygulanmıştır
Anket formu Erbil’de, Selahaddin Üniversitesinin Sosyal Bilimler Fakültesi, İletişim
Fakültesi ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde, Duhok Üniversitesinde İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesinde, Işık Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
ve Hukuk Fakültesinde, Koya Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde öğrenim görmekte
olan öğrencilere uygulanmıştır. Aynı zamanda Erbil şehir merkezinde bulunan
“Kayseri Pazarı” diye bilinen kapalı çarşıdaki esnaf ve vatandaşlara uygulanmak
üzere İhsan Doğramacı Erbil Vakfı Mütevelli heyeti üyesi ve başkan yardımcısı
Mahmut ÇELEBİ ile yapılan ikili görüşmeler sonucunda anketin uygulanması
hususunda yardımcı olma isteğini dile getirmiştir.
Selahaddin Üniversitesi bünyesinde yapılan anket formlarının öğrencilere
uygulanması ilgili dekanlıklardan alınan izinler doğrultusunda gerçekleştirildiğinden
genel itibariyle bir zorlukla karşılaşılmamıştır. Anket formları dersler yapılırken ilgili
hocaların izni alınarak son 30 – 40 dakika aralığında uygulanmıştır. Bazı sınıflarda
uygulama sırasında gözetmen olarak bulunulmuştur. Bu sırada öğrencilerin anket
formunu doldurmaları izlenmiş ve öğrencilerin anketleri doldururken verdikleri
tepkileri gözlemlenmiştir. Selahaddin Üniversitesinde 400 anket dağıtılmış ve 242
anket formu geri toplanılmıştır. Duhok Üniversitesinde bulunan iletişim noktası
akademisyenin anketi uzaktan yapma tavsiyesi ve KBY Ulusal Eğitim Bakanlığının
verdiği izinde bu üniversitenin ismi bulunmaması göz önünde bulundurularak,
yalnızca 50 adet anket formu kurye aracılığıyla gönderilmiş fakat geriye 10 adet
anket alınmıştır.
Anketin uygulanabilmesi için KBY Ulusal Eğitim Bakanlığından ısrarlı resmi
yazı
talebinin
uygulanmak
gerçekleştirilmesine
üzere
250
anket
istinaden
hazırlanarak
Işık
Üniversitesi
yetkililere
teslim
bünyesinde
edilmiştir.
Akademisyenler gözetiminde dağıtılan anket formları öğrenciler tarafından
doldurulmuş ancak geriye 109 adet anket formu alınabilmiştir. Koya Üniversitesi
yetkilileri KBY Ulusal Eğitim Bakanlığından çıkan izinde Koya Üniversitesi ismi
yazmadığından anket formunun bu üniversitede uygulanmasını kabul etmemiştir.
Fakat Koya Üniversitesindeki iletişim noktası Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde
öğretim görevlisi Haşim MOHAMMED ile mülakat yapılmıştır. Erbil şehir
93
merkezinde bulunan “Kayseri Pazarı” diye bilinen kapalı çarşıdaki esnaf ve
vatandaşlarda uygulanmak üzere Mahmut ÇELEBİ, 500 adet anket istemiş ve geriye
200 adet doldurulmuş anket teslim etmiştir.
3.3.6. Anketlerin Uygulanması Sırasında Karşılaşılan Zorluklar
Anket uygulanmadan önce ve uygulanması sırasında KBY Ulusal Eğitim
Bakanlığından alınacak resmi izinler için sancılı bir başvuru süreci gerçekleşmiştir.
Resmi izin için başvuru süreci iki aşamadan oluşmuştur. Bunlardan ilkinde KBY
Ulusal Eğitim Bakanlığı, Kültürel İşler Dairesine yönlendirilen izin başvurusu başta
sıcak karşılanmamış ve böylesi bir anketin üniversitelerde yapılması için yazıl izin
verilmesinin söz konusu olmadığı ifade edilmiştir. Fakat Duhok Üniversitesi, Koya
Üniversitesi ve Işık Üniversitesinin ısrarlı resmi yazılı izin talebi doğrultusunda KBY
Ulusal Eğitim Bakanlığına tekrar başvuru yapmak icap etmiştir. İkinci başvuru
yapılmadan hemen önce KBY Ulusal Eğitim Bakanlığında resmi görevini icra eden
ve aynı zamanda Selahaddin Üniversitesinde Öğretim Görevlisi olan Dr. Necdet
AQRAWI ile mülakat yapılmıştır. Mülakat sırasında, anketin uygulanması için
gereken resmi izinler ile ilgili durum kendisine arz edilmiş ve böylece Işık
Üniversitesinde anket yapılması için talep edilen resmi yazılı izin (EK-2) alınmıştır28.
KBY Ulusal Eğitim Bakanlığından alınan ve Işık Üniversitesinde anket uygulanması
için gereken resmi izin yazısı Işık Üniversitesine teslim edilmiştir. Üniversitesi
yönetiminin görüşü doğrultusunda her anket formu için birer resmi izin yazısı örneği
çoğaltılarak anket formlarının giriş sayfasına eklenmiştir.
Anketin uygulamaya geçilmesinden önce karşılaşılan bir diğer güçlük ile
Türkiye Cumhuriyeti Erbil Başkonsolosluğunda karşılaşılmıştır. KBY Ulusal Eğitim
Dairesi v KBY Dışişleri Bakanlığı, anketin uygulanması için, ilk başta Türkiye
Cumhuriyeti Erbil Başkonsolosluğundan bu araştırma ve anket çalışmasıyla ilgili
bilgi sahibi olduklarına dair bir resmi yazı istemiştir. Başkonsolosluğa yapılan
başvuru sonucunda Başkonsolosluktan böyle bir resmi yazı formatı olmadığından
buna benzer bir yazı veremeyecekleri sözlü olarak ifade edilmiştir. Ayrıca görüşülen
28
EK- : Işık Ü i ersitesi de a keti uygula
re i yazılı izi .
ası içi KBY Ulusal Eğiti
Baka lığı tarafı da
erile
94
konsolos muavini bu bölgede benzer akademik ve araştırma çalışmaların
Türkiye’den gelen akademisyen ve gazeteciler tarafından yapıldığını ve kendilerine
gelen bu ve benzeri taleplere cevap vermelerinin söz konusu olmadığını dile
getirmiştir. Başkonsolosluğa tez çalışmasıyla ilgili evraklar gösterilmiş ve izin talebi
ısrarla dile getirilmiş fakat sonuçsuz kalmıştır. Hâlbuki anlaşılan o dur ki KBY
yetkililerine iletilen ilk resmi izin talebinden sonra, Kürt yetkililerinin Erbil
Başkonsolosluğundan istedikleri gayr-ı resmi formatlı bilgi yazısı Türkiye
Cumhuriyeti Başkonsolosluğu tarafından verilseydi Duhok Üniversitesi ve Koya
Üniversitesi için izinlerin çıkması beklenmekteydi. Çünkü KBY Ulusal Eğitim
Bakanlığındaki yetkililerin ilk başta anketin uygulanması hususunda verdikleri tepki
gayet olumlu olup, iletişim noktası olmayan Süleymaniye Üniversitesi gibi diğer
üniversitelere kendileri anket formunu ulaştırmayı teklif etmişlerdir. Ancak Erbil
Başkonsolosluğundan ankete ve araştırma konusuna dair bilgi sahibi olduklarını
belirten resmi yazı verilmediğinden KBY yetkililerinin araştırma konusu ve ankete
yönelik tutumu da bir anda değişmiştir.
Anketin uygulanması planlanan Selahaddin Üniversitesi Siyaset Bilimi ve
Hukuk Fakültesi Dekanı ile yapılan görüşmenin olumsuz sonuçlanması karşılaşılan
diğer sorunlardan biri olmuştur. Hukuk dekanı ile yapılan ikili görüşmede anket
formunun içerdiği ölçek ve soruların hassas konulara ele aldığı, Siyaset Bilimi ve
Hukuk Fakültesi öğrencilerinin politik görüşlere karşı alıngan ve aşırı duyarlı
davranabilecekleri belirtilmiştir. Anket formunun özellikle, PKK ve Kürt halkını
ilgilendiren kısımlarının hassas konuların en başında geldiğini belirterek, sadece
Siyaset Bilimi ve Hukuk Fakültesinde bölgedeki PKK Kamplarından (özellikle Zaho
Kampı) gelerek çalışmakta olan 6 – 7 kişi olduğunu ifade etmiştir. Bu yüzden
anketin formunun resmi izin olsa dahi kendi fakültesinde uygulatamayacağını
belirtmiş bunun yerine kendisiyle bir mülakat yapılmasını önermiştir (Feyzullah,
2012).
KBY Ulusal Eğitim Bakanlığının resmi yazılı izin vermemesinin ardından
Duhok ve Koya Üniversitelerinde de uygulanması planlanan anketler hususunda
üniversite yetkilileri olumsuz tavır takınmış ve Koya Üniversitesinde anket
uygulanamamış ve Duhok’ta kurye aracılığıyla uygulanan anket formunun uygulama
95
yöntemi konusunda bir takım soru işaretleri de bulunmaktadır. Sonuç olarak
toplamda 561 adet anketin değerlendirmeye alınmasına karar verilmiştir ve istatistiki
analizler yapılmak üzere veriler SPSS programına girilmiştir.
3.4. VERİLERİN ANALİZİ
Anketler tamamen uygulandıktan sonra, her formda yer alan ölçek ve soruların SPSS
programına girilmesi için her anket formuna 1’den 561’e kadar birer sayı verilmiştir.
Böylece doldurulan her anketin bir kimliği oluşturulmuştur. Her ankette yer alan
veriler SPSS programında değerlendirilmek üzere, programa tek tek girilmiştir.
Anketin analizi yapılırken araştırmanın bağımsız değişkeni olarak demografik
özellikler kısmında yer alan etnisite ve dine göre kimlik ve aidiyet duygusunu ifade
eden D5-D6 numaralı sorular tercih edilmiştir.
Veriler analiz edilirken bağımlı değişken olarak belirlenen sorular aşağıda
bulunmaktadır;
G.1. Türkiye İslam ve Demokrasi anlayışının birlikte uyum içinde
olduğu başarılı bir örnektir
G.3. Türkiye'nin Güneydoğu bölgesinde süregelen bir Kürt Sorunu
vardır
I.1. Abdullah Öcalan Kürt Hakları savunucusu/temsilcisidir
I.3. PKK Kürt Haklarının savunucusu/temsilcisidir
I.4. PKK Kürdistan Bölgesel Yönetimindeki Kürt vatandaşların
haklarının savunucusu/temsilcisidir
I.5. PKK bir terör örgütü müdür?
B.1. Türkiye ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi stratejik partnerdir
B.2. Türkiye ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi askeri müttefiktir
B.3. Türkiye ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi dosttur
B.4. Türkiye Kürdistan Bölgesel Yönetimi ilişkileri güvenilmez
komşuluk ilişkisi vardır
B.6. Türkiye son yıllarda Ortadoğu siyasetinde etkin bir rol
oynamaktadır
96
B.8. Ortadoğu bölgesindeki ülkeler arasında Avrupa Birliğine benzer
bir uluslararası yapılanma oluşturulabilir
B.9. Arap baharıyla birlikte Libya'da ortaya çıkan karışıklıklarda
Türkiye'nin başarılı tutumu göze çarpmaktadır
B.10. Türkiye'nin Filistin meselesine karşı tavrını başarılı buluyorum
B.11. Türkiye'de ideal Laik-İslami yaşam modeli vardır
B.12.
Kürdistan
Bölgesel
Yönetimindeki
Türk
Şirketlerinin
faaliyetlerini olumludur
B.13. Türkiye'de yaşamak isterim
B.14. Türkiye Ortadoğu için model ülke olabilir
M.6. Müslüman ve İslami geçmişi (Türkiye’nin Model Ülke
olabilmesi için sebepler)
M.7. Sahip olduğu serbest piyasa ekonomisi (Türkiye’nin Model Ülke
olabilmesi için sebepler)
M.8. Sahip olduğu Demokratik-Laik rejimi (Türkiye’nin Model Ülke
olabilmesi için sebepler)
M.9. Güçlü ticari ve ekonomik altyapısı (Türkiye’nin Model Ülke
olabilmesi için sebepler)
M.10. Dış politika vizyonu (Komşularla Sıfır Sorun) (Türkiye’nin
Model Ülke olabilmesi için sebepler)
M.11. Filistin meselesi ve Müslümanlara karşı olumlu tavrı
(Türkiye’nin Model Ülke olabilmesi için sebepler)
M.12. Türkiye bölgedeki bu gibi faaliyetlere devam etmelidir
M.13. Demokratik çözüm yolları Türkiye'de Kürt sorununa son
vermekte başarılı bir yöntem olacaktır
M.14. Türkiye ve PKK açısından Kürt sorununun çözümünde silahlı
mücadele kaçınılmazdır
M.15. Türkiye'nin Kürdistan Bölgesel Yönetiminin kuzeyine yönelik
bu gibi askeri harekâtları meşrudur
M.16. Türkiye'nin bölgeye yönelik bu gibi askeri harekâtları bölgede
yaşayan sivil halka zarar vermektedir
97
K.1. Kürdistan Bölgesel Yönetiminin de içinde bulunduğu bağımsız
bir Kürdistan devleti kurulmalıdır
K.5. Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Türkiye arasındaki ilişkiler
yakın gelecekte olumlu etkilenecektir
T.13. Aşağıdakilerden hangisi size göre potansiyel düşman veya rakip
olarak tanımlanabilir
Y.1. Lütfen bölgenizde dost olarak tabir ettiğiniz iki ülkeyi seçiniz
Y.2. Lütfen bölgenizde düşman olarak tabir ettiğiniz iki ülkeyi seçiniz
Y.4. Siyasi, ekonomik ve güvenlik açısından en çok güvendiğiniz
komşu ülkeniz hangisidir
U.1. Dünyada sadece bir tane süper güç olsaydı, aşağıdaki ülkelerden
hangisinin süper güç olmasını isterdiniz?
U.2. En çok hangi dünya liderini kendinize yakın buluyorsunuz
(Ülkeniz liderleri haricinde)?
U.3. Eğer aşağıdaki ülkelerden sadece birinde yaşamanız gerekse
hangisinde yaşamayı tercih ederdiniz?
U.4. Eğer aşağıdaki Ortadoğu ülkelerinden sadece birinde yaşamanız
gerekse hangisinde yaşamayı tercih ederdiniz?
U.5. Yurtdışında tatil yapmak isteseniz hangi ülkeyi tercih ederdiniz?
U.6. Türkiye'ye seyahat etmek istediğinizde karşınıza çıkan sorunlar
nelerdir?
P.3. Türk TV programlarını ve TV kanallarını izliyor musunuz?
Yapılan analizler sonucunda katılımcıların etnik ve dini kimliklerine göre
yukarıdaki bağımsız değişkenler olarak belirlenen sorulara verdikleri yanıtlar
arasında farklılık olup olmadığı ortaya konulmuştur. Böylece bölgede yaşayan Sünni
Müslümanların, Kürtlerin ve Türkmenlerin görüşleri yapılan anket sonucunda
meydana çıkarılmıştır. SPSS programı aracılığıyla öncelikle anketlerin sahip olduğu
demografik portreyi ortaya çıkarmak için “frekans testi” yapılmıştır.
Ardından katılımcıların etnik ve dini kimliğine göre bağımsız değişkenlere
verdikleri yanıtlar arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ortaya koyan
H1 ve H0 hipotezleri kurulmuştur. SPSS analizi olarak “Ki-kare testi” yapılmış
98
hipotezlerin geçerliliğini test etmek için α=0,05 istatistiki anlamlılık düzeyine göre
H1 ve H0 hipotezleri kabul veya reddedilmiştir. Aynı zamanda bağımsız değişkenin
farklılık göstermesi halinde bu farklılığın yönünü anlamak üzere ki-kare testi
sonucunda elde edilen “pearson ki-kare” χ değeri hesaplanmıştır. Anketin ilk
2
bölümünde yer alan demografi kısmındaki sorular ankete katılan deneklere ilişkin bir
portrenin ortaya konulmasını sağlamıştır. Demografi soruları değerlendirirlerken
frekans testi sonuçları göz önünde bulundurulmuştur.
3.5. DEMOGRAFİK VERİLER
Anket Formunda araştırma evreninin profilini ortaya çıkarmak için demografik
özellikler bölümünde yer alan D1, D2, D3, D4, D5, D5, D7, D8, D9, D10, D11, D12,
D13, D14 soruları denek grubuna yöneltilmiştir. 561 anket değerlendirmeye
alınmıştır. Demografi kısmındaki sorulara frekans testi yapılmıştır. Yapılan
değerlendirmeler sonucunda ankete katılanların 318’i (%67,4) erkek ve 179’u
(%31,9) kadın olduğu tespit edilmiştir, katılımcılar arasından 4 kişi bu soruya
herhangi bir yanıt vermemiştir.
Anket uygulanırken 15-25 yaş ile 56 ve üzeri yaş grubu arasındakiler hedef
alınmıştır. Anketlerin büyük bir kısmı üniversitelerde yapıldığından 15-25 yaş grubu
arasındaki gençler 362 kişiyle (%64,5) en büyük kitleyi oluşturmaktadır. 26-35 yaş
gurubu arasında 130 kişi(%23,2), 36-45 yaş grubu arasında 23 kişi (%4,1), 46-55 yaş
grubu arasında 11 kişi (%2) ve 56 yaş ve üzerinde 7 kişi (%1,2) bulunmaktadır. 28
kişi (%5) ise bu yaş gruplarını belirten bu soruya yanıt vermemeyi tercih etmişlerdir.
İnsanların sosyo-kültürel yaşam düzeylerinin bir göstergesi niteliğinde olan
aylık gelir düzeyi de demografi kısmında katılımcılara soru olarak yöneltilmiştir.
Katılımcıların verdiği cevaplara göre elde edilen verilerde ortalama aylık gelir
düzeyinin genel olarak 0 $ ila 1000 $ arasında değiştiği gözlemlenmektedir
(katılımcıların yaklaşık %45,6’sı). Fakat bununla birlikte, katılımcılardan 263 kişinin
(%46,9’u) bu soruya yanıt vermemeyi tercih ettiğini de göz önünde bulundurmak
gerekmektedir. Nitekim katılımcıların yüksek oranda bu soruyu es geçmelerinin
neden kaynaklandığı bilinmemektedir. Fakat bölgede yapılan gözlemler sırasında
halk arasındaki ekonomik farklılığın değişkenlik gösterdiği göze çarpmaktadır.
99
Yönetim, devlette geniş iş imkânları, çocuk yardımı, araçlar için yakıt yardımı vb.
gibi kimi sosyal politikalarla bu ekonomik farkı tazmin etmektedir.
Anketin uygulandığı örneklemdeki katılımcılara etnik ve dini anlamda
kendilerini nasıl ifade ettiklerini öğrenmek üzere soru yöneltilmiştir. Kimlik algısına
yönelik sorulan bu soru etnisite eksenli olarak bölgede yaşayan bir portresini
çıkartmak faydalı olmuştur. Buna göre, KBY’de yaşayıp ankete katılanlar arasından;
266 kişi (%47,4) kendini Türkmen olarak tanımlarken 223 kişi (%39,8) ise Kürt
olarak ifade etmiştir. Aynı zamanda 52 kişi (%9,3) ise Güney Kürdistan
coğrafyasında yaşayan Kürtler arasında bir alt kimlik olan Soraniliği kullanmayı
kendilerini tanımlamak için tercih etmişlerdir. Yukarıdaki tanımlamaların dışında
katılımcılar tarafından tercih edilen kimlik tanımlamaları tablo 5.1’de gösterilmiştir.
Tablo 5.1: Kimlik
Frekans
%
D.5. Kimlik
1. Arap
2
0,4
2. Badini
4
0,7
3. Dini Kimlik
6
1,1
4. Keldani
2
0,4
5. Kürt
223
39,8
6. Sorani
52
9,3
7. Türkmen
266
47,4
8. Diğer
3
0,5
Geçerli Yanıt
558
99,5
Geçersiz Yanıt
3
0,5
Genel Toplam
561
100
Kaynak: Yazar tarafından oluşturulmuştur.
Katılımcılara dini kimliklerinin ne olduğu yönünde bir soru yöneltilmiştir. Bu
soruya verilen cevaplara göre katılımcılardan 544 kişi (%99,8) Müslüman ve 15 kişi
(%2,7) ise Hristiyanlardan oluşurken 1 kişi (%0,2) Ateist yanıtını vermiş 1 kişi ise bu
soruya cevap vermemiştir. Hristiyan katılımcıların Erbil kentinin Ainkawa olarak
anılan Hristiyanların yaşadığı bölgesinde yaşadığı bilinmekle birlikte, Hristiyanlar ve
Müslümanların Üniversite yaşamında ortak bir sosyal yaşam alanı paylaştıklarını
gösterir bir resim meydana çıkmıştır.
100
Özellikle Türkiye ile ilişkiler bakımından KBY bölgesindeki Müslümanların
hangi mezhebe mensup oldukları önem arz etmektedir. Bu yüzden bu bölgedeki
Müslümanların daha çok hangi mezhebe mensup olduklarını tespit etmek amacıyla
yalnızca Müslüman katılımcıların cevap vermesi için demografi bölümünde
katılımcılara mezhepleri sorulmuştur. Katılımcılardan 523 kişi (%93,2) Sünni
olduğunu belirtirken 4 kişi (%0,7) Şii mezhebine mensup olduklarını ifade etmiştir.
Diğer mezheplere mensup olduğunu beyan eden 6 kişilik (%1,1) bir dilim
bulunmaktayken, 28 kişilik (%5) bir grup ise bu soruya cevap vermemeyi tercih
etmiştir.
Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayanların din ve mezheplerine ilişkin yapılan
analizler bu bölgede yaşayan Kürt ve Türkmenlerin %95,4’lük kısmının yani ankete
katılanlar arasından 535 kişinin Müslüman ve Sünni oldukları ortaya çıkmaktadır.
KBY’yi de içine alan bu coğrafyada yaşayan Kürtlerin özellikle dil-lehçe
bakımından birbirinden farklılıkları olduğu ve hatta bu farklılıkların da Kürtler
arasında birer alt kimlik unsuru olduğu bilinmektedir. Bu bölgede yaşayan Kürtlerin
kendi aralarında konuştukları dil ve lehçelerin bu denli küçük bir coğrafyada yaşayan
Kürtler arasında bu kadar farklı Kürdi lisana ayrılması Kürt unsurlarının Kürtlük
çatısı altında bir ulus oluşturması bakımından kimi eleştirileri de beraberinde
getirmektedir. Bu bağlamda, bölgede konuşulan farklı Kürdi lisanları ortaya koymak
için katılımcılara aileleri arasında konuştukları birincil dil-lehçe sorulmuştur.
