Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content

Demir Kucukaydin

  • Devrimci Marksist, 1965'den sonra TİP (Türkiye İşçi Partisi), 68'li, DÖB (Devrimci Öğrenci Birliği), Dev-Genç, YİS (... moreedit
12 Mart dönemi ve sonrasında "Doktorcular" arasındaki örgütlenme çalışmaları ve ayrılıklar, daha sonra da Kıvılcım gazetesi ve STİP ve TKP (B) nin kuruluşları üzerine arkeolajik bir kazı
1974 yılında Demir Küçükaydın ve arkadaşları Kıvılcım isimli haftalık bir gazete çıkardılar. Bu gazete 6 hafta çıkınca Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından tutuklandılar ve ağır cezalar aldılar. Bu dava hakkında avukatın açıklamaları ve... more
1974 yılında Demir Küçükaydın ve arkadaşları Kıvılcım isimli haftalık bir gazete çıkardılar. Bu gazete 6 hafta çıkınca Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından tutuklandılar ve ağır cezalar aldılar. Bu dava hakkında avukatın açıklamaları ve Demir Küçükaydın'ın Mahkeme ifadesi ve savunması ile gazetede yayınlanan ve hakkında dava açılıp ceza verilen yazılar yer alıyor.
Bu kitabın bütün hakları Demir Küçükaydın'a aittir. Bu kitap ve Demir Küçükaydın'ın bütün kitap ve yayınlarını, ticari olmamak kaydıyla, dağıtmak veya okumak üzere dijital veya fiziksel olarak bedavaya çoğaltmak ve paylaşmak serbesttir.
Spor, Futbol ve Politika Üzerine Yazılar - Bu derlemeyi Katar'da yapılan Dünya Futbol Şampiyonası vesilesiyle yaptık. Spor, Futbol, Ulusçuluk, Politika ilişkilerine dair pek alışılmamış görüşler dile getiriliyor. Yazılar elbette Marksist... more
Spor, Futbol ve Politika Üzerine Yazılar - Bu derlemeyi Katar'da yapılan Dünya Futbol Şampiyonası vesilesiyle yaptık. Spor, Futbol, Ulusçuluk, Politika ilişkilerine dair pek alışılmamış görüşler dile getiriliyor. Yazılar elbette Marksist bir yönteme dayanıyor ama bilinen ve alışılmış Marksizmlere değil. Bir üstyapılar teorisi de olan bir Marksizm. Bunun pratik bir uygulaması, somutlaması.
Okuyunca bu daha iyi görülebilir.
EPUB ve PDF formatlarıyla. Kindle ve benzerlerinde okunmak için
"1848 Devrimlerinin arifesinde yazdıkları "Komünist Manifesto"da Marks-Engels, "Avrupa'da bir heyula dolaşıyor, Komünizm heyulası" diye diye başlıyordu. Ama aynı günlerde bir başka heyula da ortaya çık : Uluslar ve Ulusçuluk Heyulası.
1848 Devrimlerinin arifesinde yazdıkları "Komünist Manifesto" Marks-Engels, söze "Avrupa'da bir heyula dolaşıyor, Komünizm heyulası" diye başlıyordu.Ama aynı günlerde bir başka heyula da ortaya çıktı: Uluslar ve Ulusçuluk Heyulası.Bugün... more
1848 Devrimlerinin arifesinde yazdıkları "Komünist Manifesto" Marks-Engels, söze "Avrupa'da bir heyula dolaşıyor, Komünizm heyulası" diye başlıyordu.Ama aynı günlerde bir başka heyula da ortaya çıktı: Uluslar ve Ulusçuluk Heyulası.Bugün "Komünizm Heyulası" ortalıkta yok, adeta unutuldu,  ondan korkan yok. Ama Uluslar ve Ulusçuluk Heyulası  tüm dünyayı ele geçirdi.Bugün yeryüzünde bir ulustan olmayan bir tek insan, bir ulusa ait olmayan bir karış toprak yoktur. Tüm devletler bir ulusal devlettir.Ve bu heyula tüm insanlığı lanetiyle çarpıyor. Ortaya çıktığı günden beri, bütün savaşlar, katliamlar, soykırımlar uluslar ve ulusçular tarafından yapıldı ve yapılıyor. İnsanlığı yok edebilecek bir atom savaşı uluslar arasında çıkacak. Uluslar ve ulusal devletlerin olduğu bir dünyada çevre ve iklim sorunlarının hiç biri çözülemez. Çünkü Hiç bir ulus ve ulusal devlet egemenlik hakkını, insanlığın genel çıkarını gözetecek, tüm insanlığı kapsayacak, dünya çapında bir organa vermeyecektir ve vermez.Öte yandan Uluslar ve ulusçuluk, sadece insanlığı değil, bu olguyu anlamak, açıklamak isteyen bütün teorisyenleri, bilim insanlarını da  çarpıyor. Böylesine insanlığı pençesine almış, egemen ve hayati bir olgunun, hala bir tanımı yapılabilmiş, bir teorisi  yokÖte yandan herkes bu yaygın ve egemen Şey'in ne olduğunu bildiğini düşünüyor ve bundan eminHatta insanların hiç küçümsenmeyecek bir bölümü, uluslara ve ulusçuluğa karşı olduğunu söylüyor ve onu lanetliyor.Ama insanlar karşı olup lanetledikleri şeyin ne olduğunu bilmiyor.Ve sadece bilmiyor da değiller bilmediklerini de bilmiyorlar.İşte konumuz bu: Bilindiği sanılanın bilinmediğini, neden ve nasıl bilinemediğini açıklamak., ulus ve ulusçuluğu saran esrar perdesini kaldırmak.Ve bu perde kaldırıldığında görülecek olan herkesi şaşırtacaktır.Sadece dünyadaki değil, Türkiye'deki aktüel sorun ve tartışmalar da doğrudan ulus ve ulusçulukla ilgili. Bütün can alıcı politik sorunlarda bir çözüm bulabilmek için, bu heyulanın, ulusçuluğun ve ulusun anlaşılması olmazsa olmaz koşuldur.O halde konu çok hayatidir. İnsanlık için ölüm kalım sorunudur.Sorunu yüzeyden değil, temelinden ele almanın, kendisini ve açıklanamazlığını da açıklamanın zamanıdır.
