Ertuğrul MEŞE* Özet: Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler, iki ülkenin sınır komşusu olması nedeniyle tarihi kökleri olan ve sürekli olarak gerilimli bir seyir izleyen tarihi, siyasi ve sosyal ilişkilerdir. Özellikle Osmanlı...
moreErtuğrul MEŞE*
Özet: Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler, iki ülkenin sınır komşusu olması nedeniyle tarihi kökleri olan ve sürekli olarak gerilimli bir seyir izleyen tarihi, siyasi ve sosyal ilişkilerdir. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu'ndan bugüne değin, kısa aralar hariç tutulursa, bu gerilim sürekli olarak her iki toplumda bir biçimde kendisini hissettirmiştir. Rusya ile olan bu gerilimli ilişkinin hem devlet katında hem de Türkiye'deki toplum katında yaşanan hali büyük oranda benzerlik gösterir. Türkiye'de devleti yönetenler, uluslararası politik nedenlerle kısmi de olsa Rusya ile olumlu dönemlerin yaşanmasını sağlamış olsalar bile, toplumun büyük bir bölümünü oluşturan ve adına Türk Sağı diyebileceğimiz kesimler tarafından Rusya,sürekli olarak negatif bir biçimde algılanmıştır. Türk Sağını oluşturan yani milliyetçi, muhafazakar ve İslamcı kesimlerin dayandıkları toplumsal ve düşünsel taban, Rusya'ya dair, içinde sürekli korku, nefret ve derin düşmanlık duyguları içeren bir eğilime sahip olmuştur. Bunda Rusya ile olan tarihi ilişkilerin acı tecrübesi ve özellikle Soğuk Savaş döneminin, çoğunluğu ABD merkezli ideolojik safları belirleyici antikomünist siyasal korkuları etkili olmuştur. Türk Sağını oluşturan milliyetçi, muhafazakar ve İslamcı siyasal akımlar, kendilerini milletin otantik temsilcileri ve bekçileri olarak gördükleri ve iddia ettikleri için, bu otantikliğe tehdit ve düşman olarak gördükleri Rusya'ya ve onun Soğuk Savaş dönemindeki yüzü olan komünizme de düşman olmuşlardır. Türk Sağına göre Rusya, yani Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği tarihi düşman olan " Moskof " tur. Moskof'a karşı olmak demek ve onun ülke içindeki temsilcileri olduklarını düşündükleri kesimlerin ve yapıların ideolojisi olan komünizmin Türkiye'de yayılması milleti, devleti ve dini parçalayacağı ve yok edeceği düşünülen kadim düşmana karşı olmaktır. Türk Sağındaki bu kadim tehlike algısı, toplumun tarihi bilinçaltından beslendiği gibi aynı zamanda, daha çok Türk Sağında, devletin ve toplumun ahvaline dair derin bir beka kaygısının yaşanması gibi endişeleri de harekete geçiren psiko-politik bir öze sahiptir. Ki Türkiye'de, devletin dışında, komünizme karşı mücadele sürecinin baş aktörleri olan Türk Sağının Necip Fazıl Kısakürek, Osman Yüksel Serdengeçti, Hüseyin Nihal Atsız vb. aydınları, ürettikleri Rus ve Moskof algısı sayesinde hem Türkiye'deki sağ siyasal hareketi oluşturmuşlar hem de bu hareketin insan sermayesinin muhayyilesini Rus/Moskof/komünizm karşıtlığı üzerinden büyük oranda belirlemişlerdir. Bu çalışmada özellikle Soğuk Savaş döneminden itibaren Rusya'nın, Türkiye'deki sağ siyasetin belirleyicisi olan aktörler bağlamında nasıl algılandığı ve bu algıya bağlı olarak üretilen söylemler ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Rus Algısı, Moskof İmgesi, antikomünizm, Soğuk Savaş Dönemi, Türk Sağı. Giriş Geçmişte ve günümüzde yaşayan bütün devletler ve o devletlerin sakini olan bütün toplumlar, kendilerini, tarihsel deneyimlerinden süzdükleri kendilik ve ötekiler algısı ile kurgularlar. Bu algıya göre her toplumun bir ötekisi, nefret nesnesi ve düşmanı vardır. Bu durum, genel olarak sözel kültürün toplumsal yaşamın neredeyse bütün alanlarını kapsadığı ve yazılı ve düşünsel kültürün gelişimine izin verilmediği toplumlarda daha çok gözlenir. Bu tür toplumlar, geçmiş kuşaklardan eksiği ve fazlasıyla devralınan ve gerçeği yansıtmaktan uzak olan sözel kültürel anlatıları, içine düşülen zilletlerin üzerine düşünmek yerine, yaşanan müşkülatların faturasını kendi içindeki ve dışındaki ötekilere, düşmanlara ve en nihayetinde nefret nesnelerine yansıtmakta kullanırlar. Bu tür toplumların özelliklerini büyük oranda kendinde barındıran Türkiye'de de, sözel kültüre sahip toplumlarla benzer nitelikte bir geçmiş ve içinde olunan zaman algısı olduğu ve siyasal anlamda toplumun büyük bir kesimi sağ siyasi repertuar içinde eylediği için, Türkiye'de hem içerideki hem de dışarıdaki farklı toplumlar ve düşünceler Türk Sağı tarafından bir nefret nesnesi olarak görülmüştür. Bu noktada Türkiye ile Rusya ilişkisi de, iki ülkenin tarihsel deneyimleri ve sahip olunan kültürel ve düşünsel kalıplar tarafından biçimlendirilmiştir.
*Öğr. Gör. Giresun Üniversitesi Eynesil Kamil Nalbant MYO