Nitekim özellikle Kürt menşeli katılımcılar kullandıkları dil-lehçe bakımından29 bu
soruya çeşitli yanıtlar vererek bölgedeki Kürdi lisanın çeşitliliğini gözler önüne
sermişlerdir. Aşağıda yer alan tablo 5.2, KBY’de yaşayan katılımcıların aileleri
arasında en çok konuştukları dilleri göstermektedir.
29
Kürdi lisa ı altı da ölgede ko uşula dil-lehçeleri Badi i, He ra i, Kur a i e “ora i olarak
tespit edil iş e de ografi kıs ı da katılı ılara soru u altı daki seçe eklerde yö eltil iştir.
101
Tablo 5.2: Aile Arasında Kullanılan Diller
Frekans
%
D.8. Aile arasında kullanılan dil
1. Arapça
5
0,9
2. Badini
16
2,9
3. Hewrami
1
0,2
4. Kurmanci
16
2,9
5. Sorani
275
49,0
6. Türkmence
242
43,1
7. Diğer
3
0,5
Geçerli Yanıt
558
99,5
Geçersiz Yanıt
3
0,5
Genel Toplam
561
100
Kaynak: Yazar tarafından oluşturulmuştur.
Anketlerin büyük bir bölümü üniversitelerde yapıldığından toplam 415
kişinin (%74) lisans ve lisansüstü eğitim aldığı görülmektedir.
73 kişi (%13)
Ortaöğretim mezunu iken 69 kişi (%12,3) ise okuma yazma bilip ilköğretim
düzeyinde eğitim aldıklarını ifade etmişlerdir. 4 kişi (%0,7) bu soruya herhangi bir
yanıt vermemiştir. Ayrıca katılımcıların lisans veya lisansüstü eğitim için tercih ve
devam ettikleri alanlar arasında 267 kişi (%47,6) sosyal bilimler, 128 kişi (%22,8)
fen bilimleri, 35 kişi (%6,2) güzel sanatlar, 70 kişi (%12,5) ise siyasal bilimler
bulunmaktadır.
KBY’de yaşayanların sosyal ve ekonomik yaşamlarına ilişkin bilgi vermesi
açısından işsizlik ve eğitime verilen öneme dair bazı bilgiler elde edilmesi
hedeflenmiştir. Bu bakımdan Katılımcıların sektörel iş durumu hakkında bilgi almak
üzere işsizlik ve sektörel iş durumlarına dair soru yöneltilmiştir. Katılımcılara
çalıştıkları sektörü ya da öğrenci ise söz konusu durumlarını ifade etme olanağı
sağlanmıştır. Buna göre katılımcılardan 349 kişi (62,2) kendisini öğrenci olarak
belirtmiştir. Bu yanıtın alınmasında anketin büyük kısmının Üniversiteler de
yapılmasının doğrudan etkisi bulunmaktadır. 111 kişi (%19,8) özel sektörde
çalışırken, 81 kişi (%14,4) kamu sektöründe çalıştığını ifade etmiştir. Yalnızca 15
kişilik (%2) bir dilim kendisini işsiz olarak tanımlamıştır.
KBY’de uygulanan anketin yapıldığı örneklemde bulunanların nerelerden
katıldığına dair bir resim ortaya koyabilmek için Anket katılımcılarına Irak’ın hangi
102
bölgesinden geldikleri sorusu yöneltilmiştir. 500 kişi (%89,1) Erbil’den ankete
katıldığını beyan etmiştir. 20 kişi (%3,6) Süleymaniye bölgesinden katılmıştır. 13
kişi (%2,3) Kerkük bölgesinden katıldığını belirtmiştir. 10 kişi (%1,8) Duhok
kentinden katıldığını ifade ederken, 4 kişi (%0,7) Bağdat ve 3 kişi (%0,5) Musul’dan
ankete katılmıştır. Diğer bölgelerden yalnızca 3 kişi (%0,5) ankette yer almıştır.
Irak’ın komşusu ülkelerden ve özellikle de Türkiye’den Irak Kürt Bölgesel
Yönetimine giderek yaşamına geçici veya sürekli biçimde devam eden kimselerin
bulunduğu bilinmektedir. Türkiye’de yaşayan Kürt menşeli genç nüfusun bir kısmı
yasal veya yasal olmayan yollarla bu bölgeye geçişler yapmaktadır. KBY’de
yaşamına devam eden fakat orijinde buralı olmayan vatandaşların neden bu bölgede
yaşamayı tercih ettiklerini ortaya çıkarmaya yönelik anket katılımcılarına soru
yöneltilmiştir. Bu vesileyle özellikle KBY’de eğitim dilinin Kürtçe (Sorani)
olmasının dışardan bölgeye yapılan göçe ne denli bir etkisinin olduğu gözlemlenmek
istenmiştir. Katılımcılardan Iraklı olmayanlara neden bu bölgede bulundukları
sorulmuştur. Bu soruya yalnızca 64 kişi (%11,4) yanıt vermiştir. 497 kişi (%88,6) bu
soruya herhangi bir yanıt vermemiştir. Geçerli yanıt veren katılımcılar arasından 18
kişi (%3,2) akrabalık ilişkilerini tercih ettiğinden dolayı Kürt Bölgesel Yönetiminde
bulunduğunu belirtmiştir. 12 kişi (%2,1) Kürtçe eğitim dilinin KBY’de bulunma
sebebi olduğunu ifade etmiştir. 5 kişi (%0,9) ekonomik nedenlerden dolayı KBY’de
bulunduğunu belirtirken 29 kişi (%5,2) ise diğer nedenler seçeneğini işaretlemiştir.
KBY’deki yaşamın birçok alanında bölgede yüksek nüfuza sahip olan çok
çeşitli aşiretlerin büyük bir etkisi olduğu bilinmektedir. Etnik veya dini kimliğe
bakılmaksızın her camia veya grubun kendine özgü yapısı olan bir aşireti
bulunabilmektedir. Bu aşiretler sosyal, siyasi, ekonomik veya diğer birçok alanda
hayatı etkileyebilmekte ve insanların yaşam biçimini oluşturabilmektedir. Hatta
devlet yönetimi, eğitim ve bürokrasi de dahi aşiretlerin etkisi gözlemlenebilmektedir.
Barzani ve Talabani aileleri bölgedeki muhafazakâr aşiret
yapılanmasına
gösterebilecek örneklerden sadece öne çıkanlarıdır. KBY’de yaşayan halkın mensubu
olduğu aşiretlerden en güçlüleri veya en zenginleri de bunlar olmadığı gibi en
bilinenlerinden ve etkililerinden bazıları Doski, Berwari, Sindi, Rikani, Zebari,
Goran, Herki, Surçi, Caf, Hamavand, Dizayi, Barzani, Hoşnav’dır (ORSAM, 2011:
103
8). Fakat yine de bu abartılı gibi gözüken aşiret merkezli yapı dışardan tamamen
kapalı bir topluma yol açıyormuşçasına yorumlanmamalıdır. KBY’deki toplumunun
önemli bir faktörü olan aşiret merkezli bu yapı liberal bir bakış açısına da kapalı
değildir. Aşağıda görülen tablo 5.3’te anket katılımcıları mensup oldukları aşiretler
ayrıntılı biçimde belirtmişlerdir. Yalnızca 99 kişilik (%17,6) bir dilim hiçbir aşirete
mensup olmadığı beyan etmiştir. Bunun dışındakiler etnik veya dini unsurlar
çerçevesinde bağlı oldukları aşireti beyan etmekte beis görmemişlerdir.
Tablo 5.3: Bağlı Olduğunuz Aşiret
Frekans %
D.14. Herhangi bir aşirete bağlı mısınız?
1. Arap
4
0,7
2. Ezidi
1
0,2
3. Hristiyan
3
0,5
4. Kürt
269
48,0
5. Türkmen
161
28,7
6. Hiçbiri
99
17,6
Geçerli Yanıt
537
95,7
Geçersiz Yanıt
24
4,3
Genel Toplam
561
100
Kaynak: Yazar tarafından oluşturulmuştur.
3.6. FARK TESTLERİ
Anket sonuçlarını değerlendirmek üzere iki ilişki arasında anlamlı bir fark olup
olmadığı göstermek üzere yapılan testlerdir. Bu çalışmada Türkiye ve KBY
arasındaki
ilişkiler
etnik
ve
dini
unsurlar
göz
önünde
bulundurularak
değerlendirilmiştir. Fark testleri yapılmadan önce veri setinde bir takım düzenlemeler
yapılmıştır. Ankette bulunan ölçeklerin yanıt kısmında yer alan ve beş ayrı ifadeyi
betimleyen “fikrim yok”, “katılmıyorum”, “kesinlikle katılmıyorum”, ibareleri kendi
aralarında birleştirilmiştir ve düzenlenmiştir. Anket analiz edilirken sonuçlarda
katılımcıların ankette bulunan Türkiye ile ilgili dış politika ve güvenlik konularını
ilgilendiren konulara katılıp katılmadıklarını tespit etmek hedeflenmiştir. Buradan
yola çıkılarak, “tamamen katılıyorum” ve “katılıyorum” ifadeleri “katılıyorum”
olarak ele alınmıştır. “Fikrim yok” yanıtı kayıp veri olarak değerlendirilmiştir.
“Katılmıyorum” ve “kesinlikle katılmıyorum” ifadeleri “katılmıyorum” olarak ele
104
alınmıştır. Böylece verilerin analizinde ortaya çıkacak karmaşa giderilmiş ve etnik ve
dini kimliğe göre algı ölçümü sonuçlarının “katılıyorum” ve “katılmıyorum”
minvalinde elde edilmesi mümkün olmuştur. Ankette bulunan kayıp veriler
değerlendirmeye alınmamıştır. Analizler katılımcıların verdiği geçerli yanıtlar
üzerinden yapılmıştır.
Katılımcıların ankette yer alan soru ve ölçeklere verdikleri yanıtlar analiz
edilirken etnik ve dini kimliklerine göre “H0” ve “H1” hipotezleri kurulmuştur. Bu
hipotezler KBY’de bulunan Kürt, Türkmen, Arap, Sorani, Badini, Hewrami gibi
etnik unsurların ölçeklere yanıt verirken ne kadar farklı görüşlere sahip olduklarını
ifade etmektedir. Hipotezlerin kabul edilmesi şartı α=0,05 anlamlılık düzeyine
bağlanmıştır. Buna göre;
α <0,05 olduğunda H0 hipotezi reddedilir
α ≥0,05 olduğunda H0 hipotezi kabul edilir
Etnik ve dini kimliklere göre veriler analiz edilmeden önce veri setinde bir
takım düzenlemeler yapılmıştır. Öncelikle bu çalışmada etnik kimlik olarak
belirlenen hedef kitle KBY’de yaşayan Kürtler ve Türkmenlerdir. Hedef kitlenin
kimlik algısı D5 sorusunda ifade edilmektedir. Kürt Bölgesel Yönetiminde Kürt
kimliği Sorani, Badini, Hewrami, Kurmanci, Zazaki gibi birçok alt kimliği kapsayan
bir üst kimliktir. Bu yüzden katılımcıların kendini nasıl tanımladıklarını belirttikleri
D5 sorusu altındaki yanıtlardan Sorani, Badini, Hewrami, Kurmanci, Zazaki
seçenekleri Kürt üst kimliği altında birleştirilmiştir. Dini kimlik algısı ise D6
sorusunda katılımcılara yöneltilmiştir. Yapılan frekans testi sonucunda demografik
verilerde de açıkça görüldüğü üzere Kürt Bölgesel Yönetimi’nde yaşayanların
%95,4’ünün Müslüman ve Sünni oldukları ortaya çıkmıştır. B verilere göre frekans
testi sonuçları KBY’de yaşayanların dini kimliklerine Türkiye algısının da portresini
çizmektedir.
Fark testlerinden Ki-kare testi uygulanmıştır. Ki-kare testi anket formundaki
ölçeklerde yer alan ifadelerin beklenen frekanslar ile arasındaki farkın istatistik
olarak anlamlı olup olmadığını anlamak için yapılan bir testtir (Güngör ve Bulut,
2008: 84). Buna göre test sonucunda ortaya çıkan “α” frekans değerinin “0,05”
105
sayısından büyük ya da küçük olması, “H0” ve “H1” hipotezlerinin kabul edilip
edilmediğini göstereceği fark testleri altında daha öncede belirtilmiştir. İfadeler ve
frekanslar arasındaki ilişkilerin ölçümünde istatistiki olarak ortaya çıkan farkın
yönünü ortaya koymak için ise ki-kare testi sonucunda elde edilen “pearson ki-kare”
(χ ) değeri ise ilişkinin yönünü belirlemeyi sağlayacaktır. Buna göre istatistiki
2
analizler yapılıp sonuçlar değerlendirilirken aşağıdaki yöntem izlenecektir;
Etnik kimliğe göre katılımcıların algılarını ifade eden hipotezlerin kabul edilip
reddedilmesi bakımından;
α <0,05 olduğunda H0 hipotezi reddedilir
α ≥0,05 olduğunda H0 hipotezi kabul edilir
Hipotezin kabul veya ret edilmesi halinde ilişkinin farklılık yönünü yani etnik
unsurların hipotezde belirtilen ifadeye katılıp katılmadıklarını açıklamak üzere ise χ
2
değerinden faydalanılacaktır.
Ki-kare testiyle dış politika ve güvenlik ekseninde Türkiye algısını ölçmek
için analiz edilenler arasında G1-G3, I1-I3-I4-I5, B1-B2-B3-B4-B6-B8-B9-B10B11-B12-B13-B14, M6-M7-M8-M9-M10-M11-M12-M13-M14-M15-M16, K1-K5
ölçekleri bulunmaktadır.
Test yapılırken demografi kısmında yer alan etnik ve dini unsurlar bağımsız
değişkenler olarak belirlenmiştir. Yukarıdaki ölçekler Kürt Bölgesel Yönetiminde
yaşayan etnik ve dini unsurlara göre değerlendirilmiştir. Analizler sonucunda etnik
kimliğe göre ilişkilerinde anlamlı bir farkı olup olmadığını ortaya çıkarmak
hedeflenmiştir. İki değişken arasındaki ilişkinin anlamlı olup olmadığı bağımlı
değişkenin bağımsız değişken üzerindeki etkisine göre ölçülür.
Yapılan ölçek
değerlendirmelerinden elde edilen sonuçlar ve ölçeklere ait “H0” ve “H1”
hipotezlerinin akıbetleri aşağıdaki gibidir.
106
G.1. Türkiye İslam ve Demokrasi anlayışının birlikte uyum içinde olduğu başarılı
bir örnektir
Yukarıdaki ifade, katılımcıların etnik ve dini unsurlara göre Türkiye’de uyum içinde
bulunan İslam ve demokrasi anlayışına yönelik bakış açılarını ortaya çıkarmak
hedeflenmiştir. Dini unsurlar göz önünde bulundurularak yapılan değerlendirmede
toplam 561 katılımcıdan 407 kişinin verdiği geçerli yanıtlar esas alınmıştır ve kayıp
değerler göz ardı edilmiştir. Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan dini unsurların
%95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır.
Buna göre yapılan
analizler KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlardan 329 kişinin (%80,8) Türkiye’nin
İslam ve demokrasi anlayışının uyum içinde olduğu başarılı bir ülke olduğunu ifade
etmişlerdir. G.1. sorusuna yanıt veren Sünni Müslümanlardan 78 kişi (%19,2) bu
görüşe katılmadığını beyan etmiştir.
Etnik unsurlara göre yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 400
kişinin geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden
yapılmıştır. Etnik unsurlara göre G.1. ölçeği değerlendirilirken H0 ve H1 hipotezleri
kurulmuştur. Etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir;
H0: Türkiye İslam ve Demokrasi anlayışının birlikte uyum içinde olduğu
başarılı bir örnektir görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermemektedir.
H1: Türkiye İslam ve Demokrasi anlayışının birlikte uyum içinde olduğu
başarılı bir örnektir görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermektedir.
Yapılan ki-kare testine göre α=0,000 sonucu elde edilmiştir. Buna göre α<0,05
olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1 hipotezi kabul edilmiştir. Aynı zamanda
ki-kare testi sonucu elde edilen pearson ki-kare değeri olarak χ2 =156,379a sonucu
elde edilmiştir. G.1. ifadesine etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık
seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu tespit edilmiştir. Mevcut veriler
Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurların Türkiye’deki İslam ve
demokrasi arasında uyumun başarılı olduğu ile ilgili olarak birbirinden farklı
düşünmektedirler. Analizlere göre Türkmenlerin hepsi G.1. ifadesi katılmaktayken,
Kürtler bu ifadeye %49,3 oranında katılıp %50,7 oranında katılmamaktadırlar.
107
Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan Sünni Müslümanlar G.1.
ifadesine %80 oranında katıldıklarını beyan etseler de, etnik açıdan yapılan
değerlendirmede Türkmenlerin ve Kürtlerin konuya ilişkin fikirleri arasında bir
takım farklılıklar bulunduğu ortaya çıkmaktadır.
G.3. Türkiye’nin Güneydoğusunda Kürt Sorunu var mıdır?
G.3. ölçeğinde katılımcılara Türkiye’deki Kürt sorunu ile ilgili görüşleri sorulmuştur.
Frekans testi ile dini unsurların Kürt sorununa ilişkin görüşü alınmıştır. Ki-kare
testiyle ise etnik unsurların Türkiye’de Kürt sorunu olup olmadığına ilişkin görüşleri
alınmış ve Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan Türkmenlerin ve Kürtlerin konuya
yaklaşımları ortaya konmuştur. Dini unsurlar göz önünde bulundurularak yapılan
değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 465 kişi geçerli yanıt vermiştir.
Değerlendirme yapılırken geçersiz yanıtlar göz önünde bulundurulmuştur. Kürt
Bölgesel
Yönetiminde
bulunan
dini
unsurların
%95’ten
fazlasını
Sünni
Müslümanlardan oluşturmaktadır. Yapılan frekans testine göre KBY’de yaşayan
Sünni Müslümanlardan 240 kişi (%51,6) Türkiye’de Kürt sorunu olduğu görüşüne
katılmaktadırlar. G.3. sorusuna yanıt veren Sünni Müslümanlardan 225 kişi (%48,4)
ise Türkiye’de Kürt sorunu olduğu görüşüne katılmamaktadırlar.
Türkiye’deki Kürt sorununa ilişkin Etnik unsurların görüşleri de analiz
edilmiştir. Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan Kürtler ve Türkmenlerin konuya
yaklaşımları ki-kare testi sonuçlarıyla değerlendirilmiştir. Yapılan değerlendirmede
toplam 561 katılımcıdan 457 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler
geçerli
yanıtlar
üzerinden
yapılmıştır.
Etnik
unsurlara
göre
G.1.
ölçeği
değerlendirilirken H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler
aşağıdaki gibidir;
H0: Türkiye’de Kürt sorunu vardır görüşü Etnisiteye göre farklılık
göstermemektedir.
H1: Türkiye’de Kürt sorunu vardır görüşü Etnisiteye göre farklılık
göstermektedir.
108
Ki-kare testi sonucuna göre α=0,000 olarak bulunmuştur. Buna göre α<0,05
olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1 hipotezi kabul edilmiştir. Aynı zamanda
ki-kare testi sonucu elde edilen pearson ki-kare değeri χ2 =308,797a olarak tespit
edilmiştir. Türkiye’de Kürt sorunu olup olmadığını ilişkin katılımcıların verdiği
yanıtlar değerlendirildiğinde etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde
istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu tespit edilmiştir. Etnik unsurlara göre yapılan
değerlendirmelerden elde edilen sonuçlar, Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı
etnik unsurların Türkiye’deki Kürt sorunu ile ilgili olarak birbirinden farklı
düşündüklerini göstermektedirler. Analizlere göre Türkmenlerin %11,3’lük kesimi
Türkiye’de Kürt olduğu görüşüne katılırken, geri kalan %88,7’lik kesim ise
Türkiye’de Kürt sorunu olduğu görüşüne katılmamaktadır. Aynı durum Kürtler
bakımından değerlendirildiğinde, KBY’de yaşayan Kürtlerin %93,6’sı Türkiye’de
Kürt sorunu olduğu görüşüne katılmakta olup, %6,4’lük bir kesim Türkiye’de Kürt
sorunu olduğu görüşüne katılmamaktadırlar.
Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan Sünni Müslümanların yarısı
Türkiye’de bir Kürt sorunu olduğu görüşüne katılırken diğer yarısı ise bu görüşe
katılmamaktadır. Ölçek etnik bakımdan değerlendirildiğinde ise yine Kürt sorunu
olduğu görüşünü onaylayanlar (%50,8) ve onaylamayanlar (%49,2) arasında yarı
yarıya bir oran olduğu göze çarpmaktadır. Türkmenlerin ve Kürtlerin konuya ilişkin
görüşleri göz önünde bulundurulursa bu etnik ve dini unsurlar arasındaki oranlar
birbirini doğrulamaktadır. Özetle, Türkmenlerin çoğunluğu (%88,7) Türkiye’de Kürt
sorunu olmadığını söylerken, Kürtlerin büyük çoğunluğu (%93,6) ise Türkiye’de
Kürt sorunu olduğu görüşünü iddia etmektedir.
I.1.Abdullah Öcalan Kürt Haklarının savunucusu/temsilcisidir
Bu ölçekte katılımcıların Abdullah Öcalan ile ilgili algılarının ölçülmesi
hedeflenmiştir. KBY’de yaşayan dini unsurların Abdullah Öcalan’ı Kürt haklarının
savunucusu temsilcisi olarak görüp görmediği ile ilgili görüşleri yapılan frekans testi
ile ölçülmüştür. Dini unsurlar göz önünde bulundurularak yapılan frekans testine
göre toplam 561 katılımcıdan 433 kişi geçerli yanıt vermiştir. Analizler yapılırken
yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminde
109
bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır.
Buna göre elde edilen sonuçlar, KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlardan 176 kişi
(%40,6) Abdullah Öcalan’ı Kürt haklarının savunucusu ve temsilcisi olarak
görmektedir. Sünni Müslümanlardan 257 kişi (%59,4) ise Abdullah Öcalan’ı Kürt
haklarının savunucusu ve temsilcisi olarak görmediklerini belirtmişlerdir.
Abdullah Öcalan’ın Kürt haklarının savunucusu ve temsilcisi olması
hakkında etnik unsurların görüşleri de analiz edilmiştir. Kürt Bölgesel Yönetiminde
yaşayan Kürtler ve Türkmenlerin Abdullah Öcalan’ı Kürtlerin lideri olarak görmeleri
konusundaki yaklaşımları ki-kare testi sonuçlarıyla değerlendirilmiştir. Yapılan
değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 424 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit
edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlar ve I.1.
