İBRAHİM YILDIZ
University of Gaziantep, Fine Art Faculty, Faculty Member
Özet Sanatın insanın gelişimiyle eş zamanlı geliştiği düşünüldüğünde, kuşkusuz sanatın da bir düşünme biçimi olduğu açıktır. İnsan, kendi gölgesini keşfettiği anda kendi varlığını şaşkınlıkla sorgulamıştır belki. Fakat dünya üzerinde... more
Özet
Sanatın insanın gelişimiyle eş zamanlı geliştiği düşünüldüğünde, kuşkusuz sanatın da bir düşünme biçimi olduğu açıktır. İnsan, kendi gölgesini keşfettiği anda kendi varlığını şaşkınlıkla sorgulamıştır belki. Fakat dünya üzerinde yürümeye başlayan insan, ardında bıraktığı ayak izlerini keşfettiğinde geçmişi de keşfetmiş oldu. “iz bırakmak” şimdiki andan geçmişe bir tür yolculuk haline gelince, insan geçmişe doğru iz bırakmanın yollarını aradı. Belki de sanatın ilk adımları ve bu adımların ilk izleri de böylelikle keşfedilmiş oldu. Mağara yüzeyinden tuval yüzeyine geçinceye kadar insan gibi sanat da evrilmeye devam etmiş, günümüzdeki haline ulaşmıştır. Öyleyse desen, kuşkusuz bu evrilmenin bir parçası ve bir düşünme biçimidir. Bilinç, karşılaştığı her bir şeyle ilişki kurduğu gibi nesnelerin ve biçimlerin de yüzeylere aktarımı bilinçle ilintili bir şeydir. Sonuç olarak insan, hala çizmeye (iz bırakmaya) devam etmekte, düşünme şekli de kendisi gibi evrilmeye devam etmektedir. Bu araştırmada, desen eğitiminde çizimin “bir düşünme biçimi” olarak nasıl ele alındığı araştırılmıştır.
Anahtar Sözcükler:
Desen, Düşünme, Bilinç, Evrilme, İnsan.
Sanatın insanın gelişimiyle eş zamanlı geliştiği düşünüldüğünde, kuşkusuz sanatın da bir düşünme biçimi olduğu açıktır. İnsan, kendi gölgesini keşfettiği anda kendi varlığını şaşkınlıkla sorgulamıştır belki. Fakat dünya üzerinde yürümeye başlayan insan, ardında bıraktığı ayak izlerini keşfettiğinde geçmişi de keşfetmiş oldu. “iz bırakmak” şimdiki andan geçmişe bir tür yolculuk haline gelince, insan geçmişe doğru iz bırakmanın yollarını aradı. Belki de sanatın ilk adımları ve bu adımların ilk izleri de böylelikle keşfedilmiş oldu. Mağara yüzeyinden tuval yüzeyine geçinceye kadar insan gibi sanat da evrilmeye devam etmiş, günümüzdeki haline ulaşmıştır. Öyleyse desen, kuşkusuz bu evrilmenin bir parçası ve bir düşünme biçimidir. Bilinç, karşılaştığı her bir şeyle ilişki kurduğu gibi nesnelerin ve biçimlerin de yüzeylere aktarımı bilinçle ilintili bir şeydir. Sonuç olarak insan, hala çizmeye (iz bırakmaya) devam etmekte, düşünme şekli de kendisi gibi evrilmeye devam etmektedir. Bu araştırmada, desen eğitiminde çizimin “bir düşünme biçimi” olarak nasıl ele alındığı araştırılmıştır.
Anahtar Sözcükler:
Desen, Düşünme, Bilinç, Evrilme, İnsan.
Research Interests:
Kırım savaşından bu yana “görsel savaş belgeleri” insanlığın belleğine kazınmaya başlamıştı. Bu savaşı takip eden Amerikan İç Savaşı, Birinci ve İkinci Dünya savaşı, Fransa’nın Cezayir’de, Amerika’nın ise Vietnam’da yaptıkları yıkım... more
Kırım savaşından bu yana “görsel savaş belgeleri” insanlığın belleğine kazınmaya başlamıştı. Bu savaşı takip eden Amerikan İç Savaşı, Birinci ve İkinci Dünya savaşı, Fransa’nın Cezayir’de, Amerika’nın ise Vietnam’da yaptıkları yıkım fotoğraf makinelerinin ve kameraların objektifinden geçmiştir. Bununla birlikte birçok sanatçı bu belgelerden faydalanarak sanat eseri üretmiştir. Fakat 20. Yüzyıl bu tanıklığın en önemli zaman dilimlerinden birisidir.
Bir ressamın resim yaparken fotoğrafa başvurması onun bir kaynağa bir belgeye başvurmasıdır. Susan Sontag, “Fotoğraf toplamak dünyayı biriktirmektir”1 der. Bir bakıma bu birikim ise dünya tarihinin ve insanlığının belleğidir. Bu çalışma da zaman-mekân kavramı çerçevesinde “savaş temalı fotoğraf” ve “resim” ilişkisine ışık tutmayı amaçlamaktadır.
Bir ressamın resim yaparken fotoğrafa başvurması onun bir kaynağa bir belgeye başvurmasıdır. Susan Sontag, “Fotoğraf toplamak dünyayı biriktirmektir”1 der. Bir bakıma bu birikim ise dünya tarihinin ve insanlığının belleğidir. Bu çalışma da zaman-mekân kavramı çerçevesinde “savaş temalı fotoğraf” ve “resim” ilişkisine ışık tutmayı amaçlamaktadır.