Bu kitapta yer alan yazılar daha önce çeşitli gazete, dergi ve internet sitelerinde yayınlanmıştır
Korona Pandemisi ortaya çıktığında sorunu Marksist açıdan ele alan ve somut politik çözümler öneren bir seri yazılar yazdık ve sonra da ayrıca bir seri videolar yaptık. Bu kitapta bu yazılar ve videoların linkleri ve kısaca konuları yer... more
Korona Pandemisi ortaya çıktığında sorunu Marksist açıdan ele alan ve somut politik çözümler öneren bir seri yazılar yazdık ve sonra da ayrıca bir seri videolar yaptık. Bu kitapta bu yazılar ve videoların linkleri ve kısaca konuları yer alıyor. Ayrıca pandeminin derslerini içeren uzunca bir önsöz de içeriyor.
Kitapta yazar kendisi de bir Marksist olarak, Marksizmin bir Ulus ve Ulusçuluk, Din ve Üstyapılar teorisi olmadığı, bu üç konudaki eksikliğin birbirine bağlı olduğu tezlerini savunarak Marksizmin temel kavramlarına dayanarak ama onları... more
Kitapta yazar kendisi de bir Marksist olarak, Marksizmin bir Ulus ve Ulusçuluk, Din ve Üstyapılar teorisi olmadığı, bu üç konudaki eksikliğin birbirine bağlı olduğu tezlerini savunarak Marksizmin temel kavramlarına dayanarak ama onları geliştirerek, dakikleştirerek böyle bir teorinin temellerini atmaya çalışıyor. Küçük bir kitap boyutundaki Önsöz'ünde ise, Tarihsel Maddeciliğin Tarihini kısaca kavramlar tarihi olarak ele alıp özellikle kendisinin katkılarını ve entelektüel evrimini anlatıyor
"Gezi üzerine neredeyse bütün yazın övgüden ve hamasi sözlerden ibarettir. Aşağıdaki derleme kitap, bu hamaset edebiyatına son vermeyi hedeflemektedir. Kısaca ve özce söylemek gerekirse, Gezi başarısız bir harekettir. Sadece yenilgiye... more
"Gezi üzerine neredeyse bütün yazın övgüden ve hamasi sözlerden ibarettir. Aşağıdaki derleme kitap, bu hamaset edebiyatına son vermeyi hedeflemektedir.
Kısaca ve özce söylemek gerekirse, Gezi başarısız bir harekettir.
Sadece yenilgiye uğradığı için değil.
Bir hareket yenilebilir ama yine de bir gelenek, bir birikim, paha biçilemeyecek dersler vs. bırakabilir.
Örneğin Paris Komünü yenilmişti ama, Marks’ın analizleri sayesinde, en azından bir teorik birikim ve dersler bırakmıştı. Bunlar hala bir gelenek, bir yol gösterici bir ışık olmaya devam ediyorlar denebilir.
Gezi ise hem yenildi hem de bir birikim, bir gelenek bırakmadı.
Gezi, ne örgütsel ne politik ne teorik ne sanatsal ne programatik ne stratejik bir deney ve birikim bırakabilmiş değildir.
Gezi’nin analizi ve derslerinin çıkarılması yönünde (ayrıca olayların içinde ve sıcağı sıcağına Gezi esnasında da Gezi’yi etkileme, sonrasında Parklar ve Dayanışmaları etkileme yönünde) neredeyse tek çaba bu satırların yazarına aittir.
Ne var ki bu çaba ortalığa egemen olan hamasi ve övgü dolu yazın tarafından bilinçli olarak görmezden gelinmektedir.
Bunda şaşılacak bir şey de yoktur.
Onların ve bizim yaklaşımımız, su ve ateş gibi bir arada bulunamaz. Biri varsa diğeri var olamaz. Bugün onlar var ve bizimki yok.