ölçeği arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1
hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir;
H0: Abdullah Öcalan Kürt haklarının savunucusu / temsilcisidir görüşü
Etnisiteye göre farklılık göstermemektedir.
H1: Abdullah Öcalan Kürt haklarının savunucusu / temsilcisidir görüşü
Etnisiteye göre farklılık göstermektedir.
Etnik unsurların I.1. ölçeği ile arasındaki farklılığı tespit etmek için yapılan kikare testi sonucuna göre α=0,000 olarak bulunmuştur. Buna göre α<0,05
olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1 hipotezi kabul edilmiştir. Aynı zamanda
ki-kare testi sonucu χ2 =218,694a değeri elde edilmiştir. Abdullah Öcalan’ın Kürt
haklarının savunucusu ve temsilcisi olup olmadığına ilişkin katılımcıların verdiği
yanıtlar değerlendirildiğinde etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde
istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu tespit edilmiştir. Etnik unsurlara göre yapılan
değerlendirmelerden elde edilen sonuçlar, Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı
etnik unsurların Abdullah Öcalan ile ilgili farklı görüşleri olduğunu göstermektedir.
Analizlere göre Türkmenlerin %10,6’sı Abdullah Öcalan’ı Kürt haklarının
savunucusu ve temsilcisi olarak görmekteyken, geri kalan %89,4’lük çoğunluk
Abdullah Öcalan’ı Kürtleri temsil eden bir lider olarak görmemektedir. KBY’de
110
yaşayan Kürtler ise %82 oranında Abdullah Öcalan’ın Kürt hakları savunucusu ve
temsilcisi olarak görürken %18’lik bir kesim bu görüşe katılmamaktadır.
Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan Sünni Müslümanların
%40,6’sı Abdullah Öcalan’ı Kürt hakları konusunda bir lider olarak görürken
%59,4’lük bir kesim bu görüşe katılmamaktadır. Ölçek etnik bakımdan
değerlendirildiğinde ise katılanlar ve katılmayanlar arasındaki oranlar birbirini
doğrulamaktadır. Yani Abdullah Öcalan’ın Kürt hakları savunucusu ve temsilcisi
olarak görülmesi meselesi etnisite odaklı olarak farklılık göstermektedir. Sünni
Türkmenlerin büyük çoğunluğu Öcalan’ı lider olarak görmezken Sünni Kürtlerin
büyük çoğunluğu Öcalan’ı Kürt hakları temsilcisi olarak görmektedir.
I.3. PKK Kürt haklarının temsilcisidir
Kürt Bölgesel Yönetiminde PKK’nın birçok kampı ve diğer faaliyetleri
bulunmaktadır. I.3. ölçeği ile katılımcıların PKK ile ilgili algılarının ölçülmesi
hedeflenmiştir. KBY’de yaşayan dini unsurların PKK’yı Kürt haklarının savunucusu
temsilcisi olarak görüp görmediği ile ilgili görüşleri yapılan frekans testi aracılığıyla
ölçülmüştür. Dini unsurların konuya ilişkin görüş ve algılarını ortay koymak için
yapılan frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan 397 kişi geçerli yanıt vermiştir.
Analizler yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. Kürt
Bölgesel
Yönetiminde
bulunan
dini
unsurların
%95’ten
fazlasını
Sünni
Müslümanlardan oluşturmaktadır. Frekans testi sonuçlarına göre, KBY’de yaşayan
Sünni Müslümanlardan 148 kişi (%37,3) PKK’yı Kürt haklarının temsilcisi olarak
görmektedir.
Sünni
Müslümanlardan
249
kişi
(%62,3)
ise
bu
görüşe
katılmamaktadır.
PKK’nın Kürt haklarının temsilcisi olması görüşü ile etnik unsurların bu
konudaki algıları ki-kare testiyle analiz edilmiştir. Etnik unsurlar odaklı yapılan
değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 390 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit
edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlar ve PKK’nın
Kürt haklarını temsil etmesi görüşü arasındaki ilişkinin farklılık gösterip
göstermediğini ifade eden H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı
hipotezler aşağıdaki gibidir;
111
H0: PKK Kürt haklarının savunucusu / temsilcisidir görüşü Etnisiteye
göre farklılık göstermemektedir.
H1: PKK Kürt haklarının savunucusu / temsilcisidir görüşü Etnisiteye
göre farklılık göstermektedir.
Etnik unsurlar ve bunların I.3. ölçeğine ilişkin görüşleri arasındaki farklılığı
tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,000 olarak tespit edilmiştir.
Buna göre α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1 hipotezi kabul
edilmiştir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2 =203,038a değeri elde edilmiştir.
Buna göre, PKK’nın Kürt haklarının savunucusu ve temsilcisi olup olmadığına
ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde etnik kimlik bakımından
α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu tespit
edilmiştir. Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurlar PKK’nın Kürt
haklarını temsil etmesi ile ilgili farklı görüşlere sahiplerdir. Analizlere göre
Türkmenlerin %9,5’lik küçük bir kesimi PKK’nın Kürt haklarını temsil ettiği
görüşüne katılırken, %90,5’lik büyük bir Türkmen kesimi bu görüşe katılmadıklarını
beyan etmektedirler. Kürtler ise %81,2 oranında PKK’nın Kürt haklarının temsilcisi
olduğu görüşüne katılmaktadırlar fakat %18,8’lik bir kesim ise bu görüşü
desteklememektedir.
Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurların
PKK’nın Kürt haklarını temsil etmesiyle ilgili görüşleri irdelendiğinde ortaya çıkan
tablo Abdullah Öcalan ile ilgili algının neredeyse aynısı olarak gözükmektedir. Sünni
Türkmenlerin çoğu PKK’yı Kürt Haklarının temsilcisi olarak görmezken Sünni
Kürtlerin çoğunluğu ise PKK’yı Kürt haklarının temsilcisi olarak görmektedirler.
Fakat Sünni Kürtler arasında PKK’nın Kürt haklarını temsil etmediğine kanaat eden
%18’lik rakamda küçümsenemeyecek bir değer olarak karşımıza çıkmaktadır.
112
I.4.
PKK
Kürt
Bölgesel
Yönetimindeki
Kürt
vatandaşların
haklarının
savunucusu/temsilcisidir
Türkiye’deki PKK sorunun Kürt Bölgesel Yönetiminde nasıl algılandığına ilişkin
bilgi sahibi olmak üzere katılımcılara PKK’nın Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan
halkı ne kadar temsil ettiğini değerlendirmeleri istenmiştir. Bu ölçeğin katılımcılara
yöneltilmesindeki hedef, PKK’nın özellikle Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan
Kürt vatandaşların haklarını temsil edip etmediğine ilişkin algının bu bölgede
yaşayan farklı etnik gruplar tarafından nasıl yorumlandığını ortaya koymaktır. Dini
unsurların konuya ilişkin görüş ve algılarını ortay koymak için yapılan frekans
testine göre toplam 561 katılımcıdan 382 kişi geçerli yanıt vermiştir. Analizler
yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. Kürt Bölgesel
Yönetiminde bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan
oluşturmaktadır.
Frekans
testi
sonuçlarına
göre,
KBY’de
yaşayan
Sünni
Müslümanlardan 91 kişi (%23,8) PKK’yı Kürt Bölgesel yönetiminde yaşayan
vatandaşların haklarının temsilcisi olarak görmektedir. Sünni Müslümanlardan 291
kişi (%76,2) ise PKK’yı KBY’de yaşayan Kürtlerin temsilcisi ve savunucusu olarak
görmemektedirler.
PKK’nın KBY’de yaşayan Kürtlerin haklarının temsilcisi olması görüşü ile
etnik unsurların bu konudaki algıları ki-kare testiyle analiz edilmiştir. Etnisiteye
dayalı yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 373 kişinin geçerli yanıt
verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik
unsurlar ve PKK’nın Kürt Bölgesel Yönetimindeki Kürtlerin haklarını temsil etmesi
görüşü arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1
hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir;
H0: PKK Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan Kürtlerin haklarının
savunucusu
/
temsilcisidir
görüşü
Etnisiteye
göre
farklılık
göstermemektedir.
H1: PKK Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan Kürtlerin haklarının
savunucusu
/
temsilcisidir
görüşü
Etnisiteye
göre
farklılık
göstermektedir.
113
Etnik unsurlar ve bunların I.4. ölçeğine ilişkin görüşleri arasındaki farklılığı
tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,000 olarak tespit edilmiştir.
Buna göre α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1 hipotezi kabul edilir.
Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2 =67,229a değeri elde edilmiştir. Buna göre,
PKK’nın Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan Kürtlerin haklarının savunucusu ve
temsilcisi olup olmadığına ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde,
etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir
farklılaşma olduğu tespit edilmiştir. Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik
unsurlar PKK’nın kendi bölgelerinde yaşayan Kürtlerin haklarını temsil etmesi ile
ilgili farklı görüşlere sahiplerdir. Analizlere göre Türkmenlerin %10,3’ü bu görüşe
katılırken, %89,7’si bu görüşe katılmamaktadır. Kürtler ise %48,1 oranında bu
görüşe destek verirken, %51,9 oranında yarıdan fazla bir kesim bu görüşe
katılmadıklarını beyan etmişlerdir.
Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurların
PKK’nın bu bölgede yaşayan Kürtlerin haklarını temsil etmesiyle ilgili görüşleri
değerlendirildiğinde toplumun etnik ve dini kökene bakılmaksızın neredeyse
yarısından fazlası PKK’yı kendi bölgelerindeki Kürtlerin temsilcisi olarak
görmemektedirler.
I.5. PKK bir terör örgütü müdür?
Kuzey Irak bölgesinde birçok kampı bulunan PKK terör örgütünün Kürt Bölgesel
yönetiminde de bir takım faaliyetleri olduğu bilinmektedir. KBY’de yaşayan halkın
PKK’ya yönelik bakış açısını bilmek üzere katılımcılara PKK’nın bir terör örgütü
olup olmadığı sorusu yöneltilmiştir. Dini unsurların konuya ilişkin görüş ve algılarını
ortaya koymak için yapılan frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan 518 kişi
geçerli yanıt vermiştir. Analizler yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye
alınmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını
Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır. Frekans testi sonuçlarına göre, KBY’de
yaşayan Sünni Müslümanlardan 245 kişi (%47,8) PKK’yı bir terör örgütü olarak
114
kabul ederken, geri kalan 268 kişi (%52,2) ise PKK’yı terör örgütü olarak
görmemektedirler.
PKK’nın terör örgütü olup olmadığı görüşü ile etnik unsurların bu konudaki
algıları ki-kare testiyle analiz edilmiştir. Etnisiteye dayalı yapılan değerlendirmede
toplam 561 katılımcıdan 502 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler
geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlar ve PKK’nın bir terör örgütü
olup olmadığı görüşü arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ifade eden
H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir;
H0: PKK’nın bir terör örgütü olduğu görüşü Etnisiteye göre farklılık
göstermemektedir.
H1: PKK’nın bir terör örgütü olduğu görüşü Etnisiteye göre farklılık
göstermektedir.
Etnik unsurların PKK’nın terör örgütü olup olmadığına ilişkin görüşleri
arasındaki farklılığı tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,000
olarak tespit edilmiştir. Buna göre α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1
hipotezi kabul edilir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2 =325,570a değeri elde
edilmiştir. Buna göre, PKK’nın bir terör örgütü olduğuna ilişkin katılımcıların
verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde, etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık
seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu tespit edilmiştir. Kürt bölgesel
Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurlar PKK’nın terör örgütü olması ile ilgili
farklı görüşlere sahiplerdir. Analizlere göre Türkmenlerin %88,5’i PKK’yı bir terör
örgütü olarak tanımlarken, %11,5’lik bir kesim bu görüşe katılmamaktadır. Kürtler
ise %92,0 oranında PKK’yı terör örgütü olarak görmediklerini beyan etmektedirler,
fakat %8,0’lik bir kesim ise PKK’nın bir terör örgütü olduğunu beyan etmişlerdir.
Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurların
PKK’nın bir terör örgütü olduğu ile ilgili yarı yarıya bölünmüş durumdadır. Sünni
Türkmenlerin büyük çoğunluğu PKK’yı bir terör örgütü olarak kabul ederken Sünni
Kürtlerin büyük çoğunluğu ise tam tersini düşünmekte ve PKK’nın terör örgütü
olmadığı kanısında olduklarını ifade etmektedirler.
115
B.3. Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetimi dosttur
Kürt Bölgesel Yönetimi’nde Türkiye algısını anlamak için katılımcılara yöneltilen
diğer bir ölçek Türkiye’yi dost olarak görüp görmediklerine ilişkin
bu ifadeye
ne katıldıklarını belirterek katılımcıların görüşlerini almak hedeflenmiştir. Dini
unsurların konuya ilişkin görüş ve algılarını ortaya koymak için yapılan frekans
testine göre toplam 561 katılımcıdan 457 kişi geçerli yanıt vermiştir. Analizler
yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. Kürt Bölgesel
Yönetiminde bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan
oluşturmaktadır.
Frekans
testi
sonuçlarına
göre,
KBY’de
yaşayan
Sünni
Müslümanlardan 254 kişi (%55,6) Türkiye’yi dost olarak kabul ederken, geri kalan
203 kişi (%44,4) ise Türkiye’yi dost ülke olarak görmemektedirler.
Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetimi’nin dost olduğu görüşü ile etnik
unsurların bu konudaki algıları ki-kare testiyle analiz edilmiştir. Etnisiteye dayalı
yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 450 kişinin geçerli yanıt verdiği
tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlar ve
Türkiye’nin dost olup olmadığı görüşü arasındaki ilişkinin farklılık gösterip
göstermediğini ifade eden H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı
hipotezler aşağıdaki gibidir;
H0: Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetimi dosttur görüşü Etnisiteye göre
farklılık göstermemektedir.
H1: Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetimi dosttur görüşü Etnisiteye göre
farklılık göstermektedir.
Etnik unsurlar ve Türkiye’nin dost ülke olarak algılanıp algılanmadığına ilişkin
görüşleri arasındaki farklılığı tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre
α=0,000 olarak tespit edilmiştir. Buna göre α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi
reddedilirken H1 hipotezi kabul edilir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2
=75,722a değeri elde edilmiştir. Buna göre, Türkiye’nin dost ülke olup olmadığına
ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde, etnik kimlik bakımından
α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu tespit
116
edilmiştir. Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurlar Türkiye’nin dost
olarak kabul edilmesi ile ilgili farklı görüşlere sahiplerdir. Analizlere göre
Türkmenlerin %73,7’si Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetiminin dost olduğunu ifade
ederken, %26,3’lük bir kesim bu görüşe katılmamaktadır. Kürtlerin ise %32,7’si
Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetiminin dost olduğu görüşünü desteklemektedir, buna
rağmen kalan %67,3’lük geniş bir kitle Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetimi
arasındaki dostluğa inanmamaktadırlar.
Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurların
Türkiye ile Kürt Bölgesel Yönetimi arasındaki dostluk anlamında etnisite odaklı
olarak ikiye bölünmüş durumdadır. Sünni Türkmenlerin büyük çoğunluğu Türkiye’yi
dost bir ülke olarak görürken Sünni Kürtlerin büyük çoğunluğu ise bu görüşe
katılmamaktadır.
B.4. Türkiye Kürdistan Bölgesel Yönetimi ilişkileri güvenilmez komşuluk ilişkisi
vardır
Kürt Bölgesel Yönetimi ile Türkiye arasındaki ilişkiler hakkında KBY’de
yaşayanların görüşlerini almak üzere komşuluk ilişkilerinin ne kadar güvenilir
olduğunu anlamak üzere katılımcılara "B.4." ifadesi yöneltilmiştir. Bu ölçeğin amacı
farklı etnik ve dini kökenlerden gelen kimseler tarafından KBY ile Türkiye
arasındaki komşuluk ilişkilerinin nasıl algılandığı ve kimlik algısının bu ölçekte ne
kadar önemli olduğunu ortaya koymaktır. Dini unsurların konuya ilişkin görüş ve
algılarını ortaya koymak için yapılan frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan
442 kişi geçerli yanıt vermiştir. Analizler yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar
değerlendirmeye alınmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan dini unsurların
%95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır. Frekans testi sonuçlarına
göre, KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlardan 273 kişi (%61,8) Türkiye ile
güvenilmez komşuluk ilişkileri olduğuna inandığını söylerken, 169 kişi (%38,2) ise
bu görüşe katılmamakta ve Türkiye’yi düşman olarak görmemektedir.
Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetimi arasında güvenilmez ilişkiler olduğu
görüşü ile etnik unsurların bu konudaki algıları ki-kare testiyle analiz edilmiştir.
Etnisiteye dayalı yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 436 kişinin
117
geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır.
Etnik unsurlar ve Türkiye ile ilişkilerin güvenilmezliği konusunda olup olmadığı
görüşü arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1
hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir;
H0: Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetimi arasında güvenilmez komşuluk
ilişkileri vardır görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermemektedir.
H1: Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetimi arasında güvenilmez komşuluk
ilişkileri vardır görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermektedir.
Etnik unsurlar ve Türkiye’nin dost ülke olarak algılanıp algılanmadığına ilişkin
görüşleri arasındaki farklılığı tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre
α=0,000 olarak tespit edilmiştir. Buna göre α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi
reddedilirken H1 hipotezi kabul edilir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2
=58,257a değeri elde edilmiştir. Buna göre, Türkiye ile olan ilişkilerin
güvenilmezliğine ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde, etnik
kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma
olduğu tespit edilmiştir. Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurlar
Türkiye ile ilişkilerin güvenilmez olduğu hakkında farklı görüşlere sahiplerdir.
Analizlere göre Türkmenlerin %45,3 Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetimi arasındaki
ilişkilerin güvenilmezlik ilkesine dayandığına katılırken, %54,7’lik yarıdan fazla bir
kesim bu görüşe katılmamaktadır. Kürtlerin ise %81,0 Türkiye ve Kürt Bölgesel
Yönetimi ilişkilerinin güvenilmez komşuluk ilişkileri olduğuna kanaat getirmişlerdir,
geri kalan %9,0 oranındaki Kürtler ise böyle düşünmemektedirler.
Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurların
Türkiye ile Kürt Bölgesel Yönetimi arasında güvenilmez komşuluk ilişkileri
anlamında ikiye bölünmüş durumdadır. Türkmenler Türkiye ile ilişkilerin
güvenilmez olduğu hususunda yarı yarıya birbirinden farklı düşünseler de, Kürtlerin
büyük çoğunluğu Türkiye’yi güvenilmez komşu olarak tanımlamaktadırlar.
118
B.13. Türkiye’de yaşamak isterim
Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayanların Türkiye’ye yönelik ilgilerini ortaya
çıkarmak ve Türkiye’nin KBY’de yaşayanlar için ideal bir yaşam alanı sunup
sunmadığı ölçülmesi hedeflenmiştir. Bu bağlamda ankete katılanlara Türkiye’de
yaşamak isteyip istemeyeceklerini belirten bir ifade sunulmuş ve yanıt vermeleri
istenmiştir. Bu ölçek ile Türkiye’nin Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayanlar için bir
cazibe merkezi olup olmadığına ilişkin katılımcıların görüşlerini belirtmeleri
sağlanmıştır. Bu ölçeğin katılımcılara yöneltilmesindeki amaç KBY’de yaşayan
farklı dini ve etnik kökenlerden insanlar için Türkiye’de yaşama isteğinin nasıl
algılandığını ortaya koymaktır. Dini unsurların konuya ilişkin görüş ve algılarını
ortaya koymak için yapılan frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan 418 kişi
geçerli yanıt vermiştir. Analizler yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye
alınmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını
Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır. Frekans testi sonuçlarına göre, KBY’de
yaşayan Sünni Müslümanlardan 241 kişi (%57,7) Türkiye’de yaşamak istediğini
söylerken, 177 kişi (%42,3) ise bu görüşe katılmamaktadır.
Türkiye ve Kürt Bölgesel Yönetimi arasında güvenilmez ilişkiler olduğu
görüşü ile etnik unsurların bu konudaki algıları ki-kare testiyle analiz edilmiştir.
Etnisiteye dayalı yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 410 kişinin
geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır.
Etnik unsurlar ve Türkiye ile ilişkilerin güvenilmezliği konusunda olup olmadığı
görüşü arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1
hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir;
H0: Türkiye’de yaşamak isterim görüşü Etnisiteye göre farklılık
göstermemektedir.
H1: Türkiye’de yaşamak isterim görüşü Etnisiteye göre farklılık
göstermektedir.
Etnik unsurlar ve Türkiye’de yaşama isteği arasındaki farklılığı tespit etmek
için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,000 olarak tespit edilmiştir. Buna göre
119
α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1 hipotezi kabul edilir. Aynı
zamanda ki-kare testi sonucunda χ2 =186,145a değeri elde edilmiştir. Buna göre,
Türkiye’de
yaşama
isteğine
ilişkin
katılımcıların
verdiği
yanıtlar
değerlendirildiğinde, etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde
istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu tespit edilmiştir. Kürt bölgesel Yönetiminde
yaşayan farklı etnik unsurlar Türkiye’de yaşama isteği hakkında farklı görüşlere
sahiplerdir. Analizlere göre Türkmenlerin %91,6’sı Türkiye’de yaşamak istediğini
belirtirken, %8,4’lük bir kesim bu görüşe katılmamaktadır. Kürtlerin ise %25,1’i
Türkiye’de yaşama isteği görüşüne katılmakta ve geri kalan %74,9 oranında ankete
katılan Kürtlerin yarıdan fazlası Türkiye’de yaşamak istemediklerini belirtmişlerdir.
Sonuç olarak, Türkiye’de yaşama isteği dini kimliğe göre yarı yarıya fark
ederken etnik kimlik söz konusu olduğunda Türkmenlerin neredeyse tamamı
Türkiye’de yaşamak istemekte fakat Kürtlerin yarıdan fazlası yaşamak için
Türkiye’yi tercih etmemektedir.
B.14. Türkiye Ortadoğu için model ülke olabilir
Kürt Bölgesel Yönetiminde Türkiye algısını ölçmek ve Türkiye’nin bölgesel çapta
nasıl bir rol oynadığı KBY halkının perspektifinden anlamak amaçlanmıştır. Bu
bağlamda özellikle Arap baharıyla birlikte, Ortadoğu bölgesinde demokrasi
anlamında model ülke arayışı oldukça popüler bir eğilim haline gelmiştir. Bu
arayışlara istinaden Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan vatandaşların model ülke
tartışmaları noktasında Türkiye ile ilgili görüşleri alınmak istenmiştir. Bunun için
Türkiye’nin Ortadoğu için model ülke olabilirliği anket katılımcılarına yöneltilmiştir.