Research Interests:
Bu çalışmada, Amerikalı sanatçı Leon Golub’un sanat yaşamı, sanatçının yaşadığı dönemdeki savaşlar ve dönem sanatı, sanatçının resimleri ve resim yaparken kullandığı fotoğraflar arasındaki ilişki incelenmiştir. Kırım Savaşı’ndan bu yana... more
Bu çalışmada, Amerikalı sanatçı Leon Golub’un sanat yaşamı, sanatçının yaşadığı dönemdeki savaşlar ve dönem sanatı, sanatçının resimleri ve resim yaparken kullandığı fotoğraflar arasındaki ilişki incelenmiştir. Kırım Savaşı’ndan bu yana “görsel savaş belgeleri” tüm insanlığın belleğine kazınmaya başlamıştır. Bu savaşı takip eden Amerikan İç Savaşı, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı, Fransa’nın Cezayir’de, Amerika’nın ise Vietnam’da yaptığı yıkımlar, fotoğraf makinelerinin ve kameraların objektifinden geçerek günümüze kadar ulaşmıştır. Bütün bu dokümanlar izlendikçe, geçmişe yönelik kaynaklık etmekle kalmamış, toplumda da bir çeşit bellek oluşturmuştur. Bu bellek biçimi kimi zaman manipülasyonlarla kırılmalara uğrasa da toplumun düşünüş biçiminde “savaş olgusunu” tanımlamak için büyük önem taşır. Görsel medya ve iletişim araçlarının çoğalması ile birlikte savaşların görsel dokümanlarına ulaşmak kolaylaşmıştır. Vietnam savaşı ile birlikte televizyonlardan savaşın görüntülerinin yayınlanması, dergilerde ve gazetelerde savaşa dair fotoğrafların yer alması toplumda bazı tepkilere sebep olmuş ve savaş karşıtı olan insanların sayılarını arttırmıştır. Bazı dönemler bu tepkiler sokaklara dökülen insanlar tarafından dile getirilmiş ya da sanatçıların eserlerinde yer verdiği savaş karşıtı söylemlerle ortaya konulmuştur. Bir ressamın resim yaparken fotoğrafa başvurması onun bir kaynağa ya da belgeye başvurması anlamına gelmektedir. Nitekim birçok ressamın resim yaparken kaynak olarak fotoğraftan yararlandığı gibi Leon Golub da resim yaparken fotoğraftan yararlanmış bir ressamdır. Savaş ile ilgili görsel dokümanların sanatçının sanat serüveninde önemli imge kaynakları olarak kullanıldığı kolaylıkla görülebilir. Bu çalışmada, Golub’un 1966-82 yılları arasında fotoğraf referanslı yaptığı bazı resimleri, içerik ve biçimsel yönden incelenmiştir.
Research Interests:
Yirminci yüzyıl sonrasında özne olarak sanatçı, kendi var oluş gücünü sanatsal yaratım ve üretimleriyle ilişkilendirmiş, yaşama dair varlık sorunsallarını bu düşünüş üzerinde oluşturmuştur. Sanatın ne olduğu ve sanatçının kim olduğu... more
Yirminci yüzyıl sonrasında özne olarak sanatçı, kendi var oluş gücünü sanatsal yaratım ve üretimleriyle ilişkilendirmiş, yaşama dair varlık sorunsallarını bu düşünüş üzerinde oluşturmuştur. Sanatın ne olduğu ve sanatçının kim olduğu elbette çokça tartışılmış ve yorumlanmıştır. Ancak bu sorguların bir ucunun hatırlayış edimi oluşu (yani bilişsel oluşu), bu konu hakkında birçok düşünürü sanat ve bellek ilişkisine vardırmıştır. Bu bağlamda en ilksel biçimiyle insanın iz bırakışından başlayan ve sanat yapmaya evrilen süreç, insanlığa dair bir bellek yoklaması olarak irdelenebilir. Böyle bir yaklaşımla da sanatçıyı, yaşamı tarihin satır aralarına kaydeden bir vakanüvis olarak görmek doğru bir yaklaşım olacaktır. İnsanlık tarihinin dilsiz kaydedilmiş izi sürülebilir bu kayıtları, zamansız bir şekilde duyumsanabilmektedir. İnsana dair bu duyumlar, kuşkusuz özneler arası bir etkileşim sonucu belirmiştir. Dilin bile ötesine geçen bu duyum, tam bir özgürleşme alanı olarak sanatçının etkinlikleri ve eserlerinde belirir. Böyle bir düşünme tarzıyla sanat olgusu da öznenin sanatla etkileşimi arasında sorgulanmalıdır. Bu etkileşimler, güç ve anafilaksi kavramlarıyla ilişkilendirilmiş, bu tezde ileri sürülecek iddiaların ve kavramların çatılarında ya da köklerinde aranmıştır. Bu tezin araştırma konusu olarak, güç ve anafilaksi arasındaki benzerlik ve farklılıkların araştırılması tercih edilmiş, bu iki kavramın özellikle resim sanatındaki örnekleri üzerinden ortaya konan sav ispatlanmaya çalışılmıştır. Bu doğrultuda sanatçıların üretimlerinde bu iki kavramın izleri aranarak sanat tarihindeki cevaplar bulunmaya çalışılmıştır.