Ama ilerde, tam tersinin olacağını, Gezi esnasında ve sonrasında Gezi üzerine yazdıklarımızın, Marks’ın Paris Komünü üzerine değerlendirmesi olan Fransa’da İç Savaş gibi, değerlendirileceğini düşünüyoruz.
Gezi’yi demokratlar ve sosyalistler değerlendiremedi, ne kendisini ne de bir deney olarak derslerini."
Gezi direnişi sırasında ve daha sonraki aylar içinde yapılmış Gezi Hareketine ilişkin analizler ve hareketin dersleri. Kitabın Önsözüne şunları yazdık: "Bu vesileyle Gezi üzerine hem Gezi esnasında hem de özellikle Gezi’den sonraki bir... more
Gezi direnişi sırasında ve daha sonraki aylar içinde yapılmış Gezi Hareketine ilişkin analizler ve hareketin dersleri. Kitabın Önsözüne şunları yazdık:
"Bu vesileyle Gezi üzerine hem Gezi esnasında hem de özellikle Gezi’den sonraki bir yıl içinde sıcağı sıcağına yaptığımız analiz ve değerlendirmelerden bir seçki hazırladık.
Gezi üzerine neredeyse bütün yazın övgüden ve hamasi sözlerden ibarettir. Aşağıdaki derleme kitap, bu hamaset edebiyatına son vermeyi hedeflemektedir.
Kısaca ve özce söylemek gerekirse, Gezi başarısız bir harekettir.
Sadece yenilgiye uğradığı için değil.
Bir hareket yenilebilir ama yine de bir gelenek, bir birikim, paha biçilemeyecek dersler vs. bırakabilir.
Örneğin Paris Komünü yenilmişti ama, Marks’ın analizleri sayesinde, en azından bir teorik birikim ve dersler bırakmıştı. Bunlar hala bir gelenek, bir yol gösterici bir ışık olmaya devam ediyorlar denebilir.
Gezi ise hem yenildi hem de bir birikim, bir gelenek bırakmadı.
Gezi, ne örgütsel ne politik ne teorik ne sanatsal ne programatik ne stratejik bir deney ve birikim bırakabilmiş değildir.
Gezi’nin analizi ve derslerinin çıkarılması yönünde (ayrıca olayların içinde ve sıcağı sıcağına Gezi esnasında da Gezi’yi etkileme, sonrasında Parklar ve Dayanışmaları etkileme yönünde) neredeyse tek çaba bu satırların yazarına aittir.
Ne var ki bu çaba ortalığa egemen olan hamasi ve övgü dolu yazın tarafından bilinçli olarak görmezden gelinmektedir.
Bunda şaşılacak bir şey de yoktur.
Onların ve bizim yaklaşımımız, su ve ateş gibi bir arada bulunamaz. Biri varsa diğeri var olamaz. Bugün onlar var ve bizimki yok.
Ama ilerde, tam tersinin olacağını, Gezi esnasında ve sonrasında Gezi üzerine yazdıklarımızın, Marks’ın Paris Komünü üzerine değerlendirmesi olan Fransa’da İç Savaş gibi, değerlendirileceğini düşünüyoruz...."
Bu kitapta İsmail Beşikçi'nin Aleviler üzerine yazdığı bir makaleden hareketle, Beşikçi İle polemik biçiminde Sosyoloji, Din, Ulus, Politika, Bilim ilişkileri ele alınmaktadır. Marksist bir din teorisi oluşturulmaktadır
Serinin bu ikinci yazısında, konuyu ele alırken karşılaşılacak zorluklar ve ele alınacak alanların neler olacağı, iç bağlantıları ile kısaca ifade ediliyor.
Marksizmin yeniden inşasının gereği ve bu bağlamda bilimlerin evriminin bazı genel karakteristikleri ile ilişki içinde Marksizmin özgül yanları ele alınıyor.
Duyduğumda kusma duygusu uyandıran sözcüklerin başında “tolerans” ve “hoşgörü” gelir. Buları “ötekileştirmek” veya “ötekileştirmemek” izler. Bunları da “çok kültürlülük”, “çok renklilik” izler. Keza bunları da “yaşasın halkların... more
Duyduğumda kusma duygusu uyandıran sözcüklerin başında “tolerans” ve “hoşgörü” gelir.
Buları “ötekileştirmek” veya “ötekileştirmemek” izler.
Bunları da “çok kültürlülük”, “çok renklilik” izler.
Keza bunları da “yaşasın halkların kardeşliği” izler.
Daha niceleri var ama bu kadarı yeter.
Bunların hepsi, nedense kendilerini solcu ve demokrat görenlerce enflasyoner bir şekilde kullanılan milliyetçi ve ırkçı kavramlardır.
Ama bunları bolca kullananlar bunu bilmezler ve tam da esas sorun olan budur.
En tehlikeli ırkçılık ırkçı olduğunu bilmeden yapılan ırkçılıktır; en tehlikeli milliyetçilik milliyetçi olduğunu bilmeden yapılan milliyetçiliktir.(...)"