Bu ölçeğin amacı, Ortadoğu’ya model ülke olarak sunulan Türkiye’nin KBY’de
yaşayan farklı dini ve etnik unsurlar tarafından nasıl algılandıklarını ortaya
koymaktır. Dini unsurlar göz önünde bulundurularak yapılan frekans testine göre
toplam 561 katılımcıdan 423 kişi geçerli yanıt vermiştir. Analizler yapılırken
yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminde
bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır.
Buna göre elde edilen sonuçlar, KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlardan 281 kişi
120
(%66,4) Türkiye’yi model ülke olarak görmektedir. Sünni Müslümanlardan 142 kişi
(%33,6) ise Türkiye’yi model ülke olarak görmediklerini belirtmişlerdir.
Türkiye’nin Ortadoğu bölgesinde model ülke olması hakkında etnik
unsurların görüşleri de analiz edilmiştir. Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan Kürtler
ve Türkmenlerin Türkiye’nin model ülke olması konusundaki yaklaşımları ki-kare
testi sonuçlarıyla değerlendirilmiştir. Yapılan değerlendirmede toplam 561
katılımcıdan 417 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli
yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlar ve B.14. ölçeği arasındaki ilişkinin
farklılık gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve
etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir;
H0: Türkiye Ortadoğu Bölgesi için model ülke olabilir görüşü Etnisiteye
göre farklılık göstermemektedir.
H1: Türkiye Ortadoğu Bölgesi için model ülke olabilir görüşü Etnisiteye
göre farklılık göstermektedir.
Etnik unsurlar ve B.14. ölçeğine verilen yanıtlar ile arasındaki farklılığı tespit
etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,000 olarak bulunmuştur. Buna
göre α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1 hipotezi kabul edilmiştir.
Aynı zamanda ki-kare testi sonucu χ2 =222,886a değeri elde edilmiştir. Türkiye’nin
bölgede
model
ülke
olabilirliğine
ilişkin
katılımcıların
verdiği
yanıtlar
değerlendirildiğinde etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde
istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu tespit edilmiştir. Etnik unsurlara göre yapılan
değerlendirmelerden elde edilen sonuçlar, Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı
etnik unsurların Türkiye’nin model olası ile ilgili farklı görüşleri olduğunu
göstermektedir. Analizlere göre Türkmenlerin %97,0’si Türkiye’yi Ortadoğu’da
model ülke olarak görmekteyken, geri kalan %3,0’lük küçük bir kesim Türkiye’yi
model ülke olarak görmemektedir. KBY’de yaşayan Kürtlerden ise yalnızca
%27,6’sı Türkiye’yi model olarak görürken %72,4’ü bu görüşe katılmamaktadır.
Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan Sünni Müslümanların
çoğunluk kesimi Türkiye’yi model ülke olarak görmektedir. Ölçek etnik bakımdan
121
değerlendirildiğinde ise katılanlar ve katılmayanlar arasındaki oranlar birbirini
doğrulamaktadır. Yani Sünni Türkmenlerin nerdeyse tamamı Türkiye’yi model ülke
olarak Sünni Kürtlerin yarısından fazlası bu görüşe katılmamaktadır.
M.12. Türkiye bölgedeki arabuluculuk faaliyetlerine devam etmelidir
İran’ın nükleer faaliyetleri, Suriye ve İsrail arasında Golan Tepelerinin işgal
edilmesinden doğan gergin ilişkiler, Filistin meselesi gibi konular Ortadoğu
bölgesinde öne çıkan sorunlardandır. Türkiye’nin Ortadoğu bölgesinde İran’ın
Nükleer faaliyetleri, Suriye-İsrail arabuluculuk yapması ve Filistin meselesin de
uluslararası arenada boy göstermesi bölgesel güç olma yolunda gibi bir takım
faaliyetleri bulunmaktadır. Bu faaliyetler bölgesel güç olma bakımından Kürt
Bölgesel Yönetiminde Türkiye algısını etkilemektedir. Bu çerçevede KBY’de
yaşayan halkın Türkiye’nin buna benzer faaliyetleri ile ilgili ne düşündüğü ortaya
konulmak istenmiştir. Dini unsurların konuya ilişkin görüş ve algılarını ölçmek için
yapılan frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan 423 kişi geçerli yanıt vermiştir.
Analizler yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. Kürt
Bölgesel
Yönetiminde
bulunan
dini
unsurların
%95’ten
fazlasını
Sünni
Müslümanlardan oluşturmaktadır. Frekans testi sonuçlarına göre, KBY’de yaşayan
Sünni Müslümanlardan 349 kişi (%82,5) Türkiye’nin bölgedeki arabuluculuk
faaliyetlerine devam etmesi gerektiğine inanmaktadır. Buna rağmen Sünni
Müslümanlardan 74 kişi (%17,5) ise bu görüşe katılmamaktadır.
KBY’de yaşayan etnik unsurların Türkiye’nin bölgedeki arabuluculuk
faaliyetlerine bakış açısı ve algıları ki-kare testiyle analiz edilmiştir. Etnik unsurlar
odaklı yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 414 kişinin geçerli yanıt
verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik
unsurlar ve Türkiye’nin arabuluculuk faaliyetlerine devam etmesi görüşü arasındaki
ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur
ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir;
H0: Türkiye Bölgedeki arabuluculuk faaliyetlerine devam etmelidir
görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermemektedir.
122
H1: Türkiye Bölgedeki arabuluculuk faaliyetlerine devam etmelidir
görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermektedir.
Etnik unsurlar ve bunların M.12. ölçeğine ilişkin görüşleri arasındaki farklılığı
tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,000 olarak tespit edilmiştir.
Buna göre α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1 hipotezi kabul
edilmiştir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2 =90,336a değeri elde edilmiştir.
Buna göre, Türkiye’nin bölgedeki arabuluculuk faaliyetlerine devam edip
etmemesine ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde etnik kimlik
bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu
tespit edilmiştir. Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurlar
Türkiye’nin arabuluculuk faaliyetleri ile ilgili olarak farklı görüşlere sahiplerdir.
Analizlere göre Türkmenlerin %97,6’sı yani neredeyse hepsi Türkiye’nin
arabuluculuk faaliyetlerine devam etmesi gerektiğine katılırken, yalnızca %2,4’lük
bir Türkmen kesimi bu görüşe katılmadıklarını ifade etmişlerdir. Kürtler ise %61,9
oranında Türkiye’nin arabuluculuk faaliyetlerine devam etmesi görüşüne katılmakta
fakat Kürtlerin %38,1’lik bir kısmı bu görüşü desteklememektedir.
Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurlar
Türkiye’nin bölgedeki arabuluculuk faaliyetleri ile ilgili görüşleri irdelendiğinde
Türkmenlerin tamamının, Kürtlerin ise yarısından fazla bir kesimin bu görüşü
desteklediği göze çarpmaktadır. Bölgenin coğrafyası, siyasi ve ekonomik durumu
bakımından Türkiye’ye bir bağımlılığı olduğu bilinmektedir. Bölgede anket
yapılırken gerçekleştirilen görüşmeler ve röportajlar sırasında bu durum yetkili
kimseler tarafından dile getirilmiştir. Türkiye Kürt Bölgesel Yönetimi bakımından
Batı’ya açılan bir kapı olarak görülmekte ve bu yüzden Türkiye’nin bölgedeki siyasal
faaliyetleri özel bir önem taşımaktadır.
M.13. Demokratik çözüm yolları Türkiye’de Kürt sorununa son vermekte başarılı
bir yöntem olacaktır
Türkiye'deki Kürt meselesi KBY ile Türkiye arasındaki ilişkilerde birçok önemli bir
yere sahiptir. Son yıllarda Türkiye'de Kürt açılımı olarak nitelendirilen ve Kürt
123
meselesine ilişkin demokratik çözüm yollarının daha ön plana çıktığı politikaları
içeren bir dizi adımlar atılmaktadır. Bu bağlamda Kürt Bölgesel Yönetiminde
yaşayanları temsilen ankete katılanlara Türkiye'de son dönemde izlenen demokratik
açılıma bakış açılarını ifade etmelerine imkân veren "M.13." ölçeği yöneltilmiştir. Bu
ölçeğin katılımcılara yöneltilmesindeki amaç Türkiye’deki Kürt sorunun demokratik
yollarla çözülmesinin KBY’de yaşayan farklı dini ve etnik unsurlar tarafından nasıl
algılandığını ortaya koymaktır. Dini unsurların konuya ilişkin görüş ve algılarını
ölçmek için yapılan frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan 455 kişi geçerli
yanıt vermiştir. Analizler yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye
alınmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını
Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır. Frekans testi sonuçlarına göre, KBY’de
yaşayan Sünni Müslümanlardan 354 kişi (%77,8) Türkiye’deki Kürt sorunun
demokratik yollarla çözülmesinin başarılı olacağına inanmaktadır. Buna rağmen
Sünni Müslümanlardan 101 kişi (%22,2) ise bu görüşe katılmamaktadır.
KBY’de yaşayan etnik unsurların Türkiye’nin Kürt sorununa yönelik
demokratik çözüm yolları kullanarak başarıya ulaşacağına ilişkin bakış açısı ve
algıları
ki-kare
testiyle
analiz
edilmiştir.
Etnik
unsurlar
odaklı
yapılan
değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 447 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit
edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlar ve
Türkiye’nin arabuluculuk faaliyetlerine devam etmesi görüşü arasındaki ilişkinin
farklılık gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve
etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir;
H0: Demokratik çözüm yolları Türkiye’deki Kürt sorununun çözümünde
başarılı olacaktır görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermemektedir.
H1: Demokratik çözüm yolları Türkiye’deki Kürt sorununun çözümünde
başarılı olacaktır görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermektedir.
Etnik unsurlar ve bunların M.13. ölçeğine ilişkin görüşleri arasındaki farklılığı
tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,000 olarak tespit edilmiştir.
Buna göre α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1 hipotezi kabul
124
edilmiştir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2 =40,966a değeri elde edilmiştir.
Buna göre, Türkiye’deki demokratik açılım politikaları ve Kürt sorununun çözümüne
ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde etnik kimlik bakımından
α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu tespit
edilmiştir. Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurlar Türkiye’nin
demokratik açılım politikaları ile ilgili olarak farklı görüşlere sahiplerdir. Analizlere
göre Türkmenlerin %89,1’i Türkiye’nin demokratik açılım faaliyetlerine devam
etmesi gerektiğine katılırken, %10,9’luk bir Türkmen kesimi bu görüşe
katılmamaktadır. Kürtler ise %63,8 oranında demokratik açılım faaliyetlerini
desteklerken %36,2’lik bir kısmı bu görüşe karşı çıkmaktadır.
Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurlar
büyük bir çoğunluğu demokratik açılım faaliyetlerini desteklemektedirler. Hem dini
unsurlara göre yapılan analiz hem de etnik unsurlara göre yapılan analiz anket
sonucunu doğrular niteliktedir.
M.14. Türkiye ve PKK açısından Kürt sorununun çözümünde silahlı mücadele
kaçınılmazdır
Türkiye'de 30 yıldan beridir devam eden PKK terörü ile Kürt meselesinin iç içe
girmiş olması Kürt sorununu içinden çıkılmaz bir hale sokmaktadır. PKK terör
örgütünün Kürt sorununun çözülmesi bakımından silah bırakması birçok siyasi lider
tarafından dile getirilse de PKK cephesinde bulunan siyasi figürler bu konuya
temkinli yaklaşmaktadır. Fakat nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti için Kürt
meselesinin çözülmesinde PKK'nın koşulsuz silah bırakması terör faaliyetlerine son
vermesi karşılıklı diyalog platformu oluşması bakımından büyük bir öncelik olarak
ortaya çıkmakta ve sık sık dile getirilmektedir. Kürt Bölgesel Yönetimi'nin Kürt
meselesinin çözülmesi için PKK'nın silah bırakmasına yönelik tavrı da bu süreçte
önem arz etmektedir. Bu ölçeğin katılımcılara yöneltilmesindeki amaç, Türkiye’nin
Kürt meselesinde karşısına çıkan PKK terörü ile silahlı mücadele ile ilgili KBY’deki
farklı dini ve etnik kökenlerden gelen katılımcıların algılarını ortaya koymaktır. Dini
unsurların konuya ilişkin görüş ve algılarını ölçmek için yapılan frekans testine göre
toplam 561 katılımcıdan 407 kişi geçerli yanıt vermiştir. Analizler yapılırken
125
yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminde
bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır.
Frekans testi sonuçlarına göre, KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlardan 164 kişi
(%40,3)
Türkiye’deki
Kürt
sorununun
silahlı
mücadele
ile
çözüleceğine
inanmaktadır. Buna rağmen Sünni Müslümanlardan 243 kişi (%59,7) ise bu görüşe
katılmamaktadır.
KBY’de yaşayan etnik unsurların Türkiye’nin Kürt sorununun çözümünde
silahlı mücadelenin başarıya ulaşacağına ilişkin bakış açısı ve algıları ki-kare testiyle
analiz edilmiştir. Etnik unsurlar odaklı yapılan değerlendirmede toplam 561
katılımcıdan 399 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli
yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlar ve Türkiye’nin Kürt sorunu eksenin
silahlı çözüm faaliyetlerine devam etmesi görüşü arasındaki ilişkinin farklılık
gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye
dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir;
H0: Türkiye ve PKK açısından Kürt sorununun çözümünde silahlı
mücadele
kaçınılmazdır
görüşü
Etnisiteye
göre
farklılık
göstermemektedir.
H1: Türkiye ve PKK açısından Kürt sorununun çözümünde silahlı
mücadele kaçınılmazdır görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermektedir.
Etnik unsurlar ve bunların M.14. ölçeğine ilişkin görüşleri arasındaki farklılığı
tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,713 olarak tespit edilmiştir.
Buna göre α>0,05 olduğundan; H1 hipotezi reddedilirken H0 hipotezi kabul
edilmiştir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2 =0,136a değeri elde edilmiştir.
Buna
göre,
Türkiye’deki
Kürt
sorununun
çözümünde silahlı
mücadeleye
başvurulmasına ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde etnik
kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma
olmadığı yani Türkmenlerin ve Kürtlerin verdiği yanıtların paralellik gösterdiği tespit
edilmiştir. Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurlar Türkiye’nin
silahlı çözüm politikaları ile ilgili olarak paralel görüşlere sahiplerdir. Analizlere
126
göre Türkmenlerin %41,4’ü Türkiye’nin silahlı çözüm yollarına başvurması
gerektiğine katılırken, %58,6’lık bir kesimi bu görüşe katılmamaktadır. Kürtler ise
%39,5 oranında silahlı mücadele yöntemlerini desteklerken %60,5’lik bir kısmı bu
görüşe karşı çıkmaktadır.
Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurlar
Türkiye ve PKK açısından Kürt sorunun çözümünde silahlı mücadelenin kaçınılmaz
olduğu noktasında paralel görüşlere sahiptir. Etnik unsurlar bağlamında bu görüşlerin
paralelliği
hem
Türkmenlerin hem
de Kürtlerin silahlı
çözüm
yollarına
başvurulmasına ağırlıklı olarak (≈%59,4) katılmadıkları yönündedir. Yapılan analiz
sonucunda iki etnik unsurun da yarısından azını oluşturan kesimin silahlı çözüm
yollarını aynı paralellikte (≈%40,6) destekledikleri görülmektedir.
M.15. Türkiye’nin Kürt Bölgesel Yönetiminin kuzeyine yönelik PKK’yı hedef alan
askeri harekâtları meşrudur
Kürt Bölgesel Yönetimi’nde Türkiye algısını önemli derecede etkileyen diğer bir
mesele ise Türkiye’nin PKK ile mücadele politikaları çerçevesinde Kuzey Irak
bölgesinde yönelik gerçekleştirdiği askeri operasyonlardır. Anket katılımcılarına
Türkiye’nin Kuzey Irak bölgesine yönelik askeri harekâtlarının bölgede yaşayanlar
bakımından meşruluğu hakkındaki görüşleri sorulmuştur. Bu ölçeğin katılımcılara
yöneltilmesindeki amaç, Kuzey Irak bölgesine PKK’yı hedef alan Türk Silahlı
Kuvvetleri operasyonlarının meşruluğunu ve burada yaşayan farklı dini ve etnik
kökenlerden gelen kimseler bakımından bu operasyonların nasıl algılandığını ortaya
koymaktır. Dini unsurların konuya ilişkin görüş ve algılarını ölçmek için yapılan
frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan 385 kişi geçerli yanıt vermiştir.
Analizler yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. Kürt
Bölgesel
Yönetiminde
bulunan
dini
unsurların
%95’ten
fazlasını
Sünni
Müslümanlardan oluşturmaktadır. Frekans testi sonuçlarına göre, KBY’de yaşayan
Sünni
Müslümanlardan
gerçekleştirdiği
PKK’yı
247
hedef
kişi
(%64,2)
alan
Askeri
Türkiye’nin
KBY
operasyonlarının
sınırlarında
meşruluğuna
katılmaktadır. Buna rağmen Sünni Müslümanlardan 138 kişi (%35,8) ise bu görüşe
katılmamaktadır.
127
KBY’de yaşayan etnik unsurların Türkiye’nin Kuzey Irak’ta yürüttüğü
PKK’ya karşı olan operasyonlarına ilişkin bakış açısı ve algıları ki-kare testiyle
analiz edilmiştir. Etnik unsurlar odaklı yapılan değerlendirmede toplam 561
katılımcıdan 379 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli
yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlar ve Türkiye’nin Kürt Bölgesel
Yönetimini de kapsayan Askeri operasyon faaliyetlerine devam etmesi görüşü
arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1 hipotezleri
kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir;
H0: Türkiye'nin Kürdistan Bölgesel Yönetiminin kuzeyine yönelik PKK'yı
hedef alan askeri harekâtları meşrudur görüşü Etnisiteye göre farklılık
göstermemektedir.
H1: Türkiye'nin Kürdistan Bölgesel Yönetiminin kuzeyine yönelik PKK'yı
hedef alan askeri harekâtları meşrudur görüşü Etnisiteye göre farklılık
göstermektedir.
Etnik unsurlar ve bunların M.15. ölçeğine ilişkin görüşleri arasındaki farklılığı
tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,000 olarak tespit edilmiştir.
Buna göre α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1 hipotezi kabul
edilmiştir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2 =86,112a değeri elde edilmiştir.
Buna
göre,
Türkiye’deki
Kürt
sorununun
çözümünde silahlı
mücadeleye
başvurulmasına ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde etnik
kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma
olduğu tespit edilmiştir. Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurlar
Türkiye’nin silahlı çözüm politikaları ile ilgili olarak farklı görüşlere sahiplerdir.
Analizlere göre Türkmenlerin %83,9’u Türkiye’nin askeri operasyonlarının meşru
olduğuna katılırken, %16,1’lik bir kesimi bu görüşe katılmamaktadır. Kürtler ise
%37,7 oranında Türkiye’nin askeri operasyonlarını desteklerken %62,3’lük bir kısmı
bu görüşe karşı çıkmaktadır.
Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurlar
Türkiye’nin KBY bölgesini de kapsayan Kuzey Irak coğrafyasında PKK’ya karşı
yürütülen operasyonlara yönelik farklı görüşleri benimsemişlerdir. Türkmenler bu
128
operasyonları
meşru
bulup
desteklerken
Kürtler
ise
bu
operasyonların
meşruluğundan tam olarak emin değillerdir. Ankete katılan Kürtlerin yarıdan fazlası
bu operasyonları desteklememektedir.
M.16. Türkiye’nin bölgeye yönelik PKK’yı hedef alan askeri harekâtları bölgede
yaşayan sivil halka zarar vermektedir
“M.16.” ölçeğinde bulunan ifade yine Türkiye’nin Kuzey Irak’a gerçekleştirdiği
askeri harekâtlarla ilgilidir. Kürt siyasi kaynakları kimi zaman bu askeri harekâtların
bölgede yaşayan sivillere zarar verdiğini öne sürmektedir. Askeri operasyonların
sivillere olan etkisine ilişkin görüşleri sorulmuştur. Bu ifadenin katılımcılara
yöneltilmesindeki amaç, sivillere zarar verdiği varsayılan bölgeye yönelik TSK
askeri operasyonlarının buradaki farklı dini ve etnik unsurlara mensup kimseler
tarafından nasıl algılandığını ortaya koymaktır. Dini unsurların konuya ilişkin görüş
ve algılarını ölçmek için yapılan frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan 437
kişi geçerli yanıt vermiştir. Analizler yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar
değerlendirmeye alınmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan dini unsurların
%95’ten fazlasını Sünni Müslümanlardan oluşturmaktadır. Frekans testi sonuçlarına
göre, KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlardan 379 kişi (%86,7) Türkiye’nin KBY
sınırlarında gerçekleştirdiği PKK’yı hedef alan Askeri operasyonların bölgedeki sivil
halka zarar verdiğine katılmaktadır. Buna rağmen Sünni Müslümanlardan 58 kişi
(%13,3) ise bu görüşe katılmamaktadır.
KBY’de yaşayan etnik unsurların Türkiye’nin Kuzey Irak’ta yürüttüğü
PKK’ya karşı olan operasyonların sivil halka zarar vermesine ilişkin bakış açısı ve
algıları
ki-kare
testiyle
analiz
edilmiştir.
Etnik
unsurlar
odaklı
yapılan
değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 429 kişinin geçerli yanıt verdiği tespit
edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik unsurlar ve
Türkiye’nin Kürt Bölgesel Yönetimini de kapsayan Askeri operasyonların sivil halka
zarar vermesi görüşü arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ifade eden
H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir;
129
H0: Türkiye’nin bölgeye yönelik PKK’yı hedef alan askeri harekâtları
bölgede yaşayan sivil halka zarar vermektedir görüşü Etnisiteye göre
farklılık göstermemektedir.
H1: Türkiye’nin bölgeye yönelik PKK’yı hedef alan askeri harekâtları
bölgede yaşayan sivil halka zarar vermektedir görüşü Etnisiteye göre
farklılık göstermektedir.
Etnik unsurlar ve bunların M.16. ölçeğine ilişkin görüşleri arasındaki farklılığı
tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,204 olarak tespit edilmiştir.
Buna göre α>0,05 olduğundan; H1 hipotezi reddedilirken H0 hipotezi kabul
edilmiştir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2 =1,613a değeri elde edilmiştir.
Buna
göre,
Türkiye’deki
Kürt
sorununun
çözümünde silahlı
mücadeleye
başvurulmasına ilişkin katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde etnik
kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma
olmadığı yani Türkmenlerin ve Kürtlerin verdiği yanıtların paralellik gösterdiği tespit
edilmiştir. Kürt bölgesel Yönetiminde yaşayan farklı etnik unsurlar Türkiye’nin
silahlı çözüm politikaları ile ilgili olarak paralel görüşlere sahiplerdir. Analizlere
göre Türkmenlerin %88,8’i Türkiye’nin askeri operasyonlarının sivillere zarar
verdiği görüşüne katılırken, %11,2’lik bir kesimi bu görüşe katılmamaktadır. Kürtler
ise %84,7 oranında askeri operasyonlarının sivillere zarar verdiği görüşünü
desteklerken %15,3’lük bir kısmı bu görüşe karşı çıkmaktadır.
Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurlar
Türkiye’nin KBY bölgesini de kapsayan Kuzey Irak’ta yürüttüğü askeri
operasyonların sivillere zarar verdiği noktasında paralel görüşlere sahiptir. Etnik
unsurlar bağlamında bu görüşlerin paralelliği hem Türkmenlerin hem de Kürtlerin
Türkiye’nin askeri operasyonlarının sivil halka zarar verdiği görüşüne ağırlıklı olarak
(≈%86,9) katıldıkları yönündedir. Yapılan analiz sonucunda iki etnik unsurun da
yarısından azını oluşturan kesimin silahlı çözüm yollarını aynı paralellikte (≈%13,1)
destekledikleri görülmektedir. Kısacası Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayanların
M.16 ölçeğine ilişkin eğilimleri Türkiye’nin operasyonlarının sivil halka zarar
verdiği yönündedir.
130
K.1. Kürt Bölgesel Yönetiminin de içinde bulunduğu bağımsız bir Kürdistan devleti
kurulmalıdır
Kürt Bölgesel Yönetiminin içinde bulunduğu ve Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu
Anadolu bölgelerini de içine alan Kürdistan coğrafyasını tarif eden haritalar zaman
zaman Batılı devletlerde bulunan düşünce kuruluşları tarafından uluslararası camiaya
servis edilmektedir. “K.1.” ölçeğiyle Kürtlerin bağımsız bir devlet kurmak için
referans aldıkları bu coğrafyaya yönelik Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan başta
Kürtler olmak üzere diğer vatandaşların görüşleri sorulmuştur. Bu ölçeğin
katılımcılara yöneltilmesinin amacı KBY’deki farklı dini ve etnik kökenlerden gelen
kimselerin bağımsız Kürdistan kurulmasıyla ilgili görüş ve algılarını ortaya
koymaktır. Dini unsurların konuya ilişkin görüş ve algılarını ölçmek için yapılan
frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan 431 kişi geçerli yanıt vermiştir.
Analizler yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır. Kürt
Bölgesel
Yönetiminde
bulunan
dini
unsurların
%95’ten
fazlasını
Sünni
Müslümanlardan oluşturmaktadır. Frekans testi sonuçlarına göre, KBY’de yaşayan
Sünni Müslümanlardan 232 kişi (%53,8) KBY’nin de içinde bulunduğu bağımsız bir
Kürdistan devleti kurulması gerektiği görüşünü desteklerken, 199 kişi (%46,2) ise bu
görüşe katılmamaktadır.
KBY’de yaşayan etnik unsurların KBY’nin de dahil olacağı bağımsız bir
Kürdistan devletine ilişkin bakış açısı ve algıları ki-kare testiyle analiz edilmiştir.
Etnik unsurlar odaklı yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 425 kişinin
geçerli yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır.
Etnik unsurlar ve bağımsız Kürdistan kurulması görüşü arasındaki ilişkinin farklılık
gösterip göstermediğini ifade eden H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye
dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir;
H0: Kürt Bölgesel Yönetiminin de içinde bulunduğu bağımsız bir Kürdistan
devleti kurulmalıdır görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermemektedir.
H1: Kürt Bölgesel Yönetiminin de içinde bulunduğu bağımsız bir Kürdistan
devleti kurulmalıdır görüşü Etnisiteye göre farklılık göstermektedir.
131
Etnik unsurlar ve bunların bağımsız Kürt devleti kurulmasına ilişkin görüşleri
arasındaki farklılığı tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,000
olarak tespit edilmiştir. Buna göre α<0,05 olduğundan; H0 hipotezi reddedilirken H1
hipotezi kabul edilmiştir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2 =262,471a değeri
elde edilmiştir. Buna göre, Kürt Bölgesel Yönetiminin de içinde bulunacağı bağımsız
bir
Kürdistan
devleti
kurulmasına
ilişkin
katılımcıların
verdiği
yanıtlar
değerlendirildiğinde etnik kimlik bakımından α=0,05 anlamlılık seviyesinde
istatistiki olarak bir farklılaşma olduğu tespit edilmiştir. Kürt bölgesel Yönetiminde
yaşayan farklı etnik unsurlar bağımsız bir Kürt devleti kurulması ile ilgili olarak
farklı görüşlere sahiplerdir. Analizlere göre Türkmenlerin %14,5’i bağımsız bir Kürt
devleti kurulabileceğine katılırken, %85,5’lik çok büyük bir kesim bu görüşe
katılmamaktadır. Kürtler ise %92,9 oranında bağımsız Kürt devleti kurulması
görüşünü desteklerken, %7,1’lik bir kısmı bu görüşe karşı çıkmaktadır.
Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurlar
bağımsız Kürt devleti kurulması hususunda farklı görüşlere sahiptir. Ortaya çıkan bu
farklılık ise etnisite temellidir. Yani KBY’deki Kürtlerin neredeyse tamamı bağımsız
Kürdistan’ı desteklerken, Türkmenlerin neredeyse tamamı bağımsız bir Kürdistan
kurulması görüşüne karşı gelmektedir.
K.5. Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Türkiye arasındaki ilişkiler yakın gelecekte
olumlu etkilenecektir
KBY ile Türkiye arasındaki ilişkilerin gelecekte olumlu yönde etkileneceğine dair
katılımcıların görüşleri alınmıştır. Katılımcıların direk olarak Türkiye’ye yönelik
algısını ölçmek için sorulan bu ifadeyle etnik ve dini unsurların Türkiye’ye yönelik
yaklaşımları ortaya koyulmak istenmiştir. Bu ölçeğin katılımcılara yöneltilmesinin
amacı farklı dini ve etnik kökenlerden gelen kimselerin Türkiye ve Kürt Bölgesel
Yönetimi arasındaki ilişkilerin gelecekte olumlu etkileneceği varsayımı hakkındaki
algılarını ortaya koymaktır. Dini unsurların konuya ilişkin görüş ve algılarını ölçmek
için yapılan frekans testine göre toplam 561 katılımcıdan 386 kişi geçerli yanıt
vermiştir. Analizler yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye alınmıştır.
132
Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan dini unsurların %95’ten fazlasını Sünni
Müslümanlardan oluşturmaktadır. Frekans testi sonuçlarına göre, KBY’de yaşayan
Sünni Müslümanlardan 250 kişi (%68,8) Türkiye ve KBY arasındaki ilişkilerin yakın
gelecekte olumlu etkileneceğine inanmaktadır. Buna rağmen Sünni Müslümanlardan
136 kişi (%35,2) ise bu görüşe katılmamaktadır.
KBY’de yaşayan etnik unsurların Türkiye ile Kürt Bölgesel Yönetimi
arasındaki ilişkilere bakış açısı ve algıları ki-kare testiyle analiz edilmiştir. Etnik
unsurlar odaklı yapılan değerlendirmede toplam 561 katılımcıdan 380 kişinin geçerli
yanıt verdiği tespit edilmiş ve analizler geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Etnik
unsurlar ve Türkiye ile KBY arasındaki ilişkilerin yakın gelecekte olumlu
etkileneceği görüşü arasındaki ilişkinin farklılık gösterip göstermediğini ifade eden
H0 ve H1 hipotezleri kurulmuştur ve etnisiteye dayalı hipotezler aşağıdaki gibidir;
H0: Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Türkiye arasındaki ilişkiler yakın
gelecekte olumlu etkilenecektir görüşü Etnisiteye göre farklılık
göstermemektedir.
H1: Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Türkiye arasındaki ilişkiler yakın
gelecekte olumlu etkilenecektir görüşü Etnisiteye göre farklılık
göstermektedir.
Etnik unsurlar ve bunların K.5. ölçeğine ilişkin görüşleri arasındaki farklılığı
tespit etmek için yapılan ki-kare testi sonucuna göre α=0,259 olarak tespit edilmiştir.
Buna göre α>0,05 olduğundan; H1 hipotezi reddedilirken H0 hipotezi kabul
edilmiştir. Aynı zamanda ki-kare testi sonucunda χ2 =1,275 değeri elde edilmiştir.
Buna göre, Türkiye ile KBY arasındaki ilişkilerin yakın gelecekteki akıbetine ilişkin
katılımcıların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde etnik kimlik bakımından α=0,05
anlamlılık seviyesinde istatistiki olarak bir farklılaşma olmadığı yani Türkmenlerin
ve Kürtlerin verdiği yanıtların paralellik gösterdiği tespit edilmiştir. Analizlere göre
Türkmenlerin %66,3’ü ilişkilerin olumlu etkileneceği görüşüne katılırken, %33,7’lik
bir kesimi bu görüşe katılmamaktadır. Kürtler ise %60,4 oranında askeri
133
operasyonlarının sivillere zarar verdiği görüşünü desteklerken %39,6’lık bir kısmı bu
görüşe karşı çıkmaktadır.
Sonuç olarak, Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan etnik ve dini unsurlar
Türkiye ile KBY arasındaki ilişkilerin yakın gelecekte olumlu etkileneceği
noktasında paralel görüşlere sahiptir. Etnik unsurlar bağlamında bu görüşlerin
paralelliği hem Türkmenlerin hem de Kürtlerin ilişkilerin olumlu etkileneceğine
yarıdan fazla oranda (≈%64,2) katıldıklarını göstermektedir.
3.7. ÇOKTAN SEÇMELİ SORULAR
Kürt Bölgesel yönetiminde yaşayanların dış politika ve güvenlik ekseninde Türkiye
algılarına ilişkin bir portre çizmek üzere ankette yöneltilen soruların bir kısmı
özellikle seçilmiştir. Dini unsur olarak ise KBY’nin %95’ini Sünni Müslümanlar
oluşturmaktadır ve etnik farklılıkları da içinde barındıran bu geniş kitleye ait
görüşlerin değerlendirilmesi hedeflenmiştir. Bu bölümde Türkiye algısını dış politika
ve güvenlik ekseninde ortaya koymak üzere belirlenen çoktan seçmeli anket soruları
T13, Y1-Y2, U1-U2-U3-U4-U5-U6, P3 olarak belirlenmiştir.
SPSS istatistik
programı aracılığıyla değerlendirilen bu sorular katılımcıların verdiği yanıtlar esas
alınarak frekans analizi yapılmıştır. Çoktan seçmeli sorular için veri analizi sırasında
geçersiz yanıtlar değerlendirme dışı tutulmuş ve yalnızca geçerli yanıtlar dikkate
alınarak analiz yapılmıştır. Sorulara ilişkin yapılan analizlerin sıralaması orijinal
anket metninde hâlihazırda bulunan listelemeye göre düzenlenmiştir. Yapılan analiz
sonucu elde edilen verilere ilişkin açıklayıcı bilgiler aşağıda yer almaktadır.
T.13. Aşağıdakilerden hangisi size göre potansiyel düşman veya rakip olarak
tanımlanabilir
Katılımcıların rakip ve düşman algılarını ölçmek için, farklı aşiret, etnik, dini ve
mezhep grupları ile komşu ülkelere yönelik yaklaşımları sorulmuştur. Ayrıca barışçıl
tutuma sahip olanların yaklaşımları da düşünülerek rakip veya düşmana ihtiyacım
yok ve hiçbiri seçenekleri de eklenmiştir. Saddam rejiminin tamamen yıkılması ve
Irak’ta yeni bir yapının kurulmasından bu yana özellikle Sünni ve Şii mezhepleri
134
arasında ülkede şiddet olaylarına varan bir gerginlik bulunduğu bilinmektedir.
Türkiye’nin Sünni ağırlıklı toplumsal yapısı ve ülkede 30 yıldır devam eden Kürt
meselesi ekseninde Irak’taki Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayan başta Sünni
Müslümanlar olmak dini grupların rakip ve düşman algısı da önem arz etmektedir.
Bu cihetle dini unsurların rakip ve düşman tanımlamalarına ilişkin bir değerlendirme
de yapılmıştır. Ankete katılanlara yöneltilen “T.13.” sorusuna KBY’de ankete katılan
Sünni Müslümanlar arasından toplam 561 kişinin yanıtları arasından 522 (%93,0)
geçerli yanıt vermiştir. Analizler yalnızca geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır.
Sünni Müslümanlardan 161 kişi (%30,8) farklı dini grubu, 108 kişi (%20,7) komşu
ülkeyi, 27 kişi (%5,2) farklı mezhebi, 21 kişi (%4,0) farklı etnik grubu, 12 kişi
(%2,3) farklı aşireti potansiyel düşman veya rakip olarak gördüğünü belirtirken 108
kişi (%19,5) bir rakip veya düşmana ihtiyacı olmadığı ifade etmiştir. 91 kişi (%17,4)
ise seçeneklerden hiçbirini düşman veya rakip olarak görmediğini beyan etmiştir.
Y.1. Lütfen bölgenizde dost olarak tabir ettiğiniz iki ülkeyi seçiniz
Anket katılımcılarına rakip ve düşman algısı sorulduğu gibi bölge ülkeleri başta
olmak üzere dost olarak addettikleri iki ülkeyi belirtmeleri de istenmiştir. Dost tabir
ettikleri ülkeyi seçmeleri için katılımcılara sunulan seçenekler arasında ABD, IrakMerkez (Bağdat hükümeti), İran, İsrail, Kuveyt, Suudi Arabistan, Suriye, Türkiye,
Ürdün seçenekleri bulunduğu gibi bu ülkeleri dost olarak görmeyenler için ise hiçbiri
seçeneği eklenmiştir. Sünni Müslüman katılımcıları kapsayan toplam 561 kişinin
yanıtları arasından 519 (%92,5) geçerli yanıt olduğu tespit edilmiştir. Katılımcıların
ülkelere yönelik algıları tek tek analiz edilmiştir. Buna göre Türkiye, 275 kişi
tarafından dost olarak görülmektedir. Ürdün, 157 kişi tarafından dost olarak
görülmektedir. ABD, 77 kişi tarafından dost olarak görülmektedir. Suudi Arabistan,
55 kişi tarafından dost olarak görülmektedir. Irak-merkez (Bağdat hükümeti), 50 kişi
tarafından dost olarak görülmektedir.
Suriye, 42 kişi tarafından dost olarak
görülmektedir. Kuveyt, 24 kişi tarafından dost olarak görülmektedir. İran, 23 kişi
tarafından dost olarak görülmektedir. İsrail, 16 kişi tarafından dost olarak
görülmektedir. Toplamdaki 519 katılımcıdan 149 kişi hiçbir ülkeyi dost olarak
görmediğini ifade etmişlerdir.
135
Y.2. Lütfen bölgenizde düşman olarak tabir ettiğiniz iki ülkeyi seçiniz
Dini unsurların bölgedeki aktif rol oynayanlara yönelik düşman algısını ortaya
çıkarmak için yapılan değerlendirilmiştir. Dini unsurların bölgesel güçlere yönelik
görüşlerini ortaya çıkarmak amaçlanmıştır. Müslümanların büyük çoğunluğu
oluşturduğu Ortadoğu bölgesinde Model ülke ve demokrasi gibi arayışların sürdüğü
ve Arap Baharının halen ülkeleri etkilemekte olduğu düşünülürse özellikle
Türkiye'ye bakış bakımından bu analiz önem arz etmektedir. Sünni Müslüman
katılımcıları kapsayan toplam 561 kişinin yanıtları arasından 519 (%92,5) geçerli
yanıt olduğu tespit edilmiştir. Katılımcıların ülkelere yönelik algıları tek tek analiz
edilmiştir. Buna göre ABD, 258 kişi tarafından düşman olarak görülmektedir. İsrail,
256 kişi tarafından düşman olarak görülmektedir. Türkiye, 137 kişi tarafından
düşman olarak görülmektedir. İran, 101 kişi tarafından düşman olarak görülmektedir.
Irak-merkez (Bağdat hükümeti), 56 kişi tarafından düşman olarak görülmektedir.
Suriye, 56 kişi tarafından düşman olarak görülmektedir. Kuveyt, 54 kişi tarafından
düşman olarak görülmektedir. Ürdün, 12 kişi tarafından düşman olarak
görülmektedir. Suudi Arabistan, 6 kişi tarafından düşman olarak görülmektedir.
Toplamdaki 519 katılımcıdan 57 kişi hiçbir ülkeyi düşman olarak görmediğini ifade
etmişlerdir.
U.1. Dünyada hangi ülkenin süper güç haline gelmesini isterdiniz
Anket katılımcılarının küresel çapta siyasi, ekonomik ve askeri bir güç olarak hangi
devleti süper güç olarak görmek istediklerine yönelik görüşlerini ortaya koymak
üzere yukarıdaki ifade sorulmuştur. Seçenekler arasında İngiltere, Çin, Fransa,
Almanya, İran, Norveç, İsrail, Kanada, Pakistan, Rusya, Türkiye, ABD sunulmuştur.
Sünni Müslümanları da kapsayan toplamda 561 katılımcılar arasından 498 (%88,8)
geçerli yanıt alınmıştır. Yalnızca geçerli yanıtlar üzerinden analiz yapılmıştır. Buna
göre 282 kişi (%56,6) Türkiye’nin süper güç olmasını istediğini belirtmiştir. 63 kişi
(%12,7) ABD’nin süper güç olarak görmek istediğini beyan etmiştir. 19 kişi (%3,8)
Pakistan’ın süper güç olmasını istediğini belirtmiştir. 19 kişi (%3,8) Almanya’nın
süper güç olmasını istemektedir. 19 kişi (%3,8) İran’ın süper güç olmasını istediğini
belirtmiştir. 18 kişi (%3,6) Çin’in süper güç olmasını arzu etmektedir. 18 kişi (%3,6)
136
Norveç’i süper güç olarak görmek istediğini ifade etmiştir. 13 kişi (%2,6) Fransa’nın
süper güç olmasını tercih etmektedir. 12 kişi (%2,4) Kanada’yı süper güç olarak
görmek istediğini ifade etmiştir. 12 kişi (%2,4) Rusya seçeneğini süper güç olarak
işaretlemiştir. 12 kişi (%2,4) İngiltere’nin süper güç olmasını istediğini belirtmiştir.
11 kişi (%2,2) İsrail seçeneğini işaretlemiştir.
U.2. En çok hangi dünya liderini kendinize yakın buluyorsunuz
Anket katılımcılarının küresel ve bölgesel düzeyde kendilerine yakın buldukları
yabancı liderler hakkında görüşleri sorulmuştur. Liderler arasında geçmişte yaşamış
ve siyasi tarihte iz bırakanların dışında günümüzde yaşamakta olan ve küresel ve
bölgesel düzeyde dünya politiğine etki eden isimlerde seçenekler arasında
sunulmuştur. U.2. sorusu altında katılımcılara sunulan seçenekler arasında; Ebu
Nasr-Mısır, Barack Obama-ABD, Beşar Esad-Suriye, Fidel Castro-Küba, Hasan
Nasrullah-Lübnan, Hu Jintao-Çin, Hugo Chavez-Venezuella, Jacques Chirac-Fransa,
Kral Abdullah- Suudi Arabistan, Recep Tayyip Erdoğan-Türkiye, Mahmud
Ahmedinejad-İran, Nicolas Sarkozy-Fransa, Şeyh M.Bin Zayed-Birleşik Arap
Emirlikleri, Vladimir Putin-Rusya bulunmaktadır. Analizlerde frekans referans
değeri olarak minimum 10 kişi (% 2) taban olarak alınmıştır.
Sünni Müslümanları unsurlara göre yapılan analize göre toplamda 561 yanıt
arasından 472 (%84,1) geçerli tespit edilmiştir. Analizler geçerli yanıtlar üzerinden
yapılmıştır. Yapılan analizlere göre; 252 kişi (%53,4) Recep Tayyip Erdoğan’ı
kendine en yakın gördüğü lider olarak seçmiştir. 99 kişi(%21,0) Barack Obama’yı
kendine yakın bulduğunu ifade etmiştir. 39 kişi (%8,2) kendine yakın bulduğu lider
olarak Şeyh M.Bin Zayed seçeneğini işaretlemiştir. 28 kişi(%6,0)
Mahmud
Ahmedinejad’ı yakın bulduğunu belirtmiştir. 16 kişi (%3,4) Nicolas Sarkozy
seçeneğini işaretlemiştir. 14 kişi (%3,0) Kral Abdullah seçeneğini işaretlerken, 12
kişi (%2,5) Fidel Castro seçeneğini işaretlemiştir. 12 kişi (%2,5) ise Vladimir Putin’i
kendine yakın gördüğünü belirtmiştir.
137
U.3. Aşağıdaki ülkelerden hangisinde yaşamayı tercih ederdiniz
Anket katılımcılarına KBY dışında hangi ülkede yaşamak istedikleri sorusu
yöneltilmiştir. Soruya verilecek yanıtlar arasında İngiltere, Çin, Danimarka, Fransa,
Almanya, Kanada, Rusya, Türkiye ve ABD seçenekleri bulunmaktadır. Sünni
Müslüman unsurlara göre yapılan analize göre toplamda 561 yanıt arasından 514
(%91,6) geçerli yanıt tespit edilmiştir. Analizler geçerli yanıtlar üzerinden
yapılmıştır. Yapılan analizlere göre; 232 kişi (%45,1) Türkiye’yi yaşamak istediği
ülke olarak tercih etmişlerdir. 56 kişi (%10,9) Almanya, 39 kişi (%7,6) ABD, 37 Kişi
(%7,2) Fransa, 35 kişi (%6,8) Norveç, 33 kişi (%6,4) Kanada, 33 kişi (%6,4)
İngiltere ülkelerini yaşamak için tercih etmişlerdir. Aynı zamanda 21 kişi (%4,1)
Danimarka, 17 kişi (%3,3) Çin, 11 kişi (%2,1) ise Rusya’yı tercih etmişlerdir.
U.4. Ortadoğu ülkelerinden hangisinde yaşamayı tercih ederdiniz?
Özellikle Arap Baharı sürecinden sonra, Türkiye’nin ve Ortadoğu bölgesinde
demokratik ve laik yapısıyla model bir ülke olmasıyla ilgili birçok tartışmalar
yapılagelmiştir. Kürt Bölgesel Yönetiminde yaşayanlara Ortadoğu bölgesindeki
ülkelerden hangisinde yaşamak istedikleri sorulmuştur. U.4. sorusuna verilecek
yanıtlar arasında Umman, Ürdün, İran, Kuveyt, Lübnan, Katar, Suudi Arabistan,
Suriye, Türkiye seçenekleri bulunmaktadır. Böylece Kürt bölgesel Yönetimindeki
halkın Türkiye’nin yaşanabilirliği ile ilgili görüşleri de alınmak istenmiştir. Ankete
katılanlara Ortadoğu ülkelerinden hangisinde yaşamayı tercih ettikleri sorulurken
yine etnik ve dini unsurlara göre analiz yapılmıştır.
KBY’de yaşayan Sünni Müslümanlara göre yapılan değerlendirmede toplam
561 yanıt arasından 507 (%90,4) geçerli yanıt olduğu tespit edilmiştir. Analizler
geçerli yanıtlar üzerinden yapılmıştır. Sonuçlara göre 296 kişi (%58,4) Türkiye, 71
kişi (%14,0) Suudi Arabistan, 67 kişi (%13,2) Lübnan, 44 kişi (%8,7) Katar, 12 kişi
(%2,4) İran, 3 kişi (%0,6) Ürdün, 3 kişi (%0,6) Suriye, 2 kişi (%0,4) ise Umman
seçeneğini işaretlemiştir.
138
U.5. Yurtdışında tatil yapmak isteseniz hangi ülkeyi tercih ederdiniz
Yurtdışında tatil yapma imkânına sahip olanlara etnik ve dini unsurlar ekseninde
hangi ülkeyi tercih edeceklerine ilişkin bir soru yöneltilmiştir. Tatil için tercih
etmeleri amacıyla katılımcılara seçeneklerde sunulan ülkeler arasında Beyrut,
Avrupa ülkeleri, İran, Ürdün, Mısır, Türkiye ve Amerika kıtasındaki ülkeler
bulunmaktadır. Dini unsurların tatil tercihine ilişkin aynı değerlendirme yapılmıştır.
Buna göre toplam 561 katılımcı arasından 493 kişinin (%87,9) geçerli yanıt verdiği
tespit edilmiştir. Analiz yapılırken yalnızca geçerli yanıtlar değerlendirmeye
alınmıştır. Dağılım ise şöyledir; 277 kişi (%56,2) Türkiye, 106 kişi (%21,5) Avrupa
ülkeleri, 36 kişi (%7,3) Beyrut, 34 kişi (%6,9) Amerika ülkeleri, 29 kişi (%5,9)
Mısır, 9 kişi (%1,8) İran, 2 kişi (%0,4) Ürdün’de tatil yapmak istediğini belirtmiştir.
U.6. Türkiye'ye seyahat etmek istediğinizde karşınıza çıkan sorunlar
Bu soru anketin hazırlanma sürecindeki ilk halinde bulunmamaktadır. Erbil’e
gerçekleştirilen ilk ziyaretin ardından yapılan mülakatlar doğrultusunda Anketin son
haline eklenmiştir. Erbil’de yapılan görüşmeler sırasında birçok kimse Kürt Bölgesel
Yönetiminden Türkiye’ye gelip geçişlerde Habur Sınır kapısında büyük sorunlar
yaşadıklarını ifade etmişler ve uygulanacak ankete bu yönde bir içeriğin eklenmesini
talep etmişlerdir. Bu doğrultuda gelen taleplere istinaden katılımcılara Türkiye’ye
seyahat ettikleri sırada en çok karşılaştıkları sorunları kapsayan bir soru
yöneltilmesine karar verilmiştir. “U.6.” sorusu katılımcıların Türkiye’ye seyahat
etmeleri sırasında karşılaşılabilecek çeşitli sorunlar seçeneklere eklenmiştir.
Temel olarak tespit edilen sorunsallar arasında Habur Sınır kapısı, Vize
alırken karşılaşılan sorunlar, Türkiye’deki etnik ayrımcılık ve özellikle muhafazakâr
kesim için Türkiye’de tatil tesislerinin eksikliği gibi seçenekler bulunmaktadır. Sünni
Müslümanları kapsayan değerlendirmede toplamda 561 yanıt arasından 477 (%85,0)
geçerli olduğu belirlenmiştir. Analizler sırasında yalnızca geçerli yanıtlar
değerlendirilmiştir. Katılımcıların birden fazla seçeneği işaretleyebilecekleri soruda
ifade edilmiştir. Buna göre 301 kişi (%63,1) Habur sınır kapısını büyük bir sorun
olarak gördüklerini ifade etmişlerdir. 93 kişi (%19,5) Türkiye’deki etnik ayrımcılığı
bir sorun olarak görmektedirler. 77 kişi (%16,1) Türkiye’ye seyahat etmeden önce
139
vize almakta çekilen güçlükleri sorun olarak belirtmişlerdir. 42 kişi ise (%8,8)
Türkiye’deki tatil tesislerinin eksikliğini bir sorun olarak görmektedirler.
P.3. Türk televizyonlarında yayınlanan TV programlarını ve TV dizilerini izler
misiniz?
“P.3.” sorusu ile Türk görsel medyası ekseninde Kürt Bölgesel Yönetiminde
yaşayanların algısı ölçülmek istenmiştir. Bu bağlamda Türk görsel medyasını izleyip
izlemedikleri sorulmuştur. Dini unsurlara göre Türk televizyon programları ve
dizilerini takipleri değerlendirmiştir. Sünni Müslümanları kapsayan değerlendirmede
toplam 561 yanıt arasından 500 (%89,1) geçerli yanıt olduğu belirlenmiştir. Geçerli
yanıtlar üzerinden yapılan değerlendirmede 273 kişi (%54,6) Türk TV programlarını
ve kanallarını izlediklerini belirtirken 227 kişi (%45,4) Türk TV kanal ve
programlarını izlemediklerini ifade etmişlerdir.
140
SONUÇ VE TARTIŞMA
Kürt Bölgesel Yönetimine ilişkin yapılan çalışmada uygulanan anketin sonuçlarının
analiz edilmesi ve değerlendirilmesiyle birlikte bir takım bulgulara ulaşılmıştır.
Bölge halkının Türkiye’ye karşı yaklaşımlarının ve dış politika ve güvenlik
eksenindeki algılarının ortaya çıkarılmasında halkın kültürel, sosyal ve politik
etkilenimleri oldukça önemlidir. Nitekim halkın stereotipinin oluşmasında da etkili
olan kültürel sosyal ve politik unsurlar, halkın eylemlerinin kitle eylemlerine
dönüşmesi sırasında etkili olmaktadır. Dolayısıyla bireyden topluma doğru yayılan
kişilik özellikleri sonuç olarak toplumun yaklaşımını ve hatta bölgesel çaptaki siyasal
süreci etkileyebilmektedir. Bu anlamda Ortadoğu gibi bir bölgede yaşayan halkın
etnik ve dini özellikleri ve davranışları, geleneksel ve küresel bir siyasallaşmanın
çarpıştığı ve uyum sürecinden halen çıkamamış olan bölgenin politikalarını şüphesiz
etkileyebilmektedir. Söz konusu bulgular bölgede yaşayan halkın kültürel, sosyal ve
politik tercihlerine ışık tutmaktadır. Özellikle bölge halkının etnisite ve dini unsurlara
göre sahip olduğu kimlik algılaması ve toplumun sahip olduğu kültürel motiflerden
etkilenmesine yönelik bulgular istatistiki analizler sonucunda elde edilmiştir.
Kimlik algısıyla ilgili etnisiteyi ilgilendiren bulgulardan birisi bölgedeki Kürt
Kimliği algısına yöneliktir. Bölgedeki mevcut Kürt kimliği haricinde bir takım alt
kimliklerin bulunduğu bilinmekle birlikte bu alt kimliklerin örneklem içerisindeki
denek grubunda Kürt kimliğinden daha önemli olduğu tespit edilmiştir. Bölgede
anketin uygulandığı örneklem içerisinde çoğunlukla Kürt üst kimliğini seçenler
olduğu gibi; Badini, Hewrami, Keldani ve Sorani alt kimliğini de seçenler
bulunmaktadır. Özellikle Erbil ve çevresinde Sorani Kürtlerinin yoğunluk gösterdiği
ortaya çıkmıştır. Kürt coğrafyasının güney kesiminde yaşayan Kürtlerin kimliğinin
alt unsurları olarak bilinen halklar Kendi Kimliklerini Kürt kimliğinden önce
görmekte ve kendi kimliklerini beyan edebilmektedirler. Kürt Bölgesel Yönetiminde
yaşayan
Kürtlerin
birçoğu
halen
kendi
alt
kimliklerini
belirgin
olarak
kullanmaktadırlar.
Kürt etnik kimliğinin alt kimlikleriyle ilgili özellikle Türkiye’yi ilgilendiren
başka bir bulgu ise Türkiye’de yaşayan ve bölgede oldukları bilinen, hatta
141
örneklemde
de
bulunan,
Kürtlerin
anketteki
kimlik
algılamasına
yönelik
yaklaşımlarıdır. Kürt coğrafyasının Kuzey kesimi yani Türkiye Cumhuriyetinde
yaşayan Kürtlerin kimliğinin alt unsurları arasındaki en büyük kısmını Kurmanci
Kürtleri oluşturmaktadır. Anketin uygulandığı örneklem grubunda Türkiye’den
bölgeye eğitim veya iş amaçlı gelen Kurmanci Kürtleri bulunmaktadır. Bu gruptan
belli bir kesimin anket yapılırken ankete katıldığı bilinmektedir. D8’de yer alan aile
arasında kullanılan dil sorusuna verilen cevaplar arasında Kurmanci Kürtçesinin
işaretlenmesi bu gruptan kimselerin ankete katıldığının birer göstergesidir. Fakat
Kimlik ile ilgili sorularda hiç kimsenin Kurmanci seçeneğini işaretlememesi bu
gruptakilerin kendilerini Kurmanci alt kimliğiyle değil Kürt üst kimliğiyle
betimlediklerini göstermektedir. Bu durumla ilgili mevcut sonuç Türkiye Kürtlerinin
kendi alt kimlikleri yerine daha kapsayıcı bir kimlik olan Kürt kimliğini tercih
ettiklerini göstermektedir. Ortaya çıkan bu bulgu ise 1970’lerden beri Türkiye’de
süregelen Kürt kimliği oluşturma çabalarının sonuç verdiğine işaret etmektedir.
Kurmanci alt kimliği ve Kürtler ile ilgili olarak daha ileri analiz ve çalışmalar
yapıldıkça somut verilerin ortaya çıkması olağan gözükmektedir. Kürt Bölgesel
Yönetimi ve Türkiye’de yaşayan Kürtler açısından eldeki bulgu Kürt ulusu
oluşturma çabaları için manidar olup derinlemesine araştırmaya değer niteliktedir.
Elde edilen diğer bulgulardan bazıları bölgedeki halkın din ve mezhepleridir.
Sünni Müslüman ağırlıklı bir toplum olduğu göze çarpmaktadır. Fakat bununla
birlikte Şii mezhebine göre yaşayan belli bir kitle de göze çarpmaktadır. Harici
(Vehhabilik) veya Caferilik gibi İslam Dünyası ve Ortadoğu yer alan mezhepleri,
örneklem grubuna katılanlar arasında seçen olmamıştır.
Irak Kürt Bölgesel Yönetiminde bulunan geçici olarak bulunan fakat aslında
Irak’ın iç bölgelerinden veya dışardan olmak üzere farklı yerlerden gelenlerin
bölgede bulunma sebepleri örneklem gurubundaki bu kapsama girenlere sorulmuştur.
Buraya gelenlerin genellikle ekonomik nedenler ve eğitim dili hasebiyle geldiği fakat
en çokta akrabalık ilişkileri olanların burayı tercih ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
Ekonomik nedenler arasında istikrarlı sayılabilecek bir bölge olması ve eğitimin
dilinin Kürtçe olmasının önemli bir faktör olduğu ortaya çıkmaktadır.
142
Kürt Bölgesel Yönetiminin toplumsal yapısıyla ilgili diğer bir bulgu ise
toplumdaki muhafazakâr yapı ve bu yapıyı destekleyen aşiretlerdir. Bölgedeki halk
unsurları Hristiyan gruplarda dâhil olmak üzere sosyal ve kültürel açıdan aşiret
temelli bir toplum yapısında yaşamaktadırlar. Ankete katılanlar arasından yüzde
seksen
civarındaki
bir
dilim
mensup
oldukları
alt
kimlik
göz
önünde
bulundurulmadan bir aşirete bağımlı olduklarını beyan etmişlerdir.
Bölgedeki etnik ve dini unsurlar arasında iç ve dış tehdit algılamalarını
ölçmek üzere sorulan T13 sorusuna cevaplar alınmıştır. Buna göre Türkmenler
açısından en büyük tehdit farklı dini gruplar olarak görülmekle birlikte birçok
Türkmen ise bir rakip veya düşmanın varlığına ihtiyaç duymadığını belirtmişlerdir.
Kürtler için ise durum biraz farklıdır. Kürtlere göre en büyük tehdit komşu ülkeler
olarak görülmektedir. Burada elde edilen sonucun Özerk Kürt Bölgesel Yönetiminin
ileride bir ulus devlet olma yönünden duyduğu kaygının olarak ta yorumlanabilmesi
mümkün gözükmektedir Fakat çoğu Kürt kökenliler ise yine bir rakip veya düşmanın
varlığına ihtiyaç duymadıklarını ifade etmişlerdir. Dini unsurlara göre bir analiz
yapıldığında ise başta farklı dini unsurlar tehdit olarak görülürken, komşu ülkeler ve
farklı mezheplerde birer tehdit unsuru olarak tabir edilmiştir. Yine dini unsurların
birçoğunun da herhangi bir rakip veya düşmana ihtiyacı olmadığını belirttiği de
görülmektedir. Bölgede yaşayan halkın uzun süren çatışmalar ve belki de savaş
durumundaki zor hayat koşullarından kaynaklı olarak barışa özlem duydukları da
söylenebilir.
Kürt Bölgesel Yönetimi’nde yaşayanlar en güvenilir ülke olarak Türkiye’yi
gördükleri gibi aynı zamanda Suudi Arabistan ve Lübnan bölgedekilerin güvendiği
diğer ülkeler arasında ön plana çıkmaktadır. Bölgede en çok sevilen lider ve ülkenin
hangisinin olduğuna dair U.2. sorusu sayesinde bölge halkının algısı ortaya
çıkarılmak istenmiştir. Buna göre Türkmenler açısından en çok sevilen siyasi lider ve
ülke Recep Tayyip Erdoğan olarak gösterilirken Kürtler açısından bu isim Barack
Obama’dır. Türkmenlerin bölgedeki ikinci favorisi ise Mahmud Ahmedinejad olarak
ortaya çıkmaktadır. Obama’dan sonra Kürtler açısından bölgede en çok sevilen diğer
siyasi figürler ve ülkeler ise Recep Tayyip Erdoğan, Birleşik Arap Emirlikleri’nden
Şeyh M. Bin Zayed ve İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’tır. Tüm bu
143
eldeki bulgulara göre bölgede en çok sevilen siyasi lider ve ülkenin, Recep Tayyip
Erdoğan ve Türkiye olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bunların dışında anketin uygulandığı örneklemde sorulara verilen cevaplar
SPSS İstatistik programıyla analiz edilince ortaya çıkan sonuçlar etnisite ve dini
unsurlara göre değerlendirilmiştir. Ankette bulunan diğer sorularda SPSS
programında Ki-kare testi ile değerlendirilmiştir. Yapılan değerlendirmelere göre
istisnai durumlar dışında genel olarak sonuçların etnisiteye göre farklılık gösterdiği
fakat dini unsurlara göre göstermediği gözükmektedir. Bunun sebebinin ise bölgede
yaşayan farklı etnik, etno-dini unsurların bulunması ancak etnik unsurların çoğunun
Sünni Müslüman olmalarından kaynaklandığı düşünülmektedir.
Bölgede yürütülen çalışma sırasında resmi yetkililer, akademisyenler, kanaat
önderleri ve halkın Türkiye’ye yönelik ilgisi gözlerden kaçmamaktadır. Sempati
duyanlar veya duymayanlar anketin uygulanmasına sıcak bakmakla birlikte, özellikle
resmi yetkililer anket sonuçlarının kendileriyle paylaşılmasının faydalı olacağını
belirtmişler ve bu gibi çalışmalara sıcak baktıklarını göstermişler anket uygulanırken
işbirliği göstermişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti Erbil konsolosluğunun bu akademik
çalışma için resmi izin vermemesi ilk başta Kürt Bölgesel Yönetimi yetkileri için
sorun teşkil etse de bu sorun bölgedeki yetkililerin daha sonra kendiliğinden
verdikleri izinle aşılmıştır.
Kürt Bölgesel Yönetimi ve Türkiye arasındaki ilişkilerin alışılageldik yöntemler
dışında ele alındığı bu çalışmada bölgenin Türkiye ile ilişkileri Kürt Bölgesel
Yönetiminde yaşayan halkın gözünden değerlendirilmiştir. Kürt Bölgesel Yönetimi
sosyal
ve
siyasal
coğrafya
bakımından
Anadolu’nun
güneybatı
uzantısı
niteliğindedir. Bu bölgede yaşayan insanlar sosyo-kültürel bakımdan Türkiye
Cumhuriyeti sınırlarında, özellikle de doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesinde
yaşayanlardan çokta farklı değildirler. Türkiye güney doğusu ve Irak'ın kuzeyinde bu
bölgenin arasındaki etnik ve dini temelli birçok benzerliklerin olması, ülkelerin ikili
ilişkilerdeki tutumunu şüphesiz etkileyebilmektedir. Kuzey Irak'ta neredeyse yarım
yüzyıldan fazla süre boyunca devam etmekte olan hareketli Kürt siyasal hayatı
özellikle uluslaşma arzusu ekseninde temellenmiştir. Zengin yer altı kaynaklarından
dolayı uluslararası güç odaklarının sürekli hedefinde olan bu bölgedeki Kürtlerin
144
uluslaşma arzusu dış güçler için daima bölgeye bir giriş kapısı olarak kalmıştır. Kürt
Bölgesel Yönetiminin batıya açılan kapısı ve en önemli komşusu olarak Türkiye'nin,
bu bölgede yaşayan Kürtleri ilgilendiren her türlü meseleye, özellikle de
uluslaşmayla ilgili siyasal ve sosyal davranışlara karşı duyarlılığı kaçınılmazdır. Bu
duyarlılığın olgunlaşması ve Türk dış politikası yapım süreçlerine komşu ülke
vatandaşlarının algılarının da entegre edilmesi bakımından bu araştırma önem arz
etmektedir. Bu tez çalışmasında Kürt Bölgesel Yönetimi ve Türkiye arasındaki
ilişkilerin analiz edilmesi için nitel ve nicel yöntemlere başvurulmuştur. Bu
bağlamda ikili ilişkileri etkileyen önemli parametreler literatür taraması yapılarak ve
anket uygulanarak analiz edilmiştir.
Kuzey Irak Kürt Bölgesinde yaşayan Türkmenler Türkiye ile ilişkilere etki
eden faktörler arasındadır. Nitekim 2009 yılında hazırlıklarına başlanan Irak Kürt
Bölgesel Yönetimi Anayasasında Türkmenlere de yer verilmiştir. Fakat Türkmence
resmi dil olarak kabul edilmemiş bunun yerine KBY Anayasasının 14. Maddesinde
Türkmencenin okullarda öğretilmesine izin verilmiştir. Özellikle Erbil Kerkük ve
Musul başta olmak üzere bölgedeki Türkmen kimliği Türkiye’nin Bölgeye yönelik
politikalarında önemli bir yere sahiptir. Kerkük’ün statüsüyle ilgili Irak Anayasasının
140. Maddesinde 2007’de yapılması beklenen, fakat 2008 yaz aylarına ertelenen
fakat
halen
muallakta
olan,
referandum
Kerkük’ün
statüsünün
halen
belirlenememesine neden olmaktadır. Kerkük’ün statüsünün belirsizliği ve bu
bölgede KBY ve Bağdat arasındaki çekişmeden kaynaklanan terör ortamı ve
özellikle burada yaşayan Türkmenlerin mağduriyetine yol açmakta ve Kuzey Irak’ta
yaşayan Türkmenlerin hepsini etkilemektedir. Ancak Türkmenler arasında son
dönemlerde oluşan çok sesli siyasal yapı Türkmenlerin tek çatı altında birleşmesine
mani olmakta ve Türkiye’nin Türkmenlerle tam bir uyum içinde politika üretmesini
sekteye uğratmaktadır. Kuzey Irak’taki Türkmen siyasi grupları arasında en göze
çarpanlardan birisi olan Irak Türkmen Cephesi Kürt Bölgesel Yönetiminde yüksek
bir temsil düzeyine sahip olmakla birlikte eski ITC Başkanlarından Sinan Çelebi de
Behram Salihi’nin Başbakanlığı döneminde Sanayi ve Ticaret Bakanı olarak
kabinede görev almıştır. Bölgede yaşayan Türkmenler arasındaki kimi gruplar
145
Türkiye’ye yakınken diğerlerinin Bağdat Hükümetine, İran veya Ürdün gibi ülkelere
yakınlığı göze çarpmaktadır.
Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtlerin yakın dönem siyasi tarihleri incelendiğinde
en önemli Kürt siyasi lideri olarak Molla Mustafa Barzani öne çıkmaktadır. Bölgede
yaşayan Kürtler bakımından Molla Mustafa Barzani büyük bir önder olarak
görülmektedir. Kürt siyasi hareketinde Molla Mustafa’dan bu yana Barzani aşiretinin
ön planda olduğu gözlemlenmektedir. Türkiye ile Kuzey Irak Kürtlerinin
ilişkilerinde Molla Mustafa Barzani’nin 1968 yılında dönemin Başbakanı Süleyman
Demirel ve Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a yazdığı mektuplar bir dönüm noktası
olarak yer etmiştir. Ekler kısmında da yer alan Molla Mustafa söz konusu
mektuplarda Türkiye’ye yönelik iltifatlarda bulunmakta, Osmanlı İmparatorluğundan
gelen ortak kültür, tarih ve kadere atıflarda bulunmakta, Türkiye’de Türklerin ve
Kürtlerin kardeşçe yaşadığına vurgu yapmakta, Kürtlerin Kuzey Irak bölgesinde
kalmasına yol açan anlaşmalardan dolayı Türkiye topraklarından ayrı kalındığından
duyduğu hicabı paylaşmaktadır. Ayrıca Türkiye’den Kuzey Irak’taki Kürt hareketine
yardım etmelerini talep etmekte ve Türkiye’nin yardımına ihtiyaç duyduklarını
vurgulamaktadır. Barzani aşireti Kuzey Irak Kürt Bölgesi yakın siyasi tarihinde
tartışmasız bir öneme sahiptir. Yakın geçmişte ortaya çıkan ve birçok otoriteye göre
Kürt siyasi tarihinin en büyük lideri olarak tabir edilen Molla Mustafa Barzani’nin
Türk devlet büyüklerine yazdığı mektubundaki iltifatları ve geçmişten gelen
bağlardan dolayı Türkiye’ye karşı duyduğu sempatisini ortaya koymaktadır.
Aşiretlerin bu denli önemli olduğu muhafazakâr bir toplumun önde gelen bir
liderinin bu hareketi, kendi toplumunun Sünni Müslüman bağlarıyla ilişkilendirdiği
Türkiye’ye karşı duyduğu sempatisinin bir göstergesi niteliğindedir. Yine de Molla
Mustafa Barzani’nin bu mektubu kaleme aldığı dönemde içinde bulunduğu zor siyasi
ve ekonomik koşullar da göz ardı edilmemelidir.
Ülke algısının ölçülmesi için nicel yöntemlere dayalı yapılan araştırmada
öncelikle Kürt Bölgesel Yönetiminin demografik yapısına dair bir portre
çıkarılmıştır. Kürt Bölgesel Yönetiminin içinde bulunduğu Kuzey Irak coğrafyasına
ait yakın dönem siyasi tarihinin önemli aktörleri ve olaylarına yer verilerek bu
bölgede yaşayan halkın etkilendiği akımlar, olaylar, çatışma ve hatta savaşlara ait
146
bilgiler verilerek bölge toplumunun hafızasını ve toplumsal algısını etkileyen siyasal
ve toplumsal vakalar gözler önüne serilmiştir. Araştırmanın amacı Kürt Bölgesel
Yönetiminde dış politika ve güvenlik ekseninde Türkiye algısını ölçmek olduğundan,
Türkiye ile Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtlerin etkileşime girdikleri olaylara vurgu
yapılarak ilişkilere dair bir görüngü çizilmiş ve ikili ilişkilerde dönüm noktası
niteliğindeki olaylar incelenmiştir. Böylelikle anketin uygulanacağı çalışma evrenine
özgü kavramsal çerçeve oluşturulmuştur. Hali hazırda bu çalışma evreni için özel
olarak hazırlanan ölçek ve sorulardan oluşan anket hazırlanarak çalışma evrenini
temsil eden örneklemde uygulanmıştır.
Örnekleme uygulanan anketlerin değerlendirilmesinden sonra buradaki
veriler SPSS programı kullanılarak analiz edilmiştir. Öncelikle araştırma evrenini
temsil eden örneklemin profilini belirleyen demografi kısmındaki çoktan seçmeli
sorular sayesinde ankete katılanların etnik ve dini özellikleri ortaya çıkarılmıştır.
Buna göre Kürt bölgesel yönetiminde ankete katılanlar arasından Kürtlerin ve
Türkmenlerin başı çektiği göze çarpmaktadır. Özellikle Kürtler arasında Kuzey Irak
bölgesinde yaşayan (Sorani ve Badini gibi) alt unsurların kendi kimliklerini alt
kimlik olarak ön plana çıkarma eğilimleri göze çarpmaktadır. Belki de yine bu
bölümde yer alan “D14- Herhangi bir aşirete bağlı mısınız” sorusuna %79 oranında
olumlu yanıt verilmesi KBY toplumundaki alt kimlik unsurunun halen korunmakta
olan bir unsur olduğunu açıklayabilir. Bu durum, Türkiye’de uzun zamandır devam
eden Kürt meselesinin Türkiye sınırları dışındaki Kürt coğrafyasında ne anlama
geldiğine dair yeni bir boyut açar niteliktedir. Kürtlerin uluslaşma arzusu bağlamında
Kuzey Irak bölgesinde yaşamakta olan halkın kayda değer bir kısmının kendilerini
ifade ederken halen alt kimliklerini kullandıkları gözlemlenmektedir. Hal böyle
olunca, Türkiye’deki Kürt kimliği oluşturma sürecinin Kürt coğrafyasında yaşayan
diğer halkların kimlik algılamalarıyla karşılaştırılma imkânı ortaya çıkmaktadır.
Kısacası Kürt kimliğinin uluslaşma yolundaki portresini, Türkiye ve Kuzey
Irak penceresinden görme fırsatı gün yüzüne çıkmıştır. Buna göre Türkiye’de uzun
yıllardır devam eden Kürt sorununun bir sonucu olarak ortaya çıkan PKK terörünün
de etkisiyle, Türkiye Kürtlerinin, Kuzey Irak’ta yaşayan Kürt topluluklarının aksine
kendi alt kimliklerinden çok Kürt üst kimliğini kullanmayı tercih ettikleri
147
söylenebilir. Kürt Bölgesel yönetiminde yaşayan halkın Kürt meselesi yani Kürdistan
coğrafyası olarak anılan bölgede bir Kürt devleti kurma eğilimlerinden etkilenmiş
olmaları savından yola çıkarak bu bölgede önceden alt kimliklerine bağlı kalarak
yaşamakta olan halkın, Kürt kimliğinden giderek daha çok etkilendikleri de
söylenebilir. Bölgede yaşayan halkla ilgili ortaya çıkan diğer bir önemli unsur ise
dini kimlik ile ilgilidir. KBY’de yaşayan Müslüman toplumun neredeyse tamamına
yakının Sünni oldukları göze çarpmaktadır. Osmanlı’dan günümüze gelen Sünni
Müslüman Türkiye geleneğinden yola çıkarak bu bölgede yaşayan Sünni
Müslümanların ortak paydaları olabileceği yönünde yapılabilecek derin araştırmalar
bölge toplumunun Türkiye’ye yönelik dost bir tutum geliştirmesine olanak
sağlayabilir.
Demografik analiz ve değerlendirmelerin dışında ankette bulunan ölçeklerin
bazılarında etnisite veya dini unsurlara göre hipotezler kurulmuştur. Ankete
katılanların verdikleri yanıtların, katılımcıların etnik ve dini kimliklerine göre
anlamlı olup olmadığını belirlemek üzere “ki-kare test” ile analiz edilmiştir. Test
sonucu elde edilen “p” sayısı için referans değer “0,05” olarak kabul edildikten sonra
hipotezler kabul veya ret edilmiştir. “Ki-kare test” ile analiz edilen G3, I1-I2-I3-I4I5, B3-B4-B13-B14, M12-M13-M14-M15-M16, H1-H5 ölçeklerine verilen yanıtlar
etnik unsurlara göre tamamen anlamlı bir fark bulunurken, dini unsurlara göre bu
anlamlı fark sorunun içeriğine göre değişkenlik göstermektedir. Bu da demek oluyor
ki, dış politika ve güvenlik ekseninde Türkiye’ye yönelik algılarında bölge halkı
etnisite üzerinden farklı fikirleri keskin olarak benimsese de dini olarak halkın söz
konusu alanlardaki Türkiye algısı etnisite gibi keskin ayırdımlar bulunmamaktadır.
Kısacası, bir konu üzerinde farklı etnik unsurların farklı ve keskin görüşleri olsa da
dini unsurlar üzerinden değerlendirildiğinde aynı konuya yaklaşımlar aynı şekilde
kesin ayırdımlar göstermediği göze çarpmaktadır. Frekans testiyle K1-K2-K3-K5K6-K7, T11-T12, P3 ölçeklerinin dini unsurlara göre analiz edilmesinden yine
benzeri bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Bu testte yapılan analizde etnisite ve dini
unsurlara özgü analizlerin “ki-kare” testiyle tam olarak aynı çıkmaması yukarıdaki
bazı ölçekler de yer alan ifadelerin taşıdığı anlamlara yüklenmektedir.
148
SPSS programıyla ankette bulunan çoktan seçmeli sorularda analiz edilmiştir.
Özellikle
Y1-Y2-Y3-Y5,
P1-P4
sorularından
oluşan
çoktan
seçmeliler
değerlendirilmeye alınmıştır. İçeriği itibariyle, KBY’de yaşayanların küresel ve
bölgesel dış politika ve güvenlik algılamaları için bir çerçeve oluşturan bu sorulara
alınan cevaplar yine etnik ve dini unsurların bu sorulara yönelik tercihlerini gösterir
şekilde sunulmuştur. Ankette KBY’de dost ülke algısı (Y1) ölçülmesi hedeflenmiştir.
Buna göre etnik unsurlara göre30 Türkiye bölgede büyük oranda Türkmenler
tarafından dost olarak görüldüğü gözlemlenmektedir. Türkmenlerin bölgede
Türkiye’den sonra dost olarak gördüğü ülke ise Ürdün olarak göze çarpmaktadır.
Kürtlerin büyük çoğunluğu hiçbir ülkeyi dost olarak görmezken geri kalanlar
sırasıyla ABD seçeneği ön plana çıkmıştır. Dini unsurlar bakımından31 yapılan
analizlerde Türkiye ve Ürdün dost ülke olarak ön plana çıkmaktadır. Bir başka
soruda ise KBY’de Düşman algısı (Y2) ölçülmesi hedeflenmiştir. Yapılan analiz
sonucunda Kürtlerin birçoğu Türkiye’yi düşman olarak görürken, sırasıyla İran ve
ABD düşman olarak görülen diğer ülkelerdir.
Eldeki bu veriler ışığında son yıllarda bölgesel bir güç olma hedefindeki
Türkiye’nin Kürt Bölgesel Yönetimi ile ilişkilerinin analiz edilmesi hedeflenmiştir.
KBY’de yaşamakta olan etnik ve dini unsurların dış politika ve güvenlik ekseninde
Türkiye algılarını ölçen sorular sayesinde Türk dış politikasının bölgeye yönelik
süreçlerde ne gibi önceliklere dikkat etmesi ve ne gibi hassasiyetlere özen
göstermesi, bölgede yaşayan insanlara ulaşmak için hangi iletişim kanallarını
kullanabileceğine yönelik bir takım sonuçlar elde edilmiştir. Tüm bu sonuçlar
değerlendirilirken uluslararası siyasetin çok yönlü olduğu ve bu alandaki birçok
aktörün olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır. Bu tezin amacı KBY bölgesinde
öncelikle yakın dönem siyasi tarihindeki önemli aktörler ve olaylara dair bilgiler
verip burada yaşayan toplumun hafızasına ilişkin bir fikir sahibi olmayı sağlamak ve
30
Çokta seç eli sorular et ik u surlara göre yoru la ırke , i i u
katılı ı ı ir seçe eği
işaretle iş ol ası refera s olarak ka ul edil iş e yapıla a alizlerde u a göre değerle dirilip
so uç kıs ı da paylaşıl ıştır.
ora ı ı refera s oktası olarak ka ul gör esi i se e i Et isite
u surları akı ı da
ayrı u suru ka ul edil esi e topla
a keti değerle diril esi de, her
et ik grupta
kişilik ir gru u topla sayı ı % - ’u a göre iyi ir te sil düzeyi ol asıdır.
31
Çokta seç eli soruları yoru la ası da ise Di i u surlar kapsa ı da topla
gru u
değerle dir eye alı ası da ötürü i i u
arası katılı ı ı ir seçe eği işaretle iş
ol ası ı topla sayıya göre % - ’luk ir dili i ö e li ir te sil düzeyi ol asıdır
149
bu toplum hafızasının etkilerini yapılan anketlerin sonuçları analiz edilirken göz
önünde bulundurmaktır. Bu bölgede yaşayan insanların geçmişte, özellikle de
Türkiye ekseninde yaşadıkları iki taraf ilişkilerinde istikrarlı bir durumun
sağlanabilmesi için anlamlıdır. Kimi çevrelerce yakın bir gelecekte Kürt Bölgesel
Yönetiminin
Irak’ın
özerk
sisteminden
bağımsızlığa
doğru
gideceği
de
öngörülmektedir. Son tahlilde, uluslararası ilişkilerde politika üretim süreçlerine
katkıda bulunması için bu gibi anket araştırmalarının önemi giderek arttığından
Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerini düzenleyen politikalarının belirlenmesinde
kamu kurumları dışında sivil ve akademik kurum ve kuruluşlarında öncelik alarak bu
gibi çalışmalara yönelik girişimleri arttırmalarının faydalı olacağı düşünülmektedir.
150
KAYNAKÇA
Akçakaya, Onur, (2009), Irak Bölgesel Kürt Yönetimine Küresel ve Bölgesel Bakış,
Ankara: Polis Akademisi.
Akyol, Taha, (2012), Barzani'den Ne Beklenebilir?, 22 Haziran 2012, Hürriyet
Gazetesi:
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/printnews.aspx?DocID=20817017 (E.T:
17 Ekim 2012
Albayrak, Kadir, (1997), Keldaniler ve Nesturiler, Ankara: Vadi Yayınları.
Altunışık, Meliha Benli, (1999), Türkiye ve Ortadoğu, Tarih Kimlik Güvenlik,
İstanbul: Boyut Kitapları.
Anderson, Ross, (2005), Between Communal Inertia and the Modern State: An
Introduction to the Kurdish Question, Bliss Street Journal.
Anzerlioğlu, Yonca, (2000), Nasturiler,Ankara: Tamga Yayınları.
Aqrawi, Necdet (2012), KBY Yakın Tarihine kısa bakış ve Türkiye-KBY ilişkileri
konulu görüşme, 30 Nisan 2012, Erbil, Irak.
Attar, A. Rıza Şeyh, (2004), Kürtler: Bölgesel ve Bölge Dışı Güçler, İstanbul: Anka
Yayınları.
Aydın, Mustafa, Özcan, N. Ali, ve Kaptanoğlu, Nihat, (2007), Riskler ve Fırsatlar
Kavşağında Irak'ın Geleceği ve Türkiye, Ankara: TEPAV.
Ballı, Rafet, (1993), Kürt Dosyası, İstanbul: Cem Yayınevi.
Barzani, Aziz, (2011), Kürt-Türk Dostluğunun inşasında ölümsüz lider Barzani'nin
iki mektubu, Kürt-Türk Dostluk Derneği, 01 Mart 2011, http://kurdturk.org/tr/236.html (E.T:06 Eylül 2012)
Barzani, Aziz, Selahattin Üniversitesi Dil Tarih Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim
Görevlisi (2012), Kürt Bölgesel Yönetimi Yakın Tarihi ve KBY-Türkiye
İlişkilerinin Kısa Analizi konulu görüşme, (E. BARUT, Röportaj Yapan), 19
Nisan 2012, Erbil, Irak.
151
BBC News, (2011), Turkey steps up offensive in Iraq after Kurdish raids, 20 Ekim
2011, www.bbc.co.uk: http://www.bbc.co.uk/news/world-europe-15390006
(E.T: 28 Eylül 2012)
Bila, Fikret (2012). Kuzey Irak'ta Sütten Ağzı Yanan Türkiye, 29 Temmuz 2012,
Milliyet Gazetesi: http://siyaset.milliyet.com.tr/kuzey-irak-ta-agzi-suttenyanan-turkiye/siyaset/siyasetyazardetay/29.07.2012/1573167/default.htm
(E.T:17 Ekim 2012)
Bilgesam, (2011), Afrika'da Türkiye Algısı (Mısır-Fas-Senegal-Tanzanya), Rapor
No: 39, Ankara: Bilgesam.
Bilgiç, M. Sadi, ve Akyürek, Salih, (2011), Mısır'da Türkiye ve Türk Algısı (Özet
Rapor), Ankara: BİLGESAM.
Blaga, Rafael, (1997), İran Halkları El Kitabı, İstanbul: Yeni Zamanlar Dağıtım.
Böke, Kaan, (2009), Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri, İstanbul: Alfa
Yayınları.
Bülbül, Kudret, ve Özipek, B. Berat, (2006), Türkiye'de Batı Algısı: İlk Bulgular,
Tezkire, Düşünce Siyaset, Sosyal Bilim Dergisi, 43-44, ss. 169-185.
Cherry, Andrew L., (2000), A Research Primer for the Helping Professions Methods, Statistics, and Writing, Canada: Brooks/Cole Thamson Learning.
CIA,
World
Fact
Book,
(2012)
www.cia.gov.tr:
https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/iz.html
(E.T: 04 Temmuz 2012)
Cornell, Svante E. (2001), The Land of Many Crossroads: The Kurdish Question in
Turkish Politics, Foreign Policy Research Instute, ss. 31-46.
Cumhuriyet Senatosu Tutanak Dergisi, (1967), 1. Birleşim, Cumhuriyet Senatosu
Tutanak Dergisi, 11 Ocak, 1967, ss 44, Ankara.
Çelebi, Mahmut, ITMC Eski Başkanı (2012), Türkiye-KBY İlişkilerinde
Türkmenlerin Rolü konulu görüşme, (E. BARUT, Röportaj Yapan), 1 Mayıs
2012, Erbil, Irak.
Çiçek, S. Evin, (2007), Kürt Sorununda Gizli Kalmıs Milat, 18-24 Ocak 2007,
www.rizgari.com:
http://www.rizgari.com/modules.php?name=News&file=print&sid=6621
(E.T: 31 Ağustos 2012)
152
Dawn News, (2011, Ekim 6), Turkish parliament approves military operations in
northern
Iraq,
6
Ekim
2011,
Down.com
World:
http://dawn.com/2011/10/06/turkish-parliament-approves-militaryoperations-in-northern-iraq/ (E.T:28 Eylül 2012)
Deliceoğlu, Serap, (2006), Kuzey Irak'taki Etnik ve Dini Gruplar ve Bölge
Politikalarındaki Etkileri, İstanbul: Marmara Üniversitesi.
Dinçer, Ömer, Başbakanlık Eski Müsteşarı (2006), Hükümetlerin Başarısının
ölçülmesi ve İyileştirilmesi, Ankara:Türkiye.
Doğanay, Hayati, (1998), Ekonomik Coğrafya 2, Enerji Kaynakları (Genişletilmiş
2.Baskı), Erzurum: Şafak Yayınevi.
Doğanay, Hayati, ve Hayli, Selçuk, (2010), Irak’ın Başlıca Coğrafi Özellikleri ve
Petrol
Yatakları,
Fırat
Üniversitesi
Fen-Edebiyat
Fakültesi,
http://perweb.firat.edu.tr/personel/yayinlar/fua_299/299_19111.pdf (E.T: 26
Temmuz 2012)
Dursun, İsmail, (2006), Kuzey Irak Kürtleri, Ayrılıkçı Kürt Hareketinin Devletleşme
Süreci ve Türkiye'ye Etkileri, Gebze: Gebze Yüksek Teknoloji EnstitüsüSosyal bilimler Enstitüsü.
Duru, Ogün, (2008), Irak Kürt Muhalefet Hareketinin Gelişiminde Bölge ve
Bölgedışı Ülkelerin Etkisi, Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal bilimler
Enstitüsü.
Duru, Ogün, (2010), Irak Kürt Muhalefet Hareketinde Uluslararası Boyut: 19181975 arası dönemin analizi, Alternatif Politika(Özel Sayı 1), 74-112.
Edmonds, C. John, (2003), Kürtler, Türkler ve Araplar, Serdar Şengül ve Serap
Ruken Şengül (çev.) İstanbul: Avesta Basın Yayın.
Erkmen, Serhat (2010), Irak'ta İşgal Sonrası Siyasal Yaşam ve 2010 Parlamento
Seçimleri, Ortadoğu Etütleri, 2(3).
Erol, Su, (2011), Doğu Süryani kilisesi Tarihi Çerçevesinde İran Asuri-Keldanilerine
Genel bir Bakış, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 4(16), ss. 129-138.
Farrokh, Kaveh, (2011), Iran at War: 1500 – 1988, New York: Osprey Publishing.
Feyzullah, Tarık, ITMC Erbil Bürosu Yürütme Kurulu Üyesi (2012). KBY'de Dış
Politika ve Güvenlik Ekseninde Türkiye Algısı konulu görüşme, (E. BARUT,
Röportaj Yapan), 4 Mayıs 2012, Erbil: Irak.
153
France 24 News, (2011), Turkish army hits Kurdish guerrilla sites in northern Iraq,
18
Ağustos
2011,
www.france24.com:
http://www.france24.com/en/20110818-pkk-iraq-turkey-hits-kurdish-targetsnorthern-iraq-kurdistan-workers-party (E.T: 28 Eylül 2012)
Gartzke, Erik, (2002), Alliances, Perceptions, and International Politics, Columbia:
Columbia University.
Gerard, Chaliand. (1980). A People Without a Country: The Kurds and Kurdistan,
Londra: Zed Press.
Global Security, (2011, Temmuz 5), Operation Provide Comfort, 5 Temmuz 2011,
www.globalsecurity.org:http://www.globalsecurity.org/military/ops/provide_
comfort.htm (E.T: 4 Ekim 2012)
Gökırmak, Mert, (2011), Küreselleşen Dünyada Diplomasi: Kamu Diplomasisi,
www.kamudiplomasisi.org:http://www.kamudiplomasisi.org/pdf/Kamu_Dipl
omasisi-Mert_Gokirmak.pdf (E.T: 28 Kasım 2012)
Gray, Colin S., (2007), Fighting Talk: Forty Maxims on War, Peace and Strategy,
London: Preager Security International.
Gunter, M. Michael, (1998, Mart), Turkey and Iran Face off in Kurdistan, The
Middle East Quarterly, 5(1), ss. 33-40.
Güngör, Mehmet, ve Bulut, Yunus, (2008), Ki-Kare Testi Üzerine, Doğu Anadolu
Bölgesi Araştırmaları, ss. 84-89.
Hançerlioğlu, Orhan, (1996), Toplumbilim Sözlüğü, İstanbul: Remzi Kitabevi.
Harp Akademileri Komutanlığı, (2000), Irak'ta Türkmen Varlığı, İstanbul: Harp
Akademileri Komutanlığı.
Harris, William, (2000), Modern Irak'ın Stratejik Konumu, Avrasya Dosyası: Irak
Özel, 6(3).
Human Rights Watch, (2011, Eylül 2), Irak Kürdistanı: Sınır Ötesi Operasyonlarda
Siviller
Zarar
Görmemeli,
2
Eylül
2011,
www.hrw.org:
http://www.hrw.org/es/node/101464 (E.T: 28 Eylül 2012)
154
Hürriyet Gazetesi, (2008), İşte Sınır Ötesi Harekatların Sonuçları,
http://fotoanaliz.hurriyet.com.tr/galeridetay.aspx?cid=6755&rid=4369&p=1
(E.T: 12 Eylül 2012)
İkbal, M. Ali, (2006), Irak Kürt Bölgesinin Jeopolitiğine İlişkin Stratejik Öngörüler,
Ankara: Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.
İlhan, Suat, (1971), Jeopolitikten Taktiğe, İstanbul: Harp Akademileri Yayını.
Izady, Mehrdad R., (2004), Bir El Kitabı: Kürtler, İstanbul: Doz Yayınları.
İzzeti, İzzetullah, (2005), İran ve Bölge Jeopolitiği, İstanbul: Küre Yayınları.
Jenkins, O. Boyd, (2011), Peoples and Cultures: The Kurdish People, 17 Temmuz
2011,
orvillejenkins.com:
http://orvillejenkins.com/peoples/kurds.html
(E.T:08 Temmuz 2012)
Jenkins, Gareth, (2008), Turkey and Northern Iraq: An Overview, Washington:
JamesTown Foundation.
Jwaideh, Wadie, (2006), Kurdish National Movement: Its Origins and Development,
Indiana: Syracuse University Press.
Kalaycı, Hüseyin, (2004), Irak'ta Federasyon Tartışmaları, Stratejik Analiz dergisi,
18, ss. 34-48.
Karabulut, Yalçın, (1999), Enerji Kaynakları, Ankara: Ankara Üniversitesi
Basımevi.
Kaştan, Yüksel, (2008), II. Dünya Savaşı Sonrası Türkiye-Irak siyasi ilişkileri,
www.researchgate.net:
http://www.researchgate.net/publication/26517211_II._DNYA_SAVAI_SON
RASI_TRKYE-_IRAK_SYAS_LKLER (E.T: 26 Temmuz 2012)
Katzman, Kenneth, (2010), The Kurds in Post-Saddam Iraq, Washington:
Congressional Research Service.
Kayar, Mustafa, (2003), Türk-Amerikan İlişkilerinde Irak Sorunu, İstanbul: IQ
Kültür Sanat Yayınları.
Kaymaz, İ. Şerif, (2003), Musul Sorunu: Petrol ve Kürt Sorunlarıyla Bağlantılı
Tarihsel ve Siyasal Bir İnceleme, İstanbul: Otopsi Yayınları.
155
Kevser, Şanlı, (2008), ABD'nin Müdahalesi Sonrası Değişen Irak Yayıncılık Sistemi,
Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Kurdish Regional Government, (2010). People: The People of the Kurdistan Region,
20
Mayıs
2010,
http://krg.org:
http://krg.org/articles/detail.asp?rnr=141&lngnr=12&smap=03010400&anr=1
8657 (E.T: 18 Temmuz 2012)
KRG UK Representation. (2009). The Status of Christians in the Kurdistan Region in
Iraq,
9
Aralık
2009,
www.krg.org:
http://www.krg.org/uploads/documents/Status_Christians_Kurdistan_Region
_Dec_09__2009_12_22_h16m26s16.pdf (E.T: 20 Temmuz 2012)
Kurubaş, Erol, (1999), Kuzey Irak'ta Olası Bir Ayrılmanın Meşruluğu ve SelfDeterminasyon Sorunu, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 59(3), ss. 147-179.
Kurubaş, Erol, (2003), "Irak Kürt Hareketi, İç Çekişme-Dış Destek-Ayaklanma" Irak
Krizi (2002-2003), Ankara: ASAM Yayınları.
Kurubaş, Erol, (2004, Mart), 1960lardan 2000lere Kürt Sorununun Uluslararası
Boyutu ve Türkiye (Cilt 1), Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Maaruf, A. Selim, ITMC Erbil Bürosu Yürütme Kurulu Başkanı (2012), KBY'de
Türkmen Siyasi Varlığı ve ITC Hareketi konulu görüşme, (E. BARUT,
Röportaj Yapan), 3 Mayıs 2012, Erbil, Irak.
Marufoğlu, Sinan, (1998), Osmanlı Döneminde Kuzey Irak, İstanbul: Eren
Yayıncılık.
Mazin, Hasan, (2004), Irak'ın Gizlenen Gerçeği Türkmenler, Irak Krizi (2002 –
2003),
29
Kasım
2004,
www.
turksam.org:
http://www.turksam.org/tr/a113.html (E.T: 09 Ağustos 2012)
McDowall, David, (2004), Modern Kürt Tarihi, (N. DOMANİÇ, Çev.) İstanbul:
Doruk Yayınları.
Mıhoyan, X. Şakire, (1998), İki Dünya Savaşı Arasında Irak'ta Kürt Sorunu, (J.
SLAV, Çev.) İstanbul: Peri Yayınları.
Mim, Kemal Öke, (1995), Musul Kürdistan Sorunu, İstanbul: İz Yayıncılık.
Mir-Hosseini, Ziba, (1994), Inner Truth and Outer History: The Two Worlds of the
Ahl-i Haqq of Kurdistan, International Journal of Middle East Studies, 26, ss.
267-285.
156
Nakanishi, Hisae, Sirkeci, İbrahim, ve Cabbarlı, Hatem, (2008), Sorunlu Bölgelerde
Göç, Global Strateji Enstitüsü Dergisi, 9, ss. 13-62.
Nasi, Erdem, (2006), Turkish-American Relations under the Shadow of March 1
Resolution, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi.
Natali, Denise, (2005), The Kurds and the State Evolving National Identity in Iraq,
Turkey, and Iran (Modern Intellectual and Political History of the Middle
East), Newyork: Syracuse Uniersity Press.
Onay, Yaşar, (2003), Neden Irak?, Ankara: Babil Yayıncılık.
Oran, Baskın, (1996), Uluslararası ve İç Hukukta Çekiç Güç'ün yasal Dayanakları
Sorunu, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler, 50(3), ss.257-270.
Orsam, (2011), Kuzey Irak'ın Toplumsal ve Siyasal Yapısı ve Kürt Bölgesel
Yönetiminin Türkiye ile İlişkileri, Ankara: ORSAM.
Önder, A. Tayyip, (2002), Türkiye'nin Etnik Yapısı, İstanbul: Kitap Yayıncılık.
Özcan, Mesut, (2003), Sorunlu Miras Irak, Ankara: Kalan Yayınları.
Özmen , Hüseyin, (1996), Kuzey Irak'ta Kürt Partileri Arasındaki İhtilafların
Nedeni, Avrasya Dosyası, 3(4).
Öznur, Hakkı, (2003), Cahşların Savaşı, Ankara: Altınküre Yayınları.
Öztürk, Mehmet, (2010), I. Körfez Savaşından (1990-91) - 11 Eylül Sürecine
ABD'nin Irak Politikası ve Bunun Türk - Amerikan İlişkilerine Etkileri, OcakŞubat-Mart 2010, (T. D.-T. Enstitüsü, Dü.) Akademik Bakış Dergisi(19).
Öztürk, Onur, (2010), Türkiye-Irak İlişkileri ve Kürt Sorunu (1926-1990), Ankara:
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Öztürk, Saygı, (2007), Sınır Ötesi Savaşın Kurmay Günlüğü, İstanbul: Doğan Kitap.
Pelletiere, Stephen C., (2003). A War Crime or an Act of War, 31 Ocak 2003, The
New
York
Times:
http://www.nytimes.com/2003/01/31/opinion/31PELL.html (E.T: 6 Ağustos
2012)
Pira, Aylin, (2004), Bir Halkla İlişkiler Hedef Kitlesi; Halkın tamamı veya büyük bir
kısmı olarak Kamu; Kavramsal Çerçeve, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler
Dergisi, 6(12), ss. 224 - 234.
157
Qadir, K. Said., (2006), The Kurds and the KGB; The Secret History of the Barzani
Dynasty,
31
Ağustos
2006,
www.antiwar.com:
http://www.antiwar.com/orig/qadir.php?articleid=9629 (E.T: 04 Temmuz
2012)
Rabil, Robert G., (2003), Iraqi opposition: From conflict to unity?, 18 Ocak 2003,
Asia Times: http://atimes.com/atimes/Middle_East/EA18Ak04.html (E.T: 3
Ağustos 2012)
Radu, Michael, (2001), The Rise and Fall of The PKK, Orbis, 45(1), ss. 47-64.
Representative Press, (2012), Even After the Gulf War, the U.S. helped Saddam
Hussein stay in power, 8 Ağustos 2012, The Representative Press:
http://www.representativepress.org/evenafter.html (E.T: 8 Ağustos 2012)
Saatçi, Suphi, (2003), Tarihten Günümüze Irak Türkmenleri, İstanbul: Ötüken
Yayınları.
Salih, Khaleed, (1995), Iraq and the Kurds: a bibliographic essay, Digest of Middle
East Studies, 4(2), ss. 24-39.
Sanberk, Özdem, ve Altınay, Hakan, (2008), “Kamu Diplomasisi ve Yumusak Güç”,
8
Ocak
2008,
www.kamudiplomasisi.org:
http://kamudiplomasisi.org/pdf/kdyumusakguc.pdf (E.T: 28 Kasım 2012)
Sandıklı, Atilla, (2011), Jeopolitik ve Türkiye; Riskler ve Fırsatlar, İstanbul:
Bilgesam.
Saray Gazetesi, (2011), Molla Mustafa Barzani'nin Hayatı, 29 Aralık 2011, Saray
Gazetesi, (61), Erbil, Irak.
Selbes, Sami, (2012). KBY'nin Kısa Analizi ve KBY-Türkiye İlişkilerinin
Değerlendirilmesi konulu görüşme, (E. BARUT, Röportaj Yapan), 23 Nisan
2012, Erbil, Irak.
Sevinç, Bilal, (2009), "Survey Araştırması Yöntemi", Böke, Kaan (ed.), Sosyal
Bilimlerde Araştırma Yöntemleri (s. 245-284). İstanbul: Alfa Yayıncılık.
Silleli, Turan, (2005), Büyük Oyunda Türkiye-Irak İlişkileri, İstanbul: IQ Kültür
Sanat Yayıncılık.
Sirkeci, İbrahim, (2005), Irak Türkmenlerinin Yurtdışına Göçü, Global Strateji
Dergisi, ss. 82-92.
158
Steven, Dennise, (2006), 1988: The Halabja Massacre, 11 Eylül 2006,
www.libcom.org: http://www.libcom.org/history/articles/halabja-massacre1988/ (E.T: 6 Ağustos 2012)
Şahin, Atacan, (2008), Türkiye’nin Çok Partili Hayata Geçiş Sürecinde Seçimler ve
Seçmen Davranışları, 24 Ekim 2008, www.siyasaliletişim.org:
http://www.siyasaliletisim.org/pdf/1946secimleri.pdf (E.T: 29 Ağustos 2012)
Şıvan, D., ve Bedirxan, K., (1976), Zmane Kurd - Kürt Dili, İstanbul: Kava.
TASAM,
(2012),
TASAM
Siyasal
İletişim
Enstitüsü:
http://www.siyasaliletisim.org/index.php/sie-modul/128-sie-modul/303kamuoyu.html (E.T: 27 Kasım 2012)
Toğa, Hakan, (2012), Siyasi Çerçevede Algı Yönetimi ve Türevleri, AFASAM, ss. 111.
Turgut, Hulusi, (2008), Barzani Olayı, İstanbul: Doğan Kitap.
Tütüncü, H. Mahmut, ITMC Erbil Bürosu Yürütme Kurulu Üyesi (2012), KBY
Yakın Tarihine Kısa Bakış ve Irak Türkmenleri konulu görüşme, (E.
BARUT, Röportaj Yapan), 3 Mayıs 2012, Erbil, Irak.
UNFPA, (2011), State of World Population 2011, Newyork: UNFPA.
UNHCR, (2004), Minorities at Risk Project, Chronology of Kurds in Iraq,
www.unhcr.org: http://www.unhcr.org/refworld/docid/469f38a6c.html (E.T:
25 Temmuz 2012)
Van Bruinessen, Martin, (2000), Kürdistan in the 16th and 17th Centuries, as
reflected in Evliya Çelebi's Seyahatname, The Journal of Kurdish Studies (3),
ss. 1-11.
Van Bruinessen, Martin, (2003), Ağa, Şeyh, Devlet, (YALKUT, B., Çev.) İstanbul:
İletişim Yayınları.
Van Bruinessen, Martin, (2009), Kürtlük, Türklük, Alevilik, İstanbul: İletişim
yayınları.
Van Bruinessen, Martin, (2010), Kürdistan Üzerine Yazılar, İstanbul: İletişim
yayınları.
Vatansever, Osman, (2010), Irak'ın Yeniden Yapılandırılması Sürecinde Şiilerin
Rolü, Ankara: Polis Akademisi, Güvenlik Bilimleri Enstitüsü.
159
Yavuz , Korkut, (2003), “Irak'ın Kronolojisi ve Savaşın Güncesi”, Özdağ Ümit,
Laçiner, Sedat, ve Erkmen Serhat (ed.), Irak Krizi: 2002-2003 Ankara:
ASAM Yayınları, ss. 403-421.
Yavuz, Turan, (2003), ABD'nin Kürt Kartı, İstanbul: Otopsi Yayınları.
Yayman, Hüseyin, (2011), Türkiye'nin Kürt Sorunu Hafızası, İstanbul: Doğan Kitap.
Yeşilbursa, B. Kemal, (2009), Geçmişten Günümüze Irak Meselesi, Gazi Eğitim
Fakültesi
Dergisi,
ss.
1315-1343,
www.gefad.gazi.edu.tr:
http://www.gefad.gazi.edu.tr/window/dosyapdf/2009/5/72.pdf
(E.T.
24
Haziran 2012)
Yıldız, Kerim, (2005), Irak Kürtleri Dün Bugün Yarın, (Çev. URCAN, E. A.,)
İstanbul: Belge Yayınları.
Yılmaz, İlhan, (2006), Geçmişten Günümüze Irak'ta Türkmen Politikası, Çağdaş
Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, 12, ss. 127-142.
Zanger, Maggy, (2002), The US and The Kurds of Iraq: A Bitter History, 9 Ağustos
2002, Iraq Watch: http://www.iraqwatch.org/perspectives/merip-pin104080902.htm (E.T: 15 Ağustos 2012)
160
EKLER
EK 1: Molla Mustafa Barzani’nin Süleyman Demirel ve Cevdet Sunay’a
gönderdiği Mektupların Türkçe Çevirileri
20 Mayıs 1968
Ekselans Süleyman Demirel
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı
Sayın Bay,
Kürtler olarak kalmak, hür hareket edebilmek ve ırk, din ve milliyet ayrılığına rağmen, Irak
halkının da severek paylaşacağı eşit haklar istememiz sebebiyle Irak hükümetinin açtığı savaşın yedinci
yılında, yaşadığımız feci hayatı siz ekselanslarına anlatabilmek, benim için çok kıymetli bir fırsattır.
Savaş, halkımızı sağlıktan, tahsilden ve en ufak isteklerimizden mahrum bıraktığı gibi, arazimizin büyük
bir kısmı tahrip etmiş, mahsulü ve birçok çiftlikleri, camileriyle birlikte yüzlerce köyü yakmış, böylece
tam bir anlamıyla yoksulluk yaratmıştır. Bağdat hükümeti ile 29 Haziran 1966’da yapılan ‘’ateşkes’’
anlaşmasının üstünden bugün iki yıl geçmesine rağmen iyi bir istikbal şansı sebebiyle hükümet
tarafından hiçbir pratik sonuç yaratılmamıştır. Sebep yalnız bu olmamakla beraber, tahrikler ve ufak
çatışmalar artmaktadır. Bu anlaşmalar, halkımıza karşı savaşın yürütülmesi tehlikesini ve buna paralel
olarak doğacak trajik olayları bünyesinde taşımaktadır. Sizin büyük milletiniz; sınırlar içinde Kürtler ile
Türklerin tam beraberlik ve işbirliği içinde bir millet olarak yaşadığı, aynı tarihe ve emellere sahip
olduğu, İslam dinini korumak için amacıyla yaygın düşmanlara karşı müşterek olarak çarpıştığı büyük
İslam Osmanlı İmparatorluğu’nun devamıdır.
Bütün bunların yanı sıra, sizin hükümetiniz ve halkınız, nüfusun büyük çoğunluğunun
arzularına aykırı olarak Irak Kürtlerinin topraklarının nasıl Bağdat hükümetine bağlandığına en iyi
tanıktır. Bizim halkımız, kendisini feci hayat şartları altında bulmakta ve en ufak varlığı dahi tehdit
edilmektedir. Bu durumda, siz ekselanslarından ve vasıtanızla hükümet ile Türkiye Cumhuriyeti’nin
halkından Müslüman Kürt kardeşlerine yardım etmelerini istemekten başka çare bulmadık. Bu
yardımınız, bizi imha edecek savaşın durdurulması için Irak rejimine her ne şekilde olursa olsun baskı
yapmayı denemeniz ve diğer taraftan hastalık, tahsil imkânsızlığı ve yoksulluk altındaki halkımıza her
alanda moral ve malzeme yardımı yapmanız yoluyla olabilir.
Şu durumu ekselanslarına açıkça anlatmak isterim ki; bizim katiyetle Irak sınırları içindeki, tabii
savunma hareketimiz, eğer hükümetiniz anlaşma tesisi için bize izin verirse, memleketinizle
paylaştığımız sınırlar ve civar arazide emniyet ve sulhun korunup kuvvetlenmesine en büyük destek
olacaktır. Bu mektubun bizim davamız olan anlayışınızın artmasında tesiri bulunacağına ve kısaca
anlattıklarımı detaylarıyla izah edecek bir temsilcimizin memleketinize gelme şerefine nail olacağına
büyük ümidimiz vardır.
Ekselans, benim hürmetlerimi ve takdirlerimi lütfen kabul buyurunuz.
MUSTAFA BARZANİ
Kürdistan Devrim Ordusu Başkomutanı
Irak Kürdistan Demokratik Parti Genel Başkanı
(Latin ve Arap harfleriyle imza)
161
20 Mayıs 1968
Ekselans Cevdet Sunay
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı
Sayın Başkan,
Irak’ta yaşayan Araplarla eşit haklara sahip olmayı arzulayan ve sadece hak istedikleri için yedi
yıldan beridir savaş halinde bulunan ve buna paralel olarak dış dünyaya müracaatları ilgisizlikle
karşılanıp, anlaşılmak istenmeyen Irak’taki Kürt halkının isteklerini siz ekselanslarına iletebilmek
bahtiyarlığını, bölgemizi ziyaret eden bir Türk gazetecini tanımak şerefine nail olduğumda bulabildim.
Bu savaş, binlerce köyün, çiftliğin, camilerin ve diğer yerleşme yerlerinin tahrip edilmesine,
halkımızın da soğuk ve eğitim hizmetlerinden mahrum kalmasına sebep olmuştur.29 Haziran 1966’da,
Irak hükümetiyle aramızda bir anlaşma planı hazırlanıp, ‘’ateşkes’’ kararı alınmış, fakat bugüne kadar o
dahi bir sonuç vermemiştir. Anlaşmanın ana noktaları, Irak hükümeti tarafından tanınmamakta, aksine,
yıllardan beri mevcut olan gergin durum değişmediği gibi, Iraklılar zaman zaman bizimle çarpışma
yoluna giderek, gerginliğin muhafazasına gayret etmektedirler. Ve bu şartlar altında Iraklıların, bizim
meselemizi
sulh
Yaşamakta
olduğumuz
içinde
feci
hayatımızı
çözeceklerine
siz
ekselanslarına
inancımız
ve
vasıtanızla
kalmamıştır.
Müslüman
Osmanlı
İmparatorluğu’nun devamı olan Türk halkına ve Türk hükümetine anlatıp, Türklerle bağımızın
kuvvetlenmesini istiyoruz. Türkler ile Kürtler, tarih boyu beraber yaşamışlar, İslam diniyle birbirlerine
bağlanmışlar ve son olarak müşterek tarihiyle ve müşterek amaçlarıyla yaygın düşmanlarına karşı
kanlarını birleştirmelerini, beraberliklerinin sembolü olmuştur. Bütün bunların yanı sıra, yaşadığımız
toprakların, Birinci Dünya Savaşı’nda sonra Bağdat hükümeti tarafından elimizden alınışına Türkiye
Cumhuriyeti en iyi tanıktır.
Ümit ederiz ki, Müslüman ve sulhsever Türk kardeşlerimizin, Kürt kardeşlerinin zulüm altında
tutulmasına ve imha edilmesine karşı olan İslam dini prensipleri, bizimle savaşan Irak’a karşı bir baskı
olarak kullanılabilsin. Ayrıca, Irak’ın ablukası altında olan Kürt halkına her ne açıdan olursa olsun,
yardımınızı diler, bu yardımla, sizinle paylaştığımız sınır boyundaki emniyetin ve tesis edilen sulhun
bozulmayacağından emin olmanızı isterim. İki taraf için de verimli ve tabii olacak olan karşılıklı teması
kurmasını yüce hükümetinizden sabırsızlıkla bekliyoruz.
Bu mektubumda kısaca anlattıklarımı bütün detaylarıyla izah edecek olan bir temsilcimizi kabul
etmek şerefini bize bahşederseniz, ben ve Kürt halkı ekselanslarına minnettar olacaktır.
Sayın Başkan, benim şahsi hürmet ve takdirlerimi lütfen kabul buyurunuz.
MUSTAFA BARZANİ
Kürdistan Devrim Ordusu Başkomutanı
Irak Kürdistan Demokratik Parti Genel Başkanı
(Latin ve Arap harfleriyle imza)
162
EK 2: Anket Formu
163
164
165
166
167
168
EK 3: Anket Uygulanması için KBY Ulusal Eğitim Bakanlığı tarafından verilen
Resmi İzin Yazısı
169
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Adı Soyadı
: Evren BARUT
Doğum Yeri
: Manavgat Antalya
Mesleği
: Mütercim
Eğitim Durumu
Lisans Öğrenimi
:Atılım Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık (İngilizce)
2010
Atılım Üniversitesi Uluslararası İlişkiler (Çift Anadal)
2010
Yüksek Lisans Öğrenimi
:Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü,
Uluslararası Güvenlik Anabilim Dalı 2013
Bildiği Yabancı Diller
: İngilizce (ileri düzey), Almanca (orta düzey)
Yabancı Dil Puan ve Türü
: İngilizce KPDS 2012 (90,00)
İş Deneyimi
Stajlar
: Intermediaprint GmbH, Mörfelden Frankfurt am
Main/Almanya
Projeler
: AB tarafından fonlanmakta olan çeşitli değişim
projeleri
Çalıştığı Kurumlar
: İçişleri Bakanlığı, AB ve Dış İlişkiler Dairesi
Başkanlığı
İletişim
E-Posta
: e.barut@live.com
Tel.
: +90 533 772 9920
Tarih
: 25.07.2013
170